The Palgrave Handbook of Global Social Change, 2023
Social movements embody broadly oppositional subjects and objects against governments and institu... more Social movements embody broadly oppositional subjects and objects against governments and institutional decisions. But the studies about them are mostly used to focus on some cases and their basics. Instead, this study tries to draw a holistic and comprehensive vision, inspired by Ranciere and Hardt and Negri's concepts. These scholars show that the movements give a new meaning to existing politics in the near past, especially focusing on the last two decades globally. The changing subjects and objects of the movements constitute a new political basement. This study argues that post-2010 movements are the second wave of anti-globalization movements. It is a new democratic thought that grows from the bottom and searches for an institutional pattern to reflect upon. The flourishing of the issues of protests, the daily life affairs with the participation of ordinary people in demonstrations, and the global interaction via the internet network indicate that the movements constitute a new way of prefigurative politics. Despite differences among the cases indicated, the common point is about searching for new possibilities in politics.
Popülizm hakkında, demokrasilerin otoriterleşmesi tartışmasıyla ilgi kurularak, hem teorik açıdan... more Popülizm hakkında, demokrasilerin otoriterleşmesi tartışmasıyla ilgi kurularak, hem teorik açıdan hem de çeşitli ülke örnekleriyle pek çok çalışma yapıldı. Önceki dönemlerde genellikle Latin Amerika üzerinden anlaşılan bu tartışma, Avrupa kanadında ise aşırı-sağ eğilimlerle birlikte ele alınmaktadır. Bu çalışmada farklı olarak sol-popülist eğilimler sahip Syriza’nın ve Podemos’un partileşme ve hükümet ortağı olma süreçleri aktarılmıştır. Çalışmada öncelikle sağ ve sol-popülizmin teorik zeminleri ve söylemsel farklılıkları, yakın dönem çalışmalara odaklanarak, genel çerçevesiyle analiz edilmiştir. Devamında iki parti üzerinden sol-popülist siyasetin hükümet deneyimi anlatılmıştır. Çalışmanın temel sorusu, sol popülist eğilime sahip hareketlerin partileşme ve hükümet olma sürecinde ne düzeyde değişime uğradığıdır. Gerek Syriza gerekse Podemos ülkelerindeki ana akım siyasetin işleyişini önemli ölçüde değiştirememiştir. Ancak partilerin kendilerini yeniden konumlandırmaları, demokratik tartışmayı yeniden gündeme getirmeleri ve siyasal tartışmaların genel seyrini etkilemeleri açısından belirleyici aktörlere dönüşmüştür. Sonuç olarak yazıya konu olan partilerin radikal öğelerden sıyrılıp merkez siyasetin oyuncusu olsa bile demokratik işleyişte pratik ve normatif dönüşümlere yol açtığı vurgulanabilir.
Kamusal otoritelere yönelik tabandan yükselen düzenli baskılar, şikayetler, gerginlikler ve talep... more Kamusal otoritelere yönelik tabandan yükselen düzenli baskılar, şikayetler, gerginlikler ve talepler modern siyasetin şekillenmesinde etkili olmuşlardır. Bu tarz mücadeleler, monarşilerden cumhuriyete ve demokrasilere geçişte tarihsel öneme sahiptir. Günümüzde bu dönüştürücülük devrimci nitelikte olmasa da önemini kaybetmiş sayılmaz. Demokrasilerin göstergeleri bağlamında bu yönde çekişmelerin varlığı her zaman temel kriterler arasındadır. Toplumsal muhalefetin demokrasiyi daha iyi hale getirme yolunda yeni mekanizma ve süreçleri geliştirmesi gerekmektedir. Türkiye’nin sorunlu demokrasi tarihindeki en önemli eksikliklerden birinin, kurumsal siyasetin toplumsal hareketlerin kolektif eylemleri tarafından yönlendirilememesi olduğu söylenebilir. Çoğunlukla odaklanılan karar vericiler ve güç odakları dışında, bir siyasal sistemin analizi muhalefet güçleriyle de alakalıdır. Çalışma “Türkiye’nin güçlü toplumsal muhalefeti ve onun içinde beslenen etkili toplumsal hareketleri var mı?” sorusu etrafında, toplumsal hareketlerin belirleyici gücünün eksikliği ile Türkiye demokrasisi arasında bağı analiz etmektedir. Mevcut hegemonyanın kurduğu sosyo-ekonomik ağ kadar, demokratik güçlerin kur(a)madığı ağlar da sistemin gelişiminde üzerinde etkili olmuştur. Çalışmada hareketlerle demokratik sistem arasındaki bağlantılar genel hatlarıyla ortaya konduktan sonra, Türkiye özelinde dinamik çekişmeci aktörlerin eksikliği nedeniyle hareketlerin sistemi dönüştürmekte zorlandığı vurgulanmıştır.
