Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi, Mar 11, 2024
ÖZ Bu çalışma Türkiye'deki akademisyenlerin COVID-19'a yönelik üretilen aşılar hakkındaki tutumla... more ÖZ Bu çalışma Türkiye'deki akademisyenlerin COVID-19'a yönelik üretilen aşılar hakkındaki tutumlarını incelemektedir. Çalışma kapsamında ülkelerin uluslararası piyasadaki imajlarının, akademisyenlerin o ülkelerde üretilen aşılara yönelik "güven" ya da "güvensizlik" algılarını büyük oranda belirlediği görülmektedir. Bu kapsamda görüşme yapılan akademisyenlerin tamamı, Çin malının Türkiye'deki "ucuz ve kalitesiz" olduğu algısına binaen Coronavac aşısını güvensiz buldukları, buna karşın Alman malını "sağlam ve dayanıklı" bularak BioNTech aşısının daha güvenilir olduğunu düşünmektedirler. Bununla beraber Çin'in yönetim yapısı, bilgi akışının güvenilir olmadığına yönelik düşünceler ve Uygur Türklerine yönelik politikası Coronavac aşısına yönelik güveni zedelerken, göç üzerinden Almanya ile kurulan tarihsel ve kültürel ilişkilerin ve Almanların bilimde daha iyi olduğu düşüncesi Almanya'da üretilen BioNTech aşısının daha güvenli olduğu algısını doğurmaktadır. Diğer taraftan yerli aşının sürece dâhil edilmesiyle tercihlerin radikal bir şekilde yerli aşıya kaydığı görülmektedir. Çalışma kapsamında Bitlis Eren Üniversitesi'nde görev yapan toplamda 25 akademisyen ile derinlemesine görüşmeler yapılarak, kişilerin aşılara yönelik tutumlarının derin bilgisine ulaşılmış ve veriler sosyolojik bir zeminde tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: COVID-19 aşısı, ülke imajı, aşı tereddüdü, Çin (Coronavac) aşısı, Alman (BioNTech) aşısı.
Türkiye’deki Akademisyenlerde Covid-19 Aşısı Tereddütlerinin Nedenleri: Ülke İmajları, Tarihsel ve Kültürel İlişkiler , 2024
ÖZ Bu çalışma Türkiye'deki akademisyenlerin COVID-19'a yönelik üretilen aşılar hakkındaki tutumla... more ÖZ Bu çalışma Türkiye'deki akademisyenlerin COVID-19'a yönelik üretilen aşılar hakkındaki tutumlarını incelemektedir. Çalışma kapsamında ülkelerin uluslararası piyasadaki imajlarının, akademisyenlerin o ülkelerde üretilen aşılara yönelik "güven" ya da "güvensizlik" algılarını büyük oranda belirlediği görülmektedir. Bu kapsamda görüşme yapılan akademisyenlerin tamamı, Çin malının Türkiye'deki "ucuz ve kalitesiz" olduğu algısına binaen Coronavac aşısını güvensiz buldukları, buna karşın Alman malını "sağlam ve dayanıklı" bularak BioNTech aşısının daha güvenilir olduğunu düşünmektedirler. Bununla beraber Çin'in yönetim yapısı, bilgi akışının güvenilir olmadığına yönelik düşünceler ve Uygur Türklerine yönelik politikası Coronavac aşısına yönelik güveni zedelerken, göç üzerinden Almanya ile kurulan tarihsel ve kültürel ilişkilerin ve Almanların bilimde daha iyi olduğu düşüncesi Almanya'da üretilen BioNTech aşısının daha güvenli olduğu algısını doğurmaktadır. Diğer taraftan yerli aşının sürece dâhil edilmesiyle tercihlerin radikal bir şekilde yerli aşıya kaydığı görülmektedir. Çalışma kapsamında Bitlis Eren Üniversitesi'nde görev yapan toplamda 25 akademisyen ile derinlemesine görüşmeler yapılarak, kişilerin aşılara yönelik tutumlarının derin bilgisine ulaşılmış ve veriler sosyolojik bir zeminde tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: COVID-19 aşısı, ülke imajı, aşı tereddüdü, Çin (Coronavac) aşısı, Alman (BioNTech) aşısı.
Bu makalede bilimsel araştırma ve yayın etiği ilkelerine uyulmuştur. / In this article, the princ... more Bu makalede bilimsel araştırma ve yayın etiği ilkelerine uyulmuştur. / In this article, the principles of scientific research and publication ethics were followed.
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Oct 25, 2021
Bu çalışma, Türkiye'de resmi dini söylemin pandemiye yönelik politikalarını ve virüsü Müslümanlar... more Bu çalışma, Türkiye'de resmi dini söylemin pandemiye yönelik politikalarını ve virüsü Müslümanların gözünde anlamlandırma sürecini ve çabasını analiz etmektedir. Türkiye'de dinin ve siyasetin yoğun bir iş birliği içinde olduğu pandemi dönemi politikalarında resmi Türk İslamı, bireylerin DİYANET ile irtibatın devamını sağlamak cemaatin dağılmasını önlemek ve devlet bünyesinde alınan kararları dini referanslarla desteklemek ve zeminde meşrulaştırmak noktasında önemli bir işlev görmüştür. Bu süreçte ise önemli oranda "İslam salgın kültürü"nün ve deneyimlerinin referans alındığı görülmektedir. Bu yönüyle çalışma, pandeminin Türkiye'de resmi İslam penceresinden tanımlanması, bireyin konumlandırılması ve hareket alanının belirlenmesi, fetvaların yayınlanması ile yeniden düzenlenen gündelik hayat ve inşa edilen bilincin yeni boyutlarını betimsel bir yöntem ile ele almayı amaçlamaktadır.
This study analyzes the Turkish Arabs’s security concepts, intra-tribal marriage, cultural dimens... more This study analyzes the Turkish Arabs’s security concepts, intra-tribal marriage, cultural dimension of religion and their interactions with the other groups they live together through the example of Shego and Bidri tribes. The Arab tribes of Shego and Bidri remained in the area surrounded by mountains for a very long time and stayed away from the reform policies of the central government and the interaction with the rest of the world. Therefore, the ethnocultural identities of these tribes, which were recognized as a result of their rebellions that started with centralization and continued with the Republican administration process, exhibit an endemic characteristic and are influenced by the societies in which they live with. In these tribes, the local Arabic language, daily life, their relations with the religion and state are shaped as a result of their identity codes. This study reveals the ethnocultural identities and interactions of Shego and Bidri tribes, which are recorded j...
The aim of this study is to analyze the results of the policies and decisions taken during the Co... more The aim of this study is to analyze the results of the policies and decisions taken during the Covid-19 pandemic in Turkey with a sociological perspective. No doubt, the decisions taken and policies applied to decrease the spread rate of virus in Turkey involve all areas and social layers. Especially, interrupting education, treatment of virus infected all people without considering their health insurance, restriction of transportation, mask production and distribution, and age-related quarantine practices are important experiences as they point out the firsts for Turkey. On the other hand, in response to the services providing to health workers, they are exposed to stress, anxiety and exclusion in their daily life as over 65-year-old people experiences. These all are the first experiences for Turkey and for the other world societies. The Ministry of Health of Turkey which has developed a new discourse with the scope of division of responsibility and putting citizens in “responsible...
Emigration began in Syria following the civil war has caused a break in the legal citizenship bon... more Emigration began in Syria following the civil war has caused a break in the legal citizenship bonds of millions of Syrians with their country, especially for those settled in neighbouring countries. The open door policy implemented by Turkey and Lebanon and the two countries hosting of the majority of this migrated population have made registration and some services in these countries even more intricate. Generally, the Syrians but especially children born outside of Syria can only be recognised as Syrian practically but not officially. People in this group who can be identified as de facto stateless face the risk of not enjoying fundamental human rights if they are not enrolled in the countries where they moved. In this respect, both being stateless and unregistered in the receiving country cause these individuals to face double victimisation. In this context, the situation experienced in Turkey and Lebanon was examined within the framework of de facto statelessness concept with re...
This study focuses on governmental institution in Islamic and Muslim societies and the role of ci... more This study focuses on governmental institution in Islamic and Muslim societies and the role of civil societies in them. In the period from the early years of Islam until today's nation-state structures, the stance of the civilian people as an organization against the state has previously differed to a certain extent, but these differences have largely disappeared today. In the Islamic tradition, placing the state and power discourses on sacred ground and the measures taken by the groups holding political power from the past to the present to protect the survival of state have led civil society to remain more passive compared to the Western societies of today. Therefore, in Islamic and Muslim societies, the foundations, which can be defined as civil society, are different from the civil organizations that occur in Western societies. In these societies, although some groups such as clergy and merchants gained partial autonomy before nation-state structures, today they are able to ...
Islam calismalari uzerine yogunlasan akademisyenler zor bir zamanda yasamaktadirlar. Populer habe... more Islam calismalari uzerine yogunlasan akademisyenler zor bir zamanda yasamaktadirlar. Populer haber ve bilgi kaynaklarinin uretimi hem buyuk sikintilara hem de devasa imkânlara yol acmaktadir. Bu durum sadece bizim alanimiz icin degil butun akademi camiasi icin gecerlidir. Amerikan Tip Dernegi Dergisi’nin son sayisinda bir grup tip bilimci, asilama ve bagisiklik kazanma ile ilgili YouTube’ta bulunan 153 videoyu analiz etti. Bulduklari sey cok rahatsiz ediciydi. YouTube videolarinin sasirtici bir cogunlugu asiyi negatif bir bakis acisi ile sunarken, yarisina yakini tip biliminin tespitlerini tamamen yalanlayan mesajlar icermekteydi. Ayrica arastirma grubu negatif bir bakis acisi yansitan videolarin cok provoke edici ve inandirici oldugunu, bu videolarin YouTube kullanicilari tarafindan asi hakkinda pozitif gorusler sunan videolardan daha fazla goruntulendigini ve daha iyi reytinglere sahip oldugunu tespit etti. Calisma, bu durumun son derece tehlikeli oldugu ve halk sagligi gorevliler...
