SOSYAL POLİTİKA
Editörler:
Prof. Dr. Aysen TOKOL
Prof. Dr. Yusuf ALPER
Her hakkı saklıdır. Bu kitabın tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre DORA BasımYayın Dağıtım Ltd. Şti.’nin önceden iznini almaksızın elektronik, mekanik, fotokopi veya herhangi bir sistemle basılamaz, çoğaltılamaz ve bilgisayar ortamında tutulamaz.
Sayfa Tasarım
Kapak Tasarım
Basım ve Cilt
Sertifika No
: Nurhan BULMUŞ
: Önder AYDOĞMUŞ
: Ezgi Matbaası
: 12142
8. Baskı, 2017
ISBN: 78-605-9666-80-0
DORA Basım-Yayın Dağıtım Ltd. Şti
Tel
: +90 (224) 221 38 39
+90 (224) 225 37 46
Fax : +90 (224) 220 36 73
Altıparmak Mah. Bozkurt Cad.
Avdan Apt. 10/1 Osmangazi / BURSA
dorayayinevi@gmail.com
info@dorayayincilik.com.tr
www.dorakitap.com
www.dorayayincilik.com.tr
Temel Sosyal Politika Sorunları / Ayrımcılık
301
III.7. AYRIMCILIK*
III.7.1. AYRIMCILIK KAVRAMI
“Adalet” kavramı insanlık tarihi kadar eski bir kavram olup, eskiçağlardan bu yana sınırları çizilmeye çalışılan bir olgudur. Buna karşılık
“ayrımcılık” kavramı demokrasinin toplumlara kazandırdığı “eşitlik
ilkesi’nin” yaygın olarak kabul edilmesi, “insan hakları” konusunda
toplumların beklentilerinin artması sonrasında farkındalık kazanan bir
sorundur (Çotuksöken, 2008). Bazı çevreler; 1940- 1970 yılları arasında
insan hak ve özgürlüklerine uluslararası düzeyde vurgunun artmasını
ve ayrımcılık karşıtı yaklaşımların gündeme gelmesini, insan hak ve
özgürlüklerine duyulan önemin ve farkındalığın artması olarak değerlendirmektedir. Buna karşılık bazı çevrelerin; hak ve özgürlüklere duyulan bu yeni hassasiyeti John Skrentny’in “Azınlık Hakları Devrimi” çalışmasında neden olarak gösterdiği, “ulusal ve uluslararası güvenlik
nedenleri” gibi benzer görüşlere dayandırdığı görülmektedir (Erdemir,
2007: 5). Ayrımcılık kavramına ve uygulamalarına farkındalık her ne
nedenden dolayı artmış olursa olsun “eşitlik kavramı” “insan haysiyet
ve onuruna yakışır bir yaşamın özünü oluşturur” (Kaya, 2007: 5). Ayrımcılık yasağı da temelinde insan onurunu ve özgürlüklerini korumak
adına desteklenmelidir. “Hiç bir birey insan haklarından ve fırsatlarından diğerlerinden daha az yararlanmamalıdır” (Palaz, 2005: 273). Ayrımcılığın meşru görüldüğü sistem içinde adaletin inşa edilmesi mümkün değildir.
Ayrımcılık, birey veya gruplar üzerinde soyut veya somut sonuçları olan eylemlerdir. Ayrımcılık davranışı, kişisel alan içinde inşa edilerek, bire-bir ilişkilerde veya gruplar arası ilişkilerde dışarıya eylem olarak yansıyan uygulamalardır. Ayrımcı davranışlar, inşa aşaması olarak
bilişsel boyutta şekillenmektedir. Sosyal psikolojik açıdan, ayrımcılık
içeren davranışı, yani somut eylemi, var eden örtük eğilimler kalıpyargılar, deneyimler ve önyargılardır. Tüm bu unsurlar birbirleriyle pozitif ve
*
Dr. Z. Maviş YILDIRIM
302
Sosyal Politika/Z. Maviş Yıldırım
güçlü ilişki içindedir. Aşağıda, bu unsurların etkileşimi ve ayrımcılık
davranışı olarak sonuçlanma süreci görülmektedir (Paker, 2012: 43).
Kalıpyargı + Güçlü Duygu = Önyargı → Ayrımcılık
Ayrımcılık; önyargıların davranışa dönüşmüş şeklidir (Bilgin,
2007: 30). Önyargılar ise iki temel unsur üzerine inşa edilir; ilki mevcut
bir kalıpyargı ve ikincisi bu kalıpyargıyla bağlantılı olarak güçlü bir
duygulanım yaşanmasıdır (Paker, 2012: 42–43). Örneğin; Arapların hijyen olmadığı kalıpyargısına sahip olan bir birey, bu kalıpyargıyı besleyen bir deneyimle, yani güçlü bir duygulanımla karşılaştığında, bu birey
Araplar ve hijyen kültürü üzerine artık bir önyargıya sahip olabilir. Ancak, ayrımcı davranışının belirleyeni her zaman önyargılar değildir. Önyargıların varlığı da her zaman ayrımcılıkla sonuçlanmamaktadır (Sürgevil, 2008: 118).
Kavram olarak ayrımcılık, birey veya grupların, kendilerine ait
farklı özelliklerinden dolayı, toplumun diğer bireylerinden veya gruplarından farklı algılanarak, toplumsal yaşam içinde siyasi, ekonomik ve
sosyal faaliyetlerde dezavantajlı konuma itilmeleri, ikincilleştirilmeleri,
ötekileştirilmeleri, güçsüzleştirilmeleri, değişime zorlanmaları, itibarsızlaştırılmaları, damgalanmaları ve hatta insan olarak algılanmamak sonuçlarına kadar varabilecek, farklı veya eşit olmayan davranışlara maruz kalmalarıdır (Yıldırım, 2015: 16).
Ayrımcı davranış; dışlamak ve ikincilleştirmek araçları ile birey
ve grup üyelerini duygusal olarak incitmek, psikolojik veya dokunulabilir (maddi/fiziksel) zarar vermek ve böylece bu grup üyelerinin hedeflerine ve amaçlarına ulaşmasını engellemektir. Örneğin; ayrımcı davranış
kişisel ilişkilerde birey veya grup üyeleri ile konuşmamak, yokmuş gibi
davranmak, işe girmelerini, eğitim olanaklarını, kıdem almalarını engellemek, işyerindeki toplantılara veya özel toplantılara davet etmemek
gibi benzer uygulamaları içermektedir (Yıldırım, 2015: 16).
Ayrımcılık üzerine kabul görmüş genel algı, ayrımcı davranışın
belirleyeninin “haksız davranışlar” olduğudur. Ancak haksız davranış-
Temel Sosyal Politika Sorunları / Ayrımcılık
303
lar olmaksızın “farklı davranışlar” da ayrımcılık içerikli davranışlardır
(ILO, ITC, 2009).
