Turcology Research (Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi), 2022
Türk edebiyatının Tanzimat sonrası dönemi, yaygın bir kanaate göre gelenek ve yenilik arasında k... more Türk edebiyatının Tanzimat sonrası dönemi, yaygın bir kanaate göre gelenek ve yenilik arasında kendine varlık alanı bulmaya çalışanların ve zıt kutupların karşılaşmasına sahne olan bir muharebe meydanı görünümündedir. Mitolojik anlatıları andıran bu iki kutuplu dünyada Muallim Nâci için uygun görülen “eskinin savunucusu” rolü ve imajı, kaynağını büyük ölçüde onun eserlerinden değil, hakkındaki yerleşmiş kanaatlerden alır. Sağlıklı bir Nâci portresi ise ancak fikirlerinin ve eserlerinin değerlendirilmesiyle ortaya çıkabilir. Hâlbuki Nâci’nin bazı eserleri, değerlendirme bir tarafa, henüz yeni harflere bile aktarılmış değildir. Bu çalışma da böyle bir düşünceden hareketle, yeni bakış açıları oluşturma çabalarına bir katkı olmak üzere Muallim Nâci’nin Yâdigâr-ı Avnî adlı eserinin incelenmesini ve Arapça-Farsça kısımlarının Türkçeye tercümesinin yanında eserin Latin harflerine aktarılmasını konu almaktadır.
Telgraf ve Posta Nezaret Meclis-İdare Azasından Sâlim Bey'in 1315/1898 yılında yayımlanan hatırat... more Telgraf ve Posta Nezaret Meclis-İdare Azasından Sâlim Bey'in 1315/1898 yılında yayımlanan hatırat niteliğindeki eser. Eser, yazarın 1897 Türk-Yunan Savaşı'nın hemen ardından resmî görevle bulunduğu Teselya bölgesindeki izlenimlerini konu almaktadır.
Faik Reşad'ın Tanzimat döneminde okullarda ders kitabı olarak okutulmak üzere kaleme aldığı kitab... more Faik Reşad'ın Tanzimat döneminde okullarda ders kitabı olarak okutulmak üzere kaleme aldığı kitabet yani yazı yazma usullerini ihtiva eden kitabı. Eser, yazı yazma usullerini teorik ve pratik olarak ele almaktadır.
TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2020
Modernleşme, dünyayı zorunlu olarak uluslaşmanın eşiğine getirmiştir. Bu durum, kimi milletler iç... more Modernleşme, dünyayı zorunlu olarak uluslaşmanın eşiğine getirmiştir. Bu durum, kimi milletler için yok oluşu beraberinde getirirken kimi milletler için de ulus kimlik üzerinden yeni bir inşa sürecini var kılmıştır. İkinci gruplandırmaya giren milletler olarak Yunanlıların ve Türklerin benzer pratikler sergilediği görülmektedir. Türklerden yaklaşık yüz yıl önce “Yunan” milli kimliğini inşa eden ve modernleşmeyi Batı dışından ilk deneyimleyen ulus olarak Yunanlılar, arkaik dilin ön plana çıktığı “Katharevusa” isminde bir dil inşa etmiş ve bu dilden yazılan eserlerden oluşan bir edebiyat kanonu oluşturmuşlardır. Şaşırtıcı olarak, bir asır sonra Türklerin uluslaşma yolunda milli bir kimlik inşa etmek için onlarla benzer biçimde Türkçenin arkaik dönemine vurgu yapan “Öztürkçe” girişimi olmuştur. Her iki milletin de kendisini Batı olarak tanımlamayışı, diğer yandan Batı tarafından doğulu olarak işaretlenmeleri ve benzemeye çalıştıkları medeniyet, kültür ile aynı zamanda bir hesaplaşmaya girişmelerinden hareketle bu çalışmada, söz konusu deneyimler arasındaki benzerliğin neden kaynaklanmış olabileceği ve bu pratiğin arkasında yatan sosyo-kültürel ve siyasal bir takım nedenler üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelime: Öztürkçe, Katharevusa, milli dil, milli kimlik, uluslaşma
Edebiyat ve toplum arasında bulunan çift yönlü ilişkinin bir sonucu olarak edebi eserlerde sosyal... more Edebiyat ve toplum arasında bulunan çift yönlü ilişkinin bir sonucu olarak edebi eserlerde sosyal eleştiri sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Necip Fazıl Kısakürek'in 1934 sonrası yazdığı şiirlerde sosyal eleştiri önemli bir yer tutar. Necip Fazıl, kültür değişmelerine bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal sorunların, zıt durumların, karmaşık toplum yapısının ifadesinde ve gelenek-modernite karşılaştırmasında "ev" ve "ağaç" metaforlarını değişik şekillerde kullanır. Bu çalışmada, söz konusu iki metafor üzerinden Necip Fazıl'ın sosyal eleştiri içerikli şiirleri incelenecektir.
