Papers by Mehmet Sarı
Ekphrasis Images, Cinema, Theory, Media, 2022
Science fiction narratives illuminate the human condition by estranging us from our perception of... more Science fiction narratives illuminate the human condition by estranging us from our perception of reality and presenting authentic, imaginative frameworks. This article examines how the television series Foundation (Apple TV+, 2021-) approaches human value systems and emerging conflicts from a Spiral Dynamics perspective, emphasizing the series' immense worth in making sense of the contemporary world. Spiral Dynamics is a scientific model that describes the development of human beliefs, ideals, and values on a deep fundamental level. Foundation offers nuanced representations of discrepancies between different value systems and highlights the strengths and weaknesses of multiple stages. Thus, the series provides an opportunity to contemplate the conflict between the self-righteous morality of the West and the radicalized politics of tyrannical and/or religious regimes. Foundation scrutinizes the validity and the hegemony of science and rational thinking (Galactic Empire representing stage Orange) and juxtaposes it with various lower and higher stages. Red kingdoms (Anacreon and Thespis) and Blue/ Purple religions (Luminism and Seer Church) are in conflict with each other and the Empire. Psychohistory, as a stage Yellow scientific device (and also the 'novum' of the series), advances holistic solutions to conflicts; it emphasizes that all perspectives are partial and there are alternative ways to integrate them. Consequently, this article aims to address how a science fiction saga could 'cognitively map' ongoing cultural conflicts. Foundation reflects planetary concerns, provides a complementary perspective on cultural values and conflicts, and paves a way for multi-perspectival, 'conscious' politics.
Moment Journal, 2022
İroni ve kuşkuculuğa merkezî konum atfeden postmodernizmin çağdaş görsel kültür ve sanatı anlamla... more İroni ve kuşkuculuğa merkezî konum atfeden postmodernizmin çağdaş görsel kültür ve sanatı anlamlandırmada yetersiz kalmaya başlaması ve hegemonyasını kaybedişi yeni açıklayıcı çerçevelere ihtiyacı doğurmuştur. Metamodernizm, değişen duyarlılığı ve zamanın ruhunu işaret eden bir söylem olarak, modern ve postmodern, umut ve nihilizm, ironi ve içtenlik arasındaki salınımlarla karakterizedir. Bu çalışmada metamodernizmin sinema sanatındaki tezahürleri Kaçık Porno (Radu Jude, 2021) filmi üzerinden tartışılmıştır. Filmin modern ve postmodern sinematik anlatı stratejilerini girift biçimde kullanışı irdelenerek sinemada metamodern etkinin üretimi araştırılmıştır. İkilikler üzerinden ilerleyen film modernizmin amaçladığı umut ve ilerleme ile postmodernizmin kinik ve ironik yaklaşımı arasında salınımlar gösterir. Modernizmi ve postmodernizmi inkâr etmeden aşmaya çalışan metamodernizmin ‘ileri dönüşüm’ stratejisini uygular. Post-ironik, samimi ve karnavalesk nitelikleriyle metamodern duygu yapısını somutlaştırır.
sinecine: Sinema Araştırmaları Dergisi, 2021
Bu çalışmada René Girard’ın insan arzusunun kökenleri ve işleyişini tasarımladığı mimetik kuramı ... more Bu çalışmada René Girard’ın insan arzusunun kökenleri ve işleyişini tasarımladığı mimetik kuramı çerçevesinde yönetmen Tayfun Pirselimoğlu’nun Pus (2009), Saç (2010) ve Ben O Değilim (2013) filmlerindeki erkek karakterler çözümlenmiştir. Ele alınan filmlerin ortak özelliği erkek ana karakterlerin sosyo-ekonomik yapının en altında yuvalanan, hem maddi hem de kişiler arası ilişkiler açısından mağdur-kurban konumuna yerleştirilen ‘omega erkek’ler olmalarıdır. Pirselimoğlu’nun omega erkeklerinin duygudurumları Girard’ın mimetik kuramı ve bu kuram bağlamındaki ressentiment çerçevesinde incelenmiştir. Girardcı yaklaşımın toplumsal cinsiyet perspektifiyle melezleştirilmesi yoluyla metin analizi gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda, erilliğin yitimini deneyimleyen erkek karakterlerin hayata karşı ressentiment dolu oldukları sonucuna varılmıştır. Hâkimiyeti altında oldukları iktidarsızlık hissinden başka bir erkeğe dönüşerek kurtulmak isterler ve kimliklerini ressentiment duygusuna göre oluştururlar.
