Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
HUKUK EKONOMİ İŞBİRLİĞİ: FRANZ BÖHM
Dr. Öğr. Üyesi Hülya DERYA
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, 19.yüzyılda Almanya’da hukukun yetersizliği, kartellerin fazlalaşması ve
bilimin geriye itilmesi sorunsalına çözüm olarak Freiburg Okulu Ordo-liberalizm temsilcisi Franz
Böhm’ün ekonominin bir anayasaya ihtiyacı olduğu yöndeki düşüncelerini incelemektir. Dönemin
iktisadi ve sosyal yapısı; Tarihçi Hareket, Alman Tarihçi Okul ve Nasyonel Sosyalizm etkileşiminden
oluşmuştur. Bu dönemin karakteristik yapısı, hukuksuzluğun, kartel ve monopollerin artmasıdır. Franz
Böhm, ekonomik ve sosyal özgürlüğün gelişimi için ekonominin anayasal çerçeveye alınmasını
savunmuş ve tekel sorununu gözetim dairelerinin kurulması ile çözülebileceği görüşlerini
dillendirmiştir. Nasyonel Sosyalizim döneminin sona ermesi ile Almanya’nın kurumsal yapısı Franz
Böhm’ün katkıları ile şekillenmeye başlamıştır. Bu çalışmada, Franz Böhm ile başlayan hukukun
ekonomik işleyiş üzerinde meydana getirdiği etkiler değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: F.Böhm, Nasyonal Sosyalizm, Anayasal Ekonomi, Ordoliberalizm
Jel Kodu: B15, B25, B30.
LEGAL ECONOMIC COOPERATION: FRANZ BÖHM
ABSTRACT
The aim of this study is to examine the ideas of Franz Böhm, the representative of Freiburg School
Ordo-liberalism. He advocates that the economy needs a constitution as a solution to the problemsin
the inadequacyof the law in the 19th century Germany, the excess number of monopolies, andlack of
importance of the science. The historical and social structure of the era was formed by Historian
Movement, the German History School and National Socialism. The characteristic structure of this
period is the rise of illegal situations and monopolies.Franz Böhm asserts that in order to improve
economic and social liberalism, it is necessary to locate economy into constitutional framework. Also,
he advocates that the problem of monopoles can be solved by forming inspection circles. After the era
Kilis 7 Aralık Üniversitesi, İ.İ.B.F., Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü,79000, Kilis, Türkiye e-mail:
hulyaderya11@gmail.com
105
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
of National Socialism, the institutional structure of Germany has been shaped by the contribution of
Franz Bohm.This study assesses the effect of the law on economic operations, started by Franz Böhm.
Keywords: F.Böhm, National Socialism, Constitutional Economy, Ordoliberalism
Jel Codes: B15, B25, B30.
1. GİRİŞ
19. yy’ın en azından ilk yarısı İngiltere’de Smith ve Ricardo özelinde klasik ekonomik politiğin
şaşalı günleri iken Almanya bu ekole çok fazla kapılmamıştır. Bunun temel sebebi Almanya’nın
İngiltere’den ekonomik anlamda geride olmasıdır 1.Almanya’da 19.yüzyılda gerek tarihçi hareket ve
gerekse Romantizm akımı, hukuk ve bilimin arka plana itilmesine aracılık etmiştir. Tarihçi hareket
beraberinde Alman Tarihçi Okulu’un gelişmesini sağlamıştır. Bu ekolün Pragmatik ve korumacı politika
düşünceleri, Bismarck2 tarafından ülkenin kalkınmasında kullanılmaya çalışılmıştır. Rölativizm ve
kadercilik gelişmiş bu, hukukçunun olaylar karşısındaki konumunu belirlemiştir. Güç grupları hukuku
şekillendiren ve hatta belirleyen bir unsur olmuştur. Bu söylenenlerin en belirgin olduğu noktalardan
biri karteller ve monopollerin 1897 yılında yasayla meşru hale getirilmesidir. Alman Tarihçi Okulu’nun
etkisinin azaldığı 1933 yılında Nasyonel Sosyalistlerin (Nazilerin) işbaşına geçmesiyle hukuk yine arka
plana itilmiştir. Almanya’da pek çok bilim adamı ve ekonomist Nasyonel Sosyalistlere muhalif olmaları
sebebi ile çalışmalarından ve görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Nasyonel Sosyalistlerden sonra
Almanya’da hukuk ve bilimin egemenliğine geri dönmek için liberalizm kökenli ordoliberalizm bir çıkış
noktası olarak kabul görmüştür. Ordoliberalizm Freiburg Okulu çatısı altında Nazi döneminde Walter
Eucken,Franz Böhm,Wilhelm Röpke,Grossmann-Doerth ve Müller Armack’ın bilimsel çalışmalarına
dayanmaktadır ve ”Ordo” düzen demektir. Yani anayasal ekonomidir. Hukukçu Böhm, ordoliberal
anlayışla ekonomiyi farklı yollardan hukuk diline çevirmiştir. Monopol ve kartellerle mücadele ederek
rekabet ekonomisinin yasayla kontrol altına alınmasına uğraşmıştır. Farklı çıkar gruplarını eşitlemeye
çalışmıştır.
Bu çalışmada; Almanya’nın 19.yüzyıl Böhm’ün yaşadığı dönemine kısaca baktıktan sonra
Böhm’ün ordoliberalizmi algılayışı, Smith’le farklılıkları ve benzerlikleri kısaca açıklanacaktır.
Böhm’ün kurumsallaşmaya giden süreçte anayasal hukuk, özel hukuk kavramlarının ekonomi ile ilişkisi
sonrasında demokrasi ve rekabete bakışı değerlendirilecektir.
2. BÖHM’ÜN YAŞADIĞI DÖNEM
Britanya klasiğinin Alman versiyonunu anlamak için, Almanya’nın 19. Yy. İngiltere’ye oranla
ekonomik geriliğini göz önüne almak gerekmektedir. Klasik iktisadi düşüncenin çok yoğun olarak kabul
gördüğü kısa bir dönemin ardından, Almanya’da tarihi bir rüzgâr esmeye başlamıştır. Herder, Goethe,
1
2
Almanya biran önce İngiltere’nin kalkınmışlık seviyesine ulaşabilmek için farklı yollar arayışına girmiştir.
Bismarck;19.yüzyılda Almanya’nın şansölyesi yani başbakanıdır.
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
106
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
Grimm, Schlegel, Savigny, Hegel ve Ranke gibi isimlerin tarihçi hareketi derinden ve bilinçaltına inecek
şekilde toplumu etkilemiştir. Tarihçiler, insani kuvvetlerin genel gözleminin yerini, bireyselleştiren
gözlemin alması sonucu ortaya çıkmışlardır. Tarihçi hareketin etkisi ile ortaya çıkan, Alman Tarihçi
Okulu; devlet, toplum ve iktisat üzerine olan mütalaasını, kısmen klasik öğretinin bireysel görüşüne ve
soyut indirgemeci metoduna tezat oluşturacak şekilde, soyut ile zaman üstü iktisadi kanunların ret
edilmesi sonucu geliştirmiştir. Böylece iktisadi yansımaların bilgilenmesini, onun tarihsel oluşumu
üzerine kurgulamak istemiş ve bunun sonucu olarak tüm aceleye getirilmiş genelleştirmeleri ret etmiştir.
Çünkü tüm ampirik gerçeklikler, toplumsal bağlamda araştırılmalı ve tanımlanmalıydı. Alman Tarihçi
Okul için iktisadi yansımalar, tarihsel gelişimlerin bir ürünüdür. Hukuku pragmatik politikalarıyla
istedikleri gibi şekillendirerek ulusun kalkınmasını sağlamaya çalışmışlardır. Realiteyi ve hayatın
kendisini yakalama gayreti içerisinde, tüm insani kurumların ve fikirlerin değişebilir oluşuna payende
verilmiştir. Gelişim düşüncesi bu akımı çok etkilemiştir. Hukukun ve ekonominin tarihçi perspektifle
değerlendirilmesinin, bilimin ufkunu olabildiğince genişlettiğini göstermeye çalışmışlardır. Hukuk
düşüncesi zayıflatılarak, itibarı yok etmiştir. Savigny’e göre, hukuk oluşumunu sağlayan içsel ve derin
kuvvetlerse, 19. yüzyılda karakterlerini olabildiğince değiştirmiştir (Savigny,1814:187-202).Büyük
çaplı ekonomik güç grupları, hukuku tek taraflı şekillendirmişlerdir. Ekonominin önemli alanını
kapsayan borçlar hukuku devre dışı bırakılmıştır. Hukuk bilimi ve yargıysa, temel istisnalar dışında bu
tehlikeli gelişmeye sessiz kalmıştır. Bu dönemdeki ekonomik gerçekler, hukukçuların gözünde
değişmez gerçek olarak algılanarak, hukuk buna göre uydurulmuştur. Tarihçi hareket, Romantizm ve
Tarihçi Okul, hukuk ile bilime yönelik sistem inancını yıkmıştır.
Kartellerin, Alman Tarihçi Okul döneminde yasayla meşruiyet kazanması ile piyasa kurallarına
dayalı ticari düzenlemeler ve faaliyetler yürütülememiştir. Yine aynı şekilde hisse senedi kanunu da bu
türdendir, çünkü burada egemen güçler adeta devletin zorlayıcı hukukunu etkisiz hale getirmeyi
başarmaktadır. Bismarck döneminde; monopolleşme ile ilgili ekonominin bütün düzenini bozup
bozmadığına yönelik sorulan sorular, ciddi biçimde incelenmemiştir. Eğer bu yapılsaydı, o zaman ileride
ortaya çıkabilecek ağır hasarlara karşı tedbirler alınabilirdi. Böylelikle bilim vazifesini yerine getirmiş
olurdu. Bu durumda Almanya’da çok sayıda monopolün kurulması ve monopol problemiyle ilgili
bilimsel çalışmanın çok az olmaması şaşırtıcı olmamalıdır. Almanya’da bu şekilde hem hukuk hem de
ekonomi bilimi manevi ve ahlaki bir güç olmaktan çıkmıştır. Ekonomik çıkar güçleriyse bundan
faydalanmıştır. 1.Dünya savaşından önce bile tarihçi ekonomik anlayışa karşı genç akademisyenlerin
(özellikle tarih üzerinde uzmanlaşmış olanlar) başlattığı bir karşı harekete tanık olunabilmektedir
(Rieter, 2002:155). Bu hareket Alman Tarihçi Okulu’n 1917 gerilemesinin ardından önemli bir dinamik
kazanmaktadır (Janssen,2000:35-40). Böylece tekrardan klasik düşünce mirasına yönelme gerçekleşir,
ama bu hareket aynı zamanda kendisine karşı duran düşüncenin de büyük etkisi altındadır. Nasyonel
Sosyalistlerin güçlenmesi klasik düşünceyi bastırmıştır.
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
107
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
Alman Tarihçi Okul’dan sonra Nasyonel Sosyalistler 1933 yılında başa geçmiştir. Nasyonel
Sosyalistlerin iktidara gelmesi ile hukuk yine arka plana itilerek, partileri ve sendikalarıkapatılmıştır.
