Papers by Mustafa Sefa Çakır
Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi [ESTAD], 2024
Edebiyat ve hayat arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Hayatın şiiri etkilediği yönlerde... more Edebiyat ve hayat arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Hayatın şiiri etkilediği yönlerden birisi de şahıslar kadrosudur. Bazen gerçek şahıslar şiire girdiği gibi bazen de yine hayatta bir karşılığı bulunan ancak kurgusal ve hayalî olan tipler şiirde kendine yer edinmektedir. Klasik Türk şiirinde çeşitli tipler bulunmaktadır. Bu tiplerden birisi de "zâhid" tipidir. "Rind"in, âşığın ve dolayısıyla şairin karşısına konumlandırılmış olan zâhid; kaba, samimiyetsiz, anlayışsız ve hesapçı tavırlarıyla daima eleştiri oklarına hedef olmuştur. Normalde olumlu bir anlama sahip olan zâhid; zühdü, takvayı dolayısıyla dini yanlış anlaması yönüyle olumsuz bir tipoloji olarak
şiire girmiştir. Şairler bu tipten zâhidin yanı sıra şeyh, vaiz, nâsih, hâce gibi çeşitli şekillerde bahsetmişlerdir.
17. yüzyıl şairlerinden Bosnalı Sâmi'î (ö. 1684-5) de divanında bu tipten çokça bahsetmiş ve onu oldukça eleştirmiştir. Zâhidi birçok özgün benzetmeye ve yaklaşıma konu eden Sâmi’î’ye göre harâbât ehline sürekli bir şeyler anlatma çabasında olan zâhid, onları dilinden düşürmemekte, rindlere baskı uygulamaktadır ancak gizliden gizliye fırsat bulduğu zaman kendisi de eleştirdiklerini yapmaktadır. Zâhid; sarık, cübbe, asa ve tesbih ile sürekli riya yapmakta, insanları aldatmaktadır. İslam’ın özünü anlamaktan mahrum olan bu kaba softa tipolojisi kabuğa, dış görünüşe
takılmıştır. İnsanları sürekli cehennemle korkutarak kendinden de dinden de uzaklaştırmaktadır. Vaiz illa birilerine nasihatte bulunacaksa sevgiliye tavsiyede bulunmalı ve ona aşığına cevr ü cefa etmemesini söylemelidir.
Bu çalışmada tüm bunlar ve başkaca örneklerden yola çıkarak klasik Türk şiirinde zâhid tipi ele alınacak, divanından hareketle Bosnalı Sâmi'î'nin ona yaklaşım şekli ortaya konulacaktır. Bu sayede klasik Türk şiirinde rind karşıtı olarak zâhid çalışmalarına katkı sunulacaktır.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2023
Wisdom has been one of the most popular concepts in Islamic culture and many works have been writ... more Wisdom has been one of the most popular concepts in Islamic culture and many works have been written around this subject. Some of the written works were written as copyrighted works in various languages, and some of them were translated into other languages and brought into the target language. One of these translated works is the work titled "Rahiku'l-kevser min Kelami'l-Gavs er-Rıfai el-Ekber" translated from Arabic to Turkish by Kudsizade Kadri. There are one hundred wise words and two sermons of Ahmed er-Rıfai in the translation made from Abdullah Muhammed Siraceddin al-Mahzumi's work of the same name. The subject of one hundred wise words collected under the title of "Kelimat-ı Hikemiyye" is generally morality, faith, science, social life, sect, worship, reason, self, human relations, shari'ah, unity of existence. The words have not been subjected to any classification. In the study, after giving information about Kudsîzâde and his works, Kelimât-ı Hikemiyye was transferred to today's letters.
Amasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2023
KORKUT ATA TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2022
Edebiyat tarihimizin en önemli kaynakları arasında yer alan mecmûalar geçmişten günümüze birçok b... more Edebiyat tarihimizin en önemli kaynakları arasında yer alan mecmûalar geçmişten günümüze birçok bilinmeyenin gün yüzüne çıkmasını sağlamıştır. Bilhassa son yıllarda mecmûalar üzerine yapılan çalışmalardaki artış da bunu kanıtlamaktadır. Arapça bir sözcük olan mecmûa kısaca “cem edilmiş, toplanmış, bir araya getirilmiş” anlamlarına gelmektedir. Klasik Türk edebiyatında mecmûa denince akla ilk gelenler şiir mecmûaları, münşeât mecmûaları, nazîre mecmûaları, duâ, ilâhî ve güfte mecmûalarıdır. Mecmûalar üzerine yapılan çalışmalar her geçen gün artmaktaysa da hâlâ kütüphane raflarında yer alan onlarca mecmûa araştırmacılar tarafından çalışılmayı beklemektedir. Fuat Köprülü’nün mecmûaları tavsif ederken kullandığı “meçhûl ve medfûn birer hazine” ifadesi; mecmûaların ne kadar mühim birer kaynak olduğunu anlamak açısından dikkate değerdir. Bu sebeple mecmûalar üzerine yapılacak çalışmaların önemi bir kat daha artmaktadır.
