Books by Neşe Pelin Kaya
Ketebe Yayınları, 2023
Kemal Tahir’in ilk eserlerini verdiği dönem, Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı’nın da ilk yıllarını... more Kemal Tahir’in ilk eserlerini verdiği dönem, Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı’nın da ilk yıllarını temsil eder. Siyasi olarak oldukça hareketli olan bu dönem, Türk edebiyatı tarihinde de önemli bir yer tutar: En kıymetli yazar ve şairler büyük eserlerini bu dönemde vermeye başlar. Dergiler ve gazete köşeleri de bu büyük yazarlara ayrılır. Ancak başta Kemal Tahir ve arkadaşları olmak üzere genç yazarlar bu durumdan oldukça şikayetçidir. Bu nedenle kanona başkaldırı niteliğinde bir girişimle Geçit dergisini çıkarırlar ve yazdıkları şiir, öykü, eleştiri ve mizah yazılarıyla Türk edebiyatında hak ettikleri yere talip olurlar.
İşte Size Paydos Bize Marş Marş, Kemal Tahir ve arkadaşlarının girişimiyle 1933-34 yılları arasında yedi sayı olarak yayımlanan Geçit dergisinin sloganını başlığına taşıyor. Bunu yaparken Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı’nın ilk dönemindeki edebiyat ortamını ve tartışmalarını aktarıyor. Kemal Tahir’in bugün edebiyatta temsil ettiği önemli yeri nasıl elde ettiğini, büyük romanlarının ayak sesleri olan ilk dönem eserlerini ve genç yazarlar ile okurları harekete geçirmeye çalışan teşkilatçı kişiliğini görme fırsatı sunuyor.
Conference Presentations by Neşe Pelin Kaya
Birinci Ankara Sosyal ve Beşeri Bilimler Kongresi Bildiri özetleri kitapçığı, 2024
Enkazın İnkârı: Reşat Nuri Güntekin’in Değirmen Romanında Ulusal Alegori
Türkçede roman Tanzim... more Enkazın İnkârı: Reşat Nuri Güntekin’in Değirmen Romanında Ulusal Alegori
Türkçede roman Tanzimat Dönemi’ndeki ilk örneklerinden itibaren modernleşme, bireyleşme, şehir ve milliyetçilikle paralel bir çizgide ilerlemiş form ve temalarıyla bu başlıkları kapsamı dahiline alarak yeniden üretmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi, Milli Mücadele ve Erken Cumhuriyet Dönemi’nde verilen roman örneklerinde Türkiye coğrafyasının dönüşüm ve uluslaşma sürecinin kurmacadaki temsillerini takip etmek mümkündür. Fredric Jameson tarafından 1986’da öne sürülen “ulusal alegori” tezi, çeperin dışında kalan üçüncü dünya/küresel güney ülkelerinde roman türünün tipik örneklerinin alegorik olduğunu iddia eder. Ulusal alegori tezine göre roman türünün ortaya çıktığı coğrafya dışındaki gelişmekte olan ülkelerde üretilen edebiyat eserlerinin içerikleriyle ulusal tarih ve toplumsal çatışmaların sembolüdür. Gregory Jusdanis ise “gecikmiş” toplumların modernleşme sürecinde yaşadıkları huzursuzluk nöbetine dikkat çeker ve edebiyat eserlerinin bu dönemeçte oynadığı rolü vurgular. Reşat Nuri Güntekin’in 1944’te yayımlanan Değirmen adlı romanı 1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda yoksul bir Anadolu kasabasında ortaya çıkan bir deprem söylentisini mizahi bir dille ele alır. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Anadolu’daki Sarıpınar kazasındaki bir gece aleminde devlet görevlilerin bulunduğu binanın çökmesinin büyük bir deprem felaketi olarak kayda geçtiği Kaymakam Halil Hilmi Efendi karakteri etrafında örülen anlatı, ulusun bütün yapıtaşlarını kapsayacak şekilde genişler. Bürokrasi değirmenini döndüren unsurların taşra ve merkezdeki temsilcilerinin ustalıkla ifşa ve hicvedildiği romanda anlatılan zelzele yalnızca kurmacanın değil aynı zamanda ulusun da yaşadığı kırılmaya işaret etmektedir. Çalışmada, Reşat Nuri Güntekin’in Değirmen romanı yayımlanma ve anlatı zamanının tarihi atmosferi kapsamında siyasal ve ulusal alegoriler bağlamında incelenecektir.
Turkologentag 2023, 2023
Dijital beşeri bilim çalışmalarının açtığı yeni yollarla edebiyatın kurgu mekânlarının dijitale a... more Dijital beşeri bilim çalışmalarının açtığı yeni yollarla edebiyatın kurgu mekânlarının dijitale aktarılması, anlam katmanlarını görselleştirmiş farklı okuma olanakları ve mekânsal tahayyüllere imkân sağlamıştır. Kurmaca metinlerin nerede geçtiğini harita üzerinde belirtmek roman-mekân bağlamında önemli veriler sunsa da bu konumların kurgudaki işlevi çözümlenmediği takdirde coğrafi temsilleri yetersiz olacaktır.
