Bu çalışma Kültürel Çalışmaların teorik öncüllerini kendine temel alan, kodlama ve kodaçımı merke... more Bu çalışma Kültürel Çalışmaların teorik öncüllerini kendine temel alan, kodlama ve kodaçımı merkezli bir izleyici araştırmasıdır. İzleyiciyi aktif olarak kabul eden bu kuram esas alınarak sosyal medyadaki web sayfası üzerinden izleyici yorumlarının analizi yapılmıştır. Kamu televizyon kanalı TRT 1'de 4 yıl yayımlanan Seksenler'in, 'diziinfo' web sayfasındaki izlerkitle yorumlarının çözümlemesi alımlama yöntemine sadık kalınarak gerçekleştirilmiştir. Çözümleme dominant, müzakereci ve muhalif okuma biçimine odaklanarak medya tüketicisinin çoklu veya tercihli metin okumaları üzerinden egemen ideolojinin medya ürünleri aracılığıyla kitlelere taşınması varsayımından hareket etmiştir. Çalışmada medya çıktısının 'nostalji' kodlamasıyla izlerkitleye gönderdiği mesajların alımlama biçimleri de test edilmiştir. Bu sınırlamalar çerçevesinde yapılan araştırmada izlerkitle yorumlarından çoğunlukla dizinin medya metin üreticileri tarafından kodlandığı şekliyle alımlandığı ve hedeflenen sonuca ulaşıldığı bilgisine varılmıştır. Fakat söz konusu medya metnini sadece nostaljik kod açımıyla sınırlanarak alımlanmadığı, bunun dışında güncel anlamlar da üretildiği bulgusuna ulaşılmıştır. Ayrıca sitcom dizilerinin kitleleri depolitize etmede önemli bir işlev gördüğü, özellikle komedi türü yapımların bir yandan eğlence diğer yandan basmakalıplaştırma yaratmayı sürdürdüğü belirlenmiştir. Bunun yanı sıra televizyonların gönderdiği tek yönlü mesajların sosyal medyadaki web sayfaları üzerinden izlerkitlece tartışılıp yorumlandığı, bu yereyde fanların bir araya geldiği ve ortak bir platformda duygu, düşünce ve dileklerini yapımcıya, senariste ve televizyon kuruluşuna ulaştırdıkları düşüncesinin hâkim olduğu görülmüştür. Böylece sosyal medya, kullanıcılarını daha aktif hale getirerek tek yönlü gönderilen televizyon mesajlarının alımlanma biçimlerinin de ortaya çıkmasına olanak sağlayarak çift yönlü bir iletişim ortamını şekillendirmektedir.
This study is based on the examination of visual culture items in daily life practices of Alevis ... more This study is based on the examination of visual culture items in daily life practices of Alevis / Bektashi and Ballar village in Kandıra / Kocaeli was chosen as a sample in this study. The study is based on photo-ethnography and it has been conducted through face-to-face interviews with the contact people. It has been observed that the visuals regarding their beliefs are an important part of the interior decoration and they are making an effort to keep the historical memory alive by establishing some kind of communication with the representations or actual photographs of the past leaders of the belief. Moreover, the main aim of these visuals did not have the priority of expressing them to the society outside, especially in the identity determination in this place; it was concluded that these messages were coded mostly in an introverted way. It was also determined that the visuals in households and djemevis and the traditional belief and cultural values that they represented brought about framing in the minds of these individuals and anchored to the base of the belief and identity. It is possible to develop the thesis that the relevant bonds have brought them closer to the Sunni people on the ground of 'Turkishness" because they define themselves as "genuine-Turks" and the differences in beliefs drove them away because they were restricting it to their houses and djemevis which can be defined as private space.
Bu çalışmada 1970'li yıllarda anaakım televizyon yayınlarına yönelik geliştirilen aktif izleyici ... more Bu çalışmada 1970'li yıllarda anaakım televizyon yayınlarına yönelik geliştirilen aktif izleyici tezinin sosyal medya ortamlarından biri olan Instagram'daki içerik üretimine uygulanıp uygulanamayacağı tartışılmıştır. Kültürel Çalışmalar Kuramının bakış açısına göre izleyicinin kendi medya içeriğini üretmesinin günümüzde ne derece gerçekleşebildiği olgusu ortaya konularak Instagram'da üre-tüketicilerin içerik üretimi örneklem konusu yapılmıştır. Bulguların yorumlanması üretilen içeriklerin keşfet denilen anaakış sayfasındaki paylaşımlarının incelenmesiyle yapılmıştır. Analiz eğlence başlığı altında; mizah, cinsellik, mahremiyet, politika, dini, mezhepsel, ideoloji, aile, çocuk, hayvan ve çevre gibi paylaşımlarla sınırlandırılmıştır. Bu kategorilerin önemli noktası ise ordinari bireylerin içerik üretimlerinin dikkate alınmasıdır. Yapılan nitel içerik analizlerinin bulgusunda içerik üreticilerinin eğlence ağırlıklı alternatif bir popüler kültür oluşturdukları görülmüştür. Çalışmanın önemli bulgularından bir diğeri ise rutin pratiklerdeki bireylerin teknolojinin sunduğu imkânları da kullanarak birer aktif izleyici ve aynı zamanda üreticiye dönüştüğü ancak bunun hegemonik okuma pratiği olarak ifade edilebileceğidir. Popüler kültür mecrası olarak değerlendirilebilecek olan sosyal ağların John Fiske'in de ifade ettiği gibi dönüştürücü ve değişime uğratıcı bir yönünün bulunduğu ancak egemen kültürün etkisinden de kurtulamadığı varsayımını teyit eden bulgulara ulaşılmıştır. Özellikle kendi ürettikleri içeriklere ünlü kişilerin ve egemen popüler kültür temsillerinin sesinin veya görüntüsünün eklendiği ve bu bağlamda anaakım medya tarafından üretilen stereotiplerin etkisinde kaldıkları görülmüştür. Çalışmanın sonucunda içerik üretimi bağlamında aktif olan kullanıcıların birer influencer yapısında olup kültürel anlamda özerk bir alan oluşturmaya aday oldukları ancak bunu gerçekleştirecek kültürel sermayeden yoksun bulundukları tezi geliştirilmiştir.
TİHEK, Academic Journal(Akademik Dergi), Haziran, 4 ve 5: özel sayı; ss.131-144, 2020
Bu çalışma Türkiye’deki yerli televizyon dizilerindeki şiddet olgusunu incelemektedir. Ortaya çık... more Bu çalışma Türkiye’deki yerli televizyon dizilerindeki şiddet olgusunu incelemektedir. Ortaya çıktığı günden beri televizyonun etkileri çeşitli şekillerde tartışma konusu olmuştur. Bu çalışma kültürel göstergeler kuramından hareketle televizyon dizilerinin diğer toplumsal dinamiklerle birlikte bireyler ve toplumlar üzerinde olumsuz etkilerinin olabileceğini ileri sürmektedir. Türkiye’de yerli dizi olarak ifade edilen ve prime time kuşağında yayımlanan belli başlı dizilerdeki şiddet gösterimi hakkında çeşitli raporların incelenmesinin sonrasında fiziksel ve psikolojik şiddete bağlı olarak reel hayattaki pratiklere benzer ve koşut bir durumun olduğu sonucuna varılmıştır. Raporların ortaya koyduğu toplumsal gerçeklikten hareketle özellikle kadın cinayetlerinin her yıl daha da artmasının, televizyonun gösterime sunduğu ve özellikle yerli dizilerdeki şiddetin bir ilişkisini bulunabileceği tezi işlenmiştir. Bu bağlamda çalışmada özellikle ekrandaki şiddetin görselliğini ve söyleminin azaltılması adına çözüm önerileri sunulmuştur. Bu öneriler başta medya kuruluşlarına yönelik olmakla birlikte kamu yararına denetim gerçekleştiren Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) de uygulayabileceği ve sansür kapsamı dışındaki pratik çözümlerden oluşmaktadır. Çalışma teorik bir tartışma zemini üzerine oturtularak televizyonun şiddeti ürettiği ve toplumun da bunu taklit ettiği hipotezinden hareket etmiştir. Bu hipotez çalışmada, son yıllarda toplumda meydana gelen şiddet olaylarını gündem yapan raporların verileriyle de test edilerek doğrulanmıştır. Ayrıca çalışma televizyon dizilerindeki şiddet gösterimi raporlarının verilerinin kuramsal bir analizinden oluşmaktadır
