Türkiye’de modernleşme sürecinin aile kurumuna yansımaları
sonucunda, ailenin yapısında ve işlevl... more Türkiye’de modernleşme sürecinin aile kurumuna yansımaları sonucunda, ailenin yapısında ve işlevlerinde değişimler söz konusu olmuştur. Geniş aile yapısı, evliliklerin bireysel tercihlere göre yapıldığı ve yeni evli çiftin ayrı bir evde yaşam sürdüğü çekirdek aile yapısına dönüşmüştür. Sanayileşme, kentleşme ve kadınların işgücüne artan katılımları sonucunda aile içi roller de değişmeye başlamıştır. Geleneksellikten modernliğe geçerken annelik, babalık, çocukluk rolleri yeniden tanımlanmıştır. Babanın artık yalnızca evin geçimini sağlayan kişi değil çocuğun gelişiminde önemli yer tutan kişi olduğu vurgulanmaya başlanmıştır. Bu çalışma literatür tarama yöntemiyle Türkiye’de modernleşme sürecinde aile kurumunun değişimini toplumsal cinsiyet ve babalık odağında incelemeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmada öncelikle toplumsal cinsiyet kavramına ve toplumsallaşma sürecinde erkeklik kimliğinin oluşumuna değinilmiştir. Bir erkeklik deneyimi olarak babalık, babalığın tarihsel süreçte değişimi, çocukluk rolü ve değişiminin babanın ailedeki yeri ve önemine etkisi, evlilik ve eş seçiminde meydana gelen değişim ve eşle olan ilişkinin babalığa olan etkisi, babalığın anneler ve babalar tarafından nasıl anlamlandırıldığı, geleneksel babalık ve yeni babalık arasındaki farklılıklar ve benzerlikler, farklı erkeklikler ve farklı babalıklar arasındaki bağlantılar, babaların kendi babalarından edindikleri babalık rolleri ve baba katılımını etkileyen faktörler üzerinde durulmuştur. Türkiye’de babalıkla ilgili gerçekleştirilen çalışmaların bulgularına yer verilerek makale sonlandırılmıştır.
MANİSA Akademik Araştırmalar Işığında Cilt:3, 2022
2020 yılının Mart ayında ülkemizde etkisini göstermeye başlayan Covid-19 salgınıyla beraber toplu... more 2020 yılının Mart ayında ülkemizde etkisini göstermeye başlayan Covid-19 salgınıyla beraber toplumsal yaşamımızın farklı alanlarında değişimler yaşanmıştır. Maske ve dezenfektan kullanımı, sosyal mesafe kuralları, ateş kontrol noktalarının kurulması, evden çalışma düzeni, kısmi zamanlı çalışma, sokağa çıkma yasakları, il giriş-çıkışlarının sınırlandırılması, okulların kapatılması gibi salgından korunmaya yönelik tedbirler alınarak yeni düzenlemeler getirilmiştir. Covid-19’un, sağlık hizmetlerinin, ev ve iş yaşamının örgütlenişinde ve işleyişinde önemli etkileri olmuştur. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de Covid-19 salgını hizmet sektörünü büyük ölçüde etkisi altına almıştır. Bu süreçte hizmet sektörü çalışanları hem kamusal hem de özel alanda aktif olarak çalışmaya devam etmek zorunda kalmışlardır. Toplumsal hayatın gündelik rutinleri olan temel mal ve hizmetlerin üretimi ile bakım emeğinin de önemi bu dönemde oldukça artmıştır. Toplumdaki bireylerin artık her zamankinden daha da fazla bakıma, hijyene, düzenli uyumaya, iyi beslenmeye ve sağlık hizmetlerine erişime ihtiyaçları vardır. İhtiyaçların karşılanması ise, her zaman olduğundan daha fazla, evin içerisindeki kadın emeği ile giderilmiştir. Salgın sürecinde hijyen koşullarının öneminin artması ile beraber yemek, temizlik gibi iş yüklerinin yanında el yıkama takibi, dışarıdan gelen gıda malzemelerinin dezenfekte edilmesi, duygusal emek gibi sorumlulukların artışının ev içi işbölümüne nasıl yansıdığı bu açıdan önemlidir. Buna göre çalışmanın temel amacı salgın sürecinde bireylere yüklenen özel ve kamusal alandaki sorumlulukların neler olduğunu ve ortaya çıkan yeni ihtiyaçların nasıl karşılandığını tespit etmek ve toplumsal cinsiyet ekseninde değerlendirmektir. Gündelik hayatı biçimlendiren toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü, hizmet sektörü çalışanlarının salgın sürecindeki deneyimleri üzerinden incelenmiştir. Bu doğrultuda nicel yaklaşımın benimsendiği bu araştırmanın evreni Manisa’da hizmet sektöründe çalışan kadınlar ve erkeklerdir. Örneklem grubuna 19 Mart - 6 Mayıs 2021 tarihleri arasında dijital ortamda anket uygulaması gerçekleştirilmiş, hizmet sektörü çalışanlarından toplanan veriler SPSS programı aracılığyla frekans dağılımı, çapraz tablolar, betimleyici istatistikler ve t-testi kullanılarak analiz edilmiştir. Analizler sonucunda elde edilen bulgular tablolar halinde sunularak açıklanmıştır.
HARRY POTTER KİTAPLARINDA ANNELİK OLGUSUNUN FEMİNİST BİR DEĞERLENDİRMESİ, 2022
Feminist teoride annelik, içgüdüsel bir duygu olmaktan öte sosyal, politik ve kültürel normlar et... more Feminist teoride annelik, içgüdüsel bir duygu olmaktan öte sosyal, politik ve kültürel normlar etrafında tartışılan bir olgudur. Annelik bir yandan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve dayatılan cinsiyet rollerinin sürdürülmesinde etkin bir araç olarak kullanıldığı için sorgulanırken, diğer yandan kadınlığa özgü düşünme ve deneyim pratiği olarak olumlu açıdan değerlendirilmektedir. Kadınların üreme hakları ve sağlık durumları, doğum ve emzirme izni gibi yasal hakları, annelik öğretileri ve deneyimleri, ev içi roller ve bakım emeği, sınıfsal farklılıklar ve yoksulluk gibi konular ile annelik, feminist tartışmaların her zaman gündeminde olmuştur. Çocukluk döneminde annelik algısının oluşum süreci ise masallar, çocuk edebiyatı ve medya ürünleri çözümlemeleriyle tartışılmaya devam etmektedir. Bu çalışma J. K. Rowling’in yazdığı Harry Potter kitap serisindeki kadın karakterlerin annelik rolüne odaklanmaktadır. Harry Potter fantastik kurgu serisi, 1997-2007 yılları arasında çıkan yedi kitaptan oluşmaktadır. Kitapların incelendiği bu çalışmada nitel araştırma yöntemi izlenmiş, doküman analizi tekniği kullanılarak bulgulara erişilmiştir. Serideki anne karakterlerin özellikleri, üstlendikleri sorumluluklar, aile içi konumları ve çocuklarıyla ilişkileri incelenmiştir. Harry Potter kitaplarının sihir dünyasının ataerkil kalıp değerleri içerip içermediği tartışılmıştır. Anneliğin kadınlar için önemli bir rol olarak işlendiği, hayal gücünün sihir dünyasını dahi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kurtaramadığı sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Annelik, Feminizm, Harry Potter, Toplumsal Cinsiyet Rolleri.
A FEMINIST REVIEW OF THE MOTHERHOOD PHENOMENON IN HARRY POTTER BOOKS ABSTRACT In feminist theory, motherhood is a phenomenon that is discussed around social, political and cultural norms rather than being an instinctive feeling. On the one hand, motherhood is questioned as it is used as an effective tool in maintaining gender inequality and imposed gender roles, on the other hand, it is positively evaluated as a practice of thinking and experience specific to femininity. Issues such as women’s reproductive rights and health status, legal rights such as maternity and breastfeeding leave, motherhod teachings and experiences, domestic roles and care work, class differences and poverty, and motherhood have always been on the agenda of feminist debates. The formation process of the perception of motherhood in childhood continues to be discussed with the analysis of fairy tales, children’s literature and media products. This study focuses on the maternal role of female characters in the Harry Potter book series written by J. K. Rowling. The Harry Potter fantasy fiction series consists of seven boks released between 1997 and 2007. In this study, in which the books were examined, the qualitative research method was followed and the findings were reached by using the document analysis technique. The mother characters in the series, their features, their responsibilities, their positions in the family and their relations with their children were examined. It has been discussed whether the magic world of Harry Potter books includes patriarchal stereotypes. It was concluded that motherhood was treated as an important role for women, and that imagination could not save even the magic world from gender inequality. Keywords: Motherhood, Feminism, Harry Potter, Gender Roles.
SDÜ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 2022
Özet 1960'lı ve 70'li yıllar, sistem karşıtı toplumsal hareketlerin yükseldiği bir dönemdir. Döne... more Özet 1960'lı ve 70'li yıllar, sistem karşıtı toplumsal hareketlerin yükseldiği bir dönemdir. Dönemin isyanlarını ve taleplerini kültürel ürünlerden yakalamak mümkündür. Sisteme eleştirel yaklaşan filmlerden biri olan One Flew Over the Cuckoo's Nest (Guguk Kuşu), Ken Kesey'in 1962 yılında yayımlanan romanından uyarlanarak 1975 yılında çekilen ABD yapımı bir filmdir. Film dönemin en çok izlenen yapıtlarından biri olmuştur. Ancak filmin eleştirelliği patriyarkal sistemi teğet geçmektedir. Buradan hareketle cinsiyet körü bir sistem eleştirisinin patriyarkayı besleme yollarının neler olabileceğini açığa çıkarmak amacıyla Guguk Kuşu filmi feminist perspektifle incelenmek istenmiştir. Film, odağına aldığı akıl hastanesinin kurumsal işlevlerini ne düzeyde gerçekleştirebildiğine dair şüpheler barındırır. Bu şüpheler, sisteme karşıtlığın nedenleri olarak öne sürülür. Çalışmada öncelikle hastanenin işleyiş sisteminin patriyarkal görünümleri üzerinde durulmuştur. Ana karakterler olan Hemşire Ratched ve McMurphy arasındaki çatışmalar ile diğer karakterler toplumsal cinsiyet odağında tartışılarak analiz sonlandırılmıştır.
Flört sürecinde şiddetin toplumsal cinsiyet analizi: Manisa Celal Bayar Üniversitesi öğrencilerine yönelik bir araştırma. Özbaşaran F, editör. Toplumsal Cinsiyet ve Kadın. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2019. , 2019
ÖZET Gelecek nesillerin sağlıklı ilişkilerin yürütüldüğü bir aileyi inşa edebilmelerini, flört şi... more ÖZET Gelecek nesillerin sağlıklı ilişkilerin yürütüldüğü bir aileyi inşa edebilmelerini, flört şiddeti sorununun çözümlenmesiyle ilişkilendirmek mümkündür. Bu amaçla niceliksel yöntemin izlendiği bu çalışmada, Manisa Celal Bayar Üniversitesi lisans öğrencilerinin flört süreci ve flört şiddeti algısı karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Araştırmanın örneklem grubu, üniversitenin farklı fakülte- lerinde öğrenim gören 636 öğrenci oluşturmuştur. Kullanılan veri toplama teknikleri ise belgesel ta- rama ve ankettir. Toplanan verilerin SPSS analiz sonuçlarına göre; gençler tarafından ailenin flört ilişkileri hakkında bilgisi olmasına önem verilse de gençlerin ilişki sürecine dair arkadaşlarının gö- rüşlerine daha çok başvurduğu saptanmıştır. Flört şiddetine ilişkin davranış sıklıklarının ve tutum düzeylerinin düşük olduğu tespit edilmiş; kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha az flört şid- detine eğilimli oldukları ve öğrencilerin fiziksel şiddetten daha yüksek oranda psikolojik şiddete eği- limli oldukları sonucuna varılmıştır. Flört ilişki süresinin flört şiddetine eğilim düzeylerini etkilemediği; ancak flört şiddetine başvuran kişilerin herhangi bir şiddet davranışında bulunmayan kişilere göre daha çok şiddete eğilimli oldukları sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Flört şiddeti; toplumsal cinsiyet; üniversite gençliği
ABSTRACT It is possible to associate the future generations with the ability to build a family in which healthy relationships are conducted and to solve the problem of dating violence. In this study where quantitative method was followed for this purpose, the flirting process and dating violence perception of Manisa Celal Bayar University undergraduate students were analyzed comparatively. The sample group of the study consisted of 636 students studying at different faculties of the university. The data collection techniques used are documentary screening and survey. According to the SPSS analysis of the collected data; Although it is emphasized that young people have knowledge about flirting rela- tions of the family, it is determined that young people apply more to their friends' opinions about the relationship process. It was determined that the frequency of behaviors and attitude levels related to flirt severity were low; female students are less prone to dating violence than male students, and stu- dents are more prone to psychological violence than physical violence. The duration of the flirting re- lationship did not affect the dating violence; however, it is concluded that people who apply for the dating violence tend to have more violence than those who do not have any violent behavior.
Keywords: Dating violence; gender; university youth
Kadinlarin yasamlarinianlamlandirmanin, toplumsal rollerini ve eylemlerini aciklamanin yanisira k... more Kadinlarin yasamlarinianlamlandirmanin, toplumsal rollerini ve eylemlerini aciklamanin yanisira kadin kimliginin olusumunda ve bicimlendirilmesinde de etkin rol oynayan feminist hareket ile bu hareketin akademide kurumsallasma surecine yonelik ‘bilimde kadin’ konusu gunumuzde sosyal bilimler alan yazininda yogun olarak tartisilmaktadir. Konuya iliskin calismalarda akademide kadin varligina isaret eden sayisal verilerin yanisira feminist soylemlerin gelisim surecinde bicimlenisi ve ugradigidonusumler de ele alinmaktadir. Kadinlarin 18. yuzyilda kucuk gruplar halinde sokak eylemleriyle baslayan mucadeleleri gunumuzde akademik calismalarla desteklenen, yerel, bolgesel ve uluslararasiorganizasyonlar cercevesinde etkinlik saglayan bir bicime donusmustur. Bu donusumde kadinin konumunun insan haklaribaglaminda iyilestirilmesini ve kadin erkek iliskisinin toplumsal cinsiyet ayrimciliginin otesinde saglikliyurutulmesini amaclayan; kadinlarin egitim duzeylerinin giderek yukselmesine, egitmen,...