Turgut Uyar (1927-1985) İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerindendir. Şairin ilk iki kitabı Arz-ı Ha... more Turgut Uyar (1927-1985) İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerindendir. Şairin ilk iki kitabı Arz-ı Hal (1949) ve Türkiyem (1952) kitaplarından sonra yayımladığı Dünyanın En Güzel Arabistanı’yla (1959) birlikte asıl şiirini bulduğu ve yeni bir şiire yöneldiği kabul edilmektedir. Merkezinde, bunalan bireyin bilincinin birtakım arayışlarının bulunduğu bu süreç içerisinde, Uyar şiiri yalnızca dil ve üslup yönüyle değişime uğramakla kalmaz. Dönemin siyasal ve toplumsal şartları içerisinde sanayileşmenin ve şehirleşmenin de getirdiği bireyin kendisine ve topluma yabancılaşmasıyla birlikte ortaya çıkan bir değerler çatışmasını da beraberinde getirir. Toplumun kültürel değerlerinin benimsenip benimsenmemesi veya hafife alınması bağlamında görülen bir toplumsal çatışma ve bu çatışmanın beslediği huzursuzluk Uyar şiirinin belirleyici özelliği olarak kendini göstermektedir. Bu huzursuzluk, şairin toplumla ve onun değerleriyle olan ilişkisini de yeniden düşündürtmeye yöneltmektedir. Bu bildiride, 50’li yılların çok partili ortamı içerisinde başlayan, 60’lı 70’li yılların siyasal çalkantısından geçen, diliyle, duyarlılıklarıyla Türk şiirinde ayrıcalıklı bir yer edinen Turgut Uyar şiirini, toplumsal değerlerle ve egemen söylemle olan ilişkisi bağlamında değerlendirmek istiyoruz. Şairin ilk şiirlerinde görülen Anadolu merkezli halkçı çizgiden gittikçe yalnızlıklarla, bunaltılarla karmaşıklaşan, beraberinde toplumun değer yargılarıyla yabancılaşmaya, kopuş ve ayrışmaya varan süreç ele alınarak çatışma unsurları ile bunları besleyen dinamikler ve sebepleri üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Turgut Uyar, birey, toplum, çatışma, yabancılaşma
TEKE Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 2019
Antalya"da 1920"li yıllarda başlayan ve günümüze kadar devam eden basın hayatı içerisinde Yeni Ha... more Antalya"da 1920"li yıllarda başlayan ve günümüze kadar devam eden basın hayatı içerisinde Yeni Hayat ve Doğu adlı dergilerin önemli bir yeri vardır. Muallimler Cemiyeti"nin yayın organı olarak çıkarılan Yeni Hayat ve Niyazi Recep Bey"in 1921 yılında çıkarmaya başladığı Doğu Antalya"da yayımlanan ilk dergilerdir. Doğu, ilk sayfalarını "fikir babamız ve millî şairimiz" olarak takdim ettiği Mehmet Emin Yurdakul"un yazı ve şiirlerine ayırmıştır. Böylece yayın politikasını milliyetçi bir çizgiye oturtan Doğu, daha sonraki sayılarında da bu amacını devam ettirmiş ve kısa süreli yayın hayatına rağmen edebiyat ve sanata verdiği ağırlıkla Antalya basın tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Bu çalışmada Antalya"nın ilk dergilerinden olan Yeni Hayat hakkında ulaşılan bilgiler değerlendirilecek, Doğu dergisinin ise mevut sayıları dikkate alınarak bir tanıtım ve incelemesi yapılacaktır.
Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Dergisi (SKAD), 2019
Bu çalışmada, Şemseddin Sami’nin gazetecilik ve dergiciliği ile ilgili kısa bir bilgi verildikten... more Bu çalışmada, Şemseddin Sami’nin gazetecilik ve dergiciliği ile ilgili kısa bir bilgi verildikten sonra Hafta’nın tüm sayıları dikkate alınarak bir tanıtım ve incelemesi yapılacak, ardından dergide bulunan yazıların sistematik indeksine yer verilecektir. Şemseddin Sami; roman, tiyatro, tercüme, ansiklopedi, lügat, gramer çalışmaları gibi eserleri ile bilinen Türk dilinin önemli yazar ve araştırmacılarındandır. Dilinin sadeleştirilmesi, eğitim ve öğretimin yaygınlaştırılması gibi konuların yanında bilimsel bilginin halka aktarılması meselesine de büyük önem vermiştir. “Cep Kütüphanesi” serisi ve ardından çıkardığı Aile ve Hafta dergileri bu amaca hizmet eden ansiklopedi çalışmalarının birer öncüsü niteliğindedir. 1880 yılında Aile dergisiyle kadın ve çocukların eğitilmesi konusuna odaklanan Şemseddin Sami, ardından çıkardığı Hafta dergisi ile hedef kitlesini genişleterek bu amacını devam ettirir. “Devrininciddi mecmualarından biri” olarak kabul edilen Hafta’da dil, edebiyat, eğitim, sanat, felsefe, tarih, coğrafya, fen bilimleri, antropoloji gibi pek çok alandaki bilginin halka tanıtılması amacını taşıyan yazılar mevcuttur.