Bu çalışma Kültürel Çalışmaların teorik öncüllerini kendine temel alan, kodlama ve kodaçımı merke... more Bu çalışma Kültürel Çalışmaların teorik öncüllerini kendine temel alan, kodlama ve kodaçımı merkezli bir izleyici araştırmasıdır. İzleyiciyi aktif olarak kabul eden bu kuram esas alınarak sosyal medyadaki web sayfası üzerinden izleyici yorumlarının analizi yapılmıştır. Kamu televizyon kanalı TRT 1'de 4 yıl yayımlanan Seksenler'in, 'diziinfo' web sayfasındaki izlerkitle yorumlarının çözümlemesi alımlama yöntemine sadık kalınarak gerçekleştirilmiştir. Çözümleme dominant, müzakereci ve muhalif okuma biçimine odaklanarak medya tüketicisinin çoklu veya tercihli metin okumaları üzerinden egemen ideolojinin medya ürünleri aracılığıyla kitlelere taşınması varsayımından hareket etmiştir. Çalışmada medya çıktısının 'nostalji' kodlamasıyla izlerkitleye gönderdiği mesajların alımlama biçimleri de test edilmiştir. Bu sınırlamalar çerçevesinde yapılan araştırmada izlerkitle yorumlarından çoğunlukla dizinin medya metin üreticileri tarafından kodlandığı şekliyle alımlandığı ve hedeflenen sonuca ulaşıldığı bilgisine varılmıştır. Fakat söz konusu medya metnini sadece nostaljik kod açımıyla sınırlanarak alımlanmadığı, bunun dışında güncel anlamlar da üretildiği bulgusuna ulaşılmıştır. Ayrıca sitcom dizilerinin kitleleri depolitize etmede önemli bir işlev gördüğü, özellikle komedi türü yapımların bir yandan eğlence diğer yandan basmakalıplaştırma yaratmayı sürdürdüğü belirlenmiştir. Bunun yanı sıra televizyonların gönderdiği tek yönlü mesajların sosyal medyadaki web sayfaları üzerinden izlerkitlece tartışılıp yorumlandığı, bu yereyde fanların bir araya geldiği ve ortak bir platformda duygu, düşünce ve dileklerini yapımcıya, senariste ve televizyon kuruluşuna ulaştırdıkları düşüncesinin hâkim olduğu görülmüştür. Böylece sosyal medya, kullanıcılarını daha aktif hale getirerek tek yönlü gönderilen televizyon mesajlarının alımlanma biçimlerinin de ortaya çıkmasına olanak sağlayarak çift yönlü bir iletişim ortamını şekillendirmektedir. Abstract This is a coding-encoding centered audience study which is based on theoretical premises of Cultural Studies. Taking this theory, which defines the audience active, as the basis, the audience comments on the social media web page were analyzed. The analysis of the comments on the "diziinfo" website about the series Seksenler, which had been aired for 4 years on the public television TRT1 was carried out by sticking to the reception method. The analysis was based on the assumption of the transmission of the dominant ideology through mass media by focusing on dominant, negotiating, and dissident reading through the media consumers multiple or preferential text readings. In the study, the ways of the messages sent by the media output to the audience with the "nostalgia" code were also tested. In the study conducted http://www.ajit-e.org/?menu=pages&p=details_of_article&id=301
Bu çalışmada, günümüz dünya sinemasını domine eder konumda bulunan Hollywood film endüstrisinin, ... more Bu çalışmada, günümüz dünya sinemasını domine eder konumda bulunan Hollywood film endüstrisinin, 2014 yılında neredeyse tüm dünyada gösterime soktuğu ve üzerine yoğun ‘bilimsel’ ve popüler tartışmaların yapıldığı “Interstellar”, Türkçe adıyla “Yıldızlarası”, filminin çağdaş bir masal olup olmadığı tartışılmaktadır. Makalede söz konusu film, Rus biçimci ve halk bilimci Vladimir Propp’un ‘masal anlatısı’ konusunda geliştirdiği yöntem temel alınarak incelenmiş, ‘Interstellar’ın çağdaş bir bilim-kurgu masalı olduğu tezi işlenmiştir. Yapısalcılık perspektifinden yapılan incelemede, V. Propp’un masal anlatısındaki 31 maddelik ‘işlevselci’ sıralaması tek tek filme uyarlanmıştır. Makale, filmin bu yönlü bir çözümlemesinden hareketle kurmaca anlatının, yüzlerce yıllık geçmişinden, mitolojiden masala, antik dramadan tiyatroya ve destandan romana kadar, çağdaş anlatı biçimlerinden sinemanın da beslendiği kaynağın müşterekliğine dikkat çekmektedir.
Radyo/Televizyon Haberciliği ve İletişim Özgürlüğü, 2024
Bu kitap başta iletişim fakültesi öğrencileri olmak üzere bu alana ilgi
duyan kesimler için hazı... more Bu kitap başta iletişim fakültesi öğrencileri olmak üzere bu alana ilgi duyan kesimler için hazırlanmıştır. Öğrencilerin özellikle medyadaki meslek hayatlarında karşılaşacakları çalışma ortamını dikkate alarak hazırlanan kitapta bilimsel çerçevenin yanı sıra öğretici mesleki bir format da bulunmaktadır. Radyo, televizyon ve kameraya ilişkin iletişim bilimleri çerçevesinde kuramsal bilgilere de yer verilen kitapta bu alandaki önemli akademik yaklaşımlara temas edilmiş ve var olan bilgiler bu araçlar bağlamında analiz edilmiştir. Kitapta televizyonun yanı sıra radyonun da teknolojik gelişimi üzerinde durulmuştur. Tarihselliğin ışığında radyonun habercilik yönünü öne çıkaran ve ayrıntılandıran bir bölüme yer verilmiştir. Radyonun uydunun yanı sıra özellikle son yıllarda Internet teknolojilerini de kullanmasıyla önemli derecede takip edilir ve izleyici bulması dikkate değer bir durumdur. Bu bağlamda gerek kamu radyoculuğu TRT gibi gerekse özel sektör kuruluşlarının radyo yayıncılığında önemli bir gelişme olduğu görülmektedir. Hatta birçok özel televizyon kanalı haberlerini aynı anda kendi radyoları aracılığıyla da topluma ulaştırmaktadır. Bu hibrit yayıncılık anlayışı nedeniyle birleşik habercilik ve KİA olgusu başka bir boyuta taşınmıştır ve bu durum da habercilik yapılma biçimini ve yazım kurallarını, montajını, efektleri vb. değiştirebilmektedir. Gazete, radyo ve televizyon muhabirlerinin birçok ortak noktası olmasına rağmen farklılıkları da bulunmaktadır. Bu kitapta bu tür kavram ve bilgilere de yer verilmiştir. Kitapta televizyona temel olan kamera ve kullanım süreçleri hakkında ayrıntılı bir bölüm de bulunmaktadır. Kameranın başta televizyon haberciliği olmak üzere sinemada kullanımı, film ve dijital kayıt sistemleri, ünlü yönetmenlerin kullandıkları sinema kameraları vb. konulara değinilerek söz konusu aracın günümüzdeki yayıncılık sektöründeki yeri üzerinde durulmuştur. Genel olarak iletişim özgürlüğü üzerinde durularak Türkiye’de bu sürecin yasal çerçeveleri de bilgilendirme açısından kitaba eklenmiştir. Kitabın yazılması sürecince kaynakçada yer alan eserlerin katkısı büyük olmuştur, daha önce bu alanda çalışmalar yapan kıymetli araştırmacılar ve akademisyenlere teşekkür etmek isterim.
Halkla ilişkilerin bir mesleki formasyon ve akademik disiplin olarak toplumların hayatına girmesi... more Halkla ilişkilerin bir mesleki formasyon ve akademik disiplin olarak toplumların hayatına girmesinin yüz yılı aşkın bir tarihi bulunmaktadır. Özellikle gazeteciliğin çeşitli pratiklerinin tek taraflı mesaj vererek kitle iletişimi oluşturmasının daha çok ön plana çıkarıldığı tarihsel süreçten sonra iki yönlü mesajın önemi anlaşılmış, bu süreçte kamuoyu ve halkı bilgilendirmek, buna paralel olarak halkın da ilgili konular, sorunlar, gelişmeler ve çözümler hakkında ne düşündüklerini öğrenmek ve anlamak adına halkla ilişkiler uygulamaları gereksinimi doğmuştur. Gittikçe kurumsallaşan ve akademik-mesleki bir çalışma alanı olarak toplumların hayatına giren halkla ilişkiler faaliyetleri başlarda özel kuruluşların ilgi ve uygulama pratikleri olarak kendini göstermiştir. Modernist devlet yapılanması ve liberal refah toplumuna özgü demokratik yönetimlerin halka hesap verebilirliğinin gittikçe yaygınlaşmasıyla birlikte halkla ilişkiler, kamu yönetiminin önemli bir parçası haline gelmiştir. Dünya genelinde özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası toplumların kamusal yönetimlerden istekleri belirgin bir şekilde artmış, insanların sosyal, kültürel, ekonomik, demokratik ve politik taleplerini karşılamak için kamu kurumları özel sektör kuruluşlarına benzer ancak kamu yararı öncelikli yapılanmalara gitmişlerdir. Başlangıçta ABD ve daha sonra Batı Avrupa refah devletleri halkla ilişkiler uygulamalarını devlet yönetiminin, kamusal icranın ve yapılan ya da yapılmayan hizmetlerin şeffaflık ilkesi temelinde topluma anlatılmasının bir pratiği olarak hayata geçirmişlerdir. Bu çalışmada kamusal yönetim alanında Türkiye’deki devlet idaresinin demokratik pratikler çerçevesinde kurumlarda ihdas ettiği halkla ilişkiler birimlerinin tarihsel süreci ortaya konularak, son yıllarda toplumla kamu yönetiminin iletişimini doğru ve çözüm üretici şekilde planlayan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER), kamu yönetiminde halkla ilişkiler uygulamalarına örneklem olarak seçilmiştir. Söz konusu kurumun internet sitesindeki verilerin halkla ilişkilerin temel ilkeleri olan şeffaflık, doğruluk, güvenilirlik, dürüstlük ve inanılırlık kavramıyla sınaması yapılarak, Türk kamu kurumlarında halkla ilişkiler uygulamalarının kuramsal verilerin ışığında karşılaştırmalı bir analizi gerçekleştirilmiştir. Çalışma CİMER’in internetteki resmi web sitesindeki gözlem ve taramadan hareketle halkla ilişkiler uygulaması sayılabilecek verilerle sınırlandırılmıştır.
