https://pdtsj.ut.ac.ir/article_89657_b63ec5390fd9564c137548266e1568eb.pdf?lang=en
The Ottoman pal... more https://pdtsj.ut.ac.ir/article_89657_b63ec5390fd9564c137548266e1568eb.pdf?lang=en The Ottoman palace culinary culture in the last era of the Empire was one with a historical background that reached back into the cultural past, but which still was open to innovations. Some of the important components that were new in the 19th century were the adoption ofnew table manners, vegetables from Americalike tomatoes, peppers and corn, which werenow being widely used, the use of European porcelain and new types of tableware. The complete adoption of alafranga table manners and some of the new tastes by the Ottoman palace and its surroundings were fundamentally realized by the end of the 19thcentury. However, the indications of these innovations appeared in the period of Sultan Mahmud II. For example, some foreign travelers tell us how Sultan Mahmud II was the first to use a fork and knife to eat in the European style.In fact, the first cutlery, gold and silver plated,as well as the French service and dining set belonging to this period are on display at the Dolmabahce Depot Museum. Also, it is known that the sultan ordered forks and knives from France some time before his death. Even if wecan assume that the sultan preferred to eat inthe traditional Turkish manner in his daily life, the fact that he ordered such a dining set shows that there was an interest and a need for a new dining style.
Saray helvahanesine ve burada üretilen ürünlere yönelik bilgilerimiz nispeten yeterli olmakla bir... more Saray helvahanesine ve burada üretilen ürünlere yönelik bilgilerimiz nispeten yeterli olmakla birlikte İstanbul’daki helvacı esnafının örgütlenmesi, sayıları, üretim sürecinde kullandıkları malzemeler, şehir halkının helvacı dükkânlarında veya pazarlarda bulabildikleri ve sıklıkla tercih ettikleri helvalar hususundaki malumatımız yetersiz ve oldukça karışıktır. Bu bildiride, İstanbul ve Üsküdar’a ait şeriyye sicilleri ile ahkâm defterlerinden bu esnaf örgütünün yapısı ve ürettikleri ürünlerin ortaya konulması hedeflenmektedir. Sunumda ayrıca, daha önce helvacıların yamağı pozisyonunda olan kurabiyecilerle helvacılar arasında yaşanan sorunlar da ele alınacaktır. Osmanlılar zamanında doğum ve ölümler yanında, mübarek gün ve gecelerde ikramı gelenekselleşen ve helva sohbetleriyle sosyalleşmenin ve kültürel paylaşımın bir aracı hâline gelen helvanın sarayda çok sayıda çeşidi tüketilirken başkentlilerin özellikle üç çeşit helvayı ağırlıklı olarak tercih ettikleri görülmektedir. Bunlar tahin, ceviz/koz ve susam helvalarıdır. Bununla birlikte İstanbul ve Bilâd-ı Selâse’de 98 dükkânda hizmet veren helvacı esnafının ürettiği helvalar bunlarla sınırlı değildir ve ayrıca hem helvacılar hem de yamakları baklava, kurabiye ve revani gibi tatlılarla da şehir halkına hizmet sunmaktaydılar.
01-08 Kasim arasinda, bir konferans vesilesiyle Hindistan’da bulundum. Bu yazida, gezilecek-gorul... more 01-08 Kasim arasinda, bir konferans vesilesiyle Hindistan’da bulundum. Bu yazida, gezilecek-gorulecek mekânlari cok, yesilligi fazla, gizemlilikleri olan, baharati/acisi/aciklisi bol, her acidan zenginlik/bolluk ve fakirligi/sinirliligi bir arada bulabileceginiz ve en onemlisi de temizlik duzeyi tartismali bu ulkeye dair gozlemlerimi ve cektigim fotograflari paylasacagim.