Edebi eserlerin sayısallaşma ve dijital ortamlara aktarılma süreci sonunda elde edilen haritaları yorumlama konusunda en önemli veriyi sağlayan unsurlardan biri de duygulardır. Özellikle şehirler gibi karmaşık yapıların ele alındığı romanlarda belirli unsurlar üzerinden okumalar yapmak şehri daha iyi anlamamızı sağlar. Roman karakterlerinin olumlu ya da olumsuz şehir deneyimlerinin yanı sıra bulundukları semtlerin onlarda hangi duyguları uyandırdığı yazarların kendi döneminin koşulları içinde şehri algılama biçimlerine ışık tutar. Bu sayede yerlerin kurguya nasıl dahil edildiği, semtlerin hangi duygularla anıldığı ve karakterlerin mekânlarla kurdukları duygusal ilişkiler üzerinden bir şehir okuması yapmak mümkün hale gelir.
Bu çalışmanın amacı İstanbul’un romanlar bağlamında bir duygu haritasının oluşturulmasıdır. Bu çalışmada R. Heuser, F. Moretti ve E. Steiner’in Stanford Üniversitesi’nde yürüttüğü “Emotions of London” projesinden yola çıktığı yöntemlerden faydalanarak Erken Cumhuriyet Devri Türk romanı odağında duygu haritasına odaklanılacaktır. Buna bağlı olarak semtler önce pozitif/negatif duygular üzerinden sınıflandırılacak, ardından belirli duygular etrafında ele alınacaktır. Bu sayede şehrin duygular üzerinden temsilinin yanı sıra siyasal, sosyal ve ekonomik koşulların şehrin duygu haritasını nasıl etkilediği üzerinde durulacaktır.
I. Uluslararası Evliya Çelebi Sempozyumu “Seyahat Tarihi ve Kültürü”, 2023
Avrupa’da Bı̇r Cevelan’ın Seyahat Rotası
Ahmet Mithat Efendi’nin 1899 yılında İstanbul’dan yola ... more Avrupa’da Bı̇r Cevelan’ın Seyahat Rotası
Ahmet Mithat Efendi’nin 1899 yılında İstanbul’dan yola çıkarak Stockholm’de toplanan Müsteşrikler Kongresi’ne yolculuğuna dair izlenimlerini kaleme aldığ ı Avrupa’da Bir Cevelan seyahat edebiyatımızın önemli eserlerindendir. Eserde, yaklaşık üç buçuk ay sürecek seyahatin planlanma aşamasından başlayarak gezilen şehirler ve kullanılan araçlara dair izlenimler ayrıntılı biçimde aktarılır. İ stanbul’dan başlayan rota Marsilya, Lyon, Paris, Kopenhag, Stockholm, Berlin, Köln, Cenevre, Montrö , Lozan, Zürih, Münih ve Viyana gibi Avrupa’nın birçok önemli şehrinden geçerek yeniden İstanbul’a ulaşır. Okur, Ahmet Mithat Efendi’nin bir belgeselci hassasiyetiyle kaleme aldığı gözlemleri sayesinde bu şehirleri bir Osmanlı aydının gözünden takip ederken aynı zamanda tarihin belli bir dönemine de tanıklık etme imkânı bulur. “Avrupada’da Bir Cevelan’ın Seyahat Rotası” başlıklı bu çalışmada Ahmet Mithat Efendi’nin seyahatinde kullandığı rota ve araçlar mekânsal beşeri bilimlerin imkânları kullanılarak sayısallaştırılacak ve harita ü zerinde işaretlenerek görselleştirilecektir. Çalışmada, Ahmet Mithat Efendi’nin Avrupa’ya dair olumlu ve olumsuz izlenimlerin de Avrupa’da Bir Cevelan’ın Seyahat Rotası haritası üzerinde görselleştirilmesi planlanmaktadır. “Avrupa’da Bir Cevelan’ın Seyahat Rotası” çalışması, Ahmet Mithat Efendi’nin seyahatini mekânsal beşeri bilimlerin araçlarıyla değerlendirerek yeni bir bakışla incelemeyi amaçlamaktadır.
The Route of Avrupa’da Bı̇r Cevelan
Ahmet Mithat Efendi’s “Avrupa’da Bir Cevelan” in which he writes about his impressions of his journey from İs- tanbul to the Orientalist Congress in Stockholm in 1899, is one of the important works of our travel literature. The book provides detailed impressions of the planning process of the journey, which is approximately three- and-a-half- month long, including the cities visited and the modes of transportation used. The route starts from Istanbul and passes through many significant European cities, such as Marseille, Lyon, Paris, Copenhagen, Stockholm, Berlin, Cologne, Geneva, Montreux, Lausanne, Zurich, Munich, and Vienna, before reaches Istanbul again. Thanks to Ahmet Mithat Efendi’s observations written with the sensitivity of a documentarian, the reader has the opportunity to followthese cities throughthe eyes of an Ottoman intellectual, while at the same time witnessing a certain period of history. In this study titled “The Travel Route of a Wandering in Europe”, the routes and vehicles used by Ahmet Mithat Efendi during his journey will be digitised by using the possibilities of spa- tial humanities and visualised by marking them on a map. . In the study, it is plannedto visualize Ahmet Mithat Efendi’s positive and negative impressions of Europe on the map of The Travel Route of a Wandering in Europe. The study”The Travel Route of a Wandering in Europe” aims to offer a new perspective on Ahmet Mithat Efendi’s journey by evaluating it through the tools of spatial humanities.