Yeni Medya Araştırmaları. Kavramlar, Uygulamalar, Tartışmalar, 2014
Norbert Elias, herhangi bir kentte ya da yerleşim yerindeyerleşiklerin ve dışarıkların bir birine... more Norbert Elias, herhangi bir kentte ya da yerleşim yerindeyerleşiklerin ve dışarıkların bir birine karşı ürettiği önyargıya değinirken, farklılıkların abartıldığını belirtir. Dışarıkların içeriye akın etmesiyeni gelenlerle eski sakinler arasındaki farklılık ne kadar belli belirsiz olursa bile, her zaman yerleşik nüfusun hayat tarzına bir kafa tutuş demektir. Yeni gelenlere yer açma zorunluluğundan doğan gerilim iki tarafı da farklılıkları abartmaya iter(Bauman, 2006, s.60).
Giriş
Popüler kültür ürünü olarak tanımlanan sinema filmlerinde bile bilginin ancak bir ahlâk ku... more Giriş
Popüler kültür ürünü olarak tanımlanan sinema filmlerinde bile bilginin ancak bir ahlâk kurumuna dayandıkça geçerli olacağı vurgulanır (Solaris, 1972). Bundan öte ahlâk ve daha sınırlı bir düzeyde etiği hayatın birçok alanında özellikle de mesleki ve bilimsel çalışmalarda uyulması gereken kurallar bütünü olarak tarif etmek mümkündür. Etik konusu önceleri bilimsel ve akademik alanda yapılan çalışmalarda gündeme gelmiştir. Özellikle tıp biliminde hayata geçirilmiş ve ilk tıbbi etik kitabı Thomas Percival tarafından yayınlanmıştır. (Sara vd., 2018: 343–348). Daha sonra 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan trajik olaylar ve doktor-hasta veya araştırmacı-araştırılan ilişkisindeki ahlâki (etik) boyutlarıyla dikkat çekmiştir. Özellikle Almanya’daki Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi (NSDAP) diğer adıyla Nazi Partisi iktidarı dönemindeki yapılan bilimsel araştırmalardaki etik dışı davranışların doktorların hukuki yargılamalarının idamla sonuçlanması sonrası, tıp alanındaki yapılan araştırmalara da etik açıdan belirli kurallar getirilmesine neden olmuştur (Kümbetoğlu, 2012:173). Öte yandan bilim etiğinin yanı sıra aynı zamanda mesleki alanda faaliyet gösterenler de zamanla kendi etik yasalarını oluşturmuşlardır. Bunun nedenlerinden biri yetersiz olan veya etiğe aykırı bir tutum içinde bulunan meslek üyelerinin halkın güvenini suiistimal edebilecekleri düşüncesidir (Resnik, 2004: 59). Halkla ilişkiler kamu yararına hizmet eden bir iletişim süreci olarak tarif edilmektedir. Söz konusu alanın faaliyetlerinin temel hedeflerinden biri hayata geçirilen hizmetler hakkında topluma gerekli bilgiyi sağlamaktır. Buna karşın
uygulamada zaman zaman birbiriyle farklılık gösteren halkla ilişkiler pratiklerine şahit olunmaktadır. Bazı kurumlar/kuruluşlar/işletmeler halkla ilişkiler uygulamalarını kendi faaliyetlerini haklı göstermek için kullanabilmektedir. Bu durum da halkla ilişkiler disiplinini birçok yönüyle olumsuz yönde etkilemektedir. Söz konusu olumsuz uygulamaları önlemek için meslek faaliyetlerine etik ilkeler konularak belirli bir standarda kavuşturulması sağlanmıştır. Bu yaklaşım iş etiği
kavramıyla paralel düşünülerek tasarlanmıştır. İş ve çalışma ortamında nelerin doğru nelerin yanlış ve hatalı olduğunu belirten birçok standart bulunmaktadır. Bunlar; kuruma, personele, aracılara, müşterilere, kamuyave devlete karşı sorumluktan oluşmaktadır
Özellikle 1980'lerden sonra postmodern yaşam ve siyaset felsefesinin egemen olması, büyük anlatıl... more Özellikle 1980'lerden sonra postmodern yaşam ve siyaset felsefesinin egemen olması, büyük anlatıların büyüsünü kaybetmesiyle birlikte her toplumsal kimlik kendisini özellikle medya yoluyla ifade etme biçimleri geliştirmiştir. Ekonomik küreselleşmenin siyasal bir sonucu olarak insan hakları, inanç, etniklik ve özgürlük gibi kavramlar dünya genelinde öne çıkarken bunlarla benzer özellikler gösteren alt sınıflar ve muhalifler de kendi medyalarını oluşturma potansiyeline erişmiştir. Küreselden yerele ve tersine ilişkilerin doğmasına olanak veren bu yeni çağ, görünmeyeni görünür kılarken siyasal, inançsal ve toplumsal talepleriyle karşı bir kamusal alan da yaratmıştır. Yaratılan bu kamusal alanda seslerini pek duyuramayan toplumsal kesimler kendi gazetelerini, televizyonlarını, web sitelerini, dergilerini vb. medya araçlarını oluşturarak egemen medya ile hegemonik bir mücadelenin içine girmeye başlamıştır. Bunlardan biri de uzun bir süre ötekileştirildiği varsayılan Alevi ve Alevi-Bektaşi topluluklarıdır. Kitapta; söz konusu topluluğun alternatif televizyon yayınları konusu incelenmeye alınmış, gerek kendi içlerine gerekse ülke gündemine ilişkin habercilik anlayışı derinlemesine tartışılmıştır. Çağdaş iletişim bilimlerinde bu tür pratikler “alternatif medya” çatısı altına dâhil edilmektedir. Bu vesileyle adı geçen topluluk televizyonlarının özellikle habercilik anlayışı ve teşkilatlanma yapısının kuramsal ve pratik açıdan ne kadar alternatif medyaya uygun olup olmadığı ortaya konulmuştur. Bu bağlamda kitapta; söz konusu toplulukların televizyon yayıncılıklarının analizi yapılarak herhangi bir toplumsal formasyonda ideolojik, kültürel, siyasal ve sınıfsal olarak dominant olan medya anlayışının dışında alt kültürlerin, etnik grup, dinî azınlık ya da alt sınıfların kendi medyalarını yaratma potansiyelinin ne derece gerçeklik kazanabildiği tartışmaya açılmaktadır. Kitap, başta akademisyenler ve alana ilgi duyanlar olmak üzere ülkede zaman zaman inanç özgürlüğü temelinde tartışma konusu olan Alevi toplumu için de önemli bir kaynak olacaktır.
Üzerinde çalışılan La Casa De Papel’in de Türk izleyicisi açısından İspanya’ya ait kodları ya da ... more Üzerinde çalışılan La Casa De Papel’in de Türk izleyicisi açısından İspanya’ya ait kodları ya da global düzeydeki kodlarının alımlamasında konu hakkında bilgi sahibi olmamanın verdiği alımlama gedikleri olduğu görülmektedir. İzleyicilerin yorumlarına bakıldığında, çoğunlukla dizinin drama ve kurgusu üzerinde durulurken çekim hataları, hikâyenin akışını mantıksız bulma, karakterlerden nefret etme ya da birini seçip fanı olma, sosyalizm-komünizm propagandası yapıldığını ileri sürme, kapitalizm eleştirisi olduğunu belirtme, yapımın bir televizyon dizisi olduğunu ve drama özellikleri taşımasının onun doğasında bulunduğunu bu yüzden eleştirilmemesi gerektiğini ifade etme, uyuşturucu kullananların izlediği bir yapım olduğu iddiası, eşcinselliğe aşırı vurgu yapıldığı, yapımın gerçeklikten uzak olduğu daha fazla gerçeğe yaklaşması gerektiği, ilk iki sezonunun beğenildiği ancak Netflix’e satıldıktan sonra özünden saptığı; yani kapitalist düzene hizmet ettiği konuları üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.
Bu çalışmada kitle iletişim sürecine ilişkin birkaç tanım ve kavram üzerinden hareket edilerek ye... more Bu çalışmada kitle iletişim sürecine ilişkin birkaç tanım ve kavram üzerinden hareket edilerek yeni medya konusunda yapılan tartışmalara yer verilmiştir. Yeni medyanın kullanım şekilleri, toplumu nasıl dönüştürdüğü anaakım medyanın yerine geçip geçemeyeceği konusundaki argümanlar incelenmiştir. Yeni medyanın özellikle sosyal medya kısmında yoğunlaşılmış ve o kesitte gelişen süreçlere değinilmiştir. Son 50 yılda iletişim araçlarının zamanla nasıl değişime uğradığına ilişkin bilgilerin yanı sıra yeni medyanın bireylere ve kişisel iletişime sağladığı fırsatlar ve olanaklar üzerinde durulmuştur. Aynı zamanda bu çalışmada kitle iletişiminin merkezi bir medya odağından-araç-değil, kitlelerden kitlelere doğru çok boyutlu ve özerk yapısal niteliklere kavuştuğu, mesajda tek yönlü ve doğrusal-lineer-yapının çözülmesinin hızlandığı, öziletişimin ve ağ toplumunun zirve yaptığı iletişim/etkileşim çağına dikkat çekilmiştir. Çalışmada değinilen kuramsal yaklaşımların özellikle mesaj merkezli odaklanması öngörülerek, iletişimin biricik amacı olan etkileşim konusu irdelenmiştir. Mesajın her yönden her yöne gönderilmesi halinin ve belirli bir merkezinin bulunmaması bireyin belirleyici üretici ve tüketici olarak konumlandığı enformasyon ve iletişim çağının özelliklerinin altı çizilerek tartışmalara ışık tutulmuştur.
