Edebiyatımızda Hz. Musa’nın Tûr-ı Sînâ’da yüce Allah ile görüşmesini tasvir eden pek çok eser bul... more Edebiyatımızda Hz. Musa’nın Tûr-ı Sînâ’da yüce Allah ile görüşmesini tasvir eden pek çok eser bulunmaktadır. Bunların bazıları Musa-nâme tarzında Hz. Musa’nın hayatının bütünü hakkında bilgi verirken bazıları sadece Tûr Dağı’ndaki bu görüşmeye odaklanmıştır. Çağatay Türkçesi ile el yazması olarak kaleme alınmış olan Rāżınāme-i Ḥażret-i Mūsā ʿAleyhi’s-selām adlı eser de sadece Tûr Dağı’ndaki görüşmeyi ele almakta ve bu görüşme üzerinden de olgun Müslüman birey inşasına katkıda bulunmaya çalışmaktadır. 322 varaktan müteşekkil bir risalenin 306b-315a sayfaları arasında yer alan Rāżınāme-i Ḥażret-i Mūsā ʿAleyhi’s-selām bölümünün yazılış tarihi belli değildir. Ancak ilgili risalenin ilk eseri olan Ḳābus-nāme’nin sonunda 1235 (1819-1820) tarihi yer almaktadır. Yazarı veya müstensihi hakkında bilgi olmayan G. Jarring’in koleksiyonundan alınmış olan eserin ilk sayfasında mühür şeklinde Latin alfabesi ile G. Raquettte Kaschgar, Türkestan yazılmaktadır. Çağatay Türkçesinin klasik sonrası devri eseri olduğu anlaşılan el yazmasının çeviri yazısının yapılması, ses bilgisi ve şekil bilgisi unsurlarının tespit edilerek başta tarihî Türk lehçesi olan Çağatay Türkçesi olmak üzere Çağdaş Türk Lehçeleri alanlarında yapılan araştırmalarda önemli bir boşluğu dolduracağı düşünülmektedir.
Fakrın terim anlamı yoksulluktur. Tasavvuftaysa insanın kendisini her zaman yaratıcısına muhtaç b... more Fakrın terim anlamı yoksulluktur. Tasavvuftaysa insanın kendisini her zaman yaratıcısına muhtaç bilmesidir. Fakr teriminden yola çıkılarak yazılmış olan Fakrnameler tasavvuf ehli ve şeyhinin nasıl olması gerektiği konularını inceleyen hem manzum hem de mensur eserlerdir. 1730 yılında dünyaya gelen lakin ölüm tarihiyle ilgili kesin bir bilgi bulunamayan Muhammed Bin Abdullah Harâbâtî’nin bilinen iki eserinden birisi Fakrname’dir. Fakrname’nin iki ayrı nüshası bulunmaktadır. Bunlardan birisi Özbekistan’da Harabatî Türkî adlı eserin içerisinde, diğeri ise Kırgızistan İlimler Akademisi’nde müstakil bir eserdir. Kırgızistan nüshası üzerine yaptığımız bu çalışmamızda dönemin dil yapısına uygun olarak toplum tarafından kullanılan Arapça ve Farsça unsurlar belirlenip morfolojik yönden incelenecektir. Hareket noktamız olan Harâbâtî Fakrnamesi incelendiğinde dönemsel olarak Çağatay Türkçesinde tespit edilen dil özelliklerinin az ya da çok kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu alanda yapılan çalışmaların yetersizliğinden dolayı böyle bir çalışmanın hem Çağatay Türkçesi için hem de o dönemde Arapça ve Farsçadan hangi morfolojik unsurların dilde var olduğunun ortaya konulacak olmasından dolayı önemini artırmaktadır.
Türkiye Türkçesi öğretiminin tarihine kısaca değinildikten sonra Kırgızistan'da Türkiye Türkçesi... more Türkiye Türkçesi öğretiminin tarihine kısaca değinildikten sonra Kırgızistan'da Türkiye Türkçesi öğretiminin tarihi istatisitiki verilerden de faydalanılarak anlatılmaya çalışılmıştır.