Hitler aldığı tedbirlerle işsizliği önemli ölçüde azaltarak, “ekonomik mucize” algısı yaratmış gözükse
de, bu bir balondu ve büyümeye devam etmek için savaş kaçınılmaz hale gelmiştir. 2. Dünya savaşından
sonra iseAlmanya’da pek çok bilim adamı gibi Böhm’ün Nasyonel Sosyalistlere muhalif görüşleri
sebebi ile çalışmalarına ve üniversitedeki görevlerine engel olunmuştur. Böhm, Nazi baskısı sonucu
profesörlük yolunun kapandığını görünce, Jens Peter Jessen’in yönettiği Alman hukuk akademisine
angaje olmuştur. Burada ülkenin ekonomik olaylarıyla ilgili gelişmeleri değerlendirmektedir. Aynı
zamanda Nasyonel Sosyalist diktoryasına karşı bir örgütlenme vardır. Direniş örgütü olarak adlandırılan
bu grubun içerisinde Eucken, Böhm ve Lampe’de vardır. Bu dönemde Hitler tarafından Böhm, Eucken,
Lampe ve Grossmann-Doerth’e karşı ölüm tehditleri yapılmıştır. 3Hitler’e rağmen direniş grubu üyeleri
yazılarını yazmaya devam etmiştir. Direniş grubunun yazıları zamanla Gestapo’nun dikkatini
çekmektedir. Direniş grubu orijinal yazıları Freiburg profesörlerinden olan Gerhasrd Ritter tarafından
kara ormanlar bölgesinde saklanmıştır. Yazıların kopyaları Gestapo’nun eline geçmeye başlayınca
Böhm zor duruma düşmüştür (Nils,2005:449 –452).Gestapo 1944 sonbaharına kadar Freiburg direniş
örgütünün pek çok tanıdık simasını tutuklamıştır. 4 Bunların arasında Profesör Dietze ve Lampe’de
vardır. Gestapo bir sorgu sırasında “papaz Böhm’ün bu gruba dâhil olduğunu” öğrenmektedir. İşte bu
yanılgı Böhm’ün hayatını kurtarır, çünkü Gestapo bütün aramalarını “Papaz Böhm” üzerine
odaklamaktadır. Muhtemelen burada Franz ismi Almanca Pfarrer olarak yanlış anlaşılmıştır(Buchstab,
1990:25).
Nasyonel Sosyalist dönemde Freiburg Okulu’nun kurucusu Eucken etrafında direniş grubu
toplanmaya başlamış ve “Almanya içerisinde bilimsel temasları” sıklaştırmıştır. Böhm sürece düşünsel
anlamda destek olarak, Eucken’le beraber 1948 yılında “Ordo”(Düzen) isimli dergiyi çıkarmaktadır.
Böhm ve Freiburg Okulu’nun düşünceleri birleşerek, Alman anayasasını şekillendirecek çerçeveyi
yazıya dökmüşlerdir. Onun bu net duruşu, bilimsel basireti, Nazi rejimine karşı direnişi federal Almanya
cumhurbaşkanlığı aday statüsüne taşımaktadır. Böhm her dönemde hukuku savunmaktadır. Liberalizm
taraftarı olarak ekonominin bir anayasaya ihtiyacı olduğunu tüm eserlerinde görmek mümkündür
(Hollerbach, 2007: 299) 5.
3. NEOLİBERALİZMİN ORDOLİBERALİZME EVRİLMESİ
Neoliberal öğreti, 1920’li ve 1930’lu yıllarda ortaya çıkan ekonomik ve sosyal duruma özellikle
dünya ticaret krizine yönelik bir cevap olarak görülmelidir. Her ne kadar klasik liberalizm saf formu
itibarıyla hiç uygulanmadıysa da, 1929 dünya ekonomik krizinin geniş etkileri (işsizlik, fakirlik vs.)
Böhm, 1933 yılından itibaren Hitler’in Yahudi soykırımına karşı çıkarak, özgürlüğü en önemli değer olarak görmüştür
(Hansen,2009:140).
4 Gestapo, Hitler Almanyasının gizli siyasal polis örgütü.
5 Böhm Alman anayası ve kartel yasalarının oluşumunda katkı sağlamıştır.
3
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
108
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
liberalizmin hatası olarak görülmektedir. Çünkü Bırakınız-yapsınlar-bırakınız geçsinler liberalizmi
optimal sonuçların ortaya çıkmasını sağlayamamaktadır 6. Devletin aşırı pasif rolü ve bununla ortaya
çıkan kartellerin rekabet kısıtlamaları, ekonomik gelişim için geriletici bir unsur olmaktadır. Bunun
sonunda Almanya’da liberalizm arka plana itilmektedir (Reinhard,1969:47). Aynı şekilde sosyalist plan
ekonomisine dayalı yeni bir meydan okuyuşun belirmesi de, liberalizmin yeniden değerlendirilmesini
zorunlu kılmaktadır (Hayek, 1983:12)7. Neo-liberalizm yaklaşımı zamanla farklı yönlere doğru gelişim
göstermektedir. Bu farklı yönler kısmen bazı yazar/okullara addedilse bile, her zaman sınıflandırma
veya ayrıştırma konusunda bilim çevrelerinde bir konsensüsün oluşmadığını görebilmekteyiz. Ayrıca
okulların liberalizmin bir formu olarak değerlendirilmeleri veya bunların kendilerine özgü bir iktisadi
anlayış taşıyıp taşımadıkları tartışma konusu olmuştur. Örneğin Jan Hegner’e göre bu okullar arasındaki
fark, sadece bunların devletin ekonomik olaylara müdahale şiddetini farklı yorumlamalarında
yatmaktadır (Hegner, 2000:7).
Almanya’da neoliberaller Freiburg Okulu çevresinde ordoliberalizm adı altında bir araya
gelmektedirler. Ordoliberal teori oluşumunu, Eucken, Böhm, Rüstow, Röpke ve Müller-Armack’ın
1932/33 döneminde kaleme aldıkları eserler belirleyici nitelikte olmaktadır. Bu yazarlar birbirlerinden
bağımsız bir şekilde “1920’li yılların krizini” analiz etmeye çalışarak, yeni liberalizmin ilk algısını
oluşturmuşlardır. Freiburg Okulu Nazi diktatoryası altında gizli gizli çalışmalarına devam edebilmiştir.
Oysa Marksistler ve Keynes ’çiler ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır (Jansen,2000:35-40). Burada
öncelikli olarak liberal duruşun revize edilmesi gerekmektedir. Devlet kurum kimliğiyle, piyasa
ekonomisi prensiplerinin yerleştirilmesi amacıyla bir enstrüman olarak düşünülmektedir. Kapitalist
ekonominin kriz nedeniyle çökmediği ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Hedef, özgür piyasa
ekonomisinin daha etkin olmasını sağlayacak yeni bir ideolojik meşruiyet oluşturmaktır. (Wetzel,1987
:3).Eucken, Böhm ve Großmann-Doerth Freiburg Okulunu “stratejik ve geniş ufuklu bir bakış açısıyla”
kurmuşlardır. Bir araya geldikten kısa bir süre sonra yazı dizisi “Ekonominin Düzeni” (Ordnung der
Wirtschaft’ı) çıkarttılar ve ekonomi-hukuk-devletin monografik olarak araştırılacağı bir plan ortaya
koydular. Böhm burada “Ekonominin düzeninin tarihsel bir görev ve hukuksal bir yapı” üstlenmesi
gerektiğini savunmaktadır.Bunu kuruluş manifestosu sayarak Eucken, Böhm ve Großmann-Doerth’in
imzalamaktadır. “Bizim Ödevimiz” (Unsere Aufgabe) isimli manifesto, hukuk ve ekonomi bilimi için
yeni bir araştırma programı niteliğindedir. 8Almanya geçmişinde yaşadığı hukukun yetersizliği ve
kartellerin fazlalaşması ekonominin bir anayasaya ihtiyacı olduğunu iktisatçılara ve hukukçulara
1929 krizi öncesinde savaşın getirmiş olduğu içe kapanan ekonomiler ve dünya ticaret hacmindeki daralmanın etkisi vardır.
Eren (2015) Hayek’in dönemin genel yaklaşımına karşıt bir şekildeliberalizm ve piyasa savunuısunu benzer bir temelde ele
almıştır.
8 25 Nisan 1945 yılında Nazi rejiminin yıkılmasının hemen ardından Franz Böhm Freiburg üniversitesinde öğretim üyesi oldu.
Bu noktada eski rektör Martin Heidegger’i Fransız işgal güçlerine şikâyet etti. Böhm bir süre sonra 1 Kasım 1945 tarihinde
Frankfurt’a Hessen eyaleti Kültür Bakanı olarak geçti ve CDU partisine katıldı Fakat daha sonra “klasik eğitimi” desteklediği
için Amerikan işgal gücüyle arası açıldı ve Frankfurt üniversitesi rektörlüğüne geçti ve hayatı boyunca buraya sadık
kaldı(Janssen,2000:56).
6
7
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
109
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
hissettirmektedir. Freiburg Okulu ordo-liberalizmin temsilcisi olarak değerlendirilmekte ve bunun
yaklaşımları neo-liberalizme yakın bulunmaktadır.
Ordoliberalizmin temel konusu ekonomik kurallar ve iktisadi düzendir. Ekonomik düzenle devlet
yapısı arasındaki karşılıklı bağımlılığa işaret edilmektedir (Eucken,1990:130). “Ekonominin düzeni”
demek, hem ekonominin bütününün hem de toplumun kaldırabileceği düzeni vermek demektir:
“Ekonomik anayasa, milli ekonomik hayatın üzerindeki politik kararlar bütünü olarak anlaşılmalıdır.” 9
Ekonominin sınırlarının çerçevesi yasayla belirlenmektedir. Bu düşüncenin merkezinde, toplum
ekonomik hayatının düzenlenmesinde bilinçli olarak yerleştirilmiş bir ekonomik kurallar bütünü
(anayasa) vardır. Rekabet ise bu noktada önemli düzenleyici bir prensiptir, aynı şekilde düzen içerisinde
yer almaktadır (Böhm, Eucken, Doerth,1937: 101). Ordoliberalizmin temsilcileri liberal piyasa
ekonomisinin suni bir yapı olduğunu ve eğer regülasyona tabi tutulmazsa, kendini ortadan kaldırmaya
eğilimli olduğunu dillendirmektedirler. Bu görüşe, rekabetin sonuçlarından hareketle ulaşmışlardır.
Rekabet liberalizmde varsayıldığı gibi piyasayı işleyişine dayanan bir yapının tersine temel olarak
ekonomide monopollerin oluşmasına ve orta boy-küçük aktörlerin piyasadan itilmesine yol açan bir
süreç yaratmaktadır. En nihayetinde bu durum piyasanın bütünüyle birkaç büyük aktörün denetimine
gireceği anlamına gelmektedir. Böylece serbest rekabet kendi kendisini ortadan kaldırmış olacaktır.
