Videos by Ahmet Alkayış
2022 YKS’de ile adaylar artık ön lisans ve lisans programlarını tercih ederken baraj engeline tak... more 2022 YKS’de ile adaylar artık ön lisans ve lisans programlarını tercih ederken baraj engeline takılmayacaklar. Ön lisans için150 ve lisans için 180 olan baraj puanları uygulaması tamamen kaldırıldı. Ancak üniversite sınavında barajların kaldırılması ile herkesin üniversiteli olacağı anlamına gelmiyor. Çünkü aday, ilgili program için yeterli puana ve başarı sırasına sahip olması gerekir. Aksi takdirde aday açıkta kalacaktır. 1 views
Hangi meslek tercih edilirse edilsin, ilgili mesleğe yerinde ve zamanında gerekli yatırımlar yapı... more Hangi meslek tercih edilirse edilsin, ilgili mesleğe yerinde ve zamanında gerekli yatırımlar yapılmalıdır. Aksi takdirde ilerleyen dönemlerde telafisi zor olabilecek durumlarla karşılaşılabilir. Sevgili YKS adayları, sınava kısa bir süremiz kaldı. Bu süre içerisinde hem planlanan çalışmaları... more Sevgili YKS adayları, sınava kısa bir süremiz kaldı. Bu süre içerisinde hem planlanan çalışmalarımıza odaklanalım hem de havaların ısınmasıyla birlikte ders çalışma motivasyonumuzu düşürmeyelim. Lütfen erken havlu atmayalım!!! JOURNAL ARTICLES by Ahmet Alkayış
Journal of History School, 2024
The human being occupies a tremendous place among other living beings. This value of man comes fr... more The human being occupies a tremendous place among other living beings. This value of man comes from his/her biopsychic characteristic. Because man creates civilizations by using his/her intelligence and manual skills. It is both philosophy and anthropology that articulate the fundamental characteristics that distinguish human beings from other living beings. The task of philosophical anthropology is to reveal and explain these differences of existence. Along with the qualities of the human being's existence structure, it is very important to move from the conditions of his existence. For this reason, this study first examines the theoretical foundations between philosophical anthropology and human rights. It is an important problem that, no matter how close the boundaries of philosophy and anthropology are, philosophical concepts are rarely used to explain anthropological events and changes. Then, the conceptual framework of philosophical anthropology is presented and the historical process of human rights and their current role are examined. At the same time, the foundations of human rights and the problems related to the awareness of the protection of human rights were emphasized. At the end of the study, the importance of human rights in the context of philosophical anthropology and some suggestions for the improvement of these rights are put forward.
Metafizika , 2018
İnsan, eğitim olanaklarından faydalanarak kendi yeteneklerini geliştirebilir. Eğitimin amacı, ins... more İnsan, eğitim olanaklarından faydalanarak kendi yeteneklerini geliştirebilir. Eğitimin amacı, insan yapısını mükemmele ulaştırmaktır. Kant’a göre, doğa tarafından insana hazır yetenekler verilmemiş, insan eksik donatılmıştır. İnsan hazır olmayan ham yeteneklerle dünyaya gelir. Sahip olduğu yetenekleri geliştirmesi insanın kendisine bırakılmıştır. Çünkü doğa, insanı sadece özel yetenekler ve bio-psişik çekirdeklerle meydana getirmiştir. İnsanın kendisini oluşturması, ham yeteneklerinden kurtulması, en altta ya da en üstte yer alması, yine kendisine bırakılmıştır. Kant’a göre eğitimin amacı insanın mükemmele ulaşmasıdır. İnsan eğitilebilen özelliği sayesinde, kabalığını ortadan kaldırır, aksi halde eğitilmeyen insan kendi başına buyruktur. Çünkü insan, aklının isteklerini gerçekleştirme gücüne sahiptir. Ancak bu istek barış ve özgürlük olanağıyla, insan hakları temelli olmak üzere oluşturulabilir. Yapılan bu çalışmada, eğitim-dünya barışı ilişkisi günümüzde aydınlanmacı eğitim ve insan hakları çerçevesinde değerlendirilmiş, bu konunun gerek bireysel gerek toplumsal düşün hayatını etkileyen problemler alanı olarak insanın somut varlık yapısı ve felsefi eğitim-dünya barışı bağlamında ele alınmıştır. Eğitim-dünya barışı ilişkisi bağlamında eğiten-eğitilebilen bir varlık olarak insanın eğitim-barış ilişkisine katkısı nelerdir? Ayrıca Kant’ın Aydınlanmacı eğitim ve dünya barışı düşüncesiyle birlikte “barış eğitimi” argümanları üzerinde durulmuştur. Bütün bu konuların gerek bireysel gerek toplumsal düşün hayatını etkileyen problemler alanı olarak insanın somut varlık yapısı felsefi eğitim-dünya barışı bağlamında ele alınmıştır.
Uluslararası Anadolu Sosyal Bilimler Dergisi, 2017
Bu makalede dil ve zihin konusu dilbilim bağlamında ele alınmıştır. Dil, insanın varoluşundan ber... more Bu makalede dil ve zihin konusu dilbilim bağlamında ele alınmıştır. Dil, insanın varoluşundan beri merak edilen, üzerinde durulan konulardan biridir. Dil üzerinde her ne kadar önceki çağlarda çalışmalar yapılmasına rağmen 19. ve 20. yüzyıla kadar derinine inip sorgulanmamıştı, sistemli hale gelmemişti. Tarihsel bakış açısının egemen olduğu on dokuzuncu yüzyılda dil zaman içinde bir evrim, bir değişim, bir gelişme olarak ele alınmıştır. İnsan, kavram ve dil işaretleriyle beraber bu dünyayla karşılaştırılamayan, bu dünyanın zihinsel kaynağı gereğince çok yakın olan mitos, dil, felsefe, sanat ve dinin oluşturduğu biçimler dünyası içinde bulunur. Dilin felsefi tarzda yapısına bakıldığında varlığın zihinsel bir sembolüyle beraber aynı zamanda simgeleştiren bir varlık olduğu da görülür. Dilbilimci Ferdinand de Saussure ve Noam Chomsky’nin; dil kullanımı, dil edinme yolu, dolayısıyla dilin deneyle olan ilişkisi değerlendirilmiştir.
Uluslararası Anadolu Sosyal Bilimler Dergisi, 2018
Dil felsefesinin 20. yüzyılın başından başlayarak felsefenin temel çalışma alanı olduğu kabul edi... more Dil felsefesinin 20. yüzyılın başından başlayarak felsefenin temel çalışma alanı olduğu kabul edilmektedir. Dil felsefesi; değişik söyleme olanaklarını çözümleyen, anlamı anlamlandırmaya çalışan, anlamın nasıl oluştuğunu, dile nasıl iletildiğini araştıran, dil gerçeklik ilişkisini açıklayan, dil-iletişim ilişkisini veren, dil görüngüsünün kavranmasında belirleyici boyutları ele alan bir disiplindir. Bu alan üzerinde yapılan sistematik çalışmalar her ne kadar eski olmasına rağmen, Dil Felsefesi 20. yüzyılda ortaya çıkan yeni bir felsefe disiplinidir. Çünkü felsefe tarihinde eskiçağdan beri dil ve dil problemleri dolaylı ya da doğrudan çoğu filozofu ilgilendiren önemli bir konudur. Bu makalede dil felsefesinin belli bir alanına yani dil ve anlam sorununa vurgu yapılarak Josef Johann Ludwig Wittgenstein'ın (1889-1951) birinci dönem Tractatus Logico-Philosophicus ile ikinci dönem olarak adlandırılan Felsefi Soruşturmalar eserleri arasındaki temel ayrımlar nelerdir? sorusuna yanıt aranmıştır. Ayrıca iki dönem arasındaki argümanlar ve özel dil sorunu üzerindeki farklılıklar göz önüne alınarak bir karşılaştırma yapılmıştır.