Ataerkillik toplumun tum kurumlarina ve sosyal iliski aglarina sinerek kadinlarin aleyhinde isley... more Ataerkillik toplumun tum kurumlarina ve sosyal iliski aglarina sinerek kadinlarin aleyhinde isleyen bir toplumsal cinsiyet rejimidir. Bu rejimin dayanaklari, cinsiyet hiyerarsisinde erkekleri kadinlardan daha ust duzeylerde tutan geleneksel normlar ve degerlerdir. Her gelenekselligin bu duruma yonelik bir fonksiyonu oldugu kabulunden ziyade eril tahakkumu saglayan gelenekselliklere takilmak gerekir. Erkeklerin bu hegomonik durumunu besleyen ve toplumda yerlesik olan normlar ile degerler, gizli guc kaynaklariolarak islerlik gosterebildigi gibi aleni bicimde de taraftar toplayabilmektedir. Her kosulda ise cinsiyetler arasinda haklara dayaliayrimciliklarin olustugu ve esitsiz toplumsal yasam kosullarinda kadin ve erkeklerin kutuplastirildigi asikardir. Ataerkil toplum yapisinin icerdigi bu cinsiyete dayaliayrimciligin catismacidogasigeregi, toplumda kadin ile erkek zitliklara ve esitsizliklere dayalietkilesim oruntusunde vucut bulur ve bu durum toplumda hakim kilinan toplumsal cinsiyet...
Selçuk Üniversitesi / Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi Cilt:16 Sayı:2 / 1-19, 2015
ÖZ Bu çalışma, meslek yüksekokullarının yerel yönetim programlarının mevcut durumunun incelenmesi... more ÖZ Bu çalışma, meslek yüksekokullarının yerel yönetim programlarının mevcut durumunun incelenmesini içerir. Meslek yüksekokulu yerel yönetim programı öğrencilerinin istihdam beklenti düzeyleri, Adnan Menderes Üniversitesi Kuyucak Meslek Yüksekokulu yerel yönetimler programı öğrencileri örneğinde incelenmiştir. Anket uygulaması ile toplanan veriler istatistiksel olarak analiz edilmiştir. • ANAHTAR KELİMELER Yerel Yönetimler, İstihdam, İstihdam Beklentisi. • ABSTRACT This study include exploring the current condition of local governments programmes of the vocational schools. The employment expectation levels of the vocational school students were explored in the case of Adnan Menderes University Kuyucak Vocational School. The data that were collected via the public survey, were analysed statistically.
2. ULUSLARARASI KADIN KONGRESİ, Güçlndirilmek Yerine Güçlenmek ve İlerlemek 2 nd WOMEN’S CONGRESS, Gaining Power and Advancement Rather Than Empowerment 4-5 EKİM - OCTOBER 2018 DESEM, İZMİR , 2018
Öz. Kadınların kendilerine özgü erkeklerle eşdeğer olmayan kamusallık biçimlerinin en iyi görünüm... more Öz. Kadınların kendilerine özgü erkeklerle eşdeğer olmayan kamusallık biçimlerinin en iyi görünümlerinden biri göçmen kadınların yaşamıdır. Hem göçmen hem kadın olmaları özel ile kamusal alanı ayıran sınırın geçirgenliğini ve muğlaklığını ortaya çıkaran bir durumdur. Bununla beraber bu kadınlar, özel alana biçilen ev işleri, bakıcılık gibi cinsiyet rollerini kamusal alana taşıyanlardır. Aynı zamanda özel alan mekanı olarak tanımlanmış ev içinde kamusallıklarını yaşayan kadınlardır. Tüm bu nedenlerle yatılı olarak bakıcılık yapan yurt dışından göçle gelen kadınların deneyimleri, bu çalışmada feminist analize tabi tutulmuştur. Kartopu örnekleme tekniği kullanılarak ulaşılan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Özbekistan’dan Türkiye’ye istihdam amaçlı gelen altı göçmen kadınla derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Yapılan analizde, özel-kamusal alan karşıtlığı perdesinin ardındaki “kadın kamusallığı”nın göçmen kadın deneyimlerine başvurarak deşifre edilmesi gerçekleştirilerek kadın kamusallığının özgün yapısı anlaşılmaya çalışılmıştır. Veri analizinde, kamusalın özele sızma yollarının bedene, mekana ve emeğe müdahale ile açıldığı görülmüştür. Emeğe müdahalenin de fiziksel ve duygusal olmak üzere emek türleri üzerinden gerçekleştiği söylenebilir. Göçmen kadınların müdahalelere tepkileri ise emeğin maddi ve duygusal karşılığını alma ve izin günlerini kullanabilme durumlarında ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Ataerkillik, Göç, Kadın Kamusallığı, Toplumsal Cinsiyet.
2. ULUSLARARASI 11. ULUSAL İZMİR İLERİ YAŞ SEMPOZYUMU 21-22 MART 2018, 2018
Amaç: Yaşlılık süreci salt biyolojik boyutlara indirgenmeden sosyal ve kültürel yönleriyle değerl... more Amaç: Yaşlılık süreci salt biyolojik boyutlara indirgenmeden sosyal ve kültürel yönleriyle değerlendirildiğinde, bireylerin birçok faktöre göre ayrı sorun alanlarının olduğunu görmek mümkündür. Özellikle yaşlı mülteciler, hem yaşlılık hem göçmenlik sürecinin olumsuzluklarını yaşayan bireyler olarak; sağlık, barınma, aile bağları, sosyal ağlar, gelir, eğitim ve uyum gibi temel boyutlar ekseninde tartışılması gereken sosyal bir grubu teşkil eder. Yaşlı mülteciler; olumsuz ve ağır koşullarda istihdam edilme, düşük gelir düzeyi, yoksulluk, düzensiz yaşam, sağlıksız beslenme, yetersiz barınma koşulları, memleket özlemi, göç edilen bölgeye uyum sağlayamama, yalnızlık, sosyal dışlanma gibi nedenlerle yerli yaşlılardan daha fazla ve farklı sorunlarla yüzleşir. Bu çalışma kapsamında yaşlı mültecilerin göç süreci ve sonrasında sosyal yaşamın çeşitli yönlerinden dışlanma durumları üzerinde durulmak istenmiştir. Yaşlı mültecilerin çok boyutlu dışlanma süreçleri, ekonomik kaynaklara erişimsizlik ve sosyal sermaye kaynaklı ilişki ağı ve statü kaybıyla ilişkilendirilmiş; mülteci bireylerin cinsiyet, eğitim, gelir düzeyi ve sosyal statü ekseninde kendi içindeki kategoriler bağlamında sosyal dışlanma deneyimlerinin anlaşılabileceği düşünülmüştür.
Öz Çok boyutlu ve karmaık bir olgu olan yalılık döneminde göçmenler söz konusu olduunda süreç özg... more Öz Çok boyutlu ve karmaık bir olgu olan yalılık döneminde göçmenler söz konusu olduunda süreç özgün bir boyut kazanmakta; göç alan ülkelerde yalı göçmenleri kapsayan sosyal politikaların yeniden biçimlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Batı Avrupa ülkelerindeki birinci kuak göçmenlerin 1980'li yılların sonundan itibaren yalılık sürecine eklemlenmeye balamasıyla birlikte 'göç ve yalılık', youn göçmen nüfus barındıran Almanya'da da gündeme gelerek göç aratırmalarına konu edilmitir. Ulus aırı göç sürecinde bulunan Türk topluluunun demografik yapısı dönüüm içindedir, azalan doum oranı ile yalı sayısı ters orantılı bir gelime seyri göstermektedir. 1960'lı ve 1970'li yıllarda, göç hareketinin ilk evresinde Almanya'ya göç edenler günümüzde emeklilik ve yalılık döneminde yer almaktadır. Geri dönüe ilikin aratırma verileri ise birinci kuaın büyük çounluun transnasyonal bir yaam sürdüünü, yalılık dönemini Türkiye ve Almanya arasında gidip gelerek geçirdiini ortaya koymaktadır. Bu çalımada, birinci kuaın sosyo-ekonomik durumu, yalılık döneminin temel boyutları üzerinden ele alınmaktadır. Anahtar Kelimeler:Almanya'daki Birinci Kuak Türk Göçmenler, Transnasyonal Göçmenler, Yalılık Döneminin Temel Boyutları. Abstract Concerning about immigrants people who is in the old age term which is complex and multidimensional phenomenon the process of aging gains original dimension; migration-receiving countries requires the reshaping of social policy that covers older immigrants. First-generation immigrants in Western European countries with the articulation of the aging process start from the end of the 1980s ' migration and aging' issue has been the subject of research on immigration in Germany that hosting receive immigrant population. The structure of the immigrant Turkish community is always in the transformation process, the birth rate has gradually declined, the number of elderly increases. 1960s and 1970s, in the first stage of migration movements, who immigrated to Germany from Turkey is now set period of retirement and old age. The research data regarding the return of the first generation of the majority that it takes a transnational life and elders spent their time in this term hovering between Germany and Turkey. In terms of basic dimensions of the said development has important consequences for the migration process. In this study, the first generation of transnational, is discussed on the basic aspects of aging.
Öz
Çok boyutlu ve karmaşık bir olgu olan yaşlılık döneminde göçmenler söz konusu olduğunda sür... more Öz
Çok boyutlu ve karmaşık bir olgu olan yaşlılık döneminde göçmenler söz konusu olduğunda süreç özgün bir boyut kazanmakta; göç alan ülkelerde yaşlı göçmenleri kapsayan sosyal politikaların yeniden biçimlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Batı Avrupa ülkelerindeki birinci kuşak göçmenlerin 1980’li yılların sonundan itibaren yaşlılık sürecine eklemlenmeye başlamasıyla birlikte ‘göç ve yaşlılık’, yoğun göçmen nüfus barındıran Almanya’da da gündeme gelerek göç araştırmalarına konu edilmiştir. Ulus aşırı göç sürecinde bulunan Türk topluluğunun demografik yapısı dönüşüm içindedir, azalan doğum oranı ile yaşlı sayısı ters orantılı bir gelişme seyri göstermektedir. 1960’lı ve 1970’li yıllarda, göç hareketinin ilk evresinde Almanya’ya göç edenler günümüzde emeklilik ve yaşlılık döneminde yer almaktadır. Geri dönüşe ilişkin araştırma verileri ise birinci kuşağın büyük çoğunluğun transnasyonal bir yaşam sürdüğünü, yaşlılık dönemini Türkiye ve Almanya arasında gidip gelerek geçirdiğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmada, birinci kuşağın sosyoekonomik durumu, yaşlılık döneminin temel boyutları üzerinden ele alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Almanya’daki Birinci Kuşak Türk Göçmenler, Transnasyonal Göçmenler, Yaşlılık Döneminin Temel Boyutları.
Past –based data regarding the social life of OECD countries show the institute family underwent ... more Past –based data regarding the social life of OECD countries show the institute family underwent the important transitions from the functional and structural point of view. While the number of one-person family is showing an increase, fertility rates are gradually decreasing. In general, in all OECD countries, the marriage rates are declining and divorce rates are rising. The discussions on the causes of these important changes, seen in the indicators of social structure, are becoming intense and the studies are being carried out. According to this, in this study, as the reason for the increase in divorce, the increase seen in the rates of female labor force participation force has been attempted to be questioned. The relationship between the female labor force participation and divorce rate was examined by means of panel data analysis realized based on OECD countries between the years of 1990-2012. While the results of Panel Co-Integration Test, in which the clues of long termed relationships between the variables are provided, report the long termed relationship between the variables under consideration, at the same time, according to the final model, where fixed effects model is determined, a relationship at the serious level from the rate of labor force participation to the variable divorce has been reported.