This article tries to explore the entrance of Bolu-originated-cooks into the imperial kitchens of... more This article tries to explore the entrance of Bolu-originated-cooks into the imperial kitchens of the Ottoman Empire. It primarily intends to correct conventional wisdom, telling that during Mehmed II's reign, they were first employed in the palace. Understanding that this information comes from only one source and without a reference, the study tries to determine when they enter the kitchen. To this end, it analyzes wage registers, covering some records from the sixteenth to the nineteenth centuries, reflecting the personnel of the imperial kitchen. By this, it claims that it was unlikely to form teams of kitchen-related employees specifically originated from one or more cities until the mid-seventeenth century. Until that time, the staff of the palace kitchens almost entirely originated from Rumelia. It is after that time when this pattern began to change with the personnel coming from Anatolia. Interestingly, this phenomenon also overlaps with the decline of the devşirme system. The rise of the Anatolian cooks in the kitchens continued in the eighteenth century and some city-based clusters emerged. In the first decades of the nineteenth century, most of the kitchen stuff was from Nevşehir. However, there is no sign of Bolu originated people between 1814 and 1826. After the abolishment of the Janissary corps, cooks from central Bolu, Dörtdivan, Çarşamba (Seben) were intensively present in the royal kitchens. The article shows that these rising employment rates were related to their well-known culinary skills in Istanbul's elite circles.
Bolulu aşçıların saray mutfaklarına Fatih Sultan Mehmed zamanında girdiklerine dair özellikle Bolu’da yaygın olarak kabul gören ve yalnızca bir eserde kaynak gösterilmeksizin verilen bir bilgiden hareketle kaleme alınan bu makalede, esas olarak Bolulu aşçıların Osmanlı saray mutfağına ne zaman girdikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Topkapı Sarayı’ndaki mutfak örgütlenmesi ve personel yapısına değinilerek 17. yüzyıl ortalarına kadar burada bir veya birkaç şehre dayalı personel yapılanmasının mümkün olamayacağı iddia edilmiştir. Başkanlık Osmanlı Arşivi’nde (BOA) bulunan ve bu makalenin temel kaynağını oluşturan, 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar belli yıllara ait mutfak personelini bazı özellikleriyle yansıtan maaş defterleri eşliğinde bahsi geçen iddia test edilmiştir. 17. yüzyıl ortalarına kadar tamamen denebilecek oranda Rumeli kökenli olan mutfak personel yapısı, bu tarihlerden itibaren Anadolu’dan gelenlerin katılmasıyla değişmeye başlamıştır. Değişimin başladığı bu tarih aynı zamanda devşirmenin seyreldiği bir vakte tekabül eder. Mutfaklardaki Anadolulu artışı, 18. yüzyılda da devam etmiş, hatta bir şehre dayalı yoğunlaşmalar görülmeye başlamıştır. Nitekim 1814’te saray mutfaklarında çalışan personelin kahir ekseriyeti Nevşehirli’dir. Bu tarihe kadarki listelerde Bolulu yoğunlaşmasını gösteren hiçbir emare olmadığı gibi, 1814-1826 arasında mutfak çalışanlarından hiçbiri Bolulu değildir. Bolulu aşçıların saray mutfağına girişleri bu tarihten sonra başlayacaktır. Dönemin bir kaynağı ve bir arşiv belgesinin ortaya koyduğu üzere, Bolulu aşçıların mutfaklarda yoğunlaşmasına giden süreç, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının ardından hazırlanan bir düzenlemeyle başlamıştır. Bu tarihten itibaren Mengen, Bolu/Merkez, Dörtdivan, Çarşamba (Seben) kökenli aşçılar saray mutfaklarında yoğunlaşacaktır.
Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (20) 2010 / 2 : 1 - 31, 2010
Özet: Osmanlı Devleti"nde Beytülmâl-ı Âmme ve Hassa şeklinde isimlendirilen muka-taalar, vârissiz... more Özet: Osmanlı Devleti"nde Beytülmâl-ı Âmme ve Hassa şeklinde isimlendirilen muka-taalar, vârissiz ölen kimselerin mallarına el koymak ve elde edilen geliri devlet hazi-nesine veya merkezden yönlendirilen herhangi bir harcama alanına aktarmak için ku-rulmuştu. Mukataa görevlileri, vârissiz ölenleri tespit edip terekelerine el koyar, malın sayımını yapar ve satışa çıkarırdı. Mukataalarda bu işleri yapacak görevliler çalıştırılmaktaydı. Mevcut literatürde vârisli ölenlerin terekelerinin mirasçılar ara-sında taksimine dair detaylı bilgiler bulunmasına karşın vârisi olmadan ölenlerin nasıl tespit edildiği, bunların mukataa yöneticilerine kim tarafından bildirildiği, mallarına el konulması, sayımı ve satışı süreçlerinin nasıl işlediğine dair neredeyse hiçbir ay-rıntı yoktur. Bu araştırmada Bursa, İstanbul, Manisa ve Tekirdağ"a ait kayıtlar kul-lanılarak söz konusu süreçlerin işleyişine dair bulgular değerlendirilecektir.