This study analyzes the male characters in director Tayfun Pirselimoğlu’s films Pus (2009), Saç (2010), and Ben O Değilim (2013) within the framework of René Girard’s mimetic theory, which is based on the origins and the functioning of human desire. The common feature of the films is that the main characters are 'omega males' nestled at the bottom of the socio-economic structure and placed in the position of victim in terms of both economics and interpersonal relations. This study examines the mood states of Pirselimoğlu’s omega males within the framework of ressentiment in Girard’s mimetic theory and conducts a textual analysis that pairs this Girardian approach with a gender perspective. It argues that Pirselimoğlu’s male characters experience the loss of masculinity and are full of ressentiment toward life; they desire to get rid of the feeling of impotence by transforming into other men, and they form their identity through the emotion of ressentiment.
Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 2020
Karnaval kuramı edebiyat dışında sanatın diğer dallarına da uygulanabilen bir kuramdır. Filmler h... more Karnaval kuramı edebiyat dışında sanatın diğer dallarına da uygulanabilen bir kuramdır. Filmler hem metinsel olarak hem de alımlama pratikleri bakımından karnavalesk nitelikler taşıyabilmektedir. Bu çalışmada Mihail Bahtin’in karnaval kuramı çerçevesinde kült film olgusu incelenmiştir. Çalışmada karnavalesk özellikler ışığında kült film kavramının ayırıcı özellikleri ele alınmıştır. Karnaval ve karnavalesk kavramları incelenerek Bahtin’in kuramını oluşturan ana unsurlar araştırılmıştır. Karnavaleskin sinema ile olan bağı gösterildikten sonra kült film kavramı metinsel ve metin-dışı özellikleri bakımından incelenmiştir. ‘Kült film’in sinema alanında alternatif bir kanon olduğu ortaya konulmuştur. Kült filmlerin anaakım sinemaya muhalif oluşu ile karnavaleskin resmî kültürü askıya alışı örtüşmektedir. Karnavalların insanları katılımcılığa sevk edişi gibi kült filmler alımlanış olarak film ile seyirci arasındaki bariyerlerin yıkılmasına olanak sağlar. Karnavallarda insanlar arasındaki dayanışmaya kült film hayranlarında rastlanabilmektedir. Sahip olduğu birtakım yapısal ve üslupsal özellikler nedeniyle kült filmler diğer filmlerden farklılaşmaktadır. Karnavalesk açıdan bu özellikler değişkenlik ve tanımsızlık, sanat ve sanat-dışı ayrımının bulanıklaşması ve ihlal yaratma olarak ortaya çıkmaktadır. Tüm bu özellikler araştırılırken belli başlı kült film örneklerinden yararlanılmış ve kült film konseptinin karnavalesk geleneğin bir örneği olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
The Notion of Cult Film within the Context of Bakhtinian Carnivalesque
Carnival theory is applicable to other branches of art apart from literature. In this study, the phenomenon of cult film has been examined in the context of the carnival theory of Mikhail Bakhtin. Characteristics of the notion of cult film were discussed in consideration of carnivalesque characteristics. The concepts of carnival and carnivalesque were examined and the main elements constituting Bahtin’s theory were researched. After examining the relationship between carnivalesque and cinema, the concept of cult film was researched in terms of textual and non-textual characteristics. It has been asserted that ‘cult film’ constitutes an alternative canon in the area of film. Cult film’s opposition to the mainstream overlaps with suspending of official culture by the carnivalesque. Cult films, like carnivals leading people to participation, allow the barriers between the film and the audience to be demolished. Solidarity among people in carnivals resembles the unity of cult film fans. Cult films differ from other films due to some structural and stylistic features. From the carnivalesque perspective, these features emerge as variability and uncertainty, blurring the distinction between art and non-art, and creating a transgression. While investigating all these features, some cult film examples were used and it was concluded that the concept of cult film is an example of the carnivalesque tradition.
Ekphrasis Images, Cinema, Theory, Media, 2021
The films embraced by the viewers due to their formal and/or aesthetic incompetence (e.g. technic... more The films embraced by the viewers due to their formal and/or aesthetic incompetence (e.g. technical flaws, lousy acting, cheap special effects, baffling storylines) are called "so bad, it's good," "goodbad film" or simply "badfilm". Badfilm, which constitutes a form of subcultural counter-aesthetics, overthrows traditional hierarchies of taste. Despite being positioned at the lowest end of film industry, badfilms are mostly embraced by cinephiles who seem to believe they have good taste. In order to elaborate on this paradoxical case, this article suggests that the cult interest in badfilms relies to a great extent upon emotional engagement. Through analyses of textual and extratextual features of Fateful Findings (Neil Breen, 2013), in conjunction with its various receptions, the badfilm appreciation will be investigated. Neil Breen's films are championed by virtue of their massive failures. They make viewers think of the films as artifacts rather than story-worlds. As a conclusion, the meta-level emotional responses called "artifact emotions" (Tan, Plantinga), due in no small part to "schadenfreude" (enjoyment derived from the troubles or failures of others) provide a basis for the collective appreciation of badfilms.
