Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2022
Politik iktisadın merkezi tartışması olan devlet-piyasa ikiliğinde çok önemli bir alanı kaplayan ... more Politik iktisadın merkezi tartışması olan devlet-piyasa ikiliğinde çok önemli bir alanı kaplayan devlete ait işletmeler/kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT’ler), tarih boyunca ülkelerin ulusal kapitalizmlerini oluşturmada, kalkınma deneyimlerinde dikkate değer şekilde görevler üstlenen birer araç olmuştur. Ancak bu durum, kamu iktisadi teşebbüslerini tartışılan, varlığı sorgulanan ve eleştirilen birer kurum olmaktan kurtaramamıştır. Öyle ki, neoliberal manifesto olarak kabul edilen Washington Uzlaşısı çerçevesinde devletin küçültülmesi hevesiyle başlatılan özelleştirme furyası, birçok ülkede kamu mülkiyetinin bu şirketlerden el çekmesine
neden oldu. Ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerde temel kamusal hizmet alanlarındaki kamu iktisadi teşebbüsleri dahi özelleştirildi. 2000’li yıllara gelindiğinde ise, yaşanan ekonomik ve finansal krizler (örneğin 2008 küresel krizi),
devletin ekonomiye geri dönüşünün güçlü bir şekilde seslendirilmesini beraberinde getirdi. Bu durum kamu iktisadi teşebbüslerini de yeniden sahneye çıkardı.
Özellikle Çin merkezli kamu iktisadi teşebbüslerinin ve yine mülkiyeti devlet ait ulusal varlık fonu işletmelerinin küresel birer aktör haline gelmesi ve devletçi kapitalizmin farklı bir formatta dönüşü, bu kurumlara olan ilgiyi artırdı.
Ancak kamu iktisadi teşebbüslerinin yeniden dönüşünü anlamak, kavramak ve yorumlamak, tarihe müracaatı zorunlu kılmaktadır. Kapitalizmin met-cezir dalgalarının ortasında kalan bu kurumların günümüzde yeniden önem arz
etmesini, politik iktisadın hacimli tartışmalarından soyutlamak mümkün değildir. Dolayısıyla bu çalışmada, önce devletin ekonomik faaliyetlerinin kapitalizmdeki yerine ve günümüzde yükselen devletçi kapitalizme Adam Smith ve iktisadi düşünce tarihi perspektifinden bakılmış, daha sonra ise, devletin ekonomik faaliyetlerinin en öncelikli aracı kamu iktisadi teşebbüslerine yönelik politikalar Türkiye örneği üzerinden irdelenmiştir. Türkiye’nin kamu iktisadi teşebbüsleri serüveni üzerine yapılan değerlendirmeler sonucunda, gelinen noktada devletçi ekonomi modeline doğru bir yönelimin olduğu kabul edilmektedir. Bu bağlamda çalışma, devletin ve devlet işletmelerinin geri plana itildiği düşüncelerin reddiyesi ile sonlandırılmıştır.
Artvin Çoruh Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2016
Planlama kavrami, 20. yuzyilda Sovyetler Birligi ile belirginlik kazanmis olan, ozellikle buyuk s... more Planlama kavrami, 20. yuzyilda Sovyetler Birligi ile belirginlik kazanmis olan, ozellikle buyuk sanayilesme hamlelerinin yapilmasina olanak veren, bir devlet mudahalesi bicimidir. Planlama, 1929 yilinda baslayan buyuk buhrandan itibaren serbest piyasa ekonomisinin sorgulanmaya baslamasi ve devlet mudahalesinin yeniden gundeme gelmesiyle populerlesmis ve bu baglamda Turkiye de planlama uygulamalari yapan ulkelerden biri olmustur. Cumhuriyetin kurulus donemlerinde benimsenen “milli iktisat” anlayisi cercevesinde “korumacilik” 1930’larda planlama ile vucut bulmustur. Iste bu calismada, Turkiye’nin ilk planlama deneyimini gerceklestirdigi “devletcilik” donemi incelenmektedir.