Arapça fetâ kelimesinden türetilmiş olan fütüvvet; yiğitlik, cömertlik, gençlik, kahramanlık anla... more Arapça fetâ kelimesinden türetilmiş olan fütüvvet; yiğitlik, cömertlik, gençlik, kahramanlık anlamlarına gelmektedir. Fütüvvet terimi zaman içerisinde anlam değişikliklerine uğramış, tasavvufta yer edinerek ilerleyen zamanlarda gelenek, göreneklerin, dinî törenlerin ve meslek risalelerinin yazıldığı fütüvvet-nâmeler tür olarak edebiyatta önemli bir yere sahip olmuştur. Söz konusu terim, Türk dünyasında ise ilk kez Horasan bölgesinde kullanılmış olmakla birlikte Anadolu coğrafyasında bu alanda yazılmış olan eserler Ahilik teşkilatı ve loncaların kurulması, işletilmesinde kılavuzluk görevi üstlenmiştir. Araştırmada incelenmiş olan fütüvvet-nâme adlı el yazması, klasik sonrası Çağatay Türkçesi ile yazılmış bir risaledir. Kırgızistan’dan temin edilen risalenin tamamı 24 varaktan müteşekkildir ve ilk 18 varaklık kısmı incelememize konu olmuştur. Konu olarak bir kısmı çoban-nâme bir kısmı ise dua-nâme olan el yazmasında yazar ve yazıldığı tarih ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Çalışmada metnin çeviri yazısı, ses bilgisi, şekil bilgisi incelemesi yapılmış, gerekli görülen yerlerde açıklamalara da yer verilmiştir. Çalışmanın amacı klasik sonrası Çağatay Türkçesiyle yazılan eserlerin, geçiş dönemi eserleri olmaları hasebiyle hem Çağatay Türkçesi hem de modern Türk lehçelerinin araştırmacılarına önemli dil materyalleri sunmalarıdır. Bu dil verileri nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi tekniğiyle ele alınmıştır.
ÇAĞATAY ŞAİRİ MUHAMMED B. ABDULLAH HARÂBÂTÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ, 2021
1638 yılında doğmuş olan Muhammed b. Abdullah Harâbâtî’nin kaç yılında vefat ettiği ve nereli old... more 1638 yılında doğmuş olan Muhammed b. Abdullah Harâbâtî’nin kaç yılında vefat ettiği ve nereli olduğuna dair elimizde kesin bilgiler mevcut değildir. Ancak 1730-1735 yılları arasında öldüğü, mesnevisine dayandırılarak söylenebilir. Doğduğu ve yaşadığı yer ile ilgili ise iki farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Özbekistan’ın Taşkent şehri yakınlarında doğduğu, Özbekistan’ın çeşitli şehirlerinde eğitim aldığı ve yine Taşkent yakınlarında vefat ettiğidir. Bu sebeple vefat ettiği yerde kendisine ait bir türbe ve o türbenin de babadan oğula geçerek gelen bir bekçisi hâlâ bulunmaktadır. Harâbâtî’nin şeceresi ile birlikte bu bilgilerin de verildiği Özbekçe olarak yayınlanmış olan Mavlono Harobotiy Kulliyot adlı eserde mutasavvıfın şeceresi ile eserlerinin yazılış tarihlerindeki uyumsuzluğa da yer verilmiştir. İkinci görüş ise bugün Doğu Türkistan topraklarında yer alan Aksu’da doğduğu ilk eğitimini burada aldıktan sonra Buhara, Semerkant gibi devrin ilim merkezlerinde eğitim aldıktan sonra tekrar kendi beldesine dönerek burada öğrenci yetiştirdiği ve burada vefat ettiği yönündedir. Bizce bu ikinci görüşün doğru olma ihtimali daha fazladır. Nereli olduğu ve kaç yıl yaşadığı gibi konular dışında Harâbâti’nin eserleri ile ilgili de farklı görüşler bulunmaktadır. Mutasavvıfın bilinen bir fark-nâmesi ve iki mesnevisi vardır. Yaptığımız araştırmalarda gördük ki bu iki mesnevinin Doğu Türkistan, Özbekistan ve Kazakistan’da birçok el yazması, taş basması ve matbu baskısı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra bu mesnevilerden birisi G. Jarring’in koleksiyonunda da bulunmaktadır. Birbiri ile karıştırılan bu iki mesneviden bizim ikinci olarak bahsettiğimiz yazma üzerine Türkiye’de bir yüksek lisans tezi yapılmıştır. Bu çalışma ile hem Harâbâtî’nin hayatına ışık tutulmuş hem de birbirine karıştırılan bu iki mesnevinin farkları ortaya konulmuştur.