International Symposium on the Centenary of the Turkish Republic Women of the Republıc- the Republic of Women (1923-2023), 2023
Since the emergence of the novel as a narrative form in Turkish literature, the fictional represe... more Since the emergence of the novel as a narrative form in Turkish literature, the fictional representation of women characters has undergone a transformation parallel to their visibility in the public sphere. In Tanzimat literature, women characters were often depicted within the confines of their homes, under surveillance when they ventured out into the streets, and when they rarely embarked on adventures alone, they would often disguise themselves as men. This situation would change during the modernization process of the Ottoman Empire.
During the Ottoman era, girls’ education was limited to “Sıbyan Mektebi” (Ottoman primary schools), but in The Tanzimat Era, thanks to the state’s initiative through the 1869 Maarif-i Umumiye Regulation, special midwifery schools for women were opened, followed by Girls’ Teacher Schools. In addition to these, foreign schools opened by minorities in the 1800s, as a result of the Tanzimat and Reform Edict, continued to provide education. Due to changing attitudes, female students also received private lessons at home. With the increasing availability of educational opportunities and the development of the press, the transformation in women’s mental worlds and the development of individual consciousness began.
Pierre Loti’s novel “Les Désenchantées,” which tells the story of Zinnur and Nuriye, the daughters of Nuri Bey, a foreign affairs officer in the Ottoman Empire, can be considered one of the significant narratives of women characters’ journey towards individualization and rebellion. Despite the transformation initiated by Westernization, women, who were not recognized as individuals either in domestic/family life or in the public sphere, tried to make their voices unheard during their presence, loud with their absence. The conflict faced by the female character attempting to establish herself as an individual often results in submission, either directly or indirectly, to patriarchal violence, rarely ending with escape. After the publi-
cation of the novel, Zinnur and Nuriye Hanım who fled to Europe, will be followed by fictional women characters. For a woman living in a restricted environment, escaping from home means escaping from the city. This escape is the first step in the female character’s journey to self-realization.
In novels that depict the Armistice period, the desire of female characters educated in foreign schools is directed towards Europe and America, but with National Struggle literature, the escape turns towards Anatolia.
In the Republican era, female characters who escape to Anatolia are seen to play an active role in the construction of the newly established society. This study will examine the escape stories of women characters and the role of escape in the journey of individualization in novels written after 1923.
---
Türk edebiyatında romanın bir anlatı formu olarak ortaya çıkışından itibaren kadın karakterlerin kurmacadaki temsili, kamusal alandaki görünürlükleriyle paralel bir dönüşüm göstermiştir. Tanzimat edebiyatında çoğunlukla evde, sokağa çıktığında gözetimde ve çoğunlukla bir taşıt içinde resmedilen kadın karakterler nadiren tek başına maceraya atıldıklarında erkek kılığına girer. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme sürecinde değişime uğrayacaktır.
Osmanlı döneminde kız çocukları için eğitim sıbyan mektebiyle sınırlıyken Tanzimat döneminde 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnâmesi sayesinde devletin girişimiyle kadınlara özel ebe mektepleri açılmış, bunu daha sonra kız öğretmen okulu izlemiştir. Bunların yanı sıra 1800’lü yıllardan itibaren Tanzimat ve Islahat Fermanlarının neticesinde azınlıklar tarafından açılan yabancı okullar eğitim vermeyi sürdürmüştür. Kız öğrenciler değişen zihniyet sayesinde okulların dışında evde de özel dersler almıştır.
Gerek eğitim öğretim olanaklarının artması, gerekse matbuatın gelişmesiyle artan yerli ve çeviri eserlerin evlere girmesiyle kadınların zihinsel dünyalarındaki dönüşüm ve bireylik bilincinin gelişmesi başlamıştır.
Pierre Loti’nin Osmanlı’da Hariciye memuru Nuri Bey’in kızları olan Zinnur ve Nuriye’nin hikâyesini anlatan Umudunu Yitirmiş Kadınlar (Les Désenchantées) adlı romanı, kadın karakterlerin bireyleşme ve isyan yolculuğunun önemli anlatılarından biri olarak ele alınabilir. Batılaşmayla başlayan dönüşüme rağmen ne ev içi/aile hayatında ne de kamusal alanda birey olarak kabul görmeyen kadın, varlığıyla duyuramadığı sesini yokluğunda işittirmeyi dener. Birey olarak kendini var etmeye çalışan kadın karakterin girdiği çatışma, karşılarında duran patriarkal şiddet neticesinde çoğu zaman doğrudan/dolaylı olarak boyun eğme, nadiren ise kaçışla neticelenir. Romanın yayımlanmasının ardından Avrupa’ya kaçan Zinnur ve Nuriye Hanımları ise kurmaca kadın karakterler izleyecektir. Sınırlı bir çevrede yaşayan kadın için evden kaçış şehirden kaçışla aynı anlama gelmektedir. Bu kaçış, kadın karakterin kendini var etme yolculuğunda ilk adımdır.
Mütareke dönemini ele alan romanlarda yabancı okullarda eğitim gören kadın karakterlerin kaçış arzusu Avrupa ve Amerika’ya yönelik iken Millî Mücadele edebiyatıyla birlikte kaçış, Anadolu’ya yönelir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise Anadolu’ya kaçan kadın karakterlerin yeni kurulan toplumun inşasında aktif rol oynadığı görülür. Çalışmada, 1923 sonrası yazılan romanlar üzerinde, kadın karakterlerin kaçış hikâyeleri ve kaçışın bireyleşme yolcuğunda oynadığı rol incelenecektir.
