SineFilozofi: 3. Ulusal Sinema ve Felsefe Sempozyumu'nun (4-6 Aralık 2020) 4 Aralık tarihli "Film... more SineFilozofi: 3. Ulusal Sinema ve Felsefe Sempozyumu'nun (4-6 Aralık 2020) 4 Aralık tarihli "Film Ontolojisi" oturumunda gerçekleştirilen "Yaşamın ve Ölümün Büyüsü: Terrence Malick'in Tarih Temalı Sinema Filmlerinde Doğa-İnsan-Savaş İlişkisi" başlıklı bildiri sunumuna ait görüntü kaydıdır.
SineFilozofi IV. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu'nun (10-12 Aralık 2021) 12 Aralık tari... more SineFilozofi IV. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu'nun (10-12 Aralık 2021) 12 Aralık tarihli "Film Ontolojisi" oturumunda gerçekleştirilen "'Youtube'da Nietzsche Üzerine Bir Kısa Film İzledim': Dijital Karşılaşmalar Çağında Sinema Deneyimi (Sinan Vardar & Harun M. Töle)" başlıklı bildiri sunumuna ait görüntü kaydıdır.
Sinop Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (SÜSBD), 2023
Frédéric Le Play (1806-1882) yürüttüğü sosyolojik çalışmalar, kurulmasına öncülük ettiği bilimsel... more Frédéric Le Play (1806-1882) yürüttüğü sosyolojik çalışmalar, kurulmasına öncülük ettiği bilimsel çalışma grupları ve kent yaşamına ilişkin saptamaları bağlamında önemli bir bilim insanıdır. Çalışmaları boyunca yaşadığı dönemin sosyal sorunlarını anlamaya ve bu sorunlara çözümler getirmeye çalışmıştır. 19. yüzyılda yaşanan sosyal hareketliliğin yıkım ve vahşete yol açmaması adına sosyal barışın sağlanması gerektiğini savunmuş, devrimsel dönüşümleri değil evrimsel değişimleri önermiş, sosyal uyumun önemini vurgulamıştır. Le Play'nin bu yöndeki sosyal görüşlerinin anlaşılabilmesi için kullandığı réforme sociale [sosyal reform], paix sociale [sosyal barış], famille [aile] ve individu [birey] kavramlarının anlaşılması önemlidir. Zira sosyal, tarihsel ve düşünsel temellere dayanan bu kavramlar, Le Play'nin sosyal görüşlerinin kilit unsurlarıdır. Bu kavramların çözümlenmesi de Le Play'nin topluma, aileye ve bireye yönelik görüşlerinin anlaşılmasına katkıda bulunacaktır. Çalışmamızda, sosyo-tarihsel ve düşünsel kökenleri bağlamında, Le Play'nin bu kavramlarını çözümlemeye çalışacağız. Le Play'nin görüşlerini etkileyen 19. yüzyıl konjonktürünü hazırlayan sosyal ve tarihsel koşulları değerlendirecek; bu görüşlerin düşünsel kaynaklarını soruşturacağız.
İnternet ve internet tabanlı uygulamalar artık gündelik yaşamımızın bir parçası haline gelmiştir.... more İnternet ve internet tabanlı uygulamalar artık gündelik yaşamımızın bir parçası haline gelmiştir. Deneyimlediğimiz bu teknolojik yaşam çerçevesinde, seyir alışkanlıklarımız da dönüşüme uğramıştır. Günümüzde, internet tabanlı sosyal medya ve video paylaşım platformlarında ister akademik ister boş zaman etkinliği olarak deneyimlediğimiz dijital karşılaşmalar, sinema filmleri ile girdiğimiz ilişkiyi de biçimlendirmektedir. Film izleme, yorumlama ve bu süreçlerden edindiğimiz bilgiyi ilgililerle paylaşma pratiklerimiz bu dijital ortamın koşullarına uygun olarak varlık kazanmaktadır. Tüm bu hususlar genel ölçekte tüm sinema izleyicilerini, özelde ise tutkulu sinemaseverler olarak nitelendirebileceğimiz “sinefilleri” derinden etkilemektedir. Filmler üzerine düşünmeyi, konuşmayı, paylaşmayı bir tutku olarak gören sinefillerin etkinlikleri ve dijital karşılaşmaları da artık sosyal medya, blog, web sitesi gibi sanal ortamlarda yaşanmaktadır. Bu çalışmada, YouTube’a, akademik bir araştırmanın parçası olarak “Nietzsche” yazılıp aratıldığında karşılaşılan Fáuston da Silva’nın Meu Amigo Nietzsche [Arkadaşım Nietzsche] (2012) kısa filminden hareket edilmektedir. Filmin kahramanı Lucas, hayatın rastgeleliğine bağdaşık olarak bulduğu Nietzsche’nin Also sprach Zarathustra [Böyle Buyurdu Zerdüşt] (1883) kitabıyla kurduğu ilişkide tanımadığı düşünürler ile tanışarak yeni bir serüvene atılmaktadır. Küçük kahramanın bu serüveni, bizlerin, internet ağına bağlı cihazlarımızın ekranlarında karşımıza çıkıveren yapımları keşfedişimizle ve gerek üretim gerekse tüketim bağlamında hiç tanış olmadığımız yönetmenler, sinemalar, türler, kahramanlar, hikâyeler ve anlatılar ile tanışmamızla benzerlikler içermektedir. Çalışmamızda, buradan hareketle, dijitalleşmeyle birlikte ortaya çıkan YouTube gibi platformlardaki yeni nesil sinemasal deneyimlere dair izleme, katılım, paylaşma, eleştiri ve karşılaşma sorunsallarına ilişkin bulgular felsefe, sosyoloji, sinema, mimarlık, iletişim tarihi ve kültürel çalışmalar alanlarında sunulmuş yaklaşımlar üzerinden tartışılmaktadır.
[TR] Yaşamın hatlarının, doğal ve yapay sınırlılıklar içerisinde, ritüelistik bir görüntü arz ede... more [TR] Yaşamın hatlarının, doğal ve yapay sınırlılıklar içerisinde, ritüelistik bir görüntü arz eden ölüm anına dek an be an yeniden keşfedildiği; çatışmanın insan varoluşundaki görünümlerinin etkili bir sinema dili ile çarpıcı bir anlatıya dönüştürüldüğü Terrence Malick’in sinematografisinde tarihsel-olanın işlenişi, insan-doğa ve ben-öteki ilişkilerinin -felsefi hatları minvalinde- özgün bir serencamını sunar. “Aşk”, “büyü”, “ölüm”, “savaş”, “yitim”, “sonsuzluk” gibi kavramlar ekseninde ortaya konulan bu tarih temalı anlatılar, insan açısından temel ontolojik sorunsallar arasında gösterilebilecek olan benliğin temellendirilmesi hususunda sinema dili ile pekiştirilmiş tartışmalar barındırır. Karşılaşılan öteki karşısında benliğin yeniden kurulumuna ve bu suretle kültürel belirlenimciliğin sorgulanmasına ilişkin bu anlatılar, Malick’in tarih temalı sinema filmlerinin temel dinamiklerindendir. Çalışmamızda, II. Dünya Savaşı yıllarında, ABD ordusuna bağlı kuvvetlerin Pasifik Cephesi’ndeki çatışmalarının ortasında kalmış, savaşla iç içe yaşamakta olan bireylere mercek tutan The Thin Red Line [İnce Kırmızı Hat] (1998) ve Kuzey Amerika topraklarındaki kolonizasyon faaliyetlerinin başlangıcına tekabül eden bir tarihsel evrede belirginleşen kültürel farklılık ve ötekilik hususunu işleyen The New World [Yeni Dünya] (2005) sinema filmleri, bahsini etmiş olduğumuz hususları tartışma olanağı tanıyan sinematografik özellikleri hasebiyle mercek altına alınacaktır. Yürütülecek soruşturmalar boyunca tarih felsefesi, benlik sorunsalı, benliğin kurulumu, kültürel belirlenimcilik, doğa-insan ilişkisi, savaşın insan üzerindeki etkileri minvalinde ortaya konulmuş felsefi yaklaşımlara dayalı değerlendirmeler, ilgili sorunsallar ile ilişkisinde hem bir anlatı/tartışma zemini hem de ana tema olarak ele alacağımız tarih nosyonu ekseninde sunulacaktır.
