Each copy of any part of a JSTOR transmission must contain the same copyright notice that appears... more Each copy of any part of a JSTOR transmission must contain the same copyright notice that appears on the screen or printed page of such transmission. JSTOR is a not-for-profit service that helps scholars, researchers, and students discover, use, and build upon a wide range of content in a trusted digital archive. We use information technology and tools to increase productivity and facilitate new forms of scholarship. For more information about JSTOR, please contact support@jstor.org.
XIII. Ulusal Türk Dermatoloji Kongresi Kitabı 2-5 Ekim 1990, 1990
İÜ Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından 1983-1989 yıllarında yapılan kontrol ve izleme ... more İÜ Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından 1983-1989 yıllarında yapılan kontrol ve izleme amaçlı lepra alan çalışmalarının sonuçları
Lepra tarihi üzerinde konuşulurken; bu hastalığın “insanlık kadar eski” olduğunu vur-gulanır. Oys... more Lepra tarihi üzerinde konuşulurken; bu hastalığın “insanlık kadar eski” olduğunu vur-gulanır. Oysa değişik kaynaklara göre insanlığın kökeni 650 bin yıl önce Afrika’ya uzanırken, lepranın ana vatanının Asya olduğu vurgulanmaktadır. Lepra tek ve ayrı bir hastalık olmasına karşın tarih boyunca birçok yerde birçok “kötü/kötücül” hastalığın lepra olarak anıldığı ya da lepra sanıldığı bilinmektedir....
sanatsal eylem ve öznelerin iktidarı yazar, okur/alıcı ve eleştirmenin iktidarla imtihanı konumla... more sanatsal eylem ve öznelerin iktidarı yazar, okur/alıcı ve eleştirmenin iktidarla imtihanı konumlar, kimlikler, kurallar, biçimler sınırlar ve sınırlamalar demektir. sınırlar ve sınırlamalar bir " iktidar " ın varlığını gerektirir. bir iktidarın olduğu yerde ise gerçek anlamda yaratıcı özgürlükten söz edilemez. özgürlüğün olmadığı yerde de aslında sanat yoktur!, potesta) yapabilme gücü...' çoğunlukla güç terimiyle eşanlamlıdır. siyasal anlamı, bir toplumda egemenliği elinde bulunduran bir kurulu dilegetirir. fra nsız düşünürü montesquieu, bu anlamda, yaşama-yürütme-yargılama erklerinin birbirinden ayrılması ilkesini ileri sürmüştür (montesquieu, esprit des lois, x ı, 6). dilediğini yaptırabilme gücü (os.:nüfuz) anlamında da kullanılır. türk dil kurumunca yayımlanan ruhbilim terimleri sözlüğü'nde ruhbilimci adler'in ileri sürdüğü başkalarından üstün olma ve onları egemenliği altına alma iradesine ing. will to pover deyimi karşılığı olarak erk istenci terimi önerilmiştir. erk istenci ya da erk iradesi (alm.: wille zur macht) deyimi, başkalarının iradelerini kendi doğrultusuna çeken irade anlamında alman düşünürü nietzsche tarafından da kullanılmıştı. türk dil kurumu'nca yayımlanan toplum bilim terimleri sözlüğü'nde de montesquieu'nün yukarda sözü edilen kuramına fr.: söparation despouvoirs {os.: tefrikikuvâ) deyimi karşılığında erklerin ayrımı, devletin bütün etkinlik alanlarını kendi elinde toplamasına fr.: totalitarisme deyimi karşılığı olarak erk tekelciliği terimi önerilmiştir. (orhan hançerlioğlu, felsefe sözlüğü) erk: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar.; sözü geçerlik, istediğini yaptırabilme gücü, nüfuz.; bir bireyin, bir toplumsal kümenin, bir toplumun, başka birey, küme veya toplumları egemenliği, baskısı ve denetimi altına alma, hürriyetlerine karışma ve onları belli biçimlerde davranmaya zorlama yetkisi veya yeteneği,iktidar iktidar: bir işi yapabilme gücü, erk, kudret.; bir işi başarabilme yetki ve yeteneği.; devlet yönetimini elinde bulundurma ve devlet gücünü kullanma yetkisi; bu yetkiyi elinde bulunduran kişi ve kuruluşlar.(farabi, büyük türkçe sözlük) sanatçı yaratım süreci ve iktidar " ben elime iğne alarak gıdım gıdım kayayı törpüleyip derince bir oyuk kazmadıktan sonra eserin kaynağına ulaşamam. roman yazabilmek için vücut gücümü ve zamanımı zalimce kullanmam ve zahmet çekmem gerekir. her roman yazmaya kalkışımda yeni baştan derin bir çukur açmam gerekir. " s.48 " benim için roman yazmak, sarp kayalıkları tırnaklarımla tırmanıp, uzun süreli çetin mücadeleler sonucunda zirveye ulaşma eylemidir. kendimi yenmek ya da kendime yenilmekten başka seçenek yoktur " s:99 haruki murakami, " koşmasaydım yazamazdım " sanatçının iktidarının hikâyesi ya da tarihsel gelişimi yaratının ortaya çıktığı ve onun diğer kesimlerle ilişki kurmaya başladığı anda başlar. başlangıç halinde en azından yaratısı üzerindeki egemenliği nedeniyle sanatçı iktidar koltuğuna oturmuştur.
hasta hakları aslında "sağlık hakkı ve sağlıklı yaşam hakkı" içinde yer alan hakların bir bölümün... more hasta hakları aslında "sağlık hakkı ve sağlıklı yaşam hakkı" içinde yer alan hakların bir bölümünü anlatır ancak insanlar bu haklarının ayrımına genellikle sağlıkları bozulduğunda, yani hastalandıklarında, bu bozuk durumdan nasıl kurtulacaklarını aradıkları sırada varırlar. gerek insanlığın erişmiş olduğu noktadaki genel çerçeve, gerekse ülkemizde yaşanan koşullarda, sağlıkla ilgili haklar ve bunların içinde yer alan hasta hakları konusunda yapılması gereken çok fazla iş ve yerine getirilmesi gereken çok fazla görev vardır. başta sağlıklı yaşam hakkı olmak üzere sağlık hakkı ve daha özel olarak hasta haklarının var olması ve kullanılabilmesi için her kesime ve herkese somut görevler düşmektedir. sağlıksız insanlar ve onlardan oluşmuş toplumların hiçbir sorunlarını çözemeyecekleri ortadadır. hasta hakları konusunda neler yapılmalıdır: sunulan hizmetin niteliği konusundaki haklar nedir, bunların gerektirdiği ödevler nelerdir, bu hakları isteme, sağlama ve koruma yolları nedir, haklar ihlâl edildiğinde neler yapılmalıdır? bu çalışma, olgularla ve olaylarla değil, bu ve benzeri sorularla, günlük yaşamda karşı karşıya olunan sorunların tümüne ilişkin somut, herkes tarafından benimsenmiş ve uygulanabilir nitelikte yanıtlar ve bu yanıtları gerçek kılabilecek yaklaşımların da ortaya konulmasını amaçlıyor.