Bu calisma gerek Osmanli donemi gerekse de Turkiye Cumhuriyeti arsiv belgelerine sinirli olarak y... more Bu calisma gerek Osmanli donemi gerekse de Turkiye Cumhuriyeti arsiv belgelerine sinirli olarak yansiyan Şego ve Bidri adli iki Arap asiretini tarihsel ve sosyolojik yonleri ile incelemeye odaklanmaktadir. Tarihsel kaynaklara bakildiginda Abbasi halifesi tarafindan Anadolu’nun muslumanlastirilmasi icin gunumuz Sason (Batman) bolgesine gonderildigi one surulen bu asiretlerin Kral Tavit egemenligine son vererek bolgedeki Ermenileri egemenlikleri altina almalari, Anadolu’ya geldikleri donemde yazili ve somut kulture sahip olmayan bu asiretlerin surec icerisinde Ermeni kulturunden etkilenmelerine neden olmustur. Osmanli merkezilesme politikasi neticesinde haberdar olunan bu asiretlerin farkli etnik bir yapiya sahip olmalari onlarin bolgedeki diger asiretler ile iliskilerinin yonunu tayin etmistir. Bu bakimdan soz konusu asiretlerin tarihleri, onlari bolgedeki diger asiretlerden ayiran etno-kulturel ve kolektif kimlik yapilari ve devlet ile kurmus olduklari iliskiler bu calisma kapsaminda incelenmistir. Anadolu’ya geldikten sonra Muslumanlar ile onemli oranda iletisimleri kesilen bu asiretlerin, sadece egemenlikleri altina aldiklari Ermenilerle kulturel bir etkilesime girdikleri gorulmektedir. Alan verileri dikkate alindiginda dâhil olduklari Sason isyanlarindan sonra goreceli olarak Cumhuriyet ile iyi iliskiler gelistirdigi gorulen bu asiretlerin, asiret bunyesinde kabul edilen koruculuk sistemine ek olarak devlet ile iliskileri parti ve hukumet ustu algiladiklari gorulmektedir. Araplik kimligi korunmakta ve gundelik ile resmi iliskilerde bu kimlik bilincli olarak on plana cikartilmaktadir. Ayrica gorusmelerde devletin yaninda olundugu vurgusu on plana cikmasi calisma bulgulari acisindan onem arz etmektedir. Ayrica soz konusu asiretlerde klasik asiret yonetiminin degismis ve asiret bunyesinde yeni oncu bir grubun one ciktigi gorulmektedir.. Nitel bir yontem ile elde edilen bu calismanin verileri yaklasik bir yila yayilan sistematik gozlem notlarina ve Bitlis ili sinirlari icinde ikamet eden asiret uyesi toplamda 21 kisi ile yari yapilandirilmis gorusme formu kullanilarak yapilan gorusme kayitlarina dayanmaktadir.
Pamukkale University Journal of Social Sciences Institute
Modern insanin rasyonalist-pozitivist dunya anlayisinin siyasi argumanlar ile birlesmesinden sonr... more Modern insanin rasyonalist-pozitivist dunya anlayisinin siyasi argumanlar ile birlesmesinden sonra devletler bazinda kabul goren determinist yaklasim, uzun bir sure egemen dusunce olarak kabul gormustur. Bu anlayisa gore, bireyler gibi toplumlar da fizik kurallarina uygun olarak genel evrensel kurallar cercevesinde degerlendirilebilir ve bunlar ideal olana evrileceklerdir. Ancak bireyler gibi toplumlarin da evrilecegi ve bu surecte sekulerlesme, rasyonellesme ve bireysellesme gibi temel degerler ile donanacagina yonelik inanc son zamanlarda onemli oranda elestirilere muhatap kalmaktadir. Toplumlarin, bireylerin makro teorileri terk etmesi bircok kimligi kendi bunyesine katmasi, gorunuste celisik olan argumanlari kendi ozelinde bir araya getirmesi temelinde gelisen kimlik politikalari ile artik ‘genelleme’ nin oldukca zorlastigina dikkat cekilmektedir. Ancak sosyal bilimlerde toplumsal iliskilerin bu sekilde cozulusune dair hemfikir olma durumu var iken; icinde bulundugumuz donemi tanimlama noktasinda cesitli farklilasmalar yasanmaktadir. Ornegin A. Giddens, J. Habermas ve F. Jameson gibi sosyal bilimlerde one cikan isimler modern donemin bitmedigini fakat bunu gunumuzde daha radikal bir sekilde deneyimledigimizi one surmektedirler. Ancak buna karsin J. F. Lyotard, J. Baudrillard S. Hall, U. Beck, Z. Bauman ve D. Bell gibi kisiler ise gunumuz gerek sosyal iliskilerinin gerekse de siyasal egilimlerinin kazanmis oldugu boyutun eski donemin otesinde oldugunu one surererek yeni tanimlayici isimler sunmaktadirlar. Bu calismanin temel amaci da sosyal bilimlerde sikca karsilastigimiz bu gelismeleri bir araya getirerek soz konusu cagdas oncu bilim insanlarinin neye gore modern donemin bitmedigini ya da neye gore bittigini savunduklarini temel referanslar isiginda kategorik-teorik olarak bir araya getirmektedir.
Global Journal of Psychology Research: New Trends and Issues
This study aims to analyze the process of changing spatial belongings of migrants’ generations.... more This study aims to analyze the process of changing spatial belongings of migrants’ generations. The First generation who moved out from Eastern and Southeastern of Turkey haven’t cut their communication with their hometown. On the contrary, they have built new belonging relations with the host culture. This is the exact opposite of the second generation. The second generation, who are children of the first generation, have built sense of belonging to İnegöl where they live. Also the second generation have prevented their parents from returning to their hometown. It shows that children and their parents have been living in the different worlds although they live in the same homes. This study has been conducted on migrants living in Huzur Neighborhood, İnegöl, Bursa. Empirically, I conducted in depth interviews and focus groups discussions with 30 migrants to capture the changing spatial belongings of the two generations of migrants. Keywords: Construction of Identity, Kurdish Migra...
Bu calisma Osmanli Devleti’nin son donemlerindeki klasik medrese egitim sistemini ve Turkiye cumh... more Bu calisma Osmanli Devleti’nin son donemlerindeki klasik medrese egitim sistemini ve Turkiye cumhuriyetinin ilk yillarina denk gelen ulusal egitim politikasini analiz etmeyi amaclamaktadir. Osmanli Devleti’nde uzun yillar devlet kadrosunun yetistirildigi medreseler, Kanuni Sultan Suleyman doneminden sonra siyasi belirsizliklere bagli olarak toplum ve siyaset uzerindeki eski gucunu ve etkisini yitirmeye basladi. Surec icinde Osmanli’nin modernlesme paradigmasina dâhil olmasi ve Batili tarzda bir egitim sisteminin (mekteb) kurulmasi, medrese egitiminin, yonetimin disinda kalmasina neden oldu. II. Mesrutiyet donemine gelindiginde ise, gerek siyaset sahnesinde gerekse de medrese icinde gelistirilen bir takim islahat programlari ile bir yenilenme surecine giren medreseler, tekrar eski gucunu ve onemini elde etmeye calisti. Ancak bu tarihsel surec icinde dunya siyasetinde gelisen ulus devlet ve milliyetcilik soylemleri, yeni kurulan Turkiye Cumhuriyeti’nin egitim kurumunu onemli oranda et...
Bu makale, farkli sosyal, ekonomik ve siyasal nedenlerden dolayi Guneydogu ve Dogu Anadolu bolges... more Bu makale, farkli sosyal, ekonomik ve siyasal nedenlerden dolayi Guneydogu ve Dogu Anadolu bolgesinin farkli illerinden Bursa ilinin Inegol ilcesine goc eden birinci kusak Kurt gocmenlerin kulturel deneyimlerini ve onlarin cocuklari olan ikinci kusak genclerin yasadiklari kulturel donusumun boyutlarini analiz etmeyi amaclamaktadir. Arastirma, Kurt gocmenlerin ve cocuklarinin deneyimledikleri kimlik olusum surecleri, kent yasamina uyumlari, toplumsal cinsiyet, geleneksel ve dinsel davranis oruntuleri ve sosyal butunlesme boyutlarindaki deneyimlerine referansla gocten kaynaklanan kulturel donusumleri analiz etmektedir. Calisma sonucunda, ikinci kusak genclerin deneyimledikleri kulturel donusume bakildiginda, ikinci kusak genclerin davranislarini sekillendirirken, cogu durumda ebeveynlerinin bilincli olarak kacindigi kentin populer kulturunu ornek aldiklari gorulmektedir. Alan arastirmasinin verilerine dayanan bu calismanin orneklemi, Bursa’nin Inegol Ilcesinin Huzur mahallesinde adres...
Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi, Mar 11, 2024
ÖZ Bu çalışma Türkiye'deki akademisyenlerin COVID-19'a yönelik üretilen aşılar hakkındaki tutumla... more ÖZ Bu çalışma Türkiye'deki akademisyenlerin COVID-19'a yönelik üretilen aşılar hakkındaki tutumlarını incelemektedir. Çalışma kapsamında ülkelerin uluslararası piyasadaki imajlarının, akademisyenlerin o ülkelerde üretilen aşılara yönelik "güven" ya da "güvensizlik" algılarını büyük oranda belirlediği görülmektedir. Bu kapsamda görüşme yapılan akademisyenlerin tamamı, Çin malının Türkiye'deki "ucuz ve kalitesiz" olduğu algısına binaen Coronavac aşısını güvensiz buldukları, buna karşın Alman malını "sağlam ve dayanıklı" bularak BioNTech aşısının daha güvenilir olduğunu düşünmektedirler. Bununla beraber Çin'in yönetim yapısı, bilgi akışının güvenilir olmadığına yönelik düşünceler ve Uygur Türklerine yönelik politikası Coronavac aşısına yönelik güveni zedelerken, göç üzerinden Almanya ile kurulan tarihsel ve kültürel ilişkilerin ve Almanların bilimde daha iyi olduğu düşüncesi Almanya'da üretilen BioNTech aşısının daha güvenli olduğu algısını doğurmaktadır. Diğer taraftan yerli aşının sürece dâhil edilmesiyle tercihlerin radikal bir şekilde yerli aşıya kaydığı görülmektedir. Çalışma kapsamında Bitlis Eren Üniversitesi'nde görev yapan toplamda 25 akademisyen ile derinlemesine görüşmeler yapılarak, kişilerin aşılara yönelik tutumlarının derin bilgisine ulaşılmış ve veriler sosyolojik bir zeminde tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: COVID-19 aşısı, ülke imajı, aşı tereddüdü, Çin (Coronavac) aşısı, Alman (BioNTech) aşısı.
