Books by Ali Ihsan Sait Karamanli
SÖZÜN ÖZÜ
Kur’ân’ın, inanç, ibâdet ve yüce ahlâkî mesajları bütün insanlığa hitap ettiği gibi hu... more SÖZÜN ÖZÜ
Kur’ân’ın, inanç, ibâdet ve yüce ahlâkî mesajları bütün insanlığa hitap ettiği gibi hukuka dair mesajları da bütün insanlığa hitap etmektedir. Kur’ân en temelinde, bir "ideal insan medeniyeti" projesidir. Ve bu medeniyetin temelinde iman, kulluk ve yüce ahlâkî esaslar vardır ve bu esaslar bir toplumda köklü bir şekilde yerleştiği zaman hukukî ve hayata dair mesajları da hayat bulacaktır. Yoksa insanların haklarına ve bütün varlığa sevgi-saygı duymayan, inançları zayıf, karakterleri hastalıklı kişilerin oluşturduğu bir topluma hangi hukuk kurallarını koyarsanız koyunuz o toplum çeşitli dertler ve hastalıklardan kurtulamayacak ve bir türlü esenliğe ulaşamayacaktır.
Nihaî planda hukuk ve adalet, ancak, sağlıklı inanç, şefkat, merhamet, yardımlaşma, insanlar arasında sevgi, karşılıklı saygı gibi yüce insânî değerlerin hakim olduğu bir toplumda sağlanabilir. Toplumlardaki nesillere mükemmel bir boyutta sevgi, saygı ve şefkati yerleştirmeden, -Kur’ân kaynaklı ‘görünse’ bile- sadece belli kurallar koyarak o toplumlar esenliğe ulaştırılamaz.
Fertler, gruplar, toplumlar ve devletler arasında huzur ve adaletin sağlanması ancak mükemmel bir hukuk sistemiyle mümkündür.
Kur’ân’daki ilâhî hitap, sadece belli bir millet veya zaman dilimini değil, bütün bölge ve zamanlardaki ‘insanı’ muhatap almıştır.
İnsanın, toplum içinde huzur ve esenlik içinde yaşayabilmesi ancak bütün haklarının koruma altına alındığı bir hukukla ve devlet, millet ve fertleriyle bu hukuka saygı duyan insanlarıyla mümkündür. Hukukî kuralları şekillendiren temel esas, toplumların ihtiyaçlarıdır ve bu ihtiyaçların bölgesel farklı özellikleri de vardır.
Kur’ân’daki hukukî mesajlar, bu yerel ve tarihsel farklılıkları da gözeten bir esneklik içinde ifade edilmiştir. Kurân’ın hukukî mesajlarının, insanların bu bölgesel ve tarihsel farklılıklarını gözettiği gayelerinin tespiti, örf, istihsân ve mesâlih-i mürsele gibi temel hukuk metodolojileriyle sağlanmıştır.
Kurân’da ortaya konulan hukukî mesajlar, statik ve hareketsiz değil, aksine son derece dinamik, hareketli ve canlı olup, yeni ve farklı ihtiyaçlar ortaya çıktığında bunları da karşılayabilecek bir dinamikliğe ve canlılığa sahiptir.
Aile fertleri arasında Kur’ân’ın ifade ettiği mesajlara anahatlarıyla baktığımızda, bu mesajların çok kapsamlı olduğunu, toplumun en temel yapı taşı olan aileyi tam anlamıyla mükemmel bir şekilde koruma altına aldığını görmekteyiz.
10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler’de kabul edilen Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinde otuz madde ile bildirilen (The Universal Declaration of Human Rights, Birleşmiş Milletler, 10 Aralık 1948, 217A(III) sayılı kararı:http://www.un.org/en/documents/udhr/), hatta bildirilenlerin de ötesindeki bütün temel insan hakları, Kur’ân’daki ilahî hitap tarafından yedinci yüzyılın başında koruma altına alınmıştır.
İslam Tarihi boyunca uygulamalardaki insan haklarına dair bazı yanlış uygulamalar, Kur’ân’a ait değil, dönemin hakim güçlerine ait hatalardır ve bu hatalar istisnâî olup genelleştirilmeleri doğru değildir.
Kur’ân’ın hukukî mesajlarının ele alınmasında, sadece zâhirî metni kullanan yüzeysel, parçacı yaklaşımlar, hatalı ve zararlıdır. Bu parçacı ve yüzeysel zâhirî yaklaşımlar, tarih boyunca Müslümanlara ve insanlığa zarar veren “Hâricî, neo-zâhirî” terör gruplarının çıkmasının temel sebebidir ve İslâm’ın aydınlık çehresini karartmaktadır.