Anahtar Kelime:Şemseddin Sami, Hafta Mecmuası, Hafta Dergisi, Türk Dili ve Edebiyatı
Osmanlı Devletinin savaşlar ve toprak kayıplarıyla yıprandığı ve kurtuluş yollarının çeşitli kole... more Osmanlı Devletinin savaşlar ve toprak kayıplarıyla yıprandığı ve kurtuluş yollarının çeşitli kolektif kimlikler bağlamında arandığı 19. yüzyıl, Türk şiirinin de bazı yenilik arayışları ile şekillendiği bir dönem olmuştur. Dönemin şiirinde işlenen vatan, millet, hürriyet, hamiyet, Osmanlılık, Türklük, şehadet, bayrak gibi kavramlara atfedilen manaların Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e kadar olan süreç içerisinde bir değişim gösterdiği görülür. Şiirlerde milletin savaş şevkini artırmak ve bir mensubiyet fikrini güçlendirmek/diri tutmak adına bu gibi kavramlar sıklıkla işlenmiştir. Bu makalede dönemin edebi karakterini şekillendiren şiirlerdeki millet, vatan, Osmanlılık, Türklük, şehadet gibi kavramlar incelenecek ve çok uluslu bir yapıya sahip olan Osmanlı’dan millî ve üniter devlet yapısının benimseneceği döneme kadar modern anlamda bir millet bilincinin oluşması sürecinde kan kavramına atfedilen çeşitli anlamlar kolektif kimlikler bağlamında tespit edilecektir.
Anahtar Kelime:ulus inşası, Tanzimat şiiri, kan, vatan
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Yayınları, 2022
Editörler:
Samet ÇAKMAKER
Mustafa GÖLEÇ
Hülya ÜRKMEZ
Büşra AY AÇAR
Tarih ve edebiyat disip... more Editörler:
Samet ÇAKMAKER
Mustafa GÖLEÇ
Hülya ÜRKMEZ
Büşra AY AÇAR
Tarih ve edebiyat disiplinlerinin birbirleriyle olan ilişkileri çeşitli yönlerden
araştırılmaya ve tartışılmaya muhtaçtır. Zira bu iki alan hem insan-olay-zaman
ve mekânla olan bağları hem de birer anlatı türü olarak benzerlikleri bakımından
yakın ilişki içindedir.
Edebiyat var olduğu zamanın sosyal, siyasal ve kültürel izlerini yansıtmak
bakımından tarihe yaklaşırken tarih de edebî bir nitelik kazanma eğilimindedir.
Tarih ve edebiyatın “belirlenmiş” sınırlarını yekdiğerine doğru genişletmek,
olgu ve kurmaca arasında epistemolojik kesişme ve geçişlilikleri gündeme getirir.
Endüstri devrimiyle birlikte disiplinler arasında yükselen duvarlar, dijital
devrim sonrasında ortaya çıkan günümüz iletişim toplumunun meydan okuması
ile karşı karşıyadır. Sosyal medya ve bilgi teknolojileri yeni bir zihinsel inşa
sürecini gündeme getirmekte, kurmaca ve hakikat arasındaki çizgi belirsizleşmektedir.
Sosyal bilimlerde de mesafeler daralmakta, disiplinler arası çalışmalar
önem ve ağırlık kazanmaktadır. Bu sebeple yakın dönemlerde tarihî söylem ile
edebî söylem arasındaki ilişkiyi sorgulayan ve dilin anlam kurucu rolüne vurgu
yapan yaklaşımlar bu iki alanın ve aralarındaki ilişkinin yeniden düşünülmesini
zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla, genelde tarih ve edebiyat, özelde ise Türk tarihi ve
Türk edebiyatı ilişkisine dair teorik problemler üzerinde yapılacak çalışmalara
ve konuyla ilgili yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Elinizdeki bu kitabın
amacı da edebiyat ve tarih disiplinleri arasındaki teorik ve aktüel etkileşimin ve
ilişkinin kuşatıcı bir şekilde ortaya konulmasıdır. Böylelikle tarih yazımı ve tarih
yazımı ve edebiyat ilişkisi Türkçe literatürde hissedilen eksikliğin bir nebze de
olsa giderilmesi umulmaktadır.
