Conference Presentations by Hasan Değirmenci
İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ 1. SEMPOZYUMU Oral Mikrobiyota 27 Mayıs 2022 İstanbul Gelişim Üniversitesi, İstanbul KONUŞMA ÖZETLERİ, 2022
Mikrobiyoloji bilimi, geçmişten beri insan çalışmalarında, kişilerde bulunan hastalığa neden olan... more Mikrobiyoloji bilimi, geçmişten beri insan çalışmalarında, kişilerde bulunan hastalığa neden olan
organizmalara odaklanmıştır ve günümüze kadar sayıca daha az çalışmada yerleşik olan mikrobiyatanın
yararlarını ve zararlarını incelemiştir. İnsan vücudunun mikrobiyotası yakın zamanlara kadar yeterince
anlaşılamamıştır.
Mikroorganizmalar, 70 kg’lık bir insan vücudunun yaklaşık iki yüz gramını oluşturmaktadır. Deri, ağız
boşluğu, solunum sistemi, sindirim sistemi ve ürogenital sistem gibi vücudun farklı bölgelerinde yaşayan
bakteri, virüs, protozoa ve mantarlardan oluşan karmaşık mikroorganizma ekosistemi ‘’Mikrobiyota’’
olarak tanımlanır. Genişletilmiş İnsan Oral Mikrobiyom Veritabanı (eHOMD) tarafından yayınlanmış en son
verilere göre ağız boşluğunda yaklaşık 774 mikrobiyal tür bulunmaktadır. Oral kavitede hastalık
oluşturabilen mikroorganizmaların etkilerinin sadece ağız kavitesi ile sınırlı kalmadığı ve tüm vücudu
etkileyebileceği yönündeki kanıtlar son zamanlarda netlik kazanmaya başlamıştır. Başta immün sistemi
zayıflamış kişiler olmak üzere, oral kavitenin, patojenik olması muhtemel mikroorganizmaların vücudun
uzak bölgelerine gidebilmesi için kaynak olduğu düşünülmektedir ve bunların, sistemik hastalıklarla
ilişkileri tanımlanmış birçok türü mevcuttur. Patojenik olması muhtemel mikroorganizmaların hangi
hastalıklara sebep olduğu, hangi sistemlerde, hangi organlara ne tür zarar verdiği ile ilgili bilgiler
günümüzde daha da netlik kazanmaya başlamıştır. Diş çekimi ve kanal tedavisi gibi gibi diş tedavi
uygulamalarının ardından 1 dakika kadar bir süre içerisinde oral mikroorganizmaların dolaşıma katılması
ve başta kalp olmak üzere birçok organa ulaşabilme olasılığı vardır. Oral kavite ve mikrobiyota ile ilgili
sistemik hastalıkların başında kardiyovasküler sistem hastalıkları, diyabet ve bazı tümöral hastalıklar
sayılabilir. Ağız sağlığı ile sistemik hastalıklar arasındaki bağları inceleyen çalışmalarda, özellikle
periodontal hastalıkların bu diğer sistemik hastalıklarla daha fazla ilişkili olduğunu göstermektedir.
Yine bu mikroorganizmaların hangi sistemlerde hangi hastalıklara sebep olduklarının ortaya çıkması ile
beraber, alınacak önlemlerin neler olabileceği yönünde de çalışmalar başlamıştır. Son yıllarda özellikle
sindirim sistemi mikrobiyotasına yönelik olarak yapılan Fekal Mikrobiyata Transplantasyonu’na benzer bir
yöntemin, oral kavitede de aynı şekilde uygulanabileceği yönünde çeşitli teoriler bulunmaktadır.
INTERNATIONAL CITY AND HISTORY SYMPOSIUM ON AVCILAR - ULUSLARARASI AVCILAR KENT ve TARİH SEMPOZYUMU, 2022
İnsan; etrafında bulunan bütün canlı türleriyle etkileşim halinde olan sosyal bir canlıdır. Hayva... more İnsan; etrafında bulunan bütün canlı türleriyle etkileşim halinde olan sosyal bir canlıdır. Hayvan ve bitkilerle birlikte doğanın bir parçasıdır. Bu bildiride, Küçükçekmece Gölü çevresinde bulunan yerleşim yerlerinin ve göl çevresi faunasında yer alan bir çok türün birbirleriyle karşılıklı olarak nasıl etkileşim gösterdikleri, bölgeye 1928 yılında Bulgaristan’ın Ortaköy Kazası’ndan göçerek gölün batı kıyısına yerleşmiş olan Firuzköy halkının gözünden anlatılmıştır.
