"Sessizlik ölümcül olabilir.” cümlesi Jean Luc Godard’ın Burada ve Başka Yerde (Ici et ailleurs) ... more "Sessizlik ölümcül olabilir.” cümlesi Jean Luc Godard’ın Burada ve Başka Yerde (Ici et ailleurs) filminin bir sahnesinde ekranda belirir. Godard, 1970’lerin başında El Fetih tarafından Filistin direnişini filme çekmek üzere Ürdün’e davet edilir.
Gittikçe uzaklaştığımız, uzaklaştıkça unuttuğumuz, görmekte zorlandığımız bir ufuk çizgisi gibi ç... more Gittikçe uzaklaştığımız, uzaklaştıkça unuttuğumuz, görmekte zorlandığımız bir ufuk çizgisi gibi çocukluk. Mecid Mecidi hemen her filminde bizleri gözlerimizi dikerek o uzaktaki yitirdiğimiz zenginliğe bakmaya mecbur ediyor, biliyor ki hayatın bütün enerjisi de imkânı da hep orada.
Ceviz Ağacı’nda 12 Eylül’de şahit olduklarına dayanamayıp intiharı tercih eden bir gardiyanın oğl... more Ceviz Ağacı’nda 12 Eylül’de şahit olduklarına dayanamayıp intiharı tercih eden bir gardiyanın oğlunun anlatılıyor olması, filmde Oğuz Atay’dan İsmet Özel’e, Necip Fazıl Kısakürek’e, Sabahattin Ali’ye, Orhan Veli’ye yapılan göndermeler ile geniş bir skalayı içine alan tutumu da ayrıca dikkate değer. 12 Eylül’e dair filmler şimdiye kadar daha çok solcuların bakış açısı ile sinemaya yansıtıldı, Ceviz Ağacı bu mağduriyetlerin sadece bir tarafla sınırlı kalmadığını, çok daha geniş alana yayılan bir acı silsilesine dönüştüğünü resmediyor. Siyaset her ne kadar kutuplara ayırarak, bir tarafa yüklenerek diğer tarafı sağaltsa da gerçekte durum öyle değil. Acıya maruz kalan kadar seyirci kalan da bu haksızlık girdabının içine çekiliyor.
Hayat’ta Zeki Demirkubuz filmlerinde daha önce görmediğimiz bir geometriden söz edebiliriz. Filml... more Hayat’ta Zeki Demirkubuz filmlerinde daha önce görmediğimiz bir geometriden söz edebiliriz. Filmlerinde iç içe geçmiş kareler, karanlık, klostrofobik mekânlarda sıkışmış ifadesiz yüzler, kendi üzerine kapalı bir anlatı izlemeye alışığız fakat bu filmde öncekilerde görmediğimiz baskın bir simetri, durumların ve sahnelerin yankılanması söz konusu.
Zeki Demirkubuz’un bir önceki filmi Bulantı vizyona girdiğinde kimi eleştirmenler tarafından bir ... more Zeki Demirkubuz’un bir önceki filmi Bulantı vizyona girdiğinde kimi eleştirmenler tarafından bir eşik olarak değerlendirildi. Demirkubuz’un canlandırdığı Ahmet karakterinin son sahnedeki nedameti, diz çöküşü onun sineması açısından bir sıçrayış, yeni bir aşamaya geçişin işaretiydi. Hâlbuki Demirkubuz’un sinemasında senelerdir ele aldığı konulara yaklaşım biçimi ve kendine çizdiği sınırlar oldukça belirgindi. Filmografisindeki diğer örneklerde de bu çerçevenin sınırlarına farklı biçimlerde yaklaştığı olmuş ama hiçbir zaman dışına çıkmamıştı. Kor beklenen sıçramanın gerçekleşmediğinin, Demirkubuz sinemasında yeni bir dönemin başlamadığının delili oldu.
Aydın Orak’ın yönetmenliğini yaptığı belgesel Yaşar Kemal Efsanesi’nde hikâye en baştan başlıyor.... more Aydın Orak’ın yönetmenliğini yaptığı belgesel Yaşar Kemal Efsanesi’nde hikâye en baştan başlıyor. Sene 1915, Birinci Dünya Savaşı’nda Rus işgali sebebiyle Van’dan Çukurova’ya göçen bir aile. Bu uzun yolculuk esnasında karşılarına küçük bir çocuk çıkar, perişan bir halde, yaralarında kurtlar kaynıyor...
Abbas Kiyarüstemi Kasım 2006’da Akbank Sanat’ta sergilenen “Kar ve Yol” temalı fotoğrafları için ... more Abbas Kiyarüstemi Kasım 2006’da Akbank Sanat’ta sergilenen “Kar ve Yol” temalı fotoğrafları için Türkiye’ye geldiğinde basın mensupları ile bir toplantıda buluşmuştu. Kendisine yöneltilen bir soru üzerine, sinemasında her zaman sadece bir fotoğraftaki duyguyu yakalamaya çalıştığını vurgulamıştı. Bu kadar büyük bir sinemacıdan bu sözleri duymak hem ilginç hem de düşündürücüydü. Abbas Kiyarüstemi’nin Jean-Luc Nancy ile yaptığı geniş bir söyleşiyi içeren, Küre Yayınları’ndan çıkan Filmin Apaçıklığı Abbas Kiyarüstemi kitabında usta yönetmen bu konu üzerinde uzun uzun durur: “Bir fotoğrafın, bir resmin bir filmden daha değerli olduğunu düşündüğüm oluyor. Bir resmin gizemi mühürlü kalır, çünkü sesi yoktur, etrafında hiçbir şey yoktur.”
