BA Istanbul University, Turkish Language and Literature Nuray Tekin is a graduate of Istanbul University, Turkish Language and Literature. She worked as a lecturer at METU Informatics Institute. She is a short story writer. 5 books in the field of literature, and 3 books in the field of informatics were published. There are also book chapters and translations. She writes in the fields of language and literature. Besides, she deals with animal rights and writes in this field.
Human Victims of Meat Industry_________Abstract: The meat industry can be seen as a prototype, be... more Human Victims of Meat Industry_________Abstract: The meat industry can be seen as a prototype, because it is a sector in which the capitalist mode of production emerges as the simplest, most brutal form of capitalism, and demonstrating how not only people, but nature and other living things, were also “grinded” in the production band. Immigrants, minorities, fugitives; precarious, uninsured work; low wages, long working hours without vacations; verbal and physical harassment, humiliation; constantly repeating routine "killing" action on an increasingly fast band; trying to suppress physical and mental injuries with alcohol and drugs; increasingly lose empathy and desensitization and violence._________________________________
Özet: Et endüstrisi, kapitalist üretim biçiminin en yalın, en vahşi haliyle ortaya çıktığı bir sektör olma özelliğiyle, kapitalizmin sadece insanları değil, doğayı ve diğer canlıları da “üretim bandında” nasıl öğüttüğünü gözler önüne sermesiyle, belki de bir prototip olarak görülebilir. Göçmenler, azınlıklar, kaçaklar; güvencesiz, sigortasız çalışma; düşük ücret, molasız tatilsiz uzun çalışma saatleri; sözlü ve fiziksel taciz, aşağılama, itilip kakılma; giderek hızı artırılan bandın üzerinde rutin “öldürme” eylemini sürekli tekrarlarken aldığı fiziksel ve ruhsal yaraları alkol ve uyuşturucu ile bastırmaya çalışma; giderek empati duygusunu yitirip duyarsızlaşma ve şiddet. Şiddetle başlayıp şiddetle biten bir döngü...
Ecology and Literature_________________Abstract: The ability of literary to establish critical me... more Ecology and Literature_________________Abstract: The ability of literary to establish critical metadiscourse and imaginary counter-discourses has the potential to present a different model for social relations and practices by displacing “built in” cultural definitions. The ability of ecocriticism to address ecology in a philosophical way and re-evaluate literature as a different form of cultural practice may find traces of the instrumentalization of nonhuman nature. This bi-directional development in both literature and literary criticism will play an important role in overcoming the human-centric ideology that constitutes the conceptual framework of other forms of oppression in the human societies (class, race, gender).______________________________
Özet: Edebiyatın eleştirel üstsöylem ve imgesel karşı-söylemler kurabilme özelliği, yerleşik kültürel tanımları yerinden ederek sosyal ilişkiler ve pratikler için farklı bir model sunma potansiyeli taşır. Ekoeleştirinin ekolojiyi felsefi açıdan ele alarak edebiyatı ve estetiği kültürel pratiğin farklı bir biçimi olarak yeniden değerlendirebilmesi, insandışı doğanın araçsallaştırılmasının izini sürebilir. Hem edebiyattaki, hem de edebiyat eleştirisindeki bu iki yönlü gelişme, insan toplumlarındaki diğer baskı biçimlerinin (sınıf, ırk, cinsiyet) de kavramsal çerçevesini oluşturan insanmerkezli ideolojinin aşılmasında önemli bir rol oynayacaktır.
Animal Representation in Literature: Existence as Absence____________Abstract: Animal “presence” ... more Animal Representation in Literature: Existence as Absence____________Abstract: Animal “presence” which manifests itself with countless animal "representations" from the mass media to the internet, from popular culture to art, from scientific language to museums is a research "object" in many fields from science to art, from philosophy to culture and media research. The presence and recognition of animals everywhere is perhaps the reason why science does not sufficiently study animal representation in literature.
On the other hand, in the popular cultural texts and other works, the false, prejudiced or bad representation of animal life led to the development of the field of eco-criticism by questioning the human-centered viewpoints of literary criticism.
Eco-criticism continued to expand with animal rights theories, which in particular led to the rise of the animal rights movement in the 1980s, while on the one hand meeting the science of ecology with an anti-humanist philosophical basis and, on the other hand, in exploration of "posthuman" vessels in literature.
Literary discourse can be a bridge between differences as the type of discourse best suited to overcoming the cultural boundaries of the animal problem. Numerous tools and methods that can overcome ideological determinations in literature, power discourse, from representation to language, from style to genre, can be discovered and used. With this potential of literature is an important guide to go out the “ideological circles” that threaten human beings along with other species. __________________________________________________________________________
Özet: Kültürün hemen her alanında, kitle iletişim araçlarından internete, popüler kültürden sanata, bilimsel dilden müzelere kadar, sayısız hayvan “temsili” ile kendisini gösteren hayvan “varlığı”, bilimden sanata, felsefeden kültür ve medya araştırmalarına kadar birçok alanın da araştırma “nesnesi”dir. Hayvanların her yerde bulunma ve tanınırlığı, belki de bilimin edebiyatta hayvan temsili üzerinde yeterince durmamasının da nedenidir. Öte yandan, popüler kültürel metinlerde ve diğer yapıtlarda hayvan yaşamının yanlış, önyargılı ya da kötü temsili, edebiyat eleştirisinde insanı merkeze koyan bakış açılarının sorgulanmasını sağlayarak ekoeleştiri alanının gelişmesine yol açtı. Ekoeleştiri, bir yandan ekoloji biliminin anti-hümanist felsefi temel ile buluşmasına, bir yandan da edebiyatta “insanötesi” damarın keşfine dayanırken, özellikle 80'li yıllarda hayvan hakları hareketinin yükselmesine yol açan hayvan hakları kuramları ile genişlemeye devam etti.
Edebi söylem, hayvan sorunuyla ilgili kültürel sınırların aşılmasına en uygun söylem türü olarak farklılıklar arasında bir köprü olabilir. Temsilden dile, biçemden türe kadar, edebiyatta ideolojik belirlenimleri, güç söylemini aşabilecek sayısız araç ve yöntem keşfedilip kullanılabilir. Bu potansiyeli ile edebiyat, diğer türlerle birlikte insan varlığını da tehdit eden ideolojik daireden çıkışta önemli bir yol göstericidir.
"Economics" of animal experimentation_______________The economy based on animal use and exploitat... more "Economics" of animal experimentation_______________The economy based on animal use and exploitation is very large. It is a gigantic sector that grows with intertwined, connected sectors, and these sectors make up a large part of the economy. In this gigantic "industry", the place of animal experimentation is not underestimated. In this article, this aspect of the problem will be addressed.________________________________________________________________________________________________________________________________________________________
Özet Hayvan kullanımına ve sömürüsüne dayanan ekonominin boyutları çok büyük. İç içe geçmiş, birbirine bağlı yan sektörlerle büyüyen dev bir sektör söz konusu ve bu sektörler, ekonomilerin büyük bir bölümünü oluşturuyor. Bu dev "sanayi"de ise hayvan deneylerinin yeri hiç de azımsanmayacak bir büyüklükte. Bu yazıda, sorunun bu yönü ele alınacaktır.