https://pdtsj.ut.ac.ir/article_89657_b63ec5390fd9564c137548266e1568eb.pdf?lang=en
The Ottoman pal... more https://pdtsj.ut.ac.ir/article_89657_b63ec5390fd9564c137548266e1568eb.pdf?lang=en The Ottoman palace culinary culture in the last era of the Empire was one with a historical background that reached back into the cultural past, but which still was open to innovations. Some of the important components that were new in the 19th century were the adoption ofnew table manners, vegetables from Americalike tomatoes, peppers and corn, which werenow being widely used, the use of European porcelain and new types of tableware. The complete adoption of alafranga table manners and some of the new tastes by the Ottoman palace and its surroundings were fundamentally realized by the end of the 19thcentury. However, the indications of these innovations appeared in the period of Sultan Mahmud II. For example, some foreign travelers tell us how Sultan Mahmud II was the first to use a fork and knife to eat in the European style.In fact, the first cutlery, gold and silver plated,as well as the French service and dining set belonging to this period are on display at the Dolmabahce Depot Museum. Also, it is known that the sultan ordered forks and knives from France some time before his death. Even if wecan assume that the sultan preferred to eat inthe traditional Turkish manner in his daily life, the fact that he ordered such a dining set shows that there was an interest and a need for a new dining style.
Saray helvahanesine ve burada üretilen ürünlere yönelik bilgilerimiz nispeten yeterli olmakla bir... more Saray helvahanesine ve burada üretilen ürünlere yönelik bilgilerimiz nispeten yeterli olmakla birlikte İstanbul’daki helvacı esnafının örgütlenmesi, sayıları, üretim sürecinde kullandıkları malzemeler, şehir halkının helvacı dükkânlarında veya pazarlarda bulabildikleri ve sıklıkla tercih ettikleri helvalar hususundaki malumatımız yetersiz ve oldukça karışıktır. Bu bildiride, İstanbul ve Üsküdar’a ait şeriyye sicilleri ile ahkâm defterlerinden bu esnaf örgütünün yapısı ve ürettikleri ürünlerin ortaya konulması hedeflenmektedir. Sunumda ayrıca, daha önce helvacıların yamağı pozisyonunda olan kurabiyecilerle helvacılar arasında yaşanan sorunlar da ele alınacaktır. Osmanlılar zamanında doğum ve ölümler yanında, mübarek gün ve gecelerde ikramı gelenekselleşen ve helva sohbetleriyle sosyalleşmenin ve kültürel paylaşımın bir aracı hâline gelen helvanın sarayda çok sayıda çeşidi tüketilirken başkentlilerin özellikle üç çeşit helvayı ağırlıklı olarak tercih ettikleri görülmektedir. Bunlar tahin, ceviz/koz ve susam helvalarıdır. Bununla birlikte İstanbul ve Bilâd-ı Selâse’de 98 dükkânda hizmet veren helvacı esnafının ürettiği helvalar bunlarla sınırlı değildir ve ayrıca hem helvacılar hem de yamakları baklava, kurabiye ve revani gibi tatlılarla da şehir halkına hizmet sunmaktaydılar.
01-08 Kasim arasinda, bir konferans vesilesiyle Hindistan’da bulundum. Bu yazida, gezilecek-gorul... more 01-08 Kasim arasinda, bir konferans vesilesiyle Hindistan’da bulundum. Bu yazida, gezilecek-gorulecek mekânlari cok, yesilligi fazla, gizemlilikleri olan, baharati/acisi/aciklisi bol, her acidan zenginlik/bolluk ve fakirligi/sinirliligi bir arada bulabileceginiz ve en onemlisi de temizlik duzeyi tartismali bu ulkeye dair gozlemlerimi ve cektigim fotograflari paylasacagim.