Perdenin Ötesine Bakmak / Yazarın Sineması (Editör: Abdullah Kasay), 2019
1975’te ilk uzun metraj filmi Personel’i çeken Kieślowski’nin sinemasındaki en önemli duraklar; F... more 1975’te ilk uzun metraj filmi Personel’i çeken Kieślowski’nin sinemasındaki en önemli duraklar; Fransa bayrağının renkleri olan mavi (özgürlük), beyaz (eşitlik), kırmızıdan (kardeşlik) esinlenerek çektiği Üç Renk üçlemesi (1993-1994), Véronique’in İkili Yaşamı (1991) ve şüphesiz Polonya Televizyonu için çektiği, On Emir’den esinlendiği Dekalog serisidir. Kieślowski, 1989’da çektiği Dekalog serisinde On Emir’in maddelerini teker teker ele alır. 1980’lerin Polonyası’nda her yere, her şeye ve herkesin hayatına kaos ve düzensizlik hâkimdir. Soğuk ve yağmurlu bir gün Kieślowski yolda senarist arkadaşı Piesiewicz ile karşılaşır. Piesiewicz Kieślowski’ye “Birisi On Emir’le ilgili bir film çekmeli. Sen çekmelisin.” der. Kieślowski filmi çekmeye nasıl karar verdiğini şu cümlelerle ifade eder: “Gerilim, çaresizlik ve başımıza daha kötü şeylerin geleceği korkusu kendini belli ediyordu. O günlerde az da olsa yurt dışına çıkmaya başladım ve dünyada genel olarak bir belirsizlik havası sezdim. Politikadan değil, sıradan, günlük hayattan bahsediyorum. Nazik gülümsemelerin ardında ortak bir kayıtsızlık sezdim. Gittikçe artan bir şekilde, neden yaşadığını bilmeyen insanları seyrettiğimin yıkıcı izlenimine kapıldım. Bu yüzden de Piesiewicz’in haklı olduğunu ama On Emir’in filmini yapmanın da oldukça zor olacağını anladım.”
Klondike, sınır hattında ilerleyen bir film. İki hal arasında kalmış olmaktan kaynaklı gerilim fi... more Klondike, sınır hattında ilerleyen bir film. İki hal arasında kalmış olmaktan kaynaklı gerilim filmin tam da duygu olarak konumlandığı yer. Bu sınır durumlarında en temel salınımlar tabii ki ölüm ile hayat arasında.
Etrafta işitecek kimsenin olmadığı bir ormanda devrilen bir ağaç ses çıkarır mı? Bu meşhur soruya... more Etrafta işitecek kimsenin olmadığı bir ormanda devrilen bir ağaç ses çıkarır mı? Bu meşhur soruya verilecek cevap genellikle ağacın ses çıkaracağı yönündedir. Ormandaki sincaplar, kuşlar ya da en azından böcekler ağacın devrildiğini işitecektir.[1] Peki ya hiçbir muhatap yoksa? Bu ses dalgalarının işitilebilmesi için bir yere tutunması elzemdir, bir insan ya da herhangi bir canlıya. Aksi takdirde sonsuzluk içerisinde yavaşça yok olur, yitip gider. John Malkovich Olmak (Being John Malkovich, 1999), Tersyüz (Adaptation, 2002), Sil Baştan (Eternal Sunshine of the Spotless Mind, 2004), Anomalisa (2015) gibi senaryosunu yazdığı ve yönettiği filmlerle tanıdığımız Charlie Kaufman, Netflix yapımı, senaryosunu yazdığı ve yönettiği Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum’u (I’m Thinking of Ending Things) Iain Reid’ın aynı adlı romanından uyarlar.
Şehir adeta yıkılarak baştan yapılıyor, senelerce önünden hatta içinden geçtiğimiz mekânlar böyle... more Şehir adeta yıkılarak baştan yapılıyor, senelerce önünden hatta içinden geçtiğimiz mekânlar böylelikle çok hızlı bir şekilde belleğimizden siliniyor. Halbuki belleğin canlı kalabilmesi için kavramlara, imajlara, nesnelere ya da mekânlara tutunmaya ihtiyacımız var.
Ercan Kesal'ı ilk olarak Nuri Bilge Ceylan'ın Uzak (2002) filmindeki küçük rolü ile tanıdık. Ardı... more Ercan Kesal'ı ilk olarak Nuri Bilge Ceylan'ın Uzak (2002) filmindeki küçük rolü ile tanıdık. Ardından Ceylan'ın Üç Maymun (2008) filminin senaryosuna katkıda bulundu ve burada da rol aldı. Türk sinemasının şimdiden klasikleşen Bir Zamanlar Anadolu'da (2011) filminde muhtar rolüyle çıktı karşımıza; Ceylan ile birlikte yazdıkları filmin senaryosu Kesal'ın seneler önce Keskin'de doktorluk yaptığı yıllarda yaşadıklarına dayanıyordu. Yazdığı kitaplar, rol aldığı filmler, diziler ve katkıda bulunduğu senaryolar ile Türk sinemasının son yıllarda öne çıkan simalarından biri oldu Kesal. İlk yönetmenlik denemesi Fındıktan Sonra (2018) belgeselinde "imeceden mevsimlik işçiye" bir köyün kapitalizmle imtihanını konu etti. Yönetmenliğini yaptığı ilk uzun metraj filmi Nasipse Adayız'da ise İstanbul'da Beyoğlu belediye başkanlığı için aday adayı olan Doktor Kemal Güner'in hikâyesini merkeze alıyor. Bu politik hicivde başrolde Ercan Kesal var. Kesal filmini, 2002 yılında kendi başından geçen aday adaylığı sürecinin hikâyesini anlattığı, 2015'te yayınlanan aynı adlı romanından hareketle çekmiş. Türkiye-Sırbistan ortak yapımı film, 39. İstanbul Film Festivali'nde En İyi Yönetmen, FIPRESCI ve En iyi Kurgu ödüllerine layık görüldü, film dünya prömiyerini 49. Rotterdam Film Festivali'nde gerçekleştirmişti.
