Papers by Mustafa Selçuk Beşli
Mekanik bir şekilde Mindfulnes’in reçetelerini ve talimatlarını takip etmek onun iyileştirici güc... more Mekanik bir şekilde Mindfulnes’in reçetelerini ve talimatlarını takip etmek onun iyileştirici gücünü gerçekleştirmek için yeterli değildir. Çok az öğrenme süreci sadece talimatları ve reçeteleri izleyerek gerçekleşebilir. Mindfulnes, bu öğrenme ve görme değişikliği, sadece zihin açık ve anlayışlı olduğunda, meydana gelebilir. Mindfulnesini uygulamak, sürece bütün varlığımızla adanmamızı gerektirir. Varsayalım ki bir meditasyon duruşu alıyoruz ve bizi davet eden sesin ya da duruşun “bir şey yapacağını” bekliyoruz. Ne kadar beklememiz gerekecektir?
Her an hiç farkına varmaksızın dikkatimizi odaklayacağımız, iç dünyamızda ve dış evrende birçok ş... more Her an hiç farkına varmaksızın dikkatimizi odaklayacağımız, iç dünyamızda ve dış evrende birçok şey vardır. Terim yerinde ise iç dünyamız düşünceler, duygulanımlar, imajlar-görüntüler ve duygulardan oluşur. Dış evren ne kadar sonsuz gözükse de belirli bir anda sınırlıdır. Bu sınırlılığın içinde birçok hareket, devinim ve durum vardır. Dikkatimiz hem iç hem dış dünyamız tarafından biz farkına varmaksızın, ayırt etmeksizin hızla çelinir ve o hızla tepki vermeye odaklanırız.
Kişilik üzerine teoriler çoğu bilimsel değildir. En yaygın olarak bilenenleri ise bilimsel bir te... more Kişilik üzerine teoriler çoğu bilimsel değildir. En yaygın olarak bilenenleri ise bilimsel bir teori bile değillerdir yani teorinin geçerliliği bilimsel olarak incelenemezdir. Kişiliğin çocukluğun erken evrelerinde biçimlediği inancı ise bir zamanlar insanlara hakim olan güneşin dünyanın etrafında döndüğü inancından pek farklı değildir. Bu inanç insanın doğasına ilişkin inançlara dayanır. İnsanın doğasını verili, değişmez bir takım metafizik varsayımlara dayalı bir şey olarak öngörmek ile, insanın doğasını, doğanın doğasının değişimi içerisinde değişen, toplumsal ilişkilerden ve bunların değişimlerimden etkilenen bir şey olarak öngörmek, kişiliğe ilişkin aynı inançlara yol açmaz. Her " kişilik " tanımı, ister istemez, kişiliği kendi kendisyle tutarlı uyumlu bir yapı, örüntü olarak tanımlamak ve betimlemek zorundadır. Her sabah uyandığımızda kendimiz ne kadar aynı kişi olarak algılamak zorundaysak, bir kişilik tanımı da o derece kendi içinde tutalı olmak zorundadır. Sürekli değişen, kendi içinde tutarsız, kendine benzemeyen, kendini yadsıyan bir yapı, örüntü, kendi kendisinden başka bir şey olacağından bir ve aynı şey olarak kavranılamaz. Tanım, bir örüntüye, belirli ve değişmez biçimlere ve ilişkilere işaret etmek zorundadır. Bu anlamda kendi iç mantığına mahkumdur. Allport 1937'de 50 farklı kişilik tanımından sözetmektedir. 1957'de Hofstatter, antik tiyatroda kullanılan maskelerle kişilik arasında benzerlikler kurar; 1) Tiyatroda bu maskeler oyun boyunca değişmez, kişilik de bir ömür sürer. 2) Bu maskeler tiyatroda 12 çeşittir. DSM IV'te 10 çeşittir yani kişilik dediğimiz şey antik tiyotrada olduğu gibi tanı kılavuzlarında da sınırlı sayıdır. 3) Tıpkı tanımlanmış kişiliklerden belirli davranışları bekleyebileceğimiz gibi tiyatroda seyirciler bu maskelerin nasıl davranacaklarını öngörebilirler. Oysa " kişilik nedir? " sorusunun yanıtında genellikle, bir kişiyi diğerlerinden farklı kılan kendine ait niteliklere vurgu vardır. Bilmem kaç milyar insanda 10-15 çeşit kişilik bozukluğu gözüküyorsa ve eğer her bozukluk normal sayılan bir örüntünün niceliksel olarak farklı bir görüntüsüyse, ya " diğerlerinden farklı kılan " vurgusu komiktir ya da kişilik tanımlarını ve kişilik bozuklukları sınıflandırmasını insanı kavramak için geliştirilmiş çok kaba bir sınıflandırma olarak anlamak zorundayızdır. Kimileri " kişilik " derken kast edilen şeyin bireyi başkalarından farklı kılan özellikler olduğunu zanneder. Oysa kişilik bozukluklarının tanı kriterleri binlerce değildir. En karmaşık kişilik envanterleri bile milyonlarca sorudan oluşmaz. Kişilik kuramları ve kişilik bozuklukları tanıları, her biri biricik ve eşi benzeri bulunmaz olan insanların, aynı ve benzer yönlerini öne çıkarır. Tanı kilavuzu kitapları ise bizim kim olduğumuzu söylemez daha ziyade bunlardan hareketle bir tanı almışsak bir takım özelliklerimiz açısından aynı özellikleri bulunan diğerlerine ne kadar benzediğimizi söyler. O olduğumuzu ve onlarla bir ve aynı olduğumuzu değil.
