18 Mayıs 1960 tarihinde Gaziantep'te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gaziantep'te tamamladı. 1980 yılında Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde başladığı lisans öğreniminden 1985 yılında Halil Erdoğan CENGİZ'in danışmanlığında yazdığı "Malatyalı Şehrî Dîvânı (İnceleme-Metin)" başlıklı bitirme teziyle mezun oldu. 1985-87 yılları arasında bir özel dershanede Türkçe öğretmenliği yaptı. 1985 yılında Hacettepe Üniversitesi Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalında açılan yüksek lisans programına kaydoldu. 1987 yılında Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde araştırma görevlisi kadrosuna atandı. 1988 yılında "XVIII. Yüzyıldan Bir Şair: İzzet Ali Paşa (İnceleme-Metin) (Danışman: Prof. Dr. Talat TEKİN)" künyeli tezle bilim uzmanı oldu. 1989 yılında aynı Anabilim Dalında doktora öğrenimine başladı. 1994 yılında öğretim görevlisi, 1996 yılında "Arpaemînizâde Mustafa Sâmî Dîvânı (İnceleme-Metin-Özel Adlar Dizini) (Danışman: Prof. Dr. F. Tulga OCAK)" künyeli tezle doktor unvanını aldı ve bu yıl içinde yardımcı doçent kadrosuna atandı. 2006 yılında doçent, 2013 yılında profesör oldu. 1998-2000 yılları arasında KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesinde, 2005-2006 öğrenim yılında Gaziantep Üniversitesinde çalıştı. 2006-2007 Güz Döneminde araştırma yapmak üzere Viyana Üniversitesine gitti. Sonraki yıllarda Ankara Üniversitesi, Başkent Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesinde birer dönem lisans ve lisans üstü düzeyde Klasik Türk Edebiyatı ile ilgili dersler verdi. Kutlar Oğuz, halen Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Yayımlanmış yedi kitabı vardır.
16. yüzyılda kaleme alınmıs Risâle-i Cevâhir-nâme,
Balkan ağızlarına özgü bazı özellikleri göster... more 16. yüzyılda kaleme alınmıs Risâle-i Cevâhir-nâme, Balkan ağızlarına özgü bazı özellikleri gösteren harekeleri nedeniyle dil çalısmaları için önemli bir metindir. Bu ve benzeri nitelikteki metinleri dil bakımından değerli kılan da öncelikle bu nitelikleridir. Dolayısıyla böyle eserlerin çevriyazılarını hazırlarken harekelerine bağlı kalmak gerekir. Ayrıca geç dönem Osmanlı metinlerinin yazı çevrimleri yapılırken “neye, ne ölçüde” müdahale edeceğimize iliskin ölçütleri önceden belirlemek imlaya iliskin olarak ortaya çıkacak sorunları önlemek bakımından önemlidir. 19. yüzyıl sonuna ait Trabzonlu Osman Avnî Divanının yazım özellikleri belirleyeceğimiz bu ölçütler konusunda yol gösterebilecek niteliktedir.
Ta’kid yani yazarın ne kastettiğinin açıkça anlaşılamaması, bir edebî metnin şerh edilmesini gere... more Ta’kid yani yazarın ne kastettiğinin açıkça anlaşılamaması, bir edebî metnin şerh edilmesini gerektiren sebepler arasındadır. On sekizinci yüzyılın ilk yarısında yaşamış şairlerden Arpaemînizâde Sâmî’ye ait bir beytin, uzun yıllardır kaynaklarda ta’kid örneği olarak gösterildiği ve âlimler tarafından yorumlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu çalışmada Sâmî’nin beyti hakkındaki farklı açıklamalar ve aynı beyte on sekizinci yüzyıl âlimlerinden Müstakîmzâde Süleymân Sadeddin Efendi’nin yaptığı ilk şerh üzerinde durulacak, şerhin günümüz Türkçesine çevirisi yapılacak, çevriyazılı metni verilecektir.
19. yüzyılda yetişmiş divan şairlerinden biri de Mehmed Nebîl Bey’dir. Osmân Sâ’ib Efendi ile Şer... more 19. yüzyılda yetişmiş divan şairlerinden biri de Mehmed Nebîl Bey’dir. Osmân Sâ’ib Efendi ile Şerîfe Sâmiye Hanım’ın oğludur. 1258/1842-3 yılında İstanbul’da doğmuştur. Meşhur şairlerden Şeref Hanım’ın yeğenidir. Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Osmân Selâhaddîn Dede’den sikke giymiş, bu dergâhta ney öğrenmiştir. Kaynaklarda onun tabiaten müstağnî, zevke, işrete düşkün, şuh ve zarif bir kişi olduğu söylenmiştir. Eğitimini tamamladıktan sonra çeşitli devlet memuriyetlerinde bulunmuş, mukâvelât muharrirliği (noterlik) göreviyle gittiği Ayvacık’ta Ramazan 1307/Nisan-Mayıs 1890’de vefat etmiştir. Şiirlerinden bir kısmının, vefatından sonra Külliyât-ı Mîr Nebîl ismiyle toplandığı ve bu külliyatta 2793 beyitlik Dîvân (Külliyât-ı Mîr Nebîl)’ında bir tevhid ve naat, Hicr ü Visâl başlıklı bir manzume ve karışık hâlde “40 gazel, 2 mersiye, kısmen hiciv ve hezelden oluşan 44 terci, tahmis ile 16 manzume, 30 tarih, 11 şarkı, 37 kıta ve 12 müfred”’in bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca başı ve sonu eksik bir Mecmû’a’sında gençlik dönemine ait “51 gazel, 23 terkib ve manzume, 22 kıta, 14 şarkı, 74 tarih, 51 beyit ve matla”ın yer aldığına da değinilmiştir. Ancak kütüphanelerde bu eserlerin nüshası mevcut değildir. Nebîl Bey’in, günümüze ulaşan tek eseri Hicr ü Visâl adlı mesnevîsidir. 1299/1881-2’da tamamlanan 610 beyit uzunluğundaki bu manzume bir civana duyulan aşkın konu edildiği âşıkâne bir sergüzeşttir. Hicr ü Visâl’ine istinaden şairin çok da sade olmayan bir dille şiir yazdığını, gazellerinin âşıkâne ve rindâne olduğunu, manzumelerinde özgün olmaktan ziyade divan şiirinin aynı tarzdaki örneklerinin başarılı bir tekrarı düzeyinde kaldığını söylemek mümkündür. Bu çalışmada önce Mehmed Nebîl Bey’in hayatı, eserleri ve edebî kişiliği hakkında bilgi verilmiş, ardından Hicr ü Visâl isimli mesnevîsi incelenmiş ve eserin tek nüshasının yazıçevrimi yapılmıştır.
