I am an assistant professor in the department of International Relations at Hitit University. My research are, Turkish-American relations, American political history, grand strategy and American puritanism. I will teach a ranges of courses related the international development of human rights, global political history, grand strategy in theory and practice and American grand strategy at next semester.I am also two exchange programs .coordinator (Farabi and Mevlana) and part of the international office at Hitit University.“ e pluribus unum” Phone: +90 5327387020
Today most scholar in the field, defines the concept of grand strategy as the allocation of a sta... more Today most scholar in the field, defines the concept of grand strategy as the allocation of a state's resources to meet its main objectives. In history no exceptions all states had guiding strategy to grow, exist or survive within the international environment. Even though Ottoman Empire like all other ones in history, had never used the grand strategy term to define their overall purpose, most empire's rulers set main objectives, established priorities, allocate resources and followed long term systemic plans in order to establish regional/global supremacy from fourteenth and eighteenth century successfully. However, their political/military/ financial supremacy faded away when they were not able to renew the existing grand strategy according to the shifting international environment during the eighteenth century. This study examines the Ottoman's new revised grand strategy had emerged during the first half of the nineteenth century in order to secure the survival of empire. Within historical context, this paper designed to discuss Mahmud II's innovative and visionary grand strategic approach in detail. While doing it this study overall linked the centralization, westernization, Ottomanization and the balance of power policy in foreign affairs as the main component of renewed grand strategy. Last but not least this study presents an analysis of the attempt to reshape the empire's late period grand strategy aim to outmanoeuvre stronger rivals in an anarchic international order shaped by European great powers.
ABD, kuruluşundan itibaren bir imparatorluk olarak kurgulanmıştır. Barış, eşitlik, demokrasi ve a... more ABD, kuruluşundan itibaren bir imparatorluk olarak kurgulanmıştır. Barış, eşitlik, demokrasi ve adalet gibi değerleri benimseyen ve bu değerleri küresel egemenliği için araçlar olarak kullanan yeni bir tür imparatorluktur. Bir kıta ülkesi olarak 19. yüzyıldan itibaren attığı her adım, küresel egemenliği yakalamak içindir. 1776 yılından, 1898 yılına kadar Amerikan kıtası içinde yayılmacı bir politika izleyen ABD, ortaya koyduğu Manifest Destiny ve Monroe Doktrini ile teritoryal büyümesine gerekçe üretmiştir. 19. yüzyıl boyunca izlenen yayılmacı politikasını güçlü ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmeler ile destekleyen ABD için 1898 yılındaki İspanyol-Amerikan Savaşı, bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Zira bu tarihten sonra uygulanan küresel yayılmacı politikalar imparatorluk hayalini gerçekleştirmek için uygulanmıştır. 20. yüzyıl boyunca bir imparatorluk olarak yürüyüşünü sürdüren ABD için iki dünya savaşında savaşmak ve muzaffer çıkmak, büyük küresel egemenlik stratejisini gerçeğe dönüştürme yolunda önemli bir başarıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan hükümetlerinin ortaya koyduğu küresel egemenlik stratejisi, yapılandırılan sistem ile hayata geçirilmiştir. Soğuk Savaş dönemi boyunca SSCB ile yürütülen mücadele, ABD’nin küresel egemenliğini sürdürmede önemli araçlar olan barış, demokrasi ve özgürlük gibi idealler ile desteklenmiştir. Soğuk Savaş’ın bitimiyle, dünyanın tek süper gücü olma sıfatını kazanan ABD için, Pax Americana sistemini kurmak önemli bir hedef olmuştur. ABD, 1990’lı yıllarda ortaya çıkan yeni dönemi, hangi dış politika öncelikleri ile ele alacağını belirlemek ile geçirmiştir. Sonucunda, 1990-2001 yılları arasında, dünyanın önemli noktalarında Amerikan etkisini ve askeri mevcudiyetini korumak ve içeride ekonomik gelişme öncelikli politikaları izlemek, ana politikalar olarak belirlenmiştir. 11 Eylül 2001 tarihi, ABD için büyük öneme sahiptir. Bu trajik terör saldırısı, ABD’nin kimliğini dramatik bir şekilde etkilemiştir. Fakat terör saldırısı korku ve karmaşayı getirse de, Teröre Karşı Doktrinin G.W. Bush döneminde kullanılması için büyük bir fırsat vermiştir. Bu doktrin, Amerikan Yüzyılı Projesini ortaya koyan Yeni Muhafazakârlar tarafından, ABD’nin emperyal egemenliğini sürdürmek ve geliştirmek için bir araç olmuştur. Bu çalışma kendini “özgürlük imparatorluğu” olarak konumlandıran ABD’nin, tarihsel süreç içerisinde imparatorluk gibi hareket ettiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bundan öte, ABD’nin bir imparatorluk olup olmadığı veya imparatorluk ise nasıl bir imparatorluk olduğu tartışmalarına, tarihsel süreç içerisinde verilen kendi içinden ve prestij kazanan kaynaklar ile katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Anahtar Kelimeler: Amerikan İmparatorluğu, Pax Americana, Yeni Muhafazakâr, Hegemonya, Barış, Demokrasi, Savaş The Unites States was set up as an empire from the beginning. Since its creation the United States has followed expansionist policies for creating dominance wherever possible as a new type of empire. Promoting ideals like peace, equality, democracy and justice have always been tools for spreading tool for spreading her hegemony. As a continental power, US shaped her internal and external policies in order to acquire continental supremacy. From 1776 to 1898, expansionist policies of US were endorsed by doctrines like Manifest Destiny and Monroe Doctrine to justify her expansion pace. US also supported her expansionist policy by progressive economic, political and social growth. The Spanish-American War in 1898 was an important milestone for US because after that expansionist foreign policies have been implemented in order to secure global empire dream. During 20th century, US maintained her progress even two world wars have served US grand strategy to become an empire for the global dominance. After World War II, US has created a new world system and this system enabled her to sustain the grand dominance strategy. Cold War period has also served US to expand her global hegemony while US were struggling with USSR in order to shape her identity as a peace, democracy and freedom heaven. With the end of Cold War, US has turned into a sole super power of the world. Being the sole super power of the world enabled US to set up Pax Americana ideal based world system. In 1990’s US had tried to find exact foreign policy approach to handle new era. Yet in the period between 1990 and 2001, safeguarding American influence and military presence in key regions of the world with economic development priorities for internal affairs were main policies 11 September 2001 has been a crucial date for Americans. The tragic terror assault dented US identity dramatically. However the terror assault created the reason for the application of the War on Terror Doctrine during the presidency of G.W. Bush. This so called doctrine bring forward an opportunity for Neo Conservatives to carry into effect The Project New American Century project for the US imperial hegemony. This study aims…
Öz Günümüze kadar Amerikan Devrimi'nin ideolojik kökeni üzerine sayısız çalışma üretilmiştir. Bu ... more Öz Günümüze kadar Amerikan Devrimi'nin ideolojik kökeni üzerine sayısız çalışma üretilmiştir. Bu çalışmaların önemli bir kısmında, Amerikan Devrimi'nin reformcu, özgürlükçü ve sömürge karşıtı aydınların fikirleri ile gerçekleştirildiği iddiası gündeme getirilmiştir. Özellikle Voltaire, Rousseau, Montesquieu, Locke ve Paine gibi düşünürler sayesinde Amerikan Devrimi'nin başarıya ulaştığı iddia edilmektedir. Liberal, seküler ve özgürlükçü Aydınlanmacı düşünürlerin Amerikan Devrimi'ne etkisi tartışılmaz şekilde açık olmasına rağmen, Amerikan Devrimi'nin kökeni uhrevi ve dünyevi ideallere sahip Püritenizm'e dayanmaktadır. Özünde dini yönü güçlü olan bu akımın taraftarları, Püritenler, ilk olarak XVI. yüzyılda Britanya'da Anglikan Kilisesi'ni yenileme amacıyla ortaya çıkmışlardır. Bu uğurda yaklaşık yüzyıllık bir mücadeleden sonra amaçlarına ulaşamadan Amerika kıtasına göç eden Püritenler, 1620-1763 yılları arasında revize edilmiş ülküleri çerçevesinde, "Tanrı'nın Krallığı'nı" kurmak için çaba göstermişler ve sonucunda Amerikan Devrimi'ni başlatmışlar ve başarıya ulaştırmışlardır. Bu çalışma bütüncül bir yaklaşımla ve ortaya koyduğu argümanlar ile Püritenizm'in Amerikan Devrimi'ne etkisini tarihsel süreç içerisinde ve örnek olay çalışması metodu ile ortaya koymayı amaçlamaktadır. Abstract: There have been numerous studies over the ideological origin of American Revolution until today. Most of those studies claim that American Revolution came into existence due to the impact of scholars/thinkers with libertarian, reformist and anti-colonialist tendencies. In particular they believe that Enlightenment theorists/thinkers such as Voltaire, Rousseau, Montesquieu, Locke and Paine with their ideas shaped the theoretical origin of the revolution. Even though, their contributions are certainly undeniable, Puritanism with its earthly and ethereal ideals shaped the theoretical origin of the glorious revolution. In essence with strong celestial character Puritans for the first time, emerged in Britain in order to carry out reforms on the Anglican Church. Around a century long fruitless effort that's why they had to move in American continent for founding the Kingdom of God according to their renewed agenda between 1620 and 1763. Eventually they were able to setting out the American Revolution successfully. This study aims to present Puritanism impact on the American Revolution