Yapılması gereken, Kur’ân’ın bu mesajlarının, onları bildiren Şâri-i Teâlâ’nın (hüküm koyucunun) maksatlarına (Makâsıd-ı Şârî) uygun bir şekilde ele alınması; Kur’ân’ın hukuk ve hayata dair mesajlarının, yine Kur’ân’ın bütünlüğü, O’nu hayatıyla yaşayan Hz. Resûlullah’ın (s.a.s) Sünnet prensipleri, icmâ, kıyas, örf, istihsân, mesalih-i mürsele gibi prensiplerle ortaya konulmasıdır. Bu saydığımız prensipler, Kur’ân’ın hayata dair mesajlarının –insanlığın faydasına ve onu Yaratan’ın rızasına- uygun olarak anlaşılmasını sağlamak üzere İslâm Hukuk tarihi içinde gelişip ortaya konulmuşlardır.
Elinizdeki bu çalışma ayrıntılar içinde kaybolmadan, haritanın tamamını göstermeye çalışan bir metodu esas almaya çalışmış ve temel prensiplerin anlaşılmasına gayret etmiştir. Haritanın tamamını görmeden, ayrıntıların anlaşılması mümkün değildir.
Günümüz hukuk araştırmacılarının, önyargılardan uzak bir şekilde, hakların korunması konusunda modern hukuk sistemlerinde ortaya konan çözümlerle mukayeseli bir şekilde Kur’ân’ın hukukî mesajlarını ele almalarının daha isabetli sonuçlara ulaşmalarını sağlayacağı kanaatindeyiz. Kur’ân’ın hukukî mesajlarını ele alırken, tarihselci, parçacı, yüzeysel, zâhirî yorumlarla değil; yine aklı ve mantığı esas alan, ilahî kelama da saygılı olan İslâm medeniyetinin temel anlama metotlarıyla ele almalarının en sağlıklı metot olduğu sonucuna ulaşmış bulunuyoruz.
Papers by Ali Ihsan Sait Karamanli
In this research, the nature of the characteristics of Prophet Muhammad’s (pbuh) being witness ov... more In this research, the nature of the characteristics of Prophet Muhammad’s (pbuh) being witness over Muslim Ummah‛; and Ummah’s being witness over humanity‛; in the framework of the verses of Holy Qur’an are being analyzed.
Because interpreting Ummah’s being witness over humanity‛ as the report of just an ordinary event would be a shallow approach, the research proposes the argument that it would be more appropriate, and coherent method to interpret this verse in a constructive way, i.e. as a request or command, statements laying burden.
When partial and shallow readings left out and the Qur’an is read with a holistic approach, and characteristics of‚ being witnesses and moderate ummah‛ analyzed with its social and global dimensions, which we think that the Qur’an sets as a goal, it would be understood that being witness and moderate ummah is a task and burden laid on ummah.
In this context, the characteristics of being moderate ummah (ummatan wasatan) have been discussed particularly. The dynamics that need to be realized in order to fulfill the responsibility of being moderate ummah has been discussed through classical and sociological commentaries of Qur’anic verses.
Key Words: Qur’ân, The Prophet, Being witness, Moderate
Ummah, Justice, The Straight Path, Wisdom.
Çalışmada, Hz. Peygamber’in şahit olması ve ümmetin insanlık üzerinde şahit olması özelliklerinin mahiyeti Kuran ayetleri çerçevesinde ele alınıyor.
Ümmetin insanlık üzerine şahit olmasının sadece haber verilen bir olay gibi değerlendirilmesinin çok yüzeysel bir yaklaşım olacağı; bunun yerine bu ayetlerin ‘inşâî’ yani taleb ve emir bildiren, sorumluluk yükleyen ifadeler olarak ele alınmasının çok daha isabetli ve tutarlı bir metot olacağı üzerinde duruluyor.
