Bu kitapta, 'Batılı olmayan' sanat yapıtlarındaki kültürel temsillerin karakteristiklerinin, Batı... more Bu kitapta, 'Batılı olmayan' sanat yapıtlarındaki kültürel temsillerin karakteristiklerinin, Batı kontrolündeki küreselleşme süreci sonucunda kendi toplumuna adım adım nasıl yabancılaştığı incelenmektedir. Kültür-sanat yapıtlarında görülen ve kendisini 'evrensel' olarak konumlandıran Batılı perspektifin kendisini nasıl üstün kıldığı da tarihsel materyalist bir bağlamda ele alınmaktadır. Bu çalışmada, Kültürel Hegemonya, Şarkiyatçılık ve Varoluşçuluk felsefesi düşünceleri ekseninde 'Batılı olmayan' coğrafyalardaki kültür-sanat yapıtlarında sürdürülebilir Şarkiyatçılık anlayışının ekonomi politik dinamikleri "Şarkdöngü" kavramı ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Kitap kapsamında kültür-sanat yapıtlarına örnek olarak sinema filmleri ele alınmakta olup, Şarkdöngü'nün film dili üzerinde nasıl yaratıldığı da tartışılarak film dili ve kültür arasındaki ilişkilerin oluşumu yönetmenler, festivaller ve film fonları üzerinden irdelenmektedir. Filmlerdeki anlatıların Şarkdöngü ekseninde nasıl şekillendiğini detaylı bir biçimde çözümlemek adına, Türk sinemasında Batılı bir fon olan Eurimages'dan destek almış, 1990 yılı sonrasında çekilen ve çeşitli Batılı festivaller tarafından uluslararası çapta ödüllendirilmiş on film örneklem olarak alınmış ve filmler üzerinde göstergebilimsel analizler ve eleştirel söylem analizi gerçekleştirilmiştir. Kitap, 1990 yılı sonrasında 'gişe sineması' ve 'sanat sineması' olarak giderek ayrılan film anlayışlarını da sorgularken, kültürel olduğu düşünülen bu ayrımın ekonomi politik boyutunu da ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Bu çalışmada salgın filmlerinin distopik dünyaları incelenmekte olup, filmlerin izleyiciler üzeri... more Bu çalışmada salgın filmlerinin distopik dünyaları incelenmekte olup, filmlerin izleyiciler üzerinde nasıl bir katharsis duygusu yarattığına odaklanılmaktadır. Filmlerin izleyicilerine sunduğu distopik bir dünyanın etkilerinin gerçek dünyaya özellikle COVID-19 salgınıyla birlikte nasıl yansıdığı ve bireylerin psikopolitik davranışlarının nasıl şekillendiği de bu bağlamda ayrıca tartışılmaktadır.
Televizyon 4.0 Toplum 5.0 Döneminde Yeni İzlence Yeni İzlerkitle, Mar 2020
2000’lerden itibaren çeşitli platformlar aracılığıyla gelişip yaygınlaşan dijital yayıncılık tekn... more 2000’lerden itibaren çeşitli platformlar aracılığıyla gelişip yaygınlaşan dijital yayıncılık teknolojinin ilerlemesiyle her geçen gün geçtikçe daha çok izleyiciye ulaşmayı hedeflemektedir. Zaman içerisinde karasal yayın yerini dijital uydu yayıncılığına bırakmıştır. Kamusal alandan çıkıp dijitalleşerek özelleşen yayıncılık biçimi isteğe bağlı yayın platformlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Dijital yayın platformları, üyelik tabanlık çalışarak müşteri memnuniyeti üzerinden kâr amaçladığından dolayı toplumdaki seyir tüketiminin değişimi de beraberinde gerçekleşmiştir. Televizyon kanallarının evlere kurulabilen bir dekoder cihazı aracılığıyla seçilmiş kanalları yüksek çözünürlükle içinde barındıracak şekilde paketleştirilerek getirilmesi ve hatta bazı kanal yayınlarının kaydedilerek sonradan seyredilebilmesi gibi buluşlar sayesinde her hanenin kendisine özel izleme alışkanlıkları oluşmuştur. 2010’lardan itibaren ise platform tabanlı yayıncılık internet ile birleşmiş ve web 3.0 teknolojisinin semantik özelliği sayesinde tüketim kültürünün seyredilecek içerikleri tüketicinin alışkanlıklarına yönelik biçimde tasarlanması mümkün hale gelmiş ve kanal ile dijital platform kullanıcıların istedikleri tarzda içeriği istedikleri ekranda, sürede ve parçada tüketebilmeleri internet tabanlı seyir platformları sayesinde mümkün hale gelmiştir. Akıllı telefonlar, tabletler, bilgisayarlar ve işletim sistemi bulunan televizyon cihazları ile internet bağlantısı olan her yerden izlenebilen dijital seyir platformları küresel çapta giderek yaygınlaşmıştır. 2010’lardan itibaren başlayan semantik internet ağının bir parçası olan ve 2020’lerin başlangıcı itibari ile küresel çapta en büyük dijital platform haline gelen Netflix de semantik özelliği sayesinde izleyicilerine beğenip seyrettikleri içeriğe göre benzer içerikler önererek sürekli seyir tüketimi gerçekleştirmelerinde kolaylık sağlamaktadır. Netflix sahip olduğu zengin içerikle izleyicilerinin platformda daha fazla vakit geçirmesini cezbedici bir hale getirerek kullanıcılarının yeni bir tüketim biçimini ifade eden binge-watching (seri-izleme) eylemini gerçekleştirmelerini hedeflemekte ve kapitalist bir kurum stratejisi olarak seyir tüketimini maksimize etmeyi amaçlamaktadır. Böylelikle sonunda izleyiciler aralıksız saatler boyunca tüketimin nesnesi konumuna gelerek Baudrillard’cı anlamda pasif bir kitle yığını haline dönüşmektedirler. Bu çalışmada, televizyonun dijital dönüşümü ele alınarak dijital yayın platformlarının küresel boyuttaki tüketim kültüründe yarattığı değişimler tartışılmış ve Netflix’in küresel boyutta yaygınlaştırdığı seri-izleme davranışının tüketim toplumu yaratmadaki etkisi eleştirel bağlamda incelenmiştir.