Klasik Türk edebiyatında, güldürmek amacıyla yazılmış “latife” adlı kısa hikâyelerin de toplandığ... more Klasik Türk edebiyatında, güldürmek amacıyla yazılmış “latife” adlı kısa hikâyelerin de toplandığı “letâif” ya da “letâif-nâme”lerin ilk örneği XV. yüzyıla aittir. Bu tür, XVI. yüzyıldan itibaren yaygınlaşmış ve XIX. yüzyıl sonlarına kadar birçok örneği verilmiştir. Çaylak lakaplı Mehmed Tevfik de XIX. yüzyılda letâif düzenleyenler arasındadır. Çıkardığı ilk mizah gazetesi ve fıkra derlemeleriyle Türk mizahına önemli katkılarda bulunan yazarın konuyla ilgili eserlerinden biri meşhurlarımızın, özellikle edip ve şairlerimizin latifelerini toplamak ve unutulmamalarını sağlamak amacıyla kaleme aldığı Nevâdirüʼz-zarâʾifʼtir. Bu kitap tek cüz olarak H.1299/M.1881-82ʼde yayımlanmış, ancak tamamlanamamıştır. Mehmed Tevfikʼin, işittiği latifelerden hafızasında muhafaza ettiği ya da yazıya geçirdiklerini bir araya getirmeye çalıştığı adı geçen kitap, mukaddimeyi takiben tek bölümden oluşmaktadır. Ana metne Hz. Muhammed ve Hz. Dıhye arasında geçen bir latifeyle başlayan yazar, İslam ve Doğu kültürüne mensup diğer önemli kimselerin latifeye gösterdikleri ilgi üzerinde durmayı da ihmal etmemiştir. Murâd-ı Evvel, Emir Süleyman, Çelebi Sultan Mehmed, Fatih, Bâyezîd-i Sânî ve Yavuz Sultan Selim asırlarına göre düzenlediği metinde bu dönemlerde yaşamış meşhur kimseler hakkındaki latifelere yer vermiş ve söz konusu dönemler hakkında çok kısa da olsa kimi değerlendirmeler yapmıştır. Şair ve ediplerimizle ilgili pek de yaygın olmayan bazı latifeleri günümüze ulaştırması nedeniyle Nevâdirüʼz-zarâʾif de Türk mizah edebiyatına katkısı olacak metinlerden biridir. Bu çalışmada Nevâdirüʼz-zarâʾif hakkında kısa bir değerlendirme yapılmış, eserin metni günümüz alfabesine aktarılarak sonunda metnin içinde geçen özel isimlerden oluşan bir dizin verilmiştir.
Mekan tasvirlerinin yer aldığı şiirler okura, şairlerin mekanı nasıl anlattıklarını değerlendirme... more Mekan tasvirlerinin yer aldığı şiirler okura, şairlerin mekanı nasıl anlattıklarını değerlendirme ve mekana ilişkin bazı bilgilere ulaşma imkanı sunar. Bu konuda yapılacak çalışmalar için Divan şiiri de zengin bir kaynaktır. Divan şiirine taşınan mekanların en ünlülerinden biri ise, Sultan III. Ahmed döneminde imar edilerek Sa'dabad adı verilen Kağıdhane'dir. Şiirlerde, Kağıdhane'nin eski halinden pek söz edilmediği, daha çok Sa'dabad kasrının ve Sa'dabad'ın tasvir edildiği görülmektedir.
ÖZET Klasik Türk şiirinde şehir, kasaba, köy gibi yerleşim yerlerinin konu edildiği manzumeler ar... more ÖZET Klasik Türk şiirinde şehir, kasaba, köy gibi yerleşim yerlerinin konu edildiği manzumeler arasında hiciv niteliği taşıyan örnekler de bulunmaktadır. Şairler, bu metinlerde " beğenmeme, halkından hoşlanmama, umduğunu bulamama, doğasından ya da coğrafî konumundan rahatsızlık duyma, isteği dışında gönderilme " gibi çok farklı gerekçelerle İmparatorluk coğrafyasına ait birçok yerleşim yerini, genellikle isminden ya da halkının özelliklerinden hareketle söz sanatlarından ve argo ifadelerden de yararlanarak hicvetmişlerdir. Bu çalışmada divan şairlerinin kaleme aldığı şehir hicivlerinin tespit ettiğimiz örnekleri kısaca tanıtılmış ve XVIII. yüzyıl şairlerinden Arpaemîni-zâde Mustafa Samî'nin, Edirne'ye ilişkin olumsuz duygularıyla kış mevsiminin olumsuz özelliklerini birleştirmek suretiyle kaleme aldığı Edirne hicvi üzerinde durulmuştur. Şair, bu kasidedeki ifadeleriyle hem Edirne'yi ve halkını sevmediğini samimi bir biçimde ortaya koymuş hem Osmanlı İmparatorluğu'nun iki başkenti arasında kökü fetih yıllarına uzanan çekişmenin izlerinin XVIII. yüzyıl başlarında örtülü bir biçimde de olsa devam ettiğini göstermiştir. ABSTRACT In the classical Turkish poetry, there are satirical examples among the poems which is subject about settlement places like cities, towns and villages. Poets, in these texts, had satirized various settlement place at imperial geography, generally because of its place name and folk features under cover of rhetoric and argo, reasons such as " disapprobation, aversion of the folk, disappointment, getting irritate from nature or geographical location, to be dispatched involuntarily ". In this study, the city satires that put down on paper by the Divan poets shortly familiarized which we have made firm, and it is focused on the Edirne satire of the XVIII. century poets Arpaemîni-zâde Mustafa Samî which put down on paper his negative feelings about the Edirne city, combining by negative features of the winter season. By the expressions in this qasida, the poet revealed intimately that he doesn't like the Edirne and its folk. Likewise, he had indicated the contention among the two capital city of Ottoman Empire which its root reached to conquest years, continued implicitly beginnig of the XVIII. Century.
Hz. Ali’nin mitolojik kimliği etrafında şekillenen edebi metinlerden biri de Menkabet-i Penc Keşt... more Hz. Ali’nin mitolojik kimliği etrafında şekillenen edebi metinlerden biri de Menkabet-i Penc Keşti’dir. Muhtemelen XVIII. yüzyılda Bağdat ve civarında yaşamış olan Şeyhoğlu mahlaslı bir şair tarafından kaleme alınmıştır. Seksen beş beyitlik bu mesnevi, örnekleri Orta Asya, Kafkaslar, Hindistan, İran gibi Anadolu dışındaki edebiyatlarda tespit edilen ve bir varyantı XVIII. yüzyılda Türkmen şairi Şeydayı tarafından da yazıya geçirilen Gül-Senuber hikayesinin yeniden yazımıdır. Gül-Senuber, Çin şahı Hurşid’in oğlu Senuber’le Şehr-i Şebistan kralı Ferruh Şah’ın kızı Gül’ün aşkını konu edinen fantastik bir aşk hikayesidir. Şeyhoğlu, bu manzum-mensur karışık anlatıyı yeniden yazarken Hz. Ali’nin kerametlerini dile getirmek ve onu yüceltmek amacıyla şekil ve içerik bakımından önemli ölçüde değiştirmiştir. Dolayısıyla Menkabet-i Penc Keşti şairin, Alevi/Şii kültüründeki motiflerle kimi fantastik unsurlara yer verdiği bir Hz. Ali hikayesi haline dönüşmüştür. Bu çalışmada önce Şeyhoğlu’nun kimliği üzerinde durulmuş, daha sonra Menkabet-i Penc Keşti şekil ve içerik bakımından incelenerek manzumenin tespit edilen beş nüshasından dördünün karşılaştırılmasıyla hazırlanan metni verilmiştir.
