Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
YILMAZ S. “Yumuşak Güç ve Türkiye”, Türkiye’de Siyasetin Dinamikleri Sempozyumu, 4-5-6 Nisan 2008, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, (Bolu, 2010), s.312-338.
ULUSLARARASI TİCARET VE SOSYAL BİLİMLERDE GÜNCEL ÇALIŞMALAR
Küresel dünyada ekonomik alt yapı, üretim, dış ticaret ve yatırımlar, küresel değer zincirlerine göre şekillenmektedir. Küresel değer yaratan ülkeler, farklı sektörlerde farklı üretim aşamalarına sahiptirler. İhracata dayalı sanayileşme modeli ile yabancı yatırımlar politikalar kapsamında ucuz emek sunumuyla yabancı sermayenin Türkiye ekonomisine çekilmesi hedeflenmiştir. 1980 sonrasında Türkiye’nin DTÖ ‘ye üye olması Gümrük Birliği (GB) Anlaşması dış ticaret politikalarını şekillendiren önemli gelişmelerdir. Türkiye, GB Anlaşması ile ise dış ticaret tarifelerinin AB standartları ile uyumlu hale getirilmesi amaçlanmış; böylelikle yabancı yatırımların Türkiye’ye çekilmesi ve Türkiye’nin dış ticaret hacminin artırılması hedeflenmiştir. Öte yandan 32 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar ile sermaye hareketlerinin serbest bırakılması; bu çerçevede finansal serbestlik sağlanması ve yabancı yatırımların önünün açılması amaçlanmıştır. Özetle Türkiye, 1980 sonrası dönemde neo-liberal politikalar uygulayan ülkeler arasında yerini almış; Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB), DTÖ gibi kuruluşlar bu dönemde Türkiye’nin yeniden yapılanma sürecinde önemli rol oynamışlardır. Küresel ekonomiyi analiz etmenin yollarından biri gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerdeki büyüme ve yapısal değişime göre diğeri ise uluslararası mal, hizmet, sermaye ve teknoloji akışlarının karmaşık ağ yapısı olan küresel değer zincirlerine göre değerlendirmektir. Araştırmalarda her iki yol da değerlidir. Küresel zincirleri teknolojik ve ekonomik güçleri yönünden analiz etmek geleceğe ve şimdiki durumu anlamamız açısından önemlidir
2018
Balkan yarimadasi etnik, dilbilim, dinsel acidan dunyanin en karmasik bolgelerindendir. Bu cografyadaki ilginc etnik gruplardan biri de Ulah (Karakacan)’ lardir. 1950 ‘li yillara kadar yari gocebe halinde yasayan Ulahlarin gecim kaynagini hayvancilik olusturmustur. Balkanlara komunist rejimin gelmesiyle hayvanlarina el konulan ve yerlesik hayata gecen Ulahlar,bugun agirlikli olarak Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya ve Romanya sinirlari icinde yasamaktadir. Ulahlarin kokeni tam olarak bilinmemekle birlikte Romalilastirilmis kolonilerin soyundan geldiklerine inanilmaktadir. Dilbilimcilerin yaptiklari arastirmalara gore Ulah ve Rumen dillerinin ayni Latince temelli dilden turedigi tespit edilmistir. Turkcenin tarihsel surec icinde en fazla etkiledigi diller Balkan cografyasinda yer almaktadir. Turkcenin, Balkan dillerine etkisiyle alakali bircok incelenme yapilmasina ragmen kucuk etnik gruplar uzerindeki etkisi yeterli arastirilmamistir. Balkan cografyasinda ozel bir oneme sahip olan Ulahlar (Karakacanlar) ve dilleri Turkcenin etkisine maruz kalmis ve binlerce Turkce kelimenin yaninda atasozu, deyim, Turkce ekler ve fiiller almistir. biligica<bilezik, binae< bina, cacac<kacak, cacamac<kacamak, direc<direk, dirvis<dervis, elbete<elbette, filan<filan, elbete<elbette, yera<yara, yama<yama, gule<gulle, halva<helva, ibric<ibrik, ikindie<ikindi kelimeleri; “ala bin bereket versin”, “ala kerim”, “cacir keif”, “dur bakalim” gibi deyimve atasozleri, artirisire<arttirmak, cabardisire<kabarmak, docunisire<dokunmak, surdisire<surmek fiilleri; -ci (ci), -li,-lik ekleri: ibrikcu<ibrikci, batakci<batakci, hairli<hayirli, nisanli<nisanli Ulahlarin dilinde gorulmektedir. Bu calismada Ulahlarin (Karakacanlar) dillerindeki Turkce kelimeler, gramer unsurlari, atasozu ve deyimler ornekleriyle incelenecektir.