Human; it is a social creature that interacts with all living species around it. It is a part of nature along with animals and plants. In this paper, how the settlements around Küçükçekmece lake and many species in the
fauna around the lake interact with each other are explained through the eyes of the people of Firuzköy, who migrated to this region from the Ortaköy district of Bulgaria in 1928 and settled on the western shore
of the lake.
BÜTÜN YOLLAR AVCILAR'DAN GEÇER / ALL ROADS PASS THROUGH AVCILAR, 2018
Firuzköy halkının Bulgaristan'ın Ortaköy (Ivoilavgrad) kazası Balcıbük (Medenbuk) köyünden yola ç... more Firuzköy halkının Bulgaristan'ın Ortaköy (Ivoilavgrad) kazası Balcıbük (Medenbuk) köyünden yola çıkıp, Küçükçekmece Göl Havza'sında bulunan Firuzağa Çiftliğini satın alıp yerleşerek Firuzköy'ü kurmaları ve bölgenin tarihsel gelişim sürecine bir bakış.
Papers by Hasan Değirmenci
İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi
Amaç: Toplum ve hastane ortamında insanlarda en yaygın bakteriyel enfeksiyonlardan biri idrar yol... more Amaç: Toplum ve hastane ortamında insanlarda en yaygın bakteriyel enfeksiyonlardan biri idrar yolu enfeksiyonlarıdır (İYE) ve tüm enfeksiyon hastalıkları içinde %25’lik bir oranla ikinci sıklıkta görülmektedir. İdrar yolu enfeksiyonlarının, %95’ten fazlası bakteriyel etkenler olmak üzere idrar yolları epitelinde inflamatuar yanıta neden olan mikroorganizmalar tarafından oluşturulmaktadır. Bu çalışmanın amacı; 2017-2021 tarihleri arasında, İstanbul’da bir özel hastanenin farklı servis ve polikliniklerine idrar yolu enfeksiyonu şikâyeti ile gelen ve idrar yolu enfeksiyon bulguları bulunan yatan hastalardan alınan idrar örneklerinden yapılan mikrobiyolojik analizler sonucunda, izole edilen bakteriler ve antibiyotiklere direnç/duyarlılıkları açısından retrospektif olarak incelenmesi ve değerlendirilmesidir.Yöntem: Araştırmada, 2017-2021 tarihleri arasında hastanenin mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen 772 idrar örneği, izole edilen bakteriler ve antibiyotiklere direnç/duyarlılıkları...
42. Kazı Sonuçları Toplantısı/ cilt 5, 2023
İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2022
Öz
Amaç: Toplum ve hastane ortamında insanlarda en yaygın bakteriyel enfeksiyonlardan biri idrar ... more Öz
Amaç: Toplum ve hastane ortamında insanlarda en yaygın bakteriyel enfeksiyonlardan biri idrar yolu enfeksiyonlarıdır (İYE) ve tüm enfeksiyon hastalıkları içinde %25’lik bir oranla ikinci sıklıkta görülmektedir. İdrar yolu enfeksiyonlarının, %95’ten fazlası bakteriyel etkenler olmak üzere idrar yolları epitelinde inflamatuar yanıta neden olan mikroorganizmalar tarafından oluşturulmaktadır. Bu çalışmanın amacı; 2017-2021 tarihleri arasında, İstanbul’da bir özel hastanenin farklı servis ve polikliniklerine idrar yolu enfeksiyonu şikâyeti ile gelen ve idrar yolu enfeksiyon bulguları bulunan yatan hastalardan alınan idrar örneklerinden yapılan mikrobiyolojik analizler sonucunda, izole edilen bakteriler ve antibiyotiklere direnç/duyarlılıkları açısından retrospektif olarak incelenmesi ve değerlendirilmesidir.