Türkiye’deki Akademisyenlerde Covid-19 Aşısı Tereddütlerinin Nedenleri: Ülke İmajları, Tarihsel ve Kültürel İlişkiler , 2024
ÖZ Bu çalışma Türkiye'deki akademisyenlerin COVID-19'a yönelik üretilen aşılar hakkındaki tutumla... more ÖZ Bu çalışma Türkiye'deki akademisyenlerin COVID-19'a yönelik üretilen aşılar hakkındaki tutumlarını incelemektedir. Çalışma kapsamında ülkelerin uluslararası piyasadaki imajlarının, akademisyenlerin o ülkelerde üretilen aşılara yönelik "güven" ya da "güvensizlik" algılarını büyük oranda belirlediği görülmektedir. Bu kapsamda görüşme yapılan akademisyenlerin tamamı, Çin malının Türkiye'deki "ucuz ve kalitesiz" olduğu algısına binaen Coronavac aşısını güvensiz buldukları, buna karşın Alman malını "sağlam ve dayanıklı" bularak BioNTech aşısının daha güvenilir olduğunu düşünmektedirler. Bununla beraber Çin'in yönetim yapısı, bilgi akışının güvenilir olmadığına yönelik düşünceler ve Uygur Türklerine yönelik politikası Coronavac aşısına yönelik güveni zedelerken, göç üzerinden Almanya ile kurulan tarihsel ve kültürel ilişkilerin ve Almanların bilimde daha iyi olduğu düşüncesi Almanya'da üretilen BioNTech aşısının daha güvenli olduğu algısını doğurmaktadır. Diğer taraftan yerli aşının sürece dâhil edilmesiyle tercihlerin radikal bir şekilde yerli aşıya kaydığı görülmektedir. Çalışma kapsamında Bitlis Eren Üniversitesi'nde görev yapan toplamda 25 akademisyen ile derinlemesine görüşmeler yapılarak, kişilerin aşılara yönelik tutumlarının derin bilgisine ulaşılmış ve veriler sosyolojik bir zeminde tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: COVID-19 aşısı, ülke imajı, aşı tereddüdü, Çin (Coronavac) aşısı, Alman (BioNTech) aşısı.
Bu makalede bilimsel araştırma ve yayın etiği ilkelerine uyulmuştur. / In this article, the princ... more Bu makalede bilimsel araştırma ve yayın etiği ilkelerine uyulmuştur. / In this article, the principles of scientific research and publication ethics were followed.
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Oct 25, 2021
Bu çalışma, Türkiye'de resmi dini söylemin pandemiye yönelik politikalarını ve virüsü Müslümanlar... more Bu çalışma, Türkiye'de resmi dini söylemin pandemiye yönelik politikalarını ve virüsü Müslümanların gözünde anlamlandırma sürecini ve çabasını analiz etmektedir. Türkiye'de dinin ve siyasetin yoğun bir iş birliği içinde olduğu pandemi dönemi politikalarında resmi Türk İslamı, bireylerin DİYANET ile irtibatın devamını sağlamak cemaatin dağılmasını önlemek ve devlet bünyesinde alınan kararları dini referanslarla desteklemek ve zeminde meşrulaştırmak noktasında önemli bir işlev görmüştür. Bu süreçte ise önemli oranda "İslam salgın kültürü"nün ve deneyimlerinin referans alındığı görülmektedir. Bu yönüyle çalışma, pandeminin Türkiye'de resmi İslam penceresinden tanımlanması, bireyin konumlandırılması ve hareket alanının belirlenmesi, fetvaların yayınlanması ile yeniden düzenlenen gündelik hayat ve inşa edilen bilincin yeni boyutlarını betimsel bir yöntem ile ele almayı amaçlamaktadır.
This study analyzes the Turkish Arabs’s security concepts, intra-tribal marriage, cultural dimens... more This study analyzes the Turkish Arabs’s security concepts, intra-tribal marriage, cultural dimension of religion and their interactions with the other groups they live together through the example of Shego and Bidri tribes. The Arab tribes of Shego and Bidri remained in the area surrounded by mountains for a very long time and stayed away from the reform policies of the central government and the interaction with the rest of the world. Therefore, the ethnocultural identities of these tribes, which were recognized as a result of their rebellions that started with centralization and continued with the Republican administration process, exhibit an endemic characteristic and are influenced by the societies in which they live with. In these tribes, the local Arabic language, daily life, their relations with the religion and state are shaped as a result of their identity codes. This study reveals the ethnocultural identities and interactions of Shego and Bidri tribes, which are recorded j...
The aim of this study is to analyze the results of the policies and decisions taken during the Co... more The aim of this study is to analyze the results of the policies and decisions taken during the Covid-19 pandemic in Turkey with a sociological perspective. No doubt, the decisions taken and policies applied to decrease the spread rate of virus in Turkey involve all areas and social layers. Especially, interrupting education, treatment of virus infected all people without considering their health insurance, restriction of transportation, mask production and distribution, and age-related quarantine practices are important experiences as they point out the firsts for Turkey. On the other hand, in response to the services providing to health workers, they are exposed to stress, anxiety and exclusion in their daily life as over 65-year-old people experiences. These all are the first experiences for Turkey and for the other world societies. The Ministry of Health of Turkey which has developed a new discourse with the scope of division of responsibility and putting citizens in “responsible...
Emigration began in Syria following the civil war has caused a break in the legal citizenship bon... more Emigration began in Syria following the civil war has caused a break in the legal citizenship bonds of millions of Syrians with their country, especially for those settled in neighbouring countries. The open door policy implemented by Turkey and Lebanon and the two countries hosting of the majority of this migrated population have made registration and some services in these countries even more intricate. Generally, the Syrians but especially children born outside of Syria can only be recognised as Syrian practically but not officially. People in this group who can be identified as de facto stateless face the risk of not enjoying fundamental human rights if they are not enrolled in the countries where they moved. In this respect, both being stateless and unregistered in the receiving country cause these individuals to face double victimisation. In this context, the situation experienced in Turkey and Lebanon was examined within the framework of de facto statelessness concept with re...
This study focuses on governmental institution in Islamic and Muslim societies and the role of ci... more This study focuses on governmental institution in Islamic and Muslim societies and the role of civil societies in them. In the period from the early years of Islam until today's nation-state structures, the stance of the civilian people as an organization against the state has previously differed to a certain extent, but these differences have largely disappeared today. In the Islamic tradition, placing the state and power discourses on sacred ground and the measures taken by the groups holding political power from the past to the present to protect the survival of state have led civil society to remain more passive compared to the Western societies of today. Therefore, in Islamic and Muslim societies, the foundations, which can be defined as civil society, are different from the civil organizations that occur in Western societies. In these societies, although some groups such as clergy and merchants gained partial autonomy before nation-state structures, today they are able to ...
Islam calismalari uzerine yogunlasan akademisyenler zor bir zamanda yasamaktadirlar. Populer habe... more Islam calismalari uzerine yogunlasan akademisyenler zor bir zamanda yasamaktadirlar. Populer haber ve bilgi kaynaklarinin uretimi hem buyuk sikintilara hem de devasa imkânlara yol acmaktadir. Bu durum sadece bizim alanimiz icin degil butun akademi camiasi icin gecerlidir. Amerikan Tip Dernegi Dergisi’nin son sayisinda bir grup tip bilimci, asilama ve bagisiklik kazanma ile ilgili YouTube’ta bulunan 153 videoyu analiz etti. Bulduklari sey cok rahatsiz ediciydi. YouTube videolarinin sasirtici bir cogunlugu asiyi negatif bir bakis acisi ile sunarken, yarisina yakini tip biliminin tespitlerini tamamen yalanlayan mesajlar icermekteydi. Ayrica arastirma grubu negatif bir bakis acisi yansitan videolarin cok provoke edici ve inandirici oldugunu, bu videolarin YouTube kullanicilari tarafindan asi hakkinda pozitif gorusler sunan videolardan daha fazla goruntulendigini ve daha iyi reytinglere sahip oldugunu tespit etti. Calisma, bu durumun son derece tehlikeli oldugu ve halk sagligi gorevliler...
Bu calisma gerek Osmanli donemi gerekse de Turkiye Cumhuriyeti arsiv belgelerine sinirli olarak y... more Bu calisma gerek Osmanli donemi gerekse de Turkiye Cumhuriyeti arsiv belgelerine sinirli olarak yansiyan Şego ve Bidri adli iki Arap asiretini tarihsel ve sosyolojik yonleri ile incelemeye odaklanmaktadir. Tarihsel kaynaklara bakildiginda Abbasi halifesi tarafindan Anadolu’nun muslumanlastirilmasi icin gunumuz Sason (Batman) bolgesine gonderildigi one surulen bu asiretlerin Kral Tavit egemenligine son vererek bolgedeki Ermenileri egemenlikleri altina almalari, Anadolu’ya geldikleri donemde yazili ve somut kulture sahip olmayan bu asiretlerin surec icerisinde Ermeni kulturunden etkilenmelerine neden olmustur. Osmanli merkezilesme politikasi neticesinde haberdar olunan bu asiretlerin farkli etnik bir yapiya sahip olmalari onlarin bolgedeki diger asiretler ile iliskilerinin yonunu tayin etmistir. Bu bakimdan soz konusu asiretlerin tarihleri, onlari bolgedeki diger asiretlerden ayiran etno-kulturel ve kolektif kimlik yapilari ve devlet ile kurmus olduklari iliskiler bu calisma kapsaminda incelenmistir. Anadolu’ya geldikten sonra Muslumanlar ile onemli oranda iletisimleri kesilen bu asiretlerin, sadece egemenlikleri altina aldiklari Ermenilerle kulturel bir etkilesime girdikleri gorulmektedir. Alan verileri dikkate alindiginda dâhil olduklari Sason isyanlarindan sonra goreceli olarak Cumhuriyet ile iyi iliskiler gelistirdigi gorulen bu asiretlerin, asiret bunyesinde kabul edilen koruculuk sistemine ek olarak devlet ile iliskileri parti ve hukumet ustu algiladiklari gorulmektedir. Araplik kimligi korunmakta ve gundelik ile resmi iliskilerde bu kimlik bilincli olarak on plana cikartilmaktadir. Ayrica gorusmelerde devletin yaninda olundugu vurgusu on plana cikmasi calisma bulgulari acisindan onem arz etmektedir. Ayrica soz konusu asiretlerde klasik asiret yonetiminin degismis ve asiret bunyesinde yeni oncu bir grubun one ciktigi gorulmektedir.. Nitel bir yontem ile elde edilen bu calismanin verileri yaklasik bir yila yayilan sistematik gozlem notlarina ve Bitlis ili sinirlari icinde ikamet eden asiret uyesi toplamda 21 kisi ile yari yapilandirilmis gorusme formu kullanilarak yapilan gorusme kayitlarina dayanmaktadir.