Sosyal medyada yaşananlar güncel hayata, gerçekliği bozuma uğratan, her şeyi makrolaştıran dev bi... more Sosyal medyada yaşananlar güncel hayata, gerçekliği bozuma uğratan, her şeyi makrolaştıran dev bir mercekten yansıyor adeta. Övgüler de yergiler de o kadar hızlı "büyümeye" maruz kalıyor ki çok kısa bir sürede haddini aşarak zıddına inkılâp ediyor.
Chloé Zhao bir önceki filmi The Rider'da (2017) yaralı, genç bir kovboyun yaşadıklarını anlatıyor... more Chloé Zhao bir önceki filmi The Rider'da (2017) yaralı, genç bir kovboyun yaşadıklarını anlatıyordu. Bu işlevsizliğin getirdiği çaresizlik halleri Nomadland'de, sistemin her zaman yük olarak gördüğü yaşlı bireyler üzerinden anlatılıyor.
Weerasethakul filmlerinde hayaletler ana karakterler ile aynı masa etrafında toplanıp sohbet edeb... more Weerasethakul filmlerinde hayaletler ana karakterler ile aynı masa etrafında toplanıp sohbet edebilir ya da seneler önceye ait sesler aniden bir odayı ya da bir zihni istila edebilir. İzlediğimiz "rüya içinde rüya"dır. Başkasının rüyası ile irtibat kurmak ne kadar mümkünse Weerasethakul'un film rüyaları için de aynısı geçerlidir.
Berkun Oya'nın Bir Başkadır dizisinin önemi toplumun farklı kesiminden, mümkün mertebe birbirinin... more Berkun Oya'nın Bir Başkadır dizisinin önemi toplumun farklı kesiminden, mümkün mertebe birbirinin yoluna çıkmayan bu insanları romantize etmeden, kendi ideolojik söylemlerine hapsetmeden, en önemlisi de karşı kampa bir taarruz mantığından uzak bir şekilde bir araya getirerek onları konuşturuyor olması. Dizideki karakterler birbirine tesadüfen denk gelmiş değil de zaten yeterince iç içe, girift bir toplumun parçaları olarak sunuluyor. Ben nerede bitiyor ‘öteki’ nerede başlıyoru kestirmek güç bu bütünde.
Berkun Oya'nın işlerinin bu kadar çok gündem olmasında, konuşulmasında kurguladığı hikâyesinden z... more Berkun Oya'nın işlerinin bu kadar çok gündem olmasında, konuşulmasında kurguladığı hikâyesinden ziyade bütün bu öykünün üzerine örmüş olduğu imgeler ağı etkili. Bu imgeler bütünü toplumumuz için o kadar tanıdık ki adeta örümcek ağı gibi seyirciyi bir yerden yakalıyor, bırakmıyor.
Elia Süleyman, senaryolarını kendisinin kaleme aldığı filmlerinde hep başroldeki ES olarak çıkar ... more Elia Süleyman, senaryolarını kendisinin kaleme aldığı filmlerinde hep başroldeki ES olarak çıkar karşımıza. ES konuşmaz, gözlemcidir, mimikleri neredeyse yoktur, hiç gülmez ya da ağlamaz. Onun bu oyunculuk tercihi sık sık ve haklı olarak Fransızların güldürü ustası Jacques Tati ya da sessiz dönemin ifadesiz komiklerinden Buster Keaton ile ilişkilendirilir. Filmlerdeki yoğun mizaha rağmen ES’in bu donuk, katılaşmış ifadesinde matem tutar bir hâl de vardır. Her ne kadar bu büyük ustaların oyunculuklarından izler görünse de, akla Naci el-Ali’nin ünlü çizgi karakteri Hanzala’yı da getirir. Hanzala, ne zaman ki Filistin özgürlüğüne kavuşur ancak o zaman yüzünü insanlara gösterecektir. ES’in donuk ifadesinin çözülmesi için de belki bu gereklidir.
Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerindeki karakterler, içinden çıkamadıkları bir kaygı ve can sıkıntına ... more Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerindeki karakterler, içinden çıkamadıkları bir kaygı ve can sıkıntına gömülmüş gibidir. Şehirde ya da taşrada olsun, hep bir aidiyetsizlik, kaçınılmaz bir evsizlik duygusu içerisindedirler. Dünyaya fırlatılmışlardır, bir taraftan büyülenmiş gözlerle dünyaya bakarlar, gündelik hayatın vaatlerine çekilirler diğer taraftan da buraya ait olmadıklarını içten içe hissederler. Varlığa gömülmüşlerdir ve bu çıkışsızlıkta debelenip durmaktan kaynaklı bir yorgunluk ruhlarını kaplamıştır.
"Sessizlik ölümcül olabilir.” cümlesi Jean Luc Godard’ın Burada ve Başka Yerde (Ici et ailleurs) ... more "Sessizlik ölümcül olabilir.” cümlesi Jean Luc Godard’ın Burada ve Başka Yerde (Ici et ailleurs) filminin bir sahnesinde ekranda belirir. Godard, 1970’lerin başında El Fetih tarafından Filistin direnişini filme çekmek üzere Ürdün’e davet edilir.