Yöntem: Araştırmada, 2017-2021 tarihleri arasında hastanenin mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen 772 idrar örneği, izole edilen bakteriler ve antibiyotiklere direnç/duyarlılıkları açısından retrospektif olarak incelenmiştir. Verilerin analizi SPSS İstatistik 26 versiyonu ile gerçekleştirilmiştir. Kategorik değişkenler sayı ve yüzde olarak hesaplanmıştır. Kategorik değişkenler arasındaki farklılığı ki-kare testi kullanılarak analiz edilmiştir.
Bulgular: Çalışmada 572 (%74) ’si kadın ve 200 (%26) ’ü erkek olmak üzere toplamda 772 hastaya ait idrar örneği mikrobiyolojik kültür/antibiyogram sonuçları incelenmiştir. Hastalara ait yaş dağılımları incelendiğinde; %6’sı 0-15 yaş, %5,9’u 15-24 yaş, %33,9’u 25-49 yaş ve %54,2’si 49 yaş ve üzerinde olduğu görülmüştür. İdrar örneklerinden toplamda 32 farklı bakteri türü izole edilmiş olup, en fazla izole edilen bakteri türleri sırasıyla; Escherichia coli, Klebsiella pneumoniae ve Proteus mirabilis’tir. Escherichia coli izolatlarının en çok duyarlılık gösterdiği antibiyotikler; amikacin (%97,2), meropenem (%95,3), imipenem (%95,1), colistin (%94,7), ertapenem (%92), tazobactam-piperacillin (%88,6), nitrofurantoin (%87,7), gentamicin (%84,3), ticarcillin-clavulanate (%83,1) ve cefoxitin (%82,9) olarak belirlenmiştir. En fazla direnç gelişimi gözlenen antibiyotikler ise sırasıyla; ampicillin (%71,3), ampicillin-sulbaktam (%69,9) ve amoxicillin-clavulonic acid (%49,4) olarak belirlenmiştir. Klebsiella pneumoniae izolatlarında en çok duyarlılık saptanan antibiyotikler sırasıyla; colistin (%70,4) ve amikacin (%69,8) olup en fazla direnç gelişimi ampicillin (%94,9), ampicillin-sulbaktam (%93,5) ve cefazolin (%69,6)’de saptanmıştır. İzole edilen Proteus mirabilis’lerde en fazla tazobactam-piperacillin (%78,8), aztreonam (%78,6) ve meropenem (%75)’e duyarlılık saptanırken, en çok direnç gelişimi şekillenen antibiyotikler ise nitrofurantoin (%72,7) ve colistin (%81,5) olduğu görülmüştür.
Sonuç: Günümüze kadar İYE patojenlerine karşı antibiyotiklerin yaygın kullanımı, antibiyotiğe dirençli türlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Antibakteriyel direncin oluşma nedenlerinden en önemlisi, uzun süreli ve yetersiz dozda antibiyotik kullanımıdır. Ayrıca yanlış antibiyotik seçimi de direnç gelişimine yol açmaktadır. Bu durum tedavi sürecini etkilemekte ve etkin bir tedavi için doğru kemoterapotik seçeneklerin belirlenmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır. İYE’una neden olan bakterilerin antimikrobiyal direnç dağılımları zamana ve bölgeye göre farklılıklar göstermektedir. Antibiyogram test sonuçlarının zaman alması nedeniyle, İYE şikayeti ile gelen hastalara genellikle ampirik antibiyotik tedavisi uygulanmaktadır. Ampirik preparat seçiminde ilk önce bölgesel olarak en sık izole edilen etken ve en düşük direnç oranının görüldüğü antimikrobiyal ajan dikkate alınmalı, mümkünse antibiyotik tedavisine başlamadan önce etken izolasyonu ve antibiyogram değerlendirmesi amacıyla idrar örneklerinin laboratuvara ulaştırılması sağlanmalıdır.
Uploads
Conference Presentations by Hasan Değirmenci
organizmalara odaklanmıştır ve günümüze kadar sayıca daha az çalışmada yerleşik olan mikrobiyatanın
yararlarını ve zararlarını incelemiştir. İnsan vücudunun mikrobiyotası yakın zamanlara kadar yeterince
anlaşılamamıştır.