Tom Gunning points out that the concept of “Cinema of Attractions” is different from the relation... more Tom Gunning points out that the concept of “Cinema of Attractions” is different from the relationship established by the movie theaters until 1906 from the relationship established by today’s film narratives. “Cinema of Attractions” does not build its structure on narration and scrutiny as it was in the films after 1906, but instead adopts exhibitionism and ‘attraction’ to bring the audience to the fascinating environment of cinema. With modern era film, the emergence of continuity editing has become a norm in film narrative. However, from the end of the 1970s, with the development of technology and the visual effects that have begun to appear in films, it appears that films are beginning to make an aggressive sensory or psychological impact on the audience, like the early period of the filmmaking. The concept of “Expanded Cinema” explains that the director aims to achieve a different cinematic experience through multiple screens and many technological innovations, in addition to the one-way communication of the viewer with the cinema. When the 21st century’s technical possibilities and the consumer culture are brought together through films, it can be said that audiences are now trying a different cinema experience. The digital era in the 2010’s is not only having a continuing narrative in a modern tradition, but also displays itself on the viewer with a variety of ‘digital attractions’ such as visual effects, 3D technology, Greenbox etc. This study aims to discuss the position of digital cinema in the context of postmodernity and consumer culture by examining the possibilities created by digital cinema technology for the viewing experience of viewers through the concept of “Cinema of Attractions”.
The films of Nuri Bilge Ceylan, who is significantly important in new generation of Turkish Cinem... more The films of Nuri Bilge Ceylan, who is significantly important in new generation of Turkish Cinema after 1990's, constitute a major subject of discussions in film studies. The storytelling of Ceylan, can be associated with the film theories of Deleuze. In order to make an understanding of the changes in the structure of Ceylan films, it is also necessary to assess the other factors, along with analyzing of his films. The economic effects of funds and festival prizes on the production process of new films lead the director to supplement his temporal and imaginary auteur filmmaking with the existentialist approach. As the result of the combination of existentialist philosophy with the element of timelessness, it’s seen that an implicit ideology is formed. Within this context, this study shall analyze the Deleuze based storytelling of Nuri Bilge Ceylan filmmaking and shall conduct a discourse analysis of Nuri Bilge Ceylan films, in which the main characters are gradually alienated and are integrated with the existentialist thought. After analysis, this study shall attempt to make sense of the changes in the discourse of the films by dissecting the causes and results of the aforementioned integration within a historical context, with a critical perspective.
Advances in media, entertainment and the arts (AMEA) book series, 2021
The myth of modern culture's superiority to other cultures is instilled as a norm to ... more The myth of modern culture's superiority to other cultures is instilled as a norm to the masses through the media. The myth of the cultural superiority of the West not only formed with the economic possibilities of the West but was also supported by the non-Western world by self-orientalism, thus becoming sustainable. While themes such as modernity, development, and technological superiority are watched within the scope of Hollywood films, several platforms have been created for non-US countries to watch alternative films. Although films known as European and World Cinema have the chance to show themselves at film festivals rather than film theatres, non-Western directors face a cultural challenge in these festivals due to the sociocultural structure of Western-based film festivals. In this study, by examining how non-Western directors are directed towards self-orientalism indirectly through festivals and funds, the relationship between the creation of sustainable orientalism in cinema and the political economy of the film industry will be revealed.
Advances in media, entertainment and the arts (AMEA) book series, 2021
The myth of modern culture's superiority to other cultures is instilled as a norm to ... more The myth of modern culture's superiority to other cultures is instilled as a norm to the masses through the media. The myth of the cultural superiority of the West not only formed with the economic possibilities of the West but was also supported by the non-Western world by self-orientalism, thus becoming sustainable. While themes such as modernity, development, and technological superiority are watched within the scope of Hollywood films, several platforms have been created for non-US countries to watch alternative films. Although films known as European and World Cinema have the chance to show themselves at film festivals rather than film theatres, non-Western directors face a cultural challenge in these festivals due to the sociocultural structure of Western-based film festivals. In this study, by examining how non-Western directors are directed towards self-orientalism indirectly through festivals and funds, the relationship between the creation of sustainable orientalism in cinema and the political economy of the film industry will be revealed.
