Dil ve Edebiyat Araştırmaları/Journal of Language and Literature Studies, 2023
Gülün Adı (1986) filmi, İtalyan yazar, akademisyen, edebiyat kuramcısı, Orta Çağ uzmanı Umberto E... more Gülün Adı (1986) filmi, İtalyan yazar, akademisyen, edebiyat kuramcısı, Orta Çağ uzmanı Umberto Eco’nun (1932-2016) 1980 tarihli aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Gülün Adı filmi, Orta Çağda imparatorluklar ve Hristiyan toplumu üzerinde büyük bir hâkimiyet elde eden Papalığın baskı ve şiddet içerikli uygulamalarını İtalya’da 1327’de bir manastırda işlenen cinayetler izleği üzerinden yansıtmaktadır. Çalışmada Gülün Adı filminin anlamlandırma sürecine katkıda bulunmak amacıyla Ferdinand de Saussure’ün gösteren ve gösterilen ilişkisine dayalı göstergebilim yönteminden yararlanılmıştır. Bu kapsamda filmde, Kilisenin dogmatik zihniyetini ve toplum üzerindeki hâkimiyetini yansıtan; “manastır”, “kapı”, “yoksul halk”, “rahip”, “kitap”, “yangın”, “kütüphane”, “Regula (Kural)”, “kan”, “gülme”, “Kör Rahip”, “ölüm”, “mercek”, “salgın”, “zenginlik ve fakirlik”, “kadın”, “engizisyon”, “taş” göstergelerinin yüzey ve derin anlamları gösteren-gösterilen (düz anlam ve yan anlam) biçiminde ortaya ko...
SEZAİ KARAKOÇ’UN DİNÎ EĞİTİMİNİN VE SANAT ANLAYIŞININ TEMELİNE DÂİR “ÇOCUKLUĞUMUZ” ŞİİRİ, 2022
Sezai Karakoç'un "Çocukluğumuz" şiiri üzerinden sanatçının kişiliğini ve sanatını oluşturan temel... more Sezai Karakoç'un "Çocukluğumuz" şiiri üzerinden sanatçının kişiliğini ve sanatını oluşturan temel/zemin metinlerin önemine yer verilmiştir.
“Dilsiz” Filminde Modern İnsanın Seyr ü Sülûkünün Vardığı Yer: İncinmemek yahut Ölmeden Evvel Ölmek”, 2021
2019 yılında gösterime giren “Dilsiz” adlı sinema filminin yönetmenliğini üstlenen Murat Pay, fil... more 2019 yılında gösterime giren “Dilsiz” adlı sinema filminin yönetmenliğini üstlenen Murat Pay, filmin senaryosunu da Selman Kılıçaslan ile birlikte kaleme almıştır. Bir erginleşme, benliği terk etme, tasavvuf diliyle ölmeden evvel ölmenin hikâyesi olan “Dilsiz”de tasavvufî unsurlar yoğunluklu olarak kullanılmaktadır. Filmin başlıca konusu, modern hayatın içinde, gelenekten uzaklaşmış, özüne yabancılaşmış bireyin, ezelî hakikate yine geleneksel unsurların rehberliğinde ulaşması yani seyr ü sülûk etmesidir. Bu bağlamda günümüzde sinema, önemini ya da güncelliğini kaybetmek üzere olan kültürel unsurları yeniden gündeme getiren, geçmiş ile bugünü birleştiren en önemli araçlardan biridir. “Dilsiz”in diğer önemli temaları ise nefsi terbiye etmede bir vasıta olan geleneksel hat sanatının hattat ve talebe ilişkisi, ayrıca ilâhî aşka ulaşmaya köprü olan beşerî aşktır. Tasavvufî bir dile sahip olan “Dilsiz”de diyaloglara az yahut kısa olarak yer verilmekte, hakikatin remizleri olan semboller yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Filmin dili, tasavvufun hal diliyle uyumludur. Yönetmenin