İtalya'da İkinci Cumhuriyet olarak adlandırılan ve siyasal hayata etki eden çeşitli yasal değişik... more İtalya'da İkinci Cumhuriyet olarak adlandırılan ve siyasal hayata etki eden çeşitli yasal değişikliklerin hayata geçtiği 1993 sonrası süreçte çok sayıda hükümet ve koalisyon kurulup dağıldı. Geçen 25 yılda ülkeyi, değişim ve yenilenme arzusunu kendinde toplamaya çalışan siyasal aktörlerin mücadelesi şekillendirdi. Bu çalışmada İtalya'da 1990'ların ortasından itibaren yaşanan değişimlerin arka planıyla 2010'larda yaşanan bu gelişmelere odaklanılacaktır. İtalyan demokrasisinde yükselen yeni aktörlerin popülizm ve liberal demokrasi krizi bağlamında değerlendirileceği yazı, M5S (Movimento 5 Stelle-5 Yıldız Hareketi) ile Lega'nın yarattığı etkileri öne çıkarmaktadır. Bununla birlikte İtalya'da sosyal demokrasinin dönüşümü ve toparlanma çabası da ele alınacaktır. Çalışmanın argümanı, İtalya örneğinde demokratik tartışmanın devam ediyor oluşunun demokrasiyi otoriterleşme eğiliminden koruduğudur.
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, 2021
Fransız Devrimi'nden bu yana güçlenen halk egemenliği ve cumhuriyet kavramlarının demokrasiyle bi... more Fransız Devrimi'nden bu yana güçlenen halk egemenliği ve cumhuriyet kavramlarının demokrasiyle birleşmesi, modern siyasal düşüncenin genel hattı olmuştur. Monarşilerden parlamenter demokrasiye geçişte sosyal demokrasi belirleyici rol üstlenmiştir. 20. yüzyıl başında Marksizm ile yolları ayrılan ve 1945 sonrası dönemde refah devleti kavramıyla güçlenen bu düşünce, değişen kapitalizme uyum sağlama adına yeni sosyal demokrasi ve Üçüncü Yol kavramları ile güç kaybetmiştir. Çalışmada refah devleti kavramı iktisadi analizlerle değil, çalışmanın bağlamı olan sosyal demokrasinin sosyal haklar bağlamında öne çıkardığı siyasal hat olarak ele alınmıştır. Çalışmanın hedefi, Avrupa siyasetinde yeni dönemde sosyal demokrasinin alabileceği rolü analiz etmektir. Bu doğrultuda düşüncenin tarihsel süreçte geçirdiği kritik dönemler ve ülke örnekleri üzerinden gelişimi incelenecektir. Bu açıdan çalışmanın argümanı, sosyal demokrasinin yeniden yükselişe geçmesi için tarihsel köklerindeki gibi temsil edilmeyen geniş halk kitleleriyle temas kurması gerekliliğidir. Gücünü kaybeden sosyal demokrasi, parlamenter demokrasinin yaşadığı temsil krizinden fazlasıyla etkilenmiştir. Sosyal demokrat partiler, sosyal talepleri temsil eden ya da bu taleplerin yöneldiği hat olmaktan 1980'ler sonu ve 1990'larla beraber büyük oranda çıkmıştır. 2000'lere bakıldığında, Avrupa' da sosyal demokrasinin hem kavram olarak etkisini yitirdiği hem de parti gücü olarak gerilediği açıkça görülebilir. Bu gerileme, ABD tarzı siyasetin yükselmesiyle siyasal gücü elinde bulunduramama, tartışmaları yönlendirme kapasitesini yitirme yönünde kendini göstermektedir. Sosyal demokrasinin hataları, tek neden olmasa da, Avrupa'nın siyasal krizine ve devamında hızla yükselen aşırı sağa zemin hazırlamıştır. Bu süreç aynı zamanda demokratik siyasetin neoliberal doğrular bağlamında şekillendiği bir tarihsel seyre tanıklık etmiştir. Bu çerçevede Almanya, Fransa, İngiltere ve İsveç örnekleri üzerinden kavramın tarihsel gelişimini anlattıktan sonra, günümüzde yine Avrupa sathında yaşadığı düşüşe çeşitli ülke örnekleri üzerinden değinilecektir.