Bu çalışma Kültürel Çalışmaların teorik öncüllerini kendine temel alan, kodlama ve kodaçımı merke... more Bu çalışma Kültürel Çalışmaların teorik öncüllerini kendine temel alan, kodlama ve kodaçımı merkezli bir izleyici araştırmasıdır. İzleyiciyi aktif olarak kabul eden bu kuram esas alınarak sosyal medyadaki web sayfası üzerinden izleyici yorumlarının analizi yapılmıştır. Kamu televizyon kanalı TRT 1'de 4 yıl yayımlanan Seksenler'in, 'diziinfo' web sayfasındaki izlerkitle yorumlarının çözümlemesi alımlama yöntemine sadık kalınarak gerçekleştirilmiştir. Çözümleme dominant, müzakereci ve muhalif okuma biçimine odaklanarak medya tüketicisinin çoklu veya tercihli metin okumaları üzerinden egemen ideolojinin medya ürünleri aracılığıyla kitlelere taşınması varsayımından hareket etmiştir. Çalışmada medya çıktısının 'nostalji' kodlamasıyla izlerkitleye gönderdiği mesajların alımlama biçimleri de test edilmiştir. Bu sınırlamalar çerçevesinde yapılan araştırmada izlerkitle yorumlarından çoğunlukla dizinin medya metin üreticileri tarafından kodlandığı şekliyle alımlandığı ve hedeflenen sonuca ulaşıldığı bilgisine varılmıştır. Fakat söz konusu medya metnini sadece nostaljik kod açımıyla sınırlanarak alımlanmadığı, bunun dışında güncel anlamlar da üretildiği bulgusuna ulaşılmıştır. Ayrıca sitcom dizilerinin kitleleri depolitize etmede önemli bir işlev gördüğü, özellikle komedi türü yapımların bir yandan eğlence diğer yandan basmakalıplaştırma yaratmayı sürdürdüğü belirlenmiştir. Bunun yanı sıra televizyonların gönderdiği tek yönlü mesajların sosyal medyadaki web sayfaları üzerinden izlerkitlece tartışılıp yorumlandığı, bu yereyde fanların bir araya geldiği ve ortak bir platformda duygu, düşünce ve dileklerini yapımcıya, senariste ve televizyon kuruluşuna ulaştırdıkları düşüncesinin hâkim olduğu görülmüştür. Böylece sosyal medya, kullanıcılarını daha aktif hale getirerek tek yönlü gönderilen televizyon mesajlarının alımlanma biçimlerinin de ortaya çıkmasına olanak sağlayarak çift yönlü bir iletişim ortamını şekillendirmektedir.
This study is based on the examination of visual culture items in daily life practices of Alevis ... more This study is based on the examination of visual culture items in daily life practices of Alevis / Bektashi and Ballar village in Kandıra / Kocaeli was chosen as a sample in this study. The study is based on photo-ethnography and it has been conducted through face-to-face interviews with the contact people. It has been observed that the visuals regarding their beliefs are an important part of the interior decoration and they are making an effort to keep the historical memory alive by establishing some kind of communication with the representations or actual photographs of the past leaders of the belief. Moreover, the main aim of these visuals did not have the priority of expressing them to the society outside, especially in the identity determination in this place; it was concluded that these messages were coded mostly in an introverted way. It was also determined that the visuals in households and djemevis and the traditional belief and cultural values that they represented brought about framing in the minds of these individuals and anchored to the base of the belief and identity. It is possible to develop the thesis that the relevant bonds have brought them closer to the Sunni people on the ground of 'Turkishness" because they define themselves as "genuine-Turks" and the differences in beliefs drove them away because they were restricting it to their houses and djemevis which can be defined as private space.
Bu çalışmada 1970'li yıllarda anaakım televizyon yayınlarına yönelik geliştirilen aktif izleyici ... more Bu çalışmada 1970'li yıllarda anaakım televizyon yayınlarına yönelik geliştirilen aktif izleyici tezinin sosyal medya ortamlarından biri olan Instagram'daki içerik üretimine uygulanıp uygulanamayacağı tartışılmıştır. Kültürel Çalışmalar Kuramının bakış açısına göre izleyicinin kendi medya içeriğini üretmesinin günümüzde ne derece gerçekleşebildiği olgusu ortaya konularak Instagram'da üre-tüketicilerin içerik üretimi örneklem konusu yapılmıştır. Bulguların yorumlanması üretilen içeriklerin keşfet denilen anaakış sayfasındaki paylaşımlarının incelenmesiyle yapılmıştır. Analiz eğlence başlığı altında; mizah, cinsellik, mahremiyet, politika, dini, mezhepsel, ideoloji, aile, çocuk, hayvan ve çevre gibi paylaşımlarla sınırlandırılmıştır. Bu kategorilerin önemli noktası ise ordinari bireylerin içerik üretimlerinin dikkate alınmasıdır. Yapılan nitel içerik analizlerinin bulgusunda içerik üreticilerinin eğlence ağırlıklı alternatif bir popüler kültür oluşturdukları görülmüştür. Çalışmanın önemli bulgularından bir diğeri ise rutin pratiklerdeki bireylerin teknolojinin sunduğu imkânları da kullanarak birer aktif izleyici ve aynı zamanda üreticiye dönüştüğü ancak bunun hegemonik okuma pratiği olarak ifade edilebileceğidir. Popüler kültür mecrası olarak değerlendirilebilecek olan sosyal ağların John Fiske'in de ifade ettiği gibi dönüştürücü ve değişime uğratıcı bir yönünün bulunduğu ancak egemen kültürün etkisinden de kurtulamadığı varsayımını teyit eden bulgulara ulaşılmıştır. Özellikle kendi ürettikleri içeriklere ünlü kişilerin ve egemen popüler kültür temsillerinin sesinin veya görüntüsünün eklendiği ve bu bağlamda anaakım medya tarafından üretilen stereotiplerin etkisinde kaldıkları görülmüştür. Çalışmanın sonucunda içerik üretimi bağlamında aktif olan kullanıcıların birer influencer yapısında olup kültürel anlamda özerk bir alan oluşturmaya aday oldukları ancak bunu gerçekleştirecek kültürel sermayeden yoksun bulundukları tezi geliştirilmiştir.
