İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Ulusal Hemşirelik Kongresi - I, 2021
Giriş: Covid-19, genellikle solunum sistemi başta olmak üzere tüm vücut sistemini olumsuz etkiley... more Giriş: Covid-19, genellikle solunum sistemi başta olmak üzere tüm vücut sistemini olumsuz etkileyen bir patojendir. Kısa sürede dünya çapında kontrolsüzce yayılım gösteren koronavirüs salgını, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilân edilmiştir. Çeşitli klinik belirtilerle seyreden tabloda, çoğu bireylerin enfeksiyondan kurtulmalarına rağmen şiddetli ve uzun süreli yorgunluk yaşamaya devam etmeleri dikkat çekmektedir. Post-viral Yorgunluk Sendromu olarak adlandırılan bu durumun gelişme sebebinin net olarak bilinmemesi nedeniyle, hastalığı atlatanların karşılaştığı en yaygın ve kronik süreçli sağlık sorunu olduğu düşünülmektedir. Amaç: Bu çalışma; Post-viral Yorgunluk Sendromu’nun değerlendirilmesi, beraberinde getirdiği psikolojik ve fizyolojik sorunlar, hemşirelik yaklaşımları ve ilişkili semptomların yönetilmesinde kullanılan besin takviyeleri ve vitamin desteklerinin kanıt temelli literatür verileri doğrultusunda ele alınarak, hemşirelere yol gösterici olması amacıyla yapılmış bir derlemedir. Yöntem: Çalışma; Pubmed, Science Direct, Wiley Interscience, Google Schoolar ve Web of Science veri tabanları kontrol edilerek yürütülmüştür. İngilizce anahtar kelimeler için MeSH (Medical Subject Headings) dizini kullanılmıştır. Bulgular: Post-viral Yorgunluk Sendromu, koronavirüsü atlatmış bireylerde görülmesiyle önemli bir semptom yüküne işaret etmektedir. Bu sendromun günlük yaşam aktivitelerini olumsuz etkilediği, bireylerin işlerine dönemediği ve yorgunluğun kronik tabloya dönüştüğü bildirilmiştir.Viral bir enfeksiyonun ardından gelişen yorgunluk sendromunun net bir patofizyolojik mekanizması bilinmemektedir. Tartışma ve Sonuç: Post-viral Yorgunluk Sendromu’nun tedavi ve bakımı için iyi bir değerlendirmenin yapılmasında hemşireler kilit rol oynamaktadır. Ayrıntılı bir sağlık öyküsü, fizik muayene ve laboratuvar bulgularının incelenmesinin yanı sıra psikososyal durumun da göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Alınan kapsamlı sağlık öyküsü doğrultusunda semptomlara yönelik birtakım farmakolojik ajanlar kullanılabileceği gibi, bazı gıda takviyeleri ve vitamin destekleri de tedavi/bakım sürecine dahil edilmektedir. Ancak bu non-farmakolojik ajanların hastalar tarafından bilinçsizce kullanımı son derece yaygın hâle gelmiştir. Dolayısıyla koronavirüs enfeksiyonu sonrası gelişen yorgunluğu kontrol altına alabilmek adına çeşitli uygulamalara başvuran hastaların bilgi eksikliğinin hemşireler tarafından giderilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler : Post-viral yorgunluk, Covid-19, Pandemi
6. SAYKAD Uluslararası Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 2019
Sosyal, mesleki ya da diğer çevresel faktörlerin etkisiyle toplam uyku ve dinlenme süresinde kısa... more Sosyal, mesleki ya da diğer çevresel faktörlerin etkisiyle toplam uyku ve dinlenme süresinde kısalmaya bağlı yorgunluk en sık görülen sorunlardan biridir.Sağlık çalışanlarında aşırı çalışma ve yetersiz enerji üretiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan yorgunluk, duygusal, fizyolojik, bilişsel ve duyusal parametreleri de değiştirerek kişilerin yaşam kalitelerini etkileyebilir.Bu çalışmanın amacı sağlık çalışanlarında sirkadiyen ritmin yorgunluk ve yaşam kalitesi üzerine etkisinin incelenmesidir. Yöntem:Tanımlayıcı tipte planlanan araştırma 1 Temmuz 2019- 30 Ağustos 2019 tarihleri arasında özel bir tıp merkezinde yürütüldü. Araştırmanın örneklemini araştırmaya alınma ölçütlerine (anemik olmayan, immunsupresif ilaç kullanmayan, gebe olmayan, solunum sistemini etkileyen bir hastalığı bulunmayan, iletişim porblemi olmayan ve araştırmaya katılmayı kabul eden) uygun olan sağlık çalışanları oluşturmuştur. Araştırma verileri “Birey Tanılama Formu”, “İnsan Sirkadiyen Ritminde Sabahçıl-Akşamcıl Tipleri Belirlemede Kendi Kendini Değerlendirme Formu”, “Yorgunluk Etki Ölçeği“ve “EUROHIS-QOL- Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Anketi” kullanılarak yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak araştırmacılar tarafından toplandı. Araştırmanın başlatılabilmesi için etik kurul, yürütülebilmesi için kurum izni, araştırmacılardan yazılı onam ve ölçek kullanım izinleri alındı. Elde edilen verilerin sayı, yüzde dağılımları, Kruskal-Wallis ve korelasyon analizi, SPSS 22.0 paket programı kullanılarak değerlendirildi. Bulgular:Araştırmaya katılan bireylerin %66.2’si kadın ve genel yaş aralığı (%43.2) 36-55 yaş arasındandır. Sağlık çalışanlarının %36.5’sını hekim, %25.7’sini hemşire ve %37.8’ini tekniker/teknisyenler oluşturdu.Bireylerin %2.7’si Kesin Sabahçıl Tip, %33.8’i Sabahçıl Tipe Yakın, %51.4’ü Ara Tip, %8.1’i Akşamcıl Tipe Yakın ve %41’i ise Kesin Akşamcıl Tip sirkadiyen ritme sahiptir.Sağlık çalışanlarının yorgunluk ve yaşam kaliteleri arasında negatif yönde zayıf ilişki olduğu (r = -0.46, p<0.01), ancak sirkadiyen ritim ile yorgunluk ve yaşam kalitesi arasında anlamlı ilişki olmadığı belirlenmiştir (p>0.05). Sonuç:Sağlık çalışanlarının sirkadiyen ritminin yorgunluğu ve yaşam kalitesini etkilemediği, ancak yorgunluk seviyesi arttıkça yaşam kalitesinin azaldığı tespit edildi.
