Papers by ferhat ilgen
Journal of Universal History Studies, 2020
Osmanlı Devleti’nin son 200 yıllık siyasetini, devleti kurtarma planları meşgul etmiştir. 1808 yı... more Osmanlı Devleti’nin son 200 yıllık siyasetini, devleti kurtarma planları meşgul etmiştir. 1808 yılında imzalanan Sened-i İttifak’ın ardından Tanzimat Fermanı ve Islahat Fermanı’nın ilan edilmesi Osmanlı Devleti’nin siyasi alanda yaşadığı dönüşümü göstermiştir. 1876 yılında ilan edilen Kanun-ı Esasi ile başlayan meşrutiyet döneminde, Osmanlı siyasetinde partiler ortaya çıkmaya başlamıştır. 1920 yılına kadar çeşitli aksaklıklara rağmen devam eden meşruti yönetim, 1923 yılından itibaren tamamen yıkılmış ve yeni bir dönem başlamıştır. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Halk Fırkası’na dönüşmesinden sonra 1924 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuş fakat beklenen netice alınamamıştır. 1945’ten sonra, Türk siyasi hayatında yaşanan iç ve dış gelişmeler neticesinde çok partili sisteme geçiş zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada, Türk siyasi hayatında çok partili sisteme geçiş sürecinde yaşanan iç ve dış gelişmeler analiz edilmeye çalışılacaktır.
Conference Presentations by ferhat ilgen
ULUSLARARASI AVRASYA SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ- 4, 2020
1914-1918 tarihleri arasında gerçekleşen 1. Dünya Savaşı sonrası İtilaf devletlerine karşı ... more 1914-1918 tarihleri arasında gerçekleşen 1. Dünya Savaşı sonrası İtilaf devletlerine karşı yenik düşen İttifak devletleri sırasıyla savaştan çekilmeye başlamışlardır. Bu gelişmelere paralel olarak Osmanlı Devleti de 30 Ekim 1918 tarihinde İtilaf devletleri ile Mondros Mütarekesini imzalayarak yenilgiyi kabul etmiştir. Mütarekenin imzalanmasından kısa süre sonra İtilaf Devletleri mütareke maddelerine dayanarak önceden gizli anlaşmalarla planladıkları şekilde Anadolu’yu işgale başlamışlardır. Bu işgaller aynı zamanda Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yerel ölçekli örgütlenmelere ve işgale karşı milli bir dayanışmanın oluşmasına neden olmuştur. Özellikle Yunan askerlerinin İzmir’i işgal etmesi ve Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlaması ardından 1920 yılının mart ayında İtilaf Devletlerinin İstanbul’u resmen işgal etmesi, Mustafa Kemal Paşa’nın Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıyla başlattığı milli mücadelenin yurt genelinde hararetle desteklenmesine neden olmuştur. İşgallerin başlamasıyla yurdun çeşitli yerlerinde hızla milli mücadele için örgütlenmeler başlarken aynı zamanda savaş için gerekli olan kişi ve her türlü malzemenin (silah, cephane, askeri mühimmat, hastane ve ilkyardım malzemeleri vb.) Anadolu’ya ulaştırılması sorununu ortaya çıkmıştır. Ulaşım yollarının, telgraf ve postane gibi haberleşme kanallarının, Osmanlı’nın elinde kalan cephaneliklerin (üçte biri İstanbul’da) İtilaf Devletleri askerlerince işgal edilmiş olması sevkiyatın güvenli bir şekilde Anadolu’ya ulaştırılmasını güçleştirmiştir. İşgal döneminde, cami, mescit ve tekke gibi ibadet ve toplanma yerlerinin işgal kuvvetlerinin yeterince dikkatini çekmemesi Özbekler Tekkesi gibi konumu stratejik bir noktada bulunan tekkelerin önemini artırmıştır. Bu çalışmada, milli mücadele sırasında İstanbul’dan Anadolu’ya geçişte önemli görevler üstlenmiş Özbekler Tekkesi’nin tarihi hakkında bilgiler verilmiş aynı zamanda tekkenin bağlı olduğu Nakşibendiyye Tarikatı ile ilgili kısa bilgiler sunulmuştur. Çalışmada, İstanbul’da bulunan ve milli mücadeleye katılmak üzere Anadolu’ya geçmek isteyen kişilerin ayrıca taşınmak istenen mühimmatların, Özbekler Tekkesi aracılığıyla nasıl Anadolu’ya ulaştırıldığı aktarılmaya çalışılmıştır.