Çalışmanın konusu, geçen 20 yıllık süreçte Brezilya'da başta başkanlık düzeyinde yaşanan siyasi d... more Çalışmanın konusu, geçen 20 yıllık süreçte Brezilya'da başta başkanlık düzeyinde yaşanan siyasi değişimleri ve tartışmaları analiz etmektir. Demokrasilerde otoriterleşme ve popülist sağın yükselişi tartışmasına Avrupa dışından en tipik örneklerden biri, son yıllardaki gelişmelerle birlikte Brezilya olmuştur. Brezilya'nın 2003'te Lula da Silva yönetiminden 2019'da başlayan Bolsonaro yönetimine kadar geçirdiği değişim dalgası, popülizmin demokrasiye yönelik eleştirilerinin farklı kanatlarını sembolize etmektedir. Ülke 2013'ten bu yana protestolar, yolsuzluk soruşturmaları gibi konular etrafında yoğun siyasal ve sosyal krizler geçirmiştir. Bu çekişmeli süreç, Partido dos Trabalhadores'in (İşçi Partisi/PT) dördüncü döneminde başkan Dilma Rousseff'in görevden azledilmesi ile sonlanmıştır. Çalışmanın argümanı, popülist solun kısa vadeli başarılarını kurumsal dönüşümle destekleyemediği ölçüde hızlı bir çözülme yaşadığıdır. Brezilya örneğinde 2003-2015 arası gelişmelerde, popülist solun yürüttüğü denge politikalarının boşa çıktığı görülmektedir. Merkez siyasetin korunması, liberal demokratik sistemlerde oldukça zorlaştığı ve buna bağlı olarak radikal siyasetin yükselişe geçtiği söylenebilir. Çalışmada öncelikle PT'nin yükseliş süreci, seçimleri kazanan parti adayları Lula da Silva ile Dilma Rousseff'in başkanlık dönemlerindeki kritik gelişmeler ve ardından 2019 başında göreve gelen Bolsonaro'nun yükselişi analiz edilecektir. Brezilya'da soldan sağa hızlı geçiş üzerinden bir yandan da liberal demokrasilerde merkez siyasetin önemli derece yıprandığı ve demokrasilerin seçimle eş tutulan prosedürel boyutun sistemi demokratikleştirmek için yeterli olmadığı tezi işlenecektir. Bu çerçevede çalışmanın amacı liberal demokrasilerin tıkanıklığını aşmak için popülist siyasetin nasıl keskin dönüşümlere yol açabileceğini göstermektir. Brezilya'da değişim isteğini 2000'lerin başında ilk 20 yıl demokratik sol/popülist-sol sembolize ederken bugün ise aşırı-sağ/ popülist-sağ karşılamaktadır. Bu keskin değişimin temel nedeni, PT'nin kurmaya çalıştığı yeni demokratik hegemonyada paydaşlarını ya da ittifak yapacağı kesimleri doğru seçememesidir. PT'nin yükselişini sağlayan örgütlü toplumsal kesimlerle, sendikalarla ve yerel hareketlerle olan bağ bozulmuş ve iktidarda kalmak için merkez sağ ve elitlere daha çok taviz verilmiştir. Sistemi kontrol eden elitlere karşı, sol popülizmin demokrasiyi genişletme ve tabana yayma hedefi belli bir noktada dirençle karşılaşmıştır. Rousseff'in