Özet: Çâr-ender-çâr, dört unsurun karşılıklı olarak sıralanabildiği leff ü neşr, taksim, tensikü'... more Özet: Çâr-ender-çâr, dört unsurun karşılıklı olarak sıralanabildiği leff ü neşr, taksim, tensikü's-sıfat, tefrik gibi sanatların bir şiirin bütün beyitlerine uygulanmasıyla ortaya çıkan tarz için kullanılan edebî terimdir. Klasik Türk Edebiyatında belirleyebildiğimiz ilk Türkçe çâr-ender-çâr kaside ve gazeller Ahmedî'ye aittir. Bu çalışmada incelemeye çalıştığımız ve çeviri yazılı metni ile nesre çevirisini verdiğimiz çâr-ender-çâr kaside ise, 16. yüzyıl şairlerinden Kara Fazlî tarafından yazılmıştır. Anahtar Kelimeler: Çâr-ender-çâr, leff ü neşr, taksim, tensikü's-sıfat, tefrik, kaside, gazel, Klasik Türk Edebiyatı. " Çar-Ender-Çar " in the classical turkish Literature and the Kaside of Kara Fazlı Abstract: " Çâr-ender-çâr " is a literary term used to indicate the poems written by literary arts such as leff ü neşr, taksim, tensikü's-sıfat and tefrik created using the four elements in the same order. In Classical Turkish literature, as far as we have specified, the first çâr-ender-çâr kasides and gazels belong to Ahmedî. In this article, we transliterated a çâr-ender-çâr kaside, which was written by Kara Fazlî in the 16 th century. I Edebî sanatların bir kısmı, belâgat ilminin sözün ses ve anlam açısından nasıl güzelleştirilebileceğinin yollarının anlatıldığı bedî grubu içerisinde yer alır. Bu grubu oluşturan sanatlar mana ya da lafızla ilgili olmak üzere iki bölüme ayrılır. Mana ile ilgili sanatlardan biri leff ü neşrdir. Söze hem güzellik hem de îcâz vasfı kazandıran, ancak lafzın ön plana çıkarılmasının haşve, unsurlar arasındaki bağlantının kolayca kavranamayacak biçimde düzenlenmesinin ise ta'kide sebep olduğu bu sanat; önce iki ya da daha fazla unsurun söylenmesi, daha sonra bunların her biriyle ilgili başka unsurların sıralanması yoluyla oluşturulur. Leff ü neşr, tafsîlî ve icmalî olarak da ikiye ayrılır. Tafsilî leff ü neşrin, birbirinin karşılığı olan unsurların aynı sırayla düzenlenmiş şekline mürettep, aynı sırayla düzenlenmemiş şekline müşevveş leff ü neşr denir. cmalî leff ü neşr ise ilk sıradaki unsurların karşılıklarının tek tek verilmeyip bunları kapsayan tek bir kelimenin söylenmesi • Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi.
Bu dünyâ b ir kovandır ki içinde zen b û n gitm iş N e gâfılsin ki ey A vnî tehî k ab d an dilers... more Bu dünyâ b ir kovandır ki içinde zen b û n gitm iş N e gâfılsin ki ey A vnî tehî k ab d an dilersin bal Fatma Sabiha KUTLAR* Özet: XIX. yüzyılda Divan şiirinin halk şiiri üzerindeki etkisi giderek artmış ve halk şiiri dil, vezin ve nazım şekilleri bakımından Divan şiirine biraz daha yaklaşmıştır. Divan şiiri tarzında yazan halk şairlerinin XIX. yüzyıldaki temsilcilerinden biri de Trabzonlu Avnî'dir. Tek cilt halinde basılan iki küçük Divan'ında yer alan şiirlerinin büyük kısmında İlâhî aşkı anlatan Avnî'nin şiire, şekil ve muhteva bakımından herhangi bir yenilik getirdiği ve başarılı bir şair olduğu söylenemez. Abstract: During the Nineteeııth Century, the increasing impact of the courl literatüre on popular literatüre gave way to a development in which the popular poetry became more interrelated to the literatüre o f the Ottoman elite in terms o f language, metric and structure. One of the representatives o f this trend was Avnî o f Trebizon, a popular poet who wrote in court style. His collected poems (Divan), published in one volüme, are mostly consisted of the poetry inspired by spiritual love. Although his work was not marked by an innovative approach in its style and content, he deserves to be studied as an important componeııt of Ottoman literary history.
Özet: XIX. yüzyılın ilk yarısında Divan şairleri, şiirde halk zevkine inmek, günlük konuşma dilin... more Özet: XIX. yüzyılın ilk yarısında Divan şairleri, şiirde halk zevkine inmek, günlük konuşma dilini kullanmak ve günlük hayata yer vermek noktalarında daha da ileriye giderler. Fakat güçlü ve yaratıcı sanatçıların yetişmemesi nedeniyle yazılanlar taklit ya da yenilik adına yapılan zevksiz, ve basit denemeler olma düzeyini aşamaz. Yüzyılın ilk yarısında Dîvân edebiyatının temsilcisi şairlerden biri de Sa'dî'dir. Nedîm tarzı şiiri takip eden Sa'dî'nin şiirlerinde samimi ve konuşma diline yaklaşan bir ifade tarzı dikkati çekerse de gerek şekil, gerek muhteva açısından herhangi bir yenilik görülmez. Tek manzum eseri gençlik yıllarında kaleme aldığı şiirlerinden oluşan Dîvânçe 'sidir.