Adam McKay’in yönetmenliğini üstlendiği 2021 yılı yapımı Don’t Look Up (Yukarı Bakma) filminde dü... more Adam McKay’in yönetmenliğini üstlendiği 2021 yılı yapımı Don’t Look Up (Yukarı Bakma) filminde dünyaya çarpacak bir kuyrukluyıldızı fark eden iki bilim insanının toplumu ve devlet yöneticilerini ikna çabaları politik hiciv yoluyla anlatılmaktadır. Filmin temel çatışmasını oluşturan unsur, postmodern dönemin bir sonucu olarak ortaya çıkan hakikat sonrası çağda yaşayan Amerikan toplumunun, iki bilim insanının sundukları nesnel hakikati ‘eğlenceli’ veya kendilerine yönelik bir faydası olmamasından ötürü reddetmelerinden doğmaktadır. İkna etmeye çalıştıkları toplumun sosyokültürel yapısı, gösteri ve tüketim odaklı bir haldedir ve hakikatin nesnel olgularından uzaklaşmış bir biçimde herkes kendi sosyal gerçekliklerini inşa etmeye çalışmaktadır. Tüm dünyayı ve insanlığı yok edecek bir nesnel hakikat karşısında konsensüs yaratmanın ve toplumun içinde bulunduğu açmazdan çıkmanın imkansızlığının sebebi olarak varlığı bir norm olarak kabul edildiği için eylemleri görünmez olan kapitalist ideo...
ABD ve Iran arasindaki olumsuz iliskiler, Iran Devrimi’nden bu yana kimi zaman dogrudan yaptiriml... more ABD ve Iran arasindaki olumsuz iliskiler, Iran Devrimi’nden bu yana kimi zaman dogrudan yaptirimlarla, kimi zaman da yumusak savas biciminde surmektedir. Soz konusu catisma ortamindan kultur ve sanat yapitlari da etkilenmektedir. Iran sinemasi Batili film festivallerinde aldigi odullerle kuresel capta bir une ulasirken, ulkedeki kulturel sansur ise yeni yapitlarin cikmasina engel olmaya calismaktadir. Bu calisma, ABD’nin Sinema Sanatlari ve Bilimleri Akademisi tarafindan verilen ve kuresel capta prestijli bir odul olan ‘En Iyi Yabanci Film Akademi Odulu’nun bes yil icinde iki defa ayni yonetmene verilmis olmasinin ardindaki faktorleri elestirel bir perspektiften ele almayi denemistir. ‘Dunya sinemasi’ seklinde ifade edilen Bati-disili filmlerin odullendirilme kriterlerinin Batili hegemonya acisindan nasil bir oneme sahip oldugu tartisilmistir. Bu kapsamda Iranli yonetmen Ashgar Farhadi’nin Oscar odulu kazanan Bir Ayrilik ve Satici filmlerinin soylemleri icinde sarkiyatciliga dair iz...
Adam McKay’in yönetmenliğini üstlendiği 2021 yılı yapımı Don’t Look Up (Yukarı Bakma) filminde dü... more Adam McKay’in yönetmenliğini üstlendiği 2021 yılı yapımı Don’t Look Up (Yukarı Bakma) filminde dünyaya çarpacak bir kuyrukluyıldızı fark eden iki bilim insanının toplumu ve devlet yöneticilerini ikna çabaları politik hiciv yoluyla anlatılmaktadır. Filmin temel çatışmasını oluşturan unsur, postmodern dönemin bir sonucu olarak ortaya çıkan hakikat sonrası çağda yaşayan Amerikan toplumunun, iki bilim insanının sundukları nesnel hakikati ‘eğlenceli’ veya kendilerine yönelik bir faydası olmamasından ötürü reddetmelerinden doğmaktadır. İkna etmeye çalıştıkları toplumun sosyokültürel yapısı, gösteri ve tüketim odaklı bir haldedir ve hakikatin nesnel olgularından uzaklaşmış bir biçimde herkes kendi sosyal gerçekliklerini inşa etmeye çalışmaktadır. Tüm dünyayı ve insanlığı yok edecek bir nesnel hakikat karşısında konsensüs yaratmanın ve toplumun içinde bulunduğu açmazdan çıkmanın imkansızlığının sebebi olarak varlığı bir norm olarak kabul edildiği için eylemleri görünmez olan kapitalist ideoloji gösterilir. Sermaye sahipleri, toplumu teknolojik determinizmin yarattığı konforun içerisinde gösterişçi bir tüketim sarmalına sokarak sınıf çatışmasını gizlemekte, siyaseti kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmekte ve toplumu kitlesizleştirmektedir. Bu çalışmada, filmde belirtilen hakikat sonrası dönemde öznel inançların nesnel inançlara karşı üstün olduğuna dair algının, hakikati reddetmeye yol açan ve yıkıcı bir bedel ödeme süreci haline gelen tarihsel dönüşümü irdelenmiştir. Ayrıca, kapitalist ideolojiyle yalın hakikatin karşılaşmasını aktaran filmin postmodernite, kapitalist ideoloji, tüketim toplumu ve gösteri toplumu kavramsal çerçeveleri üzerinden incelenmesi de gerçekleştirilmiştir.
The myth of modern culture's superiority to other cultures is instilled as a norm to the mass... more The myth of modern culture's superiority to other cultures is instilled as a norm to the masses through the media. The myth of the cultural superiority of the West not only formed with the economic possibilities of the West but was also supported by the non-Western world by self-orientalism, thus becoming sustainable. While themes such as modernity, development, and technological superiority are watched within the scope of Hollywood films, several platforms have been created for non-US countries to watch alternative films. Although films known as European and World Cinema have the chance to show themselves at film festivals rather than film theatres, non-Western directors face a cultural challenge in these festivals due to the sociocultural structure of Western-based film festivals. In this study, by examining how non-Western directors are directed towards self-orientalism indirectly through festivals and funds, the relationship between the creation of sustainable orientalism in...