Türk Kültüründe Mevlit Geleneği Uluslararası Sempozyumu, 2023
İslam coğrafyasının hemen hemen her noktasında mevlit geleneğine rastlanmaktadır. İlk örnekleri A... more İslam coğrafyasının hemen hemen her noktasında mevlit geleneğine rastlanmaktadır. İlk örnekleri Arapça olarak yazılıp Peygamber efendimizin doğumundan ölümüne kadarki hayatını anlatan mevlit türündeki eserler, zaman içerisinde İslamın hüküm sürdüğü Orta Asya Türkî cumhuriyetleri, Kafkasya, Doğu Türkistan vb. coğrafyalarda gelenek olarak varlığını sürdürmüştür. Aynı zamanda mevlit geleneği Anadolu coğrafyasında Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı eseriyle ün kazanmış, söz konusu eser birçok dile çevrilmiş; İslamiyet için önemli ve kutsal kabul edilen gecelerde okunması da gelenek hâlini almıştır. Ancak mevlit geleneği zamanla Hz. Perygamberin hayatını anlatan eserin anlatımını aşarak muhtelif ölümlerde Kur’an-ı Kerim’in okutulduğu törenler şeklini de alarak kapsamını genişletmiştir. Söz konusu mevlit geleneği, gerek Batı Türklüğünde yaşam alanı bulan Osmanlı Türkçesiyle gerekse de Doğu Türklüğü çatısı altında bulunan Çağatay Türkçesiyle varlığını sürdürmüş ve bu tarihî lehçelerle yazılmış metinler ortaya çıkmıştır. Ancak Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde SSCB döneminde yasaklanmış olan dinî faaliyetler nedeniyle mevlit geleneği yok olmaya yüz tutmuştur. Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından sonra geçmişten gelen gelenek dinî ritüeller vesilesiyle tekrar canlandırılmıştır. 1991’de bağımsızlığını kazanıp mevlit geleneğinin yaşatıldığı ülkelerden biri olan Kırgızistan’da, geleneğin bazı dinî gruplar ve çeşitli medreselerle sınırlı kaldığı bilinmektedir. Kırgızistan’daki gruplar içerisinde gelenek, mavlit, mevlüt, möölüt veya kaside okuma olarak adlandırılmıştır. Bununla birlikte Kırgızca olarak yazılmış tam bir mevlit türünde metin günümüze kadar yayımlanmış değildir. Ancak yapılan araştırmalar neticesinde Moldo Sabır Dosbol Uulu Düyşö Tegin’in kütüphanesinde Arap harfli Kırgız Türkçesi ile bir el yazmasına rastlanmıştır. Söz konusu el yazmasında 1966, 1967, 1968 ve 1969 yıllarında hangi ay ve günde mevlit kutlandığı belirtiliyor olsa da eserin yazım tarihi ve yazarı hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır. Bildirimizde Moldo Sabır Dosbol Uulu Düyşö Tegin’in kütüphanesinde bulunan el yazması metnin tanıtımı yapılacak ve Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı mevlidiyle benzer ve farklı yönleri ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Edebiyatımızda Hz. Musa’nın Tûr-ı Sînâ’da yüce Allah ile görüşmesini tasvir eden pek çok eser bul... more Edebiyatımızda Hz. Musa’nın Tûr-ı Sînâ’da yüce Allah ile görüşmesini tasvir eden pek çok eser bulunmaktadır. Bunların bazıları Musa-nâme tarzında Hz. Musa’nın hayatının bütünü hakkında bilgi verirken bazıları sadece Tûr Dağı’ndaki bu görüşmeye odaklanmıştır. Çağatay Türkçesi ile el yazması olarak kaleme alınmış olan Rāżınāme-i Ḥażret-i Mūsā ʿAleyhi’s-selām adlı eser de sadece Tûr Dağı’ndaki görüşmeyi ele almakta ve bu görüşme üzerinden de olgun Müslüman birey inşasına katkıda bulunmaya çalışmaktadır. 322 varaktan müteşekkil bir risalenin 306b-315a sayfaları arasında yer alan Rāżınāme-i Ḥażret-i Mūsā ʿAleyhi’s-selām bölümünün yazılış tarihi belli değildir. Ancak ilgili risalenin ilk eseri olan Ḳābus-nāme’nin sonunda 1235 (1819-1820) tarihi yer almaktadır. Yazarı veya müstensihi hakkında bilgi olmayan G. Jarring’in koleksiyonundan alınmış olan eserin ilk sayfasında mühür şeklinde Latin alfabesi ile G. Raquettte Kaschgar, Türkestan yazılmaktadır. Çağatay Türkçesinin klasik sonrası devri eseri olduğu anlaşılan el yazmasının çeviri yazısının yapılması, ses bilgisi ve şekil bilgisi unsurlarının tespit edilerek başta tarihî Türk lehçesi olan Çağatay Türkçesi olmak üzere Çağdaş Türk Lehçeleri alanlarında yapılan araştırmalarda önemli bir boşluğu dolduracağı düşünülmektedir.
