ÖZ Engellilik kavramı tarihsel süreç içerisinde birçok tanımlamayla karşı karşıya kalmıştır. Bugü... more ÖZ Engellilik kavramı tarihsel süreç içerisinde birçok tanımlamayla karşı karşıya kalmıştır. Bugün gelinen noktada ise engelli kavramı, engelliliğin bir yeti kaybı değil, bir erişim sorunu olduğu iddiasına dayanmaktadır. Bu iddia halen tartışmalıdır. Ancak büyük oranda sosyal bilimlerin diline yerleşmiş durumdadır. Bu kavramsal iddianın ve perspektifin sosyal bilimler tarafından kullanımının yaygınlaşma süreci hiç de kolay ve kendiliğinden olmamıştır. Bu çalışma bu süreci ele alırken kavramsal dönüşümün izini sürmektedir. Batılı olanın üstünlüğü fikrine dayalı ırksal eşitsizliğin, üstün gen ve üstün insan söyleminin, ırk ayrımcılığı ve engelliler konusunda nasıl bir yankılanmaya neden olduğunu, sosyo-tarihsel bağlamda ortaya koymaktadır. Bu noktada betimleyici bir yaklaşım benimsenmiş ve alan literatürüne başvurulmuştur. Genelde insana ve bedene, özel bağlamda ise engelli bireye ve topluma bakışın batı tarihi içerisindeki sürecini modernleşme ve piyasa kıskacında sosyo-tarihsel açıdan değerlendirmiştir. Bu bağlamda insana ve engelli bireye bakışın dönüşümü ve bunun pratik çıktıları ele alınarak mesele tartışılmıştır. Böylece meselenin bugün varılan noktadan evvelki serüveninin anlaşılmasına ve modern dünyanın kurucu zihinsel arka planına yönelik tespitler yapılmasına katkı sağlaması amaçlanmıştır.
The increasing number of children with autism increases the need for services for individuals who... more The increasing number of children with autism increases the need for services for individuals who are adults with autism. In Turkiye, services in the field of education for people with autism are limited to public school programs. As a result, the goal of the study is to assess the challenges faced by families with children with autism during the post-secondary education process from the perspective of social work and to propose solutions based on social work principles. The phenomenological research design, which is one of the qualitative research designs, was used in the research. The study group of the research consists of families whose children with autism are over the age of 18 and have completed compulsory education. By these criteria, interviews were conducted with a total of 16 families, 15 in Istanbul and 1 in Izmir. The findings of the interviews were collected with a semi-structured interview form and interpreted with descriptive analysis. This study revealed that families with autistic children face many different problems during the post-compulsory education process such as staying at home, problems in finding and applying to institutions, the inadequacy of education, educators, and course hours in institutions and families are left alone, and they need various services and practices to solve these problems.
İnsanın iyilik halini geliştirme hedefi doğrultusunda birey, aile, grup
ve toplum düzeyinde müdah... more İnsanın iyilik halini geliştirme hedefi doğrultusunda birey, aile, grup ve toplum düzeyinde müdahale yöntemleriyle profesyonel bir çalışma yürütmeyi ifade eden sosyal çalışma, 19. yüzyılın ikinci yarısında doğmuştur. Daha önceleri dini kurumlar veya gönüllü insanlar tarafından yürütülen bu çalışmalar, dönemin bilimsel gelişmelerinin ışığında sistematik ve profesyonel bir görünüm kazanmıştır. Aynı zamanda bu bilimsel yapı, yine aynı dönemde doğa bilimleri ile sosyal bilimler arasında yaşanan ontolojik ve epistemolojik gerilimleri de içermektedir. Bu çalışma kapsamında da doğa bilimleri ile sosyal bilimler arasında görünen ve bilimsel önermelerin pozitif veya normatif içeriği üzerine olan epistemolojik tartışma, uygulamalı bir sosyal bilim olarak sosyal çalışma disiplini açısından ele alınacaktır. Bu amaç doğrultusunda betimleyici bir yaklaşımla literatüre dayanarak yapılan bu çalışmada sosyal çalışma disiplininin pozitif görünüm içinde esasında bir normatiflik içerdiği; bilginin niteliği, mesleki yapı, mesleki uygulama ve sosyal değişim odaklarından hareketle ortaya konulacaktır. Anahtar Kelimeler: Sosyal çalışma, sosyal hizmet, sosyal bilim, doğa bilimleri, pozitif bilgi, normatif bilgi.
Engellilik toplumun ve kültürün engellilere yönelik algılarının şekillendiği çevre ve sosyal iliş... more Engellilik toplumun ve kültürün engellilere yönelik algılarının şekillendiği çevre ve sosyal ilişkilerin yansımasının kavramsal karşılığıdır. Bu çalışma, görme engelli bireylerin günlük yaşam içerisinde karşılaştıkları sorunları kendi algıları üzerinden ortaya koymayı ve böylece yapılabilecekler konusunda bizatihi sorunun muhataplarının düşüncelerinden bir zemin inşa etmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla çalışmada 10 görme engelli bireyle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada, görüşmelerin detaylı ele alınması adına nitel araştırma desenlerinden fenomenolojik araştırma deseni kullanılmıştır. Elde edilen bulgular, ana ve alt temalar şeklinde ortaya konulmuştur. Araştırma sonucunda, bireylerin günlük yaşam içerisinde engelli birey olarak kendilerine yönelik değerlendirmelerinde; aile, arkadaş çevresi ve eğitim hayatının önemli bir etkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Aynı zamanda bireylerin, ailelerinin koruyucu ve tutucu davranışlarının bağımsız hareketlerini sınırlandırdığı, arkadaşlık ortamında daha çok engelli bireylerle yakın ilişkiler kurmaya yöneldikleri, toplumun “acıma ve merhamet” duygusuyla yaklaşmalarını istemedikleri ve kendilerini değerlendirmelerinde tüm bu faktörlerin etkili olduğu görülmüştür. Engelli bireylerin yaşamlarının en önemli kısımlarını geçirdikleri, geleceklerini ve kişiliklerini şekillendiren süreçlerin ve ilişkilerin daha iyi ve geliştirici bir nitelik kazanabilmesi adına çalışmaların yapılmasının gerektiği düşünülmektedir.
Öz: İşitme yetersizliği, bireylerin işitme düzeneğinde meydana gelen bir sorun sebebiyle sözel di... more Öz: İşitme yetersizliği, bireylerin işitme düzeneğinde meydana gelen bir sorun sebebiyle sözel dilini günlük hayatında işlevsel olarak kullanamama halidir (Girgin, 2003: 7). Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının 2020 yılında yayınladığı araştırmada toplam engelli birey sayısına göre işitme engelli bireylerin oranı %9.13 olarak açıklanmıştır (Engelli Ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 2020)yanık. Bu oran 2.533.209 kayıtlı engellinin 230.806’sının işitme engelli olmasına tekabül etmektedir. İşitme engellilerin sayısının yüksek olması ve sosyal hayat içerisinde diğer engellilere göre daha fazla rol almaları işitme engellilerin çalışmanın konusu olarak seçilmesinde etkili olmuştur. İşitme engelli bireyler günlük hayata entegrasyonda pek çok sorunla karşılaşmaktadır. Bu çalışmada işitme engelli annelerin çocuklarıyla ilgili yaşadıkları deneyimlerin incelenmesi amaçlanmaktadır. İşitme engelli annelerin deneyimlerinin anlamlandırılması ve yorumlanması amacıyla çalışmada, nitel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın ana sorusunu; “İşitme engelli annelerin çocuklarının bakım sürecinde yaşadıkları deneyimler nelerdir?” sorusu oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında katılımcılara, kartopu örnekleme yöntemiyle ulaşılmıştır. Görüşmeler, çevrimiçi platform aracılığıyla, yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak derinlemesine görüşme tekniği ile gerçekleştirilmiştir. Toplamda 10 gönüllü katılımcıyla yapılan bu çalışmada, 7 katılımcının görüşmelerini gerçekleştirmek için işitme engel düzeyi nedeniyle işaret dili tercüman desteğinden yararlanılmıştır. Görüşmeler sonunda, işitme engelli annelerin; hamilelik sürecinde çocuklarının işitme engelli olacağı kaygısını taşıdıkları, bebeklik döneminde bebeklerinin sesini işitememelerinden kaynaklı kullandıkları cihazlarda sorunlar yaşadıkları, çocukluk döneminde ise çocuklarının eğitim sürecinde destek olmakta yetersiz oldukları, çocuklarının sosyalleşme aşamalarında da yeterli desteği veremedikleri bulguları edinilmiştir. Sonuç olarak işitme engelli anneler; iletişim, ilişki kurma, konuşma gibi günlük hayatı ve çocuğu ile etkileşimini etkileyen durumlarla karşılaşabilmektedir. Yaşam standartlarının iyileştirilebilmesi ve yükseltilebilmesi amacıyla, engel düzeylerine uygun işitme cihazları ve çocuklarla etkileşimi arttıracak aktivitelerin, mobil uygulamaların geliştirilmesi öneriler arasındadır.