Somay’a göre ayrımcılık, “her türlü fark veya ötekilik ilişkisini
bir iktidar ilişkisine, bir hiyerarşi sorununa dönüştüren kültürel/politik
tutumun adıdır” (Somay, 2012: 100). Ayrımcılık, güçlü olan tarafın davranışıdır. Ayrımcılık mücadelesi özünde hiyerarşiye karşı koyma mücadelesini içermektedir. Ayrımcılıkla mücadele, önce hiyerarşik imtiyazlılığın sorgulanması ve yönetenlerin sahip olduğu hiyerarşik gücün denetlenebilmesi merkezlidir.
Toplumsal yaşamda ayrımcılığın ortaya çıktığı kademeler bulunmaktadır. Bunlar, kültürel, sosyal, kurumsal ve kişisel düzeydir (Dovidio ve Hebl, 2005: 11). Ayrımcılık uygulamalarının bu dört alanda
engellenememesi ve yaygın uygulamalar haline dönüşmesi sonucu, ayrımcılık toplumsal yaşam içinde kısır döngü halini alacaktır.
III.7.2. AYRIMCILIK TÜRLERİ
III.7.2.1. NEDENLERİNE GÖRE AYRIMCILIK TÜRLERİ
Nedenlerine göre ayrımcılık türleri doğuştan ve sonradan elde
edilen farklı özellikler üzerinden ortaya çıkmaktadır.
Doğuştan sahip olunan özellikler üzerinden ayrımcılık:
Kişi veya grubun, cinsiyet ırk, yaş, renk gibi değiştiremiyeceği ve doğuştan sahip olduğu özelliklerinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmasıdır.
Sonradan elde edilen farklı özellikler üzerinden ayrımcılık: Kişi veya grubun, dil, din, siyasi düşünce, medeni durum, hastalık, meslek, fiziksel görünüm ve yaşam tarzı gibi
pek çok nedenden dolayı ayrımcılığa uğramasıdır.
III.7.2.2. ORTAYA ÇIKIŞ BİÇİMİNE GÖRE AYRIMCILIK TÜRLERİ
ILO; ortaya çıkış biçimine göre ayrımcılık türlerini “doğrudan”,
“dolaylı” ve “sistematik” ayrımcılık olarak üçe ayırmaktadır (ILO ITC,
2009). AB direktiflerinde ise “doğrudan ayrımcılık”, “dolaylı ayrımcı-
304
Sosyal Politika/Z. Maviş Yıldırım
lık”, “taciz”, “cinsel taciz”, “emirle ayrımcılığa özendirme” ve “gebeliğe
veya analık iznine bağlı ayrımcılık” türleri tanımlanmaktadır (Gülmez,
2009: 24-33). Ayrıca literatürde de, “çoklu ayrımcılık”, “ters yönlü ayrımcılık”, ”ikinci kişiler üzerinden ayrımcılık” türleri görülmektedir.
Doğrudan Ayrımcılık: ILO’a göre; doğrudan ayrımcılık, kanunlar,
politikalar ve/veya uygulamalarla, kişi veya grupların farklı özelliklerinden dolayı açık bir şekilde dışlanması halinde ortaya çıkmaktadır
(ILO ITC, 2009). AB direktiflerine göre ise; “Bir yetkilinin, doğrudan
veya kanıtlanmaksızın, topluluk hukuk düzeninin yasakladığı bir ölçüte
dayanan bir önlem alması, doğrudan ayrımcılığı oluşturmaktadır”
(Gülmez, 2009: 252). Hamile bir kadının hamile olması nedeni ile işe
alınmaması veya işten çıkarılması doğrudan ayırımcılığa bir örnektir.
Dolaylı Ayrımcılık: Görünüşte yanlı olduğu anlaşılmayan düzenleme ve uygulamaların, sonuçları itibari ile farklı özellikleri olan gruplara (cinsiyet, dil, din, sosyal köken gibi) eşitsizlik yaratmasıdır. Örneğin;
hafta sonlarında veya mesai saatleri dışında eğitim kursları düzenlemek,
kursla ilgilenen ama ailevi sorumluluklarından dolayı katılamayan çalışanları dışlayarak onların kariyer beklentilerini riske atmak dolaylı da
olsa bir ayrımcılıktır (ILO ITC, 2009). Dolaylı ayrımcılık ulusal kültür ve
toplumsal yaşam normlarına göre de değişebilmektedir. Bu uygulamaların dolaylı ayrımcılık sayılıp-sayılamayacağını belirlemek ise doğrudan ayrımcılık gibi her zaman kolay değildir.
Sistematik Ayrımcılık: Belirli gruplara üye olan dezavantajlı kişilere karşı kurumsallaşmış yapılar, politikalar, uygulamalar ve gelenekler
sistematik ayırımcılığı oluşturmaktadır. Dezavantajlılara yönelik farklı
veya ikinci derece koşullar, eğitim, ulaşım ve diğer hizmetlerde yetersizlikler bu tür ayrımcılığa girmektedir (ILO ITC, 2009). Örneğin, bir Afrika
ülkesi olan Lesotho’da 1997 yılında bile kadınların toprak mülkiyet hakkının olmaması (Fenwick, Kalula ve Landau, 2007), Güney Afrika’da
apartheid döneminde bazı kumsalların sadece beyaz vatandaşların kullanımına kanunla izin verilmesi bu tür ayırımcılığa örnektir.
Taciz: Taciz; yıldırma hareketleri, sözlü istismar, aşağılayıcı konuşmalar, tehdit, rahatsız edici şakalar, vücut dili ile aşağılama gibi unsurları içermektedir. Taciz, sözel, fiziksel, görsel (sürekli bakışlar, süz-
Temel Sosyal Politika Sorunları / Ayrımcılık
305
meler) veya psikolojik olabilmektedir. AB direktiflerinde taciz, “Bir kişinin onuruna zarar verme ve onu yıldırma, ona karşı düşmanca, aşağılayıcı, küçük düşürücü veya saldırgan, bir çevre yaratma amacı taşıyan
veya etkisi olan (sonucu olan) istenmeyen bir davranış” olarak tanımlanmaktadır.
Cinsel Taciz: Kişinin sözlü, fiziksel veya görsel olarak aşağılayıcı,
küçük düşürücü, düşmanca veya saldırgan davranışlara maruz kalması,
onurunun kırılması ve bunların cinsel içerikli davranışlar olması durumunu ifade etmektedir.
Emirle Ayrımcılık: Bu tür ayrımcılık ise kişi veya kişilere talimat
ve emir yolu ile ayrımcılık uygulatılmasını ifade etmektedir.
Gebeliğe veya Analık İznine Bağlı Ayrımcılık: Hamilelik ve doğum sonrası analık, kadının iş ararken, iş sırasında ve işten ayrılırken
çalışma hayatında ayrımcılığa maruz kalmasına neden olan nedenlerdir.
Çalışan kadının hamilelik veya analık izninden doğabilecek mağduriyetlerini engellemeyi amaçlayan çok sayıda uluslararası ve ulusal yasal
düzenlemeler bulunmakla birlikte bu ayrımcılık türü kadınların çalışma
hayatında en sık karşılaştığı ayrımcılık türlerinden biridir.