[EN] The lines of life which are to discover again and again till the death which has ritualistic faces convert to an effective narration in Terrence Malick's cinematography. All the narrations in Malick's movies about historical include and examine relations between human and nature and own and other. These historical-themed narratives, which are put forward on the axis of concepts such as "love", "magic", "death", "war", "loss", "eternity", contain discussions reinforced with the language of cinema based on the self, which can be shown among the problematic issues based on humanity. These narratives on the reconstruction of the self in the face of the other encountered, and thus the questioning of cultural determinism are among the basic dynamics of the history-themed movies of Malick. In our study, we will examine and argue the topics such like issue of selfdom, constructing of selfdom, cultural determinism, relations between man and nature through Malick's The Thin Red Line (1998) and The New World (2005) movies. Throughout the investigations to we carry out, we will evaluate the philosophy of history, the problem of the self, the establishment of the self, cultural determinism, the relationship between nature and human, based on related philosophical approaches.
Tarihyazımı Dergisi [Journal of Historiography], 2019
Öz: Georg Simmel'in dışsal olayları içsel elementlerin etkileri üzerinden ele aldığı tarih felse... more Öz: Georg Simmel'in dışsal olayları içsel elementlerin etkileri üzerinden ele aldığı tarih felsefesi, özellikle tarih-felsefe-psikoloji üçgeninde biçim kazanan tarihin niteliği, amacı, yasası ve mânâsı problemlerini tartışan önemli bir üretim alanı olarak kendisini gösterir. Bir sosyolog ve felsefeci olarak Simmel'in kullandığı terimlerin tarih felsefesi bağlamındaki yerleşimi, tarihin yapısal özelliklerinin soruşturulmasında önemli bir kilometre taşı değerindedir. Anahtar Kelimeler: Georg Simmel, tarih felsefesi, psikolojizm, tarihin yasası. [Abstract: The philosophy of history, in which Georg Simmel deals with external events through the effects of internal elements, manifests itself as an important field of production that discusses the problems of the nature, purpose, law and meaning of history, which has become particularly shaped in the triangle of history-philosophy-psychology. As a sociologist and philosopher, the settlement of the terms used by Simmel in the context of philosophy of history has built an important milestone in investigating the structural features of history. Keywords: Georg Simmel, philosophy of history, psychologism, law of history.]
[ÖZET] İmparatorlukların günbatımında, yeni siyasal aktörlerin yeni ve daha detaylı manipülasyon ... more [ÖZET] İmparatorlukların günbatımında, yeni siyasal aktörlerin yeni ve daha detaylı manipülasyon aygıtları oluşturmaları evresinde, sinema, kuşkusuz aranan kan olmuştur. Despotik iktidar artık merceğin iktidarına dönüşmüş, Fransız Sitüasyonistlerinin tabiriyle, sinemanın da bir kolunu ibraz ettiği bu yeni gösteri biçimi, hem var hem de yok olmakta olan meta dünyasını görünür kılmıştır. Keza, yine gösteri, Sitüasyonistlerin terminolojisinde, "modern insanın gördüğü kötü bir düştür". Bu bağlamda, sinemayı, salt "izle ve tüket" mantalitesi ile değerlendirmek, tarihsel bir alt metni es geçmek anlamına gelecektir. Hiç de yabancısı olmadığımız bir uluslar ve uluslaşma çağında, içinde bulunduğumuz paradigmanın erken döneminde bir ulus devrimi sonrasında, kendini ―doğurmaya çalıştığı bir ulusalcılık üzerinden― yaratmaya çalışan siyasal erk, son meşrutî kalkışmanın ardından en radikal rolü oynamıştır. Belirtilenler doğrultusunda, Erken Türkiye Cumhuriyeti'nde sinematografik gösteri ve bu gösteri biçimi üzerinden sergilenen ideoloji ve propaganda politikaları, çalışmamızın konusunu oluşturmaktadır. (Anahtar Sözcükler: Erken Cumhuriyet Dönemi Türkiyesi, Sinema, İdeoloji, Tarih, Propaganda.)
[ABSTRACT]
In the sun set of the empires, cinema became something very valuable for the new political actors while they were creating new and more detailed manipulation devices. Despotic power became the power of the lens and this new power created a new demonstration form. As the French Situationists say, this new form of demonstration, one branch of which was formed by cinema made the new metaphorical world, which is present and disappearing, visible. Likewise, demonstration, in the words of the Situationists, "is a terrible dream modern people have ever seen". Evaluating the cinema with a mentality of "watch and consume" will mean skipping a historical subtext. In the age of nations and becoming nations with which we are closely familiar, the political power, which tried to create itself after a national revolution in the early period of the paradigm we were in, played its most radical, effective and manipulative role after the last revolutionary move. In this context, the cinematographic demonstration in the early Republic of Turkey and the ideology and propaganda policies displayed through this form of demonstration constitute the subject of our research. (Keywords: Early Republican Period of Turkey, Cinema, Ideology, History, Propaganda.)
[ÖZET] Post-modern özneler çağında sosyo-politik düzlemde yaşanan köklü bir simgesel dönüşümün ya... more [ÖZET] Post-modern özneler çağında sosyo-politik düzlemde yaşanan köklü bir simgesel dönüşümün yanında; dünün uğraş gerektiren türlü yazın ürünleri de sürmekte olan bu değişim/dönüşüm sirkülasyonu içerisinde, gösterinin nesneleri haline getirilmektedir. Jean Baudrillard’ın deyimiyle “tarihin ölümü” ya da diğer bir deyişle gösterinin/gösterilenin zaferi olarak anılabilecek bu yeni evre, dünün yazılı materyallerinin –bugünün sanalitesi boyutunda– televizyon yapımları, video oyunları ve sinema filmleri bağlamında bir gönderenler sistemine dönüştüğü görkemli ve bir o kadar da eleştiriye açık bir evre olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde, görsel olanla girilen kaçınılmaz gündelik etkileşimin etkisiyle; anıtsal olanın anlatıcısının yerini alan geçen yüzyılın entelektüel yazarının dönüştüğügünümüz sanal anlatıcı formu, tarihyazımında yeni bir dönemin de simgesidir. Tüm hatlarıyla bu yeni süreç, tarihyazım ürünlerinin sunumunun yanında, onun epistemolojisini de görsel gönderenlerle ciddi bir etkileşime sokmuştur. Post-modern dönemde, tarihyazımı, artık sanal pigmentlerin renklendirdiği yeni derisine alışmak/alıştırılmak sürecinde bulunmaktadır. Tarihyazımın ve ürünlerinin dönüşüm göstermiş yüzünün anlaşılabilmesi, bu gerçekleşen dönüşümün etkilerinin ölçülmesi ve tarihyazımın geleceğine ilişkin olası manzaranın belirmesi adına, mevcut tartışmaya katkı bağlamında, bir söylem dönüşümünün iz sürümü çalışmamızda gerçekleştirilmeye çalışılacaktır. (Anahtar Kelimeler: Tarihyazımı; tarih; modernizm; post-modernizm; gösteri) [Criticism of the Virtual Narrator: A Contribution to Historiography in the Age of Spectacle] [ABSTRACT] At the end of the modern era, ex-literal objects began to transform into objects of the spectacle through the process of symbolic and epistemological transformation. The triumph of the spectacle which Baudrillard called "the death of history" , brought about a new-gen transmission system and at this point, all TV programs, video games and websites have become implicit notions of this complex manipulative system. Influences of interactions with images have transformed the intellectual narrative form into the virtual narrative form and after that this virtual form has become the symbol of a new beginning in historiography. Besides, the soul of this new period re-formalised old-fashioned epistemologies and empowered this recreated epistemology with the power of images. In this context, this paper aims to contribute to the discussions about historiography in the age of spectacle with original and new approaches. (Keywords: Historiography; history; modernism; postmodernism; spectacle)
SineFilozofi IV. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu'nda (10-12 Aralık 2021) sunulan bildir... more SineFilozofi IV. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu'nda (10-12 Aralık 2021) sunulan bildirilerin özet kitapçığıdır.
Kuşadası'nda Bir Baştan Bir Başa Tarih (I. Lisansüstü Tarih Öğrencileri Uluslararası Sempozyumu Bildiriler Kitabı), (ed.) Hüseyin Üreten, Dilşen İnce Erdoğan, Musa Gümüş, Aydın: Ulusoy Matbaası, 2019, ss. 215-231., Apr 2019
İlgili sempozyum bildirisi, I. Lisansüstü Tarih Öğrencileri Uluslararası Sempozyumu'nda (20-22 Ka... more İlgili sempozyum bildirisi, I. Lisansüstü Tarih Öğrencileri Uluslararası Sempozyumu'nda (20-22 Kasım 2017) sunulmuş, Nisan 2019'da "Kuşadası'nda Bir Baştan Bir Başa Tarih" başlıklı bildiriler kitabında yayınlanmıştır.