Uluslararası Anadolu Sosyal Bilimler Dergisi, 2020
Çağdaş Felsefe olarak bilinen 20. Yüzyıl felsefesi, insan inançlarından bağımsız var olan bir nes... more Çağdaş Felsefe olarak bilinen 20. Yüzyıl felsefesi, insan inançlarından bağımsız var olan bir nesnel dünyanın varoluşunu kabul eden bir dönemi sembolize eder. Bu dönem düşünürleri modern dünya görüşünü ön plana almışlardır. İnsanlar, doğa konularını daha önceki dönemlerden farklı bir değerlendirmeyle ele almışlardır. Aklı her yönüyle ve her bakımdan kitlenin önünde apaçık olarak sergileme yoluna gitmişlerdir. Eğitim alanında insan temelli çalışmaların yoğunlaşmasıyla kilisenin eğitim üzerinde etkisi giderek ortadan kaldırılmıştır. Aydınlanma ile birlikte insan, doğa, bilgi ve akıl konuları üzerinde belli ortak çalışmalar yapılmıştır. İnsanın olgusal durumu onun bir yandan da özgürlüğünün koşulunu ortaya çıkarmıştır. İnsan; kendi seçimlerinin sorumluluğunun farkındadır, böyle bir sorumlulukla kendini oluşturabilir. Akıl sahibi bir varlık olan insanın kendi yasasını kendisinin koyması gibi. 20. yüzyıldan önceki dönemlerde ve yirminci yüzyılın başında yaşanan siyasal, toplumsal ve ekonomik değişimlerle birlikte bilimsel ve teknolojik alanda da ilerlemeler kaydedildi. Çağın ilk yarısında yaşanan bu önemli gelişmeler sayesinde demokratik sistem ve ulus devlet anlayışına da yansımıştır. Bu durum, yirminci yüzyılda ortaya çıkan temel felsefi eğilimleri ve çeşitli ekollerin problemlerine birçok alanda damgasını vurmuştur. Bu makalede, 20. Yüzyıl varoluşçuluk (egzistansiyalizm), fenomenoloji (görüngübilim), pozitivizm (olguculuk), postmodernizim, pragmatizm (faydacılık), entüisyonizm (sezgicilik), sağduyu (common sense), Frankfurt Okulu ve analitik felsefe akımları üzerinde durulmuştur. Bu felsefi akımlar hakkında hem bilgi verilmiş hem de güncel perspektiften yorumlanmaya çalışılmıştır.
Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2021
İnsanların var oluşundan beri toplumların, devletlerin gelişmesinde, kalkınmasında eğitimin ve fe... more İnsanların var oluşundan beri toplumların, devletlerin gelişmesinde, kalkınmasında eğitimin ve felsefenin çok büyük bir rolü vardır. Bu nedenle her çağda olduğu gibi çağımızda da devletlerin bilgi toplumu olma yolunda ihtiyaç duydukları yetişmiş insan gücünün önemi artmaktadır. Enformasyon çağındaki gelişmeler sonucunda insan, önceki çağlara oranla daha hızlı teknolojik ve bilimsel gelişmelerle karşı karşıyadır. Çünkü felsefeyle birlikte beyin, sinirbilim, dijitalleşme ve yapay zekânın çok önemli olduğu bir çağda yaşam sürdürülmektedir. Bu nedenle çok eski çağlara gitmeden yakın dönemlere kadar; online eğitim, e-öğrenme, Eğitim 4.0, dijital güvenlik sistemleri, e-ticaret, beş duyu reklam, sanal gerçeklik ve yapay zekâ gibi kavramlar literatürde kullanılmıyordu. Ancak günümüzde bu alanlarla ilgili akademik çalışmaların yeterli olmadığı görülmektedir. Bu nedenle çalışmanın amacı her geçen gün bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin olanağı ile eğitim alanındaki gelişmelerin birbirine entegre edilmesidir. Çünkü her toplumda endüstri, teknoloji ve eğitim gibi birçok alanda yakın ve uzak hedefler vardır. Yakın ve uzak hedeflerin gerçekleşip gelişmesinde eğitim felsefenin önemi göz ardı edilmemelidir.
Anahtar Kelimeler: Dijitalleşme, e-öğrenme, eğitim 4.0, felsefe, yapay zekâ.
Bingöl Araştırmaları Dergisi, 2020
Çevre kirliliği, doğanın fiziksel unsurlarını ve ekolojik dengeyi ciddi boyutlarda etkilemektedir... more Çevre kirliliği, doğanın fiziksel unsurlarını ve ekolojik dengeyi ciddi boyutlarda etkilemektedir. Bu durum, çevre meselesinin birçok bilim alanı tarafından sorunsallaştırılmasını gerekli hale getirmiştir. Çevre sorunlarına yönelik olarak bilimin farklı disiplinlerinden öneriler ve formüller bulunmaktadır. Bu disiplinlerden bir tanesi de eğitim felsefesidir. Çevre ve etik meselesini eğitim felsefesi açısından irdelemek için çevre sorunlarının nedenlerine de dikkat çekmek gerekir. Bu çalışmada, mevcut çevre sorunları karşısında eğitim felsefesinin bakış açısı göz önünde bulundurularak çevre ve etik konusu incelenmektedir. Bu çalışmada, dokümantasyon yöntemi kullanılarak daha önce yapılan araştırmaların ve istatistiklerin verilerinden de yararlanılmıştır. Elde edilen bulgular; doğa, ekoloji, değer ve eğitim felsefesi çerçevesinde incelenmiştir. Ayrıca çevre bilinci ve etik ilişkisi, günümüzde eğitim ve doğa haklarının önemi bakımından gündeme getirilmiştir. Yapılan çalışmada bütün bu konular tartışılarak çözüm önerilerinde bulunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Çevre, etik, eğitim felsefesi, ekoloji, doğa hakları.
BOOKS by Ahmet Alkayış
Paradigma Akademi Yayınları, 2023
İnsan yaşamıyla ilgili çalışmalar her zaman felsefenin önemli konuları arasında yer alır. Bu konu... more İnsan yaşamıyla ilgili çalışmalar her zaman felsefenin önemli konuları arasında yer alır. Bu konular üzerinde Eskiçağdan beri sürekli farklı şekillerde durulur. Günümüzde hem felsefe hem de insan ve toplum bilimi olan antropoloji tarafından ilgili konular ele alınarak araştırılır. İnsanı biyopsişik bir varlık olarak inceleyen antropoloji, çağımızda giderek artan bir ilgiye sahiptir. Bu nedenle günümüz dünyasında antropolojinin tarihsel gelişimi ve bilimsel süreci birçok araştırmanın konusudur. Çünkü insanın yapıp etmelerini araştıran felsefî antropoloji, insan dünyasında var olan problemlere ve ihtiyaçlara eğilen bir alandır. Çağın ihtiyaçlarına göre felsefe disiplininde güncel konular, sorunlar, olaylar ve olgular öncelik ve önem kazanır. Felsefe alanında üzerinde konuşulan, araştırılan ve tartışılan konulardan biri de insanın ürettikleridir. Daha önceki çağlarda olduğu gibi günümüzde de insanın yapıp ettiği ve ürettiği her şey stratejik bir öneme sahiptir.
Paradigma Akademi Yayınları, 2022
Felsefe, tarihsel süreç içerisinde değerlendirildiğinde felsefe insan hayatında önemli bir yer tu... more Felsefe, tarihsel süreç içerisinde değerlendirildiğinde felsefe insan hayatında önemli bir yer tutar. İnsan, biyopsişik özelliği gereği her zaman araştırma ve sorgulama eğilimindedir. İnsan sürekli yeni bilgiler edinme, öğrenme, öğrendiğini başka insanlarla paylaşma eğilimindedir. Bu nedenle insan, sosyal bir varlık olarak birlikte olduğu diğer insanlarla sürekli bir etkileşim ve iletişim hâlindedir. Dolayısıyla insan hem kendi ihtiyaçları hem de doğası gereği çevresindeki insanlarla iletişimde bulunma gayretini sürdürür.
İlkçağdan günümüze kadar felsefe ve iletişim varlığını iç içe sürdürür. İnsanlar; ürettiklerini, bilgi birikimlerini ve deneyimlerini başkalarıyla paylaşarak yaşamını sürdürür. İnsan donanımının bu özelliklerine tarihin hemen hemen her döneminde rastlamak mümkündür. Çünkü felsefe, her geçen gün çağın koşulları bağlamında farklı disiplinlerle ortak çalışmalar yürütür. Diğer disiplinlerle yürütülen bu ortak çalışmalarda, birbirine yakın konular öncelik kazanır. Yapılan çalışmalarda öncelik kazanan konulardan biri de iletişimdir.
Temel bir disiplin olan iletişim üzerinde son dönemlerde bilimsel araştırmaların yapıldığı bilinir. Farklı bakış açılarını ileri süren çalışmalardan biri de felsefe ve iletişim arasındaki temel bağlardır. Bu bağlar günümüz dünyasında daha net görülür. Onun için günümüz, iletişim çağı ya da iletişim dünyası olarak nitelendirilir. Dile getirilen bütün bu konulardan yola çıkarak daha önceki dönemlerde olduğu gibi günümüzde de iletişim stratejik bir öneme sahiptir.