Öz Gazeteciler bilhassa savaş muhabirleri Birinci Dünya Savaşı'nın önemli cephelerinden biri olan... more Öz Gazeteciler bilhassa savaş muhabirleri Birinci Dünya Savaşı'nın önemli cephelerinden biri olan Çanakkale'deki gelişmeleri gerek gazete yazıları ve mektupları gerekse raporlarıyla Dünya kamuoyuna taşımışlardır. Bu gazetecilerden biri olan Avustralyalı Keith Arthur Murdoch'ın kaleme aldığı ve Gelibolu Mektubu olarak da bilenen raporu, sonuçları itibariyle bilhassa İtilaf Devletleri açısından tarihi bir değere sahiptir. Bu doğrultuda raporun İtilaf Devletleri'nin Çanakkale cephesini terk etmelerinde ve özellikle Anzak efsanesinin oluşmasında ciddi payı vardır. Raporu incelendiğinde başarısızlığın sorumlusu olarak gördüğü İngiliz kurmay sınıfını tasvir ederken acınası, başarısız, niteliksiz gibi tabirler kullanan Murdoch'ın, cephenin kapatılmasının zeminini hazırladığı söylenebilir. Bununla birlikte metnin tamamında Anzak askerleriyle ilgili en küçük bir olumsuz yaklaşım sergilemediği gibi askerlere yönelik şanlı askerlerimiz ve kahramanlarımız şeklinde ifadeler kullanarak bu efsanenin temellerini atmıştır. Bu çalışmanın amacı Murdoch'ın yukarıda bahsi geçen iki husus hakkındaki görüşlerinin yanı sıra onlar kadar yer vermemiş olsa da Türk askerine dair görüşlerinin analiz edilmesidir. Nitekim Murdoch, Türk askeri hakkında son derece müspet sözler sarf etmekte, insaniyet ve cesaret kelimelerini Türk kelimesi ile birlikte kullanmaktadır. Analysis of the Report on Dardanelles Campaign by Australian Journalist Keith Arthur Murdoch Abstract Journalists, especially war correspondents brought the developments of the Dardanelles Campaign, one of the important fronts of the First World War, with both their articles, letters, and reports to the world public opinion. One of the journalists’ report, known also as the Gallipoli Letter, of Keith Arthur Murdoch of Australia, has a historical value for the Allied Powers especially in terms of its results. In this respect, it is thought that the report has a considerable share both in the Allied Powers’ abandonment of the Dardanelles, and especially in the formation of the Anzac legend. When reviewing the report, it might be said that Murdoch, who uses phrases such as pitiful, unsuccessful, unqualified while describing the English army staff which he deemed responsible for the failure, has laid the groundwork for withdrawing the Dardanelles. Besides, not showing the least negative approach to their soldiers in the report, he has laid the foundations of the Anzac legend by using expressions like our glorious soldiers and heroes. The aim of this study is to analyze Murdoch’s opinion on Turks, whom he did not give much place compared to the two issues mentioned above. In fact, he both makes very positive words about the Turkish army and uses the words, humanity and courage together with the word Turk.
ABD, kuruluşundan itibaren bir imparatorluk olarak kurgulanmıştır. Barış, eşitlik, demokrasi ve a... more ABD, kuruluşundan itibaren bir imparatorluk olarak kurgulanmıştır. Barış, eşitlik, demokrasi ve adalet gibi değerleri benimseyen ve bu değerleri küresel egemenliği için araçlar olarak kullanan yeni bir tür imparatorluktur. Bir kıta ülkesi olarak 19. yüzyıldan itibaren attığı her adım, küresel egemenliği yakalamak içindir.
1776 yılından, 1898 yılına kadar Amerikan kıtası içinde yayılmacı bir politika izleyen ABD, ortaya koyduğu Manifest Destiny ve Monroe Doktrini ile teritoryal büyümesine gerekçe üretmiştir. 19. yüzyıl boyunca izlenen yayılmacı politikasını güçlü ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmeler ile destekleyen ABD için 1898 yılındaki İspanyol-Amerikan Savaşı, bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Zira bu tarihten sonra uygulanan küresel yayılmacı politikalar imparatorluk hayalini gerçekleştirmek için uygulanmıştır.
20. yüzyıl boyunca bir imparatorluk olarak yürüyüşünü sürdüren ABD için iki dünya savaşında savaşmak ve muzaffer çıkmak, büyük küresel egemenlik stratejisini gerçeğe dönüştürme yolunda önemli bir başarıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan hükümetlerinin ortaya koyduğu küresel egemenlik stratejisi, yapılandırılan sistem ile hayata geçirilmiştir.
Soğuk Savaş dönemi boyunca SSCB ile yürütülen mücadele, ABD’nin küresel egemenliğini sürdürmede önemli araçlar olan barış, demokrasi ve özgürlük gibi idealler ile desteklenmiştir. Soğuk Savaş’ın bitimiyle, dünyanın tek süper gücü olma sıfatını kazanan ABD için, Pax Americana sistemini kurmak önemli bir hedef olmuştur. ABD, 1990’lı yıllarda ortaya çıkan yeni dönemi, hangi dış politika öncelikleri ile ele alacağını belirlemek ile geçirmiştir. Sonucunda, 1990-2001 yılları arasında, dünyanın önemli noktalarında Amerikan etkisini ve askeri mevcudiyetini korumak ve içeride ekonomik gelişme öncelikli politikaları izlemek, ana politikalar olarak belirlenmiştir.
11 Eylül 2001 tarihi, ABD için büyük öneme sahiptir. Bu trajik terör saldırısı, ABD’nin kimliğini dramatik bir şekilde etkilemiştir. Fakat terör saldırısı korku ve karmaşayı getirse de, Teröre Karşı Doktrinin G.W. Bush döneminde kullanılması için büyük bir fırsat vermiştir. Bu doktrin, Amerikan Yüzyılı Projesini ortaya koyan Yeni Muhafazakârlar tarafından, ABD’nin emperyal egemenliğini sürdürmek ve geliştirmek için bir araç olmuştur.
Bu çalışma kendini “özgürlük imparatorluğu” olarak konumlandıran ABD’nin, tarihsel süreç içerisinde imparatorluk gibi hareket ettiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bundan öte, ABD’nin bir imparatorluk olup olmadığı veya imparatorluk ise nasıl bir imparatorluk olduğu tartışmalarına, tarihsel süreç içerisinde verilen kendi içinden ve prestij kazanan kaynaklar ile katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: Amerikan İmparatorluğu, Pax Americana, Yeni Muhafazakâr, Hegemonya, Barış, Demokrasi, Savaş
The Unites States was set up as an empire from the beginning. Since its creation the United States has followed expansionist policies for creating dominance wherever possible as a new type of empire. Promoting ideals like peace, equality, democracy and justice have always been tools for spreading tool for spreading her hegemony. As a continental power, US shaped her internal and external policies in order to acquire continental supremacy.
From 1776 to 1898, expansionist policies of US were endorsed by doctrines like Manifest Destiny and Monroe Doctrine to justify her expansion pace. US also supported her expansionist policy by progressive economic, political and social growth. The Spanish-American War in 1898 was an important milestone for US because after that expansionist foreign policies have been implemented in order to secure global empire dream.
During 20th century, US maintained her progress even two world wars have served US grand strategy to become an empire for the global dominance. After World War II, US has created a new world system and this system enabled her to sustain the grand dominance strategy. Cold War period has also served US to expand her global hegemony while US were struggling with USSR in order to shape her identity as a peace, democracy and freedom heaven.
With the end of Cold War, US has turned into a sole super power of the world. Being the sole super power of the world enabled US to set up Pax Americana ideal based world system. In 1990’s US had tried to find exact foreign policy approach to handle new era. Yet in the period between 1990 and 2001, safeguarding American influence and military presence in key regions of the world with economic development priorities for internal affairs were main policies
11 September 2001 has been a crucial date for Americans. The tragic terror assault dented US identity dramatically. However the terror assault created the reason for the application of the War on Terror Doctrine during the presidency of G.W. Bush. This so called doctrine bring forward an opportunity for Neo Conservatives to carry into effect The Project New American Century project for the US imperial hegemony.
This study aims to demonstrate how US, positioned herself as an “empire of liberty”, acted like an empire during the course history. In addition, it has a capacity to contribute into American empire discussions about whether US is an empire or not and if US is an empire, what kind of an empire, by presenting rich variety of prestigious sources from American scholars.
Key Words: American Empire, Pax Americana, Neo-Conservative, Hegemony, Peace, Democracy, War.
11 Eylül 2001 tarihinde, gerçekleşen terör saldırıları dünyayı şoka ve dehşet sarmalına
soktu. Bu... more 11 Eylül 2001 tarihinde, gerçekleşen terör saldırıları dünyayı şoka ve dehşet sarmalına soktu. Bu dehşetengiz saldırılar, Küresel Terörizme Karşı Savaş (KTKS) isimli doktrininin uygulanabilmesi için ABD’ye fırsat sağladı. Başlangıçta, KTKS doktrini kapsamında tamamıyla teröre karşı mücadele odaklı stratejiler uygulandı. Fakat daha sonra KTKS doktrini; önleyici savaş, kitle imha silahı, tek taraflılık ve şer ekseni gibi tartışmalı kavramlar ile zenginleştirildi. Irak’a barış ve demokrasi getirmek için askeri müdahalenin şart olduğu sıklıkla dile getirildi. Akabinde 2003 yılında, ABD, BM Güvenlik Konseyi onayı olmadan Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’nu başlattı. O tarihten beri Irak, terör için güvenli bir merkez haline geldi. Bölgede geleneksel güçler dengesinin bozulması ile terör düzeni, kısmi olarak ortaya çıktı. Bu çalışma KTKS doktrinini derinlemesine incelemeyi ve bu doktrinin Ortadoğu’da ortaya çıkmış olan terör ortamına yaptığı katkıyı açıklamaya hedeflemektedir.