Keywords: Divorce, Female Labor Force Participation, Panel Data Analysis
İşgücüne katılım oranı, toplumların gelişmişlik ve kalkınma düzeyleriyle ilgili olarak önemli bulgulara erişimi sağlayan analizler için kullanılan başat verilerden biridir. İşgücüne katılımın zayıf halkalarından biri olan kadınlar özelinde bu çalışma gerçekleştirilmek istenmiştir. Zorlaşan yaşam koşulları, iyi bir yaşam kalitesine kavuşabilmenin yükselen maliyeti, kriz, savaş gibi toplumun genelini etkileyen olaylar nedeniyle ortaya çıkan makroekonomik değişimler, kadınların da ekonomik desteğini gerektiren hallerdir. Bununla beraber, toplumsal ve kültürel anlayışların dönüşümleri, bazı durumlarda kadınların toplumsal hayata daha fazla katılmalarını sağlayabilir. Kadınların toplumda daha görünür hale gelmeleri işgücü piyasasındaki durumlarına da yansımıştır. Toplumsal kalıp yargıların önüne set çektiği bazı mesleklere kadınların ulaşılabilirliği artmıştır. Eğitim düzeyinin yükselmesi de kadınların çalışma hayatına girişlerini kolaylaştıran faktörlerdendir. Ancak işgücü piyasasında ve istihdam edilme koşullarında toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak kadınların erkeklere göre dezavantajlı oluşları devam etmektedir. Kadının kazancıyla aile ekonomisine yaptığı katkının elbette olumlu etkileri söz konusudur. Diğer taraftan kadının kazancının aile ekonomisinin temel kaynağından ziyade yan kaynağı olarak görülmesi kadının işgücüne katılımında ve istihdam koşullarında yer alan olumsuzlukların nedenlerindendir. Özellikle kadının çalışması hakkında genel kabul gören toplumsal yargıların oluşumu, kadın istihdamına “alternatif” bir durum olarak yaklaşmanın çizdiği çerçeve içinde gerçekleşir. Kadınların “gerekli” şartlarda ve “gerekli” zamanlarda çalışmaları; “gerekli” değilse çalışmamaları uygun bulunur. Diğer taraftan OECD ülkelerinin toplumsal yapısına ilişkin yakın geçmişe dayanan veriler, aile kurumunun yapısal ve işlevsel açıdan önemli geçişlere uğradığını göstermektedir. Tek kişilik hanelerin sayıları artış gösterirken doğurganlık oranları da giderek azalmaktadır. OECD ülkeleri genelinde evlenme oranları düşmekte, boşanma oranları da yükselmektedir. Toplumsal yapının göstergelerinde görülen bu önemli değişmelerin nedenleri üzerinde tartışmalar yoğunlaşmakta ve çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Buna göre bu çalışmada boşanmalarda görülen artışın nedeni olarak kadınların işgücüne katılım oranlarında görülen artış sorgulanmak istenmiştir. Kadınların işgücüne katılımları ile boşanma oranları arasındaki ilişki 1990-2012 yılları arasındaki OECD ülkeleri verilerine dayalı olarak gerçekleştirilen panel veri analizi ile incelenmiştir. Değişkenler arasındaki uzun dönemli ilişkinin ipuçlarının verildiği Panel Kointegrasyon test sonuçları söz konusu değişkenler arasında uzun dönemli ilişkiyi raporlarken, aynı zamanda sabit etkiler modelinin belirlendiği nihai modele göre işgücüne katılım oranından boşanma değişkenine doğru bir ciddi düzeyde bir ilişki raporlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle OECD ülkeleri üzerine gerçekleştirilen bu çalışma kapsamında elde edilen analiz sonuçları, kadınların işgücüne katılım oranlarının artışı ile boşanma oranlarının artışı arasında bir ilişki saptamıştır. Kadınların işgücüne katılımları birçok faktöre dayandırılabilir. Kadınların yetişkinlik dönemine erişinceye kadar geçirdikleri süre, toplumsallaşmanın önemli bir evresini oluşturur. Bu süreçte, kadınların topluma uyum sağlamaları birtakım toplumsal ve kültürel normlar, değerler ve şartlar altında şekillenir. Eğitim ve istihdam oranlarında görülen cinsiyet farklılıkları, bu sürece dayalı incelediğinde daha iyi anlaşılmaktadır. Dünya genelinde, kadınların eğitimden yararlanma ve istihdam edilme durumlarında erkeklere göre dezavantajlı oluşları, bu durumlarla ilgili yaygın olan toplumsal değer ve inançlarla yakından ilişkilidir. Kadının çalışması ile erkeğin çalışmasına toplumsal açıdan atfedilen anlamlar, aradaki ayrımı açıkça gösterecektir. Bu ayrımı bir cümleyle özetlemek istersek; “kadın çalışabilir ama erkek çalışmak zorundadır”. Bu noktada erkeğe yüklenen bu sorumluluğun ne kadar ağır olduğu da ortadadır. Yine bu bağlamda değinmek gerekir ki; her ne kadar kadınların işgücüne katılım oranlarında artış yaşansa da, iş yaşamında görülen cinsiyet ayrımcılığına dair bulgulara erişen birçok bilimsel araştırma da mevcuttur. Çalışmanın diğer önemli değişkeni olan boşanma olgusu, evliliğin sona ermesi şeklinde bir tanımlamadan çok daha kapsamlı düşünülmelidir. Bu kapsam içerisinde boşanmaya karar verme sürecinin altını çizmek gerekir. Kadınların çalışma hayatına girişi ile kazanç elde etmeye başlaması, mali bağımsızlık oluşturması açısından önemlidir. Birçok çalışmada yer alan mali bağımsızlığın kadınlara getirileri ise özgüvenin artması, ekonomik açıdan güvenli olduğu hissinin yarattığı huzur ve bu hisse dayalı olarak boşanmanın da nedeni olarak öne sürülen cesarettir. Bu cesaret ve özgüven kendi başına ayakları üstünde durabilmenin sosyal ve psikolojik itkileridir. Bununla beraber boşanmanın gerçekleşmesi iki tarafın da himayesindedir. İşgücüne katılan kadının üyesi olduğu aile yapısı da bu noktada göz önünde bulundurulmalıdır. Boşanan çiftlerde kadın ve erkekten herhangi birisini salt etkin görmek doğru olmadığı gibi, bu konuda bir tarafa sorumluluk yüklenmesi biçiminde oluşan genel kanı da yanlıştır. Kadının işgücüne katılması durumu boşanma oranlarında artışın nedeni olabilir. Ancak önemli olan, bu sonuç değerlendirilirken üyelerden biriyle ilgili aile yaşamında yaşanan bu değişime uyum sağlama sorumluluğunun sadece kadına yüklenmesi gibi cinsiyet ayrımcılığı yapmamaktadır. Kadının işgücüne katılımı boşanmayı artıran bir etkense, kadınların çalışmamasını çözüm olarak sunmak yerine bu tek taraflı bakış açısı olan ataerkil zihniyetin, diğer deyişle işgücüne katılımda eril tahakkümün sorgulanması gerekmez mi? Çalışmayan kadınların çalışmaya ilişkin motivasyonlarını etkileyen faktörler nelerdir? Çalışan kadınlar optimal kapasitelerini kullanıyorlar mı? Bu gibi soruların cevapları da bu çalışmanın analiz sonuçlarının arka planında etkili olan görünmeyen değişkenler olarak düşünülmelidir.
Anahtar Kelimeler: Boşanma, Kadınların İşgücüne Katılımı, Panel Veri Analizi
Abstract
The fact that the poverty increasingly grows in developed and under developed countries ... more Abstract The fact that the poverty increasingly grows in developed and under developed countries requires evaluation of activities for struggling with poverty. In this context, in the study, general impressions about poverty shall be presented in the scope of associated literatures on the basis of the statement indicating that the matter should be well-defined before giving effort to eliminate it. Poverty definitions determined in academic areas, in international organizations and activities, separation of poverty into kinds, measurement criteria, reasons for emergence and continuity of poverty problem make it difficult to explain general appearances of poverty and widen the scope of poverty alleviation strategies. In addition, studies evaluating poverty on the basis of culture indicate globalization of poverty and differences presented by poverty on the basis of community and even, households. These differences require evaluation of poor life of women and their ideas about poverty with an approach considering poverty in cultural sense. When studies performed in Turkey regarding poverty of women are analyzed, statistical findings, as well as qualitative data represent dramatic results about poverty experience of women and their roles in-houses. In addition, prioritization of women by social assistance programs and higher rate of women applying for assistance mechanisms also direct social support applications. Therefore, this study aims to identify women poverty by analyzing and reviewing applications being effective in struggling with poverty in the context of women poverty. Key Words: Poverty, Poverty and Woman Social Assistance Programs
Türkiye’de modernleşme sürecinin aile kurumuna yansımaları
sonucunda, ailenin yapısında ve işlevl... more Türkiye’de modernleşme sürecinin aile kurumuna yansımaları sonucunda, ailenin yapısında ve işlevlerinde değişimler söz konusu olmuştur. Geniş aile yapısı, evliliklerin bireysel tercihlere göre yapıldığı ve yeni evli çiftin ayrı bir evde yaşam sürdüğü çekirdek aile yapısına dönüşmüştür. Sanayileşme, kentleşme ve kadınların işgücüne artan katılımları sonucunda aile içi roller de değişmeye başlamıştır. Geleneksellikten modernliğe geçerken annelik, babalık, çocukluk rolleri yeniden tanımlanmıştır. Babanın artık yalnızca evin geçimini sağlayan kişi değil çocuğun gelişiminde önemli yer tutan kişi olduğu vurgulanmaya başlanmıştır. Bu çalışma literatür tarama yöntemiyle Türkiye’de modernleşme sürecinde aile kurumunun değişimini toplumsal cinsiyet ve babalık odağında incelemeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmada öncelikle toplumsal cinsiyet kavramına ve toplumsallaşma sürecinde erkeklik kimliğinin oluşumuna değinilmiştir. Bir erkeklik deneyimi olarak babalık, babalığın tarihsel süreçte değişimi, çocukluk rolü ve değişiminin babanın ailedeki yeri ve önemine etkisi, evlilik ve eş seçiminde meydana gelen değişim ve eşle olan ilişkinin babalığa olan etkisi, babalığın anneler ve babalar tarafından nasıl anlamlandırıldığı, geleneksel babalık ve yeni babalık arasındaki farklılıklar ve benzerlikler, farklı erkeklikler ve farklı babalıklar arasındaki bağlantılar, babaların kendi babalarından edindikleri babalık rolleri ve baba katılımını etkileyen faktörler üzerinde durulmuştur. Türkiye’de babalıkla ilgili gerçekleştirilen çalışmaların bulgularına yer verilerek makale sonlandırılmıştır.
MANİSA Akademik Araştırmalar Işığında Cilt:3, 2022
2020 yılının Mart ayında ülkemizde etkisini göstermeye başlayan Covid-19 salgınıyla beraber toplu... more 2020 yılının Mart ayında ülkemizde etkisini göstermeye başlayan Covid-19 salgınıyla beraber toplumsal yaşamımızın farklı alanlarında değişimler yaşanmıştır. Maske ve dezenfektan kullanımı, sosyal mesafe kuralları, ateş kontrol noktalarının kurulması, evden çalışma düzeni, kısmi zamanlı çalışma, sokağa çıkma yasakları, il giriş-çıkışlarının sınırlandırılması, okulların kapatılması gibi salgından korunmaya yönelik tedbirler alınarak yeni düzenlemeler getirilmiştir. Covid-19’un, sağlık hizmetlerinin, ev ve iş yaşamının örgütlenişinde ve işleyişinde önemli etkileri olmuştur. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de Covid-19 salgını hizmet sektörünü büyük ölçüde etkisi altına almıştır. Bu süreçte hizmet sektörü çalışanları hem kamusal hem de özel alanda aktif olarak çalışmaya devam etmek zorunda kalmışlardır. Toplumsal hayatın gündelik rutinleri olan temel mal ve hizmetlerin üretimi ile bakım emeğinin de önemi bu dönemde oldukça artmıştır. Toplumdaki bireylerin artık her zamankinden daha da fazla bakıma, hijyene, düzenli uyumaya, iyi beslenmeye ve sağlık hizmetlerine erişime ihtiyaçları vardır. İhtiyaçların karşılanması ise, her zaman olduğundan daha fazla, evin içerisindeki kadın emeği ile giderilmiştir. Salgın sürecinde hijyen koşullarının öneminin artması ile beraber yemek, temizlik gibi iş yüklerinin yanında el yıkama takibi, dışarıdan gelen gıda malzemelerinin dezenfekte edilmesi, duygusal emek gibi sorumlulukların artışının ev içi işbölümüne nasıl yansıdığı bu açıdan önemlidir. Buna göre çalışmanın temel amacı salgın sürecinde bireylere yüklenen özel ve kamusal alandaki sorumlulukların neler olduğunu ve ortaya çıkan yeni ihtiyaçların nasıl karşılandığını tespit etmek ve toplumsal cinsiyet ekseninde değerlendirmektir. Gündelik hayatı biçimlendiren toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü, hizmet sektörü çalışanlarının salgın sürecindeki deneyimleri üzerinden incelenmiştir. Bu doğrultuda nicel yaklaşımın benimsendiği bu araştırmanın evreni Manisa’da hizmet sektöründe çalışan kadınlar ve erkeklerdir. Örneklem grubuna 19 Mart - 6 Mayıs 2021 tarihleri arasında dijital ortamda anket uygulaması gerçekleştirilmiş, hizmet sektörü çalışanlarından toplanan veriler SPSS programı aracılığyla frekans dağılımı, çapraz tablolar, betimleyici istatistikler ve t-testi kullanılarak analiz edilmiştir. Analizler sonucunda elde edilen bulgular tablolar halinde sunularak açıklanmıştır.
HARRY POTTER KİTAPLARINDA ANNELİK OLGUSUNUN FEMİNİST BİR DEĞERLENDİRMESİ, 2022
Feminist teoride annelik, içgüdüsel bir duygu olmaktan öte sosyal, politik ve kültürel normlar et... more Feminist teoride annelik, içgüdüsel bir duygu olmaktan öte sosyal, politik ve kültürel normlar etrafında tartışılan bir olgudur. Annelik bir yandan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve dayatılan cinsiyet rollerinin sürdürülmesinde etkin bir araç olarak kullanıldığı için sorgulanırken, diğer yandan kadınlığa özgü düşünme ve deneyim pratiği olarak olumlu açıdan değerlendirilmektedir. Kadınların üreme hakları ve sağlık durumları, doğum ve emzirme izni gibi yasal hakları, annelik öğretileri ve deneyimleri, ev içi roller ve bakım emeği, sınıfsal farklılıklar ve yoksulluk gibi konular ile annelik, feminist tartışmaların her zaman gündeminde olmuştur. Çocukluk döneminde annelik algısının oluşum süreci ise masallar, çocuk edebiyatı ve medya ürünleri çözümlemeleriyle tartışılmaya devam etmektedir. Bu çalışma J. K. Rowling’in yazdığı Harry Potter kitap serisindeki kadın karakterlerin annelik rolüne odaklanmaktadır. Harry Potter fantastik kurgu serisi, 1997-2007 yılları arasında çıkan yedi kitaptan oluşmaktadır. Kitapların incelendiği bu çalışmada nitel araştırma yöntemi izlenmiş, doküman analizi tekniği kullanılarak bulgulara erişilmiştir. Serideki anne karakterlerin özellikleri, üstlendikleri sorumluluklar, aile içi konumları ve çocuklarıyla ilişkileri incelenmiştir. Harry Potter kitaplarının sihir dünyasının ataerkil kalıp değerleri içerip içermediği tartışılmıştır. Anneliğin kadınlar için önemli bir rol olarak işlendiği, hayal gücünün sihir dünyasını dahi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kurtaramadığı sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Annelik, Feminizm, Harry Potter, Toplumsal Cinsiyet Rolleri.
A FEMINIST REVIEW OF THE MOTHERHOOD PHENOMENON IN HARRY POTTER BOOKS ABSTRACT In feminist theory, motherhood is a phenomenon that is discussed around social, political and cultural norms rather than being an instinctive feeling. On the one hand, motherhood is questioned as it is used as an effective tool in maintaining gender inequality and imposed gender roles, on the other hand, it is positively evaluated as a practice of thinking and experience specific to femininity. Issues such as women’s reproductive rights and health status, legal rights such as maternity and breastfeeding leave, motherhod teachings and experiences, domestic roles and care work, class differences and poverty, and motherhood have always been on the agenda of feminist debates. The formation process of the perception of motherhood in childhood continues to be discussed with the analysis of fairy tales, children’s literature and media products. This study focuses on the maternal role of female characters in the Harry Potter book series written by J. K. Rowling. The Harry Potter fantasy fiction series consists of seven boks released between 1997 and 2007. In this study, in which the books were examined, the qualitative research method was followed and the findings were reached by using the document analysis technique. The mother characters in the series, their features, their responsibilities, their positions in the family and their relations with their children were examined. It has been discussed whether the magic world of Harry Potter books includes patriarchal stereotypes. It was concluded that motherhood was treated as an important role for women, and that imagination could not save even the magic world from gender inequality. Keywords: Motherhood, Feminism, Harry Potter, Gender Roles.