Ayrıca böyle bir gelişmenin sonunda, ekonomi içerisindeki kamusal olmayan aktörlerin politik kararlar
üzerinde etkili olması beklenmektedir. Bu yüzden ordoliberalizm devletin ekonomiye müdahalesini
belirgin biçimde tanımlamaktadır. Bu müdahale çerçeve koşullarının oluşturulması biçiminde
olmaktadır. Çerçeve yasa kartel kanununuda kapsamaktadır. Devlet ekonomik faaliyetin yürütüldüğü
alanı etkilemelidir, ama ekonomik süreci bizatihi kendisi yürütmemelidir (Eucken,1951:72) ifadeleri ile
formların devlet tarafından belirlenmesine evet; ekonomik sürecin devlet tarafından planlanmasına
hayır. Fonksiyonel devlet anlayışını benimsemişlerdir. Aşırı bürokratikleşmeyi engellemek için
piyasaya büyük hareket alanı bırakılmıştır. 10
Freiburg İktisat Okulu; Tarihçi Okulun ve Nazi döneminin sosyolojiyi ve tarihi ekonomi-politik
içerisine entegre etme denemesinin, problemlerin analizini kolaylaştırmak yerine zorlaştırdığı gerçeğini
gözler önüne sermektedir. Buradan yola çıkarak genel bir değerlendirmede bulunmak için, öncelikle
kısmi düzen analizinin gerçekleştirilmek zorunluluğunu ve katı bir bilimsel işbölümünün gereklerini
savundular. Hoılistik yaklaşım, yani toplumsal bütünün bilgilenmesine ulaşmak için kısmi düzenlerin
bilgisine sahip olma fikri, Freiburg İktisat Okulu ve Smith’in ortak yönünü oluşturmaktadır. Smith’in
güç
konusuna
yaklaşımı
ise,
Hobbes’in
kötü
senaryosuna
pozitif
bir
yanıttır.11(Hobbes,1651:67).Smith’in, ana argümanı “kuvvetli bir devletin gereksiz olduğu” şeklindedir.
Ordoliberalizmde ,zayıf müdahale devletinin yerine “kuvvetli devlet” getirilmek ve bu şekilde işlerliği olan bir rekabet
ekonomisi oluşturulmak isteniyordu. Ordoliberalizim bu dönemde kendi kimliğini ve dinamiğini, daha ziyade Marksizm’e ve
Keynes’çiliğe karşı konumlanmakla kazanmıştır(Eucken,1990:78).
11 Hobbes devletin mutlaka gerekli olduğu görüşündedir.
10
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
110
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
Çünkü bireyler arasındaki kendiliğinden etkileşim istikrarlı bir düzen için gerekli koşulları
oluşturuyordu. Hiçbir şekilde ekonomik güç konusunda kör değildi ve bu noktada ekonomik
egemenliğin ortaya çıkmasını önlemek için rekabetin varlığının en iyi çözüm olduğunu düşünmektedir.
Freiburg İktisat Okulu’nun çıkış noktasıysa buna karşın “negatif sorudur.” Ekonomik gücün veya
egemenliğin oluşumu nasıl engellenebileceği ile ilgilenmişlerdir. Almanya geçmişteki tecrübesinden
etkilenmiş bir şekilde, bireyler arasındaki kendiliğinden etkileşimin ister istemez iktisadiliğin
egemenleşeceği endişesini taşıyordu ve bunun daha sonra politik sisteme intikal edeceğini
düşünüyorlardı. Öyleyse Smith için rekabet, toplum içerisindeki bireylerin kendiliğinden ve barışçıl
işbirliğinin temelini oluşturmaktadır. Bireylerin çıkarından yola çıkan Smith toplumunda çıkarına
olacağını savunur. Egemenlik oluşumunu engellemesiyse ancak ikincil bir özellik olarak kabul
edilmektedir. Eğer bireylerin kendiliğinden etkileşimi pek de arzulanmayan bir toplam “düzene” yol
açarsa, o zaman bu noktada düzeni sağlamak için bireylerin üzerinde duran kuvvetli ve nötr bir devlete
gereksinim vardır.
Klasik liberaller, neo ve ordoliberaller arasındaki en büyük benzerlik, onların bütün ekstrem
müdahaleleri (yani hem devlet müdahalelerini hem de mutlak liberalizmi) ret etmeleri
oluşturmaktadır(Grossekettler,1997:6-19,79).Özgürlüğün azamileştirmesi hedefi, ancak toplumsal
refah hedefinin yeterince değerlendirilmesinin ardından bir anlam taşımaktadır. İktisadi düzen üzerine
farklılıklar ise, oyun kurallarının şekillenmesi bazında tespit edilebilmektedir. Yani “iyi bir neden”
olarak kabul edilen varsayımın, anarşist idealden tam olarak hangi şekilde uzaklaştığı üzerinde
durulmaktadır. Ordo-liberalizm, hukuk devleti ve düzen anlayışıyla eski liberalizm ve sosyal liberalizm
arasında bir ara form oluşturmaktadır. Freiburg Okulunun politik hedefi, hukuk ve ekonomi biliminin
“kamu hayatındaki önder rolünü” geri kazanmasını sağlamak ve “hukuk ve ekonomi-politik kararlar”
üzerindeki etkisini artırmaktır. Aynı zamanda politikanın nesnelleştirilmesi olarak anlaşılabilmektedir.
Bu sonuçta ancak bilimin ideolojiden arındırılmasıyla mümkündür.
Meseleye bilimsel olarak yaklaşmak için, ekonominin temel düzenleyici prensipleri önem
kazanmaktadır. Ekonominin sadece yasal çerçeveye alınması yeterli gelmemekte bunu destekleyen
düzenleyici prensiplere de ihtiyaç vardır. Düzenleyici prensiplerin oluşturulması, esasında ekonominin
düzeninin bir iktisat kuralları bütününe bağlı olduğunu göstermekten ileri gitmez. Tüm somut hukuki
ve ekonomik sorunlar mutlaka ekonomi kuralları içerisinde değerlendirilmelidir.” 12Bu türden bir düzen,
her türlü ayrıcalık ve egemenlik arayışlarına karşı koyabilir, grupların çıkarlarına hizmet etmekten
kendini koruyabilmektedir. Bu hedefte yine “UnsereAufgabe’de” belirgin bir şekilde vurgulanmıştır 13.
Eğer bilim bu rolünden vazgeçer veya bu rolü ondan çalınırsa, yetkin olmayan danışmanlar onun yerini
almaktadır. Eğer devlet bu noktada onları dinlerse, o zaman ekonomi-politik kararların yerini
ekonominin sistemine zıt düşünceler ve kendi çıkar gruplarını koruyan fikirler almaktadır. Böylelikle
13
Unsere Aufgabe’de devletin duracağı yer belirlenmiş ve güç gruplarına nasıl nötr yaklaşması gerektiği dillendirilmiştir.
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
111
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
düzen bozularak, kaosa yol açılmaktadır. Çünkü bunlar bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde kendi
çıkarlarına bağlıdır ve ekonominin bütününü görmemektedirler. Ordoliberalizmin “iktisadi düzen
politikasının” amacıysa, tüm insanları kapsayan ve uzun vadeli hukuki bağlayıcılığı olan davranış
normları sistemini kurgulamaktır. Gerçi normatif bağlamda iktisadi düzen düşüncesi sadece kapitalist
ekonomilerle sınırlı değildir, ama Alman anlayışı “rekabet düzeninin” liberal konseptine yöneliktir.
Böylece aktörler özgür karar verme hakkına sahip olacaktır. Özgürlükçü bir düzen doğrudan ekonomik
aktörlerin üretimine, tüketimine, tasarrufuna, kredilerine vs. karışmaz, ama bunun yerine bireylerin bu
süreçleri yönettiği genel kurallar tanımlamaktadır. Doğrudan piyasa sürecine müdahil olan
düzenlemelereyse “süreç politikası” denmektedir. Politik merciler bu tür müdahaleleri daha ziyade
işsizliği azaltmak, enflasyonu önlemek, büyümeyi arttırmak vs. için bulunmaktadırlar. Böhm’e göre;
“bugün hukuk ve ekonomi biliminin arkadan koştuklarına, belirli bir katkı sağlamadıklarına, manevi bir
güç olmadıklarına dair eleştirileri her yerde duyabilmekteyiz. Bu türden bir eleştiriyi dikkate almamak
demek ise, durumun ciddiyetini anlayamamak demektir. Çünkü gerçekten de her iki bilim dalı,
Almanya’daki hukuk ve ekonomi politik kararlar üzerinde artık etkin değildir. Bunun her zaman böyle
olduğunu iddia eden kişiyse, bütünüyle yanılmıştır. Hukuk ve ekonomi bilimi kurucu güçlerdir. Hiç
şüphesiz bu iki bilimin tahttan indirilmesi çok zararlı olmuştur”(Böhm,1980c:197-198).Bilim adamları
sonuçta ekonomik çıkarları olmayan, bağımsız,
ve nesnel bilgiye sahip oldukları
için, sürekli
genişleyen ve uzmanlaşan bilgileri sayesinde alınması gereken ekonomik tedbirler konusunda en doğru
hükmü verebilecek olan insanlardır.(Böhm,1980c:197-198).
4. BÖHM’ÜN ANAYASAL EKONOMİSİ VE ÖZEL HUKUK TOPLUMU
Böhm, Freiburg Okulu kurucularındadır, onun eserlerinde özellikle rekabetçi piyasalardaki özgür
fiyat oluşumu önemli bir rol oynamaktadır. Böhm öğretisinde sürekli olarak ekonominin ne kadar
yönetilmesi gerektiği irdelenmektedir. Hedef daima serbest mal hareketini teminat altına almaktır.
Özellikle her tür kartel oluşumunu açık tehdit olarak niteleyerek, bu durumun, ekonominin serpilmesini
ve toplumsal özgürlüğü kısıtlamadan hangi ölçüde ortadan kaldırılabileceğini araştırmaktadır. Bunu
sosyal-Hristiyan insan anlayışını esas alarak yapmaktadır. 14 İlk olarak tüm ekonomik faaliyet ve sosyal
davranışlar esas itibarla meşru ve meşru olmayan kurallar çerçevesinde gerçekleşmektedir. Ayrıca söz
konusu düzen yasalarının karakteri, aynı zamanda ortaya çıkan çerçeve içerisindeki ticari düzende de
kendini göstermektedir. 15 İkinci olarak ise, hukuk alanındaki seçilebilir kurallar, siyasi organize edilmiş
bir topluluğu sistematik biçimde şekillendiren ve bir arada tutan en önemli enstrümandır. Bu ortak temel
düşünce etrafında her iki araştırma programını, analiz ve açıklamaya yönelimli bilgilenme merakıyla
pratik düzen, sorunların çözümüne yönelik bir uygulama eğilimini birleştirmektedir. Bir yandan kural
14
Schmölders, Günter, DasMoralische in
FrankfurterAllgemeineZeitung, 14 Şubat 1970.
der
Politik,
Würdigung
Franz
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Böhmszudessen 75.
Geburtstag,
112
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
ve hukuk düzeni ve serbest ticaret düzeni arasındaki etkileşimi aydınlatmaya, diğer yandansa bu
etkileşimin ışığında hangi kuralların amaca hizmet ettiğini tespit etmeye çalışmaktadır.
Ekonomik
anayasa
konseptiyse
Freiburg
Okulu’nda
hukuk
ve
ekonomi
biliminin
bağdaştırılmasını amaçlamaktadır. Ekonomik süreçlerin esas itibarla hukuki-kurumsal çerçeve
koşullarından bağımsız olmadığı söylenmektedir. Ayrıca söz konusu yasaların, gerçek ekonomik
bilgilenmenin kendine has niteliklerini bilmeden düzenlenemeyecekleri belirtilmektedir. Bu anlamda
Böhm “Rekabet Ve Tekel
Savaşı” (Wettbewerbund Monopolkampf) isimli makalesinde “klasik
öğretiyi ekonomi dilinden hukuk diline çevirmekten” bahseder 16(Nörr,1994a:114). Hukukun
ekonomikleştirilmesiyse, ancak ve ancak hukuk bilimine ve hukuk uygulamasına söz konusu kuralları
oluştururken gerçeğe yakın davranmaları gereklilikleri hatırlatılabilir. Böhm 1937 yılında kaleme aldığı
“Ekonominin Düzeni” (DieOrdnung der Wirtschaft) isimli yazısında “hukuksal çalışmaların büyük
ölçüde ekonomik teorinin sonuçlarına bağlandığını” yazmaktadır (Böhm, Eucken, Doerth,1937:14)
Başka bir noktadaysa, Böhm; “Biz hukukçular, hukuk bilimi dışında bu bilimi o kadar iyi anlamalıyız
ki, onu hukuki olarak değerlendirebilmeliyiz ve hukuksal çerçeve içerisine alabilmeliyiz. Biz bu işe
ekonomik yönden başlamalı ve anayasa hukukuna uygun hale getirerek tamamlamalıyız”
(Böhm,1960:50). Böhm için ekonomik anayasal kurallar bireyin özgürlüğünden yola çıkmalıdır.