Greta Thunberg, 2018 yazında İsveç Parlamentosu önünde oturma eylemi yaparak, iklim değişimi/kriz... more Greta Thunberg, 2018 yazında İsveç Parlamentosu önünde oturma eylemi yaparak, iklim değişimi/krizi ve buna yönelik aktivizm tartışmalarında yeni bir süreç başlattı. Uluslararası medyanın da konuyla ilgilenmesiyle beraber Thunberg bir iklim mücadelesi ikonuna dönüşürken, önerdiği İklim için Okul Grevleri, geçen bir yıl içerisinde lise ve altı derecedeki öğrencilerin katılımıyla dünyanın pek çok yerinde gerçekleşen bir eylem biçimi oldu. Bu bağlamda çalışma, iklim tartışmalarının küresel çapta kolektif ve bireysel eylemlerle nasıl dönüştüğünü anlamayı amaçlamaktadır. Temel argüman, iklim konusunda sosyal boyutun artan düzeyde önem kazandığıdır. Türkçe literatürde yeterli ilgiyi görmeyen İklim İçin Okul Grevleri, iklim hareketinde yeni bir dönemi simgelemektedir. Yeni bir gençlik hareketi, herkese ait olan, müşterek ve makro bir meseleyi yeni bir eylem tarzıyla önümüze sunmaktadır. Bu aynı zamanda siyasal bir sorgulamadır. İklim krizinden iklim adaletine doğru dönüşüm yeni adımlar atılması konusunda devletlere yönelik önemli bir baskı aracı olacaktır.
Çalışmanın amacı, Fransız Devrimi'nde yurttaşlık düşüncesinin doğuşunu ve gelişimini analiz etmek... more Çalışmanın amacı, Fransız Devrimi'nde yurttaşlık düşüncesinin doğuşunu ve gelişimini analiz etmektir. Ulus-devlet formunun oluşmasıyla birlikte modern biçimini kazanacak olan yurttaşlık olgusu, Fransız Devrimi'nin yeni bir halk yaratma hedefinin bir parçası olarak doğmuştur. Devrim öncesi Fransa'daki toplumsal katmanların Devrim sonrası yurttaşlık zemininde bir araya getiriliş süreci, yazının ana gövdesini oluşturmaktadır. Çalışmanın argümanı, yurttaşlık olgusunun siyasal ve sosyal mücadelelerle genişlediğidir. Bu özellik bugün de devam etmektedir. Fransız Devrimi'nde temelleri atılan ayrımcılığa ve imtiyazlara karşı yurttaşlık ekseninde birleşme ve yeni bir yapı kurma isteğinin günümüz koşullarında devam ettiği söylenebilir. Egemenliğin kaynağını teokratik zeminden alıp ulusa veren düşünce, Fransız Devrimi'nin bir sonucudur. Ancak haklardan ziyade sorumluluğa vurgu yapan ve bu sorumlulukları yerine getirdikçe hakların kazanımını açan yurttaşlık bakışı, kavramın köklerindeki genişletici düşünceyi daraltıcı biçimde ele almak anlamına gelir. Bu sonuç beraberinde bir dizi siyasi pratiği de getirir. Farklılıkların bir potada eritilmesi ve bireyi gündelik pratiklerle çevrilmiş alanda bir unsura ait kılma çabaları, Kıta Avrupası'ndan başlayarak, tüm dünyada geçerli olmaya başlayan devlet kontrolünde bir siyasi projeye dönüşmüştür. Devlet dışında sivil bir inisiyatifin varlığını devlete borçlu olması nedeniyle bireysel ifadenin gelişememesi, yurttaşlığın edilgen bir konum olarak kurgulanmasının önünü açar. Modern dönemde "pasif yurttaş" niteliği daha da belirginleşmiştir; böylece günümüzde siyaset ve yönetim işi daha az sayıdaki aktif yurttaşın uzmanlık ve teknokratik girişimlerine bağlı kılınmıştır.