Özet: Batı edebiyatında da örnekleri bulunan mizah sözlüklerinin Türk edebiyatındaki
ilk örnegini... more Özet: Batı edebiyatında da örnekleri bulunan mizah sözlüklerinin Türk edebiyatındaki ilk örneginin Âlî Bey’in Lehcetü’l-Hakâyık’ı oldugu kaynaklarda belirtilmektedir. Ancak daha sonraki bir çalısmada Âlî Bey’in eserinden önce kaleme alındıgı tahmin edilen aynı nitelikte bir baska sözlügün varlıgına isaret edilmistir. Tespit edilen tek nüshasında adı, yazarı ve yazım tarihi kayıtlı olmayan bu sözlük, muhtemelen ele aldıgı söz varlıgının niteligi nedeniyle kütüphane fislerine Lugat-i Mizah ismiyle kaydedilmistir. Lugat-i Mizah, sözlük türünün yapısının bozuldugu, bir sözlügün sadece kimi biçimsel özelliklerinin taklit edildigi, mizahî unsurun da sözcüklere verilen beklenmedik karsılıklar aracılıgıyla saglandıgı oldukça küçük bir metindir. Metinde kelimeler, belirli konu baslıkları altında toplanmıs ve aralarında çesitli baglantılar kurularak sıralanmıstır. Bu çalısmada Lugat-i Mizah’ın sekil ve muhteva özellikleri incelenecek, yazı çevrimi yapılacak ve sözlük-dizini verilecektir. Anahtar sözcükler: 18-19. yüzyıl, mizah, sözlük, Türk Edebiyatı, Osmanlı Edebiyatı
Abstract: In resources, Ali Bey’s Lehcetü’l-Hakâyık is being stated to be the first example of the humor dictionaries in Turkish literature examples of which exists in western literature, too. On the other hand, the existence of another dictionary at the same quality surmised to be written before Ali Bey’s work was pointed out in an ulterior study. This dictionary, in the unique copy of which the title, the author and the date are not written registered to the library fiches, possibly beacuse of the subject matter it is dealing with under the title of Lugat-i Mizah. Lugat-i Mizah is a rather small text in which the structure of dictionary category spoiled, only some peculiar forms of a dictionary emulated, humorous element assured by attributing to the words unexpected reciprocity. The words in the text had been grouped under certain subject titles and compiled by establishing a various corelations between them. In this study, the form and content features of the of Lugat-i Mizah will be analysed; text translation will be done and dictionary index will be given. Key words: 18-19th century, humor, dictionary, Turkish Literature, Ottoman Literature
Ahmed Paşa, terci-i bendin beş bendini çiçeklere ayırmış ve her bendde bir çiçeğin ismini redif o... more Ahmed Paşa, terci-i bendin beş bendini çiçeklere ayırmış ve her bendde bir çiçeğin ismini redif olarak kullanmıştır. Klasik şiirin vazgeçilmez çiçekleri "gül/gonca, nergis, lâle ve sûsen"in yer aldığı bu beyitlerde şair, çiçeklerin doğadaki görünümlerini tasvir ederken bunların kendisine çağrıştırdıklarını da birlikte vermiştir. Dolayısıyla dış dünya -burada çiçekler- sadece bahçeleri ve doğayı süsleyen birer unsur olmaktan çıkmış, Ahmed Paşa'nın parçası olduğu toplumsal düzenin ve yaşamın birer parçası haline getirilmiştir. Yapısı icabı simgelerle konuşan ve sanatçı kişiliğini bu simgeleri kullanırken oluşturduğu bağlantılarla ortaya koymaya çalışan bir şiir geleneğinin temsilcisi olarak Ahmed Paşa da diğer sanatçılar gibi hemen bütün şairlerin ortaklaşa kullandığı simgeleri ayrıntılarda farklılıklar oluşturmaya çalışarak şiire taşımıştır. Bu esnada padişahı, sevgilisi, âşığı, gelini, kasrı, muhafızı, hizmetlisi, şairi, defteri, meclisi, kadehleri, şarabı, değerli taşları, altını, gümüşü, buhurdanı, şamdanı, mumu ve leğeni ile çok renkli bir toplumsal düzenin unsurlarını minyatürleştirerek bahçedeki çiçeklerin içine yerleştirmiş, küçücük çiçekler aracılığıyla kocaman bir dünya sunmuştur. Dolayısıyla okur bu mısraları okuduğunda sadece renkli çiçek tasvirleri bulmakla kalmayacak, bunlar aracılığıyla şairin mensup olduğu bu renkli dünyayı tanıma imkânına da sahip olacaktır.
16. yüzyılda kaleme alınmıs Risâle-i Cevâhir-nâme,
Balkan ağızlarına özgü bazı özellikleri göster... more 16. yüzyılda kaleme alınmıs Risâle-i Cevâhir-nâme, Balkan ağızlarına özgü bazı özellikleri gösteren harekeleri nedeniyle dil çalısmaları için önemli bir metindir. Bu ve benzeri nitelikteki metinleri dil bakımından değerli kılan da öncelikle bu nitelikleridir. Dolayısıyla böyle eserlerin çevriyazılarını hazırlarken harekelerine bağlı kalmak gerekir. Ayrıca geç dönem Osmanlı metinlerinin yazı çevrimleri yapılırken “neye, ne ölçüde” müdahale edeceğimize iliskin ölçütleri önceden belirlemek imlaya iliskin olarak ortaya çıkacak sorunları önlemek bakımından önemlidir. 19. yüzyıl sonuna ait Trabzonlu Osman Avnî Divanının yazım özellikleri belirleyeceğimiz bu ölçütler konusunda yol gösterebilecek niteliktedir.
Ta’kid yani yazarın ne kastettiğinin açıkça anlaşılamaması, bir edebî metnin şerh edilmesini gere... more Ta’kid yani yazarın ne kastettiğinin açıkça anlaşılamaması, bir edebî metnin şerh edilmesini gerektiren sebepler arasındadır. On sekizinci yüzyılın ilk yarısında yaşamış şairlerden Arpaemînizâde Sâmî’ye ait bir beytin, uzun yıllardır kaynaklarda ta’kid örneği olarak gösterildiği ve âlimler tarafından yorumlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu çalışmada Sâmî’nin beyti hakkındaki farklı açıklamalar ve aynı beyte on sekizinci yüzyıl âlimlerinden Müstakîmzâde Süleymân Sadeddin Efendi’nin yaptığı ilk şerh üzerinde durulacak, şerhin günümüz Türkçesine çevirisi yapılacak, çevriyazılı metni verilecektir.
19. yüzyılda yetişmiş divan şairlerinden biri de Mehmed Nebîl Bey’dir. Osmân Sâ’ib Efendi ile Şer... more 19. yüzyılda yetişmiş divan şairlerinden biri de Mehmed Nebîl Bey’dir. Osmân Sâ’ib Efendi ile Şerîfe Sâmiye Hanım’ın oğludur. 1258/1842-3 yılında İstanbul’da doğmuştur. Meşhur şairlerden Şeref Hanım’ın yeğenidir. Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Osmân Selâhaddîn Dede’den sikke giymiş, bu dergâhta ney öğrenmiştir. Kaynaklarda onun tabiaten müstağnî, zevke, işrete düşkün, şuh ve zarif bir kişi olduğu söylenmiştir. Eğitimini tamamladıktan sonra çeşitli devlet memuriyetlerinde bulunmuş, mukâvelât muharrirliği (noterlik) göreviyle gittiği Ayvacık’ta Ramazan 1307/Nisan-Mayıs 1890’de vefat etmiştir. Şiirlerinden bir kısmının, vefatından sonra Külliyât-ı Mîr Nebîl ismiyle toplandığı ve bu külliyatta 2793 beyitlik Dîvân (Külliyât-ı Mîr Nebîl)’ında bir tevhid ve naat, Hicr ü Visâl başlıklı bir manzume ve karışık hâlde “40 gazel, 2 mersiye, kısmen hiciv ve hezelden oluşan 44 terci, tahmis ile 16 manzume, 30 tarih, 11 şarkı, 37 kıta ve 12 müfred”’in bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca başı ve sonu eksik bir Mecmû’a’sında gençlik dönemine ait “51 gazel, 23 terkib ve manzume, 22 kıta, 14 şarkı, 74 tarih, 51 beyit ve matla”ın yer aldığına da değinilmiştir. Ancak kütüphanelerde bu eserlerin nüshası mevcut değildir. Nebîl Bey’in, günümüze ulaşan tek eseri Hicr ü Visâl adlı mesnevîsidir. 1299/1881-2’da tamamlanan 610 beyit uzunluğundaki bu manzume bir civana duyulan aşkın konu edildiği âşıkâne bir sergüzeşttir. Hicr ü Visâl’ine istinaden şairin çok da sade olmayan bir dille şiir yazdığını, gazellerinin âşıkâne ve rindâne olduğunu, manzumelerinde özgün olmaktan ziyade divan şiirinin aynı tarzdaki örneklerinin başarılı bir tekrarı düzeyinde kaldığını söylemek mümkündür. Bu çalışmada önce Mehmed Nebîl Bey’in hayatı, eserleri ve edebî kişiliği hakkında bilgi verilmiş, ardından Hicr ü Visâl isimli mesnevîsi incelenmiş ve eserin tek nüshasının yazıçevrimi yapılmıştır.