Paradigma Akademi Yayınları, 2022
Alışkanlık; genel olarak tekrar yoluyla kazanılan, düşünceyle veya üzerinde düşünülmeden gerçekle... more Alışkanlık; genel olarak tekrar yoluyla kazanılan, düşünceyle veya üzerinde düşünülmeden gerçekleştirilen ve ifade edilendir. Ya da fazla bir dirençle karşılaşmadan ortaya çıkan davranış ya da eğilimlerdir. Başka bir deyişle alışkanlık; kişinin sürekli yapmak suretiyle kazandığı davranış biçimleridir. Bir işi; bir hareketi büyük bir çaba sarf etmeden hem deneyerek hem de uygulayarak yapabilme becerisi durumu alışkanlık olarak ifade edilir. Akarsu’ya (1998) göre alışkanlık hem iç hem de dış etkenlerle, tutum ve davranışlardaki tekrarların benzer şekilde ortaya çıkmasıdır. David Hume’a (1711- 1776) göre olgularımızın, inançlarımızın hemen hemen hepsinde alışkanlık vardır. Hume, alışkanlıkla birlikte dış dünyanın varlığı ve töz konusu üzerinde durur. Filozof dış dünyadaki objelerin kendisi ile ilgilenilir. Bu nedenle isteme, algılama, arzulama soruşturulur ve idenin bağımlı olduğu nesne ile ilgilenilir. Biz kendi izlenimlerimizden dış dünyanın gerçekten var olduğunu bilemeyiz. Tecrübelerimiz sayesinde bunun bilgisine sahip oluruz.
Paradigma Akademi Yayınları, 2022
Bireyin, kariyer planlamaya başlamadan önce bu alanda neler yapacağını ve ulaşmak istediği hedefl... more Bireyin, kariyer planlamaya başlamadan önce bu alanda neler yapacağını ve ulaşmak istediği hedefleri konusunda bazı kararları netleştirmesi büyük önem arz etmektedir. Aynı zamanda yapacağı planlamadaki başarıya ne kadar sürede ulaşacağını, yakın ve uzak hedeflerini doğru belirlemelidir. Hedeflerini belirledikten sonra bu hedeflere varma konusunda zaman zaman bazı engellerle karşılaşılabileceğini hesaba almalıdır. Ancak bu engeller karşısında kişi asla pes etmemeli, kariyer hedefi ve başarısı için gerekli durumlarda mutlaka A planı dışında B ve C gibi planlar önceden yapılmalıdır. Yapılan bu planlamalarla birlikte göz önünde bulundurulması gereken bir diğer konu ise, kişinin ilgi ve yetenekleriyle birlikte güçlü ve zayıf yönlerini de keşfetmesidir. Bu nedenle kişi yapabildiği kadarıyla kendisini objektif bir şekilde değerlendirmek ve sağlıklı bir tespit yapmak zorundadır.
Bireyin kendisini değerlendirmekle beraber mesleklerin gelişimini, zamanla önemi azalan meslekleri ya da ortadan kalkan meslekleri araştırmalı, mesleklerdeki bu değişimleri ve gelişimleri de takip etmelidir. Bir kariyer seçimi yapmak bazen oldukça zor ve karmaşık hâle gelebilmektedir. Bu sebeple kariyer seçimini etkileyen faktörleri iyi tespit eden bireyler, var olan zor ve karmaşık hâli kolaylaştırıp belirginleştirebilir.
Kariyer seçimini etkileyecek faktörleri sıralamak gerekirse; ilgi, yetenek, bireysel beklentiler, cinsiyet ve mesleğin geleceğiyle ilgili durumlar göze çarpmaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse; birey hayatını şekillendiren kariyer ile ilgili seçim yapacağı dönemlerde profesyonel bir yaklaşım sergilemek ve ince eleyip sık dokumalıdır. Bu profesyonel yaklaşım, bireyin kariyer yolculuğunda sağlıklı bir karar vermesinde büyük önem arz etmektedir. Verilecek kararda; ideal bir kariyer planı yapılması, kaynakların yerinde ve doğru kullanılması hedeflenmelidir.
Unutmayalım ki, kariyer planlamada, kişinin akademik alanda edindiği bilgilerle geleceğini tasarlaması oldukça önemlidir. Özellikle günümüz çalışma dünyasında bazı kişiler; meslek seçimi yaptıktan sonraki süreçte mevcut mesleklerini benimsemeyip seçtiği mesleği bırakarak, farklı meslek arayışlarına girmekte, bu durum da bireyin hem maddi hem de manevi durumunu doğrudan etkilemektedir. Bu sebeple, iş hayatında benzer durumlarla karşılaşmamak ve çalışma sahasındaki profesyonellik adına kariyer tedbirleri önceden yerinde ve zamanında alınmalıdır.
Paradigma Akademi Yayınları, 2021
Nobel Akademik Yayıncılık, 2020
Elinizdeki Eserin Serüveni
Elinizdeki eseri yazmamın birden fazla gerekçesi var. Bu gerekçeler ar... more Elinizdeki Eserin Serüveni
Elinizdeki eseri yazmamın birden fazla gerekçesi var. Bu gerekçeler arasında beni en çok etkileyen, hâlen de etkilemeye devam edeni sizlerle paylaşmak istedim. Özellikle 1990’lı yıllarda liseden kredili sistemle mezun olduktan sonra, sizler gibi üniversite sınavına hazırlanmaya başladım. O dönemde herkes gibi öğrenci olarak biz de şunu söyledik: “Kredili sistemin mağdurları olduk.” Çünkü sistem bizimle başladı, bizimle bitti. Her aday gibi benim de o yıllarda istediğim bölümün eşit ağırlıktan olmasına rağmen liseden fen bilimleri alanında mezun oldum. Mezun olduktan sonra istediğim bölüme girmek için diğer adaylardan iki kat daha fazla çalışmak zorunda kaldım. Bu nedenle üniversite hazırlık yıllarım çok daha yoğun, stresli ve kaygılı geçti. Günlerce, aylarca konu eksiklerimi tamamladıktan sonra ancak deneme sınavlarına girme şansım oldu. Üniversite hazırlık kursumuzda deneme sınavlarına giren 1200 aday arasında ilk üç sıraya girerdim. Bu durum sınava kadar da böyle devam etti. Ancak üniversite sınavına girdiğimde korku, kaygı ve heyecandan istediğim başarıyı elde edemedim. Bir sonraki yıl sınava yeniden daha yoğun bir tempoyla ve profesyonel bir ders çalışma programıyla hazırlandım. Kursun sınavlarında ve Türkiye geneli deneme sınavlarında önemli puan ve başarı sırası elde ederdim. Sonuç olarak merkezî sınava her girdiğimde yine benzer psikolojik durumla karşı karşıya geliyordum. Yani aşırı sınav stresi ve kaygısıyla istediğim puanı alamasam da arzuladığım bölüme yerleştim. Yukarıda da ifade ettiğim gibi beni bu kitabı yazmaya götüren en büyük gerekçe, merkezî sınav/sınavlarda yıllarca yaşadığım sınav heyecanı, stresi ve kaygısıydı. İstediğim hedefe vardığımda anladım ki sınav kaygısı ve onunla baş etmek çok zor da değilmiş. Aslında kaygı ve stresin belli bir aşamaya kadar bizim lehimize olduğunu unutmamak gerekir. Sınava hazırlık döneminde yaşanan stres, korku ve ön yargılar nedeniyle kaygı, başa çıkılamayacak gibi gelir. Daha basit bir betimlemeyle sınavı bir araca benzetebilirsiniz. Unutmayın ki sınav, bir araba ise arabanın hâkimiyeti sizsiniz. O hâlde direksiyonun yönetimi sizin elinizdedir. Bu kısa yolculukta da hedefleriniz ve hayalleriniz var. Hedeflerinizin en kısa zamanda gerçekleşmesi dileğiyle her şey gönlünüzce olsun…
Dr. Ahmet Alkayış Mart 2019, Üsküdar
Astana Yayınları, 2020