The Palgrave Handbook of Global Social Change, 2023
Social movements embody broadly oppositional subjects and objects against governments and institu... more Social movements embody broadly oppositional subjects and objects against governments and institutional decisions. But the studies about them are mostly used to focus on some cases and their basics. Instead, this study tries to draw a holistic and comprehensive vision, inspired by Ranciere and Hardt and Negri's concepts. These scholars show that the movements give a new meaning to existing politics in the near past, especially focusing on the last two decades globally. The changing subjects and objects of the movements constitute a new political basement. This study argues that post-2010 movements are the second wave of anti-globalization movements. It is a new democratic thought that grows from the bottom and searches for an institutional pattern to reflect upon. The flourishing of the issues of protests, the daily life affairs with the participation of ordinary people in demonstrations, and the global interaction via the internet network indicate that the movements constitute a new way of prefigurative politics. Despite differences among the cases indicated, the common point is about searching for new possibilities in politics.
Popülizm hakkında, demokrasilerin otoriterleşmesi tartışmasıyla ilgi kurularak, hem teorik açıdan... more Popülizm hakkında, demokrasilerin otoriterleşmesi tartışmasıyla ilgi kurularak, hem teorik açıdan hem de çeşitli ülke örnekleriyle pek çok çalışma yapıldı. Önceki dönemlerde genellikle Latin Amerika üzerinden anlaşılan bu tartışma, Avrupa kanadında ise aşırı-sağ eğilimlerle birlikte ele alınmaktadır. Bu çalışmada farklı olarak sol-popülist eğilimler sahip Syriza’nın ve Podemos’un partileşme ve hükümet ortağı olma süreçleri aktarılmıştır. Çalışmada öncelikle sağ ve sol-popülizmin teorik zeminleri ve söylemsel farklılıkları, yakın dönem çalışmalara odaklanarak, genel çerçevesiyle analiz edilmiştir. Devamında iki parti üzerinden sol-popülist siyasetin hükümet deneyimi anlatılmıştır. Çalışmanın temel sorusu, sol popülist eğilime sahip hareketlerin partileşme ve hükümet olma sürecinde ne düzeyde değişime uğradığıdır. Gerek Syriza gerekse Podemos ülkelerindeki ana akım siyasetin işleyişini önemli ölçüde değiştirememiştir. Ancak partilerin kendilerini yeniden konumlandırmaları, demokratik tartışmayı yeniden gündeme getirmeleri ve siyasal tartışmaların genel seyrini etkilemeleri açısından belirleyici aktörlere dönüşmüştür. Sonuç olarak yazıya konu olan partilerin radikal öğelerden sıyrılıp merkez siyasetin oyuncusu olsa bile demokratik işleyişte pratik ve normatif dönüşümlere yol açtığı vurgulanabilir.
Kamusal otoritelere yönelik tabandan yükselen düzenli baskılar, şikayetler, gerginlikler ve talep... more Kamusal otoritelere yönelik tabandan yükselen düzenli baskılar, şikayetler, gerginlikler ve talepler modern siyasetin şekillenmesinde etkili olmuşlardır. Bu tarz mücadeleler, monarşilerden cumhuriyete ve demokrasilere geçişte tarihsel öneme sahiptir. Günümüzde bu dönüştürücülük devrimci nitelikte olmasa da önemini kaybetmiş sayılmaz. Demokrasilerin göstergeleri bağlamında bu yönde çekişmelerin varlığı her zaman temel kriterler arasındadır. Toplumsal muhalefetin demokrasiyi daha iyi hale getirme yolunda yeni mekanizma ve süreçleri geliştirmesi gerekmektedir. Türkiye’nin sorunlu demokrasi tarihindeki en önemli eksikliklerden birinin, kurumsal siyasetin toplumsal hareketlerin kolektif eylemleri tarafından yönlendirilememesi olduğu söylenebilir. Çoğunlukla odaklanılan karar vericiler ve güç odakları dışında, bir siyasal sistemin analizi muhalefet güçleriyle de alakalıdır. Çalışma “Türkiye’nin güçlü toplumsal muhalefeti ve onun içinde beslenen etkili toplumsal hareketleri var mı?” sorusu etrafında, toplumsal hareketlerin belirleyici gücünün eksikliği ile Türkiye demokrasisi arasında bağı analiz etmektedir. Mevcut hegemonyanın kurduğu sosyo-ekonomik ağ kadar, demokratik güçlerin kur(a)madığı ağlar da sistemin gelişiminde üzerinde etkili olmuştur. Çalışmada hareketlerle demokratik sistem arasındaki bağlantılar genel hatlarıyla ortaya konduktan sonra, Türkiye özelinde dinamik çekişmeci aktörlerin eksikliği nedeniyle hareketlerin sistemi dönüştürmekte zorlandığı vurgulanmıştır.