ICOESS
Günümüz uluslararası ilişkiler sistemini iyi analiz edebilmemiz için tarihsel süreci detaylı bir
... more Günümüz uluslararası ilişkiler sistemini iyi analiz edebilmemiz için tarihsel süreci detaylı bir
şekilde incelememiz gerekmektedir. Gelişen teknoloji ile devletlerin, prensliklerin ve
imparatorlukların askeri, ekonomik, politik ve sosyal düzeylerinde gelişme sağlanmış ve
beraberinde devletlerarası ilişkiler önem kazanmıştır. Artan bu ilişkilere paralel olarak
devletlerarası ilişkilerin nasıl ve ne şekilde sağlanacağı konusunda çeşitli görüşler ve yaklaşımlar
ortaya atılmıştır. Şüphesiz bu yaklaşımların içinde en dikkat çeken yaklaşımlardan birisi realizm
olmuştur. Realizm kavramı İkinci Dünya Savaşı sonrası önem kazanmış olsa da tarihsel bir arka
plana sahiptir. Günümüz uluslararası ilişkiler sisteminin temeli Avrupa kıtasında atılmıştır.
Avrupalı devletler 17. yüzyıla kadar doğal bir ittifak halinde papalık komutasında hareket etmiştir.
Din çatısı altında kurulan bu doğal ittifak, siyasal bir birlikten yoksun kalmıştır. Roma sonrası
oluşturulamayan siyasal birlik uzun yıllar süren iktidar mücadelelerine neden olmuştur. 17.
yüzyılın ikinci yarısına doğru mevcut sistem sorgulanmaya başlanmış ve ulusal çıkar kelimesi
uluslararası ilişkiler literatürüne girmiştir. Hobbes, Machiavelli, Richelieu ve diğer birçok
düşünürün benzer dönemlerde, benzer sorunları işlemesi rastlantı değildir. Nitekim gücün nasıl
dağıtılacağı, uluslararası sistemde nasıl bir temsil mekanizmasının oluşturulacağı gibi sorular
henüz cevaplanmış değildir. Dünya bu soruların yanıtını bulmak için iki büyük dünya savaşı
yaşamış ve milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Bu çalışmada, uluslararası ilişkilerin başlangıcı
olarak kabul edilen Vestfalya Barışı incelenmiştir. Vestfalya Barışı’na neden olan faktörler
nelerdir? Vestfalya Barışı’nın uluslararası sisteme katkısı nedir? Günümüzde etkin bir
devletlerarası sistem var mıdır? gibi sorulara yanıt aranmıştır. Çalışmada, kronolojik sıra takip
edilerek derinlemesine bir araştırma yapılmasını sağlayan vaka analizi yöntemi kullanılmıştır.
Sonuç olarak, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan uluslararası oluşumların savaşları engelleme
konusunda başarısız olduğu çeşitli olaylarla tasdiklenmiştir. Çalışmanın sonucunda tüm
devletlerin katılımıyla oluşturulacak etkili bir uluslararası yapının oluşturulmasının dünya barışını
tesis etmek için önemli bir adım olacağı kanaatine varılmıştır.