Özet Yenidünyanın inşasında vazgeçilen kadim, geleneksel değerler ve üretim biçimleri sonucunda v... more Özet Yenidünyanın inşasında vazgeçilen kadim, geleneksel değerler ve üretim biçimleri sonucunda varılan yer ve modern dünyanın temellerinin atılması sürecinde ortaya çıkan ekonomi merkezli yenidünyanın inşa süreci çok sancılı olmuştur. Başlangıçta daha çok yerel veya bölgesel ağırlıkta olan üretim ve tüketim ilişkileri, ulaşım ve haberleşme imkânlarının artması ve sanayi devrimiyle birlikte kütlevi üretime geçilmesi sonucunda büyük değişimler yaşamıştır. Ortaya çıkan yeni iş ve iş ilişkileri biçimi, eski mesleklerin çoğunun tarihe gömülmesine sebep olmuştur. Daha önce kendi işlerini yapan ve bir şekilde bulundukları bölgelerde hayatlarını sürdüren insanlar artık bulundukları yerlerden, yenidünyanın sanayi şehirlerine doğru mobilize olmak zorunda kalmışlardır. Bilinen tarihte eşine az rastlanılır bir göç ve kentleşme, modern dünyanın bir gerçekliği haline gelmiştir. Bir umutla yenidünyaya koşan birçok insanda ise bu durum büyük bir hayal kırıklığı ve hüzün yaratmıştır. İşte tam da bu noktada bizim ele almaya çalıştığımız sokakta çalışan/çalıştırılan çocuk sorunu da daha çok bu yenidünyanın sorunu olarak ortaya çıkmış bir sonuçtur. Her ne kadar biz bir sorunu bir başlık altında ve daraltarak incelemiş olsak da, esasen bu sorun bir bütün olarak modern dünyanın kendisini inşa ettiği değerlerin yarattığı bir sorundur ve topyekûn bir sistem sorgulaması yapılmaksızın tam anlamıyla açıklığa kavuşturulabilecek bir sorun değildir. Abstract As a result of archaic, traditional values and manufacturing types given up in establishing the new world, the point arrived at were troublesome. The contructing process of the economy –centered world appearing as the foundations of the modern worlds were laid became painful. At the beginning, the production and consumption relations, which were more local and regional, underwent big changes in consequence of mass production along with the increase of tranportaion and communication facilities and industrial revolution. Emergent new jobs and job relation led most of the old occupations to disappear. People who previously did their own business and spent their lives in this way had to move to industrial cities of the modern world from where they were. An urbanization and a migration uncommonly in the known history become a reality of the modern world. This position in many people running to the new world hopefully created a great disappoinment and sadness. What we try to deal with exactly in this point is to emphasize that the problem of children either working or made to work in streets is a result appearing as a problem of the new world. Even if we analyze this problem under a title by restricting in scope, it is essentially a problem created by the values which the modern world has built itself on as a whole. This is not a problem to be enlightened properly without inquiring a system altogether. GİRİŞ Çalışma, genel olarak insanın ihtiyaç giderme amacına yönelik çabalarını ifade etmektedir (Ayas, 2015). Neyin, ne kadar ve kim için ihtiyaç olduğu meselesi asıl konumuz olmamakla beraber, yazıda ihtiyacı fiziki gereksinimlerden başlayıp psikolojik tatmine doğru hareket eden geniş bir anlamda kullandığımı belirtmemiz gerekir. Bu bağlamda çalışmak bir yönü ile insanın temel ihtiyaçlarını karşılamasına imkân sağlarken, eş zamanlı olarak, insanın yeryüzünü sosyal, siyasal ve ekonomik anlamda imar etmesine de yol açmaktadır. Bu da insanın toplumsal bir varlık olması ve bir arada yaşaması ihtiyacının doğal sonucudur. İster temel ihtiyaçların karşılanması isterse yeryüzünü imar etme niyetiyle yapılmış olsun, her eylem gibi çalışmanın mahiyeti de, o çalışmayı yapan insanın kültürel, dini vb. değerlerinden etkilenmektedir. Bu kabullerden hareketle denilebilir ki, sorun algısı da mevcut toplumsal düzenin değerlerine göre belirlenmektedir. Mesela insanı bir kaynak ve sermaye olarak gören bir uygarlık perspektifinden sokakta çalışan çocuk kavramı, insanı yeryüzünü mamur
The founder mind of the Eurocentric movement, which realized a major
transformation along with th... more The founder mind of the Eurocentric movement, which realized a major transformation along with the route consisting of the Renaissance, Reform, Enlightenment and Industrial Revolution and which we call the modern era today, placed earthly prosperity in the main axis and the Economy as its provider. This huge transformation and shiny image had either direct or indirect impact on the remaining territory of the world. In this aspect, the Islamic landscape like many other landscapes spent the last two centuries faltering and continuously losing altitude in the face of this new rising power and engaged in numerous discussions to understand this process and tried to save the day with various improvements. However, the loss in altitude has been inescapable. One of the areas open to discussion and reforms was the economy – in fact the modern world has structured itself on this political and ideological structure – while in Islamic geographical areas, the powers of fragmented geographies displayed impulsive solutions in order to understand the rising west and catch up with them. On the other hand, efforts were being spent to eliminate the concern regarding differences of the western paradigms mainly on civil platforms. The concern regarding ability to maintain an Islamic lifestyle in the modern world, which had mostly started on civilian platforms, generated the necessity to discuss economic relations that are part of daily lives within the framework of the new world. As the debates in the area of economy progressed, various ideas started to emerge. In this study, we have endeavored to assess these debates that were propagated within a historical process from the perspective of Sabahattin Zaim who is one of first scholars in Turkey in the area of Islamic economy. Keywords: Sabahattin Zaim, Islam, economy, Islamic economy
Türkiye’den Avrupa’ya giden “gurbetçiler” birçok sosyolojik araştırmanın konusu olmuştur. Ancak b... more Türkiye’den Avrupa’ya giden “gurbetçiler” birçok sosyolojik araştırmanın konusu olmuştur. Ancak bu çalışmalarda gidilen ülkelerin siyasi ve toplumsal yapıları veya vatandaşlık ve göç politikaları çoğu zaman göz ardı edilmiştir. Oysa gittikleri ülkelerde kalmayı tercih eden göçmenler bu yapılar ve yasal düzenlemeler içerisinde çeşitli haklar edinmiş veya problemlerle karşılaşmış, özellikle de yeni kuşakların kaderi bunlar tarafından belirlenmiştir. Türkiye ile ilk “misafir işçi” anlaşmasını 1964 yılında yapan Avusturya da bu ülkelerden biridir. Bu çalışma, söz konusu boşluğu doldurma yönünde mütevazı bir çaba olmak amacındadır. Öte yandan uluslararası göç fenomeni ile henüz yüzleşen Türkiye için bu konuda daha tecrübeli olan Avusturya gibi örnekleri incelemek faydalı olabilir. Bu çerçevede çalışmamızın hem Avrupa ve Avusturya’da azınlıklar, göçmenler ve mültecilerle ilgili politikalar gibi alanlarda uzmanlaşmak isteyenlere hem de Türkiye’nin göç siyaseti yapıcılarına bir katkı yapmasını dilemekteyiz.
Modern dönem inşasında, toplumsal ve bireysel manada insanı ve onun dış dünyayla ilişki biçimini ... more Modern dönem inşasında, toplumsal ve bireysel manada insanı ve onun dış dünyayla ilişki biçimini inşa eden sosyal bilimler hakkında ne kadarının bilim, ne kadarının ideoloji olduğu kanısına varmak hiç de kolay değildir. Bugün kurulan dünyanın temelinde, ekonomiyi merkeze alan bir toplum modelinin inşa edilme amacının olduğu gözden kaçırıldığında bilim ve onun özelinde sosyal bilimin fonksiyonunu anlamak neredeyse imkânsız bir hale gelecektir. Bu açıdan bu çalışma, öncelikle bilim serüveninin, ardından da Avrupa özelinde yükselişe geçen burjuvanın elinde yenidünyanın kurgulanabilmesi için bir araca nasıl ve niye dönüştüğünün ipuçlarını verme ve bu eksende yeni bir tartışma başlatabilme çabasındadır.