Bu çalışmanın esas konusunu teşkil eden şiir mecmûası Sivas Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesi’nde 0132 demirbaş numarasıyla kaydedilmiştir. Mecmûa kütüphane kataloğuna “Kâzım Bey” adına kaydedilmiş olmasına rağmen mecmûanın Kâzım Bey’e âidiyeti konusunda herhangi bir karîne görülmemektedir. Bu çalışmada öncelikle mecmûaların Türk edebiyatı tarihindeki yeri hakkında bilgi verilecek, ardından ele alınan mecmûanın nüsha tavsifi yapılacaktır. Daha sonra mecmûada yer alan şiirler ve şairler bir tablo ile gösterilip şiirler çeviriyazıya aktarılacaktır.
Dil ve Edebiyat Araştırmaları, 2021
İnsanın, nisyanla malul olması gibi nisyana karşı kimi çözüm arayışları da malumdur. Bu çözümlerd... more İnsanın, nisyanla malul olması gibi nisyana karşı kimi çözüm arayışları da malumdur. Bu çözümlerden biri de fotoğraflardır. Eskilerin daha ziyade resim olarak ifade ettiği fotoğraflar donmuş hatıralar hâlinde kısmi bir kalıcılığa sahiptir. Akıp giden zamana ve unutulan günlere küçük parantezler açan fotoğrafların bazıları, şairlerin elinde bir de şiirle süslenerek daha etkili bir hüviyette karşımıza çıkmaktadır. Fotoğraflarının arkasına şiir yazarak dostlarına ve yakınlarına gönderen şairlerden biri de Mehmed Âkif'tir. Bu manzumelerde şair daha ziyade kendisiyle ilgili izlenimlerinden bahsetmiştir. Fotoğrafına bakan şairin gördüğü sûretinin yanında yaşadıklarının ve hatta karakterinin izlerini de görmesi, bunları işlemesi doğaldır. Bu çalışmada fotoğraf arkası şiirlerinden yola çıkarak Âkif'in kendi dilinden, kendi ile ilgili izlenim ve düşünceleri gözler önüne serilecektir. Bu noktada faniliği çokça vurgulayan ve özellikle son yıllarında kaleme aldığı manzumelerinde kendisiyle ilgili ümitsizliğin ağır bastığı görülen Âkif'te derin bir hüzne şahitlik edilmektedir. Fotoğraflarında simasıyla bile insana çok şey anlatan Âkif'in fotoğraflarının arkasında kendini anlattığı şiirleri de hususi bir öneme sahiptir.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
Bir toplumun edebiyatı, o toplumun dilinin en canlı halini yansıtır. Dil ise tüm zenginliğiyle ed... more Bir toplumun edebiyatı, o toplumun dilinin en canlı halini yansıtır. Dil ise tüm zenginliğiyle edebi metinlerde yer edinmiştir. Bu zenginliği meydana getiren parçalardan biri de deyimlerdir. Dilimizde çokça bulunan deyimlerin ne anlama geldiği, neyi kast ettiği edebi metinlerin anlaşılması noktasında büyük önem taşır. Kaldı ki bazı deyimler zaman içerisinde kullanılmaz olmuş, halkın dilinden çekilmiştir ama halen metinlerde kayıtlıdır. Böylesi durumlarda büyük bir çabayla dilin tarihi derinliklerine inilmeli ve o deyimi kullanan insanların ne demek istediğini ortaya koymak için gayret gösterilmelidir. Bu çalışmada da günümüzde kullanılmayan deyimlerden biri olan "baş oynamak" deyimi ele alınmıştır. Deyimin geçtiği beyitlerden örnekler tespit edilmiş, anlam dünyası ve kullanımı üzerinde durulmuştur. Bu sayede klasik edebiyatımızda kullanılan bir deyim daha gözler önüne serilmiş ve kadim şiirimizi anlama veya metin şerhi gibi çabalar için bir katkı sunulması düşünülmüştür. Divan şiirinde aşığın gözü karalığını, canını feda etmeyi göze almasını hatta sevgili için başını zevkle vereceğini ifade eden bu deyim şairlerimiz tarafından yaygın bir şekilde kullanılmıştır ve beyitlerde beliğ birçok örneğine rastlanılmaktadır.