Derrida and Joyce: Deconstruction of Deconstruction ___________
French philosopher Jacques Derr... more Derrida and Joyce: Deconstruction of Deconstruction ___________
French philosopher Jacques Derrida, the founder of the deconstructionism, states that Joyce's "ghost" is always with himself in all his works, even in much of his academic work, sees the Joyce's Joyce's writing practice as the first examples and his texts as the first models of deconstruction. According to him, there can be no deconstruction without Joyce. One of the main areas of involvement with Joyce is that he is embarking on an impossible task of integrating potentially unlimited memory of mankind into a potential whole. Derrida's expressed his thoughts on Joyce in many works translated into Turkish. In this essay, we will try to summarize the noteworthy thoughts in articles on Joyce that have not been translated into Turkish (Two Words for Joyce, Night Watch, Des Tours de Babel) , and which, in our opinion, constitute the building blocks of Derrida's evaluations. ____________________________________________________________________________________________________________________________________
Özet
Tüm çalışmalarında, hatta akademik çalışmalarının büyük bir kısmında bile Joyce'un “hayaletinin” hep kendisiyle olduğunu belirten Fransız filozof, edebiyat eleştirmeni ve yapısökümcülüğün kurucusu Jacques Derrida, Joyce'un yazma pratiğini yapısökümünün ilk örneği, metinlerini de yapısökümün ilk modelleri olarak görür. Ona göre Joyce olmadan yapısöküm de olamaz. Joyce ile ilişkisinin temel alanlarından biri, insanlığın potansiyel olarak sınırsız belleğini eksiksiz olarak potansiyel bir bütünün içinde toplamak gibi olanaksız bir işe girişmesidir.
Derrida, Joyce'la ilgili düşüncelerini, Türkçe'ye de çevrilmiş birçok yapıtında dile getirmiştir. Bu yazıda ise tümüyle Joyce'a ayırdığı makalelerinden Türkçe'ye çevrilmemiş olanlarda (Two Words for Joyce, Night Watch, Des Tours de Babel) dikkat çeken ve bize göre Joyce'la ilgili değerlendirmelerinin yapıtaşlarını oluşturan düşünceleri ele alınacaktır.
Rilke: Art as "Dog Seeing", Eye of the "Alien" in Literature__________
Rilke turns the classic d... more Rilke: Art as "Dog Seeing", Eye of the "Alien" in Literature__________
Rilke turns the classic determination of human chauvinism, which sees human rationality as the only source of knowledge of reality, giving the animal a distinctive place to see the world in "openness." Rilke's concept of "openness" is the name of the immediate existence within reality.
There is no "consciousness" artifacts, all borders between inside and outside are ineffective and meaningless, a place of perfect harmony and perfect match. In this essay, the concepts of human-animal distinction, human beings and animals (Kreatur) in the world, and the concept of "openness" which Rilke poetizes on the basis of "seeing" action will be discussed in the focus of Eighth Elegy in Duino Elegies. ________________________________________________________________________________________________________________________________
Özet
Dünyayı “açıklığı” içinde görmede hayvana ayrıcalıklı bir yer veren Rilke, insan akılcılığını gerçeğe ilişkin bilginin tek kaynağı olarak gören insan şovenizminin klasik belirlenimini tersine çevirir. Rilke'nin “açıklık” kavramı, gerçekliğin içinde dolayımsız varoluşun adıdır. “Bilincin” eklemelerinin olmadığı, iç ile dış arasında tüm sınırları etkisiz ve anlamsız kılan tam bir uyum ve kusursuz eşleşmenin yeridir. Rilke, bu tür bir “görme”nin ve uyumun poetikasını arar.
Bu yazıda, Rilke'nin “görme” eylemi temelinde şiirleştirdiği insan-hayvan ayrımı, insanın ve hayvanın (Kreatur) dünyadaki varlıkları, “açıklık” vb kavramları, Duino Ağıtları'ndaki Sekizinci Ağıt merkezinde ele alınmaktadır.
"Human Ideology” and Posthuman Literature____________
"Human-centered" ideologies, rooted in an... more "Human Ideology” and Posthuman Literature____________
"Human-centered" ideologies, rooted in ancient, monotheistic religions and ancient Greek ideas based on bilateral oppositions, formed the conceptual framework of other forms of oppression (class, race, gender) in human societies .
With the discovery of a vein that could be called "posthuman" in literature, the potential of literature as a result of the development of a view outside of the human-centric ideologies has begun to be discussed and concepts such as "ecology of mind", "cultural ecology", "literature ecology" and "ecocritism" have entered into the world of thought and science.
On the other hand, ecological thought and the inseparability of the philosophy have allowed ecology to meet with an anti-humanist philosophical basis and this area has expanded to an eco-philosophy with Nietzsche, Heidegger, Merleau-Ponty, Raymond Williams, Frankfurt School, Adorno, Horkheimer, Derrida and Deleuze.
The power of literature to create a different consciousness and discourse outside the dominant "consciousness" and forms that limit perception by embedding thought in dual oppositions and schemas have enabled ecocritism to focus on literary discourses and genres that bearing the potential to criticize a total system (and Human) has been an important step on the way out of human-centric ideologies. ___________________________________________________________________________________________________________________________
Özet
Kökeni tektanrılı dinlere ve ikili karşıtlıklara dayanan antik Yunan düşüncesine uzanan “insan merkezli” ideolojiler, insan toplumlarındaki diğer baskı biçimlerinin (sınıf, ırk, cinsiyet) de kavramsal çerçevesini oluşturmuş, doğayla ilgili kültürel normları belirlemiştir.
Edebiyatta “insanötesi” denilebilecek bir damarın keşfiyle birlikte, insanmerkezli ideolojilerin dışında bir bakış geliştirilmesinde edebiyatın taşıdığı potansiyel tartışılmaya başlanmış, düşünce ve bilim dünyasına “zihinsel ekoloji”, “kültürel ekoloji”, “edebiyat ekolojisi” ve “ekoeleştiri” vb kavramlar girmiştir.
Öte yandan, ekolojik düşünce ile felsefenin ayrılamazlığı, ekolojinin anti-hümanist felsefi temel ile buluşmasını sağlamış ve bu alan, Nietzsche, Heidegger, Merleau-Ponty, Raymond Williams, Frankfurt Okulu, Adorno, Horkheimer, Derrida ve Deleuze ile birlikte bir ekofelsefeye doğru genişlemiştir.
Edebiyatın, düşünceyi ikili karşıtlıklar ve şemalar içine hapsederek algıyı da sınırlayan baskın “bilinç” biçimlerinin, söylemlerin dışında/karşısında farklı bir bilinçlilik ve söylem yaratma gücü, ekoeleştirinin, topyekün bir sistem (ve İnsan) eleştirisi potansiyeli taşıyan edebi söylem ve türleri mercek altına almasını sağlayarak, insanmerkezli ideolojilerden çıkış yolunda önemli bir adım olmuştur.