Parçacı ve yüzeysel okumalardan uzak durarak, Kur’ân bir bütün olarak okunduğunda ve Kur’an’ın bir hedef olarak ortaya koyduğunu düşündüğümüz ‘şahitlik ve orta ümmet olma’ karakteristikleri toplumsal ve küresel boyutlarıyla tahlil edildiğinde, üzerinde durulan şahitliğin ve orta ümmet olmanın, ümmetin üzerinde bir vazife ve sorumluluk olarak yüklendiği anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda Kuran’da orta ümmet *ümmeten vasatan] olma hususiyeti araştırmada özellikle ele alınmıştır. Orta ümmet olma sorumluluğunun gerçekleştirilmesi için yerine getirilmesi gereken dinamikler Kuran ayetlerinin klasik ve sosyolojik tefsirleri ele alınarak ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Uploads
Books by Ali Ihsan Sait Karamanli
Kur’ân’ın, inanç, ibâdet ve yüce ahlâkî mesajları bütün insanlığa hitap ettiği gibi hukuka dair mesajları da bütün insanlığa hitap etmektedir. Kur’ân en temelinde, bir "ideal insan medeniyeti" projesidir. Ve bu medeniyetin temelinde iman, kulluk ve yüce ahlâkî esaslar vardır ve bu esaslar bir toplumda köklü bir şekilde yerleştiği zaman hukukî ve hayata dair mesajları da hayat bulacaktır. Yoksa insanların haklarına ve bütün varlığa sevgi-saygı duymayan, inançları zayıf, karakterleri hastalıklı kişilerin oluşturduğu bir topluma hangi hukuk kurallarını koyarsanız koyunuz o toplum çeşitli dertler ve hastalıklardan kurtulamayacak ve bir türlü esenliğe ulaşamayacaktır.
Nihaî planda hukuk ve adalet, ancak, sağlıklı inanç, şefkat, merhamet, yardımlaşma, insanlar arasında sevgi, karşılıklı saygı gibi yüce insânî değerlerin hakim olduğu bir toplumda sağlanabilir. Toplumlardaki nesillere mükemmel bir boyutta sevgi, saygı ve şefkati yerleştirmeden, -Kur’ân kaynaklı ‘görünse’ bile- sadece belli kurallar koyarak o toplumlar esenliğe ulaştırılamaz.
Fertler, gruplar, toplumlar ve devletler arasında huzur ve adaletin sağlanması ancak mükemmel bir hukuk sistemiyle mümkündür.
Kur’ân’daki ilâhî hitap, sadece belli bir millet veya zaman dilimini değil, bütün bölge ve zamanlardaki ‘insanı’ muhatap almıştır.
İnsanın, toplum içinde huzur ve esenlik içinde yaşayabilmesi ancak bütün haklarının koruma altına alındığı bir hukukla ve devlet, millet ve fertleriyle bu hukuka saygı duyan insanlarıyla mümkündür. Hukukî kuralları şekillendiren temel esas, toplumların ihtiyaçlarıdır ve bu ihtiyaçların bölgesel farklı özellikleri de vardır.
Kur’ân’daki hukukî mesajlar, bu yerel ve tarihsel farklılıkları da gözeten bir esneklik içinde ifade edilmiştir. Kurân’ın hukukî mesajlarının, insanların bu bölgesel ve tarihsel farklılıklarını gözettiği gayelerinin tespiti, örf, istihsân ve mesâlih-i mürsele gibi temel hukuk metodolojileriyle sağlanmıştır.
Kurân’da ortaya konulan hukukî mesajlar, statik ve hareketsiz değil, aksine son derece dinamik, hareketli ve canlı olup, yeni ve farklı ihtiyaçlar ortaya çıktığında bunları da karşılayabilecek bir dinamikliğe ve canlılığa sahiptir.
Aile fertleri arasında Kur’ân’ın ifade ettiği mesajlara anahatlarıyla baktığımızda, bu mesajların çok kapsamlı olduğunu, toplumun en temel yapı taşı olan aileyi tam anlamıyla mükemmel bir şekilde koruma altına aldığını görmekteyiz.
10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler’de kabul edilen Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinde otuz madde ile bildirilen (The Universal Declaration of Human Rights, Birleşmiş Milletler, 10 Aralık 1948, 217A(III) sayılı kararı:http://www.un.org/en/documents/udhr/), hatta bildirilenlerin de ötesindeki bütün temel insan hakları, Kur’ân’daki ilahî hitap tarafından yedinci yüzyılın başında koruma altına alınmıştır.
İslam Tarihi boyunca uygulamalardaki insan haklarına dair bazı yanlış uygulamalar, Kur’ân’a ait değil, dönemin hakim güçlerine ait hatalardır ve bu hatalar istisnâî olup genelleştirilmeleri doğru değildir.