okuma ve anlama biçimlerine dair daha önce (2018) yayınlanmış kılavuzun geliştirilmiş yeni versiy... more okuma ve anlama biçimlerine dair daha önce (2018) yayınlanmış kılavuzun geliştirilmiş yeni versiyonu.
martin winckler'in "sachs'ın hastalığı" romanından yola çıkarak, orada yer alan toplum ve birey s... more martin winckler'in "sachs'ın hastalığı" romanından yola çıkarak, orada yer alan toplum ve birey sağlığı , hekimler, hastalar ve yakınları, hastalıklar ve tanı tedavi süreçleri ile ilgili konuların ele alındığı denemeler toplamı.
kendi ifadesiyle 'rahatsız olduğunuz' değerlendirmelerle de karşılaşacağınız tıp-sağlık ortamı il... more kendi ifadesiyle 'rahatsız olduğunuz' değerlendirmelerle de karşılaşacağınız tıp-sağlık ortamı ile ilgili yazılarını (sıklıkla o anda okuyarak 'tükettiğimiz' yazıları) bugün, farklı bir ortamda okuduğumuzda değerlendirmemeizin de değişme olasılığı var. elbette bu yazarı, yani mustafa sütlaş için de geçerli. mustafa sütlaş bu olanağı, bize ve kendisine bu kitapla sunmuş sunmuş oluyor. 'başlarken'de belirttiği gibi 'yanıtlarımızı beklediğini' anımsatarak iyi okumalar diliyoruz.
başucu kitaplarım arasında duran sevgili asuman susam’ ın “pla-sen-ta” adlı kitabının ilk şiiri o... more başucu kitaplarım arasında duran sevgili asuman susam’ ın “pla-sen-ta” adlı kitabının ilk şiiri olan “füsunkâr”ı yeniden okuken, gün batımı şiir akşamları buluşmalarmız için sevgili cevat onursal ile yaptığımız “şiir üzerine konuşmamız” aklıma geldi. buluşmalarımızda şiir çözümlemeleri yapmayı de denenmiz gerektiğini düşündük. ben de bu şiiri okurken ne anladığımı, neler algıladığımı ve nasıl anlamlandırdığımı ortaya koyan ve irdeleyen, bir denemeyi ilk kez bu şiir için yaptım.
ingeborg bachmann'ın ahmet cemal tarafından çevrilen romanı “malina” çok güzel bir post modern ro... more ingeborg bachmann'ın ahmet cemal tarafından çevrilen romanı “malina” çok güzel bir post modern roman örneği olarak belleğimde kalacak. ingeborg bachmann çok önemli bir ozan, yazar, düşünür ve akademisyen. kendisinden önce gelen pek çok büyük yazarın onda derin etkileri olduğunu söylemek zor değil. kendisi çeşitli yazı ve düşüncelerinde bunlardan laurence sterne, beckett ve proust’un izini sürdüğünü belirtiyor. malina romanı özü itibariyle bir kimliğin çözümlemesinin romanı bence. bu anlamda bir parçala(n)ma, seçim ve toparlanma romanı olarak da nitelendirilebilir. bachmann insanın kendine bakıp, kendinde yarattıklarını ya da olduğunu gördüğü yanların birbirleriyle ilişkisini, kendi yaşamında, kafasında ve bedeninde sorguluyor.
saramago, bu romanında iktidarı oluşturan yapıların bu bağlamdaki farklılıkları ve yaptıkları, bu... more saramago, bu romanında iktidarı oluşturan yapıların bu bağlamdaki farklılıkları ve yaptıkları, bunları neden ve nasıl yaptıkları anlatmayı, ve belki bir kez daha ‘demokrasi’nin ne olduğunu göstermeyi amaçlıyor.
witold gombrovicz, "pornografi" (*) üzerine
'pornografi'nin sözlük anlamı 'açık saçık yayın veya... more witold gombrovicz, "pornografi" (*) üzerine 'pornografi'nin sözlük anlamı 'açık saçık yayın veya resim; edebe aykırıkitap veya resim' olarak tanımlanıyor. bu tanımın içinde olmasa da fiziksel çıplaklık ve görünürlük, açıktalık, aşinalık pornografinin aslî unsurlarıdır. tabiî bir eyleyen, gözleyen ve gözlenen olmalı, ayırca da bu olay da en azından onun açısından izlemeye değer ya da 'eğlenceli' olmalıdır. kitabın başlarında s:27'nin sonlarında başlayıp devam eden iki sayfada yer alan şu anlatım kitabın adının neden böyle konduğunu sanırım ortaya koyuyor:
yusuf atılgan "aylak adam" değerlendirmesi "aylak adam" romanını ilk kez 1988'de okumuştum; 2012'... more yusuf atılgan "aylak adam" değerlendirmesi "aylak adam" romanını ilk kez 1988'de okumuştum; 2012'de gümüşlük okuma grubunda da arkadaşların önerileriyle yeniden okudum. bu kez de istanbul okuma grubu için bir daha okudum. baika bir deyişle 'üçüncü kez' okuduğum bir roman. böyle kitapların sayısı çok değil. ancak bu romanı her okuduğumda farklı bir yanının dikkâtimi çektiğini görüyorum. bu nedenle, hem okumak iyi geliyor hem de onun gerçekten edebiyatımız için klasik bir yapıt olduğunu düşünmeme yol açıyor.
mehmed rauf'un 'eylül' romanı hakkında geçtiğimiz yıllarda okumak üzere aldığım ancak sıra gelmed... more mehmed rauf'un 'eylül' romanı hakkında geçtiğimiz yıllarda okumak üzere aldığım ancak sıra gelmediği için okuyamadığım ve izmir okuma buluşmamız için sevgili rezan turhan'ın seçimi nedeniyle okuduğum eski bir "duygusal aşk romanı".
jose saramago "körlük" (*) okuduğum ilk saramago romanı. daha önce iki kez (ikincisi romana başla... more jose saramago "körlük" (*) okuduğum ilk saramago romanı. daha önce iki kez (ikincisi romana başladıktan sonra) romandan yapılan filmi izlemiştim. herkes gibi ben de bunu "distopik bir roman" olarak nitelendiriyorum. ama distopikliği bir "olmayacak" durum olarak sunulmuyor. yazar kendisiyle yapılmış bir söyleşide şöyle demiş. "bir restaurantdaydım, siparişimin gelmesini bekliyordum. tam o anda birden aklıma bir düşünce geldi: ya hepimiz kör olsaydık? kendi soruma kendim cevap verecek olursam aslında hepimiz körüz. işte bu noktaydı romanın embriyosu. daha sonra başlangıç durumlarını düşündüm ve sonuçların doğmasına izin verdim. sonuçları korkunç oldu ama aslında çelik mantığı var. körlük'te pek hayal gücü yoktur, sadece sebep ve sonuç ilişkisinin sistematik bir şekilde uygulanması vardır." (saramago, 2018) yazar bu kurgu içinde okuruna pek çok şey söylüyor. amacı, insanın görme ve gördüğünü doğru algılama yetisini irdelemesini sağlamak, algıladığına dair düşünme, eylem ya da edimde bulunma gücü, isteği, arzusu, davranışı üzerinde düşünmeye ve tartışmaya yönlendirmek. bu sırada da insan bireysel ve toplumsal yaşamına dair pek çok unsur, değer ve olguyu tartışmaya açıyor.