Eğitim, insanlık tarihi ile birlikte var olan, gelişen ve değişim gösteren başat konulardan birid... more Eğitim, insanlık tarihi ile birlikte var olan, gelişen ve değişim gösteren başat konulardan biridir. İnsanın var oluşundan beri eğitim üzerinde birtakım çalışmalar yapılmıştır. Eğitimin temelinde insanın kendisini daha iyi eğitmek ve çağın koşullarına göre profesyonel bir sistemle geleceğe hazırlanabilmektir. İnsan, biyopsişik bir özelliğe sahip olduğu için eğitim felsefesinin de önemi burada ortaya çıkmaktadır. Eğitim felsefesi; eğitimin anlamı, eğitim ile ilgili kuramları, eğitim alanında yapılacak çalışmaların hedefini ve yöntemini ele alan bir disiplindir. Eğiten ve eğitilebilen yönü gereği insan kendi başarılarıyla ele alındığında diğer canlı varlıklar arasında en mükemmelidir. Çünkü insanın en önemli özelliği, onun düşünen bir yetiye sahip olmasıdır. İnsan başarılarının ve doğaya karşı olan bilincinin temelinde onun somut varlık bütünlüğü yer alır. Bu doğrultuda kitaptaki çalışma dört temel başlık çerçevesinde ele alınmıştır. Bu çalışmanın birinci bölümünde; felsefi antropolojinin temel kavramları, insanın varoluş koşullarının metafizik, biyolojik ve semantik bütünlüğü konuları irdelenmiştir. İkinci bölümünde ise; eğitim-varoluş koşulları ilişkisi, eğiten ve eğitilebilen bir varlık olarak insan, eğitimde kültürün rolü, başka sevgisi ve eğitim, değerler eğitimi ile tarihsellik ve eğitim konuları genel bir çerçevede ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise çağdaş sorunlar karşısında insan ve eğitim, insan hakları eğitimi, felsefe eğitiminin yaygınlaştırılmasının önemi, Immanuel Kant’ta aydınlanmacı eğitim ve dünya barışı düşüncesi, Türkiye’de eğitim alanında yapılan çalışmalar ve Köy Enstitüleri konuları günümüz bağlamında değerlendirilmiştir. Dördüncü bölümde ise çağımızın önemli sorunlarından biri olan çevre kirliliğinin insan yaşamını ve ekolojik dengeyi ne kadar sarstığıdır. Bu önemli sorunlar; çevre bilinci, insan-doğa ilişkisi, çağımızın ekoloji sorunları, felsefi bağlamda çevre ve etik ve eğitim felsefesi çerçevesinde değer konuları üzerinde durarak daha yaşanılabilir bir dünyanın önemi vurgulanmıştır. Sonuç kısmında ise, bütün bu konuların gerek bireysel gerek toplumsal düşün hayatını etkileyen problemler alanını etkileyen argümanları ele alınmıştır. Ayrıca insanın somut varlık özellikleri, onun eğitimle olan ilişkisi çağımızın önemli sorunları olan çevre ve etik bağlamında gösterilmeye çalışılmıştır. Çevre ve etik konusu İlkçağ filozoflarından beri irdelenmiştir. O dönemde doğa felsefesi üzerinde çalışan filozoflar bu sorunları felsefi bağlamda açıklamaya çalışmışlar. Fakat çevre etiğinin bilincinin gündeme gelmesi ve dünya üzerinde yayılması İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllara rastlanmaktadır. Ancak 1970’lı yıllarda çevre etiğinin kurulduğu dönemden beri doğanın kendi içinde ahlaki bir değere sahip olduğunun önemi daha da vurgulanmakta. Çünkü insan hayatının tarihsel alanına bakıldığında eğitimin etik alanıyla iç içe olduğu rahatlıkla görülmektedir. Eğitimin temelinde; insanın düşünsel ve bedensel mükemmelliğini ortaya çıkarmaktır. Bu nedenle eğitim, insanın yaşama ve çevreye uyumu sağlamasıdır. Yapılan çalışmanın temelinde çağdaş sorunlar karşısında; eğitim felsefesinin önemi, çevre bilinci, ekolojik dengenin korunması, insan ve insan dışındaki diğer bütün canlı ve cansız varlıklarının hakları vurgulanmıştır. Felsefi bağlamda da çevre bilinci ve etik ilişkisinin günümüzde aydınlanmacı eğitim ve doğanın korunması bütün yönleriyle, anlaşılır bir şekilde ele alınmaya çalışılmıştır. Buradaki temel amaç okuyucuya insanı; biyopsişik bir bütünlük içinde ele alarak yapılması gerekenler konusunda güncel ve anlaşılır bilgi sunulmasıdır. Ayrıca üzerinde yaşadığımız doğa ve çevre konusunda toplumsal alanda yerleşik bazı yanlış davranışların farkındalığını sağlayarak bu tutumların düzeltilmesi ve okuyucunun aydınlatılması gayesi taşımaktadır.
Dr. Ahmet ALKAYIŞ Ekim 2020, Üsküdar
Gezgin Filozof Uluğ Nutku, 2020
İnsanın varlık yapısı bir yandan bilginin, sanatın, kültürün ve felsefenin yaratıcısı olması, diğ... more İnsanın varlık yapısı bir yandan bilginin, sanatın, kültürün ve felsefenin yaratıcısı olması, diğer yandan da bu yaratıcı özellikleri oluşturan yetilere sahip olması ile şekillenir. İnsanın bu çok yönlü varlık yapısı özel bir alanı yani felsefi antropolojiyi ortaya çıkarmıştır. İnsanı ve insanın yapıp etmelerini konu edinen çalışma felsefi antropolojinin konusu içinde yer alır. Felsefi antropoloji bağlamında insan açıklanacaksa, bütün parçalayıcı yaklaşımlardan kaçınılarak bir bütün olarak ele alınmalıdır. Varoluşu gereği insan, bütün varlık alanlarından elde ettiği çalışmalarla yetinmeyip kendisini de bilginin nesnesi yapmaktadır. Bu doğru yönlendirmede insanı tanımayı, onun varlık yapısını bilmeyi gerektirir.
Felsefi antropolojide olduğu gibi eğitim çalışmalarında insanı somut bir bütün olarak ele almak gerekir. Eğitme ve eğitilebilme fenomeni insanın en temel fenomenlerinden birisidir. İnsan, eğitim sayesinde varlığını sürdürerek tarihsel bir sürece katkı sağlar. Çünkü insan; yaşadığı tarihsel zaman içinde kendisine hedef koyan, geleceğini tasarlayan, bütün bunları reel zaman içinde gerçekleştiren ve eleştiren bir varlıktır. “Eleştiri eleği felsefenin biricik aracıdır. Filozof bu elekten geçirdikleriyle hem düşüncesinin tarihsel geçmişini hem de kendisini ortaya koyar” (Nutku, 2005, s. 16). İnsan, tarihsel bir yapıya sahip olduğu için kendine amaçlar koyan, amaçlarını gerçekleştirmeye çalışandır.
Felsefe tarihinde filozofların çalışmalarında bir dönemin problemi başka bir dönemde devam ettiği görülür. Tıpkı Cumhuriyet dönemin önemli filozoflarından Takiyettin Mengüşoğlu’nun (1905-1984) felsefi antropoloji ve eğitim konusundaki önemli çalışmaları Uluğ Nutku’nun (1935-2014) insan felsefesi ve eğitim çalışmalarına yansıması gibi. Bu bağlamda felsefe tarihinde bir kopukluk söz konusu değildir. Ancak yapılan çalışmalarda bir hesaplaşma görülür. Felsefi düşüncenin tarihselliği, ivmesinin şimdideki ve şimdilerdeki anlam ve etkisindedir; geçmişteki düşünmeleri şimdide canlı tutması da felsefenin tarih üstünlüğüdür. Anlamı yitmiş, etkisi bitmiş düşünceler tarihte kalır, bilinmeleri sadece tarihtir (Nutku, 2005, s. 19). Tarih bilgisi edinmek, tarihsellik bilincini oluşturmak için ön koşul olmakla beraber kendi başına yeterli değildir. Çünkü eğitimde iç içe olan iki temel öğe vardır:
Bu ögelerden birincisi tarihsel çevredir, diğeri ise insanın eğitim gördüğü okuldur. Dolayısıyla insanın form kazanması da her iki temel öğenin uyumlu ve geleceğe dönük çalışmasıyla mümkündür. Eğitim, birçok insan için yaşam döngüsü içinde bir geçiş aşamasının basamaklarını oluşturur. Onun için insan, eğitim sayesinde geçmişi yaşadığı ana getiren ve onu geleceğe taşıyan bir olanağa sahiptir.
CONFERENCE PROCEEDINGS by Ahmet Alkayış
Empirizmin kurucusu sayılan John Locke (1632-1704), herhangi bir bilgi teorisinin öğretilerini do... more Empirizmin kurucusu sayılan John Locke (1632-1704), herhangi bir bilgi teorisinin öğretilerini doğuştan insanın zihinde bulunan düşünceler olduğunu vurgulamaktadır. Epistemenin deneyden çıktığı ilkesini mekanik bir gerçeklik yaklaşımıyla tamamlayarak modern felsefenin tavrına uygun olan bilgiyi irdelemiştir. Locke bu yargılardan yola çıkarak bilgisinin sınırlarına ve alanına yönelik çalışmalarında insan zihnindeki idelerin nasıl meydana geldiğini ele almaktadır. Locke tarafından ele alınan bütün bu konular birçok filozofun çalışmalarına yansımaktadır. Bu filozoflardan biri de İskoçyalı David Hume (1711-1776) olduğu bilinmektedir.
Hume’un felsefi çalışmalarında Locke’ın empirizm alanındaki çalışmalarının etkisi vardır. Bu çalışmalarında insan zihninde ortaya çıkanlara deneysel yöntemi uygulayarak yeni bir bilim ortaya çıkarmayı hedeflemiştir. İnsanın sadece kendi zihninde olanları doğrudan tecrübe ettiği ideleri ve izlemlerin farkında olması gibi bilgide zihnin ötesinden geçmediği için herhangi bir şeyin insan zihninden bağımız ortaya çıkmadığını vurgulamaktadır. Dolayısıyla insan zihni epistemolojik bakımdan incelendiği zaman, zihnin bütün içerikleri insana duyular ve tecrübeyle elde edilene indirgenebilmektedir. İndirgenenlerin ise algılardan (perceptions) başka bir şeyin olmamasıdır.
