337
Planlama 2021;31(2):337–351 | doi: 10.14744/planlama.2021.09226
ARAŞTIRMA / ARTICLE
Rüzgârdan Enerji Üretiminin Sosyo-Mekânsal Duyarlılık Alanları:
İzmir Örneği
Socio-spatial Sensitivity Areas in Wind Energy Transition:
The Case of İzmir
Başak Demir,1
Anlı Ataöv2
1
Çankaya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara
2
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara
ÖZ
ABSTRACT
Artan nüfus, gelişen sanayi ve fosil yakıt temelli donanıma sahip günümüz yaşam koşulları nedeniyle enerji ihtiyacı giderek
artmaktadır. Bu çerçevede enerji ihtiyacına uzun vadeli çözüm
arayışında yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş ön plana çıkmakta; ancak zaman zaman bu süreçlerde toplum tepkisiyle
karşılaşılmaktadır. Bu çalışma, önemli bir yenilenebilir kaynak
olan rüzgâra odaklanarak; Türkiye’deki tesislerin beşte birinin ve
yoğun toplum tepkisinin yer aldığı İzmir bağlamında rüzgârdan
enerji üretme sürecini toplumsal bir bakış açısıyla değerlendirmektedir. Rüzgârdan enerji üretiminin toplumsal algıda yer eden
doğal çevre ve ekonomik yaşam (tarım, hayvancılık), duyusal
(görüntü bütünlüğüne etki, gürültü), sağlık (insan sağlığına etki),
teknolojik (manyetik alan ve türbin sayısı) alanlardaki duyarlılıkları tespit edilerek, bireysel ve kolektif algıyı temsil eden görüşler
ortaya koyulmaktadır. Bulgular toplumsal duyarlılığın geçerliliğini
göstermektedir; bununla birlikte ifade edilen konuları sorun olarak görmeyen bir görüşün de olduğu görülmektedir. Bu durum,
etkinin olmadığı düşüncesi ile ya da başkalarından duyduğuna dayanarak duyarlılık değerlendirmesi yapıldığı olasılığını da gündeme getirmektedir. Çalışmanın bulguları İzmir bağlamında, sayıca
giderek artan rüzgâr tesislerinin toplumda rüzgâr enerjisi konusunda bir “doygunluk” oluşturduğunu; tesislerin yer seçiminde
doğa ve insan faaliyetlerinin gerçekleştiği alanlara olan “mesafe”
koşulunun belirlenmesi ve buna paralel olarak tesislerin belli bir
alanda yoğunlaşması ile gelişen kümülatif etkinin de dikkate alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca bu süreçlerde halkın
yer alması gerekliliği ve bilgilenme ihtiyacı açıkça görülmektedir.
Growing energy need is obvious considering the increasing population, industrial development, together with today's fossil fuel
based living conditions. Within this framework renewable energy
transition is inevitable in search for a long-term solution to this
growing energy need. However, several public oppositions are encountered during such transition processes. This study focuses on
the wind energy - an important source of renewable energy - in
case of İzmir which is the leading city in Turkey in terms of number
of wind farms as well as intensive public oppositions. Study reveals
social sensitivity areas of wind energy production regarding natural environment and economic life (agriculture, animal husbandry),
sensory (effect on visual integrity, noise), health (effect on human
health), technological (magnetic field and turbine number) issues.
The study reveals individual and collective perceptions about the
sensitivity areas, on the other hand, there is an opinion that does
not consider the expressed issues as a problem. The findings show
the validity of social sensitivity, but also raise the possibility of
making sensitivity assessment based on the thought that there is
no such thing or what he heard from others. According to the
findings of the study, increasing number of wind farms within the
context of İzmir creates a “saturation” among the society about
wind energy. In this respect, “minimum distance” criteria should
be determined for the wind farm site selection to the areas where
nature and human activities take place. “Cumulative effect” caused
by the concentration of wind farms in a certain area should also be
taken into consideration. Finally, public participation during these
processes and being informed is urgent.
Anahtar sözcükler: Rüzgar enerjisi; toplumsal duyarlılık alanları; toplumsal tepki.
Keywords: Wind energy; social sensitivity areas; public opposition.