Uluslararası Orhan Gazi ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu V Bildirileri, 2019 / International Symposium on Orhan Gazi and History-Culture of Kocaeli V Proceedings, 2019, 2019
[ÖZET] Kültürel coğrafyaların biçim kazanmasında önemi haiz bir faktör olarak göç, bu haliyle sal... more [ÖZET] Kültürel coğrafyaların biçim kazanmasında önemi haiz bir faktör olarak göç, bu haliyle salt bedenlerin veya işgücünün hareketliliği anlamına gelmemekte; göçmenlerin hareket güzergâhları boyunca ilerleyen bir doğrultuda, toplumsal belleğin taşınmasında bir anahtar vasıta işlevi göstermektedir. Bu haliyle göç, terkedilen topraklardan yola çıkan geçmişe ilişkin algılanımın ve bu algılanımın ürünlerinin, yerleşilecek toprağa taşınması bağlamında bir kültürel hareketlilik kavrayışını da kapsamında barındırmaktadır. Göçlerin yoğun olarak yaşandığı Balkan toprakları, salt belirli bir tarihsel dönemle sınırlı kalmaksızın, göçlerin farklı boyutlarda, farklı hareket rotalarında ve farklı dinamiklere bağlı olarak görüldüğü bir alan olması ölçüsünce ayrı bir öneme sahiptir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, Pomak göçleri de özgün bir geçmiş ve özgün bellek ürünleriyle, böylesi bir coğrafyanın karakteristiğini anlayabilmek adına önemli bir parametre sayılmaktadır. Batı Trakya merkezli Pomak göçlerine bir örnek olarak ele alma gayreti göstereceğimiz Çavuşoğlu Ailesi’nin göç hikâyesi, göçün zorluklarına ilişkin anlatıları içermesinin haricinde; Osmanlı dönemine, Yunanistan devlet politikalarına, Yunan İç Savaşı’na ve 1960 yılı itibarıyla başlayan Türkiye’ye yerleşim sürecine ilişkin hatı-ralar barındırması bakımından da çarpıcı bir sözlü tarih kaynağı oluşturmaktadır. Bu doğrultuda, aile fertleriyle yapılan –kayıt altına alınmış– sözlü görüşmelerden yansıyan anlatılar ve muhtelif dökümanlar, yazınsal bir bütünlük halinde ilgili çalışmamızın içeriğini oluşturacaktır.
Uluslararası Çoban Mustafa Paşa ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu IV Bildirileri / International Symposium on Çoban Mustafa Paşa and History-Culture of Kocaeli IV Proceedings, 2018
[ÖZET] Modernizm, sadece üretim ve dağıtım ilişkilerinin değil, aynı zamanda yaşamı çevreleyen dü... more [ÖZET] Modernizm, sadece üretim ve dağıtım ilişkilerinin değil, aynı zamanda yaşamı çevreleyen düşünce ile bu düşüncenin yansımaları niteliğindeki mimari ürünlerin, şehircilik tasarımlarının ve mekan algılanımlarının da XIX. yüzyıldaki yeniden biçimlendirilişinin anahtar kavramıdır. Bu sebeple, modern dünyanın kökenlerinin dökümünü çıkarmaya dair söz konusu olabilecek herhangi bir girişim, o dünyanın ekonomik gelişim çizgisinin, demografik ivmelerinin, siyasal evrelerinin yanı sıra; taşa bürünmüş düşüncesinin veya yapılarda gizlediği şifrelerinin de çözülmesi girişimi sayılacaktır. Keza, en ilkel mimari yapı olarak mağara kenarlarına inşa edilen ve surdurmayı andıran barınaklardan bu yana, mimari yapılar, her dönemde, bulundukları zaman diliminin ruhunu barındırmışlardır. Barınan insanın ideolojik altyapısı, barınağına da nüfuz etmiştir: Mimari ürünler uygarlıkların ve ideolojilerin onlara ölümsüzlük bahşeden felsefe taşlarıyla döşenmiştir. Bu yüzdendir ki yeri geldiğinde, bir uygarlığı ya da ideolojiyi anlamada etkili birer anahtar görevi görebilmektedirler.
Zamanın akışkan yapısıyla girdiği ilişkiler dahilinde ideoloji –ya da özelde, modernizm– katılaşır ve bu ilişkiden devşirme imgeler meydana getirir. Kuşkusuz, bu imgeler arasında en göze çarpanları arasında, şehirlerde Lacanyen birer obje misali yükselen saat kuleleri sayılabilir. Saat kulelerinin tarihsel anlatısını yapmak, onların sadece mimarlarından bahsetmek, yapılış ve –eğer gerçekleşmişse– yıkılış tarihlerini vermek, yani koskoca bir anlatıyı bu birkaç belirli ve sınırlı parametre arasına sıkıştırmak anlamına gelmemelidir. Kanaatimizce, tüm bu temel bilgilerle birlikte, değinilmesi gereken, böyle bir mimari objenin ne zaman veya nasıl yapıldığından ziyade, neden yapıldığı sorunsalı olmalıdır.
II. Abdülhamid döneminin tekabül ettiği Osmanlı geç dönem modernizminin Anadolu yerleşimlerinde en çok rastlanan çehrelerinden biri de ülkenin neredeyse dört bir yanına yayılmış bulunan saat kuleleridir. Mimari biçimleriyle, kitabeleriyle, yöresel hikayeleriyle anıldığı kadar, ideolojik altyapılarıyla da anılmayı hak eden bu yapılar, Osmanlı son döneminin modernleşme, Batı'ya ayak uydurma gayretlerinin birer nişanesi biçiminde yükselmişlerdir. Merkezi ayarlı saatler üzerinden zamanın hem sistematizasyonunun, hem de üretim ilişkilerini düzenleyen kullanımına ilişkin politikaların gölgesindeki devasa saat kulesi formu, bu bağlamda, Osmanlı modernizmini anlamlandırma denememizde bir gösterge olarak ele alınacak ve okunmaya çalışılacaktır. (Anahtar Kelimeler: İzmit Saat Kulesi, saat kuleleri, Osmanlı, II. Abdülhamid, modernizm, batılılaşma, mimari.)
- Kolektif, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, (ed. İbrahim Şirin, Sinan Vardar), Kocaeli: Umuttepe Yayı... more - Kolektif, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, (ed. İbrahim Şirin, Sinan Vardar), Kocaeli: Umuttepe Yayınları, 2023.
Mustafa Asım Çalıkoğlu kendi ifadesiyle, “bugün Cumhuriyet güneşinin nuru içinde hür hava teneffüs eden demokrat Türk evladına, baba ve dedelerinin daha dün denecek kadar kısa zaman içindeki hayat şartlarını göstererek kendilerindeki enerjinin tükenmezliğine güvenlerini artırmak” için kaleme alır hatıralarını.
20 Nisan 1953’te “İstibdattan Cumhuriyete” başlığıyla Son Posta gazetesinde yayımlanmaya başlayan yazılarının birinci kısmı, o zamanki İstanbul’un çehresinden memleketin iktisadi ve ticari durumuna, okullarda verilen ilk okuma derslerinden Bâbıâli Caddesi’nin renkli simalarına, Osmanlı Bankası baskınından Girit meselesine kadar pek çok ayrıntıyı barındırır.
II. Abdülhamid döneminin baskısı altında İstanbul’da gazetecilik yapmaya çalışırken sürgüne gönderildiği Selânik’te İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girer. Cemiyetin önde gelen isimleri ile birlikte çalışır. Meşrutiyet’in ilanına kadar burada yaşadıklarını ayrıntılarıyla anlattığı ikinci kısım ise cemiyetin örgütlenme şekillerine, olaylara ve insanlara bakış açısına dair önemli ve değerli bilgiler içerir.
Gazeteci, yazar, siyasetçi ve mütercim Mustafa Asım Çalıkoğlu, samimi bir dille kaleme aldığı hatıralarıyla, günümüz okurunu istibdadın ruh karartan atmosferinde adeta bir zaman yolculuğuna çıkarıyor.
