Papers by Psikolog Dr Ekrem Culfa
This study has been conducted to examine the relation between attachment styles, romantic jealous... more This study has been conducted to examine the relation between attachment styles, romantic jealousy and relationship satisfaction. Moreover, how these mentioned variables differ in terms of sex and relationship types is also explained. Study group of this study consist of totally 500 participants, 250 males and 250 female participants, who live within İstanbul Metropolitan Municipality district. Personal Information Form, Romantic Jealousy Scale, The Experiences in Close Relationship Scale-II, Relationship Satisfaction Sub-Scale of Relationship Stability Scale have been used as data collection tools in this study. Results of analysis show that there is a positive correlation between relationship satisfaction and romantic jealousy. Results show that attachment styles are considerable predictors of romantic jealousy level; that jealousy increases as anxious attachment increases; that jealousy decreases as avoidant attachment increases; and also that there is a weak positive relation between avoidance and anxiety dimensions of attachment. Moreover, there has been a negative relation between avoidant attachment and relationship satisfaction. Findings show that sex and relationship type have significant roles in jealousy, that women are more jealous than men, especially those who are flirting are more jealous than those who are married. It has been seen that relationship type is effective in attachment and those who are flirting are more anxiously attached than those who are married.
ALDATMALAR EVLİLİĞİ VEYA İLİŞKİYİ KURTARIR MI ? HANGİ ŞARTLARDA KURTARIR ? HANGİ ALDATMALAR İLİŞKİYİ BİTİRİR? Aşk Doktoru Ekrem Çulfa 05447243650, 2019
ALDATMALAR EVLİLİĞİ VEYA İLİŞKİYİ KURTARIR MI ?
HANGİ ŞARTLARDA KURTARIR ?
HANGİ ALDATMALAR İLİŞK... more ALDATMALAR EVLİLİĞİ VEYA İLİŞKİYİ KURTARIR MI ?
HANGİ ŞARTLARDA KURTARIR ?
HANGİ ALDATMALAR İLİŞKİYİ BİTİRİR?
Aşk Doktoru Ekrem Çulfa 05447243650
Bilindiği gibi dünya genelinde aldatma, boşanma ve ayrılık oranları her yıl biraz daha artıyor. Aldatmak, yakalanmadığınız sürece evliliğinize veya ilişkinize fayda sağlıyor gözükse bile etik bir yol değildir. Birçok kişinin en büyük korkusu partneri tarafından “aldatılmakdır”. Aldatılma aslında ilişkinin bir sorunudur ya da sorunlarından kaynaklanan bir problemdir. İlişki ya da evliliğin problemleri hep iki kişiden kaynaklanmaz bazen de eşlerin sadece birinin yaşadığı kaynaklanır. Normal şartlar altında iyi olması beklenen eşlerden biri, kendi iç dünyasındaki sıkıntılardanda aldatma eylemine sürüklenebilir ya da girebilir. Ancak, aldatma geçici bir mutluluğa neden olur. Aldatan, aldatılan ve üçüncü kişi sadece kendilerini aldatırlarsa ilişkilerinde yalancı bir mutluluğu bulurlar.
BAZEN BİRİ ÇIKAR VE MASKELERİ DÜŞÜRÜR
Yapılan araştırmalara ve tecrübelerime göre, aldatma ilişkiyi genelde şu üç sonuca götürür:
1. İlişki kuvvetlenerek devam eder ya da,
2. Çiftler aldatmanın oluşturduğu olumsuz halle birbirlerinin canını okuyarak ilişkiye devam ederler veya,
3. Aldatma ilişkiyi bitirir.
Aldatan kişi özellikle uzun süreli evliliklerde, yeni ilişki kurduğu kişi ile duygusal bir bağ oluşmuşsa kendisiyle ilgili yeni bir tarafını ya da unuttuğu, bastırdığı yönünü görür. Eşi bu tarafını beslemiyordur ya da ortaya çıkarmıyordur. Kendisiyle ilgili keşfettiği bu yeni tarafını yani gölge yanını eşinin hiçbir şekilde karşılamayacağına inanıyorsa aldattığı kişiyle ilişkiye devam edebilir o zaman. Bazen eşine yeni oluşan arzu ve beklentilerini dile getirerek karşılanmasını sağlar. Böyle bir durumda da aldatma ilişki de olumlu bir etki yaparak, ilişkiyi kuvvetlendirir. Aldatmanın, bağlanma ile ilişkisi çok fazla. Bağlanma bozukluğu yani birine güvenli bir biçimde bağlanma zorluğu yaşayan kişiler, eşini aldatmaya çok daha meyilli oluyor. Eşini sürekli aldatanlar bu grupta yer alıyor. Bağımlı kişiler eşlerini daha fazla aldatıyor, çünkü ilişki bitmiş olsa bile ayrılmayı başaramıyor. İnsanların en temel ihtiyacı fark edilme, önemsenme ve kabul edilmedir. Mevcut partner bunu karşılayamıyorsa bir gün birisi gelir fark edilme, önemsenme ve kabul edilme ihtiyaçları karşılanmayan kişiyi fark ettiğini gösterir, önemser, değerli hissettirir ve maskeleri düşürür.
ALDATIP EŞLERİNE DÖNENLER ÇOK
Bazen biri gelir, insanların maskenin arkasındaki gerçek olanı çıkarır... Mevcut olan ve yeni olan bir araya gelince kişi artık tüm beklentileri karşılanarak tamamlanmıştır. Üçgen ilişkiyi belli bir süre devam ettirir ama öyle bir an gelir ki, bir seçim yapmak zorunda kalırır. Zıt kutuplar farklı iki kişi tarafından karşılandığında hangisinden vazgeçerse öteki yarısının beklentilerinden vazgeçmesi gerekecektir. Bu içinden çıkılmaz bir haldir. Çoğunlukla benim seanslarda gözlemlediğim kişiler eşlerine dönmeyi tercih ederek eşleri dışındaki partnerin karşıladığı ihtiyaçlarının eşlerine transfer ediyorlar... Eş bunu başarabiliyorsa evlilik devam ediyor. Böylelikle eşte de değişim başlıyor.
UNUTMAYIN, Kimse aldatılmak ve aldatılmak gibi büyük bir acıyı yaşamak istemez değil mi?
ALDATAN PARTNERİN KAYIPLARI NELERDİR?
‘’Her şey berbat ettiğimin farkındayım. Bunun için gerçekten üzgünüm o böyle bir sadakatsizliği hiç bir zaman hak etmedi. Başka biriyle beraber olmanın kendi ilişkimin geleceğini böylesi bir tehlike içine sokacağı aklımın ucundan bile geçirmezdim. Ben de diğerleri gibi sıradan bir ilişki yaşar ve bitiririm sanmıştım. Bu ilişkinin evliliğimize böylesini olumsuz bir yansıması olabileceğini hiç düşünmemiştim. Çünkü bu ilişki yanlış bile olsa karıma olan sevgimle hiçbir alakası yoktu ve şimdi bu durumu nasıl düzelteceğim bilemiyorum. Düzeltmek için yaptığım hiçbir şey işe yaramıyor. O sürekli bu konuyu konuşmak istiyor ben ise istemiyorum. Çünkü her konuştuğumuzda daha çok üzülüyor ve öfkeleniyor, konuşmadığımda da onu anlamadığımı, yaşanan olayı önemsemediğimi zannediyor. Yani ne yaparsam yapayım işe yaramıyor. Hep aynı şeyleri konuşup duruyoruz. Onun bana olan güvenini kaybetmesini anlıyorum ama benim de kayıplarım var. Eşimin, çocuklarımın, aile büyüklerimin güvenini ve saygısını kaybettim. Hep suçlu psikolojisi ile dolaşıyorum, insanlardan kaçıyor kimseyi görmek istemiyorum. Utancımı ve üzüntümü göremiyor. Her suçun bir bedeli var. Nereye kadar bedel ödemek zorunda kalacağım?’’
Görüldüğü gibi sadakatsizliği yapanda zaman zaman sadakatsizliğe uğrayan gibi üzüntü ve çaresizlik yaşayabiliyor. Tabii ilişkisine evliliğine değer veriyor ve ilişkisini kaybetmek istemiyorsa.
Sadakatsizliği yapan partnerin çoğu kez göz ardı edilen duygu ve endişeleri şöyle özetlenebilir:
1. Şaşkınlık: Nasıl bu duruma geldim? Mevcut krizi nasıl atlatabiliriz? Bir gün her şeyin açığa çıkacağını ve onu böyle üzebileceğimi hiç düşünmemiştim. Nasıl böyle bir hata yaptım? Çaresizlik özür dilemek ve üzüntümü dile getirmek dışında ne yapabilirim ki? Niye özrümü kabul etmiyor? Niye bir daha asla böyle bir şey yapmayacağımı inanamıyor? Belirsizlik yaşanan bu olayı ne zaman geride bırakacak? Nereye kadar böyle devam edecek? Beraberliğimiz devam edecek mi? Ya O da Beni aldatmaya karar verirse?
2. Öfke: Bu olayın tek sorumlusu ben değilim. Evet sadakatsizliği ben yaptım ama ilişkimizde çok sağlıklı sayılmazdı. Bana ihtiyaç duyduğum ilgi ve sevgiyi uzun zamandır göstermiyordu. Tüm suçu üstlenmekten yoruldum. Artık dayanamıyorum.
3. Yalnızlık: Sadakatsizlik öncesi kendimi yalnız bırakılmış hissederdim. Şimdiki yalnızlığımın yanımda o zaman ki yalnızlık hiçbir şey değilmiş. Kimse benim yanımda değil ama pek çok kişi ona destek veriyor. Nereye kadar buna dayanabileceği mi bilmiyorum.
4. Suçluluk ve Utanç: Benimle her konuştuğunda kendimi duyarsız değersiz ahlaksız sahtekar gibi hissediyorum.
5. Umutsuzluk: Bana söylediklerini hak ettiğimi düşünüyorum. Buna rağmen beni affetmesini ve yaşantımıza eskisi gibi devam edebilmeyi çok isterdim ama sanırım bu asla gerçekleşmeyecek.
Bu noktada önemli olan umudu kaybetmeyip sabırlı olabilmektir. Size ve eşinize neler olduğunu anlamadan sorunu geride bırakamazsınız. Sadakatsizlik travmasını geride bırakabilmek öncelikle eşinizin neler yaşadığını ve hissettiğini hiçbir savunma ve gerekçe sunmadan dinleyip anlamak ile başlayan bir süreç gerektirir.
ÇİFTLERİN ALDATMA VE ALDATILMA TRAVMASINI ATLATIP İLERİYE DOĞRU ADIM ATMA AŞAMALARI NELERDİR?
Aldatma, aldatılan için tam bir travmadır. Sadakatsizlik travmasını geride bırakmak ancak onu anlayarak (düşünsel, duygusal ve davranışşal düzeyde), kabul ederek ve affederek gerçekleşir. Travmasını bir uzmandan profesyonel yardım alarak, başarıyla aşmış insanların öykülerini dinlersen, ‘’Çok acı bir yaşantı idi; ancak geride kaldı’’ dediklerini duyarsın.
Bir şeyi geride bırakmak, ancak yaşanmışlıkları protesto etmeyi bırakıp, otopsi raporlarını iyi okuyup yaşananların arkada kaldığını ve yeni koşullarda ilişkiye devam etmekle gerçekleşir.
Maddeler halinde özetle anlatmak istersek, Aldatma denen travmanın aşılması için yapmanız gerekenler şunlardır:
1- Kabul ve affetme
Bu aşamada, eşlerden geçmiş acı tecrübeyi olabildiğince önyargısız biçimde kabul etmeleri ve yaşanana dair küçük parçaları bir bütünlük içinde birleştirerek, yaşananlara anlam kazandırabilmeleri beklenir.
Bu aldatma sonucu yaşanan travmayı kabul etmek, o travmaya ve etkilerine boyun eğmek değildir.
Kabul etmek, yaşanılanların adil olduğunu düşünmek değildir.
Yaşanılanları unutmak hiç değildir.
Kabul, olayları olmasını istediğiniz şekilde görmekten vazgeçip, olduğu gibi görmeyi başarabilmektir.
Genelde aldatılan partner ‘’Nasıl bunu yapar, nasıl bu kadar acımasız olabilir?’’ şeklinde tekrarlayan düşünceler ile acı çeker.
Esasında bu tip travmalar sana ve bana dünyanın itici gücü olmadığımızı ve olayların gidişinde belirleyicilik rolümüzün ne kadar sınırlı olduğunu gösterir.
Bazı İnsanlar Neden Yalan Söylerler ? İletişim, Seans ve Randevu Telefonu 05447243650, 2019
Bazı İnsanlar Neden Yalan Söylerler ?
İletişim, Seans ve Randevu Telefonu 05447243650
Yalan bir... more Bazı İnsanlar Neden Yalan Söylerler ?
İletişim, Seans ve Randevu Telefonu 05447243650
Yalan bir hatayı gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan davranış girişimlerinde bulunmaktır. Bu girişim sözel yolla, jest yoluyla ya da susma yoluyla olabilir. Sosyal bir davranış olan yalanın amacı; başkalarını aldatmaktır. Yalan bazen zararını gördüğümüz, bazen de kısa süreli bize faydası dokunan ama hepimizin karşılaştığı acı bir gerçektir. Yalan, insanlığın varoluşuyla başlayan ve devam eden bir gerçektir.