Human Victims of Meat Industry
Abstract: The meat industry can be seen as a prototype, because i... more Human Victims of Meat Industry Abstract: The meat industry can be seen as a prototype, because it is a sector in which the capitalist mode of production emerges as the simplest, most brutal form of capitalism, and demonstrating how not only people, but nature and other living things, were also “grinded” in the production band. Immigrants, minorities, fugitives; precarious, uninsured work; low wages, long working hours without vacations; verbal and physical harassment, humiliation; constantly repeating routine "killing" action on an increasingly fast band; trying to suppress physical and mental injuries with alcohol and drugs; increasingly lose empathy and desensitization and violence.________________________________________ Özet: Et endüstirisi, kapitalist üretim biçiminin en yalın, en vahşi haliyle ortaya çıktığı bir sektör olma özelliğiyle, kapitalizmin sadece insanları değil, doğayı ve diğer canlıları da “üretim bandında” nasıl öğüttüğünü gözler önüne sermesiyle, belki de bir prototip olarak görülebilir. Göçmenler, azınlıklar, kaçaklar; güvencesiz, sigortasız çalışma; düşük ücret, molasız tatilsiz uzun çalışma saatleri; sözlü ve fiziksel taciz, aşağılama, itilip kakılma; giderek hızı artırılan bandın üzerinde rutin “öldürme” eylemini sürekli tekrarlarken aldığı fiziksel ve ruhsal yaraları alkol ve uyuşturucu ile bastırmaya çalışma; giderek empati duygusunu yitirip duyarsızlaşma ve şiddet. Şiddetle başlayıp şiddetle biten bir döngü...
Human Victims of Meat Industry_________Abstract: The meat industry can be seen as a prototype, be... more Human Victims of Meat Industry_________Abstract: The meat industry can be seen as a prototype, because it is a sector in which the capitalist mode of production emerges as the simplest, most brutal form of capitalism, and demonstrating how not only people, but nature and other living things, were also “grinded” in the production band. Immigrants, minorities, fugitives; precarious, uninsured work; low wages, long working hours without vacations; verbal and physical harassment, humiliation; constantly repeating routine "killing" action on an increasingly fast band; trying to suppress physical and mental injuries with alcohol and drugs; increasingly lose empathy and desensitization and violence._________________________________
Özet: Et endüstrisi, kapitalist üretim biçiminin en yalın, en vahşi haliyle ortaya çıktığı bir sektör olma özelliğiyle, kapitalizmin sadece insanları değil, doğayı ve diğer canlıları da “üretim bandında” nasıl öğüttüğünü gözler önüne sermesiyle, belki de bir prototip olarak görülebilir. Göçmenler, azınlıklar, kaçaklar; güvencesiz, sigortasız çalışma; düşük ücret, molasız tatilsiz uzun çalışma saatleri; sözlü ve fiziksel taciz, aşağılama, itilip kakılma; giderek hızı artırılan bandın üzerinde rutin “öldürme” eylemini sürekli tekrarlarken aldığı fiziksel ve ruhsal yaraları alkol ve uyuşturucu ile bastırmaya çalışma; giderek empati duygusunu yitirip duyarsızlaşma ve şiddet. Şiddetle başlayıp şiddetle biten bir döngü...
Ecology and Literature_________________Abstract: The ability of literary to establish critical me... more Ecology and Literature_________________Abstract: The ability of literary to establish critical metadiscourse and imaginary counter-discourses has the potential to present a different model for social relations and practices by displacing “built in” cultural definitions. The ability of ecocriticism to address ecology in a philosophical way and re-evaluate literature as a different form of cultural practice may find traces of the instrumentalization of nonhuman nature. This bi-directional development in both literature and literary criticism will play an important role in overcoming the human-centric ideology that constitutes the conceptual framework of other forms of oppression in the human societies (class, race, gender).______________________________
Özet: Edebiyatın eleştirel üstsöylem ve imgesel karşı-söylemler kurabilme özelliği, yerleşik kültürel tanımları yerinden ederek sosyal ilişkiler ve pratikler için farklı bir model sunma potansiyeli taşır. Ekoeleştirinin ekolojiyi felsefi açıdan ele alarak edebiyatı ve estetiği kültürel pratiğin farklı bir biçimi olarak yeniden değerlendirebilmesi, insandışı doğanın araçsallaştırılmasının izini sürebilir. Hem edebiyattaki, hem de edebiyat eleştirisindeki bu iki yönlü gelişme, insan toplumlarındaki diğer baskı biçimlerinin (sınıf, ırk, cinsiyet) de kavramsal çerçevesini oluşturan insanmerkezli ideolojinin aşılmasında önemli bir rol oynayacaktır.
Animal Representation in Literature: Existence as Absence____________Abstract: Animal “presence” ... more Animal Representation in Literature: Existence as Absence____________Abstract: Animal “presence” which manifests itself with countless animal "representations" from the mass media to the internet, from popular culture to art, from scientific language to museums is a research "object" in many fields from science to art, from philosophy to culture and media research. The presence and recognition of animals everywhere is perhaps the reason why science does not sufficiently study animal representation in literature.
On the other hand, in the popular cultural texts and other works, the false, prejudiced or bad representation of animal life led to the development of the field of eco-criticism by questioning the human-centered viewpoints of literary criticism.
Eco-criticism continued to expand with animal rights theories, which in particular led to the rise of the animal rights movement in the 1980s, while on the one hand meeting the science of ecology with an anti-humanist philosophical basis and, on the other hand, in exploration of "posthuman" vessels in literature.
Literary discourse can be a bridge between differences as the type of discourse best suited to overcoming the cultural boundaries of the animal problem. Numerous tools and methods that can overcome ideological determinations in literature, power discourse, from representation to language, from style to genre, can be discovered and used. With this potential of literature is an important guide to go out the “ideological circles” that threaten human beings along with other species. __________________________________________________________________________
Özet: Kültürün hemen her alanında, kitle iletişim araçlarından internete, popüler kültürden sanata, bilimsel dilden müzelere kadar, sayısız hayvan “temsili” ile kendisini gösteren hayvan “varlığı”, bilimden sanata, felsefeden kültür ve medya araştırmalarına kadar birçok alanın da araştırma “nesnesi”dir. Hayvanların her yerde bulunma ve tanınırlığı, belki de bilimin edebiyatta hayvan temsili üzerinde yeterince durmamasının da nedenidir. Öte yandan, popüler kültürel metinlerde ve diğer yapıtlarda hayvan yaşamının yanlış, önyargılı ya da kötü temsili, edebiyat eleştirisinde insanı merkeze koyan bakış açılarının sorgulanmasını sağlayarak ekoeleştiri alanının gelişmesine yol açtı. Ekoeleştiri, bir yandan ekoloji biliminin anti-hümanist felsefi temel ile buluşmasına, bir yandan da edebiyatta “insanötesi” damarın keşfine dayanırken, özellikle 80'li yıllarda hayvan hakları hareketinin yükselmesine yol açan hayvan hakları kuramları ile genişlemeye devam etti.