Televizyon yayıncılığı, günümüzde içerik ve teknik olarak kitle iletişim araçları içerisindeki etkin rolünü korumak ve sürdürmek için izler kitlenin beğenisine yönelik ürünleri çağın gerekleri doğrultusunda yeniden üretmektedir. Televizyonda sunulan göstergeler doğrudan izleyiciye seslenir ve etkilemeyi hedefler. Günümüz kitle iletişim araçlarının yakınsama süreci, televizyon program türlerinin hibrit bir yapıya yönelmesine neden olmaktadır. Televizyon üzerine yapılan alan çalışmaları göstermektedir ki tercihlerimiz genellikle zaman geçirmek ve eğlenmek üzerine iken yazılı ve işitsel kaynakları tercih etmekten uzaklaşan toplumumuz, televizyon iletilerini ciddiye alarak yaşamını yönlendirmeye devam etmektedir. Televizyonun anlatı yapısını analiz ederken, televizyonun tekrarlanabilir yapılardan oluştuğunun altını çizmek gerekir. Bu çalışmada televizyon program türleri arasındaki geçirgenliği ve anlatı yapılarını ortaya koymak amacıyla farklı disiplinlerin televizyona olan bakış açılarını bir araya getirmeyi hedeflerken; Tarih’ten Sosyolojiye, örgütsel iletişimden mobil iletişim sürecinin içerik üzerindeki etkisine kadar geniş bir yelpazede televizyon içeriğini tartışma imkânı da bulduk.
SineFilozofi: 3. Ulusal Sinema ve Felsefe Sempozyumu'nun (4-6 Aralık 2020) 4 Aralık tarihli "Film... more SineFilozofi: 3. Ulusal Sinema ve Felsefe Sempozyumu'nun (4-6 Aralık 2020) 4 Aralık tarihli "Film Ontolojisi" oturumunda gerçekleştirilen "Yaşamın ve Ölümün Büyüsü: Terrence Malick'in Tarih Temalı Sinema Filmlerinde Doğa-İnsan-Savaş İlişkisi" başlıklı bildiri sunumuna ait görüntü kaydıdır.
SineFilozofi IV. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu'nun (10-12 Aralık 2021) 12 Aralık tari... more SineFilozofi IV. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu'nun (10-12 Aralık 2021) 12 Aralık tarihli "Film Ontolojisi" oturumunda gerçekleştirilen "'Youtube'da Nietzsche Üzerine Bir Kısa Film İzledim': Dijital Karşılaşmalar Çağında Sinema Deneyimi (Sinan Vardar & Harun M. Töle)" başlıklı bildiri sunumuna ait görüntü kaydıdır.
Sinop Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (SÜSBD), 2023
Frédéric Le Play (1806-1882) yürüttüğü sosyolojik çalışmalar, kurulmasına öncülük ettiği bilimsel... more Frédéric Le Play (1806-1882) yürüttüğü sosyolojik çalışmalar, kurulmasına öncülük ettiği bilimsel çalışma grupları ve kent yaşamına ilişkin saptamaları bağlamında önemli bir bilim insanıdır. Çalışmaları boyunca yaşadığı dönemin sosyal sorunlarını anlamaya ve bu sorunlara çözümler getirmeye çalışmıştır. 19. yüzyılda yaşanan sosyal hareketliliğin yıkım ve vahşete yol açmaması adına sosyal barışın sağlanması gerektiğini savunmuş, devrimsel dönüşümleri değil evrimsel değişimleri önermiş, sosyal uyumun önemini vurgulamıştır. Le Play'nin bu yöndeki sosyal görüşlerinin anlaşılabilmesi için kullandığı réforme sociale [sosyal reform], paix sociale [sosyal barış], famille [aile] ve individu [birey] kavramlarının anlaşılması önemlidir. Zira sosyal, tarihsel ve düşünsel temellere dayanan bu kavramlar, Le Play'nin sosyal görüşlerinin kilit unsurlarıdır. Bu kavramların çözümlenmesi de Le Play'nin topluma, aileye ve bireye yönelik görüşlerinin anlaşılmasına katkıda bulunacaktır. Çalışmamızda, sosyo-tarihsel ve düşünsel kökenleri bağlamında, Le Play'nin bu kavramlarını çözümlemeye çalışacağız. Le Play'nin görüşlerini etkileyen 19. yüzyıl konjonktürünü hazırlayan sosyal ve tarihsel koşulları değerlendirecek; bu görüşlerin düşünsel kaynaklarını soruşturacağız.
İnternet ve internet tabanlı uygulamalar artık gündelik yaşamımızın bir parçası haline gelmiştir.... more İnternet ve internet tabanlı uygulamalar artık gündelik yaşamımızın bir parçası haline gelmiştir. Deneyimlediğimiz bu teknolojik yaşam çerçevesinde, seyir alışkanlıklarımız da dönüşüme uğramıştır. Günümüzde, internet tabanlı sosyal medya ve video paylaşım platformlarında ister akademik ister boş zaman etkinliği olarak deneyimlediğimiz dijital karşılaşmalar, sinema filmleri ile girdiğimiz ilişkiyi de biçimlendirmektedir. Film izleme, yorumlama ve bu süreçlerden edindiğimiz bilgiyi ilgililerle paylaşma pratiklerimiz bu dijital ortamın koşullarına uygun olarak varlık kazanmaktadır. Tüm bu hususlar genel ölçekte tüm sinema izleyicilerini, özelde ise tutkulu sinemaseverler olarak nitelendirebileceğimiz “sinefilleri” derinden etkilemektedir. Filmler üzerine düşünmeyi, konuşmayı, paylaşmayı bir tutku olarak gören sinefillerin etkinlikleri ve dijital karşılaşmaları da artık sosyal medya, blog, web sitesi gibi sanal ortamlarda yaşanmaktadır. Bu çalışmada, YouTube’a, akademik bir araştırmanın parçası olarak “Nietzsche” yazılıp aratıldığında karşılaşılan Fáuston da Silva’nın Meu Amigo Nietzsche [Arkadaşım Nietzsche] (2012) kısa filminden hareket edilmektedir. Filmin kahramanı Lucas, hayatın rastgeleliğine bağdaşık olarak bulduğu Nietzsche’nin Also sprach Zarathustra [Böyle Buyurdu Zerdüşt] (1883) kitabıyla kurduğu ilişkide tanımadığı düşünürler ile tanışarak yeni bir serüvene atılmaktadır. Küçük kahramanın bu serüveni, bizlerin, internet ağına bağlı cihazlarımızın ekranlarında karşımıza çıkıveren yapımları keşfedişimizle ve gerek üretim gerekse tüketim bağlamında hiç tanış olmadığımız yönetmenler, sinemalar, türler, kahramanlar, hikâyeler ve anlatılar ile tanışmamızla benzerlikler içermektedir. Çalışmamızda, buradan hareketle, dijitalleşmeyle birlikte ortaya çıkan YouTube gibi platformlardaki yeni nesil sinemasal deneyimlere dair izleme, katılım, paylaşma, eleştiri ve karşılaşma sorunsallarına ilişkin bulgular felsefe, sosyoloji, sinema, mimarlık, iletişim tarihi ve kültürel çalışmalar alanlarında sunulmuş yaklaşımlar üzerinden tartışılmaktadır.
[TR] Yaşamın hatlarının, doğal ve yapay sınırlılıklar içerisinde, ritüelistik bir görüntü arz ede... more [TR] Yaşamın hatlarının, doğal ve yapay sınırlılıklar içerisinde, ritüelistik bir görüntü arz eden ölüm anına dek an be an yeniden keşfedildiği; çatışmanın insan varoluşundaki görünümlerinin etkili bir sinema dili ile çarpıcı bir anlatıya dönüştürüldüğü Terrence Malick’in sinematografisinde tarihsel-olanın işlenişi, insan-doğa ve ben-öteki ilişkilerinin -felsefi hatları minvalinde- özgün bir serencamını sunar. “Aşk”, “büyü”, “ölüm”, “savaş”, “yitim”, “sonsuzluk” gibi kavramlar ekseninde ortaya konulan bu tarih temalı anlatılar, insan açısından temel ontolojik sorunsallar arasında gösterilebilecek olan benliğin temellendirilmesi hususunda sinema dili ile pekiştirilmiş tartışmalar barındırır. Karşılaşılan öteki karşısında benliğin yeniden kurulumuna ve bu suretle kültürel belirlenimciliğin sorgulanmasına ilişkin bu anlatılar, Malick’in tarih temalı sinema filmlerinin temel dinamiklerindendir. Çalışmamızda, II. Dünya Savaşı yıllarında, ABD ordusuna bağlı kuvvetlerin Pasifik Cephesi’ndeki çatışmalarının ortasında kalmış, savaşla iç içe yaşamakta olan bireylere mercek tutan The Thin Red Line [İnce Kırmızı Hat] (1998) ve Kuzey Amerika topraklarındaki kolonizasyon faaliyetlerinin başlangıcına tekabül eden bir tarihsel evrede belirginleşen kültürel farklılık ve ötekilik hususunu işleyen The New World [Yeni Dünya] (2005) sinema filmleri, bahsini etmiş olduğumuz hususları tartışma olanağı tanıyan sinematografik özellikleri hasebiyle mercek altına alınacaktır. Yürütülecek soruşturmalar boyunca tarih felsefesi, benlik sorunsalı, benliğin kurulumu, kültürel belirlenimcilik, doğa-insan ilişkisi, savaşın insan üzerindeki etkileri minvalinde ortaya konulmuş felsefi yaklaşımlara dayalı değerlendirmeler, ilgili sorunsallar ile ilişkisinde hem bir anlatı/tartışma zemini hem de ana tema olarak ele alacağımız tarih nosyonu ekseninde sunulacaktır.