Klasik Türk edebiyatında, güldürmek amacıyla yazılmış “latife” adlı kısa hikâyelerin de toplandığ... more Klasik Türk edebiyatında, güldürmek amacıyla yazılmış “latife” adlı kısa hikâyelerin de toplandığı “letâif” ya da “letâif-nâme”lerin ilk örneği XV. yüzyıla aittir. Bu tür, XVI. yüzyıldan itibaren yaygınlaşmış ve XIX. yüzyıl sonlarına kadar birçok örneği verilmiştir. Çaylak lakaplı Mehmed Tevfik de XIX. yüzyılda letâif düzenleyenler arasındadır. Çıkardığı ilk mizah gazetesi ve fıkra derlemeleriyle Türk mizahına önemli katkılarda bulunan yazarın konuyla ilgili eserlerinden biri meşhurlarımızın, özellikle edip ve şairlerimizin latifelerini toplamak ve unutulmamalarını sağlamak amacıyla kaleme aldığı Nevâdirüʼz-zarâʾifʼtir. Bu kitap tek cüz olarak H.1299/M.1881-82ʼde yayımlanmış, ancak tamamlanamamıştır. Mehmed Tevfikʼin, işittiği latifelerden hafızasında muhafaza ettiği ya da yazıya geçirdiklerini bir araya getirmeye çalıştığı adı geçen kitap, mukaddimeyi takiben tek bölümden oluşmaktadır. Ana metne Hz. Muhammed ve Hz. Dıhye arasında geçen bir latifeyle başlayan yazar, İslam ve Doğu kültürüne mensup diğer önemli kimselerin latifeye gösterdikleri ilgi üzerinde durmayı da ihmal etmemiştir. Murâd-ı Evvel, Emir Süleyman, Çelebi Sultan Mehmed, Fatih, Bâyezîd-i Sânî ve Yavuz Sultan Selim asırlarına göre düzenlediği metinde bu dönemlerde yaşamış meşhur kimseler hakkındaki latifelere yer vermiş ve söz konusu dönemler hakkında çok kısa da olsa kimi değerlendirmeler yapmıştır. Şair ve ediplerimizle ilgili pek de yaygın olmayan bazı latifeleri günümüze ulaştırması nedeniyle Nevâdirüʼz-zarâʾif de Türk mizah edebiyatına katkısı olacak metinlerden biridir. Bu çalışmada Nevâdirüʼz-zarâʾif hakkında kısa bir değerlendirme yapılmış, eserin metni günümüz alfabesine aktarılarak sonunda metnin içinde geçen özel isimlerden oluşan bir dizin verilmiştir.
Mekan tasvirlerinin yer aldığı şiirler okura, şairlerin mekanı nasıl anlattıklarını değerlendirme... more Mekan tasvirlerinin yer aldığı şiirler okura, şairlerin mekanı nasıl anlattıklarını değerlendirme ve mekana ilişkin bazı bilgilere ulaşma imkanı sunar. Bu konuda yapılacak çalışmalar için Divan şiiri de zengin bir kaynaktır. Divan şiirine taşınan mekanların en ünlülerinden biri ise, Sultan III. Ahmed döneminde imar edilerek Sa'dabad adı verilen Kağıdhane'dir. Şiirlerde, Kağıdhane'nin eski halinden pek söz edilmediği, daha çok Sa'dabad kasrının ve Sa'dabad'ın tasvir edildiği görülmektedir.
ÖZET Klasik Türk şiirinde şehir, kasaba, köy gibi yerleşim yerlerinin konu edildiği manzumeler ar... more ÖZET Klasik Türk şiirinde şehir, kasaba, köy gibi yerleşim yerlerinin konu edildiği manzumeler arasında hiciv niteliği taşıyan örnekler de bulunmaktadır. Şairler, bu metinlerde " beğenmeme, halkından hoşlanmama, umduğunu bulamama, doğasından ya da coğrafî konumundan rahatsızlık duyma, isteği dışında gönderilme " gibi çok farklı gerekçelerle İmparatorluk coğrafyasına ait birçok yerleşim yerini, genellikle isminden ya da halkının özelliklerinden hareketle söz sanatlarından ve argo ifadelerden de yararlanarak hicvetmişlerdir. Bu çalışmada divan şairlerinin kaleme aldığı şehir hicivlerinin tespit ettiğimiz örnekleri kısaca tanıtılmış ve XVIII. yüzyıl şairlerinden Arpaemîni-zâde Mustafa Samî'nin, Edirne'ye ilişkin olumsuz duygularıyla kış mevsiminin olumsuz özelliklerini birleştirmek suretiyle kaleme aldığı Edirne hicvi üzerinde durulmuştur. Şair, bu kasidedeki ifadeleriyle hem Edirne'yi ve halkını sevmediğini samimi bir biçimde ortaya koymuş hem Osmanlı İmparatorluğu'nun iki başkenti arasında kökü fetih yıllarına uzanan çekişmenin izlerinin XVIII. yüzyıl başlarında örtülü bir biçimde de olsa devam ettiğini göstermiştir. ABSTRACT In the classical Turkish poetry, there are satirical examples among the poems which is subject about settlement places like cities, towns and villages. Poets, in these texts, had satirized various settlement place at imperial geography, generally because of its place name and folk features under cover of rhetoric and argo, reasons such as " disapprobation, aversion of the folk, disappointment, getting irritate from nature or geographical location, to be dispatched involuntarily ". In this study, the city satires that put down on paper by the Divan poets shortly familiarized which we have made firm, and it is focused on the Edirne satire of the XVIII. century poets Arpaemîni-zâde Mustafa Samî which put down on paper his negative feelings about the Edirne city, combining by negative features of the winter season. By the expressions in this qasida, the poet revealed intimately that he doesn't like the Edirne and its folk. Likewise, he had indicated the contention among the two capital city of Ottoman Empire which its root reached to conquest years, continued implicitly beginnig of the XVIII. Century.