Hume’un insan zihni üzerinde yaptığı çalışmalarla birlikte batı dünyasında yetişen önemli filozoflardan biri de Immanuel Kant (1724-1804) olduğu bilinmektedir. Kant’ın, felsefi yaklaşımı kendisinden sonraki birçok filozofun ilham kaynağı ve tartışma alanı olmuştur. Kant’ın felsefeye kazandırdığı, felsefe tarihi içinde başlı başına bir akım olarak bilinmektedir. Yani felsefe alanında yeni bir dönemin öncülüğünü ve çalışmasını yapmıştır. Yaptığı bu çalışmada transcendental yöntemi kullanmaktadır. Kant bu yöntemle epistemeyi kendisi ve aklın sınırları çerçevesinde araştırmaktadır. Yapılan bu araştırmalar sonucunda filozof, yargıları iki şekilde sınıflandırmaktadır; analitik ve sentetik yargılar. Bu çalışmada felsefe alanında filozofların öncülüğünü yaptığı alanların içinde analitik ve sentetik yargıların incelenmesi ele alınmıştır. Ele alınan yargılar Locke, Hume ve Kant perspektifinden nasıl değerlendirdiklerini analiz etmektir. Yapılan çalışmada şu bulguya varılmaktadır. Eğer analitik yargılar olmasa sentetik yargılar tek başına yeterli görünmemektedir. Çünkü biri olmadan diğerinin eksik ve havada kalmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Analitik Yargılar, Analitik ve Sentetik Yargılar, David Hume, Immanuel Kant, Jhon Locke, Sentetik Yargılar.
V. Uluslararası İstanbul Bilimsel Araştırma Kongresi, 2021
Uploads
Videos by Ahmet Alkayış
JOURNAL ARTICLES by Ahmet Alkayış
Anahtar Kelimeler: Dijitalleşme, e-öğrenme, eğitim 4.0, felsefe, yapay zekâ.
BOOKS by Ahmet Alkayış
İlkçağdan günümüze kadar felsefe ve iletişim varlığını iç içe sürdürür. İnsanlar; ürettiklerini, bilgi birikimlerini ve deneyimlerini başkalarıyla paylaşarak yaşamını sürdürür. İnsan donanımının bu özelliklerine tarihin hemen hemen her döneminde rastlamak mümkündür. Çünkü felsefe, her geçen gün çağın koşulları bağlamında farklı disiplinlerle ortak çalışmalar yürütür. Diğer disiplinlerle yürütülen bu ortak çalışmalarda, birbirine yakın konular öncelik kazanır. Yapılan çalışmalarda öncelik kazanan konulardan biri de iletişimdir.
Temel bir disiplin olan iletişim üzerinde son dönemlerde bilimsel araştırmaların yapıldığı bilinir. Farklı bakış açılarını ileri süren çalışmalardan biri de felsefe ve iletişim arasındaki temel bağlardır. Bu bağlar günümüz dünyasında daha net görülür. Onun için günümüz, iletişim çağı ya da iletişim dünyası olarak nitelendirilir. Dile getirilen bütün bu konulardan yola çıkarak daha önceki dönemlerde olduğu gibi günümüzde de iletişim stratejik bir öneme sahiptir.
Bireyin kendisini değerlendirmekle beraber mesleklerin gelişimini, zamanla önemi azalan meslekleri ya da ortadan kalkan meslekleri araştırmalı, mesleklerdeki bu değişimleri ve gelişimleri de takip etmelidir. Bir kariyer seçimi yapmak bazen oldukça zor ve karmaşık hâle gelebilmektedir. Bu sebeple kariyer seçimini etkileyen faktörleri iyi tespit eden bireyler, var olan zor ve karmaşık hâli kolaylaştırıp belirginleştirebilir.
Kariyer seçimini etkileyecek faktörleri sıralamak gerekirse; ilgi, yetenek, bireysel beklentiler, cinsiyet ve mesleğin geleceğiyle ilgili durumlar göze çarpmaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse; birey hayatını şekillendiren kariyer ile ilgili seçim yapacağı dönemlerde profesyonel bir yaklaşım sergilemek ve ince eleyip sık dokumalıdır. Bu profesyonel yaklaşım, bireyin kariyer yolculuğunda sağlıklı bir karar vermesinde büyük önem arz etmektedir. Verilecek kararda; ideal bir kariyer planı yapılması, kaynakların yerinde ve doğru kullanılması hedeflenmelidir.
Unutmayalım ki, kariyer planlamada, kişinin akademik alanda edindiği bilgilerle geleceğini tasarlaması oldukça önemlidir. Özellikle günümüz çalışma dünyasında bazı kişiler; meslek seçimi yaptıktan sonraki süreçte mevcut mesleklerini benimsemeyip seçtiği mesleği bırakarak, farklı meslek arayışlarına girmekte, bu durum da bireyin hem maddi hem de manevi durumunu doğrudan etkilemektedir. Bu sebeple, iş hayatında benzer durumlarla karşılaşmamak ve çalışma sahasındaki profesyonellik adına kariyer tedbirleri önceden yerinde ve zamanında alınmalıdır.
Elinizdeki eseri yazmamın birden fazla gerekçesi var. Bu gerekçeler arasında beni en çok etkileyen, hâlen de etkilemeye devam edeni sizlerle paylaşmak istedim. Özellikle 1990’lı yıllarda liseden kredili sistemle mezun olduktan sonra, sizler gibi üniversite sınavına hazırlanmaya başladım. O dönemde herkes gibi öğrenci olarak biz de şunu söyledik: “Kredili sistemin mağdurları olduk.” Çünkü sistem bizimle başladı, bizimle bitti. Her aday gibi benim de o yıllarda istediğim bölümün eşit ağırlıktan olmasına rağmen liseden fen bilimleri alanında mezun oldum. Mezun olduktan sonra istediğim bölüme girmek için diğer adaylardan iki kat daha fazla çalışmak zorunda kaldım. Bu nedenle üniversite hazırlık yıllarım çok daha yoğun, stresli ve kaygılı geçti. Günlerce, aylarca konu eksiklerimi tamamladıktan sonra ancak deneme sınavlarına girme şansım oldu. Üniversite hazırlık kursumuzda deneme sınavlarına giren 1200 aday arasında ilk üç sıraya girerdim. Bu durum sınava kadar da böyle devam etti. Ancak üniversite sınavına girdiğimde korku, kaygı ve heyecandan istediğim başarıyı elde edemedim. Bir sonraki yıl sınava yeniden daha yoğun bir tempoyla ve profesyonel bir ders çalışma programıyla hazırlandım. Kursun sınavlarında ve Türkiye geneli deneme sınavlarında önemli puan ve başarı sırası elde ederdim. Sonuç olarak merkezî sınava her girdiğimde yine benzer psikolojik durumla karşı karşıya geliyordum. Yani aşırı sınav stresi ve kaygısıyla istediğim puanı alamasam da arzuladığım bölüme yerleştim. Yukarıda da ifade ettiğim gibi beni bu kitabı yazmaya götüren en büyük gerekçe, merkezî sınav/sınavlarda yıllarca yaşadığım sınav heyecanı, stresi ve kaygısıydı. İstediğim hedefe vardığımda anladım ki sınav kaygısı ve onunla baş etmek çok zor da değilmiş. Aslında kaygı ve stresin belli bir aşamaya kadar bizim lehimize olduğunu unutmamak gerekir. Sınava hazırlık döneminde yaşanan stres, korku ve ön yargılar nedeniyle kaygı, başa çıkılamayacak gibi gelir. Daha basit bir betimlemeyle sınavı bir araca benzetebilirsiniz. Unutmayın ki sınav, bir araba ise arabanın hâkimiyeti sizsiniz. O hâlde direksiyonun yönetimi sizin elinizdedir. Bu kısa yolculukta da hedefleriniz ve hayalleriniz var. Hedeflerinizin en kısa zamanda gerçekleşmesi dileğiyle her şey gönlünüzce olsun…
Dr. Ahmet Alkayış Mart 2019, Üsküdar
Dr. Ahmet ALKAYIŞ Ekim 2020, Üsküdar
Felsefi antropolojide olduğu gibi eğitim çalışmalarında insanı somut bir bütün olarak ele almak gerekir. Eğitme ve eğitilebilme fenomeni insanın en temel fenomenlerinden birisidir. İnsan, eğitim sayesinde varlığını sürdürerek tarihsel bir sürece katkı sağlar. Çünkü insan; yaşadığı tarihsel zaman içinde kendisine hedef koyan, geleceğini tasarlayan, bütün bunları reel zaman içinde gerçekleştiren ve eleştiren bir varlıktır. “Eleştiri eleği felsefenin biricik aracıdır. Filozof bu elekten geçirdikleriyle hem düşüncesinin tarihsel geçmişini hem de kendisini ortaya koyar” (Nutku, 2005, s. 16). İnsan, tarihsel bir yapıya sahip olduğu için kendine amaçlar koyan, amaçlarını gerçekleştirmeye çalışandır.