bakış açısı, hakikat sırrını sezdiren görüntüler aracılığıyla yansıtılmaktadır. Ayna, havuz, hatla yazılmış “elif” ve “vav” harfleri, “hiç” ve “hu” meşkleri, dilsiz papağan, kafesten uçarak özgürleşen papağanın resmi gibi imge, metafor” ve semboller, ölmeden evvel ölmeyi çağrıştıran “haller”in hakikatini yansıtmaktadır. Bildiride başkarakter Sami’nin benlikten geçmeye varan seyr ü sülûkü (yolculuğu) etrafında filmdeki tasavvufî unsurlar tahlil edilecek, modern hayatta sinema ve kültür ilişkisi değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Sinema, hat, aşk, ölmeden evvel ölmek, seyr ü sülûk
Mistisizm, bütün dinlerin özüdür. İslâm mistisizmi olan tasavvuf, Divan şiirinin ve Halk şiirinin... more Mistisizm, bütün dinlerin özüdür. İslâm mistisizmi olan tasavvuf, Divan şiirinin ve Halk şiirinin başta gelen konularındandır. Dolayısıyla ‘’Türk Romanında Mistisizm’’ denildiğinde akla önce ‘’tasavvuf’’ gelmelidir. Buna rağmen, Tanzimat döneminde Batı edebiyatından yapılan tercümelerle edebiyatımıza giren ve sosyal fayda peşinde koşan romanlarda, tasavvuf konusuna pek rastlanmaz. Tasavvuf konusunun yer aldığı ilk roman, Filibeli Ahmed Hilmi’nin A’mâk-ı Hayal (1908) adlı eseridir. Cumhuriyet dönemi romanlarında, tasavvufun diğer mistisizmlere göre daha fazla işlendiği görülür. Bir kısım romanlarda da Hinduizm, Budizm ve Hristiyan mistisizmine yer verilmiştir. Tezimizde, mistisizmin kavramlarının 1923-1980 yılları arasında yayımlanan romanlara nasıl yansıtıldığını ortaya koymaya çalıştık. Buna göre; tasavvuf kültürü içinde yetişen Sâmiha Ayverdi, Safiye Erol, Bahaeddin Özkişi’nin romanlarında tasavvuf ıstılahlarının yoğun olarak işlendiği görülür. Mistisizmi, Matmazel Noralya’nın Kol...
Öz Yazarın ilk romanı olan Aynadaki Yalan, Batı, Batılılaşma, din ve tasavvuf hakkında yoğun fiki... more Öz Yazarın ilk romanı olan Aynadaki Yalan, Batı, Batılılaşma, din ve tasavvuf hakkında yoğun fikirlerin yer aldığı bir eserdir. Batı ve Batılılaşma ile ilgili zengin örneklerin yer aldığı romanda tasavvuf yoluna giren bir akademisyenin macerası anlatılır ve bu vesileyle tasavvuf ve şeriat konusu işlenir. Yazar, romanın başkahramanı Naci aracılığıyla insanlığın kurtuluşu için tek modelin İslam olduğu vurgusu yapar. Yazarın, bu romanında din ve tasavvuf hakkında ele aldığı fikirlerini başka yazılarında ve eserlerinde de görmek mümkündür. İdeologya Örgüsü ve Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu adlı çalışmaları buna örnek gösterilebilir. Aynadaki Yalan, bu fikirlerin bir derlemesi ve kurgu içinde sunulmasından ibarettir. Bir entelektüelin özüne dönüşünü konu edinen bu romanda ele alınan din ve tasavvuf kavramları araştırmada ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. The author’s first novel Aynadaki Yalan (The Lie in the Mirror) is a work which analyzes a westernized Turkish intellectual. T...