Papers by Neşe Pelin Kaya
Yazanların Okuma Kültürü, 2024
Uploads
Books by Neşe Pelin Kaya
İşte Size Paydos Bize Marş Marş, Kemal Tahir ve arkadaşlarının girişimiyle 1933-34 yılları arasında yedi sayı olarak yayımlanan Geçit dergisinin sloganını başlığına taşıyor. Bunu yaparken Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı’nın ilk dönemindeki edebiyat ortamını ve tartışmalarını aktarıyor. Kemal Tahir’in bugün edebiyatta temsil ettiği önemli yeri nasıl elde ettiğini, büyük romanlarının ayak sesleri olan ilk dönem eserlerini ve genç yazarlar ile okurları harekete geçirmeye çalışan teşkilatçı kişiliğini görme fırsatı sunuyor.
Conference Presentations by Neşe Pelin Kaya
Türkçede roman Tanzimat Dönemi’ndeki ilk örneklerinden itibaren modernleşme, bireyleşme, şehir ve milliyetçilikle paralel bir çizgide ilerlemiş form ve temalarıyla bu başlıkları kapsamı dahiline alarak yeniden üretmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi, Milli Mücadele ve Erken Cumhuriyet Dönemi’nde verilen roman örneklerinde Türkiye coğrafyasının dönüşüm ve uluslaşma sürecinin kurmacadaki temsillerini takip etmek mümkündür. Fredric Jameson tarafından 1986’da öne sürülen “ulusal alegori” tezi, çeperin dışında kalan üçüncü dünya/küresel güney ülkelerinde roman türünün tipik örneklerinin alegorik olduğunu iddia eder. Ulusal alegori tezine göre roman türünün ortaya çıktığı coğrafya dışındaki gelişmekte olan ülkelerde üretilen edebiyat eserlerinin içerikleriyle ulusal tarih ve toplumsal çatışmaların sembolüdür. Gregory Jusdanis ise “gecikmiş” toplumların modernleşme sürecinde yaşadıkları huzursuzluk nöbetine dikkat çeker ve edebiyat eserlerinin bu dönemeçte oynadığı rolü vurgular. Reşat Nuri Güntekin’in 1944’te yayımlanan Değirmen adlı romanı 1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda yoksul bir Anadolu kasabasında ortaya çıkan bir deprem söylentisini mizahi bir dille ele alır. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Anadolu’daki Sarıpınar kazasındaki bir gece aleminde devlet görevlilerin bulunduğu binanın çökmesinin büyük bir deprem felaketi olarak kayda geçtiği Kaymakam Halil Hilmi Efendi karakteri etrafında örülen anlatı, ulusun bütün yapıtaşlarını kapsayacak şekilde genişler. Bürokrasi değirmenini döndüren unsurların taşra ve merkezdeki temsilcilerinin ustalıkla ifşa ve hicvedildiği romanda anlatılan zelzele yalnızca kurmacanın değil aynı zamanda ulusun da yaşadığı kırılmaya işaret etmektedir. Çalışmada, Reşat Nuri Güntekin’in Değirmen romanı yayımlanma ve anlatı zamanının tarihi atmosferi kapsamında siyasal ve ulusal alegoriler bağlamında incelenecektir.
Edebi eserlerin sayısallaşma ve dijital ortamlara aktarılma süreci sonunda elde edilen haritaları yorumlama konusunda en önemli veriyi sağlayan unsurlardan biri de duygulardır. Özellikle şehirler gibi karmaşık yapıların ele alındığı romanlarda belirli unsurlar üzerinden okumalar yapmak şehri daha iyi anlamamızı sağlar. Roman karakterlerinin olumlu ya da olumsuz şehir deneyimlerinin yanı sıra bulundukları semtlerin onlarda hangi duyguları uyandırdığı yazarların kendi döneminin koşulları içinde şehri algılama biçimlerine ışık tutar. Bu sayede yerlerin kurguya nasıl dahil edildiği, semtlerin hangi duygularla anıldığı ve karakterlerin mekânlarla kurdukları duygusal ilişkiler üzerinden bir şehir okuması yapmak mümkün hale gelir.
Bu çalışmanın amacı İstanbul’un romanlar bağlamında bir duygu haritasının oluşturulmasıdır. Bu çalışmada R. Heuser, F. Moretti ve E. Steiner’in Stanford Üniversitesi’nde yürüttüğü “Emotions of London” projesinden yola çıktığı yöntemlerden faydalanarak Erken Cumhuriyet Devri Türk romanı odağında duygu haritasına odaklanılacaktır. Buna bağlı olarak semtler önce pozitif/negatif duygular üzerinden sınıflandırılacak, ardından belirli duygular etrafında ele alınacaktır. Bu sayede şehrin duygular üzerinden temsilinin yanı sıra siyasal, sosyal ve ekonomik koşulların şehrin duygu haritasını nasıl etkilediği üzerinde durulacaktır.