Kur’ân’ın hukukî mesajlarının ele alınmasında, sadece zâhirî metni kullanan yüzeysel, parçacı yaklaşımlar, hatalı ve zararlıdır. Bu parçacı ve yüzeysel zâhirî yaklaşımlar, tarih boyunca Müslümanlara ve insanlığa zarar veren “Hâricî, neo-zâhirî” terör gruplarının çıkmasının temel sebebidir ve İslâm’ın aydınlık çehresini karartmaktadır.
Yapılması gereken, Kur’ân’ın bu mesajlarının, onları bildiren Şâri-i Teâlâ’nın (hüküm koyucunun) maksatlarına (Makâsıd-ı Şârî) uygun bir şekilde ele alınması; Kur’ân’ın hukuk ve hayata dair mesajlarının, yine Kur’ân’ın bütünlüğü, O’nu hayatıyla yaşayan Hz. Resûlullah’ın (s.a.s) Sünnet prensipleri, icmâ, kıyas, örf, istihsân, mesalih-i mürsele gibi prensiplerle ortaya konulmasıdır. Bu saydığımız prensipler, Kur’ân’ın hayata dair mesajlarının –insanlığın faydasına ve onu Yaratan’ın rızasına- uygun olarak anlaşılmasını sağlamak üzere İslâm Hukuk tarihi içinde gelişip ortaya konulmuşlardır.
Elinizdeki bu çalışma ayrıntılar içinde kaybolmadan, haritanın tamamını göstermeye çalışan bir metodu esas almaya çalışmış ve temel prensiplerin anlaşılmasına gayret etmiştir. Haritanın tamamını görmeden, ayrıntıların anlaşılması mümkün değildir.
Günümüz hukuk araştırmacılarının, önyargılardan uzak bir şekilde, hakların korunması konusunda modern hukuk sistemlerinde ortaya konan çözümlerle mukayeseli bir şekilde Kur’ân’ın hukukî mesajlarını ele almalarının daha isabetli sonuçlara ulaşmalarını sağlayacağı kanaatindeyiz. Kur’ân’ın hukukî mesajlarını ele alırken, tarihselci, parçacı, yüzeysel, zâhirî yorumlarla değil; yine aklı ve mantığı esas alan, ilahî kelama da saygılı olan İslâm medeniyetinin temel anlama metotlarıyla ele almalarının en sağlıklı metot olduğu sonucuna ulaşmış bulunuyoruz.
Papers by Ali Ihsan Sait Karamanli
Because interpreting Ummah’s being witness over humanity‛ as the report of just an ordinary event would be a shallow approach, the research proposes the argument that it would be more appropriate, and coherent method to interpret this verse in a constructive way, i.e. as a request or command, statements laying burden.
When partial and shallow readings left out and the Qur’an is read with a holistic approach, and characteristics of‚ being witnesses and moderate ummah‛ analyzed with its social and global dimensions, which we think that the Qur’an sets as a goal, it would be understood that being witness and moderate ummah is a task and burden laid on ummah.
In this context, the characteristics of being moderate ummah (ummatan wasatan) have been discussed particularly. The dynamics that need to be realized in order to fulfill the responsibility of being moderate ummah has been discussed through classical and sociological commentaries of Qur’anic verses.
Key Words: Qur’ân, The Prophet, Being witness, Moderate
Ummah, Justice, The Straight Path, Wisdom.
Çalışmada, Hz. Peygamber’in şahit olması ve ümmetin insanlık üzerinde şahit olması özelliklerinin mahiyeti Kuran ayetleri çerçevesinde ele alınıyor.
Ümmetin insanlık üzerine şahit olmasının sadece haber verilen bir olay gibi değerlendirilmesinin çok yüzeysel bir yaklaşım olacağı; bunun yerine bu ayetlerin ‘inşâî’ yani taleb ve emir bildiren, sorumluluk yükleyen ifadeler olarak ele alınmasının çok daha isabetli ve tutarlı bir metot olacağı üzerinde duruluyor.
