Derinden bolunmus toplumlarda pozitif barisin saglanmasi icin uzun vadeli baris insasi politikala... more Derinden bolunmus toplumlarda pozitif barisin saglanmasi icin uzun vadeli baris insasi politikalarina ihtiyac duyulmaktadir. Bu cercevede sivil toplum toplumdaki catlaklari onarici, etnik gruplar arasi mesafeyi azaltici ve sosyal entegrasyonu guclendirici bir baris insasi araci olarak sunulmaktadir. Ancak derinden bolunmus toplumlarda sivil toplum da toplumdaki politik ve sosyal bolunmeleri yansittigi icin birlestirici ve uzlastirici bir rol ustlenmesi zordur. Boyle toplumlarda sivil toplum dislayici bicimde orgutlendigi icin, topluluklar arasi uzlasiya katkida bulunamadigi gibi grup ici bagliliklari guclendirerek radikallesmeye de sebep olabilir. Bu calisma, derinden bolunmus toplumlarda sivil toplumun nasil daha kapsayici ve uzlastirici bir rol oynayabilecegini tartismakta ve dislayici sivil toplum orgutlenmelerine yonelik cozum onerileri getirmeyi amaclamaktadir.
Makedonya 1991 yilinda “Makedonya Cumhuriyeti” adiyla bagimsiz oldugundan bu yana ulkenin en onem... more Makedonya 1991 yilinda “Makedonya Cumhuriyeti” adiyla bagimsiz oldugundan bu yana ulkenin en onemli ic politika meselesi etnik Makedon-etnik Arnavut sorunu, en onemli dis politika meselesiyse Yunanistan’in ulkenin anayasal ismini tanimamasi olmustur. Bu calisma, 2006-2016 yillari arasinda ulkeyi on yil boyunca basbakan olarak yonetmis olan Ic Makedon Devrimci Orgutu – Makedonya'nin Ulusal Birligi Demokratik Partisi’nin (VMRO-DPMNE) muhafazakâr-milliyetci lideri Nikola Gruevski ile 31 Mayis 2017 tarihinde basbakan olan Makedonya Sosyal Demokrat Birligi (SDSM) partisi lideri Zoran Zaev’in ulkenin yukarida sozu edilen iki temel sorununa yaklasimlarini kiyaslayarak gunumuze uzanan sureci analiz etmektedir. Calismada, Avrupa’da milliyetcilik ruzgarlari esmekteyken, Zaev iktidariyla birlikte, bu ruzgarin ters yonunde adimlar atan Makedonya’nin, cozum yanlisi siyasi irade gosterildiginde, en koklu ic ve dis politika sorunlarinin bile asilabilecegini gostererek benzer sorunlar yasayan ...
Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Elektronik Dergisi, 2019
Makedonya 1991 yılında “Makedonya Cumhuriyeti” adıyla bağımsız olduğundan bu yana ülkenin en önem... more Makedonya 1991 yılında “Makedonya Cumhuriyeti” adıyla bağımsız olduğundan bu yana ülkenin en önemli iç politika meselesi etnik Makedon-etnik Arnavut sorunu, en önemli dış politika meselesiyse Yunanistan’ın ülkenin anayasal ismini tanımaması olmuştur. Bu çalışma, 2006-2016 yılları arasında ülkeyi on yıl boyunca başbakan olarak yönetmiş olan İç Makedon Devrimci Örgütü – Makedonya'nın Ulusal Birliği Demokratik Partisi’nin (VMRO-DPMNE) muhafazakâr-milliyetçi lideri Nikola Gruevski ile 31 Mayıs 2017 tarihinde başbakan olan Makedonya Sosyal Demokrat Birliği (SDSM) partisi lideri Zoran Zaev’in ülkenin yukarıda sözü edilen iki temel sorununa yaklaşımlarını kıyaslayarak günümüze uzanan süreci analiz etmektedir. Çalışmada, Avrupa’da milliyetçilik rüzgarları esmekteyken, Zaev iktidarıyla birlikte, bu rüzgarın ters yönünde adımlar atan Makedonya’nın, çözüm yanlısı siyasi irade gösterildiğinde, en köklü iç ve dış politika sorunlarının bile aşılabileceğini göstererek benzer sorunlar yaşayan diğer Batı Balkan ülkeleri için örnek teşkil edebileceğini savunmaktadır. Bu süreçte Avrupa Birliği’nin bölgeye vereceği desteğin özellikle önemli olduğu düşünülmektedir.