Jerusalem, where the first qibla of Islam Al-Aqsa Mosque is located and where Prophet Mohammad’s ... more Jerusalem, where the first qibla of Islam Al-Aqsa Mosque is located and where Prophet Mohammad’s ascension took place, is one of the holy sites for Muslims. Being a holy site also for other Abrahamic religions, Jerusalem’s control was taken over from the Ottomans by the English in 1917, and it fell into the hands of Israel in 1967. Palestine, turning into an area of conflict which could not be shared after that date, has become just like an “exam paper in front of all believers” in CahitZarifoglu’s words. When various works written by modern poets and authors of Turkish and Arabic literatures on loss of Jerusalem are considered, it is seen that mourning, hope and resistance are central themes in the works of Turkish poets such as Cahit Zarifoglu, Sezai Karakoc, Nuri Pakdil, Mehmet Akif Inan and Arif Ay, and Arabic poets like Nizar Qabbani, Mahmud Dervis and Adonis. Thus, poetry becomes a big power that would mobilize masses in the hands of poets. In his poem Alinyazisi Saati/Kudus(“...
Fransız yazar Stendhal’ın dediği gibi roman, hayata tutulmuş bir aynadır. İnsana ve topluma dâir ... more Fransız yazar Stendhal’ın dediği gibi roman, hayata tutulmuş bir aynadır. İnsana ve topluma dâir her şey; tarih, kültür, dil, din, gelenek vs. romanın konusu haline gelebilir. Roman aracılığı ile farklı dönemlerin toplum yapısı, kültürü ve meseleleri hakkında bilgi sahibi olunabilir. Batılılaşmanın getirdiği pozitivizm ve materyalizm gibi akımlarla sosyal ve kültürel hayattan dışlanan din ve tasavvuf, 1950 sonrasında yeniden edebiyatın bütün alanlarında ele alınmaya başlanır. Ancak tasavvufî ve mistik konuların romanlarda yaygınlaşması 1980 sonrasına aittir. Tüm dünyada mânevîyâta duyulan büyük ilgi ile mistik konular açık pazar haline getirilir. Bir süre sonra dinî unsurlar birer “meta”ya dönüştürülerek kapitalist kitle kültürünün hizmetine verilir. Popüler kültürün “halka yönelik” ve dayatmacı kimliğinin etkisi altında günümüze ait bazı tasavvufî romanlarda sanat kaygısının ikinci plana atıldığı görülür. Bu tür popüler romanların yazarları, okuyucularının mânevî ihtiyaçlarını karşılamayı vaat ederek çok satanlar listesine girmeyi her şeyden çok önemser gibidir. Günümüzde, popüler tasavvufî ya da
mistik kişilikleri malzeme edinerek kendinden önceki benzer romanların etkisini azaltmak isteyen nice roman yazarının varlığı, edebiyat alanındaki yozlaşmaya örnektir. Böyle bir ortamda tasavvufun da sanatın kazanması mümkün değildir. Söz konusu eserlerin hangi alana hizmet ettiğini ortaya koymak için çalışmada popüler romanların etkileri ve üslupları ele alınacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Yüzüncü Yılında Türk Edebiyatı, 2023
Medeniyet, bir toplumun maddî-mânevî değerlerinin bir sistem halinde inşa
edilmesinin bir sonucud... more Medeniyet, bir toplumun maddî-mânevî değerlerinin bir sistem halinde inşa edilmesinin bir sonucudur. Dolayısıyla yaşayış şekilleri, sanat, ilim, ticaret, sanayi, eğitim ve fikir hayatı medeniyetlerin birer ürünü ve yansıması olarak kabul edilmektedir. Medeniyetin devamlılığı öncelikle kültürel devamlılığa bağlıdır. Kültürün çeşitli unsurlarıyla geleceğe aktarılmasında sanat önemli bir role sahiptir. Bir medeniyetin canlılığı ve değeri sanat eserlerinin niteliği ile eş değerdedir. Bir medeniyet ne derece yükselmişse, sanat eserleri ve dil o derecede incelmiş ve olgunlaşmıştır. Bu anlamda edebiyat türü olan şiir, yaygınlığı ve işlevselliğiyle oldukça önemli ve öndedir. 18. yüzyıldan itibaren başlayan medeniyet ve kültür değişimi, kültürel kopukluğu ve köksüzlük tehlikesini de beraberinde getirmiştir. Şiir de söz konusu kültürel değişimden büyük oranda etkilenir. Klasik şiir, gerçekliğe uygun olmadığı ve modern çağın ihtiyaçlarını karşılamadığı gerekçesiyle reddedilir. Batı edebiyatı ve düşüncesi Türk edebiyatının merkezine yerleşir. Edebiyatın, medeniyetle bağı konusunda yurtdışında edindiği bilgi, gözlem ve tecrübeleriyle Yahya Kemal, kendini “kökü mâzîde olan bir âtiyim” şeklinde tanımlar ve Bergson’dan esinlenerek kültür ve sanatta imtidat (devamlılık) düşüncesini benimser. Takipçisi olmayan Yahya Kemal’in gelenek ve medeniyetin devamlılığını gündeme getirmesi kültür tarihimiz açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Yahya Kemal’in bilinçli bir çaba ile kurduğu sanat, tarih, medeniyet ve gelenek ilişkisini farklı poetikalarla Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Hâlet Çelebi, Behçet Necatigil, Arif Nihat Asya, Attilâ İlhan, Sâmiha Ayverdi, Bekir Sıtkı Erdoğan, Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, Kemal Edip Kürkçüoğlu, Memduh Cumhur, Fuat Bayramoğlu, Mustafa Tahralı ve niceleri devam ettirir.