“Dünyada ölümden başkası yalan” diyor Candan Erçetin, ve “yalan”ın da hayatımızda yer edindiği de kaçınılmaz “gerçek”! Yalan söylemek, artık hayatımızda yediğimiz yemek, içtiğimiz su, cinsel ihtiyaçlarımız kadar doğal ve hatta bu ihtiyaçlarımızla iç içe geçmiş durumdadır. Küçüğümüz büyüğümüz, yaşlımız, gencimiz hepimiz bir şekilde yalan söylüyoruz. Aslında hepimiz yalan söylememiz gerektiğini çok iyi biliyoruz. Yalanın zayıf karakterli insanların silahı olduğunun da farkındayız. Peki bunları bile bile bizler neden yalan söylemeye devam ediyoruz? Neden herkes yalan söylüyor, yalan söyleme hastalığı bizde nasıl yerleşiyor?
İki ana nedenden dolayı yalan söylüyoruz:
a) Cezadan kaç(ın)mak. Babasının dayağından korkan çocuk yalan söyler çünkü doğru söylerse ceza ile karşılaşacaktır. Ödevini yapmayan öğrenci yalan söyler çünkü, öğretmenin kendisine düşük not vermesini istememektedir.
b) Mükafat (ödül) elde etmek. Küçük çocuk ilgiyi üzerine çekmek için yalan söyler, göreceği ilgi onun mükafatıdır. Tüccar kalitesiz malı kaliteli diye anlatır, alacağı ücret onun ödülüdür.
Öğrencilere verilen eğitimleri(terapileri) MEBBİS"e otomatik aktarın.
Cezadan kurtulmak ya da ödüle ulaşmak amacıyla yalan söyleyen bizler acaba yalanı nereden öğreniyoruz?
a) Ailemizden: Küçüklüğümüzden beri anne babalarımız bize yalan söylüyor. “Oğlum sesiz ol sana çikolata alacağım. “ “Akşam baban gelince sana oyuncak getirecek”. Sakın demeyin, bebek ne anlar yalandan. Ancak zihni, bu yalanlarını otomatik olarak kaydeder. Çocuk biraz büyür ve sonra başka yalanlara şahit olur. Eve gelen telefona baba “evde yok de oğlum” der. Annesi 9 yaşındaki oğluyla minibüse biner ama üç beş kuruş kar yapabilmek için “o henüz 5 yaşında, okula gitmiyor” diyerek yalan söyler. Evde çekiştirdiği komşusunu, mahallede görse güleryüz gösterip över. Böyle bir ailede büyüyen çocuk yalanın gayet doğal bir şey olduğunu düşünerek kendisi de yalan söylemeye başlar.
b) Basılı ve görsel yayınlardan: Bir gün televizyonunuzu sadece izlediğini programlardaki yalanları bulmak için izleyin. Aşk dizilerinde, aksiyon filmlerinde, magazin programlarında, sabah programlarında, reklamlarda, haberlerde sizce ne kadar yalana rastlarsınız? Maalesef yalan söylemeyi biz daha küçüklüğümüzde televizyonlardan öğreniyoruz. En masum çizgi filmlerde, romanlarda bile yalana maruz kalan bizlerin bilinçaltına yalan o kadar normal bir şey olarak kazınıyor ki, sonrasında onu içimizden söküp atmak çok güçleşiyor.
c) Çevremizden: Ailemiz yalan söylemese, televizyon izlemesek de çevremizde yalan söyleyen o kadar kimse var ki. Kısacası arkadaşlarımız, komşularımız, amcalarımız, teyzelerimiz gözümüzün içine baka baka yalan söyleyebiliyorlar. Bazen şaka olsun yalan söylüyorlar ama sonuçta netice değişmiyor ve biz yine yalana muhatap oluyoruz.
Bazı araştırmacılar, yalanı, söyleyenin patolojisini, yalanın hedefini ve içeriğini göz önünde bulundurarak, şöyle sınıflandırmışlardır
Faydalı yalanlar: İlişkilerimizin iyiliği için
Histerik yalanlar: İlgi toplamak için
Savunma için söylenen yalanlar: Kendimizi zor durumdan kurtarmak için
Telafi etmek için söylenen yalanlar: Başkalarını etkilemek için
Kötülük için söylenen yalanlar: Kişisel çıkarlar elde etmek için
Dedikodu için söylenen yalanlar: Abartarak laf yaymak için
İmalı yalanlar: Yarı doğru ile yanlış yönlendirme yapmak için
Aşka gelip söylenen yalanlar: Başkalarının çıkarlarını gözetmek için
Patolojik yalanlar: Kendimizi ve başkalarını hırpalamak için
Yalancılık günümüzde bir meslek ve hatta daha da ileri, bir sanat olmuş. Teknolojik ilerlemelerin bu kadar hızlı ve yoğun yaşanması da engelleyemiyor yalanı ve yalan söylemeyi. Hatta yalan ve yalancılık çağa ayak uydurup hızla büyüyüp ve gün be gün gelişim gösteriyor. Tıpkı bir bukalemun gibi ortama, çağa, mesleğe, sanata, kısacası her şeye uyum sağlıyor.
Yalan söylemek, ille ağzımızdan çıkan kelimeler değildir. Hile yapmak, dolandırmak, kalpazanlık yapmak ve daha bir çok şeyi yapmak yalanın diğer branşları olmaktadır. Politikacılar, sanatçılar, bilim adamları kısacası tüm meslek dallarında rastlayabiliriz yalan ve yalancılara. Örneğin; kuduz aşısını Pasteur’ün bulmadığını, Toussaint adında rakibi olan bir başka veterinerin deneyleri sonucunda elde ettiği aşıyı, kendi bulmuş gibi gösterdiğini ve bunun sonucu olarak ta Toussaint’in birkaç ay sonra, sinir krizi geçirerek öldüğünü biliyor muydunuz?
Yalan, dünyanın yapılabilecek en kolay mesleği, icra edilebilecek en kolay sanatı, keşfedilebilecek en zor şeyleri kolayca keşfedebilmenin en kolay yoludur. Karşımızdaki insanın, yalan söylediğini anlasak bile, bir çoğumuz bunun doğruluğunu araştırma ihtiyacını duymuyoruz. Karşımızdakilerin duymak istediklerini onlara söylemek, onların mutluluğunu görüp karşılığında ödüllendirilmek, hepsi küçücük bir yalanın büyük eserleridir. Eğer doğruyu söylemiş olsanız başınıza gelebilecekleri asla tahmin edemezsiniz. Ama söylediğiniz yalan kariyerinizi arttırabilir, ödül almanızı sağlayabilir, maaşınızın artmasına neden olabilir.
Artık günümüzde, inkar etmenin bu kadar rahat olması, suça teşviki körüklemekte, insanların duymaktan hoşlanacakları şeylerin söylenmesi, yalanın cazibesini ve boyutunu, bir gökdelenin daima yükselen katları durumuna sokmaktadır. Git gide manevi değerlerin yozlaşması, kapitale dayalı sistemin içerisinde, insanların daha fazla para kazanma hırsı ile zamanın çoğunu çalışmaya ayırması ve kısa yoldan başarı ve zengin olma arzusu, yalan ve yalancılığın günümüzün en cazip mesleği durumuna gelmesine sebep olmaktadır.
Sabah yatağımızdan kalktığımız andan, gece yatağa girip uykuya dalmamıza kadar geçen sürede, sayısız yalan ve yalancıyla karşılaşmaktayız. Kahvaltıda yediğimiz ekmeğin gramajının eksik olmasından tutun da; televizyonda haberleri izlerken konuşan politikacının, ekonominin mükemmel durumundan, demokrasinin tıkır tıkır işlemesinden bahsetmesine kadar hep yalan vardır.
İşine geç kalan memurun söylediği bahaneden, dersine çalışmayan öğrencinin uydurduğu klasik “akşam elektrikler kesikti, çalışamadım” bahanesinin altında yine aynı yalan vardır.
Yalancılık artık günümüzün mesleğidir. Eskiden dürüstlüğün her şeyin üstünde olduğu söylenirdi, şimdilerde de yine söylenen bu. Ancak, eskisi kadar artık üstünde durulmamaktadır. Ne yazık ki mesleklerin icrasında ve üretilen politikaların temelinde yatan asıl gerçek yalandır. Reklamların tabanını oluşturan da aynı yalandır. İnsanları etkilemenin temelinde de aynı yalan karşınıza çıkar. Artık karizmatik liderlerin yerini günümüzde, insanları en iyi etkileyen ve bunu yaparken de onların duymaktan hoşlanacakları şeyleri, onlara en güzel şekilde ifade edebilenler almıştır. Yani gerçek yalancılar....
Ve ne yazık ki, yalandan hala kimse ölmemektedir…
Çocukların Söyledikleri Yalanları Üç Gruba Ayırabiliriz
1-Sözde yalanlar 7 yaş öncesi yalanlardır. Bunlara yalan denmez. Çocuk bu dönemde gerçek ve hayalin farkını yapamaz. Çünkü çocukta gerçekçilik duygusunun zaman içinde gelişmektedir. Gerçeğe bir ölçüde bağlı kalındığı gibi tümüyle başka bir olayda yaratılabilir. Çocuğun kendi ürünüdür ve bu kurduğu hayali gerçek gibi algılayabilir.
2.Alışık Haline Gelen Yalanlar: 7 yaş sonrası çocuklarda görülür. Yani artık çocuk gerçekle gerçek olmayanı ayırt etmesinden sonra devam eden yalanlardır. hayali yalanlardan daha önemli yalanlar söz konusudur.Bu tür yalanlar birtakım bencilce istekleri gerçekleştirmek için bilerek ve isteyerek başkalarını aldatmaktır.
3-Patolojik Yalanlar: duygulanım bozukluğundan kaynaklanan yalanlardır. Patolojik yalanların temelinde en sık aşağılık duygusu ve güç istemi ile karşılaşılmaktadır. Patolojik yalanda çocuk sevinçli ve kaygısız görülür ki bu ilgi çekicidir.Çocuk okulla ilgilenmez, aile içindeki olaylara kayıtsızdır, gerçek arkadaşlığı aramaz, davranışları oldukça çocuksudur, duygusal ve ahlaki olarak olgunluğa ulaşamamıştır.Patolojik yalan duygulanımda bir gerilemenin ifadesidir.
Dr. Ekrem Çulfa
İletişim Telefonu 05447243650
KAYNAKLAR
www.psikolojikdestek.org
www.ekremculfa.com
7/24 Psikolojik Danışmanlık Merkezleri
PSİKOLOG ERÇAKAR: BİR SORUN VARSA ÇÖZÜMÜ DE VARDIR
7/... more 7/24 Psikolojik Danışmanlık Merkezleri
PSİKOLOG ERÇAKAR: BİR SORUN VARSA ÇÖZÜMÜ DE VARDIR
7/24 Psikolojik Danışmanlık Merkezi Psikologlarından Nagehan Erçakar:
“İnsanlar yaşam serüveni içerisinde tek başına kaldıramayacakları ağırlıkta sorunlarla karşı karşıya kalabilirler. Ama kişi kendini hiçbir şekilde umutsuzluğa mahkum etmemeli. Bir sorun varsa, mutlaka bir çözüm yolu da vardır” diyor.
‘Stres Çağı’ olarak da nitelendirdiğimiz şu dönemde; insanlar enerjilerinin önemli bir bölümünü türlü problemlerle başa çıkabilmek için harcamak zorunda kalıyorlar.
7/24 Psikolojik Danışmanlık iletişim: 0533 373 81 23– www.724psikoloji.com
Ekonomik zorluklar, aile içi anlaşmazlıklar, iş hayatında karşılaşılan sıkıntılar, bir yakınınızın vefatı, ters giden duygusal ilişkiler, trafik karmaşası ve benzer birçok neden; zaman zaman altından tek başına kalkamayacağımız yükler olarak adeta üzerimize çöküyorlar.
İşte tam da bu noktada psikologlar,pedagoglar,psikiyatristler,aile evlilik danismanlari ve psikolojik danışmanlık merkezleri, problemin çözümü için, bizlere destek verecek, yol – yöntem gösterecek kurumlar olarak ön plana çıkıyorlar.
Konu ile ilgili olarak, geçtiğimiz günlerde Kadıköy şehir merkezinde açılarak hizmet vermeye başlayan 7/24 Psikolojik Danışmanlık Merkezi’den Psikolog Nagehan Erçakar’ın görüşlerine baş vurduk.
Oldukça çarpıcı bilgiler aldığımız Psikolog Erçakar’ın değerlendirmesini okurlarımız ile paylaşıyoruz.
PSİKOLOG ERÇAKAR: "BİR SORUN VARSA ÇÖZÜMÜ DE VARDIR"
Yaşamımızı sürdürürken, zaman zaman kendimizle, eşimizle, evlatlarımızla, yakınlarımızla, iş ya da arkadaş çevremizle türlü nedenlerden tetiklenen sorunlar yaşamamız doğaldır.
Bu sorunlar, tek başına çözemeyeceğimiz yani işin içinden çıkamayacağımız bir noktaya geldiğinde, yapılması gereken en doğru şey; bir psikologa danışmak, onun yardımından istifade etmektir.
Sorunlu bir durumu görmezden gelmek, içe atmak çözümü noktasında ertelemelerde bulunmak; ancak problemi büyütür. Mesele, çözümü daha güç, farklı boyutlara sıçrayabilir. Dolayısı ile duruma müdahalede geç kalmamak önemlidir. Bir sorun varsa, çözümünün de var olduğunu bilmek gerekir.