Böhm; özel hukuk toplumu konsepti içerisinde, hiçbir şekilde toplumsal sözleşme düşüncesini
açıktan referans almamaktadır. Ama onun özgür ve eşit hakka sahip kişilerin oluşturduğu kurallar
bütünü, esas itibarla insanların gönüllü olarak anlaştıkları düzene yönelik toplumsal sözleşme
teorilerinden de uzak değildir. Böhm özel hukuk toplumu ifadesini iki anlamda kullanmaktadır. Bir
yanda tarihsel olarak tanımlanabilecek toplumsal düzeni referans alır, diğer yandaysa reel anlamda var
olan toplumsal düzenlerin ölçülebildiği genel düzen idealini kast etmektedir. Böhm için önemli olan bu
anlamıdır. Böhm’e göre bütün toplumsal düzenlerde her zaman “özel hukuk boşlukları vardır”(Böhm,
1980b, 105). İnsanlar gönüllü katıldıkları bu birliklerde, eşit hak sahibidirler. Bu özel hukuk toplumu,
söz konusu alanlarda geçerli olan düzen prensipleri, ayrıcalıkları yok edebildiği ve genel norm haline
gelebildikleri ölçüde toplumlar için etkili olmuşlardır. Bu bağlamda Böhm’ün Fransız devriminin
tarihsel rolüne vurgu yapan “feodal ve ayrıcalıklı toplumun bir hukuk toplumuna dönüşümü” ifadesi
özel hukuk toplumu konseptinin ikinci anlamı olan “düzen ideali” bağlamında ilginçtir. Böhm Fransız
devriminin ana hedefinin, “insan haklarını savunmak- feodal hakların ilgası-tüm ayrıcalıkların
kaldırılması için siyasi yasama gücünün sınırlandırılması ve kontrolü” olduğunu ifade ederek, aynı
zamanda özgür ve eşit bir toplum idealinin temel argümanlarını da savunmuş olmaktadır
(Böhm,1980:108 –196). Devlet, öncelikle düzeninin oluşumunda eşit katılım hakkı ve özgür tercih
hakkı, sonra ekonomi ve toplumsal düzlemde ayrıcalıksız ve ayrımcılık yapmayan bir hukuk düzeninin
garanti altına alması önemlidir. Ordoliberal anayasal ekonominin yola çıkmış olduğu normatif
16
(Nörr,1994:114) bu eseri 20. Yüzyılın hukuk biliminde çığır açan eserlerden biri olduğunu belirtir.
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
113
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
bireysellik, aynı şekilde özel hukuk toplumunun düzen idealinde bulunmaktadır. Bunun normatif
ölçütüyse “bireysel otonomi,” yani sosyal aksiyomların ve toplumsal düzenlemelerin meşruiyetlerinin
son kaynağına gönüllü iştiraktir. Bu ölçüt özel otonomi konseptiyle ve düzenleyici özel hukukla ifade
bulmaktadır(Böhm,1980b:105). Özel otonomi kavramı burada özel hukuk çerçevesinde davranış ve
antlaşma özgürlüğü olarak anlaşılmaktadır. Özgür ve eşitlerin oluşturduğu siyasi düzenin olduğu her
yerde, bu ölçüt sorgusuz sualsiz devlet anayasasının meşruiyetinde geçerli olmalıdır(Böhm 1960a:34).
Anayasal ekonomide bireysel otonomi postulatı, özel hukuk ilişkileri düzleminden kolektif politik
eylem düzlemine taşınmaktadır. Tıpkı özel hukukun buna dâhil olan taraflara daha iyi pozisyon sunduğu
gibi, insanlar aynı kurallara tabi olarak da karşılıklı bazı avantajlar elde edebilmektedir. Özel hukuk
birliklerine katıldıkları her yerde, zaten bunu özel hukuk süjeleri olarak yapmaktadırlar. Bir topluluğun
vatandaşı olaraksa, bunun kurallarına uyarak, yani devlet düzenine riayet ederek yapmaktadırlar. Bu
yüzden alt anayasal düzlemde mutlaka karar alma özgürlüğünden vaz geçmek gerekmektedir. Böylelikle
ortak kurallara bağlanmanın avantajlarına ulaşıla bilinmektedir.
Nasıl ki özel hukuk antlaşma
ilişkilerinde gönüllü onay verme, belirleyici olan meşrulaştırma prensibiyse ve tek indikatör karşılıklı
dönüşen avantajsa, bu bağlamda normatif bireyselcilik perspektifinden, hatta devlet örneğinde bile daha
farklı bir meşrulaştırma prensibi ve farklı bir indikatör olamamaktadır. Böhm’ün düşüncelerine eleştirel
yaklaşanlar olmuştur.
Nörr’ün eleştirel yaklaşımına göre, Böhm ve ordoliberalizm tarafından savunulan düzen
tasavvuru “özel hukuk kaynağı ve taşıyıcısıdır ve kendi başına bir alanı yoktur. Bunun yerine özel hukuk
toplumu ve piyasa mekanizmasıyla bağdaştırılmaktadır. Özel hukuk otonomisi nihayetinde sistemin
politik kararlarına dayanmaktadır.” 17 Eğer bireysel özgürlüğün iki konsepti arasında ayrıma gidilirse,
yani
“özel
otonomi”
ile
“anayasal
otonomi”
belki
bu
sorunun
çözümüne
katkı
sağlayabilmektedir(Norr,1994a:78-90).Özel otonomi burada bireysel davranış haklarını kapsamaktadır.
Toplum içerisinde geçerli olan kurallar veya anayasal düzen tarafından tanımlanmaktadır. Hakların
kullanılması sırasında hem devletin hem özel kişilerin müdahalelerinden korunmaktadırlar. 18 Sonuçta
bir topluluk üzerine verilecek kararlar, zorunlu olarak kollektif tercih meselesidir. Anayasal düzlemde
esas itibarla bireysel özgürlük ve otonominin korunması meselesi, kolektif seçim esnasında bireyin
karar alma özgürlüğünün bulunup bulunmadığı önemlidir. Aynı şekilde özel hukuk düzeni
çerçevesindeki sosyal sorumluluklar, katılımcıların bunu özgür iradeleriyle kabul etmeleri sonucu
meşrulaşmaktadır 19 (Böhm, 1960a:26).Özel hukuk toplumu bağlamındaki anayasal uzlaşı, ancak özgür
onayın bulunması durumunda meşrulaşmaktadır. Devlet yapısının bölgesel ve nesiller arası bir birlik
olması nedeniyle, anayasal otonominin özel hukuk birliklerine göre bu düzlemde daha fazla
Serbest rekabet için verilen anayasa kararı, aynı zamanda rekabet tarafından oluşturulan ekonomik düzenin özel hukuku
içinde anayasal karar anlamına gelir. Aynı şekilde özel hukuk kurumu da kurucu gücün iradesine dayanır.
18 Böhm bunu çok anlamlı bir biçimde ifade etmiştir: Devlet otoritesini temsil edenler dahi, eğer özel hukuk alanında satıcı,
alıcı, mülk sahibi ve hisse sahibi olurlarsa, güçlerini ve otoritelerini gardoropta teslim etmek zorundalar.
19 Burada katılımcılar birbirleriyle eş düzlemdedir. Katılımcılar arasındaki yükümlülükler ve talepler sadece antlaşmalar
temelinde oluşabilir (Böhm, 1960a:26).
17
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
114
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
sınırlandırılacağı ortadadır. Bireyin anayasal otonomisi, düzen kuralları seçimindeki özgürlükleri,
mutlaka devletin önünde tasarlanmış bir “insan hakkı” olarak görülmelidir. Bununla birlikte özel
otonomi ve bunun üzerinden tanımlanan ekonomik serbestlik hakları, bu anlamda koşullu bir tabiata
sahiptirler. Sonunda meşruluklarını bu anayasal düzen altında bulunan insanların özgür onaylarıyla
almaktadırlar. Özel otonominin anayasal hale getirilmesiyle birlikte “gerçi ekonomik özgürlük hakları
zayıflar, ama aynı zamanda yeni bir meşruluk kazanırlar.” (Mestmacker, 1995:128).
5. ÖZEL HUKUK TOPLUMU DEMOKRASİ VE DEVLET
İnsanlar “bireysel ve bağımsız”
bir şekilde birlikler arasında hareket ederek, düzenleyici
kuralların tercihindeki özgürlüklerini kullanabilmektedirler. Bu noktada devlet yapısı içerisindeki
hareket kabiliyetinin, özel hukuk birliklerine göre daha büyük zorluklar içerdiği aşikârdır. Bir birlik
içerisinde anayasal otonomilerini zorunlu bir şekilde sadece diğer birlik üyeleriyle birlikte
gerçekleştirebilirler (Vanberg,2005:41). Yoldaşlık-belirleyici üyeler organizasyonu bulunan politik
yapılardaki demokrasi, anayasal otonomini prensibinin kurumsal yapılanması olarak görebiliriz. Özel
hukuk toplumu ve piyasa ekonomisi kendi içerisinde kendini organize eden bir sistem olarak oluşur,
bunun koordinasyon performansı, bireysel aktörlerin genel oyun kuralları çerçevesinde kalmaları ve
fiyat oluşumları sonucu karşılıklı olarak birbirilerine uyum sağlamalarına dayanmaktadır. Özel hukuk
toplumuysa kendiliğinden öz-organizasyona dayandığı için, davranış kabiliyeti ve karar alma kabiliyeti
olmayan bir yapıdır20(Böhm,1980b:115).Bu kendini organize eder, ama kendi kendine yeterli değildir.
Fonksiyon kabiliyetini korumak ve düzenleyici kuralları oluşturup uygulamak için, kolektif kararlara ve
kolektif davranabilen bir organizasyona yani devlete ihtiyaç duymaktadır.
Böhm’e göre, demokratik devlet bu manada bir yoldaşlık kurumu olarak görülebilmektedir. Buna
üyeler özel hukuk yoluyla dâhil olmaktadırlar. Burada amaç, sadece kolektif eylemle ulaşabilecekleri
ortak çıkarlara ulaşmaktır. Demokratik devlet, eylemsel kabiliyet barındırmayan toplumun icra
organıdır(Böhm,1980b:110).Özel hukuk toplumu ve demokratik devlet Böhm’ün ifadesine göre,
birbirlerini karşılıklı olarak tamamlamaktadır. Özel hukuk toplumu üyeleri birbirleriyle eşit ve aynı
hakka sahip insan olarak karşı karşıya geldikleri gibi, aynı şekilde devlet yapısı içerisinde eşit üyeler
olarak politik düzlemde yer almaktadırlar21(Böhm,1980a:87) Böhm,“politik prensipleri ve özel hukuk
toplumunu anayasallaştıran prensipleri, kapsamlı fonksiyonel bir bütün olarak kabul edilebileceğini
vurgular.” Böylelikle bu ‘fonksiyonel bütün’ her ikisinin bireysel otonomi prensibini geçerli kılmaları,
özel hukuk düzeninde özel hukuk olarak ve kamusal alanda anayasal otonomi olarak kabul edilmelerini
sağlamaktadır 22(Böhm,1961:14). Özel hukuk toplumu ve demokrasi birbirlerini karşılıklı olarak amaca
Özel hukuk toplumukendisi karar alan ve bunu gerçekleştiren bir fenomen değildir. Sivil hukuk toplumu alanında planlanmış
ve yapılmış olanlar, topluluğun üyeleri tarafından ve onların özgür iradeyle oluşturdukları birlikler tarafından planlanır ve
yapılır (Böhm,1980b:115).
