İslamî dönem Türk edebiyatında didaktik bir üslûpla yazılan edebî türler içerisinde hadis tercüme... more İslamî dönem Türk edebiyatında didaktik bir üslûpla yazılan edebî türler içerisinde hadis tercümeleri önemli bir yer tutmaktadır. Mensur-manzum karışık veya sadece manzum veya sadece mensur olarak yazılan bu metinler, bazen edebî bazen de didaktik metin özelliği gösterirler. Bu makalede manzum şekilde, Sad Kelime-i Ali tercümesi türünde yazılmış olan yazma bir eser inceleme-metin çalışması ile tanıtılacaktır. Sivas Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesinde 16377/3 numarada kayıtlı olan, müellifi ve yazıldığı yüzyılı tespit edilemeyen bu yazma eserin içerisinde 94 Arapça vecize ve Türkçe tercümesi yer almaktadır. Eserin der-kenarlarında ise sekiz adet tercümesi yapılmayan vecize bulunmaktadır. Yazma eserde çoğunluğu Hz. Ali’ye ait olan 94 vecizenin yer aldığı ve bu vecizelerin kıt’a nazım şekliyle tercümesinin yapıldığı tespit edilmiştir. Bu sözler içerik olarak incelendiğinde daha çok nefis, tatlı dil, iyilik, cömertlik, sabır, zulmün kötülüğü, tevazu, açgözlülük, cimrilik, edep, hırs, intikam, istişare, yalan söylememe, doğruluk, vefâ, takvâ, verâ, esenlik, cehalet vb. özellikle ahlâkî değerler ile ilgili olan sözlerin olduğu görülmüştür. Eserin istinsah tarihi 1012/1604 olup dil özellikleri bakımından incelendiğinde Eski Anadolu Türkçesi dil ve imlâ özellikleriyle karşılaşılmaktadır. Metinde kelimelere gelen bildirme eklerinin ayrı yazımı ve henüz ekleşmemiş hali vb. durumlar dönemsel dil özellikleri bakımından dikkat çekmektedir. Bu çalışmada incelemiş olduğumuz Sad Kelime-i Ali eserinde geçen vecizeler ile Türk atasözleri ve halk deyişleri arasındaki benzerlikler de gösterilmiştir. Makalenin sonuna eserin transkripsiyonlu metni ilave edilmiştir.
Bu makalede Sivas Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesinde kayıtlı, Yûsuf u Züleyhâ hikâyesini
konu al... more Bu makalede Sivas Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesinde kayıtlı, Yûsuf u Züleyhâ hikâyesini konu alan Yûsufiyye başlıklı mesnevi incelenerek yazma eserin tanıtılması amaçlanmaktadır. Yazma eser, Yûsuf’un düş görmesi hadisesiyle başlamaktadır. Eserde besmele, tahmîd, tevhîd, münâcât vb. manzumeler ve sebeb-i te’lif gibi mesnevinin giriş bölümünde olması gereken alt başlıklar mevcut değildir. Nüshanın istinsah tarihi Muharrem 11 H 1213/M 1798 olarak belirtilmiştir. Türk edebiyatında yazılmış ve Yûsuf kıssasını konu alan Yûsuf u Züleyhâ mesnevileri ile Sivas Ziya Bey nüshası karşılaştırıldığında nüshanın Süle Fakîh’in (ö. ?) Yûsuf ve Zelîhâ mesnevisine vezin ve içerik yönünden benzerlik gösterdiği görülmüş ve bu benzerlikler makalede tablolarla gösterilmiştir. Eser üzerine yapılan incelemeler sonucunda bu yazma eserin 17 nüshası tespit edilen ve Süle Fakîh’e ait olduğu belirtilen Yûsuf ve Zelîhâ mesnevisiyle birçok benzerliğinin olması sebebiyle bu eserin diğer bir nüshası olarak düşünülmüştür. Ancak eser ile ilgili bir diğer husus ise metnin sonunda yer alan “Yarluğasun yazan Hakîrî diyesün” mısrası bu yazma eserin Süle Fakîh’in Yûsuf ve Zelîhâ mesnevisine nazire olabileceğini de akla getirmektedir. Eserin son iki sayfasında yazı tipinin değişmesi ve hareke kullanılmaması bu sayfaların başka bir müellif tarafından ve farklı bir yüzyılda yazıldığı ihtimalini de doğurur. Bu sayfaların sonradan yazılması ve Süle Fakih ifadesinin geçmemesi farklı bir ismin kullanılması eserin bu son iki sayfasının zeyl olabileceği ihtimalini de güçlendirir. Yazma eser içerisinde son sayfada geçen isim dışında eserin müellifine dair herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Eser hakkındaki bilinmeyen hususlar bu makale içerisinde tartışılmıştır.