SDÜ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 2022
Özet 1960'lı ve 70'li yıllar, sistem karşıtı toplumsal hareketlerin yükseldiği bir dönemdir. Döne... more Özet 1960'lı ve 70'li yıllar, sistem karşıtı toplumsal hareketlerin yükseldiği bir dönemdir. Dönemin isyanlarını ve taleplerini kültürel ürünlerden yakalamak mümkündür. Sisteme eleştirel yaklaşan filmlerden biri olan One Flew Over the Cuckoo's Nest (Guguk Kuşu), Ken Kesey'in 1962 yılında yayımlanan romanından uyarlanarak 1975 yılında çekilen ABD yapımı bir filmdir. Film dönemin en çok izlenen yapıtlarından biri olmuştur. Ancak filmin eleştirelliği patriyarkal sistemi teğet geçmektedir. Buradan hareketle cinsiyet körü bir sistem eleştirisinin patriyarkayı besleme yollarının neler olabileceğini açığa çıkarmak amacıyla Guguk Kuşu filmi feminist perspektifle incelenmek istenmiştir. Film, odağına aldığı akıl hastanesinin kurumsal işlevlerini ne düzeyde gerçekleştirebildiğine dair şüpheler barındırır. Bu şüpheler, sisteme karşıtlığın nedenleri olarak öne sürülür. Çalışmada öncelikle hastanenin işleyiş sisteminin patriyarkal görünümleri üzerinde durulmuştur. Ana karakterler olan Hemşire Ratched ve McMurphy arasındaki çatışmalar ile diğer karakterler toplumsal cinsiyet odağında tartışılarak analiz sonlandırılmıştır.
Flört sürecinde şiddetin toplumsal cinsiyet analizi: Manisa Celal Bayar Üniversitesi öğrencilerine yönelik bir araştırma. Özbaşaran F, editör. Toplumsal Cinsiyet ve Kadın. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2019. , 2019
ÖZET Gelecek nesillerin sağlıklı ilişkilerin yürütüldüğü bir aileyi inşa edebilmelerini, flört şi... more ÖZET Gelecek nesillerin sağlıklı ilişkilerin yürütüldüğü bir aileyi inşa edebilmelerini, flört şiddeti sorununun çözümlenmesiyle ilişkilendirmek mümkündür. Bu amaçla niceliksel yöntemin izlendiği bu çalışmada, Manisa Celal Bayar Üniversitesi lisans öğrencilerinin flört süreci ve flört şiddeti algısı karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Araştırmanın örneklem grubu, üniversitenin farklı fakülte- lerinde öğrenim gören 636 öğrenci oluşturmuştur. Kullanılan veri toplama teknikleri ise belgesel ta- rama ve ankettir. Toplanan verilerin SPSS analiz sonuçlarına göre; gençler tarafından ailenin flört ilişkileri hakkında bilgisi olmasına önem verilse de gençlerin ilişki sürecine dair arkadaşlarının gö- rüşlerine daha çok başvurduğu saptanmıştır. Flört şiddetine ilişkin davranış sıklıklarının ve tutum düzeylerinin düşük olduğu tespit edilmiş; kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre daha az flört şid- detine eğilimli oldukları ve öğrencilerin fiziksel şiddetten daha yüksek oranda psikolojik şiddete eği- limli oldukları sonucuna varılmıştır. Flört ilişki süresinin flört şiddetine eğilim düzeylerini etkilemediği; ancak flört şiddetine başvuran kişilerin herhangi bir şiddet davranışında bulunmayan kişilere göre daha çok şiddete eğilimli oldukları sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Flört şiddeti; toplumsal cinsiyet; üniversite gençliği
ABSTRACT It is possible to associate the future generations with the ability to build a family in which healthy relationships are conducted and to solve the problem of dating violence. In this study where quantitative method was followed for this purpose, the flirting process and dating violence perception of Manisa Celal Bayar University undergraduate students were analyzed comparatively. The sample group of the study consisted of 636 students studying at different faculties of the university. The data collection techniques used are documentary screening and survey. According to the SPSS analysis of the collected data; Although it is emphasized that young people have knowledge about flirting rela- tions of the family, it is determined that young people apply more to their friends' opinions about the relationship process. It was determined that the frequency of behaviors and attitude levels related to flirt severity were low; female students are less prone to dating violence than male students, and stu- dents are more prone to psychological violence than physical violence. The duration of the flirting re- lationship did not affect the dating violence; however, it is concluded that people who apply for the dating violence tend to have more violence than those who do not have any violent behavior.
Keywords: Dating violence; gender; university youth
Kadinlarin yasamlarinianlamlandirmanin, toplumsal rollerini ve eylemlerini aciklamanin yanisira k... more Kadinlarin yasamlarinianlamlandirmanin, toplumsal rollerini ve eylemlerini aciklamanin yanisira kadin kimliginin olusumunda ve bicimlendirilmesinde de etkin rol oynayan feminist hareket ile bu hareketin akademide kurumsallasma surecine yonelik ‘bilimde kadin’ konusu gunumuzde sosyal bilimler alan yazininda yogun olarak tartisilmaktadir. Konuya iliskin calismalarda akademide kadin varligina isaret eden sayisal verilerin yanisira feminist soylemlerin gelisim surecinde bicimlenisi ve ugradigidonusumler de ele alinmaktadir. Kadinlarin 18. yuzyilda kucuk gruplar halinde sokak eylemleriyle baslayan mucadeleleri gunumuzde akademik calismalarla desteklenen, yerel, bolgesel ve uluslararasiorganizasyonlar cercevesinde etkinlik saglayan bir bicime donusmustur. Bu donusumde kadinin konumunun insan haklaribaglaminda iyilestirilmesini ve kadin erkek iliskisinin toplumsal cinsiyet ayrimciliginin otesinde saglikliyurutulmesini amaclayan; kadinlarin egitim duzeylerinin giderek yukselmesine, egitmen,...
Ataerkillik toplumun tum kurumlarina ve sosyal iliski aglarina sinerek kadinlarin aleyhinde isley... more Ataerkillik toplumun tum kurumlarina ve sosyal iliski aglarina sinerek kadinlarin aleyhinde isleyen bir toplumsal cinsiyet rejimidir. Bu rejimin dayanaklari, cinsiyet hiyerarsisinde erkekleri kadinlardan daha ust duzeylerde tutan geleneksel normlar ve degerlerdir. Her gelenekselligin bu duruma yonelik bir fonksiyonu oldugu kabulunden ziyade eril tahakkumu saglayan gelenekselliklere takilmak gerekir. Erkeklerin bu hegomonik durumunu besleyen ve toplumda yerlesik olan normlar ile degerler, gizli guc kaynaklariolarak islerlik gosterebildigi gibi aleni bicimde de taraftar toplayabilmektedir. Her kosulda ise cinsiyetler arasinda haklara dayaliayrimciliklarin olustugu ve esitsiz toplumsal yasam kosullarinda kadin ve erkeklerin kutuplastirildigi asikardir. Ataerkil toplum yapisinin icerdigi bu cinsiyete dayaliayrimciligin catismacidogasigeregi, toplumda kadin ile erkek zitliklara ve esitsizliklere dayalietkilesim oruntusunde vucut bulur ve bu durum toplumda hakim kilinan toplumsal cinsiyet...
Selçuk Üniversitesi / Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi Cilt:16 Sayı:2 / 1-19, 2015
ÖZ Bu çalışma, meslek yüksekokullarının yerel yönetim programlarının mevcut durumunun incelenmesi... more ÖZ Bu çalışma, meslek yüksekokullarının yerel yönetim programlarının mevcut durumunun incelenmesini içerir. Meslek yüksekokulu yerel yönetim programı öğrencilerinin istihdam beklenti düzeyleri, Adnan Menderes Üniversitesi Kuyucak Meslek Yüksekokulu yerel yönetimler programı öğrencileri örneğinde incelenmiştir. Anket uygulaması ile toplanan veriler istatistiksel olarak analiz edilmiştir. • ANAHTAR KELİMELER Yerel Yönetimler, İstihdam, İstihdam Beklentisi. • ABSTRACT This study include exploring the current condition of local governments programmes of the vocational schools. The employment expectation levels of the vocational school students were explored in the case of Adnan Menderes University Kuyucak Vocational School. The data that were collected via the public survey, were analysed statistically.
2. ULUSLARARASI KADIN KONGRESİ, Güçlndirilmek Yerine Güçlenmek ve İlerlemek 2 nd WOMEN’S CONGRESS, Gaining Power and Advancement Rather Than Empowerment 4-5 EKİM - OCTOBER 2018 DESEM, İZMİR , 2018
Öz. Kadınların kendilerine özgü erkeklerle eşdeğer olmayan kamusallık biçimlerinin en iyi görünüm... more Öz. Kadınların kendilerine özgü erkeklerle eşdeğer olmayan kamusallık biçimlerinin en iyi görünümlerinden biri göçmen kadınların yaşamıdır. Hem göçmen hem kadın olmaları özel ile kamusal alanı ayıran sınırın geçirgenliğini ve muğlaklığını ortaya çıkaran bir durumdur. Bununla beraber bu kadınlar, özel alana biçilen ev işleri, bakıcılık gibi cinsiyet rollerini kamusal alana taşıyanlardır. Aynı zamanda özel alan mekanı olarak tanımlanmış ev içinde kamusallıklarını yaşayan kadınlardır. Tüm bu nedenlerle yatılı olarak bakıcılık yapan yurt dışından göçle gelen kadınların deneyimleri, bu çalışmada feminist analize tabi tutulmuştur. Kartopu örnekleme tekniği kullanılarak ulaşılan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Özbekistan’dan Türkiye’ye istihdam amaçlı gelen altı göçmen kadınla derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Yapılan analizde, özel-kamusal alan karşıtlığı perdesinin ardındaki “kadın kamusallığı”nın göçmen kadın deneyimlerine başvurarak deşifre edilmesi gerçekleştirilerek kadın kamusallığının özgün yapısı anlaşılmaya çalışılmıştır. Veri analizinde, kamusalın özele sızma yollarının bedene, mekana ve emeğe müdahale ile açıldığı görülmüştür. Emeğe müdahalenin de fiziksel ve duygusal olmak üzere emek türleri üzerinden gerçekleştiği söylenebilir. Göçmen kadınların müdahalelere tepkileri ise emeğin maddi ve duygusal karşılığını alma ve izin günlerini kullanabilme durumlarında ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Ataerkillik, Göç, Kadın Kamusallığı, Toplumsal Cinsiyet.
2. ULUSLARARASI 11. ULUSAL İZMİR İLERİ YAŞ SEMPOZYUMU 21-22 MART 2018, 2018
Amaç: Yaşlılık süreci salt biyolojik boyutlara indirgenmeden sosyal ve kültürel yönleriyle değerl... more Amaç: Yaşlılık süreci salt biyolojik boyutlara indirgenmeden sosyal ve kültürel yönleriyle değerlendirildiğinde, bireylerin birçok faktöre göre ayrı sorun alanlarının olduğunu görmek mümkündür. Özellikle yaşlı mülteciler, hem yaşlılık hem göçmenlik sürecinin olumsuzluklarını yaşayan bireyler olarak; sağlık, barınma, aile bağları, sosyal ağlar, gelir, eğitim ve uyum gibi temel boyutlar ekseninde tartışılması gereken sosyal bir grubu teşkil eder. Yaşlı mülteciler; olumsuz ve ağır koşullarda istihdam edilme, düşük gelir düzeyi, yoksulluk, düzensiz yaşam, sağlıksız beslenme, yetersiz barınma koşulları, memleket özlemi, göç edilen bölgeye uyum sağlayamama, yalnızlık, sosyal dışlanma gibi nedenlerle yerli yaşlılardan daha fazla ve farklı sorunlarla yüzleşir. Bu çalışma kapsamında yaşlı mültecilerin göç süreci ve sonrasında sosyal yaşamın çeşitli yönlerinden dışlanma durumları üzerinde durulmak istenmiştir. Yaşlı mültecilerin çok boyutlu dışlanma süreçleri, ekonomik kaynaklara erişimsizlik ve sosyal sermaye kaynaklı ilişki ağı ve statü kaybıyla ilişkilendirilmiş; mülteci bireylerin cinsiyet, eğitim, gelir düzeyi ve sosyal statü ekseninde kendi içindeki kategoriler bağlamında sosyal dışlanma deneyimlerinin anlaşılabileceği düşünülmüştür.
Öz Çok boyutlu ve karmaık bir olgu olan yalılık döneminde göçmenler söz konusu olduunda süreç özg... more Öz Çok boyutlu ve karmaık bir olgu olan yalılık döneminde göçmenler söz konusu olduunda süreç özgün bir boyut kazanmakta; göç alan ülkelerde yalı göçmenleri kapsayan sosyal politikaların yeniden biçimlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Batı Avrupa ülkelerindeki birinci kuak göçmenlerin 1980'li yılların sonundan itibaren yalılık sürecine eklemlenmeye balamasıyla birlikte 'göç ve yalılık', youn göçmen nüfus barındıran Almanya'da da gündeme gelerek göç aratırmalarına konu edilmitir. Ulus aırı göç sürecinde bulunan Türk topluluunun demografik yapısı dönüüm içindedir, azalan doum oranı ile yalı sayısı ters orantılı bir gelime seyri göstermektedir. 1960'lı ve 1970'li yıllarda, göç hareketinin ilk evresinde Almanya'ya göç edenler günümüzde emeklilik ve yalılık döneminde yer almaktadır. Geri dönüe ilikin aratırma verileri ise birinci kuaın büyük çounluun transnasyonal bir yaam sürdüünü, yalılık dönemini Türkiye ve Almanya arasında gidip gelerek geçirdiini ortaya koymaktadır. Bu çalımada, birinci kuaın sosyo-ekonomik durumu, yalılık döneminin temel boyutları üzerinden ele alınmaktadır. Anahtar Kelimeler:Almanya'daki Birinci Kuak Türk Göçmenler, Transnasyonal Göçmenler, Yalılık Döneminin Temel Boyutları. Abstract Concerning about immigrants people who is in the old age term which is complex and multidimensional phenomenon the process of aging gains original dimension; migration-receiving countries requires the reshaping of social policy that covers older immigrants. First-generation immigrants in Western European countries with the articulation of the aging process start from the end of the 1980s ' migration and aging' issue has been the subject of research on immigration in Germany that hosting receive immigrant population. The structure of the immigrant Turkish community is always in the transformation process, the birth rate has gradually declined, the number of elderly increases. 1960s and 1970s, in the first stage of migration movements, who immigrated to Germany from Turkey is now set period of retirement and old age. The research data regarding the return of the first generation of the majority that it takes a transnational life and elders spent their time in this term hovering between Germany and Turkey. In terms of basic dimensions of the said development has important consequences for the migration process. In this study, the first generation of transnational, is discussed on the basic aspects of aging.