Edebi söylem, hayvan sorunuyla ilgili kültürel sınırların aşılmasına en uygun söylem türü olarak farklılıklar arasında bir köprü olabilir. Temsilden dile, biçemden türe kadar, edebiyatta ideolojik belirlenimleri, güç söylemini aşabilecek sayısız araç ve yöntem keşfedilip kullanılabilir. Bu potansiyeli ile edebiyat, diğer türlerle birlikte insan varlığını da tehdit eden ideolojik daireden çıkışta önemli bir yol göstericidir.
"Economics" of animal experimentation_______________The economy based on animal use and exploitat... more "Economics" of animal experimentation_______________The economy based on animal use and exploitation is very large. It is a gigantic sector that grows with intertwined, connected sectors, and these sectors make up a large part of the economy. In this gigantic "industry", the place of animal experimentation is not underestimated. In this article, this aspect of the problem will be addressed.________________________________________________________________________________________________________________________________________________________
Özet Hayvan kullanımına ve sömürüsüne dayanan ekonominin boyutları çok büyük. İç içe geçmiş, birbirine bağlı yan sektörlerle büyüyen dev bir sektör söz konusu ve bu sektörler, ekonomilerin büyük bir bölümünü oluşturuyor. Bu dev "sanayi"de ise hayvan deneylerinin yeri hiç de azımsanmayacak bir büyüklükte. Bu yazıda, sorunun bu yönü ele alınacaktır.
Derrida and Joyce: Deconstruction of Deconstruction ___________
French philosopher Jacques Derr... more Derrida and Joyce: Deconstruction of Deconstruction ___________
French philosopher Jacques Derrida, the founder of the deconstructionism, states that Joyce's "ghost" is always with himself in all his works, even in much of his academic work, sees the Joyce's Joyce's writing practice as the first examples and his texts as the first models of deconstruction. According to him, there can be no deconstruction without Joyce. One of the main areas of involvement with Joyce is that he is embarking on an impossible task of integrating potentially unlimited memory of mankind into a potential whole. Derrida's expressed his thoughts on Joyce in many works translated into Turkish. In this essay, we will try to summarize the noteworthy thoughts in articles on Joyce that have not been translated into Turkish (Two Words for Joyce, Night Watch, Des Tours de Babel) , and which, in our opinion, constitute the building blocks of Derrida's evaluations. ____________________________________________________________________________________________________________________________________
Özet
Tüm çalışmalarında, hatta akademik çalışmalarının büyük bir kısmında bile Joyce'un “hayaletinin” hep kendisiyle olduğunu belirten Fransız filozof, edebiyat eleştirmeni ve yapısökümcülüğün kurucusu Jacques Derrida, Joyce'un yazma pratiğini yapısökümünün ilk örneği, metinlerini de yapısökümün ilk modelleri olarak görür. Ona göre Joyce olmadan yapısöküm de olamaz. Joyce ile ilişkisinin temel alanlarından biri, insanlığın potansiyel olarak sınırsız belleğini eksiksiz olarak potansiyel bir bütünün içinde toplamak gibi olanaksız bir işe girişmesidir.
Derrida, Joyce'la ilgili düşüncelerini, Türkçe'ye de çevrilmiş birçok yapıtında dile getirmiştir. Bu yazıda ise tümüyle Joyce'a ayırdığı makalelerinden Türkçe'ye çevrilmemiş olanlarda (Two Words for Joyce, Night Watch, Des Tours de Babel) dikkat çeken ve bize göre Joyce'la ilgili değerlendirmelerinin yapıtaşlarını oluşturan düşünceleri ele alınacaktır.
Rilke: Art as "Dog Seeing", Eye of the "Alien" in Literature__________
Rilke turns the classic d... more Rilke: Art as "Dog Seeing", Eye of the "Alien" in Literature__________
Rilke turns the classic determination of human chauvinism, which sees human rationality as the only source of knowledge of reality, giving the animal a distinctive place to see the world in "openness." Rilke's concept of "openness" is the name of the immediate existence within reality.
There is no "consciousness" artifacts, all borders between inside and outside are ineffective and meaningless, a place of perfect harmony and perfect match. In this essay, the concepts of human-animal distinction, human beings and animals (Kreatur) in the world, and the concept of "openness" which Rilke poetizes on the basis of "seeing" action will be discussed in the focus of Eighth Elegy in Duino Elegies. ________________________________________________________________________________________________________________________________
Özet
Dünyayı “açıklığı” içinde görmede hayvana ayrıcalıklı bir yer veren Rilke, insan akılcılığını gerçeğe ilişkin bilginin tek kaynağı olarak gören insan şovenizminin klasik belirlenimini tersine çevirir. Rilke'nin “açıklık” kavramı, gerçekliğin içinde dolayımsız varoluşun adıdır. “Bilincin” eklemelerinin olmadığı, iç ile dış arasında tüm sınırları etkisiz ve anlamsız kılan tam bir uyum ve kusursuz eşleşmenin yeridir. Rilke, bu tür bir “görme”nin ve uyumun poetikasını arar.
Bu yazıda, Rilke'nin “görme” eylemi temelinde şiirleştirdiği insan-hayvan ayrımı, insanın ve hayvanın (Kreatur) dünyadaki varlıkları, “açıklık” vb kavramları, Duino Ağıtları'ndaki Sekizinci Ağıt merkezinde ele alınmaktadır.
"Human Ideology” and Posthuman Literature____________
"Human-centered" ideologies, rooted in an... more "Human Ideology” and Posthuman Literature____________
"Human-centered" ideologies, rooted in ancient, monotheistic religions and ancient Greek ideas based on bilateral oppositions, formed the conceptual framework of other forms of oppression (class, race, gender) in human societies .
With the discovery of a vein that could be called "posthuman" in literature, the potential of literature as a result of the development of a view outside of the human-centric ideologies has begun to be discussed and concepts such as "ecology of mind", "cultural ecology", "literature ecology" and "ecocritism" have entered into the world of thought and science.
On the other hand, ecological thought and the inseparability of the philosophy have allowed ecology to meet with an anti-humanist philosophical basis and this area has expanded to an eco-philosophy with Nietzsche, Heidegger, Merleau-Ponty, Raymond Williams, Frankfurt School, Adorno, Horkheimer, Derrida and Deleuze.
The power of literature to create a different consciousness and discourse outside the dominant "consciousness" and forms that limit perception by embedding thought in dual oppositions and schemas have enabled ecocritism to focus on literary discourses and genres that bearing the potential to criticize a total system (and Human) has been an important step on the way out of human-centric ideologies. ___________________________________________________________________________________________________________________________
Özet
Kökeni tektanrılı dinlere ve ikili karşıtlıklara dayanan antik Yunan düşüncesine uzanan “insan merkezli” ideolojiler, insan toplumlarındaki diğer baskı biçimlerinin (sınıf, ırk, cinsiyet) de kavramsal çerçevesini oluşturmuş, doğayla ilgili kültürel normları belirlemiştir.