Felsefe tarihinde filozofların çalışmalarında bir dönemin problemi başka bir dönemde devam ettiği görülür. Tıpkı Cumhuriyet dönemin önemli filozoflarından Takiyettin Mengüşoğlu’nun (1905-1984) felsefi antropoloji ve eğitim konusundaki önemli çalışmaları Uluğ Nutku’nun (1935-2014) insan felsefesi ve eğitim çalışmalarına yansıması gibi. Bu bağlamda felsefe tarihinde bir kopukluk söz konusu değildir. Ancak yapılan çalışmalarda bir hesaplaşma görülür. Felsefi düşüncenin tarihselliği, ivmesinin şimdideki ve şimdilerdeki anlam ve etkisindedir; geçmişteki düşünmeleri şimdide canlı tutması da felsefenin tarih üstünlüğüdür. Anlamı yitmiş, etkisi bitmiş düşünceler tarihte kalır, bilinmeleri sadece tarihtir (Nutku, 2005, s. 19). Tarih bilgisi edinmek, tarihsellik bilincini oluşturmak için ön koşul olmakla beraber kendi başına yeterli değildir. Çünkü eğitimde iç içe olan iki temel öğe vardır:
Bu ögelerden birincisi tarihsel çevredir, diğeri ise insanın eğitim gördüğü okuldur. Dolayısıyla insanın form kazanması da her iki temel öğenin uyumlu ve geleceğe dönük çalışmasıyla mümkündür. Eğitim, birçok insan için yaşam döngüsü içinde bir geçiş aşamasının basamaklarını oluşturur. Onun için insan, eğitim sayesinde geçmişi yaşadığı ana getiren ve onu geleceğe taşıyan bir olanağa sahiptir.
CONFERENCE PROCEEDINGS by Ahmet Alkayış
Hume’un felsefi çalışmalarında Locke’ın empirizm alanındaki çalışmalarının etkisi vardır. Bu çalışmalarında insan zihninde ortaya çıkanlara deneysel yöntemi uygulayarak yeni bir bilim ortaya çıkarmayı hedeflemiştir. İnsanın sadece kendi zihninde olanları doğrudan tecrübe ettiği ideleri ve izlemlerin farkında olması gibi bilgide zihnin ötesinden geçmediği için herhangi bir şeyin insan zihninden bağımız ortaya çıkmadığını vurgulamaktadır. Dolayısıyla insan zihni epistemolojik bakımdan incelendiği zaman, zihnin bütün içerikleri insana duyular ve tecrübeyle elde edilene indirgenebilmektedir. İndirgenenlerin ise algılardan (perceptions) başka bir şeyin olmamasıdır.
Hume’un insan zihni üzerinde yaptığı çalışmalarla birlikte batı dünyasında yetişen önemli filozoflardan biri de Immanuel Kant (1724-1804) olduğu bilinmektedir. Kant’ın, felsefi yaklaşımı kendisinden sonraki birçok filozofun ilham kaynağı ve tartışma alanı olmuştur. Kant’ın felsefeye kazandırdığı, felsefe tarihi içinde başlı başına bir akım olarak bilinmektedir. Yani felsefe alanında yeni bir dönemin öncülüğünü ve çalışmasını yapmıştır. Yaptığı bu çalışmada transcendental yöntemi kullanmaktadır. Kant bu yöntemle epistemeyi kendisi ve aklın sınırları çerçevesinde araştırmaktadır. Yapılan bu araştırmalar sonucunda filozof, yargıları iki şekilde sınıflandırmaktadır; analitik ve sentetik yargılar. Bu çalışmada felsefe alanında filozofların öncülüğünü yaptığı alanların içinde analitik ve sentetik yargıların incelenmesi ele alınmıştır. Ele alınan yargılar Locke, Hume ve Kant perspektifinden nasıl değerlendirdiklerini analiz etmektir. Yapılan çalışmada şu bulguya varılmaktadır. Eğer analitik yargılar olmasa sentetik yargılar tek başına yeterli görünmemektedir. Çünkü biri olmadan diğerinin eksik ve havada kalmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Analitik Yargılar, Analitik ve Sentetik Yargılar, David Hume, Immanuel Kant, Jhon Locke, Sentetik Yargılar.
Anahtar Kelimeler: Dijitalleşme, e-öğrenme, eğitim 4.0, felsefe, yapay zekâ.
İlkçağdan günümüze kadar felsefe ve iletişim varlığını iç içe sürdürür. İnsanlar; ürettiklerini, bilgi birikimlerini ve deneyimlerini başkalarıyla paylaşarak yaşamını sürdürür. İnsan donanımının bu özelliklerine tarihin hemen hemen her döneminde rastlamak mümkündür. Çünkü felsefe, her geçen gün çağın koşulları bağlamında farklı disiplinlerle ortak çalışmalar yürütür. Diğer disiplinlerle yürütülen bu ortak çalışmalarda, birbirine yakın konular öncelik kazanır. Yapılan çalışmalarda öncelik kazanan konulardan biri de iletişimdir.
Temel bir disiplin olan iletişim üzerinde son dönemlerde bilimsel araştırmaların yapıldığı bilinir. Farklı bakış açılarını ileri süren çalışmalardan biri de felsefe ve iletişim arasındaki temel bağlardır. Bu bağlar günümüz dünyasında daha net görülür. Onun için günümüz, iletişim çağı ya da iletişim dünyası olarak nitelendirilir. Dile getirilen bütün bu konulardan yola çıkarak daha önceki dönemlerde olduğu gibi günümüzde de iletişim stratejik bir öneme sahiptir.
Bireyin kendisini değerlendirmekle beraber mesleklerin gelişimini, zamanla önemi azalan meslekleri ya da ortadan kalkan meslekleri araştırmalı, mesleklerdeki bu değişimleri ve gelişimleri de takip etmelidir. Bir kariyer seçimi yapmak bazen oldukça zor ve karmaşık hâle gelebilmektedir. Bu sebeple kariyer seçimini etkileyen faktörleri iyi tespit eden bireyler, var olan zor ve karmaşık hâli kolaylaştırıp belirginleştirebilir.
Kariyer seçimini etkileyecek faktörleri sıralamak gerekirse; ilgi, yetenek, bireysel beklentiler, cinsiyet ve mesleğin geleceğiyle ilgili durumlar göze çarpmaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse; birey hayatını şekillendiren kariyer ile ilgili seçim yapacağı dönemlerde profesyonel bir yaklaşım sergilemek ve ince eleyip sık dokumalıdır. Bu profesyonel yaklaşım, bireyin kariyer yolculuğunda sağlıklı bir karar vermesinde büyük önem arz etmektedir. Verilecek kararda; ideal bir kariyer planı yapılması, kaynakların yerinde ve doğru kullanılması hedeflenmelidir.
Unutmayalım ki, kariyer planlamada, kişinin akademik alanda edindiği bilgilerle geleceğini tasarlaması oldukça önemlidir. Özellikle günümüz çalışma dünyasında bazı kişiler; meslek seçimi yaptıktan sonraki süreçte mevcut mesleklerini benimsemeyip seçtiği mesleği bırakarak, farklı meslek arayışlarına girmekte, bu durum da bireyin hem maddi hem de manevi durumunu doğrudan etkilemektedir. Bu sebeple, iş hayatında benzer durumlarla karşılaşmamak ve çalışma sahasındaki profesyonellik adına kariyer tedbirleri önceden yerinde ve zamanında alınmalıdır.