İnsan Toplum İktisat: Sabahattin Zaim Düşüncesinen Ana Hatları, 2020
Sosyal politikanın gelişim süreci ise Rönesans’la başlayan Reform, Aydınlanma, Fransız İhtilali v... more Sosyal politikanın gelişim süreci ise Rönesans’la başlayan Reform, Aydınlanma, Fransız İhtilali ve nihayet Sanayi Devrimi süreçlerinde dönüşen yeni dünyanın, insanlar arası ilişkiyi zayıflatması ve toplumları yerli olmaktan uzaklaştırıp mobil bir hale getirmesiyle, ortaya çıkan boşluğun insanlığın varlığını tehdit etmesi ve bunun sonucunda ise kurulan bu yeni çarkın sisteminde bir düzeltme gerekliliğinin ortaya çıkması ile gündeme gelmiştir. Başlangıçta bireysel tepkilerle ortaya çıkan huzursuzluk, daha sonra organize olma yoluna girince, egemen güçlerin yeniden bir pozisyon ayarlaması yapmaları gereği doğmuştur. Ancak bir soruna çözüm olma iddiasıyla ortaya çıkmış sosyal politika düşüncesinin, sonuçta vardığı noktada eleştirdiği düzlemi tersinden inşa ettiği iddiaları bu kez sosyal politika düşüncesinin kendisinin eleştirilmesine yol açmıştır. Uygulanan sosyal politikalarla ailenin ve toplumun işlevinin kurumlara devredilmesinin sonucunda ilişki düzleminin kurumsallaşmasının, sosyal ilişkilerin ve bağların çözülmesine yol açtığı düşüncesi bugün kendisine oldukça fazla taraftar bulabilmektedir. Bunda tabii ki insan kavramına yüklenen anlamın kendisi bizatihi önemli rol oynamaktadır.
Modern dönem, kendisini ekonomi merkezli bir yapı olarak ortaya koymuş ve hatta “insanın yeryüzün... more Modern dönem, kendisini ekonomi merkezli bir yapı olarak ortaya koymuş ve hatta “insanın yeryüzündeki en önemli faaliyeti iktisadi faaliyetidir” ilkesi ile de hayalindeki Homo-economicus’u inşa etme çabasına girişmiştir. İnsanın değerinin ve özgürlüğünün sınırları, ekonomik kariyeri üzerinden ölçülmüş ve bu oluşan yenidünyada değerin belirleyicisi ise yine kazanç ve gelir olmuştur. Bu temel felsefe üzerinden ise toplum ve toplumun temel ögesi olarak düşünülen ailenin hiyerarşik yapısı yeniden düzenlenmiştir. Bu yeni hiyerarşik yapı ise ana eksen olarak iktisadi bir perspektif üzerine inşa edilmiştir. Artık hiyerarşinin belirleyicileri; toplum, aile, cinsiyet, yaş vb. unsurlar değil, kariyer olarak belirlenmiştir. Bugün gelinen noktada çalışmak, bağımsızlığın sembolü sayılırken; bağımsızlığımızı borçlu olduğumuz bağımlı çalışma oranı ise endüstrileşmenin sembolü haline gelmiş durumdadır. Bu ikisi arasındaki ilginç ilişki, piyasaya bağımlı olma zorunluluğunu getirmekte ve böylece piyasa çarkının dışına çıkılamaz hale gelinmektedir. Tüm bu hususlar, kadın istihdamı açısından yapılan tartışmaları da kapsayacak nitelikte bu çalışmada ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca kadın istihdamı açısından çalışmanın ve istihdamın anlamı, istihdamın önündeki engeller konusu yeniden ele alınmıştır. Kadın istihdamını engelleyen ana unsurun ataerkil toplumsal yapı olduğu yönündeki tespitlerin gerçeği tam olarak yansıtmadığı düşüncesi temel alınarak, kadın istihdamının istenilen boyutta olamamasının başlıca nedeninin ise toplumsal yapı veya gelenekler değil, piyasa ekonomisinin kara endeksli rekabetçi piyasa erkil anlayışı olduğunun altı çizilmiş ve böylece tartışmayı başka bir boyuta taşımak amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Rekabet, istihdam, kadın istihdamı, ataerkil, piyasa erkil
Sosyal siyaset konferansları dergisi, Dec 28, 2023
ÖZ Engellilik kavramı tarihsel süreç içerisinde birçok tanımlamayla karşı karşıya kalmıştır. Bugü... more ÖZ Engellilik kavramı tarihsel süreç içerisinde birçok tanımlamayla karşı karşıya kalmıştır. Bugün gelinen noktada ise engelli kavramı, engelliliğin bir yeti kaybı değil, bir erişim sorunu olduğu iddiasına dayanmaktadır. Bu iddia halen tartışmalıdır. Ancak büyük oranda sosyal bilimlerin diline yerleşmiş durumdadır. Bu kavramsal iddianın ve perspektifin sosyal bilimler tarafından kullanımının yaygınlaşma süreci hiç de kolay ve kendiliğinden olmamıştır. Bu çalışma bu süreci ele alırken kavramsal dönüşümün izini sürmektedir. Batılı olanın üstünlüğü fikrine dayalı ırksal eşitsizliğin, üstün gen ve üstün insan söyleminin, ırk ayrımcılığı ve engelliler konusunda nasıl bir yankılanmaya neden olduğunu, sosyo-tarihsel bağlamda ortaya koymaktadır. Bu noktada betimleyici bir yaklaşım benimsenmiş ve alan literatürüne başvurulmuştur. Genelde insana ve bedene, özel bağlamda ise engelli bireye ve topluma bakışın batı tarihi içerisindeki sürecini modernleşme ve piyasa kıskacında sosyo-tarihsel açıdan değerlendirmiştir. Bu bağlamda insana ve engelli bireye bakışın dönüşümü ve bunun pratik çıktıları ele alınarak mesele tartışılmıştır. Böylece meselenin bugün varılan noktadan evvelki serüveninin anlaşılmasına ve modern dünyanın kurucu zihinsel arka planına yönelik tespitler yapılmasına katkı sağlaması amaçlanmıştır.
ÖZ Engellilik kavramı tarihsel süreç içerisinde birçok tanımlamayla karşı karşıya kalmıştır. Bugü... more ÖZ Engellilik kavramı tarihsel süreç içerisinde birçok tanımlamayla karşı karşıya kalmıştır. Bugün gelinen noktada ise engelli kavramı, engelliliğin bir yeti kaybı değil, bir erişim sorunu olduğu iddiasına dayanmaktadır. Bu iddia halen tartışmalıdır. Ancak büyük oranda sosyal bilimlerin diline yerleşmiş durumdadır. Bu kavramsal iddianın ve perspektifin sosyal bilimler tarafından kullanımının yaygınlaşma süreci hiç de kolay ve kendiliğinden olmamıştır. Bu çalışma bu süreci ele alırken kavramsal dönüşümün izini sürmektedir. Batılı olanın üstünlüğü fikrine dayalı ırksal eşitsizliğin, üstün gen ve üstün insan söyleminin, ırk ayrımcılığı ve engelliler konusunda nasıl bir yankılanmaya neden olduğunu, sosyo-tarihsel bağlamda ortaya koymaktadır. Bu noktada betimleyici bir yaklaşım benimsenmiş ve alan literatürüne başvurulmuştur. Genelde insana ve bedene, özel bağlamda ise engelli bireye ve topluma bakışın batı tarihi içerisindeki sürecini modernleşme ve piyasa kıskacında sosyo-tarihsel açıdan değerlendirmiştir. Bu bağlamda insana ve engelli bireye bakışın dönüşümü ve bunun pratik çıktıları ele alınarak mesele tartışılmıştır. Böylece meselenin bugün varılan noktadan evvelki serüveninin anlaşılmasına ve modern dünyanın kurucu zihinsel arka planına yönelik tespitler yapılmasına katkı sağlaması amaçlanmıştır.
The increasing number of children with autism increases the need for services for individuals who... more The increasing number of children with autism increases the need for services for individuals who are adults with autism. In Turkiye, services in the field of education for people with autism are limited to public school programs. As a result, the goal of the study is to assess the challenges faced by families with children with autism during the post-secondary education process from the perspective of social work and to propose solutions based on social work principles. The phenomenological research design, which is one of the qualitative research designs, was used in the research. The study group of the research consists of families whose children with autism are over the age of 18 and have completed compulsory education. By these criteria, interviews were conducted with a total of 16 families, 15 in Istanbul and 1 in Izmir. The findings of the interviews were collected with a semi-structured interview form and interpreted with descriptive analysis. This study revealed that families with autistic children face many different problems during the post-compulsory education process such as staying at home, problems in finding and applying to institutions, the inadequacy of education, educators, and course hours in institutions and families are left alone, and they need various services and practices to solve these problems.