TİHEK, Academic Journal(Akademik Dergi), Haziran, 4 ve 5: özel sayı; ss.131-144, 2020
Bu çalışma Türkiye’deki yerli televizyon dizilerindeki şiddet olgusunu incelemektedir. Ortaya çık... more Bu çalışma Türkiye’deki yerli televizyon dizilerindeki şiddet olgusunu incelemektedir. Ortaya çıktığı günden beri televizyonun etkileri çeşitli şekillerde tartışma konusu olmuştur. Bu çalışma kültürel göstergeler kuramından hareketle televizyon dizilerinin diğer toplumsal dinamiklerle birlikte bireyler ve toplumlar üzerinde olumsuz etkilerinin olabileceğini ileri sürmektedir. Türkiye’de yerli dizi olarak ifade edilen ve prime time kuşağında yayımlanan belli başlı dizilerdeki şiddet gösterimi hakkında çeşitli raporların incelenmesinin sonrasında fiziksel ve psikolojik şiddete bağlı olarak reel hayattaki pratiklere benzer ve koşut bir durumun olduğu sonucuna varılmıştır. Raporların ortaya koyduğu toplumsal gerçeklikten hareketle özellikle kadın cinayetlerinin her yıl daha da artmasının, televizyonun gösterime sunduğu ve özellikle yerli dizilerdeki şiddetin bir ilişkisini bulunabileceği tezi işlenmiştir. Bu bağlamda çalışmada özellikle ekrandaki şiddetin görselliğini ve söyleminin azaltılması adına çözüm önerileri sunulmuştur. Bu öneriler başta medya kuruluşlarına yönelik olmakla birlikte kamu yararına denetim gerçekleştiren Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) de uygulayabileceği ve sansür kapsamı dışındaki pratik çözümlerden oluşmaktadır. Çalışma teorik bir tartışma zemini üzerine oturtularak televizyonun şiddeti ürettiği ve toplumun da bunu taklit ettiği hipotezinden hareket etmiştir. Bu hipotez çalışmada, son yıllarda toplumda meydana gelen şiddet olaylarını gündem yapan raporların verileriyle de test edilerek doğrulanmıştır. Ayrıca çalışma televizyon dizilerindeki şiddet gösterimi raporlarının verilerinin kuramsal bir analizinden oluşmaktadır
Bu çalışma Kültürel Çalışmaların teorik öncüllerini kendine temel alan, kodlama ve kodaçımı merke... more Bu çalışma Kültürel Çalışmaların teorik öncüllerini kendine temel alan, kodlama ve kodaçımı merkezli bir izleyici araştırmasıdır. İzleyiciyi aktif olarak kabul eden bu kuram esas alınarak sosyal medyadaki web sayfası üzerinden izleyici yorumlarının analizi yapılmıştır. Kamu televizyon kanalı TRT 1'de 4 yıl yayımlanan Seksenler'in, 'diziinfo' web sayfasındaki izlerkitle yorumlarının çözümlemesi alımlama yöntemine sadık kalınarak gerçekleştirilmiştir. Çözümleme dominant, müzakereci ve muhalif okuma biçimine odaklanarak medya tüketicisinin çoklu veya tercihli metin okumaları üzerinden egemen ideolojinin medya ürünleri aracılığıyla kitlelere taşınması varsayımından hareket etmiştir. Çalışmada medya çıktısının 'nostalji' kodlamasıyla izlerkitleye gönderdiği mesajların alımlama biçimleri de test edilmiştir. Bu sınırlamalar çerçevesinde yapılan araştırmada izlerkitle yorumlarından çoğunlukla dizinin medya metin üreticileri tarafından kodlandığı şekliyle alımlandığı ve hedeflenen sonuca ulaşıldığı bilgisine varılmıştır. Fakat söz konusu medya metnini sadece nostaljik kod açımıyla sınırlanarak alımlanmadığı, bunun dışında güncel anlamlar da üretildiği bulgusuna ulaşılmıştır. Ayrıca sitcom dizilerinin kitleleri depolitize etmede önemli bir işlev gördüğü, özellikle komedi türü yapımların bir yandan eğlence diğer yandan basmakalıplaştırma yaratmayı sürdürdüğü belirlenmiştir. Bunun yanı sıra televizyonların gönderdiği tek yönlü mesajların sosyal medyadaki web sayfaları üzerinden izlerkitlece tartışılıp yorumlandığı, bu yereyde fanların bir araya geldiği ve ortak bir platformda duygu, düşünce ve dileklerini yapımcıya, senariste ve televizyon kuruluşuna ulaştırdıkları düşüncesinin hâkim olduğu görülmüştür. Böylece sosyal medya, kullanıcılarını daha aktif hale getirerek tek yönlü gönderilen televizyon mesajlarının alımlanma biçimlerinin de ortaya çıkmasına olanak sağlayarak çift yönlü bir iletişim ortamını şekillendirmektedir. Abstract This is a coding-encoding centered audience study which is based on theoretical premises of Cultural Studies. Taking this theory, which defines the audience active, as the basis, the audience comments on the social media web page were analyzed. The analysis of the comments on the "diziinfo" website about the series Seksenler, which had been aired for 4 years on the public television TRT1 was carried out by sticking to the reception method. The analysis was based on the assumption of the transmission of the dominant ideology through mass media by focusing on dominant, negotiating, and dissident reading through the media consumers multiple or preferential text readings. In the study, the ways of the messages sent by the media output to the audience with the "nostalgia" code were also tested. In the study conducted http://www.ajit-e.org/?menu=pages&p=details_of_article&id=301
Bu çalışmada, günümüz dünya sinemasını domine eder konumda bulunan Hollywood film endüstrisinin, ... more Bu çalışmada, günümüz dünya sinemasını domine eder konumda bulunan Hollywood film endüstrisinin, 2014 yılında neredeyse tüm dünyada gösterime soktuğu ve üzerine yoğun ‘bilimsel’ ve popüler tartışmaların yapıldığı “Interstellar”, Türkçe adıyla “Yıldızlarası”, filminin çağdaş bir masal olup olmadığı tartışılmaktadır. Makalede söz konusu film, Rus biçimci ve halk bilimci Vladimir Propp’un ‘masal anlatısı’ konusunda geliştirdiği yöntem temel alınarak incelenmiş, ‘Interstellar’ın çağdaş bir bilim-kurgu masalı olduğu tezi işlenmiştir. Yapısalcılık perspektifinden yapılan incelemede, V. Propp’un masal anlatısındaki 31 maddelik ‘işlevselci’ sıralaması tek tek filme uyarlanmıştır. Makale, filmin bu yönlü bir çözümlemesinden hareketle kurmaca anlatının, yüzlerce yıllık geçmişinden, mitolojiden masala, antik dramadan tiyatroya ve destandan romana kadar, çağdaş anlatı biçimlerinden sinemanın da beslendiği kaynağın müşterekliğine dikkat çekmektedir.
Radyo/Televizyon Haberciliği ve İletişim Özgürlüğü, 2024
Bu kitap başta iletişim fakültesi öğrencileri olmak üzere bu alana ilgi
duyan kesimler için hazı... more Bu kitap başta iletişim fakültesi öğrencileri olmak üzere bu alana ilgi duyan kesimler için hazırlanmıştır. Öğrencilerin özellikle medyadaki meslek hayatlarında karşılaşacakları çalışma ortamını dikkate alarak hazırlanan kitapta bilimsel çerçevenin yanı sıra öğretici mesleki bir format da bulunmaktadır. Radyo, televizyon ve kameraya ilişkin iletişim bilimleri çerçevesinde kuramsal bilgilere de yer verilen kitapta bu alandaki önemli akademik yaklaşımlara temas edilmiş ve var olan bilgiler bu araçlar bağlamında analiz edilmiştir. Kitapta televizyonun yanı sıra radyonun da teknolojik gelişimi üzerinde durulmuştur. Tarihselliğin ışığında radyonun habercilik yönünü öne çıkaran ve ayrıntılandıran bir bölüme yer verilmiştir. Radyonun uydunun yanı sıra özellikle son yıllarda Internet teknolojilerini de kullanmasıyla önemli derecede takip edilir ve izleyici bulması dikkate değer bir durumdur. Bu bağlamda gerek kamu radyoculuğu TRT gibi gerekse özel sektör kuruluşlarının radyo yayıncılığında önemli bir gelişme olduğu görülmektedir. Hatta birçok özel televizyon kanalı haberlerini aynı anda kendi radyoları aracılığıyla da topluma ulaştırmaktadır. Bu hibrit yayıncılık anlayışı nedeniyle birleşik habercilik ve KİA olgusu başka bir boyuta taşınmıştır ve bu durum da habercilik yapılma biçimini ve yazım kurallarını, montajını, efektleri vb. değiştirebilmektedir. Gazete, radyo ve televizyon muhabirlerinin birçok ortak noktası olmasına rağmen farklılıkları da bulunmaktadır. Bu kitapta bu tür kavram ve bilgilere de yer verilmiştir. Kitapta televizyona temel olan kamera ve kullanım süreçleri hakkında ayrıntılı bir bölüm de bulunmaktadır. Kameranın başta televizyon haberciliği olmak üzere sinemada kullanımı, film ve dijital kayıt sistemleri, ünlü yönetmenlerin kullandıkları sinema kameraları vb. konulara değinilerek söz konusu aracın günümüzdeki yayıncılık sektöründeki yeri üzerinde durulmuştur. Genel olarak iletişim özgürlüğü üzerinde durularak Türkiye’de bu sürecin yasal çerçeveleri de bilgilendirme açısından kitaba eklenmiştir. Kitabın yazılması sürecince kaynakçada yer alan eserlerin katkısı büyük olmuştur, daha önce bu alanda çalışmalar yapan kıymetli araştırmacılar ve akademisyenlere teşekkür etmek isterim.
Halkla ilişkilerin bir mesleki formasyon ve akademik disiplin olarak toplumların hayatına girmesi... more Halkla ilişkilerin bir mesleki formasyon ve akademik disiplin olarak toplumların hayatına girmesinin yüz yılı aşkın bir tarihi bulunmaktadır. Özellikle gazeteciliğin çeşitli pratiklerinin tek taraflı mesaj vererek kitle iletişimi oluşturmasının daha çok ön plana çıkarıldığı tarihsel süreçten sonra iki yönlü mesajın önemi anlaşılmış, bu süreçte kamuoyu ve halkı bilgilendirmek, buna paralel olarak halkın da ilgili konular, sorunlar, gelişmeler ve çözümler hakkında ne düşündüklerini öğrenmek ve anlamak adına halkla ilişkiler uygulamaları gereksinimi doğmuştur. Gittikçe kurumsallaşan ve akademik-mesleki bir çalışma alanı olarak toplumların hayatına giren halkla ilişkiler faaliyetleri başlarda özel kuruluşların ilgi ve uygulama pratikleri olarak kendini göstermiştir. Modernist devlet yapılanması ve liberal refah toplumuna özgü demokratik yönetimlerin halka hesap verebilirliğinin gittikçe yaygınlaşmasıyla birlikte halkla ilişkiler, kamu yönetiminin önemli bir parçası haline gelmiştir. Dünya genelinde özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası toplumların kamusal yönetimlerden istekleri belirgin bir şekilde artmış, insanların sosyal, kültürel, ekonomik, demokratik ve politik taleplerini karşılamak için kamu kurumları özel sektör kuruluşlarına benzer ancak kamu yararı öncelikli yapılanmalara gitmişlerdir. Başlangıçta ABD ve daha sonra Batı Avrupa refah devletleri halkla ilişkiler uygulamalarını devlet yönetiminin, kamusal icranın ve yapılan ya da yapılmayan hizmetlerin şeffaflık ilkesi temelinde topluma anlatılmasının bir pratiği olarak hayata geçirmişlerdir. Bu çalışmada kamusal yönetim alanında Türkiye’deki devlet idaresinin demokratik pratikler çerçevesinde kurumlarda ihdas ettiği halkla ilişkiler birimlerinin tarihsel süreci ortaya konularak, son yıllarda toplumla kamu yönetiminin iletişimini doğru ve çözüm üretici şekilde planlayan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER), kamu yönetiminde halkla ilişkiler uygulamalarına örneklem olarak seçilmiştir. Söz konusu kurumun internet sitesindeki verilerin halkla ilişkilerin temel ilkeleri olan şeffaflık, doğruluk, güvenilirlik, dürüstlük ve inanılırlık kavramıyla sınaması yapılarak, Türk kamu kurumlarında halkla ilişkiler uygulamalarının kuramsal verilerin ışığında karşılaştırmalı bir analizi gerçekleştirilmiştir. Çalışma CİMER’in internetteki resmi web sitesindeki gözlem ve taramadan hareketle halkla ilişkiler uygulaması sayılabilecek verilerle sınırlandırılmıştır.