[EN] The lines of life which are to discover again and again till the death which has ritualistic faces convert to an effective narration in Terrence Malick's cinematography. All the narrations in Malick's movies about historical include and examine relations between human and nature and own and other. These historical-themed narratives, which are put forward on the axis of concepts such as "love", "magic", "death", "war", "loss", "eternity", contain discussions reinforced with the language of cinema based on the self, which can be shown among the problematic issues based on humanity. These narratives on the reconstruction of the self in the face of the other encountered, and thus the questioning of cultural determinism are among the basic dynamics of the history-themed movies of Malick. In our study, we will examine and argue the topics such like issue of selfdom, constructing of selfdom, cultural determinism, relations between man and nature through Malick's The Thin Red Line (1998) and The New World (2005) movies. Throughout the investigations to we carry out, we will evaluate the philosophy of history, the problem of the self, the establishment of the self, cultural determinism, the relationship between nature and human, based on related philosophical approaches.
Tarihyazımı Dergisi [Journal of Historiography], 2019
Öz: Georg Simmel'in dışsal olayları içsel elementlerin etkileri üzerinden ele aldığı tarih felse... more Öz: Georg Simmel'in dışsal olayları içsel elementlerin etkileri üzerinden ele aldığı tarih felsefesi, özellikle tarih-felsefe-psikoloji üçgeninde biçim kazanan tarihin niteliği, amacı, yasası ve mânâsı problemlerini tartışan önemli bir üretim alanı olarak kendisini gösterir. Bir sosyolog ve felsefeci olarak Simmel'in kullandığı terimlerin tarih felsefesi bağlamındaki yerleşimi, tarihin yapısal özelliklerinin soruşturulmasında önemli bir kilometre taşı değerindedir. Anahtar Kelimeler: Georg Simmel, tarih felsefesi, psikolojizm, tarihin yasası. [Abstract: The philosophy of history, in which Georg Simmel deals with external events through the effects of internal elements, manifests itself as an important field of production that discusses the problems of the nature, purpose, law and meaning of history, which has become particularly shaped in the triangle of history-philosophy-psychology. As a sociologist and philosopher, the settlement of the terms used by Simmel in the context of philosophy of history has built an important milestone in investigating the structural features of history. Keywords: Georg Simmel, philosophy of history, psychologism, law of history.]
[ÖZET] İmparatorlukların günbatımında, yeni siyasal aktörlerin yeni ve daha detaylı manipülasyon ... more [ÖZET] İmparatorlukların günbatımında, yeni siyasal aktörlerin yeni ve daha detaylı manipülasyon aygıtları oluşturmaları evresinde, sinema, kuşkusuz aranan kan olmuştur. Despotik iktidar artık merceğin iktidarına dönüşmüş, Fransız Sitüasyonistlerinin tabiriyle, sinemanın da bir kolunu ibraz ettiği bu yeni gösteri biçimi, hem var hem de yok olmakta olan meta dünyasını görünür kılmıştır. Keza, yine gösteri, Sitüasyonistlerin terminolojisinde, "modern insanın gördüğü kötü bir düştür". Bu bağlamda, sinemayı, salt "izle ve tüket" mantalitesi ile değerlendirmek, tarihsel bir alt metni es geçmek anlamına gelecektir. Hiç de yabancısı olmadığımız bir uluslar ve uluslaşma çağında, içinde bulunduğumuz paradigmanın erken döneminde bir ulus devrimi sonrasında, kendini ―doğurmaya çalıştığı bir ulusalcılık üzerinden― yaratmaya çalışan siyasal erk, son meşrutî kalkışmanın ardından en radikal rolü oynamıştır. Belirtilenler doğrultusunda, Erken Türkiye Cumhuriyeti'nde sinematografik gösteri ve bu gösteri biçimi üzerinden sergilenen ideoloji ve propaganda politikaları, çalışmamızın konusunu oluşturmaktadır. (Anahtar Sözcükler: Erken Cumhuriyet Dönemi Türkiyesi, Sinema, İdeoloji, Tarih, Propaganda.)
[ABSTRACT]
In the sun set of the empires, cinema became something very valuable for the new political actors while they were creating new and more detailed manipulation devices. Despotic power became the power of the lens and this new power created a new demonstration form. As the French Situationists say, this new form of demonstration, one branch of which was formed by cinema made the new metaphorical world, which is present and disappearing, visible. Likewise, demonstration, in the words of the Situationists, "is a terrible dream modern people have ever seen". Evaluating the cinema with a mentality of "watch and consume" will mean skipping a historical subtext. In the age of nations and becoming nations with which we are closely familiar, the political power, which tried to create itself after a national revolution in the early period of the paradigm we were in, played its most radical, effective and manipulative role after the last revolutionary move. In this context, the cinematographic demonstration in the early Republic of Turkey and the ideology and propaganda policies displayed through this form of demonstration constitute the subject of our research. (Keywords: Early Republican Period of Turkey, Cinema, Ideology, History, Propaganda.)
[ÖZET] Post-modern özneler çağında sosyo-politik düzlemde yaşanan köklü bir simgesel dönüşümün ya... more [ÖZET] Post-modern özneler çağında sosyo-politik düzlemde yaşanan köklü bir simgesel dönüşümün yanında; dünün uğraş gerektiren türlü yazın ürünleri de sürmekte olan bu değişim/dönüşüm sirkülasyonu içerisinde, gösterinin nesneleri haline getirilmektedir. Jean Baudrillard’ın deyimiyle “tarihin ölümü” ya da diğer bir deyişle gösterinin/gösterilenin zaferi olarak anılabilecek bu yeni evre, dünün yazılı materyallerinin –bugünün sanalitesi boyutunda– televizyon yapımları, video oyunları ve sinema filmleri bağlamında bir gönderenler sistemine dönüştüğü görkemli ve bir o kadar da eleştiriye açık bir evre olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde, görsel olanla girilen kaçınılmaz gündelik etkileşimin etkisiyle; anıtsal olanın anlatıcısının yerini alan geçen yüzyılın entelektüel yazarının dönüştüğügünümüz sanal anlatıcı formu, tarihyazımında yeni bir dönemin de simgesidir. Tüm hatlarıyla bu yeni süreç, tarihyazım ürünlerinin sunumunun yanında, onun epistemolojisini de görsel gönderenlerle ciddi bir etkileşime sokmuştur. Post-modern dönemde, tarihyazımı, artık sanal pigmentlerin renklendirdiği yeni derisine alışmak/alıştırılmak sürecinde bulunmaktadır. Tarihyazımın ve ürünlerinin dönüşüm göstermiş yüzünün anlaşılabilmesi, bu gerçekleşen dönüşümün etkilerinin ölçülmesi ve tarihyazımın geleceğine ilişkin olası manzaranın belirmesi adına, mevcut tartışmaya katkı bağlamında, bir söylem dönüşümünün iz sürümü çalışmamızda gerçekleştirilmeye çalışılacaktır. (Anahtar Kelimeler: Tarihyazımı; tarih; modernizm; post-modernizm; gösteri) [Criticism of the Virtual Narrator: A Contribution to Historiography in the Age of Spectacle] [ABSTRACT] At the end of the modern era, ex-literal objects began to transform into objects of the spectacle through the process of symbolic and epistemological transformation. The triumph of the spectacle which Baudrillard called "the death of history" , brought about a new-gen transmission system and at this point, all TV programs, video games and websites have become implicit notions of this complex manipulative system. Influences of interactions with images have transformed the intellectual narrative form into the virtual narrative form and after that this virtual form has become the symbol of a new beginning in historiography. Besides, the soul of this new period re-formalised old-fashioned epistemologies and empowered this recreated epistemology with the power of images. In this context, this paper aims to contribute to the discussions about historiography in the age of spectacle with original and new approaches. (Keywords: Historiography; history; modernism; postmodernism; spectacle)
SineFilozofi IV. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu'nda (10-12 Aralık 2021) sunulan bildir... more SineFilozofi IV. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu'nda (10-12 Aralık 2021) sunulan bildirilerin özet kitapçığıdır.
