Yiyecek ve yemeklerin ülkeden ülkeye farklı olması geçmişte insanlar için önemli sorunlar yaratma... more Yiyecek ve yemeklerin ülkeden ülkeye farklı olması geçmişte insanlar için önemli sorunlar yaratmaktaydı. Küreselleşmeye rağmen günümüzde de bu sorunlar büsbütün ortadan kalkmış değildir. Son zamanlara kadar insanların ne yiyip ne yiyemeyeceğini yaşadıkları coğrafya, mensup oldukları dinlerin kuralları, inançlar ve alışkanlıklar belirlemiştir. Memleket değiştiren, çevre değiştiren insanlar, zamanla yedikleri şeyleri de değiştirmek zorunda kalmıştır. Genel olarak eski zamanda insanoğlu için kendi mensup olduğu grubun, halkın, dinî cemaatin yiyecek ve yemekleri güzeldi, lezzetliydi, değerliydi. Ötekilerin (yani yabancıların ve düşmanların) yiyecek ve yemekleri ise kötüydü, iğrençti, değersizdi. Makalede, eski metinlerden bu önyargıları içeren örnek parçalar verilmektedir. Bu parçalarda geçen bazı kelimeler için açıklamalar eklenmiş, eski okuma yanlışları için onarma önerileri de yapılmıştır.
Dede Korkut Kitabıʼnın sadece bir nüshasında bulunan "Duha Koca oğlu Deli Domrul Boyu", bu eserde... more Dede Korkut Kitabıʼnın sadece bir nüshasında bulunan "Duha Koca oğlu Deli Domrul Boyu", bu eserdeki en kısa hikâyelerden biri olduğu halde özellikle okuyucular arasında en çok ilgiyi görmüş olan parçadır. 1 Dede Korkut Kitabıʼnın tamamının 1916ʼda İstanbulʼda yapılan ilk yayınından bu yana Deli Domrul boyu üzerine pek çok şey yazılmıştır. Şiirler, piyesler, opera librettoları, son zamanlarda, ruhbilimsel araştırma alanına kayan denemeler yayınlanmıştır. 2 Bunların çoğunda hikâyedeki baş kahramanın aslında cahil bir mütegallibe olduğu görmezden gelinmiş, sevimlileştirilmiştir. Çok sayıda çağdaş yazarın bu tutumu başlı başına bir araştırma konusu olabilir. Bu yazı ise başka bir amaca yöneliktir, burada Domrul boyunun belkemiği olan "erinin yerine can vermeye hazır kadın" motifi için katkı sağlamak, Türki-yeʼde bilinmeyen Farsça bir anlatıyı tanıtmak istiyorum.
Büyük dilci Maḥmūd al-Kāşġarī'nin ören kelimesi hakkındaki açıklaması şöyledir: ören "Her nesneni... more Büyük dilci Maḥmūd al-Kāşġarī'nin ören kelimesi hakkındaki açıklaması şöyledir: ören "Her nesnenin kötüsü. Oğuzca. Bu kelimenin Farsçadan alınmış olduğunu sanıyorum. Çünkü Farsçada harap olan şeye وﯾﺮان vīrān denir. Oğuzlar Farslarla çok karışmış oldukları için birçok Türkçe kelimeleri unutmuşlar, yerine Farsça kullanır olmuşlar. Bu da öyledir." 1 Al-Kāşġarīʼnin bu açıklaması şüphesiz doğrudur. Çünkü ören kelimesi Karahanlıcadan önceki Türk yazı dillerinde (Orhun Türkçesinde ve Eski Uygurcada) kaydedilmiş değildir. Maḥmūd'un ana dilinin Karahanlı Türkçesi olduğunu biliyoruz. Eserinin başından sonuna kadar pek çok yerde Oğuzca üzerine verdiği bilgiler onun Oğuzcayı da çok iyi bildiğini ortaya koymaktadır. Şimdi yukarıdaki alıntıdan sonuçlar çıkarmaya çalışalım: Maḥmūd'un bu belirlemesi, Karahanlıcayla Oğuzca arasında Farsça kelimeler yönünden oldukça büyük bir ayrım olduğunu ortaya koymaktadır. Oğuzcada birçok Farsça kelime olduğunu söylüyor, demek ki Karahanlıcada Farsça kelime yoktur veya Karahanlıcadaki Farsça kelimelerin sayısı çok daha