Pamukkale University Journal of Social Sciences Institute
Modern insanin rasyonalist-pozitivist dunya anlayisinin siyasi argumanlar ile birlesmesinden sonr... more Modern insanin rasyonalist-pozitivist dunya anlayisinin siyasi argumanlar ile birlesmesinden sonra devletler bazinda kabul goren determinist yaklasim, uzun bir sure egemen dusunce olarak kabul gormustur. Bu anlayisa gore, bireyler gibi toplumlar da fizik kurallarina uygun olarak genel evrensel kurallar cercevesinde degerlendirilebilir ve bunlar ideal olana evrileceklerdir. Ancak bireyler gibi toplumlarin da evrilecegi ve bu surecte sekulerlesme, rasyonellesme ve bireysellesme gibi temel degerler ile donanacagina yonelik inanc son zamanlarda onemli oranda elestirilere muhatap kalmaktadir. Toplumlarin, bireylerin makro teorileri terk etmesi bircok kimligi kendi bunyesine katmasi, gorunuste celisik olan argumanlari kendi ozelinde bir araya getirmesi temelinde gelisen kimlik politikalari ile artik ‘genelleme’ nin oldukca zorlastigina dikkat cekilmektedir. Ancak sosyal bilimlerde toplumsal iliskilerin bu sekilde cozulusune dair hemfikir olma durumu var iken; icinde bulundugumuz donemi tanimlama noktasinda cesitli farklilasmalar yasanmaktadir. Ornegin A. Giddens, J. Habermas ve F. Jameson gibi sosyal bilimlerde one cikan isimler modern donemin bitmedigini fakat bunu gunumuzde daha radikal bir sekilde deneyimledigimizi one surmektedirler. Ancak buna karsin J. F. Lyotard, J. Baudrillard S. Hall, U. Beck, Z. Bauman ve D. Bell gibi kisiler ise gunumuz gerek sosyal iliskilerinin gerekse de siyasal egilimlerinin kazanmis oldugu boyutun eski donemin otesinde oldugunu one surererek yeni tanimlayici isimler sunmaktadirlar. Bu calismanin temel amaci da sosyal bilimlerde sikca karsilastigimiz bu gelismeleri bir araya getirerek soz konusu cagdas oncu bilim insanlarinin neye gore modern donemin bitmedigini ya da neye gore bittigini savunduklarini temel referanslar isiginda kategorik-teorik olarak bir araya getirmektedir.
Global Journal of Psychology Research: New Trends and Issues
This study aims to analyze the process of changing spatial belongings of migrants’ generations.... more This study aims to analyze the process of changing spatial belongings of migrants’ generations. The First generation who moved out from Eastern and Southeastern of Turkey haven’t cut their communication with their hometown. On the contrary, they have built new belonging relations with the host culture. This is the exact opposite of the second generation. The second generation, who are children of the first generation, have built sense of belonging to İnegöl where they live. Also the second generation have prevented their parents from returning to their hometown. It shows that children and their parents have been living in the different worlds although they live in the same homes. This study has been conducted on migrants living in Huzur Neighborhood, İnegöl, Bursa. Empirically, I conducted in depth interviews and focus groups discussions with 30 migrants to capture the changing spatial belongings of the two generations of migrants. Keywords: Construction of Identity, Kurdish Migra...
Bu calisma Osmanli Devleti’nin son donemlerindeki klasik medrese egitim sistemini ve Turkiye cumh... more Bu calisma Osmanli Devleti’nin son donemlerindeki klasik medrese egitim sistemini ve Turkiye cumhuriyetinin ilk yillarina denk gelen ulusal egitim politikasini analiz etmeyi amaclamaktadir. Osmanli Devleti’nde uzun yillar devlet kadrosunun yetistirildigi medreseler, Kanuni Sultan Suleyman doneminden sonra siyasi belirsizliklere bagli olarak toplum ve siyaset uzerindeki eski gucunu ve etkisini yitirmeye basladi. Surec icinde Osmanli’nin modernlesme paradigmasina dâhil olmasi ve Batili tarzda bir egitim sisteminin (mekteb) kurulmasi, medrese egitiminin, yonetimin disinda kalmasina neden oldu. II. Mesrutiyet donemine gelindiginde ise, gerek siyaset sahnesinde gerekse de medrese icinde gelistirilen bir takim islahat programlari ile bir yenilenme surecine giren medreseler, tekrar eski gucunu ve onemini elde etmeye calisti. Ancak bu tarihsel surec icinde dunya siyasetinde gelisen ulus devlet ve milliyetcilik soylemleri, yeni kurulan Turkiye Cumhuriyeti’nin egitim kurumunu onemli oranda et...
Bu makale, farkli sosyal, ekonomik ve siyasal nedenlerden dolayi Guneydogu ve Dogu Anadolu bolges... more Bu makale, farkli sosyal, ekonomik ve siyasal nedenlerden dolayi Guneydogu ve Dogu Anadolu bolgesinin farkli illerinden Bursa ilinin Inegol ilcesine goc eden birinci kusak Kurt gocmenlerin kulturel deneyimlerini ve onlarin cocuklari olan ikinci kusak genclerin yasadiklari kulturel donusumun boyutlarini analiz etmeyi amaclamaktadir. Arastirma, Kurt gocmenlerin ve cocuklarinin deneyimledikleri kimlik olusum surecleri, kent yasamina uyumlari, toplumsal cinsiyet, geleneksel ve dinsel davranis oruntuleri ve sosyal butunlesme boyutlarindaki deneyimlerine referansla gocten kaynaklanan kulturel donusumleri analiz etmektedir. Calisma sonucunda, ikinci kusak genclerin deneyimledikleri kulturel donusume bakildiginda, ikinci kusak genclerin davranislarini sekillendirirken, cogu durumda ebeveynlerinin bilincli olarak kacindigi kentin populer kulturunu ornek aldiklari gorulmektedir. Alan arastirmasinin verilerine dayanan bu calismanin orneklemi, Bursa’nin Inegol Ilcesinin Huzur mahallesinde adres...
3. Uluslararası Sosyal Ve Beşeri Bilimler Kongresi
Bu çalışma Avrupa toplumlarında milliyetçilik argümanının ulusal bir ruh inşa sürecinde
yüklendiğ... more Bu çalışma Avrupa toplumlarında milliyetçilik argümanının ulusal bir ruh inşa sürecinde yüklendiği fonksiyona odaklanmaktadır. Daha önceki imparatorlukların geride kaldığı ve kralın, tanrının yeryüzündeki temsilcisi sıfatını kaybettiği süreçte önem kazanan milliyetçi söylem, ortak değerlerde birleşen yeni bir halk kitlesinin inşa edilmesi noktasında önemli bir görev yüklenmiştir. Siyasal aktörlerin yanında kendi değerler sistemini inşa eden, kutsallığı transfer eden, Hristiyanlık argümanlarının bazı durumlarda araçsallaştırılması ile milliyetçilik, toplumların yeniden ortak değerler etrafında bir araya gelmelerine zemin hazırlamıştır. Avrupa’da Fransa, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere parçalanan imparatorluklar karşısında yeni siyasal sistem içerisinde büyük anlatıların yerine daha özel ve dünyevi bir söylem kullanılmıştır. Benzer özellikler taşıyan halk kitlesinin yine benzer değerlere sahip kişiler tarafından yönetilmesi noktasında bir söylemin gelişmesi, toplulukların mikro anlamda bir kimlik farkındalığına kaydığını göstermektedir. Bu yönüyle farklı sosyal, kültürel ve etnik değerlere sahip topluluklar/devletler “vatandaşların birbirine benzediği” bir ulus devlete intikal etmiştir. Ortak bir geçmişi inşa sürecinde tarihçilerin önemli rol oynadığı bu dönemeçte yeni bir geçmiş inşa edilerek bireylerin ortak bir duyguya sahip olmaları sağlanmıştır. Daha sonra dış bir tehlike karşısında bir araya getirilen bu söylem ile bireyler arasındaki farklılığı önemsiz kılarak homojen ve aynı amaca yönelmiş bir topluluğun inşa edilmesi sağlanmıştır. Bu bağlamda söz konusu bu çalışma, dinin Avrupa toplumlarında birleştirici ve kuşatıcı aynı zamanda ayrıştırıcı değerini yitirdiği süreçte ikame edilen milliyetçilik argümanın farklı toplumlarda nasıl rol oynadığına odaklanmaktadır. Çalışma, literatürde yeterince yer bulamayan din ve milliyetçiliğin karşılaşma sürecine odaklanması açısından önemlidir. Ayrıca çalışmada tarihsel bir kesitin sosyolojik bir bakış açısı ile yorumlanması ve bu noktada toplumsallığın inşasını vurgulaması açısından önem arz etmektedir.