Türkçe uzun zamandan beri bir yıkım yaşıyor. Her kelimenin her anlama geldiği, Türkçeleştirme ya ... more Türkçe uzun zamandan beri bir yıkım yaşıyor. Her kelimenin her anlama geldiği, Türkçeleştirme ya da Osmanlıcalaştırma telaşı içinde ne için ne diyemeyeceğimiz bilemez hale geldik. Bir yandan sütlü kahveye, Kafe Latte demekten çekinmezken öte yandan bilimsel terminolojiyi yani dünyanın birçok dilinde ve ülkesinde aynı benzer şekilde yazılan ve telaffuz edilen terimleri öz Türkçeleştirme gayreti içindeyiz. Kemiği olmayan dil, insanlara her zaman sorun üretir
Cem Bulut’ un Tecavüzün Doğal Bir Tarihi adlı makalesi üzerine bir not.
Evrimsel psikolojinin zı... more Cem Bulut’ un Tecavüzün Doğal Bir Tarihi adlı makalesi üzerine bir not.
Evrimsel psikolojinin zırvalarına özgün katkılar; Randy Thornhill ve Craig T. Palmer' in ideolijik tutumlarına dair kısa bir bakış
1 Obsesyon Latince obsesio, kuşatma eyleminden, blokajdan gelmektedir. TDK sözlüğü obsesyon için ... more 1 Obsesyon Latince obsesio, kuşatma eyleminden, blokajdan gelmektedir. TDK sözlüğü obsesyon için takıntı ve obsesif için de takıntılı denmektedir. Takıntıyı ise ruh bilimi açısından bir şeye hastalık derecesinde düşkünlük olarak açıklamaktadır. Obsesyon daha ziyade bir şey tarafından kuşatılmak, işgal edilmek, sahip olunmak durumuna işaret etmektedir. Psikolojide obsesyon, bir kişinin düşüncesinde hoyratça ve tekrarlanıp duran bir şekilde ortaya çıkan saçma ve yersiz düşünce olarak tanımlanmaktadır. Tanımın kendisi haddinden fazla irade içermektedir oysa obsesyon iradi değildir. Gerçekten obsesyonlar bu kadar absürt ve yersiz olsa kendilerini sürdürme imkanına sahip olurlar mıydı? Kompulsiyon (İngilizce telaffuz) ya da Konpülsiyon (Fransızca telaffuz) sözcüğü TDK'nin sözlüğüne girmemiş olsa da yaygın olarak, kendini tutamazlık, bir hareketi yapmadan edemezlik anlamında kullanılmaktadır. Latince compulsio, zorlama, mecburiyetten gelmektedir. Psikolojide kişinin obsesif düşüncelerini, bu düşüncelerin yol açtığı kaygı ve korkuyu bertaraf etmek için,yansızlaştırmak için giriştiği belirli bir ya da bir seri harekete Kompulsiyon denmektedir.