Hz. Ali’nin mitolojik kimliği etrafında şekillenen edebi metinlerden biri de Menkabet-i Penc Keşt... more Hz. Ali’nin mitolojik kimliği etrafında şekillenen edebi metinlerden biri de Menkabet-i Penc Keşti’dir. Muhtemelen XVIII. yüzyılda Bağdat ve civarında yaşamış olan Şeyhoğlu mahlaslı bir şair tarafından kaleme alınmıştır. Seksen beş beyitlik bu mesnevi, örnekleri Orta Asya, Kafkaslar, Hindistan, İran gibi Anadolu dışındaki edebiyatlarda tespit edilen ve bir varyantı XVIII. yüzyılda Türkmen şairi Şeydayı tarafından da yazıya geçirilen Gül-Senuber hikayesinin yeniden yazımıdır. Gül-Senuber, Çin şahı Hurşid’in oğlu Senuber’le Şehr-i Şebistan kralı Ferruh Şah’ın kızı Gül’ün aşkını konu edinen fantastik bir aşk hikayesidir. Şeyhoğlu, bu manzum-mensur karışık anlatıyı yeniden yazarken Hz. Ali’nin kerametlerini dile getirmek ve onu yüceltmek amacıyla şekil ve içerik bakımından önemli ölçüde değiştirmiştir. Dolayısıyla Menkabet-i Penc Keşti şairin, Alevi/Şii kültüründeki motiflerle kimi fantastik unsurlara yer verdiği bir Hz. Ali hikayesi haline dönüşmüştür. Bu çalışmada önce Şeyhoğlu’nun kimliği üzerinde durulmuş, daha sonra Menkabet-i Penc Keşti şekil ve içerik bakımından incelenerek manzumenin tespit edilen beş nüshasından dördünün karşılaştırılmasıyla hazırlanan metni verilmiştir.
Özet: Çâr-ender-çâr, dört unsurun karşılıklı olarak sıralanabildiği leff ü neşr, taksim, tensikü'... more Özet: Çâr-ender-çâr, dört unsurun karşılıklı olarak sıralanabildiği leff ü neşr, taksim, tensikü's-sıfat, tefrik gibi sanatların bir şiirin bütün beyitlerine uygulanmasıyla ortaya çıkan tarz için kullanılan edebî terimdir. Klasik Türk Edebiyatında belirleyebildiğimiz ilk Türkçe çâr-ender-çâr kaside ve gazeller Ahmedî'ye aittir. Bu çalışmada incelemeye çalıştığımız ve çeviri yazılı metni ile nesre çevirisini verdiğimiz çâr-ender-çâr kaside ise, 16. yüzyıl şairlerinden Kara Fazlî tarafından yazılmıştır. Anahtar Kelimeler: Çâr-ender-çâr, leff ü neşr, taksim, tensikü's-sıfat, tefrik, kaside, gazel, Klasik Türk Edebiyatı. " Çar-Ender-Çar " in the classical turkish Literature and the Kaside of Kara Fazlı Abstract: " Çâr-ender-çâr " is a literary term used to indicate the poems written by literary arts such as leff ü neşr, taksim, tensikü's-sıfat and tefrik created using the four elements in the same order. In Classical Turkish literature, as far as we have specified, the first çâr-ender-çâr kasides and gazels belong to Ahmedî. In this article, we transliterated a çâr-ender-çâr kaside, which was written by Kara Fazlî in the 16 th century. I Edebî sanatların bir kısmı, belâgat ilminin sözün ses ve anlam açısından nasıl güzelleştirilebileceğinin yollarının anlatıldığı bedî grubu içerisinde yer alır. Bu grubu oluşturan sanatlar mana ya da lafızla ilgili olmak üzere iki bölüme ayrılır. Mana ile ilgili sanatlardan biri leff ü neşrdir. Söze hem güzellik hem de îcâz vasfı kazandıran, ancak lafzın ön plana çıkarılmasının haşve, unsurlar arasındaki bağlantının kolayca kavranamayacak biçimde düzenlenmesinin ise ta'kide sebep olduğu bu sanat; önce iki ya da daha fazla unsurun söylenmesi, daha sonra bunların her biriyle ilgili başka unsurların sıralanması yoluyla oluşturulur. Leff ü neşr, tafsîlî ve icmalî olarak da ikiye ayrılır. Tafsilî leff ü neşrin, birbirinin karşılığı olan unsurların aynı sırayla düzenlenmiş şekline mürettep, aynı sırayla düzenlenmemiş şekline müşevveş leff ü neşr denir. cmalî leff ü neşr ise ilk sıradaki unsurların karşılıklarının tek tek verilmeyip bunları kapsayan tek bir kelimenin söylenmesi • Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi.
Bu dünyâ b ir kovandır ki içinde zen b û n gitm iş N e gâfılsin ki ey A vnî tehî k ab d an dilers... more Bu dünyâ b ir kovandır ki içinde zen b û n gitm iş N e gâfılsin ki ey A vnî tehî k ab d an dilersin bal Fatma Sabiha KUTLAR* Özet: XIX. yüzyılda Divan şiirinin halk şiiri üzerindeki etkisi giderek artmış ve halk şiiri dil, vezin ve nazım şekilleri bakımından Divan şiirine biraz daha yaklaşmıştır. Divan şiiri tarzında yazan halk şairlerinin XIX. yüzyıldaki temsilcilerinden biri de Trabzonlu Avnî'dir. Tek cilt halinde basılan iki küçük Divan'ında yer alan şiirlerinin büyük kısmında İlâhî aşkı anlatan Avnî'nin şiire, şekil ve muhteva bakımından herhangi bir yenilik getirdiği ve başarılı bir şair olduğu söylenemez. Abstract: During the Nineteeııth Century, the increasing impact of the courl literatüre on popular literatüre gave way to a development in which the popular poetry became more interrelated to the literatüre o f the Ottoman elite in terms o f language, metric and structure. One of the representatives o f this trend was Avnî o f Trebizon, a popular poet who wrote in court style. His collected poems (Divan), published in one volüme, are mostly consisted of the poetry inspired by spiritual love. Although his work was not marked by an innovative approach in its style and content, he deserves to be studied as an important componeııt of Ottoman literary history.
Özet: XIX. yüzyılın ilk yarısında Divan şairleri, şiirde halk zevkine inmek, günlük konuşma dilin... more Özet: XIX. yüzyılın ilk yarısında Divan şairleri, şiirde halk zevkine inmek, günlük konuşma dilini kullanmak ve günlük hayata yer vermek noktalarında daha da ileriye giderler. Fakat güçlü ve yaratıcı sanatçıların yetişmemesi nedeniyle yazılanlar taklit ya da yenilik adına yapılan zevksiz, ve basit denemeler olma düzeyini aşamaz. Yüzyılın ilk yarısında Dîvân edebiyatının temsilcisi şairlerden biri de Sa'dî'dir. Nedîm tarzı şiiri takip eden Sa'dî'nin şiirlerinde samimi ve konuşma diline yaklaşan bir ifade tarzı dikkati çekerse de gerek şekil, gerek muhteva açısından herhangi bir yenilik görülmez. Tek manzum eseri gençlik yıllarında kaleme aldığı şiirlerinden oluşan Dîvânçe 'sidir.