Özet: Küresel ekonominin yükselen gücü Çin, artan nüfus ve sanayileşme eğilimleri çerçevesinde en... more Özet: Küresel ekonominin yükselen gücü Çin, artan nüfus ve sanayileşme eğilimleri çerçevesinde enerji ihtiyacını giderme gayesiyle devlet petrol şirketleriyle birçok bölgede doğrudan yatırım yapmaya başlamıştır. Bu bölgelerden biri de Latin Amerika'dır. Latin Amerika Ülkeleri ile Çin arasındaki ekonomik ilişkiler giderek artmaktadır. Bu bağlamda çalışmada önce, Çin'in enerji politikalarının merkantilist bir niteliği olduğuna ve Latin Amerika'da yaptığı yatırımların merkantilist stratejinin bir parçası olduğuna vurgu yapılacaktır. Daha sonra, bu yatırımların ve diğer ticari ilişkilerin Güney-Güney iş birliği ve ABD hegemonyasındaki ekonomi-politik modele bir alternatif oluşturma çabalarının göstergesi olarak nitelenmesi gerektiğine değinilecektir.
Abstract: China, the rising power of the global economy, has started to make direct investments in many regions with state oil companies in order to eliminate energy needs within the framework of increasing population and industrialization trends. One of these regions is Latin America. Economic relations between Latin American countries and China are increasing. In this context, firstly, it will be emphasized that China's energy policies are a mercantilist and that the investments in Latin America are part of this mercantilist strategy. Then, it will be mentioned that these investments and other commercial relations should be characterized as an indicator of South-South cooperation and efforts to create an alternative to the political-economy model in US hegemony.
The shift of global production to Asian countries and the unrestrained movement of capital has en... more The shift of global production to Asian countries and the unrestrained movement of capital has entered a new stage, especially with the rise of the Chinese economy, and the debate about the transformation of globalization has also begun in the framework of the Belt and Road Project, announced in 2013. In this study, the transformation of globalization was discussed, and the role of China in the framework of the the Belt and Road Project, which was described as the building stone of this transformation, was examined. A debate has arisen over how the global center of gravity has shifted towards Eurasia and the US global hegemony has been declining.
National Development Banks (NDB) are one of the important institutions. Especially, Keynesian sig... more National Development Banks (NDB) are one of the important institutions. Especially, Keynesian sights have increasingly emphasized this institution since WWII in the belief that NDB can solve capital insolvency and accelerate growth via the provision of long-term financing. With the attempt to neoliberal globalization, developing countries described as Global South have desperately need of industrialization but persisting problems such as financial deficiency and lack of entrepreneurship in these countries impair the industrialization. As a result, regarding the promotion of national industrialization, NDB can be defined as the engine of the economy in the Global South. On the other hand, despite the common characteristic of backwardness and desire of industrialization, each developing country constantly encounter different structural problems so national development banks must produce solutions in this direction and authorities should design their institution in terms of their own characteristics. This study aims to define generally NDB's historical economic role with respect to development sight. Within this scope, two important Global South countries' national development (China and Brazil) banks will be analyzed.
Öz: Son yıllarda sayıları hızla artan Ulusal Varlık Fonları (UVF'ler), devletin kontrolünde olan ... more Öz: Son yıllarda sayıları hızla artan Ulusal Varlık Fonları (UVF'ler), devletin kontrolünde olan ve çeşitli makroekonomik hedefleri gerçekleştirmek üzerine kurulan şirketlerdir. Bu fonlar daha çok petrol gelirleri olan ya da petrol dışı ihracat fazlaları olan ülkelerin kullandığı bir araçtır. Ancak son yıllarda herhangi bir doğal kaynak geliri ya da ihracat fazlası olmayan ülkelerin de UVF kurduğu görülmektedir. Bu çalışmada, ilk olarak kısa bir tarihsel arka plan verilmiştir. Ardından ulusal varlık fonlarının sınıflandırılması ve küresel ekonomideki yerleri incelenmiştir. Daha sonra, bir ulusal varlık fonu türü olarak son yıllarda yükselişe geçen ulusal kalkınma fonlarının işlevleri konu edinilmiştir. Son olarak ise yeni kurulan Türkiye Varlık Fonu (TVF) üzerine bir değerlendirme yapılmış ve çalışmanın önceki bölümlerinde yapılan sınıflandırma doğrultusunda TVF'nin hangi tür ulusal varlık fonu olduğu üzerine tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Ulusal Varlık Fonları, Devlet, Kalkınma, Küreselleşme JEL Kodları: F30, F50, H10 Sovereign Wealth Funds and Turkey's Practice Abstract: Sovereign Wealth Funds (SWFs), which have grown rapidly in recent years, are companies under state control and based on the achievement of various macroeconomic objectives. These funds are mostly used by countries with petroleum incomes or non-petroleum exports. However, in recent years, it has been observed that SWFs was established in countries where there is no natural resource income or export surplus. In this study, firstly, a brief historical background was given. Then, the classification of SWFs and their location in the global economy are examined. Later, we focused on the functions of the sovereign development funds that have risen in recent years as a wealth fund type. Finally, an assessment was made on the newly established Turkish Wealth Fund (TVF) and it was discussed what type of sovereign wealth fund TVF had in the previous section of the study.
