Bu tez çalışması uluslararası ilişkilerde devletler arası savaşların neden meydana geldiğini, teo... more Bu tez çalışması uluslararası ilişkilerde devletler arası savaşların neden meydana geldiğini, teorik yaklaşımlarla açıklamak amacıyla hazırlanmıştır. Bunun için belli uluslararası ilişkiler teorileri ile savaş çalışmaları literatürünün bulguları kullanılmıştır. Savaş çok nedenli bir olgudur. Binlerce yıldır devletler farklı nedenlerle, farklı coğrafyalarda savaşmışlardır. Bu çalışmada sorgulanan husus devletlerin neden savaştığıdır. Savaşma eğilimi, bireyde, devletin rejiminde, sistemin yapısında incelenen bir durumdur. Bireyin doğası, onun psikolojik geçmişi, herhangi bir olayın nasıl algılandığı, savaşın ortaya çıkmasına etki etmektedir. Devletin rejimi, yönetsel yapıları, karar süreçleri, topraklarının büyüklüğü, ekonomik yapısı, nüfusu, iç çalkantılar ise savaşma eğilimini artırmakta veya azaltmaktadır. Sistem düzeyinde meydana gelen güç dağılımındaki değişimin, anarşik ya da hiyerarşik bir yapı oluşturması da sistemik savaşların meydana gelmesini etkilemektedir. Dolayısıyla sav...
Devletlerin ulusal egemenlik anlayislari ile yetki devrine bakislari arasinda yakin bir iliski bu... more Devletlerin ulusal egemenlik anlayislari ile yetki devrine bakislari arasinda yakin bir iliski bulunmaktadir. Bu iliskinin en onemli boyutu guvenliktir. Devletin guvenligi genelde yetkilerin munhasiran muhafazasini icerse de ozelde bu yetkilerin devri bir guvenlik sorunudur. Avrupa ulkelerine bakildiginda 1951 yilinda Avrupa Komur Celik Toplulugu ile baslayan yetki devri konusu bircok alana yayilmaya baslamistir. 1957 yilinda Roma Antlasmasi tarafindan Avrupa Ekonomik Toplulugu'nun kurulmasi ile yetki devri hiz kazanmistir. Bircok ulusal politika alani uluslar ustu bir otoritenin yasama yetkisine birakilmistir. 1992 yilina kadar cesitli tadillere ugramis Avrupa butunlesmesi, devredilen yetkilerin kapsamini genisletmistir. Maastricht Antlasmasi tarafindan 1992 yilinda Avrupa Birligi'nin kurulmasi ile birlikte ulus devletin yetki devrinin sinirlarina ulasilmistir. Nitekim qAvrupa Topluluklariq, qOrtak Guvenlik ve Dis Politikaq son olarak qAdalet ve Ic islerinde Is birligiq ala...
Bu calisma, geleneksel uluslararasi iliskiler kuramlarinin disinda, davranissalci yontemleri beni... more Bu calisma, geleneksel uluslararasi iliskiler kuramlarinin disinda, davranissalci yontemleri benimseyen savas calismalari alaninin, savasin nedenleri uzerine gelistirerek sundugu yontemler, alanin ozellikleri ve bulgulari hakkinda bilgi vermek amaciyla hazirlanmistir. Bu baglamda savas calismalari alaninin neyi icerip neyi icermedigi, tarihsel gecmisi, metodolojisi ve analiz duzeyleri bir butunluk icerisinde ele alinarak alan ile ilgili bilgilerin Turkce literature kazandirilmasi amaclanmistir. Savasin kosullayicilarini, devletin gucunu, savasin baslamasini, evrilmesini ya da sonlandirilmasina kadar gecen her safhayi inceleyen bu alanin bilim insanlari, bu verilerin analizi araciligi ile ongorulebilir sonuclara ulasmayi hedeflemektedirler. Sonuc olarak alanin tarihsel gelisiminin kumulatif bir bicimde ilerlemesi, ve elde ettigi veri zenginligi savasin analizi noktasinda onem kazanmistir. Bu acidan uluslararasi iliskiler disiplini icinde yukselen bir dal olarak karsimiza cikmaktadir.
Bu calisma, dunya savasi olgusunun sistem duzeyinde analizi yerine, aktor ciftlerinin kriz iliski... more Bu calisma, dunya savasi olgusunun sistem duzeyinde analizi yerine, aktor ciftlerinin kriz iliskileri¬nin yayilarak bir dunya savasina nasil ilerledigini, ampirik uluslararasi iliskiler teorisinin bulgula¬rina dayanarak hazirlanmistir. Bu baglamda bir aktor ciftinin arasinda yasanan topraga dayali bir uyusmazlik, bunlarin sinir komsusu olma durumu, onceden ayni konuda catismalari, rekabet halinde olmalari gibi durumlar o aktor ciftinin savas yatkinligini artirmaktadir. Basat devletlerin catisan bir aktor ciftinin krizine taraf olmalari, ittifak iliskileri, yaklasik guc denklikleri ve belirsizlik durumlari ise bu aktor ciftinin savasinin hizla yayilarak bir dunya savasinin cikma ihtimalini artirmaktadir. Tarihte nadir de gorulse iki devletin kriz iliskisinin, sistem geneline yayilarak bir dunya savasi meydana getirme ihtimali mumkundur.
qDogu Blogunun ortadan kalkmasiyla baslayan donemdehem Avrupa butunlesmesi hem de Atlantik ittifa... more qDogu Blogunun ortadan kalkmasiyla baslayan donemdehem Avrupa butunlesmesi hem de Atlantik ittifaki bir donusum sureci icerisine girmistir. Bu donemde her iki orgut icin de basat guclerin onculugunde yeni olusumlar hazirlanmistir. Artik NATO'ya ihtiyacin kalmadigi inanci AB'nin yeni bir guvenlik olusumu yaratmasinin yolunu acmis ancak ABD onderliginde NATO, bu surecte AB'yi kontrol altinda tutmayi basarmistir. Ne varki Balkanlarda cikan katliamlar sirasinda AB'nin pasif kalmasi, 1998 St. Malo surecine giden yolun onunu acmis ve AB icin NATO'dan bagimsiz bir ordu kurma fikri gun yuzune cikmistir. Bu surecte NATO ile AB arasinda isbirligi bulunurken ayni zamanda bir rekabet de basgostermistir. Bu baglamda NATO'nun en onemli muttefik ulkelerinden biri olan ve ayrica AB ile muzakere sureci devam eden Turkiye'nin, bu kapsamda yeri tartisma konusudur. Nitekim operasyonel anlamda buyuk olcude NATO'ya bagli Avrupa ordusu, Turkiye'nin vetosu ile karsilasil...