Kuşadası'nda Bir Baştan Bir Başa Tarih (I. Lisansüstü Tarih Öğrencileri Uluslararası Sempozyumu Bildiriler Kitabı), (ed.) Hüseyin Üreten, Dilşen İnce Erdoğan, Musa Gümüş, Aydın: Ulusoy Matbaası, 2019, ss. 215-231., Apr 2019
İlgili sempozyum bildirisi, I. Lisansüstü Tarih Öğrencileri Uluslararası Sempozyumu'nda (20-22 Ka... more İlgili sempozyum bildirisi, I. Lisansüstü Tarih Öğrencileri Uluslararası Sempozyumu'nda (20-22 Kasım 2017) sunulmuş, Nisan 2019'da "Kuşadası'nda Bir Baştan Bir Başa Tarih" başlıklı bildiriler kitabında yayınlanmıştır.
Uluslararası Orhan Gazi ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu V Bildirileri, 2019 / International Symposium on Orhan Gazi and History-Culture of Kocaeli V Proceedings, 2019, 2019
[ÖZET] Kültürel coğrafyaların biçim kazanmasında önemi haiz bir faktör olarak göç, bu haliyle sal... more [ÖZET] Kültürel coğrafyaların biçim kazanmasında önemi haiz bir faktör olarak göç, bu haliyle salt bedenlerin veya işgücünün hareketliliği anlamına gelmemekte; göçmenlerin hareket güzergâhları boyunca ilerleyen bir doğrultuda, toplumsal belleğin taşınmasında bir anahtar vasıta işlevi göstermektedir. Bu haliyle göç, terkedilen topraklardan yola çıkan geçmişe ilişkin algılanımın ve bu algılanımın ürünlerinin, yerleşilecek toprağa taşınması bağlamında bir kültürel hareketlilik kavrayışını da kapsamında barındırmaktadır. Göçlerin yoğun olarak yaşandığı Balkan toprakları, salt belirli bir tarihsel dönemle sınırlı kalmaksızın, göçlerin farklı boyutlarda, farklı hareket rotalarında ve farklı dinamiklere bağlı olarak görüldüğü bir alan olması ölçüsünce ayrı bir öneme sahiptir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, Pomak göçleri de özgün bir geçmiş ve özgün bellek ürünleriyle, böylesi bir coğrafyanın karakteristiğini anlayabilmek adına önemli bir parametre sayılmaktadır. Batı Trakya merkezli Pomak göçlerine bir örnek olarak ele alma gayreti göstereceğimiz Çavuşoğlu Ailesi’nin göç hikâyesi, göçün zorluklarına ilişkin anlatıları içermesinin haricinde; Osmanlı dönemine, Yunanistan devlet politikalarına, Yunan İç Savaşı’na ve 1960 yılı itibarıyla başlayan Türkiye’ye yerleşim sürecine ilişkin hatı-ralar barındırması bakımından da çarpıcı bir sözlü tarih kaynağı oluşturmaktadır. Bu doğrultuda, aile fertleriyle yapılan –kayıt altına alınmış– sözlü görüşmelerden yansıyan anlatılar ve muhtelif dökümanlar, yazınsal bir bütünlük halinde ilgili çalışmamızın içeriğini oluşturacaktır.
Uluslararası Çoban Mustafa Paşa ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu IV Bildirileri / International Symposium on Çoban Mustafa Paşa and History-Culture of Kocaeli IV Proceedings, 2018
[ÖZET] Modernizm, sadece üretim ve dağıtım ilişkilerinin değil, aynı zamanda yaşamı çevreleyen dü... more [ÖZET] Modernizm, sadece üretim ve dağıtım ilişkilerinin değil, aynı zamanda yaşamı çevreleyen düşünce ile bu düşüncenin yansımaları niteliğindeki mimari ürünlerin, şehircilik tasarımlarının ve mekan algılanımlarının da XIX. yüzyıldaki yeniden biçimlendirilişinin anahtar kavramıdır. Bu sebeple, modern dünyanın kökenlerinin dökümünü çıkarmaya dair söz konusu olabilecek herhangi bir girişim, o dünyanın ekonomik gelişim çizgisinin, demografik ivmelerinin, siyasal evrelerinin yanı sıra; taşa bürünmüş düşüncesinin veya yapılarda gizlediği şifrelerinin de çözülmesi girişimi sayılacaktır. Keza, en ilkel mimari yapı olarak mağara kenarlarına inşa edilen ve surdurmayı andıran barınaklardan bu yana, mimari yapılar, her dönemde, bulundukları zaman diliminin ruhunu barındırmışlardır. Barınan insanın ideolojik altyapısı, barınağına da nüfuz etmiştir: Mimari ürünler uygarlıkların ve ideolojilerin onlara ölümsüzlük bahşeden felsefe taşlarıyla döşenmiştir. Bu yüzdendir ki yeri geldiğinde, bir uygarlığı ya da ideolojiyi anlamada etkili birer anahtar görevi görebilmektedirler.
Zamanın akışkan yapısıyla girdiği ilişkiler dahilinde ideoloji –ya da özelde, modernizm– katılaşır ve bu ilişkiden devşirme imgeler meydana getirir. Kuşkusuz, bu imgeler arasında en göze çarpanları arasında, şehirlerde Lacanyen birer obje misali yükselen saat kuleleri sayılabilir. Saat kulelerinin tarihsel anlatısını yapmak, onların sadece mimarlarından bahsetmek, yapılış ve –eğer gerçekleşmişse– yıkılış tarihlerini vermek, yani koskoca bir anlatıyı bu birkaç belirli ve sınırlı parametre arasına sıkıştırmak anlamına gelmemelidir. Kanaatimizce, tüm bu temel bilgilerle birlikte, değinilmesi gereken, böyle bir mimari objenin ne zaman veya nasıl yapıldığından ziyade, neden yapıldığı sorunsalı olmalıdır.
II. Abdülhamid döneminin tekabül ettiği Osmanlı geç dönem modernizminin Anadolu yerleşimlerinde en çok rastlanan çehrelerinden biri de ülkenin neredeyse dört bir yanına yayılmış bulunan saat kuleleridir. Mimari biçimleriyle, kitabeleriyle, yöresel hikayeleriyle anıldığı kadar, ideolojik altyapılarıyla da anılmayı hak eden bu yapılar, Osmanlı son döneminin modernleşme, Batı'ya ayak uydurma gayretlerinin birer nişanesi biçiminde yükselmişlerdir. Merkezi ayarlı saatler üzerinden zamanın hem sistematizasyonunun, hem de üretim ilişkilerini düzenleyen kullanımına ilişkin politikaların gölgesindeki devasa saat kulesi formu, bu bağlamda, Osmanlı modernizmini anlamlandırma denememizde bir gösterge olarak ele alınacak ve okunmaya çalışılacaktır. (Anahtar Kelimeler: İzmit Saat Kulesi, saat kuleleri, Osmanlı, II. Abdülhamid, modernizm, batılılaşma, mimari.)
- Kolektif, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, (ed. İbrahim Şirin, Sinan Vardar), Kocaeli: Umuttepe Yayı... more - Kolektif, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, (ed. İbrahim Şirin, Sinan Vardar), Kocaeli: Umuttepe Yayınları, 2023.
Mustafa Asım Çalıkoğlu kendi ifadesiyle, “bugün Cumhuriyet güneşinin nuru içinde hür hava teneffüs eden demokrat Türk evladına, baba ve dedelerinin daha dün denecek kadar kısa zaman içindeki hayat şartlarını göstererek kendilerindeki enerjinin tükenmezliğine güvenlerini artırmak” için kaleme alır hatıralarını.
20 Nisan 1953’te “İstibdattan Cumhuriyete” başlığıyla Son Posta gazetesinde yayımlanmaya başlayan yazılarının birinci kısmı, o zamanki İstanbul’un çehresinden memleketin iktisadi ve ticari durumuna, okullarda verilen ilk okuma derslerinden Bâbıâli Caddesi’nin renkli simalarına, Osmanlı Bankası baskınından Girit meselesine kadar pek çok ayrıntıyı barındırır.
II. Abdülhamid döneminin baskısı altında İstanbul’da gazetecilik yapmaya çalışırken sürgüne gönderildiği Selânik’te İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girer. Cemiyetin önde gelen isimleri ile birlikte çalışır. Meşrutiyet’in ilanına kadar burada yaşadıklarını ayrıntılarıyla anlattığı ikinci kısım ise cemiyetin örgütlenme şekillerine, olaylara ve insanlara bakış açısına dair önemli ve değerli bilgiler içerir.