International Journal of Language Academy, 2021
İnsanların günlük hayatta kullandığı dil bir canlı gibi değişim göstermektedir. Bu husus, edebiya... more İnsanların günlük hayatta kullandığı dil bir canlı gibi değişim göstermektedir. Bu husus, edebiyat söz konusu olduğunda daha belirgin bir hâl alır. Edebiyatın içeriği, beslendiği kaynaklar ve toplumu hangi açılardan beslediği zaman içerisinde farklılaşır. Divan edebiyatına bakıldığında dinî muhtevaya sahip birçok tür görülebildiği gibi onunla doğrudan ilgili olmayan türlerde ve birçok farklı nazım şeklinde yine dinî metinlerin etkileri görülmektedir. Çoğu zaman lirik duyguların ifadesi olan şiir ve dolayısıyla bu şiirlerin toplandığı divanlar da bu etkiden azade değildir. Divan şairi Kur'ân'la sıkı bir ilişki içinde olmuş ve bunu şiirine yansıtmıştır. Lafzî veya manevî ayet iktibaslarının yanı sıra Kur'ân'ın konularının, kavramlarının, esmâ-i hüsnânın, peygamber ve sure isimlerinin hatta Kur'ân'ın kendi isminin çokça geçtiği ve adeta divan şairinin zihinsel kodlarının ayetlerle oluştuğu görülmektedir. Bu çalışmada da Kur'ân'ın klasik Türk şiir diline yansıması veya ona kaynaklık etmesi şeklinde ifade edebileceğimiz konu ele alınmış, Bâkî Divanı bu nazarla tetkik edilmiş ve ilgili beyitler gözler önüne serilmiştir. Kur'ân'ın şiirde kullanım durumu elbette şairden şaire farklılık göstermektedir. Bununla beraber Kur'ân'ın etkisi aşağı yukarı her şairde karşımıza çıkmakta ve dolayısıyla etkileşimin boyutları hakkında bir fikir vermektedir. Konusunu doğrudan Kur'ân'dan alan müstakil eserlerin yanı sıra divanlarda yer alan tevhid, na't, münacat gibi aslında bir anlamda yine Kur'ân'dan bağımsız düşünülemeyecek türleri de hesap edersek bu kutsal kitabı divan edebiyatının en temel kaynağı olarak zikretmek yerinde olacaktır./The language people use in daily life changes like a living thing. This topic becomes more prominent in the literature. The literature content, the sources it feeds on, and the aspects it feeds the society vary over time. When we look at Divan literature, many genres with religious content can be seen and in genres not directly related to it and in many different poems. Poetry is often the expression of lyrical feelings, and therefore the divans where these poems are collected are also not free from this effect. Divan poet had a close relationship with the Qur'an and reflected this in his poetry. In addition to the literary or spiritual verse quotations, it is seen that the subjects and concepts of the Qur'an, the names of the prophet and surah, and even the Qur'an's own name are mentioned a lot, and the mental codes of the divan poet are formed with verses. In this study, the issue that can be expressed as the reflection of the Qur'an in the classical Turkish poetry language or its reference to it is discussed, the Bâkî Divan was examined with this view, and related couplets were revealed. The usage of the Qur'an in poetry, of course, differs from poet to poet. However, the influence of the Qur'an appears in almost every poet and thus gives an idea about the dimensions of the interaction. In addition to the individual works that take their subject directly from the Qur'an, if we consider the genres such as tevhid, na't, münacat, which are in the divans, which cannot be considered independent of the Qur'an in a sense, it would be appropriate to mention this holy book as the most primary source of divan literature.
Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2020
Tekâmül etmiş medeniyetlerde ilim, fikir, sanat gibi sahalar uyum içerisindedir ve bir bütünlük a... more Tekâmül etmiş medeniyetlerde ilim, fikir, sanat gibi sahalar uyum içerisindedir ve bir bütünlük arz eder. Bu bütünlük farklı alanlar arasında olduğu gibi yalnız bir unsur içinde de görülebilir. Örneğin; şiir, musiki, minyatür gibi sanatın alt dallarını birlikte düşünmek mümkündür. Şiir ve musiki arasındaki bu birliktelik sadece şiirlerin bestelenmesiyle gerçekleşen bir ilişki olarak kalmamış ve klasik şiirimizde de klasik musikimizin unsurlarının çokça karşımıza çıkmasıyla tezahür etmiştir. Birçok şairin musiki unsurlarını kullandığını, divanların musikinin sesini mısralara taşıyacak ögelerle dolu olduğunu görmekteyiz.
Bu çalışmada öncelikle klasik şiirde musiki ile ilgili kavramların kullanılışı ele alınmış ve ardından bir örnek olarak Nâilî Divanı'nda kullanılan musiki unsurları tespit edilmiştir. Böylelikle musikiye ait kavramları kullanmakta zengin bir isim olan Nâilî'nin Divan'ı bu açıdan incelenmiş ve şiir-musiki ilişkisini irdeleyen çalışmalara bir yenisi daha eklenmiştir. İncelemeler sonucunda görülmüştür ki Nâilî farklı musiki aletlerinden, makamlarından, kavramlarından vs. şiirlerinde çokça malzeme kullanmış ve bir anlamda musiki nağmelerini okurlarının kulaklarına mısralarıyla nakşetmiştir.
Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi (OMAD), 2020
Şiir, yüzyıllar boyunca hem lirizmi taşımış hem de bir eğitim aracı olarak kullanılmıştır. Manzum... more Şiir, yüzyıllar boyunca hem lirizmi taşımış hem de bir eğitim aracı olarak kullanılmıştır. Manzum sözlükler, tıp kitapları, şairlerin gezip gördüğü yerleri konu edindikleri şehrengizler, düğünlerin veya şenliklerin anlatıldığı surnameler, savaşların anlatıldığı gazavatnameler vs. hep şiirle anlatılmıştır. Ayrıca Anadolu'da, İslam'ın öğretiminde en etkili araçlardan biri yine şiir olmuştur. Ahmet Yesevî'nin coğrafyamıza gelen erenleri, Mevlana, Yunus Emre gibi isimler kaleme aldıkları tasavvufi eserlerde genellikle benzer konuları işlemiştir. Manzum tefsirler, kırk hadis çevirileri, ilmihaller, mevlidler, miraciyeler, hilyeler, makteller ve daha birçok dinî muhtevalı tür rağbet görmüştür. Bu türlerden biri de nasihatnamelerdir. Nasihatnamelerde kişinin yapması ve yapmaması gerekenler didaktik bir şekilde anlatılmıştır. Bu çalışmada da Harputlu Ömer Na'îmî Efendi'nin oğluna ve oğlu üzerinden aslında genele hitaben telif ettiği eseri Manzûme-i Na'îmiyye ele alınmıştır. 1800'lü yılların başında doğan Ömer Na'îmî ömrünün çoğunu ilim tahsili ve tedrisi ile geçirdikten sonra 1882 yılında vefat etmiştir. Geride Kasîde-i Bür'e Şerhi gibi meşhur eserlerin yanında bir de mezkûr nasihatnameyi bırakmıştır. Söz konusu eser; çocukların terbiyesi, gençlik vakitleri, güzel ahlak, İslam'ın ve imanın şartları, imanın şubeleri, İslam'ın vacipleri, insanı küfre götürecek sözler, riba gibi 14 bölümden oluşmaktadır. Çalışmada metnin tamamı günümüz harflerine aktarılmıştır.
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2019
Şairler ve sultanlar arasında bir ilişki hep olagelmiştir. Sultanlar isimlerinin şiirlerle dilden... more Şairler ve sultanlar arasında bir ilişki hep olagelmiştir. Sultanlar isimlerinin şiirlerle dilden dile
dolaşmasını isterken şairler de çeşitli açılardan himaye edilmek arzusuyla devlet adamlarına kasideler
sunmuşlardır. Bunun bir tezahürü olarak II. Abdülhamid için de medhiyeler yazılmış ve bu şiirlerin
bir kısmı dönemin gazetelerinden Hanımlara Mahsus Gazete'de yayımlanmıştır.
Muhalif rüzgârların bolca estiği bir ortamda II. Abdülhamid taraftarı bir yayın seyri izleyen
Hanımlara Mahsus Gazete, sultanın cülûs yıldönümüne denk gelen günlerde ilk sayfası Osmanlı
arması ile çıkmış ve kadın şairlerin onun için yazdığı cülûsiyyelere yer vermiştir. Bu cülûsiyyelerde
kadın şairler II. Abdülhamid için hayır dualar etmişler ve onun döneminde yaşıyor olmaktan
duydukları mutluluğu dile getirmişlerdir. Padişahın adaleti, merhameti ve ilme verdiği önem
üzerinde durmuşlar ve kızların onun devrinde okuyabildiklerini hatta kendilerinin onun sayesinde
yazabildiklerini söylemişlerdir.
Fatma Aliye, Emine Semiye, Yaşar Nezihe, Nigar Hanım gibi döneminin birçok aydın ismine
zemin hazırlayan Hanımlara Mahsus Gazete 1895-1908 yılları arasında yayın faaliyetini kesintisiz
sürdürmüş ve II. Meşrutiyet sonrası yayın hayatı sona ermiştir. Gazete yayınladığı cülûsiyyelerle
yüzyıllardır süren bir geleneği devam ettirmiş, divan şiirinin bu son demlerinde kadim zamanlardan
bir sedayı kubbemize bırakmıştır. Gazetedeki bu şiirler Abdülhamid dönemine ışık tutması ve
devrinin, özellikle kadın edebiyatçılarının ona bakış açılarını sunması açısından da önemlidir.
Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2019
Divan edebiyatının başlangıcından sonuna kadarki süreçte birçok büyük şair yetişmiş, birçok muhal... more Divan edebiyatının başlangıcından sonuna kadarki süreçte birçok büyük şair yetişmiş, birçok muhalled eser ortaya konulmuştur. 18. yüzyılda Nedîm ve Şeyh Galip'ten sonra çığır açan, kendisine nazîreler yazılan pek şair çıkmamış ve 19. yüzyıl ile birlikte yeni arayışlara girilmiştir. Bu arayışlar döneminde kimi şairler kadîm tarza karşı tavır alırken kimisi de eskiyi savunarak ıslah çabasında bulunmuştur. İşte bu şairlerden biri olan Andelîb, batıyı takip edip bazı yenilikleri savunduysa da daha ziyade eskiden yana olmuştur. Mutavassitîn arasında ismi anılan Andelîb, bu grubun içindeki velûd şairlerden olup genç yaşta vefat etmiş olmasına karşın geride birçok eser bırakmıştır.