Mağduriyet Kaynaklı Ayrımcılık: Ayrımcılığa uğramış bir kişinin
bu mağduriyeti resmi olarak mahkemeye taşıması veya örgüt içi kanallar aracılığı ile yönetime şikâyet etmesi sonrası çalıştığı kurumda ayrımcı davranışlara maruz kalmasıdır (Portsmouth City Council, 2005).
Çoklu Ayrımcılık: Birden fazla farklı özelliğe sahip olan kişilere
özgü dışlanma ve dezavantajlılık durumudur. Çoklu ayrımcılık, toplumda, “dikkati” dezavantajları fazla olan kişilere ve gruplara yönelterek, toplum içinde gizli kalan yeni ayrımcılık şekillerini ortaya çıkarması
bakımından önem taşımaktadır.
Çoklu ayrımcılık üç gruba ayrılmaktadır:
Birden Fazla Nedenden Dolayı Bir Kişinin Farklı Zamanlarda
Farklı Ayrımcılığa Uğraması: Birden fazla farklı özelliğe sahip
olan kişilerin farklı zamanlarda farklı özelliklerinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmalarıdır. Örneğin, bir kadının hamile olduğu için işten çıkarılması, başka bir zamanda da farklı etnik
306
Sosyal Politika/Z. Maviş Yıldırım
kökeninden dolayı ayrımcılığa maruz kalması bu duruma örnek gösterilebilir.
Bileşik Ayrımcılık: Farklı özelliklerin bir araya gelerek ayrımcılık yaratma nedeni olması birleşik ayrımcılığı oluşturmaktadır. Engelli ve siyah bir kadının bu özelliklerinden dolayı hem
sosyal hayatta hem de çalışma hayatında ayırımcılığın çok farklı şekilleriyle karşılaşabilmesi bu duruma örnek olarak gösterilebilir (ILO ITC, 2009).
Kesişimsel Ayrımcılık: Birçok farklı ayrımcılık nedeninin aynı
zamanda birbiriyle etkileşim içerisinde olması ve aynı zamanda
harekete geçmesidir. Roman bir kadının hem etnik hem de kadın olma özelliklerinden dolayı kombine olarak tacize uğraması
buna örnek olarak gösterilebilir (Ravnbol, 2009).
Ters Yönde Ayrımcılık: Toplumdaki genel ve baskın olan grubun
karşı karşıya kaldığı ayrımcılıktır. Genelde pozitif ayrımcılık/olumlu
ayrımcılık politikaları sonrasında ortaya çıktığı görülmektedir.
İkinci Kişiler Üzerinden Ayrımcılık: Bu tür ayrımcılıkta kişinin
kendi özellikleri nedeniyle değil, çevresinde ilişki içinde olduğu başka
kişi veya kişilerin özellikleri nedeniyle ayrımcılığa uğraması söz konusudur. Örneğin, eşi farklı bir dine mensup olan kişinin eşinden dolayı
ayrımcılığa maruz kalması bu duruma örnek olarak gösterilebilir (Karan, 2009).
III.7.3. AYRIMCILIK YAPMAMA KURALINDA İSTİSNALAR
Sınırlı da olsa, tüm ayrımcılık uygulamaları “negatif ayrımcılık”
olarak kabul edilmemekte ve uygulandığında ayrımcılık yasağı açısından hukuki bir sorun yaratmamaktadır. ILO’ya göre bu istisnalar üç
grupta toplanmaktadır.
Belirli Bir İş İçin Nitelik Beklentisi: Bir işin doğasında ihtiyaçlara dayalı beklentiler olabilmekte ve bu beklentiler ayrımcılık
kapsamına girmemektedir. Bir mankenlik ajansının işe almak
Temel Sosyal Politika Sorunları / Ayrımcılık
307
için kadın ve erkek mankenlerde kilolu olmama ve uzun boylu
olma standartlarını araması bu ayırımcılığa örnek olarak gösterilebilir.
Devlet Güvenliği İçin Başvurulan Uygulamalar: Devletin güvenliğine zarar verici faaliyetlerde bulunan veya bulunduğu
şüphelenilen bireylere karşı alınan tüm önlemler ayrımcılık
kapsamına girmemektedir. Ancak bu uygulamaların dikkatli ve
tutarlı bir şekilde tanımlanması ve yöntem olarak keyfi uygulamalardan korunması gereklidir (ILO ITC, 2009).
Özel Koruma veya Yardım Önlemleri: Bunlar; “özel tedbirler”
ve “olumlu/pozitif ayrımcılık tedbirleri” olarak iki gruba ayrılabilmektedir (ILO, 1988: 139-156 ve 166-169).
Özel Tedbirler: Yeni göç eden göçmen çalışanlar için işyerlerinde
dil kursu düzenlenmesi konusunda özel tedbirlerin alınması veya görme bozukluğu olan çalışanların bilgisayar kullanabilmeleri için özel bilgisayar yazılımlarının sağlanması bu tedbirlere örnek olarak gösterilebilir.
Olumlu/pozitif Ayrımcılık Tedbirleri: Toplum içinde kadın, engelli, yaşlı gibi bazı gruplar dezavantajlı (özel gruplar) olarak kabul
edilmektedirler. Bu gruplar geçmişten bu yana sürekli ayrımcılıkla karşı
karşıya kalmışlardır. Günümüzde gerek ulusal gerekse uluslararası sosyal politikalar ve hukuki düzenlemelerle bu özel gruplar desteklenmektedir. “Olumlu ayrımcılık” “toplumda tarihsel olarak dışlanmış bu
grupların, toplumun geneli ile kıyaslandığında eğitim ve istihdam
imkânlarından faydalanmalarındaki zorlukları aşmak, siyasal alanda
görünürlüklerini artırmak adına üretilen ve uygulanan kurumsal ayrımcılık politikalarıdır” (Öztan, 2004). Olumlu ayrımcılık politikaları, eşitlik
ve adaletsizlik temelindeki çatışmayı aşmayı amaçlamaktadır. Bu tedbirler, belirli grupların geçmişteki veya günümüzdeki ayrımcılık uygulamaları sonucu karşı karşıya kaldıkları ekonomik dezavantaj veya sosyal
dışlanma sorunlarını geçici politikalar yoluyla çözmeyi veya azaltmayı
hedeflemektedir.
1950’li yıllarda önce ABD’de siyahlara karşı ırk ayrımcılığının
önüne geçilmesi amacıyla uygulama alanı bulan olumlu ayrımcılık kav-
308
Sosyal Politika/Z. Maviş Yıldırım
ramı “yapıcı eylem” adı altında zaman içinde kadın hareketleri ile “toplumsal cinsiyet” eşitliğine yansımıştır. Daha sonra olumlu ayrımcılık
yetersiz temsil edilen/ ayrımcılığa maruz kalan diğer etnik ve özel grupları da kapsayarak günümüzde tüm dünyada yaygın olarak başvurulan
politikalar haline gelmiştir.
Olumlu ayrımcılık politikalarının ortak ve önemli bir özelliği de
“geçici” nitelikte olmalarıdır. Bunların ne zaman sona erdirilecekleri
düzenli ve tarafsız bir değerlendirme ile belirlenmelidir. Zira olumlu
ayrımcılık politikaları dezavantajlı grupları desteklerken, “genel” grubun sistematik olarak ayrımcılığa maruz kalmasına neden olmaktadır.