Öz
Çok boyutlu ve karmaşık bir olgu olan yaşlılık döneminde göçmenler söz konusu olduğunda sür... more Öz
Çok boyutlu ve karmaşık bir olgu olan yaşlılık döneminde göçmenler söz konusu olduğunda süreç özgün bir boyut kazanmakta; göç alan ülkelerde yaşlı göçmenleri kapsayan sosyal politikaların yeniden biçimlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Batı Avrupa ülkelerindeki birinci kuşak göçmenlerin 1980’li yılların sonundan itibaren yaşlılık sürecine eklemlenmeye başlamasıyla birlikte ‘göç ve yaşlılık’, yoğun göçmen nüfus barındıran Almanya’da da gündeme gelerek göç araştırmalarına konu edilmiştir. Ulus aşırı göç sürecinde bulunan Türk topluluğunun demografik yapısı dönüşüm içindedir, azalan doğum oranı ile yaşlı sayısı ters orantılı bir gelişme seyri göstermektedir. 1960’lı ve 1970’li yıllarda, göç hareketinin ilk evresinde Almanya’ya göç edenler günümüzde emeklilik ve yaşlılık döneminde yer almaktadır. Geri dönüşe ilişkin araştırma verileri ise birinci kuşağın büyük çoğunluğun transnasyonal bir yaşam sürdüğünü, yaşlılık dönemini Türkiye ve Almanya arasında gidip gelerek geçirdiğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmada, birinci kuşağın sosyoekonomik durumu, yaşlılık döneminin temel boyutları üzerinden ele alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Almanya’daki Birinci Kuşak Türk Göçmenler, Transnasyonal Göçmenler, Yaşlılık Döneminin Temel Boyutları.
Past –based data regarding the social life of OECD countries show the institute family underwent ... more Past –based data regarding the social life of OECD countries show the institute family underwent the important transitions from the functional and structural point of view. While the number of one-person family is showing an increase, fertility rates are gradually decreasing. In general, in all OECD countries, the marriage rates are declining and divorce rates are rising. The discussions on the causes of these important changes, seen in the indicators of social structure, are becoming intense and the studies are being carried out. According to this, in this study, as the reason for the increase in divorce, the increase seen in the rates of female labor force participation force has been attempted to be questioned. The relationship between the female labor force participation and divorce rate was examined by means of panel data analysis realized based on OECD countries between the years of 1990-2012. While the results of Panel Co-Integration Test, in which the clues of long termed relationships between the variables are provided, report the long termed relationship between the variables under consideration, at the same time, according to the final model, where fixed effects model is determined, a relationship at the serious level from the rate of labor force participation to the variable divorce has been reported.
Keywords: Divorce, Female Labor Force Participation, Panel Data Analysis
İşgücüne katılım oranı, toplumların gelişmişlik ve kalkınma düzeyleriyle ilgili olarak önemli bulgulara erişimi sağlayan analizler için kullanılan başat verilerden biridir. İşgücüne katılımın zayıf halkalarından biri olan kadınlar özelinde bu çalışma gerçekleştirilmek istenmiştir. Zorlaşan yaşam koşulları, iyi bir yaşam kalitesine kavuşabilmenin yükselen maliyeti, kriz, savaş gibi toplumun genelini etkileyen olaylar nedeniyle ortaya çıkan makroekonomik değişimler, kadınların da ekonomik desteğini gerektiren hallerdir. Bununla beraber, toplumsal ve kültürel anlayışların dönüşümleri, bazı durumlarda kadınların toplumsal hayata daha fazla katılmalarını sağlayabilir. Kadınların toplumda daha görünür hale gelmeleri işgücü piyasasındaki durumlarına da yansımıştır. Toplumsal kalıp yargıların önüne set çektiği bazı mesleklere kadınların ulaşılabilirliği artmıştır. Eğitim düzeyinin yükselmesi de kadınların çalışma hayatına girişlerini kolaylaştıran faktörlerdendir. Ancak işgücü piyasasında ve istihdam edilme koşullarında toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak kadınların erkeklere göre dezavantajlı oluşları devam etmektedir. Kadının kazancıyla aile ekonomisine yaptığı katkının elbette olumlu etkileri söz konusudur. Diğer taraftan kadının kazancının aile ekonomisinin temel kaynağından ziyade yan kaynağı olarak görülmesi kadının işgücüne katılımında ve istihdam koşullarında yer alan olumsuzlukların nedenlerindendir. Özellikle kadının çalışması hakkında genel kabul gören toplumsal yargıların oluşumu, kadın istihdamına “alternatif” bir durum olarak yaklaşmanın çizdiği çerçeve içinde gerçekleşir. Kadınların “gerekli” şartlarda ve “gerekli” zamanlarda çalışmaları; “gerekli” değilse çalışmamaları uygun bulunur. Diğer taraftan OECD ülkelerinin toplumsal yapısına ilişkin yakın geçmişe dayanan veriler, aile kurumunun yapısal ve işlevsel açıdan önemli geçişlere uğradığını göstermektedir. Tek kişilik hanelerin sayıları artış gösterirken doğurganlık oranları da giderek azalmaktadır. OECD ülkeleri genelinde evlenme oranları düşmekte, boşanma oranları da yükselmektedir. Toplumsal yapının göstergelerinde görülen bu önemli değişmelerin nedenleri üzerinde tartışmalar yoğunlaşmakta ve çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Buna göre bu çalışmada boşanmalarda görülen artışın nedeni olarak kadınların işgücüne katılım oranlarında görülen artış sorgulanmak istenmiştir. Kadınların işgücüne katılımları ile boşanma oranları arasındaki ilişki 1990-2012 yılları arasındaki OECD ülkeleri verilerine dayalı olarak gerçekleştirilen panel veri analizi ile incelenmiştir. Değişkenler arasındaki uzun dönemli ilişkinin ipuçlarının verildiği Panel Kointegrasyon test sonuçları söz konusu değişkenler arasında uzun dönemli ilişkiyi raporlarken, aynı zamanda sabit etkiler modelinin belirlendiği nihai modele göre işgücüne katılım oranından boşanma değişkenine doğru bir ciddi düzeyde bir ilişki raporlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle OECD ülkeleri üzerine gerçekleştirilen bu çalışma kapsamında elde edilen analiz sonuçları, kadınların işgücüne katılım oranlarının artışı ile boşanma oranlarının artışı arasında bir ilişki saptamıştır. Kadınların işgücüne katılımları birçok faktöre dayandırılabilir. Kadınların yetişkinlik dönemine erişinceye kadar geçirdikleri süre, toplumsallaşmanın önemli bir evresini oluşturur. Bu süreçte, kadınların topluma uyum sağlamaları birtakım toplumsal ve kültürel normlar, değerler ve şartlar altında şekillenir. Eğitim ve istihdam oranlarında görülen cinsiyet farklılıkları, bu sürece dayalı incelediğinde daha iyi anlaşılmaktadır. Dünya genelinde, kadınların eğitimden yararlanma ve istihdam edilme durumlarında erkeklere göre dezavantajlı oluşları, bu durumlarla ilgili yaygın olan toplumsal değer ve inançlarla yakından ilişkilidir. Kadının çalışması ile erkeğin çalışmasına toplumsal açıdan atfedilen anlamlar, aradaki ayrımı açıkça gösterecektir. Bu ayrımı bir cümleyle özetlemek istersek; “kadın çalışabilir ama erkek çalışmak zorundadır”. Bu noktada erkeğe yüklenen bu sorumluluğun ne kadar ağır olduğu da ortadadır. Yine bu bağlamda değinmek gerekir ki; her ne kadar kadınların işgücüne katılım oranlarında artış yaşansa da, iş yaşamında görülen cinsiyet ayrımcılığına dair bulgulara erişen birçok bilimsel araştırma da mevcuttur. Çalışmanın diğer önemli değişkeni olan boşanma olgusu, evliliğin sona ermesi şeklinde bir tanımlamadan çok daha kapsamlı düşünülmelidir. Bu kapsam içerisinde boşanmaya karar verme sürecinin altını çizmek gerekir. Kadınların çalışma hayatına girişi ile kazanç elde etmeye başlaması, mali bağımsızlık oluşturması açısından önemlidir. Birçok çalışmada yer alan mali bağımsızlığın kadınlara getirileri ise özgüvenin artması, ekonomik açıdan güvenli olduğu hissinin yarattığı huzur ve bu hisse dayalı olarak boşanmanın da nedeni olarak öne sürülen cesarettir. Bu cesaret ve özgüven kendi başına ayakları üstünde durabilmenin sosyal ve psikolojik itkileridir. Bununla beraber boşanmanın gerçekleşmesi iki tarafın da himayesindedir. İşgücüne katılan kadının üyesi olduğu aile yapısı da bu noktada göz önünde bulundurulmalıdır. Boşanan çiftlerde kadın ve erkekten herhangi birisini salt etkin görmek doğru olmadığı gibi, bu konuda bir tarafa sorumluluk yüklenmesi biçiminde oluşan genel kanı da yanlıştır. Kadının işgücüne katılması durumu boşanma oranlarında artışın nedeni olabilir. Ancak önemli olan, bu sonuç değerlendirilirken üyelerden biriyle ilgili aile yaşamında yaşanan bu değişime uyum sağlama sorumluluğunun sadece kadına yüklenmesi gibi cinsiyet ayrımcılığı yapmamaktadır. Kadının işgücüne katılımı boşanmayı artıran bir etkense, kadınların çalışmamasını çözüm olarak sunmak yerine bu tek taraflı bakış açısı olan ataerkil zihniyetin, diğer deyişle işgücüne katılımda eril tahakkümün sorgulanması gerekmez mi? Çalışmayan kadınların çalışmaya ilişkin motivasyonlarını etkileyen faktörler nelerdir? Çalışan kadınlar optimal kapasitelerini kullanıyorlar mı? Bu gibi soruların cevapları da bu çalışmanın analiz sonuçlarının arka planında etkili olan görünmeyen değişkenler olarak düşünülmelidir.
Anahtar Kelimeler: Boşanma, Kadınların İşgücüne Katılımı, Panel Veri Analizi
Abstract
The fact that the poverty increasingly grows in developed and under developed countries ... more Abstract The fact that the poverty increasingly grows in developed and under developed countries requires evaluation of activities for struggling with poverty. In this context, in the study, general impressions about poverty shall be presented in the scope of associated literatures on the basis of the statement indicating that the matter should be well-defined before giving effort to eliminate it. Poverty definitions determined in academic areas, in international organizations and activities, separation of poverty into kinds, measurement criteria, reasons for emergence and continuity of poverty problem make it difficult to explain general appearances of poverty and widen the scope of poverty alleviation strategies. In addition, studies evaluating poverty on the basis of culture indicate globalization of poverty and differences presented by poverty on the basis of community and even, households. These differences require evaluation of poor life of women and their ideas about poverty with an approach considering poverty in cultural sense. When studies performed in Turkey regarding poverty of women are analyzed, statistical findings, as well as qualitative data represent dramatic results about poverty experience of women and their roles in-houses. In addition, prioritization of women by social assistance programs and higher rate of women applying for assistance mechanisms also direct social support applications. Therefore, this study aims to identify women poverty by analyzing and reviewing applications being effective in struggling with poverty in the context of women poverty. Key Words: Poverty, Poverty and Woman Social Assistance Programs
Kitabın Adı: HASTA TOPLUM: Cinsiyetçilik, Tıbbileştirme ve Tüketime Dair Sağlık Çözümlemeleri
... more Kitabın Adı: HASTA TOPLUM: Cinsiyetçilik, Tıbbileştirme ve Tüketime Dair Sağlık Çözümlemeleri
Editör: Duygu ALPTEKİN
Son yıllarda sağlıkla ilgili çalışmalar, biyolojik ve tıbbi boyutun yanı sıra sosyal bilimlerin konuya yaklaşımları ile daha mozaik bir yapıya bürünmüş ve eleştirel bir düşünce akımı yaratmıştır. Bu akıma destek olma amacıyla sosyoloji, iletişim, sağlık ve gerontoloji gibi farklı disiplinlerdeki sosyal bilimcileri buluşturan bu kitapta, sağlığın toplumdaki farklı görünümleri üzerinden yapılan analizler bulunmaktadır. Sağlıklı ve hasta olma hallerinin tartışmasını; erkek ve kadın bedenlerinin tıbbileştirilmesi konusunu; yaş, cinsiyet ve sosyo-ekonomik statüye bağlı ortaya çıkan eşitsizlikleri içeren bu kitap çalışmasının, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, sağlık kanaat önderlerinin ve bilgisinin gündelik hayata nüfuzu ve tüketim toplumunda sağlık tartışmaları ile literatüre farklı alanlardan katkı sağlaması hedeflenmiştir. Bununla beraber Türkiye’ye ilişkin genel sağlık profilleri eşliğinde yaş ve cinsiyete dayalı karşılaştırmalı analizlerinin yanı sıra madde bağımlılığı ve kullanımı, yaşlılık sürecinde karşılaşılan sağlık sorunları ve eşitsizlikleri, yaşlı bakımı, kent ve kır yaşamında sağlık hizmetlerinden yararlanma koşulları gibi güncel ve önemli sağlık sorunlarına da çalışmada yer verilmiştir.
Bireye yaşama sevinci veren ve bireyde birliktelik ve dayanışma ruhunu harekete geçiren aidiyet d... more Bireye yaşama sevinci veren ve bireyde birliktelik ve dayanışma ruhunu harekete geçiren aidiyet duygusu ya da ait olma hali; insan ilişkilerini anlamada yardımcı olan bir şeye bağlanma ihtiyacına karşılık gelir. Bireylerin doğumla birlikte kendilerini içinde buldukları kimlik bağlarının ve sonrasında kendilerini ait hissettikleri gruplar ile kurdukları sosyal etkileşim ağlarının, kişiliğin gelişiminde rolü büyüktür. Bireylerin kişilik gelişiminde üyesi oldukları topluma olan aidiyetleri ise toplumsal birliğin ve bütünlüğün sağlanması ve süreklilik kazanması için gereken ortaklık duygusudur. Bu duygu ortaklığı, bölgesel ortaklık ve aynı tarihsel geçmişe sahiplik ile bireylerin bir aradalığını anlamlı ve değerli kılar.