Sözün Tarihi-Tarihin Sözü: Tarih ve Edebiyat Arasında Yeni Yaklaşımlar Sempozyumu Bildiri Özetleri Kitabı, 2021
24-25 Kasım 2021 tarihlerinde Sakarya'da düzenlenen "Sözün Tarihi-Tarihin Sözü: Tarih ve Edebiyat... more 24-25 Kasım 2021 tarihlerinde Sakarya'da düzenlenen "Sözün Tarihi-Tarihin Sözü: Tarih ve Edebiyat Arasında Yeni Yaklaşımlar Sempozyumu" Bildiri Özetleri Kitabı
Turcology Research (Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi), 2022
Türk edebiyatının Tanzimat sonrası dönemi, yaygın bir kanaate göre gelenek ve yenilik arasında k... more Türk edebiyatının Tanzimat sonrası dönemi, yaygın bir kanaate göre gelenek ve yenilik arasında kendine varlık alanı bulmaya çalışanların ve zıt kutupların karşılaşmasına sahne olan bir muharebe meydanı görünümündedir. Mitolojik anlatıları andıran bu iki kutuplu dünyada Muallim Nâci için uygun görülen “eskinin savunucusu” rolü ve imajı, kaynağını büyük ölçüde onun eserlerinden değil, hakkındaki yerleşmiş kanaatlerden alır. Sağlıklı bir Nâci portresi ise ancak fikirlerinin ve eserlerinin değerlendirilmesiyle ortaya çıkabilir. Hâlbuki Nâci’nin bazı eserleri, değerlendirme bir tarafa, henüz yeni harflere bile aktarılmış değildir. Bu çalışma da böyle bir düşünceden hareketle, yeni bakış açıları oluşturma çabalarına bir katkı olmak üzere Muallim Nâci’nin Yâdigâr-ı Avnî adlı eserinin incelenmesini ve Arapça-Farsça kısımlarının Türkçeye tercümesinin yanında eserin Latin harflerine aktarılmasını konu almaktadır.
Telgraf ve Posta Nezaret Meclis-İdare Azasından Sâlim Bey'in 1315/1898 yılında yayımlanan hatırat... more Telgraf ve Posta Nezaret Meclis-İdare Azasından Sâlim Bey'in 1315/1898 yılında yayımlanan hatırat niteliğindeki eser. Eser, yazarın 1897 Türk-Yunan Savaşı'nın hemen ardından resmî görevle bulunduğu Teselya bölgesindeki izlenimlerini konu almaktadır.
Faik Reşad'ın Tanzimat döneminde okullarda ders kitabı olarak okutulmak üzere kaleme aldığı kitab... more Faik Reşad'ın Tanzimat döneminde okullarda ders kitabı olarak okutulmak üzere kaleme aldığı kitabet yani yazı yazma usullerini ihtiva eden kitabı. Eser, yazı yazma usullerini teorik ve pratik olarak ele almaktadır.
TÜRÜK Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2020
Modernleşme, dünyayı zorunlu olarak uluslaşmanın eşiğine getirmiştir. Bu durum, kimi milletler iç... more Modernleşme, dünyayı zorunlu olarak uluslaşmanın eşiğine getirmiştir. Bu durum, kimi milletler için yok oluşu beraberinde getirirken kimi milletler için de ulus kimlik üzerinden yeni bir inşa sürecini var kılmıştır. İkinci gruplandırmaya giren milletler olarak Yunanlıların ve Türklerin benzer pratikler sergilediği görülmektedir. Türklerden yaklaşık yüz yıl önce “Yunan” milli kimliğini inşa eden ve modernleşmeyi Batı dışından ilk deneyimleyen ulus olarak Yunanlılar, arkaik dilin ön plana çıktığı “Katharevusa” isminde bir dil inşa etmiş ve bu dilden yazılan eserlerden oluşan bir edebiyat kanonu oluşturmuşlardır. Şaşırtıcı olarak, bir asır sonra Türklerin uluslaşma yolunda milli bir kimlik inşa etmek için onlarla benzer biçimde Türkçenin arkaik dönemine vurgu yapan “Öztürkçe” girişimi olmuştur. Her iki milletin de kendisini Batı olarak tanımlamayışı, diğer yandan Batı tarafından doğulu olarak işaretlenmeleri ve benzemeye çalıştıkları medeniyet, kültür ile aynı zamanda bir hesaplaşmaya girişmelerinden hareketle bu çalışmada, söz konusu deneyimler arasındaki benzerliğin neden kaynaklanmış olabileceği ve bu pratiğin arkasında yatan sosyo-kültürel ve siyasal bir takım nedenler üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelime: Öztürkçe, Katharevusa, milli dil, milli kimlik, uluslaşma
Edebiyat ve toplum arasında bulunan çift yönlü ilişkinin bir sonucu olarak edebi eserlerde sosyal... more Edebiyat ve toplum arasında bulunan çift yönlü ilişkinin bir sonucu olarak edebi eserlerde sosyal eleştiri sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Necip Fazıl Kısakürek'in 1934 sonrası yazdığı şiirlerde sosyal eleştiri önemli bir yer tutar. Necip Fazıl, kültür değişmelerine bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal sorunların, zıt durumların, karmaşık toplum yapısının ifadesinde ve gelenek-modernite karşılaştırmasında "ev" ve "ağaç" metaforlarını değişik şekillerde kullanır. Bu çalışmada, söz konusu iki metafor üzerinden Necip Fazıl'ın sosyal eleştiri içerikli şiirleri incelenecektir.