Bu duruma “ters yönde ayrımcılık” adı verilmektedir. Uzun süre uygulama alanı bulan olumlu ayrımcılık politikaları dezavantajlı gruba fırsat
önceliği verirken, diğer grup üyelerinin uzun sureli haklardan yararlanmalarını engellemektedir. Bu durum baskın grup üyelerini rahatsız
ederek toplumda farklı kaynaklı çatışmalara neden olabilmektedir. “Kota sistemi” olumlu ayrımcılık tedbirlerinden en önemlilerinden biridir.
III.7.4. ÇALIŞMA HAYATINDA AYRIMCILIK
Günümüz endüstriyel toplumsal yapısı içinde kurumlar eşitlik
veya ayrımcılık uygulamaları ile toplumun tüm üyeleri ile ilişki kurarken, aynı zamanda toplumsal hiyerarşinin tekrar tekrar ya eşitlik ya da
ayrımcılık uygulamaları temelinde şekillenmesini sağlamaktadırlar. Kurumlar bu kurumsal davranışları ile toplumsal hiyerarşiyi inşa ederken,
aynı zamanda toplumda var olan tüm farklı grupların bu hiyerarşik yapı içindeki yerini belirleme yetki ve gücüne sahiptirler. Buradan hareketle çalışma hayatındaki ayrımcılık uygulamaları, tüm toplumsal yapı
için oldukça önemli uygulamalardır.
Kurumlar; kişi ve grupların toplumsal rollerini, karar alma yetkisi
verdikleri bireylerle gerçekleştirirler. Dünyada, çalışma hayatında, milyonlarca insan yeteneklerine veya işin niteliklerine bakılmaksızın farklı
özelliklerinden dolayı işe kabul edilmemekte, belirli mesleklerle sınırlandırılmakta veya düşük ücretle çalıştırılmaktadır. Ayrımcılık, istisnai
bir durum değildir. İşyerinde, hâkim olan sosyal ve kültürel değerlerin
normlara dayandırılarak uygulandığı sistematik bir fenomendir.
Temel Sosyal Politika Sorunları / Ayrımcılık
309
ILO, “çalışma hayatında ayrımcılığı” “istihdam veya meslek alanında fırsat veya işlem eşitliğini ortadan kaldırma veya bozma (saptırma) etkisi olan ırk, renk, cinsiyet, din, siyasal görüş, ulusal veya sosyal
köken temeline dayalı her tür ayrılık (fark), gözetme, ayrı tutma (dışlama) veya üstün tutma (yeğleme)” şeklinde tanımlamaktadır. ILO, “111
sayılı İstihdamda ve Meslekte Ayrımcılık Sözleşmesi” ile yukarıdaki
tanımda adı geçen, nedenine göre yedi ayrımcılık türünü çalışma hayatında yasaklamaktadır.
ILO, bu sözleşmede, hukuken yeni ayrımcılık alanlarının tanımlanmasında üye devletlere esneklik sağlamıştır. ILO Uzmanlar Komitesi,
üye devletlerden topladığı istatistikler ve bilgiler doğrultusunda, birçok
ülkede görülen ancak 111 sayılı Sözleşme’de belirtilmeyen farklı ve yaygın ayrımcılık alanlarını belirlemiştir. Komite; sözleşmede belirtilmemiş
olan engellilik, medeni durum, sağlık durumu, HIV/AIDS taşıyıcısı olma, cinsel eğilim ve Gümrük Birliği üyeliğine dayalı ayırımcılığa da
işaret etmektedir (ILO ITC, 2009).
Çalışma hayatında ayrımcılık, emek piyasasında eşitsizlik yaratarak, belirli grup üyelerine zarar vermektedir. İşyerinde ayrımcılık; çalışanların istedikleri işi elde etme özgürlüklerini kısıtlamakta, becerilerini,
yeteneklerini geliştirmelerine engel olmakta ve çalışanların yeteneklerine göre ödüllendirilme fırsatlarını azaltmaktadır.
İstihdamda ayrımcılık, yoksulluğu, eşitsizliği ve sosyal huzursuzluğu güçlendirmektedir. Belirli grup üyelerinin saygın iş alanlarından
sistematik bir şekilde uzak tutulmaları ciddi yoksulluk ve sosyal bölünme sorunları yarattığı gibi ekonomik büyümeyi de tehlikeye sokmaktadır. Güney Afrika’daki “apartheid” bunun tipik bir örneğidir. Siyahlara
karşı ayrımcılık uygulamalarından beyazlar sınırlı bir süre için yararlanmış ancak ırkçı uygulamalar ekonomiye büyük bir maliyet getirmiştir. Üretim sektörüne vasıflı işçi sağlama sıkıntısı ekonominin daha fazla
büyümesine engel olmuştur. Eğitim sistemi, çoğunluğun yüksek pozisyonlar için mücadele etmesini imkânsız hale getirdiğinden, vasıflardaki
tıkanmayı şiddetlendirerek ekonomik bozulmaya neden olmuştur. Yıllarca uygulama alanı bulan apartheid, ekonomi dışında sosyo-kültürel
alandaki sistematik eşitsizlikler sonucu toplumsal çatışmaların da kay-
310
Sosyal Politika/Z. Maviş Yıldırım
nağı olmuş, günümüzde halen Güney Afrika’da gruplar arası çatışmalar
sona ermemiştir (ILO ITC, 2009).
Çalışma hayatında ayrımcılıkla mücadele ve ayrımcılığın ortadan
kaldırılması; örgüt verimliliği ve örgütün rekabet gücü açısından da
önemlidir. İşyeri çalışanları; toplumdaki “farklılıkları” yansıtmıyorsa
küreselleşme ile giderek daha heterojen hale gelen piyasanın da farklı
ihtiyaçlarına cevap vermekte zorlanacaktır.
Ayrımcılık; hem çalışanların kişisel ve kurum performansını, hem
de çalışma hayatında barışçı örgüt kültürünün oluşmasını engellemektedir. Buna karşılık işyerinde eşitlik ve dayanışma kültürü yaygınsa çalışanların örgüte duydukları aidiyet ve bağlılıkları daha fazla olmaktadır.
Çalışma psikolojisi alanındaki uluslararası araştırmalar ayrımcılığa uğrayan bireylerin öz-saygı derecesinde ciddi bir azalmanın olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca bu kişilerde stres, moral bozukluğu, motivasyon eksiklikleri ve örgüt bağlılığında da azalma görülmektedir (Ajrouch, Reisine, Lim, Sohn ve Ismail, 2010; Corning, 2002). Zira ayrımcılığa maruz kalma; kişilerin çaresizlik hissetmelerine, bu da kişilerde karakter bozukluklarına neden olmaktadır (Elmslie ve Sedo, 1996). Özellikle özsaygı derecesi düşük olan kişilerde ayrımcılıkla mücadele edebilme yeteneği sınırlı olmakta ve bu kişiler kişilik ve davranış bozuklukları açısından potansiyel risk grubu olarak görülmektedirler (Cassidy,
O’Connor, Howe ve Warden, 2004).