perihan mağden "ali ile ramazan" gümüşlük okuma grubunun tercihi nedeniyle ikinci kez okuduğum bi... more perihan mağden "ali ile ramazan" gümüşlük okuma grubunun tercihi nedeniyle ikinci kez okuduğum bir roman bu. ilk okuyuşumda (haziran 2010) şunları yazmışım: "perihan mağden iyi bir gazeteci, ilkeli ve muhalif bir köşe yazarı, üretken bir insan, aydın. söyledikleri çok kişiye aykırı gelse de, kızdırsa da mutlaka bir gerçekliği yansıtıyor. kendi dilini de yaratmış bir insan. bu dil biraz 'incitici'. çünkü herşeyi kendi adıyla sanıyla ve bütün gerçekliğiyle, ne düşünüyorsa öyle söylüyor.
boris vian "günlerin köpüğü" değerlendirmem elif ertan'ın dilimize kazandırdığı ve daha önce okum... more boris vian "günlerin köpüğü" değerlendirmem elif ertan'ın dilimize kazandırdığı ve daha önce okumadığım bir roman bu. bu yazardan sadece "mezarlarınıza tüküreceğim" romanını okudum bugüne kadar. okuyalı epey olduğu için, doğrusu onun ayrıntısına dair de pek bir şey yok aklımda. bunu okuduktan sonra yeniden okumam gerektiğini düşünüyorum. (*) dahası vian'ın diğer roman ve yapıtlarını da okumak gerekecek belki de... çünkü bu roman gerçekten oldukça farklı ve sıradışı bir roman. kitaba dair ilk düşüncem içinde üzerinde duracak, dikkât çekilecek ve konuşulacak pek çok şey olduğu. boris vian'ın kitabın girişinde yeralan önsözünün ilk dört cümlesi sanırım aslında kitabın özü ve özeti niteliğinde, kanımca: tabii ki bunu elif ertan'ın çevirisiyle dipnot kitap'ın sitesinde yer alan (**) sevgili yücel nural'ın fransızcasından düzelttiği biçimi kıyaslamak kaydıyla bu cümleler ve anlamları şöyle:
ahmet büke, "mevzumuz derin / varamayan" değerlendirmesi ahmet büke'nin daha önce hiç kitabını ok... more ahmet büke, "mevzumuz derin / varamayan" değerlendirmesi ahmet büke'nin daha önce hiç kitabını okumamıştım; üstelik kendisiyle 6 haziran 2012'de bir arkadaşımın, gazeteci sevgili ayça örer'in evinde karşılaşmıştık. o zaman da ismini duymuşluğum vardı ama o tarihte ne 'mevzumuz derin', ne de 'varamayan' yayınlanmamıştı. o zamana kadar yayınlanmış olan altı öykü kitabından ise hiçbirini okumamıştım. mevzumuz derin kitabıyla ilgili araştırırken kitap hâline gelmeden önce bir blogda tefrika edildiğini öğrendim. belki de o sıralardı. ama ondan da haberim yoktu. sonuç olarak, oldukça üretken bir yazar olmasına karşın, çok gecikmiş bir okuma benim adıma. okuma buluşmalarımız için bu kitapları seçen, sevgili sema demirsoy'a buna vesile olduğu için teşekkür ediyorum.
Each copy of any part of a JSTOR transmission must contain the same copyright notice that appears... more Each copy of any part of a JSTOR transmission must contain the same copyright notice that appears on the screen or printed page of such transmission. JSTOR is a not-for-profit service that helps scholars, researchers, and students discover, use, and build upon a wide range of content in a trusted digital archive. We use information technology and tools to increase productivity and facilitate new forms of scholarship. For more information about JSTOR, please contact support@jstor.org.
XIII. Ulusal Türk Dermatoloji Kongresi Kitabı 2-5 Ekim 1990, 1990
İÜ Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından 1983-1989 yıllarında yapılan kontrol ve izleme ... more İÜ Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından 1983-1989 yıllarında yapılan kontrol ve izleme amaçlı lepra alan çalışmalarının sonuçları
Lepra tarihi üzerinde konuşulurken; bu hastalığın “insanlık kadar eski” olduğunu vur-gulanır. Oys... more Lepra tarihi üzerinde konuşulurken; bu hastalığın “insanlık kadar eski” olduğunu vur-gulanır. Oysa değişik kaynaklara göre insanlığın kökeni 650 bin yıl önce Afrika’ya uzanırken, lepranın ana vatanının Asya olduğu vurgulanmaktadır. Lepra tek ve ayrı bir hastalık olmasına karşın tarih boyunca birçok yerde birçok “kötü/kötücül” hastalığın lepra olarak anıldığı ya da lepra sanıldığı bilinmektedir....
sanatsal eylem ve öznelerin iktidarı yazar, okur/alıcı ve eleştirmenin iktidarla imtihanı konumla... more sanatsal eylem ve öznelerin iktidarı yazar, okur/alıcı ve eleştirmenin iktidarla imtihanı konumlar, kimlikler, kurallar, biçimler sınırlar ve sınırlamalar demektir. sınırlar ve sınırlamalar bir " iktidar " ın varlığını gerektirir. bir iktidarın olduğu yerde ise gerçek anlamda yaratıcı özgürlükten söz edilemez. özgürlüğün olmadığı yerde de aslında sanat yoktur!, potesta) yapabilme gücü...' çoğunlukla güç terimiyle eşanlamlıdır. siyasal anlamı, bir toplumda egemenliği elinde bulunduran bir kurulu dilegetirir. fra nsız düşünürü montesquieu, bu anlamda, yaşama-yürütme-yargılama erklerinin birbirinden ayrılması ilkesini ileri sürmüştür (montesquieu, esprit des lois, x ı, 6). dilediğini yaptırabilme gücü (os.:nüfuz) anlamında da kullanılır. türk dil kurumunca yayımlanan ruhbilim terimleri sözlüğü'nde ruhbilimci adler'in ileri sürdüğü başkalarından üstün olma ve onları egemenliği altına alma iradesine ing. will to pover deyimi karşılığı olarak erk istenci terimi önerilmiştir. erk istenci ya da erk iradesi (alm.: wille zur macht) deyimi, başkalarının iradelerini kendi doğrultusuna çeken irade anlamında alman düşünürü nietzsche tarafından da kullanılmıştı. türk dil kurumu'nca yayımlanan toplum bilim terimleri sözlüğü'nde de montesquieu'nün yukarda sözü edilen kuramına fr.: söparation despouvoirs {os.: tefrikikuvâ) deyimi karşılığında erklerin ayrımı, devletin bütün etkinlik alanlarını kendi elinde toplamasına fr.: totalitarisme deyimi karşılığı olarak erk tekelciliği terimi önerilmiştir. (orhan hançerlioğlu, felsefe sözlüğü) erk: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar.; sözü geçerlik, istediğini yaptırabilme gücü, nüfuz.; bir bireyin, bir toplumsal kümenin, bir toplumun, başka birey, küme veya toplumları egemenliği, baskısı ve denetimi altına alma, hürriyetlerine karışma ve onları belli biçimlerde davranmaya zorlama yetkisi veya yeteneği,iktidar iktidar: bir işi yapabilme gücü, erk, kudret.; bir işi başarabilme yetki ve yeteneği.; devlet yönetimini elinde bulundurma ve devlet gücünü kullanma yetkisi; bu yetkiyi elinde bulunduran kişi ve kuruluşlar.(farabi, büyük türkçe sözlük) sanatçı yaratım süreci ve iktidar " ben elime iğne alarak gıdım gıdım kayayı törpüleyip derince bir oyuk kazmadıktan sonra eserin kaynağına ulaşamam. roman yazabilmek için vücut gücümü ve zamanımı zalimce kullanmam ve zahmet çekmem gerekir. her roman yazmaya kalkışımda yeni baştan derin bir çukur açmam gerekir. " s.48 " benim için roman yazmak, sarp kayalıkları tırnaklarımla tırmanıp, uzun süreli çetin mücadeleler sonucunda zirveye ulaşma eylemidir. kendimi yenmek ya da kendime yenilmekten başka seçenek yoktur " s:99 haruki murakami, " koşmasaydım yazamazdım " sanatçının iktidarının hikâyesi ya da tarihsel gelişimi yaratının ortaya çıktığı ve onun diğer kesimlerle ilişki kurmaya başladığı anda başlar. başlangıç halinde en azından yaratısı üzerindeki egemenliği nedeniyle sanatçı iktidar koltuğuna oturmuştur.
