Über Schliemanns Ausgrabungen inHisarlık wurde sowohl während seiner Lebenszeit als auch nach sei... more Über Schliemanns Ausgrabungen inHisarlık wurde sowohl während seiner Lebenszeit als auch nach seinem plötzlichen Tod im Jahre 1890 in Neapel viel geschrieben und diskutiert. Besonders über den "Schatz des Priamos" folgte nach Schliemanns erstem Bericht am 5. August 1873 in der "Augsburger Allgemeinen Zeitung" eine rege Auseinandersetzung. Hauptsächlich konzentrierte sich die Diskussion dabei auf folgende Themen: Wann, wie und wo fand Schliemann den Schatz? Und wie schmuggelte er ihn später außer Landes? Handelte es sich um einen Hortfund oder wurde er aus verschiedenen Fundgruppen von Schliemann nachträglich zusammengestellt? Um diese Fragen zu beantworten, wurde bislang vor allem das Schliemann-Archiv in Athen konsultiert. Mit Hilfe bislang unbekannt gebliebener osmanischer Dokumente soll hier die Fundgeschichte des "Priamos-Schatzes" aus neuer Perspektive betrachtet werden.
. Abstract Our information regarding the arrangement of the corps are very limited although the Z... more . Abstract Our information regarding the arrangement of the corps are very limited although the Zaptiye Teşkilatı which had been started to establish in the aflermath of Tanzimat Ferman was one of the steps towards centralization of internal security and that it had ...
Osmanlı Devleti’nde eski eserlerin toplanması ve kaçakçılıkla ilgili ilk ciddi düzenlemeler bürok... more Osmanlı Devleti’nde eski eserlerin toplanması ve kaçakçılıkla ilgili ilk ciddi düzenlemeler bürokrat aydın grubun öncülüğünde 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı sonrasında başlatılmıştır. Zira yaklaşık bir asırdır Osmanlı Devleti’nin Batı ile olan ilişkilerinde Avrupa’yı yakından tanıma fırsatı bulmaya başlayan Osmanlı bürokratları, Yunan-Roma eserlerinin Avrupa’nın kültürel değerleri açısından sahip olduğu önemin farkına varmıştır. Osmanlı topraklarından çıkarılan tarihi eserlere 19. yüzyıldan itibaren Avrupalıların artan ilgisi ve bu ilginin giderek dış siyasetin önemli bir aracı haline gelmeye başlaması da, Tanzimat sonrasında Osmanlı bürokratlarının yeni düzenlemeler yapmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu nedenle Osmanlı Devleti, 1840’tan itibaren eski eser politikasını, bir yandan zaten sahibi olduğu Yunan- Roma eserlerini kadim dünyanın kültürel mirasçıları olduklarını savunan uluslar kulübüne girmek, diğer taraftan ise Osmanlı toprağında ortaya çıkarılan arkeolojik eserleri Osmanlı mirasına dâhil etmek olarak benimseyecektir. Bu açıdan bakıldığında Schliemann tarafından hazinelerin bulunması ve kaçırılışı tüm dünyada olduğu kadar bu konuda belirli bir tavır geliştirebilmiş Osmanlı yöneticilerinin de dikkatini çekecektir. Ancak günümüze değin yapılan çalışmaların büyük çoğunluğunda bu olay, daha ziyade eserleri kaçıran Heinrich Schliemann’ın günlükleri, kazı notları, kitapları ve yabancı kaynakların sunduğu belgeler üzerinden ve tek taraflı bakış açısıyla sunulmuş, Osmanlı Devleti’ne ait arşiv belgelerinin ortaya koyduğu veriler karşılaştırmalı olarak değerlendirilmemiştir. Oysa Osmanlı belgeleri incelendiğinde ortaya çıkan gerçek, Heinrich Schliemann ve Troya hazinelerinin kaçırılışına ait yaşananların yeniden değerlendirilmesine ve Osmanlı Devleti’nin hazineleri geri alabilmek için verdiği büyük çabanın gözler önüne serilmesine katkı sağlayacak önemli veriler sunmaktadır.