21
Rekabet düzeni bu şekilde demokratik devlet düzeni için adeta mükemmel bir alt yapı olarak hizmet verir. Çünkü özgür
insanları koordine etme düşüncesine dayanır(Böhm,1980a:87).
22 Batı tipi modern demokrasiyi oluşturan devlet içerisinde halkın egemenliği, toplum içerisinde özel hukukun egemenliği ve
devlet ile toplumun hukuk devleti kapsamında bağdaşmasıdır(Böhm, 1961:14).
20
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
115
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
yönelik tamamlar, çünkü özel hukuk ve piyasa ekonomisi düzeninde ortaya çıkan özyönetim enerjisi,
devletin yapması gereken faaliyetleri büyük ölçüde kısıtlamaya yardımcıdır. Politik karar alma
egemenliği büyük ölçüde etkili bir biçimde kontrol edilir ve tüm bunlar devlet yargısının etki alanının
genişlemesiyle olmaktadır. 23(Böhm,1980:89; 1961,13). Devlete toplam icra içerisinde düşen rol,
Böhm’e göre Politik takdire çok dar bir sınır çizecek bir içeriğe sahiptir. Eğer politik karar, sistem lehine
verilirse, o zaman yasaların nasıl olacağının, hükümetlerin ne söyleyeceğinin ve mahkemelerin en
yüksek prensibinin ne olacağının kararı da verilmiş olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde ve bunun sonunda
ortaya çıkan imkânlar doğrultusunda, halk için etkin bir olanak belirmektedir. Halk, hükümeti tayin
edebilir ve kontrol altına alabilir 24 (Böhm,1960b:55). Eğer Böhm’ün ayrıcalıksız özel hukuk toplumu
konseptini, gelişimin ölçütü olarak alırsak, o zaman sosyal politik bileşenin vurgulanmasının esasında
“sosyal korumacılığın” bir meşrulaştırıcısı olarak hizmet ettiğini görebiliriz. Bu şekilde git gide esneklik
zayıflar ve piyasa ekonomisi sistemine uyum kabiliyeti azalır. Ayrıcalıkların olmadığı anayasal bir
piyasa ekonomisinin fonksiyonlarının bu şekilde erozyona uğraması, sadece ayrıcalık peşinde koşan
çıkar grupları ve bu ayrıcalıkları sağlayan politikanın işi değildir, çünkü belirgin bir şekilde hukuksal
destekte almaktadır 25(Böhm,1980c:260). Hukuk burada sürekli olarak rekabet kurallarına uymayanları
ödüllendirmektedir ve rekabet kurallarının gereklerini yerine getirenleri cezalandırmaktadır.26Özellikle
federal anayasa mahkemesinin kararlarında bu türden bir tandans görülmektedir. Kararlar bilhassa
sosyal devlet yasalarının yorumlanmasında ve işçi hakları ile kira sözleşmelerinde görülmektedir
(Lauder, 2004:24).
Böhm, “düşük bir demokraside” somut bir ekonomik politika uygulamanın mümkün olmadığını
düşünür, çünkü partiler uzlaşı arayışı içerisinde tezat olan sosyal ve ekonomik anlayışları
savunmaktadır.Çoğunluğa dayalı bir seçim sistemi reformu yapılmasını beklemektedir. Bu hem
parlamentonun hem de hükümetin güçlenmesi anlamına gelecektir. Bununla birlikte Freiburg Okulunun
bu düşüncesine göre, eğer piyasa doğal bir süreç değilse de devlet farklı bir görev üstlenmek
durumundadır(Goldschmidt/Rauchenschwandtner, 2007:13-30). Bırakınız-yapsınlar “gece bekçisi
devletinin” yerine devlet rekabet-piyasa ekonomisi sisteminin bir aktörü olarak piyasaya çıkmaktadır.
“Piyasalar ancak büyük uğraşların sonunda oluşur ve esasında saf rekabet hiçbir zaman gerçekleşmez.
Rekabet bu anlamda hükümet etme sanatının tarihsel bir hedefidir. Bunun için dikkat edilmesi gereken
doğal bir gerçek değildir” (Focault, 2004:173) Focault’a göre, ordoliberalizm hem saf natüralizme ve
saf piyasa liberal pozisyona mesafeli oluşu hem de kendine has devlet anlayışı nedeniyle dikkate
alınmalıdır. Freiburg Okulu sadece “liberalizm içerisinde bir varyasyon değildir, liberal doktrinin temel
Rekabet düzeni bir demokratik devlet anayasasıyla sadece devlet görevlerinin minimuma indirgemesinden dolayı değil, aynı
zamanda kendi içerisinde de demokratik bir süreç olduğu için en mükemmel sonucu verir(Böhm, 1980:89; 1961,13).
24 Burada devlet başından itibaren tercih edilmiş olan yöntem doğrultusunda kısıtlayıcı hükümleri kabul eder (Böhm,
1960b:55).
25
Hakimler gerçi özgür seçimleri anlamış görünüyor, ama anayasal düzen politik rekabet kavramını anlamakta güçlük
çekiyorlar (Böhm, 1980c:260).
26 Aklı selim ve düzene uygun bir süreç için herkesin yönetim mekanizmasına aynı şekilde tabi olması gerekmektedir. Burada
istisna ve ayrıcalık vs. olmamalıdır(Böhm, 1980b:164).
23
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
116
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
elementlerinin yeniden değerlendirilmesidir”(Foucault, 2004: 149). Foucault, devlet anlayışının
ordoliberal gelenekte farklı ve fonksiyonel meşruiyet temeli üzerine oturtulduğuna dikkat çekmektedir.
Devlet sadece belirli inanışlar veya değerler (ideolojiler) üzerinde meşrulaştırılmamıştır, bunun yerine
piyasa ve toplum için oynadığı fonksiyonel ve zorunlu rolü ön plana çıkartılmaktadır. Piyasalar ise doğal
bir gerçeklik yerine, “bir devlet düzenlemesi” olarak anlaşılmaktadır (Miksch,1947:11). Sonuçta
devletin meşruiyeti değer yargılarına göre değil, rekabet düzeninin tesisi ve korunması için zorunlu olan
fonksiyonlar itibarıyla meşrudur. Kapitalizm ve modern devlet hem tarihsel hem de sistematik anlamda
birbirini tamamlayıcı olarak anlaşılmaktadır. Ordoliberalizme göre,
toplumsal – ekonomik teori
piyasayı kabul etme veya ret etme konusunu düşünemez. Bunun yerine politik, toplumsal ve ekonomik
strüktürlerin rabıtası ve şekillendirme olanakları üzerinde durulmaktadır. “Piyasa” ne karşı konulmaz
bir kaderdir (bırakınız-yapsınlar) ne de karşı çıkılması gereken bir sonuç değildir (sosyalizm). Bunun
yerine piyasa strüktürleri bazı şartlar barındıran ve toplumsal bağlamda şekillendirilmesi gereken
strüktürlerdir. Ordoliberalizm işte özellikle piyasa-devlet entegrasyonu itibarıyla anlamlıdır. 27 Ordokapitalizm konseptine baktığımızda, ilk önce ideolojiye eleştirel bakışını ve çıkar gruplarına eşit
mesafeli oluşunu görebilmekteyiz. Bu şekilde entegre bir ekonomik politikayla ne devlet-piyasa
düalizmini, ne de ekonomi-sosyal politikalar çatışmasına girmeden, toplum içerisindeki gerilim
alanlarını vatandaş eğilimli bir politikayla ortadan kaldırmaya çalışmaktadır.
Ordo-liberalizm konsepti, çıkar gruplarına eşit mesafelidir. Entegre bir ekonomik politikayla ne
devlet-piyasa düalizmini, ne de ekonomi-sosyal politikalar çatışmasına girmeden, toplum içerisindeki
gerilim alanlarını vatandaş eğilimli bir politikayla ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Toplumun tüm
üyelerine özgürlük ve onur veren sağlam bir ekonomik ve toplumsal strüktürü tesis etmektir. Fakat
bununla birlikte bu türden “kuvvetli bir devlet”, vatandaşların özel hayatına giren ve onları git gide daha
fazla yönetmeye çalışan “total bir devlet” anlamına gelmemektedir. Hayır, burada topluma bir
enstrüman olarak hizmet eden ve “etkili bir devlet” kast edilmektedir. Etkili bir devlet, ekonomiye
belirgin ve genel düzenleyici kurallar koymaktadır. Bu şekilde eşit haklara sahip bireyler için, piyasa
rekabetinin sosyal fonksiyonunu merkezi olmayan bir koordinasyon süreci olarak garanti
etmektedir.28Devlet piyasaların oyun kurallarını belirlediği ve piyasalar devletin fonksiyonunu
meşrulaştırdığı için, her ikisi birbiriyle bağlantılı ve bağımlıdır. Bu manada Freiburg yaklaşımının hem
bireysel ilişkileri devletin tasarımlarıyla şekillendirmeye çalışan siyasallaşmaya hem de sosyal çıkar ve
ortak refahı bireysel düzleme kaydırmaya çalışan özelleşmeye karşı çıkmaktadır. Sosyal çatışmayı
ortadan kaldırmak isteyen, toplumsal olayların ideolojiden arınmış bir analizi söz konusudur. Piyasa ve
rekabet bu yüzden bu hedefe ulaşmak için araçtır ve politik çerçeveye ihtiyaç duymaktadır. Eucken’e
göre sosyal problem “ancak ekonomi politikasının ve sosyal politikasının tüm birimlerini
koordinasyonuyla” çözümlenebilir(Eucken,1949:11). Ordo kapitalizmin temel hedefi, toplum
27
28
Eucken çağın tartışmaları içerisinde kapitalizm kavramını ret etmiş ve ordo-kapitalizm anlayışını ortaya koymuştur.
Sonuç itibarıyla bu adalet anlayışı, Smith düşüncesine de ve onun eserlerinde yer alan fikirlere de uygundur.
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
117
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
içerisindeki farklı çıkarları eşitlemeye dönüktür. Düzen ekonomisi siyasileşme ve özelleştirme
tandansları arasında bir denge talep eder ve bu bağlamda, özel çıkarlara karşı devletin nötr olmasını
ister.