Turgut Uyar (1927-1985) İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerindendir. Şairin ilk iki kitabı Arz-ı Ha... more Turgut Uyar (1927-1985) İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerindendir. Şairin ilk iki kitabı Arz-ı Hal (1949) ve Türkiyem (1952) kitaplarından sonra yayımladığı Dünyanın En Güzel Arabistanı’yla (1959) birlikte asıl şiirini bulduğu ve yeni bir şiire yöneldiği kabul edilmektedir. Merkezinde, bunalan bireyin bilincinin birtakım arayışlarının bulunduğu bu süreç içerisinde, Uyar şiiri yalnızca dil ve üslup yönüyle değişime uğramakla kalmaz. Dönemin siyasal ve toplumsal şartları içerisinde sanayileşmenin ve şehirleşmenin de getirdiği bireyin kendisine ve topluma yabancılaşmasıyla birlikte ortaya çıkan bir değerler çatışmasını da beraberinde getirir. Toplumun kültürel değerlerinin benimsenip benimsenmemesi veya hafife alınması bağlamında görülen bir toplumsal çatışma ve bu çatışmanın beslediği huzursuzluk Uyar şiirinin belirleyici özelliği olarak kendini göstermektedir. Bu huzursuzluk, şairin toplumla ve onun değerleriyle olan ilişkisini de yeniden düşündürtmeye yöneltmektedir. Bu bildiride, 50’li yılların çok partili ortamı içerisinde başlayan, 60’lı 70’li yılların siyasal çalkantısından geçen, diliyle, duyarlılıklarıyla Türk şiirinde ayrıcalıklı bir yer edinen Turgut Uyar şiirini, toplumsal değerlerle ve egemen söylemle olan ilişkisi bağlamında değerlendirmek istiyoruz. Şairin ilk şiirlerinde görülen Anadolu merkezli halkçı çizgiden gittikçe yalnızlıklarla, bunaltılarla karmaşıklaşan, beraberinde toplumun değer yargılarıyla yabancılaşmaya, kopuş ve ayrışmaya varan süreç ele alınarak çatışma unsurları ile bunları besleyen dinamikler ve sebepleri üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Turgut Uyar, birey, toplum, çatışma, yabancılaşma
TEKE Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 2019
Antalya"da 1920"li yıllarda başlayan ve günümüze kadar devam eden basın hayatı içerisinde Yeni Ha... more Antalya"da 1920"li yıllarda başlayan ve günümüze kadar devam eden basın hayatı içerisinde Yeni Hayat ve Doğu adlı dergilerin önemli bir yeri vardır. Muallimler Cemiyeti"nin yayın organı olarak çıkarılan Yeni Hayat ve Niyazi Recep Bey"in 1921 yılında çıkarmaya başladığı Doğu Antalya"da yayımlanan ilk dergilerdir. Doğu, ilk sayfalarını "fikir babamız ve millî şairimiz" olarak takdim ettiği Mehmet Emin Yurdakul"un yazı ve şiirlerine ayırmıştır. Böylece yayın politikasını milliyetçi bir çizgiye oturtan Doğu, daha sonraki sayılarında da bu amacını devam ettirmiş ve kısa süreli yayın hayatına rağmen edebiyat ve sanata verdiği ağırlıkla Antalya basın tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Bu çalışmada Antalya"nın ilk dergilerinden olan Yeni Hayat hakkında ulaşılan bilgiler değerlendirilecek, Doğu dergisinin ise mevut sayıları dikkate alınarak bir tanıtım ve incelemesi yapılacaktır.
Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Dergisi (SKAD), 2019
Bu çalışmada, Şemseddin Sami’nin gazetecilik ve dergiciliği ile ilgili kısa bir bilgi verildikten... more Bu çalışmada, Şemseddin Sami’nin gazetecilik ve dergiciliği ile ilgili kısa bir bilgi verildikten sonra Hafta’nın tüm sayıları dikkate alınarak bir tanıtım ve incelemesi yapılacak, ardından dergide bulunan yazıların sistematik indeksine yer verilecektir. Şemseddin Sami; roman, tiyatro, tercüme, ansiklopedi, lügat, gramer çalışmaları gibi eserleri ile bilinen Türk dilinin önemli yazar ve araştırmacılarındandır. Dilinin sadeleştirilmesi, eğitim ve öğretimin yaygınlaştırılması gibi konuların yanında bilimsel bilginin halka aktarılması meselesine de büyük önem vermiştir. “Cep Kütüphanesi” serisi ve ardından çıkardığı Aile ve Hafta dergileri bu amaca hizmet eden ansiklopedi çalışmalarının birer öncüsü niteliğindedir. 1880 yılında Aile dergisiyle kadın ve çocukların eğitilmesi konusuna odaklanan Şemseddin Sami, ardından çıkardığı Hafta dergisi ile hedef kitlesini genişleterek bu amacını devam ettirir. “Devrininciddi mecmualarından biri” olarak kabul edilen Hafta’da dil, edebiyat, eğitim, sanat, felsefe, tarih, coğrafya, fen bilimleri, antropoloji gibi pek çok alandaki bilginin halka tanıtılması amacını taşıyan yazılar mevcuttur.
Anahtar Kelime:Şemseddin Sami, Hafta Mecmuası, Hafta Dergisi, Türk Dili ve Edebiyatı
Osmanlı Devletinin savaşlar ve toprak kayıplarıyla yıprandığı ve kurtuluş yollarının çeşitli kole... more Osmanlı Devletinin savaşlar ve toprak kayıplarıyla yıprandığı ve kurtuluş yollarının çeşitli kolektif kimlikler bağlamında arandığı 19. yüzyıl, Türk şiirinin de bazı yenilik arayışları ile şekillendiği bir dönem olmuştur. Dönemin şiirinde işlenen vatan, millet, hürriyet, hamiyet, Osmanlılık, Türklük, şehadet, bayrak gibi kavramlara atfedilen manaların Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e kadar olan süreç içerisinde bir değişim gösterdiği görülür. Şiirlerde milletin savaş şevkini artırmak ve bir mensubiyet fikrini güçlendirmek/diri tutmak adına bu gibi kavramlar sıklıkla işlenmiştir. Bu makalede dönemin edebi karakterini şekillendiren şiirlerdeki millet, vatan, Osmanlılık, Türklük, şehadet gibi kavramlar incelenecek ve çok uluslu bir yapıya sahip olan Osmanlı’dan millî ve üniter devlet yapısının benimseneceği döneme kadar modern anlamda bir millet bilincinin oluşması sürecinde kan kavramına atfedilen çeşitli anlamlar kolektif kimlikler bağlamında tespit edilecektir.
Anahtar Kelime:ulus inşası, Tanzimat şiiri, kan, vatan
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Yayınları, 2022
Editörler:
Samet ÇAKMAKER
Mustafa GÖLEÇ
Hülya ÜRKMEZ
Büşra AY AÇAR
Tarih ve edebiyat disip... more Editörler:
Samet ÇAKMAKER
Mustafa GÖLEÇ
Hülya ÜRKMEZ
Büşra AY AÇAR
Tarih ve edebiyat disiplinlerinin birbirleriyle olan ilişkileri çeşitli yönlerden
araştırılmaya ve tartışılmaya muhtaçtır. Zira bu iki alan hem insan-olay-zaman
ve mekânla olan bağları hem de birer anlatı türü olarak benzerlikleri bakımından
yakın ilişki içindedir.
Edebiyat var olduğu zamanın sosyal, siyasal ve kültürel izlerini yansıtmak
bakımından tarihe yaklaşırken tarih de edebî bir nitelik kazanma eğilimindedir.
Tarih ve edebiyatın “belirlenmiş” sınırlarını yekdiğerine doğru genişletmek,
olgu ve kurmaca arasında epistemolojik kesişme ve geçişlilikleri gündeme getirir.
Endüstri devrimiyle birlikte disiplinler arasında yükselen duvarlar, dijital
devrim sonrasında ortaya çıkan günümüz iletişim toplumunun meydan okuması
ile karşı karşıyadır. Sosyal medya ve bilgi teknolojileri yeni bir zihinsel inşa
sürecini gündeme getirmekte, kurmaca ve hakikat arasındaki çizgi belirsizleşmektedir.