Edebiyatta “insanötesi” denilebilecek bir damarın keşfiyle birlikte, insanmerkezli ideolojilerin dışında bir bakış geliştirilmesinde edebiyatın taşıdığı potansiyel tartışılmaya başlanmış, düşünce ve bilim dünyasına “zihinsel ekoloji”, “kültürel ekoloji”, “edebiyat ekolojisi” ve “ekoeleştiri” vb kavramlar girmiştir.
Öte yandan, ekolojik düşünce ile felsefenin ayrılamazlığı, ekolojinin anti-hümanist felsefi temel ile buluşmasını sağlamış ve bu alan, Nietzsche, Heidegger, Merleau-Ponty, Raymond Williams, Frankfurt Okulu, Adorno, Horkheimer, Derrida ve Deleuze ile birlikte bir ekofelsefeye doğru genişlemiştir.
Edebiyatın, düşünceyi ikili karşıtlıklar ve şemalar içine hapsederek algıyı da sınırlayan baskın “bilinç” biçimlerinin, söylemlerin dışında/karşısında farklı bir bilinçlilik ve söylem yaratma gücü, ekoeleştirinin, topyekün bir sistem (ve İnsan) eleştirisi potansiyeli taşıyan edebi söylem ve türleri mercek altına almasını sağlayarak, insanmerkezli ideolojilerden çıkış yolunda önemli bir adım olmuştur.
Human Victims of Meat Industry
Abstract: The meat industry can be seen as a prototype, because i... more Human Victims of Meat Industry Abstract: The meat industry can be seen as a prototype, because it is a sector in which the capitalist mode of production emerges as the simplest, most brutal form of capitalism, and demonstrating how not only people, but nature and other living things, were also “grinded” in the production band. Immigrants, minorities, fugitives; precarious, uninsured work; low wages, long working hours without vacations; verbal and physical harassment, humiliation; constantly repeating routine "killing" action on an increasingly fast band; trying to suppress physical and mental injuries with alcohol and drugs; increasingly lose empathy and desensitization and violence.________________________________________ Özet: Et endüstirisi, kapitalist üretim biçiminin en yalın, en vahşi haliyle ortaya çıktığı bir sektör olma özelliğiyle, kapitalizmin sadece insanları değil, doğayı ve diğer canlıları da “üretim bandında” nasıl öğüttüğünü gözler önüne sermesiyle, belki de bir prototip olarak görülebilir. Göçmenler, azınlıklar, kaçaklar; güvencesiz, sigortasız çalışma; düşük ücret, molasız tatilsiz uzun çalışma saatleri; sözlü ve fiziksel taciz, aşağılama, itilip kakılma; giderek hızı artırılan bandın üzerinde rutin “öldürme” eylemini sürekli tekrarlarken aldığı fiziksel ve ruhsal yaraları alkol ve uyuşturucu ile bastırmaya çalışma; giderek empati duygusunu yitirip duyarsızlaşma ve şiddet. Şiddetle başlayıp şiddetle biten bir döngü...
Uploads
Papers by Nuray Tekin
Özet: Et endüstrisi, kapitalist üretim biçiminin en yalın, en vahşi haliyle ortaya çıktığı bir sektör olma özelliğiyle, kapitalizmin sadece insanları değil, doğayı ve diğer canlıları da “üretim bandında” nasıl öğüttüğünü gözler önüne sermesiyle, belki de bir prototip olarak görülebilir. Göçmenler, azınlıklar, kaçaklar; güvencesiz, sigortasız çalışma; düşük ücret, molasız tatilsiz uzun çalışma saatleri; sözlü ve fiziksel taciz, aşağılama, itilip kakılma; giderek hızı artırılan bandın üzerinde rutin “öldürme” eylemini sürekli tekrarlarken aldığı fiziksel ve ruhsal yaraları alkol ve uyuşturucu ile bastırmaya çalışma; giderek empati duygusunu yitirip duyarsızlaşma ve şiddet. Şiddetle başlayıp şiddetle biten bir döngü...
Özet: Edebiyatın eleştirel üstsöylem ve imgesel karşı-söylemler kurabilme özelliği, yerleşik kültürel tanımları yerinden ederek sosyal ilişkiler ve pratikler için farklı bir model sunma potansiyeli taşır. Ekoeleştirinin ekolojiyi felsefi açıdan ele alarak edebiyatı ve estetiği kültürel pratiğin farklı bir biçimi olarak yeniden değerlendirebilmesi, insandışı doğanın araçsallaştırılmasının izini sürebilir. Hem edebiyattaki, hem de edebiyat eleştirisindeki bu iki yönlü gelişme, insan toplumlarındaki diğer baskı biçimlerinin (sınıf, ırk, cinsiyet) de kavramsal çerçevesini oluşturan insanmerkezli ideolojinin aşılmasında önemli bir rol oynayacaktır.
On the other hand, in the popular cultural texts and other works, the false, prejudiced or bad representation of animal life led to the development of the field of eco-criticism by questioning the human-centered viewpoints of literary criticism.
Eco-criticism continued to expand with animal rights theories, which in particular led to the rise of the animal rights movement in the 1980s, while on the one hand meeting the science of ecology with an anti-humanist philosophical basis and, on the other hand, in exploration of "posthuman" vessels in literature.
Literary discourse can be a bridge between differences as the type of discourse best suited to overcoming the cultural boundaries of the animal problem. Numerous tools and methods that can overcome ideological determinations in literature, power discourse, from representation to language, from style to genre, can be discovered and used. With this potential of literature is an important guide to go out the “ideological circles” that threaten human beings along with other species. __________________________________________________________________________
Özet: Kültürün hemen her alanında, kitle iletişim araçlarından internete, popüler kültürden sanata, bilimsel dilden müzelere kadar, sayısız hayvan “temsili” ile kendisini gösteren hayvan “varlığı”, bilimden sanata, felsefeden kültür ve medya araştırmalarına kadar birçok alanın da araştırma “nesnesi”dir. Hayvanların her yerde bulunma ve tanınırlığı, belki de bilimin edebiyatta hayvan temsili üzerinde yeterince durmamasının da nedenidir. Öte yandan, popüler kültürel metinlerde ve diğer yapıtlarda hayvan yaşamının yanlış, önyargılı ya da kötü temsili, edebiyat eleştirisinde insanı merkeze koyan bakış açılarının sorgulanmasını sağlayarak ekoeleştiri alanının gelişmesine yol açtı. Ekoeleştiri, bir yandan ekoloji biliminin anti-hümanist felsefi temel ile buluşmasına, bir yandan da edebiyatta “insanötesi” damarın keşfine dayanırken, özellikle 80'li yıllarda hayvan hakları hareketinin yükselmesine yol açan hayvan hakları kuramları ile genişlemeye devam etti.
Edebi söylem, hayvan sorunuyla ilgili kültürel sınırların aşılmasına en uygun söylem türü olarak farklılıklar arasında bir köprü olabilir. Temsilden dile, biçemden türe kadar, edebiyatta ideolojik belirlenimleri, güç söylemini aşabilecek sayısız araç ve yöntem keşfedilip kullanılabilir. Bu potansiyeli ile edebiyat, diğer türlerle birlikte insan varlığını da tehdit eden ideolojik daireden çıkışta önemli bir yol göstericidir.