Why leaders decide to go to war or when they decide to make peace? It can be one of the most comm... more Why leaders decide to go to war or when they decide to make peace? It can be one of the most common questions of classical thinkers and current scholars of international relations. The basic idea behind this question is to find out a solution to the war phenomenon. However, the other question is how we understand and explain the behaviors of leaders and their inner circles? Do rationality, strategic calculations or only cognitive variables sufficiently explain the violent behaviors? This research discusses how different methodologies can contribute to theorizing or understand the international conflict behaviors of leaders. In this context, on a qualitative basis, psychobiography, psychohistory, leadership trait analysis, integrative complexity method are explained along with the quantitative findings and theories of leaders and international conflict. The methodological diversity provides both deep insights about specific leaders’ war decisions and general theories that can contrib...
This article provides a conceptual and empirical review of power analysis in International Relati... more This article provides a conceptual and empirical review of power analysis in International Relations. The main objective of this article is to bridge the gap between conceptual and empirical research on power. First, it reviews various definitions of power by focusing specifically on International Relations literature. Second, it identifies and illustrates key measurement issues concerning the national power capacities of major powers. In this article, the Composite Index of National Capabilities for 20 countries for the period between 1991 and 2012 is used to demonstrate the change in power distribution among major powers. Lastly, it introduces diplomatic representation and war proneness as two new variables that enhance the empirical analysis of power by adding a relational dimension while working with tangible and quantifiable data. These two variables are both indicators and sources of national power. The article concludes by suggesting that diplomatic representation, and war proneness of countries, should be taken into consideration analytically if one wants to comprehend the dynamics and effects of power distribution among the most powerful countries in today’s world.
Why leaders decide to go to war or when they decide to make peace? It can be one of the most comm... more Why leaders decide to go to war or when they decide to make peace? It can be one of the most common questions of classical thinkers and current scholars of international relations. The basic idea behind this question is to find out a solution to the war phenomenon. However, the other question is how we understand and explain the behaviors of leaders and their inner circles? Do rationality, strategic calculations or only cognitive variables sufficiently explain the violent behaviors? This research discusses how different methodologies can contribute to theorizing or understand the international conflict behaviors of leaders. In this context, on a qualitative basis, psychobiography, psychohistory, leadership trait analysis, integrative complexity method are explained along with the quantitative findings and theories of leaders and international conflict. The methodological diversity provides both deep insights about specific leaders’ war decisions and general theories that can contribute to the scientific study of international conflict. I argue that the field is open to any new methodology.
Öz Bu çalışma, dünya savaşı olgusunun sistem düzeyinde analizi yerine, aktör çiftlerinin kriz ili... more Öz Bu çalışma, dünya savaşı olgusunun sistem düzeyinde analizi yerine, aktör çiftlerinin kriz ilişkileri-nin yayılarak bir dünya savaşına nasıl ilerlediğini, ampirik uluslararası ilişkiler teorisinin bulgula-rına dayanarak hazırlanmıştır. Bu bağlamda bir aktör çiftinin arasında yaşanan toprağa dayalı bir uyuşmazlık, bunların sınır komşusu olma durumu, önceden aynı konuda çatışmaları, rekabet halinde olmaları gibi durumlar o aktör çiftinin savaş yatkınlığını artırmaktadır. Başat devletlerin çatışan bir aktör çiftinin krizine taraf olmaları, ittifak ilişkileri, yaklaşık güç denklikleri ve belirsizlik durumları ise bu aktör çiftinin savaşının hızla yayılarak bir dünya savaşının çıkma ihtimalini artırmaktadır. Tarihte nadir de görülse iki devletin kriz ilişkisinin, sistem geneline yayılarak bir dünya savaşı meydana getirme ihtimali mümkündür.
Abstract This study aims to bring an explanation to the world war phenomenon through focusing on how the dyadic crises of states may incline a world war rather than making a systemic level of analysis. To that end, this study based upon the existing findings of empirical international relations theory. The findings of several studies demonstrate that territorial crises, contiguity, protracted conflicts/disputes within dyads, international rivalry issues increases the war proneness of dyads. These war prone dyads may be observed as a bilateral conflict or at the utmost regional war among states. However, these dyads may have a tendency to transform the existing war into a world war as a consequence of contagion. The con-tagion derived from the alliances, opportunity and willingness of non-belligerents, or behaviors of other major powers involving the crisis.
The data analysis in international relations is gradually increasing today by researchers and dep... more The data analysis in international relations is gradually increasing today by researchers and departments of international relations along with the spread of methodological disparity among various social science fields. The empirical research which is an older tradition among Western scholars in IR theory evolved into the experimental fields of laboratories together with the technological development. Beyond the presumptive knowledge, those units both test hypotheses on the phenomena of international relations and provides observable/testable findings about the actual or historical events through the usage of quantitative, qualitative or mixed methods. In other words, these laboratories can present significant information for the political analysis while contribute remarkably to the theory construction for international relations. Fundamentally, the investigated laboratories for international relations include three basic functions. The first function is regarding the basic statistics education for particularly graduate students of IR and trainings on applied qualitative, quantitative and mixed methods for IR. The second one is more appropriate for the researchers of IR field. This function includes event coding through data mining /collecting through using computational methods, creating depositories or textual banks and data processing. The last function is application of advanced methods into the data, developing algorithms and producing predictive systems on international relations. It can be argued here that there is lack or paucity of empirical methodology research in IR departments by referring various authors from Turkey. I argue that the laboratory projects can contribute the methodological development of IR scholars in Turkey. In this context this study was prepared in order to give a brief explanation on the context, scope, institutional infrastructures and functionality of IR laboratories by the aim of integrating it into the Turkish IR scholars.
Devletlerin güce başvurmasının nedenleri, disiplin içi ya da disiplinler arası birçok varsayımla ... more Devletlerin güce başvurmasının nedenleri, disiplin içi ya da disiplinler arası birçok varsayımla açıklanmaktadır. Uluslararası ilişkilerde başta realist, liberal ya da Marksist yazarlar olmak üzere, gerek pozitivist gerekse post-pozitivist yaklaşımlar, bu konuda oldukça aydınlatıcı fikirler sunmaktadırlar. Tüm bu yaklaşımlarda görüldüğü gibi savaş olgusu, bir saldıran bir de saldırıya uğrayanın gerçekliğidir. Bu durum, saldıran için farklı, savunan için farklı bir gerçekliktir.