TÜRK ORTODOKS PATRİKHANESİ, 2019
ÖZET Tarih boyunca üç kıtada hüküm süren Türkler arasında Budizm, Maniheizm, Yahudilik, Müslümanlık ve Hıristiyanlık gibi farklı inanç grupları oluşmuştur. Mondros Ateşkes Antlaşmasının (30 Ekim 1918) imzalanmasıyla başlayan Anadolu’nun istilasına karşı tepki gösteren sadece İslam inancına sahip Türkler değildi. Türk olup da Selçuklulardan bu yana gayrimüslim olarak yaşayan Hıristiyan Türkler de sayıları az olmasına rağmen Millî Mücadeleye tam destek vermiştir. Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin Millî Mücadele aleyhine yürüttüğü yıkıcı faaliyetler karşısında Hıristiyan Türklerin Patrikhaneye karşı örgütlenmesinde ve mücadele etmesinde en büyük rolü şüphesiz Papa Eftim oynamıştır. Kurtuluş Savaşı’nda Papa Eftim ve Türk Ortodoksları, Fener Rum Patrikhanesi’nin Yunancılık propagandasına karşı Kayseri Zincirdere’de Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni kurdu ve Yunan ordusuna karşı Türk ordusunu destekledi. Lozan Antlaşması sonucunda Fener Rum Patrikhanesi’nin İstanbul’da kalmasına karşın Türk Ortodoksları mübadele ile Yunanistan’a gönderildi. Türk hükümetinin Türkiye’de kalmasına izin verdiği Papa Eftim, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin bir Türk kurumu gibi hareket etmesi için çalıştı. Patrik VII. Grigorios’un (1923-1924) Bizans politikalarından vazgeçmemesi üzerine Galata Panaiya Kilisesi’nde Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni kurdu. Hayatının sonuna kadar Fener Rum Ortodoks Patrikhanesine karşı mücadele etti. Bu çalışmayı yapmamızdaki amaç Papa Eftim önderliğindeki Hıristiyan Ortodoks Türklerin, dini bakımdan geçmişte ve günümüzde geçirdiği evreleri araştırmaktır. Anahtar Kelimeler: Papa Eftim, Türk Ortodoks, Fener Rum Ortodoks Patrikliği, Millî Mücadele. ABSTRACT Throughout the history as Buddhism, Maniheism, Judaism, Christianity and Islam have been formed as different beliefs among the Turkish people in the three contients. When the Armistice of Mudros (30 October 1918) signed the Turks, who believed in Islam were not only the ones who were against the Anotolia's invasion also the Christian Turks were against the occupation of the Anatolia. Turks who had lived as non muslim since Seljuk ruling, named as Christian Turks, they gave full support to the national struggle even is they were insufficient. Undoubtedly, Pope Eftim played a major role in the organized Christian Turks against patriarchate and struggles over against subversive activities that Fener Greek Patriarchate carried out opposing to the National Struggle. During the Turkısh National İndenpendcy war, Pope Eftim and the Turk Orthodox’s confronted the Fener Greek Ortodox Patriarchate and the Greece’s propaganda with their Turk Orthodox Church that they had established in Kayseri, Zincidere. They supported Turkish military against the Greek military. However, as a result of the Lausannne Treaty, Fener Greek Orthodoks Patriarchate was remained in İstanbul and Turk Orthodox was sent to Greece in accordance with permuting. With the permission of Turkish Goverment on Pope Eftim’s staying in Turkey, He tried to make the Fener Greek Orthodox Patriarchate work as a Turkish İnstitution. VII. Patric Grigorios (1923-1924) did not give up the Byzantium politics, as a result, Pope Eftim with having the Istanbul Galata Greek Community’s support, Established the Turk Orthodox Patriarchate in Galata Panaiya Church. He protected Turk Orthodox Patriarchate against Fener Greek Orthodox Patriarchate until the end of his life. From religious perspective this study examines the history of the religions and its effects to the present day. Keywords: Pope Eftim, Orthodox Turks, Fener Greek Patriarchate, National Struggle.