Mitlerde ilk kez ortaya çıkan sembol ve simge, insan zihninin soyut olanı anlamada ve anlatmada b... more Mitlerde ilk kez ortaya çıkan sembol ve simge, insan zihninin soyut olanı anlamada ve anlatmada başvurduğu somutlaştırmalardır. Bu makalede mazmun kavramının somut bir tanımının olup olmadığı, bu kavramın şiir içerisinde nasıl geçtiği ve şairlerin mazmunları nasıl somutlaştırdığı divanlardan hareketle araştırılmıştır. Bu amaçla klasik Türk şiirine ait otuz altı divan incelenerek mazmun kelimesi bu divanlarda taranmış ve tespit edilen beyitler incelenerek şairlerin mazmun kavramını hangi somut varlıklarla görünür kıldığı ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Özellikle mazmun kavramının mesaj ve iletilmek istenen anlam ile somutlaştırıldığında, mazmunun zarftan çok mazrufta olduğu-zarfta değil zarfın içindekinde gizli olduğu-görülmüştür. Mazmun kavramının anlatımında kullanılan somutlaştırmaların tespit edilmesiyle klasik Türk şiirinin önemli poetik bir unsuru olan mazmunları daha iyi anlamak ve tanımlamak mümkün olacaktır. Anahtar Sözcükler: Klasik Türk şiiri, mazmun, somutlaştırma, imge, soyut. Abstract The symbol and symbol that emerged for the first time in myths are the concretizations that the human mind uses to understand and explain the abstract. In this article, whether or not there is a concrete definition of the concept of mazmun, how this concept is used in poetry and how the poets embody the mazmuns is investigated with the help of divan. For this purpose, thirty-six divans of classical Turkish poetry were examined and the word m mazmun larda was scanned in the divans, and it was tried to reveal with which concrete entities the poets made the concept of mazmun visible. As a result of this study, what exactly is the concept of mazmun in the mind of the poet is investigated. In particular, when the concept of mazmun is embodied by the message and the meaning to be conveyed, it is found that the mazmun is hidden in the envelope rather than the envelope.By identifying the concretizations used in the expression of the Mazmuns, it will be possible to understand and define the Mazmun which is an important poetic element of classical Turkish poetry. Giriş Etimolojik olarak mazmun, Arapça "zımn" kökünden gelmektedir. Mazmun, "1. Gizli anlam; saklı kavram. 2. Ödenmesi gereken şey. 3. Cümlenin, kelimenin veya kelime gruplarının anlamı; herkesin çıkardığı gerçek ve mecaz anlam. 4. ed. Divan şiirinde bazı kavramları dolaylı anlatmak için kullanılan nükteli ve sanatlı söz; beyitlerde gizli olan ikinci anlam" (Çağbayır, 2007, 3094) şeklinde tanımlanmaktadır. Mazmun kelimesinin türetildiği zımn kökü ise; 1. Bir şeyin içi, iç taraf. 2. Açıkça söylenmemiş fakat hissettirilen düşünce ya da söz, içteki maksat. 3. Amaç, istek (Çağbayır, 2007, 5470) anlamlarına gelmektedir.