Çalışanlar, örgüte sadece bilgi, yetenek, hüner ve deneyimlerini
değil aynı zamanda sosyal ve kişisel kimliklerini de taşımaktadırlar.
Fiske’ye göre; yıllardır ayrımcılıkla yapılan mücadele sadece kalıplaşmış
önyargılarla mücadeleye yönelik olarak ırk, renk, dil ve din gibi alanlarda sürdürülmektedir. Oysa pek çok kişi ve grubun maruz kaldığı önyargıların kaynağı, geleneksel önyargılardan uzaktır. Bu nedenle verilen
savaş gerekli ancak yetersizdir (Fiske, Cuddy, Glick ve Xu, 2002).
Temel Sosyal Politika Sorunları / Ayrımcılık
311
III.7.5. ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERDE AYRIMCILIK YASAĞI
Uluslararası sözleşmelere bakıldığında ayrımcılık tanımının yapılmaksızın ayrımcılığın sınırlarının çizilerek yasaklandığı görülür.
Uluslararası bazı sözleşmeler sadece sözleşmelerin kapsamı içinde yer
alan haklar konusunda ayrımcılığı yasaklarken, bazı sözleşmelerde ve
beyannamelerde yasak kapsamı bireylere tanınan tüm hakları kapsayacak şekilde geniş tutulmuştur (Tokol, 2012: 158).
Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği temel hak ve özgürlüklerle ilgili
belgeleri arasında yer alan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Ekonomik,
Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ayrımcılıkla ilgili bazı düzenlemelere yer vermektedir. Örgütün
bazı “dezavantajlı gruplar” için ayrımcılıkla mücadeleye yönelik insan
hakları ile ilgili önemli sözleşmeleri bulunmaktadır. Bunlar arasında;
“Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi
(CEDAW)” ile “Engelli Kişilerin Hakları Sözleşmesi” sayılabilir. “Irk
Ayrımcılığının Tüm Biçimlerinin Ortadan Kaldırılması Bildirgesi” ile
“Din veya İnanca Dayanan Tüm Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılık Biçimlerinin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Bildirge” örgütün ayrımcılıkla ilgili
diğer önemli belgeleri arasında yer almaktadır.
UNESCO ise 1960 yılında “Öğretim Alanında Ayrımcılığa Karşı
Savaşım Sözleşmesi’ni” kabul etmiştir.
Ayrımcılık yasağı uluslararası hukukta ilk defa ILO belgelerinde
görülmektedir. Ayrımcılık yasağı vurgusu ILO Anayasası’nın Başlangıç
Bölümü’nde, Philadelphia Bildirgesi’nde ve Çalışmaya İlişkin Temel
Haklar ve İlkeler ile İzlenmesi Bildirgesi’nde yer almakta ve bu yasağın
sınırları çizilmektedir. ILO’nun ayrımcılıkla doğrudan ilgili “111 sayılı
İstihdamda ve Meslekte Ayrımcılık Sözleşmesi” en önemli sözleşmedir.
Sözleşme ile “ırk, renk, cinsiyet, din, siyasal görüş, ulusal veya sosyal
köken” alanlarında ayrımcılık yasaklanmış, bu konuda üye devletlere
sorumluluk yüklenmiştir. Sözleşme, hukuken yeni ayrımcılık alanlarının
tanımlanmasında devletlere esneklik sağlamıştır. “100 sayılı Eşit Ücret
Sözleşmesi” ise ücretin belirlenmesinde cinsiyete dayalı ayrımcılığı yasaklamış, ücret eşitliğini öngörmüştür.
312
Sosyal Politika/Z. Maviş Yıldırım
Bu sözleşmeler dışında ayrımcılık yasağı getiren diğer ILO sözleşmeleri arasında, 97 ve 143 sayılı Göçmen İşçilere İlişkin Sözleşmeler,
82 ve 117 sayılı Sosyal Politika Sözleşmeleri, “87 sayılı Sendika Özgürlüğü ve Sendika Hakkının Korunması Sözleşmesi”, “98 sayılı Örgütlenme
ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi”, “103 sayılı Analığın Korunması
Sözleşmesi”, “102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Sözleşmesi”,
“105 sayılı Zorla Çalıştırmanın Kaldırılması Sözleşmesi” sayılabilir.
Avrupa Konseyi, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunması Avrupa Sözleşmesi’nin 14. maddesinde ayrımcılıkla ilgili düzenleme yapmış ve bunun sınırlarını çizmiştir. 2000 yılında sınırlar 12 sayılı
Ek Protokol ile genişletilmiştir. Avrupa Sosyal Şartı ayrımcılıkla ilgili
düzenlemelere yer vermiş, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı bunun içeriğini genişletmiş ve ayrımcılık yasağı kapsamında doğrudan
düzenlemeler getirmiştir. Avrupa Sosyal Şartı, çalışanları korumak adına da olsa aynı zamanda çocukların, yaşlıların, göçmen işçilerin korunması, analık durumu ve aile haklarının korunmasını da kapsamaktadır
(Kaya, 2007). Şart; istihdamda her tür ayrımcılığı yasaklayan bir hukuksal çerçeve çizmekte ancak temel standartlar olarak “din, ırk, renk, dil,
cinsiyet, siyasal veya her türlü görüş, sağlık, ulusal veya sosyal köken,
ulusal bir azınlığa üye olma, doğum veya her durum temeline dayanan”
ölçütlere karşı önlemi gerekli görmektedir (Gülmez, 2009).
Avrupa Konseyi, 1.07.2014 tarihinde “Kadınlara Yönelik Şiddet ve
Aile İçinde Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa
Konseyi Sözleşmesi’ni (İstanbul Sözleşmesi)” yürürlüğe koymuştur.
Sözleşme; kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesini
amaçlamaktadır. Sözleşme, fiziksel şiddetin yanında kadına karşı psikolojik şiddetin de cezalandırılmasını kapsamaktadır. Ayrıca, kadına insan
hakları ve kadın ve erkek eşitliği konusunda eğitim programlarının sağlanmasını gerekli görmektedir (Moroğlu, 2012: 366-368).
Avrupa Birliği’nde ayrımcılıkla ilgili ilk düzenleme, 1957 yılında
Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması’nda yapılmıştır. Ancak bu
antlaşmada ayrımcılık “yurttaşlık” ve “cinsiyet” temeline dayalı olarak
sınırlandırılmıştır. Bu durum AB hukukunda 1997 yılına kadar devam
etmiş, 1997 yılında Amsterdam Antlaşması ile Avrupa Topluluğu Ant-
Temel Sosyal Politika Sorunları / Ayrımcılık
313
laşması’na 13. madde ile yeni ayrımcılık temelleri eklenmiştir. 13.madde
ile Konsey’e cinsiyet, ırk ve etnik köken, din veya inanç, engellilik, yaş
veya cinsel yönelim temelinde ayrımcılığa karşı mücadele etmek üzere
uygun tedbirler alma yetkisi verilmiştir (Karan 2009: 38 ve 34).
