Studied at Istanbul University Faculty Of Political Science, Istanbul Turkey Studies Master in Leadership and Management, Kabul Education University. Manager of Relations with Political Parties and Embassies at IECC. Phone: +93778181653 Address: Istanbul
MANAGEMENT Designing strategies and to organize the available means (staff, materials, equipment,... more MANAGEMENT Designing strategies and to organize the available means (staff, materials, equipment, land and finance) in such a way that the desired objectives is achieved effectively and efficiently. Management tasks and functions • Vision and strategy development • Planning (strategic and operational) The pitfalls related to the deferent quadrants are the following: • The coach can be seen as a weak and soft manager, finally leading to lack of productivity and endless discussions within the organization. • The innovator runs the risk to become confused and to change directions very often. • The producer become overworked workaholic, who runs full of stress.
Giriş Her ne kadar dünyanın yaradılışı ile ilgili farklı teoriler olasa bile, genel olarak şu an ... more Giriş Her ne kadar dünyanın yaradılışı ile ilgili farklı teoriler olasa bile, genel olarak şu an dünyadaki en büyük üç din olan Yahudilik, Hrıstiyanlık ve İslam'a göre Allah dünyayı yarattıkkatan sonra insanlarla beraber başka canlı-cansız şeyleri de yaratmıştır. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler canlı varlıklar olurken toprak, su, madenler gibi şeyler ise cansız varlıklar olarak yaratılmıştır. İnsanlar tüm bu varlıklardan farklı olarak bazı üstün özelliklerle yaratılmıştır. Düşünebilme, konuşabilme, anlayabilme gibi. İşte bundan dolayı özellikle İslam dinine göre yaratılmış tüm varlıkların en şereflisi olarak nitelendirilmiştir. Toplu olarak yaşayan insanlar, doğal olarak yaşamlarını sürdürebilmeleri için bazı temel şeylere hep ihtiyaç duymaktadırlar. Yeme, içme, giyme, barınma gibi. İşte bu ihtiyaçlarını giderebilmek için yukarıdaki özelliklerini de kullanarak doğada var olan kaynakları kendisine yararlı olacak en iyi şekilde kullanabilme kapasitesine sahiptir. İlk dönemlerde insanlar, farklı bir emek harcamadan doğadaki bazı hayvanları avlayarak, bazı bitki, meyveleri toplayarak hayatlarını sürdürmekteydiler. Sonraları avcı-toplayıcı insanların sayısı gitgide artış gösterdi ve dolayısıyla insanlar artık bazı hayvanları evcilleştirerek çoğalmalarını sağlarken bazı bitki ve meyveleri de ekerek tarım toplumuna ve yerleşik hayat düzenine de adeta giriş yapmaktaydılar. Daha sonra ise tarımsal-bilimsel alanda ortaya çıkan yeni gelişmeler ve buluşlar, Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan buluşlar, teknolojik gelişmeler, ulaşım, iletişim alanlarındaki gelişmeler, hızlı nüfus artışı, sömürgeciliğin gitgide yayılması gibi nedenlerle insanların gerek toplumsal, ekonomik gerekse de siyasal hayatında çok önemli değişimler yaşandı. Bunlara 1929 Dünya Ekonomik Krizi, 1973 Petrol Krizi, 2008 Krizi gibi krizler de eklenince toplumlar daha da parçalandı. Toplumlada farklı sınıflar ortaya çıkmaya başladı. Kimileri sahip oldukları güçleri ile herşeyden daha fazla yararlanırken kimileri ise yaşamlarını sürdürebilmeleri için gereken beslenme maddelerini bulmakta zorluk çekiyor. Kapitalist sistemin temel amacı olan herşeyden azami fayda sağlamak yoksul denen sınıfın ortaya çımasında kilit rol oynamıştır. Yoksulluk nedir? 