XVI. yüzyıl şairlerinden Taşlıcalı Yahya Bey'in beş mesnevisinden biri olan Şâh u Gedâ mesnevisi ... more XVI. yüzyıl şairlerinden Taşlıcalı Yahya Bey'in beş mesnevisinden biri olan Şâh u Gedâ mesnevisi mahalli özellikler taşıyan telif bir eser olma özelliği yanında mekân tasvirleriyle de dikkat çekmektedir. Edebî eserlerde kahra-manların varlık bulduğu ve hikâyenin gerçeklik yönünü sağlayan mekânlar, çevresel ve olgusal boyutuyla iki bölümde incelenmektedir. Çevresel mekân tasvirleriyle kahramanın varlık gösterdiği çevrenin tanıtılması, olgusal mekân tasvirleriyle ise kahramanın içinde bulunduğu ruh halinin gösterilmesi mümkündür. Şâh u Gedâ mesnevisin-de çevresel mekân tasvirleri ve mesnevinin başkahramanı olan Gedâ'nın ruh halini yansıtmak amacıyla yapılmış olgusal mekân tasvirleri yer almaktadır. Bu bağlamda Şâh u Gedâ mesnevisinin çevresel ve olgusal mekân tasvirlerin ele alındığı bu makalede özelde Şâh u Gedâ mesnevisi genelde ise klasik Türk edebiyatı mesnevilerinde mekânın tasviri ve ontololojik anlamda mekân-varlık ilişkisi ince-lenmektedir. A B S T R A C T " Şâh u Gedâ " , one of the five masnavis of Yahya Bey of Taşlıca, in addition to being a copyrighted work with local characteristics, is significant with the spatial portrayals it contains. The spaces that the protagonists are embodied and provide the realistic aspect of the study could be examined in two sections of ambient and factual dimensions. Ambient spatial portrayals provide information on the environment that the protagonist exists, while factual spatial portrayals reflect the mood of the protagonist, which we could not observe physically. Together with ambient spatial portrayals, there are spatial descriptions to reflect the mood of Gedâ, the protagonist of the masnavi. Thus, in this study, which scrutinizes the ambient and factual spatial portrayals in the Şâh u Gedâ masnavi in particular, examines spatial portrayals in classical Turkish literature in general, and space-entity relationship ontologically.
ÖZET Yazarların okuduğu metinler aynı zamanda onların beslenme kaynaklarıdır. Yazarlar tarafından... more ÖZET Yazarların okuduğu metinler aynı zamanda onların beslenme kaynaklarıdır. Yazarlar tarafından okunan metinlerin ve dinlenilen anlatıların bir eserde kendini dolaylı veya doğrudan göstermesi ise metinlerarası ilişkilerin somut göstergeleridir. Metinlerarası ilişkiler, metinlerin yazılma sürecinde yazarın tercihi doğrultusunda diğer metinlerin yeni oluşturulan metin içerisinde var olmasıdır. XIX. yüzyılda metin incelemeleriyle ortaya konulan metinlerarası ilişkiler kuramının isimlendirilmesi yakın zamana dayanmakla birlikte, metinlerde kullanımı oldukça eskilere uzanmaktadır.
İslamî dönem Türk edebiyatında didaktik bir üslûpla yazılan edebî türler içerisinde hadis tercüme... more İslamî dönem Türk edebiyatında didaktik bir üslûpla yazılan edebî türler içerisinde hadis tercümeleri önemli bir yer tutmaktadır. Mensur-manzum karışık veya sadece manzum veya sadece mensur olarak yazılan bu metinler, bazen edebî bazen de didaktik metin özelliği gösterirler. Bu makalede manzum şekilde, Sad Kelime-i Ali tercümesi türünde yazılmış olan yazma bir eser inceleme-metin çalışması ile tanıtılacaktır. Sivas Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesinde 16377/3 numarada kayıtlı olan, müellifi ve yazıldığı yüzyılı tespit edilemeyen bu yazma eserin içerisinde 94 Arapça vecize ve Türkçe tercümesi yer almaktadır. Eserin der-kenarlarında ise sekiz adet tercümesi yapılmayan vecize bulunmaktadır. Yazma eserde çoğunluğu Hz. Ali’ye ait olan 94 vecizenin yer aldığı ve bu vecizelerin kıt’a nazım şekliyle tercümesinin yapıldığı tespit edilmiştir. Bu sözler içerik olarak incelendiğinde daha çok nefis, tatlı dil, iyilik, cömertlik, sabır, zulmün kötülüğü, tevazu, açgözlülük, cimrilik, edep, hırs, intikam, istişare, yalan söylememe, doğruluk, vefâ, takvâ, verâ, esenlik, cehalet vb. özellikle ahlâkî değerler ile ilgili olan sözlerin olduğu görülmüştür. Eserin istinsah tarihi 1012/1604 olup dil özellikleri bakımından incelendiğinde Eski Anadolu Türkçesi dil ve imlâ özellikleriyle karşılaşılmaktadır. Metinde kelimelere gelen bildirme eklerinin ayrı yazımı ve henüz ekleşmemiş hali vb. durumlar dönemsel dil özellikleri bakımından dikkat çekmektedir. Bu çalışmada incelemiş olduğumuz Sad Kelime-i Ali eserinde geçen vecizeler ile Türk atasözleri ve halk deyişleri arasındaki benzerlikler de gösterilmiştir. Makalenin sonuna eserin transkripsiyonlu metni ilave edilmiştir.