Fakrın terim anlamı yoksulluktur. Tasavvuftaysa insanın kendisini her zaman yaratıcısına muhtaç b... more Fakrın terim anlamı yoksulluktur. Tasavvuftaysa insanın kendisini her zaman yaratıcısına muhtaç bilmesidir. Fakr teriminden yola çıkılarak yazılmış olan Fakrnameler tasavvuf ehli ve şeyhinin nasıl olması gerektiği konularını inceleyen hem manzum hem de mensur eserlerdir. 1730 yılında dünyaya gelen lakin ölüm tarihiyle ilgili kesin bir bilgi bulunamayan Muhammed Bin Abdullah Harâbâtî’nin bilinen iki eserinden birisi Fakrname’dir. Fakrname’nin iki ayrı nüshası bulunmaktadır. Bunlardan birisi Özbekistan’da Harabatî Türkî adlı eserin içerisinde, diğeri ise Kırgızistan İlimler Akademisi’nde müstakil bir eserdir. Kırgızistan nüshası üzerine yaptığımız bu çalışmamızda dönemin dil yapısına uygun olarak toplum tarafından kullanılan Arapça ve Farsça unsurlar belirlenip morfolojik yönden incelenecektir. Hareket noktamız olan Harâbâtî Fakrnamesi incelendiğinde dönemsel olarak Çağatay Türkçesinde tespit edilen dil özelliklerinin az ya da çok kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu alanda yapılan çalışmaların yetersizliğinden dolayı böyle bir çalışmanın hem Çağatay Türkçesi için hem de o dönemde Arapça ve Farsçadan hangi morfolojik unsurların dilde var olduğunun ortaya konulacak olmasından dolayı önemini artırmaktadır.
Türkiye Türkçesi öğretiminin tarihine kısaca değinildikten sonra Kırgızistan'da Türkiye Türkçesi... more Türkiye Türkçesi öğretiminin tarihine kısaca değinildikten sonra Kırgızistan'da Türkiye Türkçesi öğretiminin tarihi istatisitiki verilerden de faydalanılarak anlatılmaya çalışılmıştır.