Özet: Batı edebiyatında da örnekleri bulunan mizah sözlüklerinin Türk edebiyatındaki
ilk örnegini... more Özet: Batı edebiyatında da örnekleri bulunan mizah sözlüklerinin Türk edebiyatındaki ilk örneginin Âlî Bey’in Lehcetü’l-Hakâyık’ı oldugu kaynaklarda belirtilmektedir. Ancak daha sonraki bir çalısmada Âlî Bey’in eserinden önce kaleme alındıgı tahmin edilen aynı nitelikte bir baska sözlügün varlıgına isaret edilmistir. Tespit edilen tek nüshasında adı, yazarı ve yazım tarihi kayıtlı olmayan bu sözlük, muhtemelen ele aldıgı söz varlıgının niteligi nedeniyle kütüphane fislerine Lugat-i Mizah ismiyle kaydedilmistir. Lugat-i Mizah, sözlük türünün yapısının bozuldugu, bir sözlügün sadece kimi biçimsel özelliklerinin taklit edildigi, mizahî unsurun da sözcüklere verilen beklenmedik karsılıklar aracılıgıyla saglandıgı oldukça küçük bir metindir. Metinde kelimeler, belirli konu baslıkları altında toplanmıs ve aralarında çesitli baglantılar kurularak sıralanmıstır. Bu çalısmada Lugat-i Mizah’ın sekil ve muhteva özellikleri incelenecek, yazı çevrimi yapılacak ve sözlük-dizini verilecektir. Anahtar sözcükler: 18-19. yüzyıl, mizah, sözlük, Türk Edebiyatı, Osmanlı Edebiyatı
Abstract: In resources, Ali Bey’s Lehcetü’l-Hakâyık is being stated to be the first example of the humor dictionaries in Turkish literature examples of which exists in western literature, too. On the other hand, the existence of another dictionary at the same quality surmised to be written before Ali Bey’s work was pointed out in an ulterior study. This dictionary, in the unique copy of which the title, the author and the date are not written registered to the library fiches, possibly beacuse of the subject matter it is dealing with under the title of Lugat-i Mizah. Lugat-i Mizah is a rather small text in which the structure of dictionary category spoiled, only some peculiar forms of a dictionary emulated, humorous element assured by attributing to the words unexpected reciprocity. The words in the text had been grouped under certain subject titles and compiled by establishing a various corelations between them. In this study, the form and content features of the of Lugat-i Mizah will be analysed; text translation will be done and dictionary index will be given. Key words: 18-19th century, humor, dictionary, Turkish Literature, Ottoman Literature
Ahmed Paşa, terci-i bendin beş bendini çiçeklere ayırmış ve her bendde bir çiçeğin ismini redif o... more Ahmed Paşa, terci-i bendin beş bendini çiçeklere ayırmış ve her bendde bir çiçeğin ismini redif olarak kullanmıştır. Klasik şiirin vazgeçilmez çiçekleri "gül/gonca, nergis, lâle ve sûsen"in yer aldığı bu beyitlerde şair, çiçeklerin doğadaki görünümlerini tasvir ederken bunların kendisine çağrıştırdıklarını da birlikte vermiştir. Dolayısıyla dış dünya -burada çiçekler- sadece bahçeleri ve doğayı süsleyen birer unsur olmaktan çıkmış, Ahmed Paşa'nın parçası olduğu toplumsal düzenin ve yaşamın birer parçası haline getirilmiştir. Yapısı icabı simgelerle konuşan ve sanatçı kişiliğini bu simgeleri kullanırken oluşturduğu bağlantılarla ortaya koymaya çalışan bir şiir geleneğinin temsilcisi olarak Ahmed Paşa da diğer sanatçılar gibi hemen bütün şairlerin ortaklaşa kullandığı simgeleri ayrıntılarda farklılıklar oluşturmaya çalışarak şiire taşımıştır. Bu esnada padişahı, sevgilisi, âşığı, gelini, kasrı, muhafızı, hizmetlisi, şairi, defteri, meclisi, kadehleri, şarabı, değerli taşları, altını, gümüşü, buhurdanı, şamdanı, mumu ve leğeni ile çok renkli bir toplumsal düzenin unsurlarını minyatürleştirerek bahçedeki çiçeklerin içine yerleştirmiş, küçücük çiçekler aracılığıyla kocaman bir dünya sunmuştur. Dolayısıyla okur bu mısraları okuduğunda sadece renkli çiçek tasvirleri bulmakla kalmayacak, bunlar aracılığıyla şairin mensup olduğu bu renkli dünyayı tanıma imkânına da sahip olacaktır.
Uploads
Papers by Fatma Sabiha Kutlar Oğuz
Balkan ağızlarına özgü bazı özellikleri gösteren harekeleri
nedeniyle dil çalısmaları için önemli bir metindir. Bu ve
benzeri nitelikteki metinleri dil bakımından değerli kılan
da öncelikle bu nitelikleridir. Dolayısıyla böyle eserlerin
çevriyazılarını hazırlarken harekelerine bağlı kalmak
gerekir. Ayrıca geç dönem Osmanlı metinlerinin yazı
çevrimleri yapılırken “neye, ne ölçüde” müdahale
edeceğimize iliskin ölçütleri önceden belirlemek imlaya
iliskin olarak ortaya çıkacak sorunları önlemek
bakımından önemlidir. 19. yüzyıl sonuna ait Trabzonlu
Osman Avnî Divanının yazım özellikleri belirleyeceğimiz
bu ölçütler konusunda yol gösterebilecek niteliktedir.
Mehmed Tevfikʼin, işittiği latifelerden hafızasında muhafaza ettiği ya da yazıya geçirdiklerini bir araya getirmeye çalıştığı adı geçen kitap, mukaddimeyi takiben tek bölümden oluşmaktadır. Ana metne Hz. Muhammed ve Hz. Dıhye arasında geçen bir latifeyle başlayan yazar, İslam ve Doğu kültürüne mensup diğer önemli kimselerin latifeye gösterdikleri ilgi üzerinde durmayı da ihmal etmemiştir. Murâd-ı Evvel, Emir Süleyman, Çelebi Sultan Mehmed, Fatih, Bâyezîd-i Sânî ve Yavuz Sultan Selim asırlarına göre düzenlediği metinde bu dönemlerde yaşamış meşhur kimseler hakkındaki latifelere yer vermiş ve söz konusu dönemler hakkında çok kısa da olsa kimi değerlendirmeler yapmıştır.
Şair ve ediplerimizle ilgili pek de yaygın olmayan bazı latifeleri günümüze ulaştırması nedeniyle Nevâdirüʼz-zarâʾif de Türk mizah edebiyatına katkısı olacak metinlerden biridir. Bu çalışmada Nevâdirüʼz-zarâʾif hakkında kısa bir değerlendirme yapılmış, eserin metni günümüz alfabesine aktarılarak sonunda metnin içinde geçen özel isimlerden oluşan bir dizin verilmiştir.
ilk örneginin Âlî Bey’in Lehcetü’l-Hakâyık’ı oldugu kaynaklarda belirtilmektedir.
Ancak daha sonraki bir çalısmada Âlî Bey’in eserinden önce kaleme
alındıgı tahmin edilen aynı nitelikte bir baska sözlügün varlıgına isaret edilmistir.