3. Uluslararası Sosyal Ve Beşeri Bilimler Kongresi, 2019
Genel olarak afet, belli bir bölgede hayatın merkezinde olan insanı tehdit eden, normal akışında
... more Genel olarak afet, belli bir bölgede hayatın merkezinde olan insanı tehdit eden, normal akışında devam eden gündelik hayatı alt üst eden, can ve önemli oranda mal kaybına neden olan, alt yapıyı tahrip eden, birçok açıdan sosyal yaşamı kesintiye uğratan ve kısa vadede üstesinden gelinemeyecek olaylar olarak tanımlanmaktadır. Afetler; tanımlama biçimine, karakterine, nedenine ve daha birçok unsura göre sınıflandırılabilmektedir. Afet tanımının sahip olduğu özellikler, savaş ve iç çatışmalarla da birlikte ortaya çıktığı için savaş ve iç çatışmaların da insan tarafından imal edilmiş sosyal afetler olarak değerlendirilmesinin uygun olabileceği düşünülmektedir. Günümüzde dünyanın birçok bölgesinde ve özellikle Ortadoğu coğrafyasında adı konulmamış savaşlar ve iç çatışmalar devam etmektedir. Tarihsel olarak insan yaşamını tehdit eden koşullar belirginleştiğinde ve savunmanın mümkün olmadığı düşünüldüğünde mücadelenin bir biçimi olarak insanların riskler barındıran mekânları terk etmesi başvurulan ana stratejilerden biri olmuştur. Bugün de iç ve dış faktörlerin etkisiyle çatışmaların ve adı konulmamış vekâlet savaşlarının hâkim olduğu Suriye, Irak, Afganistan gibi ülkelerden ve bölgelerden savunmanın ve riskleri ortadan kaldırmanın bireysel çabalarla mümkün olmadığını düşünen milyonlarca insan, hayatını tehdit eden unsurları ortadan kaldırmak ve daha iyi bir yaşama sahip olmak için bulunduğu mekânları terk etmek zorunda kalmaktadır. Ancak afetle bir mücadele biçimi olarak başvurulan ve afet sonrası iyileşmeyi sağlayacak olan göç, birçok risk ve belirsizliği barındırmaktır. Her yıl binlerce düzensiz göçmen göç etmeye çalışırken hayatını kaybetmekte; bedensel, psikolojik ve sosyolojik birçok riskle karşı karşıya kalmaktadır. Dolayısıyla göç, savaş ve iç çatışma gibi sosyal afetlerle mücadelede başvurulan etkin yöntemlerden biri iken göçün kendisi taşıdığı risklerden dolayı bir afete dönüşebilmektedir. Bu çalışmada; sosyal afet türlerini oluşturan savaş, iç çatışma ve göç arasındaki karmaşık ilişkileri teorik bir yaklaşımla analiz etmeye çalışmaktadır.
Bu çalışma, özellikle 16. yüzyılın son çeyreğinde bozulmaya başlayan Osmanlı Devleti’ndeki medres... more Bu çalışma, özellikle 16. yüzyılın son çeyreğinde bozulmaya başlayan Osmanlı Devleti’ndeki medrese eğitim sisteminin ortaya çıkardığı toplumsal sorunları sosyolojik bir zeminde tartışmayı amaçlamaktadır. Genel olarak bakıldığında, İslam tarihinde önemli görevler icra edilen bir kurum olarak medreseler İslam Aydınlanması’na kaynaklık etmiştir. Bu kurumun sosyal ve kültürel mirasından faydalanan Osmanlı Devleti de bu eğitim kurumunu önemli derecede geliştirmiştir. Özellikle Fatih Sultan Mehmet döneminde medreseler önemli bilim adamlarının yetişmesine imkân vererek, Osmanlı Devleti’nin siyasal anlamda ilerlemeler kaydetmesini sağlamıştır. Ayrıca bu dönemde, devletin de ihtiyaçları göz önüne alınıp medreseler sistematik bir hale getirilmiş ve alanlarında uzman kişiler yetiştirilmiştir. Fakat süreç içerisinde, Osmanlı’nın bozulmaya başlayan ekonomisinin meydana getirdiği buhran ve eğitim sistemine gerekli kaynakların gitmemesi toplumsal bir takım sorunları başlatmıştır. İlerleyen süreçte medreselerdeki müderrislerin kurdukları sosyal sermayeleri ile göreve gelmeleri de eğitimin kalitesini düşürmüştür. Bununla beraber medreselerin kendi içindeki bir takım eğitim sorunları daha sonra meydana gelecek suhte ayaklanmaları’na zemin hazırlamıştır. Bu gelişmeler ile beraber, bu kurumdaki kişiler eşkıyalığa varan olaylara karışmış ve medreselerin sahip olduğu toplumsal imaj da değişmiştir. Bu yönüyle bir dönem merkezden uzak bölgelerde huzurun kaynağı olan medrese eğitim kurumunun bozulması ile beraber ortaya çıkan toplumsal düzeydeki problemler bu çalışma kapsamında tartışılmıştır
Öz Bu çalışmanın temel amacı medreselerin bozulmasının siyasal nedenlerine yoğunlaşmak ve eğitimi... more Öz Bu çalışmanın temel amacı medreselerin bozulmasının siyasal nedenlerine yoğunlaşmak ve eğitimin merkezileşmesi neticesinde ortaya çıkan sonuçları tartışmaktır. Bu minvalde öncelikle ilk Türk İslam devleti olan Karahanlı Devleti'nin ve ardından Selçuklularda eğitime yüklenen fonksiyonun değerlendirmesi yapılmıştır. Osmanlı Devleti'nin Selçukluların kurumsallaştırdığı medrese eğitim sisteminin kültürel mirasını devraldığı düşünüldüğünde, merkezi otoritelerin dahi bir birinden etkilenmesi oldukça muhtemeldir. Bu yönüyle Osmanlı Devleti'nde ilmiye sınıfının yetiştiği kurum olan medreselerin süreç içinde kendi asıl hedefinden uzaklaşması ve siyasetin, eğitimi merkezileşme politikasına dâhil etmek istemesi ile ortaya çıkan ve etkisi günümüzde dahi hissedilen olayların yaşanmasına zemin hazırlamıştır. Bu bağlamda bu çalışma kapsamında Osmanlı Devleti'nde medreselerin süreç içinde bozulmasının siyasal nedenlerinin bir analizi yapılmıştır. Abstract The main aim of this study is to focus on the political reasons for the decline of madrasah and discuss outcomes of the consequences of the educational and political relations established. In this manner, I firstly evaluated the function which madrasah embraced during the Karahanlı State, the first Turkish-Islamic state, and Seljuk Empire. It is possible to think that the Ottoman State had been effected by the central authority of Seljuk Empire when it is considered that the Ottoman State had taken the cultural heritage of madrasah education system which was institutionalized by Seljukians. With this aspect, the madrasah where the İlmiye class had been educated deviated from its main aims within the process when it got in touch with policy. The outcome of this relationship is still perceived. In this context, in this study, I analyzed, in progress, the political reasons of decline of madrasah education system.
Consumer terminologies, such as halal product, halal food and halal tourism are among the Islamic... more Consumer terminologies, such as halal product, halal food and halal tourism are among the Islamic terminologies we are increasingly exposed to in daily life. These are what have recently drawn the attention of Muslims across the world. This phenomenon, which cannot be considered disregarding the socio-political progress of the countries with a large population of Muslims such as that of Turkey, deserves to be analysed with a sociological viewpoint. On the whole, the Turkish economy integrated to liberalization policies since 1980s has triggered a serious rise in Islamic activities. From then onwards, Islamic nongovernmental organizations (NGO) have increased rapidly and created a new public sphere or tried to progressively transform the reality from which they were excluded. Also, they appear to have created a market compatible with their religious sensibilities on the economic level. Some of the outcomes of this progress have been halal/Islamic tourism, halal certificated consumer goods, alcohol-free social spheres, and Islamic cafés. This progress and popularity have a lot to do with religious people who care so much about their philosophy of life. The present study aims to analyse this progress and current issues regarding new consumption trends by using the data in practice.
Genelde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, özelde ise Bitlis’teki toplumsal
yapıya dikkat edildiğinde,... more Genelde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, özelde ise Bitlis’teki toplumsal yapıya dikkat edildiğinde, gücünü bilhassa geçmişten, gelenekten ve dinden alan şeyhler, seçkin bir konum elde etmişlerdir. Bitlis’te Gayda ve Norşin merkezli tekkeler, siyasal elit sınıfın inşasını doğuran bu yaklaşımla, son dönemlere kadar siyaset sahnesindeki etkilerini koruyabildiler. Bitlis özelinde düşünüldüğünde, şeyhliğin aşiret üstü tutumu, her aşiretten kendisine müntesip bulma potansiyeli, Jwaideh’in (1999) ifadesi ile onu uzun bir dönem, “Kürt toplumu için en uygun ve başarılı lider” konumuna taşımıştır.2 Öyle ki tekkenin gelenekten beslenen boyutuna siyasi gücü de eklemlemesi, geleneksel toplumların diğer bir formu olan aşiretin, Bitlis’te siyasal seçkin bir sınıf oluşturmasını büyük oranda önlemiştir. Bu minvalde 1946’da çok partili hayata geçiş ile birlikte muhalif bir söylemle ortaya çıkan Demokrat Parti’nin (DP) özellikle bölgede, CHP’nin aksine gelenekle barışık bir yol bulma girişimi, süreç içerisinde bölgede oluşan seçkin sınıfın temel özelliklerini ve değerlerinin oluşumunu da belirlemiştir. Ancak Türkiye’nin hızlı bir şekilde modern formlara eklemlenmesi, küçük esnaf-burjuvaziyi ve bürokrasiyi inşa etmesi, kuşkusuz yeni elit bir sınıfın oluşmasını da sağladı. Diğer taraftan geleneksel toplumsal formlardan beslenen elit sınıfın ve Cumhuriyet yönetiminin bunları belirleme yöntemi, zamanla yeni değerler ve beklentilerle değişime uğradı. Nitekim Bitlis’te siyasi seçkinlerin bilhassa gelenek ve dini zeminde buldukları bu kabul, süreç içerisinde artık tek başına yeterli bir alan oluşturamadı. Bu kapsamda Bitlis özelinde 1950’den 2000’lere kadar neredeyse her seçimde, siyasette temsil edilen şeyh ailelerinin/ tekkelerin son dönemlerde eski gücünü ve “seçkin” konumunu kaybetmeye başladığı görülmektedir. Özellikle AK Parti’nin 2002’de siyaset sahnesine iddialı girişi ile kendi bünyesine dahil ettiği eğitimli, tüccar, iş insanı ve bürokrat kimlikler şeyh ailelerinin daha yerel alana hapsedilmesi sonucunu doğurdu. Bu bağlamda Bitlis’teki siyasi seçkinler özelinde düşünüldüğünde geleneksel otoritenin ve kendini yeniden üreten formlarının çok büyük oranda 2002 genel seçimlerinde ağırlığını kaybetmesine neden oldu. Türkiye’nin dahil olduğu modernleşme süreci ile de yakın bir ilişki içinde olgunlaşan bu durum, birbirini besleyen sosyo-politik bir zeminde ilerlemekte ve geçmişin güncel sosyolojik çıktılarını önümüze koymaktadır.