Arapça fetâ kelimesinden türetilmiş olan fütüvvet; yiğitlik, cömertlik, gençlik, kahramanlık anla... more Arapça fetâ kelimesinden türetilmiş olan fütüvvet; yiğitlik, cömertlik, gençlik, kahramanlık anlamlarına gelmektedir. Fütüvvet terimi zaman içerisinde anlam değişikliklerine uğramış, tasavvufta yer edinerek ilerleyen zamanlarda gelenek, göreneklerin, dinî törenlerin ve meslek risalelerinin yazıldığı fütüvvet-nâmeler tür olarak edebiyatta önemli bir yere sahip olmuştur. Söz konusu terim, Türk dünyasında ise ilk kez Horasan bölgesinde kullanılmış olmakla birlikte Anadolu coğrafyasında bu alanda yazılmış olan eserler Ahilik teşkilatı ve loncaların kurulması, işletilmesinde kılavuzluk görevi üstlenmiştir. Araştırmada incelenmiş olan fütüvvet-nâme adlı el yazması, klasik sonrası Çağatay Türkçesi ile yazılmış bir risaledir. Kırgızistan’dan temin edilen risalenin tamamı 24 varaktan müteşekkildir ve ilk 18 varaklık kısmı incelememize konu olmuştur. Konu olarak bir kısmı çoban-nâme bir kısmı ise dua-nâme olan el yazmasında yazar ve yazıldığı tarih ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Çalışmada metnin çeviri yazısı, ses bilgisi, şekil bilgisi incelemesi yapılmış, gerekli görülen yerlerde açıklamalara da yer verilmiştir. Çalışmanın amacı klasik sonrası Çağatay Türkçesiyle yazılan eserlerin, geçiş dönemi eserleri olmaları hasebiyle hem Çağatay Türkçesi hem de modern Türk lehçelerinin araştırmacılarına önemli dil materyalleri sunmalarıdır. Bu dil verileri nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi tekniğiyle ele alınmıştır.
ÇAĞATAY ŞAİRİ MUHAMMED B. ABDULLAH HARÂBÂTÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ, 2021
1638 yılında doğmuş olan Muhammed b. Abdullah Harâbâtî’nin kaç yılında vefat ettiği ve nereli old... more 1638 yılında doğmuş olan Muhammed b. Abdullah Harâbâtî’nin kaç yılında vefat ettiği ve nereli olduğuna dair elimizde kesin bilgiler mevcut değildir. Ancak 1730-1735 yılları arasında öldüğü, mesnevisine dayandırılarak söylenebilir. Doğduğu ve yaşadığı yer ile ilgili ise iki farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Özbekistan’ın Taşkent şehri yakınlarında doğduğu, Özbekistan’ın çeşitli şehirlerinde eğitim aldığı ve yine Taşkent yakınlarında vefat ettiğidir. Bu sebeple vefat ettiği yerde kendisine ait bir türbe ve o türbenin de babadan oğula geçerek gelen bir bekçisi hâlâ bulunmaktadır. Harâbâtî’nin şeceresi ile birlikte bu bilgilerin de verildiği Özbekçe olarak yayınlanmış olan Mavlono Harobotiy Kulliyot adlı eserde mutasavvıfın şeceresi ile eserlerinin yazılış tarihlerindeki uyumsuzluğa da yer verilmiştir. İkinci görüş ise bugün Doğu Türkistan topraklarında yer alan Aksu’da doğduğu ilk eğitimini burada aldıktan sonra Buhara, Semerkant gibi devrin ilim merkezlerinde eğitim aldıktan sonra tekrar kendi beldesine dönerek burada öğrenci yetiştirdiği ve burada vefat ettiği yönündedir. Bizce bu ikinci görüşün doğru olma ihtimali daha fazladır. Nereli olduğu ve kaç yıl yaşadığı gibi konular dışında Harâbâti’nin eserleri ile ilgili de farklı görüşler bulunmaktadır. Mutasavvıfın bilinen bir fark-nâmesi ve iki mesnevisi vardır. Yaptığımız araştırmalarda gördük ki bu iki mesnevinin Doğu Türkistan, Özbekistan ve Kazakistan’da birçok el yazması, taş basması ve matbu baskısı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra bu mesnevilerden birisi G. Jarring’in koleksiyonunda da bulunmaktadır. Birbiri ile karıştırılan bu iki mesneviden bizim ikinci olarak bahsettiğimiz yazma üzerine Türkiye’de bir yüksek lisans tezi yapılmıştır. Bu çalışma ile hem Harâbâtî’nin hayatına ışık tutulmuş hem de birbirine karıştırılan bu iki mesnevinin farkları ortaya konulmuştur.