Grossmann-Doerth’ göre, piyasaların siyasileşmesi durumunda, modern devlet faaliyeti sosyal
düzenleyici olarak kullanılabilmektedir. Buna göre toplumsal gelişimin temel problemi, sosyal olayların
“özelleştirilmesinde” yatmaktadır. Toplumsal düzen ve sosyal eşitlik bu durumda sadece kapitalist
ekonominin bir fonksiyonu olarak işlev görmektedir. Siyasileşme problemleri sonuçta devleti
güçsüzleştirir. Bırakınız-yapsınlar yaklaşımının desteklediği özelleştirme tandansları, vatandaşın
piyasalardaki konumu zayıflatır. Ordoliberallerin entegre edici bakış açısına dayanan ordo-kapitalist
pozisyonsa, belirgin bir şekilde eşitleyici ve nötr bir tutuma dayanmaktadır. Siyasileşme ve özelleşme
temayüllerine yönelik argümanlar, buna göre tartılmalı ve sonunda entegre ve nötr bir toplumsal
konseptte dönüştürülmelidir. Ordoliberal düzen tasavvurlarının önkoşuluysa, kuvvetli ve her türlü
toplumsal baskıdan uzak devlettir 29. Ordoliberal iktisat teorisine göre devletin iki temel ekonomi-politik
ilkesi vardır. “Devletin ekonomi-politik faaliyeti, ekonominin düzen formunun şekillenmesine yönelik
olmalı, ama ekonomik süreci yönetmeye kalkmamalıdır”(Eucken,1960:336).Devletin ekonomik süreci
yönetme yükünden kurtulmasıyla birlikte, rekabet düzenini ayakta tutabilecek tarafsızlığa ve otoriteye
sahip olmalıdır. Buna göre devlet “hakem ve piyasa polisi” olarak hareket etmelidir. Ordoliberaller genel
anlamda devlet müdahalesini ret ederler(Eucken, 1960:334).
6. REKABET DÜZENİ
Böhm’ün en büyük başarısı özellikle anti tröst yasalarında görülmektedir. Böhm “Justiz” isimli
dergide 1928 yılında yayınlanan “Özel Güç Sorunu - Tekel Sorusuna Bir Katkı” (Das Problem der
Privaten Macht – EinBeitragzurMonopolfrage) isimli makalede, kendi zamanında egemen olan kartel
lehtarı hukuk uygulamalarını ve hukuk öğretisini eleştirmektedir. Bu noktada bunların ticari özgürlüğün
ayrıcalıktan arınmış bir özel hukuka dayandığını görmezden geldiğini ve rekabetçi-piyasa ekonomisine
yönelik bir ekonomik anayasa etrafında, kamusal kurumların ticari özgürlüğü hem devlete hem de özel
egemenliğe karşı koruması gerektiğini belirtmektedir 30(Böhm,1960a:39). Hem Böhm hem de
ordoliberaller,
liberalizm geleneği
içerisinde
kalarak “bırakınız
yapsınlar”
anlayışından
uzaklaşmışlardır. Çünkü bu şekilde piyasa ekonomisinin “kendi kendini yöneten” bir düzen olduğu
anlaşılmış, ama bunun “kendi kendini oluşturan” bir düzen olduğu anlaşılmamıştır. Böhm, “rekabetin
bir doğal olmadığı ve bunun yerine hukuk düzeninin bir sonucu olduğunu” belirtmiştir
(Böhm,1937:120).
29 Devletin etkin olduğu alan ise, piyasa ekonomisi düzeninin gerekleri tarafından belirlenir ve sınırlandırılır (Marchal
1970:96).
30 Anayasal hukuku bağlamında bakıldığında, ticaret özgürlüğü sisteminin esasında ekonomik hayatın olumlu anlamdaki bir
anayasası olduğu görülecektir. Bu sistemin hayata geçirilmesi, aynı zamanda ekonomik-sosyal işbirliği sürecinin şekil ve türü
üzerinde bir uzlaşı gerektirir (Böhm, 1960a:39, 1944:107).
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
118
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
Böhm’ün “devletin rekabeti düzenlediğini” yazması çoğu yerde yanlış anlaşılmıştır.
Rekabetin kendiliğinden bir kökensel fenomen olduğu ve bunun kıt kaynaklar dünyasında engellenemez
olduğunu Böhm’de bilmektedir ve rekabetin çok farklı biçimde ortaya konulabileceğini savunmaktadır.
Hangi rekabet formlarının yıkıcı olduğu ve hangilerinin prodüktif olduğu ise, insani birlikte yaşam
düzeni için belirleyici bir sorudur. Sonuçta kıt ürünün olduğu her yerde rekabet olacaktır, ama bu
rekabetin kendiliğinden sosyal prodüktif bir formda gerçekleşmesini beklemek doğru değildir. Bunu
garantiye almak için uygun bir yasal düzenle rekabet kurulmalı ve denetlenmelidir. Sonuçta Böhm
kendisi için kökensel fenomen rekabetin değil, “kamusal hukukun ortaya çıkardığı rekabetin” önemli
olduğunu belirtmiştir(Böhm,1937:125). Ekonomik rekabetin yaşanacağı “kurallı düzenin” kamusalhukuksal bir karakteri vardır. Bu düzende rekabet tüm katılımcılara hizmet eden bir rol oynamaktadır.
Böhm ve Freiburg Okulu bu türden bir rekabeti “verime dayalı veya performans rekabeti” olarak
tanımlamışlardır(Böhm,1937:137).Ekonomik rekabetin “hukuksal düzeni olan bir performans
rekabetinin oyun kurallarına göre” belirleneceği tasavvuru esas itibarla katılımcılara doğrudan zarar
veren önlemler almak yerine, onları çekici performans teklifleriyle piyasaya çekmeye dayalıdır (Gerber,
1994: 53). Tabi ki bu türden bir piyasa düzeni kurmak ve korumak için, sağlam bir hukuk düzenine
ihtiyaç vardır. Şiddet ve dolandırıcılık bu şekilde önlenebilmektedir (Böhm,1937:105). Devlet ayrıca
her türlü rekabet olanağını piyasalara sunmalıdır. Bu bağlamda Böhm “performansa dayalı rekabetin
oyun kurallarının amacı, baskıyı bir etki unsuru olarak kullanan rekabet stratejilerinin kullanımını
dışlamaktır”31 (Böhm:1960a:32).
Böylelikle Böhm’e yönelen eleştiriler hedefini bulmaz, çünkü
Freiburg ordoliberalleri performans rekabeti konseptleriyle ekonomik rekabet içerisinde “performans”
olarak değerlendirilebilecek bir liste oluşturma derdinde değiller. Hayır, bunun yerine negatifi
sınırlandırmak isterler ve düzen prensibinin gönüllü takasa dayalı rekabet anlayışıyla uyumlu olmayan
stratejileri engellemek istemektedirler. Rekabetin “oyun kurallarının” en iyi şekilde nasıl
tanımlanacaklarıysa, sabit bir tanım değildir ve söz konusu kuralların reel etkilerinin düzen ekonomik
bir analizini gerektirmektedir. 32
Freiburg ordoliberallerinin performans rekabeti olarak tanımladıkları, son yıllarda ekonomi
retoriğine “tüketici egemenliği” olarak geçmektedir. Her konseptin temelinde Smith’in düşüncesi olan
“üretimin kendisinin bir amaç olmadığı ve tüketicinin isteklerini tatmine yönelik olduğu” fikri
yatmaktadır (Vanberg, 2005: 39). Böhm bunu “tüketici piyanist olarak doğrudan ekonomin tuşlarının
önüne oturmaktadır” biçiminde yorumlamıştır. Böhm’ün belirttiği üzere, klasik ekonominin kazanımları
sadece serbest piyasa ekonomisinin bununla ilgili performans niteliklerini keşfetmekte yatmaktadır 33
Böhm burada “engelleyici rekabet sadece başkasının üretimini bozmaya yöneliktir ve kendi ürününü kaliteli hale getirmeye
çalışmaz. Bu engelleyici stratejiler kendi performansın iyileştirilmesini içermez, rakiplerin performansını düşürmeyi hedefler”
(Böhm:1960a:32).
32 İzin verilmiş ve yasaklanmış rekabet arasındaki çizginin nasıl çekileceği konusu, ne zaman performans rekabetinin
bulunduğu ve ne zaman engelleyici rekabet bulunduğu konususadece farklı ekonomik anayasaların araştırılması ölçeğinde
tespit edilebilir. Bunu ekonomi bilimi yapar. (Böhm, Eucken, Grosmann-Doerth,1937:).
33 “Piyasa ekonomisinin insanlar ve halklar tarafından
pratikte uygulandığını söyleyebiliriz, ama onlar tarafından
keşfedilmemiştir. Piyasa ekonomisi sisteminin düzen-strüktürünün keşfiyse, onun uygulanmasından binlerce yıl sonra
31
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
119
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
(Böhm, 1980: 236-238). Smith’in görünmez el teoremine göre, piyasa ekonomisi rekabet düzeni “bir
görünmez el” tarafından bütün bireysel çıkarları koordine eder ve toplumsal çıkara uygun hale
getirmektedir. Ekonomik aktörler hiçbir devlet katkısı olmadan sadece kişisel kazanç sağlama isteğiyle
“farkında
olmadan
ve
bunu
hedeflemeden
toplumsal
çıkara
hizmet
etmektedirler”
(Smith,1926:316).Fakat ekonomik liberalizmin başarısızlığının nedeni tam olarak budur. Çünkü Smith
burada bırakınız – yapsınlar prensibinin, rekabetin bazı türleri için uygun bir anlayış olduğunu ve hepsi
için geçerli olmadığını görememektedir. Zira evrenselleştirilebilecek genel piyasa çıkarımları elde
etmek için, “verime dayalı rekabet gereklidir”(Böhm,1933:210) 34. Freiburg ordoliberalizmin özel yanı,
onların piyasa ekonomisi rekabet düzeninin arzulanan fonksiyonel niteliklerinin, kendiliğinden oluşan
doğal bir rekabetin ürünü olarak görmemeleri ve bunun yerine ancak oyun kuralı veya performans
rekabeti kuralları uygulandığı oranda kendisini gösterdiğine inanmalarıdır 35(Miksch,1947:220). Piyasa
ekonomisi verimliliğini rekabet özgürlüğüne borçludur. Bu da performans rekabeti üzerinden
tanımlanmış düzenleyici kurallar bütünüdür, ama bu tanım izin verilen stratejiler bağlamında pozitif bir
tanım değildir ve yasak eylemleri kapsayan bir tanımlamadır. Rekabet düzeni boyutunda özel hukuk
otonomisini kendi çıkarları bağlamında kabul edip etmeme şansı bireye bırakılmıştır. Sonuçta bunun
sosyal sorumluluğu, kendisine verilen düzenleyici kurallalar çerçevesinde yapılmaktadır ve kararlarının
merkezine refahın artırılması ölçütü kabul etmesi değildir. Özel hukuk otonomileri arasındaki ilişkinin,
tüm katılımcılar için hizmet eden bir ticari düzen oluşturmak ise, nihayetinde düzenleyici kurallara
bağlıdır (Böhm, Eucken,Doerth1937:27).Ayrıca düzenlemeyi, kuralların söz konusu başarıyı
yerleştirmesi ve etkili bir şekilde uygulaması ise politik tabiatlıdır. Rekabetçi bir ekonomik anayasanın
kendine has performans kabiliyeti, özellikle oyun kurallarının doğru tanımlanması durumunda tekil
bireylerin topluma yönelik sorumluluklarını ortadan kaldırır ve motivasyon-beceri-bilginin ortaya
çıkmasını sağlamaktadır. Böhm’e göre, performans rekabeti düzeni yerleştirmek için “bireysel çıkarı ve
toplumsal çıkarı aynı anda idare etmek ve eş zamanlı olarak yol gösterici ile bariyer koyucu sistemini
otomatik harekete geçiren bir yapı kurmaktır ” (Böhm,1960b: 61).