hasta hakları aslında "sağlık hakkı ve sağlıklı yaşam hakkı" içinde yer alan hakların bir bölümün... more hasta hakları aslında "sağlık hakkı ve sağlıklı yaşam hakkı" içinde yer alan hakların bir bölümünü anlatır ancak insanlar bu haklarının ayrımına genellikle sağlıkları bozulduğunda, yani hastalandıklarında, bu bozuk durumdan nasıl kurtulacaklarını aradıkları sırada varırlar. gerek insanlığın erişmiş olduğu noktadaki genel çerçeve, gerekse ülkemizde yaşanan koşullarda, sağlıkla ilgili haklar ve bunların içinde yer alan hasta hakları konusunda yapılması gereken çok fazla iş ve yerine getirilmesi gereken çok fazla görev vardır. başta sağlıklı yaşam hakkı olmak üzere sağlık hakkı ve daha özel olarak hasta haklarının var olması ve kullanılabilmesi için her kesime ve herkese somut görevler düşmektedir. sağlıksız insanlar ve onlardan oluşmuş toplumların hiçbir sorunlarını çözemeyecekleri ortadadır. hasta hakları konusunda neler yapılmalıdır: sunulan hizmetin niteliği konusundaki haklar nedir, bunların gerektirdiği ödevler nelerdir, bu hakları isteme, sağlama ve koruma yolları nedir, haklar ihlâl edildiğinde neler yapılmalıdır? bu çalışma, olgularla ve olaylarla değil, bu ve benzeri sorularla, günlük yaşamda karşı karşıya olunan sorunların tümüne ilişkin somut, herkes tarafından benimsenmiş ve uygulanabilir nitelikte yanıtlar ve bu yanıtları gerçek kılabilecek yaklaşımların da ortaya konulmasını amaçlıyor.
okuma ve anlama biçimlerine dair daha önce (2018) yayınlanmış kılavuzun geliştirilmiş yeni versiy... more okuma ve anlama biçimlerine dair daha önce (2018) yayınlanmış kılavuzun geliştirilmiş yeni versiyonu.
martin winckler'in "sachs'ın hastalığı" romanından yola çıkarak, orada yer alan toplum ve birey s... more martin winckler'in "sachs'ın hastalığı" romanından yola çıkarak, orada yer alan toplum ve birey sağlığı , hekimler, hastalar ve yakınları, hastalıklar ve tanı tedavi süreçleri ile ilgili konuların ele alındığı denemeler toplamı.
kendi ifadesiyle 'rahatsız olduğunuz' değerlendirmelerle de karşılaşacağınız tıp-sağlık ortamı il... more kendi ifadesiyle 'rahatsız olduğunuz' değerlendirmelerle de karşılaşacağınız tıp-sağlık ortamı ile ilgili yazılarını (sıklıkla o anda okuyarak 'tükettiğimiz' yazıları) bugün, farklı bir ortamda okuduğumuzda değerlendirmemeizin de değişme olasılığı var. elbette bu yazarı, yani mustafa sütlaş için de geçerli. mustafa sütlaş bu olanağı, bize ve kendisine bu kitapla sunmuş sunmuş oluyor. 'başlarken'de belirttiği gibi 'yanıtlarımızı beklediğini' anımsatarak iyi okumalar diliyoruz.
başucu kitaplarım arasında duran sevgili asuman susam’ ın “pla-sen-ta” adlı kitabının ilk şiiri o... more başucu kitaplarım arasında duran sevgili asuman susam’ ın “pla-sen-ta” adlı kitabının ilk şiiri olan “füsunkâr”ı yeniden okuken, gün batımı şiir akşamları buluşmalarmız için sevgili cevat onursal ile yaptığımız “şiir üzerine konuşmamız” aklıma geldi. buluşmalarımızda şiir çözümlemeleri yapmayı de denenmiz gerektiğini düşündük. ben de bu şiiri okurken ne anladığımı, neler algıladığımı ve nasıl anlamlandırdığımı ortaya koyan ve irdeleyen, bir denemeyi ilk kez bu şiir için yaptım.
ingeborg bachmann'ın ahmet cemal tarafından çevrilen romanı “malina” çok güzel bir post modern ro... more ingeborg bachmann'ın ahmet cemal tarafından çevrilen romanı “malina” çok güzel bir post modern roman örneği olarak belleğimde kalacak. ingeborg bachmann çok önemli bir ozan, yazar, düşünür ve akademisyen. kendisinden önce gelen pek çok büyük yazarın onda derin etkileri olduğunu söylemek zor değil. kendisi çeşitli yazı ve düşüncelerinde bunlardan laurence sterne, beckett ve proust’un izini sürdüğünü belirtiyor. malina romanı özü itibariyle bir kimliğin çözümlemesinin romanı bence. bu anlamda bir parçala(n)ma, seçim ve toparlanma romanı olarak da nitelendirilebilir. bachmann insanın kendine bakıp, kendinde yarattıklarını ya da olduğunu gördüğü yanların birbirleriyle ilişkisini, kendi yaşamında, kafasında ve bedeninde sorguluyor.
saramago, bu romanında iktidarı oluşturan yapıların bu bağlamdaki farklılıkları ve yaptıkları, bu... more saramago, bu romanında iktidarı oluşturan yapıların bu bağlamdaki farklılıkları ve yaptıkları, bunları neden ve nasıl yaptıkları anlatmayı, ve belki bir kez daha ‘demokrasi’nin ne olduğunu göstermeyi amaçlıyor.