Günümüzde çevresel tahribatın, dünyamızın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşması, sürdürülebil... more Günümüzde çevresel tahribatın, dünyamızın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşması, sürdürülebilir kalkınma/gelişim politikalarında çevre konusunun öncelikle ele alınmasını gerektirmektedir. Çevre sorunları, sınır aşan, ülkeler arası karşılıklı bağımlılık içeren küresel bir sorun haline gelmiştir. Doğal olarak, ülkelerin sınırlarını aşan ve küresel bir nitelik taşıyan çevre sorunlarının çözümünü hedefleyen politikaların da küresel düzeyde yeniden tasarlanması gerekmektedir. Küresel çevre sorunlarının çözümünde ve politikalar oluşturulması sürecinde küresel kamusal malları teorisinden yararlanma düşüncesi ise oldukça yenidir. Günümüzde küresel çevre politikalarının yönetimiyle ilgili bir dizi ciddi problemler yaşanmakla birlikte küreselleşme sürecinde kapitalizme karşı yerel ekonomilerin var olabilmesi için sivil toplum kuruluşlarının etkinliğinin önemli olduğu da açıktır. Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ise bu sürecin sağlanmasının en kolay yolunu oluşturmakla birlikte kentsel ekonomideki gelişim ve sürdürülebilirlik, STK’lardaki birikimler ve markalar ile birlikte sürekli üreten bir Ar-GE'nn oluşmasını da sağlayacaktır. Böylece kapitalizmin dayattığı kar maksimizasyonun, doğal ve beşeri kaynakları optimum düzeyde sarf etmesi sağlanacaktır. Bu çalışmada öncelikli olarak, sürdürülebilir kalkınma sürecinde kentin yönetsel yapısı ile birlikte ekonomik nitelik ölçütleri ve sosyolojik ölçütleri de farklılaşacağı için Anadolu topraklarında tarihten gelen ahilik teşkilatı ile günümüzdeki sivil toplum kuruluşları karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır. Bu kapsamda yenidünya düzeninde sivil toplum kuruluşlarının Akşehir örneğinde sürdürülebilir kalkınmadaki etkinliği tartışılacaktır. STK’lar ile birlikte nasıl sürdürülebilirlik stratejileri, STK’ların hükümet stratejilerine ve dolayısıyla yatırım programlarına etkisi, STK’ların yaratıcı sektörler ve yerleşimlere etkisi, STK’lar ile birlikte kültür politikaları ve yönetiminin ekonomik gelişime, sürdürülebilirliğine etkileri irdelenecektir. Tarihten gelen birikim ile birlikte tarım ve hizmet yoğun sektörlerin olduğu Akşehir yerleşmesi özelinde bu süreçte kalkınmanın gelenekleri, popüler kültürün (kapitalizm) acımasızca dejenere etmesinin önüne geçilebilmesinde STK temelli yeni bir yönetim ve sürdürülebilir kalkınma modeli örneği oluşturulmasına yönelik bir tartışmanın başlaması amaçlanmaktadır.
(I. Avrasya Uluslararası Turizm Kongresi: Güncel Konular, Eğilimler ve Göstergeler, 2015
Özet Eşsiz bir konuma, coğrafi yapıya, tarihsel ve kültürel mirasa sahip İstanbul, dünyanın en ço... more Özet Eşsiz bir konuma, coğrafi yapıya, tarihsel ve kültürel mirasa sahip İstanbul, dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biridir. İstanbul özellikle sahip olduğu tarihi ve kültürel miras sayesinde, bu özelliğini gelecekte de sürdürmeye namzet kadim bir şehirdir. Ancak, ziyaretçi sayısının her geçen gün daha fazla artması, İstanbul'da mevcut kültürel ve tarihi değerlerin mevcut kapasitesinin üzerinde kullanılmasına yol açmıştır. Taşıma kapasitesi belirlenmeden bilinçsiz bir şekilde yapılan gelişim planlaması, İstanbul'un değerlerini gelecek kuşaklara taşıyamama riski doğurmuştur. Bu çalışma, İstanbul'un sahip olduğu değerleri, sürdürülebilir ve bütüncül bir planlama çabalarına katkıda bulunmak için, dünyanın birçok ülkesinde uygulanan ve farklı terimler ile kavramsallaştırılan Konaklama Vergisi'nin İstanbul için uygulanmasını önermektedir. Dolaylı bir vergi olarak önerilen Konaklama Vergisi, İstanbul'un değerleri üzerinde, ayak izi bırakan ziyaretçilerin kültürel ve tarihsel mirası koruma çabalarına katkıda bulunmasını sağlayacaktır. Abstract Istanbul is an unique city, has special geographical location, historical and cultural heritage makes her one of the most visited city of the world. Due to her exclusive historical and cultural heritage, Istanbul as an archaic city would continue be one of the most visited cities in the future. However, the continuous increase in the number of visitors, the city has already faced with certain problems caused by the excessive use over her capacity in certain areas. Development plans were put into effect without analyzing the bearing capacity of the city has been a major threat to the sustainability of the precious heritage of the city. This study aims to contribute into the efforts for preserving and making sustainable of the Istanbul's precious heritages by suggesting the Accommodation Tax which is conceptualized under the different terms. As an indirect tax, the Accommodation Tax would allow tourists to share the effort of preserving the cultural and historical heritages by financial contribution which clear out the individual footprints left by them. 1. Giriş Son altmış yıl içinde, turizm kalkınma ve gelişmenin temel lokomotifi olarak öne çıkmıştır. Geçmişten bugüne turizm sektörü devamlı olarak büyümüş ve turizm olarak sunulan ürünler ise çeşitlenmiştir. Özellikle küreselleşme ile birlikte, turizm önemli bir sektör haline gelmiştir. Günümüzde turizm kentsel gelişim, dönüşüm, yönetişim, altyapı ve üst yapı projelerine kaynak yaratarak şehir sakinleri için daha yaşanabilir ve sağlıklı bir yaşam alanı haline gelmesinde önemli rol oynamaktadır. Bundan öte turizm, ödemeler dengesi üzerindeki etkisi, istihdam sağlaması, gelir sağlaması, gibi faydaları ile vazgeçilmez bir sektör haline gelmiştir. Turizmin küresel Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH) içindeki oranın her geçen zaman artışı, bu ilgiyi doruğa taşımıştır. En son 2014 yılı verilerine göre; küresel GSHM'nin % 9'u turizm gelirlerinden oluşmaktadır. Turizm, ürettiği GSHM'nin yanı sıra istihdama önemli katkıda bulunmaktadır. Küresel düzeyde üretilen istihdamın yaklaşık % 10'u turizm sektörü kaynaklıdır. Benzer şekilde, bir hizmet sektörü olmasına rağmen yarattığı değer ile turizm küresel ihracatın % 6'sını ve toplam hizmet ihracatının % 29'unu oluşturmaktadır (UNWTO, 2014, s. 2).
The European Pilgrimage Routes for Promoting sustainable and quality tourism in rural areas. International Conference proceedings 4-6 December 2014, Firenze – Italy,, 2015
The vision of Istanbul Metropolitan Municipality as stated in the 1/100.000 scaled Istanbul Metr... more The vision of Istanbul Metropolitan Municipality as stated in the 1/100.000 scaled Istanbul Metropolitan Municipality Environmental Plan, has been an essential guide for urban planning and development practices and projects. The vision outlined below is an essential guide for tourism planning. “Istanbul has been developing and protecting her unique and rich identity ac- cording to principles of environmental, social and economic sustainability. These principles have been essential for Istanbul to acquire competitive character in or- der to have knowledge based society and high urban quality of life” Istanbul is a city where you can truly have it all. History, heritage, culture and faith are main richness steer planning studies and practices. Throughout 8.500 years of history Istanbul has been coveted by all the ruling powers of both Europe and Asia. From the beginning Istanbul has been political and spiritual center of the world. Islam is one of the important religions shapes the identity of the city. City has rich variety of sacred and historical assets and architectures including companion of Prophet Muhammad’ tombs coming from Pre-Ottoman period, royal family members and important statesmen and serviceman’s tombs belong to Ottoman Empire period, relics belongs to Prophet Muhammad, Islamic Ottoman social complexes, foundation structures, graveyards, etc. In the first part of this study, one of the main and splendid and traditional reli- gious ceremony of Ottoman period named as Surra Regiments will be discussed in order to revive it. This ceremony basically aimed to honor the prospective candidates of pilgrims. Prospective pilgrims need to follow up certain rules and routes to complete the ceremony. Therefore this study will collect historical data related to rules and tradition and will investigate intangible cultural heritage and share all the outputs. As a result of the study, Surra Regiment will reveal the old tradition and contribute to the character of the city by applying some urban regeneration and implementation projects. These projects introduce somewhat old and new historical path to follow for the prospect pilgrims. In addition this study has a capacity to affect common culture and faith positively.