Siyasal davranışın analizinde insan doğası önemli bir yer tutar. Hatta devlet davranışlarının analizi, pek çok klasik düşünür tarafından insanın doğası ile başlar. İnsanın iyi ya da kötü olması, özellikle ana akım pozitivist teorilerin başlangıç noktasıdır. Doğası gereği insanın ‘iyi’ olanıyla, ‘kötü’ olanının ilişkisi mi bizi ‘barışçıl’ ile ‘saldırgan’ arasındaki ilişkiye götürür yoksa bunlardan sadece birinin varlığı bile savaş için yeterli midir?
Hobbes ve Rousseau arasında geçen doğa çevre tartışmasında, insanın doğuştan saldırgan ve doyumsuz olduğunu ileri süren Hobesiyen bakışa karşılık, onun aslında iyi ve ürkek olduğunu ileri süren Rousseaucu yaklaşımın bize düşündürdüğü en temel şey, her ikisinin de aslında aynı anda var olabileceğidir. O halde biri saldıran, diğeri de savunan iki varlık arasında geçen mücadelede yapılabilecek en net gözlem, saldırma niyetini eyleme geçirerek ‘saldırgan’ payesini edinendir. Saldırganlık onu her halükarda kötü yapmayacağı gibi, savunan da her zaman ‘iyi’ olmayacaktır. Ancak saldırganlığı niyetten eyleme dönüştürebilenlerin, bunu sıklıkla kullandıkları bir araç haline getirmesi bizim açımızdan gözlemlenebilir bilgiler sunabilir. Başka bir deyişle, saldırma alternatifini göreli olarak daha sık kullanan varlıklar, daha net gözlemlenebilir bir inceleme birimi olabilir.
Bir bireyden ziyade, bir kolektivite saldırgan, olarak düşünüldüğünde, siyasal şiddetin gözlemlenebilirliği tartışmaya açılır. Zira bireyin saldırganlığı psikolojik tetkiklerle gözlemlenebilir. Bireyin saldırganlığının gözlemlenebilirliği ile devletin saldırganlığının gözlemlenebilirliği birbirinden farklıdır. Başka bir deyişle bir devletin saldırgan davranışı, izafi bir durum olduğu kadar aynı zamanda da zamana göre değişkenlik gösterebilir. Şiddet bireylerden, siyasallaşmış örgütlü kolektivitelerin kontrolünde gerçekleştiği andan itibaren ‘savaş’ sözcüğü bir anlam kazanabilir. Bu bağlamda kolektif bir siyasal şiddetin, devletlerarası savaşlardan iç savaşlara kadar, soykırımlardan etnik temizliğe ya da terörizme kadar uzanan bir saldırı eylemleri kümesi oluşturduğu görülmektedir. O halde birçok yazar tarafından da belirtilen devlet saldırganlığı nasıl belirlenecektir?
Bir devletin saldırganlık düzeyi ölçülemeyebilir. Ancak saldırganlık sıklığı ölçülebilir niteliktedir. Bu sıklık, bize savaş yatkınlığı kavramına götürebilir.
Bireyin saldırganlığının psikolojik olarak gözlemlenmesi nasıl onun şiddete başvurma eğilimlerinin gözleminden türetilebiliyorsa, devletlerin de seçilmiş bir zaman periyodunda şiddete başvurma eğilimleri, belirli faktörleri göz önünde bulundurmak suretiyle ölçülebilir niteliktedir. Bu belirli faktörler yazardan yazara değişmektedir. Ancak literatürde bazı farklılıklar bulunmakla birlikte yazarları, bir savaşa katılmanın (participation) yeterli olduğu kanaatindedir.
Saldırganlık düzeylerinin yüksekliğinin nedenleri, farklı çalışmaların konusu olabilir. Ancak bu çalışmada devletlerin savaş yatkınlığı hangi faktörlerle ölçülebilir sorusuna cevap aranmaktadır. Başka bir deyişle bir devletin diğerine göre ‘neden’ daha saldırgan olduğunu ortaya koymak yerine, devletlerin ‘saldırganlık düzeylerinin ölçülebilirliği’ ve yaklaşık 200 yıllık bir zaman diliminde savaşa en yatkın devletler tartışılmaktadır. COW projesi kapsamında oluşturulan üç ayrı veri setindeki rakamların analizi ile çalışmanın sorusuna cevap aranmaktadır.
Bu çalışma, geleneksel uluslararası ilişkiler kuramlarının dışında, davranışsalcı yöntemleri beni... more Bu çalışma, geleneksel uluslararası ilişkiler kuramlarının dışında, davranışsalcı yöntemleri benimseyen savaş çalışmaları alanının, savaşın nedenleri üzerine geliştirerek sunduğu yöntemler, alanın özellikleri ve bulguları hakkında bilgi vermek amacıyla hazırlanmıştır. Bu bağlamda savaş çalışmaları alanının neyi içerip neyi içermediği, tarihsel geçmişi, metodolojisi ve analiz düzeyleri bir bütünlük içerisinde ele alınarak alan ile ilgili bilgilerin Türkçe literatüre kazandırılması amaçlanmıştır. Savaşın koşullayıcılarını, devletin gücünü, savaşın başlamasını, evrilmesini ya da sonlandırılmasına kadar geçen her safhayı inceleyen bu alanın bilim insanları, bu verilerin analizi aracılığı ile öngörülebilir sonuçlara ulaşmayı hedeflemektedirler. Sonuç olarak alanın tarihsel gelişiminin kümülatif bir biçimde ilerlemesi, ve elde ettiği veri zenginliği savaşın analizi noktasında önem kazanmıştır. Bu açıdan uluslararası ilişkiler disiplini içinde yükselen bir dal olarak karşımıza çıkmaktadır.
This study was prepared with the purpose of presenting information on the methods, findings and basics of the war studies discipline, which is standing out of the traditional theories of international relations by accepting behaviorist methods. In this regard, the context of discipline, its historical background, methods and levels of analysis were explained in an integrity in order to bring into Turkish scholars. The scholars in war studies field aimed to access predictable results by examining each step of the wars such as conditioners, onset, evolution, duration and termination. As a consequence, the war studies findings gained importance thanks to its cumulative knowledge. In this context it can be assessed that the war studies field is a rising subsection within international relations scholars.