İtalya'da İkinci Cumhuriyet olarak adlandırılan ve siyasal hayata etki eden çeşitli yasal değişik... more İtalya'da İkinci Cumhuriyet olarak adlandırılan ve siyasal hayata etki eden çeşitli yasal değişikliklerin hayata geçtiği 1993 sonrası süreçte çok sayıda hükümet ve koalisyon kurulup dağıldı. Geçen 25 yılda ülkeyi, değişim ve yenilenme arzusunu kendinde toplamaya çalışan siyasal aktörlerin mücadelesi şekillendirdi. Bu çalışmada İtalya'da 1990'ların ortasından itibaren yaşanan değişimlerin arka planıyla 2010'larda yaşanan bu gelişmelere odaklanılacaktır. İtalyan demokrasisinde yükselen yeni aktörlerin popülizm ve liberal demokrasi krizi bağlamında değerlendirileceği yazı, M5S (Movimento 5 Stelle-5 Yıldız Hareketi) ile Lega'nın yarattığı etkileri öne çıkarmaktadır. Bununla birlikte İtalya'da sosyal demokrasinin dönüşümü ve toparlanma çabası da ele alınacaktır. Çalışmanın argümanı, İtalya örneğinde demokratik tartışmanın devam ediyor oluşunun demokrasiyi otoriterleşme eğiliminden koruduğudur.
Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, 2021
Fransız Devrimi'nden bu yana güçlenen halk egemenliği ve cumhuriyet kavramlarının demokrasiyle bi... more Fransız Devrimi'nden bu yana güçlenen halk egemenliği ve cumhuriyet kavramlarının demokrasiyle birleşmesi, modern siyasal düşüncenin genel hattı olmuştur. Monarşilerden parlamenter demokrasiye geçişte sosyal demokrasi belirleyici rol üstlenmiştir. 20. yüzyıl başında Marksizm ile yolları ayrılan ve 1945 sonrası dönemde refah devleti kavramıyla güçlenen bu düşünce, değişen kapitalizme uyum sağlama adına yeni sosyal demokrasi ve Üçüncü Yol kavramları ile güç kaybetmiştir. Çalışmada refah devleti kavramı iktisadi analizlerle değil, çalışmanın bağlamı olan sosyal demokrasinin sosyal haklar bağlamında öne çıkardığı siyasal hat olarak ele alınmıştır. Çalışmanın hedefi, Avrupa siyasetinde yeni dönemde sosyal demokrasinin alabileceği rolü analiz etmektir. Bu doğrultuda düşüncenin tarihsel süreçte geçirdiği kritik dönemler ve ülke örnekleri üzerinden gelişimi incelenecektir. Bu açıdan çalışmanın argümanı, sosyal demokrasinin yeniden yükselişe geçmesi için tarihsel köklerindeki gibi temsil edilmeyen geniş halk kitleleriyle temas kurması gerekliliğidir. Gücünü kaybeden sosyal demokrasi, parlamenter demokrasinin yaşadığı temsil krizinden fazlasıyla etkilenmiştir. Sosyal demokrat partiler, sosyal talepleri temsil eden ya da bu taleplerin yöneldiği hat olmaktan 1980'ler sonu ve 1990'larla beraber büyük oranda çıkmıştır. 2000'lere bakıldığında, Avrupa' da sosyal demokrasinin hem kavram olarak etkisini yitirdiği hem de parti gücü olarak gerilediği açıkça görülebilir. Bu gerileme, ABD tarzı siyasetin yükselmesiyle siyasal gücü elinde bulunduramama, tartışmaları yönlendirme kapasitesini yitirme yönünde kendini göstermektedir. Sosyal demokrasinin hataları, tek neden olmasa da, Avrupa'nın siyasal krizine ve devamında hızla yükselen aşırı sağa zemin hazırlamıştır. Bu süreç aynı zamanda demokratik siyasetin neoliberal doğrular bağlamında şekillendiği bir tarihsel seyre tanıklık etmiştir. Bu çerçevede Almanya, Fransa, İngiltere ve İsveç örnekleri üzerinden kavramın tarihsel gelişimini anlattıktan sonra, günümüzde yine Avrupa sathında yaşadığı düşüşe çeşitli ülke örnekleri üzerinden değinilecektir.