Gittikçe uzaklaştığımız, uzaklaştıkça unuttuğumuz, görmekte zorlandığımız bir ufuk çizgisi gibi ç... more Gittikçe uzaklaştığımız, uzaklaştıkça unuttuğumuz, görmekte zorlandığımız bir ufuk çizgisi gibi çocukluk. Mecid Mecidi hemen her filminde bizleri gözlerimizi dikerek o uzaktaki yitirdiğimiz zenginliğe bakmaya mecbur ediyor, biliyor ki hayatın bütün enerjisi de imkânı da hep orada.
Ceviz Ağacı’nda 12 Eylül’de şahit olduklarına dayanamayıp intiharı tercih eden bir gardiyanın oğl... more Ceviz Ağacı’nda 12 Eylül’de şahit olduklarına dayanamayıp intiharı tercih eden bir gardiyanın oğlunun anlatılıyor olması, filmde Oğuz Atay’dan İsmet Özel’e, Necip Fazıl Kısakürek’e, Sabahattin Ali’ye, Orhan Veli’ye yapılan göndermeler ile geniş bir skalayı içine alan tutumu da ayrıca dikkate değer. 12 Eylül’e dair filmler şimdiye kadar daha çok solcuların bakış açısı ile sinemaya yansıtıldı, Ceviz Ağacı bu mağduriyetlerin sadece bir tarafla sınırlı kalmadığını, çok daha geniş alana yayılan bir acı silsilesine dönüştüğünü resmediyor. Siyaset her ne kadar kutuplara ayırarak, bir tarafa yüklenerek diğer tarafı sağaltsa da gerçekte durum öyle değil. Acıya maruz kalan kadar seyirci kalan da bu haksızlık girdabının içine çekiliyor.
Hayat’ta Zeki Demirkubuz filmlerinde daha önce görmediğimiz bir geometriden söz edebiliriz. Filml... more Hayat’ta Zeki Demirkubuz filmlerinde daha önce görmediğimiz bir geometriden söz edebiliriz. Filmlerinde iç içe geçmiş kareler, karanlık, klostrofobik mekânlarda sıkışmış ifadesiz yüzler, kendi üzerine kapalı bir anlatı izlemeye alışığız fakat bu filmde öncekilerde görmediğimiz baskın bir simetri, durumların ve sahnelerin yankılanması söz konusu.
Zeki Demirkubuz’un bir önceki filmi Bulantı vizyona girdiğinde kimi eleştirmenler tarafından bir ... more Zeki Demirkubuz’un bir önceki filmi Bulantı vizyona girdiğinde kimi eleştirmenler tarafından bir eşik olarak değerlendirildi. Demirkubuz’un canlandırdığı Ahmet karakterinin son sahnedeki nedameti, diz çöküşü onun sineması açısından bir sıçrayış, yeni bir aşamaya geçişin işaretiydi. Hâlbuki Demirkubuz’un sinemasında senelerdir ele aldığı konulara yaklaşım biçimi ve kendine çizdiği sınırlar oldukça belirgindi. Filmografisindeki diğer örneklerde de bu çerçevenin sınırlarına farklı biçimlerde yaklaştığı olmuş ama hiçbir zaman dışına çıkmamıştı. Kor beklenen sıçramanın gerçekleşmediğinin, Demirkubuz sinemasında yeni bir dönemin başlamadığının delili oldu.
Aydın Orak’ın yönetmenliğini yaptığı belgesel Yaşar Kemal Efsanesi’nde hikâye en baştan başlıyor.... more Aydın Orak’ın yönetmenliğini yaptığı belgesel Yaşar Kemal Efsanesi’nde hikâye en baştan başlıyor. Sene 1915, Birinci Dünya Savaşı’nda Rus işgali sebebiyle Van’dan Çukurova’ya göçen bir aile. Bu uzun yolculuk esnasında karşılarına küçük bir çocuk çıkar, perişan bir halde, yaralarında kurtlar kaynıyor...
Abbas Kiyarüstemi Kasım 2006’da Akbank Sanat’ta sergilenen “Kar ve Yol” temalı fotoğrafları için ... more Abbas Kiyarüstemi Kasım 2006’da Akbank Sanat’ta sergilenen “Kar ve Yol” temalı fotoğrafları için Türkiye’ye geldiğinde basın mensupları ile bir toplantıda buluşmuştu. Kendisine yöneltilen bir soru üzerine, sinemasında her zaman sadece bir fotoğraftaki duyguyu yakalamaya çalıştığını vurgulamıştı. Bu kadar büyük bir sinemacıdan bu sözleri duymak hem ilginç hem de düşündürücüydü. Abbas Kiyarüstemi’nin Jean-Luc Nancy ile yaptığı geniş bir söyleşiyi içeren, Küre Yayınları’ndan çıkan Filmin Apaçıklığı Abbas Kiyarüstemi kitabında usta yönetmen bu konu üzerinde uzun uzun durur: “Bir fotoğrafın, bir resmin bir filmden daha değerli olduğunu düşündüğüm oluyor. Bir resmin gizemi mühürlü kalır, çünkü sesi yoktur, etrafında hiçbir şey yoktur.”