I. Uluslararası İç Hastalıkları Hemşireliği Kongresi, 2018
Nöral terapi (NT) , bozulmuş beden fonksiyonlarının lokal anestezikler kullanarak vejetatif sinir... more Nöral terapi (NT) , bozulmuş beden fonksiyonlarının lokal anestezikler kullanarak vejetatif sinir sisteminin uyarılması sonucunda organizmanın regülasyonunun sağlanması ve beden fonksiyonlarının yeniden normale döndürülmesi esasına dayanan tanı ve tedavi yöntemidir. Literatürde bu yöntemle tedavi edilen birçok olgu bulunmaktadır. Ülkemizde bu yöntemin kullanımıyla tedavi edilen olgular incelendiğinde , bu çalışmaların çok yakın tarihli çalışmalar olduğu saptanmıştır. Güncel olan bu tedavinin öncesinde , sırasında ve sonrasında hemşirelerin sorumluluklarına dair bilgiler bulunmamaktadır. Dolayısıyla nöral terapi sürecine ilişkin olarak hemşirelerin rol ve sorumluluklarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI 7. ULUSAL KONGRESİ, 2019
İntihar, kompleks bir sorundur ve genel popülasyonda giderek artan eğilim göstermektedir. Sağlık ... more İntihar, kompleks bir sorundur ve genel popülasyonda giderek artan eğilim göstermektedir. Sağlık çalışanlarında intihar vakaları da sık görülmekte olup, hemşire intiharlarının diğer sağlık profesyonellerine göre daha fazla olduğu raporlanmıştır. Gerek ülkemizde gerekse diğer ülkelerde kadın hemşirelerin erkek hemşirelere göre intihar oranlarının daha yüksek olduğu ve genellikle intihar yöntemi olarak öldürücü dozlarda ilaç uygulamalarını kullandıkları tespit edilmiştir. Hemşirelerde intihara zemin hazırlayan şiddet, mobbing, tükenmişlik ve stres gibi birçok faktör bulunmaktadır. Bu tür sosyal risk faktörlerinin yanında fiziksel risk faktörleri de vardır. Aynı zamanda intihara eğilimi azaltan etkenler de mevcuttur. Kişinin intihar düşüncesinin olduğu ve bunu planladığı, bazı belirti bulgulardan yola çıkarak tahmin edilebilir. İntihar riski taşıyan hemşireler gerekli taramalara sokulmalı, eğitimler verilmeli, telefon görüşmeleri ile takip edilmeli, psikoterapi için yönlendirilmeli, gerekli ise ilaç tedavisine başlamalı ve intihar eğilimi olan bu kişiler için gerekli güvenlik önlemleri alınmalıdır. Anahtar Sözcükler: hemşire, intihar, sağlık çalışanı, mobbing, şiddet, tükenmişlik.
İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi
Amaç: Bu araştırma, hemşirelik öğrencilerinde duygusal zekânın eleştirel düşünme ve klinik karar ... more Amaç: Bu araştırma, hemşirelik öğrencilerinde duygusal zekânın eleştirel düşünme ve klinik karar verme düzeyleri ile ilişkisini belirlemek amacıyla kesitsel, tanımlayıcı ve ilişki arayıcı olarak yapılmıştır.Yöntem: Araştırma, Ocak-Şubat 2020’de yüz yüze ortamda gerçekleştirilmiştir. Bir Vakıf Üniversitesi Hemşirelik bölümünde okuyan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 187 öğrenci çalışmanın örneklemini oluşturmuştur. Veriler, araştırmacılar tarafından oluşturulan Bilgi Formu, Schutte Duygusal Zekâ Ölçeği, Kaliforniya Eleştirel Düşünme Eğilimi Ölçeği ve Hemşirelikte Klinik Karar Verme Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Veriler; tanımlayıcı istatistiksel yöntemler, bağımsız gruplarda t testi, Anova testi ve Pearson korelasyon testi kullanılarak değerlendirilmiştir.Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %91,4'ü kadın, %8,6'sı erkek ve yaş ortalaması 20,93±1,26’dır. Katılımcıların ölçek toplam puan ortalamaları sırasıyla duygusal zekâ 142,76±18,18 eleştirel düşünme 195,21±26,...