Çalışmanın konusu, geçen 20 yıllık süreçte Brezilya'da başta başkanlık düzeyinde yaşanan siyasi d... more Çalışmanın konusu, geçen 20 yıllık süreçte Brezilya'da başta başkanlık düzeyinde yaşanan siyasi değişimleri ve tartışmaları analiz etmektir. Demokrasilerde otoriterleşme ve popülist sağın yükselişi tartışmasına Avrupa dışından en tipik örneklerden biri, son yıllardaki gelişmelerle birlikte Brezilya olmuştur. Brezilya'nın 2003'te Lula da Silva yönetiminden 2019'da başlayan Bolsonaro yönetimine kadar geçirdiği değişim dalgası, popülizmin demokrasiye yönelik eleştirilerinin farklı kanatlarını sembolize etmektedir. Ülke 2013'ten bu yana protestolar, yolsuzluk soruşturmaları gibi konular etrafında yoğun siyasal ve sosyal krizler geçirmiştir. Bu çekişmeli süreç, Partido dos Trabalhadores'in (İşçi Partisi/PT) dördüncü döneminde başkan Dilma Rousseff'in görevden azledilmesi ile sonlanmıştır. Çalışmanın argümanı, popülist solun kısa vadeli başarılarını kurumsal dönüşümle destekleyemediği ölçüde hızlı bir çözülme yaşadığıdır. Brezilya örneğinde 2003-2015 arası gelişmelerde, popülist solun yürüttüğü denge politikalarının boşa çıktığı görülmektedir. Merkez siyasetin korunması, liberal demokratik sistemlerde oldukça zorlaştığı ve buna bağlı olarak radikal siyasetin yükselişe geçtiği söylenebilir. Çalışmada öncelikle PT'nin yükseliş süreci, seçimleri kazanan parti adayları Lula da Silva ile Dilma Rousseff'in başkanlık dönemlerindeki kritik gelişmeler ve ardından 2019 başında göreve gelen Bolsonaro'nun yükselişi analiz edilecektir. Brezilya'da soldan sağa hızlı geçiş üzerinden bir yandan da liberal demokrasilerde merkez siyasetin önemli derece yıprandığı ve demokrasilerin seçimle eş tutulan prosedürel boyutun sistemi demokratikleştirmek için yeterli olmadığı tezi işlenecektir. Bu çerçevede çalışmanın amacı liberal demokrasilerin tıkanıklığını aşmak için popülist siyasetin nasıl keskin dönüşümlere yol açabileceğini göstermektir. Brezilya'da değişim isteğini 2000'lerin başında ilk 20 yıl demokratik sol/popülist-sol sembolize ederken bugün ise aşırı-sağ/ popülist-sağ karşılamaktadır. Bu keskin değişimin temel nedeni, PT'nin kurmaya çalıştığı yeni demokratik hegemonyada paydaşlarını ya da ittifak yapacağı kesimleri doğru seçememesidir. PT'nin yükselişini sağlayan örgütlü toplumsal kesimlerle, sendikalarla ve yerel hareketlerle olan bağ bozulmuş ve iktidarda kalmak için merkez sağ ve elitlere daha çok taviz verilmiştir. Sistemi kontrol eden elitlere karşı, sol popülizmin demokrasiyi genişletme ve tabana yayma hedefi belli bir noktada dirençle karşılaşmıştır. Rousseff'in