This article tries to explore the entrance of Bolu-originated-cooks into the imperial kitchens of... more This article tries to explore the entrance of Bolu-originated-cooks into the imperial kitchens of the Ottoman Empire. It primarily intends to correct conventional wisdom, telling that during Mehmed II's reign, they were first employed in the palace. Understanding that this information comes from only one source and without a reference, the study tries to determine when they enter the kitchen. To this end, it analyzes wage registers, covering some records from the sixteenth to the nineteenth centuries, reflecting the personnel of the imperial kitchen. By this, it claims that it was unlikely to form teams of kitchen-related employees specifically originated from one or more cities until the mid-seventeenth century. Until that time, the staff of the palace kitchens almost entirely originated from Rumelia. It is after that time when this pattern began to change with the personnel coming from Anatolia. Interestingly, this phenomenon also overlaps with the decline of the devşirme system. The rise of the Anatolian cooks in the kitchens continued in the eighteenth century and some city-based clusters emerged. In the first decades of the nineteenth century, most of the kitchen stuff was from Nevşehir. However, there is no sign of Bolu originated people between 1814 and 1826. After the abolishment of the Janissary corps, cooks from central Bolu, Dörtdivan, Çarşamba (Seben) were intensively present in the royal kitchens. The article shows that these rising employment rates were related to their well-known culinary skills in Istanbul's elite circles.
Bolulu aşçıların saray mutfaklarına Fatih Sultan Mehmed zamanında girdiklerine dair özellikle Bolu’da yaygın olarak kabul gören ve yalnızca bir eserde kaynak gösterilmeksizin verilen bir bilgiden hareketle kaleme alınan bu makalede, esas olarak Bolulu aşçıların Osmanlı saray mutfağına ne zaman girdikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Topkapı Sarayı’ndaki mutfak örgütlenmesi ve personel yapısına değinilerek 17. yüzyıl ortalarına kadar burada bir veya birkaç şehre dayalı personel yapılanmasının mümkün olamayacağı iddia edilmiştir. Başkanlık Osmanlı Arşivi’nde (BOA) bulunan ve bu makalenin temel kaynağını oluşturan, 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar belli yıllara ait mutfak personelini bazı özellikleriyle yansıtan maaş defterleri eşliğinde bahsi geçen iddia test edilmiştir. 17. yüzyıl ortalarına kadar tamamen denebilecek oranda Rumeli kökenli olan mutfak personel yapısı, bu tarihlerden itibaren Anadolu’dan gelenlerin katılmasıyla değişmeye başlamıştır. Değişimin başladığı bu tarih aynı zamanda devşirmenin seyreldiği bir vakte tekabül eder. Mutfaklardaki Anadolulu artışı, 18. yüzyılda da devam etmiş, hatta bir şehre dayalı yoğunlaşmalar görülmeye başlamıştır. Nitekim 1814’te saray mutfaklarında çalışan personelin kahir ekseriyeti Nevşehirli’dir. Bu tarihe kadarki listelerde Bolulu yoğunlaşmasını gösteren hiçbir emare olmadığı gibi, 1814-1826 arasında mutfak çalışanlarından hiçbiri Bolulu değildir. Bolulu aşçıların saray mutfağına girişleri bu tarihten sonra başlayacaktır. Dönemin bir kaynağı ve bir arşiv belgesinin ortaya koyduğu üzere, Bolulu aşçıların mutfaklarda yoğunlaşmasına giden süreç, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının ardından hazırlanan bir düzenlemeyle başlamıştır. Bu tarihten itibaren Mengen, Bolu/Merkez, Dörtdivan, Çarşamba (Seben) kökenli aşçılar saray mutfaklarında yoğunlaşacaktır.
Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (20) 2010 / 2 : 1 - 31, 2010
Özet: Osmanlı Devleti"nde Beytülmâl-ı Âmme ve Hassa şeklinde isimlendirilen muka-taalar, vârissiz... more Özet: Osmanlı Devleti"nde Beytülmâl-ı Âmme ve Hassa şeklinde isimlendirilen muka-taalar, vârissiz ölen kimselerin mallarına el koymak ve elde edilen geliri devlet hazi-nesine veya merkezden yönlendirilen herhangi bir harcama alanına aktarmak için ku-rulmuştu. Mukataa görevlileri, vârissiz ölenleri tespit edip terekelerine el koyar, malın sayımını yapar ve satışa çıkarırdı. Mukataalarda bu işleri yapacak görevliler çalıştırılmaktaydı. Mevcut literatürde vârisli ölenlerin terekelerinin mirasçılar ara-sında taksimine dair detaylı bilgiler bulunmasına karşın vârisi olmadan ölenlerin nasıl tespit edildiği, bunların mukataa yöneticilerine kim tarafından bildirildiği, mallarına el konulması, sayımı ve satışı süreçlerinin nasıl işlediğine dair neredeyse hiçbir ay-rıntı yoktur. Bu araştırmada Bursa, İstanbul, Manisa ve Tekirdağ"a ait kayıtlar kul-lanılarak söz konusu süreçlerin işleyişine dair bulgular değerlendirilecektir.
Son yirmi yılda Osmanlı araştırmalarında konu yelpazesi genişledi, yeni yöntemler devreye girdi; ... more Son yirmi yılda Osmanlı araştırmalarında konu yelpazesi genişledi, yeni yöntemler devreye girdi; başta sosyal tarih, iktisat tarihi, askeri tarih ve şehir tarihi gibi alanlarda yeni yönelimler ortaya çıktı. Maddi kültür ve servet, tüketim, kadın/cinsiyet, harem, ticaret ve finans, yemek, ayanlık, kuruluş, kimlik, eğitim, çevre, sınır ve serhat çalışmaları, içinde bulunduğumuz yüzyılda ilgi gören ve üzerine özgün eserler verilen konular oldu.
Osmanlı tarihçiliğine yön veren, uzman tarihçilere ait metinlerden oluşan bu kitap, tarihçiliğimizin son yıllardaki seyrini izlemek ve yeni çalışma alanları keşfetmek için benzersiz bir imkân sunuyor. Metinler, Osmanlı tarihini,n kitabî kaynaklarından harem çalışmalarına, askeri tarihten deniz tarihi araştırmalarına, şeriyye sicillerinin Osmanlı araştırmaları için öneminden iktisat tarihi araştırmalarının serencamına, tıp tarihi çalışmalarındaki sorunlardan sınır araştırmalarına kadar oldukça geniş bir yelpazede sunuluyorele alıyor. Abdülkadir Özcan, Ahmet Yaşar Ocak, Ahmet Tabakoğlu, Ali Akyıldız, Berch Berberoglu, Feridun Emecen, Gábor Ágoston, İdris Bostan, Mehmet Akif Aydın, Michael Ursinus, Gabor Agoston, Feridun Emecen, Ali Akyıldız, Nil Sarı, Mehmet Akif Aydın, Michael Ursinus, Berch Berberoglu gibi yetkin akademisyenlerin Osmanlı tarihinin çeşitli alanlarının mevcut durumuyla ilgili tespitlerini ve bundan sonra yapılacak çalışmalar için önerilerini içermesiyle de başucu kaynağı niteliği taşıyor.
Arif Bilgin ve M. Bedizel Aydın’ın editörlüğünü yaptığı “Osmanlı Tarihçiliği: Osmanlı Araştırmalarınane Yön Veren Konuşmalar”, hem tarih öğrencilerinin hem de araştırma tutkunlarının büyük keyif alarak okuyacakları bir çalışma…
Uploads
Papers by Arif Bilgin
The Ottoman palace culinary culture in the last era of the Empire was one with a historical background that reached back into the cultural past, but which still was open to innovations. Some of the important components that were new in the 19th century were the adoption ofnew table manners, vegetables from Americalike tomatoes, peppers and corn, which werenow being widely used, the use of European porcelain and new types of tableware.