Ahmet Mithat Efendi’nin 1899 yılında İstanbul’dan yola çıkarak Stockholm’de toplanan Müsteşrikler Kongresi’ne yolculuğuna dair izlenimlerini kaleme aldığ ı Avrupa’da Bir Cevelan seyahat edebiyatımızın önemli eserlerindendir. Eserde, yaklaşık üç buçuk ay sürecek seyahatin planlanma aşamasından başlayarak gezilen şehirler ve kullanılan araçlara dair izlenimler ayrıntılı biçimde aktarılır. İ stanbul’dan başlayan rota Marsilya, Lyon, Paris, Kopenhag, Stockholm, Berlin, Köln, Cenevre, Montrö , Lozan, Zürih, Münih ve Viyana gibi Avrupa’nın birçok önemli şehrinden geçerek yeniden İstanbul’a ulaşır. Okur, Ahmet Mithat Efendi’nin bir belgeselci hassasiyetiyle kaleme aldığı gözlemleri sayesinde bu şehirleri bir Osmanlı aydının gözünden takip ederken aynı zamanda tarihin belli bir dönemine de tanıklık etme imkânı bulur. “Avrupada’da Bir Cevelan’ın Seyahat Rotası” başlıklı bu çalışmada Ahmet Mithat Efendi’nin seyahatinde kullandığı rota ve araçlar mekânsal beşeri bilimlerin imkânları kullanılarak sayısallaştırılacak ve harita ü zerinde işaretlenerek görselleştirilecektir. Çalışmada, Ahmet Mithat Efendi’nin Avrupa’ya dair olumlu ve olumsuz izlenimlerin de Avrupa’da Bir Cevelan’ın Seyahat Rotası haritası üzerinde görselleştirilmesi planlanmaktadır. “Avrupa’da Bir Cevelan’ın Seyahat Rotası” çalışması, Ahmet Mithat Efendi’nin seyahatini mekânsal beşeri bilimlerin araçlarıyla değerlendirerek yeni bir bakışla incelemeyi amaçlamaktadır.
The Route of Avrupa’da Bı̇r Cevelan
Ahmet Mithat Efendi’s “Avrupa’da Bir Cevelan” in which he writes about his impressions of his journey from İs- tanbul to the Orientalist Congress in Stockholm in 1899, is one of the important works of our travel literature. The book provides detailed impressions of the planning process of the journey, which is approximately three- and-a-half- month long, including the cities visited and the modes of transportation used. The route starts from Istanbul and passes through many significant European cities, such as Marseille, Lyon, Paris, Copenhagen, Stockholm, Berlin, Cologne, Geneva, Montreux, Lausanne, Zurich, Munich, and Vienna, before reaches Istanbul again. Thanks to Ahmet Mithat Efendi’s observations written with the sensitivity of a documentarian, the reader has the opportunity to followthese cities throughthe eyes of an Ottoman intellectual, while at the same time witnessing a certain period of history. In this study titled “The Travel Route of a Wandering in Europe”, the routes and vehicles used by Ahmet Mithat Efendi during his journey will be digitised by using the possibilities of spa- tial humanities and visualised by marking them on a map. . In the study, it is plannedto visualize Ahmet Mithat Efendi’s positive and negative impressions of Europe on the map of The Travel Route of a Wandering in Europe. The study”The Travel Route of a Wandering in Europe” aims to offer a new perspective on Ahmet Mithat Efendi’s journey by evaluating it through the tools of spatial humanities.
During the Ottoman era, girls’ education was limited to “Sıbyan Mektebi” (Ottoman primary schools), but in The Tanzimat Era, thanks to the state’s initiative through the 1869 Maarif-i Umumiye Regulation, special midwifery schools for women were opened, followed by Girls’ Teacher Schools. In addition to these, foreign schools opened by minorities in the 1800s, as a result of the Tanzimat and Reform Edict, continued to provide education. Due to changing attitudes, female students also received private lessons at home. With the increasing availability of educational opportunities and the development of the press, the transformation in women’s mental worlds and the development of individual consciousness began.
Pierre Loti’s novel “Les Désenchantées,” which tells the story of Zinnur and Nuriye, the daughters of Nuri Bey, a foreign affairs officer in the Ottoman Empire, can be considered one of the significant narratives of women characters’ journey towards individualization and rebellion. Despite the transformation initiated by Westernization, women, who were not recognized as individuals either in domestic/family life or in the public sphere, tried to make their voices unheard during their presence, loud with their absence. The conflict faced by the female character attempting to establish herself as an individual often results in submission, either directly or indirectly, to patriarchal violence, rarely ending with escape. After the publi-
cation of the novel, Zinnur and Nuriye Hanım who fled to Europe, will be followed by fictional women characters. For a woman living in a restricted environment, escaping from home means escaping from the city. This escape is the first step in the female character’s journey to self-realization.
In novels that depict the Armistice period, the desire of female characters educated in foreign schools is directed towards Europe and America, but with National Struggle literature, the escape turns towards Anatolia.
In the Republican era, female characters who escape to Anatolia are seen to play an active role in the construction of the newly established society. This study will examine the escape stories of women characters and the role of escape in the journey of individualization in novels written after 1923.
---
Türk edebiyatında romanın bir anlatı formu olarak ortaya çıkışından itibaren kadın karakterlerin kurmacadaki temsili, kamusal alandaki görünürlükleriyle paralel bir dönüşüm göstermiştir. Tanzimat edebiyatında çoğunlukla evde, sokağa çıktığında gözetimde ve çoğunlukla bir taşıt içinde resmedilen kadın karakterler nadiren tek başına maceraya atıldıklarında erkek kılığına girer. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme sürecinde değişime uğrayacaktır.