Perdenin Ötesine Bakmak / Yazarın Sineması (Editör: Abdullah Kasay), 2019
1975’te ilk uzun metraj filmi Personel’i çeken Kieślowski’nin sinemasındaki en önemli duraklar; F... more 1975’te ilk uzun metraj filmi Personel’i çeken Kieślowski’nin sinemasındaki en önemli duraklar; Fransa bayrağının renkleri olan mavi (özgürlük), beyaz (eşitlik), kırmızıdan (kardeşlik) esinlenerek çektiği Üç Renk üçlemesi (1993-1994), Véronique’in İkili Yaşamı (1991) ve şüphesiz Polonya Televizyonu için çektiği, On Emir’den esinlendiği Dekalog serisidir. Kieślowski, 1989’da çektiği Dekalog serisinde On Emir’in maddelerini teker teker ele alır. 1980’lerin Polonyası’nda her yere, her şeye ve herkesin hayatına kaos ve düzensizlik hâkimdir. Soğuk ve yağmurlu bir gün Kieślowski yolda senarist arkadaşı Piesiewicz ile karşılaşır. Piesiewicz Kieślowski’ye “Birisi On Emir’le ilgili bir film çekmeli. Sen çekmelisin.” der. Kieślowski filmi çekmeye nasıl karar verdiğini şu cümlelerle ifade eder: “Gerilim, çaresizlik ve başımıza daha kötü şeylerin geleceği korkusu kendini belli ediyordu. O günlerde az da olsa yurt dışına çıkmaya başladım ve dünyada genel olarak bir belirsizlik havası sezdim. Politikadan değil, sıradan, günlük hayattan bahsediyorum. Nazik gülümsemelerin ardında ortak bir kayıtsızlık sezdim. Gittikçe artan bir şekilde, neden yaşadığını bilmeyen insanları seyrettiğimin yıkıcı izlenimine kapıldım. Bu yüzden de Piesiewicz’in haklı olduğunu ama On Emir’in filmini yapmanın da oldukça zor olacağını anladım.”
Klondike, sınır hattında ilerleyen bir film. İki hal arasında kalmış olmaktan kaynaklı gerilim fi... more Klondike, sınır hattında ilerleyen bir film. İki hal arasında kalmış olmaktan kaynaklı gerilim filmin tam da duygu olarak konumlandığı yer. Bu sınır durumlarında en temel salınımlar tabii ki ölüm ile hayat arasında.
Etrafta işitecek kimsenin olmadığı bir ormanda devrilen bir ağaç ses çıkarır mı? Bu meşhur soruya... more Etrafta işitecek kimsenin olmadığı bir ormanda devrilen bir ağaç ses çıkarır mı? Bu meşhur soruya verilecek cevap genellikle ağacın ses çıkaracağı yönündedir. Ormandaki sincaplar, kuşlar ya da en azından böcekler ağacın devrildiğini işitecektir.[1] Peki ya hiçbir muhatap yoksa? Bu ses dalgalarının işitilebilmesi için bir yere tutunması elzemdir, bir insan ya da herhangi bir canlıya. Aksi takdirde sonsuzluk içerisinde yavaşça yok olur, yitip gider. John Malkovich Olmak (Being John Malkovich, 1999), Tersyüz (Adaptation, 2002), Sil Baştan (Eternal Sunshine of the Spotless Mind, 2004), Anomalisa (2015) gibi senaryosunu yazdığı ve yönettiği filmlerle tanıdığımız Charlie Kaufman, Netflix yapımı, senaryosunu yazdığı ve yönettiği Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum’u (I’m Thinking of Ending Things) Iain Reid’ın aynı adlı romanından uyarlar.
Şehir adeta yıkılarak baştan yapılıyor, senelerce önünden hatta içinden geçtiğimiz mekânlar böyle... more Şehir adeta yıkılarak baştan yapılıyor, senelerce önünden hatta içinden geçtiğimiz mekânlar böylelikle çok hızlı bir şekilde belleğimizden siliniyor. Halbuki belleğin canlı kalabilmesi için kavramlara, imajlara, nesnelere ya da mekânlara tutunmaya ihtiyacımız var.
Ercan Kesal'ı ilk olarak Nuri Bilge Ceylan'ın Uzak (2002) filmindeki küçük rolü ile tanıdık. Ardı... more Ercan Kesal'ı ilk olarak Nuri Bilge Ceylan'ın Uzak (2002) filmindeki küçük rolü ile tanıdık. Ardından Ceylan'ın Üç Maymun (2008) filminin senaryosuna katkıda bulundu ve burada da rol aldı. Türk sinemasının şimdiden klasikleşen Bir Zamanlar Anadolu'da (2011) filminde muhtar rolüyle çıktı karşımıza; Ceylan ile birlikte yazdıkları filmin senaryosu Kesal'ın seneler önce Keskin'de doktorluk yaptığı yıllarda yaşadıklarına dayanıyordu. Yazdığı kitaplar, rol aldığı filmler, diziler ve katkıda bulunduğu senaryolar ile Türk sinemasının son yıllarda öne çıkan simalarından biri oldu Kesal. İlk yönetmenlik denemesi Fındıktan Sonra (2018) belgeselinde "imeceden mevsimlik işçiye" bir köyün kapitalizmle imtihanını konu etti. Yönetmenliğini yaptığı ilk uzun metraj filmi Nasipse Adayız'da ise İstanbul'da Beyoğlu belediye başkanlığı için aday adayı olan Doktor Kemal Güner'in hikâyesini merkeze alıyor. Bu politik hicivde başrolde Ercan Kesal var. Kesal filmini, 2002 yılında kendi başından geçen aday adaylığı sürecinin hikâyesini anlattığı, 2015'te yayınlanan aynı adlı romanından hareketle çekmiş. Türkiye-Sırbistan ortak yapımı film, 39. İstanbul Film Festivali'nde En İyi Yönetmen, FIPRESCI ve En iyi Kurgu ödüllerine layık görüldü, film dünya prömiyerini 49. Rotterdam Film Festivali'nde gerçekleştirmişti.