Türkiye, jeopolitik konumu itibariyle, Ortadoğu’da yaşanan savaşlardan ve komşu ülkelerin istik... more Türkiye, jeopolitik konumu itibariyle, Ortadoğu’da yaşanan savaşlardan ve komşu ülkelerin istikrarsız politikalarından doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenmektedir. Bilhassa göç ve göçmenlik konularının kaçınılmaz olarak etkilediği Türkiye’de, yeni tartışma ve çalışma zeminleri zorunlu olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim 2011 yılında patlak veren Suriye’deki iç savaş Türkiye’yi çok ciddi bir şekilde etkiledi ve sonuçları itibariyle halen etkilemeye devam etmektedir. Özellikle ani ve kitlesel olması itibariyle Türkiye’yi Suriye’deki iç savaştan doğrudan etkilenen bir konuma taşıyan göç, uzun yıllar boyunca gündemi meşgul edecek ve Türkiye’de Suriyeli gerçekliğini kabul ettirecek bir sonucu da doğurdu. Ancak bu kitlesel göçün hem ani olması hem de Türkiye’de gerekli hukuki zeminin hazır olmayışı ülkedeki Suriyeli realitesinin girift bir hal almasına neden oldu. Öyle ki gelenlerin göçmen olup olmadığı dahi tartışma konusu edilmekte ve hangi hukuki bağlamda değerlendirileceği halen bile netlik kazanmış değildir. Ancak 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 2006 İskân Kanunu’na göre hukuki zeminde konumlandırmada zorlandığımız Türkiye’deki Suriyeliler, yasal olarak ‘geçici koruma’ kapsamında değerlendirilirken, sosyolojik olarak ‘göçmen’ kategorisinde ele alınmaktadır. Zira göçmen, her şeyden önce, bulunduğu yeri farklı nedenlerden dolayı terk ederek yeni bir mekâna yerleşen kişileri tanımlanmak için kullanılmaktadır. Bu minvalde çalışma boyunca göçmen kategorisinde değerlendirilen Türkiye’deki Suriyeliler, literatürdeki mevcut göç ve göçmenlik tartışmalarından farklı olarak 10 yılı aşkındır bulundukları Türkiye’de geliştirdikleri diaspora örgütlenmeleri bağlamında incelenmiştir. Daha özelde bu çalışmanın temel amacı, Türkiye’deki Suriyelilerin dijital teknolojiler üzerinden kurdukları diaspora faaliyetlerine/ağlarına odaklanmak ve bunları mevcut veriler üzerinden analiz etmektir. Nitekim zoraki şartların sonucu olarak ülkelerinden göç eden ve Türkiye’ye sığınan milyonlarca Suriyeli göçmenin, geride bıraktıkları anavatanları ile yeni ağlar geliştirmeleri kaçınılmazdır. Tam da bu anlamda diaspora, anavatandan farklı bir ülkede yaşayan göçmenlerin, ortak ulusal hafıza, tarih, kültür, dil, din gibi paydalarda ve çoğu zaman bunların ortaya çıkardığı kolektif tutumun sonucu olarak, anavatan miti etrafında bir araya gelen göçmen hareketlerine işaret etmektedir. Diaspora doğası gereği, nostaljik bir zeminde inşa edilen toprak parçasına yönelik bir aidiyetle birlikte, ev sahibi ülkeden anavatan ile irtibat 6 kurmayı gerektirir. Dolayısıyla özlemin ve aidiyet hissinin ötesinde gündelik hayata yansıyan diaspora faaliyetleri, ülkeler arasında köprülerin kurulmasını da sağlar. Ancak günümüz internet tabanlı iletişim teknolojileri klasik diaspora teorilerini ve inşa süreçlerini önemli oranda değiştirerek yeni formların gelişmesini sağlamıştır. Nitekim gündelik hayatın bütün alanlarına yayılan ve belirleyici bir güce ulaşan iletişim teknolojilerinin, göçmen özelinde yeni bir boyut ortaya çıkarması kaçınılmazdır. Diğer bir ifade ile göçmenin anavatanına yönelik aidiyet algısını ve ağlarını aktardığı veya yeniden kurduğu internet tabanlı iletişim teknolojileri, dijital diasporayı düşünmemizi gerektirmektedir. Bu yönüyle dijital diaspora, gönüllü ya da zorunlu nedenlerden dolayı başka ülkelerde yaşayan göçmenlerin, yine tarihsel hafıza, kültür, din, dil veya etnik aidiyet gibi ortak kimliksel kodlar zemininde dijital/sanal* alanda bir araya gelerek tanışma, yardımlaşma, kimlik inşa etme ve anavatana yönelik kolektif bilinci oluşturan hareketler olarak tanımlanabilir. Somutlaştıracak olursak, Suriyelilerin Türkiye’de yaşarken, geride bıraktıkları anavatan Suriye ile ilgili kolektif aidiyet bilincini oluşturmak için görsel, yazılı veya sembolik paylaşımlar yapmaları, ülkelerindeki sosyo-politik gelişmeleri takip etmeleri veya bunlara dahil olma durumları, yeni iletişim kanalları açmaları, ülkeye yönelik özlem ve nostaljik tutumları ile beraber Türkiye’de yaşadıkları süreçte anavatana dönme ya da dönemese dahi orayı ‘elbet bir gün’ dönülecek yer olarak kodlamaları onların diasporik faaliyetlerini dijital alana aktardıklarını göstermektedir. Bu kapsamda çalışma, Türkiye’nin neredeyse bütün illerine dağılan Suriyelilerin, birbirlerinden bağımsız, habersiz ve münferit gruplar değil, özellikle sosyal medya aracılığı ile yakın bir iletişim halinde olduklarını iddia etmektedir. Bu minvalde, elinizdeki çalışma, Suriyelilerin sonraki süreçte kendi ülkelerine gidip gitmeyeceklerinin ötesinde, yerleştikleri ülkelerden biri olarak Türkiye’de iken dijital alanda yürüttükleri diasporik faaliyetlere odaklanmaktadır. Savaş sonrasında faklı ülkelere göç eden Suriyeliler, Almanya (Ragab, vd., 2017), İngiltere (Caruso, 2018), İtalya (Al-Rawi ve Fahmy 2018), Avrupa ve Ortadoğu (Lubbers ve Valk, 2020; Ragab ve Katbeh, 2017) gibi birçok ülke ve coğrafyada örgütlü diaspora grupları oluşturarak anavatan Suriye’ye yönelik aidiyet temelli hareketler ortaya koymaktadırlar. Şubat 2024 resmi verilerine görei sayısı 3 milyonu aşarak en fazla Suriyeli nüfusu barındıran Türkiye’de de bu yönde diasporik hareketlerin olması için yeterli bir zeminin olduğunu vurgulamak gerekir. Hatta bu anlamda coğrafik yakınlığa rağmen Suriye’nin ulaşılamaz olması, Türkiye’deki Suriyelileri daha fazla diaspora grupları için motive edebilmektedir. Zira göçmenler, Suriye ile daha sıklıkla ilişki içinde olmakta ve anavatan duygularını tahkim edebilmektedirler. Nihayetinde çoğu durumda bireylerde coğrafik yakınlıktan dolayı oluşan bu duygusal yoğunluk, sanal alanlarda daha fazla takip, merak ve ilgiye evrilmektedir.
Dağlık ve engebeli bir arazi üzerine kurulan Bitlis, aşiret
örgütlenmeleri ve farklı etnik grupla... more Dağlık ve engebeli bir arazi üzerine kurulan Bitlis, aşiret örgütlenmeleri ve farklı etnik gruplar için oldukça verimli bir zemin sunmaktadır. Ayrışmaların, bütünleşmelerin ve bazen de iç içe geçişlerin izlerini taşıyan Bitlis merkez ve ilçeleri bu yönüyle araştırmacılara farklı çalışma alanları sunmaktadır. Bu çalışma ise Osmanlı Devleti’nde toplumsal ve siyasal, cumhuriyet döneminde ise kimlik kodları ile neredeyse görünmez olan ancak Bitlis’te büyük bir nüfus kitlesine sahip Şego ve Bıdri Arap aşiretleri üzerine odaklanmaktadır. Gerek Türkiye gerekse de Arap cumhuriyetleri arasında endemik bir kültür özelliği gösteren bu aşiretlerin sahip oldukları sosyo-kültürel ilişkiler sırasıyla Ermeniler, Kürtler ve Türkler ile ilişkilerin izlerini taşımakladır. Zira bölgede sadece Arap aşiretlerinin olmaması onlarla beraber söz konusu diğer etnik grupların da bulunması süreç içerisinde etkileşimi kaçınılmaz kılmıştır.
Aşiret örgütlenmesinin yoğun olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin özellikle kırsal kesim... more Aşiret örgütlenmesinin yoğun olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin özellikle kırsal kesimlerinde bireyin sunumu üst kimlikler yoluyla gerçekleşir. Her ilin kendi ekseninde ve kültürel dokusunda inşa ettiği ve modern döneme intikal eden bu tür geleneksel yapılanmalar kentin ve toplumsal hayatın dokusu üzerinde önemli tesirler bırakabilmektedir. Bitlis ili kendi özelinde bu noktada önemli bir yere sahiptir. Her bir ilçesinde farklı etno-kültürel grupların oluşturduğu kümelenmeler kentin siyasetinden gündelik hayatına her alanda kendisini hissettirmektedir. Farklı ilçelerine yayılan farklı etnik grupların kendi kültürel değerlerini sürdürdükleri Bitlis’te, bazı grupların daha arkada planda kaldıkları görülmektedir. Özellikle Mutki ve Güroymak ilçelerinde önemli oranda nüfusa sahip Şego ve Bıdri aşiret üyeleri ilçelerin diğer sakinlerinden görünür bir şekilde farklılaşmaktadırlar. Sason bölgesinden Mutki ve daha sonra Hasköy ve Güroymak ilçelerine gelerek yerleşen aşiret üyeleri kentin demografik yapısını etkilemeye devam etmektedirler
Ulus-devlet yapılanmasının tam olarak ne zaman başladığı, modern bir olgu olup
olmadığı ya da mod... more Ulus-devlet yapılanmasının tam olarak ne zaman başladığı, modern bir olgu olup olmadığı ya da modernleşme yönünde atılan adımların çağdaş bir yansıması mı olduğu yönündeki tartışmalar sosyal bilimlerde sıkça gündeme gelen konular arasında yer almaktadır. Üzerinde egemenlik hakkı iddia ettiği bireylere karşı sorumlu olduğunu, bunun yanında bireyden bir vatandaş olarak kendisine çizilen sınırlar dahilinde hareket etmesini istemesi, kullandığı gücü meşru görmesi/göstermesi ve vergisini vermesi konusunda hassas olması telkininde bulunan modern ulus-devlet, ortaklıklar üzerinde meşruluğunu inşa eder.