Mikroorganizmalar, 70 kg’lık bir insan vücudunun yaklaşık iki yüz gramını oluşturmaktadır. Deri, ağız
boşluğu, solunum sistemi, sindirim sistemi ve ürogenital sistem gibi vücudun farklı bölgelerinde yaşayan
bakteri, virüs, protozoa ve mantarlardan oluşan karmaşık mikroorganizma ekosistemi ‘’Mikrobiyota’’
olarak tanımlanır. Genişletilmiş İnsan Oral Mikrobiyom Veritabanı (eHOMD) tarafından yayınlanmış en son
verilere göre ağız boşluğunda yaklaşık 774 mikrobiyal tür bulunmaktadır. Oral kavitede hastalık
oluşturabilen mikroorganizmaların etkilerinin sadece ağız kavitesi ile sınırlı kalmadığı ve tüm vücudu
etkileyebileceği yönündeki kanıtlar son zamanlarda netlik kazanmaya başlamıştır. Başta immün sistemi
zayıflamış kişiler olmak üzere, oral kavitenin, patojenik olması muhtemel mikroorganizmaların vücudun
uzak bölgelerine gidebilmesi için kaynak olduğu düşünülmektedir ve bunların, sistemik hastalıklarla
ilişkileri tanımlanmış birçok türü mevcuttur. Patojenik olması muhtemel mikroorganizmaların hangi
hastalıklara sebep olduğu, hangi sistemlerde, hangi organlara ne tür zarar verdiği ile ilgili bilgiler
günümüzde daha da netlik kazanmaya başlamıştır. Diş çekimi ve kanal tedavisi gibi gibi diş tedavi
uygulamalarının ardından 1 dakika kadar bir süre içerisinde oral mikroorganizmaların dolaşıma katılması
ve başta kalp olmak üzere birçok organa ulaşabilme olasılığı vardır. Oral kavite ve mikrobiyota ile ilgili
sistemik hastalıkların başında kardiyovasküler sistem hastalıkları, diyabet ve bazı tümöral hastalıklar
sayılabilir. Ağız sağlığı ile sistemik hastalıklar arasındaki bağları inceleyen çalışmalarda, özellikle
periodontal hastalıkların bu diğer sistemik hastalıklarla daha fazla ilişkili olduğunu göstermektedir.
Yine bu mikroorganizmaların hangi sistemlerde hangi hastalıklara sebep olduklarının ortaya çıkması ile
beraber, alınacak önlemlerin neler olabileceği yönünde de çalışmalar başlamıştır. Son yıllarda özellikle
sindirim sistemi mikrobiyotasına yönelik olarak yapılan Fekal Mikrobiyata Transplantasyonu’na benzer bir
yöntemin, oral kavitede de aynı şekilde uygulanabileceği yönünde çeşitli teoriler bulunmaktadır.
Human; it is a social creature that interacts with all living species around it. It is a part of nature along with animals and plants. In this paper, how the settlements around Küçükçekmece lake and many species in the
fauna around the lake interact with each other are explained through the eyes of the people of Firuzköy, who migrated to this region from the Ortaköy district of Bulgaria in 1928 and settled on the western shore
of the lake.
Papers by Hasan Değirmenci
Amaç: Toplum ve hastane ortamında insanlarda en yaygın bakteriyel enfeksiyonlardan biri idrar yolu enfeksiyonlarıdır (İYE) ve tüm enfeksiyon hastalıkları içinde %25’lik bir oranla ikinci sıklıkta görülmektedir. İdrar yolu enfeksiyonlarının, %95’ten fazlası bakteriyel etkenler olmak üzere idrar yolları epitelinde inflamatuar yanıta neden olan mikroorganizmalar tarafından oluşturulmaktadır. Bu çalışmanın amacı; 2017-2021 tarihleri arasında, İstanbul’da bir özel hastanenin farklı servis ve polikliniklerine idrar yolu enfeksiyonu şikâyeti ile gelen ve idrar yolu enfeksiyon bulguları bulunan yatan hastalardan alınan idrar örneklerinden yapılan mikrobiyolojik analizler sonucunda, izole edilen bakteriler ve antibiyotiklere direnç/duyarlılıkları açısından retrospektif olarak incelenmesi ve değerlendirilmesidir.