Sosyal medyada yaşananlar güncel hayata, gerçekliği bozuma uğratan, her şeyi makrolaştıran dev bi... more Sosyal medyada yaşananlar güncel hayata, gerçekliği bozuma uğratan, her şeyi makrolaştıran dev bir mercekten yansıyor adeta. Övgüler de yergiler de o kadar hızlı "büyümeye" maruz kalıyor ki çok kısa bir sürede haddini aşarak zıddına inkılâp ediyor.
Chloé Zhao bir önceki filmi The Rider'da (2017) yaralı, genç bir kovboyun yaşadıklarını anlatıyor... more Chloé Zhao bir önceki filmi The Rider'da (2017) yaralı, genç bir kovboyun yaşadıklarını anlatıyordu. Bu işlevsizliğin getirdiği çaresizlik halleri Nomadland'de, sistemin her zaman yük olarak gördüğü yaşlı bireyler üzerinden anlatılıyor.
Weerasethakul filmlerinde hayaletler ana karakterler ile aynı masa etrafında toplanıp sohbet edeb... more Weerasethakul filmlerinde hayaletler ana karakterler ile aynı masa etrafında toplanıp sohbet edebilir ya da seneler önceye ait sesler aniden bir odayı ya da bir zihni istila edebilir. İzlediğimiz "rüya içinde rüya"dır. Başkasının rüyası ile irtibat kurmak ne kadar mümkünse Weerasethakul'un film rüyaları için de aynısı geçerlidir.
Berkun Oya'nın Bir Başkadır dizisinin önemi toplumun farklı kesiminden, mümkün mertebe birbirinin... more Berkun Oya'nın Bir Başkadır dizisinin önemi toplumun farklı kesiminden, mümkün mertebe birbirinin yoluna çıkmayan bu insanları romantize etmeden, kendi ideolojik söylemlerine hapsetmeden, en önemlisi de karşı kampa bir taarruz mantığından uzak bir şekilde bir araya getirerek onları konuşturuyor olması. Dizideki karakterler birbirine tesadüfen denk gelmiş değil de zaten yeterince iç içe, girift bir toplumun parçaları olarak sunuluyor. Ben nerede bitiyor ‘öteki’ nerede başlıyoru kestirmek güç bu bütünde.
Berkun Oya'nın işlerinin bu kadar çok gündem olmasında, konuşulmasında kurguladığı hikâyesinden z... more Berkun Oya'nın işlerinin bu kadar çok gündem olmasında, konuşulmasında kurguladığı hikâyesinden ziyade bütün bu öykünün üzerine örmüş olduğu imgeler ağı etkili. Bu imgeler bütünü toplumumuz için o kadar tanıdık ki adeta örümcek ağı gibi seyirciyi bir yerden yakalıyor, bırakmıyor.
Elia Süleyman, senaryolarını kendisinin kaleme aldığı filmlerinde hep başroldeki ES olarak çıkar ... more Elia Süleyman, senaryolarını kendisinin kaleme aldığı filmlerinde hep başroldeki ES olarak çıkar karşımıza. ES konuşmaz, gözlemcidir, mimikleri neredeyse yoktur, hiç gülmez ya da ağlamaz. Onun bu oyunculuk tercihi sık sık ve haklı olarak Fransızların güldürü ustası Jacques Tati ya da sessiz dönemin ifadesiz komiklerinden Buster Keaton ile ilişkilendirilir. Filmlerdeki yoğun mizaha rağmen ES’in bu donuk, katılaşmış ifadesinde matem tutar bir hâl de vardır. Her ne kadar bu büyük ustaların oyunculuklarından izler görünse de, akla Naci el-Ali’nin ünlü çizgi karakteri Hanzala’yı da getirir. Hanzala, ne zaman ki Filistin özgürlüğüne kavuşur ancak o zaman yüzünü insanlara gösterecektir. ES’in donuk ifadesinin çözülmesi için de belki bu gereklidir.
Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerindeki karakterler, içinden çıkamadıkları bir kaygı ve can sıkıntına ... more Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerindeki karakterler, içinden çıkamadıkları bir kaygı ve can sıkıntına gömülmüş gibidir. Şehirde ya da taşrada olsun, hep bir aidiyetsizlik, kaçınılmaz bir evsizlik duygusu içerisindedirler. Dünyaya fırlatılmışlardır, bir taraftan büyülenmiş gözlerle dünyaya bakarlar, gündelik hayatın vaatlerine çekilirler diğer taraftan da buraya ait olmadıklarını içten içe hissederler. Varlığa gömülmüşlerdir ve bu çıkışsızlıkta debelenip durmaktan kaynaklı bir yorgunluk ruhlarını kaplamıştır.
Yeşilçam sineması denilince ilk akla gelenlerden biri Ertem Eğilmez ve dolayısıyla Arzu Film ekol... more Yeşilçam sineması denilince ilk akla gelenlerden biri Ertem Eğilmez ve dolayısıyla Arzu Film ekolünün filmleri. Türk sinemasına onlarca film armağan eden Eğilmezdin etkisi sadece çektiği filmlerden ibaret değil, onun gişedeki büyük başarısı, izleyici ile kurduğu güçlü bağ dönemini aşan bir etki alanına sahip. Hâlâ televizyon ekranlarında dönüp duran filmlerinin yanı sıra şüphesiz sinemamızda da televizyon için çekilen bilhassa aile dizilerinde de onun kurguladığı ve her zaman iyilerin galip geldiği Yeşilçam masallarından izler var.