1874 yılında, İstanbul'da doğan Mehmed Esad Bey bir dönem Faik mahlasını kullanmışsa da daha ziyade Andelîb mahlasıyla tanınmaktadır. Mekteb, Hazine-i Fünûn, İrtika gibi dergilerde başmuharrirlik yapmış ve Muallim Naci çizgisinde bir edebi anlayış ortaya koymuştur. 1902 yılında, Malatya'da vefat etmiştir. Sabâh-ı Hayâtım, Gül Demetleri, Bir Demet Çiçek eserlerinden bazılarıdır.
Bu çalışmada dönem hakkında bilgi verilmiş, Andelîb'in hayatı, eserleri ele alınmış ve Gülbün isimli eseri incelenmiş, günümüz harflerine aktarılmıştır.
DEDE KORKUT Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, 2014
Taşköprülü Ailesi, Osmanlı tarihinde hizmetleri ve eserleriyle önemli bir yere sahiptir. Arapça e... more Taşköprülü Ailesi, Osmanlı tarihinde hizmetleri ve eserleriyle önemli bir yere sahiptir. Arapça erbain hadis, Farsça çihil hadis olarak isimlendirilen kırk hadis türü divan edebiyatı içerisinde çokça eser üretilen türlerden birisidir. Biz de bu makalemizde kadılık, kazaskerlik gibi devlet görevlerinin yanı sıra şairlik vasfı da bulunan Taşköprîzade Kemaleddin Mehmed'i ve onun Şerh-i Ehadis-i Erbain adlı eserini ele aldık. Eserin müellifi, ailesi ve kırk hadis türüyle ilgili bilgilere yer verdik. Çalışmamızın sonunda da eserden örnek bir parça sunduk. Abstract Taşköprülü Family have an important place with their services and works in Ottoman history. Forty hadith " type which is called " erbain hadis " in Arabic and " çihil hadis " in Persian and produced much works in divan literature is one of a type. We have discussed Taşköprîzâde Kemaleddin Mehmed who did some tasks for state such as kadi and kazasker and had the poet qualifications as well and his work named " Şerh-i Ehadis-i Erbain " in this article. We have included information about the author and his family and the type of forty hadith. At the end of our study, we present an exemplary piece of work.
Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 2015
Özet Divan edebiyatı, asırlar boyu ortaya konulan eserler neticesinde vücuda gelmiştir. Bu eserle... more Özet Divan edebiyatı, asırlar boyu ortaya konulan eserler neticesinde vücuda gelmiştir. Bu eserlerin hâlen günümüz harflerine aktarılması çalışmaları sürmektedir. Kütüphanelerimiz gün yüzüne çıkmayı bekleyen manzum, mensur geniş bir sahada ve farklı türlerde yazma eserlerle doludur. Bu çalışmada da 19. yüzyılda yaşamış, müderrislik ve müftülük gibi görevler yapmış Çorumlu bir şair olan Hacı Ali Ârif Efendi'nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiş, divançesinin çeviriyazısı yapılmıştır. Divançede; 4 murabba, 1 müsemmen, 1 müseddes, 1 müstezâd, 28 gazel bulunmaktadır. Divançedeki şiirlerin muhtevasına bakıldığında büyük bir kısmının münâcât ve na't tarzında söylenmiş gazeller olduğu görülmektedir. Şiirler sade ve akıcı bir üsluba sahiptir.
Conference Presentations by Mustafa Sefa Çakır
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, 2023
Divan edebiyatı içerisinde savaşı konu edinen birçok tür bulunmaktadır. Türlerin yanı sıra şairle... more Divan edebiyatı içerisinde savaşı konu edinen birçok tür bulunmaktadır. Türlerin yanı sıra şairler
şiirlerinde de savaşla ilgili pek çok terim, benzetme ve imge kullanmıştır. Yine bazı şairler de şiirinde
savaştan büyük bir arzu ve övgüyle bahsetmiştir. İşte biz de bu çalışmamızda Gazi Giray Han’ın savaşla
ilgili şiirlerinden hareketle savaşçı bir şairin gözünden savaşın nasıl da arzulanan bir durum olduğunu ve
kimi estetik taraflarını ortaya koymaya çalışacağız. Bunu Gazi Giray Han›ın divançesini taramak ve yine
mektuplarında kaleme aldığı şiirlerden seçmek suretiyle belirlediğimiz şiirler üzerinden gerçekleştireceğiz.