Toplumsal aidiyet, birey ile toplum arasında karşılıklı beklentilere dayanan bir birliktelik sözleşmesidir. Bir gencin toplumdan beklentileri, aile ve sosyal çevresiyle kurduğu ilişkilerde yaşadığı sorunlar, gelecek kaygıları, toplumsal kurumlara duyduğu güven ve mensubu olduğu eğitim kurumu ile ilgili duygu ve düşünceleri, o gencin toplumsal aidiyetini biçimlendirir. Üniversite gençliğinin toplumsal aidiyet kodlarının ele alındığı bu kitapta, ilk olarak aidiyet ihtiyacının toplumsal davranışların inşasındaki rolü ile toplumsallaşma sürecindeki etkenliği üzerinde durulmuştur. Ulusal, etnik, dinsel, mekânsal ve örgütsel aidiyetleriyle bireylerin topluma nasıl entegre oldukları, mensubu oldukları topluma aidiyeti azalan bireylerin yoksunlukları ile ortaya çıkan sosyal ve psikolojik sorunlar etrafında toplumsal aidiyet tartışmaya açılmıştır. Kitabın alan araştırmasının bulgularını kapsayan bölümünde ise üniversite gençliğinin topluma aidiyetini biçimlendiren "toplumsallık duygusu", "toplumsal sorumluluk ve fedakârlık", "sosyal adalet ve eşitlik" ile "toplumsal ilgi" başlıkları altında sunulan boyutlar ekseninde gerçekleştirilen analizlere yer verilmiştir. Gençliğin toplumsal aidiyetini inceleyen bu kitap, bu yönde yapılacak olan çalışmalara katkı sağlaması umudu taşımaktadır.
Kitabın Adı: KADIN BEDENİ VE İSTİSMARI
Editörler: Fatma Zehra Fidan & Duygu Alptekin
İçindeki... more Kitabın Adı: KADIN BEDENİ VE İSTİSMARI
Editörler: Fatma Zehra Fidan & Duygu Alptekin
İçindekiler:
Önsöz / Prof. Dr. Ayşe DURAKBAŞA
Kuramsal Açılımlar
Feminist Teoride Beden ve Cinselliğin Toplumsal İnşası / Fatmagül BERKTAY
Kadın Bedeni ve Toplumsal İzdüşümleri: Sosyolojik Bir Bakış / Aylin NAZLI
Antik Yunan Tragedyalarında “Kadın İmgesi”nin Gerçeklikle İlişkisi / Aylin ÇANKAYA
Kadın Bedenine Dinsel Perspektiften Yaklaşımlar
Dinler, İslâm ve Kadın Bedeni / Sibel ÖZBUDUN
Tesettürlü Kadının Eşinin Aynasındaki Görüntüsü: Yeniden Oluşan Zihinsel Estetik Kalıplar / Fatma Zehra FİDAN
Kadın Sömürüsünün Temelleri: Gelenek, Din ve Eğitim Bağlamında Bir Değerlendirme / M. Nur PAKDEMİRLİ
Medyatik Kadın Bedeni ve İstismarın Medya İzdüşümleri
Medyanın Toplumsal Cinsiyetle İlişkisi: Tempo Dergisi’nde Beden Temsilleri / Derya KAYLI
Kadın Bedeninde Değişenler ve Değişmeyenler: Monster High Çizgi Filminde Tahakküm ve Direniş / Gülten UÇAN
Kadın İstismarının Farklı Toplumsal Tezahürleri
Türkiye’den Almanya’ya Göç Eden Kadınların Karar Alma Süreçlerine Katılımları / Bilhan KARTAL
Patolojikliğin Cinsiyeti: Tıbbileştirme ve Kadın Bedeni / Duygu ALPTEKİN
Kadın Bedeninin Cinsel Amaçlı Ticaretinin Kadınlar Üzerine Maliyetleri: Mersin Örneği / Neriman AÇIKALIN
Uploads
Papers by Duygu Alptekin
sonucunda, ailenin yapısında ve işlevlerinde değişimler söz konusu olmuştur.
Geniş aile yapısı, evliliklerin bireysel tercihlere göre yapıldığı ve yeni evli çiftin
ayrı bir evde yaşam sürdüğü çekirdek aile yapısına dönüşmüştür. Sanayileşme,
kentleşme ve kadınların işgücüne artan katılımları sonucunda aile içi roller de
değişmeye başlamıştır. Geleneksellikten modernliğe geçerken annelik, babalık,
çocukluk rolleri yeniden tanımlanmıştır. Babanın artık yalnızca evin geçimini
sağlayan kişi değil çocuğun gelişiminde önemli yer tutan kişi olduğu
vurgulanmaya başlanmıştır. Bu çalışma literatür tarama yöntemiyle Türkiye’de
modernleşme sürecinde aile kurumunun değişimini toplumsal cinsiyet ve babalık
odağında incelemeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmada öncelikle toplumsal cinsiyet
kavramına ve toplumsallaşma sürecinde erkeklik kimliğinin oluşumuna
değinilmiştir. Bir erkeklik deneyimi olarak babalık, babalığın tarihsel süreçte
değişimi, çocukluk rolü ve değişiminin babanın ailedeki yeri ve önemine etkisi,
evlilik ve eş seçiminde meydana gelen değişim ve eşle olan ilişkinin babalığa
olan etkisi, babalığın anneler ve babalar tarafından nasıl anlamlandırıldığı,
geleneksel babalık ve yeni babalık arasındaki farklılıklar ve benzerlikler, farklı
erkeklikler ve farklı babalıklar arasındaki bağlantılar, babaların kendi
babalarından edindikleri babalık rolleri ve baba katılımını etkileyen faktörler
üzerinde durulmuştur. Türkiye’de babalıkla ilgili gerçekleştirilen çalışmaların
bulgularına yer verilerek makale sonlandırılmıştır.
Toplumsal hayatın gündelik rutinleri olan temel mal ve hizmetlerin üretimi ile bakım emeğinin de önemi bu dönemde oldukça artmıştır. Toplumdaki bireylerin artık her zamankinden daha da fazla bakıma, hijyene, düzenli uyumaya, iyi beslenmeye ve sağlık hizmetlerine erişime ihtiyaçları vardır. İhtiyaçların karşılanması ise, her zaman olduğundan daha fazla, evin
içerisindeki kadın emeği ile giderilmiştir. Salgın sürecinde hijyen koşullarının öneminin artması ile beraber yemek, temizlik gibi iş yüklerinin yanında el yıkama takibi, dışarıdan gelen gıda malzemelerinin dezenfekte edilmesi, duygusal emek gibi sorumlulukların artışının ev içi işbölümüne nasıl yansıdığı bu açıdan önemlidir.
Buna göre çalışmanın temel amacı salgın sürecinde bireylere yüklenen özel ve kamusal alandaki sorumlulukların neler olduğunu ve ortaya çıkan yeni ihtiyaçların nasıl karşılandığını tespit etmek ve toplumsal cinsiyet ekseninde değerlendirmektir. Gündelik hayatı biçimlendiren toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü, hizmet sektörü çalışanlarının salgın sürecindeki deneyimleri üzerinden incelenmiştir. Bu doğrultuda nicel yaklaşımın benimsendiği bu araştırmanın evreni Manisa’da hizmet sektöründe çalışan kadınlar ve erkeklerdir. Örneklem grubuna 19 Mart - 6 Mayıs 2021 tarihleri arasında dijital ortamda anket uygulaması gerçekleştirilmiş, hizmet sektörü çalışanlarından toplanan veriler SPSS programı aracılığyla frekans dağılımı, çapraz tablolar, betimleyici istatistikler ve t-testi kullanılarak analiz edilmiştir. Analizler sonucunda elde edilen bulgular tablolar halinde sunularak açıklanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Annelik, Feminizm, Harry Potter, Toplumsal Cinsiyet Rolleri.
A FEMINIST REVIEW OF THE MOTHERHOOD PHENOMENON IN HARRY POTTER BOOKS
ABSTRACT
In feminist theory, motherhood is a phenomenon that is discussed around social, political and cultural norms rather than being an instinctive feeling. On the one hand, motherhood is questioned as it is used as an effective tool in maintaining gender inequality and imposed gender roles, on the other hand, it is positively evaluated as a practice of thinking and experience specific to femininity. Issues such as women’s reproductive rights and health status, legal rights such as maternity and breastfeeding leave, motherhod teachings and experiences, domestic roles and care work, class differences and poverty, and motherhood have always been on the agenda of feminist debates. The formation process of the perception of motherhood in childhood continues to be discussed with the analysis of fairy tales, children’s literature and media products. This study focuses on the maternal role of female characters in the Harry Potter book series written by J. K. Rowling. The Harry Potter fantasy fiction series consists of seven boks released between 1997 and 2007. In this study, in which the books were examined, the qualitative research method was followed and the findings were reached by using the document analysis technique. The mother characters in the series, their features, their responsibilities, their positions in the family and their relations with their children were examined. It has been discussed whether the magic world of Harry Potter books includes patriarchal stereotypes. It was concluded that motherhood was treated as an important role for women, and that imagination could not save even the magic world from gender inequality.
Keywords: Motherhood, Feminism, Harry Potter, Gender Roles.
Anahtar Kelimeler: Flört şiddeti; toplumsal cinsiyet; üniversite gençliği
ABSTRACT It is possible to associate the future generations with the ability to build a family in which healthy relationships are conducted and to solve the problem of dating violence. In this study where quantitative method was followed for this purpose, the flirting process and dating violence perception of Manisa Celal Bayar University undergraduate students were analyzed comparatively. The sample group of the study consisted of 636 students studying at different faculties of the university. The data collection techniques used are documentary screening and survey. According to the SPSS analysis of the collected data; Although it is emphasized that young people have knowledge about flirting rela- tions of the family, it is determined that young people apply more to their friends' opinions about the relationship process. It was determined that the frequency of behaviors and attitude levels related to flirt severity were low; female students are less prone to dating violence than male students, and stu- dents are more prone to psychological violence than physical violence. The duration of the flirting re- lationship did not affect the dating violence; however, it is concluded that people who apply for the dating violence tend to have more violence than those who do not have any violent behavior.
Keywords: Dating violence; gender; university youth
Anahtar Kelimeler: Ataerkillik, Göç, Kadın Kamusallığı, Toplumsal Cinsiyet.
Bu çalışma kapsamında yaşlı mültecilerin göç süreci ve sonrasında sosyal yaşamın çeşitli yönlerinden dışlanma durumları üzerinde durulmak istenmiştir. Yaşlı mültecilerin çok boyutlu dışlanma süreçleri, ekonomik kaynaklara erişimsizlik ve sosyal sermaye kaynaklı ilişki ağı ve statü kaybıyla ilişkilendirilmiş; mülteci bireylerin cinsiyet, eğitim, gelir düzeyi ve sosyal statü ekseninde kendi içindeki kategoriler bağlamında sosyal dışlanma deneyimlerinin anlaşılabileceği düşünülmüştür.
Çok boyutlu ve karmaşık bir olgu olan yaşlılık döneminde göçmenler söz konusu olduğunda süreç özgün bir boyut kazanmakta; göç alan ülkelerde yaşlı göçmenleri kapsayan sosyal politikaların yeniden biçimlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Batı Avrupa ülkelerindeki birinci kuşak göçmenlerin 1980’li yılların sonundan itibaren yaşlılık sürecine eklemlenmeye başlamasıyla birlikte ‘göç ve yaşlılık’, yoğun göçmen nüfus barındıran Almanya’da da gündeme gelerek göç araştırmalarına konu edilmiştir. Ulus aşırı göç sürecinde bulunan Türk topluluğunun demografik yapısı dönüşüm içindedir, azalan doğum oranı ile yaşlı sayısı ters orantılı bir gelişme seyri göstermektedir. 1960’lı ve 1970’li yıllarda, göç hareketinin ilk evresinde Almanya’ya göç edenler günümüzde emeklilik ve yaşlılık döneminde yer almaktadır. Geri dönüşe ilişkin araştırma verileri ise birinci kuşağın büyük çoğunluğun transnasyonal bir yaşam sürdüğünü, yaşlılık dönemini Türkiye ve Almanya arasında gidip gelerek geçirdiğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmada, birinci kuşağın sosyoekonomik durumu, yaşlılık döneminin temel boyutları üzerinden ele alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Almanya’daki Birinci Kuşak Türk Göçmenler, Transnasyonal Göçmenler, Yaşlılık Döneminin Temel Boyutları.