Dil ve Edebiyat Araştırmaları/Journal of Language and Literature Studies, 2023
Gülün Adı (1986) filmi, İtalyan yazar, akademisyen, edebiyat kuramcısı, Orta Çağ uzmanı Umberto E... more Gülün Adı (1986) filmi, İtalyan yazar, akademisyen, edebiyat kuramcısı, Orta Çağ uzmanı Umberto Eco’nun (1932-2016) 1980 tarihli aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Gülün Adı filmi, Orta Çağda imparatorluklar ve Hristiyan toplumu üzerinde büyük bir hâkimiyet elde eden Papalığın baskı ve şiddet içerikli uygulamalarını İtalya’da 1327’de bir manastırda işlenen cinayetler izleği üzerinden yansıtmaktadır. Çalışmada Gülün Adı filminin anlamlandırma sürecine katkıda bulunmak amacıyla Ferdinand de Saussure’ün gösteren ve gösterilen ilişkisine dayalı göstergebilim yönteminden yararlanılmıştır. Bu kapsamda filmde, Kilisenin dogmatik zihniyetini ve toplum üzerindeki hâkimiyetini yansıtan; “manastır”, “kapı”, “yoksul halk”, “rahip”, “kitap”, “yangın”, “kütüphane”, “Regula (Kural)”, “kan”, “gülme”, “Kör Rahip”, “ölüm”, “mercek”, “salgın”, “zenginlik ve fakirlik”, “kadın”, “engizisyon”, “taş” göstergelerinin yüzey ve derin anlamları gösteren-gösterilen (düz anlam ve yan anlam) biçiminde ortaya ko...
SEZAİ KARAKOÇ’UN DİNÎ EĞİTİMİNİN VE SANAT ANLAYIŞININ TEMELİNE DÂİR “ÇOCUKLUĞUMUZ” ŞİİRİ, 2022
Sezai Karakoç'un "Çocukluğumuz" şiiri üzerinden sanatçının kişiliğini ve sanatını oluşturan temel... more Sezai Karakoç'un "Çocukluğumuz" şiiri üzerinden sanatçının kişiliğini ve sanatını oluşturan temel/zemin metinlerin önemine yer verilmiştir.