Sosyal, mesleki ya da diğer çevresel faktörlerin etkisiyle toplam uyku ve dinlenme süresinde kısa... more Sosyal, mesleki ya da diğer çevresel faktörlerin etkisiyle toplam uyku ve dinlenme süresinde kısalmaya bağlı yorgunluk en sık görülen sorunlardan biridir.Sağlık çalışanlarında aşırı çalışma ve yetersiz enerji üretiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan yorgunluk, duygusal, fizyolojik, bilişsel ve duyusal parametreleri de değiştirerek kişilerin yaşam kalitelerini etkileyebilir.Bu çalışmanın amacı sağlık çalışanlarında sirkadiyen ritmin yorgunluk ve yaşam kalitesi üzerine etkisinin incelenmesidir. Yöntem:Tanımlayıcı tipte planlanan araştırma 1 Temmuz 2019- 30 Ağustos 2019 tarihleri arasında özel bir tıp merkezinde yürütüldü. Araştırmanın örneklemini araştırmaya alınma ölçütlerine (anemik olmayan, immunsupresif ilaç kullanmayan, gebe olmayan, solunum sistemini etkileyen bir hastalığı bulunmayan, iletişim porblemi olmayan ve araştırmaya katılmayı kabul eden) uygun olan sağlık çalışanları oluşturmuştur. Araştırma verileri “Birey Tanılama Formu”, “İnsan Sirkadiyen Ritminde Sabahçıl-Akşamcıl Tipleri Belirlemede Kendi Kendini Değerlendirme Formu”, “Yorgunluk Etki Ölçeği“ve “EUROHIS-QOL- Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Anketi” kullanılarak yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak araştırmacılar tarafından toplandı. Araştırmanın başlatılabilmesi için etik kurul, yürütülebilmesi için kurum izni, araştırmacılardan yazılı onam ve ölçek kullanım izinleri alındı. Elde edilen verilerin sayı, yüzde dağılımları, Kruskal-Wallis ve korelasyon analizi, SPSS 22.0 paket programı kullanılarak değerlendirildi. Bulgular:Araştırmaya katılan bireylerin %66.2’si kadın ve genel yaş aralığı (%43.2) 36-55 yaş arasındandır. Sağlık çalışanlarının %36.5’sını hekim, %25.7’sini hemşire ve %37.8’ini tekniker/teknisyenler oluşturdu.Bireylerin %2.7’si Kesin Sabahçıl Tip, %33.8’i Sabahçıl Tipe Yakın, %51.4’ü Ara Tip, %8.1’i Akşamcıl Tipe Yakın ve %41’i ise Kesin Akşamcıl Tip sirkadiyen ritme sahiptir.Sağlık çalışanlarının yorgunluk ve yaşam kaliteleri arasında negatif yönde zayıf ilişki olduğu (r = -0.46, p&lt;0.01), ancak sirkadiyen ritim ile yorgunluk ve yaşam kalitesi arasında anlamlı ilişki olmadığı belirlenmiştir (p&gt;0.05). Sonuç:Sağlık çalışanlarının sirkadiyen ritminin yorgunluğu ve yaşam kalitesini etkilemediği, ancak yorgunluk seviyesi arttıkça yaşam kalitesinin azaldığı tespit edildi.
Giriş: Covid-19, genellikle solunum sistemi başta olmak üzere tüm vücut sistemini olumsuz etkiley... more Giriş: Covid-19, genellikle solunum sistemi başta olmak üzere tüm vücut sistemini olumsuz etkileyen bir patojendir. Kısa sürede dünya çapında kontrolsüzce yayılım gösteren koronavirüs salgını, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilân edilmiştir. Çeşitli klinik belirtilerle seyreden tabloda, çoğu bireylerin enfeksiyondan kurtulmalarına rağmen şiddetli ve uzun süreli yorgunluk yaşamaya devam etmeleri dikkat çekmektedir. Post-viral Yorgunluk Sendromu olarak adlandırılan bu durumun gelişme sebebinin net olarak bilinmemesi nedeniyle, hastalığı atlatanların karşılaştığı en yaygın ve kronik süreçli sağlık sorunu olduğu düşünülmektedir. Amaç: Bu çalışma; Post-viral Yorgunluk Sendromu’nun değerlendirilmesi, beraberinde getirdiği psikolojik ve fizyolojik sorunlar, hemşirelik yaklaşımları ve ilişkili semptomların yönetilmesinde kullanılan besin takviyeleri ve vitamin desteklerinin kanıt temelli literatür verileri doğrultusunda ele alınarak, hemşirelere yol gösterici olması amacıyla yapılmış bir derlemedir. Yöntem: Çalışma; Pubmed, Science Direct, Wiley Interscience, Google Schoolar ve Web of Science veri tabanları kontrol edilerek yürütülmüştür. İngilizce anahtar kelimeler için MeSH (Medical Subject Headings) dizini kullanılmıştır. Bulgular: Post-viral Yorgunluk Sendromu, koronavirüsü atlatmış bireylerde görülmesiyle önemli bir semptom yüküne işaret etmektedir. Bu sendromun günlük yaşam aktivitelerini olumsuz etkilediği, bireylerin işlerine dönemediği ve yorgunluğun kronik tabloya dönüştüğü bildirilmiştir.Viral bir enfeksiyonun ardından gelişen yorgunluk sendromunun net bir patofizyolojik mekanizması bilinmemektedir. Tartışma ve Sonuç: Post-viral Yorgunluk Sendromu’nun tedavi ve bakımı için iyi bir değerlendirmenin yapılmasında hemşireler kilit rol oynamaktadır. Ayrıntılı bir sağlık öyküsü, fizik muayene ve laboratuvar bulgularının incelenmesinin yanı sıra psikososyal durumun da göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Alınan kapsamlı sağlık öyküsü doğrultusunda semptomlara yönelik birtakım farmakolojik ajanlar kullanılabileceği gibi, bazı gıda takviyeleri ve vitamin destekleri de tedavi/bakım sürecine dahil edilmektedir. Ancak bu non-farmakolojik ajanların hastalar tarafından bilinçsizce kullanımı son derece yaygın hâle gelmiştir. Dolayısıyla koronavirüs enfeksiyonu sonrası gelişen yorgunluğu kontrol altına alabilmek adına çeşitli uygulamalara başvuran hastaların bilgi eksikliğinin hemşireler tarafından giderilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler : Post-viral yorgunluk, Covid-19, Pandemi
Nöral terapi (NT) , bozulmuş beden fonksiyonlarının lokal anestezikler kullanarak vejetatif sinir... more Nöral terapi (NT) , bozulmuş beden fonksiyonlarının lokal anestezikler kullanarak vejetatif sinir sisteminin uyarılması sonucunda organizmanın regülasyonunun sağlanması ve beden fonksiyonlarının yeniden normale döndürülmesi esasına dayanan tanı ve tedavi yöntemidir. Literatürde bu yöntemle tedavi edilen birçok olgu bulunmaktadır. Ülkemizde bu yöntemin kullanımıyla tedavi edilen olgular incelendiğinde , bu çalışmaların çok yakın tarihli çalışmalar olduğu saptanmıştır. Güncel olan bu tedavinin öncesinde , sırasında ve sonrasında hemşirelerin sorumluluklarına dair bilgiler bulunmamaktadır. Dolayısıyla nöral terapi sürecine ilişkin olarak hemşirelerin rol ve sorumluluklarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
Yaşlanma ile beraber değişen fizyolojik yapı ve fonksiyon
kayıpları sebebiyle bireylerde var olan... more Yaşlanma ile beraber değişen fizyolojik yapı ve fonksiyon kayıpları sebebiyle bireylerde var olan komorbiteler farklı şekillerde ve farklı semptomlar ile ortaya çıkabilmektedir. Sıklıkla göz ardı edilen tinnitus gibi bazı semptomların primer nedenlerini tespit etmek ve değerlendirmek bu nedenle oldukça zordur. Kulak çınlaması olarak bilinen tinnitus, özellikle geriatrik bireylerde çok sayıda risk faktörüne bağlı olarak karşımıza çıkmaktadır ve bu doğrultuda uygulanabilecek girişimler/terapiler hastalığa ya da bireye özgü olarak değişmektedir. Yaşlı bireylerde en erken bozulmaya başlayan mekanizmalardan biri kardiyovasküler sistemdir ve bu sistemin en yaygın hastalığı olan hipertansiyon, kulak içi mikrovasküler dolaşım üzerinde olumsuz etki meydana getirerek tinnitusa neden olabilmektedir. Hipertansiyonu olan geriatrik bireylerde oldukça sık görülen kulak çınlaması; hem hastalığın yapısal özelliği, hem de kan basıncını optimal aralıkta tutmak için kullanılan ilaçların ototoksik yan etkileri ve yaşa bağlı diğer risk faktörleri nedeniyle ortaya çıkabileceği için, ayrıntılı değerlendirme ve multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Bu makalede; yaşlı bireylerde görülen kulak çınlamasının hipertansiyon ile ilişkisi, tıbbi tedavi/bakım yönetimindeki kanıt temelli girişimler ve öneriler ele alınmıştır.
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Ulusal Hemşirelik Kongresi - I, 2021
Giriş: Covid-19, genellikle solunum sistemi başta olmak üzere tüm vücut sistemini olumsuz etkiley... more Giriş: Covid-19, genellikle solunum sistemi başta olmak üzere tüm vücut sistemini olumsuz etkileyen bir patojendir. Kısa sürede dünya çapında kontrolsüzce yayılım gösteren koronavirüs salgını, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilân edilmiştir. Çeşitli klinik belirtilerle seyreden tabloda, çoğu bireylerin enfeksiyondan kurtulmalarına rağmen şiddetli ve uzun süreli yorgunluk yaşamaya devam etmeleri dikkat çekmektedir. Post-viral Yorgunluk Sendromu olarak adlandırılan bu durumun gelişme sebebinin net olarak bilinmemesi nedeniyle, hastalığı atlatanların karşılaştığı en yaygın ve kronik süreçli sağlık sorunu olduğu düşünülmektedir. Amaç: Bu çalışma; Post-viral Yorgunluk Sendromu’nun değerlendirilmesi, beraberinde getirdiği psikolojik ve fizyolojik sorunlar, hemşirelik yaklaşımları ve ilişkili semptomların yönetilmesinde kullanılan