witold gombrovicz, "pornografi" (*) üzerine
'pornografi'nin sözlük anlamı 'açık saçık yayın veya... more witold gombrovicz, "pornografi" (*) üzerine 'pornografi'nin sözlük anlamı 'açık saçık yayın veya resim; edebe aykırıkitap veya resim' olarak tanımlanıyor. bu tanımın içinde olmasa da fiziksel çıplaklık ve görünürlük, açıktalık, aşinalık pornografinin aslî unsurlarıdır. tabiî bir eyleyen, gözleyen ve gözlenen olmalı, ayırca da bu olay da en azından onun açısından izlemeye değer ya da 'eğlenceli' olmalıdır. kitabın başlarında s:27'nin sonlarında başlayıp devam eden iki sayfada yer alan şu anlatım kitabın adının neden böyle konduğunu sanırım ortaya koyuyor:
yusuf atılgan "aylak adam" değerlendirmesi "aylak adam" romanını ilk kez 1988'de okumuştum; 2012'... more yusuf atılgan "aylak adam" değerlendirmesi "aylak adam" romanını ilk kez 1988'de okumuştum; 2012'de gümüşlük okuma grubunda da arkadaşların önerileriyle yeniden okudum. bu kez de istanbul okuma grubu için bir daha okudum. baika bir deyişle 'üçüncü kez' okuduğum bir roman. böyle kitapların sayısı çok değil. ancak bu romanı her okuduğumda farklı bir yanının dikkâtimi çektiğini görüyorum. bu nedenle, hem okumak iyi geliyor hem de onun gerçekten edebiyatımız için klasik bir yapıt olduğunu düşünmeme yol açıyor.
mehmed rauf'un 'eylül' romanı hakkında geçtiğimiz yıllarda okumak üzere aldığım ancak sıra gelmed... more mehmed rauf'un 'eylül' romanı hakkında geçtiğimiz yıllarda okumak üzere aldığım ancak sıra gelmediği için okuyamadığım ve izmir okuma buluşmamız için sevgili rezan turhan'ın seçimi nedeniyle okuduğum eski bir "duygusal aşk romanı".
jose saramago "körlük" (*) okuduğum ilk saramago romanı. daha önce iki kez (ikincisi romana başla... more jose saramago "körlük" (*) okuduğum ilk saramago romanı. daha önce iki kez (ikincisi romana başladıktan sonra) romandan yapılan filmi izlemiştim. herkes gibi ben de bunu "distopik bir roman" olarak nitelendiriyorum. ama distopikliği bir "olmayacak" durum olarak sunulmuyor. yazar kendisiyle yapılmış bir söyleşide şöyle demiş. "bir restaurantdaydım, siparişimin gelmesini bekliyordum. tam o anda birden aklıma bir düşünce geldi: ya hepimiz kör olsaydık? kendi soruma kendim cevap verecek olursam aslında hepimiz körüz. işte bu noktaydı romanın embriyosu. daha sonra başlangıç durumlarını düşündüm ve sonuçların doğmasına izin verdim. sonuçları korkunç oldu ama aslında çelik mantığı var. körlük'te pek hayal gücü yoktur, sadece sebep ve sonuç ilişkisinin sistematik bir şekilde uygulanması vardır." (saramago, 2018) yazar bu kurgu içinde okuruna pek çok şey söylüyor. amacı, insanın görme ve gördüğünü doğru algılama yetisini irdelemesini sağlamak, algıladığına dair düşünme, eylem ya da edimde bulunma gücü, isteği, arzusu, davranışı üzerinde düşünmeye ve tartışmaya yönlendirmek. bu sırada da insan bireysel ve toplumsal yaşamına dair pek çok unsur, değer ve olguyu tartışmaya açıyor.
perihan mağden "ali ile ramazan" gümüşlük okuma grubunun tercihi nedeniyle ikinci kez okuduğum bi... more perihan mağden "ali ile ramazan" gümüşlük okuma grubunun tercihi nedeniyle ikinci kez okuduğum bir roman bu. ilk okuyuşumda (haziran 2010) şunları yazmışım: "perihan mağden iyi bir gazeteci, ilkeli ve muhalif bir köşe yazarı, üretken bir insan, aydın. söyledikleri çok kişiye aykırı gelse de, kızdırsa da mutlaka bir gerçekliği yansıtıyor. kendi dilini de yaratmış bir insan. bu dil biraz 'incitici'. çünkü herşeyi kendi adıyla sanıyla ve bütün gerçekliğiyle, ne düşünüyorsa öyle söylüyor.
boris vian "günlerin köpüğü" değerlendirmem elif ertan'ın dilimize kazandırdığı ve daha önce okum... more boris vian "günlerin köpüğü" değerlendirmem elif ertan'ın dilimize kazandırdığı ve daha önce okumadığım bir roman bu. bu yazardan sadece "mezarlarınıza tüküreceğim" romanını okudum bugüne kadar. okuyalı epey olduğu için, doğrusu onun ayrıntısına dair de pek bir şey yok aklımda. bunu okuduktan sonra yeniden okumam gerektiğini düşünüyorum. (*) dahası vian'ın diğer roman ve yapıtlarını da okumak gerekecek belki de... çünkü bu roman gerçekten oldukça farklı ve sıradışı bir roman. kitaba dair ilk düşüncem içinde üzerinde duracak, dikkât çekilecek ve konuşulacak pek çok şey olduğu. boris vian'ın kitabın girişinde yeralan önsözünün ilk dört cümlesi sanırım aslında kitabın özü ve özeti niteliğinde, kanımca: tabii ki bunu elif ertan'ın çevirisiyle dipnot kitap'ın sitesinde yer alan (**) sevgili yücel nural'ın fransızcasından düzelttiği biçimi kıyaslamak kaydıyla bu cümleler ve anlamları şöyle:
ahmet büke, "mevzumuz derin / varamayan" değerlendirmesi ahmet büke'nin daha önce hiç kitabını ok... more ahmet büke, "mevzumuz derin / varamayan" değerlendirmesi ahmet büke'nin daha önce hiç kitabını okumamıştım; üstelik kendisiyle 6 haziran 2012'de bir arkadaşımın, gazeteci sevgili ayça örer'in evinde karşılaşmıştık. o zaman da ismini duymuşluğum vardı ama o tarihte ne 'mevzumuz derin', ne de 'varamayan' yayınlanmamıştı. o zamana kadar yayınlanmış olan altı öykü kitabından ise hiçbirini okumamıştım. mevzumuz derin kitabıyla ilgili araştırırken kitap hâline gelmeden önce bir blogda tefrika edildiğini öğrendim. belki de o sıralardı. ama ondan da haberim yoktu. sonuç olarak, oldukça üretken bir yazar olmasına karşın, çok gecikmiş bir okuma benim adıma. okuma buluşmalarımız için bu kitapları seçen, sevgili sema demirsoy'a buna vesile olduğu için teşekkür ediyorum.
alper canıgüz bu romanı çerçevesinde, psikoloji, psikiyatri, psişik rahatsızlıklar ve hastalıklar... more alper canıgüz bu romanı çerçevesinde, psikoloji, psikiyatri, psişik rahatsızlıklar ve hastalıklarla, bunlara yakalanmış ve onları tedavi etmek için uğraşan kişilere yönelik olarak bir tür ince eleştiri yapıyor. belki de biraz da ironik bir yaklaşımla, kendinin ve toplumun bu konulardaki algı ve tutumlarını ortaya koyuyor.