Özet Hayvan kullanımına ve sömürüsüne dayanan ekonominin boyutları çok büyük. İç içe geçmiş, birbirine bağlı yan sektörlerle büyüyen dev bir sektör söz konusu ve bu sektörler, ekonomilerin büyük bir bölümünü oluşturuyor. Bu dev "sanayi"de ise hayvan deneylerinin yeri hiç de azımsanmayacak bir büyüklükte. Bu yazıda, sorunun bu yönü ele alınacaktır.
French philosopher Jacques Derrida, the founder of the deconstructionism, states that Joyce's "ghost" is always with himself in all his works, even in much of his academic work, sees the Joyce's Joyce's writing practice as the first examples and his texts as the first models of deconstruction. According to him, there can be no deconstruction without Joyce. One of the main areas of involvement with Joyce is that he is embarking on an impossible task of integrating potentially unlimited memory of mankind into a potential whole. Derrida's expressed his thoughts on Joyce in many works translated into Turkish. In this essay, we will try to summarize the noteworthy thoughts in articles on Joyce that have not been translated into Turkish (Two Words for Joyce, Night Watch, Des Tours de Babel) , and which, in our opinion, constitute the building blocks of Derrida's evaluations. ____________________________________________________________________________________________________________________________________
Özet
Tüm çalışmalarında, hatta akademik çalışmalarının büyük bir kısmında bile Joyce'un “hayaletinin” hep kendisiyle olduğunu belirten Fransız filozof, edebiyat eleştirmeni ve yapısökümcülüğün kurucusu Jacques Derrida, Joyce'un yazma pratiğini yapısökümünün ilk örneği, metinlerini de yapısökümün ilk modelleri olarak görür. Ona göre Joyce olmadan yapısöküm de olamaz. Joyce ile ilişkisinin temel alanlarından biri, insanlığın potansiyel olarak sınırsız belleğini eksiksiz olarak potansiyel bir bütünün içinde toplamak gibi olanaksız bir işe girişmesidir.
Derrida, Joyce'la ilgili düşüncelerini, Türkçe'ye de çevrilmiş birçok yapıtında dile getirmiştir. Bu yazıda ise tümüyle Joyce'a ayırdığı makalelerinden Türkçe'ye çevrilmemiş olanlarda (Two Words for Joyce, Night Watch, Des Tours de Babel) dikkat çeken ve bize göre Joyce'la ilgili değerlendirmelerinin yapıtaşlarını oluşturan düşünceleri ele alınacaktır.
Rilke turns the classic determination of human chauvinism, which sees human rationality as the only source of knowledge of reality, giving the animal a distinctive place to see the world in "openness." Rilke's concept of "openness" is the name of the immediate existence within reality.
There is no "consciousness" artifacts, all borders between inside and outside are ineffective and meaningless, a place of perfect harmony and perfect match. In this essay, the concepts of human-animal distinction, human beings and animals (Kreatur) in the world, and the concept of "openness" which Rilke poetizes on the basis of "seeing" action will be discussed in the focus of Eighth Elegy in Duino Elegies. ________________________________________________________________________________________________________________________________
Özet
Dünyayı “açıklığı” içinde görmede hayvana ayrıcalıklı bir yer veren Rilke, insan akılcılığını gerçeğe ilişkin bilginin tek kaynağı olarak gören insan şovenizminin klasik belirlenimini tersine çevirir. Rilke'nin “açıklık” kavramı, gerçekliğin içinde dolayımsız varoluşun adıdır. “Bilincin” eklemelerinin olmadığı, iç ile dış arasında tüm sınırları etkisiz ve anlamsız kılan tam bir uyum ve kusursuz eşleşmenin yeridir. Rilke, bu tür bir “görme”nin ve uyumun poetikasını arar.
Bu yazıda, Rilke'nin “görme” eylemi temelinde şiirleştirdiği insan-hayvan ayrımı, insanın ve hayvanın (Kreatur) dünyadaki varlıkları, “açıklık” vb kavramları, Duino Ağıtları'ndaki Sekizinci Ağıt merkezinde ele alınmaktadır.
"Human-centered" ideologies, rooted in ancient, monotheistic religions and ancient Greek ideas based on bilateral oppositions, formed the conceptual framework of other forms of oppression (class, race, gender) in human societies .
With the discovery of a vein that could be called "posthuman" in literature, the potential of literature as a result of the development of a view outside of the human-centric ideologies has begun to be discussed and concepts such as "ecology of mind", "cultural ecology", "literature ecology" and "ecocritism" have entered into the world of thought and science.
On the other hand, ecological thought and the inseparability of the philosophy have allowed ecology to meet with an anti-humanist philosophical basis and this area has expanded to an eco-philosophy with Nietzsche, Heidegger, Merleau-Ponty, Raymond Williams, Frankfurt School, Adorno, Horkheimer, Derrida and Deleuze.
The power of literature to create a different consciousness and discourse outside the dominant "consciousness" and forms that limit perception by embedding thought in dual oppositions and schemas have enabled ecocritism to focus on literary discourses and genres that bearing the potential to criticize a total system (and Human) has been an important step on the way out of human-centric ideologies. ___________________________________________________________________________________________________________________________
Özet
Kökeni tektanrılı dinlere ve ikili karşıtlıklara dayanan antik Yunan düşüncesine uzanan “insan merkezli” ideolojiler, insan toplumlarındaki diğer baskı biçimlerinin (sınıf, ırk, cinsiyet) de kavramsal çerçevesini oluşturmuş, doğayla ilgili kültürel normları belirlemiştir.
Edebiyatta “insanötesi” denilebilecek bir damarın keşfiyle birlikte, insanmerkezli ideolojilerin dışında bir bakış geliştirilmesinde edebiyatın taşıdığı potansiyel tartışılmaya başlanmış, düşünce ve bilim dünyasına “zihinsel ekoloji”, “kültürel ekoloji”, “edebiyat ekolojisi” ve “ekoeleştiri” vb kavramlar girmiştir.
Öte yandan, ekolojik düşünce ile felsefenin ayrılamazlığı, ekolojinin anti-hümanist felsefi temel ile buluşmasını sağlamış ve bu alan, Nietzsche, Heidegger, Merleau-Ponty, Raymond Williams, Frankfurt Okulu, Adorno, Horkheimer, Derrida ve Deleuze ile birlikte bir ekofelsefeye doğru genişlemiştir.
Edebiyatın, düşünceyi ikili karşıtlıklar ve şemalar içine hapsederek algıyı da sınırlayan baskın “bilinç” biçimlerinin, söylemlerin dışında/karşısında farklı bir bilinçlilik ve söylem yaratma gücü, ekoeleştirinin, topyekün bir sistem (ve İnsan) eleştirisi potansiyeli taşıyan edebi söylem ve türleri mercek altına almasını sağlayarak, insanmerkezli ideolojilerden çıkış yolunda önemli bir adım olmuştur.