The complete adoption of alafranga table manners and some of the new tastes by the Ottoman palace and its surroundings were fundamentally realized by the end of the 19thcentury. However, the indications of these innovations appeared in the period of Sultan Mahmud II. For example, some foreign travelers tell us how Sultan Mahmud II was the first to use a fork and knife to eat in the European style.In fact, the first cutlery, gold and silver plated,as well as the French service and dining set belonging to this period are on display at the Dolmabahce Depot Museum. Also, it is known that the sultan ordered forks and knives from France some time before his death. Even if wecan assume that the sultan preferred to eat inthe traditional Turkish manner in his daily life, the fact that he ordered such a dining set shows that there was an interest and a need for a new dining style.
Bolulu aşçıların saray mutfaklarına Fatih Sultan Mehmed zamanında girdiklerine dair özellikle Bolu’da yaygın olarak kabul gören ve yalnızca bir eserde kaynak gösterilmeksizin verilen bir bilgiden hareketle kaleme alınan bu makalede, esas olarak Bolulu aşçıların Osmanlı saray mutfağına ne zaman girdikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Topkapı Sarayı’ndaki mutfak örgütlenmesi ve personel yapısına değinilerek 17. yüzyıl ortalarına kadar burada bir veya birkaç şehre dayalı personel yapılanmasının mümkün olamayacağı iddia edilmiştir. Başkanlık Osmanlı Arşivi’nde (BOA) bulunan ve bu makalenin temel kaynağını oluşturan, 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar belli yıllara ait mutfak personelini bazı özellikleriyle yansıtan maaş defterleri eşliğinde bahsi geçen iddia test edilmiştir. 17. yüzyıl ortalarına kadar tamamen denebilecek oranda Rumeli kökenli olan mutfak personel yapısı, bu tarihlerden itibaren Anadolu’dan gelenlerin katılmasıyla değişmeye başlamıştır. Değişimin başladığı bu tarih aynı zamanda devşirmenin seyreldiği bir vakte tekabül eder. Mutfaklardaki Anadolulu artışı, 18. yüzyılda da devam etmiş, hatta bir şehre dayalı yoğunlaşmalar görülmeye başlamıştır. Nitekim 1814’te saray mutfaklarında çalışan personelin kahir ekseriyeti Nevşehirli’dir. Bu tarihe kadarki listelerde Bolulu yoğunlaşmasını gösteren hiçbir emare olmadığı gibi, 1814-1826 arasında mutfak çalışanlarından hiçbiri Bolulu değildir. Bolulu aşçıların saray mutfağına girişleri bu tarihten sonra başlayacaktır. Dönemin bir kaynağı ve bir arşiv belgesinin ortaya koyduğu üzere, Bolulu aşçıların mutfaklarda yoğunlaşmasına giden süreç, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının ardından hazırlanan bir düzenlemeyle başlamıştır. Bu tarihten itibaren Mengen, Bolu/Merkez, Dörtdivan, Çarşamba (Seben) kökenli aşçılar saray mutfaklarında yoğunlaşacaktır.
The Ottoman palace culinary culture in the last era of the Empire was one with a historical background that reached back into the cultural past, but which still was open to innovations. Some of the important components that were new in the 19th century were the adoption ofnew table manners, vegetables from Americalike tomatoes, peppers and corn, which werenow being widely used, the use of European porcelain and new types of tableware.
The complete adoption of alafranga table manners and some of the new tastes by the Ottoman palace and its surroundings were fundamentally realized by the end of the 19thcentury. However, the indications of these innovations appeared in the period of Sultan Mahmud II. For example, some foreign travelers tell us how Sultan Mahmud II was the first to use a fork and knife to eat in the European style.In fact, the first cutlery, gold and silver plated,as well as the French service and dining set belonging to this period are on display at the Dolmabahce Depot Museum. Also, it is known that the sultan ordered forks and knives from France some time before his death. Even if wecan assume that the sultan preferred to eat inthe traditional Turkish manner in his daily life, the fact that he ordered such a dining set shows that there was an interest and a need for a new dining style.
