Divan edebiyatında âşığın sevgiliye duyduğu aşk, bu aşktan dolayı çektiği acı ile sevgilinin güze... more Divan edebiyatında âşığın sevgiliye duyduğu aşk, bu aşktan dolayı çektiği acı ile sevgilinin güzelliği ve acımasız-lığı pek çok mazmunla anlatılmıştır. Şem-pervane, gül-bülbül, kumru-çınar gibi mazmunlar çoğunlukla doğadan ve günlük hayatın içinden seçilmiştir. Bunlar içerisinde en yaygın olan şüphesiz gül ve bülbüldür. Gül sevgilinin pek çok güzellik öğesinin benzetmeliğidir. Aynı zamanda Hz. Muhammed'in simgesi olarak da edebiyatımızda ayrı bir öneme sahiptir. Güllere düşkün olan bülbül ise divan şiirinde aşığın timsalidir. Güllerin arasında sabahtan akşa-ma kadar öten bu kuş ve gül arasında bir bağ olduğu düşü-nülmüştür. Divan şairleri gül-bülbül ilişkisine eserlerinde çokça değinmişlerdir. Ayrıca bu konuda müstakil eserler de vermişlerdir. Gül-bülbül hikâyesini anlatan ilk eserin İran edebiyatından Attar'a ait olduğu ve bu hikâyenin İran'dan Araplara, Araplar kanalıyla da Avrupa'ya yayıldığı düşü-nülmektedir. Türk edebiyatındaki ilk Gül ü Bülbül eserinin ise Mevlânâ'ya ait olduğu bilinmektedir. İkinci eser ise Rifâî'nindir. Çalışmamızda Rifâî'nin Bülbül-nâmesi şekil ve muhteva yönünden ele alınmış ve Alex Olrik'in Epik Kanunlar Teorisi'ne göre incelenmiştir.
Öz: 18. yüzyıl, klasik Türk edebiyatında niceliğin artıp niteliğin azaldığı bir dönemdir. Şair sa... more Öz: 18. yüzyıl, klasik Türk edebiyatında niceliğin artıp niteliğin azaldığı bir dönemdir. Şair sayısı artsa da şiir bayağılaşma tehlikesiyle karşı karşıya gelir. Böyle bir ortamda padişahın fermanıyla " Reis-i Şairân " ilan edilen Osmanzâde Tâib, bu unvana dayanarak bir dönem eleştirisi yapar. Ünlü kasidesinde şairle müteşâir arasındaki farkı ortaya koymaya çalışır. Ancak dostlarını kırmaktan korktuğu için ayrıntıya girmez ama dönem şairleri hakkında ayrıntılı değerlendirme yapması için Seyyid Vehbî'yi vekil tayin eder. Seyyid Vehbî 170 beyitlik kasidesinin yaklaşık 80 beytinde dönemin edebi durumunu ve çağdaşı şairleri değerlendirir. Çalışmamızda bu iki kasidede şairlerin dönem eleştirisi yaparken ele aldıkları hususlar üzerinde durulmuştur. Abstract: In the classical Turkish literature, the 18th century was the period when the quantity of the literary work increased whereas their quality decreased. Despite many poets, the art of poetry was thought to be exposed to a danger of banalization.. In this kind of environment, Osmanzâde Tâib who was appointed as " Reis-i Şâirân " (Head of the Poets) with Sultan's edict, started to write a criticism of the era. In his famous ode, he tries to show the difference between poet and the copier. He does not give any details about the identity of the poets because he does not want to hurt his friends' feelings, but for a detailed evaluation, he assigns Seyyid Vehbî as his deputy. Seyyid Vehbi criticizes the poets of the era in the 80 couplets of his 170 verse. Our paper tackles with these two verses by considering the themes involved in their literary criticism of the era.
Divan edebiyatında âşığın sevgiliye duyduğu aşk, bu aşktan dolayı çektiği acı ile sevgilinin güze... more Divan edebiyatında âşığın sevgiliye duyduğu aşk, bu aşktan dolayı çektiği acı ile sevgilinin güzelliği ve acımasız-lığı pek çok mazmunla anlatılmıştır. Şem-pervane, gül-bülbül, kumru-çınar gibi mazmunlar çoğunlukla doğadan ve günlük hayatın içinden seçilmiştir. Bunlar içerisinde en yaygın olan şüphesiz gül ve bülbüldür. Gül sevgilinin pek çok güzellik öğesinin benzetmeliğidir. Aynı zamanda Hz. Muhammed'in simgesi olarak da edebiyatımızda ayrı bir öneme sahiptir. Güllere düşkün olan bülbül ise divan şiirinde aşığın timsalidir. Güllerin arasında sabahtan akşa-ma kadar öten bu kuş ve gül arasında bir bağ olduğu düşü-nülmüştür. Divan şairleri gül-bülbül ilişkisine eserlerinde çokça değinmişlerdir. Ayrıca bu konuda müstakil eserler de vermişlerdir. Gül-bülbül hikâyesini anlatan ilk eserin İran edebiyatından Attar'a ait olduğu ve bu hikâyenin İran'dan Araplara, Araplar kanalıyla da Avrupa'ya yayıldığı düşü-nülmektedir. Türk edebiyatındaki ilk Gül ü Bülbül eserinin ise Mevlânâ'ya ait olduğu bilinmektedir. İkinci eser ise Rifâî'nindir. Çalışmamızda Rifâî'nin Bülbül-nâmesi şekil ve muhteva yönünden ele alınmış ve Alex Olrik'in Epik Kanunlar Teorisi'ne göre incelenmiştir.