Tespit edilen tek nüshasında adı, yazarı ve yazım tarihi kayıtlı olmayan bu sözlük,
muhtemelen ele aldıgı söz varlıgının niteligi nedeniyle kütüphane fislerine Lugat-i
Mizah ismiyle kaydedilmistir. Lugat-i Mizah, sözlük türünün yapısının bozuldugu,
bir sözlügün sadece kimi biçimsel özelliklerinin taklit edildigi, mizahî unsurun da
sözcüklere verilen beklenmedik karsılıklar aracılıgıyla saglandıgı oldukça küçük bir
metindir. Metinde kelimeler, belirli konu baslıkları altında toplanmıs ve aralarında
çesitli baglantılar kurularak sıralanmıstır. Bu çalısmada Lugat-i Mizah’ın sekil ve
muhteva özellikleri incelenecek, yazı çevrimi yapılacak ve sözlük-dizini verilecektir.
Anahtar sözcükler: 18-19. yüzyıl, mizah, sözlük, Türk Edebiyatı, Osmanlı Edebiyatı
Abstract: In resources, Ali Bey’s Lehcetü’l-Hakâyık is being stated to be the first
example of the humor dictionaries in Turkish literature examples of which exists in
western literature, too. On the other hand, the existence of another dictionary at the
same quality surmised to be written before Ali Bey’s work was pointed out in an
ulterior study. This dictionary, in the unique copy of which the title, the author and
the date are not written registered to the library fiches, possibly beacuse of the
subject matter it is dealing with under the title of Lugat-i Mizah. Lugat-i Mizah is a
rather small text in which the structure of dictionary category spoiled, only some
peculiar forms of a dictionary emulated, humorous element assured by attributing to
the words unexpected reciprocity. The words in the text had been grouped under
certain subject titles and compiled by establishing a various corelations between
them. In this study, the form and content features of the of Lugat-i Mizah will be
analysed; text translation will be done and dictionary index will be given.
Key words: 18-19th century, humor, dictionary, Turkish Literature, Ottoman
Literature
Fatma Sabiha Kutlar Oğuz - Ayşe Yıldız - Tuba Işınsu Durmuş
https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-217192/divan-i-firak-i-esiri.html
Balkan ağızlarına özgü bazı özellikleri gösteren harekeleri
nedeniyle dil çalısmaları için önemli bir metindir. Bu ve
benzeri nitelikteki metinleri dil bakımından değerli kılan
da öncelikle bu nitelikleridir. Dolayısıyla böyle eserlerin
çevriyazılarını hazırlarken harekelerine bağlı kalmak
gerekir. Ayrıca geç dönem Osmanlı metinlerinin yazı
çevrimleri yapılırken “neye, ne ölçüde” müdahale
edeceğimize iliskin ölçütleri önceden belirlemek imlaya
iliskin olarak ortaya çıkacak sorunları önlemek
bakımından önemlidir. 19. yüzyıl sonuna ait Trabzonlu
Osman Avnî Divanının yazım özellikleri belirleyeceğimiz
bu ölçütler konusunda yol gösterebilecek niteliktedir.
Mehmed Tevfikʼin, işittiği latifelerden hafızasında muhafaza ettiği ya da yazıya geçirdiklerini bir araya getirmeye çalıştığı adı geçen kitap, mukaddimeyi takiben tek bölümden oluşmaktadır. Ana metne Hz. Muhammed ve Hz. Dıhye arasında geçen bir latifeyle başlayan yazar, İslam ve Doğu kültürüne mensup diğer önemli kimselerin latifeye gösterdikleri ilgi üzerinde durmayı da ihmal etmemiştir. Murâd-ı Evvel, Emir Süleyman, Çelebi Sultan Mehmed, Fatih, Bâyezîd-i Sânî ve Yavuz Sultan Selim asırlarına göre düzenlediği metinde bu dönemlerde yaşamış meşhur kimseler hakkındaki latifelere yer vermiş ve söz konusu dönemler hakkında çok kısa da olsa kimi değerlendirmeler yapmıştır.
Şair ve ediplerimizle ilgili pek de yaygın olmayan bazı latifeleri günümüze ulaştırması nedeniyle Nevâdirüʼz-zarâʾif de Türk mizah edebiyatına katkısı olacak metinlerden biridir. Bu çalışmada Nevâdirüʼz-zarâʾif hakkında kısa bir değerlendirme yapılmış, eserin metni günümüz alfabesine aktarılarak sonunda metnin içinde geçen özel isimlerden oluşan bir dizin verilmiştir.
ilk örneginin Âlî Bey’in Lehcetü’l-Hakâyık’ı oldugu kaynaklarda belirtilmektedir.
Ancak daha sonraki bir çalısmada Âlî Bey’in eserinden önce kaleme
alındıgı tahmin edilen aynı nitelikte bir baska sözlügün varlıgına isaret edilmistir.
Tespit edilen tek nüshasında adı, yazarı ve yazım tarihi kayıtlı olmayan bu sözlük,
muhtemelen ele aldıgı söz varlıgının niteligi nedeniyle kütüphane fislerine Lugat-i
Mizah ismiyle kaydedilmistir. Lugat-i Mizah, sözlük türünün yapısının bozuldugu,
bir sözlügün sadece kimi biçimsel özelliklerinin taklit edildigi, mizahî unsurun da
sözcüklere verilen beklenmedik karsılıklar aracılıgıyla saglandıgı oldukça küçük bir
metindir. Metinde kelimeler, belirli konu baslıkları altında toplanmıs ve aralarında
çesitli baglantılar kurularak sıralanmıstır. Bu çalısmada Lugat-i Mizah’ın sekil ve
muhteva özellikleri incelenecek, yazı çevrimi yapılacak ve sözlük-dizini verilecektir.
Anahtar sözcükler: 18-19. yüzyıl, mizah, sözlük, Türk Edebiyatı, Osmanlı Edebiyatı
Abstract: In resources, Ali Bey’s Lehcetü’l-Hakâyık is being stated to be the first
example of the humor dictionaries in Turkish literature examples of which exists in
western literature, too. On the other hand, the existence of another dictionary at the
same quality surmised to be written before Ali Bey’s work was pointed out in an
ulterior study. This dictionary, in the unique copy of which the title, the author and
the date are not written registered to the library fiches, possibly beacuse of the
subject matter it is dealing with under the title of Lugat-i Mizah. Lugat-i Mizah is a
rather small text in which the structure of dictionary category spoiled, only some
peculiar forms of a dictionary emulated, humorous element assured by attributing to
the words unexpected reciprocity. The words in the text had been grouped under
certain subject titles and compiled by establishing a various corelations between
them. In this study, the form and content features of the of Lugat-i Mizah will be
analysed; text translation will be done and dictionary index will be given.
Key words: 18-19th century, humor, dictionary, Turkish Literature, Ottoman
Literature
Fatma Sabiha Kutlar Oğuz - Ayşe Yıldız - Tuba Işınsu Durmuş
https://ekitap.ktb.gov.tr/TR-217192/divan-i-firak-i-esiri.html