Yeni Medya Araştırmaları. Kavramlar, Uygulamalar, Tartışmalar, 2014
Norbert Elias, herhangi bir kentte ya da yerleşim yerindeyerleşiklerin ve dışarıkların bir birine... more Norbert Elias, herhangi bir kentte ya da yerleşim yerindeyerleşiklerin ve dışarıkların bir birine karşı ürettiği önyargıya değinirken, farklılıkların abartıldığını belirtir. Dışarıkların içeriye akın etmesiyeni gelenlerle eski sakinler arasındaki farklılık ne kadar belli belirsiz olursa bile, her zaman yerleşik nüfusun hayat tarzına bir kafa tutuş demektir. Yeni gelenlere yer açma zorunluluğundan doğan gerilim iki tarafı da farklılıkları abartmaya iter(Bauman, 2006, s.60).
Giriş
Popüler kültür ürünü olarak tanımlanan sinema filmlerinde bile bilginin ancak bir ahlâk ku... more Giriş
Popüler kültür ürünü olarak tanımlanan sinema filmlerinde bile bilginin ancak bir ahlâk kurumuna dayandıkça geçerli olacağı vurgulanır (Solaris, 1972). Bundan öte ahlâk ve daha sınırlı bir düzeyde etiği hayatın birçok alanında özellikle de mesleki ve bilimsel çalışmalarda uyulması gereken kurallar bütünü olarak tarif etmek mümkündür. Etik konusu önceleri bilimsel ve akademik alanda yapılan çalışmalarda gündeme gelmiştir. Özellikle tıp biliminde hayata geçirilmiş ve ilk tıbbi etik kitabı Thomas Percival tarafından yayınlanmıştır. (Sara vd., 2018: 343–348). Daha sonra 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan trajik olaylar ve doktor-hasta veya araştırmacı-araştırılan ilişkisindeki ahlâki (etik) boyutlarıyla dikkat çekmiştir. Özellikle Almanya’daki Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi (NSDAP) diğer adıyla Nazi Partisi iktidarı dönemindeki yapılan bilimsel araştırmalardaki etik dışı davranışların doktorların hukuki yargılamalarının idamla sonuçlanması sonrası, tıp alanındaki yapılan araştırmalara da etik açıdan belirli kurallar getirilmesine neden olmuştur (Kümbetoğlu, 2012:173). Öte yandan bilim etiğinin yanı sıra aynı zamanda mesleki alanda faaliyet gösterenler de zamanla kendi etik yasalarını oluşturmuşlardır. Bunun nedenlerinden biri yetersiz olan veya etiğe aykırı bir tutum içinde bulunan meslek üyelerinin halkın güvenini suiistimal edebilecekleri düşüncesidir (Resnik, 2004: 59). Halkla ilişkiler kamu yararına hizmet eden bir iletişim süreci olarak tarif edilmektedir. Söz konusu alanın faaliyetlerinin temel hedeflerinden biri hayata geçirilen hizmetler hakkında topluma gerekli bilgiyi sağlamaktır. Buna karşın
uygulamada zaman zaman birbiriyle farklılık gösteren halkla ilişkiler pratiklerine şahit olunmaktadır. Bazı kurumlar/kuruluşlar/işletmeler halkla ilişkiler uygulamalarını kendi faaliyetlerini haklı göstermek için kullanabilmektedir. Bu durum da halkla ilişkiler disiplinini birçok yönüyle olumsuz yönde etkilemektedir. Söz konusu olumsuz uygulamaları önlemek için meslek faaliyetlerine etik ilkeler konularak belirli bir standarda kavuşturulması sağlanmıştır. Bu yaklaşım iş etiği
kavramıyla paralel düşünülerek tasarlanmıştır. İş ve çalışma ortamında nelerin doğru nelerin yanlış ve hatalı olduğunu belirten birçok standart bulunmaktadır. Bunlar; kuruma, personele, aracılara, müşterilere, kamuyave devlete karşı sorumluktan oluşmaktadır
Özellikle 1980'lerden sonra postmodern yaşam ve siyaset felsefesinin egemen olması, büyük anlatıl... more Özellikle 1980'lerden sonra postmodern yaşam ve siyaset felsefesinin egemen olması, büyük anlatıların büyüsünü kaybetmesiyle birlikte her toplumsal kimlik kendisini özellikle medya yoluyla ifade etme biçimleri geliştirmiştir. Ekonomik küreselleşmenin siyasal bir sonucu olarak insan hakları, inanç, etniklik ve özgürlük gibi kavramlar dünya genelinde öne çıkarken bunlarla benzer özellikler gösteren alt sınıflar ve muhalifler de kendi medyalarını oluşturma potansiyeline erişmiştir. Küreselden yerele ve tersine ilişkilerin doğmasına olanak veren bu yeni çağ, görünmeyeni görünür kılarken siyasal, inançsal ve toplumsal talepleriyle karşı bir kamusal alan da yaratmıştır. Yaratılan bu kamusal alanda seslerini pek duyuramayan toplumsal kesimler kendi gazetelerini, televizyonlarını, web sitelerini, dergilerini vb. medya araçlarını oluşturarak egemen medya ile hegemonik bir mücadelenin içine girmeye başlamıştır. Bunlardan biri de uzun bir süre ötekileştirildiği varsayılan Alevi ve Alevi-Bektaşi topluluklarıdır. Kitapta; söz konusu topluluğun alternatif televizyon yayınları konusu incelenmeye alınmış, gerek kendi içlerine gerekse ülke gündemine ilişkin habercilik anlayışı derinlemesine tartışılmıştır. Çağdaş iletişim bilimlerinde bu tür pratikler “alternatif medya” çatısı altına dâhil edilmektedir. Bu vesileyle adı geçen topluluk televizyonlarının özellikle habercilik anlayışı ve teşkilatlanma yapısının kuramsal ve pratik açıdan ne kadar alternatif medyaya uygun olup olmadığı ortaya konulmuştur. Bu bağlamda kitapta; söz konusu toplulukların televizyon yayıncılıklarının analizi yapılarak herhangi bir toplumsal formasyonda ideolojik, kültürel, siyasal ve sınıfsal olarak dominant olan medya anlayışının dışında alt kültürlerin, etnik grup, dinî azınlık ya da alt sınıfların kendi medyalarını yaratma potansiyelinin ne derece gerçeklik kazanabildiği tartışmaya açılmaktadır. Kitap, başta akademisyenler ve alana ilgi duyanlar olmak üzere ülkede zaman zaman inanç özgürlüğü temelinde tartışma konusu olan Alevi toplumu için de önemli bir kaynak olacaktır.
Üzerinde çalışılan La Casa De Papel’in de Türk izleyicisi açısından İspanya’ya ait kodları ya da ... more Üzerinde çalışılan La Casa De Papel’in de Türk izleyicisi açısından İspanya’ya ait kodları ya da global düzeydeki kodlarının alımlamasında konu hakkında bilgi sahibi olmamanın verdiği alımlama gedikleri olduğu görülmektedir. İzleyicilerin yorumlarına bakıldığında, çoğunlukla dizinin drama ve kurgusu üzerinde durulurken çekim hataları, hikâyenin akışını mantıksız bulma, karakterlerden nefret etme ya da birini seçip fanı olma, sosyalizm-komünizm propagandası yapıldığını ileri sürme, kapitalizm eleştirisi olduğunu belirtme, yapımın bir televizyon dizisi olduğunu ve drama özellikleri taşımasının onun doğasında bulunduğunu bu yüzden eleştirilmemesi gerektiğini ifade etme, uyuşturucu kullananların izlediği bir yapım olduğu iddiası, eşcinselliğe aşırı vurgu yapıldığı, yapımın gerçeklikten uzak olduğu daha fazla gerçeğe yaklaşması gerektiği, ilk iki sezonunun beğenildiği ancak Netflix’e satıldıktan sonra özünden saptığı; yani kapitalist düzene hizmet ettiği konuları üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.