Uluslararası Göç Organizasyonu (IOM) 2020 yılı verilerine göre, dünya çapında yaklaşık 281 milyon... more Uluslararası Göç Organizasyonu (IOM) 2020 yılı verilerine göre, dünya çapında yaklaşık 281 milyon göçmen farklı nedenlerden dolayı yerinden yurdundan göç etmiştir. Yine IOM verilerine göre bu rakamın üçte ikisi iş gücü statüsündedir (IOM, 2020, s. 2). Öte yandan kuruluş amacı gereği büyük oranda sığınmacı ve mülteciler ile ilgilenen BM Mülteci Örgütü UNHCR verilerine göre ise dünya çapında 4 milyon civarı mülteci, 48 milyon civarı düzensiz göçmen ve 4,1 milyon civarı sığınmacı mevcuttur (UNHCR , 2020). Bu rakamlara Türkiye'ye göç etmiş ve geçici koruma statüsüne alınmış Suriyeliler dahil değildir. Zira, Türkiye önce misafir olarak kabul ettiği Suriyeli düzensiz göçmenler için 2014 yılı itibariyle geçici koruma statüsü ile ülkeye entegre olmalarına ön ayak olmuştur (Aygün & Kaya, 2016, s. 88).
Today most scholar in the field, defines the concept of grand strategy as the allocation of a sta... more Today most scholar in the field, defines the concept of grand strategy as the allocation of a state's resources to meet its main objectives. In history no exceptions all states had guiding strategy to grow, exist or survive within the international environment. Even though Ottoman Empire like all other ones in history, had never used the grand strategy term to define their overall purpose, most empire's rulers set main objectives, established priorities, allocate resources and followed long term systemic plans in order to establish regional/global supremacy from fourteenth and eighteenth century successfully. However, their political/military/ financial supremacy faded away when they were not able to renew the existing grand strategy according to the shifting international environment during the eighteenth century. This study examines the Ottoman's new revised grand strategy had emerged during the first half of the nineteenth century in order to secure the survival of empire. Within historical context, this paper designed to discuss Mahmud II's innovative and visionary grand strategic approach in detail. While doing it this study overall linked the centralization, westernization, Ottomanization and the balance of power policy in foreign affairs as the main component of renewed grand strategy. Last but not least this study presents an analysis of the attempt to reshape the empire's late period grand strategy aim to outmanoeuvre stronger rivals in an anarchic international order shaped by European great powers.
ABD, kuruluşundan itibaren bir imparatorluk olarak kurgulanmıştır. Barış, eşitlik, demokrasi ve a... more ABD, kuruluşundan itibaren bir imparatorluk olarak kurgulanmıştır. Barış, eşitlik, demokrasi ve adalet gibi değerleri benimseyen ve bu değerleri küresel egemenliği için araçlar olarak kullanan yeni bir tür imparatorluktur. Bir kıta ülkesi olarak 19. yüzyıldan itibaren attığı her adım, küresel egemenliği yakalamak içindir. 1776 yılından, 1898 yılına kadar Amerikan kıtası içinde yayılmacı bir politika izleyen ABD, ortaya koyduğu Manifest Destiny ve Monroe Doktrini ile teritoryal büyümesine gerekçe üretmiştir. 19. yüzyıl boyunca izlenen yayılmacı politikasını güçlü ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmeler ile destekleyen ABD için 1898 yılındaki İspanyol-Amerikan Savaşı, bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Zira bu tarihten sonra uygulanan küresel yayılmacı politikalar imparatorluk hayalini gerçekleştirmek için uygulanmıştır. 20. yüzyıl boyunca bir imparatorluk olarak yürüyüşünü sürdüren ABD için iki dünya savaşında savaşmak ve muzaffer çıkmak, büyük küresel egemenlik stratejisini gerçeğe dönüştürme yolunda önemli bir başarıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan hükümetlerinin ortaya koyduğu küresel egemenlik stratejisi, yapılandırılan sistem ile hayata geçirilmiştir. Soğuk Savaş dönemi boyunca SSCB ile yürütülen mücadele, ABD’nin küresel egemenliğini sürdürmede önemli araçlar olan barış, demokrasi ve özgürlük gibi idealler ile desteklenmiştir. Soğuk Savaş’ın bitimiyle, dünyanın tek süper gücü olma sıfatını kazanan ABD için, Pax Americana sistemini kurmak önemli bir hedef olmuştur. ABD, 1990’lı yıllarda ortaya çıkan yeni dönemi, hangi dış politika öncelikleri ile ele alacağını belirlemek ile geçirmiştir. Sonucunda, 1990-2001 yılları arasında, dünyanın önemli noktalarında Amerikan etkisini ve askeri mevcudiyetini korumak ve içeride ekonomik gelişme öncelikli politikaları izlemek, ana politikalar olarak belirlenmiştir. 11 Eylül 2001 tarihi, ABD için büyük öneme sahiptir. Bu trajik terör saldırısı, ABD’nin kimliğini dramatik bir şekilde etkilemiştir. Fakat terör saldırısı korku ve karmaşayı getirse de, Teröre Karşı Doktrinin G.W. Bush döneminde kullanılması için büyük bir fırsat vermiştir. Bu doktrin, Amerikan Yüzyılı Projesini ortaya koyan Yeni Muhafazakârlar tarafından, ABD’nin emperyal egemenliğini sürdürmek ve geliştirmek için bir araç olmuştur. Bu çalışma kendini “özgürlük imparatorluğu” olarak konumlandıran ABD’nin, tarihsel süreç içerisinde imparatorluk gibi hareket ettiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bundan öte, ABD’nin bir imparatorluk olup olmadığı veya imparatorluk ise nasıl bir imparatorluk olduğu tartışmalarına, tarihsel süreç içerisinde verilen kendi içinden ve prestij kazanan kaynaklar ile katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Anahtar Kelimeler: Amerikan İmparatorluğu, Pax Americana, Yeni Muhafazakâr, Hegemonya, Barış, Demokrasi, Savaş The Unites States was set up as an empire from the beginning. Since its creation the United States has followed expansionist policies for creating dominance wherever possible as a new type of empire. Promoting ideals like peace, equality, democracy and justice have always been tools for spreading tool for spreading her hegemony. As a continental power, US shaped her internal and external policies in order to acquire continental supremacy. From 1776 to 1898, expansionist policies of US were endorsed by doctrines like Manifest Destiny and Monroe Doctrine to justify her expansion pace. US also supported her expansionist policy by progressive economic, political and social growth. The Spanish-American War in 1898 was an important milestone for US because after that expansionist foreign policies have been implemented in order to secure global empire dream. During 20th century, US maintained her progress even two world wars have served US grand strategy to become an empire for the global dominance. After World War II, US has created a new world system and this system enabled her to sustain the grand dominance strategy. Cold War period has also served US to expand her global hegemony while US were struggling with USSR in order to shape her identity as a peace, democracy and freedom heaven. With the end of Cold War, US has turned into a sole super power of the world. Being the sole super power of the world enabled US to set up Pax Americana ideal based world system. In 1990’s US had tried to find exact foreign policy approach to handle new era. Yet in the period between 1990 and 2001, safeguarding American influence and military presence in key regions of the world with economic development priorities for internal affairs were main policies 11 September 2001 has been a crucial date for Americans. The tragic terror assault dented US identity dramatically. However the terror assault created the reason for the application of the War on Terror Doctrine during the presidency of G.W. Bush. This so called doctrine bring forward an opportunity for Neo Conservatives to carry into effect The Project New American Century project for the US imperial hegemony. This study aims…
Öz Günümüze kadar Amerikan Devrimi'nin ideolojik kökeni üzerine sayısız çalışma üretilmiştir. Bu ... more Öz Günümüze kadar Amerikan Devrimi'nin ideolojik kökeni üzerine sayısız çalışma üretilmiştir. Bu çalışmaların önemli bir kısmında, Amerikan Devrimi'nin reformcu, özgürlükçü ve sömürge karşıtı aydınların fikirleri ile gerçekleştirildiği iddiası gündeme getirilmiştir. Özellikle Voltaire, Rousseau, Montesquieu, Locke ve Paine gibi düşünürler sayesinde Amerikan Devrimi'nin başarıya ulaştığı iddia edilmektedir. Liberal, seküler ve özgürlükçü Aydınlanmacı düşünürlerin Amerikan Devrimi'ne etkisi tartışılmaz şekilde açık olmasına rağmen, Amerikan Devrimi'nin kökeni uhrevi ve dünyevi ideallere sahip Püritenizm'e dayanmaktadır. Özünde dini yönü güçlü olan bu akımın taraftarları, Püritenler, ilk olarak XVI. yüzyılda Britanya'da Anglikan Kilisesi'ni yenileme amacıyla ortaya çıkmışlardır. Bu uğurda yaklaşık yüzyıllık bir mücadeleden sonra amaçlarına ulaşamadan Amerika kıtasına göç eden Püritenler, 1620-1763 yılları arasında revize edilmiş ülküleri çerçevesinde, "Tanrı'nın Krallığı'nı" kurmak için çaba göstermişler ve sonucunda Amerikan Devrimi'ni başlatmışlar ve başarıya ulaştırmışlardır. Bu çalışma bütüncül bir yaklaşımla ve ortaya koyduğu argümanlar ile Püritenizm'in Amerikan Devrimi'ne etkisini tarihsel süreç içerisinde ve örnek olay çalışması metodu ile ortaya koymayı amaçlamaktadır. Abstract: There have been numerous studies over the ideological origin of American Revolution until today. Most of those studies claim that American Revolution came into existence due to the impact of scholars/thinkers with libertarian, reformist and anti-colonialist tendencies. In particular they believe that Enlightenment theorists/thinkers such as Voltaire, Rousseau, Montesquieu, Locke and Paine with their ideas shaped the theoretical origin of the revolution. Even though, their contributions are certainly undeniable, Puritanism with its earthly and ethereal ideals shaped the theoretical origin of the glorious revolution. In essence with strong celestial character Puritans for the first time, emerged in Britain in order to carry out reforms on the Anglican Church. Around a century long fruitless effort that's why they had to move in American continent for founding the Kingdom of God according to their renewed agenda between 1620 and 1763. Eventually they were able to setting out the American Revolution successfully. This study aims to present Puritanism impact on the American Revolution