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2019
Derinden bölünmüş toplumlarda pozitif barışın sağlanması için uzun vadeli barış inşası politikala... more Derinden bölünmüş toplumlarda pozitif barışın sağlanması için uzun vadeli barış inşası politikalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çerçevede sivil toplum toplumdaki çatlakları onarıcı, etnik gruplar arası mesafeyi azaltıcı ve sosyal entegrasyonu güçlendirici bir barış inşası aracı olarak sunulmaktadır. Ancak derinden bölünmüş toplumlarda sivil toplum da toplumdaki politik ve sosyal bölünmeleri yansıttığı için birleştirici ve uzlaştırıcı bir rol üstlenmesi zordur. Böyle toplumlarda sivil toplum dışlayıcı biçimde örgütlendiğinden, topluluklar arası uzlaşıya katkıda bulunamadığı gibi grup içi bağlılıkları güçlendirerek radikalleşmeye de sebep olabilir. Bu çalışma, derinden bölünmüş toplumlarda sivil toplumun nasıl daha kapsayıcı ve uzlaştırıcı bir rol oynayabileceğini tartışmakta ve dışlayıcı sivil toplum örgütlenmelerine yönelik çözüm önerileri getirmeyi amaçlamaktadır.
XI. Uluslararası Uludağ Uluslararası İlişkiler Kongresi, 2019
Avrupa Birliği literatüründeki birçok çalışma, Birliğin küresel siyasetteki rolü ve kimliğine oda... more Avrupa Birliği literatüründeki birçok çalışma, Birliğin küresel siyasetteki rolü ve kimliğine odaklanmış, bu bağlamda Avrupa Birliği’nin uluslararası sistemde ne tür bir güç (askeri, sivil, normatif) olarak konumlandığı tartışma konusu olmuştur. Ian Manners’ın 1990’lı yıllarda ortaya koyduğu görüşler ışığında Avrupa Birliği’nin uluslararası politikada normatif bir aktör olduğunu savunan çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Buna göre Avrupa Birliği maddeye dayalı bir güç olmaktan ziyade değerler ve normlarla temellendirilen düşünsel bir güçtür. Normatif bir güç olarak anılan Birlik, Lizbon Antlaşması’nın 2. Maddesinde yer alan demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi temel ilkeleri bir yandan kendi içerisinde güçlendirmeyi diğer yandan ilişki kurduğu bölgelere yaymayı hedeflemiştir. Avrupa Birliği, Soğuk Savaş’ın bitişiyle birlikte üçüncü ülkelerle ilişkilerinde demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlık hakları gibi normları belirgin biçimde vurgulamaya başlamıştır. Dış politikasının temel bir unsuru olan “koşulluluk” çerçevesinde ilgili ülkelerin söz konusu ilkelere uygun davranmasını beklemiş, bu ülkeleri çeşitli araçlarla teşvik etmiş ya da bunları baskı aracı olarak kullanmıştır. Bu bağlamda üçüncü ülkelerle imzalanan ticaret ve iş birliği anlaşmalarına insan haklarına saygı maddesi eklenmiş, ekonomik yardım, kalkınma yardımları, vize serbestisi gibi teşviklerin sunulması bu koşulun sağlanmasına bağlanmıştır. Söz konusu siyasi koşulluluğu Avrupa Birliği’nin Afrika ülkeleri ile ilişkilerinde de gözlemlemek mümkündür. O dönemki adıyla Avrupa Topluluğu çok sayıda AKP (Afrika-Karayip-Pasifik) ülkesiyle ilki 1975 yılında olmak üzere Lomé Sözleşmeleri olarak anılan toplam dört çok taraflı ticaret ve kalkınma işbirliği anlaşması imzalamıştır. 