Gazeteci, yazar, siyasetçi ve mütercim Mustafa Asım Çalıkoğlu, samimi bir dille kaleme aldığı hatıralarıyla, günümüz okurunu istibdadın ruh karartan atmosferinde adeta bir zaman yolculuğuna çıkarıyor.
Televizyon yayıncılığı, günümüzde içerik ve teknik olarak kitle iletişim araçları içerisindeki etkin rolünü korumak ve sürdürmek için izler kitlenin beğenisine yönelik ürünleri çağın gerekleri doğrultusunda yeniden üretmektedir. Televizyonda sunulan göstergeler doğrudan izleyiciye seslenir ve etkilemeyi hedefler. Günümüz kitle iletişim araçlarının yakınsama süreci, televizyon program türlerinin hibrit bir yapıya yönelmesine neden olmaktadır. Televizyon üzerine yapılan alan çalışmaları göstermektedir ki tercihlerimiz genellikle zaman geçirmek ve eğlenmek üzerine iken yazılı ve işitsel kaynakları tercih etmekten uzaklaşan toplumumuz, televizyon iletilerini ciddiye alarak yaşamını yönlendirmeye devam etmektedir. Televizyonun anlatı yapısını analiz ederken, televizyonun tekrarlanabilir yapılardan oluştuğunun altını çizmek gerekir. Bu çalışmada televizyon program türleri arasındaki geçirgenliği ve anlatı yapılarını ortaya koymak amacıyla farklı disiplinlerin televizyona olan bakış açılarını bir araya getirmeyi hedeflerken; Tarih’ten Sosyolojiye, örgütsel iletişimden mobil iletişim sürecinin içerik üzerindeki etkisine kadar geniş bir yelpazede televizyon içeriğini tartışma imkânı da bulduk.
Uploads
Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=lcYVYClVKrU
Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=cY5kGV3rvKM
[EN] The lines of life which are to discover again and again till the death which has ritualistic faces convert to an effective narration in Terrence Malick's cinematography. All the narrations in Malick's movies about historical include and examine relations between human and nature and own and other. These historical-themed narratives, which are put forward on the axis of concepts such as "love", "magic", "death", "war", "loss", "eternity", contain discussions reinforced with the language of cinema based on the self, which can be shown among the problematic issues based on humanity. These narratives on the reconstruction of the self in the face of the other encountered, and thus the questioning of cultural determinism are among the basic dynamics of the history-themed movies of Malick. In our study, we will examine and argue the topics such like issue of selfdom, constructing of selfdom, cultural determinism, relations between man and nature through Malick's The Thin Red Line (1998) and The New World (2005) movies. Throughout the investigations to we carry out, we will evaluate the philosophy of history, the problem of the self, the establishment of the self, cultural determinism, the relationship between nature and human, based on related philosophical approaches.
[ABSTRACT]
In the sun set of the empires, cinema became something very valuable for the new political actors while they were creating new and more detailed manipulation devices. Despotic power became the power of the lens and this new power created a new demonstration form. As the French Situationists say, this new form of demonstration, one branch of which was formed by cinema made the new metaphorical world, which is present and disappearing, visible. Likewise, demonstration, in the words of the Situationists, "is a terrible dream modern people have ever seen". Evaluating the cinema with a mentality of "watch and consume" will mean skipping a historical subtext. In the age of nations and becoming nations with which we are closely familiar, the political power, which tried to create itself after a national revolution in the early period of the paradigm we were in, played its most radical, effective and manipulative role after the last revolutionary move. In this context, the cinematographic demonstration in the early Republic of Turkey and the ideology and propaganda policies displayed through this form of demonstration constitute the subject of our research. (Keywords: Early Republican Period of Turkey, Cinema, Ideology, History, Propaganda.)
Zamanın akışkan yapısıyla girdiği ilişkiler dahilinde ideoloji –ya da özelde, modernizm– katılaşır ve bu ilişkiden devşirme imgeler meydana getirir. Kuşkusuz, bu imgeler arasında en göze çarpanları arasında, şehirlerde Lacanyen birer obje misali yükselen saat kuleleri sayılabilir. Saat kulelerinin tarihsel anlatısını yapmak, onların sadece mimarlarından bahsetmek, yapılış ve –eğer gerçekleşmişse– yıkılış tarihlerini vermek, yani koskoca bir anlatıyı bu birkaç belirli ve sınırlı parametre arasına sıkıştırmak anlamına gelmemelidir. Kanaatimizce, tüm bu temel bilgilerle birlikte, değinilmesi gereken, böyle bir mimari objenin ne zaman veya nasıl yapıldığından ziyade, neden yapıldığı sorunsalı olmalıdır.
II. Abdülhamid döneminin tekabül ettiği Osmanlı geç dönem modernizminin Anadolu yerleşimlerinde en çok rastlanan çehrelerinden biri de ülkenin neredeyse dört bir yanına yayılmış bulunan saat kuleleridir. Mimari biçimleriyle, kitabeleriyle, yöresel hikayeleriyle anıldığı kadar, ideolojik altyapılarıyla da anılmayı hak eden bu yapılar, Osmanlı son döneminin modernleşme, Batı'ya ayak uydurma gayretlerinin birer nişanesi biçiminde yükselmişlerdir. Merkezi ayarlı saatler üzerinden zamanın hem sistematizasyonunun, hem de üretim ilişkilerini düzenleyen kullanımına ilişkin politikaların gölgesindeki devasa saat kulesi formu, bu bağlamda, Osmanlı modernizmini anlamlandırma denememizde bir gösterge olarak ele alınacak ve okunmaya çalışılacaktır. (Anahtar Kelimeler: İzmit Saat Kulesi, saat kuleleri, Osmanlı, II. Abdülhamid, modernizm, batılılaşma, mimari.)
- E-alışveriş Bağlantı Adresi: https://www.umuttepeyayinlari.com/turkiye-cumhuriyeti-tarihi
- Yazım Komisyonu:
Abidin Çevik, Ayla Yüksel, Berrin Tunçay, Bilgin Ayhan, Birol Demirci, Çiğdem Külçür Özgören, Gülten Madendağ, Harun Mustafa Töle, İbrahim Şirin, Muhammet Emin Çayci, Melih Yiğit, Oğuz Polatel, Öznur Feyizoğlu, Sibel Orhan, Sinan Vardar, Soner Kulak, Vicdan Öztürk.
Mustafa Asım Çalıkoğlu kendi ifadesiyle, “bugün Cumhuriyet güneşinin nuru içinde hür hava teneffüs eden demokrat Türk evladına, baba ve dedelerinin daha dün denecek kadar kısa zaman içindeki hayat şartlarını göstererek kendilerindeki enerjinin tükenmezliğine güvenlerini artırmak” için kaleme alır hatıralarını.
20 Nisan 1953’te “İstibdattan Cumhuriyete” başlığıyla Son Posta gazetesinde yayımlanmaya başlayan yazılarının birinci kısmı, o zamanki İstanbul’un çehresinden memleketin iktisadi ve ticari durumuna, okullarda verilen ilk okuma derslerinden Bâbıâli Caddesi’nin renkli simalarına, Osmanlı Bankası baskınından Girit meselesine kadar pek çok ayrıntıyı barındırır.
II. Abdülhamid döneminin baskısı altında İstanbul’da gazetecilik yapmaya çalışırken sürgüne gönderildiği Selânik’te İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girer. Cemiyetin önde gelen isimleri ile birlikte çalışır. Meşrutiyet’in ilanına kadar burada yaşadıklarını ayrıntılarıyla anlattığı ikinci kısım ise cemiyetin örgütlenme şekillerine, olaylara ve insanlara bakış açısına dair önemli ve değerli bilgiler içerir.
Gazeteci, yazar, siyasetçi ve mütercim Mustafa Asım Çalıkoğlu, samimi bir dille kaleme aldığı hatıralarıyla, günümüz okurunu istibdadın ruh karartan atmosferinde adeta bir zaman yolculuğuna çıkarıyor.