1995'te Kopenhag'daki Dünya Sosyal Kalkınma Zirvesi'nden sonra 117 ülke bir bildirge ve program kabul ettiler ki bununla mutlak yoksulluğu ortadal kaldırmak ve genel yoksulluğu ise azaltmak istiyorlardı. Burda yoksulluk iki şekle ayrılıyordu. Mutlak yoksulluk; temel insan ihtiyaçları olan gıda, temiz içme suyu, sanitasyon imkanları, sağlık, barınma, eğitim ve bilgiden yoksun olmak idi ki bu sadece gelire bağlı değil aynı zamanda hizmete erişmeye de bağlı idi. Genel yoksulluk çeşitli şekilleri içerir. Bunlar arasında; sürdürülebilir bir geçimin sağlanması için gelir ve üretim kaynaklarının eksikliği, açlık ve yetersiz beslenme, sağlık durumun kötü
9. ve 11.yy'ler feodal toplum yapısının olgunlaştığı yıllardır1. Feodal toplumun yapısını anlatır... more 9. ve 11.yy'ler feodal toplum yapısının olgunlaştığı yıllardır1. Feodal toplumun yapısını anlatırken, bu toplumu meydana getiren üç sınıftan söz etmek gerekiyor. Bunlar: dua edenler, savaşanlar ve çalışanlardır. Kilise sınıfıyla askerleri beslemek için çalışan insanlar 2. Dönemin şartlarında bu çalışma toprakta meyve sebze yetiştirmek, hayvan beslemekti ve çalışan bu sınıfa da ''serf'' denilirdi. • Osmanlı'da da doğrudan üretici sınıf olarak reaya vardı. Devletin iktisadi ve sosyal sistemi reayanın ürettiği artı ürüne dayanırdı. İlerleyen yıllarda devletin reayanın üzerindeki korumasının kalkması sistemin çözülüşünü beraberinde getirecektir. Ayrıca, feodal toplumdaki serf ve senyörlerden oluşan klasik sınıf yapısına karşılık Osmanlı'da reaya, sipahiler, ulema ve devşirmelerden oluşan bir yapı vardı. Feodal toplumda ekilebilir araziler, başında bir senyörü bulunan malikânelere (manor) ayrılmıştı. Bazı senyörlerin birden fazla malikânesi olabilirdi3. Malikânelerde de ekilebilir alanlar ikiye ayrılmıştı. ''Demesne'' denen bir kısmı senyöre verilmiş, geri kalan kısmı çalışanlara kiralanmıştı. Dönem hakkında belirtilmesi gereken bir husus, çalışanların kendi topraklarında pay karşılığı çalışmalarının dışında, senyörün toprağında da angarya olarak çalışmak zorunda oluşlarıdır. Serf için lordun toprağı kendi toprağından her zaman daha kıymetli olmalıydı. İlkin sürülmesi, ilkin ekilmesi, ilkin biçilmesi gereken hep lordun toprağıydı4. • Osmanlı tımarları feodal malikânelerden farklı biçimde, sadece reaya çiftliklerinden oluşuyordu. Bazı yerlerde hassa çiftlik denilen küçük miktarda, sipahinin işlediği topraklar vardı ama sipahi buraları reayaya angarya olarak işletemezdi. Senyörlerin hizmetindeki serfler, geçmişteki kölelerden daha fazla hakka sahipti kuşkusuz. Serfler aile kurabilirdi, topraktan ayrı olarak satılmazdı, toprağa bağlıydı. Serflerin de kendi aralarında bazı farklılıklar vardı. Sürekli senyör için çalışan demesne serfleri, çok yoksul olan bordarlar ve cotterlar ve hepsinden daha özgür sayılabilecek serbest köylüler (villein) gibi5. Feodal dönemde senyörler son derece bağımsızdılar. Malikânelerinde ekonomik, sosyal, hukuksal her türlü düzenlemede özgürdüler. Serfler ve senyörler arasında mutlak bir fark vardı. Serf daima çalışmak zorundaydı, toprağı bırakıp gitmek gibi bir durum söz konusu değildi. Büyük cezalara tabiydi. Toprak düzeni süzeren-vassal ilişkileriyle örülmüştü. Serf toprağı malikâne lordu adına tasarruf ediyor, lord da bunu bir konttan, bir dükten, dük de kraldan alıyordu6. • Osmanlı'da tımarların bağımsızlıklarını engellemek için önlemler alınırdı. Gereğinden fazla güçlendiği düşünülen kişilerin topraklarını müsadere edebilirdi.