13.maddede yer alan düzenleme doğrudan ayrımcılık yasağı içermemekle birlikte Birliğin belirtilen ayrımcılık türlerine karşı önlem almasına imkân tanımaktadır.
Amsterdam Antlaşması’nın 1999 yılında yürürlüğe girmesinden
sonra 13.maddenin uygulanması için Avrupa Komisyonu yeni stratejiler
belirlemiştir. Bu doğrultuda 2000 yılında ayrımcılıkla ilgili “Irk ve Etnik
Kökene Dayalı Ayrımcılık Yasağını ”öngören 2000/43/EC sayılı Direktif
ile “İstihdam ve Çalışmada Ayrımcılık Yasağı” öngören 2000/78/EC sayılı direktifler kabul edilmiştir. 13. maddede belirtilen (cinsiyet ayırımcılığı dışındaki) tüm alanlardaki ayrımcılıkla mücadele etmek üzere
2000/750/EC sayılı Karar ile “2001-2006 Topluluk Eylem Programı” hazırlanmıştır. Bu program yerini daha sonra 2007-2013 tarihleri arasında
geçerli olmak üzere “Progress” programına bırakmıştır. Büyük ekonomik bütçeler ayrılarak düzenlenen eylem programlarının amacı toplumun ayrımcılık olgusuna karşı farkındalığının arttırılmasını sağlamak
ve ayrımcılıkla mücadeleye destek veren örgütlere destek olmaktır (Karan, 2009: 38-39). Ayrıca 2004 yılında “yeşil kitap” yayınlanmış ve bu
kitapta “ayrımcılık yasağı ve herkes için fırsat eşitliği” başlıklı çerçeve
stratejisi tanımlanmıştır. AB, 2000 yılından sonra da cinsiyet ayırımcılığı
ile ilgili 2002 yılında 2002/73 sayılı direktif, 2004 yılında 2004/113 sayılı
direktif ve 2006 yılında 2006/54 sayılı yeni direktifler kabul etmiştir (Karan, 2009: 36-37).
2.7.2008 tarihinde de Avrupa Komisyonu yeni direktif önerisinde
bulunarak “her alanda” ayrımcılığa karşı korunmanın genişletilmesini
talep etmiştir. Bunun nedeni ise, “ırk” ayrımcılığı dışında kalan “din,
inanç, engellilik, yaş, cinsel yönelim ve cinsiyet” temelindeki ayrımcılıklara karşı korunmanın, tanımlanan “koruma alanlarında” (eğitim, mallar
ve hizmetler, sosyal koruma) hukuksal tam bir koruma sağlamamasıdır.
Sadece “istihdam ve mesleksel eğitim” alanında tam koruma mevcut
314
Sosyal Politika/Z. Maviş Yıldırım
iken, bu alan dışında kalan diğer üç alanda büyük hukuki boşluklar bulunmaktadır.
Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması ile vatandaşlık ve cinsiyet ayrımcılığı ile sınırlı olan Topluluk sosyal politikası günümüzde
yatay olarak genişlemiştir. Ancak Irk ve etnik köken, din veya inanç,
engellilik, yaş, cinsel yönelim ve cinsiyet gibi nedenlere dayalı ayrımcılık nedenlerinin tümünün işe girme, çalışma koşulları, hizmet içi eğitim,
hizmet akdinin sona ermesi, sosyal güvenlik, eğitim, sağlık hizmetleri,
konut gibi sosyal koruma ve sosyal menfaatleri de kapsayacak şekilde
yeniden şekillendirilmesi süreci hâla devam etmektedir.
II.7.6. TÜRKİYE’DE AYRIMCILIK YASAĞI
1982 Anayasa’nın 10. maddesi Türk Hukuk düzenindeki eşitlik ilkesinin genel esaslarını ortaya koymaktadır. 7.5.2004 tarihli 5170 sayılı
Kanun ile 12.09.2010 tarihli 5982 sayılı Kanun’la 10.maddede yapılan
değişikliklerle, kadın ve erkeğin eşit olduğunun vurgusu yapılarak, devlete bunu hayata geçirme yükümlülüğü verilmiştir. Bazı özel gruplar
için ise (çocuklar, yaşlılar, engelliler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve
yetimleri ile mâlul ve gaziler) devletin gerekli gördüğü takdirde özel
tedbirler alabileceği belirtilmiştir (Gül, 2012). Anayasanın 70. maddesi
kamu işlerine girişte genel eşitlik ilkesini düzenlemektedir. 50. maddesi
ise çalışma hayatında dezavantajlı gruplara yönelik koruma getirmektedir.
Anayasa’nın çizdiği çerçeve doğrultusunda; 4857 sayılı İş Kanunu’nun, 5.maddesi, 11. maddesi, 12. maddesi, 13. maddesi, 18. maddesi
ayrımcılık yasağını düzenlemektedir. İşverenin eşit işlem borcunu düzenleyen iş kanununun 5. maddesine göre; “işveren iş ilişkisinde, çalışma koşullarında ve iş sözleşmesinin sona erdirilmesinde haklı bir neden
olmadıkça benzer durumda olan işçiler arasında ayrımcılık yapamaz”. 5.
maddenin 2. fıkrasında sözleşme nedeni ile ayrımcılık yapılması, 3. fıkrasında cinsiyete ve gebeliğe yönelik ayrımcılık yapılması yasaklanmıştır (Kaya, 2007: 135-136).
Temel Sosyal Politika Sorunları / Ayrımcılık
315
4857 sayılı İş Kanunu’nda, “ispat yükü” paylaştırılmıştır. Diğer
kanunların aksine ispat yükünün paylaştırılması ayrımcılığa maruz kaldığını iddia eden çalışan açısından olumlu bir hükümdür. Zira ayrımcılık uygulamalarını ispat etmek oldukça zordur. İş Kanunu’ndaki eksiklik ise, ayrımcılık yasağının, işe alınma sürecinde değil sadece iş ilişkisi
sırasında ve sonlandırılması aşamalarında hukuken koruma altında olmasıdır.
İş Kanunu dışında ayrımcılıkla ilgili yasakların yer aldığı diğer
kanunlar;
6356 Sayılı, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu,
4688 Sayılı, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu,
4904 Sayılı, Türkiye İş Kurumu Kanunu,
4721 Sayılı, Türk Medeni Kanunu,
5253 Sayılı, Dernekler Kanunu,
5251 Sayılı, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,
5378 Sayılı, Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun,
5237 Sayılı, Türk Ceza Kanunu,
4817 Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun
şeklinde sıralanabilir.
Türkiye’nin 1999 yılında AB’ye aday ülke statüsü kazanmasından
sonra, uyum sürecinde yerine getirilmesi gereken yükümlülükler ayrımcılık konusunda verilen mücadeleye ivme kazandırmıştır. Türkiye, her
yıl Avrupa Komisyonu’na, Avrupa Birliğine üyeliğine aday ülke olarak
“Ayrımcılıkla Mücadele İlerleme Raporu” vermektedir.