Öz: Bir Arap efsanesine dayanan Leyla ve Mecnûn hikâyesi, ilk olarak İranlı ünlü şair Nizâmî-i Ge... more Öz: Bir Arap efsanesine dayanan Leyla ve Mecnûn hikâyesi, ilk olarak İranlı ünlü şair Nizâmî-i Gencevî tarafından mesnevi olarak yazılır. Türk edebiyatında ise 15. yy'dan itibaren mesnevi formunda işlenmeye başlanır. Bu konuda verilen eserlerin en meşhuru Fuzûlî'ye aittir. Fuzûlî, bu basit aşk hikâyesinde kişilere sembolik değerler yükler. Şair, eserinin girişinde Leylâ'yı hakikat sırrının, Mecnûn'u ise insan ruhunun sembolü olarak kullandığını söyler. Beşeri aşkın İlâhî aşka dönüşmesini anlatırken hem aşkın beşeri boyutundan kopmaz hem de estetik ve sanat kaygısını ön planda tutarak eserini kuru ve didaktik olmaktan kurtarır. Leylâ ve Mecnûn hikâyesi beşeri boyutuyla incelendiğinde daha çok Mecnûn'un Leylâ'nın aşkından dolayı aklını yitirmesi, çöllere düşmesi, hayvanlarla arkadaşlık etmesi üzerinde durulur. Ancak hikâyenin Leylâ'ya dair yaklaşımı da gözardı edilmemelidir. Bu çalışmamızda edebiyatta sevilen kadınların ilkörneği sayılabilecek Leylâ'nın, Mecnûn'un kendisine duyduğu aşk ve bu aşk sonucu geçirdiği değişimler karşısındaki tavrını, Fuzûlî'nin, mesnevisinde " Leylâ dilinden Gazel/Murabba " başlığı altında verdiği şiirlerden takip etmeye çalışacağız.
Divan edebiyatında âşığın sevgiliye duyduğu aşk, bu aşktan dolayı çektiği acı ile sevgilinin güze... more Divan edebiyatında âşığın sevgiliye duyduğu aşk, bu aşktan dolayı çektiği acı ile sevgilinin güzelliği ve acımasız-lığı pek çok mazmunla anlatılmıştır. Şem-pervane, gül-bülbül, kumru-çınar gibi mazmunlar çoğunlukla doğadan ve günlük hayatın içinden seçilmiştir. Bunlar içerisinde en yaygın olan şüphesiz gül ve bülbüldür. Gül sevgilinin pek çok güzellik öğesinin benzetmeliğidir. Aynı zamanda Hz. Muhammed'in simgesi olarak da edebiyatımızda ayrı bir öneme sahiptir. Güllere düşkün olan bülbül ise divan şiirinde aşığın timsalidir. Güllerin arasında sabahtan akşa-ma kadar öten bu kuş ve gül arasında bir bağ olduğu düşü-nülmüştür. Divan şairleri gül-bülbül ilişkisine eserlerinde çokça değinmişlerdir. Ayrıca bu konuda müstakil eserler de vermişlerdir. Gül-bülbül hikâyesini anlatan ilk eserin İran edebiyatından Attar'a ait olduğu ve bu hikâyenin İran'dan Araplara, Araplar kanalıyla da Avrupa'ya yayıldığı düşü-nülmektedir. Türk edebiyatındaki ilk Gül ü Bülbül eserinin ise Mevlânâ'ya ait olduğu bilinmektedir. İkinci eser ise Rifâî'nindir. Çalışmamızda Rifâî'nin Bülbül-nâmesi şekil ve muhteva yönünden ele alınmış ve Alex Olrik'in Epik Kanunlar Teorisi'ne göre incelenmiştir.