Sadece bir ismin seçilmesi ise tebliğin konusunu sınırlamak ve şairin konuyla ilgili meşhur bir şiirinin
bulunması, bunun yanında başka şiirlerinde de benzer bir tarzı seçmiş olmasındandır. Böylelikle olumsuz
bir durum olan savaşın, savaşçı bir şair gözünden başka bir yönünü ele almış olacağız.
Books by Mustafa Sefa Çakır
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, 2022
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, 2021
Uploads
Papers by Mustafa Sefa Çakır
şiire girmiştir. Şairler bu tipten zâhidin yanı sıra şeyh, vaiz, nâsih, hâce gibi çeşitli şekillerde bahsetmişlerdir.
17. yüzyıl şairlerinden Bosnalı Sâmi'î (ö. 1684-5) de divanında bu tipten çokça bahsetmiş ve onu oldukça eleştirmiştir. Zâhidi birçok özgün benzetmeye ve yaklaşıma konu eden Sâmi’î’ye göre harâbât ehline sürekli bir şeyler anlatma çabasında olan zâhid, onları dilinden düşürmemekte, rindlere baskı uygulamaktadır ancak gizliden gizliye fırsat bulduğu zaman kendisi de eleştirdiklerini yapmaktadır. Zâhid; sarık, cübbe, asa ve tesbih ile sürekli riya yapmakta, insanları aldatmaktadır. İslam’ın özünü anlamaktan mahrum olan bu kaba softa tipolojisi kabuğa, dış görünüşe
takılmıştır. İnsanları sürekli cehennemle korkutarak kendinden de dinden de uzaklaştırmaktadır. Vaiz illa birilerine nasihatte bulunacaksa sevgiliye tavsiyede bulunmalı ve ona aşığına cevr ü cefa etmemesini söylemelidir.
Bu çalışmada tüm bunlar ve başkaca örneklerden yola çıkarak klasik Türk şiirinde zâhid tipi ele alınacak, divanından hareketle Bosnalı Sâmi'î'nin ona yaklaşım şekli ortaya konulacaktır. Bu sayede klasik Türk şiirinde rind karşıtı olarak zâhid çalışmalarına katkı sunulacaktır.
Bu çalışmanın esas konusunu teşkil eden şiir mecmûası Sivas Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesi’nde 0132 demirbaş numarasıyla kaydedilmiştir. Mecmûa kütüphane kataloğuna “Kâzım Bey” adına kaydedilmiş olmasına rağmen mecmûanın Kâzım Bey’e âidiyeti konusunda herhangi bir karîne görülmemektedir. Bu çalışmada öncelikle mecmûaların Türk edebiyatı tarihindeki yeri hakkında bilgi verilecek, ardından ele alınan mecmûanın nüsha tavsifi yapılacaktır. Daha sonra mecmûada yer alan şiirler ve şairler bir tablo ile gösterilip şiirler çeviriyazıya aktarılacaktır.
Bu çalışmada öncelikle klasik şiirde musiki ile ilgili kavramların kullanılışı ele alınmış ve ardından bir örnek olarak Nâilî Divanı'nda kullanılan musiki unsurları tespit edilmiştir. Böylelikle musikiye ait kavramları kullanmakta zengin bir isim olan Nâilî'nin Divan'ı bu açıdan incelenmiş ve şiir-musiki ilişkisini irdeleyen çalışmalara bir yenisi daha eklenmiştir. İncelemeler sonucunda görülmüştür ki Nâilî farklı musiki aletlerinden, makamlarından, kavramlarından vs. şiirlerinde çokça malzeme kullanmış ve bir anlamda musiki nağmelerini okurlarının kulaklarına mısralarıyla nakşetmiştir.
dolaşmasını isterken şairler de çeşitli açılardan himaye edilmek arzusuyla devlet adamlarına kasideler
sunmuşlardır. Bunun bir tezahürü olarak II. Abdülhamid için de medhiyeler yazılmış ve bu şiirlerin
bir kısmı dönemin gazetelerinden Hanımlara Mahsus Gazete'de yayımlanmıştır.
Muhalif rüzgârların bolca estiği bir ortamda II. Abdülhamid taraftarı bir yayın seyri izleyen
Hanımlara Mahsus Gazete, sultanın cülûs yıldönümüne denk gelen günlerde ilk sayfası Osmanlı
arması ile çıkmış ve kadın şairlerin onun için yazdığı cülûsiyyelere yer vermiştir. Bu cülûsiyyelerde
kadın şairler II. Abdülhamid için hayır dualar etmişler ve onun döneminde yaşıyor olmaktan
duydukları mutluluğu dile getirmişlerdir. Padişahın adaleti, merhameti ve ilme verdiği önem
üzerinde durmuşlar ve kızların onun devrinde okuyabildiklerini hatta kendilerinin onun sayesinde
yazabildiklerini söylemişlerdir.