Perdenin Ötesine Bakmak / Editör: Abdullah Kasay / Çizgi Kitabevi, 2019
1975’te ilk uzun metraj filmi Personel’i çeken Kieślowski’nin sinemasındaki en önemli duraklar; F... more 1975’te ilk uzun metraj filmi Personel’i çeken Kieślowski’nin sinemasındaki en önemli duraklar; Fransa bayrağının renkleri olan mavi (özgürlük), beyaz (eşitlik), kırmızıdan (kardeşlik) esinlenerek çektiği Üç Renk üçlemesi (1993-1994), Véronique’in İkili Yaşamı (1991) ve şüphesiz Polonya Televizyonu için çektiği, On Emir’den esinlendiği Dekalog serisidir. Kieślowski, 1989’da çektiği Dekalog serisinde On Emir’in maddelerini teker teker ele alır. 1980’lerin Polonyası’nda her yere, her şeye ve herkesin hayatına kaos ve düzensizlik hâkimdir. Soğuk ve yağmurlu bir gün Kieślowski yolda senarist arkadaşı Piesiewicz ile karşılaşır. Piesiewicz Kieślowski’ye “Birisi On Emir’le ilgili bir film çekmeli. Sen çekmelisin.” der. Kieślowski filmi çekmeye nasıl karar verdiğini şu cümlelerle ifade eder: “Gerilim, çaresizlik ve başımıza daha kötü şeylerin geleceği korkusu kendini belli ediyordu. O günlerde az da olsa yurt dışına çıkmaya başladım ve dünyada genel olarak bir belirsizlik havası sezdim. Politikadan değil, sıradan, günlük hayattan bahsediyorum. Nazik gülümsemelerin ardında ortak bir kayıtsızlık sezdim. Gittikçe artan bir şekilde, neden yaşadığını bilmeyen insanları seyrettiğimin yıkıcı izlenimine kapıldım. Bu yüzden de Piesiewicz’in haklı olduğunu ama On Emir’in filmini yapmanın da oldukça zor olacağını anladım.”
Türk sinemasının her döneminde ayrı konular, karakterler, teknik arayışlar belirginleşir. Siyasi ... more Türk sinemasının her döneminde ayrı konular, karakterler, teknik arayışlar belirginleşir. Siyasi çalkantılar, popüler eğilimler, ekonomik krizler, fikri akımlar gibi birçok etken vardır şüphesiz bu temayüllerin ardında. Filmlere bugünden baktığımızda öne çıkan temaların, konuların, biçimsel arayışların yaşadığımız toplumun kimi zaman ortak rüyası ve hayallerinden kimi zaman da korku ve kâbuslarından beslendiğini söylemek mümkün.
Bilim ve Sanat Vakfı Türk Sineması Araştırmaları (BİSAV TSA) tarafından, Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteği ve İstanbul Şehir Üniversitesi’nin katkılarıyla hazırlanan Eskimeyen Filmler 3’te Türk sinemasının farklı üretim yıllarına ait bir seçki bütünsel bir okumaya tabi tutuluyor. On bir makaleden oluşan bu çalışma, geçmişten günümüze uzanan bu görsel birikimi derinlikli bir bakış ile yeniden yorumluyor, toplumsal hafızanın sinematografik göstergelerini deşifre ederek düne dönük kodları anlamaya çaba sarf ediyor.
Derleyen: Tuba Deniz
Dizi: Hayal Perdesi Kitaplığı
İlk Baskı Tarihi: 2019 Ekim
Baskı: 1
Sayfa: 171
Küre Yayınları (Editörler: Barış Saydam, Tuba Deniz), 2021
Bu kitap, Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi bünyesinde faaliyetlerini yürüten Türk... more Bu kitap, Bilim ve Sanat Vakfı Sanat Araştırmaları Merkezi bünyesinde faaliyetlerini yürüten Türk Sineması Araştırmaları'nın 19-26 Ocak 2019 tarihleri arasında düzenlediği “Dünden Bugüne Derviş Zaim Sineması” başlıklı retrospektif programına dayanmaktadır.
Kitap, Türk sinemasının hafızasını yeni kuşaklara aktarma ve günümüz sinemasını farklı zaviyelerden bakma çabasına yeni bir katkı olarak da okunabilir. Yönetmenle yapılan "ustalık sınıfı" etkinliğine de yer verilen eserde, Zaim'in, gelenekle irtibat kurmaya çalışan bir sinema dili inşa ederken modern olana da kayıtsız kalmayıp bu gerilimli etkileşim alanının imkânları üzerine nasıl kafa yorduğu gözler önüne serilir.
Ortak bir tefekkür çabasının ürünü olan bu çalışma, umarız, Zaim sinemasının Türk sinemasındaki değerinin daha çok anlaşılmasına vesile olur.
Katkıda Bulunanlar: Aydın Çam, Barış Saydam, Cihan Aktaş, Cihat Arınç, Hilal Turan, Nil Aynalı Eğler, Niyazi Kızılyürek, Serpil Kırel, Tuba Deniz, Victoria R. Holbrook, Yavuz Demir, Yıldız Ramazanoğlu, Yusuf Ziya Gökçek, Zeynep Gemuhluoğlu
Editörler: Barış Saydam, Tuba Deniz Dizi: Hayal Perdesi Kitaplığı İlk Baskı Tarihi: 2021 Şubat Sayfa: 203
Türk sineması üzerine yapılan çalışmalarda üzerinde yeterince durulmamış konulardan biri, hiç şüp... more Türk sineması üzerine yapılan çalışmalarda üzerinde yeterince durulmamış konulardan biri, hiç şüphesiz, filmlerde öne çıkan kahramanlar, karakterler ve tipler. Sinemamızın mevcut birikimi bu filmleri günümüzden yeniden okumaya dönük iştiyakı/ihtiyacı da beraberinde getiriyor.