İnsanın iyilik halini geliştirme hedefi doğrultusunda birey, aile, grup
ve toplum düzeyinde müdah... more İnsanın iyilik halini geliştirme hedefi doğrultusunda birey, aile, grup ve toplum düzeyinde müdahale yöntemleriyle profesyonel bir çalışma yürütmeyi ifade eden sosyal çalışma, 19. yüzyılın ikinci yarısında doğmuştur. Daha önceleri dini kurumlar veya gönüllü insanlar tarafından yürütülen bu çalışmalar, dönemin bilimsel gelişmelerinin ışığında sistematik ve profesyonel bir görünüm kazanmıştır. Aynı zamanda bu bilimsel yapı, yine aynı dönemde doğa bilimleri ile sosyal bilimler arasında yaşanan ontolojik ve epistemolojik gerilimleri de içermektedir. Bu çalışma kapsamında da doğa bilimleri ile sosyal bilimler arasında görünen ve bilimsel önermelerin pozitif veya normatif içeriği üzerine olan epistemolojik tartışma, uygulamalı bir sosyal bilim olarak sosyal çalışma disiplini açısından ele alınacaktır. Bu amaç doğrultusunda betimleyici bir yaklaşımla literatüre dayanarak yapılan bu çalışmada sosyal çalışma disiplininin pozitif görünüm içinde esasında bir normatiflik içerdiği; bilginin niteliği, mesleki yapı, mesleki uygulama ve sosyal değişim odaklarından hareketle ortaya konulacaktır. Anahtar Kelimeler: Sosyal çalışma, sosyal hizmet, sosyal bilim, doğa bilimleri, pozitif bilgi, normatif bilgi.
Engellilik toplumun ve kültürün engellilere yönelik algılarının şekillendiği çevre ve sosyal iliş... more Engellilik toplumun ve kültürün engellilere yönelik algılarının şekillendiği çevre ve sosyal ilişkilerin yansımasının kavramsal karşılığıdır. Bu çalışma, görme engelli bireylerin günlük yaşam içerisinde karşılaştıkları sorunları kendi algıları üzerinden ortaya koymayı ve böylece yapılabilecekler konusunda bizatihi sorunun muhataplarının düşüncelerinden bir zemin inşa etmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla çalışmada 10 görme engelli bireyle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada, görüşmelerin detaylı ele alınması adına nitel araştırma desenlerinden fenomenolojik araştırma deseni kullanılmıştır. Elde edilen bulgular, ana ve alt temalar şeklinde ortaya konulmuştur. Araştırma sonucunda, bireylerin günlük yaşam içerisinde engelli birey olarak kendilerine yönelik değerlendirmelerinde; aile, arkadaş çevresi ve eğitim hayatının önemli bir etkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Aynı zamanda bireylerin, ailelerinin koruyucu ve tutucu davranışlarının bağımsız hareketlerini sınırlandırdığı, arkadaşlık ortamında daha çok engelli bireylerle yakın ilişkiler kurmaya yöneldikleri, toplumun “acıma ve merhamet” duygusuyla yaklaşmalarını istemedikleri ve kendilerini değerlendirmelerinde tüm bu faktörlerin etkili olduğu görülmüştür. Engelli bireylerin yaşamlarının en önemli kısımlarını geçirdikleri, geleceklerini ve kişiliklerini şekillendiren süreçlerin ve ilişkilerin daha iyi ve geliştirici bir nitelik kazanabilmesi adına çalışmaların yapılmasının gerektiği düşünülmektedir.
Öz: İşitme yetersizliği, bireylerin işitme düzeneğinde meydana gelen bir sorun sebebiyle sözel di... more Öz: İşitme yetersizliği, bireylerin işitme düzeneğinde meydana gelen bir sorun sebebiyle sözel dilini günlük hayatında işlevsel olarak kullanamama halidir (Girgin, 2003: 7). Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının 2020 yılında yayınladığı araştırmada toplam engelli birey sayısına göre işitme engelli bireylerin oranı %9.13 olarak açıklanmıştır (Engelli Ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 2020)yanık. Bu oran 2.533.209 kayıtlı engellinin 230.806’sının işitme engelli olmasına tekabül etmektedir. İşitme engellilerin sayısının yüksek olması ve sosyal hayat içerisinde diğer engellilere göre daha fazla rol almaları işitme engellilerin çalışmanın konusu olarak seçilmesinde etkili olmuştur. İşitme engelli bireyler günlük hayata entegrasyonda pek çok sorunla karşılaşmaktadır. Bu çalışmada işitme engelli annelerin çocuklarıyla ilgili yaşadıkları deneyimlerin incelenmesi amaçlanmaktadır. İşitme engelli annelerin deneyimlerinin anlamlandırılması ve yorumlanması amacıyla çalışmada, nitel analiz yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın ana sorusunu; “İşitme engelli annelerin çocuklarının bakım sürecinde yaşadıkları deneyimler nelerdir?” sorusu oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında katılımcılara, kartopu örnekleme yöntemiyle ulaşılmıştır. Görüşmeler, çevrimiçi platform aracılığıyla, yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılarak derinlemesine görüşme tekniği ile gerçekleştirilmiştir. Toplamda 10 gönüllü katılımcıyla yapılan bu çalışmada, 7 katılımcının görüşmelerini gerçekleştirmek için işitme engel düzeyi nedeniyle işaret dili tercüman desteğinden yararlanılmıştır. Görüşmeler sonunda, işitme engelli annelerin; hamilelik sürecinde çocuklarının işitme engelli olacağı kaygısını taşıdıkları, bebeklik döneminde bebeklerinin sesini işitememelerinden kaynaklı kullandıkları cihazlarda sorunlar yaşadıkları, çocukluk döneminde ise çocuklarının eğitim sürecinde destek olmakta yetersiz oldukları, çocuklarının sosyalleşme aşamalarında da yeterli desteği veremedikleri bulguları edinilmiştir. Sonuç olarak işitme engelli anneler; iletişim, ilişki kurma, konuşma gibi günlük hayatı ve çocuğu ile etkileşimini etkileyen durumlarla karşılaşabilmektedir. Yaşam standartlarının iyileştirilebilmesi ve yükseltilebilmesi amacıyla, engel düzeylerine uygun işitme cihazları ve çocuklarla etkileşimi arttıracak aktivitelerin, mobil uygulamaların geliştirilmesi öneriler arasındadır.