Fatma Aliye, Emine Semiye, Yaşar Nezihe, Nigar Hanım gibi döneminin birçok aydın ismine
zemin hazırlayan Hanımlara Mahsus Gazete 1895-1908 yılları arasında yayın faaliyetini kesintisiz
sürdürmüş ve II. Meşrutiyet sonrası yayın hayatı sona ermiştir. Gazete yayınladığı cülûsiyyelerle
yüzyıllardır süren bir geleneği devam ettirmiş, divan şiirinin bu son demlerinde kadim zamanlardan
bir sedayı kubbemize bırakmıştır. Gazetedeki bu şiirler Abdülhamid dönemine ışık tutması ve
devrinin, özellikle kadın edebiyatçılarının ona bakış açılarını sunması açısından da önemlidir.
1874 yılında, İstanbul'da doğan Mehmed Esad Bey bir dönem Faik mahlasını kullanmışsa da daha ziyade Andelîb mahlasıyla tanınmaktadır. Mekteb, Hazine-i Fünûn, İrtika gibi dergilerde başmuharrirlik yapmış ve Muallim Naci çizgisinde bir edebi anlayış ortaya koymuştur. 1902 yılında, Malatya'da vefat etmiştir. Sabâh-ı Hayâtım, Gül Demetleri, Bir Demet Çiçek eserlerinden bazılarıdır.
Bu çalışmada dönem hakkında bilgi verilmiş, Andelîb'in hayatı, eserleri ele alınmış ve Gülbün isimli eseri incelenmiş, günümüz harflerine aktarılmıştır.
Conference Presentations by Mustafa Sefa Çakır
şiirlerinde de savaşla ilgili pek çok terim, benzetme ve imge kullanmıştır. Yine bazı şairler de şiirinde
savaştan büyük bir arzu ve övgüyle bahsetmiştir. İşte biz de bu çalışmamızda Gazi Giray Han’ın savaşla
ilgili şiirlerinden hareketle savaşçı bir şairin gözünden savaşın nasıl da arzulanan bir durum olduğunu ve
kimi estetik taraflarını ortaya koymaya çalışacağız. Bunu Gazi Giray Han›ın divançesini taramak ve yine
mektuplarında kaleme aldığı şiirlerden seçmek suretiyle belirlediğimiz şiirler üzerinden gerçekleştireceğiz.
Sadece bir ismin seçilmesi ise tebliğin konusunu sınırlamak ve şairin konuyla ilgili meşhur bir şiirinin
bulunması, bunun yanında başka şiirlerinde de benzer bir tarzı seçmiş olmasındandır. Böylelikle olumsuz
bir durum olan savaşın, savaşçı bir şair gözünden başka bir yönünü ele almış olacağız.
Books by Mustafa Sefa Çakır
şiire girmiştir. Şairler bu tipten zâhidin yanı sıra şeyh, vaiz, nâsih, hâce gibi çeşitli şekillerde bahsetmişlerdir.
17. yüzyıl şairlerinden Bosnalı Sâmi'î (ö. 1684-5) de divanında bu tipten çokça bahsetmiş ve onu oldukça eleştirmiştir. Zâhidi birçok özgün benzetmeye ve yaklaşıma konu eden Sâmi’î’ye göre harâbât ehline sürekli bir şeyler anlatma çabasında olan zâhid, onları dilinden düşürmemekte, rindlere baskı uygulamaktadır ancak gizliden gizliye fırsat bulduğu zaman kendisi de eleştirdiklerini yapmaktadır. Zâhid; sarık, cübbe, asa ve tesbih ile sürekli riya yapmakta, insanları aldatmaktadır. İslam’ın özünü anlamaktan mahrum olan bu kaba softa tipolojisi kabuğa, dış görünüşe
takılmıştır. İnsanları sürekli cehennemle korkutarak kendinden de dinden de uzaklaştırmaktadır. Vaiz illa birilerine nasihatte bulunacaksa sevgiliye tavsiyede bulunmalı ve ona aşığına cevr ü cefa etmemesini söylemelidir.
Bu çalışmada tüm bunlar ve başkaca örneklerden yola çıkarak klasik Türk şiirinde zâhid tipi ele alınacak, divanından hareketle Bosnalı Sâmi'î'nin ona yaklaşım şekli ortaya konulacaktır. Bu sayede klasik Türk şiirinde rind karşıtı olarak zâhid çalışmalarına katkı sunulacaktır.
Bu çalışmanın esas konusunu teşkil eden şiir mecmûası Sivas Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesi’nde 0132 demirbaş numarasıyla kaydedilmiştir. Mecmûa kütüphane kataloğuna “Kâzım Bey” adına kaydedilmiş olmasına rağmen mecmûanın Kâzım Bey’e âidiyeti konusunda herhangi bir karîne görülmemektedir. Bu çalışmada öncelikle mecmûaların Türk edebiyatı tarihindeki yeri hakkında bilgi verilecek, ardından ele alınan mecmûanın nüsha tavsifi yapılacaktır. Daha sonra mecmûada yer alan şiirler ve şairler bir tablo ile gösterilip şiirler çeviriyazıya aktarılacaktır.