Both the state debates which came after global crisis and empirical evidences put a spotlight on ... more Both the state debates which came after global crisis and empirical evidences put a spotlight on China. With the market directed reforms which has practised since 1978, the state-owned enterprises has entered in a transformation period and since the start of 2000s, with the strategy of " go global " , these big state corporations has get into global market. Especially, after the 2008 global financial crisis, China's state owned enterprises which operate in oil, telecommunication and banking sectors has turned into giant global companies. Also state-owned enterprises has dominated much of the country's outward investments. These companies, are in the top rank of the world in the market value and profitability. Giriş 008 finansal krizi, küreselleşmenin dengelerini yerinden oynatan bir gelişme olmuş ve hem mevcut ekonomik model sorgulanmaya başlamış, hem de küresel kapitalizmin hakimi ABD odaklı Batı dünyası ekonomik darboğaza girmişti. McNally (2013)'nin deyimiyle küreselleşmenin ağırlık merkezi değişmekteydi. Washington Uzlaşması'na dayalı neoliberal dünya düzeni tartışılmaya ve alternatif modeller ön plana çıkmaya başlamıştı. Bu noktada, 2000'lerin başından-hatta reform sürecini başlattığı 1978 yılından-itibaren hızlı bir büyüme patikası içerisine giren Çin bu performansı doğal olarak bu ülkenin uyguladığı iktisadi modeli de gündeme getirdi. Öyle ki, Çin'in Mao sonrası başlattığı iktisadi reformlar ile birlikte Çin iktisadın ve siyasal iktisadın en büyük çalışma alanlarından biri haline geldi. Söz konusu reformlar, Çin'in büyük dönüşümünün de aslında başlangıcını oluşturmaktadır. 1980'ler itibariyle yükselen küreselleşme dalgası, kapitalizmin yeni aşamasını temsil etmekte ve bu yeni kapitalist aşama neoliberal politikalar ile ilerlemekteydi. Çin de bu yeni düzene ayak uydurmuş ve sosyalist ekonomik yapısında değişikliklere giderek kontrollü olarak dışa açılmıştır. Bu dışa açılış, Çin'in kendi özgün 2
The problems that the wave of neoliberal globalization began to face at the end
of 1990s brought ... more The problems that the wave of neoliberal globalization began to face at the end of 1990s brought the debate about the role of the state in the economy back to the agenda, and in the 2000s, state centered development strategies have risen from the emerging world. In these countries, the state began to increase its weight in the national and global economy through various mechanisms. Sovereign Wealth Funds, which came at the forefront of these mechanisms, increased their function as state-owned investment instruments, which the states have used both economically and politically. In this context, one of the best examples is the China Investment Corporation (CIC).
Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2022
Politik iktisadın merkezi tartışması olan devlet-piyasa ikiliğinde çok önemli bir alanı kaplayan ... more Politik iktisadın merkezi tartışması olan devlet-piyasa ikiliğinde çok önemli bir alanı kaplayan devlete ait işletmeler/kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT’ler), tarih boyunca ülkelerin ulusal kapitalizmlerini oluşturmada, kalkınma deneyimlerinde dikkate değer şekilde görevler üstlenen birer araç olmuştur. Ancak bu durum, kamu iktisadi teşebbüslerini tartışılan, varlığı sorgulanan ve eleştirilen birer kurum olmaktan kurtaramamıştır. Öyle ki, neoliberal manifesto olarak kabul edilen Washington Uzlaşısı çerçevesinde devletin küçültülmesi hevesiyle başlatılan özelleştirme furyası, birçok ülkede kamu mülkiyetinin bu şirketlerden el çekmesine
neden oldu. Ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerde temel kamusal hizmet alanlarındaki kamu iktisadi teşebbüsleri dahi özelleştirildi. 2000’li yıllara gelindiğinde ise, yaşanan ekonomik ve finansal krizler (örneğin 2008 küresel krizi),
devletin ekonomiye geri dönüşünün güçlü bir şekilde seslendirilmesini beraberinde getirdi. Bu durum kamu iktisadi teşebbüslerini de yeniden sahneye çıkardı.