Özet Yenidünyanın inşasında vazgeçilen kadim, geleneksel değerler ve üretim biçimleri sonucunda v... more Özet Yenidünyanın inşasında vazgeçilen kadim, geleneksel değerler ve üretim biçimleri sonucunda varılan yer ve modern dünyanın temellerinin atılması sürecinde ortaya çıkan ekonomi merkezli yenidünyanın inşa süreci çok sancılı olmuştur. Başlangıçta daha çok yerel veya bölgesel ağırlıkta olan üretim ve tüketim ilişkileri, ulaşım ve haberleşme imkânlarının artması ve sanayi devrimiyle birlikte kütlevi üretime geçilmesi sonucunda büyük değişimler yaşamıştır. Ortaya çıkan yeni iş ve iş ilişkileri biçimi, eski mesleklerin çoğunun tarihe gömülmesine sebep olmuştur. Daha önce kendi işlerini yapan ve bir şekilde bulundukları bölgelerde hayatlarını sürdüren insanlar artık bulundukları yerlerden, yenidünyanın sanayi şehirlerine doğru mobilize olmak zorunda kalmışlardır. Bilinen tarihte eşine az rastlanılır bir göç ve kentleşme, modern dünyanın bir gerçekliği haline gelmiştir. Bir umutla yenidünyaya koşan birçok insanda ise bu durum büyük bir hayal kırıklığı ve hüzün yaratmıştır. İşte tam da bu noktada bizim ele almaya çalıştığımız sokakta çalışan/çalıştırılan çocuk sorunu da daha çok bu yenidünyanın sorunu olarak ortaya çıkmış bir sonuçtur. Her ne kadar biz bir sorunu bir başlık altında ve daraltarak incelemiş olsak da, esasen bu sorun bir bütün olarak modern dünyanın kendisini inşa ettiği değerlerin yarattığı bir sorundur ve topyekûn bir sistem sorgulaması yapılmaksızın tam anlamıyla açıklığa kavuşturulabilecek bir sorun değildir. Abstract As a result of archaic, traditional values and manufacturing types given up in establishing the new world, the point arrived at were troublesome. The contructing process of the economy –centered world appearing as the foundations of the modern worlds were laid became painful. At the beginning, the production and consumption relations, which were more local and regional, underwent big changes in consequence of mass production along with the increase of tranportaion and communication facilities and industrial revolution. Emergent new jobs and job relation led most of the old occupations to disappear. People who previously did their own business and spent their lives in this way had to move to industrial cities of the modern world from where they were. An urbanization and a migration uncommonly in the known history become a reality of the modern world. This position in many people running to the new world hopefully created a great disappoinment and sadness. What we try to deal with exactly in this point is to emphasize that the problem of children either working or made to work in streets is a result appearing as a problem of the new world. Even if we analyze this problem under a title by restricting in scope, it is essentially a problem created by the values which the modern world has built itself on as a whole. This is not a problem to be enlightened properly without inquiring a system altogether. GİRİŞ Çalışma, genel olarak insanın ihtiyaç giderme amacına yönelik çabalarını ifade etmektedir (Ayas, 2015). Neyin, ne kadar ve kim için ihtiyaç olduğu meselesi asıl konumuz olmamakla beraber, yazıda ihtiyacı fiziki gereksinimlerden başlayıp psikolojik tatmine doğru hareket eden geniş bir anlamda kullandığımı belirtmemiz gerekir. Bu bağlamda çalışmak bir yönü ile insanın temel ihtiyaçlarını karşılamasına imkân sağlarken, eş zamanlı olarak, insanın yeryüzünü sosyal, siyasal ve ekonomik anlamda imar etmesine de yol açmaktadır. Bu da insanın toplumsal bir varlık olması ve bir arada yaşaması ihtiyacının doğal sonucudur. İster temel ihtiyaçların karşılanması isterse yeryüzünü imar etme niyetiyle yapılmış olsun, her eylem gibi çalışmanın mahiyeti de, o çalışmayı yapan insanın kültürel, dini vb. değerlerinden etkilenmektedir. Bu kabullerden hareketle denilebilir ki, sorun algısı da mevcut toplumsal düzenin değerlerine göre belirlenmektedir. Mesela insanı bir kaynak ve sermaye olarak gören bir uygarlık perspektifinden sokakta çalışan çocuk kavramı, insanı yeryüzünü mamur
The founder mind of the Eurocentric movement, which realized a major
transformation along with th... more The founder mind of the Eurocentric movement, which realized a major transformation along with the route consisting of the Renaissance, Reform, Enlightenment and Industrial Revolution and which we call the modern era today, placed earthly prosperity in the main axis and the Economy as its provider. This huge transformation and shiny image had either direct or indirect impact on the remaining territory of the world. In this aspect, the Islamic landscape like many other landscapes spent the last two centuries faltering and continuously losing altitude in the face of this new rising power and engaged in numerous discussions to understand this process and tried to save the day with various improvements. However, the loss in altitude has been inescapable. One of the areas open to discussion and reforms was the economy – in fact the modern world has structured itself on this political and ideological structure – while in Islamic geographical areas, the powers of fragmented geographies displayed impulsive solutions in order to understand the rising west and catch up with them. On the other hand, efforts were being spent to eliminate the concern regarding differences of the western paradigms mainly on civil platforms. The concern regarding ability to maintain an Islamic lifestyle in the modern world, which had mostly started on civilian platforms, generated the necessity to discuss economic relations that are part of daily lives within the framework of the new world. As the debates in the area of economy progressed, various ideas started to emerge. In this study, we have endeavored to assess these debates that were propagated within a historical process from the perspective of Sabahattin Zaim who is one of first scholars in Turkey in the area of Islamic economy. Keywords: Sabahattin Zaim, Islam, economy, Islamic economy
Türkiye’den Avrupa’ya giden “gurbetçiler” birçok sosyolojik araştırmanın konusu olmuştur. Ancak b... more Türkiye’den Avrupa’ya giden “gurbetçiler” birçok sosyolojik araştırmanın konusu olmuştur. Ancak bu çalışmalarda gidilen ülkelerin siyasi ve toplumsal yapıları veya vatandaşlık ve göç politikaları çoğu zaman göz ardı edilmiştir. Oysa gittikleri ülkelerde kalmayı tercih eden göçmenler bu yapılar ve yasal düzenlemeler içerisinde çeşitli haklar edinmiş veya problemlerle karşılaşmış, özellikle de yeni kuşakların kaderi bunlar tarafından belirlenmiştir. Türkiye ile ilk “misafir işçi” anlaşmasını 1964 yılında yapan Avusturya da bu ülkelerden biridir. Bu çalışma, söz konusu boşluğu doldurma yönünde mütevazı bir çaba olmak amacındadır. Öte yandan uluslararası göç fenomeni ile henüz yüzleşen Türkiye için bu konuda daha tecrübeli olan Avusturya gibi örnekleri incelemek faydalı olabilir. Bu çerçevede çalışmamızın hem Avrupa ve Avusturya’da azınlıklar, göçmenler ve mültecilerle ilgili politikalar gibi alanlarda uzmanlaşmak isteyenlere hem de Türkiye’nin göç siyaseti yapıcılarına bir katkı yapmasını dilemekteyiz.
Modern dönem inşasında, toplumsal ve bireysel manada insanı ve onun dış dünyayla ilişki biçimini ... more Modern dönem inşasında, toplumsal ve bireysel manada insanı ve onun dış dünyayla ilişki biçimini inşa eden sosyal bilimler hakkında ne kadarının bilim, ne kadarının ideoloji olduğu kanısına varmak hiç de kolay değildir. Bugün kurulan dünyanın temelinde, ekonomiyi merkeze alan bir toplum modelinin inşa edilme amacının olduğu gözden kaçırıldığında bilim ve onun özelinde sosyal bilimin fonksiyonunu anlamak neredeyse imkânsız bir hale gelecektir. Bu açıdan bu çalışma, öncelikle bilim serüveninin, ardından da Avrupa özelinde yükselişe geçen burjuvanın elinde yenidünyanın kurgulanabilmesi için bir araca nasıl ve niye dönüştüğünün ipuçlarını verme ve bu eksende yeni bir tartışma başlatabilme çabasındadır.
İnsan Toplum İktisat: Sabahattin Zaim Düşüncesinen Ana Hatları, 2020
Sosyal politikanın gelişim süreci ise Rönesans’la başlayan Reform, Aydınlanma, Fransız İhtilali v... more Sosyal politikanın gelişim süreci ise Rönesans’la başlayan Reform, Aydınlanma, Fransız İhtilali ve nihayet Sanayi Devrimi süreçlerinde dönüşen yeni dünyanın, insanlar arası ilişkiyi zayıflatması ve toplumları yerli olmaktan uzaklaştırıp mobil bir hale getirmesiyle, ortaya çıkan boşluğun insanlığın varlığını tehdit etmesi ve bunun sonucunda ise kurulan bu yeni çarkın sisteminde bir düzeltme gerekliliğinin ortaya çıkması ile gündeme gelmiştir. Başlangıçta bireysel tepkilerle ortaya çıkan huzursuzluk, daha sonra organize olma yoluna girince, egemen güçlerin yeniden bir pozisyon ayarlaması yapmaları gereği doğmuştur. Ancak bir soruna çözüm olma iddiasıyla ortaya çıkmış sosyal politika düşüncesinin, sonuçta vardığı noktada eleştirdiği düzlemi tersinden inşa ettiği iddiaları bu kez sosyal politika düşüncesinin kendisinin eleştirilmesine yol açmıştır. Uygulanan sosyal politikalarla ailenin ve toplumun işlevinin kurumlara devredilmesinin sonucunda ilişki düzleminin kurumsallaşmasının, sosyal ilişkilerin ve bağların çözülmesine yol açtığı düşüncesi bugün kendisine oldukça fazla taraftar bulabilmektedir. Bunda tabii ki insan kavramına yüklenen anlamın kendisi bizatihi önemli rol oynamaktadır.