PSİKOLOG ERÇAKAR: AVRUPA’DA PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK MERKEZLERİ DOĞAL RAĞBET GÖRÜYOR
Son yıllarda bu konudaki farkındalık artsa da Türkiyedeki vatandaşlar, psikolojik danışmanlık merkezlerinin varlığı, işlevi ve önemi hakkında yeterince bilgi sahibi – bilinçli değiller.
Avrupa’da durum bunun tam tersi. İnsanlar akla gelebilecek birçok sorunun çözümü için Psikolojik danışmanlık merkezlerinden sıklıkla faydalanıp problemlerini aşabiliyorlar.
7/24 Psikolojik Danışmanlık iletişim: 0533 373 81 23– www.724psikoloji.com
PSİKOLOG ERÇAKAR: ROLÜMÜZ YAŞAM KALİTESİNİ ARTIRMAK
Psikolojik danışmanlık merkezleri ve psikologlara geçmişten gelen bir ön yargı ile ‘deli doktoru’ yakıştırması yapılmakta. Bu böyle değil. Bizim rolümüz, insanların yaşam kalitesini artırmak. Örneğin, psikoloji danışmanlık merkezimizde; kişilerin, amaçlarını belirleme, sağlıklı karar verebilme, problemleri çözme noktasında PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK; çocukların yaşadığı çeşitli sorunların çözümünde izlenecek yolların belirlenerek uygulanması noktasında ÇOCUK VE ERGEN PSİKOLOJİSİ, stres ile başa çıkma, öfke kontrolü, iletişim becerisini artırma ve benzeri noktalarda KİŞİSEL GELİŞİM – YAŞAM KOÇLUĞU, aile içinde ve evlilikki çatışmaların ortadan kaldırılarak uyumlu ve sürdürülebilir bir evlilik için AİLE DANIŞMANLIĞI VE ÇİFT TERAPİSİ başlıklarında yaşamsal hizmetler verilmekte.
7/24 Psikolojik Danışmanlık iletişim: 0533 373 81 23– www.724psikoloji.com
GİZLİLİK VE GÜVEN ESAS
Psikolojik danışmanlık hizmetlerinde, gizlilik ve güven mesleki bir etik kural olarak esastır. Bize danışmak, yardım almak için merkezimize gelen herkes ile, kurduğumuz diyalogların mahremiyeti vardır. Bunlar başkaları ile hiçbir şekilde ve asla paylaşılmaz.
Biz Psikologlar,Pedagoglar,Aile Evlilik terapistleri, meseleye dışarıdan ve bütüncül olarak bakabilen, daha objektif değerlendirmeler yapabilen, kişinin fark edemediği ayrıntıları görerek ortaya çıkaran, üçüncü bir göz gibiyiz. Sonuç itibarı ile temel rolümüz; mevcut verileri göz önüne alarak, sahip olduğumuz uzmanlıkla, alternatif çözüm yolları sunmak, bireyin karar verme ve problem çözme becerisini geliştirmektir.
Altını çizerek şunu özellikle belirtmek isterim: Çoğu kez, bakış açınızı biraz değiştirdiğinizde, içgörünüz yükseldiğinde hayatınızın akışını da rahatlıkla değiştirebilirsiniz…
7/24 Psikolojik Danışmanlık iletişim: 0533 373 81 23– www.724psikoloji.com
Other by Psikolog Dr Ekrem Culfa
TÜKENMİŞLİK SENDROMU NEDİR? TÜKENMİŞLİK SENDROMU İLE NASIL BAŞEDİLİR? HANGİ UZMANLARA BAŞVURULUR... more TÜKENMİŞLİK SENDROMU NEDİR? TÜKENMİŞLİK SENDROMU İLE NASIL BAŞEDİLİR? HANGİ UZMANLARA BAŞVURULUR?
iletişim Telefonu : istanbul Kadikoy Bakirköy Fatih Mecidiyeköy Beylşkdüzü 7/24 Psikoterapi Merkezi Telefonu 0533 373 81 23
Uzman Psikolog ve Psikoterapist Dr. Ekrem Çulfa, hem duygusal ve hem de fiziksel bitkinlik gibi semptomlarla(belirtiler) ortaya çıkan tükenmişlik sendromunun, başta belirsiz çalışma saatleri olmak üzere, mobbing, etik anlayışa ters uygulamalar, kişinin yaptığı işin ve görev tanımının belirsiz olması gibi nedenlerle ortaya çıkabileceğini anlattı.
Özellikle özel sektördeki iş koşullarının kişilerin güvensiz hissetmelerine ve tükenmişlik sendromuna yakalanmalarına neden olduğunu anlatan Çulfa, “Ancak kişiler bu durumla ilgili çok fazla bilgi sahibi olmadığından, profesyonel psikolog psikiyatr yardımı almaları gerektiğinin farkına varmıyorlar” diye konuştu.
Uzman Psikolog ve Psikoterapist Dr. Ekrem Çulfa, Psikoterapi Haber muhabirine tükenmişlik sendromunun nedenler, belirtilerini ve tedavi yöntemlerini anlattı.
“TEMEL BELİRTİLER DUYGUSAL VE FİZİKSEL BİTKİNLİK”
Dr. Ekrem Çulfa, tükenmişlik sendromunun temel belirtilerinin duygusal ve fiziksel bitkinlik; kişisel başarının azalması ve duyarsızlaşma olduğunu söyledi.
Tükenmişlik sendromuna yakalanan kişinin eski “coşkusunu” kaybettiğine işaret eden Çulfa, sendromun fiziksel ve ruhsal çöküntü, işe dair isteksizlik ve kendine dair olumsuz, alaycı ve şüpheci inanışlar oluşturabileceğini dile getirdi.
“İLK AŞAMADA AĞIR İŞ YÜKÜ VE STRESTEN ŞİKÂYET EDİLİR”
Tükenmişlik sendromunun aniden değil, aylar içinde ve 4 aşama halinde geliştiğini ifade eden Çulfa, şöyle devam etti:
“Birinci aşamada kişi ağır iş yükü ağır stres ve yoğun taleplerden bahseder. İkinci aşamada kişinin işi kişisel ihtiyaçlarının önüne geçer ve fiziksel ve duygusal yorgunluk ortaya çıkar. Bu yorgunluk giderek kronikleşir ve çalışmaya devam ettikçe fiziksel şikâyetler baş göstermeye başlar.Üçüncü aşamada ise kişi artık kendini işe ait hissetmez ve performansı düşer. Dördüncü aşamada çaresizlik duyguları, nefret ve ne yaparsa yapsın gevşeyememe halleri görülür”
“DEPRESYONLA TÜKENMİŞLİK ARASINDA FARK VAR”
Depresyonla, tükenmişlik zaman zaman birbirine karıştırılsa da bu iki durum arasında ciddi farklar olduğuna dikkat çeken Erkal, depresyonda olumsuz duyguların tüm hayata yayıldığını ancak tükenmişlikte olumsuz yargı ve inanışların sadece işle ilgili olduğunu anlattı.
“ÇALIŞMA SAATLERİNİN BELİRSİZ OLMASI VE MOBBİNG TÜKENMİŞLİK SENDROMU YARATIYOR”
Dr. Ekrem Çulfa, çalışma saatlerinin belirsiz olmasının tükenmişlik sendromunun en önemli nedenlerinden olduğunu anlattı.
“İş saatlerinin uzun olmasından çok belirsiz olması tükenmişlik sendromuna yol açıyor” diyen Çulfa, sözlerine, “mobbing” adı altında toplanabilecek baskıcı tutumların; etik anlayışına ters uygulamaların; kişinin yaptığı işin ve görev tanımını belirsiz olmasının; ağır rekabet koşulları ve iş yerindeki ödül mekanizmasının yetersiz olmasının tükenmişliğe neden olabileceğini ekledi.
“İŞ HAYATIYLA ÖZEL HAYAT ARASINDA DENGE KURAMAYANLAR TÜKENİYOR”
Aynı şartlara maruz kalan bazı insanlar tükenmişlik yaşarken diğerlerinin bu yönde etkilenmemesini tavır ve kişilik özelliklerine bağlayan Çulfa şöyle devam etti:
“İş hayatıyla özel hayat arasında denge kurmakta güçlük çekenler öncelikli şekilde tükenmişlik sendromu yaşama riski taşıyor. Bunun dışında, mükemmeliyetçi kişilik özelliği taşıyanlar, ‘herkesi memnun etmeliyim’ diye düşünenler ve sağlık, eğitim ve hizmet sektöründe çalışanlar da risk grubunda sayılıyor.”
“ÇALIŞMAYA SIK SIK ARA VERİLMELİ”
Dr. Ekrem Çulfa, tükenmişlik sendromunun tedavisi için tükenmişliğin nedenlerinin incelenmesi gerektiğini söyleyerek, düzeltilebiliyorsa iş koşullarının düzeltilmesi; iş yerlerinin profesyonel koşullara taşınması ve kurumsallaşmanın sağlanması gerektiğini anlattı.
Bunların yapılması mümkün değilse, kişinin çalışmaya sık sık ara vermesi gerektiğini ifade eden Çulfa şöyle devam etti:
“Tükenmişlik sendromu yaşayan kişinin tedavisi için psikososyal destek mekanizmasının güçlenmesi, aile, dostlar ve arkadaşlarla daha fazla zaman geçirilmesi, sporun muhakkak yasam biçimi haline getirilmesi gerek.
Elbette sağlıklı beslenme ve sağlıklı uyku alışkanlıklarının kazanılması özellikle fiziksel sağlık koşullarının düzelmesinde, ardından da duygusal semptomların giderilmesinde önemli rol oynayacaktır.”
Tükenmişlik sendromuyla başa çıkmak için kişinin mutlaka bir kaç hobiyle uğraşması gerektiğini kaydeden Çulfa, işe dair beklentilerin de gerçekçi düzeye çekilmesi gerekliliği üzerinde durdu.
“ÜLKEMİZDE DE İNSANLAR ZAMANLA TÜKENİYORLAR ANCAK BİLİNÇ OLMADIĞINDAN YARDIM ALMIYORLAR”
Özel sektördeki iş koşullarının kişilerin güvensiz hissetmelerine ve tükenmişlik sendromuna yakalanmalarına neden olduğunu anlatan Çulfa, “Ancak kişiler bu durumla ilgili fazla bilgi sahibi olmadığından yardım almaları gerektiğinin farkına varmıyorlar” dedi.
Dr. Ekrem Çulfa, tükenmişlik sendromunun gerekli uzman psikolog/psikiyatr yardımı alındığından tedavi edilebileceğini vurguladı.
istanbul 7/24 Psikoterapi Merkezi Telefonu 0533 373 81 23
Uploads
Papers by Psikolog Dr Ekrem Culfa
HANGİ ŞARTLARDA KURTARIR ?
HANGİ ALDATMALAR İLİŞKİYİ BİTİRİR?
Aşk Doktoru Ekrem Çulfa 05447243650
Bilindiği gibi dünya genelinde aldatma, boşanma ve ayrılık oranları her yıl biraz daha artıyor. Aldatmak, yakalanmadığınız sürece evliliğinize veya ilişkinize fayda sağlıyor gözükse bile etik bir yol değildir. Birçok kişinin en büyük korkusu partneri tarafından “aldatılmakdır”. Aldatılma aslında ilişkinin bir sorunudur ya da sorunlarından kaynaklanan bir problemdir. İlişki ya da evliliğin problemleri hep iki kişiden kaynaklanmaz bazen de eşlerin sadece birinin yaşadığı kaynaklanır. Normal şartlar altında iyi olması beklenen eşlerden biri, kendi iç dünyasındaki sıkıntılardanda aldatma eylemine sürüklenebilir ya da girebilir. Ancak, aldatma geçici bir mutluluğa neden olur. Aldatan, aldatılan ve üçüncü kişi sadece kendilerini aldatırlarsa ilişkilerinde yalancı bir mutluluğu bulurlar.
BAZEN BİRİ ÇIKAR VE MASKELERİ DÜŞÜRÜR
Yapılan araştırmalara ve tecrübelerime göre, aldatma ilişkiyi genelde şu üç sonuca götürür:
1. İlişki kuvvetlenerek devam eder ya da,
2. Çiftler aldatmanın oluşturduğu olumsuz halle birbirlerinin canını okuyarak ilişkiye devam ederler veya,
3. Aldatma ilişkiyi bitirir.
Aldatan kişi özellikle uzun süreli evliliklerde, yeni ilişki kurduğu kişi ile duygusal bir bağ oluşmuşsa kendisiyle ilgili yeni bir tarafını ya da unuttuğu, bastırdığı yönünü görür. Eşi bu tarafını beslemiyordur ya da ortaya çıkarmıyordur. Kendisiyle ilgili keşfettiği bu yeni tarafını yani gölge yanını eşinin hiçbir şekilde karşılamayacağına inanıyorsa aldattığı kişiyle ilişkiye devam edebilir o zaman. Bazen eşine yeni oluşan arzu ve beklentilerini dile getirerek karşılanmasını sağlar. Böyle bir durumda da aldatma ilişki de olumlu bir etki yaparak, ilişkiyi kuvvetlendirir. Aldatmanın, bağlanma ile ilişkisi çok fazla. Bağlanma bozukluğu yani birine güvenli bir biçimde bağlanma zorluğu yaşayan kişiler, eşini aldatmaya çok daha meyilli oluyor. Eşini sürekli aldatanlar bu grupta yer alıyor. Bağımlı kişiler eşlerini daha fazla aldatıyor, çünkü ilişki bitmiş olsa bile ayrılmayı başaramıyor. İnsanların en temel ihtiyacı fark edilme, önemsenme ve kabul edilmedir. Mevcut partner bunu karşılayamıyorsa bir gün birisi gelir fark edilme, önemsenme ve kabul edilme ihtiyaçları karşılanmayan kişiyi fark ettiğini gösterir, önemser, değerli hissettirir ve maskeleri düşürür.