Geliş tarihi: 03.12.2020 Kabul tarihi: 21.05.2021
Online yayımlanma tarihi: 27.05.2021
İletişim: Başak Demir
e-posta: bdemir@cankaya.edu.tr
OPEN ACCESS This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
338
1. Giriş
Değişen iklim koşulları, sürdürülemez büyüme hızı ve ekolojik düzendeki önemli kırılmalar ve yıkımlar, yenilenebilir enerji
kaynaklarının kullanımını ön plana çıkartmaktadır (IEA, 2015;
IPCC, 2012, 2020; Yılmaz, 2012). Rüzgârdan enerji üretimi,
enerji kapasitesi ve ekonomik olarak diğer yenilenebilir enerji
kaynaklarına göre daha verimli görülmektedir (Kılıç vd., 2017).
Bu nedenle, rüzgârdan enerji üretiminin merkezi düzeyde ulusal ve uluslararası anlaşmalar, raporlar, yasa ve politikalarla
desteklendiği ve bunun toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenmesine yönelik bir beklenti olduğu izlenmektedir (Aitken, 2010; Kılıç vd., 2017). Ancak, rüzgârdan enerji üretiminin
gelişimi hakkındaki kararlar, toplumsal kaygıları dikkate almamaktadır. Bu durum toplumun tepki göstermesi için meşru bir
temel yaratmaktadır. Bu türde alınan ve uygulanan kararlar,
halk için düş kırıcı, mutsuz ve tatminsiz bir deneyime dönüşmekte, halkı sonunda rüzgâr enerjisi gelişimine itiraz etmeye götürmektedir. İtiraz konularının temelinde, yenilenebilir
enerji hakkındaki kararların insan ve çevre üzerinde dayatmacı
olması yatmaktadır. Bununla birlikte, rüzgârdan enerji üretimine maruz bırakılmak, adaletsizlik söylemi üzerinden toplumun duygusal bir tepki vermesine neden olmaktadır (DuPont,
1981; Short, 2002; Wolsink, 2000).
Rüzgârdan enerji üretimi teknoloji-yoğun bir süreç olarak yürütülmektedir (Toja-Silva vd., 2013; Tetra Tech, 2008). Buna
karşılık, toplumun verdiği geribildirimler, bunun aslında toplumsal bir süreç olduğuna dair de ipuçları vermektedir. Özellikle, Avrupa ve Kuzey Amerika’da son 20 yıldır, teknoloji odaklı
çalışmalara kıyasla rüzgâr enerjisinin toplumsal boyutu ile ilgili
yürütülen daha az sayıda çalışma olduğu bilinmektedir. Türkiye
bağlamına özgün rüzgârdan enerji üretimi üzerine yapılmış bazı
çalışmalara rastlanmakla birlikte (Altaş, 1998; Aydın, 2013;
Koç, 1996; Özgener, 2002), toplumsal konuları ele alan çalışmalar sayıca oldukça azdır (Kılıç vd., 2017; Palabıyık vd. 2010).
Bu durum, Türkiye'de rüzgârdan enerji üretim uygulamalarının
merkezi düzeyde “yaygınlaştırılması” hedefi ve özel sektöre
yönelik teşviklerin geliştirilmesi ile toplumsal önceliğin ikinci
plana düşmesi; bununla birlikte, bu konunun dikkate alınmadığı
uygulamaların çoğalması sonucunda tepkilerin son dönemlerde başlamış olması olarak açıklanabilir. Söz konusu gelişmeler,
rüzgârdan enerji üretimine toplumsal bir süreç olarak bakma
ihtiyacını vurgulamakta, toplumsal boyutu ele alan çalışmaların yapılması ihtiyacını doğurmaktadır. Türkiye, Avrupa'daki
rüzgârdan enerji üretme potansiyeline en fazla sahip ve son
yıllarda rüzgârdan enerji üretim hedeflerini oldukça yüksek tarif etmiş bir ülke olarak görülmektedir (TÜREB, 2019). T. C.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan Türkiye Ulusal Yenilenebilir Enerji Eylem Planı (2014) 2023 yılında
20.000 MW rüzgâr enerji potansiyelinin işletilir hale gelmesini
öngörmektedir. Bu hedefe ulaşabilmek için özel sektörün katılımıyla rüzgâr enerji tesislerinin kurulması merkezi yönetim
PLANLAMA
tarafından desteklenmekte, ancak süreç, mekânsal planlarla
eşgüdüm içinde ilerlemekten ziyade tesisleri lisanslama biçiminde yürütülmektedir. Genel olarak, 24 ile 36 ay arasında
değişen bu süreç, (i) ön lisans, (ii) Çevre Etki Değerlendirme
(ÇED), (iii) kurumsal görüş alma, (iv) mülkiyet değişimi, (v)
imar planlarının revizyonu ve (vi) Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu (EPDK) onayını içeren altı aşamadan oluşmaktadır.