Öz Gazeteciler bilhassa savaş muhabirleri Birinci Dünya Savaşı'nın önemli cephelerinden biri olan... more Öz Gazeteciler bilhassa savaş muhabirleri Birinci Dünya Savaşı'nın önemli cephelerinden biri olan Çanakkale'deki gelişmeleri gerek gazete yazıları ve mektupları gerekse raporlarıyla Dünya kamuoyuna taşımışlardır. Bu gazetecilerden biri olan Avustralyalı Keith Arthur Murdoch'ın kaleme aldığı ve Gelibolu Mektubu olarak da bilenen raporu, sonuçları itibariyle bilhassa İtilaf Devletleri açısından tarihi bir değere sahiptir. Bu doğrultuda raporun İtilaf Devletleri'nin Çanakkale cephesini terk etmelerinde ve özellikle Anzak efsanesinin oluşmasında ciddi payı vardır. Raporu incelendiğinde başarısızlığın sorumlusu olarak gördüğü İngiliz kurmay sınıfını tasvir ederken acınası, başarısız, niteliksiz gibi tabirler kullanan Murdoch'ın, cephenin kapatılmasının zeminini hazırladığı söylenebilir. Bununla birlikte metnin tamamında Anzak askerleriyle ilgili en küçük bir olumsuz yaklaşım sergilemediği gibi askerlere yönelik şanlı askerlerimiz ve kahramanlarımız şeklinde ifadeler kullanarak bu efsanenin temellerini atmıştır. Bu çalışmanın amacı Murdoch'ın yukarıda bahsi geçen iki husus hakkındaki görüşlerinin yanı sıra onlar kadar yer vermemiş olsa da Türk askerine dair görüşlerinin analiz edilmesidir. Nitekim Murdoch, Türk askeri hakkında son derece müspet sözler sarf etmekte, insaniyet ve cesaret kelimelerini Türk kelimesi ile birlikte kullanmaktadır. Analysis of the Report on Dardanelles Campaign by Australian Journalist Keith Arthur Murdoch Abstract Journalists, especially war correspondents brought the developments of the Dardanelles Campaign, one of the important fronts of the First World War, with both their articles, letters, and reports to the world public opinion. One of the journalists’ report, known also as the Gallipoli Letter, of Keith Arthur Murdoch of Australia, has a historical value for the Allied Powers especially in terms of its results. In this respect, it is thought that the report has a considerable share both in the Allied Powers’ abandonment of the Dardanelles, and especially in the formation of the Anzac legend. When reviewing the report, it might be said that Murdoch, who uses phrases such as pitiful, unsuccessful, unqualified while describing the English army staff which he deemed responsible for the failure, has laid the groundwork for withdrawing the Dardanelles. Besides, not showing the least negative approach to their soldiers in the report, he has laid the foundations of the Anzac legend by using expressions like our glorious soldiers and heroes. The aim of this study is to analyze Murdoch’s opinion on Turks, whom he did not give much place compared to the two issues mentioned above. In fact, he both makes very positive words about the Turkish army and uses the words, humanity and courage together with the word Turk.
ABD, kuruluşundan itibaren bir imparatorluk olarak kurgulanmıştır. Barış, eşitlik, demokrasi ve a... more ABD, kuruluşundan itibaren bir imparatorluk olarak kurgulanmıştır. Barış, eşitlik, demokrasi ve adalet gibi değerleri benimseyen ve bu değerleri küresel egemenliği için araçlar olarak kullanan yeni bir tür imparatorluktur. Bir kıta ülkesi olarak 19. yüzyıldan itibaren attığı her adım, küresel egemenliği yakalamak içindir.
1776 yılından, 1898 yılına kadar Amerikan kıtası içinde yayılmacı bir politika izleyen ABD, ortaya koyduğu Manifest Destiny ve Monroe Doktrini ile teritoryal büyümesine gerekçe üretmiştir. 19. yüzyıl boyunca izlenen yayılmacı politikasını güçlü ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmeler ile destekleyen ABD için 1898 yılındaki İspanyol-Amerikan Savaşı, bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Zira bu tarihten sonra uygulanan küresel yayılmacı politikalar imparatorluk hayalini gerçekleştirmek için uygulanmıştır.
20. yüzyıl boyunca bir imparatorluk olarak yürüyüşünü sürdüren ABD için iki dünya savaşında savaşmak ve muzaffer çıkmak, büyük küresel egemenlik stratejisini gerçeğe dönüştürme yolunda önemli bir başarıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan hükümetlerinin ortaya koyduğu küresel egemenlik stratejisi, yapılandırılan sistem ile hayata geçirilmiştir.
Soğuk Savaş dönemi boyunca SSCB ile yürütülen mücadele, ABD’nin küresel egemenliğini sürdürmede önemli araçlar olan barış, demokrasi ve özgürlük gibi idealler ile desteklenmiştir. Soğuk Savaş’ın bitimiyle, dünyanın tek süper gücü olma sıfatını kazanan ABD için, Pax Americana sistemini kurmak önemli bir hedef olmuştur. ABD, 1990’lı yıllarda ortaya çıkan yeni dönemi, hangi dış politika öncelikleri ile ele alacağını belirlemek ile geçirmiştir. Sonucunda, 1990-2001 yılları arasında, dünyanın önemli noktalarında Amerikan etkisini ve askeri mevcudiyetini korumak ve içeride ekonomik gelişme öncelikli politikaları izlemek, ana politikalar olarak belirlenmiştir.
11 Eylül 2001 tarihi, ABD için büyük öneme sahiptir. Bu trajik terör saldırısı, ABD’nin kimliğini dramatik bir şekilde etkilemiştir. Fakat terör saldırısı korku ve karmaşayı getirse de, Teröre Karşı Doktrinin G.W. Bush döneminde kullanılması için büyük bir fırsat vermiştir. Bu doktrin, Amerikan Yüzyılı Projesini ortaya koyan Yeni Muhafazakârlar tarafından, ABD’nin emperyal egemenliğini sürdürmek ve geliştirmek için bir araç olmuştur.
Bu çalışma kendini “özgürlük imparatorluğu” olarak konumlandıran ABD’nin, tarihsel süreç içerisinde imparatorluk gibi hareket ettiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bundan öte, ABD’nin bir imparatorluk olup olmadığı veya imparatorluk ise nasıl bir imparatorluk olduğu tartışmalarına, tarihsel süreç içerisinde verilen kendi içinden ve prestij kazanan kaynaklar ile katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: Amerikan İmparatorluğu, Pax Americana, Yeni Muhafazakâr, Hegemonya, Barış, Demokrasi, Savaş
The Unites States was set up as an empire from the beginning. Since its creation the United States has followed expansionist policies for creating dominance wherever possible as a new type of empire. Promoting ideals like peace, equality, democracy and justice have always been tools for spreading tool for spreading her hegemony. As a continental power, US shaped her internal and external policies in order to acquire continental supremacy.
From 1776 to 1898, expansionist policies of US were endorsed by doctrines like Manifest Destiny and Monroe Doctrine to justify her expansion pace. US also supported her expansionist policy by progressive economic, political and social growth. The Spanish-American War in 1898 was an important milestone for US because after that expansionist foreign policies have been implemented in order to secure global empire dream.
During 20th century, US maintained her progress even two world wars have served US grand strategy to become an empire for the global dominance. After World War II, US has created a new world system and this system enabled her to sustain the grand dominance strategy. Cold War period has also served US to expand her global hegemony while US were struggling with USSR in order to shape her identity as a peace, democracy and freedom heaven.
With the end of Cold War, US has turned into a sole super power of the world. Being the sole super power of the world enabled US to set up Pax Americana ideal based world system. In 1990’s US had tried to find exact foreign policy approach to handle new era. Yet in the period between 1990 and 2001, safeguarding American influence and military presence in key regions of the world with economic development priorities for internal affairs were main policies
11 September 2001 has been a crucial date for Americans. The tragic terror assault dented US identity dramatically. However the terror assault created the reason for the application of the War on Terror Doctrine during the presidency of G.W. Bush. This so called doctrine bring forward an opportunity for Neo Conservatives to carry into effect The Project New American Century project for the US imperial hegemony.
This study aims to demonstrate how US, positioned herself as an “empire of liberty”, acted like an empire during the course history. In addition, it has a capacity to contribute into American empire discussions about whether US is an empire or not and if US is an empire, what kind of an empire, by presenting rich variety of prestigious sources from American scholars.
Key Words: American Empire, Pax Americana, Neo-Conservative, Hegemony, Peace, Democracy, War.