SineFilozofi, 2021
Science fiction has almost become a modern-day mythology, and it is a genre that reaches the mass... more Science fiction has almost become a modern-day mythology, and it is a genre that reaches the masses in the field of cinema, in a way that its literature counterpart cannot. The 'sublime,' identified as one of the attractive aspects of science fiction literature, is a philosophical and aesthetic concept with a wide semantic application associated with greatness, power, and limitlessness. The expression of the sublime in cinema creates an emotion of 'awe.' Awe as a complex emotion has been increasingly explored in theoretical and empirical studies in recent years. In this study, the emotion of awe is examined with the example of Interstellar (Christopher Nolan, 2014). The film has distinctive depictions of the sublime and it suggests two distinguishing features of awe (i.e., vastness and a need for accommodation) through various aspects of science fiction themes and certain affective qualities. It has been concluded that awe as a cinematic emotion is the emotional core of Interstellar. The film embodies the operational structure of awe.
Book Chapters by Mehmet Sarı
Türk Sinemasında Politik Söylem, 2023
Bu çalışmada politik hicvin mokümanter türü ile olan ilişkisi O.H.A: Oflu Hoca’yı Aramak (Levent ... more Bu çalışmada politik hicvin mokümanter türü ile olan ilişkisi O.H.A: Oflu Hoca’yı Aramak (Levent Soyarslan, 2014) filmi üzerinden incelenmiştir. Film, yakın dönemin en özgün yapımlarından biri olarak politik Türk sineması kapsamında irdelenmeyi hak etmektedir. Mokümanter türünün anlatı gücünü perçinleyen ve zayıflatan unsurlar ile ironi ve hiciv mekanizmalarının işleyişi film örneğinde ele alınmıştır. Filmin analizi yoluyla mokümanter biçiminin algılanışını düşünsel olarak zenginleştirmek amaçlanmıştır.
Görme Pratikleri Disiplinlerarası Görsel İletişim Çalışmaları, 2022
Samimiyetin ve iyi yürekliliğin geçer akçe değerler olarak karşılaşıldığı televizyon dizileri say... more Samimiyetin ve iyi yürekliliğin geçer akçe değerler olarak karşılaşıldığı televizyon dizileri sayıca artış hâlindedir. Dostluk bağları ve dayanışmanın önemi, insani çeşitlilik ve iyimserlik (optimizm) atmosferi bu dizilerde vurgulanır olmuştur. İyimserlik ile kinizmi ustalıklı biçimde harmanlayışları bu dizileri değerlendirmek için farklı kapılar açmaktadır. Karakterler arasındaki iletişimde sıklıkla cereyan eden samimiyet anları insaniyeti tasdik etme yolunda farklı olanaklar sunmaktadır. İronik tutum ile samimiyet arasındaki salınımları vesilesiyle onları daha kapsamlı kültürel eğilimlerle ilişkilendirmek ve böylelikle aralarındaki ortak karakteristik özellikleri vurgulamak mümkün görünmektedir. Bu minvalde, makalede BoJack Horseman, Fleabag ve The Good Place dizileri başta olmak üzere 2010’lu yıllardan seçili televizyon komedileri ‘Yeni Samimiyet’ estetiği bağlamında incelenmiştir. Yeni Samimiyet, postmodernizmin getirdiği nihilizm ve kinizmin ötesine geçmeyi şiar edinen kültürel bir akımdır. Buckland’in (2020) tanımı ile “estetik ve duygulanımsal bir tepki” olan Yeni Samimiyet, “iki karşıt güç olan ironi ve samimiyet arasındaki dinamik gerilime dayanan güncel bir duyarlılıktır” (s. 19). Yeni samimiyet dâhilinde değerlendirilebilecek kültürel ürünlerde ironi ve samimiyet birbirinden ayrıştırılamayacağı gibi biri diğerini dışlamamaktadır. İki nitelik arasında devridaimden ve bir salınımdan bahsetmek mümkündür. Yeni Samimiyet çağdaş kültür ürünlerini yorumlamak için adeta biçilmiş bir kaftandır, zira pek çok güncel televizyon komedisi samimi değerlere ve insancıllığa sırtını yaslamaktadır. Gördükleri büyük ilginin ve takdirin temel nedenleri arasında ‘insani idealizmi’ kerteriz almaları yatmaktadır.