Modern dönem, kendisini ekonomi merkezli bir yapı olarak ortaya koymuş ve hatta “insanın yeryüzün... more Modern dönem, kendisini ekonomi merkezli bir yapı olarak ortaya koymuş ve hatta “insanın yeryüzündeki en önemli faaliyeti iktisadi faaliyetidir” ilkesi ile de hayalindeki Homo-economicus’u inşa etme çabasına girişmiştir. İnsanın değerinin ve özgürlüğünün sınırları, ekonomik kariyeri üzerinden ölçülmüş ve bu oluşan yenidünyada değerin belirleyicisi ise yine kazanç ve gelir olmuştur. Bu temel felsefe üzerinden ise toplum ve toplumun temel ögesi olarak düşünülen ailenin hiyerarşik yapısı yeniden düzenlenmiştir. Bu yeni hiyerarşik yapı ise ana eksen olarak iktisadi bir perspektif üzerine inşa edilmiştir. Artık hiyerarşinin belirleyicileri; toplum, aile, cinsiyet, yaş vb. unsurlar değil, kariyer olarak belirlenmiştir. Bugün gelinen noktada çalışmak, bağımsızlığın sembolü sayılırken; bağımsızlığımızı borçlu olduğumuz bağımlı çalışma oranı ise endüstrileşmenin sembolü haline gelmiş durumdadır. Bu ikisi arasındaki ilginç ilişki, piyasaya bağımlı olma zorunluluğunu getirmekte ve böylece piyasa çarkının dışına çıkılamaz hale gelinmektedir. Tüm bu hususlar, kadın istihdamı açısından yapılan tartışmaları da kapsayacak nitelikte bu çalışmada ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca kadın istihdamı açısından çalışmanın ve istihdamın anlamı, istihdamın önündeki engeller konusu yeniden ele alınmıştır. Kadın istihdamını engelleyen ana unsurun ataerkil toplumsal yapı olduğu yönündeki tespitlerin gerçeği tam olarak yansıtmadığı düşüncesi temel alınarak, kadın istihdamının istenilen boyutta olamamasının başlıca nedeninin ise toplumsal yapı veya gelenekler değil, piyasa ekonomisinin kara endeksli rekabetçi piyasa erkil anlayışı olduğunun altı çizilmiş ve böylece tartışmayı başka bir boyuta taşımak amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Rekabet, istihdam, kadın istihdamı, ataerkil, piyasa erkil
Sosyal siyaset konferansları dergisi, Dec 28, 2023
ÖZ Engellilik kavramı tarihsel süreç içerisinde birçok tanımlamayla karşı karşıya kalmıştır. Bugü... more ÖZ Engellilik kavramı tarihsel süreç içerisinde birçok tanımlamayla karşı karşıya kalmıştır. Bugün gelinen noktada ise engelli kavramı, engelliliğin bir yeti kaybı değil, bir erişim sorunu olduğu iddiasına dayanmaktadır. Bu iddia halen tartışmalıdır. Ancak büyük oranda sosyal bilimlerin diline yerleşmiş durumdadır. Bu kavramsal iddianın ve perspektifin sosyal bilimler tarafından kullanımının yaygınlaşma süreci hiç de kolay ve kendiliğinden olmamıştır. Bu çalışma bu süreci ele alırken kavramsal dönüşümün izini sürmektedir. Batılı olanın üstünlüğü fikrine dayalı ırksal eşitsizliğin, üstün gen ve üstün insan söyleminin, ırk ayrımcılığı ve engelliler konusunda nasıl bir yankılanmaya neden olduğunu, sosyo-tarihsel bağlamda ortaya koymaktadır. Bu noktada betimleyici bir yaklaşım benimsenmiş ve alan literatürüne başvurulmuştur. Genelde insana ve bedene, özel bağlamda ise engelli bireye ve topluma bakışın batı tarihi içerisindeki sürecini modernleşme ve piyasa kıskacında sosyo-tarihsel açıdan değerlendirmiştir. Bu bağlamda insana ve engelli bireye bakışın dönüşümü ve bunun pratik çıktıları ele alınarak mesele tartışılmıştır. Böylece meselenin bugün varılan noktadan evvelki serüveninin anlaşılmasına ve modern dünyanın kurucu zihinsel arka planına yönelik tespitler yapılmasına katkı sağlaması amaçlanmıştır.
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2023
Sivil Toplum Kuruluşları (STK), uyum faaliyetlerinin gerçekleşmesi adına önemli bir rol üstlenmek... more Sivil Toplum Kuruluşları (STK), uyum faaliyetlerinin gerçekleşmesi adına önemli bir rol üstlenmektedir. Bu faaliyetlerin yürütülmesi esnasında, ihtiyaçların tespitinden, karşılanmasına kadarki tüm süreçlerde birtakım sorunlar yaşanabilmektedir. Bu nedenle bu çalışma, göçmen gruplarla çalışan STK yetkililerinin, göçmenlerin uyum sürecine yönelik gerçekleştirdikleri faaliyetler süresince yaşadıkları sorunların değerlendirilmesi amacı ile yürütülmüştür. Çalışma gerçekleştirilirken STK’ların çalışma içeriklerinin ve yaklaşım biçimlerinin coğrafi ve kültürel açıdan farklılaşıp farklılaşmadığının görülebilmesi hedeflenmiştir. Coğrafi ve kültürel olarak Şanlıurfa ve İstanbul olmak üzere iki farklı il seçilmiş ve bu iki ilde sığınmacılarla çalışan STK yöneticileri ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Kartopu örnekleme yöntemiyle 9 katılımcıya ulaşılmıştır. Görüşmeler doğrultusunda, göçmenlerle çalışma deneyimi, uyum faaliyetleri, göçmen çalışmasında kültürel değerler, göçmen çalışmalarının etkililiğine yönelik değerlendirmeler olmak üzere dört ana tema ortaya çıkmıştır. Araştırma sonucunda elde ettiğimiz veriler bu iki şehir özelinde STK’ların çalışma ve uygulama biçimlerinin benzer olduğu göstermiştir. Elde ettiğimiz bu sonucun, hem Türkiye özelinde yaşanan iç göç yoğunluğunun bölgesel farklılıkları giderek azaltması, hem küreselleşme sürecinde ülkelerin ve şehirlerin benzeşmesi hem de kurumsal yapıların giderek yerel yaklaşımlardan uzaklaşması ile ilişkili olduğu düşünülmüştür.
Türkiye’den Avrupa’ya giden “gurbetçiler” birçok sosyolojik araştırmanın konusu olmuştur. Ancak b... more Türkiye’den Avrupa’ya giden “gurbetçiler” birçok sosyolojik araştırmanın konusu olmuştur. Ancak bu çalışmalarda gidilen ülkelerin siyasi ve toplumsal yapıları veya vatandaşlık ve göç politikaları çoğu zaman göz ardı edilmiştir. Oysa gittikleri ülkelerde kalmayı tercih eden göçmenler bu yapılar ve yasal düzenlemeler içerisinde çeşitli haklar edinmiş veya problemlerle karşılaşmış, özellikle de yeni kuşakların kaderi bunlar tarafından belirlenmiştir. Türkiye ile ilk “misafir işçi” anlaşmasını 1964 yılında yapan Avusturya da bu ülkelerden biridir. Bu çalışma, söz konusu boşluğu doldurma yönünde mütevazı bir çaba olmak amacındadır. Öte yandan uluslararası göç fenomeni ile henüz yüzleşen Türkiye için bu konuda daha tecrübeli olan Avusturya gibi örnekleri incelemek faydalı olabilir. Bu çerçevede çalışmamızın hem Avrupa ve Avusturya’da azınlıklar, göçmenler ve mültecilerle ilgili politikalar gibi alanlarda uzmanlaşmak isteyenlere hem de Türkiye’nin göç siyaseti yapıcılarına bir katkı yapmasını dilemekteyiz.
Yenidunyanin insasinda vazgecilen kadim, geleneksel degerler ve uretim bicimleri sonucunda varila... more Yenidunyanin insasinda vazgecilen kadim, geleneksel degerler ve uretim bicimleri sonucunda varilan yer ve modern dunyanin temellerinin atilmasi surecinde ortaya cikan ekonomi merkezli yenidunyanin insa sureci cok sancili olmustur. Baslangicta daha cok yerel veya bolgesel agirlikta olan uretim ve tuketim iliskileri, ulasim ve haberlesme imkânlarinin artmasi ve sanayi devrimiyle birlikte kutlevi uretime gecilmesi sonucunda buyuk degisimler yasamistir. Ortaya cikan yeni is ve is iliskileri bicimi, eski mesleklerin cogunun tarihe gomulmesine sebep olmustur. Daha once kendi islerini yapan ve bir sekilde bulunduklari bolgelerde hayatlarini surduren insanlar artik bulunduklari yerlerden, yenidunyanin sanayi sehirlerine dogru mobilize olmak zorunda kalmislardir. Bilinen tarihte esine az rastlanilir bir goc ve kentlesme, modern dunyanin bir gercekligi haline gelmistir. Bir umutla yenidunyaya kosan bircok insanda ise bu durum buyuk bir hayal kirikligi ve huzun yaratmistir. Iste tam da bu nokt...
Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi/Journal of Social Policy Conferences, 2021
Sosyal ve Ekonomik Destek Birimi'nden (SED) yardım alan 14 boşanmış kadının, boşanma süreçleri ve... more Sosyal ve Ekonomik Destek Birimi'nden (SED) yardım alan 14 boşanmış kadının, boşanma süreçleri ve sonrasında yaşadıkları sorunların araştırılması ve bu sorunların neden-sonuçları hakkında geniş bir perspektiften tartışma yürütülebilmesi amacıyla nitel araştırma yöntemi kullanılarak yapılmıştır. Araştırma deseni olarak, katılımcının fenomeni yaşadığı gibi tanımlamasına ve böylece olgunun yapısını aktarmaya teşvik etmesi bakımından fenomenolojik araştırma deseni çalışmaya uygunluk göstermiştir. Derinlemesine görüşme yöntemiyle toplanan veriler sonucunda; evlilik süreci, boşanma süreci ve boşanma sonrası süreç, üç ana başlığı oluşturmuş ve bu ana başlıklar alt temalar ile desteklenmiştir. Araştırma sonucunda; kadınların çoğunun eşinden şiddet gördüğü, bu durumun kendilerinde de şiddet davranışına yol açtığı, buna rağmen haklarını bilmemelerinden veya çocuklarını mağdur etmek istememelerinden dolayı boşanmayı devamlı erteledikleri; boşanmaya karar verdiklerinde ise ailelerinden ve çevrelerinden ağırlıklı olarak olumsuz tepkiler gördükleri ve bu durumdan etkilendikleri tespit edilmiştir. Kadınların boşanma sonrasında toplumun yarattığı bu baskıdan dolayı kimi zaman boşandıkları gerçeğini gizlemeleri de, araştırmayla elde edilen bir diğer sonuçtur. Özetle, boşanmanın, özellikle toplumsal ve kültürel nedenlere dayalı olarak, boşanmış kadınları mutsuzluğa zorlayan birçok sosyal, ekonomik, psikolojik ve kültürel kısıtlamayı doğurduğu ortaya çıkmıştır.
Culture, as a structure formed on the axis of life practices and value system emerging from the i... more Culture, as a structure formed on the axis of life practices and value system emerging from the intersection of the geography with people, history and space, is an important element of being a society and living together at the point of the construction of the local. Although the claim that globalization has built a uniform universal culture is in the middle, the local's effectiveness continues despite everything. At this point, both the mobilization trend arising from the structure of the modern world and the migrations that occur as a result of various reasons have accelerated with the developing technology, transportation and communication opportunities and started to cross continents. However, the migration of a society/group/individual is not just about moving the body from one place to another. In this mobility that emerged as a result of migration, a memory, habits, tastes and problem-solving understandings also migrate with the immigrant and memory meets with what is different from itself spatially. While this phenomenon sometimes changes in the migrated area and enters the adaptation process, it sometimes contributes to the cultural reproduction of the target region in the space as a result of transferring its own values to the space. However, this spatial meeting does not always mean social integration. On the contrary, it can lead to the emergence of serious separations from time to time. The real problem starts here. Culture is evaluated only in terms of some treatments in daily use. This situation leads to the emergence of great misconceptions from the very beginning. However, the main issue is not the daily food, dress or home arrangement, but relationships, rights, responsibilities and boundaries. In other words, culture is the basis of law, customary law. It is clear that a cultural entity that is not reflected in the law is doomed to lose its ground. At this point, unless harmony is not only considered in terms of the acceptance of the migrated country but also in terms of the effect of who migrated to the country, this will largely turn into assimilation. If multiculturalism is to be mentioned at this point, perhaps multi-lawfulness is inevitable. Within the framework of this problem in the study, the data obtained through the studies, practices and structural sources of the problems arising or being likely to arise in this conflict and search for solutions will be tried to be presented through a holistic analysis.
6th INTERNATIONAL CONGRESS OF EURASIAN SOCIAL SCIENCES, 2022
Bu çalışmada, “erkeklik” konusu üzerine yazılmış Türkçe dilindeki makalelerin incelenmesi amaçlan... more Bu çalışmada, “erkeklik” konusu üzerine yazılmış Türkçe dilindeki makalelerin incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda incelenen makalelerden belirli temaların ve anlamların çıkarılabilmesi için makalelerin ayrıntılı, sistematik ve yorumlayıcı biçimde ele alınmasına olanak tanıyan içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. İçerik analizi aynı zamanda toplumdaki yönelimleri, güncel konuları ve zaman içindeki değişimleri görebilmeye imkan sağlamaktadır. Erkeklik çalışmalarının da 1990’lardan günümüze kadar artış göstermesi ve güncelliğini sürdürmesi, alanda yapılan çalışmaların bütüncül olarak değerlendirilmesinin gerekli olduğunu göstermektedir. Bu gereklilikten yola çıkarak ortaya konulan bu çalışma ile erkeklik konusu üzerine yapılan makaleler; içerikleri, yıllara göre dağılımı, anahtar kelime kullanımları gibi başlıklar üzerinden incelenmiştir. Araştırmanın evrenini, erkeklik konusunda Türkiye’de yapılan makaleler oluştururken, örneklemini ise TR Dizin, DergiPark ve Google akademik veri tabanlarında “erkeklik” anahtar kelimesinin taratılması ile ortaya çıkan ve ulaşım izni verilen makaleler oluşturmaktadır. Araştırmanın verilerinin belirli kavramlar ve temalar çerçevesinde bir araya getirilmesi ve okuyucunun anlayabileceği bir biçimde düzenlenerek yorumlanması amacıyla MAXQDA 2020 nitel analiz programı kullanılmıştır. Toplanan verilerin analizi ilk etapta; “makale konusu”, “anahtar kelimeler”, “makale yılı” “dergi adı” ve “yazar cinsiyeti” olmak üzere tematik kodlara ayrılmıştır. Toplamda 134 makale bu yöntem ile kodlandırılmış ve bulgular yorumlanmıştır. İnceleme esnasında kitap incelemesi ya da çeviri metni olduğu fark edilen makaleler kapsam dışı bırakılmıştır. Verilerin kategorilere ayrılma aşamasında yazarların bağlı bulunduğu üniversitenin kodlanmasının da önemli olduğu düşünülmüş ancak verilerin anlamlı çıkmaması neticesinde bulgulara dahil edilmemiştir. Çalışmanın sonucunda, erkeklik konusundaki makalelerin en fazla dizi ve film incelemeleri üzerine yazılarak değerlendirildiği, anahtar kelime kullanımlarına bakıldığında ise en fazla “erkeklik”, “toplumsal cinsiyet” ve “hegemonik erkeklik” kavramlarının kullanıldığı, yıllara göre dağılımları incelendiğinde ise en fazla makalenin 2021 yılında yayımlandığı ve son olarak kadın yazarlı çalışmaların ağırlıklı olduğu bulguları elde edilmiştir. Çalışmanın verilerinin, alan yazınına projeksiyon tutması açısından önemli olduğu düşünülmektedir.
Uploads
Reports / Working Papers by Fatih Kucur
completed compulsory education. By these criteria, interviews were conducted with a total of 16 families, 15 in Istanbul and 1 in Izmir. The findings of the interviews were collected with a semi-structured interview form and interpreted with descriptive analysis. This study revealed that
families with autistic children face many different problems during the post-compulsory education process such as staying at home, problems in finding and applying to institutions, the inadequacy of education, educators, and course hours in institutions and families are left alone, and they need various services and practices to solve these problems.
ve toplum düzeyinde müdahale yöntemleriyle profesyonel bir çalışma
yürütmeyi ifade eden sosyal çalışma, 19. yüzyılın ikinci yarısında
doğmuştur. Daha önceleri dini kurumlar veya gönüllü insanlar
tarafından yürütülen bu çalışmalar, dönemin bilimsel gelişmelerinin
ışığında sistematik ve profesyonel bir görünüm kazanmıştır. Aynı
zamanda bu bilimsel yapı, yine aynı dönemde doğa bilimleri ile sosyal
bilimler arasında yaşanan ontolojik ve epistemolojik gerilimleri de
içermektedir. Bu çalışma kapsamında da doğa bilimleri ile sosyal
bilimler arasında görünen ve bilimsel önermelerin pozitif veya normatif
içeriği üzerine olan epistemolojik tartışma, uygulamalı bir sosyal bilim
olarak sosyal çalışma disiplini açısından ele alınacaktır. Bu amaç
doğrultusunda betimleyici bir yaklaşımla literatüre dayanarak yapılan bu
çalışmada sosyal çalışma disiplininin pozitif görünüm içinde esasında
bir normatiflik içerdiği; bilginin niteliği, mesleki yapı, mesleki uygulama
ve sosyal değişim odaklarından hareketle ortaya konulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal çalışma, sosyal hizmet, sosyal bilim, doğa
bilimleri, pozitif bilgi, normatif bilgi.
transformation along with the route consisting of the Renaissance,
Reform, Enlightenment and Industrial Revolution and which we call
the modern era today, placed earthly prosperity in the main axis and the
Economy as its provider. This huge transformation and shiny image had
either direct or indirect impact on the remaining territory of the world.
In this aspect, the Islamic landscape like many other landscapes spent the
last two centuries faltering and continuously losing altitude in the face
of this new rising power and engaged in numerous discussions to understand
this process and tried to save the day with various improvements.
However, the loss in altitude has been inescapable.