Bu bağlamda piyasa ekonomisi rekabet düzeni bir nevi sosyal-pakt olarak görülebilir. Burada
katılımcılar karşılıklı olarak bazı sorumluluklar üstelenir ve ortak çıkarlardan faydalanırlar. Devlet
rekabet düzeninin koruyucusudur (Eucken,1990:327). Ve bu paktın düzenini korur 36 (Böhm
gelmiştir, ancak 18. Yüzyılın ortalarında oluşturulmuştur. Şüphesiz bu insanlığın en büyük ve bilimsel başarılarından bir
tanesidir” (Böhm,1980:236,238).
34 Çünkü burada işletmeler fiyat-kalite-koşul bağlamında tüketicilerin problemlerini çözmek için çalışır. Zarar verici veya
engelleyici bir rekabet ise ki burada rakipler birbirlerini engelleme yoluna giderler, bu bağlamda verimli olmaz. Hatta devlet
ekonomik düzen politikalarıyla, rekabet için genel ve evrensel kurallar koymazsa, verim bağlamında özellikle bu istenmeyen
formlar etkin olur. Çünkü esas itibarla rekabet, kendi kendini ortadan kaldırma tandansı içerisindedir, yani modern ekonomikoyun teorisi itibarıyla “sosyal ikilem-açmaz” durumuna tabidir. Eğer oyun teorisinde bir deneme yapar ve işletmeleri “rekabet
kurallarına uyup-uymama konusunda” özgür bırakırsak, o zaman her işletmenin diğer rakiplerinden bağımsız bir şekilde,
rasyonel bir eğilimle “rekabet kurallarına uymadığını” görebiliriz (Böhm,1980:242-244 ).
35 İşte bizi 19. Yüzyılın ekonomik liberalizminden ayıran budur, çünkü biz bırakınız yapsınlar ile rekabeti
birbirinden
ayırmasını öğrendik, biz belirgin bir şekilde bir düzen kurmak niyetindeyiz ve ekonomik anayasayı
düşünüyoruz(Miksch,1947:220).
36 Hukukun ve hükümetin görevi burada düzen çerçevesini oluşturmak, korumaktır. Bu sadece anayasal bir görev değildir ve
aynı zamanda halkın çıkarınadır, sonuçta herkes devletin bu görevi ciddiye almasından memnun olur (Böhm, 1980b:158).
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
120
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
1980b:158). Ama zorluk sonuçta herkesin avantajlardan faydalanmak istemesi ve sorumluluklardan
kaçmak istemesinden ileri gelmektedir. Böhm’ün belirttiği gibi bunu iki yolla deneyebilirler. İlkin
katılımcılar piyasa rekabeti “oyununda” oyun kurallarını zedeleyerek avantaj sağlamaya çalışabilir.
İkinci olarak ise, katılımcı olarak politik süreç içerisinde kendileri için istisnai kurallar aldırmaya
çalışırlar.37(Böhm,1980b:164). Etik sistemlerde katılımcılar kendi çıkarları doğrultusunda karşılıklı
olarak bu kurallara bağlanırken bunun mutlaka bedelini öderler, ama piyasa ekonomisi rekabet
düzeninin
etik
kalitesi
esasında
onun
anayasal
“sosyal-paktında”
bulunmaktadır(Vanberg
2002:61,Armack,1976:256). Böhm piyasa ekonomisinin kendini kontrol etme sisteminden “oldukça
büyütülmüş bir park alanı” olarak bahsederken bunu kast etmiştir. Bu “bir dizi politik, hukuki, sosyal,
medeni ön koşulun olmasını ve sürekli iyileştirilmesini şart koşmaktadır ”38 (Böhm, 1980c:200 ). Az
çok işleyen bir hukuk düzeninde rüşvet, hırsızlık vs. gibi oyun kurallarına aykırı davranışların belirli
düzeyde tutulacağı varsayılmaktadır. Böhm ve Freiburglu meslektaşları özellikle rekabet düzenini özel
hukuk enstrümanları üzerinden kısıtlayan davranışlarla ilgilenmektir (Böhm,1960:63). Böhm
argümanlarında rekabetçi bir ekonomik anayasa için yasal oluşumun sistemik bir önceliği vardır. Bu
anayasal özel hukukun da önündedir. Bu noktada hangi ekonomik anayasal düzenlemelerin öncelik
sahibi olacağı ise, sonuçta yasaların yetkilendirdiği kurullarda anayasal düzlemde tayin edilmektedir.
Eğer burada piyasa ekonomisi rekabet düzeni tercih edilirse, o zaman özel hukuk antlaşma özgürlüğüne
bazı sınırlar getirilir. Böhm’e göre özel hukukun tanıdığı özgürlükler, ekonomik anayasa üzerinden
koyulmuş olan düzen prensiplerini ilga edemez 39(Böhm,1960a:40). Sonuçta ekonomik anayasa, rekabeti
özel hukuk yoluyla kısıtlamaya kalkan emellere karşı korunmalıdır (Böhm, 1960a:37, 42). Organize
grupların oyun kurallarını ortadan kaldırmak için kullandıkları bir diğer etkili yol ise, politik arenaya
etki ederek rekabete karşı koruma veya sübvansiyon almalarıdır. Böhm çıkar gruplarına siyasi arenada
verilen ayrıcalıklar konusunda, bunun “ciddiye alınması gereken bir sistem zayıflığı” olduğunu belirtir.
Piyasa ekonomisi özel hukuk toplumunun yaşadığı bu zayıflığın, gerçekte vazgeçilmeyecek olan özel
hukuk ve demokratik yurttaş hakkı göz önünde tutulduğunda “tedavisi zor bir hastalık” olduğunu söyler
(Grossekettler,1999:64,Böhm,1980b:166). Böhm’e göre ne çıkar gruplarının karşılıklı dönüşüm
içerisinde kontrollerine ne de hükümetin düzenleyici tedbirlerine bu konuda güvenilemez. Çünkü
monopol-kartel oluşumun nedenini, var olan psikolojik egemenlik dürtüsünün yanında, özellikle
devletin ekonomik ve finans politikası içerisinde görmektedirler. Onların görüşüne göre monopoller
devlet politikalarıyla oluşmaktadır. Belirli hukuki formlar ve vergi ayrıcalıkları sayesinde büyük
organizasyon tipleri ortaya çıkmaktadır. Böhm’e göre, bunu önlemenin en iyi yolu “anayasal siyasi
Burada söz konusu olan günah, katılımcıların normal düzen içerisinde elde edebilecekleri gelirlerini, politik etki ve devlet
üzerinde baskı yaratarak düzeltmeye çalışmasıdır(Böhm, 1980b:164).
38 Rekabet ekonomisi kültürel bir mucizedir ve yüksek bir yönetim kültürü, belirli bir ilkesel sağlamlık, bireysel özgürlüklere
riayet, bireysel özgürlük aşkı, bu özgürlüğü savunma iradesi ve hukuk bilinci ister”. Böhm’e göre klasiklerin önemli hatası,
bilinçli kültürel performansın söz konusu düzen faaliyetleri içerisindeki payını görmezden
gelmeleriolmuştur(Böhm,1980c:200).
39 Yatırım yapma özgürlüğün yasal hale getirilmesi, esas itibarla kişiyi serbest bırakmaktadır, ekonomiyi değil. Yok eğer
durum tersine dönerse, devlet anarşik ekonomik düzeni bir kenara iter ve yerine yenisini ikame eder, ki devlet bunu yapmakla
yükümlüdür (Böhm, 1960a:40).
37
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
121
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
ilkesel kararlarda” yatmaktadır. Çünkü devlet verdiği istisnai tavizler sonucu çıkar gruplarının hedefi
haline gelmiştir ve böylece esas işi olan düzenleyici tedbirler alamaz ve herkesin çıkarına olan çerçeveyi
koruyamaz hale gelmiştir. Bu teşhis doğrultusunda devletin görevi söz konusu bu “sistem zayıflığını”
ortadan kaldırmaktır (Oswalt,2007:7-15). Ayrıca ekonomi ve finans politikalarında rekabeti teşvik edici
tedbirler alınmalıdır. Bu şekilde monopollerin oluşması engellenmiş olmaktadır. Buna rağmen var
olmaya devam eden monopollerse, bağımsız bir monopol dairesinin denetimine girmelidir. Bu resmi
dairenin vazifesi, monopolleri rekabete dayalı piyasa ve fiyat istikrarına uymalarını sağlamak
olmalıdır.40 Ekonomik anayasa, milli ekonomik hayatın düzeni üzerindeki politik karar olarak
görülmelidir.
Devlet bu noktada rekabetin etkili çalışması ve bununla bağlantılı refahın ortaya çıkarılması için
yasal çerçeveyi koymak durumundadır. Topluma bir enstrüman olarak hizmet eden ve etkili bir devlet
kast edilmiştir. Bu türden etkili bir devlet, ekonomiye belirgin ve genel düzenleyici kurallar koyar. Eşit
haklara sahip bireyler için, piyasa rekabetinin sosyal fonksiyonunu merkezi olmayan bir koordinasyon
süreci olarak garanti eder. Yatırım özgürlüğü ve mülkiyetin korunması mutlaka devlet tarafından
meşrulaştırılmalı ve teminat altına alınmalıdır, çünkü piyasa ekonomisinin sömürüyü engelleyen etkisi
sadece bu şekilde devreye girmektedir. Böhm ayrıca kazancın/karın şeytanlaştırılmasını, şirketlerin
sömürüyle eşdeğer tutulmasını ve piyasa fiyatlarının idari niteliğinin sorgulanması konusunda da
eleştirel bir tutum sergilemiştir. Böhm’e göre piyasa ekonomisi yatırımcıyı tüm toplumun refahı
doğrultusunda sevk eden bir düzendir (Böhm, 2008:312).
7. SONUÇ
Freiburg Okulu Ordo-liberalizmin temsilcisi olarak değerlendirilmekte ve yaklaşımları
liberalizme ve Neo-liberalizme yakın bulunmaktadır. Freiburg Okulu Almanya’daki kartel ve
hukuksuzluk sorunlarına karşı görüşlerle şekillenmiş düşünsel bir yapıya hizmet etmektedir. Bu
doğrultuda okulun temel görüşü ekonomik anayasanın olması gerekliliği yönündedir. Almanya’nın
kurumsal yapılanması önemli ölçüde Freiburg Okulu’na ve bu okulun temsilcilerinden biri olan Böhm’e
dayanmaktadır. Böhm hukuk ve ekonomi biliminin bağdaştırılmasını amaçlayan ilk bilim insanlarından
biridir. Böhm, liberal piyasa ekonomisinin suni bir yapı olduğunu ve eğer regülasyona tabi tutulmazsa,
kendini ortadan kaldırmaya eğilimli olduğunu savunur. Regülasyona tabi olmayan piyasa gücü elinde
bulunduran aktörlerin kontrolü altına girecektir. Bu doğrultuda özel hukuk kavramı önem kazanır. Özel
hukuk piyasa sürecinin işlerliğini sağlayan kurallar bütünüdür. Bu kurallar iktisadi ve sosyal
öngörülebilirliği arttırarak bireylerin hem birbirlerine hem de sisteme güvenmelerini sağlamaktadır. Bu
açıdan özel hukuk kuralları kurumsal yapının nüvesi niteliğindedir. Bu kurumsal yapı demokratikleşme
Neoliberallere göre monopollerin millileştirilerek devlet idaresine alınması egemenlik ve bunun suistismali problemini
çözmemektedir.
40
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
122
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
önündeki birçok sorunu ortadan kaldırmaktadır. Rekabet düzeni ise, özgür insanları koordine etme
düşüncesiyle demokratik devlet düzeni için adeta mükemmel bir alt yapı olarak hizmet etmektedir.