Greta Thunberg, 2018 yazında İsveç Parlamentosu önünde oturma eylemi yaparak, iklim değişimi/kriz... more Greta Thunberg, 2018 yazında İsveç Parlamentosu önünde oturma eylemi yaparak, iklim değişimi/krizi ve buna yönelik aktivizm tartışmalarında yeni bir süreç başlattı. Uluslararası medyanın da konuyla ilgilenmesiyle beraber Thunberg bir iklim mücadelesi ikonuna dönüşürken, önerdiği İklim için Okul Grevleri, geçen bir yıl içerisinde lise ve altı derecedeki öğrencilerin katılımıyla dünyanın pek çok yerinde gerçekleşen bir eylem biçimi oldu. Bu bağlamda çalışma, iklim tartışmalarının küresel çapta kolektif ve bireysel eylemlerle nasıl dönüştüğünü anlamayı amaçlamaktadır. Temel argüman, iklim konusunda sosyal boyutun artan düzeyde önem kazandığıdır. Türkçe literatürde yeterli ilgiyi görmeyen İklim İçin Okul Grevleri, iklim hareketinde yeni bir dönemi simgelemektedir. Yeni bir gençlik hareketi, herkese ait olan, müşterek ve makro bir meseleyi yeni bir eylem tarzıyla önümüze sunmaktadır. Bu aynı zamanda siyasal bir sorgulamadır. İklim krizinden iklim adaletine doğru dönüşüm yeni adımlar atılması konusunda devletlere yönelik önemli bir baskı aracı olacaktır.
Çalışmanın amacı, Fransız Devrimi'nde yurttaşlık düşüncesinin doğuşunu ve gelişimini analiz etmek... more Çalışmanın amacı, Fransız Devrimi'nde yurttaşlık düşüncesinin doğuşunu ve gelişimini analiz etmektir. Ulus-devlet formunun oluşmasıyla birlikte modern biçimini kazanacak olan yurttaşlık olgusu, Fransız Devrimi'nin yeni bir halk yaratma hedefinin bir parçası olarak doğmuştur. Devrim öncesi Fransa'daki toplumsal katmanların Devrim sonrası yurttaşlık zemininde bir araya getiriliş süreci, yazının ana gövdesini oluşturmaktadır. Çalışmanın argümanı, yurttaşlık olgusunun siyasal ve sosyal mücadelelerle genişlediğidir. Bu özellik bugün de devam etmektedir. Fransız Devrimi'nde temelleri atılan ayrımcılığa ve imtiyazlara karşı yurttaşlık ekseninde birleşme ve yeni bir yapı kurma isteğinin günümüz koşullarında devam ettiği söylenebilir. Egemenliğin kaynağını teokratik zeminden alıp ulusa veren düşünce, Fransız Devrimi'nin bir sonucudur. Ancak haklardan ziyade sorumluluğa vurgu yapan ve bu sorumlulukları yerine getirdikçe hakların kazanımını açan yurttaşlık bakışı, kavramın köklerindeki genişletici düşünceyi daraltıcı biçimde ele almak anlamına gelir. Bu sonuç beraberinde bir dizi siyasi pratiği de getirir. Farklılıkların bir potada eritilmesi ve bireyi gündelik pratiklerle çevrilmiş alanda bir unsura ait kılma çabaları, Kıta Avrupası'ndan başlayarak, tüm dünyada geçerli olmaya başlayan devlet kontrolünde bir siyasi projeye dönüşmüştür. Devlet dışında sivil bir inisiyatifin varlığını devlete borçlu olması nedeniyle bireysel ifadenin gelişememesi, yurttaşlığın edilgen bir konum olarak kurgulanmasının önünü açar. Modern dönemde "pasif yurttaş" niteliği daha da belirginleşmiştir; böylece günümüzde siyaset ve yönetim işi daha az sayıdaki aktif yurttaşın uzmanlık ve teknokratik girişimlerine bağlı kılınmıştır.
Uploads