voltaire 'candide' üzerine voltaire'in bu kitabını değerlendirirken, gerek onun etkilenmiş olabil... more voltaire 'candide' üzerine voltaire'in bu kitabını değerlendirirken, gerek onun etkilenmiş olabileceği, gerekse bu kitabın benzerlerini yazan şu yazarları anımsamak gerektiğini düşünüyorum: françois rabelais (1483/1494-9 Nisan 1553) iki önemli kitabını, 'gargantua' ve 'pantagruel'i okuduğumuz ünlü bir fransız yazar ve din insanıdır. her iki kitabıyla özellikle ortacağın din kurumlarını eleştirmiş, voltaire gibi zorunlu olarak ülkesinden kaçmak zorunda bırakılmıştır. miguel de cervantes saavedra (29 Eylül 1547-23 Nisan 1616) yine birlikte okuduğumuz ve üzerinde çok konuştuğumuz ünlü 'don quijote' romanının ispanyol yazarıdır. gerek pikaresk'in gerekse modern romanın ilk örneklerinden birisi olan bu yapıt, iki boyutlu bir 'aşk' ile yollara düşen bir şövalyenin hem acıklı ama ironik hikâyesi hem de bir dönem ve düşünce biçiminin eleştirisi niteliğinde edebiyatın köşe noktalarından birisini oluşturmaktadır. yolculuk ve eleştiri boyutları açısından değerlendirildiğinde candide'de de bunun yapılmış olduğunu söyleyebiliriz.
fuat sevimay'ın 'kapalıçarşı'romanı james joyce çevirmeninden bir 'ulysses' öykünmesi. dublin şeh... more fuat sevimay'ın 'kapalıçarşı'romanı james joyce çevirmeninden bir 'ulysses' öykünmesi. dublin şehrinin yerine kapalıçarşı, irlandalılar yerine istanbullu ve osmanlılar, odysseus yerine fatih suştan mehmet, odisseia yerine binbirgece masalları konulur, buna bolca ahkâm, yerli yersiz hiciv, ironik unsurlar, yazma üzerine nutuk ve dersler, akıl öğretmeler, biraz propaganda, biraz ajitasyon, yeri geldiğinde kendini övme eklenirse ortaya çıkana ne denir? ya da şöyle soralım: bunların hepsini bir araya getirince ortaya bir 'roman' çıkabilir mi? 'çıkabilir'miş! okuduk. dahası bu yönde pek çok övgü ve görüş var. üstelik de 'ödüllü'!... gerçeklik sonrası (post truth) ya da insan sonrası (post human) döneminde her şey mümkün. artık sınıflamalar, kategoriler yok, tanımlar, kabuller değerler herkese göre farklı. kesişimsellik, akışkanlık, birbirine benzerlik... temel yönelimler bunlar.
ağaca tüneyen sweeny (*) ağaca tüneyen sweeny, irlanda'nın 3. büyük yazarı sayılan, hiç bilmediği... more ağaca tüneyen sweeny (*) ağaca tüneyen sweeny, irlanda'nın 3. büyük yazarı sayılan, hiç bilmediğim çok önemli, değerli, üretken bir yazar olan flann o'brien'in, post-modernizm daha edebiyatta kavram olarak bile yokken kaleme aldığı bir ilk romanı. belki de bir 'kült yapıt' olduğundan bile söz edilebilir. oysa bizde pek üzerinde yazılıp çizilmiş, konuşulmuş değil. yazarın pek çok değerli yapıta farklı göndermeler yaptığı, bir tür kolaj niteliğindeki bu romanının bence asıl değeri yazma ve okuma edimi ve bunun kuralları üzerine tartışmayı amaçlamasından kaynaklanıyor. bu konu hemen her yazarın çeşitli biçimlerde yapıtlarının içine yedirdiği ve üzerinde tartıştığı önemli başlıklardan birisi olsa da onun hem kuramsal bağlamda hem de metin içinde metin boyutuyla verdiği örneklerle ortaya konuluyor.
korona günlerinde kayıp zamanın izinde, Jul 10, 2021
marcel proust'un "kayıp zamanın izinde" adlı romanının covid-19 pandemisi günlerinde eş zamanlı v... more marcel proust'un "kayıp zamanın izinde" adlı romanının covid-19 pandemisi günlerinde eş zamanlı ve birlikte okuması sırasındaki yazışma, yorum değerlendirmelerden oluşan bir kılavuz e-kitap
mustafa sütlaş dünyada 2019 yılının son aylarında çin'de ortaya çıkan ve 2020 yılının başından it... more mustafa sütlaş dünyada 2019 yılının son aylarında çin'de ortaya çıkan ve 2020 yılının başından itibaren tüm türkiye ve dünyayı etkileyen covid-19 pandemisine dair dair yazılacak ve tartışılacak çok şey var kuşkusuz. bunların bir bölümünü kişisel sayfamda (1) iki farklı yazıda dile getirdim. bu yazı yıl sonunda özellikle ttb ve sağlık çalışanlarının örgütleri tarafından gündeme getirilen ve bu başlık altında bir açık oturuma konu olan covid19'un bir meslek hastalığı olup olamayacağı konusundaki tartışmaya yönelik düşüncelerimi ifade etmektetir. sachs'ın hastalığı kitabında yer alan konulardan birisi de dr. bruno'nun bir meslektaşının, başka bir semtteki aile hekimi dr. boulle'un bir trafik kazasında ölümü ve cenaze töreniydi. doktorun ölümü daha önce çok sayıda ölümle sonuçlanan trafik kazasının olduğu virajlı bir yolda oluyor. kazada yaşamını yitiren dahil herkes oranın tehlikesini biliyor, ama bazen böyle kazalar hep oluyor ne yazık ki. burada kazayı yapan ya da maruz kalanın bir hekim olması bu kazanın niteliğini belirlemiyor. kaza, romanda dr. bruno'ya haber veren itfaiye birliğinin komutanı yüzbaşı gentile'in ağzından şöyle anlatılıyor: "telefonu kapattım ve arkadaşıma bir işaret yaptım, nefesini bıraktı ve kafasını salladı. kaza yerine gittim. araba tamamıyla direğin çevresini sarmıştı ve direk kıvrılmıştı. belki otusuncu kere acaba kaçla gittiğini düşündüm, en azından yüz yirmi, başka türlü mümkün değildi. görünüşe bakılırsa evine dönüyordu. virajı nasıl alamamıştı? buradan en az on bin kere geçmiş olmalı, bu yolu avucunun içi gibi biliyordu, uyuya mı kalmıştı? bu saatte bu mümkün, ama ne aptallık. " evet kazalar herkesin başına gelebilir, sağlıkçılar, doktorlar da bu tür olaylardan muaf değil. bir anlık dikkâtsizlik ne yazık ki böyle yaşamsal ya da ölümcül sonuçlara yol açabiliyor. kazalar her yerde olabilir, çalışma alanlarında ve çalışma sırasında da gündeme gelebilir. böyle olaylarda çalışanların neden olduğu, ya da maruz kaldığı kazalar, bu örnekte olduğu gibi sadece maruz kalanı ilgilendirmez, hem