besin takviyeleri ve vitamin desteklerinin kanıt temelli literatür verileri doğrultusunda ele alınarak, hemşirelere yol gösterici olması amacıyla yapılmış bir derlemedir. Yöntem: Çalışma; Pubmed, Science Direct, Wiley Interscience, Google Schoolar ve Web of Science veri tabanları kontrol edilerek yürütülmüştür. İngilizce anahtar kelimeler için MeSH (Medical Subject Headings) dizini kullanılmıştır. Bulgular: Post-viral Yorgunluk Sendromu, koronavirüsü atlatmış bireylerde görülmesiyle önemli bir semptom yüküne işaret etmektedir. Bu sendromun günlük yaşam aktivitelerini olumsuz etkilediği, bireylerin işlerine dönemediği ve yorgunluğun kronik tabloya dönüştüğü bildirilmiştir.Viral bir enfeksiyonun ardından gelişen yorgunluk sendromunun net bir patofizyolojik mekanizması bilinmemektedir. Tartışma ve Sonuç: Post-viral Yorgunluk Sendromu’nun tedavi ve bakımı için iyi bir değerlendirmenin yapılmasında hemşireler kilit rol oynamaktadır. Ayrıntılı bir sağlık öyküsü, fizik muayene ve laboratuvar bulgularının incelenmesinin yanı sıra psikososyal durumun da göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Alınan kapsamlı sağlık öyküsü doğrultusunda semptomlara yönelik birtakım farmakolojik ajanlar kullanılabileceği gibi, bazı gıda takviyeleri ve vitamin destekleri de tedavi/bakım sürecine dahil edilmektedir. Ancak bu non-farmakolojik ajanların hastalar tarafından bilinçsizce kullanımı son derece yaygın hâle gelmiştir. Dolayısıyla koronavirüs enfeksiyonu sonrası gelişen yorgunluğu kontrol altına alabilmek adına çeşitli uygulamalara başvuran hastaların bilgi eksikliğinin hemşireler tarafından giderilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler : Post-viral yorgunluk, Covid-19, Pandemi
6. SAYKAD Uluslararası Sağlıkta Yaşam Kalitesi Kongresi, 2019
Sosyal, mesleki ya da diğer çevresel faktörlerin etkisiyle toplam uyku ve dinlenme süresinde kısa... more Sosyal, mesleki ya da diğer çevresel faktörlerin etkisiyle toplam uyku ve dinlenme süresinde kısalmaya bağlı yorgunluk en sık görülen sorunlardan biridir.Sağlık çalışanlarında aşırı çalışma ve yetersiz enerji üretiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan yorgunluk, duygusal, fizyolojik, bilişsel ve duyusal parametreleri de değiştirerek kişilerin yaşam kalitelerini etkileyebilir.Bu çalışmanın amacı sağlık çalışanlarında sirkadiyen ritmin yorgunluk ve yaşam kalitesi üzerine etkisinin incelenmesidir. Yöntem:Tanımlayıcı tipte planlanan araştırma 1 Temmuz 2019- 30 Ağustos 2019 tarihleri arasında özel bir tıp merkezinde yürütüldü. Araştırmanın örneklemini araştırmaya alınma ölçütlerine (anemik olmayan, immunsupresif ilaç kullanmayan, gebe olmayan, solunum sistemini etkileyen bir hastalığı bulunmayan, iletişim porblemi olmayan ve araştırmaya katılmayı kabul eden) uygun olan sağlık çalışanları oluşturmuştur. Araştırma verileri “Birey Tanılama Formu”, “İnsan Sirkadiyen Ritminde Sabahçıl-Akşamcıl Tipleri Belirlemede Kendi Kendini Değerlendirme Formu”, “Yorgunluk Etki Ölçeği“ve “EUROHIS-QOL- Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Anketi” kullanılarak yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak araştırmacılar tarafından toplandı. Araştırmanın başlatılabilmesi için etik kurul, yürütülebilmesi için kurum izni, araştırmacılardan yazılı onam ve ölçek kullanım izinleri alındı. Elde edilen verilerin sayı, yüzde dağılımları, Kruskal-Wallis ve korelasyon analizi, SPSS 22.0 paket programı kullanılarak değerlendirildi. Bulgular:Araştırmaya katılan bireylerin %66.2’si kadın ve genel yaş aralığı (%43.2) 36-55 yaş arasındandır. Sağlık çalışanlarının %36.5’sını hekim, %25.7’sini hemşire ve %37.8’ini tekniker/teknisyenler oluşturdu.Bireylerin %2.7’si Kesin Sabahçıl Tip, %33.8’i Sabahçıl Tipe Yakın, %51.4’ü Ara Tip, %8.1’i Akşamcıl Tipe Yakın ve %41’i ise Kesin Akşamcıl Tip sirkadiyen ritme sahiptir.Sağlık çalışanlarının yorgunluk ve yaşam kaliteleri arasında negatif yönde zayıf ilişki olduğu (r = -0.46, p<0.01), ancak sirkadiyen ritim ile yorgunluk ve yaşam kalitesi arasında anlamlı ilişki olmadığı belirlenmiştir (p>0.05). Sonuç:Sağlık çalışanlarının sirkadiyen ritminin yorgunluğu ve yaşam kalitesini etkilemediği, ancak yorgunluk seviyesi arttıkça yaşam kalitesinin azaldığı tespit edildi.