Osmanlı döneminde kız çocukları için eğitim sıbyan mektebiyle sınırlıyken Tanzimat döneminde 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnâmesi sayesinde devletin girişimiyle kadınlara özel ebe mektepleri açılmış, bunu daha sonra kız öğretmen okulu izlemiştir. Bunların yanı sıra 1800’lü yıllardan itibaren Tanzimat ve Islahat Fermanlarının neticesinde azınlıklar tarafından açılan yabancı okullar eğitim vermeyi sürdürmüştür. Kız öğrenciler değişen zihniyet sayesinde okulların dışında evde de özel dersler almıştır.
Gerek eğitim öğretim olanaklarının artması, gerekse matbuatın gelişmesiyle artan yerli ve çeviri eserlerin evlere girmesiyle kadınların zihinsel dünyalarındaki dönüşüm ve bireylik bilincinin gelişmesi başlamıştır.
Pierre Loti’nin Osmanlı’da Hariciye memuru Nuri Bey’in kızları olan Zinnur ve Nuriye’nin hikâyesini anlatan Umudunu Yitirmiş Kadınlar (Les Désenchantées) adlı romanı, kadın karakterlerin bireyleşme ve isyan yolculuğunun önemli anlatılarından biri olarak ele alınabilir. Batılaşmayla başlayan dönüşüme rağmen ne ev içi/aile hayatında ne de kamusal alanda birey olarak kabul görmeyen kadın, varlığıyla duyuramadığı sesini yokluğunda işittirmeyi dener. Birey olarak kendini var etmeye çalışan kadın karakterin girdiği çatışma, karşılarında duran patriarkal şiddet neticesinde çoğu zaman doğrudan/dolaylı olarak boyun eğme, nadiren ise kaçışla neticelenir. Romanın yayımlanmasının ardından Avrupa’ya kaçan Zinnur ve Nuriye Hanımları ise kurmaca kadın karakterler izleyecektir. Sınırlı bir çevrede yaşayan kadın için evden kaçış şehirden kaçışla aynı anlama gelmektedir. Bu kaçış, kadın karakterin kendini var etme yolculuğunda ilk adımdır.
Mütareke dönemini ele alan romanlarda yabancı okullarda eğitim gören kadın karakterlerin kaçış arzusu Avrupa ve Amerika’ya yönelik iken Millî Mücadele edebiyatıyla birlikte kaçış, Anadolu’ya yönelir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise Anadolu’ya kaçan kadın karakterlerin yeni kurulan toplumun inşasında aktif rol oynadığı görülür. Çalışmada, 1923 sonrası yazılan romanlar üzerinde, kadın karakterlerin kaçış hikâyeleri ve kaçışın bireyleşme yolcuğunda oynadığı rol incelenecektir.
Papers by Neşe Pelin Kaya
İşte Size Paydos Bize Marş Marş, Kemal Tahir ve arkadaşlarının girişimiyle 1933-34 yılları arasında yedi sayı olarak yayımlanan Geçit dergisinin sloganını başlığına taşıyor. Bunu yaparken Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı’nın ilk dönemindeki edebiyat ortamını ve tartışmalarını aktarıyor. Kemal Tahir’in bugün edebiyatta temsil ettiği önemli yeri nasıl elde ettiğini, büyük romanlarının ayak sesleri olan ilk dönem eserlerini ve genç yazarlar ile okurları harekete geçirmeye çalışan teşkilatçı kişiliğini görme fırsatı sunuyor.
Türkçede roman Tanzimat Dönemi’ndeki ilk örneklerinden itibaren modernleşme, bireyleşme, şehir ve milliyetçilikle paralel bir çizgide ilerlemiş form ve temalarıyla bu başlıkları kapsamı dahiline alarak yeniden üretmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi, Milli Mücadele ve Erken Cumhuriyet Dönemi’nde verilen roman örneklerinde Türkiye coğrafyasının dönüşüm ve uluslaşma sürecinin kurmacadaki temsillerini takip etmek mümkündür. Fredric Jameson tarafından 1986’da öne sürülen “ulusal alegori” tezi, çeperin dışında kalan üçüncü dünya/küresel güney ülkelerinde roman türünün tipik örneklerinin alegorik olduğunu iddia eder. Ulusal alegori tezine göre roman türünün ortaya çıktığı coğrafya dışındaki gelişmekte olan ülkelerde üretilen edebiyat eserlerinin içerikleriyle ulusal tarih ve toplumsal çatışmaların sembolüdür. Gregory Jusdanis ise “gecikmiş” toplumların modernleşme sürecinde yaşadıkları huzursuzluk nöbetine dikkat çeker ve edebiyat eserlerinin bu dönemeçte oynadığı rolü vurgular. Reşat Nuri Güntekin’in 1944’te yayımlanan Değirmen adlı romanı 1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nda yoksul bir Anadolu kasabasında ortaya çıkan bir deprem söylentisini mizahi bir dille ele alır. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Anadolu’daki Sarıpınar kazasındaki bir gece aleminde devlet görevlilerin bulunduğu binanın çökmesinin büyük bir deprem felaketi olarak kayda geçtiği Kaymakam Halil Hilmi Efendi karakteri etrafında örülen anlatı, ulusun bütün yapıtaşlarını kapsayacak şekilde genişler. Bürokrasi değirmenini döndüren unsurların taşra ve merkezdeki temsilcilerinin ustalıkla ifşa ve hicvedildiği romanda anlatılan zelzele yalnızca kurmacanın değil aynı zamanda ulusun da yaşadığı kırılmaya işaret etmektedir. Çalışmada, Reşat Nuri Güntekin’in Değirmen romanı yayımlanma ve anlatı zamanının tarihi atmosferi kapsamında siyasal ve ulusal alegoriler bağlamında incelenecektir.