Bu makalede Sivas Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesinde kayıtlı, Yûsuf u Züleyhâ hikâyesini
konu al... more Bu makalede Sivas Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesinde kayıtlı, Yûsuf u Züleyhâ hikâyesini konu alan Yûsufiyye başlıklı mesnevi incelenerek yazma eserin tanıtılması amaçlanmaktadır. Yazma eser, Yûsuf’un düş görmesi hadisesiyle başlamaktadır. Eserde besmele, tahmîd, tevhîd, münâcât vb. manzumeler ve sebeb-i te’lif gibi mesnevinin giriş bölümünde olması gereken alt başlıklar mevcut değildir. Nüshanın istinsah tarihi Muharrem 11 H 1213/M 1798 olarak belirtilmiştir. Türk edebiyatında yazılmış ve Yûsuf kıssasını konu alan Yûsuf u Züleyhâ mesnevileri ile Sivas Ziya Bey nüshası karşılaştırıldığında nüshanın Süle Fakîh’in (ö. ?) Yûsuf ve Zelîhâ mesnevisine vezin ve içerik yönünden benzerlik gösterdiği görülmüş ve bu benzerlikler makalede tablolarla gösterilmiştir. Eser üzerine yapılan incelemeler sonucunda bu yazma eserin 17 nüshası tespit edilen ve Süle Fakîh’e ait olduğu belirtilen Yûsuf ve Zelîhâ mesnevisiyle birçok benzerliğinin olması sebebiyle bu eserin diğer bir nüshası olarak düşünülmüştür. Ancak eser ile ilgili bir diğer husus ise metnin sonunda yer alan “Yarluğasun yazan Hakîrî diyesün” mısrası bu yazma eserin Süle Fakîh’in Yûsuf ve Zelîhâ mesnevisine nazire olabileceğini de akla getirmektedir. Eserin son iki sayfasında yazı tipinin değişmesi ve hareke kullanılmaması bu sayfaların başka bir müellif tarafından ve farklı bir yüzyılda yazıldığı ihtimalini de doğurur. Bu sayfaların sonradan yazılması ve Süle Fakih ifadesinin geçmemesi farklı bir ismin kullanılması eserin bu son iki sayfasının zeyl olabileceği ihtimalini de güçlendirir. Yazma eser içerisinde son sayfada geçen isim dışında eserin müellifine dair herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Eser hakkındaki bilinmeyen hususlar bu makale içerisinde tartışılmıştır.
Mitlerde ilk kez ortaya çıkan sembol ve simge, insan zihninin soyut olanı anlamada ve anlatmada b... more Mitlerde ilk kez ortaya çıkan sembol ve simge, insan zihninin soyut olanı anlamada ve anlatmada başvurduğu somutlaştırmalardır. Bu makalede mazmun kavramının somut bir tanımının olup olmadığı, bu kavramın şiir içerisinde nasıl geçtiği ve şairlerin mazmunları nasıl somutlaştırdığı divanlardan hareketle araştırılmıştır. Bu amaçla klasik Türk şiirine ait otuz altı divan incelenerek mazmun kelimesi bu divanlarda taranmış ve tespit edilen beyitler incelenerek şairlerin mazmun kavramını hangi somut varlıklarla görünür kıldığı ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Özellikle mazmun kavramının mesaj ve iletilmek istenen anlam ile somutlaştırıldığında, mazmunun zarftan çok mazrufta olduğu-zarfta değil zarfın içindekinde gizli olduğu-görülmüştür. Mazmun kavramının anlatımında kullanılan somutlaştırmaların tespit edilmesiyle klasik Türk şiirinin önemli poetik bir unsuru olan mazmunları daha iyi anlamak ve tanımlamak mümkün olacaktır. Anahtar Sözcükler: Klasik Türk şiiri, mazmun, somutlaştırma, imge, soyut. Abstract The symbol and symbol that emerged for the first time in myths are the concretizations that the human mind uses to understand and explain the abstract. In this article, whether or not there is a concrete definition of the concept of mazmun, how this concept is used in poetry and how the poets embody the mazmuns is investigated with the help of divan. For this purpose, thirty-six divans of classical Turkish poetry were examined and the word m mazmun larda was scanned in the divans, and it was tried to reveal with which concrete entities the poets made the concept of mazmun visible. As a result of this study, what exactly is the concept of mazmun in the mind of the poet is investigated. In particular, when the concept of mazmun is embodied by the message and the meaning to be conveyed, it is found that the mazmun is hidden in the envelope rather than the envelope.By identifying the concretizations used in the expression of the Mazmuns, it will be possible to understand and define the Mazmun which is an important poetic element of classical Turkish poetry. Giriş Etimolojik olarak mazmun, Arapça "zımn" kökünden gelmektedir. Mazmun, "1. Gizli anlam; saklı kavram. 2. Ödenmesi gereken şey. 3. Cümlenin, kelimenin veya kelime gruplarının anlamı; herkesin çıkardığı gerçek ve mecaz anlam. 4. ed. Divan şiirinde bazı kavramları dolaylı anlatmak için kullanılan nükteli ve sanatlı söz; beyitlerde gizli olan ikinci anlam" (Çağbayır, 2007, 3094) şeklinde tanımlanmaktadır. Mazmun kelimesinin türetildiği zımn kökü ise; 1. Bir şeyin içi, iç taraf. 2. Açıkça söylenmemiş fakat hissettirilen düşünce ya da söz, içteki maksat. 3. Amaç, istek (Çağbayır, 2007, 5470) anlamlarına gelmektedir.