Özellikle Çin merkezli kamu iktisadi teşebbüslerinin ve yine mülkiyeti devlet ait ulusal varlık fonu işletmelerinin küresel birer aktör haline gelmesi ve devletçi kapitalizmin farklı bir formatta dönüşü, bu kurumlara olan ilgiyi artırdı.
Ancak kamu iktisadi teşebbüslerinin yeniden dönüşünü anlamak, kavramak ve yorumlamak, tarihe müracaatı zorunlu kılmaktadır. Kapitalizmin met-cezir dalgalarının ortasında kalan bu kurumların günümüzde yeniden önem arz
etmesini, politik iktisadın hacimli tartışmalarından soyutlamak mümkün değildir. Dolayısıyla bu çalışmada, önce devletin ekonomik faaliyetlerinin kapitalizmdeki yerine ve günümüzde yükselen devletçi kapitalizme Adam Smith ve iktisadi düşünce tarihi perspektifinden bakılmış, daha sonra ise, devletin ekonomik faaliyetlerinin en öncelikli aracı kamu iktisadi teşebbüslerine yönelik politikalar Türkiye örneği üzerinden irdelenmiştir. Türkiye’nin kamu iktisadi teşebbüsleri serüveni üzerine yapılan değerlendirmeler sonucunda, gelinen noktada devletçi ekonomi modeline doğru bir yönelimin olduğu kabul edilmektedir. Bu bağlamda çalışma, devletin ve devlet işletmelerinin geri plana itildiği düşüncelerin reddiyesi ile sonlandırılmıştır.
Artvin Çoruh Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2016
Planlama kavrami, 20. yuzyilda Sovyetler Birligi ile belirginlik kazanmis olan, ozellikle buyuk s... more Planlama kavrami, 20. yuzyilda Sovyetler Birligi ile belirginlik kazanmis olan, ozellikle buyuk sanayilesme hamlelerinin yapilmasina olanak veren, bir devlet mudahalesi bicimidir. Planlama, 1929 yilinda baslayan buyuk buhrandan itibaren serbest piyasa ekonomisinin sorgulanmaya baslamasi ve devlet mudahalesinin yeniden gundeme gelmesiyle populerlesmis ve bu baglamda Turkiye de planlama uygulamalari yapan ulkelerden biri olmustur. Cumhuriyetin kurulus donemlerinde benimsenen “milli iktisat” anlayisi cercevesinde “korumacilik” 1930’larda planlama ile vucut bulmustur. Iste bu calismada, Turkiye’nin ilk planlama deneyimini gerceklestirdigi “devletcilik” donemi incelenmektedir.
Özet: Küresel ekonominin yükselen gücü Çin, artan nüfus ve sanayileşme eğilimleri çerçevesinde en... more Özet: Küresel ekonominin yükselen gücü Çin, artan nüfus ve sanayileşme eğilimleri çerçevesinde enerji ihtiyacını giderme gayesiyle devlet petrol şirketleriyle birçok bölgede doğrudan yatırım yapmaya başlamıştır. Bu bölgelerden biri de Latin Amerika'dır. Latin Amerika Ülkeleri ile Çin arasındaki ekonomik ilişkiler giderek artmaktadır. Bu bağlamda çalışmada önce, Çin'in enerji politikalarının merkantilist bir niteliği olduğuna ve Latin Amerika'da yaptığı yatırımların merkantilist stratejinin bir parçası olduğuna vurgu yapılacaktır. Daha sonra, bu yatırımların ve diğer ticari ilişkilerin Güney-Güney iş birliği ve ABD hegemonyasındaki ekonomi-politik modele bir alternatif oluşturma çabalarının göstergesi olarak nitelenmesi gerektiğine değinilecektir.