Edebi eserlerin sayısallaşma ve dijital ortamlara aktarılma süreci sonunda elde edilen haritaları yorumlama konusunda en önemli veriyi sağlayan unsurlardan biri de duygulardır. Özellikle şehirler gibi karmaşık yapıların ele alındığı romanlarda belirli unsurlar üzerinden okumalar yapmak şehri daha iyi anlamamızı sağlar. Roman karakterlerinin olumlu ya da olumsuz şehir deneyimlerinin yanı sıra bulundukları semtlerin onlarda hangi duyguları uyandırdığı yazarların kendi döneminin koşulları içinde şehri algılama biçimlerine ışık tutar. Bu sayede yerlerin kurguya nasıl dahil edildiği, semtlerin hangi duygularla anıldığı ve karakterlerin mekânlarla kurdukları duygusal ilişkiler üzerinden bir şehir okuması yapmak mümkün hale gelir.
Bu çalışmanın amacı İstanbul’un romanlar bağlamında bir duygu haritasının oluşturulmasıdır. Bu çalışmada R. Heuser, F. Moretti ve E. Steiner’in Stanford Üniversitesi’nde yürüttüğü “Emotions of London” projesinden yola çıktığı yöntemlerden faydalanarak Erken Cumhuriyet Devri Türk romanı odağında duygu haritasına odaklanılacaktır. Buna bağlı olarak semtler önce pozitif/negatif duygular üzerinden sınıflandırılacak, ardından belirli duygular etrafında ele alınacaktır. Bu sayede şehrin duygular üzerinden temsilinin yanı sıra siyasal, sosyal ve ekonomik koşulların şehrin duygu haritasını nasıl etkilediği üzerinde durulacaktır.
Ahmet Mithat Efendi’nin 1899 yılında İstanbul’dan yola çıkarak Stockholm’de toplanan Müsteşrikler Kongresi’ne yolculuğuna dair izlenimlerini kaleme aldığ ı Avrupa’da Bir Cevelan seyahat edebiyatımızın önemli eserlerindendir. Eserde, yaklaşık üç buçuk ay sürecek seyahatin planlanma aşamasından başlayarak gezilen şehirler ve kullanılan araçlara dair izlenimler ayrıntılı biçimde aktarılır. İ stanbul’dan başlayan rota Marsilya, Lyon, Paris, Kopenhag, Stockholm, Berlin, Köln, Cenevre, Montrö , Lozan, Zürih, Münih ve Viyana gibi Avrupa’nın birçok önemli şehrinden geçerek yeniden İstanbul’a ulaşır. Okur, Ahmet Mithat Efendi’nin bir belgeselci hassasiyetiyle kaleme aldığı gözlemleri sayesinde bu şehirleri bir Osmanlı aydının gözünden takip ederken aynı zamanda tarihin belli bir dönemine de tanıklık etme imkânı bulur. “Avrupada’da Bir Cevelan’ın Seyahat Rotası” başlıklı bu çalışmada Ahmet Mithat Efendi’nin seyahatinde kullandığı rota ve araçlar mekânsal beşeri bilimlerin imkânları kullanılarak sayısallaştırılacak ve harita ü zerinde işaretlenerek görselleştirilecektir. Çalışmada, Ahmet Mithat Efendi’nin Avrupa’ya dair olumlu ve olumsuz izlenimlerin de Avrupa’da Bir Cevelan’ın Seyahat Rotası haritası üzerinde görselleştirilmesi planlanmaktadır. “Avrupa’da Bir Cevelan’ın Seyahat Rotası” çalışması, Ahmet Mithat Efendi’nin seyahatini mekânsal beşeri bilimlerin araçlarıyla değerlendirerek yeni bir bakışla incelemeyi amaçlamaktadır.
The Route of Avrupa’da Bı̇r Cevelan
Ahmet Mithat Efendi’s “Avrupa’da Bir Cevelan” in which he writes about his impressions of his journey from İs- tanbul to the Orientalist Congress in Stockholm in 1899, is one of the important works of our travel literature. The book provides detailed impressions of the planning process of the journey, which is approximately three- and-a-half- month long, including the cities visited and the modes of transportation used. The route starts from Istanbul and passes through many significant European cities, such as Marseille, Lyon, Paris, Copenhagen, Stockholm, Berlin, Cologne, Geneva, Montreux, Lausanne, Zurich, Munich, and Vienna, before reaches Istanbul again. Thanks to Ahmet Mithat Efendi’s observations written with the sensitivity of a documentarian, the reader has the opportunity to followthese cities throughthe eyes of an Ottoman intellectual, while at the same time witnessing a certain period of history. In this study titled “The Travel Route of a Wandering in Europe”, the routes and vehicles used by Ahmet Mithat Efendi during his journey will be digitised by using the possibilities of spa- tial humanities and visualised by marking them on a map. . In the study, it is plannedto visualize Ahmet Mithat Efendi’s positive and negative impressions of Europe on the map of The Travel Route of a Wandering in Europe. The study”The Travel Route of a Wandering in Europe” aims to offer a new perspective on Ahmet Mithat Efendi’s journey by evaluating it through the tools of spatial humanities.