1989 tarihli IV. Lomé Sözleşmesi’nde önceki Lomé sözleşmelerinden farklı olarak insan haklarına referans yapılması Birliğin bölgeyle ilişkilerini siyasi koşulluluk kapsamında düzenlemeye başladığını göstermiştir. Lomé Sözleşmelerinin yerini alan 2000 tarihli Cotonou Anlaşması ise insan haklarına saygı unsuruna iyi yönetişim koşulunu da ekleyerek siyasi koşulluluğun kapsamını genişletmiştir. Bu çalışmanın amacı, AB’nin Afrika ülkeleriyle ilişkilerinde uyguladığı koşulluluk politikasının başarısını ve tutarlılığını değerlendirmektir. Çalışmada, AB-Afrika ilişkileri tarihsel bir perspektiften geçirildikten sonra, günümüze uzanan süreçte bu ilişkilerin nasıl evrildiği özellikle yapılmış olan ticari anlaşmalar üzerinden ele alınacak ve örnek olaylardan hareketle Birliğin koşulluluk politikası eleştirel bir analize tabi tutulacaktır. Çalışma, AB’nin Afrika ülkeleriyle ilişkilerinde uyguladığı koşulluluk politikasında kimi zaman ekonomik çıkar ya da güvenlik odaklı davranarak demokrasiyi geri plana atmasından kaynaklanan tutarsızlıklar olduğunu ve bu tutarsız uygulamaların Birliğin normatif gücüne zarar verdiğini savunmaktadır.
Derinden bolunmus toplumlarda pozitif barisin saglanmasi icin uzun vadeli baris insasi politikala... more Derinden bolunmus toplumlarda pozitif barisin saglanmasi icin uzun vadeli baris insasi politikalarina ihtiyac duyulmaktadir. Bu cercevede sivil toplum toplumdaki catlaklari onarici, etnik gruplar arasi mesafeyi azaltici ve sosyal entegrasyonu guclendirici bir baris insasi araci olarak sunulmaktadir. Ancak derinden bolunmus toplumlarda sivil toplum da toplumdaki politik ve sosyal bolunmeleri yansittigi icin birlestirici ve uzlastirici bir rol ustlenmesi zordur. Boyle toplumlarda sivil toplum dislayici bicimde orgutlendigi icin, topluluklar arasi uzlasiya katkida bulunamadigi gibi grup ici bagliliklari guclendirerek radikallesmeye de sebep olabilir. Bu calisma, derinden bolunmus toplumlarda sivil toplumun nasil daha kapsayici ve uzlastirici bir rol oynayabilecegini tartismakta ve dislayici sivil toplum orgutlenmelerine yonelik cozum onerileri getirmeyi amaclamaktadir.
Makedonya 1991 yilinda “Makedonya Cumhuriyeti” adiyla bagimsiz oldugundan bu yana ulkenin en onem... more Makedonya 1991 yilinda “Makedonya Cumhuriyeti” adiyla bagimsiz oldugundan bu yana ulkenin en onemli ic politika meselesi etnik Makedon-etnik Arnavut sorunu, en onemli dis politika meselesiyse Yunanistan’in ulkenin anayasal ismini tanimamasi olmustur. Bu calisma, 2006-2016 yillari arasinda ulkeyi on yil boyunca basbakan olarak yonetmis olan Ic Makedon Devrimci Orgutu – Makedonya'nin Ulusal Birligi Demokratik Partisi’nin (VMRO-DPMNE) muhafazakâr-milliyetci lideri Nikola Gruevski ile 31 Mayis 2017 tarihinde basbakan olan Makedonya Sosyal Demokrat Birligi (SDSM) partisi lideri Zoran Zaev’in ulkenin yukarida sozu edilen iki temel sorununa yaklasimlarini kiyaslayarak gunumuze uzanan sureci analiz etmektedir. Calismada, Avrupa’da milliyetcilik ruzgarlari esmekteyken, Zaev iktidariyla birlikte, bu ruzgarin ters yonunde adimlar atan Makedonya’nin, cozum yanlisi siyasi irade gosterildiginde, en koklu ic ve dis politika sorunlarinin bile asilabilecegini gostererek benzer sorunlar yasayan ...
Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Elektronik Dergisi, 2019
Makedonya 1991 yılında “Makedonya Cumhuriyeti” adıyla bağımsız olduğundan bu yana ülkenin en önem... more Makedonya 1991 yılında “Makedonya Cumhuriyeti” adıyla bağımsız olduğundan bu yana ülkenin en önemli iç politika meselesi etnik Makedon-etnik Arnavut sorunu, en önemli dış politika meselesiyse Yunanistan’ın ülkenin anayasal ismini tanımaması olmuştur. Bu çalışma, 2006-2016 yılları arasında ülkeyi on yıl boyunca başbakan olarak yönetmiş olan İç Makedon Devrimci Örgütü – Makedonya'nın Ulusal Birliği Demokratik Partisi’nin (VMRO-DPMNE) muhafazakâr-milliyetçi lideri Nikola Gruevski ile 31 Mayıs 2017 tarihinde başbakan olan Makedonya Sosyal Demokrat Birliği (SDSM) partisi lideri Zoran Zaev’in ülkenin yukarıda sözü edilen iki temel sorununa yaklaşımlarını kıyaslayarak günümüze uzanan süreci analiz etmektedir. Çalışmada, Avrupa’da milliyetçilik rüzgarları esmekteyken, Zaev iktidarıyla birlikte, bu rüzgarın ters yönünde adımlar atan Makedonya’nın, çözüm yanlısı siyasi irade gösterildiğinde, en köklü iç ve dış politika sorunlarının bile aşılabileceğini göstererek benzer sorunlar yaşayan diğer Batı Balkan ülkeleri için örnek teşkil edebileceğini savunmaktadır. Bu süreçte Avrupa Birliği’nin bölgeye vereceği desteğin özellikle önemli olduğu düşünülmektedir.
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2019
Derinden bölünmüş toplumlarda pozitif barışın sağlanması için uzun vadeli barış inşası politikala... more Derinden bölünmüş toplumlarda pozitif barışın sağlanması için uzun vadeli barış inşası politikalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çerçevede sivil toplum toplumdaki çatlakları onarıcı, etnik gruplar arası mesafeyi azaltıcı ve sosyal entegrasyonu güçlendirici bir barış inşası aracı olarak sunulmaktadır. Ancak derinden bölünmüş toplumlarda sivil toplum da toplumdaki politik ve sosyal bölünmeleri yansıttığı için birleştirici ve uzlaştırıcı bir rol üstlenmesi zordur. Böyle toplumlarda sivil toplum dışlayıcı biçimde örgütlendiğinden, topluluklar arası uzlaşıya katkıda bulunamadığı gibi grup içi bağlılıkları güçlendirerek radikalleşmeye de sebep olabilir. Bu çalışma, derinden bölünmüş toplumlarda sivil toplumun nasıl daha kapsayıcı ve uzlaştırıcı bir rol oynayabileceğini tartışmakta ve dışlayıcı sivil toplum örgütlenmelerine yönelik çözüm önerileri getirmeyi amaçlamaktadır.