III.7.7. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE AYRIMCILIKLA İLGİLİ SOSYAL
POLİTİKALARIN GENEL OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
Ayrımcılıkla mücadele etmek üzere uluslararası ve ulusal düzeyde
verilen kurumsal çabalar sonrasında, özellikle gelişmiş Batı ülkelerinde,
son yıllarda, önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Ancak ayrımcılıkla müca-
316
Sosyal Politika/Z. Maviş Yıldırım
dele etmek için düzenlenen ayrımcılık yasağı düzenlemeleri, eşitlik politikaları, mevzuatlar, insan kaynaklarının eğitim programları ve çok kültürlülüğü yaygınlaştırma çabalarına rağmen halen ayrımcılık tüm dünyada yaygındır.
Ayrımcılıkla mücadelede ekonomik alanda verilecek olan mücadele oldukça önemlidir (ILO ITC, 2009). Ayrımcılığın yoksulluğa neden
olduğu, ancak ayrımcılığın da temel nedenlerinden biri olarak yoksulluk
olduğu bilinmektedir. Bu nedenle devletin yoksullukla mücadelesini
dezavantajlı gruplar üzerinden de değerlendirmesi ve ekonomik alanda
bu özel grupların istihdam olanaklarını arttırarak temsil güçlerinin de
arttırılması ayrımcılıkla mücadele için oldukça gereklidir (ILO ITC,
2009). İşsizlik bireysel bir sorun olmayıp toplumsal bir sorundur (Tokol,
2000: 105).
Toplumda, istihdam ihtiyacı karşılanamayan büyük kitlelerin
oluşması beraberinde ekonomik ve sosyal açıdan toplumsal sorunlar
doğurur. Dezavantajlı grupların işsizlik sorunları ise toplumsal açıdan
daha farklı sorunları da doğurmaktadır. İşsizlik sorunu yaşayan dezavantajlı grupların istihdam edilirliklerinin engellenmesi ve ekonomik
dışlanmaya maruz kalmaları kronik işsizliğe dönüşebilmektedir. Ekonomik dışlanma ise kültürel dışlanma sorununa neden olmaktadır. Toplum ve özel grupların entegrasyonu mümkün olamadığında ise, bu durum, özellikle göçmenler ve farklı etnik kökenden gelenler için, siyasi
dışlanmaya da neden olmaktadır Bu durum da mekânsal dışlanmayı
kolaylaştırdığı için sonuç olarak sosyal dışlanma mağduru gruplar ve
aşılması zor toplumsal sorunlar ortaya çıkmaktadır (Buğra ve Keyder,
2003: 21).
Sosyal dışlanma, bireyin veya dezavantajlı grupların ekonomik,
siyasal ve sosyal haklarından yararlanamayarak, toplumun dışında
kalması ve toplum ile bağlarının zayıflaması veya kopması anlamına
gelir. Özellikle yoksulluk süreci ile beslenen sosyal dışlanmanın varlığı
ayrımcılık yaratan bir unsur olurken, ayrımcı davranışların toplumda
yer bulması ve yaygın pratikler haline dönüşmesi, toplumda sosyal dışlanmanın önemli unsurlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Temel Sosyal Politika Sorunları / Ayrımcılık
317
Ayrımcılıkla mücadele için devletin ürettiği sosyal politikaların
başarısı; siyasi partiler, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve üniversiteler
gibi toplumu etkileyebilecek kurum ve kuruluşların, politikaların üretilmesinde ve uygulanıp norm haline dönüştürülmesinde etkin rol oynamaları ile mümkün olabilecektir. Demokrasiyi benimsemiş toplumlarda, ayrımcılıkla mücadelede temel aktörlerden birinin sivil toplum
örgütleri olduğu görülür. Ancak, Türkiye’de sivil toplum örgütleri henüz toplum ve dinamikleri üzerinde söz sahibi değildir. Türkiye’de sendikaların da ayrımcılık sorunu ile (cinsiyet ayrımcılığı alt başlığı haricinde) mücadele programlarının olmadığı ve hatta bu konuda isteksiz
oldukları görülmektedir (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2009).
Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi kapsamında kadın ve erkek
arasındaki fiili eşitsizliklerin önlenmesine yönelik hukuki düzenlemeler
ve sosyal politikalara bakıldığında fırsat eşitliği uygulamalarının “fırsat
önceliği” ve “olumlu ayrımcılık” uygulamaları şeklinde olduğu görülmektedir (Öztan, 2004: 209). Türkiye’de de fırsat önceliği ve olumlu ayrımcılık politikalarının artırılması ve uygulanması kuşkusuz doğru olacaktır.
Türkiye, yıllardır gerek AB’ye giriş sureci içinde onayladığı hukuki sözleşmelerden doğan farklılıkları, gerekse diğer uluslararası alanda
onayladığı sözleşmeleri ulusal mevzuata uyarlamaya çalışmaktadır.
Ancak uyum surecinde gerçekleşmesi gereken değişimlerin içeriği ve
hızı konusunda henüz istenilen düzeye gelinememiştir. Örneğin; 4857
sayılı İş Kanunu uluslararası insan hakları ortak hukukuna ve AB hukukuna uyum sağlama adına önemli ilerleme sağlamıştır. Ancak kanunun
içeriğinde hâla eksiklik, aykırılık ve uyumsuzluklar görülmektedir
(Gülmez, 2009: 693).
Uyumu sağlanabilen kanunların da uygulanabilirliği ancak toplumsal farkındalık ve toplumun kanunlar önünde hak ve özgürlüklerini
bilmesi ile gerçekleşebilmektedir. Ayrımcılıkla mücadelede ayrımcılık
normlarının yıkılabilmesi için, bilginin topluma dağılması ve ayrımcılığa maruz kalan kişilerin hukuki haklarının kendilerine öğretilmesi gerekmektedir. Toplumsal farkındalık stratejik önem taşıyan kurumlar
aracılığı ile çalışanlar için ulusal düzeyde zorunlu hizmet içi eğitimlerle
318
Sosyal Politika/Z. Maviş Yıldırım
gerçekleştirilebilir. Örneğin İngiltere’de 2005 yılında, “Portsmouth Belediyesi’nde”, devletin onaylamış olduğu ve uygulanması zorunlu olan
yeni direktifleri öğrenmeleri için her çalışanın yılda iki kere “ayrımcılık
ve eşit fırsatlar” eğitimine katılmaları zorunluluğu getirilmiştir.
Ayrımcılık yasağını, ayrımcılığı önlemede tek mücadele aracı olarak görmemek gerekir. Bunun yanında toplumdaki farklı gruplar için
eşit fırsatlar yaratılmalı, bu grupların siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel
ve eğitim alanında temsil güçleri arttırılmalı, “farklılıkların” yönetimi
uygulama alanı bulmalıdır. Zira, B.Toprak’ın “Türkiye’de Farklı Olmak”
başlığı altında, 2009 yılında yaptığı alan araştırmasının sonuçlarından
görüldüğü gibi Türkiye’de farklı olan gruplara halen istenilen hoşgörü
gösterilmemektedir (Toprak, 2009). Çok kültürlü hayatın hayata geçirilmesi ancak farklı olan kişi ve grupların hayat tarzlarına karşı saygı ve
kabullenme ile gerçeğe dönüştürülebilir. Bu doğrultuda devlet tüm toplum üyeleri için insan hakları eğitimi programları hazırlamalı ve toplumu bilinçlendirmelidir (Gülmez, 2009). Toplumsal kurumlar, siyasi partiler, sendikalar, sivil toplum örgütleri, üniversiteler arasındaki “sosyal
diyalog” arttırılmalı ve ayrımcılıkla mücadelede etkin rol oynamaları
sağlanmalıdır.