1. Madde Birleşmiş Milletlerin amaçları şunlardır : 1) Uluslararası barış ve güvenliği korumak ve... more 1. Madde Birleşmiş Milletlerin amaçları şunlardır : 1) Uluslararası barış ve güvenliği korumak ve bu amaçla : barışın uğrayacağı tehditleri önlemek ve bunları boşa çıkarmak, saldırı ya da barışın başka yollarla bozulması eylemlerini bastırmak üzere etkin ortak önlemler almak; ve barışın bozulmasına yol açabilecek nitelikteki uluslararası uyuşmazlık veya durumların düzeltilmesini ya da çözümlenmesini barışçı yollarla, adalet ve uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak gerçekleştirmek; 2) Uluslar arasında, halkların hak eşitliği ve kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı üzerine kurulmuş dostça ilişkiler geliştirmek, ve dünya barışını güçlendirmek için diğer uygun önlemleri almak; 3) Ekonomik, sosyal, kültürel ve insancıl nitelikteki uluslararası sorunları çözmede, ve ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygının geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası işirliğini sağlamak; ve 4) Bu ereklere ulaşılması yolunda ulusların giriştikleri eylemlerin uyumlaştığı bir odak olmak. 2. Madde Birleşmiş Milletler örgütü ve üyeleri, 1. Maddede belirtilen amaçlara ulaşmak üzere aşağıdaki ilkelere uygun biçimde hareket edeceklerdir : 1) Örgüt, tüm üyelerinin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulmuştur. 2) Tüm üyeler, üyelik sıfatından doğan hak ve çıkarlardan tümünün yararlanmasını sağlamak için, işbu Antlaşma.ya uygun olarak üstlendikleri yükümlülükleri iyi niyetle yerine getirirler. 3) Tüm üyeler, uluslararası nitelikteki uyuşmazlıklarını, uluslararası barış ve güvenliği ve adaleti tehlikeye düşürmeyecek biçimde, barışçı yollarla çözerler. 4) Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletler'in Amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar. 5) Tüm üyeler, örgütün işbu Antlaşma gereği giriştiği tüm eylemlerde örgüte her türlü yardımı yaparlar ve Birleşmiş Milletler tarafından aleyhinde önleme ya da zorlama eylemine girişilen herhangi bir devlete yardım etmekten kaçınırlar. 6) Örgüt, Birleşmiş Milletler üyesi olmayan devletlerin de, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasının gerektirdiği ölçüde bu ilkelere uygun biçimde hareket etmesini sağlar. 7) İşbu Antlaşma.nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler.e herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren konlara müdahale yetkisi vermediği gibi, üyeleri de bu türden konuları iş bu Antlaşma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz; ancak, bu ilke, VII. Bölüm.de öngörülmüş olan zorlayıcı önlemlerin uygulanmasını hiçbir biçimde engellemez.
MANAGEMENT Designing strategies and to organize the available means (staff, materials, equipment,... more MANAGEMENT Designing strategies and to organize the available means (staff, materials, equipment, land and finance) in such a way that the desired objectives is achieved effectively and efficiently. Management tasks and functions • Vision and strategy development • Planning (strategic and operational) The pitfalls related to the deferent quadrants are the following: • The coach can be seen as a weak and soft manager, finally leading to lack of productivity and endless discussions within the organization. • The innovator runs the risk to become confused and to change directions very often. • The producer become overworked workaholic, who runs full of stress.