Bu tez çalışması uluslararası ilişkilerde devletler arası savaşların neden meydana geldiğini, teo... more Bu tez çalışması uluslararası ilişkilerde devletler arası savaşların neden meydana geldiğini, teorik yaklaşımlarla açıklamak amacıyla hazırlanmıştır. Bunun için belli uluslararası ilişkiler teorileri ile savaş çalışmaları literatürünün bulguları kullanılmıştır. Savaş çok nedenli bir olgudur. Binlerce yıldır devletler farklı nedenlerle, farklı coğrafyalarda savaşmışlardır. Bu çalışmada sorgulanan husus devletlerin neden savaştığıdır. Savaşma eğilimi, bireyde, devletin rejiminde, sistemin yapısında incelenen bir durumdur. Bireyin doğası, onun psikolojik geçmişi, herhangi bir olayın nasıl algılandığı, savaşın ortaya çıkmasına etki etmektedir. Devletin rejimi, yönetsel yapıları, karar süreçleri, topraklarının büyüklüğü, ekonomik yapısı, nüfusu, iç çalkantılar ise savaşma eğilimini artırmakta veya azaltmaktadır. Sistem düzeyinde meydana gelen güç dağılımındaki değişimin, anarşik ya da hiyerarşik bir yapı oluşturması da sistemik savaşların meydana gelmesini etkilemektedir. Dolayısıyla sav...
Devletlerin ulusal egemenlik anlayislari ile yetki devrine bakislari arasinda yakin bir iliski bu... more Devletlerin ulusal egemenlik anlayislari ile yetki devrine bakislari arasinda yakin bir iliski bulunmaktadir. Bu iliskinin en onemli boyutu guvenliktir. Devletin guvenligi genelde yetkilerin munhasiran muhafazasini icerse de ozelde bu yetkilerin devri bir guvenlik sorunudur. Avrupa ulkelerine bakildiginda 1951 yilinda Avrupa Komur Celik Toplulugu ile baslayan yetki devri konusu bircok alana yayilmaya baslamistir. 1957 yilinda Roma Antlasmasi tarafindan Avrupa Ekonomik Toplulugu'nun kurulmasi ile yetki devri hiz kazanmistir. Bircok ulusal politika alani uluslar ustu bir otoritenin yasama yetkisine birakilmistir. 1992 yilina kadar cesitli tadillere ugramis Avrupa butunlesmesi, devredilen yetkilerin kapsamini genisletmistir. Maastricht Antlasmasi tarafindan 1992 yilinda Avrupa Birligi'nin kurulmasi ile birlikte ulus devletin yetki devrinin sinirlarina ulasilmistir. Nitekim qAvrupa Topluluklariq, qOrtak Guvenlik ve Dis Politikaq son olarak qAdalet ve Ic islerinde Is birligiq ala...
Bu calisma, geleneksel uluslararasi iliskiler kuramlarinin disinda, davranissalci yontemleri beni... more Bu calisma, geleneksel uluslararasi iliskiler kuramlarinin disinda, davranissalci yontemleri benimseyen savas calismalari alaninin, savasin nedenleri uzerine gelistirerek sundugu yontemler, alanin ozellikleri ve bulgulari hakkinda bilgi vermek amaciyla hazirlanmistir. Bu baglamda savas calismalari alaninin neyi icerip neyi icermedigi, tarihsel gecmisi, metodolojisi ve analiz duzeyleri bir butunluk icerisinde ele alinarak alan ile ilgili bilgilerin Turkce literature kazandirilmasi amaclanmistir. Savasin kosullayicilarini, devletin gucunu, savasin baslamasini, evrilmesini ya da sonlandirilmasina kadar gecen her safhayi inceleyen bu alanin bilim insanlari, bu verilerin analizi araciligi ile ongorulebilir sonuclara ulasmayi hedeflemektedirler. Sonuc olarak alanin tarihsel gelisiminin kumulatif bir bicimde ilerlemesi, ve elde ettigi veri zenginligi savasin analizi noktasinda onem kazanmistir. Bu acidan uluslararasi iliskiler disiplini icinde yukselen bir dal olarak karsimiza cikmaktadir.
Bu calisma, dunya savasi olgusunun sistem duzeyinde analizi yerine, aktor ciftlerinin kriz iliski... more Bu calisma, dunya savasi olgusunun sistem duzeyinde analizi yerine, aktor ciftlerinin kriz iliskileri¬nin yayilarak bir dunya savasina nasil ilerledigini, ampirik uluslararasi iliskiler teorisinin bulgula¬rina dayanarak hazirlanmistir. Bu baglamda bir aktor ciftinin arasinda yasanan topraga dayali bir uyusmazlik, bunlarin sinir komsusu olma durumu, onceden ayni konuda catismalari, rekabet halinde olmalari gibi durumlar o aktor ciftinin savas yatkinligini artirmaktadir. Basat devletlerin catisan bir aktor ciftinin krizine taraf olmalari, ittifak iliskileri, yaklasik guc denklikleri ve belirsizlik durumlari ise bu aktor ciftinin savasinin hizla yayilarak bir dunya savasinin cikma ihtimalini artirmaktadir. Tarihte nadir de gorulse iki devletin kriz iliskisinin, sistem geneline yayilarak bir dunya savasi meydana getirme ihtimali mumkundur.
qDogu Blogunun ortadan kalkmasiyla baslayan donemdehem Avrupa butunlesmesi hem de Atlantik ittifa... more qDogu Blogunun ortadan kalkmasiyla baslayan donemdehem Avrupa butunlesmesi hem de Atlantik ittifaki bir donusum sureci icerisine girmistir. Bu donemde her iki orgut icin de basat guclerin onculugunde yeni olusumlar hazirlanmistir. Artik NATO'ya ihtiyacin kalmadigi inanci AB'nin yeni bir guvenlik olusumu yaratmasinin yolunu acmis ancak ABD onderliginde NATO, bu surecte AB'yi kontrol altinda tutmayi basarmistir. Ne varki Balkanlarda cikan katliamlar sirasinda AB'nin pasif kalmasi, 1998 St. Malo surecine giden yolun onunu acmis ve AB icin NATO'dan bagimsiz bir ordu kurma fikri gun yuzune cikmistir. Bu surecte NATO ile AB arasinda isbirligi bulunurken ayni zamanda bir rekabet de basgostermistir. Bu baglamda NATO'nun en onemli muttefik ulkelerinden biri olan ve ayrica AB ile muzakere sureci devam eden Turkiye'nin, bu kapsamda yeri tartisma konusudur. Nitekim operasyonel anlamda buyuk olcude NATO'ya bagli Avrupa ordusu, Turkiye'nin vetosu ile karsilasil...