Yararlanılan Kaynaklar
Ajrouch, K.J., Reisine. S., Lim, S., Sohn, W. ve Ismail, A. (2010). “Perceived
Everyday Discrimination and Psychological Distress: Does Social Support Matter?”, Ethnicity & Health, Vol: 15, Issue: 4, August, ss. 417–434.
Bilgin, N. (2007). Kimlik İnşası, Ankara: Aşina Kitaplar.
Buğra, A. ve Keyder, Ç. (2003). “Yeni Yoksulluk ve Türkiye’nin Değişen Refah
Rejimi”, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı İçin Hazırlanan Proje
Raporu,
http://www.tr.undp.org/content/dam/turkey/docs/povreddoc/UNDPTR-new_poverty.pdf, erişim tarihi: 10.02.2014.
Cassidy, C., O’Connor. R., Howe, C. ve D. Warden, D. (2004). “Perceived Discrimination and Psychological Distress: The Role of Personal and Ethnic
Self-Esteemi”, Journal of Counseling Psyhology, Vol:51, No:3, ss.329339.
Temel Sosyal Politika Sorunları / Ayrımcılık
319
Corning, A. F. (2002). “Self-Esteem as a Moderator Between Perceived Discrimination and Psychological Distress Among Women”, Journal of Counselling Psychology, Vol: 49, No:1, ss. 117-126.
Çotuksöken, B. (2008). “Adaletin Engellenmesi Olarak Ayrımcılık”, Uluslararası Hukuk Kurultayı, Ankara 08-11.01.2008,
http://akademik.maltepe.edu.tr/~betulc/, erişim tarihi: 17.02. 2011.
Dovidio, J.F. ve Hebl, M. R. (2005). “Discrimination at the Level of Individual:
Cognitive and Affective Factors”, Discrimination At Work. (ed.
R.L.Dipboye ve A.Colella), Lawrence Erlbaum Associates, Inc Publishers, New Jersey.
Elmslie,B ve Sedo, S. (1996). “Discrimination, Social Psychology, and Hysteresis
in Labor Market”, Journal of Economic Psychology, Vol. 17, No: 4, ss.
465-478.
Erdemir, A. (2007). “Ayrımcılığın Kültürel Altyapısı: Zihniyet Değişimi İçin
Yeni Yaklaşımlar”, Aleviler Ayrımcılık ve İnsan Hakları, Ankara: Hacı
Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı.
Fenwick,C., Kalula, E. ve I. Landau. (2007). Labour Law: Southern African
Perspective. International Institute for Labour Studies. ILO, Geneva.
Fiske, S. T., Cuddy, A.J.C., Glick, P ve A.J. Xu. (2002). “Model of Stereotype
Content: Competence and Warmth Respectively Follow From Perceived
Status and Competition”, The Journal of Personality and Psychology,
Vol: 82, No: 6, ss. 878-902.
Gül, İ.I., (2012). “Hukukta Ayrımcılık Yasağı”. Ayrımcılık: Çok Boyutlu Yaklaşımlar. (ed:K. Çayır ve M. Ayan) Ceyhan), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Gülmez, M. (2009). İnsan Hakları ve Avrupa Hukukunda Ayrımcılığın Kaldırılması ve Türkiye, Ankara: Belediye-İş.
ILO. (1988). “Equality In Employment and Occupation”, Report III (4B), International Labour Conference, 75th Session, Geneva.
ILO-ITC. (2009). Towards an Inclusive Society: Tackling Discrimimation in
the World of World, Italy:Course Papers. International Training Centre.
İstanbul Bilgi Üniversitesi. (2009). “Belgeleme ve Raporlama Yoluyla Türkiye’de Ayrımcılıkla Mücadele Projesi”, Harita Çalışması ve Araştırma
Raporu, İstanbul: İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi.
320
Sosyal Politika/Z. Maviş Yıldırım
Karan, U. (2009). Avrupa Birliği Ülkelerinde Ayrımcılık Yasağı ve Eşitlik
Kurumları, İnsan Hakları Ortak Platformu, http://ihop.org.tr/dosya/abkurumlar.pdf, erişim tarihi: 15.02.2011.
Kaya, P. A. (2007). Avrupa Birliği ve Türk İş Hukuku Bağlamında Eşitlik İlkesi, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Moroğlu N. (2012). “Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi 6284 Sayılı Yasa ve
İstanbul Sözleşmesi”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, ss.357-380.
Öztan, E. (2004). “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikaları ve Olumlu Ayrımcılık”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Ocak-Mart, Cilt: 59, Sayı: 1, ss.
203–235.
Paker, M. (2012). “Psikolojik Açıdan Önyargı ve Ayrımcılık”, Ayrımcılık Çok
Boyutlu Yaklaşımlar, (ed. K.Çayır ve M.Ayan-Ceyhan), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,.
Palaz, S. (2005). “Avrupa Birliği ve Cinsiyet Temelli Ayrımcılığı Önleyici Politikalar”. Liberal Düşünce, Yıl: 10, Sayı: 38-39, Bahar-Yaz, ss. 271-282.
Portsmouth City Council. (2004). “Equal Opportunities”, Training Course,
Portsmouth: United Kingdom.
Ravnbol, C.I. (2009), “Intersectional Discrimination Against Children: Discrimination Against Romani Children and Anti-discrimination Measures to
Address Child Trafficking‟, Innocenti Working Paper. No. IDP 2009-11.
UNICEF Innocenti Research Centre, Florence, Italy.
Somay B. (2012). “Ayırarak Birleştirmek Mümkün Müdür?”,Ayrımcılık Çok
Boyutlu Yaklaşımlar, (ed. K.Çayır ve M. Ayan-Ceyhan), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Sürgevil, O. (2008). “Farklılık Kavramına ve Farklılıkların Yönetimine Temel
Oluşturan Sosyo-Psikolojik Kuramlar ve Yaklaşımlar”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 20, Aralık, ss.
111-124.
Tokol, A. (2012). Sosyal Dışlanma ve Ayrımcılık”, Sosyal Politika, (ed. A.İ. Oral
ve Y.Şişman), Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Tokol, A. (2000), Sosyal Politika, Vipaş, Bursa.
Toprak, B. (2009). Türkiye’de Farklı Olmak, Metis Yayınları, İstanbul.
Yıldırım, Z. M. (2015). Çalışma Hayatında Etnik Ayrımcılık Eğilimlerinin İstihdam Sürecine Etkisi: “Geçit Bekçileri” Kavramı Üzerinden Sosyal Psikolojik Bir Analiz. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.