One of the areas open to discussion and reforms was the economy – in
fact the modern world has structured itself on this political and ideological
structure – while in Islamic geographical areas, the powers of
fragmented geographies displayed impulsive solutions in order to understand
the rising west and catch up with them. On the other hand,
efforts were being spent to eliminate the concern regarding differences of
the western paradigms mainly on civil platforms. The concern regarding
ability to maintain an Islamic lifestyle in the modern world, which had
mostly started on civilian platforms, generated the necessity to discuss
economic relations that are part of daily lives within the framework of
the new world. As the debates in the area of economy progressed, various
ideas started to emerge. In this study, we have endeavored to assess
these debates that were propagated within a historical process from the
perspective of Sabahattin Zaim who is one of first scholars in Turkey in
the area of Islamic economy.
Keywords: Sabahattin Zaim, Islam, economy, Islamic economy
Bu çalışma, söz konusu boşluğu doldurma yönünde mütevazı bir çaba olmak amacındadır. Öte yandan uluslararası göç fenomeni ile henüz yüzleşen Türkiye için bu konuda daha tecrübeli olan Avusturya gibi örnekleri incelemek faydalı olabilir. Bu çerçevede çalışmamızın hem Avrupa ve Avusturya’da azınlıklar, göçmenler ve mültecilerle ilgili politikalar gibi alanlarda uzmanlaşmak isteyenlere hem de Türkiye’nin göç siyaseti yapıcılarına bir katkı yapmasını dilemekteyiz.
Books by Fatih Kucur
Bugün gelinen noktada çalışmak, bağımsızlığın sembolü sayılırken; bağımsızlığımızı borçlu olduğumuz bağımlı çalışma oranı ise endüstrileşmenin sembolü haline gelmiş durumdadır. Bu ikisi arasındaki ilginç ilişki, piyasaya bağımlı olma zorunluluğunu getirmekte ve böylece piyasa çarkının dışına çıkılamaz hale gelinmektedir. Tüm bu hususlar, kadın istihdamı açısından yapılan tartışmaları da kapsayacak nitelikte bu çalışmada ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca kadın istihdamı açısından çalışmanın ve istihdamın anlamı, istihdamın önündeki engeller konusu yeniden ele alınmıştır. Kadın istihdamını engelleyen ana unsurun ataerkil toplumsal yapı olduğu yönündeki tespitlerin gerçeği tam olarak yansıtmadığı düşüncesi temel alınarak, kadın istihdamının istenilen boyutta olamamasının başlıca nedeninin ise toplumsal yapı veya gelenekler değil, piyasa ekonomisinin kara endeksli rekabetçi piyasa erkil anlayışı olduğunun altı çizilmiş ve böylece tartışmayı başka bir boyuta taşımak amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Rekabet, istihdam, kadın istihdamı, ataerkil, piyasa erkil
Papers by Fatih Kucur
completed compulsory education. By these criteria, interviews were conducted with a total of 16 families, 15 in Istanbul and 1 in Izmir. The findings of the interviews were collected with a semi-structured interview form and interpreted with descriptive analysis. This study revealed that
families with autistic children face many different problems during the post-compulsory education process such as staying at home, problems in finding and applying to institutions, the inadequacy of education, educators, and course hours in institutions and families are left alone, and they need various services and practices to solve these problems.
ve toplum düzeyinde müdahale yöntemleriyle profesyonel bir çalışma
yürütmeyi ifade eden sosyal çalışma, 19. yüzyılın ikinci yarısında
doğmuştur. Daha önceleri dini kurumlar veya gönüllü insanlar
tarafından yürütülen bu çalışmalar, dönemin bilimsel gelişmelerinin
ışığında sistematik ve profesyonel bir görünüm kazanmıştır. Aynı
zamanda bu bilimsel yapı, yine aynı dönemde doğa bilimleri ile sosyal
bilimler arasında yaşanan ontolojik ve epistemolojik gerilimleri de
içermektedir. Bu çalışma kapsamında da doğa bilimleri ile sosyal
bilimler arasında görünen ve bilimsel önermelerin pozitif veya normatif
içeriği üzerine olan epistemolojik tartışma, uygulamalı bir sosyal bilim
olarak sosyal çalışma disiplini açısından ele alınacaktır. Bu amaç
doğrultusunda betimleyici bir yaklaşımla literatüre dayanarak yapılan bu
çalışmada sosyal çalışma disiplininin pozitif görünüm içinde esasında
bir normatiflik içerdiği; bilginin niteliği, mesleki yapı, mesleki uygulama
ve sosyal değişim odaklarından hareketle ortaya konulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal çalışma, sosyal hizmet, sosyal bilim, doğa
bilimleri, pozitif bilgi, normatif bilgi.
transformation along with the route consisting of the Renaissance,
Reform, Enlightenment and Industrial Revolution and which we call
the modern era today, placed earthly prosperity in the main axis and the
Economy as its provider. This huge transformation and shiny image had
either direct or indirect impact on the remaining territory of the world.
In this aspect, the Islamic landscape like many other landscapes spent the
last two centuries faltering and continuously losing altitude in the face
of this new rising power and engaged in numerous discussions to understand
this process and tried to save the day with various improvements.
However, the loss in altitude has been inescapable.
One of the areas open to discussion and reforms was the economy – in
fact the modern world has structured itself on this political and ideological
structure – while in Islamic geographical areas, the powers of
fragmented geographies displayed impulsive solutions in order to understand
the rising west and catch up with them. On the other hand,
efforts were being spent to eliminate the concern regarding differences of
the western paradigms mainly on civil platforms. The concern regarding
ability to maintain an Islamic lifestyle in the modern world, which had
mostly started on civilian platforms, generated the necessity to discuss
economic relations that are part of daily lives within the framework of
the new world. As the debates in the area of economy progressed, various
ideas started to emerge. In this study, we have endeavored to assess
these debates that were propagated within a historical process from the
perspective of Sabahattin Zaim who is one of first scholars in Turkey in
the area of Islamic economy.
Keywords: Sabahattin Zaim, Islam, economy, Islamic economy
Bu çalışma, söz konusu boşluğu doldurma yönünde mütevazı bir çaba olmak amacındadır. Öte yandan uluslararası göç fenomeni ile henüz yüzleşen Türkiye için bu konuda daha tecrübeli olan Avusturya gibi örnekleri incelemek faydalı olabilir. Bu çerçevede çalışmamızın hem Avrupa ve Avusturya’da azınlıklar, göçmenler ve mültecilerle ilgili politikalar gibi alanlarda uzmanlaşmak isteyenlere hem de Türkiye’nin göç siyaseti yapıcılarına bir katkı yapmasını dilemekteyiz.
Bugün gelinen noktada çalışmak, bağımsızlığın sembolü sayılırken; bağımsızlığımızı borçlu olduğumuz bağımlı çalışma oranı ise endüstrileşmenin sembolü haline gelmiş durumdadır. Bu ikisi arasındaki ilginç ilişki, piyasaya bağımlı olma zorunluluğunu getirmekte ve böylece piyasa çarkının dışına çıkılamaz hale gelinmektedir. Tüm bu hususlar, kadın istihdamı açısından yapılan tartışmaları da kapsayacak nitelikte bu çalışmada ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca kadın istihdamı açısından çalışmanın ve istihdamın anlamı, istihdamın önündeki engeller konusu yeniden ele alınmıştır. Kadın istihdamını engelleyen ana unsurun ataerkil toplumsal yapı olduğu yönündeki tespitlerin gerçeği tam olarak yansıtmadığı düşüncesi temel alınarak, kadın istihdamının istenilen boyutta olamamasının başlıca nedeninin ise toplumsal yapı veya gelenekler değil, piyasa ekonomisinin kara endeksli rekabetçi piyasa erkil anlayışı olduğunun altı çizilmiş ve böylece tartışmayı başka bir boyuta taşımak amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Rekabet, istihdam, kadın istihdamı, ataerkil, piyasa erkil
azaltması, hem küreselleşme sürecinde ülkelerin ve şehirlerin benzeşmesi hem de kurumsal yapıların giderek yerel yaklaşımlardan uzaklaşması ile ilişkili olduğu düşünülmüştür.
The real problem starts here. Culture is evaluated only in terms of some treatments in daily use. This situation leads to the emergence of great misconceptions from the very beginning. However, the main issue is not the daily food, dress or home arrangement, but relationships, rights, responsibilities and boundaries. In other words, culture is the basis of law, customary law. It is clear that a cultural entity that is not reflected in the law is doomed to lose its ground. At this point, unless harmony is not only considered in terms of the acceptance of the migrated country but also in terms of the effect of who migrated to the country, this will largely turn into assimilation. If multiculturalism is to be mentioned at this point, perhaps multi-lawfulness is inevitable.
Within the framework of this problem in the study, the data obtained through the studies, practices and structural sources of the problems arising or being likely to arise in this conflict and search for solutions will be tried to be presented through a holistic analysis.