Parçacı ve yüzeysel okumalardan uzak durarak, Kur’ân bir bütün olarak okunduğunda ve Kur’an’ın bir hedef olarak ortaya koyduğunu düşündüğümüz ‘şahitlik ve orta ümmet olma’ karakteristikleri toplumsal ve küresel boyutlarıyla tahlil edildiğinde, üzerinde durulan şahitliğin ve orta ümmet olmanın, ümmetin üzerinde bir vazife ve sorumluluk olarak yüklendiği anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda Kuran’da orta ümmet *ümmeten vasatan] olma hususiyeti araştırmada özellikle ele alınmıştır. Orta ümmet olma sorumluluğunun gerçekleştirilmesi için yerine getirilmesi gereken dinamikler Kuran ayetlerinin klasik ve sosyolojik tefsirleri ele alınarak ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Kur’ân’ın, inanç, ibâdet ve yüce ahlâkî mesajları bütün insanlığa hitap ettiği gibi hukuka dair mesajları da bütün insanlığa hitap etmektedir. Kur’ân en temelinde, bir "ideal insan medeniyeti" projesidir. Ve bu medeniyetin temelinde iman, kulluk ve yüce ahlâkî esaslar vardır ve bu esaslar bir toplumda köklü bir şekilde yerleştiği zaman hukukî ve hayata dair mesajları da hayat bulacaktır. Yoksa insanların haklarına ve bütün varlığa sevgi-saygı duymayan, inançları zayıf, karakterleri hastalıklı kişilerin oluşturduğu bir topluma hangi hukuk kurallarını koyarsanız koyunuz o toplum çeşitli dertler ve hastalıklardan kurtulamayacak ve bir türlü esenliğe ulaşamayacaktır.
Nihaî planda hukuk ve adalet, ancak, sağlıklı inanç, şefkat, merhamet, yardımlaşma, insanlar arasında sevgi, karşılıklı saygı gibi yüce insânî değerlerin hakim olduğu bir toplumda sağlanabilir. Toplumlardaki nesillere mükemmel bir boyutta sevgi, saygı ve şefkati yerleştirmeden, -Kur’ân kaynaklı ‘görünse’ bile- sadece belli kurallar koyarak o toplumlar esenliğe ulaştırılamaz.
Fertler, gruplar, toplumlar ve devletler arasında huzur ve adaletin sağlanması ancak mükemmel bir hukuk sistemiyle mümkündür.
Kur’ân’daki ilâhî hitap, sadece belli bir millet veya zaman dilimini değil, bütün bölge ve zamanlardaki ‘insanı’ muhatap almıştır.
İnsanın, toplum içinde huzur ve esenlik içinde yaşayabilmesi ancak bütün haklarının koruma altına alındığı bir hukukla ve devlet, millet ve fertleriyle bu hukuka saygı duyan insanlarıyla mümkündür. Hukukî kuralları şekillendiren temel esas, toplumların ihtiyaçlarıdır ve bu ihtiyaçların bölgesel farklı özellikleri de vardır.
Kur’ân’daki hukukî mesajlar, bu yerel ve tarihsel farklılıkları da gözeten bir esneklik içinde ifade edilmiştir. Kurân’ın hukukî mesajlarının, insanların bu bölgesel ve tarihsel farklılıklarını gözettiği gayelerinin tespiti, örf, istihsân ve mesâlih-i mürsele gibi temel hukuk metodolojileriyle sağlanmıştır.
Kurân’da ortaya konulan hukukî mesajlar, statik ve hareketsiz değil, aksine son derece dinamik, hareketli ve canlı olup, yeni ve farklı ihtiyaçlar ortaya çıktığında bunları da karşılayabilecek bir dinamikliğe ve canlılığa sahiptir.
Aile fertleri arasında Kur’ân’ın ifade ettiği mesajlara anahatlarıyla baktığımızda, bu mesajların çok kapsamlı olduğunu, toplumun en temel yapı taşı olan aileyi tam anlamıyla mükemmel bir şekilde koruma altına aldığını görmekteyiz.
10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler’de kabul edilen Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinde otuz madde ile bildirilen (The Universal Declaration of Human Rights, Birleşmiş Milletler, 10 Aralık 1948, 217A(III) sayılı kararı:http://www.un.org/en/documents/udhr/), hatta bildirilenlerin de ötesindeki bütün temel insan hakları, Kur’ân’daki ilahî hitap tarafından yedinci yüzyılın başında koruma altına alınmıştır.
İslam Tarihi boyunca uygulamalardaki insan haklarına dair bazı yanlış uygulamalar, Kur’ân’a ait değil, dönemin hakim güçlerine ait hatalardır ve bu hatalar istisnâî olup genelleştirilmeleri doğru değildir.
Kur’ân’ın hukukî mesajlarının ele alınmasında, sadece zâhirî metni kullanan yüzeysel, parçacı yaklaşımlar, hatalı ve zararlıdır. Bu parçacı ve yüzeysel zâhirî yaklaşımlar, tarih boyunca Müslümanlara ve insanlığa zarar veren “Hâricî, neo-zâhirî” terör gruplarının çıkmasının temel sebebidir ve İslâm’ın aydınlık çehresini karartmaktadır.