Giriş Her ne kadar dünyanın yaradılışı ile ilgili farklı teoriler olasa bile, genel olarak şu an ... more Giriş Her ne kadar dünyanın yaradılışı ile ilgili farklı teoriler olasa bile, genel olarak şu an dünyadaki en büyük üç din olan Yahudilik, Hrıstiyanlık ve İslam'a göre Allah dünyayı yarattıkkatan sonra insanlarla beraber başka canlı-cansız şeyleri de yaratmıştır. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler canlı varlıklar olurken toprak, su, madenler gibi şeyler ise cansız varlıklar olarak yaratılmıştır. İnsanlar tüm bu varlıklardan farklı olarak bazı üstün özelliklerle yaratılmıştır. Düşünebilme, konuşabilme, anlayabilme gibi. İşte bundan dolayı özellikle İslam dinine göre yaratılmış tüm varlıkların en şereflisi olarak nitelendirilmiştir. Toplu olarak yaşayan insanlar, doğal olarak yaşamlarını sürdürebilmeleri için bazı temel şeylere hep ihtiyaç duymaktadırlar. Yeme, içme, giyme, barınma gibi. İşte bu ihtiyaçlarını giderebilmek için yukarıdaki özelliklerini de kullanarak doğada var olan kaynakları kendisine yararlı olacak en iyi şekilde kullanabilme kapasitesine sahiptir. İlk dönemlerde insanlar, farklı bir emek harcamadan doğadaki bazı hayvanları avlayarak, bazı bitki, meyveleri toplayarak hayatlarını sürdürmekteydiler. Sonraları avcı-toplayıcı insanların sayısı gitgide artış gösterdi ve dolayısıyla insanlar artık bazı hayvanları evcilleştirerek çoğalmalarını sağlarken bazı bitki ve meyveleri de ekerek tarım toplumuna ve yerleşik hayat düzenine de adeta giriş yapmaktaydılar. Daha sonra ise tarımsal-bilimsel alanda ortaya çıkan yeni gelişmeler ve buluşlar, Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan buluşlar, teknolojik gelişmeler, ulaşım, iletişim alanlarındaki gelişmeler, hızlı nüfus artışı, sömürgeciliğin gitgide yayılması gibi nedenlerle insanların gerek toplumsal, ekonomik gerekse de siyasal hayatında çok önemli değişimler yaşandı. Bunlara 1929 Dünya Ekonomik Krizi, 1973 Petrol Krizi, 2008 Krizi gibi krizler de eklenince toplumlar daha da parçalandı. Toplumlada farklı sınıflar ortaya çıkmaya başladı. Kimileri sahip oldukları güçleri ile herşeyden daha fazla yararlanırken kimileri ise yaşamlarını sürdürebilmeleri için gereken beslenme maddelerini bulmakta zorluk çekiyor. Kapitalist sistemin temel amacı olan herşeyden azami fayda sağlamak yoksul denen sınıfın ortaya çımasında kilit rol oynamıştır. Yoksulluk nedir? 1995'te Kopenhag'daki Dünya Sosyal Kalkınma Zirvesi'nden sonra 117 ülke bir bildirge ve program kabul ettiler ki bununla mutlak yoksulluğu ortadal kaldırmak ve genel yoksulluğu ise azaltmak istiyorlardı. Burda yoksulluk iki şekle ayrılıyordu. Mutlak yoksulluk; temel insan ihtiyaçları olan gıda, temiz içme suyu, sanitasyon imkanları, sağlık, barınma, eğitim ve bilgiden yoksun olmak idi ki bu sadece gelire bağlı değil aynı zamanda hizmete erişmeye de bağlı idi. Genel yoksulluk çeşitli şekilleri içerir. Bunlar arasında; sürdürülebilir bir geçimin sağlanması için gelir ve üretim kaynaklarının eksikliği, açlık ve yetersiz beslenme, sağlık durumun kötü
9. ve 11.yy'ler feodal toplum yapısının olgunlaştığı yıllardır1. Feodal toplumun yapısını anlatır... more 9. ve 11.yy'ler feodal toplum yapısının olgunlaştığı yıllardır1. Feodal toplumun yapısını anlatırken, bu toplumu meydana getiren üç sınıftan söz etmek gerekiyor. Bunlar: dua edenler, savaşanlar ve çalışanlardır. Kilise sınıfıyla askerleri beslemek için çalışan insanlar 2. Dönemin şartlarında bu çalışma toprakta meyve sebze yetiştirmek, hayvan beslemekti ve çalışan bu sınıfa da ''serf'' denilirdi. • Osmanlı'da da doğrudan üretici sınıf olarak reaya vardı. Devletin iktisadi ve sosyal sistemi reayanın ürettiği artı ürüne dayanırdı. İlerleyen yıllarda devletin reayanın üzerindeki korumasının kalkması sistemin çözülüşünü beraberinde getirecektir. Ayrıca, feodal toplumdaki serf ve senyörlerden oluşan klasik sınıf yapısına karşılık Osmanlı'da reaya, sipahiler, ulema ve devşirmelerden oluşan bir yapı vardı. Feodal toplumda ekilebilir araziler, başında bir senyörü bulunan malikânelere (manor) ayrılmıştı. Bazı senyörlerin birden fazla malikânesi olabilirdi3. Malikânelerde de ekilebilir alanlar ikiye ayrılmıştı. ''Demesne'' denen bir kısmı senyöre verilmiş, geri kalan kısmı çalışanlara kiralanmıştı. Dönem hakkında belirtilmesi gereken bir husus, çalışanların kendi topraklarında pay karşılığı çalışmalarının dışında, senyörün toprağında da angarya olarak çalışmak zorunda oluşlarıdır. Serf için lordun toprağı kendi toprağından her zaman daha kıymetli olmalıydı. İlkin sürülmesi, ilkin