11 Eylül 2001 tarihinde, gerçekleşen terör saldırıları dünyayı şoka ve dehşet sarmalına
soktu. Bu... more 11 Eylül 2001 tarihinde, gerçekleşen terör saldırıları dünyayı şoka ve dehşet sarmalına soktu. Bu dehşetengiz saldırılar, Küresel Terörizme Karşı Savaş (KTKS) isimli doktrininin uygulanabilmesi için ABD’ye fırsat sağladı. Başlangıçta, KTKS doktrini kapsamında tamamıyla teröre karşı mücadele odaklı stratejiler uygulandı. Fakat daha sonra KTKS doktrini; önleyici savaş, kitle imha silahı, tek taraflılık ve şer ekseni gibi tartışmalı kavramlar ile zenginleştirildi. Irak’a barış ve demokrasi getirmek için askeri müdahalenin şart olduğu sıklıkla dile getirildi. Akabinde 2003 yılında, ABD, BM Güvenlik Konseyi onayı olmadan Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’nu başlattı. O tarihten beri Irak, terör için güvenli bir merkez haline geldi. Bölgede geleneksel güçler dengesinin bozulması ile terör düzeni, kısmi olarak ortaya çıktı. Bu çalışma KTKS doktrinini derinlemesine incelemeyi ve bu doktrinin Ortadoğu’da ortaya çıkmış olan terör ortamına yaptığı katkıyı açıklamaya hedeflemektedir.
Günümüzde çevresel tahribatın, dünyamızın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşması, sürdürülebil... more Günümüzde çevresel tahribatın, dünyamızın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşması, sürdürülebilir kalkınma/gelişim politikalarında çevre konusunun öncelikle ele alınmasını gerektirmektedir. Çevre sorunları, sınır aşan, ülkeler arası karşılıklı bağımlılık içeren küresel bir sorun haline gelmiştir. Doğal olarak, ülkelerin sınırlarını aşan ve küresel bir nitelik taşıyan çevre sorunlarının çözümünü hedefleyen politikaların da küresel düzeyde yeniden tasarlanması gerekmektedir. Küresel çevre sorunlarının çözümünde ve politikalar oluşturulması sürecinde küresel kamusal malları teorisinden yararlanma düşüncesi ise oldukça yenidir. Günümüzde küresel çevre politikalarının yönetimiyle ilgili bir dizi ciddi problemler yaşanmakla birlikte küreselleşme sürecinde kapitalizme karşı yerel ekonomilerin var olabilmesi için sivil toplum kuruluşlarının etkinliğinin önemli olduğu da açıktır. Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ise bu sürecin sağlanmasının en kolay yolunu oluşturmakla birlikte kentsel ekonomideki gelişim ve sürdürülebilirlik, STK’lardaki birikimler ve markalar ile birlikte sürekli üreten bir Ar-GE'nn oluşmasını da sağlayacaktır. Böylece kapitalizmin dayattığı kar maksimizasyonun, doğal ve beşeri kaynakları optimum düzeyde sarf etmesi sağlanacaktır. Bu çalışmada öncelikli olarak, sürdürülebilir kalkınma sürecinde kentin yönetsel yapısı ile birlikte ekonomik nitelik ölçütleri ve sosyolojik ölçütleri de farklılaşacağı için Anadolu topraklarında tarihten gelen ahilik teşkilatı ile günümüzdeki sivil toplum kuruluşları karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır. Bu kapsamda yenidünya düzeninde sivil toplum kuruluşlarının Akşehir örneğinde sürdürülebilir kalkınmadaki etkinliği tartışılacaktır. STK’lar ile birlikte nasıl sürdürülebilirlik stratejileri, STK’ların hükümet stratejilerine ve dolayısıyla yatırım programlarına etkisi, STK’ların yaratıcı sektörler ve yerleşimlere etkisi, STK’lar ile birlikte kültür politikaları ve yönetiminin ekonomik gelişime, sürdürülebilirliğine etkileri irdelenecektir. Tarihten gelen birikim ile birlikte tarım ve hizmet yoğun sektörlerin olduğu Akşehir yerleşmesi özelinde bu süreçte kalkınmanın gelenekleri, popüler kültürün (kapitalizm) acımasızca dejenere etmesinin önüne geçilebilmesinde STK temelli yeni bir yönetim ve sürdürülebilir kalkınma modeli örneği oluşturulmasına yönelik bir tartışmanın başlaması amaçlanmaktadır.
(I. Avrasya Uluslararası Turizm Kongresi: Güncel Konular, Eğilimler ve Göstergeler, 2015
Özet Eşsiz bir konuma, coğrafi yapıya, tarihsel ve kültürel mirasa sahip İstanbul, dünyanın en ço... more Özet Eşsiz bir konuma, coğrafi yapıya, tarihsel ve kültürel mirasa sahip İstanbul, dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biridir. İstanbul özellikle sahip olduğu tarihi ve kültürel miras sayesinde, bu özelliğini gelecekte de sürdürmeye namzet kadim bir şehirdir. Ancak, ziyaretçi sayısının her geçen gün daha fazla artması, İstanbul'da mevcut kültürel ve tarihi değerlerin mevcut kapasitesinin üzerinde kullanılmasına yol açmıştır. Taşıma kapasitesi belirlenmeden bilinçsiz bir şekilde yapılan gelişim planlaması, İstanbul'un değerlerini gelecek kuşaklara taşıyamama riski doğurmuştur. Bu çalışma, İstanbul'un sahip olduğu değerleri, sürdürülebilir ve bütüncül bir planlama çabalarına katkıda bulunmak için, dünyanın birçok ülkesinde uygulanan ve farklı terimler ile kavramsallaştırılan Konaklama Vergisi'nin İstanbul için uygulanmasını önermektedir. Dolaylı bir vergi olarak önerilen Konaklama Vergisi, İstanbul'un değerleri üzerinde, ayak izi bırakan ziyaretçilerin kültürel ve tarihsel mirası koruma çabalarına katkıda bulunmasını sağlayacaktır. Abstract Istanbul is an unique city, has special geographical location, historical and cultural heritage makes her one of the most visited city of the world. Due to her exclusive historical and cultural heritage, Istanbul as an archaic city would continue be one of the most visited cities in the future. However, the continuous increase in the number of visitors, the city has already faced with certain problems caused by the excessive use over her capacity in certain areas. Development plans were put into effect without analyzing the bearing capacity of the city has been a major threat to the sustainability of the precious heritage of the city. This study aims to contribute into the efforts for preserving and making sustainable of the Istanbul's precious heritages by suggesting the Accommodation Tax which is conceptualized under the different terms. As an indirect tax, the Accommodation Tax would allow tourists to share the effort of preserving the cultural and historical heritages by financial contribution which clear out the individual footprints left by them. 1. Giriş Son altmış yıl içinde, turizm kalkınma ve gelişmenin temel lokomotifi olarak öne çıkmıştır. Geçmişten bugüne turizm sektörü devamlı olarak büyümüş ve turizm olarak sunulan ürünler ise çeşitlenmiştir. Özellikle küreselleşme ile birlikte, turizm önemli bir sektör haline gelmiştir. Günümüzde turizm kentsel gelişim, dönüşüm, yönetişim, altyapı ve üst yapı projelerine kaynak yaratarak şehir sakinleri için daha yaşanabilir ve sağlıklı bir yaşam alanı haline gelmesinde önemli rol oynamaktadır. Bundan öte turizm, ödemeler dengesi üzerindeki etkisi, istihdam sağlaması, gelir sağlaması, gibi faydaları ile vazgeçilmez bir sektör haline gelmiştir. Turizmin küresel Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH) içindeki oranın her geçen zaman artışı, bu ilgiyi doruğa taşımıştır. En son 2014 yılı verilerine göre; küresel GSHM'nin % 9'u turizm gelirlerinden oluşmaktadır. Turizm, ürettiği GSHM'nin yanı sıra istihdama önemli katkıda bulunmaktadır. Küresel düzeyde üretilen istihdamın yaklaşık % 10'u turizm sektörü kaynaklıdır. Benzer şekilde, bir hizmet sektörü olmasına rağmen yarattığı değer ile turizm küresel ihracatın % 6'sını ve toplam hizmet ihracatının % 29'unu oluşturmaktadır (UNWTO, 2014, s. 2).
The European Pilgrimage Routes for Promoting sustainable and quality tourism in rural areas. International Conference proceedings 4-6 December 2014, Firenze – Italy,, 2015
The vision of Istanbul Metropolitan Municipality as stated in the 1/100.000 scaled Istanbul Metr... more The vision of Istanbul Metropolitan Municipality as stated in the 1/100.000 scaled Istanbul Metropolitan Municipality Environmental Plan, has been an essential guide for urban planning and development practices and projects. The vision outlined below is an essential guide for tourism planning. “Istanbul has been developing and protecting her unique and rich identity ac- cording to principles of environmental, social and economic sustainability. These principles have been essential for Istanbul to acquire competitive character in or- der to have knowledge based society and high urban quality of life” Istanbul is a city where you can truly have it all. History, heritage, culture and faith are main richness steer planning studies and practices. Throughout 8.500 years of history Istanbul has been coveted by all the ruling powers of both Europe and Asia. From the beginning Istanbul has been political and spiritual center of the world. Islam is one of the important religions shapes the identity of the city. City has rich variety of sacred and historical assets and architectures including companion of Prophet Muhammad’ tombs coming from Pre-Ottoman period, royal family members and important statesmen and serviceman’s tombs belong to Ottoman Empire period, relics belongs to Prophet Muhammad, Islamic Ottoman social complexes, foundation structures, graveyards, etc. In the first part of this study, one of the main and splendid and traditional reli- gious ceremony of Ottoman period named as Surra Regiments will be discussed in order to revive it. This ceremony basically aimed to honor the prospective candidates of pilgrims. Prospective pilgrims need to follow up certain rules and routes to complete the ceremony. Therefore this study will collect historical data related to rules and tradition and will investigate intangible cultural heritage and share all the outputs. As a result of the study, Surra Regiment will reveal the old tradition and contribute to the character of the city by applying some urban regeneration and implementation projects. These projects introduce somewhat old and new historical path to follow for the prospect pilgrims. In addition this study has a capacity to affect common culture and faith positively.