Bolulu aşçıların saray mutfaklarına Fatih Sultan Mehmed zamanında girdiklerine dair özellikle Bolu’da yaygın olarak kabul gören ve yalnızca bir eserde kaynak gösterilmeksizin verilen bir bilgiden hareketle kaleme alınan bu makalede, esas olarak Bolulu aşçıların Osmanlı saray mutfağına ne zaman girdikleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Topkapı Sarayı’ndaki mutfak örgütlenmesi ve personel yapısına değinilerek 17. yüzyıl ortalarına kadar burada bir veya birkaç şehre dayalı personel yapılanmasının mümkün olamayacağı iddia edilmiştir. Başkanlık Osmanlı Arşivi’nde (BOA) bulunan ve bu makalenin temel kaynağını oluşturan, 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar belli yıllara ait mutfak personelini bazı özellikleriyle yansıtan maaş defterleri eşliğinde bahsi geçen iddia test edilmiştir. 17. yüzyıl ortalarına kadar tamamen denebilecek oranda Rumeli kökenli olan mutfak personel yapısı, bu tarihlerden itibaren Anadolu’dan gelenlerin katılmasıyla değişmeye başlamıştır. Değişimin başladığı bu tarih aynı zamanda devşirmenin seyreldiği bir vakte tekabül eder. Mutfaklardaki Anadolulu artışı, 18. yüzyılda da devam etmiş, hatta bir şehre dayalı yoğunlaşmalar görülmeye başlamıştır. Nitekim 1814’te saray mutfaklarında çalışan personelin kahir ekseriyeti Nevşehirli’dir. Bu tarihe kadarki listelerde Bolulu yoğunlaşmasını gösteren hiçbir emare olmadığı gibi, 1814-1826 arasında mutfak çalışanlarından hiçbiri Bolulu değildir. Bolulu aşçıların saray mutfağına girişleri bu tarihten sonra başlayacaktır. Dönemin bir kaynağı ve bir arşiv belgesinin ortaya koyduğu üzere, Bolulu aşçıların mutfaklarda yoğunlaşmasına giden süreç, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının ardından hazırlanan bir düzenlemeyle başlamıştır. Bu tarihten itibaren Mengen, Bolu/Merkez, Dörtdivan, Çarşamba (Seben) kökenli aşçılar saray mutfaklarında yoğunlaşacaktır.
Osmanlı tarihçiliğine yön veren, uzman tarihçilere ait metinlerden oluşan bu kitap, tarihçiliğimizin son yıllardaki seyrini izlemek ve yeni çalışma alanları keşfetmek için benzersiz bir imkân sunuyor. Metinler, Osmanlı tarihini,n kitabî kaynaklarından harem çalışmalarına, askeri tarihten deniz tarihi araştırmalarına, şeriyye sicillerinin Osmanlı araştırmaları için öneminden iktisat tarihi araştırmalarının serencamına, tıp tarihi çalışmalarındaki sorunlardan sınır araştırmalarına kadar oldukça geniş bir yelpazede sunuluyorele alıyor. Abdülkadir Özcan, Ahmet Yaşar Ocak, Ahmet Tabakoğlu, Ali Akyıldız, Berch Berberoglu, Feridun Emecen, Gábor Ágoston, İdris Bostan, Mehmet Akif Aydın, Michael Ursinus, Gabor Agoston, Feridun Emecen, Ali Akyıldız, Nil Sarı, Mehmet Akif Aydın, Michael Ursinus, Berch Berberoglu gibi yetkin akademisyenlerin Osmanlı tarihinin çeşitli alanlarının mevcut durumuyla ilgili tespitlerini ve bundan sonra yapılacak çalışmalar için önerilerini içermesiyle de başucu kaynağı niteliği taşıyor.
Arif Bilgin ve M. Bedizel Aydın’ın editörlüğünü yaptığı “Osmanlı Tarihçiliği: Osmanlı Araştırmalarınane Yön Veren Konuşmalar”, hem tarih öğrencilerinin hem de araştırma tutkunlarının büyük keyif alarak okuyacakları bir çalışma…