Türk Kültüründe Mevlit Geleneği Uluslararası Sempozyumu, 2023
İslam coğrafyasının hemen hemen her noktasında mevlit geleneğine rastlanmaktadır. İlk örnekleri A... more İslam coğrafyasının hemen hemen her noktasında mevlit geleneğine rastlanmaktadır. İlk örnekleri Arapça olarak yazılıp Peygamber efendimizin doğumundan ölümüne kadarki hayatını anlatan mevlit türündeki eserler, zaman içerisinde İslamın hüküm sürdüğü Orta Asya Türkî cumhuriyetleri, Kafkasya, Doğu Türkistan vb. coğrafyalarda gelenek olarak varlığını sürdürmüştür. Aynı zamanda mevlit geleneği Anadolu coğrafyasında Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı eseriyle ün kazanmış, söz konusu eser birçok dile çevrilmiş; İslamiyet için önemli ve kutsal kabul edilen gecelerde okunması da gelenek hâlini almıştır. Ancak mevlit geleneği zamanla Hz. Perygamberin hayatını anlatan eserin anlatımını aşarak muhtelif ölümlerde Kur’an-ı Kerim’in okutulduğu törenler şeklini de alarak kapsamını genişletmiştir. Söz konusu mevlit geleneği, gerek Batı Türklüğünde yaşam alanı bulan Osmanlı Türkçesiyle gerekse de Doğu Türklüğü çatısı altında bulunan Çağatay Türkçesiyle varlığını sürdürmüş ve bu tarihî lehçelerle yazılmış metinler ortaya çıkmıştır. Ancak Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde SSCB döneminde yasaklanmış olan dinî faaliyetler nedeniyle mevlit geleneği yok olmaya yüz tutmuştur. Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından sonra geçmişten gelen gelenek dinî ritüeller vesilesiyle tekrar canlandırılmıştır. 1991’de bağımsızlığını kazanıp mevlit geleneğinin yaşatıldığı ülkelerden biri olan Kırgızistan’da, geleneğin bazı dinî gruplar ve çeşitli medreselerle sınırlı kaldığı bilinmektedir. Kırgızistan’daki gruplar içerisinde gelenek, mavlit, mevlüt, möölüt veya kaside okuma olarak adlandırılmıştır. Bununla birlikte Kırgızca olarak yazılmış tam bir mevlit türünde metin günümüze kadar yayımlanmış değildir. Ancak yapılan araştırmalar neticesinde Moldo Sabır Dosbol Uulu Düyşö Tegin’in kütüphanesinde Arap harfli Kırgız Türkçesi ile bir el yazmasına rastlanmıştır. Söz konusu el yazmasında 1966, 1967, 1968 ve 1969 yıllarında hangi ay ve günde mevlit kutlandığı belirtiliyor olsa da eserin yazım tarihi ve yazarı hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır. Bildirimizde Moldo Sabır Dosbol Uulu Düyşö Tegin’in kütüphanesinde bulunan el yazması metnin tanıtımı yapılacak ve Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı mevlidiyle benzer ve farklı yönleri ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Uploads
Books by Recep YÜRÜMEZ
Papers by Recep YÜRÜMEZ
Nereli olduğu ve kaç yıl yaşadığı gibi konular dışında Harâbâti’nin eserleri ile ilgili de farklı görüşler bulunmaktadır. Mutasavvıfın bilinen bir fark-nâmesi ve iki mesnevisi vardır. Yaptığımız araştırmalarda gördük ki bu iki mesnevinin Doğu Türkistan, Özbekistan ve Kazakistan’da birçok el yazması, taş basması ve matbu baskısı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra bu mesnevilerden birisi G. Jarring’in koleksiyonunda da bulunmaktadır. Birbiri ile karıştırılan bu iki mesneviden bizim ikinci olarak bahsettiğimiz yazma üzerine Türkiye’de bir yüksek lisans tezi yapılmıştır. Bu çalışma ile hem Harâbâtî’nin hayatına ışık tutulmuş hem de birbirine karıştırılan bu iki mesnevinin farkları ortaya konulmuştur.