Thesis Chapters by ferhat ilgen
Yeditepe University
Kıbrıs, verimli iklimi ve coğrafi konumu nedeniyle M.Ö. 10 bin yılına kadar geriye giden bir tari... more Kıbrıs, verimli iklimi ve coğrafi konumu nedeniyle M.Ö. 10 bin yılına kadar geriye giden bir tarihe sahip olup, bu stratejik değerini ilerleyen yıllarda artırarak sürdürmüştür. Tarihsel süreç içerisinde, özellikle bölgede hakimiyetini pekiştirmek ve ticaret yollarının güvenliğini sağlamak isteyen devletler, sahip olduğu stratejik konumu itibariyle Kıbrıs'ı daima kontrol altında tutmak istemiştir. Kıbrıs, bir taraftan devletlerin egemenlik mücadelesi verdiği bir bölge iken, diğer taraftan, araştırmacılar için de önemli bir araştırma alanı olmuştur. Bu çalışmalarda, siyasi, sosyal, ekonomik, coğrafi ve kültürel konular başta olmak üzere, birçok farklı açıdan Kıbrıs meselesi tartışılmıştır. Bu çalışmada, şu sorulara yanıt aranmıştır: Kıbrıs meselesinin, Türk dış politikasına etkileri nelerdir? Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'in dış politika anlayışının, Kıbrıs politikasına etkileri nelerdir? 1965-1971 yıllarında yaşanan gelişmeler, Kıbrıs'ın geleceğini nasıl etkilemiştir? Çalışmanın tarihsel arka planı, 1965-1971 yılları arasında Kıbrıs konusunda yaşanan gelişmelerin doğru analiz edilebilmesi ve dönemler arasında tutarlı karşılaştırmaların yapılabilmesi maksadıyla Osmanlı Devleti'nin Kıbrıs'ı fethetmesinden itibaren başlatılmıştır. Çalışmada, Kıbrıs'ın Osmanlı idaresine geçmesinin ardından yaşanan gelişmeler, kronolojik sıra takip edilerek incelenmiş ve 1971 yılına kadar getirilmiştir. Çalışmadan çıkarılan en önemli sonuçlardan biri, Adalet Partisi'nin ve Çağlayangil'in dış politikada uyguladıkları denge siyasetinin, Kıbrıs meselesinde yarattığı etkiler olmuştur. Demirel Hükümeti, yumuşama döneminin sağladığı siyasal zemini kullanmak suretiyle, Kıbrıs politikasında daha esnek bir tutum izlemiş ve izlediği bu esnek politika sayesinde Kıbrıs'ta yaşanan gelişmelere paralel bir siyaset geliştirmiştir. 1967 olaylarının ardından Türk ordusundaki eksikliklerin giderilmesi için hazırlıklara başlanması ve Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi'nin ilan edilmesi, Demirel Hükümeti siyasetinin yansıması olarak değerlendirilebilir. Sonuç olarak bu çalışmada, Kıbrıs meselesinin Osmanlı döneminden itibaren Türk dış politikasına etkisi bir bütün olarak değerlendirilirken, KKTC'nin kuruluş sürecinde bir dönüm noktasını temsil eden 1965-1971 yıllarında Kıbrıs konusunda yaşanan gelişmelerin sonuçlarını ortaya koyarak literatüre katkı sağlanması hedeflenmiştir.
Yeditepe Üniversitesi, 2019
This study is prepared to analyze the approaches and policies of Turkey and riparian countries to... more This study is prepared to analyze the approaches and policies of Turkey and riparian countries toward the issue of sharing resources in the Eastern Mediterranean and to offer suggestions for solving this issue. Drafted in consideration of international rules of law, this study elaborates on the interrelations between Turkey and its riparian countries and seeks an answer for the question "What are the factors that render the Eastern Mediterranean important?" In the study, the factors that render the Eastern Mediterranean region important are scrutinized within the scope of historical process. Focusing on energy assets and the issue of sharing resources in the Eastern Mediterranean, the study further explores terms of international maritime law and analyzes cooperation and relations among states. The steps to be taken by Turkey to solve problems in the region as well as challenges it will face are clearly expressed. In this regard, the study delves into the issue of border disputes in consideration of energy reserves found in the Eastern Mediterranean, which sets the boundaries of this study. Consequently, suggested solutions for problems of resource distribution and sharing in the region are substantially explored in the study.
Uploads
Papers by ferhat ilgen
Conference Presentations by ferhat ilgen
şekilde incelememiz gerekmektedir. Gelişen teknoloji ile devletlerin, prensliklerin ve
imparatorlukların askeri, ekonomik, politik ve sosyal düzeylerinde gelişme sağlanmış ve
beraberinde devletlerarası ilişkiler önem kazanmıştır. Artan bu ilişkilere paralel olarak
devletlerarası ilişkilerin nasıl ve ne şekilde sağlanacağı konusunda çeşitli görüşler ve yaklaşımlar
ortaya atılmıştır. Şüphesiz bu yaklaşımların içinde en dikkat çeken yaklaşımlardan birisi realizm
olmuştur. Realizm kavramı İkinci Dünya Savaşı sonrası önem kazanmış olsa da tarihsel bir arka
plana sahiptir. Günümüz uluslararası ilişkiler sisteminin temeli Avrupa kıtasında atılmıştır.
Avrupalı devletler 17. yüzyıla kadar doğal bir ittifak halinde papalık komutasında hareket etmiştir.