Bu kitapta, 'Batılı olmayan' sanat yapıtlarındaki kültürel temsillerin karakteristiklerinin, Batı... more Bu kitapta, 'Batılı olmayan' sanat yapıtlarındaki kültürel temsillerin karakteristiklerinin, Batı kontrolündeki küreselleşme süreci sonucunda kendi toplumuna adım adım nasıl yabancılaştığı incelenmektedir. Kültür-sanat yapıtlarında görülen ve kendisini 'evrensel' olarak konumlandıran Batılı perspektifin kendisini nasıl üstün kıldığı da tarihsel materyalist bir bağlamda ele alınmaktadır. Bu çalışmada, Kültürel Hegemonya, Şarkiyatçılık ve Varoluşçuluk felsefesi düşünceleri ekseninde 'Batılı olmayan' coğrafyalardaki kültür-sanat yapıtlarında sürdürülebilir Şarkiyatçılık anlayışının ekonomi politik dinamikleri "Şarkdöngü" kavramı ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Kitap kapsamında kültür-sanat yapıtlarına örnek olarak sinema filmleri ele alınmakta olup, Şarkdöngü'nün film dili üzerinde nasıl yaratıldığı da tartışılarak film dili ve kültür arasındaki ilişkilerin oluşumu yönetmenler, festivaller ve film fonları üzerinden irdelenmektedir. Filmlerdeki anlatıların Şarkdöngü ekseninde nasıl şekillendiğini detaylı bir biçimde çözümlemek adına, Türk sinemasında Batılı bir fon olan Eurimages'dan destek almış, 1990 yılı sonrasında çekilen ve çeşitli Batılı festivaller tarafından uluslararası çapta ödüllendirilmiş on film örneklem olarak alınmış ve filmler üzerinde göstergebilimsel analizler ve eleştirel söylem analizi gerçekleştirilmiştir. Kitap, 1990 yılı sonrasında 'gişe sineması' ve 'sanat sineması' olarak giderek ayrılan film anlayışlarını da sorgularken, kültürel olduğu düşünülen bu ayrımın ekonomi politik boyutunu da ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Bu çalışmada salgın filmlerinin distopik dünyaları incelenmekte olup, filmlerin izleyiciler üzeri... more Bu çalışmada salgın filmlerinin distopik dünyaları incelenmekte olup, filmlerin izleyiciler üzerinde nasıl bir katharsis duygusu yarattığına odaklanılmaktadır. Filmlerin izleyicilerine sunduğu distopik bir dünyanın etkilerinin gerçek dünyaya özellikle COVID-19 salgınıyla birlikte nasıl yansıdığı ve bireylerin psikopolitik davranışlarının nasıl şekillendiği de bu bağlamda ayrıca tartışılmaktadır.
Televizyon 4.0 Toplum 5.0 Döneminde Yeni İzlence Yeni İzlerkitle, Mar 2020
2000’lerden itibaren çeşitli platformlar aracılığıyla gelişip yaygınlaşan dijital yayıncılık tekn... more 2000’lerden itibaren çeşitli platformlar aracılığıyla gelişip yaygınlaşan dijital yayıncılık teknolojinin ilerlemesiyle her geçen gün geçtikçe daha çok izleyiciye ulaşmayı hedeflemektedir. Zaman içerisinde karasal yayın yerini dijital uydu yayıncılığına bırakmıştır. Kamusal alandan çıkıp dijitalleşerek özelleşen yayıncılık biçimi isteğe bağlı yayın platformlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Dijital yayın platformları, üyelik tabanlık çalışarak müşteri memnuniyeti üzerinden kâr amaçladığından dolayı toplumdaki seyir tüketiminin değişimi de beraberinde gerçekleşmiştir. Televizyon kanallarının evlere kurulabilen bir dekoder cihazı aracılığıyla seçilmiş kanalları yüksek çözünürlükle içinde barındıracak şekilde paketleştirilerek getirilmesi ve hatta bazı kanal yayınlarının kaydedilerek sonradan seyredilebilmesi gibi buluşlar sayesinde her hanenin kendisine özel izleme alışkanlıkları oluşmuştur. 2010’lardan itibaren ise platform tabanlı yayıncılık internet ile birleşmiş ve web 3.0 teknolojisinin semantik özelliği sayesinde tüketim kültürünün seyredilecek içerikleri tüketicinin alışkanlıklarına yönelik biçimde tasarlanması mümkün hale gelmiş ve kanal ile dijital platform kullanıcıların istedikleri tarzda içeriği istedikleri ekranda, sürede ve parçada tüketebilmeleri internet tabanlı seyir platformları sayesinde mümkün hale gelmiştir. Akıllı telefonlar, tabletler, bilgisayarlar ve işletim sistemi bulunan televizyon cihazları ile internet bağlantısı olan her yerden izlenebilen dijital seyir platformları küresel çapta giderek yaygınlaşmıştır. 2010’lardan itibaren başlayan semantik internet ağının bir parçası olan ve 2020’lerin başlangıcı itibari ile küresel çapta en büyük dijital platform haline gelen Netflix de semantik özelliği sayesinde izleyicilerine beğenip seyrettikleri içeriğe göre benzer içerikler önererek sürekli seyir tüketimi gerçekleştirmelerinde kolaylık sağlamaktadır. Netflix sahip olduğu zengin içerikle izleyicilerinin platformda daha fazla vakit geçirmesini cezbedici bir hale getirerek kullanıcılarının yeni bir tüketim biçimini ifade eden binge-watching (seri-izleme) eylemini gerçekleştirmelerini hedeflemekte ve kapitalist bir kurum stratejisi olarak seyir tüketimini maksimize etmeyi amaçlamaktadır. Böylelikle sonunda izleyiciler aralıksız saatler boyunca tüketimin nesnesi konumuna gelerek Baudrillard’cı anlamda pasif bir kitle yığını haline dönüşmektedirler. Bu çalışmada, televizyonun dijital dönüşümü ele alınarak dijital yayın platformlarının küresel boyuttaki tüketim kültüründe yarattığı değişimler tartışılmış ve Netflix’in küresel boyutta yaygınlaştırdığı seri-izleme davranışının tüketim toplumu yaratmadaki etkisi eleştirel bağlamda incelenmiştir.