XVI. yüzyıl şairlerinden Taşlıcalı Yahya Bey'in beş mesnevisinden biri olan Şâh u Gedâ mesnevisi ... more XVI. yüzyıl şairlerinden Taşlıcalı Yahya Bey'in beş mesnevisinden biri olan Şâh u Gedâ mesnevisi mahalli özellikler taşıyan telif bir eser olma özelliği yanında mekân tasvirleriyle de dikkat çekmektedir. Edebî eserlerde kahra-manların varlık bulduğu ve hikâyenin gerçeklik yönünü sağlayan mekânlar, çevresel ve olgusal boyutuyla iki bölümde incelenmektedir. Çevresel mekân tasvirleriyle kahramanın varlık gösterdiği çevrenin tanıtılması, olgusal mekân tasvirleriyle ise kahramanın içinde bulunduğu ruh halinin gösterilmesi mümkündür. Şâh u Gedâ mesnevisin-de çevresel mekân tasvirleri ve mesnevinin başkahramanı olan Gedâ'nın ruh halini yansıtmak amacıyla yapılmış olgusal mekân tasvirleri yer almaktadır. Bu bağlamda Şâh u Gedâ mesnevisinin çevresel ve olgusal mekân tasvirlerin ele alındığı bu makalede özelde Şâh u Gedâ mesnevisi genelde ise klasik Türk edebiyatı mesnevilerinde mekânın tasviri ve ontololojik anlamda mekân-varlık ilişkisi ince-lenmektedir. A B S T R A C T " Şâh u Gedâ " , one of the five masnavis of Yahya Bey of Taşlıca, in addition to being a copyrighted work with local characteristics, is significant with the spatial portrayals it contains. The spaces that the protagonists are embodied and provide the realistic aspect of the study could be examined in two sections of ambient and factual dimensions. Ambient spatial portrayals provide information on the environment that the protagonist exists, while factual spatial portrayals reflect the mood of the protagonist, which we could not observe physically. Together with ambient spatial portrayals, there are spatial descriptions to reflect the mood of Gedâ, the protagonist of the masnavi. Thus, in this study, which scrutinizes the ambient and factual spatial portrayals in the Şâh u Gedâ masnavi in particular, examines spatial portrayals in classical Turkish literature in general, and space-entity relationship ontologically.
ÖZET Yazarların okuduğu metinler aynı zamanda onların beslenme kaynaklarıdır. Yazarlar tarafından... more ÖZET Yazarların okuduğu metinler aynı zamanda onların beslenme kaynaklarıdır. Yazarlar tarafından okunan metinlerin ve dinlenilen anlatıların bir eserde kendini dolaylı veya doğrudan göstermesi ise metinlerarası ilişkilerin somut göstergeleridir. Metinlerarası ilişkiler, metinlerin yazılma sürecinde yazarın tercihi doğrultusunda diğer metinlerin yeni oluşturulan metin içerisinde var olmasıdır. XIX. yüzyılda metin incelemeleriyle ortaya konulan metinlerarası ilişkiler kuramının isimlendirilmesi yakın zamana dayanmakla birlikte, metinlerde kullanımı oldukça eskilere uzanmaktadır.