Buna göre, ön lisans kapsamında firma tarafından EPDK’ya sunulan enerji üretimi yapma talebini, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde gerçekleşen ve 50 MW üzerindeki başvurular
için geçerli olan ÇED süreci takip etmektedir. Rüzgâr tesislerini kurmak için önerilen alanın kullanım ve statü özelliğine
göre (doğal çevre, orman, kültürel miras, tarım alanı, askeri
alan gibi) sayısı 25–30'a kadar çıkabilen ilgili tüm bakanlık ve
kurumlardan görüş yazısı alınmaktadır. Olumlu görüş ve onayların alınması üzerine söz konusu arazinin, mevcut statüsünden çıkartılıp Enerji Bakanlığı üzerinden kamuya transfer ya da
kamulaştırma yoluyla, mülkiyet değişikliği gerçekleştirilmekte,
bunu imar planının tadilatı aşaması takip etmektedir.
Çok boyutlu bir biçimde ele alınması beklenen, oldukça uzun
ve özel sektör için stresli geçen bu süreç, farklı kademelerdeki (il ve ilçe) planlama süreçlerinden bağımsız olarak yürütülmekte, etkileri dikkate alınması gereken bir yer seçimi konusundan ziyade birçok kurumun dahil olduğu salt bürokratik bir
lisans alma işine dönüşmektedir. Yenilenebilir enerji öncelikli
kamusal yarar olarak tanımlandığı için rüzgâr enerji tesisleri ekolojik değeri olan alanlar da dahil olmak üzere, kültürel
miras, su, orman ve tarım alanları gibi hem doğal ve kültürel
değeri olan hem de sosyo-ekonomik faaliyetlerin yapıldığı özel
alanların yanında ya da içinde yer seçebilmektedir. Bunun yanı
sıra, rüzgâr tesislerinin bu tip özel alanlara ve insan yerleşimlerine olan uzaklığına duyarlı bir mevzuat bulunmamakta; mevcut yasal uygulamaların yaptırımları ise kısıtlı kalmaktadır. Bu
durum, rüzgârdan enerji üretimine karşı toplumsal tepkinin
oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Öte yandan, Türkiye'de katılımlı planlama süreçleri, yasal olarak sadece halkın görüşünü
alan bir katılım seviyesinde tarif edilmekte olup, pratikte ise,
karar verme süreçlerine katılım yöneticilerin inisiyatiflerine
bağlı olarak uygulanmaktadır.
Türkiye bağlamında, rüzgârdan enerji üretim sürecinde toplumun yerinin ve rolünün göreceli olarak yetersiz tarif edilmiş olması ve bu yüzden etkisiz kalması nedeniyle merkezi
bir bakış açısıyla yürütülen sürecin yerelle uzlaşıcı olması yerine yerelde tepkisel karşılandığı gözlemlenmektedir. Bu da,
rüzgârdan enerji üretim sürecine teknik çözümlerin üstünde
toplumsal ve yerele özgü bir duyarlılık ile yaklaşılması ihtiyacını doğurmaktadır. Böyle bakıldığında, bu süreçte birbiriyle
ilişkili iki konu ön plana çıkmaktadır. Birincisi, toplumsal tepkilerin oluşum süreçlerinin irdelenmesi, bu kapsamda mevzuatın izin verdiği fırsatlar çerçevesinde ulusal düzeyde yürütülen
rüzgârdan enerji gelişim sürecine yerelde dahil olamayan ak-
Başak Demir, Anlı Ataöv
törlerin toplumsal örgütlenmelerinin, organize olma kapasitelerinin, bunu tetikleyen psiko-sosyal dinamiklerin, toplumsal
tepkilerinin ve biçimlerinin kendi bağlamlarına göre anlaşılmasıdır. İkincisi, rüzgârdan enerji üretim sürecinde rüzgar tesislerinin yer seçimlerinden kaynaklı toplumda gelişen duyarlılık
alanlarının tanımlanmasıdır.