Sosyal bilimlerde de mesafeler daralmakta, disiplinler arası çalışmalar
önem ve ağırlık kazanmaktadır. Bu sebeple yakın dönemlerde tarihî söylem ile
edebî söylem arasındaki ilişkiyi sorgulayan ve dilin anlam kurucu rolüne vurgu
yapan yaklaşımlar bu iki alanın ve aralarındaki ilişkinin yeniden düşünülmesini
zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla, genelde tarih ve edebiyat, özelde ise Türk tarihi ve
Türk edebiyatı ilişkisine dair teorik problemler üzerinde yapılacak çalışmalara
ve konuyla ilgili yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Elinizdeki bu kitabın
amacı da edebiyat ve tarih disiplinleri arasındaki teorik ve aktüel etkileşimin ve
ilişkinin kuşatıcı bir şekilde ortaya konulmasıdır. Böylelikle tarih yazımı ve tarih
yazımı ve edebiyat ilişkisi Türkçe literatürde hissedilen eksikliğin bir nebze de
olsa giderilmesi umulmaktadır.
Sözün Tarihi-Tarihin Sözü: Tarih ve Edebiyat Arasında Yeni Yaklaşımlar Sempozyumu Bildiri Özetleri Kitabı, 2021
24-25 Kasım 2021 tarihlerinde Sakarya'da düzenlenen "Sözün Tarihi-Tarihin Sözü: Tarih ve Edebiyat... more 24-25 Kasım 2021 tarihlerinde Sakarya'da düzenlenen "Sözün Tarihi-Tarihin Sözü: Tarih ve Edebiyat Arasında Yeni Yaklaşımlar Sempozyumu" Bildiri Özetleri Kitabı
Uploads
Papers by Samet Çakmaker
Anahtar Kelime: Öztürkçe, Katharevusa, milli dil, milli kimlik, uluslaşma
Uyar şiirinin belirleyici özelliği olarak kendini göstermektedir. Bu huzursuzluk, şairin toplumla ve onun değerleriyle olan ilişkisini de yeniden düşündürtmeye yöneltmektedir.
Bu bildiride, 50’li yılların çok partili ortamı içerisinde başlayan, 60’lı 70’li yılların siyasal çalkantısından geçen, diliyle, duyarlılıklarıyla Türk şiirinde ayrıcalıklı bir yer edinen Turgut Uyar şiirini, toplumsal değerlerle ve egemen söylemle olan ilişkisi bağlamında değerlendirmek istiyoruz. Şairin ilk şiirlerinde görülen Anadolu merkezli halkçı çizgiden gittikçe yalnızlıklarla, bunaltılarla karmaşıklaşan, beraberinde toplumun değer yargılarıyla yabancılaşmaya, kopuş ve ayrışmaya varan süreç ele alınarak çatışma unsurları ile bunları besleyen dinamikler ve sebepleri üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Turgut Uyar, birey, toplum, çatışma, yabancılaşma
Anahtar Kelime:Şemseddin Sami, Hafta Mecmuası, Hafta Dergisi, Türk Dili ve Edebiyatı
Anahtar Kelime:ulus inşası, Tanzimat şiiri, kan, vatan
Books by Samet Çakmaker
Samet ÇAKMAKER
Mustafa GÖLEÇ
Hülya ÜRKMEZ
Büşra AY AÇAR
Tarih ve edebiyat disiplinlerinin birbirleriyle olan ilişkileri çeşitli yönlerden
araştırılmaya ve tartışılmaya muhtaçtır. Zira bu iki alan hem insan-olay-zaman
ve mekânla olan bağları hem de birer anlatı türü olarak benzerlikleri bakımından
yakın ilişki içindedir.
Edebiyat var olduğu zamanın sosyal, siyasal ve kültürel izlerini yansıtmak
bakımından tarihe yaklaşırken tarih de edebî bir nitelik kazanma eğilimindedir.
Tarih ve edebiyatın “belirlenmiş” sınırlarını yekdiğerine doğru genişletmek,
olgu ve kurmaca arasında epistemolojik kesişme ve geçişlilikleri gündeme getirir.
Endüstri devrimiyle birlikte disiplinler arasında yükselen duvarlar, dijital
devrim sonrasında ortaya çıkan günümüz iletişim toplumunun meydan okuması
ile karşı karşıyadır. Sosyal medya ve bilgi teknolojileri yeni bir zihinsel inşa
sürecini gündeme getirmekte, kurmaca ve hakikat arasındaki çizgi belirsizleşmektedir.