ALDATIP EŞLERİNE DÖNENLER ÇOK
Bazen biri gelir, insanların maskenin arkasındaki gerçek olanı çıkarır... Mevcut olan ve yeni olan bir araya gelince kişi artık tüm beklentileri karşılanarak tamamlanmıştır. Üçgen ilişkiyi belli bir süre devam ettirir ama öyle bir an gelir ki, bir seçim yapmak zorunda kalırır. Zıt kutuplar farklı iki kişi tarafından karşılandığında hangisinden vazgeçerse öteki yarısının beklentilerinden vazgeçmesi gerekecektir. Bu içinden çıkılmaz bir haldir. Çoğunlukla benim seanslarda gözlemlediğim kişiler eşlerine dönmeyi tercih ederek eşleri dışındaki partnerin karşıladığı ihtiyaçlarının eşlerine transfer ediyorlar... Eş bunu başarabiliyorsa evlilik devam ediyor. Böylelikle eşte de değişim başlıyor.
UNUTMAYIN, Kimse aldatılmak ve aldatılmak gibi büyük bir acıyı yaşamak istemez değil mi?
ALDATAN PARTNERİN KAYIPLARI NELERDİR?
‘’Her şey berbat ettiğimin farkındayım. Bunun için gerçekten üzgünüm o böyle bir sadakatsizliği hiç bir zaman hak etmedi. Başka biriyle beraber olmanın kendi ilişkimin geleceğini böylesi bir tehlike içine sokacağı aklımın ucundan bile geçirmezdim. Ben de diğerleri gibi sıradan bir ilişki yaşar ve bitiririm sanmıştım. Bu ilişkinin evliliğimize böylesini olumsuz bir yansıması olabileceğini hiç düşünmemiştim. Çünkü bu ilişki yanlış bile olsa karıma olan sevgimle hiçbir alakası yoktu ve şimdi bu durumu nasıl düzelteceğim bilemiyorum. Düzeltmek için yaptığım hiçbir şey işe yaramıyor. O sürekli bu konuyu konuşmak istiyor ben ise istemiyorum. Çünkü her konuştuğumuzda daha çok üzülüyor ve öfkeleniyor, konuşmadığımda da onu anlamadığımı, yaşanan olayı önemsemediğimi zannediyor. Yani ne yaparsam yapayım işe yaramıyor. Hep aynı şeyleri konuşup duruyoruz. Onun bana olan güvenini kaybetmesini anlıyorum ama benim de kayıplarım var. Eşimin, çocuklarımın, aile büyüklerimin güvenini ve saygısını kaybettim. Hep suçlu psikolojisi ile dolaşıyorum, insanlardan kaçıyor kimseyi görmek istemiyorum. Utancımı ve üzüntümü göremiyor. Her suçun bir bedeli var. Nereye kadar bedel ödemek zorunda kalacağım?’’
Görüldüğü gibi sadakatsizliği yapanda zaman zaman sadakatsizliğe uğrayan gibi üzüntü ve çaresizlik yaşayabiliyor. Tabii ilişkisine evliliğine değer veriyor ve ilişkisini kaybetmek istemiyorsa.
Sadakatsizliği yapan partnerin çoğu kez göz ardı edilen duygu ve endişeleri şöyle özetlenebilir:
1. Şaşkınlık: Nasıl bu duruma geldim? Mevcut krizi nasıl atlatabiliriz? Bir gün her şeyin açığa çıkacağını ve onu böyle üzebileceğimi hiç düşünmemiştim. Nasıl böyle bir hata yaptım? Çaresizlik özür dilemek ve üzüntümü dile getirmek dışında ne yapabilirim ki? Niye özrümü kabul etmiyor? Niye bir daha asla böyle bir şey yapmayacağımı inanamıyor? Belirsizlik yaşanan bu olayı ne zaman geride bırakacak? Nereye kadar böyle devam edecek? Beraberliğimiz devam edecek mi? Ya O da Beni aldatmaya karar verirse?
2. Öfke: Bu olayın tek sorumlusu ben değilim. Evet sadakatsizliği ben yaptım ama ilişkimizde çok sağlıklı sayılmazdı. Bana ihtiyaç duyduğum ilgi ve sevgiyi uzun zamandır göstermiyordu. Tüm suçu üstlenmekten yoruldum. Artık dayanamıyorum.
3. Yalnızlık: Sadakatsizlik öncesi kendimi yalnız bırakılmış hissederdim. Şimdiki yalnızlığımın yanımda o zaman ki yalnızlık hiçbir şey değilmiş. Kimse benim yanımda değil ama pek çok kişi ona destek veriyor. Nereye kadar buna dayanabileceği mi bilmiyorum.
4. Suçluluk ve Utanç: Benimle her konuştuğunda kendimi duyarsız değersiz ahlaksız sahtekar gibi hissediyorum.
5. Umutsuzluk: Bana söylediklerini hak ettiğimi düşünüyorum. Buna rağmen beni affetmesini ve yaşantımıza eskisi gibi devam edebilmeyi çok isterdim ama sanırım bu asla gerçekleşmeyecek.
Bu noktada önemli olan umudu kaybetmeyip sabırlı olabilmektir. Size ve eşinize neler olduğunu anlamadan sorunu geride bırakamazsınız. Sadakatsizlik travmasını geride bırakabilmek öncelikle eşinizin neler yaşadığını ve hissettiğini hiçbir savunma ve gerekçe sunmadan dinleyip anlamak ile başlayan bir süreç gerektirir.
ÇİFTLERİN ALDATMA VE ALDATILMA TRAVMASINI ATLATIP İLERİYE DOĞRU ADIM ATMA AŞAMALARI NELERDİR?
Aldatma, aldatılan için tam bir travmadır. Sadakatsizlik travmasını geride bırakmak ancak onu anlayarak (düşünsel, duygusal ve davranışşal düzeyde), kabul ederek ve affederek gerçekleşir. Travmasını bir uzmandan profesyonel yardım alarak, başarıyla aşmış insanların öykülerini dinlersen, ‘’Çok acı bir yaşantı idi; ancak geride kaldı’’ dediklerini duyarsın.
Bir şeyi geride bırakmak, ancak yaşanmışlıkları protesto etmeyi bırakıp, otopsi raporlarını iyi okuyup yaşananların arkada kaldığını ve yeni koşullarda ilişkiye devam etmekle gerçekleşir.
Maddeler halinde özetle anlatmak istersek, Aldatma denen travmanın aşılması için yapmanız gerekenler şunlardır:
1- Kabul ve affetme
Bu aşamada, eşlerden geçmiş acı tecrübeyi olabildiğince önyargısız biçimde kabul etmeleri ve yaşanana dair küçük parçaları bir bütünlük içinde birleştirerek, yaşananlara anlam kazandırabilmeleri beklenir.
Bu aldatma sonucu yaşanan travmayı kabul etmek, o travmaya ve etkilerine boyun eğmek değildir.
Kabul etmek, yaşanılanların adil olduğunu düşünmek değildir.
Yaşanılanları unutmak hiç değildir.
Kabul, olayları olmasını istediğiniz şekilde görmekten vazgeçip, olduğu gibi görmeyi başarabilmektir.
Genelde aldatılan partner ‘’Nasıl bunu yapar, nasıl bu kadar acımasız olabilir?’’ şeklinde tekrarlayan düşünceler ile acı çeker.
Esasında bu tip travmalar sana ve bana dünyanın itici gücü olmadığımızı ve olayların gidişinde belirleyicilik rolümüzün ne kadar sınırlı olduğunu gösterir.
İletişim, Seans ve Randevu Telefonu 05447243650
Yalan bir hatayı gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan davranış girişimlerinde bulunmaktır. Bu girişim sözel yolla, jest yoluyla ya da susma yoluyla olabilir. Sosyal bir davranış olan yalanın amacı; başkalarını aldatmaktır. Yalan bazen zararını gördüğümüz, bazen de kısa süreli bize faydası dokunan ama hepimizin karşılaştığı acı bir gerçektir. Yalan, insanlığın varoluşuyla başlayan ve devam eden bir gerçektir.
“Dünyada ölümden başkası yalan” diyor Candan Erçetin, ve “yalan”ın da hayatımızda yer edindiği de kaçınılmaz “gerçek”! Yalan söylemek, artık hayatımızda yediğimiz yemek, içtiğimiz su, cinsel ihtiyaçlarımız kadar doğal ve hatta bu ihtiyaçlarımızla iç içe geçmiş durumdadır. Küçüğümüz büyüğümüz, yaşlımız, gencimiz hepimiz bir şekilde yalan söylüyoruz. Aslında hepimiz yalan söylememiz gerektiğini çok iyi biliyoruz. Yalanın zayıf karakterli insanların silahı olduğunun da farkındayız. Peki bunları bile bile bizler neden yalan söylemeye devam ediyoruz? Neden herkes yalan söylüyor, yalan söyleme hastalığı bizde nasıl yerleşiyor?
İki ana nedenden dolayı yalan söylüyoruz:
a) Cezadan kaç(ın)mak. Babasının dayağından korkan çocuk yalan söyler çünkü doğru söylerse ceza ile karşılaşacaktır. Ödevini yapmayan öğrenci yalan söyler çünkü, öğretmenin kendisine düşük not vermesini istememektedir.
b) Mükafat (ödül) elde etmek. Küçük çocuk ilgiyi üzerine çekmek için yalan söyler, göreceği ilgi onun mükafatıdır. Tüccar kalitesiz malı kaliteli diye anlatır, alacağı ücret onun ödülüdür.
Öğrencilere verilen eğitimleri(terapileri) MEBBİS"e otomatik aktarın.
Cezadan kurtulmak ya da ödüle ulaşmak amacıyla yalan söyleyen bizler acaba yalanı nereden öğreniyoruz?
a) Ailemizden: Küçüklüğümüzden beri anne babalarımız bize yalan söylüyor. “Oğlum sesiz ol sana çikolata alacağım. “ “Akşam baban gelince sana oyuncak getirecek”. Sakın demeyin, bebek ne anlar yalandan. Ancak zihni, bu yalanlarını otomatik olarak kaydeder. Çocuk biraz büyür ve sonra başka yalanlara şahit olur. Eve gelen telefona baba “evde yok de oğlum” der. Annesi 9 yaşındaki oğluyla minibüse biner ama üç beş kuruş kar yapabilmek için “o henüz 5 yaşında, okula gitmiyor” diyerek yalan söyler. Evde çekiştirdiği komşusunu, mahallede görse güleryüz gösterip över. Böyle bir ailede büyüyen çocuk yalanın gayet doğal bir şey olduğunu düşünerek kendisi de yalan söylemeye başlar.
b) Basılı ve görsel yayınlardan: Bir gün televizyonunuzu sadece izlediğini programlardaki yalanları bulmak için izleyin. Aşk dizilerinde, aksiyon filmlerinde, magazin programlarında, sabah programlarında, reklamlarda, haberlerde sizce ne kadar yalana rastlarsınız? Maalesef yalan söylemeyi biz daha küçüklüğümüzde televizyonlardan öğreniyoruz. En masum çizgi filmlerde, romanlarda bile yalana maruz kalan bizlerin bilinçaltına yalan o kadar normal bir şey olarak kazınıyor ki, sonrasında onu içimizden söküp atmak çok güçleşiyor.
c) Çevremizden: Ailemiz yalan söylemese, televizyon izlemesek de çevremizde yalan söyleyen o kadar kimse var ki. Kısacası arkadaşlarımız, komşularımız, amcalarımız, teyzelerimiz gözümüzün içine baka baka yalan söyleyebiliyorlar. Bazen şaka olsun yalan söylüyorlar ama sonuçta netice değişmiyor ve biz yine yalana muhatap oluyoruz.
Bazı araştırmacılar, yalanı, söyleyenin patolojisini, yalanın hedefini ve içeriğini göz önünde bulundurarak, şöyle sınıflandırmışlardır
Faydalı yalanlar: İlişkilerimizin iyiliği için
Histerik yalanlar: İlgi toplamak için
Savunma için söylenen yalanlar: Kendimizi zor durumdan kurtarmak için
Telafi etmek için söylenen yalanlar: Başkalarını etkilemek için
Kötülük için söylenen yalanlar: Kişisel çıkarlar elde etmek için
Dedikodu için söylenen yalanlar: Abartarak laf yaymak için
İmalı yalanlar: Yarı doğru ile yanlış yönlendirme yapmak için
Aşka gelip söylenen yalanlar: Başkalarının çıkarlarını gözetmek için
Patolojik yalanlar: Kendimizi ve başkalarını hırpalamak için
Yalancılık günümüzde bir meslek ve hatta daha da ileri, bir sanat olmuş. Teknolojik ilerlemelerin bu kadar hızlı ve yoğun yaşanması da engelleyemiyor yalanı ve yalan söylemeyi. Hatta yalan ve yalancılık çağa ayak uydurup hızla büyüyüp ve gün be gün gelişim gösteriyor. Tıpkı bir bukalemun gibi ortama, çağa, mesleğe, sanata, kısacası her şeye uyum sağlıyor.