Yapılması gereken, Kur’ân’ın bu mesajlarının, onları bildiren Şâri-i Teâlâ’nın (hüküm koyucunun) maksatlarına (Makâsıd-ı Şârî) uygun bir şekilde ele alınması; Kur’ân’ın hukuk ve hayata dair mesajlarının, yine Kur’ân’ın bütünlüğü, O’nu hayatıyla yaşayan Hz. Resûlullah’ın (s.a.s) Sünnet prensipleri, icmâ, kıyas, örf, istihsân, mesalih-i mürsele gibi prensiplerle ortaya konulmasıdır. Bu saydığımız prensipler, Kur’ân’ın hayata dair mesajlarının –insanlığın faydasına ve onu Yaratan’ın rızasına- uygun olarak anlaşılmasını sağlamak üzere İslâm Hukuk tarihi içinde gelişip ortaya konulmuşlardır.
Elinizdeki bu çalışma ayrıntılar içinde kaybolmadan, haritanın tamamını göstermeye çalışan bir metodu esas almaya çalışmış ve temel prensiplerin anlaşılmasına gayret etmiştir. Haritanın tamamını görmeden, ayrıntıların anlaşılması mümkün değildir.
Günümüz hukuk araştırmacılarının, önyargılardan uzak bir şekilde, hakların korunması konusunda modern hukuk sistemlerinde ortaya konan çözümlerle mukayeseli bir şekilde Kur’ân’ın hukukî mesajlarını ele almalarının daha isabetli sonuçlara ulaşmalarını sağlayacağı kanaatindeyiz. Kur’ân’ın hukukî mesajlarını ele alırken, tarihselci, parçacı, yüzeysel, zâhirî yorumlarla değil; yine aklı ve mantığı esas alan, ilahî kelama da saygılı olan İslâm medeniyetinin temel anlama metotlarıyla ele almalarının en sağlıklı metot olduğu sonucuna ulaşmış bulunuyoruz.
Because interpreting Ummah’s being witness over humanity‛ as the report of just an ordinary event would be a shallow approach, the research proposes the argument that it would be more appropriate, and coherent method to interpret this verse in a constructive way, i.e. as a request or command, statements laying burden.
When partial and shallow readings left out and the Qur’an is read with a holistic approach, and characteristics of‚ being witnesses and moderate ummah‛ analyzed with its social and global dimensions, which we think that the Qur’an sets as a goal, it would be understood that being witness and moderate ummah is a task and burden laid on ummah.
In this context, the characteristics of being moderate ummah (ummatan wasatan) have been discussed particularly. The dynamics that need to be realized in order to fulfill the responsibility of being moderate ummah has been discussed through classical and sociological commentaries of Qur’anic verses.
Key Words: Qur’ân, The Prophet, Being witness, Moderate
Ummah, Justice, The Straight Path, Wisdom.
Çalışmada, Hz. Peygamber’in şahit olması ve ümmetin insanlık üzerinde şahit olması özelliklerinin mahiyeti Kuran ayetleri çerçevesinde ele alınıyor.
Ümmetin insanlık üzerine şahit olmasının sadece haber verilen bir olay gibi değerlendirilmesinin çok yüzeysel bir yaklaşım olacağı; bunun yerine bu ayetlerin ‘inşâî’ yani taleb ve emir bildiren, sorumluluk yükleyen ifadeler olarak ele alınmasının çok daha isabetli ve tutarlı bir metot olacağı üzerinde duruluyor.
Parçacı ve yüzeysel okumalardan uzak durarak, Kur’ân bir bütün olarak okunduğunda ve Kur’an’ın bir hedef olarak ortaya koyduğunu düşündüğümüz ‘şahitlik ve orta ümmet olma’ karakteristikleri toplumsal ve küresel boyutlarıyla tahlil edildiğinde, üzerinde durulan şahitliğin ve orta ümmet olmanın, ümmetin üzerinde bir vazife ve sorumluluk olarak yüklendiği anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda Kuran’da orta ümmet *ümmeten vasatan] olma hususiyeti araştırmada özellikle ele alınmıştır. Orta ümmet olma sorumluluğunun gerçekleştirilmesi için yerine getirilmesi gereken dinamikler Kuran ayetlerinin klasik ve sosyolojik tefsirleri ele alınarak ortaya konulmaya çalışılmıştır.