Tom Gunning points out that the concept of “Cinema of Attractions” is different from the relation... more Tom Gunning points out that the concept of “Cinema of Attractions” is different from the relationship established by the movie theaters until 1906 from the relationship established by today’s film narratives. “Cinema of Attractions” does not build its structure on narration and scrutiny as it was in the films after 1906, but instead adopts exhibitionism and ‘attraction’ to bring the audience to the fascinating environment of cinema. With modern era film, the emergence of continuity editing has become a norm in film narrative. However, from the end of the 1970s, with the development of technology and the visual effects that have begun to appear in films, it appears that films are beginning to make an aggressive sensory or psychological impact on the audience, like the early period of the filmmaking. The concept of “Expanded Cinema” explains that the director aims to achieve a different cinematic experience through multiple screens and many technological innovations, in addition to the one-way communication of the viewer with the cinema. When the 21st century’s technical possibilities and the consumer culture are brought together through films, it can be said that audiences are now trying a different cinema experience. The digital era in the 2010’s is not only having a continuing narrative in a modern tradition, but also displays itself on the viewer with a variety of ‘digital attractions’ such as visual effects, 3D technology, Greenbox etc. This study aims to discuss the position of digital cinema in the context of postmodernity and consumer culture by examining the possibilities created by digital cinema technology for the viewing experience of viewers through the concept of “Cinema of Attractions”.
The films of Nuri Bilge Ceylan, who is significantly important in new generation of Turkish Cinem... more The films of Nuri Bilge Ceylan, who is significantly important in new generation of Turkish Cinema after 1990's, constitute a major subject of discussions in film studies. The storytelling of Ceylan, can be associated with the film theories of Deleuze. In order to make an understanding of the changes in the structure of Ceylan films, it is also necessary to assess the other factors, along with analyzing of his films. The economic effects of funds and festival prizes on the production process of new films lead the director to supplement his temporal and imaginary auteur filmmaking with the existentialist approach. As the result of the combination of existentialist philosophy with the element of timelessness, it’s seen that an implicit ideology is formed. Within this context, this study shall analyze the Deleuze based storytelling of Nuri Bilge Ceylan filmmaking and shall conduct a discourse analysis of Nuri Bilge Ceylan films, in which the main characters are gradually alienated and are integrated with the existentialist thought. After analysis, this study shall attempt to make sense of the changes in the discourse of the films by dissecting the causes and results of the aforementioned integration within a historical context, with a critical perspective.
Advances in media, entertainment and the arts (AMEA) book series, 2021
The myth of modern culture's superiority to other cultures is instilled as a norm to ... more The myth of modern culture's superiority to other cultures is instilled as a norm to the masses through the media. The myth of the cultural superiority of the West not only formed with the economic possibilities of the West but was also supported by the non-Western world by self-orientalism, thus becoming sustainable. While themes such as modernity, development, and technological superiority are watched within the scope of Hollywood films, several platforms have been created for non-US countries to watch alternative films. Although films known as European and World Cinema have the chance to show themselves at film festivals rather than film theatres, non-Western directors face a cultural challenge in these festivals due to the sociocultural structure of Western-based film festivals. In this study, by examining how non-Western directors are directed towards self-orientalism indirectly through festivals and funds, the relationship between the creation of sustainable orientalism in cinema and the political economy of the film industry will be revealed.
Advances in media, entertainment and the arts (AMEA) book series, 2021
The myth of modern culture's superiority to other cultures is instilled as a norm to ... more The myth of modern culture's superiority to other cultures is instilled as a norm to the masses through the media. The myth of the cultural superiority of the West not only formed with the economic possibilities of the West but was also supported by the non-Western world by self-orientalism, thus becoming sustainable. While themes such as modernity, development, and technological superiority are watched within the scope of Hollywood films, several platforms have been created for non-US countries to watch alternative films. Although films known as European and World Cinema have the chance to show themselves at film festivals rather than film theatres, non-Western directors face a cultural challenge in these festivals due to the sociocultural structure of Western-based film festivals. In this study, by examining how non-Western directors are directed towards self-orientalism indirectly through festivals and funds, the relationship between the creation of sustainable orientalism in cinema and the political economy of the film industry will be revealed.
Adam McKay’in yönetmenliğini üstlendiği 2021 yılı yapımı Don’t Look Up (Yukarı Bakma) filminde dü... more Adam McKay’in yönetmenliğini üstlendiği 2021 yılı yapımı Don’t Look Up (Yukarı Bakma) filminde dünyaya çarpacak bir kuyrukluyıldızı fark eden iki bilim insanının toplumu ve devlet yöneticilerini ikna çabaları politik hiciv yoluyla anlatılmaktadır. Filmin temel çatışmasını oluşturan unsur, postmodern dönemin bir sonucu olarak ortaya çıkan hakikat sonrası çağda yaşayan Amerikan toplumunun, iki bilim insanının sundukları nesnel hakikati ‘eğlenceli’ veya kendilerine yönelik bir faydası olmamasından ötürü reddetmelerinden doğmaktadır. İkna etmeye çalıştıkları toplumun sosyokültürel yapısı, gösteri ve tüketim odaklı bir haldedir ve hakikatin nesnel olgularından uzaklaşmış bir biçimde herkes kendi sosyal gerçekliklerini inşa etmeye çalışmaktadır. Tüm dünyayı ve insanlığı yok edecek bir nesnel hakikat karşısında konsensüs yaratmanın ve toplumun içinde bulunduğu açmazdan çıkmanın imkansızlığının sebebi olarak varlığı bir norm olarak kabul edildiği için eylemleri görünmez olan kapitalist ideo...