Yalan söylemek, ille ağzımızdan çıkan kelimeler değildir. Hile yapmak, dolandırmak, kalpazanlık yapmak ve daha bir çok şeyi yapmak yalanın diğer branşları olmaktadır. Politikacılar, sanatçılar, bilim adamları kısacası tüm meslek dallarında rastlayabiliriz yalan ve yalancılara. Örneğin; kuduz aşısını Pasteur’ün bulmadığını, Toussaint adında rakibi olan bir başka veterinerin deneyleri sonucunda elde ettiği aşıyı, kendi bulmuş gibi gösterdiğini ve bunun sonucu olarak ta Toussaint’in birkaç ay sonra, sinir krizi geçirerek öldüğünü biliyor muydunuz?
Yalan, dünyanın yapılabilecek en kolay mesleği, icra edilebilecek en kolay sanatı, keşfedilebilecek en zor şeyleri kolayca keşfedebilmenin en kolay yoludur. Karşımızdaki insanın, yalan söylediğini anlasak bile, bir çoğumuz bunun doğruluğunu araştırma ihtiyacını duymuyoruz. Karşımızdakilerin duymak istediklerini onlara söylemek, onların mutluluğunu görüp karşılığında ödüllendirilmek, hepsi küçücük bir yalanın büyük eserleridir. Eğer doğruyu söylemiş olsanız başınıza gelebilecekleri asla tahmin edemezsiniz. Ama söylediğiniz yalan kariyerinizi arttırabilir, ödül almanızı sağlayabilir, maaşınızın artmasına neden olabilir.
Artık günümüzde, inkar etmenin bu kadar rahat olması, suça teşviki körüklemekte, insanların duymaktan hoşlanacakları şeylerin söylenmesi, yalanın cazibesini ve boyutunu, bir gökdelenin daima yükselen katları durumuna sokmaktadır. Git gide manevi değerlerin yozlaşması, kapitale dayalı sistemin içerisinde, insanların daha fazla para kazanma hırsı ile zamanın çoğunu çalışmaya ayırması ve kısa yoldan başarı ve zengin olma arzusu, yalan ve yalancılığın günümüzün en cazip mesleği durumuna gelmesine sebep olmaktadır.
Sabah yatağımızdan kalktığımız andan, gece yatağa girip uykuya dalmamıza kadar geçen sürede, sayısız yalan ve yalancıyla karşılaşmaktayız. Kahvaltıda yediğimiz ekmeğin gramajının eksik olmasından tutun da; televizyonda haberleri izlerken konuşan politikacının, ekonominin mükemmel durumundan, demokrasinin tıkır tıkır işlemesinden bahsetmesine kadar hep yalan vardır.
İşine geç kalan memurun söylediği bahaneden, dersine çalışmayan öğrencinin uydurduğu klasik “akşam elektrikler kesikti, çalışamadım” bahanesinin altında yine aynı yalan vardır.
Yalancılık artık günümüzün mesleğidir. Eskiden dürüstlüğün her şeyin üstünde olduğu söylenirdi, şimdilerde de yine söylenen bu. Ancak, eskisi kadar artık üstünde durulmamaktadır. Ne yazık ki mesleklerin icrasında ve üretilen politikaların temelinde yatan asıl gerçek yalandır. Reklamların tabanını oluşturan da aynı yalandır. İnsanları etkilemenin temelinde de aynı yalan karşınıza çıkar. Artık karizmatik liderlerin yerini günümüzde, insanları en iyi etkileyen ve bunu yaparken de onların duymaktan hoşlanacakları şeyleri, onlara en güzel şekilde ifade edebilenler almıştır. Yani gerçek yalancılar....
Ve ne yazık ki, yalandan hala kimse ölmemektedir…
Çocukların Söyledikleri Yalanları Üç Gruba Ayırabiliriz
1-Sözde yalanlar 7 yaş öncesi yalanlardır. Bunlara yalan denmez. Çocuk bu dönemde gerçek ve hayalin farkını yapamaz. Çünkü çocukta gerçekçilik duygusunun zaman içinde gelişmektedir. Gerçeğe bir ölçüde bağlı kalındığı gibi tümüyle başka bir olayda yaratılabilir. Çocuğun kendi ürünüdür ve bu kurduğu hayali gerçek gibi algılayabilir.
2.Alışık Haline Gelen Yalanlar: 7 yaş sonrası çocuklarda görülür. Yani artık çocuk gerçekle gerçek olmayanı ayırt etmesinden sonra devam eden yalanlardır. hayali yalanlardan daha önemli yalanlar söz konusudur.Bu tür yalanlar birtakım bencilce istekleri gerçekleştirmek için bilerek ve isteyerek başkalarını aldatmaktır.
3-Patolojik Yalanlar: duygulanım bozukluğundan kaynaklanan yalanlardır. Patolojik yalanların temelinde en sık aşağılık duygusu ve güç istemi ile karşılaşılmaktadır. Patolojik yalanda çocuk sevinçli ve kaygısız görülür ki bu ilgi çekicidir.Çocuk okulla ilgilenmez, aile içindeki olaylara kayıtsızdır, gerçek arkadaşlığı aramaz, davranışları oldukça çocuksudur, duygusal ve ahlaki olarak olgunluğa ulaşamamıştır.Patolojik yalan duygulanımda bir gerilemenin ifadesidir.
Dr. Ekrem Çulfa
İletişim Telefonu 05447243650
KAYNAKLAR
www.psikolojikdestek.org
www.ekremculfa.com
PSİKOLOG ERÇAKAR: BİR SORUN VARSA ÇÖZÜMÜ DE VARDIR
7/24 Psikolojik Danışmanlık Merkezi Psikologlarından Nagehan Erçakar:
“İnsanlar yaşam serüveni içerisinde tek başına kaldıramayacakları ağırlıkta sorunlarla karşı karşıya kalabilirler. Ama kişi kendini hiçbir şekilde umutsuzluğa mahkum etmemeli. Bir sorun varsa, mutlaka bir çözüm yolu da vardır” diyor.
‘Stres Çağı’ olarak da nitelendirdiğimiz şu dönemde; insanlar enerjilerinin önemli bir bölümünü türlü problemlerle başa çıkabilmek için harcamak zorunda kalıyorlar.
7/24 Psikolojik Danışmanlık iletişim: 0533 373 81 23– www.724psikoloji.com
Ekonomik zorluklar, aile içi anlaşmazlıklar, iş hayatında karşılaşılan sıkıntılar, bir yakınınızın vefatı, ters giden duygusal ilişkiler, trafik karmaşası ve benzer birçok neden; zaman zaman altından tek başına kalkamayacağımız yükler olarak adeta üzerimize çöküyorlar.
İşte tam da bu noktada psikologlar,pedagoglar,psikiyatristler,aile evlilik danismanlari ve psikolojik danışmanlık merkezleri, problemin çözümü için, bizlere destek verecek, yol – yöntem gösterecek kurumlar olarak ön plana çıkıyorlar.
Konu ile ilgili olarak, geçtiğimiz günlerde Kadıköy şehir merkezinde açılarak hizmet vermeye başlayan 7/24 Psikolojik Danışmanlık Merkezi’den Psikolog Nagehan Erçakar’ın görüşlerine baş vurduk.
Oldukça çarpıcı bilgiler aldığımız Psikolog Erçakar’ın değerlendirmesini okurlarımız ile paylaşıyoruz.
PSİKOLOG ERÇAKAR: "BİR SORUN VARSA ÇÖZÜMÜ DE VARDIR"
Yaşamımızı sürdürürken, zaman zaman kendimizle, eşimizle, evlatlarımızla, yakınlarımızla, iş ya da arkadaş çevremizle türlü nedenlerden tetiklenen sorunlar yaşamamız doğaldır.
Bu sorunlar, tek başına çözemeyeceğimiz yani işin içinden çıkamayacağımız bir noktaya geldiğinde, yapılması gereken en doğru şey; bir psikologa danışmak, onun yardımından istifade etmektir.
Sorunlu bir durumu görmezden gelmek, içe atmak çözümü noktasında ertelemelerde bulunmak; ancak problemi büyütür. Mesele, çözümü daha güç, farklı boyutlara sıçrayabilir. Dolayısı ile duruma müdahalede geç kalmamak önemlidir. Bir sorun varsa, çözümünün de var olduğunu bilmek gerekir.
PSİKOLOG ERÇAKAR: AVRUPA’DA PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK MERKEZLERİ DOĞAL RAĞBET GÖRÜYOR
Son yıllarda bu konudaki farkındalık artsa da Türkiyedeki vatandaşlar, psikolojik danışmanlık merkezlerinin varlığı, işlevi ve önemi hakkında yeterince bilgi sahibi – bilinçli değiller.
Avrupa’da durum bunun tam tersi. İnsanlar akla gelebilecek birçok sorunun çözümü için Psikolojik danışmanlık merkezlerinden sıklıkla faydalanıp problemlerini aşabiliyorlar.
7/24 Psikolojik Danışmanlık iletişim: 0533 373 81 23– www.724psikoloji.com
PSİKOLOG ERÇAKAR: ROLÜMÜZ YAŞAM KALİTESİNİ ARTIRMAK
Psikolojik danışmanlık merkezleri ve psikologlara geçmişten gelen bir ön yargı ile ‘deli doktoru’ yakıştırması yapılmakta. Bu böyle değil. Bizim rolümüz, insanların yaşam kalitesini artırmak. Örneğin, psikoloji danışmanlık merkezimizde; kişilerin, amaçlarını belirleme, sağlıklı karar verebilme, problemleri çözme noktasında PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK; çocukların yaşadığı çeşitli sorunların çözümünde izlenecek yolların belirlenerek uygulanması noktasında ÇOCUK VE ERGEN PSİKOLOJİSİ, stres ile başa çıkma, öfke kontrolü, iletişim becerisini artırma ve benzeri noktalarda KİŞİSEL GELİŞİM – YAŞAM KOÇLUĞU, aile içinde ve evlilikki çatışmaların ortadan kaldırılarak uyumlu ve sürdürülebilir bir evlilik için AİLE DANIŞMANLIĞI VE ÇİFT TERAPİSİ başlıklarında yaşamsal hizmetler verilmekte.
7/24 Psikolojik Danışmanlık iletişim: 0533 373 81 23– www.724psikoloji.com
GİZLİLİK VE GÜVEN ESAS
Psikolojik danışmanlık hizmetlerinde, gizlilik ve güven mesleki bir etik kural olarak esastır. Bize danışmak, yardım almak için merkezimize gelen herkes ile, kurduğumuz diyalogların mahremiyeti vardır. Bunlar başkaları ile hiçbir şekilde ve asla paylaşılmaz.
Biz Psikologlar,Pedagoglar,Aile Evlilik terapistleri, meseleye dışarıdan ve bütüncül olarak bakabilen, daha objektif değerlendirmeler yapabilen, kişinin fark edemediği ayrıntıları görerek ortaya çıkaran, üçüncü bir göz gibiyiz. Sonuç itibarı ile temel rolümüz; mevcut verileri göz önüne alarak, sahip olduğumuz uzmanlıkla, alternatif çözüm yolları sunmak, bireyin karar verme ve problem çözme becerisini geliştirmektir.
Altını çizerek şunu özellikle belirtmek isterim: Çoğu kez, bakış açınızı biraz değiştirdiğinizde, içgörünüz yükseldiğinde hayatınızın akışını da rahatlıkla değiştirebilirsiniz…
7/24 Psikolojik Danışmanlık iletişim: 0533 373 81 23– www.724psikoloji.com
Other by Psikolog Dr Ekrem Culfa
iletişim Telefonu : istanbul Kadikoy Bakirköy Fatih Mecidiyeköy Beylşkdüzü 7/24 Psikoterapi Merkezi Telefonu 0533 373 81 23
Uzman Psikolog ve Psikoterapist Dr. Ekrem Çulfa, hem duygusal ve hem de fiziksel bitkinlik gibi semptomlarla(belirtiler) ortaya çıkan tükenmişlik sendromunun, başta belirsiz çalışma saatleri olmak üzere, mobbing, etik anlayışa ters uygulamalar, kişinin yaptığı işin ve görev tanımının belirsiz olması gibi nedenlerle ortaya çıkabileceğini anlattı.
Özellikle özel sektördeki iş koşullarının kişilerin güvensiz hissetmelerine ve tükenmişlik sendromuna yakalanmalarına neden olduğunu anlatan Çulfa, “Ancak kişiler bu durumla ilgili çok fazla bilgi sahibi olmadığından, profesyonel psikolog psikiyatr yardımı almaları gerektiğinin farkına varmıyorlar” diye konuştu.
Uzman Psikolog ve Psikoterapist Dr. Ekrem Çulfa, Psikoterapi Haber muhabirine tükenmişlik sendromunun nedenler, belirtilerini ve tedavi yöntemlerini anlattı.
“TEMEL BELİRTİLER DUYGUSAL VE FİZİKSEL BİTKİNLİK”
Dr. Ekrem Çulfa, tükenmişlik sendromunun temel belirtilerinin duygusal ve fiziksel bitkinlik; kişisel başarının azalması ve duyarsızlaşma olduğunu söyledi.