Bu çalışmada kitle iletişim sürecine ilişkin birkaç tanım ve kavram üzerinden hareket edilerek ye... more Bu çalışmada kitle iletişim sürecine ilişkin birkaç tanım ve kavram üzerinden hareket edilerek yeni medya konusunda yapılan tartışmalara yer verilmiştir. Yeni medyanın kullanım şekilleri, toplumu nasıl dönüştürdüğü anaakım medyanın yerine geçip geçemeyeceği konusundaki argümanlar incelenmiştir. Yeni medyanın özellikle sosyal medya kısmında yoğunlaşılmış ve o kesitte gelişen süreçlere değinilmiştir. Son 50 yılda iletişim araçlarının zamanla nasıl değişime uğradığına ilişkin bilgilerin yanı sıra yeni medyanın bireylere ve kişisel iletişime sağladığı fırsatlar ve olanaklar üzerinde durulmuştur. Aynı zamanda bu çalışmada kitle iletişiminin merkezi bir medya odağından-araç-değil, kitlelerden kitlelere doğru çok boyutlu ve özerk yapısal niteliklere kavuştuğu, mesajda tek yönlü ve doğrusal-lineer-yapının çözülmesinin hızlandığı, öziletişimin ve ağ toplumunun zirve yaptığı iletişim/etkileşim çağına dikkat çekilmiştir. Çalışmada değinilen kuramsal yaklaşımların özellikle mesaj merkezli odaklanması öngörülerek, iletişimin biricik amacı olan etkileşim konusu irdelenmiştir. Mesajın her yönden her yöne gönderilmesi halinin ve belirli bir merkezinin bulunmaması bireyin belirleyici üretici ve tüketici olarak konumlandığı enformasyon ve iletişim çağının özelliklerinin altı çizilerek tartışmalara ışık tutulmuştur.
Uploads
Papers by Bayram ÇAĞLAR
bir ilişkisini bulunabileceği tezi işlenmiştir. Bu bağlamda çalışmada özellikle ekrandaki şiddetin görselliğini ve söyleminin azaltılması adına çözüm önerileri sunulmuştur. Bu öneriler başta medya kuruluşlarına yönelik olmakla birlikte kamu yararına denetim gerçekleştiren Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) de uygulayabileceği ve sansür kapsamı dışındaki pratik çözümlerden oluşmaktadır. Çalışma teorik bir tartışma zemini üzerine oturtularak televizyonun şiddeti ürettiği ve toplumun da bunu taklit ettiği hipotezinden hareket etmiştir. Bu hipotez çalışmada, son yıllarda toplumda meydana gelen şiddet olaylarını gündem yapan raporların verileriyle de test edilerek doğrulanmıştır. Ayrıca çalışma televizyon dizilerindeki şiddet gösterimi raporlarının verilerinin kuramsal bir analizinden oluşmaktadır
Books by Bayram ÇAĞLAR
duyan kesimler için hazırlanmıştır. Öğrencilerin özellikle medyadaki meslek
hayatlarında karşılaşacakları çalışma ortamını dikkate alarak hazırlanan kitapta
bilimsel çerçevenin yanı sıra öğretici mesleki bir format da bulunmaktadır.
Radyo, televizyon ve kameraya ilişkin iletişim bilimleri çerçevesinde kuramsal
bilgilere de yer verilen kitapta bu alandaki önemli akademik yaklaşımlara temas
edilmiş ve var olan bilgiler bu araçlar bağlamında analiz edilmiştir.
Kitapta televizyonun yanı sıra radyonun da teknolojik gelişimi üzerinde
durulmuştur. Tarihselliğin ışığında radyonun habercilik yönünü öne çıkaran ve
ayrıntılandıran bir bölüme yer verilmiştir. Radyonun uydunun yanı sıra
özellikle son yıllarda Internet teknolojilerini de kullanmasıyla önemli derecede
takip edilir ve izleyici bulması dikkate değer bir durumdur. Bu bağlamda gerek
kamu radyoculuğu TRT gibi gerekse özel sektör kuruluşlarının radyo
yayıncılığında önemli bir gelişme olduğu görülmektedir. Hatta birçok özel
televizyon kanalı haberlerini aynı anda kendi radyoları aracılığıyla da topluma
ulaştırmaktadır. Bu hibrit yayıncılık anlayışı nedeniyle birleşik habercilik ve KİA
olgusu başka bir boyuta taşınmıştır ve bu durum da habercilik yapılma biçimini
ve yazım kurallarını, montajını, efektleri vb. değiştirebilmektedir.
Gazete, radyo ve televizyon muhabirlerinin birçok ortak noktası olmasına
rağmen farklılıkları da bulunmaktadır. Bu kitapta bu tür kavram ve bilgilere de
yer verilmiştir. Kitapta televizyona temel olan kamera ve kullanım süreçleri
hakkında ayrıntılı bir bölüm de bulunmaktadır. Kameranın başta televizyon
haberciliği olmak üzere sinemada kullanımı, film ve dijital kayıt sistemleri, ünlü
yönetmenlerin kullandıkları sinema kameraları vb. konulara değinilerek söz
konusu aracın günümüzdeki yayıncılık sektöründeki yeri üzerinde
durulmuştur.
Genel olarak iletişim özgürlüğü üzerinde durularak Türkiye’de bu sürecin
yasal çerçeveleri de bilgilendirme açısından kitaba eklenmiştir. Kitabın
yazılması sürecince kaynakçada yer alan eserlerin katkısı büyük olmuştur, daha
önce bu alanda çalışmalar yapan kıymetli araştırmacılar ve akademisyenlere
teşekkür etmek isterim.
Gittikçe kurumsallaşan ve akademik-mesleki bir çalışma alanı olarak toplumların hayatına giren halkla ilişkiler faaliyetleri başlarda özel kuruluşların ilgi ve uygulama pratikleri olarak kendini göstermiştir. Modernist devlet yapılanması ve liberal refah toplumuna özgü demokratik yönetimlerin halka hesap verebilirliğinin gittikçe yaygınlaşmasıyla birlikte halkla ilişkiler, kamu yönetiminin önemli bir parçası haline gelmiştir. Dünya genelinde özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası toplumların kamusal yönetimlerden istekleri belirgin bir şekilde artmış, insanların sosyal, kültürel, ekonomik, demokratik ve politik taleplerini karşılamak için kamu kurumları özel sektör kuruluşlarına benzer ancak kamu yararı öncelikli yapılanmalara gitmişlerdir. Başlangıçta ABD ve daha sonra Batı Avrupa refah devletleri halkla ilişkiler uygulamalarını devlet yönetiminin, kamusal icranın ve yapılan ya da yapılmayan hizmetlerin şeffaflık ilkesi temelinde topluma anlatılmasının bir pratiği olarak hayata geçirmişlerdir.
Bu çalışmada kamusal yönetim alanında Türkiye’deki devlet idaresinin demokratik pratikler çerçevesinde kurumlarda ihdas ettiği halkla ilişkiler birimlerinin tarihsel süreci ortaya konularak, son yıllarda toplumla kamu yönetiminin iletişimini doğru ve çözüm üretici şekilde planlayan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER), kamu yönetiminde halkla ilişkiler uygulamalarına örneklem olarak seçilmiştir. Söz konusu kurumun internet sitesindeki verilerin halkla ilişkilerin temel ilkeleri olan şeffaflık, doğruluk, güvenilirlik, dürüstlük ve inanılırlık kavramıyla sınaması yapılarak, Türk kamu kurumlarında halkla ilişkiler uygulamalarının kuramsal verilerin ışığında karşılaştırmalı bir analizi gerçekleştirilmiştir. Çalışma CİMER’in internetteki resmi web sitesindeki gözlem ve taramadan hareketle halkla ilişkiler uygulaması sayılabilecek verilerle sınırlandırılmıştır.
Popüler kültür ürünü olarak tanımlanan sinema filmlerinde bile bilginin ancak bir ahlâk kurumuna dayandıkça geçerli olacağı vurgulanır (Solaris, 1972). Bundan öte ahlâk ve daha sınırlı bir düzeyde etiği hayatın birçok alanında özellikle de mesleki ve bilimsel çalışmalarda uyulması gereken kurallar bütünü olarak tarif etmek mümkündür. Etik konusu önceleri bilimsel ve akademik alanda yapılan çalışmalarda gündeme gelmiştir. Özellikle tıp biliminde hayata geçirilmiş ve ilk tıbbi etik kitabı Thomas Percival tarafından yayınlanmıştır. (Sara vd., 2018: 343–348). Daha sonra 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan trajik olaylar ve doktor-hasta veya araştırmacı-araştırılan ilişkisindeki ahlâki (etik) boyutlarıyla dikkat çekmiştir. Özellikle Almanya’daki Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi (NSDAP) diğer adıyla Nazi Partisi iktidarı dönemindeki yapılan bilimsel araştırmalardaki etik dışı davranışların doktorların hukuki yargılamalarının idamla sonuçlanması sonrası, tıp alanındaki yapılan araştırmalara da etik açıdan belirli kurallar getirilmesine neden olmuştur (Kümbetoğlu, 2012:173). Öte yandan bilim etiğinin yanı sıra aynı zamanda mesleki alanda faaliyet gösterenler de zamanla kendi etik yasalarını oluşturmuşlardır. Bunun nedenlerinden biri yetersiz olan veya etiğe aykırı bir tutum içinde bulunan meslek üyelerinin halkın güvenini suiistimal edebilecekleri düşüncesidir (Resnik, 2004: 59). Halkla ilişkiler kamu yararına hizmet eden bir iletişim süreci olarak tarif edilmektedir. Söz konusu alanın faaliyetlerinin temel hedeflerinden biri hayata geçirilen hizmetler hakkında topluma gerekli bilgiyi sağlamaktır. Buna karşın
uygulamada zaman zaman birbiriyle farklılık gösteren halkla ilişkiler pratiklerine şahit olunmaktadır. Bazı kurumlar/kuruluşlar/işletmeler halkla ilişkiler uygulamalarını kendi faaliyetlerini haklı göstermek için kullanabilmektedir. Bu durum da halkla ilişkiler disiplinini birçok yönüyle olumsuz yönde etkilemektedir. Söz konusu olumsuz uygulamaları önlemek için meslek faaliyetlerine etik ilkeler konularak belirli bir standarda kavuşturulması sağlanmıştır. Bu yaklaşım iş etiği
kavramıyla paralel düşünülerek tasarlanmıştır. İş ve çalışma ortamında nelerin doğru nelerin yanlış ve hatalı olduğunu belirten birçok standart bulunmaktadır. Bunlar; kuruma, personele, aracılara, müşterilere, kamuyave devlete karşı sorumluktan oluşmaktadır
bir ilişkisini bulunabileceği tezi işlenmiştir. Bu bağlamda çalışmada özellikle ekrandaki şiddetin görselliğini ve söyleminin azaltılması adına çözüm önerileri sunulmuştur. Bu öneriler başta medya kuruluşlarına yönelik olmakla birlikte kamu yararına denetim gerçekleştiren Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) de uygulayabileceği ve sansür kapsamı dışındaki pratik çözümlerden oluşmaktadır. Çalışma teorik bir tartışma zemini üzerine oturtularak televizyonun şiddeti ürettiği ve toplumun da bunu taklit ettiği hipotezinden hareket etmiştir. Bu hipotez çalışmada, son yıllarda toplumda meydana gelen şiddet olaylarını gündem yapan raporların verileriyle de test edilerek doğrulanmıştır. Ayrıca çalışma televizyon dizilerindeki şiddet gösterimi raporlarının verilerinin kuramsal bir analizinden oluşmaktadır
duyan kesimler için hazırlanmıştır. Öğrencilerin özellikle medyadaki meslek
hayatlarında karşılaşacakları çalışma ortamını dikkate alarak hazırlanan kitapta
bilimsel çerçevenin yanı sıra öğretici mesleki bir format da bulunmaktadır.