Drafts by Nuray Tekin
Abstract: The meat industry can be seen as a prototype, because it is a sector in which the capitalist mode of production emerges as the simplest, most brutal form of capitalism, and demonstrating how not only people, but nature and other living things, were also “grinded” in the production band. Immigrants, minorities, fugitives; precarious, uninsured work; low wages, long working hours without vacations; verbal and physical harassment, humiliation; constantly repeating routine "killing" action on an increasingly fast band; trying to suppress physical and mental injuries with alcohol and drugs; increasingly lose empathy and desensitization and violence.________________________________________
Özet: Et endüstirisi, kapitalist üretim biçiminin en yalın, en vahşi haliyle ortaya çıktığı bir sektör olma özelliğiyle, kapitalizmin sadece insanları değil, doğayı ve diğer canlıları da “üretim bandında” nasıl öğüttüğünü gözler önüne sermesiyle, belki de bir prototip olarak görülebilir. Göçmenler, azınlıklar, kaçaklar; güvencesiz, sigortasız çalışma; düşük ücret, molasız tatilsiz uzun çalışma saatleri; sözlü ve fiziksel taciz, aşağılama, itilip kakılma; giderek hızı artırılan bandın üzerinde rutin “öldürme” eylemini sürekli tekrarlarken aldığı fiziksel ve ruhsal yaraları alkol ve uyuşturucu ile bastırmaya çalışma; giderek empati duygusunu yitirip duyarsızlaşma ve şiddet. Şiddetle başlayıp şiddetle biten bir döngü...
Özet: Et endüstrisi, kapitalist üretim biçiminin en yalın, en vahşi haliyle ortaya çıktığı bir sektör olma özelliğiyle, kapitalizmin sadece insanları değil, doğayı ve diğer canlıları da “üretim bandında” nasıl öğüttüğünü gözler önüne sermesiyle, belki de bir prototip olarak görülebilir. Göçmenler, azınlıklar, kaçaklar; güvencesiz, sigortasız çalışma; düşük ücret, molasız tatilsiz uzun çalışma saatleri; sözlü ve fiziksel taciz, aşağılama, itilip kakılma; giderek hızı artırılan bandın üzerinde rutin “öldürme” eylemini sürekli tekrarlarken aldığı fiziksel ve ruhsal yaraları alkol ve uyuşturucu ile bastırmaya çalışma; giderek empati duygusunu yitirip duyarsızlaşma ve şiddet. Şiddetle başlayıp şiddetle biten bir döngü...
Özet: Edebiyatın eleştirel üstsöylem ve imgesel karşı-söylemler kurabilme özelliği, yerleşik kültürel tanımları yerinden ederek sosyal ilişkiler ve pratikler için farklı bir model sunma potansiyeli taşır. Ekoeleştirinin ekolojiyi felsefi açıdan ele alarak edebiyatı ve estetiği kültürel pratiğin farklı bir biçimi olarak yeniden değerlendirebilmesi, insandışı doğanın araçsallaştırılmasının izini sürebilir. Hem edebiyattaki, hem de edebiyat eleştirisindeki bu iki yönlü gelişme, insan toplumlarındaki diğer baskı biçimlerinin (sınıf, ırk, cinsiyet) de kavramsal çerçevesini oluşturan insanmerkezli ideolojinin aşılmasında önemli bir rol oynayacaktır.
On the other hand, in the popular cultural texts and other works, the false, prejudiced or bad representation of animal life led to the development of the field of eco-criticism by questioning the human-centered viewpoints of literary criticism.
Eco-criticism continued to expand with animal rights theories, which in particular led to the rise of the animal rights movement in the 1980s, while on the one hand meeting the science of ecology with an anti-humanist philosophical basis and, on the other hand, in exploration of "posthuman" vessels in literature.
Literary discourse can be a bridge between differences as the type of discourse best suited to overcoming the cultural boundaries of the animal problem. Numerous tools and methods that can overcome ideological determinations in literature, power discourse, from representation to language, from style to genre, can be discovered and used. With this potential of literature is an important guide to go out the “ideological circles” that threaten human beings along with other species. __________________________________________________________________________
Özet: Kültürün hemen her alanında, kitle iletişim araçlarından internete, popüler kültürden sanata, bilimsel dilden müzelere kadar, sayısız hayvan “temsili” ile kendisini gösteren hayvan “varlığı”, bilimden sanata, felsefeden kültür ve medya araştırmalarına kadar birçok alanın da araştırma “nesnesi”dir. Hayvanların her yerde bulunma ve tanınırlığı, belki de bilimin edebiyatta hayvan temsili üzerinde yeterince durmamasının da nedenidir. Öte yandan, popüler kültürel metinlerde ve diğer yapıtlarda hayvan yaşamının yanlış, önyargılı ya da kötü temsili, edebiyat eleştirisinde insanı merkeze koyan bakış açılarının sorgulanmasını sağlayarak ekoeleştiri alanının gelişmesine yol açtı. Ekoeleştiri, bir yandan ekoloji biliminin anti-hümanist felsefi temel ile buluşmasına, bir yandan da edebiyatta “insanötesi” damarın keşfine dayanırken, özellikle 80'li yıllarda hayvan hakları hareketinin yükselmesine yol açan hayvan hakları kuramları ile genişlemeye devam etti.
Edebi söylem, hayvan sorunuyla ilgili kültürel sınırların aşılmasına en uygun söylem türü olarak farklılıklar arasında bir köprü olabilir. Temsilden dile, biçemden türe kadar, edebiyatta ideolojik belirlenimleri, güç söylemini aşabilecek sayısız araç ve yöntem keşfedilip kullanılabilir. Bu potansiyeli ile edebiyat, diğer türlerle birlikte insan varlığını da tehdit eden ideolojik daireden çıkışta önemli bir yol göstericidir.
Özet Hayvan kullanımına ve sömürüsüne dayanan ekonominin boyutları çok büyük. İç içe geçmiş, birbirine bağlı yan sektörlerle büyüyen dev bir sektör söz konusu ve bu sektörler, ekonomilerin büyük bir bölümünü oluşturuyor. Bu dev "sanayi"de ise hayvan deneylerinin yeri hiç de azımsanmayacak bir büyüklükte. Bu yazıda, sorunun bu yönü ele alınacaktır.
French philosopher Jacques Derrida, the founder of the deconstructionism, states that Joyce's "ghost" is always with himself in all his works, even in much of his academic work, sees the Joyce's Joyce's writing practice as the first examples and his texts as the first models of deconstruction. According to him, there can be no deconstruction without Joyce. One of the main areas of involvement with Joyce is that he is embarking on an impossible task of integrating potentially unlimited memory of mankind into a potential whole. Derrida's expressed his thoughts on Joyce in many works translated into Turkish. In this essay, we will try to summarize the noteworthy thoughts in articles on Joyce that have not been translated into Turkish (Two Words for Joyce, Night Watch, Des Tours de Babel) , and which, in our opinion, constitute the building blocks of Derrida's evaluations. ____________________________________________________________________________________________________________________________________
Özet
Tüm çalışmalarında, hatta akademik çalışmalarının büyük bir kısmında bile Joyce'un “hayaletinin” hep kendisiyle olduğunu belirten Fransız filozof, edebiyat eleştirmeni ve yapısökümcülüğün kurucusu Jacques Derrida, Joyce'un yazma pratiğini yapısökümünün ilk örneği, metinlerini de yapısökümün ilk modelleri olarak görür. Ona göre Joyce olmadan yapısöküm de olamaz. Joyce ile ilişkisinin temel alanlarından biri, insanlığın potansiyel olarak sınırsız belleğini eksiksiz olarak potansiyel bir bütünün içinde toplamak gibi olanaksız bir işe girişmesidir.