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (Eurasian Journal of Social and Economic Research), 2019
"Bilginin Dağıtımı ve Dijitalleşme: Akademik Bir Kitap Fragmanı Oluşturma" makalesi akademik çal... more "Bilginin Dağıtımı ve Dijitalleşme: Akademik Bir Kitap Fragmanı Oluşturma" makalesi akademik çalışmaların kamusal alanda bilinmesi için yeni bir yaklaşım önerisini konu edinmektedir. Dijital beşeri bilimlerin sunduğu imkanlardan yararlanan ve sağlık bilimlerinden örnekler sunarak, makale, diğer akademik alanların, araştırmaya dayanan bilgilerin yayılması için sosyal ve multimedya yöntemlerini benimsememe tehlikesine nasıl uyandığı tartışmaktadır. Makalede, monografya yayınlamanın hümanist akademisyenlerin yapabileceği tek şey olmaması gerektiğini belirten yazar, araştırmalarımızın Fildişi Kulesi'nin ötesinde bile mümkün olan en büyük etkiye sahip olmasını sağlama sorumluluğumuz olduğunu ileri sürüyor. Bu aslında en hayırsever kurumların bile üzerinde ısrar ettiği bir şeydir. Yazar daha sonra kendi monografisinin ortaya çıkmasına yardım eden bir film fragmanına benzer bir şekilde, dünyada ilk olduğu düşünülen akademik kitap fragmanının gelişim seyrini anlatıyor. İlk olarak Oxford Üniversitesi Yayınları tarafından İngilizce yayınlanan kitap daha sonra aralarında Türkçenin de ("Ortaçağ’da İsmaililer: Hayatta Kalma Hikâyesi, Kurtuluş Arayışı" adıyla Önder Türkeli / Önsöz Yayıncılık) olduğu birçok dile çevrildi.
Uploads
Papers by Deniz Aşkın
yüklendiği fonksiyona odaklanmaktadır. Daha önceki imparatorlukların geride kaldığı ve
kralın, tanrının yeryüzündeki temsilcisi sıfatını kaybettiği süreçte önem kazanan milliyetçi
söylem, ortak değerlerde birleşen yeni bir halk kitlesinin inşa edilmesi noktasında önemli bir
görev yüklenmiştir. Siyasal aktörlerin yanında kendi değerler sistemini inşa eden, kutsallığı
transfer eden, Hristiyanlık argümanlarının bazı durumlarda araçsallaştırılması ile milliyetçilik,
toplumların yeniden ortak değerler etrafında bir araya gelmelerine zemin hazırlamıştır.
Avrupa’da Fransa, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere parçalanan imparatorluklar
karşısında yeni siyasal sistem içerisinde büyük anlatıların yerine daha özel ve dünyevi bir
söylem kullanılmıştır. Benzer özellikler taşıyan halk kitlesinin yine benzer değerlere sahip
kişiler tarafından yönetilmesi noktasında bir söylemin gelişmesi, toplulukların mikro anlamda
bir kimlik farkındalığına kaydığını göstermektedir. Bu yönüyle farklı sosyal, kültürel ve etnik
değerlere sahip topluluklar/devletler “vatandaşların birbirine benzediği” bir ulus devlete intikal
etmiştir. Ortak bir geçmişi inşa sürecinde tarihçilerin önemli rol oynadığı bu dönemeçte yeni
bir geçmiş inşa edilerek bireylerin ortak bir duyguya sahip olmaları sağlanmıştır. Daha sonra
dış bir tehlike karşısında bir araya getirilen bu söylem ile bireyler arasındaki farklılığı önemsiz
kılarak homojen ve aynı amaca yönelmiş bir topluluğun inşa edilmesi sağlanmıştır. Bu
bağlamda söz konusu bu çalışma, dinin Avrupa toplumlarında birleştirici ve kuşatıcı aynı
zamanda ayrıştırıcı değerini yitirdiği süreçte ikame edilen milliyetçilik argümanın farklı
toplumlarda nasıl rol oynadığına odaklanmaktadır. Çalışma, literatürde yeterince yer
bulamayan din ve milliyetçiliğin karşılaşma sürecine odaklanması açısından önemlidir. Ayrıca
çalışmada tarihsel bir kesitin sosyolojik bir bakış açısı ile yorumlanması ve bu noktada
toplumsallığın inşasını vurgulaması açısından önem arz etmektedir.
devam eden gündelik hayatı alt üst eden, can ve önemli oranda mal kaybına neden olan, alt
yapıyı tahrip eden, birçok açıdan sosyal yaşamı kesintiye uğratan ve kısa vadede üstesinden
gelinemeyecek olaylar olarak tanımlanmaktadır. Afetler; tanımlama biçimine, karakterine,
nedenine ve daha birçok unsura göre sınıflandırılabilmektedir. Afet tanımının sahip olduğu
özellikler, savaş ve iç çatışmalarla da birlikte ortaya çıktığı için savaş ve iç çatışmaların da insan
tarafından imal edilmiş sosyal afetler olarak değerlendirilmesinin uygun olabileceği
düşünülmektedir. Günümüzde dünyanın birçok bölgesinde ve özellikle Ortadoğu coğrafyasında
adı konulmamış savaşlar ve iç çatışmalar devam etmektedir.
Tarihsel olarak insan yaşamını tehdit eden koşullar belirginleştiğinde ve savunmanın mümkün
olmadığı düşünüldüğünde mücadelenin bir biçimi olarak insanların riskler barındıran mekânları
terk etmesi başvurulan ana stratejilerden biri olmuştur. Bugün de iç ve dış faktörlerin etkisiyle
çatışmaların ve adı konulmamış vekâlet savaşlarının hâkim olduğu Suriye, Irak, Afganistan gibi
ülkelerden ve bölgelerden savunmanın ve riskleri ortadan kaldırmanın bireysel çabalarla
mümkün olmadığını düşünen milyonlarca insan, hayatını tehdit eden unsurları ortadan
kaldırmak ve daha iyi bir yaşama sahip olmak için bulunduğu mekânları terk etmek zorunda
kalmaktadır. Ancak afetle bir mücadele biçimi olarak başvurulan ve afet sonrası iyileşmeyi
sağlayacak olan göç, birçok risk ve belirsizliği barındırmaktır.
Her yıl binlerce düzensiz göçmen göç etmeye çalışırken hayatını kaybetmekte; bedensel,
psikolojik ve sosyolojik birçok riskle karşı karşıya kalmaktadır. Dolayısıyla göç, savaş ve iç
çatışma gibi sosyal afetlerle mücadelede başvurulan etkin yöntemlerden biri iken göçün kendisi
taşıdığı risklerden dolayı bir afete dönüşebilmektedir. Bu çalışmada; sosyal afet türlerini
oluşturan savaş, iç çatışma ve göç arasındaki karmaşık ilişkileri teorik bir yaklaşımla analiz
etmeye çalışmaktadır.
toplumsal sorunları sosyolojik bir zeminde tartışmayı amaçlamaktadır. Genel olarak bakıldığında, İslam tarihinde önemli görevler icra edilen bir kurum olarak medreseler İslam Aydınlanması’na kaynaklık etmiştir. Bu kurumun sosyal ve kültürel mirasından faydalanan Osmanlı Devleti de bu eğitim kurumunu önemli derecede geliştirmiştir. Özellikle Fatih Sultan Mehmet döneminde medreseler önemli bilim adamlarının yetişmesine imkân vererek, Osmanlı Devleti’nin siyasal anlamda ilerlemeler kaydetmesini sağlamıştır. Ayrıca bu dönemde, devletin de ihtiyaçları göz önüne alınıp medreseler sistematik bir hale getirilmiş ve alanlarında uzman kişiler yetiştirilmiştir. Fakat süreç içerisinde, Osmanlı’nın bozulmaya başlayan ekonomisinin meydana getirdiği buhran ve eğitim sistemine gerekli kaynakların gitmemesi toplumsal bir takım sorunları başlatmıştır. İlerleyen süreçte medreselerdeki müderrislerin kurdukları sosyal sermayeleri ile göreve gelmeleri de eğitimin kalitesini düşürmüştür. Bununla beraber medreselerin kendi içindeki bir takım eğitim sorunları daha sonra meydana gelecek suhte ayaklanmaları’na zemin hazırlamıştır. Bu gelişmeler ile beraber, bu kurumdaki kişiler eşkıyalığa varan olaylara karışmış ve medreselerin sahip olduğu toplumsal imaj da değişmiştir. Bu yönüyle bir dönem merkezden uzak
bölgelerde huzurun kaynağı olan medrese eğitim kurumunun bozulması ile beraber ortaya çıkan toplumsal düzeydeki problemler bu çalışma kapsamında tartışılmıştır
yapıya dikkat edildiğinde, gücünü bilhassa geçmişten, gelenekten ve dinden alan
şeyhler, seçkin bir konum elde etmişlerdir. Bitlis’te Gayda ve Norşin merkezli
tekkeler, siyasal elit sınıfın inşasını doğuran bu yaklaşımla, son dönemlere kadar
siyaset sahnesindeki etkilerini koruyabildiler. Bitlis özelinde düşünüldüğünde,
şeyhliğin aşiret üstü tutumu, her aşiretten kendisine müntesip bulma potansiyeli,
Jwaideh’in (1999) ifadesi ile onu uzun bir dönem, “Kürt toplumu için en uygun
ve başarılı lider” konumuna taşımıştır.2 Öyle ki tekkenin gelenekten beslenen
boyutuna siyasi gücü de eklemlemesi, geleneksel toplumların diğer bir formu
olan aşiretin, Bitlis’te siyasal seçkin bir sınıf oluşturmasını büyük oranda önlemiştir.