o çalışma sürecini, hem o çalışma ortamında bulunan diğer çalışanları, hem de o çalışma alanıyla bağlantılı hizmet alanlar ve ilişkide bulunan kişileri yani toplumu da doğrudan etkiler. bunların hemen çoğu önlenebilir niteliktedir ve gerekli önlemler alınmadığında ortaya çıkan kayıplar için bazı radikal aktivistler bunları tanımlarken iş cinayeti nitelemesini kullanırlar. sağlık hizmeti sunan kurumlar sağlığa yönelik tehlikeleri ve riskleri yüksek olan yerlerdir. bu kurumlara her türden hastalığa yakalanmış kişileri, bu hastalıklarının en riskli dönemleri dahi olmak üzere dertlerine derman bulmak için başvururlar ve bu sırada da bu işin gereği olarak başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanları ile yüz yüze ve doğrudan temas edecek şekilde bir ilişki içinde bulunurlar. sağlık çalışanları tüm bu tehlike ve riskleri bilerek, ancak bunlar için gerekli önlemleri eksiksiz alarak bu mesleği uygularlar. hizmet alan kişiler ve onlarla birlikte bu kurumlara başvuran yakınları da bu tedbirlerin eksiksiz alındığının güvenci ile bu kurumlara başvururlar. bu nedenlerle tam da burada somut olarak şu saptamayı yapmak gerekli ve zorunludur: herhangi bir hastalığın tetkiki, araştırması, tanısı, tedavisi ve rehabilitasyonu için bir sağlık kurumuna başvuran kişilerin hastalıkları, o kişilere bu hizmetleri sunmakla (*) bu yazı "toplumun sağlığı hekimin hastalığı" adlı kitabımda yer alan "bulaşıcı hastalıklar ve sonuçları" başlıklı yazının konu medyada ve sağlık ortamlarında sıkça tartışılmaya başlandıktan sonra genişletilmiş hâlidir. 29.12.2020
mustafa sütlaş dünyada 2019 yılının son aylarında çin'de ortaya çıkan ve 2020 yılının başından it... more mustafa sütlaş dünyada 2019 yılının son aylarında çin'de ortaya çıkan ve 2020 yılının başından itibaren tüm türkiye ve dünyayı etkileyen covid-19 pandemisine dair dair yazılacak ve tartışılacak çok şey var kuşkusuz. bunların bir bölümünü kişisel sayfamda (1) iki farklı yazıda dile getirdim. bu yazı yıl sonunda özellikle ttb ve sağlık çalışanlarının örgütleri tarafından gündeme getirilen ve bu başlık altında bir açık oturuma konu olan covid19'un bir meslek hastalığı olup olamayacağı konusundaki tartışmaya yönelik düşüncelerimi ifade etmektetir. bu yazı "toplumun sağlığı hekimin hastalığı" adlı kitabımda yer alan "bulaşıcı hastalıklar ve sonuçları" başlıklı yazının konu medyada ve sağlık ortamlarında sıkça tartışılmaya başlandıktan sonra genişletilmiş hâlidir. 29.12.2020
AMAÇ Sağlık ve sağlık hizmetleriyle ilgili kavramları "hasta / yararlanan açısından" bakmak, tanı... more AMAÇ Sağlık ve sağlık hizmetleriyle ilgili kavramları "hasta / yararlanan açısından" bakmak, tanımlamak, "sağlık hakkı ve hasta hakları"nın temel unsurlarını gözden geçirmek. ÖĞRENİM HEDEFLERİ Bu dersin sonunda öğrenciler: 1.İnsan haklarının sağlık alanı ve insan sağlığıyla bağlantılı boyutlarını tanımlayabilmeli. 2.Sağlık hizmetlerine hak temelli bakış açısının gereklerinin neler olduğunu açıklayabilmeli, 3.Sağlığın belirleyicilerini ve bunların etkisiyle oluşan sağlığı ve sağlıklılık halini "hak temelli yaklaşım"la açıklayabilmeli, 4.Mesleki faaliyetleri sırasında bu bakışın gereklerini nasıl yerine getirebileceğini kavrayabilmeli ve kendi davranış modelini geliştirebilmeli, 5.Sağlık hakkı ve hasta haklarının unsurlarını bilmeli ve uygulamadaki boyutlarını görebilmelidir. "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi..." Kanuni Sultan Süleyman TANIM 1 "Herkesin yaşama ve kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır." İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ (1948) Madde 25: Yaşamak yalnız soluk almak, kalbin çarpması, bedenin fizyolojik süreçlerinin işlemesi anlamına anlamına gelmez, "Sağlıklı Yaşama Hakkı" ile bütünlenir ve varolur. Dolayısıyla "Yaşama hakkı", 'kişinin fizik ve ruhsal bütünlüğünü koruyabilmesi, sürdürebilmesi, varlığının çeşitli etkilerle bozulmasına engel olabilmesi' biçiminde anlaşılmalıdır. Bu tanım aynı zaman "sağlıklı olma, sağlıklı kalma" hakkının da başka bir şekilde ifade edilmesidir. Her bireyin kendinde mevcut olan özellikler nedeniyle, bu hakkın hedefi herkes için farklı olmak kaydıyla "ulaşılabilecek en yüksek sağlık durumu (standardı)" olarak tanımlanmıştır. Yaşamın sürebilmesi için; insanın her anlamda; bireysel ve toplumsal yaşamıyla birlikte sağlıklı olması, insan organizmasının çevresi ve ilişkileri içinde bütünüyle ahenkli ve düzenli bir şekilde işlemesi gereklidir. Dolayısıyla sağlığın korunmadığı, sağlığı sağlayan koşulların ve olanakların bulunmadığı bir ortamda yaşam hakkının bulunduğu savunulamayacaktır. Böylelikle yaşama hakkı ona sıkı sıkıya bağlı başka bir hakkı ortaya çıkarmaktadır. Bu da "sağlık hakkı"dır. Sağlık hakkı temel hak olan "yaşama hakkı"nın zorunlu bir tamamlayıcısı olarak sağlık ve sağlıklılık halinin devamı anlamında birinci kuşak haklarla iç içe geçmiş 1