Derrida, Joyce'la ilgili düşüncelerini, Türkçe'ye de çevrilmiş birçok yapıtında dile getirmiştir. Bu yazıda ise tümüyle Joyce'a ayırdığı makalelerinden Türkçe'ye çevrilmemiş olanlarda (Two Words for Joyce, Night Watch, Des Tours de Babel) dikkat çeken ve bize göre Joyce'la ilgili değerlendirmelerinin yapıtaşlarını oluşturan düşünceleri ele alınacaktır.
Rilke turns the classic determination of human chauvinism, which sees human rationality as the only source of knowledge of reality, giving the animal a distinctive place to see the world in "openness." Rilke's concept of "openness" is the name of the immediate existence within reality.
There is no "consciousness" artifacts, all borders between inside and outside are ineffective and meaningless, a place of perfect harmony and perfect match. In this essay, the concepts of human-animal distinction, human beings and animals (Kreatur) in the world, and the concept of "openness" which Rilke poetizes on the basis of "seeing" action will be discussed in the focus of Eighth Elegy in Duino Elegies. ________________________________________________________________________________________________________________________________
Özet
Dünyayı “açıklığı” içinde görmede hayvana ayrıcalıklı bir yer veren Rilke, insan akılcılığını gerçeğe ilişkin bilginin tek kaynağı olarak gören insan şovenizminin klasik belirlenimini tersine çevirir. Rilke'nin “açıklık” kavramı, gerçekliğin içinde dolayımsız varoluşun adıdır. “Bilincin” eklemelerinin olmadığı, iç ile dış arasında tüm sınırları etkisiz ve anlamsız kılan tam bir uyum ve kusursuz eşleşmenin yeridir. Rilke, bu tür bir “görme”nin ve uyumun poetikasını arar.
Bu yazıda, Rilke'nin “görme” eylemi temelinde şiirleştirdiği insan-hayvan ayrımı, insanın ve hayvanın (Kreatur) dünyadaki varlıkları, “açıklık” vb kavramları, Duino Ağıtları'ndaki Sekizinci Ağıt merkezinde ele alınmaktadır.
"Human-centered" ideologies, rooted in ancient, monotheistic religions and ancient Greek ideas based on bilateral oppositions, formed the conceptual framework of other forms of oppression (class, race, gender) in human societies .
With the discovery of a vein that could be called "posthuman" in literature, the potential of literature as a result of the development of a view outside of the human-centric ideologies has begun to be discussed and concepts such as "ecology of mind", "cultural ecology", "literature ecology" and "ecocritism" have entered into the world of thought and science.
On the other hand, ecological thought and the inseparability of the philosophy have allowed ecology to meet with an anti-humanist philosophical basis and this area has expanded to an eco-philosophy with Nietzsche, Heidegger, Merleau-Ponty, Raymond Williams, Frankfurt School, Adorno, Horkheimer, Derrida and Deleuze.
The power of literature to create a different consciousness and discourse outside the dominant "consciousness" and forms that limit perception by embedding thought in dual oppositions and schemas have enabled ecocritism to focus on literary discourses and genres that bearing the potential to criticize a total system (and Human) has been an important step on the way out of human-centric ideologies. ___________________________________________________________________________________________________________________________
Özet
Kökeni tektanrılı dinlere ve ikili karşıtlıklara dayanan antik Yunan düşüncesine uzanan “insan merkezli” ideolojiler, insan toplumlarındaki diğer baskı biçimlerinin (sınıf, ırk, cinsiyet) de kavramsal çerçevesini oluşturmuş, doğayla ilgili kültürel normları belirlemiştir.
Edebiyatta “insanötesi” denilebilecek bir damarın keşfiyle birlikte, insanmerkezli ideolojilerin dışında bir bakış geliştirilmesinde edebiyatın taşıdığı potansiyel tartışılmaya başlanmış, düşünce ve bilim dünyasına “zihinsel ekoloji”, “kültürel ekoloji”, “edebiyat ekolojisi” ve “ekoeleştiri” vb kavramlar girmiştir.
Öte yandan, ekolojik düşünce ile felsefenin ayrılamazlığı, ekolojinin anti-hümanist felsefi temel ile buluşmasını sağlamış ve bu alan, Nietzsche, Heidegger, Merleau-Ponty, Raymond Williams, Frankfurt Okulu, Adorno, Horkheimer, Derrida ve Deleuze ile birlikte bir ekofelsefeye doğru genişlemiştir.
Edebiyatın, düşünceyi ikili karşıtlıklar ve şemalar içine hapsederek algıyı da sınırlayan baskın “bilinç” biçimlerinin, söylemlerin dışında/karşısında farklı bir bilinçlilik ve söylem yaratma gücü, ekoeleştirinin, topyekün bir sistem (ve İnsan) eleştirisi potansiyeli taşıyan edebi söylem ve türleri mercek altına almasını sağlayarak, insanmerkezli ideolojilerden çıkış yolunda önemli bir adım olmuştur.
Abstract: The meat industry can be seen as a prototype, because it is a sector in which the capitalist mode of production emerges as the simplest, most brutal form of capitalism, and demonstrating how not only people, but nature and other living things, were also “grinded” in the production band. Immigrants, minorities, fugitives; precarious, uninsured work; low wages, long working hours without vacations; verbal and physical harassment, humiliation; constantly repeating routine "killing" action on an increasingly fast band; trying to suppress physical and mental injuries with alcohol and drugs; increasingly lose empathy and desensitization and violence.________________________________________
Özet: Et endüstirisi, kapitalist üretim biçiminin en yalın, en vahşi haliyle ortaya çıktığı bir sektör olma özelliğiyle, kapitalizmin sadece insanları değil, doğayı ve diğer canlıları da “üretim bandında” nasıl öğüttüğünü gözler önüne sermesiyle, belki de bir prototip olarak görülebilir. Göçmenler, azınlıklar, kaçaklar; güvencesiz, sigortasız çalışma; düşük ücret, molasız tatilsiz uzun çalışma saatleri; sözlü ve fiziksel taciz, aşağılama, itilip kakılma; giderek hızı artırılan bandın üzerinde rutin “öldürme” eylemini sürekli tekrarlarken aldığı fiziksel ve ruhsal yaraları alkol ve uyuşturucu ile bastırmaya çalışma; giderek empati duygusunu yitirip duyarsızlaşma ve şiddet. Şiddetle başlayıp şiddetle biten bir döngü...