AVRASYA BOLGESI VE TURKIYE ACISINDAN ONEMI, 2021
AVRASYA BOLGESI VE TURKIYE ACISINDAN ONEMI
Amerika Birleşik Devletleri tarafından 2004 yılında uygulamaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi, Ortadoğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika'yı dönüştürmeyi, bu alanları küresel pazarlara açmayı ve Batı demokrasisi standartlarına ulaştırmayı amaçlamaktadır. Proje kapsamındaki ülkelerin çoğunun Müslüman nüfusa ve zengin yeraltı kaynaklarına sahip olmaları, projenin kültürel ve ekonomik boyutunu yansıtmaktadır. BOP yeni bir girişim olarak görülse de, temelleri I. ve II. Dünya Savaşları ve sonraki gelişmelere kadar dayanmaktadır. Büyük Orta Doğu Projesi, aslında tarihi niteliği olan bir projedir. Orta Doğu' da yer alan bölgelerin bir bütün olarak görülmesi ve bu bölgede otoriteyi sağlayacak bir siyasal yapılanmanın gerçekleştirilmesi doğrultusunda her dönemde ve her siyasal güç açısından Orta Doğu'yu genel olarak büyük sınırlar içerisinde ele alan bazı yaklaşımlar ve projeler geliştirilmiştir. İran, Anadolu, Mezopotamya ya da Mısır merkezli siyasal yapılanmalar daha büyük bir güç olmak için ortaya çıktıklarında, dünyanın jeopolitik merkezi olan Orta Doğu alanını daha büyük sınırlar çerçevesinde kendi kontrolleri altına almak istemişlerdir. Sümerler, Babiller, Persler, Memluklar, Selçuklular ve de Osmanlılar aynı yoldan giderek, bütün bölgeye egemen olmak istediklerinde kendilerine göre ve gene kendilerinin merkezinde yer aldıkları bir Ortadoğu hegemonya alanı oluşturmanın çabası içerisinde olmuşlardır. Bölge içinde, yanında ya da bölgeye yakın bir konumda kurulmuş olan bütün devletler daha fazla büyümek amacıyla Orta Doğu alanını kendi denetimleri altına almak ve böylece bir büyük imparatorluğu kurmak istemişlerdir. Orta Doğu bölgesi sahip olduğu konumu gereği böylesine büyük siyasal yapılanmalar için, elverişli olduğundan, büyümek isteyen devletler Orta Doğu alanında daha büyük bir Orta Doğu arayışı içerisinde olmuşlardır. Bölge ülkeleri bütün bölgeyi kendi kontrolleri altına alabilmek için böylesine bir projeyi her zaman için kendi güvenlikleri açısından zorunlu görmüşlerdir. Bu çalışmanın amacı; yaşananlar Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)`nin bir parçası mı? Ve Batı`nın Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme çabası mı olduğunu ortaya koymaktır.
OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E TÜRK İKTİSAT DÜŞÜNCESİNDE TARIM VE KALKINMA, 2019
Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında yapısını temelden değiştirecek siyasal, sosyal ve iktisadi dönüşümler yaşamıştı. Bu dönüşümler önemli ölçüde cumhuriyet dönemine rehberlik etmiş ve Osmanlı Devleti’nin son döneminde başlatılan birçok uygulama cumhuriyetle devam etmişti. Bu devamlılık iktisat alanında oldukça dikkat çekici boyuttadır. Her ne kadar cumhuriyetin ilk yıllarında çeşitli siyasi gerekçelerle Osmanlı iktisat politikaları bütünüyle kötülense de Osmanlı devlet adamlarının mümkün mertebe uygulamaya çalıştıkları tarım üzerinden kalkınma modeli sürdürülmüştü. Bu model her ülkenin yatkınlığı olan alanlarda üretim yaparak kalkınabileceği fikrini savunuyordu. Buna göre Osmanlı Devleti tarımsal üretimini artırarak elde ettiği fazla ürünü yurtdışı pazarlara satmalı ve kazandığı sermaye ile ticari bağlarını daha da güçlendirecek altyapı faaliyetlerine girişmeliydi. Bu şekilde ülke ekonomisi güçlenecek ve sermaye birikimi ortaya çıkacaktı. Tarımsal üretiminin gelişmesiyle birlikte ortaya çıkacak hammadde bolluğu ve sermaye birikimi sayesinde, tarımsal sanayi için gerekli ortam sağlanmış olacaktı Bu çalışmada Tanzimat döneminden 1930’lu yılların sonuna değin Türk iktisat yazımının tarım ve kalkınma meselesine nasıl bakıldığı, başta iktisadi dergiler ve kitaplar olmak üzere dönemin kaynakları üzerinden ele alınacaktır. İktisat düşüncesinin kendi dönemlerindeki iktisat politikalarına ne ölçüde yön verdiği ve onları örtüşüp örtüşmediğini de sorgulanacaktır. Böylelikle ilgili dönemde iktisat ve tarım politikalarının hangi kuram ve yöntem çerçevesinde icra edildiği aydınlatılmaya çalışılacaktır.