Osman Hamdi Bey’in Sayda Kazısı ve Bu Kazının Müze-i Hümâyûn’un Gelişimine Etkisi, 2020
Osmanlı Devleti’nde eski eser politikasında görülen değişim özellikle Tanzimat Fermanı sonrası ba... more Osmanlı Devleti’nde eski eser politikasında görülen değişim özellikle Tanzimat Fermanı sonrası batıyı yakından tanımaya başlayan aydın bir zümre öncülüğünde başlamış, 1869 yılında Müze-i Hümâyûn’un açılması ve ardı ardına yayımlanan eski eser nizamnameleriyle de belli bir ivme sağlanabilmişti. Ancak Osmanlı Devleti’nin eski eser politikasında asıl değişim Paris’te eğitim görmüş olan Osman Hamdi Bey’in 1881’de Müze-i Hümâyûn müdürü olmasıyla zirveye ulaştı. Bütün baskılara rağmen eserlerin yurt dışına çıkışını yasaklayan 1884 tarihli Âsâr-ı Atîka nizamnamesini yürürlüğe koyan Osman Hamdi Bey sayesinde Osmanlı Devleti ilk kez, eski eserler konusunda şartları tamamen kendi lehine olan bir hukuki düzenlemeyi yürürlüğe koymuş oluyordu. 1887 yılında gerçekleştirdiği Sayda kazısı ise Osman Hamdi Bey’in kariyerinde olduğu kadar Müze-i Hümâyûn’un gelişmesi ve Avrupa müzeleri arasında saygın bir yer edinmesinde de etkili oldu. Bu nedenle çalışmanın amacı Osman Hamdi Bey’in Osmanlı Devleti eski eser politikasının değişimine yaptığı katkıyı Sayda kazısı örneğinden yola çıkarak ve Osmanlı arşiv belgeleri ışığında değerlendirmektir. The change of Ottoman policy concerning antiquities began with the intellectuals who became familiar with Europe especially after the Tanzimat edict, and gained momentum with the opening of Müze-i Humayun (The Imperial Museum) and with the publication of a series regulations concerning antiquities, reaching its apogee with the appointment of Osman Hamdi Bey, who had studied in Paris, as the director of the Imperial Museum in 1881. Thanks to the efforts of Osman Hamdi Bey, despite all pressures, the Ottoman State enacted the Law of Antiquities (Asar-ı Atika Nizamnamesi) of 1884, which strictly forbade the export of antiquities abroad and tightened up loose ends of previous nizamnames. A milestone in the career of Osman Hamdi Bey, the Sayda excavation carried out in 1887 was instrumental in the development of the Müze-i Hümâyûn, placing it among the important European museums. Using extensive archival documents, the aim of this study is to examine Sayda excavation and its impact on the Ottoman policy concerning antiquities.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi / The Journal of International Social Research, 2020
After its establishment on July 14, 1839, the Gendarmerie Organization has played an important ro... more After its establishment on July 14, 1839, the Gendarmerie Organization has played an important role in maintaining security, safety and public order in the Ottoman State. Besides, it also joined the other armed forces in defending the homeland in several fronts during the First World War. Two thirds of the organization were incorporated in the army, while the rest of the units were entrusted to keep the coastal regions under surveillance and to secure the railroads. There were also mobile gendarmerie units (Sahra Jandarma Birlikleri) that were formed to maintain public order. After the war, when the public order collapsed and several bandits were rampant in many parts of the country, the Gendarmerie Organization tried to maintain public order with great commitment despite limited means. One of the officers, Major Mehmed Kemal, one of the officers who served during these difficult times, published a memoir in 1919 about his duties titled Jandarma Karakol Kumandanı (the Gendarmerie Station Commander). Describing his station as the first gate of the court of justice, a temple of patriotism, and the real image of the government (hükümetin timsal-i hakikisi), Kemal writes about the difficult conditions of the country, the duties of gendarmerie station, his relations with the public. This precious little memoir deserves a study as it shed lights on the difficult times of the era and the role of the gendarmerie organization during the chaotic period just before the birth of the Turkish Republic