her zaman dediğim gibi kitabı siz okuyorsunuz, okurken de yine siz bir yandan da yazıyorsunuz, ço... more her zaman dediğim gibi kitabı siz okuyorsunuz, okurken de yine siz bir yandan da yazıyorsunuz, çoğu zaman aklınıza, bazen de kalemle... (bunu yalnız ben söylemiyorum,ya da sadece benim iddiam değil, yazan ve yazdığını başkalarına sunan tüm yazarlar da aynısını söylüyor.) aklınıza gelenleri sıklıkla, benim gibi genellikle kitabın kenar boşluklarına yazıyorsunuzdur, ama bazen de ayrı kâğıtlara ya da bilgisayarınıza yazıyor olabilirsiniz tabii. bu yazdıklarınızın, ya da eklemelerinizin hemen basılmasının ve başkalarınca da okumasının mümkün olmadığını biliyorsunuzdur elbette. yine de bunların görülmesini, okunmasını, bilinmesini de istediğinizi tahmin ediyorum. çünkü bu bir ihtiyaç, ben de okurken bunları hep duyumsuyor ve istiyorum. peki ne olacak? şimdi kitaplara dair düşüncelerinizi yazmak için kimi olanaklar var: kitap siteleri, kitaplar için yapılmış sayfalar, yayıncıların yayınladıkları kitapları tanıttıkları sayfalarının altındaki "yorum" bölümleri, yazarlar ya da yayıncılar tarafından özel yapılmış bloglar, genel ya da sadece bu amaçla oluşturulmuş goodreads.com gibi sosyal ağlar. ama bunların hiç birisi sizin okurken yazdıklarınızı yayınlayacağınız yerler değil kuşkusuz. eğer kişisel blog ya da siteniz varsa belki bir olasılık oralarda yayınlayabilirsiniz bunları. ancak bu tıpkı suya ya da buza yazmak gibi bir şey olur. çünkü onların oradan bulunup başkalarınca okunabilmesi ya sadece bir rastlantıyla gerçekleşebilir, ya da çok yoğun duyuru yaptığınızda söz konusu olabilir. hem bunu sağlasanız bile sonrasında onların elenmesi üzerine bir şey eklenecek hâle getirilmesi de genellikle pek mümkün değil. oysa dediğim gibi bunları görünür kılmak hem hem okur olarak sizin ihtiyacınız, hem de yazarın (eğer benim kitabımı okuyorsanız benim) ihtiyacı(m). başka yazarların da bunu istediklerini biliyorum. öyle olmasaydı ünlü yazarlardan birisi 'keşke kitaplarımızın her satırının altında bir satır boş yer olsa da okurlar oralara kendileri istediklerini yazsa' der miydi! yani okur ve yazar olarak buluştuğumuz bir durak burası. dahası da var: bunu başkaları yani diğer okuyanlar da istiyorlar, yani onlar da sizin okuduklarınıza dair ne düşündüğünüzü ve bunların üzerine neler koyduğunuzu bilmek istiyorlar. ama nasıl yapılacağını onlar da bilmiyorlar, ama yapmayı istiyorlar ve yapacaklar. dolayısıyla onların da böyle yapıldığını bilmeleri, görmeleri gerekir. işte bu yazıyı bu nedenle yazdım. size bu konuda benim çözümümün ne olduğunu, ne yaptığımı ya da önerdiğimi anlatmak istiyorum. hemen başta söyleyip sizi merakta bırakmayayım, bunun çözümü yapıtları birer "e-kitap" gibi düzenlemek ve bunları okuyup paylaşmak. ben düşündüklerimizi ve yazdıklarımızı e-kitap olarak yayınlamanın söz dışındaki ifadenin, zamanımızdaki en etkin ve kalıcı minimum paylaşım yöntemi olduğunu düşünüyor ve savunuyorum. o yüzden de benim yapıtlarım, artık benim tarafımdan basılı hâlde sunulmuyor. bu konudaki çok sayıda soru ve "lâf dokundurma"yla karşılaşmış olmam da bu yazıyı yazma ve kendimi anlatma ihtiyacını gündeme getirdi. konu açıldığı için, bu konudaki tüm düşüncelerimi biraz daha ayrıntılı olarak size anlatmak, bu çözümün neden doğru, gerekli ve işlevsel olduğunu söylemek istiyorum. burada söz edeceklerim aynı zamanda benim "yazma" konusunu mülkiyet başta olmak üzere çeşitli yönlerden değerlendirmeyi de içerecek. (bu yazı '10'-yazıyla 'on'-sayfa, eğer o kadar zamanınız yoksa bir kenara koyabilir, zamanınız olduğunda okuyabilirsiniz) önce bir benim kitaplarımın basımı konusunda kısa bir tarihçe paylaşayım ve anımsatma yapayım.
Uploads
Papers by Mustafa Sütlaş
Books by Mustafa Sütlaş
Drafts by Mustafa Sütlaş
ingeborg bachmann çok önemli bir ozan, yazar, düşünür ve akademisyen. kendisinden önce gelen pek çok büyük yazarın onda derin etkileri olduğunu söylemek zor değil. kendisi çeşitli yazı ve düşüncelerinde bunlardan laurence sterne, beckett ve proust’un izini sürdüğünü belirtiyor.
malina romanı özü itibariyle bir kimliğin çözümlemesinin romanı bence. bu anlamda bir parçala(n)ma, seçim ve toparlanma romanı olarak da nitelendirilebilir. bachmann insanın kendine bakıp, kendinde yarattıklarını ya da olduğunu gördüğü yanların birbirleriyle ilişkisini, kendi yaşamında, kafasında ve bedeninde sorguluyor.
'pornografi'nin sözlük anlamı 'açık saçık yayın veya resim; edebe aykırıkitap veya resim' olarak tanımlanıyor. bu tanımın içinde olmasa da fiziksel çıplaklık ve görünürlük, açıktalık, aşinalık pornografinin aslî unsurlarıdır. tabiî bir eyleyen, gözleyen ve gözlenen olmalı, ayırca da bu olay da en azından onun açısından izlemeye değer ya da 'eğlenceli' olmalıdır. kitabın başlarında s:27'nin sonlarında başlayıp devam eden iki sayfada yer alan şu anlatım kitabın adının neden böyle konduğunu sanırım ortaya koyuyor:
ingeborg bachmann çok önemli bir ozan, yazar, düşünür ve akademisyen. kendisinden önce gelen pek çok büyük yazarın onda derin etkileri olduğunu söylemek zor değil. kendisi çeşitli yazı ve düşüncelerinde bunlardan laurence sterne, beckett ve proust’un izini sürdüğünü belirtiyor.
malina romanı özü itibariyle bir kimliğin çözümlemesinin romanı bence. bu anlamda bir parçala(n)ma, seçim ve toparlanma romanı olarak da nitelendirilebilir. bachmann insanın kendine bakıp, kendinde yarattıklarını ya da olduğunu gördüğü yanların birbirleriyle ilişkisini, kendi yaşamında, kafasında ve bedeninde sorguluyor.
'pornografi'nin sözlük anlamı 'açık saçık yayın veya resim; edebe aykırıkitap veya resim' olarak tanımlanıyor. bu tanımın içinde olmasa da fiziksel çıplaklık ve görünürlük, açıktalık, aşinalık pornografinin aslî unsurlarıdır. tabiî bir eyleyen, gözleyen ve gözlenen olmalı, ayırca da bu olay da en azından onun açısından izlemeye değer ya da 'eğlenceli' olmalıdır. kitabın başlarında s:27'nin sonlarında başlayıp devam eden iki sayfada yer alan şu anlatım kitabın adının neden böyle konduğunu sanırım ortaya koyuyor:
bu yazı "toplumun sağlığı hekimin hastalığı" adlı kitabımda yer alan "bulaşıcı hastalıklar ve sonuçları" başlıklı yazının konu medyada ve sağlık ortamlarında sıkça tartışılmaya başlandıktan sonra genişletilmiş hâlidir. 29.12.2020