Buradan yola çıkarak, bu yazı, önemli bir yenilenebilir enerji
kaynağı olan rüzgârdan enerji üretim sürecini toplumsal bir bakış açısıyla değerlendirmekte ve yereldeki sosyal ve mekânsal
konularla ilişkili duyarlılığı mercek altına almaktadır. Bunu,
Türkiye'nin rüzgârdan enerji üretiminin beşte birinin (%19,2)
ve en yoğun kurulu rüzgâr gücünün yer aldığı, ve Türkiye'deki
toplumsal düzeyde en fazla “ret” sesi getiren İzmir (TÜREB,
2019) örneği üzerinden yapmaktadır. Bu kapsamda, İzmir ilinde, farklı büyüklükteki enerji santrallerine farklı uzaklıklarda
olan 8 yerleşimde yürütülen betimleyici araştırma bulgularını
sunarak Türkiye bağlamına özgün ipuçlarını keşfetmeye çalışmaktadır. Toplumsal tepkilerin oluşum süreçleri ve bağlamsal
örgütlenmeleri ile ilgili kuramsal çerçeve ve araştırma bulguları ayrıntılı bir tartışmayı gerektirdiği için başka bir yazı konusu
olarak ele alınacaktır.
Yazı dört bölümü içermektedir. Önce, çoğunlukla Avrupa ve
Kuzey Amerika ülkelerinde yapılmış çalışmaları temel alarak,
enerji gelişim sürecinin toplumsal boyutuyla ilgili yapılan kuramsal tartışmalar sunulmaktadır. Sonra, yürütülen araştırmanın yöntemsel kurgusu paylaşılmaktadır. Üçüncü bölümde,
araştırma bulguları, son bölümde, bulguların değerlendirilmesi
ve toplumla bütünleşik rüzgâr enerji üretimine yeni bakış açısı
önerileri verilmektedir.
2. Rüzgâr Enerjisinin Toplum ile İlişkisinin
İpuçları
Küresel ısınma ve yerel düzeyde yaşanan çevre problemleri ile
yenilenebilir enerjinin önemi ve gerekliliği ön plana çıkmaktadır. 1980’lerden beri yürütülen araştırmalar küresel iklim
değişikliğinin nedenlerinden %75’inin enerji tüketiminden kaynaklandığını ortaya koymaktadır (IEA, 2015). Türkiye genelinde, Türkiye Elektrik İletim A. Ş.'nin 2018 yılında yayınladığı
son raporuna göre 2013–2018 yılları arasında yıllık üretilen
elektriğin yaklaşık %70’i fosil yakıtlar (doğal gaz, taş kömürü,
asfaltit, linyit ve termik) kullanılarak üretilmiştir. Oysa, ülkemizde oldukça sınırlı sayıda petrol, kömür ve doğal gaz yatakları bulunmakta; 2018 yılında her üç kaynak için de üretimin
tüketime oranı %10’un altında kalmaktadır (TEİAŞ, 2018). Bu
veriler Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılamakta kullandığı kaynakların çok büyük bir kısmını doğrudan yurtdışından temin
ettiğini göstermektedir. Buna karşılık, doğal yaşam döngüsü
devam ettiği sürece var olacak rüzgârın, enerji üretim tesisleri
duyarlı ve sürdürülebilir bir şekilde yer seçtiği sürece yaygınlaşabilme potansiyeline sahip olduğu da bilinmektedir.