Öz: 18. yüzyıl, klasik Türk edebiyatında niceliğin artıp niteliğin azaldığı bir dönemdir. Şair sa... more Öz: 18. yüzyıl, klasik Türk edebiyatında niceliğin artıp niteliğin azaldığı bir dönemdir. Şair sayısı artsa da şiir bayağılaşma tehlikesiyle karşı karşıya gelir. Böyle bir ortamda padişahın fermanıyla " Reis-i Şairân " ilan edilen Osmanzâde Tâib, bu unvana dayanarak bir dönem eleştirisi yapar. Ünlü kasidesinde şairle müteşâir arasındaki farkı ortaya koymaya çalışır. Ancak dostlarını kırmaktan korktuğu için ayrıntıya girmez ama dönem şairleri hakkında ayrıntılı değerlendirme yapması için Seyyid Vehbî'yi vekil tayin eder. Seyyid Vehbî 170 beyitlik kasidesinin yaklaşık 80 beytinde dönemin edebi durumunu ve çağdaşı şairleri değerlendirir. Çalışmamızda bu iki kasidede şairlerin dönem eleştirisi yaparken ele aldıkları hususlar üzerinde durulmuştur. Abstract: In the classical Turkish literature, the 18th century was the period when the quantity of the literary work increased whereas their quality decreased. Despite many poets, the art of poetry was thought to be exposed to a danger of banalization.. In this kind of environment, Osmanzâde Tâib who was appointed as " Reis-i Şâirân " (Head of the Poets) with Sultan's edict, started to write a criticism of the era. In his famous ode, he tries to show the difference between poet and the copier. He does not give any details about the identity of the poets because he does not want to hurt his friends' feelings, but for a detailed evaluation, he assigns Seyyid Vehbî as his deputy. Seyyid Vehbi criticizes the poets of the era in the 80 couplets of his 170 verse. Our paper tackles with these two verses by considering the themes involved in their literary criticism of the era.
Divan edebiyatında âşığın sevgiliye duyduğu aşk, bu aşktan dolayı çektiği acı ile sevgilinin güze... more Divan edebiyatında âşığın sevgiliye duyduğu aşk, bu aşktan dolayı çektiği acı ile sevgilinin güzelliği ve acımasız-lığı pek çok mazmunla anlatılmıştır. Şem-pervane, gül-bülbül, kumru-çınar gibi mazmunlar çoğunlukla doğadan ve günlük hayatın içinden seçilmiştir. Bunlar içerisinde en yaygın olan şüphesiz gül ve bülbüldür. Gül sevgilinin pek çok güzellik öğesinin benzetmeliğidir. Aynı zamanda Hz. Muhammed'in simgesi olarak da edebiyatımızda ayrı bir öneme sahiptir. Güllere düşkün olan bülbül ise divan şiirinde aşığın timsalidir. Güllerin arasında sabahtan akşa-ma kadar öten bu kuş ve gül arasında bir bağ olduğu düşü-nülmüştür. Divan şairleri gül-bülbül ilişkisine eserlerinde çokça değinmişlerdir. Ayrıca bu konuda müstakil eserler de vermişlerdir. Gül-bülbül hikâyesini anlatan ilk eserin İran edebiyatından Attar'a ait olduğu ve bu hikâyenin İran'dan Araplara, Araplar kanalıyla da Avrupa'ya yayıldığı düşü-nülmektedir. Türk edebiyatındaki ilk Gül ü Bülbül eserinin ise Mevlânâ'ya ait olduğu bilinmektedir. İkinci eser ise Rifâî'nindir. Çalışmamızda Rifâî'nin Bülbül-nâmesi şekil ve muhteva yönünden ele alınmış ve Alex Olrik'in Epik Kanunlar Teorisi'ne göre incelenmiştir.
Öz: Bir Arap efsanesine dayanan Leyla ve Mecnûn hikâyesi, ilk olarak İranlı ünlü şair Nizâmî-i Ge... more Öz: Bir Arap efsanesine dayanan Leyla ve Mecnûn hikâyesi, ilk olarak İranlı ünlü şair Nizâmî-i Gencevî tarafından mesnevi olarak yazılır. Türk edebiyatında ise 15. yy'dan itibaren mesnevi formunda işlenmeye başlanır. Bu konuda verilen eserlerin en meşhuru Fuzûlî'ye aittir. Fuzûlî, bu basit aşk hikâyesinde kişilere sembolik değerler yükler. Şair, eserinin girişinde Leylâ'yı hakikat sırrının, Mecnûn'u ise insan ruhunun sembolü olarak kullandığını söyler. Beşeri aşkın İlâhî aşka dönüşmesini anlatırken hem aşkın beşeri boyutundan kopmaz hem de estetik ve sanat kaygısını ön planda tutarak eserini kuru ve didaktik olmaktan kurtarır. Leylâ ve Mecnûn hikâyesi beşeri boyutuyla incelendiğinde daha çok Mecnûn'un Leylâ'nın aşkından dolayı aklını yitirmesi, çöllere düşmesi, hayvanlarla arkadaşlık etmesi üzerinde durulur. Ancak hikâyenin Leylâ'ya dair yaklaşımı da gözardı edilmemelidir. Bu çalışmamızda edebiyatta sevilen kadınların ilkörneği sayılabilecek Leylâ'nın, Mecnûn'un kendisine duyduğu aşk ve bu aşk sonucu geçirdiği değişimler karşısındaki tavrını, Fuzûlî'nin, mesnevisinde " Leylâ dilinden Gazel/Murabba " başlığı altında verdiği şiirlerden takip etmeye çalışacağız.
Uploads
Papers by Fazile EREN KAYA