Bu minvalde kitaba konu ettiğimiz, sinemamızın ilk dönem örneklerinden günümüze uzanan filmler ve kahramanlar toplumun içinden geçtiği süreçlerle paralel ele alındı. Uzun yıllar yıldız sisteminin hakim olduğu sinemamızın öne çıkan simaları Hulusi Kentmen, Kadir İnanır, Müjde Ar, Hülya Koçyiğit, Kemal Sunal gibi isimlerin hangi açılardan halk tarafından teveccüh gördüğü ve zamanla onlara düşen rollerin nasıl bir dönüşüme uğradığı, içinde bulundukları politik, ekonomik, kültürel bağlam çerçevesinde değerlendirildi. Sinemamızdaki aydın karakteri, anne temsili, baba temsili, hasta erkek temsili, Kürt temsillerini analiz eden yazılara yer verildi. Türk melodramlarında güzelleşen çirkin kızlar ve sinemamızda öne çıkan bir kahraman olarak İstanbul’a ayrı başlıklar açıldı.
Biraz Mağrur Biraz Mağdur, bu istikamette üretilen çalışmalara katkı sağlamayı ve yeni araştırmalara mütevazı bir kaynak teşkil etmeyi hedefliyor.
YAZARLAR:
Ayşe Adlı, Barış Saydam, Havva Yılmaz, Hilal Turan, Hüseyin Etil, Koray Sevindi, Mesut Bostan, Metin Demir, Nur Şeyda Koç, Nuray Hilal Tuğan, Tuba Deniz, Yasin Aydınlık, Yusuf Civelek
Editor: Tuba Deniz Dizi: Hayal Perdesi Kitaplığı İlk Baskı Tarihi: 2017 Ekim Sayfa: 272
Uploads
Papers by tuba deniz
Bilim ve Sanat Vakfı Türk Sineması Araştırmaları (BİSAV TSA) tarafından, Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteği ve İstanbul Şehir Üniversitesi’nin katkılarıyla hazırlanan Eskimeyen Filmler 3’te Türk sinemasının farklı üretim yıllarına ait bir seçki bütünsel bir okumaya tabi tutuluyor. On bir makaleden oluşan bu çalışma, geçmişten günümüze uzanan bu görsel birikimi derinlikli bir bakış ile yeniden yorumluyor, toplumsal hafızanın sinematografik göstergelerini deşifre ederek düne dönük kodları anlamaya çaba sarf ediyor.
Derleyen: Tuba Deniz
Dizi: Hayal Perdesi Kitaplığı
İlk Baskı Tarihi: 2019 Ekim
Baskı: 1
Sayfa: 171
Kitap, Türk sinemasının hafızasını yeni kuşaklara aktarma ve günümüz sinemasını farklı zaviyelerden bakma çabasına yeni bir katkı olarak da okunabilir. Yönetmenle yapılan "ustalık sınıfı" etkinliğine de yer verilen eserde, Zaim'in, gelenekle irtibat kurmaya çalışan bir sinema dili inşa ederken modern olana da kayıtsız kalmayıp bu gerilimli etkileşim alanının imkânları üzerine nasıl kafa yorduğu gözler önüne serilir.
Ortak bir tefekkür çabasının ürünü olan bu çalışma, umarız, Zaim sinemasının Türk sinemasındaki değerinin daha çok anlaşılmasına vesile olur.
Katkıda Bulunanlar:
Aydın Çam, Barış Saydam, Cihan Aktaş, Cihat Arınç, Hilal Turan, Nil Aynalı Eğler, Niyazi Kızılyürek, Serpil Kırel, Tuba Deniz, Victoria R. Holbrook, Yavuz Demir, Yıldız Ramazanoğlu, Yusuf Ziya Gökçek, Zeynep Gemuhluoğlu
Editörler: Barış Saydam, Tuba Deniz
Dizi: Hayal Perdesi Kitaplığı
İlk Baskı Tarihi: 2021 Şubat
Sayfa: 203
Bu minvalde kitaba konu ettiğimiz, sinemamızın ilk dönem örneklerinden günümüze uzanan filmler ve kahramanlar toplumun içinden geçtiği süreçlerle paralel ele alındı. Uzun yıllar yıldız sisteminin hakim olduğu sinemamızın öne çıkan simaları Hulusi Kentmen, Kadir İnanır, Müjde Ar, Hülya Koçyiğit, Kemal Sunal gibi isimlerin hangi açılardan halk tarafından teveccüh gördüğü ve zamanla onlara düşen rollerin nasıl bir dönüşüme uğradığı, içinde bulundukları politik, ekonomik, kültürel bağlam çerçevesinde değerlendirildi. Sinemamızdaki aydın karakteri, anne temsili, baba temsili, hasta erkek temsili, Kürt temsillerini analiz eden yazılara yer verildi. Türk melodramlarında güzelleşen çirkin kızlar ve sinemamızda öne çıkan bir kahraman olarak İstanbul’a ayrı başlıklar açıldı.
Biraz Mağrur Biraz Mağdur, bu istikamette üretilen çalışmalara katkı sağlamayı ve yeni araştırmalara mütevazı bir kaynak teşkil etmeyi hedefliyor.
YAZARLAR:
Ayşe Adlı, Barış Saydam, Havva Yılmaz, Hilal Turan, Hüseyin Etil, Koray Sevindi, Mesut Bostan, Metin Demir, Nur Şeyda Koç, Nuray Hilal Tuğan, Tuba Deniz, Yasin Aydınlık, Yusuf Civelek
Editor: Tuba Deniz
Dizi: Hayal Perdesi Kitaplığı
İlk Baskı Tarihi: 2017 Ekim
Sayfa: 272