Tükenmişlik sendromuna yakalanan kişinin eski “coşkusunu” kaybettiğine işaret eden Çulfa, sendromun fiziksel ve ruhsal çöküntü, işe dair isteksizlik ve kendine dair olumsuz, alaycı ve şüpheci inanışlar oluşturabileceğini dile getirdi.
“İLK AŞAMADA AĞIR İŞ YÜKÜ VE STRESTEN ŞİKÂYET EDİLİR”
Tükenmişlik sendromunun aniden değil, aylar içinde ve 4 aşama halinde geliştiğini ifade eden Çulfa, şöyle devam etti:
“Birinci aşamada kişi ağır iş yükü ağır stres ve yoğun taleplerden bahseder. İkinci aşamada kişinin işi kişisel ihtiyaçlarının önüne geçer ve fiziksel ve duygusal yorgunluk ortaya çıkar. Bu yorgunluk giderek kronikleşir ve çalışmaya devam ettikçe fiziksel şikâyetler baş göstermeye başlar.Üçüncü aşamada ise kişi artık kendini işe ait hissetmez ve performansı düşer. Dördüncü aşamada çaresizlik duyguları, nefret ve ne yaparsa yapsın gevşeyememe halleri görülür”
“DEPRESYONLA TÜKENMİŞLİK ARASINDA FARK VAR”
Depresyonla, tükenmişlik zaman zaman birbirine karıştırılsa da bu iki durum arasında ciddi farklar olduğuna dikkat çeken Erkal, depresyonda olumsuz duyguların tüm hayata yayıldığını ancak tükenmişlikte olumsuz yargı ve inanışların sadece işle ilgili olduğunu anlattı.
“ÇALIŞMA SAATLERİNİN BELİRSİZ OLMASI VE MOBBİNG TÜKENMİŞLİK SENDROMU YARATIYOR”
Dr. Ekrem Çulfa, çalışma saatlerinin belirsiz olmasının tükenmişlik sendromunun en önemli nedenlerinden olduğunu anlattı.
“İş saatlerinin uzun olmasından çok belirsiz olması tükenmişlik sendromuna yol açıyor” diyen Çulfa, sözlerine, “mobbing” adı altında toplanabilecek baskıcı tutumların; etik anlayışına ters uygulamaların; kişinin yaptığı işin ve görev tanımını belirsiz olmasının; ağır rekabet koşulları ve iş yerindeki ödül mekanizmasının yetersiz olmasının tükenmişliğe neden olabileceğini ekledi.
“İŞ HAYATIYLA ÖZEL HAYAT ARASINDA DENGE KURAMAYANLAR TÜKENİYOR”
Aynı şartlara maruz kalan bazı insanlar tükenmişlik yaşarken diğerlerinin bu yönde etkilenmemesini tavır ve kişilik özelliklerine bağlayan Çulfa şöyle devam etti:
“İş hayatıyla özel hayat arasında denge kurmakta güçlük çekenler öncelikli şekilde tükenmişlik sendromu yaşama riski taşıyor. Bunun dışında, mükemmeliyetçi kişilik özelliği taşıyanlar, ‘herkesi memnun etmeliyim’ diye düşünenler ve sağlık, eğitim ve hizmet sektöründe çalışanlar da risk grubunda sayılıyor.”
“ÇALIŞMAYA SIK SIK ARA VERİLMELİ”
Dr. Ekrem Çulfa, tükenmişlik sendromunun tedavisi için tükenmişliğin nedenlerinin incelenmesi gerektiğini söyleyerek, düzeltilebiliyorsa iş koşullarının düzeltilmesi; iş yerlerinin profesyonel koşullara taşınması ve kurumsallaşmanın sağlanması gerektiğini anlattı.
Bunların yapılması mümkün değilse, kişinin çalışmaya sık sık ara vermesi gerektiğini ifade eden Çulfa şöyle devam etti:
“Tükenmişlik sendromu yaşayan kişinin tedavisi için psikososyal destek mekanizmasının güçlenmesi, aile, dostlar ve arkadaşlarla daha fazla zaman geçirilmesi, sporun muhakkak yasam biçimi haline getirilmesi gerek.
Elbette sağlıklı beslenme ve sağlıklı uyku alışkanlıklarının kazanılması özellikle fiziksel sağlık koşullarının düzelmesinde, ardından da duygusal semptomların giderilmesinde önemli rol oynayacaktır.”
Tükenmişlik sendromuyla başa çıkmak için kişinin mutlaka bir kaç hobiyle uğraşması gerektiğini kaydeden Çulfa, işe dair beklentilerin de gerçekçi düzeye çekilmesi gerekliliği üzerinde durdu.
“ÜLKEMİZDE DE İNSANLAR ZAMANLA TÜKENİYORLAR ANCAK BİLİNÇ OLMADIĞINDAN YARDIM ALMIYORLAR”
Özel sektördeki iş koşullarının kişilerin güvensiz hissetmelerine ve tükenmişlik sendromuna yakalanmalarına neden olduğunu anlatan Çulfa, “Ancak kişiler bu durumla ilgili fazla bilgi sahibi olmadığından yardım almaları gerektiğinin farkına varmıyorlar” dedi.
Dr. Ekrem Çulfa, tükenmişlik sendromunun gerekli uzman psikolog/psikiyatr yardımı alındığından tedavi edilebileceğini vurguladı.
istanbul 7/24 Psikoterapi Merkezi Telefonu 0533 373 81 23
HANGİ ŞARTLARDA KURTARIR ?
HANGİ ALDATMALAR İLİŞKİYİ BİTİRİR?
Aşk Doktoru Ekrem Çulfa 05447243650
Bilindiği gibi dünya genelinde aldatma, boşanma ve ayrılık oranları her yıl biraz daha artıyor. Aldatmak, yakalanmadığınız sürece evliliğinize veya ilişkinize fayda sağlıyor gözükse bile etik bir yol değildir. Birçok kişinin en büyük korkusu partneri tarafından “aldatılmakdır”. Aldatılma aslında ilişkinin bir sorunudur ya da sorunlarından kaynaklanan bir problemdir. İlişki ya da evliliğin problemleri hep iki kişiden kaynaklanmaz bazen de eşlerin sadece birinin yaşadığı kaynaklanır. Normal şartlar altında iyi olması beklenen eşlerden biri, kendi iç dünyasındaki sıkıntılardanda aldatma eylemine sürüklenebilir ya da girebilir. Ancak, aldatma geçici bir mutluluğa neden olur. Aldatan, aldatılan ve üçüncü kişi sadece kendilerini aldatırlarsa ilişkilerinde yalancı bir mutluluğu bulurlar.
BAZEN BİRİ ÇIKAR VE MASKELERİ DÜŞÜRÜR
Yapılan araştırmalara ve tecrübelerime göre, aldatma ilişkiyi genelde şu üç sonuca götürür:
1. İlişki kuvvetlenerek devam eder ya da,
2. Çiftler aldatmanın oluşturduğu olumsuz halle birbirlerinin canını okuyarak ilişkiye devam ederler veya,
3. Aldatma ilişkiyi bitirir.
Aldatan kişi özellikle uzun süreli evliliklerde, yeni ilişki kurduğu kişi ile duygusal bir bağ oluşmuşsa kendisiyle ilgili yeni bir tarafını ya da unuttuğu, bastırdığı yönünü görür. Eşi bu tarafını beslemiyordur ya da ortaya çıkarmıyordur. Kendisiyle ilgili keşfettiği bu yeni tarafını yani gölge yanını eşinin hiçbir şekilde karşılamayacağına inanıyorsa aldattığı kişiyle ilişkiye devam edebilir o zaman. Bazen eşine yeni oluşan arzu ve beklentilerini dile getirerek karşılanmasını sağlar. Böyle bir durumda da aldatma ilişki de olumlu bir etki yaparak, ilişkiyi kuvvetlendirir. Aldatmanın, bağlanma ile ilişkisi çok fazla. Bağlanma bozukluğu yani birine güvenli bir biçimde bağlanma zorluğu yaşayan kişiler, eşini aldatmaya çok daha meyilli oluyor. Eşini sürekli aldatanlar bu grupta yer alıyor. Bağımlı kişiler eşlerini daha fazla aldatıyor, çünkü ilişki bitmiş olsa bile ayrılmayı başaramıyor. İnsanların en temel ihtiyacı fark edilme, önemsenme ve kabul edilmedir. Mevcut partner bunu karşılayamıyorsa bir gün birisi gelir fark edilme, önemsenme ve kabul edilme ihtiyaçları karşılanmayan kişiyi fark ettiğini gösterir, önemser, değerli hissettirir ve maskeleri düşürür.
ALDATIP EŞLERİNE DÖNENLER ÇOK
Bazen biri gelir, insanların maskenin arkasındaki gerçek olanı çıkarır... Mevcut olan ve yeni olan bir araya gelince kişi artık tüm beklentileri karşılanarak tamamlanmıştır. Üçgen ilişkiyi belli bir süre devam ettirir ama öyle bir an gelir ki, bir seçim yapmak zorunda kalırır. Zıt kutuplar farklı iki kişi tarafından karşılandığında hangisinden vazgeçerse öteki yarısının beklentilerinden vazgeçmesi gerekecektir. Bu içinden çıkılmaz bir haldir. Çoğunlukla benim seanslarda gözlemlediğim kişiler eşlerine dönmeyi tercih ederek eşleri dışındaki partnerin karşıladığı ihtiyaçlarının eşlerine transfer ediyorlar... Eş bunu başarabiliyorsa evlilik devam ediyor. Böylelikle eşte de değişim başlıyor.
UNUTMAYIN, Kimse aldatılmak ve aldatılmak gibi büyük bir acıyı yaşamak istemez değil mi?
ALDATAN PARTNERİN KAYIPLARI NELERDİR?
‘’Her şey berbat ettiğimin farkındayım. Bunun için gerçekten üzgünüm o böyle bir sadakatsizliği hiç bir zaman hak etmedi. Başka biriyle beraber olmanın kendi ilişkimin geleceğini böylesi bir tehlike içine sokacağı aklımın ucundan bile geçirmezdim. Ben de diğerleri gibi sıradan bir ilişki yaşar ve bitiririm sanmıştım. Bu ilişkinin evliliğimize böylesini olumsuz bir yansıması olabileceğini hiç düşünmemiştim. Çünkü bu ilişki yanlış bile olsa karıma olan sevgimle hiçbir alakası yoktu ve şimdi bu durumu nasıl düzelteceğim bilemiyorum. Düzeltmek için yaptığım hiçbir şey işe yaramıyor. O sürekli bu konuyu konuşmak istiyor ben ise istemiyorum. Çünkü her konuştuğumuzda daha çok üzülüyor ve öfkeleniyor, konuşmadığımda da onu anlamadığımı, yaşanan olayı önemsemediğimi zannediyor. Yani ne yaparsam yapayım işe yaramıyor. Hep aynı şeyleri konuşup duruyoruz. Onun bana olan güvenini kaybetmesini anlıyorum ama benim de kayıplarım var. Eşimin, çocuklarımın, aile büyüklerimin güvenini ve saygısını kaybettim. Hep suçlu psikolojisi ile dolaşıyorum, insanlardan kaçıyor kimseyi görmek istemiyorum. Utancımı ve üzüntümü göremiyor. Her suçun bir bedeli var. Nereye kadar bedel ödemek zorunda kalacağım?’’
Görüldüğü gibi sadakatsizliği yapanda zaman zaman sadakatsizliğe uğrayan gibi üzüntü ve çaresizlik yaşayabiliyor. Tabii ilişkisine evliliğine değer veriyor ve ilişkisini kaybetmek istemiyorsa.
Sadakatsizliği yapan partnerin çoğu kez göz ardı edilen duygu ve endişeleri şöyle özetlenebilir:
1. Şaşkınlık: Nasıl bu duruma geldim? Mevcut krizi nasıl atlatabiliriz? Bir gün her şeyin açığa çıkacağını ve onu böyle üzebileceğimi hiç düşünmemiştim. Nasıl böyle bir hata yaptım? Çaresizlik özür dilemek ve üzüntümü dile getirmek dışında ne yapabilirim ki? Niye özrümü kabul etmiyor? Niye bir daha asla böyle bir şey yapmayacağımı inanamıyor? Belirsizlik yaşanan bu olayı ne zaman geride bırakacak? Nereye kadar böyle devam edecek? Beraberliğimiz devam edecek mi? Ya O da Beni aldatmaya karar verirse?
2. Öfke: Bu olayın tek sorumlusu ben değilim. Evet sadakatsizliği ben yaptım ama ilişkimizde çok sağlıklı sayılmazdı. Bana ihtiyaç duyduğum ilgi ve sevgiyi uzun zamandır göstermiyordu. Tüm suçu üstlenmekten yoruldum. Artık dayanamıyorum.
3. Yalnızlık: Sadakatsizlik öncesi kendimi yalnız bırakılmış hissederdim. Şimdiki yalnızlığımın yanımda o zaman ki yalnızlık hiçbir şey değilmiş. Kimse benim yanımda değil ama pek çok kişi ona destek veriyor. Nereye kadar buna dayanabileceği mi bilmiyorum.