Why leaders decide to go to war or when they decide to make peace? It can be one of the most comm... more Why leaders decide to go to war or when they decide to make peace? It can be one of the most common questions of classical thinkers and current scholars of international relations. The basic idea behind this question is to find out a solution to the war phenomenon. However, the other question is how we understand and explain the behaviors of leaders and their inner circles? Do rationality, strategic calculations or only cognitive variables sufficiently explain the violent behaviors? This research discusses how different methodologies can contribute to theorizing or understand the international conflict behaviors of leaders. In this context, on a qualitative basis, psychobiography, psychohistory, leadership trait analysis, integrative complexity method are explained along with the quantitative findings and theories of leaders and international conflict. The methodological diversity provides both deep insights about specific leaders’ war decisions and general theories that can contrib...
This article provides a conceptual and empirical review of power analysis in International Relati... more This article provides a conceptual and empirical review of power analysis in International Relations. The main objective of this article is to bridge the gap between conceptual and empirical research on power. First, it reviews various definitions of power by focusing specifically on International Relations literature. Second, it identifies and illustrates key measurement issues concerning the national power capacities of major powers. In this article, the Composite Index of National Capabilities for 20 countries for the period between 1991 and 2012 is used to demonstrate the change in power distribution among major powers. Lastly, it introduces diplomatic representation and war proneness as two new variables that enhance the empirical analysis of power by adding a relational dimension while working with tangible and quantifiable data. These two variables are both indicators and sources of national power. The article concludes by suggesting that diplomatic representation, and war proneness of countries, should be taken into consideration analytically if one wants to comprehend the dynamics and effects of power distribution among the most powerful countries in today’s world.
Why leaders decide to go to war or when they decide to make peace? It can be one of the most comm... more Why leaders decide to go to war or when they decide to make peace? It can be one of the most common questions of classical thinkers and current scholars of international relations. The basic idea behind this question is to find out a solution to the war phenomenon. However, the other question is how we understand and explain the behaviors of leaders and their inner circles? Do rationality, strategic calculations or only cognitive variables sufficiently explain the violent behaviors? This research discusses how different methodologies can contribute to theorizing or understand the international conflict behaviors of leaders. In this context, on a qualitative basis, psychobiography, psychohistory, leadership trait analysis, integrative complexity method are explained along with the quantitative findings and theories of leaders and international conflict. The methodological diversity provides both deep insights about specific leaders’ war decisions and general theories that can contribute to the scientific study of international conflict. I argue that the field is open to any new methodology.
Öz Bu çalışma, dünya savaşı olgusunun sistem düzeyinde analizi yerine, aktör çiftlerinin kriz ili... more Öz Bu çalışma, dünya savaşı olgusunun sistem düzeyinde analizi yerine, aktör çiftlerinin kriz ilişkileri-nin yayılarak bir dünya savaşına nasıl ilerlediğini, ampirik uluslararası ilişkiler teorisinin bulgula-rına dayanarak hazırlanmıştır. Bu bağlamda bir aktör çiftinin arasında yaşanan toprağa dayalı bir uyuşmazlık, bunların sınır komşusu olma durumu, önceden aynı konuda çatışmaları, rekabet halinde olmaları gibi durumlar o aktör çiftinin savaş yatkınlığını artırmaktadır. Başat devletlerin çatışan bir aktör çiftinin krizine taraf olmaları, ittifak ilişkileri, yaklaşık güç denklikleri ve belirsizlik durumları ise bu aktör çiftinin savaşının hızla yayılarak bir dünya savaşının çıkma ihtimalini artırmaktadır. Tarihte nadir de görülse iki devletin kriz ilişkisinin, sistem geneline yayılarak bir dünya savaşı meydana getirme ihtimali mümkündür.
Abstract This study aims to bring an explanation to the world war phenomenon through focusing on how the dyadic crises of states may incline a world war rather than making a systemic level of analysis. To that end, this study based upon the existing findings of empirical international relations theory. The findings of several studies demonstrate that territorial crises, contiguity, protracted conflicts/disputes within dyads, international rivalry issues increases the war proneness of dyads. These war prone dyads may be observed as a bilateral conflict or at the utmost regional war among states. However, these dyads may have a tendency to transform the existing war into a world war as a consequence of contagion. The con-tagion derived from the alliances, opportunity and willingness of non-belligerents, or behaviors of other major powers involving the crisis.
The data analysis in international relations is gradually increasing today by researchers and dep... more The data analysis in international relations is gradually increasing today by researchers and departments of international relations along with the spread of methodological disparity among various social science fields. The empirical research which is an older tradition among Western scholars in IR theory evolved into the experimental fields of laboratories together with the technological development. Beyond the presumptive knowledge, those units both test hypotheses on the phenomena of international relations and provides observable/testable findings about the actual or historical events through the usage of quantitative, qualitative or mixed methods. In other words, these laboratories can present significant information for the political analysis while contribute remarkably to the theory construction for international relations. Fundamentally, the investigated laboratories for international relations include three basic functions. The first function is regarding the basic statistics education for particularly graduate students of IR and trainings on applied qualitative, quantitative and mixed methods for IR. The second one is more appropriate for the researchers of IR field. This function includes event coding through data mining /collecting through using computational methods, creating depositories or textual banks and data processing. The last function is application of advanced methods into the data, developing algorithms and producing predictive systems on international relations. It can be argued here that there is lack or paucity of empirical methodology research in IR departments by referring various authors from Turkey. I argue that the laboratory projects can contribute the methodological development of IR scholars in Turkey. In this context this study was prepared in order to give a brief explanation on the context, scope, institutional infrastructures and functionality of IR laboratories by the aim of integrating it into the Turkish IR scholars.
Devletlerin güce başvurmasının nedenleri, disiplin içi ya da disiplinler arası birçok varsayımla ... more Devletlerin güce başvurmasının nedenleri, disiplin içi ya da disiplinler arası birçok varsayımla açıklanmaktadır. Uluslararası ilişkilerde başta realist, liberal ya da Marksist yazarlar olmak üzere, gerek pozitivist gerekse post-pozitivist yaklaşımlar, bu konuda oldukça aydınlatıcı fikirler sunmaktadırlar. Tüm bu yaklaşımlarda görüldüğü gibi savaş olgusu, bir saldıran bir de saldırıya uğrayanın gerçekliğidir. Bu durum, saldıran için farklı, savunan için farklı bir gerçekliktir.
Siyasal davranışın analizinde insan doğası önemli bir yer tutar. Hatta devlet davranışlarının analizi, pek çok klasik düşünür tarafından insanın doğası ile başlar. İnsanın iyi ya da kötü olması, özellikle ana akım pozitivist teorilerin başlangıç noktasıdır. Doğası gereği insanın ‘iyi’ olanıyla, ‘kötü’ olanının ilişkisi mi bizi ‘barışçıl’ ile ‘saldırgan’ arasındaki ilişkiye götürür yoksa bunlardan sadece birinin varlığı bile savaş için yeterli midir?