“Dilsiz” Filminde Modern İnsanın Seyr ü Sülûkünün Vardığı Yer: İncinmemek yahut Ölmeden Evvel Ölmek”, 2021
2019 yılında gösterime giren “Dilsiz” adlı sinema filminin yönetmenliğini üstlenen Murat Pay, fil... more 2019 yılında gösterime giren “Dilsiz” adlı sinema filminin yönetmenliğini üstlenen Murat Pay, filmin senaryosunu da Selman Kılıçaslan ile birlikte kaleme almıştır. Bir erginleşme, benliği terk etme, tasavvuf diliyle ölmeden evvel ölmenin hikâyesi olan “Dilsiz”de tasavvufî unsurlar yoğunluklu olarak kullanılmaktadır. Filmin başlıca konusu, modern hayatın içinde, gelenekten uzaklaşmış, özüne yabancılaşmış bireyin, ezelî hakikate yine geleneksel unsurların rehberliğinde ulaşması yani seyr ü sülûk etmesidir. Bu bağlamda günümüzde sinema, önemini ya da güncelliğini kaybetmek üzere olan kültürel unsurları yeniden gündeme getiren, geçmiş ile bugünü birleştiren en önemli araçlardan biridir. “Dilsiz”in diğer önemli temaları ise nefsi terbiye etmede bir vasıta olan geleneksel hat sanatının hattat ve talebe ilişkisi, ayrıca ilâhî aşka ulaşmaya köprü olan beşerî aşktır. Tasavvufî bir dile sahip olan “Dilsiz”de diyaloglara az yahut kısa olarak yer verilmekte, hakikatin remizleri olan semboller yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Filmin dili, tasavvufun hal diliyle uyumludur. Yönetmenin bakış açısı, hakikat sırrını sezdiren görüntüler aracılığıyla yansıtılmaktadır. Ayna, havuz, hatla yazılmış “elif” ve “vav” harfleri, “hiç” ve “hu” meşkleri, dilsiz papağan, kafesten uçarak özgürleşen papağanın resmi gibi imge, metafor” ve semboller, ölmeden evvel ölmeyi çağrıştıran “haller”in hakikatini yansıtmaktadır. Bildiride başkarakter Sami’nin benlikten geçmeye varan seyr ü sülûkü (yolculuğu) etrafında filmdeki tasavvufî unsurlar tahlil edilecek, modern hayatta sinema ve kültür ilişkisi değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Sinema, hat, aşk, ölmeden evvel ölmek, seyr ü sülûk
Mistisizm, bütün dinlerin özüdür. İslâm mistisizmi olan tasavvuf, Divan şiirinin ve Halk şiirinin... more Mistisizm, bütün dinlerin özüdür. İslâm mistisizmi olan tasavvuf, Divan şiirinin ve Halk şiirinin başta gelen konularındandır. Dolayısıyla ‘’Türk Romanında Mistisizm’’ denildiğinde akla önce ‘’tasavvuf’’ gelmelidir. Buna rağmen, Tanzimat döneminde Batı edebiyatından yapılan tercümelerle edebiyatımıza giren ve sosyal fayda peşinde koşan romanlarda, tasavvuf konusuna pek rastlanmaz. Tasavvuf konusunun yer aldığı ilk roman, Filibeli Ahmed Hilmi’nin A’mâk-ı Hayal (1908) adlı eseridir. Cumhuriyet dönemi romanlarında, tasavvufun diğer mistisizmlere göre daha fazla işlendiği görülür. Bir kısım romanlarda da Hinduizm, Budizm ve Hristiyan mistisizmine yer verilmiştir. Tezimizde, mistisizmin kavramlarının 1923-1980 yılları arasında yayımlanan romanlara nasıl yansıtıldığını ortaya koymaya çalıştık. Buna göre; tasavvuf kültürü içinde yetişen Sâmiha Ayverdi, Safiye Erol, Bahaeddin Özkişi’nin romanlarında tasavvuf ıstılahlarının yoğun olarak işlendiği görülür. Mistisizmi, Matmazel Noralya’nın Kol...
Öz Yazarın ilk romanı olan Aynadaki Yalan, Batı, Batılılaşma, din ve tasavvuf hakkında yoğun fiki... more Öz Yazarın ilk romanı olan Aynadaki Yalan, Batı, Batılılaşma, din ve tasavvuf hakkında yoğun fikirlerin yer aldığı bir eserdir. Batı ve Batılılaşma ile ilgili zengin örneklerin yer aldığı romanda tasavvuf yoluna giren bir akademisyenin macerası anlatılır ve bu vesileyle tasavvuf ve şeriat konusu işlenir. Yazar, romanın başkahramanı Naci aracılığıyla insanlığın kurtuluşu için tek modelin İslam olduğu vurgusu yapar. Yazarın, bu romanında din ve tasavvuf hakkında ele aldığı fikirlerini başka yazılarında ve eserlerinde de görmek mümkündür. İdeologya Örgüsü ve Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu adlı çalışmaları buna örnek gösterilebilir. Aynadaki Yalan, bu fikirlerin bir derlemesi ve kurgu içinde sunulmasından ibarettir. Bir entelektüelin özüne dönüşünü konu edinen bu romanda ele alınan din ve tasavvuf kavramları araştırmada ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. The author’s first novel Aynadaki Yalan (The Lie in the Mirror) is a work which analyzes a westernized Turkish intellectual. T...