During the Ottoman era, girls’ education was limited to “Sıbyan Mektebi” (Ottoman primary schools), but in The Tanzimat Era, thanks to the state’s initiative through the 1869 Maarif-i Umumiye Regulation, special midwifery schools for women were opened, followed by Girls’ Teacher Schools. In addition to these, foreign schools opened by minorities in the 1800s, as a result of the Tanzimat and Reform Edict, continued to provide education. Due to changing attitudes, female students also received private lessons at home. With the increasing availability of educational opportunities and the development of the press, the transformation in women’s mental worlds and the development of individual consciousness began.
Pierre Loti’s novel “Les Désenchantées,” which tells the story of Zinnur and Nuriye, the daughters of Nuri Bey, a foreign affairs officer in the Ottoman Empire, can be considered one of the significant narratives of women characters’ journey towards individualization and rebellion. Despite the transformation initiated by Westernization, women, who were not recognized as individuals either in domestic/family life or in the public sphere, tried to make their voices unheard during their presence, loud with their absence. The conflict faced by the female character attempting to establish herself as an individual often results in submission, either directly or indirectly, to patriarchal violence, rarely ending with escape. After the publi-
cation of the novel, Zinnur and Nuriye Hanım who fled to Europe, will be followed by fictional women characters. For a woman living in a restricted environment, escaping from home means escaping from the city. This escape is the first step in the female character’s journey to self-realization.
In novels that depict the Armistice period, the desire of female characters educated in foreign schools is directed towards Europe and America, but with National Struggle literature, the escape turns towards Anatolia.
In the Republican era, female characters who escape to Anatolia are seen to play an active role in the construction of the newly established society. This study will examine the escape stories of women characters and the role of escape in the journey of individualization in novels written after 1923.
---
Türk edebiyatında romanın bir anlatı formu olarak ortaya çıkışından itibaren kadın karakterlerin kurmacadaki temsili, kamusal alandaki görünürlükleriyle paralel bir dönüşüm göstermiştir. Tanzimat edebiyatında çoğunlukla evde, sokağa çıktığında gözetimde ve çoğunlukla bir taşıt içinde resmedilen kadın karakterler nadiren tek başına maceraya atıldıklarında erkek kılığına girer. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme sürecinde değişime uğrayacaktır.
Osmanlı döneminde kız çocukları için eğitim sıbyan mektebiyle sınırlıyken Tanzimat döneminde 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnâmesi sayesinde devletin girişimiyle kadınlara özel ebe mektepleri açılmış, bunu daha sonra kız öğretmen okulu izlemiştir. Bunların yanı sıra 1800’lü yıllardan itibaren Tanzimat ve Islahat Fermanlarının neticesinde azınlıklar tarafından açılan yabancı okullar eğitim vermeyi sürdürmüştür. Kız öğrenciler değişen zihniyet sayesinde okulların dışında evde de özel dersler almıştır.
Gerek eğitim öğretim olanaklarının artması, gerekse matbuatın gelişmesiyle artan yerli ve çeviri eserlerin evlere girmesiyle kadınların zihinsel dünyalarındaki dönüşüm ve bireylik bilincinin gelişmesi başlamıştır.
Pierre Loti’nin Osmanlı’da Hariciye memuru Nuri Bey’in kızları olan Zinnur ve Nuriye’nin hikâyesini anlatan Umudunu Yitirmiş Kadınlar (Les Désenchantées) adlı romanı, kadın karakterlerin bireyleşme ve isyan yolculuğunun önemli anlatılarından biri olarak ele alınabilir. Batılaşmayla başlayan dönüşüme rağmen ne ev içi/aile hayatında ne de kamusal alanda birey olarak kabul görmeyen kadın, varlığıyla duyuramadığı sesini yokluğunda işittirmeyi dener. Birey olarak kendini var etmeye çalışan kadın karakterin girdiği çatışma, karşılarında duran patriarkal şiddet neticesinde çoğu zaman doğrudan/dolaylı olarak boyun eğme, nadiren ise kaçışla neticelenir. Romanın yayımlanmasının ardından Avrupa’ya kaçan Zinnur ve Nuriye Hanımları ise kurmaca kadın karakterler izleyecektir. Sınırlı bir çevrede yaşayan kadın için evden kaçış şehirden kaçışla aynı anlama gelmektedir. Bu kaçış, kadın karakterin kendini var etme yolculuğunda ilk adımdır.
Mütareke dönemini ele alan romanlarda yabancı okullarda eğitim gören kadın karakterlerin kaçış arzusu Avrupa ve Amerika’ya yönelik iken Millî Mücadele edebiyatıyla birlikte kaçış, Anadolu’ya yönelir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise Anadolu’ya kaçan kadın karakterlerin yeni kurulan toplumun inşasında aktif rol oynadığı görülür. Çalışmada, 1923 sonrası yazılan romanlar üzerinde, kadın karakterlerin kaçış hikâyeleri ve kaçışın bireyleşme yolcuğunda oynadığı rol incelenecektir.