Keywords: Divorce, Female Labor Force Participation, Panel Data Analysis
Doi: 10.17364/IIB.2015189755
KADINLARIN İŞGÜCÜNE KATILIMI İLE BOŞANMA ARASINDAKİ İLİŞKİ: OECD ÜLKELERİ ÜZERİNE PANEL VERİ ANALİZİ
İşgücüne katılım oranı, toplumların gelişmişlik ve kalkınma düzeyleriyle ilgili olarak önemli bulgulara erişimi sağlayan analizler için kullanılan başat verilerden biridir. İşgücüne katılımın zayıf halkalarından biri olan kadınlar özelinde bu çalışma gerçekleştirilmek istenmiştir. Zorlaşan yaşam koşulları, iyi bir yaşam kalitesine kavuşabilmenin yükselen maliyeti, kriz, savaş gibi toplumun genelini etkileyen olaylar nedeniyle ortaya çıkan makroekonomik değişimler, kadınların da ekonomik desteğini gerektiren hallerdir. Bununla beraber, toplumsal ve kültürel anlayışların dönüşümleri, bazı durumlarda kadınların toplumsal hayata daha fazla katılmalarını sağlayabilir. Kadınların toplumda daha görünür hale gelmeleri işgücü piyasasındaki durumlarına da yansımıştır. Toplumsal kalıp yargıların önüne set çektiği bazı mesleklere kadınların ulaşılabilirliği artmıştır. Eğitim düzeyinin yükselmesi de kadınların çalışma hayatına girişlerini kolaylaştıran faktörlerdendir. Ancak işgücü piyasasında ve istihdam edilme koşullarında toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak kadınların erkeklere göre dezavantajlı oluşları devam etmektedir. Kadının kazancıyla aile ekonomisine yaptığı katkının elbette olumlu etkileri söz konusudur. Diğer taraftan kadının kazancının aile ekonomisinin temel kaynağından ziyade yan kaynağı olarak görülmesi kadının işgücüne katılımında ve istihdam koşullarında yer alan olumsuzlukların nedenlerindendir. Özellikle kadının çalışması hakkında genel kabul gören toplumsal yargıların oluşumu, kadın istihdamına “alternatif” bir durum olarak yaklaşmanın çizdiği çerçeve içinde gerçekleşir. Kadınların “gerekli” şartlarda ve “gerekli” zamanlarda çalışmaları; “gerekli” değilse çalışmamaları uygun bulunur. Diğer taraftan OECD ülkelerinin toplumsal yapısına ilişkin yakın geçmişe dayanan veriler, aile kurumunun yapısal ve işlevsel açıdan önemli geçişlere uğradığını göstermektedir. Tek kişilik hanelerin sayıları artış gösterirken doğurganlık oranları da giderek azalmaktadır. OECD ülkeleri genelinde evlenme oranları düşmekte, boşanma oranları da yükselmektedir. Toplumsal yapının göstergelerinde görülen bu önemli değişmelerin nedenleri üzerinde tartışmalar yoğunlaşmakta ve çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Buna göre bu çalışmada boşanmalarda görülen artışın nedeni olarak kadınların işgücüne katılım oranlarında görülen artış sorgulanmak istenmiştir. Kadınların işgücüne katılımları ile boşanma oranları arasındaki ilişki 1990-2012 yılları arasındaki OECD ülkeleri verilerine dayalı olarak gerçekleştirilen panel veri analizi ile incelenmiştir. Değişkenler arasındaki uzun dönemli ilişkinin ipuçlarının verildiği Panel Kointegrasyon test sonuçları söz konusu değişkenler arasında uzun dönemli ilişkiyi raporlarken, aynı zamanda sabit etkiler modelinin belirlendiği nihai modele göre işgücüne katılım oranından boşanma değişkenine doğru bir ciddi düzeyde bir ilişki raporlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle OECD ülkeleri üzerine gerçekleştirilen bu çalışma kapsamında elde edilen analiz sonuçları, kadınların işgücüne katılım oranlarının artışı ile boşanma oranlarının artışı arasında bir ilişki saptamıştır. Kadınların işgücüne katılımları birçok faktöre dayandırılabilir. Kadınların yetişkinlik dönemine erişinceye kadar geçirdikleri süre, toplumsallaşmanın önemli bir evresini oluşturur. Bu süreçte, kadınların topluma uyum sağlamaları birtakım toplumsal ve kültürel normlar, değerler ve şartlar altında şekillenir. Eğitim ve istihdam oranlarında görülen cinsiyet farklılıkları, bu sürece dayalı incelediğinde daha iyi anlaşılmaktadır. Dünya genelinde, kadınların eğitimden yararlanma ve istihdam edilme durumlarında erkeklere göre dezavantajlı oluşları, bu durumlarla ilgili yaygın olan toplumsal değer ve inançlarla yakından ilişkilidir. Kadının çalışması ile erkeğin çalışmasına toplumsal açıdan atfedilen anlamlar, aradaki ayrımı açıkça gösterecektir. Bu ayrımı bir cümleyle özetlemek istersek; “kadın çalışabilir ama erkek çalışmak zorundadır”. Bu noktada erkeğe yüklenen bu sorumluluğun ne kadar ağır olduğu da ortadadır. Yine bu bağlamda değinmek gerekir ki; her ne kadar kadınların işgücüne katılım oranlarında artış yaşansa da, iş yaşamında görülen cinsiyet ayrımcılığına dair bulgulara erişen birçok bilimsel araştırma da mevcuttur. Çalışmanın diğer önemli değişkeni olan boşanma olgusu, evliliğin sona ermesi şeklinde bir tanımlamadan çok daha kapsamlı düşünülmelidir. Bu kapsam içerisinde boşanmaya karar verme sürecinin altını çizmek gerekir. Kadınların çalışma hayatına girişi ile kazanç elde etmeye başlaması, mali bağımsızlık oluşturması açısından önemlidir. Birçok çalışmada yer alan mali bağımsızlığın kadınlara getirileri ise özgüvenin artması, ekonomik açıdan güvenli olduğu hissinin yarattığı huzur ve bu hisse dayalı olarak boşanmanın da nedeni olarak öne sürülen cesarettir. Bu cesaret ve özgüven kendi başına ayakları üstünde durabilmenin sosyal ve psikolojik itkileridir. Bununla beraber boşanmanın gerçekleşmesi iki tarafın da himayesindedir. İşgücüne katılan kadının üyesi olduğu aile yapısı da bu noktada göz önünde bulundurulmalıdır. Boşanan çiftlerde kadın ve erkekten herhangi birisini salt etkin görmek doğru olmadığı gibi, bu konuda bir tarafa sorumluluk yüklenmesi biçiminde oluşan genel kanı da yanlıştır. Kadının işgücüne katılması durumu boşanma oranlarında artışın nedeni olabilir. Ancak önemli olan, bu sonuç değerlendirilirken üyelerden biriyle ilgili aile yaşamında yaşanan bu değişime uyum sağlama sorumluluğunun sadece kadına yüklenmesi gibi cinsiyet ayrımcılığı yapmamaktadır. Kadının işgücüne katılımı boşanmayı artıran bir etkense, kadınların çalışmamasını çözüm olarak sunmak yerine bu tek taraflı bakış açısı olan ataerkil zihniyetin, diğer deyişle işgücüne katılımda eril tahakkümün sorgulanması gerekmez mi? Çalışmayan kadınların çalışmaya ilişkin motivasyonlarını etkileyen faktörler nelerdir? Çalışan kadınlar optimal kapasitelerini kullanıyorlar mı? Bu gibi soruların cevapları da bu çalışmanın analiz sonuçlarının arka planında etkili olan görünmeyen değişkenler olarak düşünülmelidir.
Anahtar Kelimeler: Boşanma, Kadınların İşgücüne Katılımı, Panel Veri Analizi
The fact that the poverty increasingly grows in developed and under developed countries requires
evaluation of activities for struggling with poverty. In this context, in the study, general impressions
about poverty shall be presented in the scope of associated literatures on the basis of the statement indicating
that the matter should be well-defined before giving effort to eliminate it. Poverty definitions
determined in academic areas, in international organizations and activities, separation of poverty
into kinds, measurement criteria, reasons for emergence and continuity of poverty problem make it
difficult to explain general appearances of poverty and widen the scope of poverty alleviation strategies.
In addition, studies evaluating poverty on the basis of culture indicate globalization of poverty
and differences presented by poverty on the basis of community and even, households. These differences
require evaluation of poor life of women and their ideas about poverty with an approach considering
poverty in cultural sense. When studies performed in Turkey regarding poverty of women are
analyzed, statistical findings, as well as qualitative data represent dramatic results about poverty experience
of women and their roles in-houses. In addition, prioritization of women by social assistance
programs and higher rate of women applying for assistance mechanisms also direct social support
applications. Therefore, this study aims to identify women poverty by analyzing and reviewing applications
being effective in struggling with poverty in the context of women poverty.
Key Words: Poverty, Poverty and Woman Social Assistance Programs
sonucunda, ailenin yapısında ve işlevlerinde değişimler söz konusu olmuştur.
Geniş aile yapısı, evliliklerin bireysel tercihlere göre yapıldığı ve yeni evli çiftin
ayrı bir evde yaşam sürdüğü çekirdek aile yapısına dönüşmüştür. Sanayileşme,
kentleşme ve kadınların işgücüne artan katılımları sonucunda aile içi roller de
değişmeye başlamıştır. Geleneksellikten modernliğe geçerken annelik, babalık,
çocukluk rolleri yeniden tanımlanmıştır. Babanın artık yalnızca evin geçimini
sağlayan kişi değil çocuğun gelişiminde önemli yer tutan kişi olduğu
vurgulanmaya başlanmıştır. Bu çalışma literatür tarama yöntemiyle Türkiye’de
modernleşme sürecinde aile kurumunun değişimini toplumsal cinsiyet ve babalık
odağında incelemeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmada öncelikle toplumsal cinsiyet
kavramına ve toplumsallaşma sürecinde erkeklik kimliğinin oluşumuna
değinilmiştir. Bir erkeklik deneyimi olarak babalık, babalığın tarihsel süreçte
değişimi, çocukluk rolü ve değişiminin babanın ailedeki yeri ve önemine etkisi,
evlilik ve eş seçiminde meydana gelen değişim ve eşle olan ilişkinin babalığa
olan etkisi, babalığın anneler ve babalar tarafından nasıl anlamlandırıldığı,
geleneksel babalık ve yeni babalık arasındaki farklılıklar ve benzerlikler, farklı
erkeklikler ve farklı babalıklar arasındaki bağlantılar, babaların kendi
babalarından edindikleri babalık rolleri ve baba katılımını etkileyen faktörler
üzerinde durulmuştur. Türkiye’de babalıkla ilgili gerçekleştirilen çalışmaların
bulgularına yer verilerek makale sonlandırılmıştır.
Toplumsal hayatın gündelik rutinleri olan temel mal ve hizmetlerin üretimi ile bakım emeğinin de önemi bu dönemde oldukça artmıştır. Toplumdaki bireylerin artık her zamankinden daha da fazla bakıma, hijyene, düzenli uyumaya, iyi beslenmeye ve sağlık hizmetlerine erişime ihtiyaçları vardır. İhtiyaçların karşılanması ise, her zaman olduğundan daha fazla, evin
içerisindeki kadın emeği ile giderilmiştir. Salgın sürecinde hijyen koşullarının öneminin artması ile beraber yemek, temizlik gibi iş yüklerinin yanında el yıkama takibi, dışarıdan gelen gıda malzemelerinin dezenfekte edilmesi, duygusal emek gibi sorumlulukların artışının ev içi işbölümüne nasıl yansıdığı bu açıdan önemlidir.
Buna göre çalışmanın temel amacı salgın sürecinde bireylere yüklenen özel ve kamusal alandaki sorumlulukların neler olduğunu ve ortaya çıkan yeni ihtiyaçların nasıl karşılandığını tespit etmek ve toplumsal cinsiyet ekseninde değerlendirmektir. Gündelik hayatı biçimlendiren toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü, hizmet sektörü çalışanlarının salgın sürecindeki deneyimleri üzerinden incelenmiştir. Bu doğrultuda nicel yaklaşımın benimsendiği bu araştırmanın evreni Manisa’da hizmet sektöründe çalışan kadınlar ve erkeklerdir. Örneklem grubuna 19 Mart - 6 Mayıs 2021 tarihleri arasında dijital ortamda anket uygulaması gerçekleştirilmiş, hizmet sektörü çalışanlarından toplanan veriler SPSS programı aracılığyla frekans dağılımı, çapraz tablolar, betimleyici istatistikler ve t-testi kullanılarak analiz edilmiştir. Analizler sonucunda elde edilen bulgular tablolar halinde sunularak açıklanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Annelik, Feminizm, Harry Potter, Toplumsal Cinsiyet Rolleri.
A FEMINIST REVIEW OF THE MOTHERHOOD PHENOMENON IN HARRY POTTER BOOKS
ABSTRACT
In feminist theory, motherhood is a phenomenon that is discussed around social, political and cultural norms rather than being an instinctive feeling. On the one hand, motherhood is questioned as it is used as an effective tool in maintaining gender inequality and imposed gender roles, on the other hand, it is positively evaluated as a practice of thinking and experience specific to femininity. Issues such as women’s reproductive rights and health status, legal rights such as maternity and breastfeeding leave, motherhod teachings and experiences, domestic roles and care work, class differences and poverty, and motherhood have always been on the agenda of feminist debates. The formation process of the perception of motherhood in childhood continues to be discussed with the analysis of fairy tales, children’s literature and media products. This study focuses on the maternal role of female characters in the Harry Potter book series written by J. K. Rowling. The Harry Potter fantasy fiction series consists of seven boks released between 1997 and 2007. In this study, in which the books were examined, the qualitative research method was followed and the findings were reached by using the document analysis technique. The mother characters in the series, their features, their responsibilities, their positions in the family and their relations with their children were examined. It has been discussed whether the magic world of Harry Potter books includes patriarchal stereotypes. It was concluded that motherhood was treated as an important role for women, and that imagination could not save even the magic world from gender inequality.
Keywords: Motherhood, Feminism, Harry Potter, Gender Roles.
Anahtar Kelimeler: Flört şiddeti; toplumsal cinsiyet; üniversite gençliği
ABSTRACT It is possible to associate the future generations with the ability to build a family in which healthy relationships are conducted and to solve the problem of dating violence. In this study where quantitative method was followed for this purpose, the flirting process and dating violence perception of Manisa Celal Bayar University undergraduate students were analyzed comparatively. The sample group of the study consisted of 636 students studying at different faculties of the university. The data collection techniques used are documentary screening and survey. According to the SPSS analysis of the collected data; Although it is emphasized that young people have knowledge about flirting rela- tions of the family, it is determined that young people apply more to their friends' opinions about the relationship process. It was determined that the frequency of behaviors and attitude levels related to flirt severity were low; female students are less prone to dating violence than male students, and stu- dents are more prone to psychological violence than physical violence. The duration of the flirting re- lationship did not affect the dating violence; however, it is concluded that people who apply for the dating violence tend to have more violence than those who do not have any violent behavior.
Keywords: Dating violence; gender; university youth
Anahtar Kelimeler: Ataerkillik, Göç, Kadın Kamusallığı, Toplumsal Cinsiyet.
Bu çalışma kapsamında yaşlı mültecilerin göç süreci ve sonrasında sosyal yaşamın çeşitli yönlerinden dışlanma durumları üzerinde durulmak istenmiştir. Yaşlı mültecilerin çok boyutlu dışlanma süreçleri, ekonomik kaynaklara erişimsizlik ve sosyal sermaye kaynaklı ilişki ağı ve statü kaybıyla ilişkilendirilmiş; mülteci bireylerin cinsiyet, eğitim, gelir düzeyi ve sosyal statü ekseninde kendi içindeki kategoriler bağlamında sosyal dışlanma deneyimlerinin anlaşılabileceği düşünülmüştür.
Çok boyutlu ve karmaşık bir olgu olan yaşlılık döneminde göçmenler söz konusu olduğunda süreç özgün bir boyut kazanmakta; göç alan ülkelerde yaşlı göçmenleri kapsayan sosyal politikaların yeniden biçimlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Batı Avrupa ülkelerindeki birinci kuşak göçmenlerin 1980’li yılların sonundan itibaren yaşlılık sürecine eklemlenmeye başlamasıyla birlikte ‘göç ve yaşlılık’, yoğun göçmen nüfus barındıran Almanya’da da gündeme gelerek göç araştırmalarına konu edilmiştir. Ulus aşırı göç sürecinde bulunan Türk topluluğunun demografik yapısı dönüşüm içindedir, azalan doğum oranı ile yaşlı sayısı ters orantılı bir gelişme seyri göstermektedir. 1960’lı ve 1970’li yıllarda, göç hareketinin ilk evresinde Almanya’ya göç edenler günümüzde emeklilik ve yaşlılık döneminde yer almaktadır. Geri dönüşe ilişkin araştırma verileri ise birinci kuşağın büyük çoğunluğun transnasyonal bir yaşam sürdüğünü, yaşlılık dönemini Türkiye ve Almanya arasında gidip gelerek geçirdiğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmada, birinci kuşağın sosyoekonomik durumu, yaşlılık döneminin temel boyutları üzerinden ele alınmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Almanya’daki Birinci Kuşak Türk Göçmenler, Transnasyonal Göçmenler, Yaşlılık Döneminin Temel Boyutları.