Bu minvalde 1946’da çok partili hayata geçiş ile birlikte muhalif bir
söylemle ortaya çıkan Demokrat Parti’nin (DP) özellikle bölgede, CHP’nin
aksine gelenekle barışık bir yol bulma girişimi, süreç içerisinde bölgede oluşan
seçkin sınıfın temel özelliklerini ve değerlerinin oluşumunu da belirlemiştir.
Ancak Türkiye’nin hızlı bir şekilde modern formlara eklemlenmesi, küçük
esnaf-burjuvaziyi ve bürokrasiyi inşa etmesi, kuşkusuz yeni elit bir sınıfın oluşmasını
da sağladı. Diğer taraftan geleneksel toplumsal formlardan beslenen elit
sınıfın ve Cumhuriyet yönetiminin bunları belirleme yöntemi, zamanla yeni
değerler ve beklentilerle değişime uğradı. Nitekim Bitlis’te siyasi seçkinlerin
bilhassa gelenek ve dini zeminde buldukları bu kabul, süreç içerisinde artık tek
başına yeterli bir alan oluşturamadı. Bu kapsamda Bitlis özelinde 1950’den
2000’lere kadar neredeyse her seçimde, siyasette temsil edilen şeyh ailelerinin/
tekkelerin son dönemlerde eski gücünü ve “seçkin” konumunu kaybetmeye
başladığı görülmektedir. Özellikle AK Parti’nin 2002’de siyaset sahnesine iddialı
girişi ile kendi bünyesine dahil ettiği eğitimli, tüccar, iş insanı ve bürokrat
kimlikler şeyh ailelerinin daha yerel alana hapsedilmesi sonucunu doğurdu. Bu
bağlamda Bitlis’teki siyasi seçkinler özelinde düşünüldüğünde geleneksel otoritenin
ve kendini yeniden üreten formlarının çok büyük oranda 2002 genel seçimlerinde
ağırlığını kaybetmesine neden oldu. Türkiye’nin dahil olduğu modernleşme
süreci ile de yakın bir ilişki içinde olgunlaşan bu durum, birbirini besleyen
sosyo-politik bir zeminde ilerlemekte ve geçmişin güncel sosyolojik çıktılarını
önümüze koymaktadır.
Bu minvalde çalışma boyunca göçmen kategorisinde değerlendirilen Türkiye’deki Suriyeliler, literatürdeki mevcut göç ve göçmenlik tartışmalarından farklı olarak 10 yılı aşkındır bulundukları Türkiye’de geliştirdikleri diaspora örgütlenmeleri bağlamında incelenmiştir. Daha özelde bu çalışmanın temel amacı, Türkiye’deki Suriyelilerin dijital teknolojiler üzerinden kurdukları diaspora faaliyetlerine/ağlarına odaklanmak ve bunları mevcut veriler üzerinden analiz etmektir. Nitekim zoraki şartların sonucu olarak ülkelerinden göç eden ve Türkiye’ye sığınan milyonlarca Suriyeli göçmenin, geride bıraktıkları anavatanları ile yeni ağlar geliştirmeleri kaçınılmazdır. Tam da bu anlamda diaspora, anavatandan farklı bir ülkede yaşayan göçmenlerin, ortak ulusal hafıza, tarih, kültür, dil, din gibi paydalarda ve çoğu zaman bunların ortaya çıkardığı kolektif tutumun sonucu olarak, anavatan miti etrafında bir araya gelen göçmen hareketlerine işaret etmektedir. Diaspora doğası gereği, nostaljik bir zeminde inşa edilen toprak parçasına yönelik bir aidiyetle birlikte, ev sahibi ülkeden anavatan ile irtibat
6
kurmayı gerektirir. Dolayısıyla özlemin ve aidiyet hissinin ötesinde gündelik hayata yansıyan diaspora faaliyetleri, ülkeler arasında köprülerin kurulmasını da sağlar. Ancak günümüz internet tabanlı iletişim teknolojileri klasik diaspora teorilerini ve inşa süreçlerini önemli oranda değiştirerek yeni formların gelişmesini sağlamıştır.
Nitekim gündelik hayatın bütün alanlarına yayılan ve belirleyici bir güce ulaşan iletişim teknolojilerinin, göçmen özelinde yeni bir boyut ortaya çıkarması kaçınılmazdır. Diğer bir ifade ile göçmenin anavatanına yönelik aidiyet algısını ve ağlarını aktardığı veya yeniden kurduğu internet tabanlı iletişim teknolojileri, dijital diasporayı düşünmemizi gerektirmektedir. Bu yönüyle dijital diaspora, gönüllü ya da zorunlu nedenlerden dolayı başka ülkelerde yaşayan göçmenlerin, yine tarihsel hafıza, kültür, din, dil veya etnik aidiyet gibi ortak kimliksel kodlar zemininde dijital/sanal* alanda bir araya gelerek tanışma, yardımlaşma, kimlik inşa etme ve anavatana yönelik kolektif bilinci oluşturan hareketler olarak tanımlanabilir. Somutlaştıracak olursak, Suriyelilerin Türkiye’de yaşarken, geride bıraktıkları anavatan Suriye ile ilgili kolektif aidiyet bilincini oluşturmak için görsel, yazılı veya sembolik paylaşımlar yapmaları, ülkelerindeki sosyo-politik gelişmeleri takip etmeleri veya bunlara dahil olma durumları, yeni iletişim kanalları açmaları, ülkeye yönelik özlem ve nostaljik tutumları ile beraber Türkiye’de yaşadıkları süreçte anavatana dönme ya da dönemese dahi orayı ‘elbet bir gün’ dönülecek yer olarak kodlamaları onların diasporik faaliyetlerini dijital alana aktardıklarını göstermektedir. Bu kapsamda çalışma, Türkiye’nin neredeyse bütün illerine dağılan Suriyelilerin, birbirlerinden bağımsız, habersiz ve münferit gruplar değil, özellikle sosyal medya aracılığı ile yakın bir iletişim halinde olduklarını iddia etmektedir. Bu minvalde, elinizdeki çalışma, Suriyelilerin sonraki süreçte kendi ülkelerine gidip gitmeyeceklerinin ötesinde, yerleştikleri ülkelerden biri olarak Türkiye’de iken dijital alanda yürüttükleri diasporik faaliyetlere odaklanmaktadır.
Savaş sonrasında faklı ülkelere göç eden Suriyeliler, Almanya (Ragab, vd., 2017), İngiltere (Caruso, 2018), İtalya (Al-Rawi ve Fahmy 2018), Avrupa ve Ortadoğu (Lubbers ve Valk, 2020; Ragab ve Katbeh, 2017) gibi birçok ülke ve coğrafyada örgütlü diaspora grupları oluşturarak anavatan Suriye’ye yönelik aidiyet temelli hareketler ortaya koymaktadırlar. Şubat 2024 resmi verilerine görei sayısı 3 milyonu aşarak en fazla Suriyeli nüfusu barındıran Türkiye’de de bu yönde diasporik hareketlerin olması için yeterli bir zeminin olduğunu vurgulamak gerekir. Hatta bu anlamda coğrafik yakınlığa rağmen Suriye’nin ulaşılamaz olması, Türkiye’deki Suriyelileri daha fazla diaspora grupları için motive edebilmektedir. Zira göçmenler, Suriye ile daha sıklıkla ilişki içinde olmakta ve anavatan duygularını tahkim edebilmektedirler. Nihayetinde çoğu durumda bireylerde coğrafik yakınlıktan dolayı oluşan bu duygusal yoğunluk, sanal alanlarda daha fazla takip, merak ve ilgiye evrilmektedir.
örgütlenmeleri ve farklı etnik gruplar için oldukça verimli bir
zemin sunmaktadır. Ayrışmaların, bütünleşmelerin ve bazen de
iç içe geçişlerin izlerini taşıyan Bitlis merkez ve ilçeleri bu yönüyle
araştırmacılara farklı çalışma alanları sunmaktadır. Bu
çalışma ise Osmanlı Devleti’nde toplumsal ve siyasal, cumhuriyet
döneminde ise kimlik kodları ile neredeyse görünmez olan
ancak Bitlis’te büyük bir nüfus kitlesine sahip Şego ve Bıdri Arap
aşiretleri üzerine odaklanmaktadır. Gerek Türkiye gerekse de
Arap cumhuriyetleri arasında endemik bir kültür özelliği gösteren
bu aşiretlerin sahip oldukları sosyo-kültürel ilişkiler sırasıyla
Ermeniler, Kürtler ve Türkler ile ilişkilerin izlerini taşımakladır.
Zira bölgede sadece Arap aşiretlerinin olmaması onlarla
beraber söz konusu diğer etnik grupların da bulunması süreç
içerisinde etkileşimi kaçınılmaz kılmıştır.
dokusunda inşa ettiği ve modern döneme intikal eden bu tür geleneksel yapılanmalar kentin ve toplumsal hayatın dokusu üzerinde önemli tesirler bırakabilmektedir. Bitlis ili kendi özelinde bu noktada önemli bir yere sahiptir. Her bir ilçesinde farklı etno-kültürel grupların oluşturduğu kümelenmeler kentin siyasetinden gündelik hayatına her alanda kendisini hissettirmektedir. Farklı ilçelerine
yayılan farklı etnik grupların kendi kültürel değerlerini sürdürdükleri Bitlis’te, bazı grupların daha
arkada planda kaldıkları görülmektedir. Özellikle Mutki ve Güroymak ilçelerinde önemli oranda nüfusa sahip Şego ve Bıdri aşiret üyeleri ilçelerin diğer sakinlerinden görünür bir şekilde farklılaşmaktadırlar. Sason bölgesinden Mutki ve daha sonra Hasköy ve Güroymak ilçelerine gelerek yerleşen
aşiret üyeleri kentin demografik yapısını etkilemeye devam etmektedirler
olmadığı ya da modernleşme yönünde atılan adımların çağdaş bir yansıması mı
olduğu yönündeki tartışmalar sosyal bilimlerde sıkça gündeme gelen konular arasında
yer almaktadır. Üzerinde egemenlik hakkı iddia ettiği bireylere karşı sorumlu
olduğunu, bunun yanında bireyden bir vatandaş olarak kendisine çizilen sınırlar
dahilinde hareket etmesini istemesi, kullandığı gücü meşru görmesi/göstermesi ve
vergisini vermesi konusunda hassas olması telkininde bulunan modern ulus-devlet,
ortaklıklar üzerinde meşruluğunu inşa eder.