Uluslararası Göç Organizasyonu (IOM) 2020 yılı verilerine göre, dünya çapında yaklaşık 281 milyon... more Uluslararası Göç Organizasyonu (IOM) 2020 yılı verilerine göre, dünya çapında yaklaşık 281 milyon göçmen farklı nedenlerden dolayı yerinden yurdundan göç etmiştir. Yine IOM verilerine göre bu rakamın üçte ikisi iş gücü statüsündedir (IOM, 2020, s. 2). Öte yandan kuruluş amacı gereği büyük oranda sığınmacı ve mülteciler ile ilgilenen BM Mülteci Örgütü UNHCR verilerine göre ise dünya çapında 4 milyon civarı mülteci, 48 milyon civarı düzensiz göçmen ve 4,1 milyon civarı sığınmacı mevcuttur (UNHCR , 2020). Bu rakamlara Türkiye'ye göç etmiş ve geçici koruma statüsüne alınmış Suriyeliler dahil değildir. Zira, Türkiye önce misafir olarak kabul ettiği Suriyeli düzensiz göçmenler için 2014 yılı itibariyle geçici koruma statüsü ile ülkeye entegre olmalarına ön ayak olmuştur (Aygün & Kaya, 2016, s. 88).
Uploads
Papers by Murat Toman
ile birlikte kullanmaktadır.
Analysis of the Report on Dardanelles Campaign by Australian
Journalist Keith Arthur Murdoch
Abstract
Journalists, especially war correspondents brought the developments of the
Dardanelles Campaign, one of the important fronts of the First World War, with
both their articles, letters, and reports to the world public opinion. One of the
journalists’ report, known also as the Gallipoli Letter, of Keith Arthur Murdoch
of Australia, has a historical value for the Allied Powers especially in terms of its
results. In this respect, it is thought that the report has a considerable share both in
the Allied Powers’ abandonment of the Dardanelles, and especially in the formation
of the Anzac legend. When reviewing the report, it might be said that Murdoch, who
uses phrases such as pitiful, unsuccessful, unqualified while describing the English
army staff which he deemed responsible for the failure, has laid the groundwork for
withdrawing the Dardanelles. Besides, not showing the least negative approach to
their soldiers in the report, he has laid the foundations of the Anzac legend by using
expressions like our glorious soldiers and heroes.
The aim of this study is to analyze Murdoch’s opinion on Turks, whom he did
not give much place compared to the two issues mentioned above. In fact, he both
makes very positive words about the Turkish army and uses the words, humanity
and courage together with the word Turk.
1776 yılından, 1898 yılına kadar Amerikan kıtası içinde yayılmacı bir politika izleyen ABD, ortaya koyduğu Manifest Destiny ve Monroe Doktrini ile teritoryal büyümesine gerekçe üretmiştir. 19. yüzyıl boyunca izlenen yayılmacı politikasını güçlü ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmeler ile destekleyen ABD için 1898 yılındaki İspanyol-Amerikan Savaşı, bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Zira bu tarihten sonra uygulanan küresel yayılmacı politikalar imparatorluk hayalini gerçekleştirmek için uygulanmıştır.
20. yüzyıl boyunca bir imparatorluk olarak yürüyüşünü sürdüren ABD için iki dünya savaşında savaşmak ve muzaffer çıkmak, büyük küresel egemenlik stratejisini gerçeğe dönüştürme yolunda önemli bir başarıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan hükümetlerinin ortaya koyduğu küresel egemenlik stratejisi, yapılandırılan sistem ile hayata geçirilmiştir.
Soğuk Savaş dönemi boyunca SSCB ile yürütülen mücadele, ABD’nin küresel egemenliğini sürdürmede önemli araçlar olan barış, demokrasi ve özgürlük gibi idealler ile desteklenmiştir. Soğuk Savaş’ın bitimiyle, dünyanın tek süper gücü olma sıfatını kazanan ABD için, Pax Americana sistemini kurmak önemli bir hedef olmuştur. ABD, 1990’lı yıllarda ortaya çıkan yeni dönemi, hangi dış politika öncelikleri ile ele alacağını belirlemek ile geçirmiştir. Sonucunda, 1990-2001 yılları arasında, dünyanın önemli noktalarında Amerikan etkisini ve askeri mevcudiyetini korumak ve içeride ekonomik gelişme öncelikli politikaları izlemek, ana politikalar olarak belirlenmiştir.
11 Eylül 2001 tarihi, ABD için büyük öneme sahiptir. Bu trajik terör saldırısı, ABD’nin kimliğini dramatik bir şekilde etkilemiştir. Fakat terör saldırısı korku ve karmaşayı getirse de, Teröre Karşı Doktrinin G.W. Bush döneminde kullanılması için büyük bir fırsat vermiştir. Bu doktrin, Amerikan Yüzyılı Projesini ortaya koyan Yeni Muhafazakârlar tarafından, ABD’nin emperyal egemenliğini sürdürmek ve geliştirmek için bir araç olmuştur.
Bu çalışma kendini “özgürlük imparatorluğu” olarak konumlandıran ABD’nin, tarihsel süreç içerisinde imparatorluk gibi hareket ettiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bundan öte, ABD’nin bir imparatorluk olup olmadığı veya imparatorluk ise nasıl bir imparatorluk olduğu tartışmalarına, tarihsel süreç içerisinde verilen kendi içinden ve prestij kazanan kaynaklar ile katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: Amerikan İmparatorluğu, Pax Americana, Yeni Muhafazakâr, Hegemonya, Barış, Demokrasi, Savaş
The Unites States was set up as an empire from the beginning. Since its creation the United States has followed expansionist policies for creating dominance wherever possible as a new type of empire. Promoting ideals like peace, equality, democracy and justice have always been tools for spreading tool for spreading her hegemony. As a continental power, US shaped her internal and external policies in order to acquire continental supremacy.
From 1776 to 1898, expansionist policies of US were endorsed by doctrines like Manifest Destiny and Monroe Doctrine to justify her expansion pace. US also supported her expansionist policy by progressive economic, political and social growth. The Spanish-American War in 1898 was an important milestone for US because after that expansionist foreign policies have been implemented in order to secure global empire dream.
During 20th century, US maintained her progress even two world wars have served US grand strategy to become an empire for the global dominance. After World War II, US has created a new world system and this system enabled her to sustain the grand dominance strategy. Cold War period has also served US to expand her global hegemony while US were struggling with USSR in order to shape her identity as a peace, democracy and freedom heaven.
With the end of Cold War, US has turned into a sole super power of the world. Being the sole super power of the world enabled US to set up Pax Americana ideal based world system. In 1990’s US had tried to find exact foreign policy approach to handle new era. Yet in the period between 1990 and 2001, safeguarding American influence and military presence in key regions of the world with economic development priorities for internal affairs were main policies
11 September 2001 has been a crucial date for Americans. The tragic terror assault dented US identity dramatically. However the terror assault created the reason for the application of the War on Terror Doctrine during the presidency of G.W. Bush. This so called doctrine bring forward an opportunity for Neo Conservatives to carry into effect The Project New American Century project for the US imperial hegemony.
This study aims to demonstrate how US, positioned herself as an “empire of liberty”, acted like an empire during the course history. In addition, it has a capacity to contribute into American empire discussions about whether US is an empire or not and if US is an empire, what kind of an empire, by presenting rich variety of prestigious sources from American scholars.
Key Words: American Empire, Pax Americana, Neo-Conservative, Hegemony, Peace, Democracy, War.
soktu. Bu dehşetengiz saldırılar, Küresel Terörizme Karşı Savaş (KTKS) isimli doktrininin
uygulanabilmesi için ABD’ye fırsat sağladı.
Başlangıçta, KTKS doktrini kapsamında tamamıyla teröre karşı mücadele odaklı stratejiler
uygulandı. Fakat daha sonra KTKS doktrini; önleyici savaş, kitle imha silahı, tek taraflılık ve şer
ekseni gibi tartışmalı kavramlar ile zenginleştirildi. Irak’a barış ve demokrasi getirmek için askeri
müdahalenin şart olduğu sıklıkla dile getirildi. Akabinde 2003 yılında, ABD, BM Güvenlik Konseyi
onayı olmadan Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’nu başlattı. O tarihten beri Irak, terör için güvenli bir
merkez haline geldi. Bölgede geleneksel güçler dengesinin bozulması ile terör düzeni, kısmi olarak
ortaya çıktı.
Bu çalışma KTKS doktrinini derinlemesine incelemeyi ve bu doktrinin Ortadoğu’da ortaya
çıkmış olan terör ortamına yaptığı katkıyı açıklamaya hedeflemektedir.
Conference Presentations by Murat Toman
“Istanbul has been developing and protecting her unique and rich identity ac- cording to principles of environmental, social and economic sustainability. These principles have been essential for Istanbul to acquire competitive character in or- der to have knowledge based society and high urban quality of life”
Istanbul is a city where you can truly have it all. History, heritage, culture and faith are main richness steer planning studies and practices. Throughout 8.500 years of history Istanbul has been coveted by all the ruling powers of both Europe and Asia. From the beginning Istanbul has been political and spiritual center of the world. Islam is one of the important religions shapes the identity of the city. City has rich variety of sacred and historical assets and architectures including companion of Prophet Muhammad’ tombs coming from Pre-Ottoman period, royal family members and important statesmen and serviceman’s tombs belong to Ottoman Empire period, relics belongs to Prophet Muhammad, Islamic Ottoman social complexes, foundation structures, graveyards, etc.