ABD ve Iran arasindaki olumsuz iliskiler, Iran Devrimi’nden bu yana kimi zaman dogrudan yaptiriml... more ABD ve Iran arasindaki olumsuz iliskiler, Iran Devrimi’nden bu yana kimi zaman dogrudan yaptirimlarla, kimi zaman da yumusak savas biciminde surmektedir. Soz konusu catisma ortamindan kultur ve sanat yapitlari da etkilenmektedir. Iran sinemasi Batili film festivallerinde aldigi odullerle kuresel capta bir une ulasirken, ulkedeki kulturel sansur ise yeni yapitlarin cikmasina engel olmaya calismaktadir. Bu calisma, ABD’nin Sinema Sanatlari ve Bilimleri Akademisi tarafindan verilen ve kuresel capta prestijli bir odul olan ‘En Iyi Yabanci Film Akademi Odulu’nun bes yil icinde iki defa ayni yonetmene verilmis olmasinin ardindaki faktorleri elestirel bir perspektiften ele almayi denemistir. ‘Dunya sinemasi’ seklinde ifade edilen Bati-disili filmlerin odullendirilme kriterlerinin Batili hegemonya acisindan nasil bir oneme sahip oldugu tartisilmistir. Bu kapsamda Iranli yonetmen Ashgar Farhadi’nin Oscar odulu kazanan Bir Ayrilik ve Satici filmlerinin soylemleri icinde sarkiyatciliga dair iz...
Adam McKay’in yönetmenliğini üstlendiği 2021 yılı yapımı Don’t Look Up (Yukarı Bakma) filminde dü... more Adam McKay’in yönetmenliğini üstlendiği 2021 yılı yapımı Don’t Look Up (Yukarı Bakma) filminde dünyaya çarpacak bir kuyrukluyıldızı fark eden iki bilim insanının toplumu ve devlet yöneticilerini ikna çabaları politik hiciv yoluyla anlatılmaktadır. Filmin temel çatışmasını oluşturan unsur, postmodern dönemin bir sonucu olarak ortaya çıkan hakikat sonrası çağda yaşayan Amerikan toplumunun, iki bilim insanının sundukları nesnel hakikati ‘eğlenceli’ veya kendilerine yönelik bir faydası olmamasından ötürü reddetmelerinden doğmaktadır. İkna etmeye çalıştıkları toplumun sosyokültürel yapısı, gösteri ve tüketim odaklı bir haldedir ve hakikatin nesnel olgularından uzaklaşmış bir biçimde herkes kendi sosyal gerçekliklerini inşa etmeye çalışmaktadır. Tüm dünyayı ve insanlığı yok edecek bir nesnel hakikat karşısında konsensüs yaratmanın ve toplumun içinde bulunduğu açmazdan çıkmanın imkansızlığının sebebi olarak varlığı bir norm olarak kabul edildiği için eylemleri görünmez olan kapitalist ideoloji gösterilir. Sermaye sahipleri, toplumu teknolojik determinizmin yarattığı konforun içerisinde gösterişçi bir tüketim sarmalına sokarak sınıf çatışmasını gizlemekte, siyaseti kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmekte ve toplumu kitlesizleştirmektedir. Bu çalışmada, filmde belirtilen hakikat sonrası dönemde öznel inançların nesnel inançlara karşı üstün olduğuna dair algının, hakikati reddetmeye yol açan ve yıkıcı bir bedel ödeme süreci haline gelen tarihsel dönüşümü irdelenmiştir. Ayrıca, kapitalist ideolojiyle yalın hakikatin karşılaşmasını aktaran filmin postmodernite, kapitalist ideoloji, tüketim toplumu ve gösteri toplumu kavramsal çerçeveleri üzerinden incelenmesi de gerçekleştirilmiştir.
The myth of modern culture's superiority to other cultures is instilled as a norm to the mass... more The myth of modern culture's superiority to other cultures is instilled as a norm to the masses through the media. The myth of the cultural superiority of the West not only formed with the economic possibilities of the West but was also supported by the non-Western world by self-orientalism, thus becoming sustainable. While themes such as modernity, development, and technological superiority are watched within the scope of Hollywood films, several platforms have been created for non-US countries to watch alternative films. Although films known as European and World Cinema have the chance to show themselves at film festivals rather than film theatres, non-Western directors face a cultural challenge in these festivals due to the sociocultural structure of Western-based film festivals. In this study, by examining how non-Western directors are directed towards self-orientalism indirectly through festivals and funds, the relationship between the creation of sustainable orientalism in...