4. Suçluluk ve Utanç: Benimle her konuştuğunda kendimi duyarsız değersiz ahlaksız sahtekar gibi hissediyorum.
5. Umutsuzluk: Bana söylediklerini hak ettiğimi düşünüyorum. Buna rağmen beni affetmesini ve yaşantımıza eskisi gibi devam edebilmeyi çok isterdim ama sanırım bu asla gerçekleşmeyecek.
Bu noktada önemli olan umudu kaybetmeyip sabırlı olabilmektir. Size ve eşinize neler olduğunu anlamadan sorunu geride bırakamazsınız. Sadakatsizlik travmasını geride bırakabilmek öncelikle eşinizin neler yaşadığını ve hissettiğini hiçbir savunma ve gerekçe sunmadan dinleyip anlamak ile başlayan bir süreç gerektirir.
ÇİFTLERİN ALDATMA VE ALDATILMA TRAVMASINI ATLATIP İLERİYE DOĞRU ADIM ATMA AŞAMALARI NELERDİR?
Aldatma, aldatılan için tam bir travmadır. Sadakatsizlik travmasını geride bırakmak ancak onu anlayarak (düşünsel, duygusal ve davranışşal düzeyde), kabul ederek ve affederek gerçekleşir. Travmasını bir uzmandan profesyonel yardım alarak, başarıyla aşmış insanların öykülerini dinlersen, ‘’Çok acı bir yaşantı idi; ancak geride kaldı’’ dediklerini duyarsın.
Bir şeyi geride bırakmak, ancak yaşanmışlıkları protesto etmeyi bırakıp, otopsi raporlarını iyi okuyup yaşananların arkada kaldığını ve yeni koşullarda ilişkiye devam etmekle gerçekleşir.
Maddeler halinde özetle anlatmak istersek, Aldatma denen travmanın aşılması için yapmanız gerekenler şunlardır:
1- Kabul ve affetme
Bu aşamada, eşlerden geçmiş acı tecrübeyi olabildiğince önyargısız biçimde kabul etmeleri ve yaşanana dair küçük parçaları bir bütünlük içinde birleştirerek, yaşananlara anlam kazandırabilmeleri beklenir.
Bu aldatma sonucu yaşanan travmayı kabul etmek, o travmaya ve etkilerine boyun eğmek değildir.
Kabul etmek, yaşanılanların adil olduğunu düşünmek değildir.
Yaşanılanları unutmak hiç değildir.
Kabul, olayları olmasını istediğiniz şekilde görmekten vazgeçip, olduğu gibi görmeyi başarabilmektir.
Genelde aldatılan partner ‘’Nasıl bunu yapar, nasıl bu kadar acımasız olabilir?’’ şeklinde tekrarlayan düşünceler ile acı çeker.
Esasında bu tip travmalar sana ve bana dünyanın itici gücü olmadığımızı ve olayların gidişinde belirleyicilik rolümüzün ne kadar sınırlı olduğunu gösterir.
İletişim, Seans ve Randevu Telefonu 05447243650
Yalan bir hatayı gizlemek amacıyla gerçeğe uygun olmayan davranış girişimlerinde bulunmaktır. Bu girişim sözel yolla, jest yoluyla ya da susma yoluyla olabilir. Sosyal bir davranış olan yalanın amacı; başkalarını aldatmaktır. Yalan bazen zararını gördüğümüz, bazen de kısa süreli bize faydası dokunan ama hepimizin karşılaştığı acı bir gerçektir. Yalan, insanlığın varoluşuyla başlayan ve devam eden bir gerçektir.
“Dünyada ölümden başkası yalan” diyor Candan Erçetin, ve “yalan”ın da hayatımızda yer edindiği de kaçınılmaz “gerçek”! Yalan söylemek, artık hayatımızda yediğimiz yemek, içtiğimiz su, cinsel ihtiyaçlarımız kadar doğal ve hatta bu ihtiyaçlarımızla iç içe geçmiş durumdadır. Küçüğümüz büyüğümüz, yaşlımız, gencimiz hepimiz bir şekilde yalan söylüyoruz. Aslında hepimiz yalan söylememiz gerektiğini çok iyi biliyoruz. Yalanın zayıf karakterli insanların silahı olduğunun da farkındayız. Peki bunları bile bile bizler neden yalan söylemeye devam ediyoruz? Neden herkes yalan söylüyor, yalan söyleme hastalığı bizde nasıl yerleşiyor?
İki ana nedenden dolayı yalan söylüyoruz:
a) Cezadan kaç(ın)mak. Babasının dayağından korkan çocuk yalan söyler çünkü doğru söylerse ceza ile karşılaşacaktır. Ödevini yapmayan öğrenci yalan söyler çünkü, öğretmenin kendisine düşük not vermesini istememektedir.
b) Mükafat (ödül) elde etmek. Küçük çocuk ilgiyi üzerine çekmek için yalan söyler, göreceği ilgi onun mükafatıdır. Tüccar kalitesiz malı kaliteli diye anlatır, alacağı ücret onun ödülüdür.
Öğrencilere verilen eğitimleri(terapileri) MEBBİS"e otomatik aktarın.
Cezadan kurtulmak ya da ödüle ulaşmak amacıyla yalan söyleyen bizler acaba yalanı nereden öğreniyoruz?
a) Ailemizden: Küçüklüğümüzden beri anne babalarımız bize yalan söylüyor. “Oğlum sesiz ol sana çikolata alacağım. “ “Akşam baban gelince sana oyuncak getirecek”. Sakın demeyin, bebek ne anlar yalandan. Ancak zihni, bu yalanlarını otomatik olarak kaydeder. Çocuk biraz büyür ve sonra başka yalanlara şahit olur. Eve gelen telefona baba “evde yok de oğlum” der. Annesi 9 yaşındaki oğluyla minibüse biner ama üç beş kuruş kar yapabilmek için “o henüz 5 yaşında, okula gitmiyor” diyerek yalan söyler. Evde çekiştirdiği komşusunu, mahallede görse güleryüz gösterip över. Böyle bir ailede büyüyen çocuk yalanın gayet doğal bir şey olduğunu düşünerek kendisi de yalan söylemeye başlar.
b) Basılı ve görsel yayınlardan: Bir gün televizyonunuzu sadece izlediğini programlardaki yalanları bulmak için izleyin. Aşk dizilerinde, aksiyon filmlerinde, magazin programlarında, sabah programlarında, reklamlarda, haberlerde sizce ne kadar yalana rastlarsınız? Maalesef yalan söylemeyi biz daha küçüklüğümüzde televizyonlardan öğreniyoruz. En masum çizgi filmlerde, romanlarda bile yalana maruz kalan bizlerin bilinçaltına yalan o kadar normal bir şey olarak kazınıyor ki, sonrasında onu içimizden söküp atmak çok güçleşiyor.
c) Çevremizden: Ailemiz yalan söylemese, televizyon izlemesek de çevremizde yalan söyleyen o kadar kimse var ki. Kısacası arkadaşlarımız, komşularımız, amcalarımız, teyzelerimiz gözümüzün içine baka baka yalan söyleyebiliyorlar. Bazen şaka olsun yalan söylüyorlar ama sonuçta netice değişmiyor ve biz yine yalana muhatap oluyoruz.
Bazı araştırmacılar, yalanı, söyleyenin patolojisini, yalanın hedefini ve içeriğini göz önünde bulundurarak, şöyle sınıflandırmışlardır
Faydalı yalanlar: İlişkilerimizin iyiliği için
Histerik yalanlar: İlgi toplamak için
Savunma için söylenen yalanlar: Kendimizi zor durumdan kurtarmak için
Telafi etmek için söylenen yalanlar: Başkalarını etkilemek için
Kötülük için söylenen yalanlar: Kişisel çıkarlar elde etmek için
Dedikodu için söylenen yalanlar: Abartarak laf yaymak için
İmalı yalanlar: Yarı doğru ile yanlış yönlendirme yapmak için
Aşka gelip söylenen yalanlar: Başkalarının çıkarlarını gözetmek için
Patolojik yalanlar: Kendimizi ve başkalarını hırpalamak için
Yalancılık günümüzde bir meslek ve hatta daha da ileri, bir sanat olmuş. Teknolojik ilerlemelerin bu kadar hızlı ve yoğun yaşanması da engelleyemiyor yalanı ve yalan söylemeyi. Hatta yalan ve yalancılık çağa ayak uydurup hızla büyüyüp ve gün be gün gelişim gösteriyor. Tıpkı bir bukalemun gibi ortama, çağa, mesleğe, sanata, kısacası her şeye uyum sağlıyor.
Yalan söylemek, ille ağzımızdan çıkan kelimeler değildir. Hile yapmak, dolandırmak, kalpazanlık yapmak ve daha bir çok şeyi yapmak yalanın diğer branşları olmaktadır. Politikacılar, sanatçılar, bilim adamları kısacası tüm meslek dallarında rastlayabiliriz yalan ve yalancılara. Örneğin; kuduz aşısını Pasteur’ün bulmadığını, Toussaint adında rakibi olan bir başka veterinerin deneyleri sonucunda elde ettiği aşıyı, kendi bulmuş gibi gösterdiğini ve bunun sonucu olarak ta Toussaint’in birkaç ay sonra, sinir krizi geçirerek öldüğünü biliyor muydunuz?
Yalan, dünyanın yapılabilecek en kolay mesleği, icra edilebilecek en kolay sanatı, keşfedilebilecek en zor şeyleri kolayca keşfedebilmenin en kolay yoludur. Karşımızdaki insanın, yalan söylediğini anlasak bile, bir çoğumuz bunun doğruluğunu araştırma ihtiyacını duymuyoruz. Karşımızdakilerin duymak istediklerini onlara söylemek, onların mutluluğunu görüp karşılığında ödüllendirilmek, hepsi küçücük bir yalanın büyük eserleridir. Eğer doğruyu söylemiş olsanız başınıza gelebilecekleri asla tahmin edemezsiniz. Ama söylediğiniz yalan kariyerinizi arttırabilir, ödül almanızı sağlayabilir, maaşınızın artmasına neden olabilir.
Artık günümüzde, inkar etmenin bu kadar rahat olması, suça teşviki körüklemekte, insanların duymaktan hoşlanacakları şeylerin söylenmesi, yalanın cazibesini ve boyutunu, bir gökdelenin daima yükselen katları durumuna sokmaktadır. Git gide manevi değerlerin yozlaşması, kapitale dayalı sistemin içerisinde, insanların daha fazla para kazanma hırsı ile zamanın çoğunu çalışmaya ayırması ve kısa yoldan başarı ve zengin olma arzusu, yalan ve yalancılığın günümüzün en cazip mesleği durumuna gelmesine sebep olmaktadır.
Sabah yatağımızdan kalktığımız andan, gece yatağa girip uykuya dalmamıza kadar geçen sürede, sayısız yalan ve yalancıyla karşılaşmaktayız. Kahvaltıda yediğimiz ekmeğin gramajının eksik olmasından tutun da; televizyonda haberleri izlerken konuşan politikacının, ekonominin mükemmel durumundan, demokrasinin tıkır tıkır işlemesinden bahsetmesine kadar hep yalan vardır.
İşine geç kalan memurun söylediği bahaneden, dersine çalışmayan öğrencinin uydurduğu klasik “akşam elektrikler kesikti, çalışamadım” bahanesinin altında yine aynı yalan vardır.
Yalancılık artık günümüzün mesleğidir. Eskiden dürüstlüğün her şeyin üstünde olduğu söylenirdi, şimdilerde de yine söylenen bu. Ancak, eskisi kadar artık üstünde durulmamaktadır. Ne yazık ki mesleklerin icrasında ve üretilen politikaların temelinde yatan asıl gerçek yalandır. Reklamların tabanını oluşturan da aynı yalandır. İnsanları etkilemenin temelinde de aynı yalan karşınıza çıkar. Artık karizmatik liderlerin yerini günümüzde, insanları en iyi etkileyen ve bunu yaparken de onların duymaktan hoşlanacakları şeyleri, onlara en güzel şekilde ifade edebilenler almıştır. Yani gerçek yalancılar....
Ve ne yazık ki, yalandan hala kimse ölmemektedir…
Çocukların Söyledikleri Yalanları Üç Gruba Ayırabiliriz
1-Sözde yalanlar 7 yaş öncesi yalanlardır. Bunlara yalan denmez. Çocuk bu dönemde gerçek ve hayalin farkını yapamaz. Çünkü çocukta gerçekçilik duygusunun zaman içinde gelişmektedir. Gerçeğe bir ölçüde bağlı kalındığı gibi tümüyle başka bir olayda yaratılabilir. Çocuğun kendi ürünüdür ve bu kurduğu hayali gerçek gibi algılayabilir.
2.Alışık Haline Gelen Yalanlar: 7 yaş sonrası çocuklarda görülür. Yani artık çocuk gerçekle gerçek olmayanı ayırt etmesinden sonra devam eden yalanlardır. hayali yalanlardan daha önemli yalanlar söz konusudur.Bu tür yalanlar birtakım bencilce istekleri gerçekleştirmek için bilerek ve isteyerek başkalarını aldatmaktır.
3-Patolojik Yalanlar: duygulanım bozukluğundan kaynaklanan yalanlardır. Patolojik yalanların temelinde en sık aşağılık duygusu ve güç istemi ile karşılaşılmaktadır. Patolojik yalanda çocuk sevinçli ve kaygısız görülür ki bu ilgi çekicidir.Çocuk okulla ilgilenmez, aile içindeki olaylara kayıtsızdır, gerçek arkadaşlığı aramaz, davranışları oldukça çocuksudur, duygusal ve ahlaki olarak olgunluğa ulaşamamıştır.Patolojik yalan duygulanımda bir gerilemenin ifadesidir.