Conference Presentations by Mehmet Sarı
19th International Symposium Communication in the Millennium, 2022
SineFilozofi Dergisi Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu IV, 2021
Ulusal Sinema ve Felsefe Sempozyumu, 2018
Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi Ulusal İletişim Kongresi Gülmenin Arkeolojisi ve Medyada Mizah Olgusu, 2011
Uploads
Papers by Mehmet Sarı
This study analyzes the male characters in director Tayfun Pirselimoğlu’s films Pus (2009), Saç (2010), and Ben O Değilim (2013) within the framework of René Girard’s mimetic theory, which is based on the origins and the functioning of human desire. The common feature of the films is that the main characters are 'omega males' nestled at the bottom of the socio-economic structure and placed in the position of victim in terms of both economics and interpersonal relations. This study examines the mood states of Pirselimoğlu’s omega males within the framework of ressentiment in Girard’s mimetic theory and conducts a textual analysis that pairs this Girardian approach with a gender perspective. It argues that Pirselimoğlu’s male characters experience the loss of masculinity and are full of ressentiment toward life; they desire to get rid of the feeling of impotence by transforming into other men, and they form their identity through the emotion of ressentiment.
The Notion of Cult Film within the Context of Bakhtinian Carnivalesque
Carnival theory is applicable to other branches of art apart from literature. In this study, the phenomenon of cult film has been examined in the context of the carnival theory of Mikhail Bakhtin. Characteristics of the notion of cult film were discussed in consideration of carnivalesque characteristics. The concepts of carnival and carnivalesque were examined and the main elements constituting Bahtin’s theory were researched. After examining the relationship between carnivalesque and cinema, the concept of cult film was researched in terms of textual and non-textual characteristics. It has been asserted that ‘cult film’ constitutes an alternative canon in the area of film. Cult film’s opposition to the mainstream overlaps with suspending of official culture by the carnivalesque. Cult films, like carnivals leading people to participation, allow the barriers between the film and the audience to be demolished. Solidarity among people in carnivals resembles the unity of cult film fans. Cult films differ from other films due to some structural and stylistic features. From the carnivalesque perspective, these features emerge as variability and uncertainty, blurring the distinction between art and non-art, and creating a transgression. While investigating all these features, some cult film examples were used and it was concluded that the concept of cult film is an example of the carnivalesque tradition.
Book Chapters by Mehmet Sarı
Conference Presentations by Mehmet Sarı
This study analyzes the male characters in director Tayfun Pirselimoğlu’s films Pus (2009), Saç (2010), and Ben O Değilim (2013) within the framework of René Girard’s mimetic theory, which is based on the origins and the functioning of human desire. The common feature of the films is that the main characters are 'omega males' nestled at the bottom of the socio-economic structure and placed in the position of victim in terms of both economics and interpersonal relations. This study examines the mood states of Pirselimoğlu’s omega males within the framework of ressentiment in Girard’s mimetic theory and conducts a textual analysis that pairs this Girardian approach with a gender perspective. It argues that Pirselimoğlu’s male characters experience the loss of masculinity and are full of ressentiment toward life; they desire to get rid of the feeling of impotence by transforming into other men, and they form their identity through the emotion of ressentiment.
The Notion of Cult Film within the Context of Bakhtinian Carnivalesque
Carnival theory is applicable to other branches of art apart from literature. In this study, the phenomenon of cult film has been examined in the context of the carnival theory of Mikhail Bakhtin. Characteristics of the notion of cult film were discussed in consideration of carnivalesque characteristics. The concepts of carnival and carnivalesque were examined and the main elements constituting Bahtin’s theory were researched. After examining the relationship between carnivalesque and cinema, the concept of cult film was researched in terms of textual and non-textual characteristics. It has been asserted that ‘cult film’ constitutes an alternative canon in the area of film. Cult film’s opposition to the mainstream overlaps with suspending of official culture by the carnivalesque. Cult films, like carnivals leading people to participation, allow the barriers between the film and the audience to be demolished. Solidarity among people in carnivals resembles the unity of cult film fans. Cult films differ from other films due to some structural and stylistic features. From the carnivalesque perspective, these features emerge as variability and uncertainty, blurring the distinction between art and non-art, and creating a transgression. While investigating all these features, some cult film examples were used and it was concluded that the concept of cult film is an example of the carnivalesque tradition.