AVRASYA Uluslararası Araştırmalar Dergisi Cilt : 6, Sayı : 15, Sayfa: 53-71 , 2018
ÖZ Ticaret ve alıĢveriĢ tarihinin en uzun ömürlü ve renkli türlerinden birini temsil eden panayır... more ÖZ Ticaret ve alıĢveriĢ tarihinin en uzun ömürlü ve renkli türlerinden birini temsil eden panayırlar, Türkiye"de de uzun yıllar boyunca ekonomik, toplumsal ve kültürel yaĢama damgasını vurmuĢtur. Türkiye"de birçok yörede halen "geleneksel emtia ve hayvancılık panayırı" adıyla bilinen bu organizasyonların bir kısmı oldukça köklü bir tarihe sahiptir. Osmanlı dönemine uzanan panayırları ve günümüzde panayır varlığının zenginliği ile dikkat çeken çevrelerden birisi de Çanakkale yöresidir. Burada sunulan çalıĢmada, Osmanlı arĢiv belgelerinden günümüze uzanan süreçte Çanakkale panayırları ele alınmaktadır. Yöredeki panayırlar hakkında çeĢitli bilgiler içeren Osmanlı arĢiv belgeleri, Çanakkale panayırlarının geçmiĢini tarihlendirmeye ve önemini ortaya koymaya yardımcı olmaktadır. ÇalıĢma ile tarihsel süreç içinde Çanakkale panayırlarının varlık durumları, kuruluĢ yeri ve tarihleri belirlenerek; zaman içinde meydana gelen değiĢimler ortaya konulmuĢtur. Pazarlama, alıĢveriĢ ve eğlence kültüründe değiĢimler, teknolojik geliĢmeler vb etkiler altında Türkiye"de geleneksel panayırların giderek ortadan kalktığı bir süreç yaĢanmaktadır. Buna karĢın günümüzde Çanakkale ili, 11 yerleĢmede her yıl kurulan 14 panayır ile Türkiye"de en fazla panayır kurulan iller arasında Balıkesir"den sonra ikinci sıradadır. Çanakkale"nin geleneksel panayırları kurulduğu çevrelerde toplumsal, kültürel ve ekonomik katkılar sağlamayı sürdürmektedir. Çanakkale ve Balıkesir"in yer aldığı güney Marmara bölümünde geleneksel panayırların kapsamlı bir Ģekilde ele alınarak planlanması çalıĢmanın önerileri arasındadır. Böylece, geçmiĢten günümüze ulaĢan bu miras değerlerin varlıkları destekleneceği gibi, toplumsal-kültürel ve ekonomik bakımlardan sunduğu fırsat ve yararlar da geniĢletilebilir. Anahtar Kelimeler: Geleneksel panayır, ilçe panayırı, Osmanlı döneminde panayırlar, Çanakkale panayırları TRADITIONAL FAIRS IN ÇANAKKALE SINCE THE OTTOMAN PERIOD ABSTRACT Representing one of the longest-lasting and most colorful types of the trade and shopping history, traditional fairs have left their mark on the economic, social, and cultural lives in Turkey as well for long years. Some of these organizations, still known with the name "traditional merchandise and animal husbandry fairs" at many localities in Turkey, have some quite well-established history. One of the environments drawing attention with their traditional fairs, which date back to the Ottoman period, as well as with the richness of their traditional fairs today is Çanakkale locality. The traditional fairs in Çanakkale in the process since the Ottoman archive documents are addressed in the study presented here. The Ottoman archive documents containing various pieces of information on the traditional fairs at the locality help date the past of the traditional fairs in Çanakkale and reveal their importance. The existence states of the traditional fairs in Çanakkale in the historical process as well as their places and dates of establishment were determined and the changes taking place over time were presented with the study.