XI. Uluslararası Uludağ Uluslararası İlişkiler Kongresi, 2019
Avrupa Birliği literatüründeki birçok çalışma, Birliğin küresel siyasetteki rolü ve kimliğine oda... more Avrupa Birliği literatüründeki birçok çalışma, Birliğin küresel siyasetteki rolü ve kimliğine odaklanmış, bu bağlamda Avrupa Birliği’nin uluslararası sistemde ne tür bir güç (askeri, sivil, normatif) olarak konumlandığı tartışma konusu olmuştur. Ian Manners’ın 1990’lı yıllarda ortaya koyduğu görüşler ışığında Avrupa Birliği’nin uluslararası politikada normatif bir aktör olduğunu savunan çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Buna göre Avrupa Birliği maddeye dayalı bir güç olmaktan ziyade değerler ve normlarla temellendirilen düşünsel bir güçtür. Normatif bir güç olarak anılan Birlik, Lizbon Antlaşması’nın 2. Maddesinde yer alan demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi temel ilkeleri bir yandan kendi içerisinde güçlendirmeyi diğer yandan ilişki kurduğu bölgelere yaymayı hedeflemiştir. Avrupa Birliği, Soğuk Savaş’ın bitişiyle birlikte üçüncü ülkelerle ilişkilerinde demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlık hakları gibi normları belirgin biçimde vurgulamaya başlamıştır. Dış politikasının temel bir unsuru olan “koşulluluk” çerçevesinde ilgili ülkelerin söz konusu ilkelere uygun davranmasını beklemiş, bu ülkeleri çeşitli araçlarla teşvik etmiş ya da bunları baskı aracı olarak kullanmıştır. Bu bağlamda üçüncü ülkelerle imzalanan ticaret ve iş birliği anlaşmalarına insan haklarına saygı maddesi eklenmiş, ekonomik yardım, kalkınma yardımları, vize serbestisi gibi teşviklerin sunulması bu koşulun sağlanmasına bağlanmıştır. Söz konusu siyasi koşulluluğu Avrupa Birliği’nin Afrika ülkeleri ile ilişkilerinde de gözlemlemek mümkündür. O dönemki adıyla Avrupa Topluluğu çok sayıda AKP (Afrika-Karayip-Pasifik) ülkesiyle ilki 1975 yılında olmak üzere Lomé Sözleşmeleri olarak anılan toplam dört çok taraflı ticaret ve kalkınma işbirliği anlaşması imzalamıştır. 1989 tarihli IV. Lomé Sözleşmesi’nde önceki Lomé sözleşmelerinden farklı olarak insan haklarına referans yapılması Birliğin bölgeyle ilişkilerini siyasi koşulluluk kapsamında düzenlemeye başladığını göstermiştir. Lomé Sözleşmelerinin yerini alan 2000 tarihli Cotonou Anlaşması ise insan haklarına saygı unsuruna iyi yönetişim koşulunu da ekleyerek siyasi koşulluluğun kapsamını genişletmiştir. Bu çalışmanın amacı, AB’nin Afrika ülkeleriyle ilişkilerinde uyguladığı koşulluluk politikasının başarısını ve tutarlılığını değerlendirmektir. Çalışmada, AB-Afrika ilişkileri tarihsel bir perspektiften geçirildikten sonra, günümüze uzanan süreçte bu ilişkilerin nasıl evrildiği özellikle yapılmış olan ticari anlaşmalar üzerinden ele alınacak ve örnek olaylardan hareketle Birliğin koşulluluk politikası eleştirel bir analize tabi tutulacaktır. Çalışma, AB’nin Afrika ülkeleriyle ilişkilerinde uyguladığı koşulluluk politikasında kimi zaman ekonomik çıkar ya da güvenlik odaklı davranarak demokrasiyi geri plana atmasından kaynaklanan tutarsızlıklar olduğunu ve bu tutarsız uygulamaların Birliğin normatif gücüne zarar verdiğini savunmaktadır.
Uploads
Papers by Gönül Tezcan
Conference Presentations by Gönül Tezcan