Uploads
önemli bir yer tutmaktadır. Mensur-manzum karışık veya sadece manzum veya sadece mensur olarak
yazılan bu metinler, bazen edebî bazen de didaktik metin özelliği gösterirler. Bu makalede manzum
şekilde, Sad Kelime-i Ali tercümesi türünde yazılmış olan yazma bir eser inceleme-metin çalışması ile
tanıtılacaktır. Sivas Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesinde 16377/3 numarada kayıtlı olan, müellifi ve
yazıldığı yüzyılı tespit edilemeyen bu yazma eserin içerisinde 94 Arapça vecize ve Türkçe tercümesi yer
almaktadır. Eserin der-kenarlarında ise sekiz adet tercümesi yapılmayan vecize bulunmaktadır. Yazma
eserde çoğunluğu Hz. Ali’ye ait olan 94 vecizenin yer aldığı ve bu vecizelerin kıt’a nazım şekliyle
tercümesinin yapıldığı tespit edilmiştir. Bu sözler içerik olarak incelendiğinde daha çok nefis, tatlı dil,
iyilik, cömertlik, sabır, zulmün kötülüğü, tevazu, açgözlülük, cimrilik, edep, hırs, intikam, istişare, yalan
söylememe, doğruluk, vefâ, takvâ, verâ, esenlik, cehalet vb. özellikle ahlâkî değerler ile ilgili olan
sözlerin olduğu görülmüştür. Eserin istinsah tarihi 1012/1604 olup dil özellikleri bakımından
incelendiğinde Eski Anadolu Türkçesi dil ve imlâ özellikleriyle karşılaşılmaktadır. Metinde kelimelere
gelen bildirme eklerinin ayrı yazımı ve henüz ekleşmemiş hali vb. durumlar dönemsel dil özellikleri
bakımından dikkat çekmektedir. Bu çalışmada incelemiş olduğumuz Sad Kelime-i Ali eserinde geçen
vecizeler ile Türk atasözleri ve halk deyişleri arasındaki benzerlikler de gösterilmiştir. Makalenin sonuna
eserin transkripsiyonlu metni ilave edilmiştir.
konu alan Yûsufiyye başlıklı mesnevi incelenerek yazma eserin tanıtılması amaçlanmaktadır.
Yazma eser, Yûsuf’un düş görmesi hadisesiyle başlamaktadır. Eserde besmele, tahmîd,
tevhîd, münâcât vb. manzumeler ve sebeb-i te’lif gibi mesnevinin giriş bölümünde olması
gereken alt başlıklar mevcut değildir. Nüshanın istinsah tarihi Muharrem 11 H 1213/M 1798
olarak belirtilmiştir. Türk edebiyatında yazılmış ve Yûsuf kıssasını konu alan Yûsuf u Züleyhâ
mesnevileri ile Sivas Ziya Bey nüshası karşılaştırıldığında nüshanın Süle Fakîh’in (ö. ?) Yûsuf
ve Zelîhâ mesnevisine vezin ve içerik yönünden benzerlik gösterdiği görülmüş ve bu
benzerlikler makalede tablolarla gösterilmiştir. Eser üzerine yapılan incelemeler sonucunda
bu yazma eserin 17 nüshası tespit edilen ve Süle Fakîh’e ait olduğu belirtilen Yûsuf ve Zelîhâ
mesnevisiyle birçok benzerliğinin olması sebebiyle bu eserin diğer bir nüshası olarak
düşünülmüştür. Ancak eser ile ilgili bir diğer husus ise metnin sonunda yer alan “Yarluğasun
yazan Hakîrî diyesün” mısrası bu yazma eserin Süle Fakîh’in Yûsuf ve Zelîhâ mesnevisine
nazire olabileceğini de akla getirmektedir. Eserin son iki sayfasında yazı tipinin değişmesi ve
hareke kullanılmaması bu sayfaların başka bir müellif tarafından ve farklı bir yüzyılda
yazıldığı ihtimalini de doğurur. Bu sayfaların sonradan yazılması ve Süle Fakih ifadesinin
geçmemesi farklı bir ismin kullanılması eserin bu son iki sayfasının zeyl olabileceği ihtimalini
de güçlendirir. Yazma eser içerisinde son sayfada geçen isim dışında eserin müellifine dair
herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Eser hakkındaki bilinmeyen hususlar bu makale
içerisinde tartışılmıştır.