Über Schliemanns Ausgrabungen inHisarlık wurde sowohl während seiner Lebenszeit als auch nach sei... more Über Schliemanns Ausgrabungen inHisarlık wurde sowohl während seiner Lebenszeit als auch nach seinem plötzlichen Tod im Jahre 1890 in Neapel viel geschrieben und diskutiert. Besonders über den "Schatz des Priamos" folgte nach Schliemanns erstem Bericht am 5. August 1873 in der "Augsburger Allgemeinen Zeitung" eine rege Auseinandersetzung. Hauptsächlich konzentrierte sich die Diskussion dabei auf folgende Themen: Wann, wie und wo fand Schliemann den Schatz? Und wie schmuggelte er ihn später außer Landes? Handelte es sich um einen Hortfund oder wurde er aus verschiedenen Fundgruppen von Schliemann nachträglich zusammengestellt? Um diese Fragen zu beantworten, wurde bislang vor allem das Schliemann-Archiv in Athen konsultiert. Mit Hilfe bislang unbekannt gebliebener osmanischer Dokumente soll hier die Fundgeschichte des "Priamos-Schatzes" aus neuer Perspektive betrachtet werden.
. Abstract Our information regarding the arrangement of the corps are very limited although the Z... more . Abstract Our information regarding the arrangement of the corps are very limited although the Zaptiye Teşkilatı which had been started to establish in the aflermath of Tanzimat Ferman was one of the steps towards centralization of internal security and that it had ...
Osmanlı Devleti’nde eski eserlerin toplanması ve kaçakçılıkla ilgili ilk ciddi düzenlemeler bürok... more Osmanlı Devleti’nde eski eserlerin toplanması ve kaçakçılıkla ilgili ilk ciddi düzenlemeler bürokrat aydın grubun öncülüğünde 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı sonrasında başlatılmıştır. Zira yaklaşık bir asırdır Osmanlı Devleti’nin Batı ile olan ilişkilerinde Avrupa’yı yakından tanıma fırsatı bulmaya başlayan Osmanlı bürokratları, Yunan-Roma eserlerinin Avrupa’nın kültürel değerleri açısından sahip olduğu önemin farkına varmıştır. Osmanlı topraklarından çıkarılan tarihi eserlere 19. yüzyıldan itibaren Avrupalıların artan ilgisi ve bu ilginin giderek dış siyasetin önemli bir aracı haline gelmeye başlaması da, Tanzimat sonrasında Osmanlı bürokratlarının yeni düzenlemeler yapmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu nedenle Osmanlı Devleti, 1840’tan itibaren eski eser politikasını, bir yandan zaten sahibi olduğu Yunan- Roma eserlerini kadim dünyanın kültürel mirasçıları olduklarını savunan uluslar kulübüne girmek, diğer taraftan ise Osmanlı toprağında ortaya çıkarılan arkeolojik eserleri Osmanlı mirasına dâhil etmek olarak benimseyecektir. Bu açıdan bakıldığında Schliemann tarafından hazinelerin bulunması ve kaçırılışı tüm dünyada olduğu kadar bu konuda belirli bir tavır geliştirebilmiş Osmanlı yöneticilerinin de dikkatini çekecektir. Ancak günümüze değin yapılan çalışmaların büyük çoğunluğunda bu olay, daha ziyade eserleri kaçıran Heinrich Schliemann’ın günlükleri, kazı notları, kitapları ve yabancı kaynakların sunduğu belgeler üzerinden ve tek taraflı bakış açısıyla sunulmuş, Osmanlı Devleti’ne ait arşiv belgelerinin ortaya koyduğu veriler karşılaştırmalı olarak değerlendirilmemiştir. Oysa Osmanlı belgeleri incelendiğinde ortaya çıkan gerçek, Heinrich Schliemann ve Troya hazinelerinin kaçırılışına ait yaşananların yeniden değerlendirilmesine ve Osmanlı Devleti’nin hazineleri geri alabilmek için verdiği büyük çabanın gözler önüne serilmesine katkı sağlayacak önemli veriler sunmaktadır.