Televizyon yayıncılığı, günümüzde içerik ve teknik olarak kitle iletişim araçları içerisindeki etkin rolünü korumak ve sürdürmek için izler kitlenin beğenisine yönelik ürünleri çağın gerekleri doğrultusunda yeniden üretmektedir. Televizyonda sunulan göstergeler doğrudan izleyiciye seslenir ve etkilemeyi hedefler. Günümüz kitle iletişim araçlarının yakınsama süreci, televizyon program türlerinin hibrit bir yapıya yönelmesine neden olmaktadır. Televizyon üzerine yapılan alan çalışmaları göstermektedir ki tercihlerimiz genellikle zaman geçirmek ve eğlenmek üzerine iken yazılı ve işitsel kaynakları tercih etmekten uzaklaşan toplumumuz, televizyon iletilerini ciddiye alarak yaşamını yönlendirmeye devam etmektedir. Televizyonun anlatı yapısını analiz ederken, televizyonun tekrarlanabilir yapılardan oluştuğunun altını çizmek gerekir. Bu çalışmada televizyon program türleri arasındaki geçirgenliği ve anlatı yapılarını ortaya koymak amacıyla farklı disiplinlerin televizyona olan bakış açılarını bir araya getirmeyi hedeflerken; Tarih’ten Sosyolojiye, örgütsel iletişimden mobil iletişim sürecinin içerik üzerindeki etkisine kadar geniş bir yelpazede televizyon içeriğini tartışma imkânı da bulduk.
Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=lcYVYClVKrU
Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=cY5kGV3rvKM
[EN] The lines of life which are to discover again and again till the death which has ritualistic faces convert to an effective narration in Terrence Malick's cinematography. All the narrations in Malick's movies about historical include and examine relations between human and nature and own and other. These historical-themed narratives, which are put forward on the axis of concepts such as "love", "magic", "death", "war", "loss", "eternity", contain discussions reinforced with the language of cinema based on the self, which can be shown among the problematic issues based on humanity. These narratives on the reconstruction of the self in the face of the other encountered, and thus the questioning of cultural determinism are among the basic dynamics of the history-themed movies of Malick. In our study, we will examine and argue the topics such like issue of selfdom, constructing of selfdom, cultural determinism, relations between man and nature through Malick's The Thin Red Line (1998) and The New World (2005) movies. Throughout the investigations to we carry out, we will evaluate the philosophy of history, the problem of the self, the establishment of the self, cultural determinism, the relationship between nature and human, based on related philosophical approaches.
[ABSTRACT]
In the sun set of the empires, cinema became something very valuable for the new political actors while they were creating new and more detailed manipulation devices. Despotic power became the power of the lens and this new power created a new demonstration form. As the French Situationists say, this new form of demonstration, one branch of which was formed by cinema made the new metaphorical world, which is present and disappearing, visible. Likewise, demonstration, in the words of the Situationists, "is a terrible dream modern people have ever seen". Evaluating the cinema with a mentality of "watch and consume" will mean skipping a historical subtext. In the age of nations and becoming nations with which we are closely familiar, the political power, which tried to create itself after a national revolution in the early period of the paradigm we were in, played its most radical, effective and manipulative role after the last revolutionary move. In this context, the cinematographic demonstration in the early Republic of Turkey and the ideology and propaganda policies displayed through this form of demonstration constitute the subject of our research. (Keywords: Early Republican Period of Turkey, Cinema, Ideology, History, Propaganda.)
Zamanın akışkan yapısıyla girdiği ilişkiler dahilinde ideoloji –ya da özelde, modernizm– katılaşır ve bu ilişkiden devşirme imgeler meydana getirir. Kuşkusuz, bu imgeler arasında en göze çarpanları arasında, şehirlerde Lacanyen birer obje misali yükselen saat kuleleri sayılabilir. Saat kulelerinin tarihsel anlatısını yapmak, onların sadece mimarlarından bahsetmek, yapılış ve –eğer gerçekleşmişse– yıkılış tarihlerini vermek, yani koskoca bir anlatıyı bu birkaç belirli ve sınırlı parametre arasına sıkıştırmak anlamına gelmemelidir. Kanaatimizce, tüm bu temel bilgilerle birlikte, değinilmesi gereken, böyle bir mimari objenin ne zaman veya nasıl yapıldığından ziyade, neden yapıldığı sorunsalı olmalıdır.
II. Abdülhamid döneminin tekabül ettiği Osmanlı geç dönem modernizminin Anadolu yerleşimlerinde en çok rastlanan çehrelerinden biri de ülkenin neredeyse dört bir yanına yayılmış bulunan saat kuleleridir. Mimari biçimleriyle, kitabeleriyle, yöresel hikayeleriyle anıldığı kadar, ideolojik altyapılarıyla da anılmayı hak eden bu yapılar, Osmanlı son döneminin modernleşme, Batı'ya ayak uydurma gayretlerinin birer nişanesi biçiminde yükselmişlerdir. Merkezi ayarlı saatler üzerinden zamanın hem sistematizasyonunun, hem de üretim ilişkilerini düzenleyen kullanımına ilişkin politikaların gölgesindeki devasa saat kulesi formu, bu bağlamda, Osmanlı modernizmini anlamlandırma denememizde bir gösterge olarak ele alınacak ve okunmaya çalışılacaktır. (Anahtar Kelimeler: İzmit Saat Kulesi, saat kuleleri, Osmanlı, II. Abdülhamid, modernizm, batılılaşma, mimari.)
- E-alışveriş Bağlantı Adresi: https://www.umuttepeyayinlari.com/turkiye-cumhuriyeti-tarihi
- Yazım Komisyonu:
Abidin Çevik, Ayla Yüksel, Berrin Tunçay, Bilgin Ayhan, Birol Demirci, Çiğdem Külçür Özgören, Gülten Madendağ, Harun Mustafa Töle, İbrahim Şirin, Muhammet Emin Çayci, Melih Yiğit, Oğuz Polatel, Öznur Feyizoğlu, Sibel Orhan, Sinan Vardar, Soner Kulak, Vicdan Öztürk.
Mustafa Asım Çalıkoğlu kendi ifadesiyle, “bugün Cumhuriyet güneşinin nuru içinde hür hava teneffüs eden demokrat Türk evladına, baba ve dedelerinin daha dün denecek kadar kısa zaman içindeki hayat şartlarını göstererek kendilerindeki enerjinin tükenmezliğine güvenlerini artırmak” için kaleme alır hatıralarını.
20 Nisan 1953’te “İstibdattan Cumhuriyete” başlığıyla Son Posta gazetesinde yayımlanmaya başlayan yazılarının birinci kısmı, o zamanki İstanbul’un çehresinden memleketin iktisadi ve ticari durumuna, okullarda verilen ilk okuma derslerinden Bâbıâli Caddesi’nin renkli simalarına, Osmanlı Bankası baskınından Girit meselesine kadar pek çok ayrıntıyı barındırır.
II. Abdülhamid döneminin baskısı altında İstanbul’da gazetecilik yapmaya çalışırken sürgüne gönderildiği Selânik’te İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girer. Cemiyetin önde gelen isimleri ile birlikte çalışır. Meşrutiyet’in ilanına kadar burada yaşadıklarını ayrıntılarıyla anlattığı ikinci kısım ise cemiyetin örgütlenme şekillerine, olaylara ve insanlara bakış açısına dair önemli ve değerli bilgiler içerir.
Gazeteci, yazar, siyasetçi ve mütercim Mustafa Asım Çalıkoğlu, samimi bir dille kaleme aldığı hatıralarıyla, günümüz okurunu istibdadın ruh karartan atmosferinde adeta bir zaman yolculuğuna çıkarıyor.
Televizyon yayıncılığı, günümüzde içerik ve teknik olarak kitle iletişim araçları içerisindeki etkin rolünü korumak ve sürdürmek için izler kitlenin beğenisine yönelik ürünleri çağın gerekleri doğrultusunda yeniden üretmektedir. Televizyonda sunulan göstergeler doğrudan izleyiciye seslenir ve etkilemeyi hedefler. Günümüz kitle iletişim araçlarının yakınsama süreci, televizyon program türlerinin hibrit bir yapıya yönelmesine neden olmaktadır. Televizyon üzerine yapılan alan çalışmaları göstermektedir ki tercihlerimiz genellikle zaman geçirmek ve eğlenmek üzerine iken yazılı ve işitsel kaynakları tercih etmekten uzaklaşan toplumumuz, televizyon iletilerini ciddiye alarak yaşamını yönlendirmeye devam etmektedir. Televizyonun anlatı yapısını analiz ederken, televizyonun tekrarlanabilir yapılardan oluştuğunun altını çizmek gerekir. Bu çalışmada televizyon program türleri arasındaki geçirgenliği ve anlatı yapılarını ortaya koymak amacıyla farklı disiplinlerin televizyona olan bakış açılarını bir araya getirmeyi hedeflerken; Tarih’ten Sosyolojiye, örgütsel iletişimden mobil iletişim sürecinin içerik üzerindeki etkisine kadar geniş bir yelpazede televizyon içeriğini tartışma imkânı da bulduk.