Sosyal bilimlerde de mesafeler daralmakta, disiplinler arası çalışmalar
önem ve ağırlık kazanmaktadır. Bu sebeple yakın dönemlerde tarihî söylem ile
edebî söylem arasındaki ilişkiyi sorgulayan ve dilin anlam kurucu rolüne vurgu
yapan yaklaşımlar bu iki alanın ve aralarındaki ilişkinin yeniden düşünülmesini
zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla, genelde tarih ve edebiyat, özelde ise Türk tarihi ve
Türk edebiyatı ilişkisine dair teorik problemler üzerinde yapılacak çalışmalara
ve konuyla ilgili yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Elinizdeki bu kitabın
amacı da edebiyat ve tarih disiplinleri arasındaki teorik ve aktüel etkileşimin ve
ilişkinin kuşatıcı bir şekilde ortaya konulmasıdır. Böylelikle tarih yazımı ve tarih
yazımı ve edebiyat ilişkisi Türkçe literatürde hissedilen eksikliğin bir nebze de
olsa giderilmesi umulmaktadır.
Anahtar Kelime: Öztürkçe, Katharevusa, milli dil, milli kimlik, uluslaşma
Uyar şiirinin belirleyici özelliği olarak kendini göstermektedir. Bu huzursuzluk, şairin toplumla ve onun değerleriyle olan ilişkisini de yeniden düşündürtmeye yöneltmektedir.
Bu bildiride, 50’li yılların çok partili ortamı içerisinde başlayan, 60’lı 70’li yılların siyasal çalkantısından geçen, diliyle, duyarlılıklarıyla Türk şiirinde ayrıcalıklı bir yer edinen Turgut Uyar şiirini, toplumsal değerlerle ve egemen söylemle olan ilişkisi bağlamında değerlendirmek istiyoruz. Şairin ilk şiirlerinde görülen Anadolu merkezli halkçı çizgiden gittikçe yalnızlıklarla, bunaltılarla karmaşıklaşan, beraberinde toplumun değer yargılarıyla yabancılaşmaya, kopuş ve ayrışmaya varan süreç ele alınarak çatışma unsurları ile bunları besleyen dinamikler ve sebepleri üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Turgut Uyar, birey, toplum, çatışma, yabancılaşma
Anahtar Kelime:Şemseddin Sami, Hafta Mecmuası, Hafta Dergisi, Türk Dili ve Edebiyatı
Anahtar Kelime:ulus inşası, Tanzimat şiiri, kan, vatan
Samet ÇAKMAKER
Mustafa GÖLEÇ
Hülya ÜRKMEZ
Büşra AY AÇAR
Tarih ve edebiyat disiplinlerinin birbirleriyle olan ilişkileri çeşitli yönlerden
araştırılmaya ve tartışılmaya muhtaçtır. Zira bu iki alan hem insan-olay-zaman
ve mekânla olan bağları hem de birer anlatı türü olarak benzerlikleri bakımından
yakın ilişki içindedir.
Edebiyat var olduğu zamanın sosyal, siyasal ve kültürel izlerini yansıtmak
bakımından tarihe yaklaşırken tarih de edebî bir nitelik kazanma eğilimindedir.
Tarih ve edebiyatın “belirlenmiş” sınırlarını yekdiğerine doğru genişletmek,
olgu ve kurmaca arasında epistemolojik kesişme ve geçişlilikleri gündeme getirir.
Endüstri devrimiyle birlikte disiplinler arasında yükselen duvarlar, dijital
devrim sonrasında ortaya çıkan günümüz iletişim toplumunun meydan okuması
ile karşı karşıyadır. Sosyal medya ve bilgi teknolojileri yeni bir zihinsel inşa
sürecini gündeme getirmekte, kurmaca ve hakikat arasındaki çizgi belirsizleşmektedir.
Sosyal bilimlerde de mesafeler daralmakta, disiplinler arası çalışmalar
önem ve ağırlık kazanmaktadır. Bu sebeple yakın dönemlerde tarihî söylem ile
edebî söylem arasındaki ilişkiyi sorgulayan ve dilin anlam kurucu rolüne vurgu
yapan yaklaşımlar bu iki alanın ve aralarındaki ilişkinin yeniden düşünülmesini
zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla, genelde tarih ve edebiyat, özelde ise Türk tarihi ve
Türk edebiyatı ilişkisine dair teorik problemler üzerinde yapılacak çalışmalara
ve konuyla ilgili yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Elinizdeki bu kitabın
amacı da edebiyat ve tarih disiplinleri arasındaki teorik ve aktüel etkileşimin ve
ilişkinin kuşatıcı bir şekilde ortaya konulmasıdır. Böylelikle tarih yazımı ve tarih
yazımı ve edebiyat ilişkisi Türkçe literatürde hissedilen eksikliğin bir nebze de
olsa giderilmesi umulmaktadır.