Abstract: China, the rising power of the global economy, has started to make direct investments in many regions with state oil companies in order to eliminate energy needs within the framework of increasing population and industrialization trends. One of these regions is Latin America. Economic relations between Latin American countries and China are increasing. In this context, firstly, it will be emphasized that China's energy policies are a mercantilist and that the investments in Latin America are part of this mercantilist strategy. Then, it will be mentioned that these investments and other commercial relations should be characterized as an indicator of South-South cooperation and efforts to create an alternative to the political-economy model in US hegemony.
The shift of global production to Asian countries and the unrestrained movement of capital has en... more The shift of global production to Asian countries and the unrestrained movement of capital has entered a new stage, especially with the rise of the Chinese economy, and the debate about the transformation of globalization has also begun in the framework of the Belt and Road Project, announced in 2013. In this study, the transformation of globalization was discussed, and the role of China in the framework of the the Belt and Road Project, which was described as the building stone of this transformation, was examined. A debate has arisen over how the global center of gravity has shifted towards Eurasia and the US global hegemony has been declining.
National Development Banks (NDB) are one of the important institutions. Especially, Keynesian sig... more National Development Banks (NDB) are one of the important institutions. Especially, Keynesian sights have increasingly emphasized this institution since WWII in the belief that NDB can solve capital insolvency and accelerate growth via the provision of long-term financing. With the attempt to neoliberal globalization, developing countries described as Global South have desperately need of industrialization but persisting problems such as financial deficiency and lack of entrepreneurship in these countries impair the industrialization. As a result, regarding the promotion of national industrialization, NDB can be defined as the engine of the economy in the Global South. On the other hand, despite the common characteristic of backwardness and desire of industrialization, each developing country constantly encounter different structural problems so national development banks must produce solutions in this direction and authorities should design their institution in terms of their own characteristics. This study aims to define generally NDB's historical economic role with respect to development sight. Within this scope, two important Global South countries' national development (China and Brazil) banks will be analyzed.
Öz: Son yıllarda sayıları hızla artan Ulusal Varlık Fonları (UVF'ler), devletin kontrolünde olan ... more Öz: Son yıllarda sayıları hızla artan Ulusal Varlık Fonları (UVF'ler), devletin kontrolünde olan ve çeşitli makroekonomik hedefleri gerçekleştirmek üzerine kurulan şirketlerdir. Bu fonlar daha çok petrol gelirleri olan ya da petrol dışı ihracat fazlaları olan ülkelerin kullandığı bir araçtır. Ancak son yıllarda herhangi bir doğal kaynak geliri ya da ihracat fazlası olmayan ülkelerin de UVF kurduğu görülmektedir. Bu çalışmada, ilk olarak kısa bir tarihsel arka plan verilmiştir. Ardından ulusal varlık fonlarının sınıflandırılması ve küresel ekonomideki yerleri incelenmiştir. Daha sonra, bir ulusal varlık fonu türü olarak son yıllarda yükselişe geçen ulusal kalkınma fonlarının işlevleri konu edinilmiştir. Son olarak ise yeni kurulan Türkiye Varlık Fonu (TVF) üzerine bir değerlendirme yapılmış ve çalışmanın önceki bölümlerinde yapılan sınıflandırma doğrultusunda TVF'nin hangi tür ulusal varlık fonu olduğu üzerine tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Ulusal Varlık Fonları, Devlet, Kalkınma, Küreselleşme JEL Kodları: F30, F50, H10 Sovereign Wealth Funds and Turkey's Practice Abstract: Sovereign Wealth Funds (SWFs), which have grown rapidly in recent years, are companies under state control and based on the achievement of various macroeconomic objectives. These funds are mostly used by countries with petroleum incomes or non-petroleum exports. However, in recent years, it has been observed that SWFs was established in countries where there is no natural resource income or export surplus. In this study, firstly, a brief historical background was given. Then, the classification of SWFs and their location in the global economy are examined. Later, we focused on the functions of the sovereign development funds that have risen in recent years as a wealth fund type. Finally, an assessment was made on the newly established Turkish Wealth Fund (TVF) and it was discussed what type of sovereign wealth fund TVF had in the previous section of the study.