Türkçede bilinçaltı diye kullanmaya alışık olduğumuz kelime son zamanlarda bilinçdışı olarak kull... more Türkçede bilinçaltı diye kullanmaya alışık olduğumuz kelime son zamanlarda bilinçdışı olarak kullanılmaya başlamıştır. Uzun bir dönem bilinçdışı kavramının Freud'un özgün bir keşfi olduğu iddia edilip, okutulmuştur. Günümüzde sadece kavramın değil Freud'un verdiği içeriğin de daha ziyade Nietzsche ve Shopenhauer'den alındığı ortaya çıkmıştır ama hala daha biliçdışı Freud'un büyük keşfi olarak üniversitelerde okutulmaktadır.
Anksiyete tanımlarlarında totolojik yaklaşımlar
Genellikle anksiyeteyi açıklamaya çalışırken, açık olmayan yine tanımlanması zor bir takım duygu... more Genellikle anksiyeteyi açıklamaya çalışırken, açık olmayan yine tanımlanması zor bir takım duygulardan ve emosyonlardan bahsetmek zorlaması olduğundan bir takım tanım hatalarına düşmek kaçınılmazdır gibi durur. Birde buna Türkçede her kelimeyi her anlamda kullanma alışkanlığını, psikoloji, psikopatoloji ve psikiyatri alanında süren kavram ve anlam kargaşasını eklediğimizde işin içinden tamamen çıkılamazmış gibi gözükür.
‘’Psikanalizi bir kuşağın muktedir olduğu tek bilim olarak değil, bu kuşağın muktedir olduğu t... more ‘’Psikanalizi bir kuşağın muktedir olduğu tek bilim olarak değil, bu kuşağın muktedir olduğu tek tutku olarak görüyorum.’’
Karl Kraus, 1913
Zamanın dışında ve boşlukta var olmadığımız için bize ilişkin her şey bir şeylerle ilişkilidir. V... more Zamanın dışında ve boşlukta var olmadığımız için bize ilişkin her şey bir şeylerle ilişkilidir. Varlığımız bu ilişkilerdedir. Şüphesiz, ‘’ben’’, ‘’öteki’’, ‘’varoluş’’ gibi kavramlardan hareket eden yaklaşımlar soyut modeller oluşturarak herkesin kendince bu modelleri anlamasına imkân verdikleri için daha çekici olabilir hatta bu düşüncelerin daha derinlemesine sorunu yansıttıkları düşünülebilir. Bu derinlik bazen öylesine olur ki anlatılamaz hale gelir. Sorun yeniden yapılandıramadığımız, sınayamadığımız ve başkalarına gösteremediğimiz bir şeyi nasıl kavradığımızı nasıl bilebileceğimizdedir.
Drafts by Mustafa Selçuk Beşli
Panik bozukluğu bir kaygı bozukluğudur. Seneka gibi "Nefes almada zorluk" bozukluğudur da diyebil... more Panik bozukluğu bir kaygı bozukluğudur. Seneka gibi "Nefes almada zorluk" bozukluğudur da diyebiliriz. Panik bozukluğu olan kişi geçirdiği atakların kaynağını bir anlamda etiyolojisini araştırmacılardan ve hekimlerden daha çok merak etmektedirler ve daima bunu organik, genetik bir bozukluk olduğu doğrultusunda yorumlamaktadırlar.
Talks by Mustafa Selçuk Beşli
Fiilen geçmişte ve gelecekte yaşayamasak dahi, geçmişin hayaletleri geleceğin hayalleri ve çoğu z... more Fiilen geçmişte ve gelecekte yaşayamasak dahi, geçmişin hayaletleri geleceğin hayalleri ve çoğu zaman korkuları bazen ruhumuzu öylesine kaplar ki şu an ve burada ne yaptığımızı, nasıl olduğumuzu bilemeyiz. Bazen bu durum hıza ve zamana takıntılı, güç ve iktidar telaşına dayalı, zorunluluklar silsilesi içerisindeki modern insanın gündelik hayatının sıradan bir parçasıdır.
Uploads
Papers by Mustafa Selçuk Beşli
Evrimsel psikolojinin zırvalarına özgün katkılar; Randy Thornhill ve Craig T. Palmer' in ideolijik tutumlarına dair kısa bir bakış
Karl Kraus, 1913
Drafts by Mustafa Selçuk Beşli
Talks by Mustafa Selçuk Beşli
Evrimsel psikolojinin zırvalarına özgün katkılar; Randy Thornhill ve Craig T. Palmer' in ideolijik tutumlarına dair kısa bir bakış
Karl Kraus, 1913