Elinizdeki eseri yazmamın birden fazla gerekçesi var. Bu gerekçeler arasında beni en çok etkileyen, hâlen de etkilemeye devam edeni sizlerle paylaşmak istedim. Özellikle 1990’lı yıllarda liseden kredili sistemle mezun olduktan sonra, sizler gibi üniversite sınavına hazırlanmaya başladım. O dönemde herkes gibi öğrenci olarak biz de şunu söyledik: “Kredili sistemin mağdurları olduk.” Çünkü sistem bizimle başladı, bizimle bitti. Her aday gibi benim de o yıllarda istediğim bölümün eşit ağırlıktan olmasına rağmen liseden fen bilimleri alanında mezun oldum. Mezun olduktan sonra istediğim bölüme girmek için diğer adaylardan iki kat daha fazla çalışmak zorunda kaldım. Bu nedenle üniversite hazırlık yıllarım çok daha yoğun, stresli ve kaygılı geçti. Günlerce, aylarca konu eksiklerimi tamamladıktan sonra ancak deneme sınavlarına girme şansım oldu. Üniversite hazırlık kursumuzda deneme sınavlarına giren 1200 aday arasında ilk üç sıraya girerdim. Bu durum sınava kadar da böyle devam etti. Ancak üniversite sınavına girdiğimde korku, kaygı ve heyecandan istediğim başarıyı elde edemedim. Bir sonraki yıl sınava yeniden daha yoğun bir tempoyla ve profesyonel bir ders çalışma programıyla hazırlandım. Kursun sınavlarında ve Türkiye geneli deneme sınavlarında önemli puan ve başarı sırası elde ederdim. Sonuç olarak merkezî sınava her girdiğimde yine benzer psikolojik durumla karşı karşıya geliyordum. Yani aşırı sınav stresi ve kaygısıyla istediğim puanı alamasam da arzuladığım bölüme yerleştim. Yukarıda da ifade ettiğim gibi beni bu kitabı yazmaya götüren en büyük gerekçe, merkezî sınav/sınavlarda yıllarca yaşadığım sınav heyecanı, stresi ve kaygısıydı. İstediğim hedefe vardığımda anladım ki sınav kaygısı ve onunla baş etmek çok zor da değilmiş. Aslında kaygı ve stresin belli bir aşamaya kadar bizim lehimize olduğunu unutmamak gerekir. Sınava hazırlık döneminde yaşanan stres, korku ve ön yargılar nedeniyle kaygı, başa çıkılamayacak gibi gelir. Daha basit bir betimlemeyle sınavı bir araca benzetebilirsiniz. Unutmayın ki sınav, bir araba ise arabanın hâkimiyeti sizsiniz. O hâlde direksiyonun yönetimi sizin elinizdedir. Bu kısa yolculukta da hedefleriniz ve hayalleriniz var. Hedeflerinizin en kısa zamanda gerçekleşmesi dileğiyle her şey gönlünüzce olsun…
Dr. Ahmet Alkayış Mart 2019, Üsküdar
Dr. Ahmet ALKAYIŞ Ekim 2020, Üsküdar
Felsefi antropolojide olduğu gibi eğitim çalışmalarında insanı somut bir bütün olarak ele almak gerekir. Eğitme ve eğitilebilme fenomeni insanın en temel fenomenlerinden birisidir. İnsan, eğitim sayesinde varlığını sürdürerek tarihsel bir sürece katkı sağlar. Çünkü insan; yaşadığı tarihsel zaman içinde kendisine hedef koyan, geleceğini tasarlayan, bütün bunları reel zaman içinde gerçekleştiren ve eleştiren bir varlıktır. “Eleştiri eleği felsefenin biricik aracıdır. Filozof bu elekten geçirdikleriyle hem düşüncesinin tarihsel geçmişini hem de kendisini ortaya koyar” (Nutku, 2005, s. 16). İnsan, tarihsel bir yapıya sahip olduğu için kendine amaçlar koyan, amaçlarını gerçekleştirmeye çalışandır.
Felsefe tarihinde filozofların çalışmalarında bir dönemin problemi başka bir dönemde devam ettiği görülür. Tıpkı Cumhuriyet dönemin önemli filozoflarından Takiyettin Mengüşoğlu’nun (1905-1984) felsefi antropoloji ve eğitim konusundaki önemli çalışmaları Uluğ Nutku’nun (1935-2014) insan felsefesi ve eğitim çalışmalarına yansıması gibi. Bu bağlamda felsefe tarihinde bir kopukluk söz konusu değildir. Ancak yapılan çalışmalarda bir hesaplaşma görülür. Felsefi düşüncenin tarihselliği, ivmesinin şimdideki ve şimdilerdeki anlam ve etkisindedir; geçmişteki düşünmeleri şimdide canlı tutması da felsefenin tarih üstünlüğüdür. Anlamı yitmiş, etkisi bitmiş düşünceler tarihte kalır, bilinmeleri sadece tarihtir (Nutku, 2005, s. 19). Tarih bilgisi edinmek, tarihsellik bilincini oluşturmak için ön koşul olmakla beraber kendi başına yeterli değildir. Çünkü eğitimde iç içe olan iki temel öğe vardır:
Bu ögelerden birincisi tarihsel çevredir, diğeri ise insanın eğitim gördüğü okuldur. Dolayısıyla insanın form kazanması da her iki temel öğenin uyumlu ve geleceğe dönük çalışmasıyla mümkündür. Eğitim, birçok insan için yaşam döngüsü içinde bir geçiş aşamasının basamaklarını oluşturur. Onun için insan, eğitim sayesinde geçmişi yaşadığı ana getiren ve onu geleceğe taşıyan bir olanağa sahiptir.
Hume’un felsefi çalışmalarında Locke’ın empirizm alanındaki çalışmalarının etkisi vardır. Bu çalışmalarında insan zihninde ortaya çıkanlara deneysel yöntemi uygulayarak yeni bir bilim ortaya çıkarmayı hedeflemiştir. İnsanın sadece kendi zihninde olanları doğrudan tecrübe ettiği ideleri ve izlemlerin farkında olması gibi bilgide zihnin ötesinden geçmediği için herhangi bir şeyin insan zihninden bağımız ortaya çıkmadığını vurgulamaktadır. Dolayısıyla insan zihni epistemolojik bakımdan incelendiği zaman, zihnin bütün içerikleri insana duyular ve tecrübeyle elde edilene indirgenebilmektedir. İndirgenenlerin ise algılardan (perceptions) başka bir şeyin olmamasıdır.
Hume’un insan zihni üzerinde yaptığı çalışmalarla birlikte batı dünyasında yetişen önemli filozoflardan biri de Immanuel Kant (1724-1804) olduğu bilinmektedir. Kant’ın, felsefi yaklaşımı kendisinden sonraki birçok filozofun ilham kaynağı ve tartışma alanı olmuştur. Kant’ın felsefeye kazandırdığı, felsefe tarihi içinde başlı başına bir akım olarak bilinmektedir. Yani felsefe alanında yeni bir dönemin öncülüğünü ve çalışmasını yapmıştır. Yaptığı bu çalışmada transcendental yöntemi kullanmaktadır. Kant bu yöntemle epistemeyi kendisi ve aklın sınırları çerçevesinde araştırmaktadır. Yapılan bu araştırmalar sonucunda filozof, yargıları iki şekilde sınıflandırmaktadır; analitik ve sentetik yargılar. Bu çalışmada felsefe alanında filozofların öncülüğünü yaptığı alanların içinde analitik ve sentetik yargıların incelenmesi ele alınmıştır. Ele alınan yargılar Locke, Hume ve Kant perspektifinden nasıl değerlendirdiklerini analiz etmektir. Yapılan çalışmada şu bulguya varılmaktadır. Eğer analitik yargılar olmasa sentetik yargılar tek başına yeterli görünmemektedir. Çünkü biri olmadan diğerinin eksik ve havada kalmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Analitik Yargılar, Analitik ve Sentetik Yargılar, David Hume, Immanuel Kant, Jhon Locke, Sentetik Yargılar.
Dijitalleşme, beraberinde hızla değişen yaşama uyum sağlamayı zorunlu hâle getirmektedir. Bu zorunluluk insanları bilişim çağdaki teknolojik gelişmelere uyum sağlamaya ve kullanmaya yöneltmiştir. Teknolojik ilerlemenin hızlı gelişimiyle birlikte online eğitimde, yaygınlık kazanmıştır. Online eğitimin yaygınlık kazanmasında tabii ki teknolojik faktörler çok önemli bir yere sahiptir. Ancak önemli bir diğer faktör ise 2019’da önce Çin’in Hubey eyaletine bağlı Vuhan şehrinde ortaya çıkan Covid-19 hastalığıdır. Bu hastalığın daha sonra dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan insanlara bulaşmasıyla yaygınlık kazanmıştır. Çünkü salgının etkisiyle insanlar hiç beklenmedik bir dönemde hemen hemen her sektörde zorunlu bir kapanmayla karşı karşıya kaldılar.
Bu kapanmanın içinde eğitimin bütün kademesindeki kurumlar da payına düşeni aldılar. Fakat yıllardır Eğitim 4.0 alanındaki bilimsel ve dijital gelişmelerle online eğitimin önemi dile getirilmektedir. Kısaca belirtmek gerekirse insanlar; Covid-19 salgınında önce çağın değişen konjonktürleri çerçevesinde hem toplumsal yaşama uyum sağlayabilmek hem de yaşam boyu eğitim olanaklarından yararlanabilmek amacıyla online eğitimin gerekliliğini ön plana çıkarmışlardır. Ancak dünya geneline yayılan koronavirüs nedeniyle online eğitime duyulan ihtiyaç giderek artmaya başladı. Bu ihtiyaç çerçevesinde; ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretimin çoğu kademesinde zorunlu eğitim müfredatları verilmeye çalışıldı. Her ne kadar yıllardır bazı yükseköğretim kurumları uzaktan eğitim uygulamalarıyla ders vermelerine rağmen, günümüzdeki dijitalleşme kadar yaygın değildi. Eğitim alanında meydana gelen bütün bu gelişmeler doğrultusunda üzerinde durulması gereken ve her geçen gün yapılan çalışmalarla vazgeçilmezliği dile getirilen online eğitimin insan hayatındaki realitesidir. Dijital çağda her geçen gün online eğitim, eğitimin ve eğitim kurumlarının önemli bir yapı taşı hâline geldiği göz ardı edilmemelidir.