Conference Presentations by Recep YÜRÜMEZ
Söz konusu mevlit geleneği, gerek Batı Türklüğünde yaşam alanı bulan Osmanlı Türkçesiyle gerekse de Doğu Türklüğü çatısı altında bulunan Çağatay Türkçesiyle varlığını sürdürmüş ve bu tarihî lehçelerle yazılmış metinler ortaya çıkmıştır. Ancak Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde SSCB döneminde yasaklanmış olan dinî faaliyetler nedeniyle mevlit geleneği yok olmaya yüz tutmuştur. Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından sonra geçmişten gelen gelenek dinî ritüeller vesilesiyle tekrar canlandırılmıştır. 1991’de bağımsızlığını kazanıp mevlit geleneğinin yaşatıldığı ülkelerden biri olan Kırgızistan’da, geleneğin bazı dinî gruplar ve çeşitli medreselerle sınırlı kaldığı bilinmektedir. Kırgızistan’daki gruplar içerisinde gelenek, mavlit, mevlüt, möölüt veya kaside okuma olarak adlandırılmıştır. Bununla birlikte Kırgızca olarak yazılmış tam bir mevlit türünde metin günümüze kadar yayımlanmış değildir. Ancak yapılan araştırmalar neticesinde Moldo Sabır Dosbol Uulu Düyşö Tegin’in kütüphanesinde Arap harfli Kırgız Türkçesi ile bir el yazmasına rastlanmıştır. Söz konusu el yazmasında 1966, 1967, 1968 ve 1969 yıllarında hangi ay ve günde mevlit kutlandığı belirtiliyor olsa da eserin yazım tarihi ve yazarı hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır. Bildirimizde Moldo Sabır Dosbol Uulu Düyşö Tegin’in kütüphanesinde bulunan el yazması metnin tanıtımı yapılacak ve Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı mevlidiyle benzer ve farklı yönleri ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Nereli olduğu ve kaç yıl yaşadığı gibi konular dışında Harâbâti’nin eserleri ile ilgili de farklı görüşler bulunmaktadır. Mutasavvıfın bilinen bir fark-nâmesi ve iki mesnevisi vardır. Yaptığımız araştırmalarda gördük ki bu iki mesnevinin Doğu Türkistan, Özbekistan ve Kazakistan’da birçok el yazması, taş basması ve matbu baskısı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra bu mesnevilerden birisi G. Jarring’in koleksiyonunda da bulunmaktadır. Birbiri ile karıştırılan bu iki mesneviden bizim ikinci olarak bahsettiğimiz yazma üzerine Türkiye’de bir yüksek lisans tezi yapılmıştır. Bu çalışma ile hem Harâbâtî’nin hayatına ışık tutulmuş hem de birbirine karıştırılan bu iki mesnevinin farkları ortaya konulmuştur.
Söz konusu mevlit geleneği, gerek Batı Türklüğünde yaşam alanı bulan Osmanlı Türkçesiyle gerekse de Doğu Türklüğü çatısı altında bulunan Çağatay Türkçesiyle varlığını sürdürmüş ve bu tarihî lehçelerle yazılmış metinler ortaya çıkmıştır. Ancak Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde SSCB döneminde yasaklanmış olan dinî faaliyetler nedeniyle mevlit geleneği yok olmaya yüz tutmuştur. Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından sonra geçmişten gelen gelenek dinî ritüeller vesilesiyle tekrar canlandırılmıştır. 1991’de bağımsızlığını kazanıp mevlit geleneğinin yaşatıldığı ülkelerden biri olan Kırgızistan’da, geleneğin bazı dinî gruplar ve çeşitli medreselerle sınırlı kaldığı bilinmektedir. Kırgızistan’daki gruplar içerisinde gelenek, mavlit, mevlüt, möölüt veya kaside okuma olarak adlandırılmıştır. Bununla birlikte Kırgızca olarak yazılmış tam bir mevlit türünde metin günümüze kadar yayımlanmış değildir. Ancak yapılan araştırmalar neticesinde Moldo Sabır Dosbol Uulu Düyşö Tegin’in kütüphanesinde Arap harfli Kırgız Türkçesi ile bir el yazmasına rastlanmıştır. Söz konusu el yazmasında 1966, 1967, 1968 ve 1969 yıllarında hangi ay ve günde mevlit kutlandığı belirtiliyor olsa da eserin yazım tarihi ve yazarı hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır. Bildirimizde Moldo Sabır Dosbol Uulu Düyşö Tegin’in kütüphanesinde bulunan el yazması metnin tanıtımı yapılacak ve Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı mevlidiyle benzer ve farklı yönleri ortaya konulmaya çalışılacaktır.