Osman Hamdi Bey’in Sayda Kazısı ve Bu Kazının Müze-i Hümâyûn’un Gelişimine Etkisi, 2020
Osmanlı Devleti’nde eski eser politikasında görülen değişim özellikle Tanzimat Fermanı sonrası ba... more Osmanlı Devleti’nde eski eser politikasında görülen değişim özellikle Tanzimat Fermanı sonrası batıyı yakından tanımaya başlayan aydın bir zümre öncülüğünde başlamış, 1869 yılında Müze-i Hümâyûn’un açılması ve ardı ardına yayımlanan eski eser nizamnameleriyle de belli bir ivme sağlanabilmişti. Ancak Osmanlı Devleti’nin eski eser politikasında asıl değişim Paris’te eğitim görmüş olan Osman Hamdi Bey’in 1881’de Müze-i Hümâyûn müdürü olmasıyla zirveye ulaştı. Bütün baskılara rağmen eserlerin yurt dışına çıkışını yasaklayan 1884 tarihli Âsâr-ı Atîka nizamnamesini yürürlüğe koyan Osman Hamdi Bey sayesinde Osmanlı Devleti ilk kez, eski eserler konusunda şartları tamamen kendi lehine olan bir hukuki düzenlemeyi yürürlüğe koymuş oluyordu. 1887 yılında gerçekleştirdiği Sayda kazısı ise Osman Hamdi Bey’in kariyerinde olduğu kadar Müze-i Hümâyûn’un gelişmesi ve Avrupa müzeleri arasında saygın bir yer edinmesinde de etkili oldu. Bu nedenle çalışmanın amacı Osman Hamdi Bey’in Osmanlı Devleti eski eser politikasının değişimine yaptığı katkıyı Sayda kazısı örneğinden yola çıkarak ve Osmanlı arşiv belgeleri ışığında değerlendirmektir. The change of Ottoman policy concerning antiquities began with the intellectuals who became familiar with Europe especially after the Tanzimat edict, and gained momentum with the opening of Müze-i Humayun (The Imperial Museum) and with the publication of a series regulations concerning antiquities, reaching its apogee with the appointment of Osman Hamdi Bey, who had studied in Paris, as the director of the Imperial Museum in 1881. Thanks to the efforts of Osman Hamdi Bey, despite all pressures, the Ottoman State enacted the Law of Antiquities (Asar-ı Atika Nizamnamesi) of 1884, which strictly forbade the export of antiquities abroad and tightened up loose ends of previous nizamnames. A milestone in the career of Osman Hamdi Bey, the Sayda excavation carried out in 1887 was instrumental in the development of the Müze-i Hümâyûn, placing it among the important European museums. Using extensive archival documents, the aim of this study is to examine Sayda excavation and its impact on the Ottoman policy concerning antiquities.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi / The Journal of International Social Research, 2020
After its establishment on July 14, 1839, the Gendarmerie Organization has played an important ro... more After its establishment on July 14, 1839, the Gendarmerie Organization has played an important role in maintaining security, safety and public order in the Ottoman State. Besides, it also joined the other armed forces in defending the homeland in several fronts during the First World War. Two thirds of the organization were incorporated in the army, while the rest of the units were entrusted to keep the coastal regions under surveillance and to secure the railroads. There were also mobile gendarmerie units (Sahra Jandarma Birlikleri) that were formed to maintain public order. After the war, when the public order collapsed and several bandits were rampant in many parts of the country, the Gendarmerie Organization tried to maintain public order with great commitment despite limited means. One of the officers, Major Mehmed Kemal, one of the officers who served during these difficult times, published a memoir in 1919 about his duties titled Jandarma Karakol Kumandanı (the Gendarmerie Station Commander). Describing his station as the first gate of the court of justice, a temple of patriotism, and the real image of the government (hükümetin timsal-i hakikisi), Kemal writes about the difficult conditions of the country, the duties of gendarmerie station, his relations with the public. This precious little memoir deserves a study as it shed lights on the difficult times of the era and the role of the gendarmerie organization during the chaotic period just before the birth of the Turkish Republic