I. Uluslararası İç Hastalıkları Hemşireliği Kongresi, 2018
Nöral terapi (NT) , bozulmuş beden fonksiyonlarının lokal anestezikler kullanarak vejetatif sinir... more Nöral terapi (NT) , bozulmuş beden fonksiyonlarının lokal anestezikler kullanarak vejetatif sinir sisteminin uyarılması sonucunda organizmanın regülasyonunun sağlanması ve beden fonksiyonlarının yeniden normale döndürülmesi esasına dayanan tanı ve tedavi yöntemidir. Literatürde bu yöntemle tedavi edilen birçok olgu bulunmaktadır. Ülkemizde bu yöntemin kullanımıyla tedavi edilen olgular incelendiğinde , bu çalışmaların çok yakın tarihli çalışmalar olduğu saptanmıştır. Güncel olan bu tedavinin öncesinde , sırasında ve sonrasında hemşirelerin sorumluluklarına dair bilgiler bulunmamaktadır. Dolayısıyla nöral terapi sürecine ilişkin olarak hemşirelerin rol ve sorumluluklarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SAĞLIĞI 7. ULUSAL KONGRESİ, 2019
İntihar, kompleks bir sorundur ve genel popülasyonda giderek artan eğilim göstermektedir. Sağlık ... more İntihar, kompleks bir sorundur ve genel popülasyonda giderek artan eğilim göstermektedir. Sağlık çalışanlarında intihar vakaları da sık görülmekte olup, hemşire intiharlarının diğer sağlık profesyonellerine göre daha fazla olduğu raporlanmıştır. Gerek ülkemizde gerekse diğer ülkelerde kadın hemşirelerin erkek hemşirelere göre intihar oranlarının daha yüksek olduğu ve genellikle intihar yöntemi olarak öldürücü dozlarda ilaç uygulamalarını kullandıkları tespit edilmiştir. Hemşirelerde intihara zemin hazırlayan şiddet, mobbing, tükenmişlik ve stres gibi birçok faktör bulunmaktadır. Bu tür sosyal risk faktörlerinin yanında fiziksel risk faktörleri de vardır. Aynı zamanda intihara eğilimi azaltan etkenler de mevcuttur. Kişinin intihar düşüncesinin olduğu ve bunu planladığı, bazı belirti bulgulardan yola çıkarak tahmin edilebilir. İntihar riski taşıyan hemşireler gerekli taramalara sokulmalı, eğitimler verilmeli, telefon görüşmeleri ile takip edilmeli, psikoterapi için yönlendirilmeli, gerekli ise ilaç tedavisine başlamalı ve intihar eğilimi olan bu kişiler için gerekli güvenlik önlemleri alınmalıdır. Anahtar Sözcükler: hemşire, intihar, sağlık çalışanı, mobbing, şiddet, tükenmişlik.
İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi
Amaç: Bu araştırma, hemşirelik öğrencilerinde duygusal zekânın eleştirel düşünme ve klinik karar ... more Amaç: Bu araştırma, hemşirelik öğrencilerinde duygusal zekânın eleştirel düşünme ve klinik karar verme düzeyleri ile ilişkisini belirlemek amacıyla kesitsel, tanımlayıcı ve ilişki arayıcı olarak yapılmıştır.Yöntem: Araştırma, Ocak-Şubat 2020’de yüz yüze ortamda gerçekleştirilmiştir. Bir Vakıf Üniversitesi Hemşirelik bölümünde okuyan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 187 öğrenci çalışmanın örneklemini oluşturmuştur. Veriler, araştırmacılar tarafından oluşturulan Bilgi Formu, Schutte Duygusal Zekâ Ölçeği, Kaliforniya Eleştirel Düşünme Eğilimi Ölçeği ve Hemşirelikte Klinik Karar Verme Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Veriler; tanımlayıcı istatistiksel yöntemler, bağımsız gruplarda t testi, Anova testi ve Pearson korelasyon testi kullanılarak değerlendirilmiştir.Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %91,4'ü kadın, %8,6'sı erkek ve yaş ortalaması 20,93±1,26’dır. Katılımcıların ölçek toplam puan ortalamaları sırasıyla duygusal zekâ 142,76±18,18 eleştirel düşünme 195,21±26,...
Sosyal, mesleki ya da diğer çevresel faktörlerin etkisiyle toplam uyku ve dinlenme süresinde kısa... more Sosyal, mesleki ya da diğer çevresel faktörlerin etkisiyle toplam uyku ve dinlenme süresinde kısalmaya bağlı yorgunluk en sık görülen sorunlardan biridir.Sağlık çalışanlarında aşırı çalışma ve yetersiz enerji üretiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan yorgunluk, duygusal, fizyolojik, bilişsel ve duyusal parametreleri de değiştirerek kişilerin yaşam kalitelerini etkileyebilir.Bu çalışmanın amacı sağlık çalışanlarında sirkadiyen ritmin yorgunluk ve yaşam kalitesi üzerine etkisinin incelenmesidir. Yöntem:Tanımlayıcı tipte planlanan araştırma 1 Temmuz 2019- 30 Ağustos 2019 tarihleri arasında özel bir tıp merkezinde yürütüldü. Araştırmanın örneklemini araştırmaya alınma ölçütlerine (anemik olmayan, immunsupresif ilaç kullanmayan, gebe olmayan, solunum sistemini etkileyen bir hastalığı bulunmayan, iletişim porblemi olmayan ve araştırmaya katılmayı kabul eden) uygun olan sağlık çalışanları oluşturmuştur. Araştırma verileri “Birey Tanılama Formu”, “İnsan Sirkadiyen Ritminde Sabahçıl-Akşamcıl Tipleri Belirlemede Kendi Kendini Değerlendirme Formu”, “Yorgunluk Etki Ölçeği“ve “EUROHIS-QOL- Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Anketi” kullanılarak yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak araştırmacılar tarafından toplandı. Araştırmanın başlatılabilmesi için etik kurul, yürütülebilmesi için kurum izni, araştırmacılardan yazılı onam ve ölçek kullanım izinleri alındı. Elde edilen verilerin sayı, yüzde dağılımları, Kruskal-Wallis ve korelasyon analizi, SPSS 22.0 paket programı kullanılarak değerlendirildi. Bulgular:Araştırmaya katılan bireylerin %66.2’si kadın ve genel yaş aralığı (%43.2) 36-55 yaş arasındandır. Sağlık çalışanlarının %36.5’sını hekim, %25.7’sini hemşire ve %37.8’ini tekniker/teknisyenler oluşturdu.Bireylerin %2.7’si Kesin Sabahçıl Tip, %33.8’i Sabahçıl Tipe Yakın, %51.4’ü Ara Tip, %8.1’i Akşamcıl Tipe Yakın ve %41’i ise Kesin Akşamcıl Tip sirkadiyen ritme sahiptir.Sağlık çalışanlarının yorgunluk ve yaşam kaliteleri arasında negatif yönde zayıf ilişki olduğu (r = -0.46, p&lt;0.01), ancak sirkadiyen ritim ile yorgunluk ve yaşam kalitesi arasında anlamlı ilişki olmadığı belirlenmiştir (p&gt;0.05). Sonuç:Sağlık çalışanlarının sirkadiyen ritminin yorgunluğu ve yaşam kalitesini etkilemediği, ancak yorgunluk seviyesi arttıkça yaşam kalitesinin azaldığı tespit edildi.