Böhm’ün piyasa sürecinde bakışı ise piyasanın karşı konulmaz bir kader olduğu (bırakınızyapsınlar) ne de karşı çıkılması gereken bir sonuç (sosyalizm) olduğu yönündedir. Bu doğrultuda
Böhm’ün entegre edici bakış açısına dayanan Ordo-kapitalist pozisyon, belirgin bir şekilde eşitleyici ve
nötr bir tutuma dayanmaktadır. Böhm’ün düzen tasavvurunun önkoşulu, her türlü toplumsal baskıdan
uzak ve kuvvetli devletin varlığına bağlıdır. Devletin etkin olduğu alan piyasa ekonomisi düzeninin
gerekleri tarafından belirlenmeli ve sınırlandırılmalıdır. Bu açıdan Böhm, doğrudan rekabetin doğal
olmadığını; ancak hukuki işlerlikle birlikte doğallık kazandığını savunmaktadır. Sadece böyle bir
piyasanın varlığının verimlilik artışına yol açacağını savunan Böhm iktisadı hukuki zeminden ayrı
görmemiştir.
KAYNAKÇA
Armack,M.,A.(1976) ‘‘Wirtschaftsordnung und Wirtschaftspolitik’’, Studienınd Konzeptezursozialen
Marktwirtschaft und zureuropaischen Integratıon, Bern.
Arnauld, A. von (2003a) “Vom Spielvertrag, in: Ders. (Hrsg.), RechtundSpielregeln”, Tübingen: Mohr
Siebeck. 51-56.
Böhm,F. Eucken,W. und Doerth,H.G. (1937) “Unsere Aufgabe (Geleitwort der Herausgeber zur
Schriftenreihe Ordnung der Wirtschaft)”, in: Franz Böhm, Die Ordnung der Wirtschaft als
geschichtliche Aufgabe und rechtsschöpferische Leistung. Nebst Einleitung der Herausgeber (=
Ordnung der Wirtschaft, Heft 1), Stuttgart, Berlin: Kohlhammer, 7-21.
Böhm, F. (1933) ‘‘Wettbewerb und Monopolkampf’’, Berlin. Nachdruck, Köln.
Böhm,F.(1946/1960) “Die Bedeutung der Wirtschaftsordnung für die politische Verfassung”,
wiederabgedruckt in: Franz Böhm. Reden und Schriften über die Ordnung einer freien
Gesellschaft, einer freien Wirtschaft und über die Wiedergutmachung. Herausgegeben von ErnstJoachim Mestmäcker, Karlsruhe: C. F. Müller 46–4850.
Böhm, F.(1960a) “Das Problem der privaten Macht in Böhm”, 25-45 (Erstveröffentlichung in DieJustiz,
Bd. III, 1927/28, 324-345).
Böhm, F. (1960b) “DieBedeutung der Wirtschaftsordnungfürdiepolitische Verfassung”, in Böhm 1960:
46-68.
Böhm,F. (1961) “Demokratie und Okonomische Macht, in Kartelle und Monopole im modernen Recht,
Beiträgezur Internationalen Kartellrechts-Konferenz”, in Frankfurt a.M.,Juni 1960, Karlsruhe:
C.F. Müller, 1-24.
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
123
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
Böhm,F.(1980) “Freiheitund Ordnung in der Marktwirtschaft, Wirtschaftsrechtund Wirtschaftspolitik”
Bd. 60, hrsg. vonErnst-JoachimMestmäcker, Baden Baden: Nomos, 11-212.
Böhm,F.(1980a) “Wirtschaftsordnungund Staatsverfassung’’, in Böhm, 53-103.
Böhm,F. (1980b) “Privatrechtsgesellschaf tund Marktwirtschaft”, in Böhm 1980, 105—168
Erstveröffentlichung in ord , Bd. 17: 75-151.
Böhm, F. (1980c) “Freiheit und Ordnung in der Marktwirtschaft”, in Böhm.S. 195-209.
Böhm, F. (2008) “Freiheit und Ordnung in der Marktwirtschaft”, in: N. Goldschmidt u. M. Wohlgemuth
(Hrsg.), Grundtextezur Freiburger Tradition der Ordnungsökonomik, J.C.B. Mohr (Paul Siebeck),
Tübingen, 299-320.
Buchstab, G.(1990) ‘‘Verfolgung und Widerstand’’, 1933 – 1945, Düsseldorf.
Eren, Ahmet A. (2015) “Kendiliğinden Düzende Bilgi Diyalektiği: Friedrich August von Hayek”,
Ekonomik Yaklaşım, 26 (94): 27-55.
Eucken, W. (1949) “Von der alten zur neuen Wirtschaftspolitik”, Frankfurter Allgemeine Zeitung vom
31. Dezember 11.
Eucken, W. (1951) ‘‘This Unsuccessful Age or The Pains of Economic Progress’’, with an Introduction
by John Jewkes, London, Edinburgh, Glasgow.
Eucken,W.(1990) ‘‘Grundsätze der Wirtschaftspolitik’’, 6. Aufl.,Tübingen: J.C.B. Mohr (Paul Siebeck).
Foucault, M. (2004/I) ‘‘Geschichte der Gouvernementalität I. Sicherheit, Territorium’’, Bevölkerung,
Frankfurt a.M.:Suhrkamp.
Foucault, Michel (2004/II) ‘‘Geschichte der Gouvernementalität II. DieGeburt der Biopolitik’’,
Frankfurt a.M: Suhrkamp.
Böhm, F. (1966) ‘‘Großmann-Doerth, Hans. In: Neue Deutsche Biographie (NDB)’’, Band 7, Duncker
& Humblot, Berlin, ISBN 3-428-00188-5: 155.
Gerber, D. J. (1994) “Constitutionalizing the Economy: German Neoliberalism, Competition Lawand
the ‚New’ Europe”, The American Journal of Comparative Law 42: 25-84.
Goldschmidt, N.Rauchenschwandtner,H. (2007) “The Philosophy of Social Market Economy: Michel
Foucaultś Analysis of Ordoliberalism”, 20. cilt/Freiburger Diskussionspapierezur Ordnungs
ökonomik Inst. für Allg. Wirtschaftsforschung, Abt. für Wirtschaftspolitik, 17-30.
Grossekettler,H.(1997) ‘‘Die Wirtschaftsordnung als Gestaltungsaufgabe’’, Entstehungsgeschichte und
Entwicklungs perspektivendes Ordoliberalismus nach 50 Jahren Sozialer Marktwirtschaft,
Münster/Hamburg.
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
124
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
Grossekettler, H. (1999) “Kritik der Sozialen Marktwirtschaftaus der Perspektive der Neuen
Institutionen ökonomik”, in: K.W. Nörrund J. Starbatty, Hrsg.,SollundHaben – 50 Jahre Soziale
Marktwirtschaft, Stuttgart: Lucius&Lucius, 53-81.
Hansen, N.(2009) ‘‘Franz Böhm mit RicardaHuch – zweiwahrePatrioten’’, Düsseldorf.
Hayek, F. A. (1983) “Die Wiederentdeckung der Freiheit” – Persönliche Errinerungen, Köln, 9- 12.
‘‘Alexander
Hegner,J.(2000)
Rüstow
Ordnungspolitische
Konzeptionund
Einflussaufdaswirtschaftspolitische Leitbild der Nachkriegszeit in der Bundesrepublik
Deutschland’’, Stuttgart: Lucius&Lucius.
Hobbes,T. LeviathanortheMatter, FormeandPower of an Common-Wealth Ecclesiasctical and Civill.,
London 1651.
Hollerbach,A. (2007) ‘‘Wissenschaft und Politik : Streiflichterzu Leben und Werk Franz Böhms”
(1895-1977) / Sonderdruckeaus der Albert-Ludwigs-UniversitätFreiburg. 280-299.
Janssen,H. (2000) ‘‘Nationalökonomie und Nationalsozialismus’’, Die deutsche Volkswirtschaftslehre
in den dreißiger Jahren, 2. Aufl., Marburg: Metropolis.
Ladeur, Karl-Heinz 2004 ‘‘Kritik der Abwägung in der Grundrechtsdogmatik’’, Bd. 170 der
BeiträgezurOrdnungstheorieundOrdnungspolitik, Tübingen: MohrSiebeck.
Mestmäcker, E.J. (1995) “Wirtschaftsordnung und Geschichtsgesetz”, in: Wirtschaftsordnungals
Aufgabe, zum 100. Geburtstagvon Franz Böhm, Ludwig-Erhard-Stiftung, Krefeld: Sinus-Verlag,
111-136.
Miksch, L. (1947) ‘‘Wettbewerbals Aufgabe’’, Godesberg: Verlag Helmut Küpper.
Nils, G. (2005) ‘‘Wirtschaft, Politik und Freiheit’’, Freiburger Wirtschaftswissenschaftler und der
Widerstand’’, Hrsg. v. Untersuchungenzur Ordnungstheorieund Ordnungspolitik 48 Walter
EuckenInstitut. MohrSiebeck.
Norr,
K.
(1994a)
‘‘Die
Leidendes
Privatrechts
–
Kartelle
in
Deutschlandvon
der
Holzstoffkartellentscheidung zum Gesetzgegen Wettbewerbsbeschränkungen, Tübingen: J.C.B.
Mohr (Paul Siebeck).
Oswalt, W. (2007) “Vorwort”, in: T. Roser u. W. Oswalt (Hrsg.), Entmachtungdurch Wettbewerb,
Walter Eucken Archiv, LIT Verlag Dr. W. Hopf, Berlin, 7 – 13.
Reinhard,R.(1969)
‘‘Soziale Marktwirtschaft’’,
Wirtschaftspolitik zwischen Neoliberalismus,
Tübingen.
Ritter, G.(1954-1955) ‘‘Carl Goerdelerunddiedeutsche Widerstandsbewegung’’, Stuttgart.
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
125
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
Cilt/Volume: 16 Sayı/Issue: 3 Eylül/September 2018
ss./pp. 105-126
H. Derya Doi: http://dx.doi.org/10.11611/yead.444223
Saving,F.C.von(1814) ‘‘Vom Berufunzerer Zeitfür Gesetzgebung und Rechtswissenschaft’’,
Heidelberg.
Schmölders, Günter, DasMoralische in der Politik, Würdigung Franz Böhmszudess en 75. Geburtstag,
FrankfurterAllgemeineZeitung, 14 Şubat 1970.
Smith, A.(1926) ‘‘Die Theorieethischer Gefühle, Bd. II, hrsg. VonWalterEckstein, Hamburg.
Vanberg, V. J. (1994a) ‘‘Rules and Choice in Economics’’, Londonund New York: Routledge.
Vanberg,V.J. (2005) “Market and State: the Perspective of Constitutional Political Economy”, Journal
of Institutional Economics 1: 23-49.
Vanberg,V.J.(2002) “Constitutional Economics and Ethics – on the Relation between SelfInterestand
Morality”,
in:
Brennan,
Geoffrey,
HartmutKliemt,
Robert
D.
Tollison
(Hrsg.),
MethodsandMorals in ConstitutionalEconomics – Essays in Honor of James M. Buchanan,
Berlin, Heidelberg: SpringerVerlag, 485- 503.
Wetzel, M. J. (1987) “Limnodrilustortilipenis, a new North Americanspecies of Fresh Watertubificidae
(Annelida: Clitellata: Oligochaeta)”, Proceedings of theBiologicalSociety of Washington. 100(1):
182-185, Washington.
Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi / Journal of Management and Economics Research
126