Both the state debates which came after global crisis and empirical evidences put a spotlight on ... more Both the state debates which came after global crisis and empirical evidences put a spotlight on China. With the market directed reforms which has practised since 1978, the state-owned enterprises has entered in a transformation period and since the start of 2000s, with the strategy of " go global " , these big state corporations has get into global market. Especially, after the 2008 global financial crisis, China's state owned enterprises which operate in oil, telecommunication and banking sectors has turned into giant global companies. Also state-owned enterprises has dominated much of the country's outward investments. These companies, are in the top rank of the world in the market value and profitability. Giriş 008 finansal krizi, küreselleşmenin dengelerini yerinden oynatan bir gelişme olmuş ve hem mevcut ekonomik model sorgulanmaya başlamış, hem de küresel kapitalizmin hakimi ABD odaklı Batı dünyası ekonomik darboğaza girmişti. McNally (2013)'nin deyimiyle küreselleşmenin ağırlık merkezi değişmekteydi. Washington Uzlaşması'na dayalı neoliberal dünya düzeni tartışılmaya ve alternatif modeller ön plana çıkmaya başlamıştı. Bu noktada, 2000'lerin başından-hatta reform sürecini başlattığı 1978 yılından-itibaren hızlı bir büyüme patikası içerisine giren Çin bu performansı doğal olarak bu ülkenin uyguladığı iktisadi modeli de gündeme getirdi. Öyle ki, Çin'in Mao sonrası başlattığı iktisadi reformlar ile birlikte Çin iktisadın ve siyasal iktisadın en büyük çalışma alanlarından biri haline geldi. Söz konusu reformlar, Çin'in büyük dönüşümünün de aslında başlangıcını oluşturmaktadır. 1980'ler itibariyle yükselen küreselleşme dalgası, kapitalizmin yeni aşamasını temsil etmekte ve bu yeni kapitalist aşama neoliberal politikalar ile ilerlemekteydi. Çin de bu yeni düzene ayak uydurmuş ve sosyalist ekonomik yapısında değişikliklere giderek kontrollü olarak dışa açılmıştır. Bu dışa açılış, Çin'in kendi özgün 2
The problems that the wave of neoliberal globalization began to face at the end
of 1990s brought ... more The problems that the wave of neoliberal globalization began to face at the end of 1990s brought the debate about the role of the state in the economy back to the agenda, and in the 2000s, state centered development strategies have risen from the emerging world. In these countries, the state began to increase its weight in the national and global economy through various mechanisms. Sovereign Wealth Funds, which came at the forefront of these mechanisms, increased their function as state-owned investment instruments, which the states have used both economically and politically. In this context, one of the best examples is the China Investment Corporation (CIC).
Uploads
Papers by Orhan Simsek
neden oldu. Ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerde temel kamusal hizmet alanlarındaki kamu iktisadi teşebbüsleri dahi özelleştirildi. 2000’li yıllara gelindiğinde ise, yaşanan ekonomik ve finansal krizler (örneğin 2008 küresel krizi),
devletin ekonomiye geri dönüşünün güçlü bir şekilde seslendirilmesini beraberinde getirdi. Bu durum kamu iktisadi teşebbüslerini de yeniden sahneye çıkardı.
Özellikle Çin merkezli kamu iktisadi teşebbüslerinin ve yine mülkiyeti devlet ait ulusal varlık fonu işletmelerinin küresel birer aktör haline gelmesi ve devletçi kapitalizmin farklı bir formatta dönüşü, bu kurumlara olan ilgiyi artırdı.
Ancak kamu iktisadi teşebbüslerinin yeniden dönüşünü anlamak, kavramak ve yorumlamak, tarihe müracaatı zorunlu kılmaktadır. Kapitalizmin met-cezir dalgalarının ortasında kalan bu kurumların günümüzde yeniden önem arz
etmesini, politik iktisadın hacimli tartışmalarından soyutlamak mümkün değildir. Dolayısıyla bu çalışmada, önce devletin ekonomik faaliyetlerinin kapitalizmdeki yerine ve günümüzde yükselen devletçi kapitalizme Adam Smith ve iktisadi düşünce tarihi perspektifinden bakılmış, daha sonra ise, devletin ekonomik faaliyetlerinin en öncelikli aracı kamu iktisadi teşebbüslerine yönelik politikalar Türkiye örneği üzerinden irdelenmiştir. Türkiye’nin kamu iktisadi teşebbüsleri serüveni üzerine yapılan değerlendirmeler sonucunda, gelinen noktada devletçi ekonomi modeline doğru bir yönelimin olduğu kabul edilmektedir. Bu bağlamda çalışma, devletin ve devlet işletmelerinin geri plana itildiği düşüncelerin reddiyesi ile sonlandırılmıştır.