Jerusalem, where the first qibla of Islam Al-Aqsa Mosque is located and where Prophet Mohammad’s ... more Jerusalem, where the first qibla of Islam Al-Aqsa Mosque is located and where Prophet Mohammad’s ascension took place, is one of the holy sites for Muslims. Being a holy site also for other Abrahamic religions, Jerusalem’s control was taken over from the Ottomans by the English in 1917, and it fell into the hands of Israel in 1967. Palestine, turning into an area of conflict which could not be shared after that date, has become just like an “exam paper in front of all believers” in CahitZarifoglu’s words. When various works written by modern poets and authors of Turkish and Arabic literatures on loss of Jerusalem are considered, it is seen that mourning, hope and resistance are central themes in the works of Turkish poets such as Cahit Zarifoglu, Sezai Karakoc, Nuri Pakdil, Mehmet Akif Inan and Arif Ay, and Arabic poets like Nizar Qabbani, Mahmud Dervis and Adonis. Thus, poetry becomes a big power that would mobilize masses in the hands of poets. In his poem Alinyazisi Saati/Kudus(“...
Fransız yazar Stendhal’ın dediği gibi roman, hayata tutulmuş bir aynadır. İnsana ve topluma dâir ... more Fransız yazar Stendhal’ın dediği gibi roman, hayata tutulmuş bir aynadır. İnsana ve topluma dâir her şey; tarih, kültür, dil, din, gelenek vs. romanın konusu haline gelebilir. Roman aracılığı ile farklı dönemlerin toplum yapısı, kültürü ve meseleleri hakkında bilgi sahibi olunabilir. Batılılaşmanın getirdiği pozitivizm ve materyalizm gibi akımlarla sosyal ve kültürel hayattan dışlanan din ve tasavvuf, 1950 sonrasında yeniden edebiyatın bütün alanlarında ele alınmaya başlanır. Ancak tasavvufî ve mistik konuların romanlarda yaygınlaşması 1980 sonrasına aittir. Tüm dünyada mânevîyâta duyulan büyük ilgi ile mistik konular açık pazar haline getirilir. Bir süre sonra dinî unsurlar birer “meta”ya dönüştürülerek kapitalist kitle kültürünün hizmetine verilir. Popüler kültürün “halka yönelik” ve dayatmacı kimliğinin etkisi altında günümüze ait bazı tasavvufî romanlarda sanat kaygısının ikinci plana atıldığı görülür. Bu tür popüler romanların yazarları, okuyucularının mânevî ihtiyaçlarını karşılamayı vaat ederek çok satanlar listesine girmeyi her şeyden çok önemser gibidir. Günümüzde, popüler tasavvufî ya da
mistik kişilikleri malzeme edinerek kendinden önceki benzer romanların etkisini azaltmak isteyen nice roman yazarının varlığı, edebiyat alanındaki yozlaşmaya örnektir. Böyle bir ortamda tasavvufun da sanatın kazanması mümkün değildir. Söz konusu eserlerin hangi alana hizmet ettiğini ortaya koymak için çalışmada popüler romanların etkileri ve üslupları ele alınacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Yüzüncü Yılında Türk Edebiyatı, 2023