Eğitim-öğretimin temel başarısı hem içinde bulunan çağa hem de gelecek çağlara modern çalışmalarla ulaşılır. “Grek kültürünün ‘kendini bil’ ilkesi, ahlaki öğüdün ‘haddini bil’ ilkesinden başkaydı ve Avrupalının kendini yenilemesinin eğitimde çıkış noktasıydı. Kendisini karşısına alarak incelemeye başlıyor; bitmez tükenmez sorular soruyor. Bireyoluş atılımıyla genelin, insan biliminin yolunu açıyor. Sokrates’in halk arasında başlattığı, düşünceyi açıkça söyleme, sabırla dinleme ve sorunları deşerek tartışma özgürlüğü, benimseme-geliştirme pedagojisinin ilk büyük örneğiydi.” Eğitimin var olanla olması gerekeni birleştiren bir bağının olması son derece önemlidir. Oluşturulan bu bağın gelecek kuşakları şimdiden hazırlaması eğitim kurumunun başlıca sorumlulukları arasındadır.
O hâlde çağdaş bir eğitim modeli için bireyler; ilköğretimden başlayarak bedensel, zihinsel ve sosyal yetenekler çerçevesinde bir bütün olarak geliştirilmelidir. Bireyin sosyal, sportif, sanatsal ve yaratıcı yönleri dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla onun farklı yönleri göz önüne alınarak, bu yönler ön plana çıkarılmalıdır. Çünkü eğitim kurumları bireye bilgi vermesi konusunda önemli bir yere sahiptir.
Bu bağlamda öğretim planları ve programları bu bağlamda yapılmalıdır. Kişi, araştırmacı ve eleştirel bir yaklaşımla eğitilmelidir. “Eğitimde eleştiri yeteneğinin geliştirilmesinin önemi büyüktür. Bilgiye eleştirel katkı, kavramlara taze içerikler kazandırmak, başarı için bir olması gerektir. Her ulusal eğitimin olanla olması gerekeni kaynaştıran bir ideal oluşturması, izlemesi ve uygulaması, kuşakların geleceğinin şimdide hazırlanması için başlıca sorumluluktur.” Bütün bu tespitlerle birlikte çağdaş eğitimde şunu gözden kaçırmamak gerekir; niceliksel büyümeye niteliksel (kalite) büyüme de eşlik etmelidir. Bu niteliksel kalite konusunda ise Yükseköğretim Kuruluna, üniversitelere, Millî Eğitim Bakanlığı’na, sivil toplum kuruluşlarına ve kanaat önderlerine (filozoflara) büyük bir iş düşmektedir.
Eğitim, insanları belli amaçlara göre yetiştirme gayesidir. Eğitimin temelinde insanın kendisini daha iyi eğitmek ve çağın koşullarına göre profesyonel bir sistemle geleceğe hazırlayabilmesi yatmaktadır. Çünkü eğitim; yetiştirme, disiplin ve kültürü içeren öğretimden oluşan faaliyetlerin tamamıdır. Belli bir amaçla başlayan eğitim gayesi bilgi edinme, öğretme etkinliğiyle devam eder, değerlendirmeyle sona erer. Genel bir tanımlamayla eğitim, insanın mükemmelleştirilmesidir. Immanuel Kant’ın (1724-1804) dile getirdiği gibi insan kendi kendisini yetiştirmesi bakımından eşsiz bir donanıma sahiptir. “İnsan ancak eğitim sayesinde insan olur. İnsanda önceden mevcut olmayan bu niteliği eğitim gerçekleştirir; çünkü insanın doğal yeteneklerinin gelişmesi kendiliğinden olup bitmez; doğa insana hazır yetenekler vermemiştir. Doğa insanı, sahip olduğu yeteneklerin, olanakların çekirdekleriyle donatmış, onları geliştirmeyi de kendisine bırakmıştır.” Eğitim sayesinde insan yeteneklerini geliştirir.
Kısaca belirtmek gerekirse Kant, eğitimin ne kadar önemli olduğunu gözler önüne serip, insanın sürekli kendini bir adım daha ileriye götürdüğünü göstermektedir. Bu bağlamda eğitim; insan varlığının amacına ulaşacak şekilde insanı geliştirmeli, yargı gücünü doğru kullanmasına yer vermelidir. Ancak eğitim sayesinde insan doğal yeteneklerini, değerlerini geliştirerek sonraki neslini de eğitir. İnsan, değerleri olan ve bu değerleri doğrultusunda yaşamını sürdüren biricik varlıktır. İnsanın, yapıp etmelerinde ilkeli ve tutarlı davranmasının temel dayanağı, onun bir değerler dünyasına sahip olmasıdır. Çünkü değerler; insanın yapıp-ettiklerini, istemelerini düzenler; bu, insanın yapıp ettikleri dışında kalan bir özelliği değildir. İnsan dışındaki diğer varlıklar için de böyle bir durum söz konusu değildir, olaylar ve durumlar insan değerlendirmelerinin bir çıkarımıdır.
İnsan; varlığını sürdürebilmek, sorunlar karşısında ayakta kalabilmek ve içinde bulunduğu çağda yaşamını devam ettirmek için eğitime ihtiyaç duymaktadır. Dile getirilen bütün bu süreç ve olanaklar ise eğitimle gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede eğitimi ele alıp açıklamak gerekirse; az gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş bütün toplumlar için önemli bir ihtiyaçtır. Eğitim içinde bulunan çağa, insanın ve toplumun ihtiyaçlarına göre kendini sürekli yenilemelidir. İnsan yaşamında dinamik bir konu olan eğitim, içinde bulunduğu çağın beklentilerine göre kendini yenilerken aynı zamanda güçlü temellere de dayanmalıdır. Önceki çağlardan eğitim alanında yapılan çalışmalar gözden geçirilmelidir.
Dolayısıyla 18. yüzyıl felsefesini (modern felsefeyi) derinden etkileyen önemli çalışmalar ve filozoflardan biri de Jean Jacques Rousseau (1712-1778) olmuştur. Ayrıca yeniçağdaki birçok gelişmeyi, özellikle Fransız Devrim'den sonra toplumun sosyal yapısında ve eğitim sisteminde etkili olmuştur. Rousseau sadece toplumları etkilemekle kalmayıp aynı zamanda Immanuel Kant’ın (1724-1804) eğitim alanındaki çalışmalarını da etkilemiştir. Kant’ın çocuk yetiştirme konusu üzerindeki hassasiyeti Rousseau’nun Emile eserine verdiği önemden anlaşılmaktadır. Çünkü felsefenin ve eğitimin temel argümanlarından biri de hem çocuklar hem de yetişkinler için doğru ilkeler hareket edilmesidir. Ayrıca her iki alanın diğer bir amacı ise, insanı disiplinli hâle getirerek içinde bulunan çağa ve gelecek çağlara hazırlayabilmektir. Kısaca belirtmek gerekirse yapılan bu çalışmanın temel amacı, felsefe ve eğitim ilişkisi bağlamında Rousseau’nun eğitim anlayışının çağımızın eğitim anlayışı üzerindeki etkisini yeniden vurgulamaktır.
Yapılan çalışma üç temel başlık çerçevesinde ele alınmıştır. Bu çalışmanın birinci bölümünde; eğitim-dünya barışı ilişkisi bağlamında eğiten-eğitilebilen bir varlık olarak insanın eğitim-barış ilişkisine katkısı, kültürün rolü, Kant’ın Aydınlanmacı eğitim ve dünya barışı düşüncesi ile “Başka Sevgisi” ve “barış eğitimi” argümanları ele alınmıştır.
İkinci bölümde felsefi antropolojinin temel kavramları ve eğitim düşüncesi, insanın varoluş koşullarının metafizik, biyolojik, semantik bütünlüğü ile eğitim-varoluş koşulları bağıntısı, değerler eğitimi ve değerlendirme ilişkisi ile tarihsellik ve eğitim bağlamı irdelenmiştir.
Üçüncü bölümde ise çağdaş eğitim sorunları karşısında insan hakları düşüncesi ve dünya barışıyla beraber insan hakları eğitimi, felsefe eğitiminin yaygınlaştırılması ve dünya barışının gerçekleştirilmesiyle Türkiye’de eğitim devrimleri, Köy Enstitüleri konuları günümüz açısından değerlendirilmiştir.
Sonuç kısmında ise, bütün bu konuların gerek bireysel gerek toplumsal düşün hayatını etkileyen problemler alanı olarak insanın somut varlık yapısı felsefi antropoloji bağlamında gösterilmeye çalışılmıştır.