Keywords: Divorce, Female Labor Force Participation, Panel Data Analysis
Doi: 10.17364/IIB.2015189755
KADINLARIN İŞGÜCÜNE KATILIMI İLE BOŞANMA ARASINDAKİ İLİŞKİ: OECD ÜLKELERİ ÜZERİNE PANEL VERİ ANALİZİ
İşgücüne katılım oranı, toplumların gelişmişlik ve kalkınma düzeyleriyle ilgili olarak önemli bulgulara erişimi sağlayan analizler için kullanılan başat verilerden biridir. İşgücüne katılımın zayıf halkalarından biri olan kadınlar özelinde bu çalışma gerçekleştirilmek istenmiştir. Zorlaşan yaşam koşulları, iyi bir yaşam kalitesine kavuşabilmenin yükselen maliyeti, kriz, savaş gibi toplumun genelini etkileyen olaylar nedeniyle ortaya çıkan makroekonomik değişimler, kadınların da ekonomik desteğini gerektiren hallerdir. Bununla beraber, toplumsal ve kültürel anlayışların dönüşümleri, bazı durumlarda kadınların toplumsal hayata daha fazla katılmalarını sağlayabilir. Kadınların toplumda daha görünür hale gelmeleri işgücü piyasasındaki durumlarına da yansımıştır. Toplumsal kalıp yargıların önüne set çektiği bazı mesleklere kadınların ulaşılabilirliği artmıştır. Eğitim düzeyinin yükselmesi de kadınların çalışma hayatına girişlerini kolaylaştıran faktörlerdendir. Ancak işgücü piyasasında ve istihdam edilme koşullarında toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak kadınların erkeklere göre dezavantajlı oluşları devam etmektedir. Kadının kazancıyla aile ekonomisine yaptığı katkının elbette olumlu etkileri söz konusudur. Diğer taraftan kadının kazancının aile ekonomisinin temel kaynağından ziyade yan kaynağı olarak görülmesi kadının işgücüne katılımında ve istihdam koşullarında yer alan olumsuzlukların nedenlerindendir. Özellikle kadının çalışması hakkında genel kabul gören toplumsal yargıların oluşumu, kadın istihdamına “alternatif” bir durum olarak yaklaşmanın çizdiği çerçeve içinde gerçekleşir. Kadınların “gerekli” şartlarda ve “gerekli” zamanlarda çalışmaları; “gerekli” değilse çalışmamaları uygun bulunur. Diğer taraftan OECD ülkelerinin toplumsal yapısına ilişkin yakın geçmişe dayanan veriler, aile kurumunun yapısal ve işlevsel açıdan önemli geçişlere uğradığını göstermektedir. Tek kişilik hanelerin sayıları artış gösterirken doğurganlık oranları da giderek azalmaktadır. OECD ülkeleri genelinde evlenme oranları düşmekte, boşanma oranları da yükselmektedir. Toplumsal yapının göstergelerinde görülen bu önemli değişmelerin nedenleri üzerinde tartışmalar yoğunlaşmakta ve çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Buna göre bu çalışmada boşanmalarda görülen artışın nedeni olarak kadınların işgücüne katılım oranlarında görülen artış sorgulanmak istenmiştir. Kadınların işgücüne katılımları ile boşanma oranları arasındaki ilişki 1990-2012 yılları arasındaki OECD ülkeleri verilerine dayalı olarak gerçekleştirilen panel veri analizi ile incelenmiştir. Değişkenler arasındaki uzun dönemli ilişkinin ipuçlarının verildiği Panel Kointegrasyon test sonuçları söz konusu değişkenler arasında uzun dönemli ilişkiyi raporlarken, aynı zamanda sabit etkiler modelinin belirlendiği nihai modele göre işgücüne katılım oranından boşanma değişkenine doğru bir ciddi düzeyde bir ilişki raporlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle OECD ülkeleri üzerine gerçekleştirilen bu çalışma kapsamında elde edilen analiz sonuçları, kadınların işgücüne katılım oranlarının artışı ile boşanma oranlarının artışı arasında bir ilişki saptamıştır. Kadınların işgücüne katılımları birçok faktöre dayandırılabilir. Kadınların yetişkinlik dönemine erişinceye kadar geçirdikleri süre, toplumsallaşmanın önemli bir evresini oluşturur. Bu süreçte, kadınların topluma uyum sağlamaları birtakım toplumsal ve kültürel normlar, değerler ve şartlar altında şekillenir. Eğitim ve istihdam oranlarında görülen cinsiyet farklılıkları, bu sürece dayalı incelediğinde daha iyi anlaşılmaktadır. Dünya genelinde, kadınların eğitimden yararlanma ve istihdam edilme durumlarında erkeklere göre dezavantajlı oluşları, bu durumlarla ilgili yaygın olan toplumsal değer ve inançlarla yakından ilişkilidir. Kadının çalışması ile erkeğin çalışmasına toplumsal açıdan atfedilen anlamlar, aradaki ayrımı açıkça gösterecektir. Bu ayrımı bir cümleyle özetlemek istersek; “kadın çalışabilir ama erkek çalışmak zorundadır”. Bu noktada erkeğe yüklenen bu sorumluluğun ne kadar ağır olduğu da ortadadır. Yine bu bağlamda değinmek gerekir ki; her ne kadar kadınların işgücüne katılım oranlarında artış yaşansa da, iş yaşamında görülen cinsiyet ayrımcılığına dair bulgulara erişen birçok bilimsel araştırma da mevcuttur. Çalışmanın diğer önemli değişkeni olan boşanma olgusu, evliliğin sona ermesi şeklinde bir tanımlamadan çok daha kapsamlı düşünülmelidir. Bu kapsam içerisinde boşanmaya karar verme sürecinin altını çizmek gerekir. Kadınların çalışma hayatına girişi ile kazanç elde etmeye başlaması, mali bağımsızlık oluşturması açısından önemlidir. Birçok çalışmada yer alan mali bağımsızlığın kadınlara getirileri ise özgüvenin artması, ekonomik açıdan güvenli olduğu hissinin yarattığı huzur ve bu hisse dayalı olarak boşanmanın da nedeni olarak öne sürülen cesarettir. Bu cesaret ve özgüven kendi başına ayakları üstünde durabilmenin sosyal ve psikolojik itkileridir. Bununla beraber boşanmanın gerçekleşmesi iki tarafın da himayesindedir. İşgücüne katılan kadının üyesi olduğu aile yapısı da bu noktada göz önünde bulundurulmalıdır. Boşanan çiftlerde kadın ve erkekten herhangi birisini salt etkin görmek doğru olmadığı gibi, bu konuda bir tarafa sorumluluk yüklenmesi biçiminde oluşan genel kanı da yanlıştır. Kadının işgücüne katılması durumu boşanma oranlarında artışın nedeni olabilir. Ancak önemli olan, bu sonuç değerlendirilirken üyelerden biriyle ilgili aile yaşamında yaşanan bu değişime uyum sağlama sorumluluğunun sadece kadına yüklenmesi gibi cinsiyet ayrımcılığı yapmamaktadır. Kadının işgücüne katılımı boşanmayı artıran bir etkense, kadınların çalışmamasını çözüm olarak sunmak yerine bu tek taraflı bakış açısı olan ataerkil zihniyetin, diğer deyişle işgücüne katılımda eril tahakkümün sorgulanması gerekmez mi? Çalışmayan kadınların çalışmaya ilişkin motivasyonlarını etkileyen faktörler nelerdir? Çalışan kadınlar optimal kapasitelerini kullanıyorlar mı? Bu gibi soruların cevapları da bu çalışmanın analiz sonuçlarının arka planında etkili olan görünmeyen değişkenler olarak düşünülmelidir.
Anahtar Kelimeler: Boşanma, Kadınların İşgücüne Katılımı, Panel Veri Analizi
The fact that the poverty increasingly grows in developed and under developed countries requires
evaluation of activities for struggling with poverty. In this context, in the study, general impressions
about poverty shall be presented in the scope of associated literatures on the basis of the statement indicating
that the matter should be well-defined before giving effort to eliminate it. Poverty definitions
determined in academic areas, in international organizations and activities, separation of poverty
into kinds, measurement criteria, reasons for emergence and continuity of poverty problem make it
difficult to explain general appearances of poverty and widen the scope of poverty alleviation strategies.
In addition, studies evaluating poverty on the basis of culture indicate globalization of poverty
and differences presented by poverty on the basis of community and even, households. These differences
require evaluation of poor life of women and their ideas about poverty with an approach considering
poverty in cultural sense. When studies performed in Turkey regarding poverty of women are
analyzed, statistical findings, as well as qualitative data represent dramatic results about poverty experience
of women and their roles in-houses. In addition, prioritization of women by social assistance
programs and higher rate of women applying for assistance mechanisms also direct social support
applications. Therefore, this study aims to identify women poverty by analyzing and reviewing applications
being effective in struggling with poverty in the context of women poverty.
Key Words: Poverty, Poverty and Woman Social Assistance Programs
Editör: Duygu ALPTEKİN
Son yıllarda sağlıkla ilgili çalışmalar, biyolojik ve tıbbi boyutun yanı sıra sosyal bilimlerin konuya yaklaşımları ile daha mozaik bir yapıya bürünmüş ve eleştirel bir düşünce akımı yaratmıştır. Bu akıma destek olma amacıyla sosyoloji, iletişim, sağlık ve gerontoloji gibi farklı disiplinlerdeki sosyal bilimcileri buluşturan bu kitapta, sağlığın toplumdaki farklı görünümleri üzerinden yapılan analizler bulunmaktadır. Sağlıklı ve hasta olma hallerinin tartışmasını; erkek ve kadın bedenlerinin tıbbileştirilmesi konusunu; yaş, cinsiyet ve sosyo-ekonomik statüye bağlı ortaya çıkan eşitsizlikleri içeren bu kitap çalışmasının, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, sağlık kanaat önderlerinin ve bilgisinin gündelik hayata nüfuzu ve tüketim toplumunda sağlık tartışmaları ile literatüre farklı alanlardan katkı sağlaması hedeflenmiştir. Bununla beraber Türkiye’ye ilişkin genel sağlık profilleri eşliğinde yaş ve cinsiyete dayalı karşılaştırmalı analizlerinin yanı sıra madde bağımlılığı ve kullanımı, yaşlılık sürecinde karşılaşılan sağlık sorunları ve eşitsizlikleri, yaşlı bakımı, kent ve kır yaşamında sağlık hizmetlerinden yararlanma koşulları gibi güncel ve önemli sağlık sorunlarına da çalışmada yer verilmiştir.
Toplumsal aidiyet, birey ile toplum arasında karşılıklı beklentilere dayanan bir birliktelik sözleşmesidir. Bir gencin toplumdan beklentileri, aile ve sosyal çevresiyle kurduğu ilişkilerde yaşadığı sorunlar, gelecek kaygıları, toplumsal kurumlara duyduğu güven ve mensubu olduğu eğitim kurumu ile ilgili duygu ve düşünceleri, o gencin toplumsal aidiyetini biçimlendirir. Üniversite gençliğinin toplumsal aidiyet kodlarının ele alındığı bu kitapta, ilk olarak aidiyet ihtiyacının toplumsal davranışların inşasındaki rolü ile toplumsallaşma sürecindeki etkenliği üzerinde durulmuştur. Ulusal, etnik, dinsel, mekânsal ve örgütsel aidiyetleriyle bireylerin topluma nasıl entegre oldukları, mensubu oldukları topluma aidiyeti azalan bireylerin yoksunlukları ile ortaya çıkan sosyal ve psikolojik sorunlar etrafında toplumsal aidiyet tartışmaya açılmıştır. Kitabın alan araştırmasının bulgularını kapsayan bölümünde ise üniversite gençliğinin topluma aidiyetini biçimlendiren "toplumsallık duygusu", "toplumsal sorumluluk ve fedakârlık", "sosyal adalet ve eşitlik" ile "toplumsal ilgi" başlıkları altında sunulan boyutlar ekseninde gerçekleştirilen analizlere yer verilmiştir.
Gençliğin toplumsal aidiyetini inceleyen bu kitap, bu yönde yapılacak olan çalışmalara katkı sağlaması umudu taşımaktadır.
Editörler: Fatma Zehra Fidan & Duygu Alptekin
İçindekiler:
Önsöz / Prof. Dr. Ayşe DURAKBAŞA
Kuramsal Açılımlar
Feminist Teoride Beden ve Cinselliğin Toplumsal İnşası / Fatmagül BERKTAY
Kadın Bedeni ve Toplumsal İzdüşümleri: Sosyolojik Bir Bakış / Aylin NAZLI
Antik Yunan Tragedyalarında “Kadın İmgesi”nin Gerçeklikle İlişkisi / Aylin ÇANKAYA
Kadın Bedenine Dinsel Perspektiften Yaklaşımlar
Dinler, İslâm ve Kadın Bedeni / Sibel ÖZBUDUN
Tesettürlü Kadının Eşinin Aynasındaki Görüntüsü: Yeniden Oluşan Zihinsel Estetik Kalıplar / Fatma Zehra FİDAN
Kadın Sömürüsünün Temelleri: Gelenek, Din ve Eğitim Bağlamında Bir Değerlendirme / M. Nur PAKDEMİRLİ
Medyatik Kadın Bedeni ve İstismarın Medya İzdüşümleri
Medyanın Toplumsal Cinsiyetle İlişkisi: Tempo Dergisi’nde Beden Temsilleri / Derya KAYLI
Kadın Bedeninde Değişenler ve Değişmeyenler: Monster High Çizgi Filminde Tahakküm ve Direniş / Gülten UÇAN
Kadın İstismarının Farklı Toplumsal Tezahürleri
Türkiye’den Almanya’ya Göç Eden Kadınların Karar Alma Süreçlerine Katılımları / Bilhan KARTAL
Patolojikliğin Cinsiyeti: Tıbbileştirme ve Kadın Bedeni / Duygu ALPTEKİN
Kadın Bedeninin Cinsel Amaçlı Ticaretinin Kadınlar Üzerine Maliyetleri: Mersin Örneği / Neriman AÇIKALIN