Medeniyet, bir toplumun maddî-mânevî değerlerinin bir sistem halinde inşa
edilmesinin bir sonucud... more Medeniyet, bir toplumun maddî-mânevî değerlerinin bir sistem halinde inşa edilmesinin bir sonucudur. Dolayısıyla yaşayış şekilleri, sanat, ilim, ticaret, sanayi, eğitim ve fikir hayatı medeniyetlerin birer ürünü ve yansıması olarak kabul edilmektedir. Medeniyetin devamlılığı öncelikle kültürel devamlılığa bağlıdır. Kültürün çeşitli unsurlarıyla geleceğe aktarılmasında sanat önemli bir role sahiptir. Bir medeniyetin canlılığı ve değeri sanat eserlerinin niteliği ile eş değerdedir. Bir medeniyet ne derece yükselmişse, sanat eserleri ve dil o derecede incelmiş ve olgunlaşmıştır. Bu anlamda edebiyat türü olan şiir, yaygınlığı ve işlevselliğiyle oldukça önemli ve öndedir. 18. yüzyıldan itibaren başlayan medeniyet ve kültür değişimi, kültürel kopukluğu ve köksüzlük tehlikesini de beraberinde getirmiştir. Şiir de söz konusu kültürel değişimden büyük oranda etkilenir. Klasik şiir, gerçekliğe uygun olmadığı ve modern çağın ihtiyaçlarını karşılamadığı gerekçesiyle reddedilir. Batı edebiyatı ve düşüncesi Türk edebiyatının merkezine yerleşir. Edebiyatın, medeniyetle bağı konusunda yurtdışında edindiği bilgi, gözlem ve tecrübeleriyle Yahya Kemal, kendini “kökü mâzîde olan bir âtiyim” şeklinde tanımlar ve Bergson’dan esinlenerek kültür ve sanatta imtidat (devamlılık) düşüncesini benimser. Takipçisi olmayan Yahya Kemal’in gelenek ve medeniyetin devamlılığını gündeme getirmesi kültür tarihimiz açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Yahya Kemal’in bilinçli bir çaba ile kurduğu sanat, tarih, medeniyet ve gelenek ilişkisini farklı poetikalarla Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Hâlet Çelebi, Behçet Necatigil, Arif Nihat Asya, Attilâ İlhan, Sâmiha Ayverdi, Bekir Sıtkı Erdoğan, Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, Kemal Edip Kürkçüoğlu, Memduh Cumhur, Fuat Bayramoğlu, Mustafa Tahralı ve niceleri devam ettirir.
Uploads
Papers by sema noyan
Anahtar Kelimeler: Sinema, hat, aşk, ölmeden evvel ölmek, seyr ü sülûk
mistik kişilikleri malzeme edinerek kendinden önceki benzer romanların etkisini azaltmak isteyen nice roman yazarının varlığı, edebiyat alanındaki yozlaşmaya örnektir. Böyle bir ortamda tasavvufun da sanatın kazanması mümkün değildir. Söz konusu eserlerin hangi alana hizmet ettiğini ortaya koymak için çalışmada popüler romanların etkileri ve üslupları ele alınacaktır.