Giriş: Covid-19, genellikle solunum sistemi başta olmak üzere tüm vücut sistemini olumsuz etkiley... more Giriş: Covid-19, genellikle solunum sistemi başta olmak üzere tüm vücut sistemini olumsuz etkileyen bir patojendir. Kısa sürede dünya çapında kontrolsüzce yayılım gösteren koronavirüs salgını, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilân edilmiştir. Çeşitli klinik belirtilerle seyreden tabloda, çoğu bireylerin enfeksiyondan kurtulmalarına rağmen şiddetli ve uzun süreli yorgunluk yaşamaya devam etmeleri dikkat çekmektedir. Post-viral Yorgunluk Sendromu olarak adlandırılan bu durumun gelişme sebebinin net olarak bilinmemesi nedeniyle, hastalığı atlatanların karşılaştığı en yaygın ve kronik süreçli sağlık sorunu olduğu düşünülmektedir. Amaç: Bu çalışma; Post-viral Yorgunluk Sendromu’nun değerlendirilmesi, beraberinde getirdiği psikolojik ve fizyolojik sorunlar, hemşirelik yaklaşımları ve ilişkili semptomların yönetilmesinde kullanılan besin takviyeleri ve vitamin desteklerinin kanıt temelli literatür verileri doğrultusunda ele alınarak, hemşirelere yol gösterici olması amacıyla yapılmış bir derlemedir. Yöntem: Çalışma; Pubmed, Science Direct, Wiley Interscience, Google Schoolar ve Web of Science veri tabanları kontrol edilerek yürütülmüştür. İngilizce anahtar kelimeler için MeSH (Medical Subject Headings) dizini kullanılmıştır. Bulgular: Post-viral Yorgunluk Sendromu, koronavirüsü atlatmış bireylerde görülmesiyle önemli bir semptom yüküne işaret etmektedir. Bu sendromun günlük yaşam aktivitelerini olumsuz etkilediği, bireylerin işlerine dönemediği ve yorgunluğun kronik tabloya dönüştüğü bildirilmiştir.Viral bir enfeksiyonun ardından gelişen yorgunluk sendromunun net bir patofizyolojik mekanizması bilinmemektedir. Tartışma ve Sonuç: Post-viral Yorgunluk Sendromu’nun tedavi ve bakımı için iyi bir değerlendirmenin yapılmasında hemşireler kilit rol oynamaktadır. Ayrıntılı bir sağlık öyküsü, fizik muayene ve laboratuvar bulgularının incelenmesinin yanı sıra psikososyal durumun da göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Alınan kapsamlı sağlık öyküsü doğrultusunda semptomlara yönelik birtakım farmakolojik ajanlar kullanılabileceği gibi, bazı gıda takviyeleri ve vitamin destekleri de tedavi/bakım sürecine dahil edilmektedir. Ancak bu non-farmakolojik ajanların hastalar tarafından bilinçsizce kullanımı son derece yaygın hâle gelmiştir. Dolayısıyla koronavirüs enfeksiyonu sonrası gelişen yorgunluğu kontrol altına alabilmek adına çeşitli uygulamalara başvuran hastaların bilgi eksikliğinin hemşireler tarafından giderilmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler : Post-viral yorgunluk, Covid-19, Pandemi
Nöral terapi (NT) , bozulmuş beden fonksiyonlarının lokal anestezikler kullanarak vejetatif sinir... more Nöral terapi (NT) , bozulmuş beden fonksiyonlarının lokal anestezikler kullanarak vejetatif sinir sisteminin uyarılması sonucunda organizmanın regülasyonunun sağlanması ve beden fonksiyonlarının yeniden normale döndürülmesi esasına dayanan tanı ve tedavi yöntemidir. Literatürde bu yöntemle tedavi edilen birçok olgu bulunmaktadır. Ülkemizde bu yöntemin kullanımıyla tedavi edilen olgular incelendiğinde , bu çalışmaların çok yakın tarihli çalışmalar olduğu saptanmıştır. Güncel olan bu tedavinin öncesinde , sırasında ve sonrasında hemşirelerin sorumluluklarına dair bilgiler bulunmamaktadır. Dolayısıyla nöral terapi sürecine ilişkin olarak hemşirelerin rol ve sorumluluklarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
Yaşlanma ile beraber değişen fizyolojik yapı ve fonksiyon