azdır. Tabii bunun yanında başka görüşler de vardır. Kimi araştırmacılara göre Karahanlı Türkçesinde de birçok Farsça ve Arapça kelime bulunmakta ve kullanılmaktaydı. Al-Kāşġarī, özellikle Türkçeye önem verdiği için bunları eserine almamıştır. Ḳutadġu Bilig'le ilgili olarak şöyle düşünenler vardır: Hakâniye Türkçesinin başta gelen edebi eseri Ḳutadġu Bilig'in oldukça "arı" bir Türkçeyle yazılmış olması, o dönemde dilde az sayıda yabancı kelime bulunması yüzünden değildir, eserin yazarı Balasagunlu Yūsuf'un bilinçli olarak yabancı kelimelere yer vermemek tutumuyla açıklanmalıdır. 2 1 Besim Atalay, Dîvânü Lûgat-it-türk Tercümesi. TDK, Ankara 1940-1941, cilt I, s. 76. 2 Bu konuları rahmetli Prof. Şinasi Tekin ile birçok defa tartışmıştık.
Düzeltme: Bu yazı Türk Dili dergisinin 342. sayısında (Mart 1980, s. 146 -150) yayınlandıktan son... more Düzeltme: Bu yazı Türk Dili dergisinin 342. sayısında (Mart 1980, s. 146 -150) yayınlandıktan sonra bir yerde benim de yanlışlar girdâbına kapılmış olduğumu fark ettim. Korkmaz'ın yük okuyuşunu doğru saymışım, oysa yüŋ "yün" olarak düzeltmem gerekirdi: "Bu kez hafif yün yükler … Yün de alabildiğine su çekti."
Yiyecek ve yemeklerin ülkeden ülkeye farklı olması geçmişte insanlar için önemli sorunlar yaratma... more Yiyecek ve yemeklerin ülkeden ülkeye farklı olması geçmişte insanlar için önemli sorunlar yaratmaktaydı. Küreselleşmeye rağmen günümüzde de bu sorunlar büsbütün ortadan kalkmış değildir. Son zamanlara kadar insanların ne yiyip ne yiyemeyeceğini yaşadıkları coğrafya, mensup oldukları dinlerin kuralları, inançlar ve alışkanlıklar belirlemiştir. Memleket değiştiren, çevre değiştiren insanlar, zamanla yedikleri şeyleri de değiştirmek zorunda kalmıştır. Genel olarak eski zamanda insanoğlu için kendi mensup olduğu grubun, halkın, dinî cemaatin yiyecek ve yemekleri güzeldi, lezzetliydi, değerliydi. Ötekilerin (yani yabancıların ve düşmanların) yiyecek ve yemekleri ise kötüydü, iğrençti, değersizdi. Makalede, eski metinlerden bu önyargıları içeren örnek parçalar verilmektedir. Bu parçalarda geçen bazı kelimeler için açıklamalar eklenmiş, eski okuma yanlışları için onarma önerileri de yapılmıştır.
Dede Korkut Kitabıʼnın sadece bir nüshasında bulunan "Duha Koca oğlu Deli Domrul Boyu", bu eserde... more Dede Korkut Kitabıʼnın sadece bir nüshasında bulunan "Duha Koca oğlu Deli Domrul Boyu", bu eserdeki en kısa hikâyelerden biri olduğu halde özellikle okuyucular arasında en çok ilgiyi görmüş olan parçadır. 1 Dede Korkut Kitabıʼnın tamamının 1916ʼda İstanbulʼda yapılan ilk yayınından bu yana Deli Domrul boyu üzerine pek çok şey yazılmıştır. Şiirler, piyesler, opera librettoları, son zamanlarda, ruhbilimsel araştırma alanına kayan denemeler yayınlanmıştır. 2 Bunların çoğunda hikâyedeki baş kahramanın aslında cahil bir mütegallibe olduğu görmezden gelinmiş, sevimlileştirilmiştir. Çok sayıda çağdaş yazarın bu tutumu başlı başına bir araştırma konusu olabilir. Bu yazı ise başka bir amaca yöneliktir, burada Domrul boyunun belkemiği olan "erinin yerine can vermeye hazır kadın" motifi için katkı sağlamak, Türki-yeʼde bilinmeyen Farsça bir anlatıyı tanıtmak istiyorum.