Books by sema noyan
Conference Presentations by sema noyan
edilmesinin bir sonucudur. Dolayısıyla yaşayış şekilleri, sanat, ilim, ticaret, sanayi, eğitim ve fikir hayatı medeniyetlerin birer ürünü ve yansıması olarak kabul edilmektedir. Medeniyetin devamlılığı öncelikle kültürel devamlılığa bağlıdır. Kültürün çeşitli unsurlarıyla geleceğe aktarılmasında sanat önemli bir role sahiptir. Bir medeniyetin canlılığı ve değeri sanat eserlerinin niteliği ile eş değerdedir. Bir medeniyet ne derece yükselmişse, sanat eserleri ve dil o derecede incelmiş ve olgunlaşmıştır. Bu anlamda edebiyat türü olan şiir, yaygınlığı ve işlevselliğiyle oldukça önemli ve
öndedir. 18. yüzyıldan itibaren başlayan medeniyet ve kültür değişimi, kültürel kopukluğu ve köksüzlük tehlikesini de beraberinde getirmiştir. Şiir de söz konusu kültürel değişimden büyük oranda etkilenir. Klasik şiir, gerçekliğe uygun olmadığı ve modern çağın ihtiyaçlarını karşılamadığı gerekçesiyle reddedilir. Batı edebiyatı ve düşüncesi Türk edebiyatının merkezine yerleşir. Edebiyatın, medeniyetle bağı konusunda yurtdışında edindiği bilgi, gözlem ve tecrübeleriyle Yahya Kemal, kendini “kökü mâzîde olan bir âtiyim” şeklinde tanımlar ve Bergson’dan esinlenerek kültür ve sanatta imtidat (devamlılık) düşüncesini benimser. Takipçisi olmayan Yahya Kemal’in gelenek ve medeniyetin devamlılığını gündeme getirmesi kültür tarihimiz açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Yahya Kemal’in bilinçli bir çaba ile kurduğu sanat, tarih, medeniyet ve gelenek ilişkisini farklı poetikalarla Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Hâlet Çelebi, Behçet Necatigil, Arif Nihat Asya, Attilâ İlhan, Sâmiha Ayverdi, Bekir Sıtkı Erdoğan, Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, Kemal Edip Kürkçüoğlu, Memduh Cumhur, Fuat Bayramoğlu, Mustafa Tahralı ve niceleri devam ettirir.
Anahtar Kelimeler: Sinema, hat, aşk, ölmeden evvel ölmek, seyr ü sülûk
mistik kişilikleri malzeme edinerek kendinden önceki benzer romanların etkisini azaltmak isteyen nice roman yazarının varlığı, edebiyat alanındaki yozlaşmaya örnektir. Böyle bir ortamda tasavvufun da sanatın kazanması mümkün değildir. Söz konusu eserlerin hangi alana hizmet ettiğini ortaya koymak için çalışmada popüler romanların etkileri ve üslupları ele alınacaktır.
edilmesinin bir sonucudur. Dolayısıyla yaşayış şekilleri, sanat, ilim, ticaret, sanayi, eğitim ve fikir hayatı medeniyetlerin birer ürünü ve yansıması olarak kabul edilmektedir. Medeniyetin devamlılığı öncelikle kültürel devamlılığa bağlıdır. Kültürün çeşitli unsurlarıyla geleceğe aktarılmasında sanat önemli bir role sahiptir. Bir medeniyetin canlılığı ve değeri sanat eserlerinin niteliği ile eş değerdedir. Bir medeniyet ne derece yükselmişse, sanat eserleri ve dil o derecede incelmiş ve olgunlaşmıştır. Bu anlamda edebiyat türü olan şiir, yaygınlığı ve işlevselliğiyle oldukça önemli ve
öndedir. 18. yüzyıldan itibaren başlayan medeniyet ve kültür değişimi, kültürel kopukluğu ve köksüzlük tehlikesini de beraberinde getirmiştir. Şiir de söz konusu kültürel değişimden büyük oranda etkilenir. Klasik şiir, gerçekliğe uygun olmadığı ve modern çağın ihtiyaçlarını karşılamadığı gerekçesiyle reddedilir. Batı edebiyatı ve düşüncesi Türk edebiyatının merkezine yerleşir. Edebiyatın, medeniyetle bağı konusunda yurtdışında edindiği bilgi, gözlem ve tecrübeleriyle Yahya Kemal, kendini “kökü mâzîde olan bir âtiyim” şeklinde tanımlar ve Bergson’dan esinlenerek kültür ve sanatta imtidat (devamlılık) düşüncesini benimser. Takipçisi olmayan Yahya Kemal’in gelenek ve medeniyetin devamlılığını gündeme getirmesi kültür tarihimiz açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Yahya Kemal’in bilinçli bir çaba ile kurduğu sanat, tarih, medeniyet ve gelenek ilişkisini farklı poetikalarla Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Hâlet Çelebi, Behçet Necatigil, Arif Nihat Asya, Attilâ İlhan, Sâmiha Ayverdi, Bekir Sıtkı Erdoğan, Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, Kemal Edip Kürkçüoğlu, Memduh Cumhur, Fuat Bayramoğlu, Mustafa Tahralı ve niceleri devam ettirir.