Yöntem: Araştırmada, 2017-2021 tarihleri arasında hastanenin mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen 772 idrar örneği, izole edilen bakteriler ve antibiyotiklere direnç/duyarlılıkları açısından retrospektif olarak incelenmiştir. Verilerin analizi SPSS İstatistik 26 versiyonu ile gerçekleştirilmiştir. Kategorik değişkenler sayı ve yüzde olarak hesaplanmıştır. Kategorik değişkenler arasındaki farklılığı ki-kare testi kullanılarak analiz edilmiştir.
Bulgular: Çalışmada 572 (%74) ’si kadın ve 200 (%26) ’ü erkek olmak üzere toplamda 772 hastaya ait idrar örneği mikrobiyolojik kültür/antibiyogram sonuçları incelenmiştir. Hastalara ait yaş dağılımları incelendiğinde; %6’sı 0-15 yaş, %5,9’u 15-24 yaş, %33,9’u 25-49 yaş ve %54,2’si 49 yaş ve üzerinde olduğu görülmüştür. İdrar örneklerinden toplamda 32 farklı bakteri türü izole edilmiş olup, en fazla izole edilen bakteri türleri sırasıyla; Escherichia coli, Klebsiella pneumoniae ve Proteus mirabilis’tir. Escherichia coli izolatlarının en çok duyarlılık gösterdiği antibiyotikler; amikacin (%97,2), meropenem (%95,3), imipenem (%95,1), colistin (%94,7), ertapenem (%92), tazobactam-piperacillin (%88,6), nitrofurantoin (%87,7), gentamicin (%84,3), ticarcillin-clavulanate (%83,1) ve cefoxitin (%82,9) olarak belirlenmiştir. En fazla direnç gelişimi gözlenen antibiyotikler ise sırasıyla; ampicillin (%71,3), ampicillin-sulbaktam (%69,9) ve amoxicillin-clavulonic acid (%49,4) olarak belirlenmiştir. Klebsiella pneumoniae izolatlarında en çok duyarlılık saptanan antibiyotikler sırasıyla; colistin (%70,4) ve amikacin (%69,8) olup en fazla direnç gelişimi ampicillin (%94,9), ampicillin-sulbaktam (%93,5) ve cefazolin (%69,6)’de saptanmıştır. İzole edilen Proteus mirabilis’lerde en fazla tazobactam-piperacillin (%78,8), aztreonam (%78,6) ve meropenem (%75)’e duyarlılık saptanırken, en çok direnç gelişimi şekillenen antibiyotikler ise nitrofurantoin (%72,7) ve colistin (%81,5) olduğu görülmüştür.
Sonuç: Günümüze kadar İYE patojenlerine karşı antibiyotiklerin yaygın kullanımı, antibiyotiğe dirençli türlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Antibakteriyel direncin oluşma nedenlerinden en önemlisi, uzun süreli ve yetersiz dozda antibiyotik kullanımıdır. Ayrıca yanlış antibiyotik seçimi de direnç gelişimine yol açmaktadır. Bu durum tedavi sürecini etkilemekte ve etkin bir tedavi için doğru kemoterapotik seçeneklerin belirlenmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır. İYE’una neden olan bakterilerin antimikrobiyal direnç dağılımları zamana ve bölgeye göre farklılıklar göstermektedir. Antibiyogram test sonuçlarının zaman alması nedeniyle, İYE şikayeti ile gelen hastalara genellikle ampirik antibiyotik tedavisi uygulanmaktadır. Ampirik preparat seçiminde ilk önce bölgesel olarak en sık izole edilen etken ve en düşük direnç oranının görüldüğü antimikrobiyal ajan dikkate alınmalı, mümkünse antibiyotik tedavisine başlamadan önce etken izolasyonu ve antibiyogram değerlendirmesi amacıyla idrar örneklerinin laboratuvara ulaştırılması sağlanmalıdır.
organizmalara odaklanmıştır ve günümüze kadar sayıca daha az çalışmada yerleşik olan mikrobiyatanın
yararlarını ve zararlarını incelemiştir. İnsan vücudunun mikrobiyotası yakın zamanlara kadar yeterince
anlaşılamamıştır.