ekilmesi, ilkin biçilmesi gereken hep lordun toprağıydı4. • Osmanlı tımarları feodal malikânelerden farklı biçimde, sadece reaya çiftliklerinden oluşuyordu. Bazı yerlerde hassa çiftlik denilen küçük miktarda, sipahinin işlediği topraklar vardı ama sipahi buraları reayaya angarya olarak işletemezdi. Senyörlerin hizmetindeki serfler, geçmişteki kölelerden daha fazla hakka sahipti kuşkusuz. Serfler aile kurabilirdi, topraktan ayrı olarak satılmazdı, toprağa bağlıydı. Serflerin de kendi aralarında bazı farklılıklar vardı. Sürekli senyör için çalışan demesne serfleri, çok yoksul olan bordarlar ve cotterlar ve hepsinden daha özgür sayılabilecek serbest köylüler (villein) gibi5. Feodal dönemde senyörler son derece bağımsızdılar. Malikânelerinde ekonomik, sosyal, hukuksal her türlü düzenlemede özgürdüler. Serfler ve senyörler arasında mutlak bir fark vardı. Serf daima çalışmak zorundaydı, toprağı bırakıp gitmek gibi bir durum söz konusu değildi. Büyük cezalara tabiydi. Toprak düzeni süzeren-vassal ilişkileriyle örülmüştü. Serf toprağı malikâne lordu adına tasarruf ediyor, lord da bunu bir konttan, bir dükten, dük de kraldan alıyordu6. • Osmanlı'da tımarların bağımsızlıklarını engellemek için önlemler alınırdı. Gereğinden fazla güçlendiği düşünülen kişilerin topraklarını müsadere edebilirdi.
1. Madde Birleşmiş Milletlerin amaçları şunlardır : 1) Uluslararası barış ve güvenliği korumak ve... more 1. Madde Birleşmiş Milletlerin amaçları şunlardır : 1) Uluslararası barış ve güvenliği korumak ve bu amaçla : barışın uğrayacağı tehditleri önlemek ve bunları boşa çıkarmak, saldırı ya da barışın başka yollarla bozulması eylemlerini bastırmak üzere etkin ortak önlemler almak; ve barışın bozulmasına yol açabilecek nitelikteki uluslararası uyuşmazlık veya durumların düzeltilmesini ya da çözümlenmesini barışçı yollarla, adalet ve uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak gerçekleştirmek; 2) Uluslar arasında, halkların hak eşitliği ve kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı üzerine kurulmuş dostça ilişkiler geliştirmek, ve dünya barışını güçlendirmek için diğer uygun önlemleri almak; 3) Ekonomik, sosyal, kültürel ve insancıl nitelikteki uluslararası sorunları çözmede, ve ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygının geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası işirliğini sağlamak; ve 4) Bu ereklere ulaşılması yolunda ulusların giriştikleri eylemlerin uyumlaştığı bir odak olmak. 2. Madde Birleşmiş Milletler örgütü ve üyeleri, 1. Maddede belirtilen amaçlara ulaşmak üzere aşağıdaki ilkelere uygun biçimde hareket edeceklerdir : 1) Örgüt, tüm üyelerinin egemen eşitliği ilkesi üzerine kurulmuştur. 2) Tüm üyeler, üyelik sıfatından doğan hak ve çıkarlardan tümünün yararlanmasını sağlamak için, işbu Antlaşma.ya uygun olarak üstlendikleri yükümlülükleri iyi niyetle yerine getirirler. 3) Tüm üyeler, uluslararası nitelikteki uyuşmazlıklarını, uluslararası barış ve güvenliği ve adaleti tehlikeye düşürmeyecek biçimde, barışçı yollarla çözerler. 4) Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletler'in Amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar. 5) Tüm üyeler, örgütün işbu Antlaşma gereği giriştiği tüm eylemlerde örgüte her türlü yardımı yaparlar ve Birleşmiş Milletler tarafından aleyhinde önleme ya da zorlama eylemine girişilen herhangi bir devlete yardım etmekten kaçınırlar. 6) Örgüt, Birleşmiş Milletler üyesi olmayan devletlerin de, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasının gerektirdiği ölçüde bu ilkelere uygun biçimde hareket etmesini sağlar. 7) İşbu Antlaşma.nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler.e herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren konlara müdahale yetkisi vermediği gibi, üyeleri de bu türden konuları iş bu Antlaşma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz; ancak, bu ilke, VII. Bölüm.de öngörülmüş olan zorlayıcı önlemlerin uygulanmasını hiçbir biçimde engellemez.
Uploads
Drafts by Ejaz Habibyar