kayıpları sebebiyle bireylerde var olan... more Yaşlanma ile beraber değişen fizyolojik yapı ve fonksiyon kayıpları sebebiyle bireylerde var olan komorbiteler farklı şekillerde ve farklı semptomlar ile ortaya çıkabilmektedir. Sıklıkla göz ardı edilen tinnitus gibi bazı semptomların primer nedenlerini tespit etmek ve değerlendirmek bu nedenle oldukça zordur. Kulak çınlaması olarak bilinen tinnitus, özellikle geriatrik bireylerde çok sayıda risk faktörüne bağlı olarak karşımıza çıkmaktadır ve bu doğrultuda uygulanabilecek girişimler/terapiler hastalığa ya da bireye özgü olarak değişmektedir. Yaşlı bireylerde en erken bozulmaya başlayan mekanizmalardan biri kardiyovasküler sistemdir ve bu sistemin en yaygın hastalığı olan hipertansiyon, kulak içi mikrovasküler dolaşım üzerinde olumsuz etki meydana getirerek tinnitusa neden olabilmektedir. Hipertansiyonu olan geriatrik bireylerde oldukça sık görülen kulak çınlaması; hem hastalığın yapısal özelliği, hem de kan basıncını optimal aralıkta tutmak için kullanılan ilaçların ototoksik yan etkileri ve yaşa bağlı diğer risk faktörleri nedeniyle ortaya çıkabileceği için, ayrıntılı değerlendirme ve multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Bu makalede; yaşlı bireylerde görülen kulak çınlamasının hipertansiyon ile ilişkisi, tıbbi tedavi/bakım yönetimindeki kanıt temelli girişimler ve öneriler ele alınmıştır.
Uploads
Conference Presentations by Emir Avşar
Anahtar Kelimeler : Post-viral yorgunluk, Covid-19, Pandemi
Papers by Emir Avşar
kayıpları sebebiyle bireylerde var olan komorbiteler farklı
şekillerde ve farklı semptomlar ile ortaya çıkabilmektedir.
Sıklıkla göz ardı edilen tinnitus gibi bazı semptomların primer
nedenlerini tespit etmek ve değerlendirmek bu nedenle
oldukça zordur. Kulak çınlaması olarak bilinen tinnitus,
özellikle geriatrik bireylerde çok sayıda risk faktörüne bağlı
olarak karşımıza çıkmaktadır ve bu doğrultuda
uygulanabilecek girişimler/terapiler hastalığa ya da bireye
özgü olarak değişmektedir. Yaşlı bireylerde en erken
bozulmaya başlayan mekanizmalardan biri kardiyovasküler
sistemdir ve bu sistemin en yaygın hastalığı olan
hipertansiyon, kulak içi mikrovasküler dolaşım üzerinde
olumsuz etki meydana getirerek tinnitusa neden
olabilmektedir. Hipertansiyonu olan geriatrik bireylerde
oldukça sık görülen kulak çınlaması; hem hastalığın yapısal
özelliği, hem de kan basıncını optimal aralıkta tutmak için
kullanılan ilaçların ototoksik yan etkileri ve yaşa bağlı diğer
risk faktörleri nedeniyle ortaya çıkabileceği için, ayrıntılı
değerlendirme ve multidisipliner bir yaklaşım
gerektirmektedir. Bu makalede; yaşlı bireylerde görülen kulak
çınlamasının hipertansiyon ile ilişkisi, tıbbi tedavi/bakım
yönetimindeki kanıt temelli girişimler ve öneriler ele
alınmıştır.
Anahtar Kelimeler : Post-viral yorgunluk, Covid-19, Pandemi
kayıpları sebebiyle bireylerde var olan komorbiteler farklı
şekillerde ve farklı semptomlar ile ortaya çıkabilmektedir.
Sıklıkla göz ardı edilen tinnitus gibi bazı semptomların primer
nedenlerini tespit etmek ve değerlendirmek bu nedenle
oldukça zordur. Kulak çınlaması olarak bilinen tinnitus,
özellikle geriatrik bireylerde çok sayıda risk faktörüne bağlı
olarak karşımıza çıkmaktadır ve bu doğrultuda
uygulanabilecek girişimler/terapiler hastalığa ya da bireye
özgü olarak değişmektedir. Yaşlı bireylerde en erken
bozulmaya başlayan mekanizmalardan biri kardiyovasküler
sistemdir ve bu sistemin en yaygın hastalığı olan
hipertansiyon, kulak içi mikrovasküler dolaşım üzerinde
olumsuz etki meydana getirerek tinnitusa neden
olabilmektedir. Hipertansiyonu olan geriatrik bireylerde
oldukça sık görülen kulak çınlaması; hem hastalığın yapısal
özelliği, hem de kan basıncını optimal aralıkta tutmak için
kullanılan ilaçların ototoksik yan etkileri ve yaşa bağlı diğer
risk faktörleri nedeniyle ortaya çıkabileceği için, ayrıntılı
değerlendirme ve multidisipliner bir yaklaşım
gerektirmektedir. Bu makalede; yaşlı bireylerde görülen kulak
çınlamasının hipertansiyon ile ilişkisi, tıbbi tedavi/bakım
yönetimindeki kanıt temelli girişimler ve öneriler ele
alınmıştır.