Bu çalışmada öncelikle klasik şiirde musiki ile ilgili kavramların kullanılışı ele alınmış ve ardından bir örnek olarak Nâilî Divanı'nda kullanılan musiki unsurları tespit edilmiştir. Böylelikle musikiye ait kavramları kullanmakta zengin bir isim olan Nâilî'nin Divan'ı bu açıdan incelenmiş ve şiir-musiki ilişkisini irdeleyen çalışmalara bir yenisi daha eklenmiştir. İncelemeler sonucunda görülmüştür ki Nâilî farklı musiki aletlerinden, makamlarından, kavramlarından vs. şiirlerinde çokça malzeme kullanmış ve bir anlamda musiki nağmelerini okurlarının kulaklarına mısralarıyla nakşetmiştir.
dolaşmasını isterken şairler de çeşitli açılardan himaye edilmek arzusuyla devlet adamlarına kasideler
sunmuşlardır. Bunun bir tezahürü olarak II. Abdülhamid için de medhiyeler yazılmış ve bu şiirlerin
bir kısmı dönemin gazetelerinden Hanımlara Mahsus Gazete'de yayımlanmıştır.
Muhalif rüzgârların bolca estiği bir ortamda II. Abdülhamid taraftarı bir yayın seyri izleyen
Hanımlara Mahsus Gazete, sultanın cülûs yıldönümüne denk gelen günlerde ilk sayfası Osmanlı
arması ile çıkmış ve kadın şairlerin onun için yazdığı cülûsiyyelere yer vermiştir. Bu cülûsiyyelerde
kadın şairler II. Abdülhamid için hayır dualar etmişler ve onun döneminde yaşıyor olmaktan
duydukları mutluluğu dile getirmişlerdir. Padişahın adaleti, merhameti ve ilme verdiği önem
üzerinde durmuşlar ve kızların onun devrinde okuyabildiklerini hatta kendilerinin onun sayesinde
yazabildiklerini söylemişlerdir.
Fatma Aliye, Emine Semiye, Yaşar Nezihe, Nigar Hanım gibi döneminin birçok aydın ismine
zemin hazırlayan Hanımlara Mahsus Gazete 1895-1908 yılları arasında yayın faaliyetini kesintisiz
sürdürmüş ve II. Meşrutiyet sonrası yayın hayatı sona ermiştir. Gazete yayınladığı cülûsiyyelerle
yüzyıllardır süren bir geleneği devam ettirmiş, divan şiirinin bu son demlerinde kadim zamanlardan
bir sedayı kubbemize bırakmıştır. Gazetedeki bu şiirler Abdülhamid dönemine ışık tutması ve
devrinin, özellikle kadın edebiyatçılarının ona bakış açılarını sunması açısından da önemlidir.
1874 yılında, İstanbul'da doğan Mehmed Esad Bey bir dönem Faik mahlasını kullanmışsa da daha ziyade Andelîb mahlasıyla tanınmaktadır. Mekteb, Hazine-i Fünûn, İrtika gibi dergilerde başmuharrirlik yapmış ve Muallim Naci çizgisinde bir edebi anlayış ortaya koymuştur. 1902 yılında, Malatya'da vefat etmiştir. Sabâh-ı Hayâtım, Gül Demetleri, Bir Demet Çiçek eserlerinden bazılarıdır.
Bu çalışmada dönem hakkında bilgi verilmiş, Andelîb'in hayatı, eserleri ele alınmış ve Gülbün isimli eseri incelenmiş, günümüz harflerine aktarılmıştır.
şiirlerinde de savaşla ilgili pek çok terim, benzetme ve imge kullanmıştır. Yine bazı şairler de şiirinde
savaştan büyük bir arzu ve övgüyle bahsetmiştir. İşte biz de bu çalışmamızda Gazi Giray Han’ın savaşla
ilgili şiirlerinden hareketle savaşçı bir şairin gözünden savaşın nasıl da arzulanan bir durum olduğunu ve
kimi estetik taraflarını ortaya koymaya çalışacağız. Bunu Gazi Giray Han›ın divançesini taramak ve yine
mektuplarında kaleme aldığı şiirlerden seçmek suretiyle belirlediğimiz şiirler üzerinden gerçekleştireceğiz.
Sadece bir ismin seçilmesi ise tebliğin konusunu sınırlamak ve şairin konuyla ilgili meşhur bir şiirinin
bulunması, bunun yanında başka şiirlerinde de benzer bir tarzı seçmiş olmasındandır. Böylelikle olumsuz
bir durum olan savaşın, savaşçı bir şair gözünden başka bir yönünü ele almış olacağız.
https://acikerisim.cumhuriyet.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12418/12376