Mikroorganizmalar, 70 kg’lık bir insan vücudunun yaklaşık iki yüz gramını oluşturmaktadır. Deri, ağız
boşluğu, solunum sistemi, sindirim sistemi ve ürogenital sistem gibi vücudun farklı bölgelerinde yaşayan
bakteri, virüs, protozoa ve mantarlardan oluşan karmaşık mikroorganizma ekosistemi ‘’Mikrobiyota’’
olarak tanımlanır. Genişletilmiş İnsan Oral Mikrobiyom Veritabanı (eHOMD) tarafından yayınlanmış en son
verilere göre ağız boşluğunda yaklaşık 774 mikrobiyal tür bulunmaktadır. Oral kavitede hastalık
oluşturabilen mikroorganizmaların etkilerinin sadece ağız kavitesi ile sınırlı kalmadığı ve tüm vücudu
etkileyebileceği yönündeki kanıtlar son zamanlarda netlik kazanmaya başlamıştır. Başta immün sistemi
zayıflamış kişiler olmak üzere, oral kavitenin, patojenik olması muhtemel mikroorganizmaların vücudun
uzak bölgelerine gidebilmesi için kaynak olduğu düşünülmektedir ve bunların, sistemik hastalıklarla
ilişkileri tanımlanmış birçok türü mevcuttur. Patojenik olması muhtemel mikroorganizmaların hangi
hastalıklara sebep olduğu, hangi sistemlerde, hangi organlara ne tür zarar verdiği ile ilgili bilgiler
günümüzde daha da netlik kazanmaya başlamıştır. Diş çekimi ve kanal tedavisi gibi gibi diş tedavi
uygulamalarının ardından 1 dakika kadar bir süre içerisinde oral mikroorganizmaların dolaşıma katılması
ve başta kalp olmak üzere birçok organa ulaşabilme olasılığı vardır. Oral kavite ve mikrobiyota ile ilgili
sistemik hastalıkların başında kardiyovasküler sistem hastalıkları, diyabet ve bazı tümöral hastalıklar
sayılabilir. Ağız sağlığı ile sistemik hastalıklar arasındaki bağları inceleyen çalışmalarda, özellikle
periodontal hastalıkların bu diğer sistemik hastalıklarla daha fazla ilişkili olduğunu göstermektedir.
Yine bu mikroorganizmaların hangi sistemlerde hangi hastalıklara sebep olduklarının ortaya çıkması ile
beraber, alınacak önlemlerin neler olabileceği yönünde de çalışmalar başlamıştır. Son yıllarda özellikle
sindirim sistemi mikrobiyotasına yönelik olarak yapılan Fekal Mikrobiyata Transplantasyonu’na benzer bir
yöntemin, oral kavitede de aynı şekilde uygulanabileceği yönünde çeşitli teoriler bulunmaktadır.
Human; it is a social creature that interacts with all living species around it. It is a part of nature along with animals and plants. In this paper, how the settlements around Küçükçekmece lake and many species in the
fauna around the lake interact with each other are explained through the eyes of the people of Firuzköy, who migrated to this region from the Ortaköy district of Bulgaria in 1928 and settled on the western shore
of the lake.
Amaç: Toplum ve hastane ortamında insanlarda en yaygın bakteriyel enfeksiyonlardan biri idrar yolu enfeksiyonlarıdır (İYE) ve tüm enfeksiyon hastalıkları içinde %25’lik bir oranla ikinci sıklıkta görülmektedir. İdrar yolu enfeksiyonlarının, %95’ten fazlası bakteriyel etkenler olmak üzere idrar yolları epitelinde inflamatuar yanıta neden olan mikroorganizmalar tarafından oluşturulmaktadır. Bu çalışmanın amacı; 2017-2021 tarihleri arasında, İstanbul’da bir özel hastanenin farklı servis ve polikliniklerine idrar yolu enfeksiyonu şikâyeti ile gelen ve idrar yolu enfeksiyon bulguları bulunan yatan hastalardan alınan idrar örneklerinden yapılan mikrobiyolojik analizler sonucunda, izole edilen bakteriler ve antibiyotiklere direnç/duyarlılıkları açısından retrospektif olarak incelenmesi ve değerlendirilmesidir.