Hobbes ve Rousseau arasında geçen doğa çevre tartışmasında, insanın doğuştan saldırgan ve doyumsuz olduğunu ileri süren Hobesiyen bakışa karşılık, onun aslında iyi ve ürkek olduğunu ileri süren Rousseaucu yaklaşımın bize düşündürdüğü en temel şey, her ikisinin de aslında aynı anda var olabileceğidir. O halde biri saldıran, diğeri de savunan iki varlık arasında geçen mücadelede yapılabilecek en net gözlem, saldırma niyetini eyleme geçirerek ‘saldırgan’ payesini edinendir. Saldırganlık onu her halükarda kötü yapmayacağı gibi, savunan da her zaman ‘iyi’ olmayacaktır. Ancak saldırganlığı niyetten eyleme dönüştürebilenlerin, bunu sıklıkla kullandıkları bir araç haline getirmesi bizim açımızdan gözlemlenebilir bilgiler sunabilir. Başka bir deyişle, saldırma alternatifini göreli olarak daha sık kullanan varlıklar, daha net gözlemlenebilir bir inceleme birimi olabilir.
Bir bireyden ziyade, bir kolektivite saldırgan, olarak düşünüldüğünde, siyasal şiddetin gözlemlenebilirliği tartışmaya açılır. Zira bireyin saldırganlığı psikolojik tetkiklerle gözlemlenebilir. Bireyin saldırganlığının gözlemlenebilirliği ile devletin saldırganlığının gözlemlenebilirliği birbirinden farklıdır. Başka bir deyişle bir devletin saldırgan davranışı, izafi bir durum olduğu kadar aynı zamanda da zamana göre değişkenlik gösterebilir. Şiddet bireylerden, siyasallaşmış örgütlü kolektivitelerin kontrolünde gerçekleştiği andan itibaren ‘savaş’ sözcüğü bir anlam kazanabilir. Bu bağlamda kolektif bir siyasal şiddetin, devletlerarası savaşlardan iç savaşlara kadar, soykırımlardan etnik temizliğe ya da terörizme kadar uzanan bir saldırı eylemleri kümesi oluşturduğu görülmektedir. O halde birçok yazar tarafından da belirtilen devlet saldırganlığı nasıl belirlenecektir?
Bir devletin saldırganlık düzeyi ölçülemeyebilir. Ancak saldırganlık sıklığı ölçülebilir niteliktedir. Bu sıklık, bize savaş yatkınlığı kavramına götürebilir.
Bireyin saldırganlığının psikolojik olarak gözlemlenmesi nasıl onun şiddete başvurma eğilimlerinin gözleminden türetilebiliyorsa, devletlerin de seçilmiş bir zaman periyodunda şiddete başvurma eğilimleri, belirli faktörleri göz önünde bulundurmak suretiyle ölçülebilir niteliktedir. Bu belirli faktörler yazardan yazara değişmektedir. Ancak literatürde bazı farklılıklar bulunmakla birlikte yazarları, bir savaşa katılmanın (participation) yeterli olduğu kanaatindedir.
Saldırganlık düzeylerinin yüksekliğinin nedenleri, farklı çalışmaların konusu olabilir. Ancak bu çalışmada devletlerin savaş yatkınlığı hangi faktörlerle ölçülebilir sorusuna cevap aranmaktadır. Başka bir deyişle bir devletin diğerine göre ‘neden’ daha saldırgan olduğunu ortaya koymak yerine, devletlerin ‘saldırganlık düzeylerinin ölçülebilirliği’ ve yaklaşık 200 yıllık bir zaman diliminde savaşa en yatkın devletler tartışılmaktadır. COW projesi kapsamında oluşturulan üç ayrı veri setindeki rakamların analizi ile çalışmanın sorusuna cevap aranmaktadır.
Bu çalışma, geleneksel uluslararası ilişkiler kuramlarının dışında, davranışsalcı yöntemleri beni... more Bu çalışma, geleneksel uluslararası ilişkiler kuramlarının dışında, davranışsalcı yöntemleri benimseyen savaş çalışmaları alanının, savaşın nedenleri üzerine geliştirerek sunduğu yöntemler, alanın özellikleri ve bulguları hakkında bilgi vermek amacıyla hazırlanmıştır. Bu bağlamda savaş çalışmaları alanının neyi içerip neyi içermediği, tarihsel geçmişi, metodolojisi ve analiz düzeyleri bir bütünlük içerisinde ele alınarak alan ile ilgili bilgilerin Türkçe literatüre kazandırılması amaçlanmıştır. Savaşın koşullayıcılarını, devletin gücünü, savaşın başlamasını, evrilmesini ya da sonlandırılmasına kadar geçen her safhayı inceleyen bu alanın bilim insanları, bu verilerin analizi aracılığı ile öngörülebilir sonuçlara ulaşmayı hedeflemektedirler. Sonuç olarak alanın tarihsel gelişiminin kümülatif bir biçimde ilerlemesi, ve elde ettiği veri zenginliği savaşın analizi noktasında önem kazanmıştır. Bu açıdan uluslararası ilişkiler disiplini içinde yükselen bir dal olarak karşımıza çıkmaktadır.
This study was prepared with the purpose of presenting information on the methods, findings and basics of the war studies discipline, which is standing out of the traditional theories of international relations by accepting behaviorist methods. In this regard, the context of discipline, its historical background, methods and levels of analysis were explained in an integrity in order to bring into Turkish scholars. The scholars in war studies field aimed to access predictable results by examining each step of the wars such as conditioners, onset, evolution, duration and termination. As a consequence, the war studies findings gained importance thanks to its cumulative knowledge. In this context it can be assessed that the war studies field is a rising subsection within international relations scholars.