Radyo, televizyon ve kameraya ilişkin iletişim bilimleri çerçevesinde kuramsal
bilgilere de yer verilen kitapta bu alandaki önemli akademik yaklaşımlara temas
edilmiş ve var olan bilgiler bu araçlar bağlamında analiz edilmiştir.
Kitapta televizyonun yanı sıra radyonun da teknolojik gelişimi üzerinde
durulmuştur. Tarihselliğin ışığında radyonun habercilik yönünü öne çıkaran ve
ayrıntılandıran bir bölüme yer verilmiştir. Radyonun uydunun yanı sıra
özellikle son yıllarda Internet teknolojilerini de kullanmasıyla önemli derecede
takip edilir ve izleyici bulması dikkate değer bir durumdur. Bu bağlamda gerek
kamu radyoculuğu TRT gibi gerekse özel sektör kuruluşlarının radyo
yayıncılığında önemli bir gelişme olduğu görülmektedir. Hatta birçok özel
televizyon kanalı haberlerini aynı anda kendi radyoları aracılığıyla da topluma
ulaştırmaktadır. Bu hibrit yayıncılık anlayışı nedeniyle birleşik habercilik ve KİA
olgusu başka bir boyuta taşınmıştır ve bu durum da habercilik yapılma biçimini
ve yazım kurallarını, montajını, efektleri vb. değiştirebilmektedir.
Gazete, radyo ve televizyon muhabirlerinin birçok ortak noktası olmasına
rağmen farklılıkları da bulunmaktadır. Bu kitapta bu tür kavram ve bilgilere de
yer verilmiştir. Kitapta televizyona temel olan kamera ve kullanım süreçleri
hakkında ayrıntılı bir bölüm de bulunmaktadır. Kameranın başta televizyon
haberciliği olmak üzere sinemada kullanımı, film ve dijital kayıt sistemleri, ünlü
yönetmenlerin kullandıkları sinema kameraları vb. konulara değinilerek söz
konusu aracın günümüzdeki yayıncılık sektöründeki yeri üzerinde
durulmuştur.
Genel olarak iletişim özgürlüğü üzerinde durularak Türkiye’de bu sürecin
yasal çerçeveleri de bilgilendirme açısından kitaba eklenmiştir. Kitabın
yazılması sürecince kaynakçada yer alan eserlerin katkısı büyük olmuştur, daha
önce bu alanda çalışmalar yapan kıymetli araştırmacılar ve akademisyenlere
teşekkür etmek isterim.
Gittikçe kurumsallaşan ve akademik-mesleki bir çalışma alanı olarak toplumların hayatına giren halkla ilişkiler faaliyetleri başlarda özel kuruluşların ilgi ve uygulama pratikleri olarak kendini göstermiştir. Modernist devlet yapılanması ve liberal refah toplumuna özgü demokratik yönetimlerin halka hesap verebilirliğinin gittikçe yaygınlaşmasıyla birlikte halkla ilişkiler, kamu yönetiminin önemli bir parçası haline gelmiştir. Dünya genelinde özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası toplumların kamusal yönetimlerden istekleri belirgin bir şekilde artmış, insanların sosyal, kültürel, ekonomik, demokratik ve politik taleplerini karşılamak için kamu kurumları özel sektör kuruluşlarına benzer ancak kamu yararı öncelikli yapılanmalara gitmişlerdir. Başlangıçta ABD ve daha sonra Batı Avrupa refah devletleri halkla ilişkiler uygulamalarını devlet yönetiminin, kamusal icranın ve yapılan ya da yapılmayan hizmetlerin şeffaflık ilkesi temelinde topluma anlatılmasının bir pratiği olarak hayata geçirmişlerdir.
Bu çalışmada kamusal yönetim alanında Türkiye’deki devlet idaresinin demokratik pratikler çerçevesinde kurumlarda ihdas ettiği halkla ilişkiler birimlerinin tarihsel süreci ortaya konularak, son yıllarda toplumla kamu yönetiminin iletişimini doğru ve çözüm üretici şekilde planlayan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlı olarak faaliyet gösteren Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER), kamu yönetiminde halkla ilişkiler uygulamalarına örneklem olarak seçilmiştir. Söz konusu kurumun internet sitesindeki verilerin halkla ilişkilerin temel ilkeleri olan şeffaflık, doğruluk, güvenilirlik, dürüstlük ve inanılırlık kavramıyla sınaması yapılarak, Türk kamu kurumlarında halkla ilişkiler uygulamalarının kuramsal verilerin ışığında karşılaştırmalı bir analizi gerçekleştirilmiştir. Çalışma CİMER’in internetteki resmi web sitesindeki gözlem ve taramadan hareketle halkla ilişkiler uygulaması sayılabilecek verilerle sınırlandırılmıştır.
Popüler kültür ürünü olarak tanımlanan sinema filmlerinde bile bilginin ancak bir ahlâk kurumuna dayandıkça geçerli olacağı vurgulanır (Solaris, 1972). Bundan öte ahlâk ve daha sınırlı bir düzeyde etiği hayatın birçok alanında özellikle de mesleki ve bilimsel çalışmalarda uyulması gereken kurallar bütünü olarak tarif etmek mümkündür. Etik konusu önceleri bilimsel ve akademik alanda yapılan çalışmalarda gündeme gelmiştir. Özellikle tıp biliminde hayata geçirilmiş ve ilk tıbbi etik kitabı Thomas Percival tarafından yayınlanmıştır. (Sara vd., 2018: 343–348). Daha sonra 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan trajik olaylar ve doktor-hasta veya araştırmacı-araştırılan ilişkisindeki ahlâki (etik) boyutlarıyla dikkat çekmiştir. Özellikle Almanya’daki Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi (NSDAP) diğer adıyla Nazi Partisi iktidarı dönemindeki yapılan bilimsel araştırmalardaki etik dışı davranışların doktorların hukuki yargılamalarının idamla sonuçlanması sonrası, tıp alanındaki yapılan araştırmalara da etik açıdan belirli kurallar getirilmesine neden olmuştur (Kümbetoğlu, 2012:173). Öte yandan bilim etiğinin yanı sıra aynı zamanda mesleki alanda faaliyet gösterenler de zamanla kendi etik yasalarını oluşturmuşlardır. Bunun nedenlerinden biri yetersiz olan veya etiğe aykırı bir tutum içinde bulunan meslek üyelerinin halkın güvenini suiistimal edebilecekleri düşüncesidir (Resnik, 2004: 59). Halkla ilişkiler kamu yararına hizmet eden bir iletişim süreci olarak tarif edilmektedir. Söz konusu alanın faaliyetlerinin temel hedeflerinden biri hayata geçirilen hizmetler hakkında topluma gerekli bilgiyi sağlamaktır. Buna karşın
uygulamada zaman zaman birbiriyle farklılık gösteren halkla ilişkiler pratiklerine şahit olunmaktadır. Bazı kurumlar/kuruluşlar/işletmeler halkla ilişkiler uygulamalarını kendi faaliyetlerini haklı göstermek için kullanabilmektedir. Bu durum da halkla ilişkiler disiplinini birçok yönüyle olumsuz yönde etkilemektedir. Söz konusu olumsuz uygulamaları önlemek için meslek faaliyetlerine etik ilkeler konularak belirli bir standarda kavuşturulması sağlanmıştır. Bu yaklaşım iş etiği
kavramıyla paralel düşünülerek tasarlanmıştır. İş ve çalışma ortamında nelerin doğru nelerin yanlış ve hatalı olduğunu belirten birçok standart bulunmaktadır. Bunlar; kuruma, personele, aracılara, müşterilere, kamuyave devlete karşı sorumluktan oluşmaktadır