Abstract: China, the rising power of the global economy, has started to make direct investments in many regions with state oil companies in order to eliminate energy needs within the framework of increasing population and industrialization trends. One of these regions is Latin America. Economic relations between Latin American countries and China are increasing. In this context, firstly, it will be emphasized that China's energy policies are a mercantilist and that the investments in Latin America are part of this mercantilist strategy. Then, it will be mentioned that these investments and other commercial relations should be characterized as an indicator of South-South cooperation and efforts to create an alternative to the political-economy model in US hegemony.
of 1990s brought the debate about the role of the state in the economy back to
the agenda, and in the 2000s, state centered development strategies have risen
from the emerging world. In these countries, the state began to increase its
weight in the national and global economy through various mechanisms.
Sovereign Wealth Funds, which came at the forefront of these mechanisms,
increased their function as state-owned investment instruments, which the states
have used both economically and politically. In this context, one of the best
examples is the China Investment Corporation (CIC).
Conference Presentations by Orhan Simsek
Books by Orhan Simsek
neden oldu. Ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerde temel kamusal hizmet alanlarındaki kamu iktisadi teşebbüsleri dahi özelleştirildi. 2000’li yıllara gelindiğinde ise, yaşanan ekonomik ve finansal krizler (örneğin 2008 küresel krizi),
devletin ekonomiye geri dönüşünün güçlü bir şekilde seslendirilmesini beraberinde getirdi. Bu durum kamu iktisadi teşebbüslerini de yeniden sahneye çıkardı.
Özellikle Çin merkezli kamu iktisadi teşebbüslerinin ve yine mülkiyeti devlet ait ulusal varlık fonu işletmelerinin küresel birer aktör haline gelmesi ve devletçi kapitalizmin farklı bir formatta dönüşü, bu kurumlara olan ilgiyi artırdı.
Ancak kamu iktisadi teşebbüslerinin yeniden dönüşünü anlamak, kavramak ve yorumlamak, tarihe müracaatı zorunlu kılmaktadır. Kapitalizmin met-cezir dalgalarının ortasında kalan bu kurumların günümüzde yeniden önem arz
etmesini, politik iktisadın hacimli tartışmalarından soyutlamak mümkün değildir. Dolayısıyla bu çalışmada, önce devletin ekonomik faaliyetlerinin kapitalizmdeki yerine ve günümüzde yükselen devletçi kapitalizme Adam Smith ve iktisadi düşünce tarihi perspektifinden bakılmış, daha sonra ise, devletin ekonomik faaliyetlerinin en öncelikli aracı kamu iktisadi teşebbüslerine yönelik politikalar Türkiye örneği üzerinden irdelenmiştir. Türkiye’nin kamu iktisadi teşebbüsleri serüveni üzerine yapılan değerlendirmeler sonucunda, gelinen noktada devletçi ekonomi modeline doğru bir yönelimin olduğu kabul edilmektedir. Bu bağlamda çalışma, devletin ve devlet işletmelerinin geri plana itildiği düşüncelerin reddiyesi ile sonlandırılmıştır.
Abstract: China, the rising power of the global economy, has started to make direct investments in many regions with state oil companies in order to eliminate energy needs within the framework of increasing population and industrialization trends. One of these regions is Latin America. Economic relations between Latin American countries and China are increasing. In this context, firstly, it will be emphasized that China's energy policies are a mercantilist and that the investments in Latin America are part of this mercantilist strategy. Then, it will be mentioned that these investments and other commercial relations should be characterized as an indicator of South-South cooperation and efforts to create an alternative to the political-economy model in US hegemony.
of 1990s brought the debate about the role of the state in the economy back to
the agenda, and in the 2000s, state centered development strategies have risen
from the emerging world. In these countries, the state began to increase its
weight in the national and global economy through various mechanisms.
Sovereign Wealth Funds, which came at the forefront of these mechanisms,
increased their function as state-owned investment instruments, which the states
have used both economically and politically. In this context, one of the best
examples is the China Investment Corporation (CIC).