Sinemanın küresel çapta bir endüstri haline gelmesiyle birlikte Hollywood şirketleri film yapım, ... more Sinemanın küresel çapta bir endüstri haline gelmesiyle birlikte Hollywood şirketleri film yapım, dağıtım ve gösterim ağlarında baskın bir konum elde ederek diğer film yapımlarının alanlarını daraltmışlardır. Bağımsız filmler; devlet destekleri, fon yardımları ve festival ödülleri gibi bütçeler sayesinde Hollywood' a karşı ekonomik olarak mevcudiyetini korumaya çalışırken kendilerini söz konusu Batılı alternatif kaynakların kriterlerine adapte etmek zorunda kaldıklarında kültürel bir hegemonyanın nesnesi haline geldikleri iddia edilir. Türkiye' de ise ulusal sinemayı güçlendirmek amacıyla, zaman içerisinde çeşitli eleştirilere maruz kalsa da 2004'te yürürlüğe girerek film yapımına destek vermeye başlayan 5224 sayılı "Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması İle Desteklenmesi Hakkında Kanun" sayesinde pek çok filmin çekilebildiği görülmektedir. Bu çalışmada 5224 sayılı Kanun'un faaliyete geçmesinden itibaren geçen 15 yıllık sürede sinemaya yapılan desteklerin verilerine yönelik değerlendirmeler yapılmıştır. Ardından eleştirel ekonomi politik bir perspektiften 5224 sayılı Kanun' a yönelik eleştirilere odaklanılmıştır.
Todd Phillips’in yönetmenliğini yaptığı Joker (2019) filminde ünlü süperkahraman Batman’in ezeli ... more Todd Phillips’in yönetmenliğini yaptığı Joker (2019) filminde ünlü süperkahraman Batman’in ezeli düşmanı ve karşıtı olarak yaratılan Joker’in her zamanki gibi bir kötü adam olarak değil, geçmiş hayatındaki gerçek kimliği Arthur Fleck üzerinden, yaşadığı yabancılaşmış toplumun ve tekinsiz kent atmosferinin etkisi altında bir anti-kahraman olarak tasarlandığı görülür. Dünya çapında 1 milyar dolar hasılatı geçen filmin popülaritesinin temelinde, kitlelerin Joker’i bir anti-kahraman olarak benimseyip çağın gerçekliğini yansıtabilmesi bulunur. Filmdeki başkişinin hikâyesi, klasik kahraman anlatılarından farklıdır. Batman ve Joker arasındaki çatışmada da görüleceği gibi, tarihin her döneminde bulunan kahraman anlatılarında çoğu zaman kahramanın kötülüğe ya da suçlu bir karaktere karşı olan mücadelesi iyi-kötü ekseni çerçevesinde ve zıt ikilikler düzleminde ele alınır. Modern kahraman anlayışının değişimiyle beraber, postmodern dönemde kitlelerin kahraman arayışları değişime uğrar. Böylece modern kahraman, hikâyelerdeki başkişi rolünü 21. yüzyılda postmodern çağda kitlelerle daha çok bağ kurabilen anti-kahramana bırakmaya başlar. Hakikatin kaybolduğu, iyi ve kötü arasındaki ayrımın aşındığı ve kitle iletişim araçlarının yarattığı simülasyonun iletilerinin gerçeğin yerini aldığı postmodern dönemde anti-kahramanların popülerleştiği görülür. Bu çalışmada, modernlikten postmodernliğe uzanan süreçte hikâye anlatılarındaki kahramanların zaman içerisinde değişen özellikleri sosyokültürel bağlamda ele alınacak ve Joker filmindeki esas karakter Arthur Fleck’in Joker personasına dönüşümü postmodernite perspektifinden incelenecektir.
Yorgos Lanthimos'un yönetmenliğini üstlendiği 2015 yapımı The Lobster filmi, yakın bir gelecekte ... more Yorgos Lanthimos'un yönetmenliğini üstlendiği 2015 yapımı The Lobster filmi, yakın bir gelecekte gerçekleşeceği varsayılan distopik toplum yapısını sürreal bir tarzda kurgulamakta ve bireyin mevcut sistem içerisinde iktidara karşı yaşadığı baskılanma duygusunu konu edinmektedir. Filmin evrenini üç farklı mekân oluşturmaktadır: modern toplum bireylerinin yaşadığı "Kent", modern toplumu benimsemeyen kaçakların yaşadığı "Orman" ve bireyleri modern topluma adapte etmek üzere bir eğitim kampı işlevi gören "Otel". Filmde mekânlar ve söylemler üzerinden iktidarın üretilmesi ve şekillendirilmesi gerçekleşmekte, buna göre bireyler üzerinde gözetim oluşturularak baskıcı bir toplum yapısı yaratılmaktadır. Bu mekânların her birinde diğerinden farklı iktidar ilişkileri bulunmakta olup, gözetim olgusu hepsinin ortak noktası olarak sunulur. Bireyler, bulundukları yere göre ilgili mekânın kurallarına tabi olmakta ve ona göre bireylere yaptıkları eylemlerden ötürü ödül ve ceza verilmektedir. Bu bağlamda film, Foucault'nun iktidar ve özne üzerine olan perspektifleriyle oldukça yakın bir ilişki içerisindedir. Foucault'nun iktidarın her yerde olduğu ve mekânlar üzerinden şekillendirildiği düşüncelerinden yola çıkılarak, her üç mekânın kendi iktidarını nasıl ürettiği film üzerinden analiz edilecektir. İktidar karşısında bireyin konumu ve öznelliği ele alınacak olup, insanların iktidarın nesnesiyken aynı zamanda nasıl onun üreticisi konumuna geçtikleri de ayrıca tartışılacaktır. Son olarak, modern bireyin içinde yaşadığı distopik toplumdaki iktidar aşırılığı sorununu tam olarak kavrayamamasının nedeni, yönetmenin filmdeki tercihleri doğrultusunda çözümlenecektir. Böylelikle Yunan Yeni Dalga sinemasının önemli bir temsilcisi olan Yorgos Lanthimos'un distopik film evreni, genel bir perspektif ile Foucault felsefesine göre özne ve iktidar ilişkileri bağlamında değerlendirilecektir.