AVRASYA Uluslararası Araştırmalar Dergisi Cilt : 6, Sayı : 15, Sayfa: 53-71 , 2018
ÖZ Ticaret ve alıĢveriĢ tarihinin en uzun ömürlü ve renkli türlerinden birini temsil eden panayır... more ÖZ Ticaret ve alıĢveriĢ tarihinin en uzun ömürlü ve renkli türlerinden birini temsil eden panayırlar, Türkiye"de de uzun yıllar boyunca ekonomik, toplumsal ve kültürel yaĢama damgasını vurmuĢtur. Türkiye"de birçok yörede halen "geleneksel emtia ve hayvancılık panayırı" adıyla bilinen bu organizasyonların bir kısmı oldukça köklü bir tarihe sahiptir. Osmanlı dönemine uzanan panayırları ve günümüzde panayır varlığının zenginliği ile dikkat çeken çevrelerden birisi de Çanakkale yöresidir. Burada sunulan çalıĢmada, Osmanlı arĢiv belgelerinden günümüze uzanan süreçte Çanakkale panayırları ele alınmaktadır. Yöredeki panayırlar hakkında çeĢitli bilgiler içeren Osmanlı arĢiv belgeleri, Çanakkale panayırlarının geçmiĢini tarihlendirmeye ve önemini ortaya koymaya yardımcı olmaktadır. ÇalıĢma ile tarihsel süreç içinde Çanakkale panayırlarının varlık durumları, kuruluĢ yeri ve tarihleri belirlenerek; zaman içinde meydana gelen değiĢimler ortaya konulmuĢtur. Pazarlama, alıĢveriĢ ve eğlence kültüründe değiĢimler, teknolojik geliĢmeler vb etkiler altında Türkiye"de geleneksel panayırların giderek ortadan kalktığı bir süreç yaĢanmaktadır. Buna karĢın günümüzde Çanakkale ili, 11 yerleĢmede her yıl kurulan 14 panayır ile Türkiye"de en fazla panayır kurulan iller arasında Balıkesir"den sonra ikinci sıradadır. Çanakkale"nin geleneksel panayırları kurulduğu çevrelerde toplumsal, kültürel ve ekonomik katkılar sağlamayı sürdürmektedir. Çanakkale ve Balıkesir"in yer aldığı güney Marmara bölümünde geleneksel panayırların kapsamlı bir Ģekilde ele alınarak planlanması çalıĢmanın önerileri arasındadır. Böylece, geçmiĢten günümüze ulaĢan bu miras değerlerin varlıkları destekleneceği gibi, toplumsal-kültürel ve ekonomik bakımlardan sunduğu fırsat ve yararlar da geniĢletilebilir. Anahtar Kelimeler: Geleneksel panayır, ilçe panayırı, Osmanlı döneminde panayırlar, Çanakkale panayırları TRADITIONAL FAIRS IN ÇANAKKALE SINCE THE OTTOMAN PERIOD ABSTRACT Representing one of the longest-lasting and most colorful types of the trade and shopping history, traditional fairs have left their mark on the economic, social, and cultural lives in Turkey as well for long years. Some of these organizations, still known with the name "traditional merchandise and animal husbandry fairs" at many localities in Turkey, have some quite well-established history. One of the environments drawing attention with their traditional fairs, which date back to the Ottoman period, as well as with the richness of their traditional fairs today is Çanakkale locality. The traditional fairs in Çanakkale in the process since the Ottoman archive documents are addressed in the study presented here. The Ottoman archive documents containing various pieces of information on the traditional fairs at the locality help date the past of the traditional fairs in Çanakkale and reveal their importance. The existence states of the traditional fairs in Çanakkale in the historical process as well as their places and dates of establishment were determined and the changes taking place over time were presented with the study.