Din çatısı altında kurulan bu doğal ittifak, siyasal bir birlikten yoksun kalmıştır. Roma sonrası
oluşturulamayan siyasal birlik uzun yıllar süren iktidar mücadelelerine neden olmuştur. 17.
yüzyılın ikinci yarısına doğru mevcut sistem sorgulanmaya başlanmış ve ulusal çıkar kelimesi
uluslararası ilişkiler literatürüne girmiştir. Hobbes, Machiavelli, Richelieu ve diğer birçok
düşünürün benzer dönemlerde, benzer sorunları işlemesi rastlantı değildir. Nitekim gücün nasıl
dağıtılacağı, uluslararası sistemde nasıl bir temsil mekanizmasının oluşturulacağı gibi sorular
henüz cevaplanmış değildir. Dünya bu soruların yanıtını bulmak için iki büyük dünya savaşı
yaşamış ve milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Bu çalışmada, uluslararası ilişkilerin başlangıcı
olarak kabul edilen Vestfalya Barışı incelenmiştir. Vestfalya Barışı’na neden olan faktörler
nelerdir? Vestfalya Barışı’nın uluslararası sisteme katkısı nedir? Günümüzde etkin bir
devletlerarası sistem var mıdır? gibi sorulara yanıt aranmıştır. Çalışmada, kronolojik sıra takip
edilerek derinlemesine bir araştırma yapılmasını sağlayan vaka analizi yöntemi kullanılmıştır.
Sonuç olarak, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan uluslararası oluşumların savaşları engelleme
konusunda başarısız olduğu çeşitli olaylarla tasdiklenmiştir. Çalışmanın sonucunda tüm
devletlerin katılımıyla oluşturulacak etkili bir uluslararası yapının oluşturulmasının dünya barışını
tesis etmek için önemli bir adım olacağı kanaatine varılmıştır.
Thesis Chapters by ferhat ilgen
şekilde incelememiz gerekmektedir. Gelişen teknoloji ile devletlerin, prensliklerin ve
imparatorlukların askeri, ekonomik, politik ve sosyal düzeylerinde gelişme sağlanmış ve
beraberinde devletlerarası ilişkiler önem kazanmıştır. Artan bu ilişkilere paralel olarak
devletlerarası ilişkilerin nasıl ve ne şekilde sağlanacağı konusunda çeşitli görüşler ve yaklaşımlar
ortaya atılmıştır. Şüphesiz bu yaklaşımların içinde en dikkat çeken yaklaşımlardan birisi realizm
olmuştur. Realizm kavramı İkinci Dünya Savaşı sonrası önem kazanmış olsa da tarihsel bir arka
plana sahiptir. Günümüz uluslararası ilişkiler sisteminin temeli Avrupa kıtasında atılmıştır.
Avrupalı devletler 17. yüzyıla kadar doğal bir ittifak halinde papalık komutasında hareket etmiştir.
Din çatısı altında kurulan bu doğal ittifak, siyasal bir birlikten yoksun kalmıştır. Roma sonrası
oluşturulamayan siyasal birlik uzun yıllar süren iktidar mücadelelerine neden olmuştur. 17.
yüzyılın ikinci yarısına doğru mevcut sistem sorgulanmaya başlanmış ve ulusal çıkar kelimesi
uluslararası ilişkiler literatürüne girmiştir. Hobbes, Machiavelli, Richelieu ve diğer birçok
düşünürün benzer dönemlerde, benzer sorunları işlemesi rastlantı değildir. Nitekim gücün nasıl
dağıtılacağı, uluslararası sistemde nasıl bir temsil mekanizmasının oluşturulacağı gibi sorular
henüz cevaplanmış değildir. Dünya bu soruların yanıtını bulmak için iki büyük dünya savaşı
yaşamış ve milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Bu çalışmada, uluslararası ilişkilerin başlangıcı
olarak kabul edilen Vestfalya Barışı incelenmiştir. Vestfalya Barışı’na neden olan faktörler
nelerdir? Vestfalya Barışı’nın uluslararası sisteme katkısı nedir? Günümüzde etkin bir
devletlerarası sistem var mıdır? gibi sorulara yanıt aranmıştır. Çalışmada, kronolojik sıra takip
edilerek derinlemesine bir araştırma yapılmasını sağlayan vaka analizi yöntemi kullanılmıştır.
Sonuç olarak, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan uluslararası oluşumların savaşları engelleme
konusunda başarısız olduğu çeşitli olaylarla tasdiklenmiştir. Çalışmanın sonucunda tüm
devletlerin katılımıyla oluşturulacak etkili bir uluslararası yapının oluşturulmasının dünya barışını
tesis etmek için önemli bir adım olacağı kanaatine varılmıştır.