Değişen Dünyada Uluslararası İlişkileri Okumak, 2024
Büyük bir hızla ve giderek karmaşıklaşarak değişen dünyada, teknoloji alanındaki atılımlar hayatı... more Büyük bir hızla ve giderek karmaşıklaşarak değişen dünyada, teknoloji alanındaki atılımlar hayatın her alanına sızarak küreselleşmeye ivme verirken, uluslararası ilişkilerin “devlet”, “güç”, “savaş”, “barış”, “diplomasi”, “dış politika” ve “jeopolitik rekabet” gibi klasik kavramları da değişim geçiren uluslararası sistemle birlikte farklılaşıyor… Bu, dünyanın geçirdiği ilk değişim olmasa da, küreselleşmenin olağan sonucu olan değişken çokluğu, bunların kontrol edilebilir ve yönetilebilir olmasını da o denli zorlaştırıyor. Değişen Dünyada Uluslararası İlişkileri Okumak, bu kadar çok analiz düzeyi ve kavramın birlikte değiştiği günümüzde uluslararası ilişkilerin okunabilmesi için bir pusula oluşturuyor. Kitapta, eski dünya düzeni, yeni dünya düzenine geçişte değişen dengeler, tek kutuplu-çok kutuplu sistem, küreselleşme ve güvenlik, geleneksel güvenliğin dirilişi, kozmopolitanizm ve evrenselcilik, devlet ve toplum, uluslararası ilişkilerin aktörleri, küresel yönetişimin krizleri ve geleceği, uluslararası ilişkiler teorilerinin dönüşümü, liberalizm ve neoliberalizm, yapısalcılık, uluslararası ekonomi politik ve COVID-19, yeni dünya düzeninde güç tartışması, güvenlik ekolleri, Endüstri 4.0 ve savaş, yeni düzen kurguları, yeni dünya düzeninde dış politikalar, diplomaside karakter değişimi, dijital diplomasi, değişen dünyada toplumsal cinsiyet, küresel ilişkilerde ahlaki gerilim ve yeni dünya düzeninde büyük strateji konuları bir arada ele alınıyor. Birbirinden farklı teori ve yöntem perspektifine sahip yazarları bir araya getiren Değişen Dünyada Uluslararası İlişkileri Okumak, değişimleri anlamanın yaratacağı farkındalığa katkı sağlıyor.
Uploads
Papers by Öner AKGÜL
power. The article concludes by suggesting that diplomatic representation, and war proneness of countries, should be taken into consideration analytically if one wants to comprehend the dynamics and effects of power distribution among the most powerful countries in today’s world.
Abstract This study aims to bring an explanation to the world war phenomenon through focusing on how the dyadic crises of states may incline a world war rather than making a systemic level of analysis. To that end, this study based upon the existing findings of empirical international relations theory. The findings of several studies demonstrate that territorial crises, contiguity, protracted conflicts/disputes within dyads, international rivalry issues increases the war proneness of dyads. These war prone dyads may be observed as a bilateral conflict or at the utmost regional war among states. However, these dyads may have a tendency to transform the existing war into a world war as a consequence of contagion. The con-tagion derived from the alliances, opportunity and willingness of non-belligerents, or behaviors of other major powers involving the crisis.
Siyasal davranışın analizinde insan doğası önemli bir yer tutar. Hatta devlet davranışlarının analizi, pek çok klasik düşünür tarafından insanın doğası ile başlar. İnsanın iyi ya da kötü olması, özellikle ana akım pozitivist teorilerin başlangıç noktasıdır. Doğası gereği insanın ‘iyi’ olanıyla, ‘kötü’ olanının ilişkisi mi bizi ‘barışçıl’ ile ‘saldırgan’ arasındaki ilişkiye götürür yoksa bunlardan sadece birinin varlığı bile savaş için yeterli midir?
Hobbes ve Rousseau arasında geçen doğa çevre tartışmasında, insanın doğuştan saldırgan ve doyumsuz olduğunu ileri süren Hobesiyen bakışa karşılık, onun aslında iyi ve ürkek olduğunu ileri süren Rousseaucu yaklaşımın bize düşündürdüğü en temel şey, her ikisinin de aslında aynı anda var olabileceğidir. O halde biri saldıran, diğeri de savunan iki varlık arasında geçen mücadelede yapılabilecek en net gözlem, saldırma niyetini eyleme geçirerek ‘saldırgan’ payesini edinendir. Saldırganlık onu her halükarda kötü yapmayacağı gibi, savunan da her zaman ‘iyi’ olmayacaktır. Ancak saldırganlığı niyetten eyleme dönüştürebilenlerin, bunu sıklıkla kullandıkları bir araç haline getirmesi bizim açımızdan gözlemlenebilir bilgiler sunabilir. Başka bir deyişle, saldırma alternatifini göreli olarak daha sık kullanan varlıklar, daha net gözlemlenebilir bir inceleme birimi olabilir.
Bir bireyden ziyade, bir kolektivite saldırgan, olarak düşünüldüğünde, siyasal şiddetin gözlemlenebilirliği tartışmaya açılır. Zira bireyin saldırganlığı psikolojik tetkiklerle gözlemlenebilir. Bireyin saldırganlığının gözlemlenebilirliği ile devletin saldırganlığının gözlemlenebilirliği birbirinden farklıdır. Başka bir deyişle bir devletin saldırgan davranışı, izafi bir durum olduğu kadar aynı zamanda da zamana göre değişkenlik gösterebilir. Şiddet bireylerden, siyasallaşmış örgütlü kolektivitelerin kontrolünde gerçekleştiği andan itibaren ‘savaş’ sözcüğü bir anlam kazanabilir. Bu bağlamda kolektif bir siyasal şiddetin, devletlerarası savaşlardan iç savaşlara kadar, soykırımlardan etnik temizliğe ya da terörizme kadar uzanan bir saldırı eylemleri kümesi oluşturduğu görülmektedir. O halde birçok yazar tarafından da belirtilen devlet saldırganlığı nasıl belirlenecektir?
Bir devletin saldırganlık düzeyi ölçülemeyebilir. Ancak saldırganlık sıklığı ölçülebilir niteliktedir. Bu sıklık, bize savaş yatkınlığı kavramına götürebilir.
Bireyin saldırganlığının psikolojik olarak gözlemlenmesi nasıl onun şiddete başvurma eğilimlerinin gözleminden türetilebiliyorsa, devletlerin de seçilmiş bir zaman periyodunda şiddete başvurma eğilimleri, belirli faktörleri göz önünde bulundurmak suretiyle ölçülebilir niteliktedir. Bu belirli faktörler yazardan yazara değişmektedir. Ancak literatürde bazı farklılıklar bulunmakla birlikte yazarları, bir savaşa katılmanın (participation) yeterli olduğu kanaatindedir.
Saldırganlık düzeylerinin yüksekliğinin nedenleri, farklı çalışmaların konusu olabilir. Ancak bu çalışmada devletlerin savaş yatkınlığı hangi faktörlerle ölçülebilir sorusuna cevap aranmaktadır. Başka bir deyişle bir devletin diğerine göre ‘neden’ daha saldırgan olduğunu ortaya koymak yerine, devletlerin ‘saldırganlık düzeylerinin ölçülebilirliği’ ve yaklaşık 200 yıllık bir zaman diliminde savaşa en yatkın devletler tartışılmaktadır. COW projesi kapsamında oluşturulan üç ayrı veri setindeki rakamların analizi ile çalışmanın sorusuna cevap aranmaktadır.