Türkiye'de Ulus İnşası, 2021
Ulus-Devlet; sosyal, siyasal, demografik, ekonomik ve teknolojik gelişmelerin sonucu ve bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Benzer bir şekilde ulus-inşası da bu zorunluluğun ürettiği başka bir zorunlu durumdur. Her süreç ve olgunun olumlu ve olumsuz yönleri ve örnekleri mevcuttur. Bununla birlikte bu çalışmada ulus-inşası olumlu veya olumsuz olarak değil, daha çok harici şartların ürettiği bir gereklilik olarak bütün yönleriyle ele alınmıştır. Ulus-inşası, günümüz ulus-devletlerinde yaşayan ve vatandaşlık bağıyla bu devletlere bağlı bulunan toplumların ayrı alt kültür ve mikro milliyet durumlarına bakılmaksızın ve yereldeki bu farklılıkları mahsurlu görülmeksizin bütün bu yerel ve sınıfsal farkların üzerinde oluşturulmaya çalışılan sosyo-politik bir üst kimlik, ulus-devletin sınırlarıyla örtüşen geniş kapsamlı bir grup aidiyeti ve yüksek kültürdür. Kitaptaki on yedi bölümün başlıklarına bakıldığında kitabın ana teması ve geniş kapsamı daha iyi anlaşılabilecektir; Teoride ve Pratikte Ulusçuluk ve Ulus-İnşası Türkiye’de Milli Tarih Yazımı ve Ulus-İnşası Türk Halkının Kolektif Belleğinde Çanakkale Savaşı ve Ulus-İnşası Erken Cumhuriyet Döneminde Halkevleri ve Ulus-İnşası Yöntemlerin Yerinde(n)liği İle İlmin Evrenselliğini Buluşturmak: Türkiye’nin Köy Enstitüleri Türk Ocakları ve Ulus-İnşası Cumhuriyet’in Vatanseverlik Merkezli Din Anlayışı ve Ulus-İnşası Türkiye’de Ulus-İnşasında Eğitim Politikalarına Örnek Olarak Köy Enstitüleri Türkiye’de Siyasal Kültür, Kimlik ve Ulus-İnşası, Tanıtım Filmlerinde ve Kamu Spotlarında Ulus-İnşası Erken Cumhuriyet Döneminde Ulus Yaratımı ve Beyaz Perde Üzerindeki Refleksler (1919-1938) Türk Ulus-İnşasında Batılılaşma Üzerine Çelişkili Düşünceler: Devlet Tiyatrosu Repertuarı Üzerinden Bir Değerlendirme. Türk Romanında Ulus-İnşası ve Kadın İmgesi Osmanlı’dan Cumhuriyete Türk Müzik Kültürü ve Türkiye’de Ulus-İnşasına Katkıları Türkiye’de Modern Mimarinin İdeolojik İşlevleri ve Ulus-İnşası Ulus-İnşasının Posta Pullarına Yansıması Ulusal Bayram Örnekleri Türkiye’de Milli Folklor Çalışmaları ve Ulus-İnşası
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERGİSİ, 2022
ÖZET Bu çalışmada görürce ve tutarca kelimelerinin yapı ve anlamları üzerinde durulmuştur. Tarafımca hazırlanan “Fîrûz-i Cihângîr Hikâyesi Dil İncelemesi-MetinSözlük (Vr.71a-140a)” adlı yüksek lisans tezinde söz konusu kelimelerin organ adı karşılığında kullanılması dikkat çekmiştir. Fîrûz-i Cihângîr Hikâyesi aslı Farsça olan mensur hikâye türünde yiğitlik ve macera konulu bir eserdir. 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın isteği üzerine Celâlzâde Salih Çelebi tarafından Türkçeye tercümesi yapılmıştır. Bu çalışmaya konu olan kelimeler eserin Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Pertevniyal bölümündeki 3. cildinde geçmektedir. Metnin transkripsiyonunda yukarıda bahsi geçen iki Türkçe kelime ile karşılaşılması üzerine bu makale kapsamında dönem sözlükleri ile çeşitli metinler taranmıştır. Araştırma neticesinde Türkiye Türkçesinin 14-21. yüzyılları arası tarihsel sürecinde görürce ve tutarca kelimelerinin organ adı yerine kullanılmadığı görülmüştür. Makalede ortak bir biçimbirimle (-ArcA/-(I)rcA) türetilmiş olan görürce ve tutarca kelimelerinin yapısı, benzer işlevli biçimbirimler (-DIkCA, -IncA/-sIncA, -mAcA, -lIcA) de dikkate alınarak ele alınmış ve bu ekle türetilen kelimeler tespit edilerek ekin işlev ve anlamları değerlendirilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Görürce, Tutarca, Organ Adları, Birleşik Ek, -ArcA/-(I)rcA eki, Fîrûz-i Cihângîr Hikâyesi
Current Anthropology , 2018
Court decision , 2023
Tij S Research Journal of Commerce Behavioural Science Rjcbs, 2014
Textile Society of America Symposium Proceedings, 2019
Cambridge Archaeological Journal, 2002
Harian Gaung NTB, 2008
Acta Crystallographica Section E Structure Reports Online, 2009
Research Square (Research Square), 2024
The European Physical Journal D, 2007
Innovation in Aging, 2017
SAE Technical Paper Series, 2013
BMC plant biology, 2018
Antrocom Online Journal of Anthropology, 2023