Osmanlı coğrafyasında bulunan eski eserlere Batılı devletlerin ilgisi, 18. yüzyıldan itibaren kur... more Osmanlı coğrafyasında bulunan eski eserlere Batılı devletlerin ilgisi, 18. yüzyıldan itibaren kurulmaya başlanan müzelerin de etkisiyle, gittikçe artan bir şekilde daha sistematik ve sömürgeci bir girişim haline geldi. 19. yüzyıldan itibaren Batılı ülkelerin hemen tümü, mümkün olduğunca çok eser toplayabilmek için adeta birbirleriyle yarıştılar. Osmanlı Devleti gittikçe artan ve yağmacılığa dönüşen bu faaliyetlere karşı Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra gerekli yasal düzenlemeleri yaparak karşılık vermeye çalıştı. İlk olarak Müze-i Hümâyûn’un işlevsel hale getirilmesi ile başlayan eski eser meselesindeki süreç, 1869, 1874, 1884 ve 1906 yıllarında yürürlüğe giren Âsâr- Atîka Nizamnâmeleri ile hukuki bir zemine, denetime ve yurt dışına çıkarılmasına yasak getirilmesi de dâhil, düzenli bir sisteme oturtulmaya çalışıldı. Ancak, yapılan tüm hukuki düzenlemelere rağmen paha biçilmez değerdeki buluntuların yurt dışına götürülmesi ve kaçakçılık engellenemedi ve Osmanlı Devleti’ne uygulanan siyasi baskı ve şantaj yöntemiyle pek çok değerli eser yabancı müzelerin envanterine girdi. Elinizdeki eser, Helenistik Dönem sanatının görkemli örneklerinden biri olarak kabul edilen Zeus Sunağı’nın Almanya’ya götürülmesi ile sonuçlanan süreci, arkeolojik ve hukuki yönleri ile ele almaktadır.
Uploads
Papers by Ali Sönmez
taraflı bakış açısıyla sunulmuş, Osmanlı Devleti’ne ait arşiv belgelerinin ortaya koyduğu veriler karşılaştırmalı olarak değerlendirilmemiştir. Oysa Osmanlı belgeleri incelendiğinde ortaya çıkan gerçek, Heinrich Schliemann ve Troya hazinelerinin kaçırılışına ait yaşananların yeniden
değerlendirilmesine ve Osmanlı Devleti’nin hazineleri geri alabilmek için verdiği büyük çabanın gözler önüne serilmesine katkı sağlayacak önemli veriler sunmaktadır.
The change of Ottoman policy concerning antiquities began with the intellectuals who became familiar with Europe especially after the Tanzimat edict, and gained momentum with the opening of Müze-i Humayun (The Imperial Museum) and with the publication of a series regulations concerning antiquities, reaching its apogee with the appointment of Osman Hamdi Bey, who had studied in Paris, as the director of the Imperial Museum in 1881. Thanks to the efforts of Osman Hamdi Bey, despite all pressures, the Ottoman State enacted the Law of Antiquities (Asar-ı Atika Nizamnamesi) of 1884, which strictly forbade the export of antiquities abroad and tightened up loose ends of previous nizamnames. A milestone in the career of Osman Hamdi Bey, the Sayda excavation carried out in 1887 was instrumental in the development of the Müze-i Hümâyûn, placing it among the important European museums. Using extensive archival documents, the aim of this study is to examine Sayda excavation and its impact on the Ottoman policy concerning antiquities.
safety and public order in the Ottoman State. Besides, it also joined the other armed forces in defending the homeland in several fronts
during the First World War. Two thirds of the organization were incorporated in the army, while the rest of the units were entrusted to
keep the coastal regions under surveillance and to secure the railroads. There were also mobile gendarmerie units (Sahra Jandarma
Birlikleri) that were formed to maintain public order.