Büyük dilci Maḥmūd al-Kāşġarī'nin ören kelimesi hakkındaki açıklaması şöyledir: ören "Her nesneni... more Büyük dilci Maḥmūd al-Kāşġarī'nin ören kelimesi hakkındaki açıklaması şöyledir: ören "Her nesnenin kötüsü. Oğuzca. Bu kelimenin Farsçadan alınmış olduğunu sanıyorum. Çünkü Farsçada harap olan şeye وﯾﺮان vīrān denir. Oğuzlar Farslarla çok karışmış oldukları için birçok Türkçe kelimeleri unutmuşlar, yerine Farsça kullanır olmuşlar. Bu da öyledir." 1 Al-Kāşġarīʼnin bu açıklaması şüphesiz doğrudur. Çünkü ören kelimesi Karahanlıcadan önceki Türk yazı dillerinde (Orhun Türkçesinde ve Eski Uygurcada) kaydedilmiş değildir. Maḥmūd'un ana dilinin Karahanlı Türkçesi olduğunu biliyoruz. Eserinin başından sonuna kadar pek çok yerde Oğuzca üzerine verdiği bilgiler onun Oğuzcayı da çok iyi bildiğini ortaya koymaktadır. Şimdi yukarıdaki alıntıdan sonuçlar çıkarmaya çalışalım: Maḥmūd'un bu belirlemesi, Karahanlıcayla Oğuzca arasında Farsça kelimeler yönünden oldukça büyük bir ayrım olduğunu ortaya koymaktadır. Oğuzcada birçok Farsça kelime olduğunu söylüyor, demek ki Karahanlıcada Farsça kelime yoktur veya Karahanlıcadaki Farsça kelimelerin sayısı çok daha azdır. Tabii bunun yanında başka görüşler de vardır. Kimi araştırmacılara göre Karahanlı Türkçesinde de birçok Farsça ve Arapça kelime bulunmakta ve kullanılmaktaydı. Al-Kāşġarī, özellikle Türkçeye önem verdiği için bunları eserine almamıştır. Ḳutadġu Bilig'le ilgili olarak şöyle düşünenler vardır: Hakâniye Türkçesinin başta gelen edebi eseri Ḳutadġu Bilig'in oldukça "arı" bir Türkçeyle yazılmış olması, o dönemde dilde az sayıda yabancı kelime bulunması yüzünden değildir, eserin yazarı Balasagunlu Yūsuf'un bilinçli olarak yabancı kelimelere yer vermemek tutumuyla açıklanmalıdır. 2 1 Besim Atalay, Dîvânü Lûgat-it-türk Tercümesi. TDK, Ankara 1940-1941, cilt I, s. 76. 2 Bu konuları rahmetli Prof. Şinasi Tekin ile birçok defa tartışmıştık.
Düzeltme: Bu yazı Türk Dili dergisinin 342. sayısında (Mart 1980, s. 146 -150) yayınlandıktan son... more Düzeltme: Bu yazı Türk Dili dergisinin 342. sayısında (Mart 1980, s. 146 -150) yayınlandıktan sonra bir yerde benim de yanlışlar girdâbına kapılmış olduğumu fark ettim. Korkmaz'ın yük okuyuşunu doğru saymışım, oysa yüŋ "yün" olarak düzeltmem gerekirdi: "Bu kez hafif yün yükler … Yün de alabildiğine su çekti."
Uploads
Papers by Semih Tezcan