In the first part of this study, one of the main and splendid and traditional reli- gious ceremony of Ottoman period named as Surra Regiments will be discussed in order to revive it. This ceremony basically aimed to honor the prospective candidates of pilgrims. Prospective pilgrims need to follow up certain rules and routes to complete the ceremony. Therefore this study will collect historical data related to rules and tradition and will investigate intangible cultural heritage and share all the outputs.
As a result of the study, Surra Regiment will reveal the old tradition and contribute to the character of the city by applying some urban regeneration and implementation projects. These projects introduce somewhat old and new historical path to follow for the prospect pilgrims. In addition this study has a capacity to affect common culture and faith positively.
Books by Murat Toman
ile birlikte kullanmaktadır.
Analysis of the Report on Dardanelles Campaign by Australian
Journalist Keith Arthur Murdoch
Abstract
Journalists, especially war correspondents brought the developments of the
Dardanelles Campaign, one of the important fronts of the First World War, with
both their articles, letters, and reports to the world public opinion. One of the
journalists’ report, known also as the Gallipoli Letter, of Keith Arthur Murdoch
of Australia, has a historical value for the Allied Powers especially in terms of its
results. In this respect, it is thought that the report has a considerable share both in
the Allied Powers’ abandonment of the Dardanelles, and especially in the formation
of the Anzac legend. When reviewing the report, it might be said that Murdoch, who
uses phrases such as pitiful, unsuccessful, unqualified while describing the English
army staff which he deemed responsible for the failure, has laid the groundwork for
withdrawing the Dardanelles. Besides, not showing the least negative approach to
their soldiers in the report, he has laid the foundations of the Anzac legend by using
expressions like our glorious soldiers and heroes.
The aim of this study is to analyze Murdoch’s opinion on Turks, whom he did
not give much place compared to the two issues mentioned above. In fact, he both
makes very positive words about the Turkish army and uses the words, humanity
and courage together with the word Turk.
1776 yılından, 1898 yılına kadar Amerikan kıtası içinde yayılmacı bir politika izleyen ABD, ortaya koyduğu Manifest Destiny ve Monroe Doktrini ile teritoryal büyümesine gerekçe üretmiştir. 19. yüzyıl boyunca izlenen yayılmacı politikasını güçlü ekonomik, siyasal ve sosyal gelişmeler ile destekleyen ABD için 1898 yılındaki İspanyol-Amerikan Savaşı, bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Zira bu tarihten sonra uygulanan küresel yayılmacı politikalar imparatorluk hayalini gerçekleştirmek için uygulanmıştır.
20. yüzyıl boyunca bir imparatorluk olarak yürüyüşünü sürdüren ABD için iki dünya savaşında savaşmak ve muzaffer çıkmak, büyük küresel egemenlik stratejisini gerçeğe dönüştürme yolunda önemli bir başarıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan hükümetlerinin ortaya koyduğu küresel egemenlik stratejisi, yapılandırılan sistem ile hayata geçirilmiştir.
Soğuk Savaş dönemi boyunca SSCB ile yürütülen mücadele, ABD’nin küresel egemenliğini sürdürmede önemli araçlar olan barış, demokrasi ve özgürlük gibi idealler ile desteklenmiştir. Soğuk Savaş’ın bitimiyle, dünyanın tek süper gücü olma sıfatını kazanan ABD için, Pax Americana sistemini kurmak önemli bir hedef olmuştur. ABD, 1990’lı yıllarda ortaya çıkan yeni dönemi, hangi dış politika öncelikleri ile ele alacağını belirlemek ile geçirmiştir. Sonucunda, 1990-2001 yılları arasında, dünyanın önemli noktalarında Amerikan etkisini ve askeri mevcudiyetini korumak ve içeride ekonomik gelişme öncelikli politikaları izlemek, ana politikalar olarak belirlenmiştir.
11 Eylül 2001 tarihi, ABD için büyük öneme sahiptir. Bu trajik terör saldırısı, ABD’nin kimliğini dramatik bir şekilde etkilemiştir. Fakat terör saldırısı korku ve karmaşayı getirse de, Teröre Karşı Doktrinin G.W. Bush döneminde kullanılması için büyük bir fırsat vermiştir. Bu doktrin, Amerikan Yüzyılı Projesini ortaya koyan Yeni Muhafazakârlar tarafından, ABD’nin emperyal egemenliğini sürdürmek ve geliştirmek için bir araç olmuştur.
Bu çalışma kendini “özgürlük imparatorluğu” olarak konumlandıran ABD’nin, tarihsel süreç içerisinde imparatorluk gibi hareket ettiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bundan öte, ABD’nin bir imparatorluk olup olmadığı veya imparatorluk ise nasıl bir imparatorluk olduğu tartışmalarına, tarihsel süreç içerisinde verilen kendi içinden ve prestij kazanan kaynaklar ile katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: Amerikan İmparatorluğu, Pax Americana, Yeni Muhafazakâr, Hegemonya, Barış, Demokrasi, Savaş
The Unites States was set up as an empire from the beginning. Since its creation the United States has followed expansionist policies for creating dominance wherever possible as a new type of empire. Promoting ideals like peace, equality, democracy and justice have always been tools for spreading tool for spreading her hegemony. As a continental power, US shaped her internal and external policies in order to acquire continental supremacy.
From 1776 to 1898, expansionist policies of US were endorsed by doctrines like Manifest Destiny and Monroe Doctrine to justify her expansion pace. US also supported her expansionist policy by progressive economic, political and social growth. The Spanish-American War in 1898 was an important milestone for US because after that expansionist foreign policies have been implemented in order to secure global empire dream.
During 20th century, US maintained her progress even two world wars have served US grand strategy to become an empire for the global dominance. After World War II, US has created a new world system and this system enabled her to sustain the grand dominance strategy. Cold War period has also served US to expand her global hegemony while US were struggling with USSR in order to shape her identity as a peace, democracy and freedom heaven.
With the end of Cold War, US has turned into a sole super power of the world. Being the sole super power of the world enabled US to set up Pax Americana ideal based world system. In 1990’s US had tried to find exact foreign policy approach to handle new era. Yet in the period between 1990 and 2001, safeguarding American influence and military presence in key regions of the world with economic development priorities for internal affairs were main policies
11 September 2001 has been a crucial date for Americans. The tragic terror assault dented US identity dramatically. However the terror assault created the reason for the application of the War on Terror Doctrine during the presidency of G.W. Bush. This so called doctrine bring forward an opportunity for Neo Conservatives to carry into effect The Project New American Century project for the US imperial hegemony.
This study aims to demonstrate how US, positioned herself as an “empire of liberty”, acted like an empire during the course history. In addition, it has a capacity to contribute into American empire discussions about whether US is an empire or not and if US is an empire, what kind of an empire, by presenting rich variety of prestigious sources from American scholars.
Key Words: American Empire, Pax Americana, Neo-Conservative, Hegemony, Peace, Democracy, War.
soktu. Bu dehşetengiz saldırılar, Küresel Terörizme Karşı Savaş (KTKS) isimli doktrininin
uygulanabilmesi için ABD’ye fırsat sağladı.
Başlangıçta, KTKS doktrini kapsamında tamamıyla teröre karşı mücadele odaklı stratejiler
uygulandı. Fakat daha sonra KTKS doktrini; önleyici savaş, kitle imha silahı, tek taraflılık ve şer
ekseni gibi tartışmalı kavramlar ile zenginleştirildi. Irak’a barış ve demokrasi getirmek için askeri
müdahalenin şart olduğu sıklıkla dile getirildi. Akabinde 2003 yılında, ABD, BM Güvenlik Konseyi
onayı olmadan Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’nu başlattı. O tarihten beri Irak, terör için güvenli bir
merkez haline geldi. Bölgede geleneksel güçler dengesinin bozulması ile terör düzeni, kısmi olarak
ortaya çıktı.
Bu çalışma KTKS doktrinini derinlemesine incelemeyi ve bu doktrinin Ortadoğu’da ortaya
çıkmış olan terör ortamına yaptığı katkıyı açıklamaya hedeflemektedir.
“Istanbul has been developing and protecting her unique and rich identity ac- cording to principles of environmental, social and economic sustainability. These principles have been essential for Istanbul to acquire competitive character in or- der to have knowledge based society and high urban quality of life”
Istanbul is a city where you can truly have it all. History, heritage, culture and faith are main richness steer planning studies and practices. Throughout 8.500 years of history Istanbul has been coveted by all the ruling powers of both Europe and Asia. From the beginning Istanbul has been political and spiritual center of the world. Islam is one of the important religions shapes the identity of the city. City has rich variety of sacred and historical assets and architectures including companion of Prophet Muhammad’ tombs coming from Pre-Ottoman period, royal family members and important statesmen and serviceman’s tombs belong to Ottoman Empire period, relics belongs to Prophet Muhammad, Islamic Ottoman social complexes, foundation structures, graveyards, etc.
In the first part of this study, one of the main and splendid and traditional reli- gious ceremony of Ottoman period named as Surra Regiments will be discussed in order to revive it. This ceremony basically aimed to honor the prospective candidates of pilgrims. Prospective pilgrims need to follow up certain rules and routes to complete the ceremony. Therefore this study will collect historical data related to rules and tradition and will investigate intangible cultural heritage and share all the outputs.
As a result of the study, Surra Regiment will reveal the old tradition and contribute to the character of the city by applying some urban regeneration and implementation projects. These projects introduce somewhat old and new historical path to follow for the prospect pilgrims. In addition this study has a capacity to affect common culture and faith positively.