Erciyes İletişim Dergisi / Journal of Erciyes Communication, 2019
Dijital yayıncılığın teknik altyapısının gelişmesinin ardından çevrimiçi seyir platformları, 2010... more Dijital yayıncılığın teknik altyapısının gelişmesinin ardından çevrimiçi seyir platformları, 2010 yılı sonrasında Türkiye’de giderek yaygınlaşmışlardır. Bu platformlar gerek televizyonlardaki gerekse tablet ve telefonlardaki uygulamalar aracılığıyla geleneksel televizyon ve film/dizi anlayışından farklı bir seyir tecrübesini kullanıcılarına sunmaya başlamışlardır. Biçim ve içerik olarak farklılaşan seyir deneyimlerinde, izlenilen içeriğin süresinin uzunluğunun değişimi ya da tıpkı dizi mantığında olduğu gibi parçalı hale geldiğinde kısa bölümlerden oluşup büyük bir içerik yaratırken izleyicinin kendi seyir hızını ayarlayabilmesi olanağı, en belirgin teknolojik özelliklerden olmaktadır. 1980’lerden sonra giderek etkisini gösteren tüketim kültürü ile birlikte yeni nesilde uzun süreli film ya da dizilere, romanlara, hatta cümlelere dahi olan tahammülün azalması sonucu, dijital platformlar da bu durumu göz önünde bulundurarak yeni neslin tüketim alışkanlıklarına göre kendilerini biçimlendirmektelerdir. Bu durum, iki saat üzerinde süren dizilerin ve filmlerin tercihen daha az tüketilmesi ihtimaline yol açmaktadır. Bu çalışmada, YouTube ile başlayarak alternatif bir seyir tecrübesini deneyimleyen genç kuşak bireylerin, günümüzde Netflix, Puhutv, BluTV, Hulu vb. dijital platformları ne sıklıkla kullandığına ve bu platformlardan beklediği özgün içeriğin biçimsel özelliklerinin ne olduğuna yönelik bir anket çalışması yapılacaktır. Anket çalışmasının ulaşılabilir evrenini, İstanbul ili içerisinde üniversitelerin iletişim fakültelerinde eğitim görmekte olan öğrenciler oluşturacaktır. Bu evren sınırları dâhilinde İstanbul’daki iki devlet ve iki vakıf üniversitesinin İletişim Fakülteleri bünyesinde 29 yaş altı yaklaşık yüz kişilik bir öğrenci grubuna ‘tipik örnekleme yöntemi’ uygulanacak olup, çalışmanın sonuçları İstanbul ilindeki modern tüketim biçimleriyle yetişip onu benimsemiş, küreselleşme ile uyumlu ve kent kültürünü içinde bulunan bir toplumsal gruba dair bulgular olarak kabul edilecektir. Ardından anket sonuçları, uzun süreli dikkat gerektiren materyale tahammülsüzlüğün oluştuğu hipotezi üzerinden, tüketim kültürü ve seyir deneyimleri arasındaki ilişki bağlamında değerlendirilecektir. Bu bağlamda günümüzde uzun metraj yapımlardan ziyade kısa ve orta metraj yapımların daha popülerleşmesi ve bu durumun gelecekteki yapımcılık anlayışına olan etkisi ele alınacaktır.
The overall ideology of the Star Wars movies defends that those who choose the power of the indiv... more The overall ideology of the Star Wars movies defends that those who choose the power of the individual against the state, and a divine ‘power’ against the rationality of the mind are different and important. It is a symbol of the idea that the fight for freedom against the Empire can be started by individual initiative, and holds a mirror to the ideological struggle against collectivism and populism. The Force Awakens, released many years after the latest installment, is similar to A New Hope in some respects, but there are significant ideological differences. Old enemies try to reach their goals in the galaxy using the same methods, and the new heroes, although they are less skilled than before, are more successful. These differences have something to do with the transition in Hollywood movies from modern and individualist discourses to postmodern ones. The relationship between postmodernity and mass culture, supported by global capitalism, shapes the ideology of Hollywood in the 21st century. Given that Star Wars is a product of global mass culture, the Eurocentric views represented in the movie have the potential to become worldwide norms, and influence audiences’ views on many things, from cultural criteria on what is right and what is wrong to what to consume. This study aims to examine the transition from modern to postmodern discourses in Star Wars movies, and to discuss what this reproduction of the mass culture means in the context of neoliberal policies.
Doç. Dr. Can Diker'in, yönetmenliğini Steven Spielberg'in yaptığı, bilimkurgu türündeki Artificia... more Doç. Dr. Can Diker'in, yönetmenliğini Steven Spielberg'in yaptığı, bilimkurgu türündeki Artificial Intelligence (2001) filminin yapay zeka ekseninde değerlendirmesidir.
Bu kitap eleştirisi, Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölüm Ba... more Bu kitap eleştirisi, Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölüm Başkanı Doç. Dr. İsmail Arda Odabaşı’nın "Milli Sinema: Osmanlı’da Sinema Hayatı ve Yerli Üretime Geçiş" isimli eseri üzerinedir. Kitap, 2017 yılının Ekim ayında Dergâh Yayınları’ndan çıkmıştır. 216 sayfalık kitapta önsöz ve giriş bölümlerini değişik uzunluklarda ve birbiriyle ilişkili 18 bölüm, sonuç, ekler, kaynakça ve dizin izlemektedir.
Uploads
Books by Can Diker
Book Chapters by Can Diker
Papers by Can Diker