After the war, when the public order collapsed and several bandits were rampant in many parts of the country, the
Gendarmerie Organization tried to maintain public order with great commitment despite limited means. One of the officers, Major
Mehmed Kemal, one of the officers who served during these difficult times, published a memoir in 1919 about his duties titled Jandarma
Karakol Kumandanı (the Gendarmerie Station Commander). Describing his station as the first gate of the court of justice, a temple of
patriotism, and the real image of the government (hükümetin timsal-i hakikisi), Kemal writes about the difficult conditions of the country,
the duties of gendarmerie station, his relations with the public. This precious little memoir deserves a study as it shed lights on the
difficult times of the era and the role of the gendarmerie organization during the chaotic period just before the birth of the Turkish
Republic
taraflı bakış açısıyla sunulmuş, Osmanlı Devleti’ne ait arşiv belgelerinin ortaya koyduğu veriler karşılaştırmalı olarak değerlendirilmemiştir. Oysa Osmanlı belgeleri incelendiğinde ortaya çıkan gerçek, Heinrich Schliemann ve Troya hazinelerinin kaçırılışına ait yaşananların yeniden
değerlendirilmesine ve Osmanlı Devleti’nin hazineleri geri alabilmek için verdiği büyük çabanın gözler önüne serilmesine katkı sağlayacak önemli veriler sunmaktadır.
The change of Ottoman policy concerning antiquities began with the intellectuals who became familiar with Europe especially after the Tanzimat edict, and gained momentum with the opening of Müze-i Humayun (The Imperial Museum) and with the publication of a series regulations concerning antiquities, reaching its apogee with the appointment of Osman Hamdi Bey, who had studied in Paris, as the director of the Imperial Museum in 1881. Thanks to the efforts of Osman Hamdi Bey, despite all pressures, the Ottoman State enacted the Law of Antiquities (Asar-ı Atika Nizamnamesi) of 1884, which strictly forbade the export of antiquities abroad and tightened up loose ends of previous nizamnames. A milestone in the career of Osman Hamdi Bey, the Sayda excavation carried out in 1887 was instrumental in the development of the Müze-i Hümâyûn, placing it among the important European museums. Using extensive archival documents, the aim of this study is to examine Sayda excavation and its impact on the Ottoman policy concerning antiquities.
safety and public order in the Ottoman State. Besides, it also joined the other armed forces in defending the homeland in several fronts
during the First World War. Two thirds of the organization were incorporated in the army, while the rest of the units were entrusted to
keep the coastal regions under surveillance and to secure the railroads. There were also mobile gendarmerie units (Sahra Jandarma
Birlikleri) that were formed to maintain public order.
After the war, when the public order collapsed and several bandits were rampant in many parts of the country, the
Gendarmerie Organization tried to maintain public order with great commitment despite limited means. One of the officers, Major
Mehmed Kemal, one of the officers who served during these difficult times, published a memoir in 1919 about his duties titled Jandarma
Karakol Kumandanı (the Gendarmerie Station Commander). Describing his station as the first gate of the court of justice, a temple of
patriotism, and the real image of the government (hükümetin timsal-i hakikisi), Kemal writes about the difficult conditions of the country,
the duties of gendarmerie station, his relations with the public. This precious little memoir deserves a study as it shed lights on the
difficult times of the era and the role of the gendarmerie organization during the chaotic period just before the birth of the Turkish
Republic
Elinizdeki eser, Helenistik Dönem sanatının görkemli örneklerinden biri olarak kabul edilen Zeus Sunağı’nın Almanya’ya götürülmesi ile sonuçlanan süreci, arkeolojik ve hukuki yönleri ile ele almaktadır.