This study was prepared with the purpose of presenting information on the methods, findings and basics of the war studies discipline, which is standing out of the traditional theories of international relations by accepting behaviorist methods. In this regard, the context of discipline, its historical background, methods and levels of analysis were explained in an integrity in order to bring into Turkish scholars. The scholars in war studies field aimed to access predictable results by examining each step of the wars such as conditioners, onset, evolution, duration and termination. As a consequence, the war studies findings gained importance thanks to its cumulative knowledge. In this context it can be assessed that the war studies field is a rising subsection within international relations scholars.
power. The article concludes by suggesting that diplomatic representation, and war proneness of countries, should be taken into consideration analytically if one wants to comprehend the dynamics and effects of power distribution among the most powerful countries in today’s world.
Abstract This study aims to bring an explanation to the world war phenomenon through focusing on how the dyadic crises of states may incline a world war rather than making a systemic level of analysis. To that end, this study based upon the existing findings of empirical international relations theory. The findings of several studies demonstrate that territorial crises, contiguity, protracted conflicts/disputes within dyads, international rivalry issues increases the war proneness of dyads. These war prone dyads may be observed as a bilateral conflict or at the utmost regional war among states. However, these dyads may have a tendency to transform the existing war into a world war as a consequence of contagion. The con-tagion derived from the alliances, opportunity and willingness of non-belligerents, or behaviors of other major powers involving the crisis.
Siyasal davranışın analizinde insan doğası önemli bir yer tutar. Hatta devlet davranışlarının analizi, pek çok klasik düşünür tarafından insanın doğası ile başlar. İnsanın iyi ya da kötü olması, özellikle ana akım pozitivist teorilerin başlangıç noktasıdır. Doğası gereği insanın ‘iyi’ olanıyla, ‘kötü’ olanının ilişkisi mi bizi ‘barışçıl’ ile ‘saldırgan’ arasındaki ilişkiye götürür yoksa bunlardan sadece birinin varlığı bile savaş için yeterli midir?
Hobbes ve Rousseau arasında geçen doğa çevre tartışmasında, insanın doğuştan saldırgan ve doyumsuz olduğunu ileri süren Hobesiyen bakışa karşılık, onun aslında iyi ve ürkek olduğunu ileri süren Rousseaucu yaklaşımın bize düşündürdüğü en temel şey, her ikisinin de aslında aynı anda var olabileceğidir. O halde biri saldıran, diğeri de savunan iki varlık arasında geçen mücadelede yapılabilecek en net gözlem, saldırma niyetini eyleme geçirerek ‘saldırgan’ payesini edinendir. Saldırganlık onu her halükarda kötü yapmayacağı gibi, savunan da her zaman ‘iyi’ olmayacaktır. Ancak saldırganlığı niyetten eyleme dönüştürebilenlerin, bunu sıklıkla kullandıkları bir araç haline getirmesi bizim açımızdan gözlemlenebilir bilgiler sunabilir. Başka bir deyişle, saldırma alternatifini göreli olarak daha sık kullanan varlıklar, daha net gözlemlenebilir bir inceleme birimi olabilir.
Bir bireyden ziyade, bir kolektivite saldırgan, olarak düşünüldüğünde, siyasal şiddetin gözlemlenebilirliği tartışmaya açılır. Zira bireyin saldırganlığı psikolojik tetkiklerle gözlemlenebilir. Bireyin saldırganlığının gözlemlenebilirliği ile devletin saldırganlığının gözlemlenebilirliği birbirinden farklıdır. Başka bir deyişle bir devletin saldırgan davranışı, izafi bir durum olduğu kadar aynı zamanda da zamana göre değişkenlik gösterebilir. Şiddet bireylerden, siyasallaşmış örgütlü kolektivitelerin kontrolünde gerçekleştiği andan itibaren ‘savaş’ sözcüğü bir anlam kazanabilir. Bu bağlamda kolektif bir siyasal şiddetin, devletlerarası savaşlardan iç savaşlara kadar, soykırımlardan etnik temizliğe ya da terörizme kadar uzanan bir saldırı eylemleri kümesi oluşturduğu görülmektedir. O halde birçok yazar tarafından da belirtilen devlet saldırganlığı nasıl belirlenecektir?
Bir devletin saldırganlık düzeyi ölçülemeyebilir. Ancak saldırganlık sıklığı ölçülebilir niteliktedir. Bu sıklık, bize savaş yatkınlığı kavramına götürebilir.
Bireyin saldırganlığının psikolojik olarak gözlemlenmesi nasıl onun şiddete başvurma eğilimlerinin gözleminden türetilebiliyorsa, devletlerin de seçilmiş bir zaman periyodunda şiddete başvurma eğilimleri, belirli faktörleri göz önünde bulundurmak suretiyle ölçülebilir niteliktedir. Bu belirli faktörler yazardan yazara değişmektedir. Ancak literatürde bazı farklılıklar bulunmakla birlikte yazarları, bir savaşa katılmanın (participation) yeterli olduğu kanaatindedir.
Saldırganlık düzeylerinin yüksekliğinin nedenleri, farklı çalışmaların konusu olabilir. Ancak bu çalışmada devletlerin savaş yatkınlığı hangi faktörlerle ölçülebilir sorusuna cevap aranmaktadır. Başka bir deyişle bir devletin diğerine göre ‘neden’ daha saldırgan olduğunu ortaya koymak yerine, devletlerin ‘saldırganlık düzeylerinin ölçülebilirliği’ ve yaklaşık 200 yıllık bir zaman diliminde savaşa en yatkın devletler tartışılmaktadır. COW projesi kapsamında oluşturulan üç ayrı veri setindeki rakamların analizi ile çalışmanın sorusuna cevap aranmaktadır.
This study was prepared with the purpose of presenting information on the methods, findings and basics of the war studies discipline, which is standing out of the traditional theories of international relations by accepting behaviorist methods. In this regard, the context of discipline, its historical background, methods and levels of analysis were explained in an integrity in order to bring into Turkish scholars. The scholars in war studies field aimed to access predictable results by examining each step of the wars such as conditioners, onset, evolution, duration and termination. As a consequence, the war studies findings gained importance thanks to its cumulative knowledge. In this context it can be assessed that the war studies field is a rising subsection within international relations scholars.