Dr. Ekrem Çulfa
İletişim Telefonu 05447243650
KAYNAKLAR
www.psikolojikdestek.org
www.ekremculfa.com
PSİKOLOG ERÇAKAR: BİR SORUN VARSA ÇÖZÜMÜ DE VARDIR
7/24 Psikolojik Danışmanlık Merkezi Psikologlarından Nagehan Erçakar:
“İnsanlar yaşam serüveni içerisinde tek başına kaldıramayacakları ağırlıkta sorunlarla karşı karşıya kalabilirler. Ama kişi kendini hiçbir şekilde umutsuzluğa mahkum etmemeli. Bir sorun varsa, mutlaka bir çözüm yolu da vardır” diyor.
‘Stres Çağı’ olarak da nitelendirdiğimiz şu dönemde; insanlar enerjilerinin önemli bir bölümünü türlü problemlerle başa çıkabilmek için harcamak zorunda kalıyorlar.
7/24 Psikolojik Danışmanlık iletişim: 0533 373 81 23– www.724psikoloji.com
Ekonomik zorluklar, aile içi anlaşmazlıklar, iş hayatında karşılaşılan sıkıntılar, bir yakınınızın vefatı, ters giden duygusal ilişkiler, trafik karmaşası ve benzer birçok neden; zaman zaman altından tek başına kalkamayacağımız yükler olarak adeta üzerimize çöküyorlar.
İşte tam da bu noktada psikologlar,pedagoglar,psikiyatristler,aile evlilik danismanlari ve psikolojik danışmanlık merkezleri, problemin çözümü için, bizlere destek verecek, yol – yöntem gösterecek kurumlar olarak ön plana çıkıyorlar.
Konu ile ilgili olarak, geçtiğimiz günlerde Kadıköy şehir merkezinde açılarak hizmet vermeye başlayan 7/24 Psikolojik Danışmanlık Merkezi’den Psikolog Nagehan Erçakar’ın görüşlerine baş vurduk.
Oldukça çarpıcı bilgiler aldığımız Psikolog Erçakar’ın değerlendirmesini okurlarımız ile paylaşıyoruz.
PSİKOLOG ERÇAKAR: "BİR SORUN VARSA ÇÖZÜMÜ DE VARDIR"
Yaşamımızı sürdürürken, zaman zaman kendimizle, eşimizle, evlatlarımızla, yakınlarımızla, iş ya da arkadaş çevremizle türlü nedenlerden tetiklenen sorunlar yaşamamız doğaldır.
Bu sorunlar, tek başına çözemeyeceğimiz yani işin içinden çıkamayacağımız bir noktaya geldiğinde, yapılması gereken en doğru şey; bir psikologa danışmak, onun yardımından istifade etmektir.
Sorunlu bir durumu görmezden gelmek, içe atmak çözümü noktasında ertelemelerde bulunmak; ancak problemi büyütür. Mesele, çözümü daha güç, farklı boyutlara sıçrayabilir. Dolayısı ile duruma müdahalede geç kalmamak önemlidir. Bir sorun varsa, çözümünün de var olduğunu bilmek gerekir.
PSİKOLOG ERÇAKAR: AVRUPA’DA PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK MERKEZLERİ DOĞAL RAĞBET GÖRÜYOR
Son yıllarda bu konudaki farkındalık artsa da Türkiyedeki vatandaşlar, psikolojik danışmanlık merkezlerinin varlığı, işlevi ve önemi hakkında yeterince bilgi sahibi – bilinçli değiller.
Avrupa’da durum bunun tam tersi. İnsanlar akla gelebilecek birçok sorunun çözümü için Psikolojik danışmanlık merkezlerinden sıklıkla faydalanıp problemlerini aşabiliyorlar.
7/24 Psikolojik Danışmanlık iletişim: 0533 373 81 23– www.724psikoloji.com
PSİKOLOG ERÇAKAR: ROLÜMÜZ YAŞAM KALİTESİNİ ARTIRMAK
Psikolojik danışmanlık merkezleri ve psikologlara geçmişten gelen bir ön yargı ile ‘deli doktoru’ yakıştırması yapılmakta. Bu böyle değil. Bizim rolümüz, insanların yaşam kalitesini artırmak. Örneğin, psikoloji danışmanlık merkezimizde; kişilerin, amaçlarını belirleme, sağlıklı karar verebilme, problemleri çözme noktasında PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK; çocukların yaşadığı çeşitli sorunların çözümünde izlenecek yolların belirlenerek uygulanması noktasında ÇOCUK VE ERGEN PSİKOLOJİSİ, stres ile başa çıkma, öfke kontrolü, iletişim becerisini artırma ve benzeri noktalarda KİŞİSEL GELİŞİM – YAŞAM KOÇLUĞU, aile içinde ve evlilikki çatışmaların ortadan kaldırılarak uyumlu ve sürdürülebilir bir evlilik için AİLE DANIŞMANLIĞI VE ÇİFT TERAPİSİ başlıklarında yaşamsal hizmetler verilmekte.
7/24 Psikolojik Danışmanlık iletişim: 0533 373 81 23– www.724psikoloji.com
GİZLİLİK VE GÜVEN ESAS
Psikolojik danışmanlık hizmetlerinde, gizlilik ve güven mesleki bir etik kural olarak esastır. Bize danışmak, yardım almak için merkezimize gelen herkes ile, kurduğumuz diyalogların mahremiyeti vardır. Bunlar başkaları ile hiçbir şekilde ve asla paylaşılmaz.
Biz Psikologlar,Pedagoglar,Aile Evlilik terapistleri, meseleye dışarıdan ve bütüncül olarak bakabilen, daha objektif değerlendirmeler yapabilen, kişinin fark edemediği ayrıntıları görerek ortaya çıkaran, üçüncü bir göz gibiyiz. Sonuç itibarı ile temel rolümüz; mevcut verileri göz önüne alarak, sahip olduğumuz uzmanlıkla, alternatif çözüm yolları sunmak, bireyin karar verme ve problem çözme becerisini geliştirmektir.
Altını çizerek şunu özellikle belirtmek isterim: Çoğu kez, bakış açınızı biraz değiştirdiğinizde, içgörünüz yükseldiğinde hayatınızın akışını da rahatlıkla değiştirebilirsiniz…
7/24 Psikolojik Danışmanlık iletişim: 0533 373 81 23– www.724psikoloji.com
iletişim Telefonu : istanbul Kadikoy Bakirköy Fatih Mecidiyeköy Beylşkdüzü 7/24 Psikoterapi Merkezi Telefonu 0533 373 81 23
Uzman Psikolog ve Psikoterapist Dr. Ekrem Çulfa, hem duygusal ve hem de fiziksel bitkinlik gibi semptomlarla(belirtiler) ortaya çıkan tükenmişlik sendromunun, başta belirsiz çalışma saatleri olmak üzere, mobbing, etik anlayışa ters uygulamalar, kişinin yaptığı işin ve görev tanımının belirsiz olması gibi nedenlerle ortaya çıkabileceğini anlattı.
Özellikle özel sektördeki iş koşullarının kişilerin güvensiz hissetmelerine ve tükenmişlik sendromuna yakalanmalarına neden olduğunu anlatan Çulfa, “Ancak kişiler bu durumla ilgili çok fazla bilgi sahibi olmadığından, profesyonel psikolog psikiyatr yardımı almaları gerektiğinin farkına varmıyorlar” diye konuştu.
Uzman Psikolog ve Psikoterapist Dr. Ekrem Çulfa, Psikoterapi Haber muhabirine tükenmişlik sendromunun nedenler, belirtilerini ve tedavi yöntemlerini anlattı.
“TEMEL BELİRTİLER DUYGUSAL VE FİZİKSEL BİTKİNLİK”
Dr. Ekrem Çulfa, tükenmişlik sendromunun temel belirtilerinin duygusal ve fiziksel bitkinlik; kişisel başarının azalması ve duyarsızlaşma olduğunu söyledi.
Tükenmişlik sendromuna yakalanan kişinin eski “coşkusunu” kaybettiğine işaret eden Çulfa, sendromun fiziksel ve ruhsal çöküntü, işe dair isteksizlik ve kendine dair olumsuz, alaycı ve şüpheci inanışlar oluşturabileceğini dile getirdi.
“İLK AŞAMADA AĞIR İŞ YÜKÜ VE STRESTEN ŞİKÂYET EDİLİR”
Tükenmişlik sendromunun aniden değil, aylar içinde ve 4 aşama halinde geliştiğini ifade eden Çulfa, şöyle devam etti:
“Birinci aşamada kişi ağır iş yükü ağır stres ve yoğun taleplerden bahseder. İkinci aşamada kişinin işi kişisel ihtiyaçlarının önüne geçer ve fiziksel ve duygusal yorgunluk ortaya çıkar. Bu yorgunluk giderek kronikleşir ve çalışmaya devam ettikçe fiziksel şikâyetler baş göstermeye başlar.Üçüncü aşamada ise kişi artık kendini işe ait hissetmez ve performansı düşer. Dördüncü aşamada çaresizlik duyguları, nefret ve ne yaparsa yapsın gevşeyememe halleri görülür”
“DEPRESYONLA TÜKENMİŞLİK ARASINDA FARK VAR”
Depresyonla, tükenmişlik zaman zaman birbirine karıştırılsa da bu iki durum arasında ciddi farklar olduğuna dikkat çeken Erkal, depresyonda olumsuz duyguların tüm hayata yayıldığını ancak tükenmişlikte olumsuz yargı ve inanışların sadece işle ilgili olduğunu anlattı.
“ÇALIŞMA SAATLERİNİN BELİRSİZ OLMASI VE MOBBİNG TÜKENMİŞLİK SENDROMU YARATIYOR”
Dr. Ekrem Çulfa, çalışma saatlerinin belirsiz olmasının tükenmişlik sendromunun en önemli nedenlerinden olduğunu anlattı.
“İş saatlerinin uzun olmasından çok belirsiz olması tükenmişlik sendromuna yol açıyor” diyen Çulfa, sözlerine, “mobbing” adı altında toplanabilecek baskıcı tutumların; etik anlayışına ters uygulamaların; kişinin yaptığı işin ve görev tanımını belirsiz olmasının; ağır rekabet koşulları ve iş yerindeki ödül mekanizmasının yetersiz olmasının tükenmişliğe neden olabileceğini ekledi.
“İŞ HAYATIYLA ÖZEL HAYAT ARASINDA DENGE KURAMAYANLAR TÜKENİYOR”
Aynı şartlara maruz kalan bazı insanlar tükenmişlik yaşarken diğerlerinin bu yönde etkilenmemesini tavır ve kişilik özelliklerine bağlayan Çulfa şöyle devam etti:
“İş hayatıyla özel hayat arasında denge kurmakta güçlük çekenler öncelikli şekilde tükenmişlik sendromu yaşama riski taşıyor. Bunun dışında, mükemmeliyetçi kişilik özelliği taşıyanlar, ‘herkesi memnun etmeliyim’ diye düşünenler ve sağlık, eğitim ve hizmet sektöründe çalışanlar da risk grubunda sayılıyor.”
“ÇALIŞMAYA SIK SIK ARA VERİLMELİ”
Dr. Ekrem Çulfa, tükenmişlik sendromunun tedavisi için tükenmişliğin nedenlerinin incelenmesi gerektiğini söyleyerek, düzeltilebiliyorsa iş koşullarının düzeltilmesi; iş yerlerinin profesyonel koşullara taşınması ve kurumsallaşmanın sağlanması gerektiğini anlattı.
Bunların yapılması mümkün değilse, kişinin çalışmaya sık sık ara vermesi gerektiğini ifade eden Çulfa şöyle devam etti:
“Tükenmişlik sendromu yaşayan kişinin tedavisi için psikososyal destek mekanizmasının güçlenmesi, aile, dostlar ve arkadaşlarla daha fazla zaman geçirilmesi, sporun muhakkak yasam biçimi haline getirilmesi gerek.
Elbette sağlıklı beslenme ve sağlıklı uyku alışkanlıklarının kazanılması özellikle fiziksel sağlık koşullarının düzelmesinde, ardından da duygusal semptomların giderilmesinde önemli rol oynayacaktır.”
Tükenmişlik sendromuyla başa çıkmak için kişinin mutlaka bir kaç hobiyle uğraşması gerektiğini kaydeden Çulfa, işe dair beklentilerin de gerçekçi düzeye çekilmesi gerekliliği üzerinde durdu.
“ÜLKEMİZDE DE İNSANLAR ZAMANLA TÜKENİYORLAR ANCAK BİLİNÇ OLMADIĞINDAN YARDIM ALMIYORLAR”
Özel sektördeki iş koşullarının kişilerin güvensiz hissetmelerine ve tükenmişlik sendromuna yakalanmalarına neden olduğunu anlatan Çulfa, “Ancak kişiler bu durumla ilgili fazla bilgi sahibi olmadığından yardım almaları gerektiğinin farkına varmıyorlar” dedi.
Dr. Ekrem Çulfa, tükenmişlik sendromunun gerekli uzman psikolog/psikiyatr yardımı alındığından tedavi edilebileceğini vurguladı.
istanbul 7/24 Psikoterapi Merkezi Telefonu 0533 373 81 23