önemli bir yer tutmaktadır. Mensur-manzum karışık veya sadece manzum veya sadece mensur olarak
yazılan bu metinler, bazen edebî bazen de didaktik metin özelliği gösterirler. Bu makalede manzum
şekilde, Sad Kelime-i Ali tercümesi türünde yazılmış olan yazma bir eser inceleme-metin çalışması ile
tanıtılacaktır. Sivas Ziya Bey Yazma Eser Kütüphanesinde 16377/3 numarada kayıtlı olan, müellifi ve
yazıldığı yüzyılı tespit edilemeyen bu yazma eserin içerisinde 94 Arapça vecize ve Türkçe tercümesi yer
almaktadır. Eserin der-kenarlarında ise sekiz adet tercümesi yapılmayan vecize bulunmaktadır. Yazma
eserde çoğunluğu Hz. Ali’ye ait olan 94 vecizenin yer aldığı ve bu vecizelerin kıt’a nazım şekliyle
tercümesinin yapıldığı tespit edilmiştir. Bu sözler içerik olarak incelendiğinde daha çok nefis, tatlı dil,
iyilik, cömertlik, sabır, zulmün kötülüğü, tevazu, açgözlülük, cimrilik, edep, hırs, intikam, istişare, yalan
söylememe, doğruluk, vefâ, takvâ, verâ, esenlik, cehalet vb. özellikle ahlâkî değerler ile ilgili olan
sözlerin olduğu görülmüştür. Eserin istinsah tarihi 1012/1604 olup dil özellikleri bakımından
incelendiğinde Eski Anadolu Türkçesi dil ve imlâ özellikleriyle karşılaşılmaktadır. Metinde kelimelere
gelen bildirme eklerinin ayrı yazımı ve henüz ekleşmemiş hali vb. durumlar dönemsel dil özellikleri
bakımından dikkat çekmektedir. Bu çalışmada incelemiş olduğumuz Sad Kelime-i Ali eserinde geçen
vecizeler ile Türk atasözleri ve halk deyişleri arasındaki benzerlikler de gösterilmiştir. Makalenin sonuna
eserin transkripsiyonlu metni ilave edilmiştir.
konu alan Yûsufiyye başlıklı mesnevi incelenerek yazma eserin tanıtılması amaçlanmaktadır.
Yazma eser, Yûsuf’un düş görmesi hadisesiyle başlamaktadır. Eserde besmele, tahmîd,
tevhîd, münâcât vb. manzumeler ve sebeb-i te’lif gibi mesnevinin giriş bölümünde olması
gereken alt başlıklar mevcut değildir. Nüshanın istinsah tarihi Muharrem 11 H 1213/M 1798
olarak belirtilmiştir. Türk edebiyatında yazılmış ve Yûsuf kıssasını konu alan Yûsuf u Züleyhâ
mesnevileri ile Sivas Ziya Bey nüshası karşılaştırıldığında nüshanın Süle Fakîh’in (ö. ?) Yûsuf
ve Zelîhâ mesnevisine vezin ve içerik yönünden benzerlik gösterdiği görülmüş ve bu
benzerlikler makalede tablolarla gösterilmiştir. Eser üzerine yapılan incelemeler sonucunda
bu yazma eserin 17 nüshası tespit edilen ve Süle Fakîh’e ait olduğu belirtilen Yûsuf ve Zelîhâ
mesnevisiyle birçok benzerliğinin olması sebebiyle bu eserin diğer bir nüshası olarak
düşünülmüştür. Ancak eser ile ilgili bir diğer husus ise metnin sonunda yer alan “Yarluğasun
yazan Hakîrî diyesün” mısrası bu yazma eserin Süle Fakîh’in Yûsuf ve Zelîhâ mesnevisine
nazire olabileceğini de akla getirmektedir. Eserin son iki sayfasında yazı tipinin değişmesi ve
hareke kullanılmaması bu sayfaların başka bir müellif tarafından ve farklı bir yüzyılda
yazıldığı ihtimalini de doğurur. Bu sayfaların sonradan yazılması ve Süle Fakih ifadesinin
geçmemesi farklı bir ismin kullanılması eserin bu son iki sayfasının zeyl olabileceği ihtimalini
de güçlendirir. Yazma eser içerisinde son sayfada geçen isim dışında eserin müellifine dair
herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Eser hakkındaki bilinmeyen hususlar bu makale
içerisinde tartışılmıştır.