Yöntem: Araştırmada, 2017-2021 tarihleri arasında hastanenin mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen 772 idrar örneği, izole edilen bakteriler ve antibiyotiklere direnç/duyarlılıkları açısından retrospektif olarak incelenmiştir. Verilerin analizi SPSS İstatistik 26 versiyonu ile gerçekleştirilmiştir. Kategorik değişkenler sayı ve yüzde olarak hesaplanmıştır. Kategorik değişkenler arasındaki farklılığı ki-kare testi kullanılarak analiz edilmiştir.
Bulgular: Çalışmada 572 (%74) ’si kadın ve 200 (%26) ’ü erkek olmak üzere toplamda 772 hastaya ait idrar örneği mikrobiyolojik kültür/antibiyogram sonuçları incelenmiştir. Hastalara ait yaş dağılımları incelendiğinde; %6’sı 0-15 yaş, %5,9’u 15-24 yaş, %33,9’u 25-49 yaş ve %54,2’si 49 yaş ve üzerinde olduğu görülmüştür. İdrar örneklerinden toplamda 32 farklı bakteri türü izole edilmiş olup, en fazla izole edilen bakteri türleri sırasıyla; Escherichia coli, Klebsiella pneumoniae ve Proteus mirabilis’tir. Escherichia coli izolatlarının en çok duyarlılık gösterdiği antibiyotikler; amikacin (%97,2), meropenem (%95,3), imipenem (%95,1), colistin (%94,7), ertapenem (%92), tazobactam-piperacillin (%88,6), nitrofurantoin (%87,7), gentamicin (%84,3), ticarcillin-clavulanate (%83,1) ve cefoxitin (%82,9) olarak belirlenmiştir. En fazla direnç gelişimi gözlenen antibiyotikler ise sırasıyla; ampicillin (%71,3), ampicillin-sulbaktam (%69,9) ve amoxicillin-clavulonic acid (%49,4) olarak belirlenmiştir. Klebsiella pneumoniae izolatlarında en çok duyarlılık saptanan antibiyotikler sırasıyla; colistin (%70,4) ve amikacin (%69,8) olup en fazla direnç gelişimi ampicillin (%94,9), ampicillin-sulbaktam (%93,5) ve cefazolin (%69,6)’de saptanmıştır. İzole edilen Proteus mirabilis’lerde en fazla tazobactam-piperacillin (%78,8), aztreonam (%78,6) ve meropenem (%75)’e duyarlılık saptanırken, en çok direnç gelişimi şekillenen antibiyotikler ise nitrofurantoin (%72,7) ve colistin (%81,5) olduğu görülmüştür.
Sonuç: Günümüze kadar İYE patojenlerine karşı antibiyotiklerin yaygın kullanımı, antibiyotiğe dirençli türlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Antibakteriyel direncin oluşma nedenlerinden en önemlisi, uzun süreli ve yetersiz dozda antibiyotik kullanımıdır. Ayrıca yanlış antibiyotik seçimi de direnç gelişimine yol açmaktadır. Bu durum tedavi sürecini etkilemekte ve etkin bir tedavi için doğru kemoterapotik seçeneklerin belirlenmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır. İYE’una neden olan bakterilerin antimikrobiyal direnç dağılımları zamana ve bölgeye göre farklılıklar göstermektedir. Antibiyogram test sonuçlarının zaman alması nedeniyle, İYE şikayeti ile gelen hastalara genellikle ampirik antibiyotik tedavisi uygulanmaktadır. Ampirik preparat seçiminde ilk önce bölgesel olarak en sık izole edilen etken ve en düşük direnç oranının görüldüğü antimikrobiyal ajan dikkate alınmalı, mümkünse antibiyotik tedavisine başlamadan önce etken izolasyonu ve antibiyogram değerlendirmesi amacıyla idrar örneklerinin laboratuvara ulaştırılması sağlanmalıdır.