339
Buna paralel olarak, rüzgârın da içinde olduğu yenilenebilir
kaynaklardan enerji üretimi ile ilgili ülkesel ve bölgesel büyük
hedefler belirlenmektedir ancak toplumun bu tür bir enerji üretimini kabul edip etmeyeceği sorgulanmamaktadır. Yenilenebilir enerji üretimi, üretim teknolojilerini geliştirmeye
odaklı teknik bir süreç olarak ele alınmaktadır. Bu, teknolojiyi insan ve doğa ile karşı karşıya bırakmaktadır. Rüzgârdan
enerji üretmek sadece teknolojik bir faaliyet değildir; toplumsal boyutu da düşünülmelidir. Nitekim, bu boyuta odaklanan
çalışmalar, rüzgârdan enerji üretiminden kaynaklanan yereldeki “gerilim” veya “kabul” üzerinde durmaktadır (Kılıç vd.,
2017). Buna referansla, bir yandan, Arka Bahçemde Olmasın
Tutumu (NIMBY-Not In My Backyard) gibi duyarlılık hareketleri ve/veya yerel tepkileri tartışan (örnek: Burningham,
2000; Devine-Wright, 2005; Swofford ve Slattery, 2010) ve
rüzgâr enerjisine karşı bireysel/toplumsal tepkileri farklılaştıran nedenleri araştıran (örnek: Gype, 1995; Simon, 1996;
Krohn ve Damborg, 1999; Wolsink, 1988) çalışmalar varken;
öte yandan, rüzgârdan enerji üretiminin toplumsal etkilerini
tartışan çalışmalara (örnek: Devine-Wright, 2007; Wolsink,
2012; Wüstenhagen vd. 2007) rastlanmaktadır. Bu çalışmalar,
rüzgâr enerji tesislerinin kurulumunun yerelde bazı tepkilerle sonuçlandığını vurgulamakta, bu tepkilerin yönünü (olumlu
ve olumsuz gibi) ve düzeyini (direnç, muhalefet, ret gibi) belirleyen tutum, yaklaşım, bilgilenme, ekonomik ortaklık gibi
yönlendiricileri araştırmakta ve toplumun rüzgâr tesislerinden
dolayı duyarlılık geliştirdiği alanları göstermektedir (Şekil 1).
Tüm bu çıkarımlar, rüzgârdan enerji üretim biçiminin teknolojik gelişim ile olan ilişkisinin yanında toplum ve yerellik ile olan
bağının kurulması ihtiyacını ortaya koymaktadır.
Yurtdışında yapılan toplumsal odaklı çalışmaların çıktıları araştırmanın yapıldığı bölgelerdeki yerel toplumsal özellikleri yansıtmakta olup, bunların Türkiye'ye ne kadar uygun olup olmadığı bir araştırma konusudur. Türkiye'nin bağlamsal özellikleri
çerçevesinde rüzgârdan enerji üretiminin toplumda yarattığı
gerilimi ele alan kısıtlı sayıda çalışma (Güzel, 2013; Özçam,
2016; Peker, 2013, 2005) genelde tutum, beklentiler ve aktörler arası ilişkiler üzerinedir. Bu çalışmalar, çatışma durumlarını
tartışmakta ve çözüm yollarını araştırmaktadır. Rüzgâr enerjisi
üretiminde toplumu rüzgârdan enerji üretimini kabule veya
bu üretim biçimini reddetmeye götüren hassasiyet alanlarını
bilimsel olarak anlamaya ihtiyaç vardır. Nitekim, bu yazıda sunulan araştırmanın temel amacı da budur.
Buradan yola çıkarak, bu bölümde rüzgâr enerjisinin toplumsal boyutuna odaklanan uluslararası çalışmalardan örnekler
verilmektedir. Bunlar iki temel grupta toplanabilir. Birinci
grupta yer alan çalışmalar, toplumun rüzgar enerjisine karşı
tutumu ve tepkileri ile ilgili olup, dört başlıkta incelenmektedir: (i) rüzgarın diğer enerji kaynakları ile karşılaştırıldığında,
(ii) rüzgar tesislerinin yanında olup olmadığında, (iii) enerji
üretiminden gelen ekonomik faydanın parçası olunduğunda ve
PLANLAMA
340
Şekil 1. Rüzgâr tesisleri etkileri, sosyo-mekânsal duyarlılık alanları, yerellik, tepki ve tepkiyi yönlendiriciler.
bilgilenildiğinde ve (iv) rüzgardan enerji üretimi ile ilgili bakış
açısına göre rüzgar enerji üretiminin toplumsal olarak nasıl
desteklendiğine veya rahatsızlık seviyesinin nasıl değiştiğine
bakılmaktadır.
Toplumsal boyuta odaklanan ikinci grup çalışmalar, rüzgârdan
enerji üretim sürecinde toplumun etkilendiği alanların ortaya
çıkartılması ile ilgilidir. Bunlar, (i) çevresel (doğal ve kültürel),
(ii) ekonomik, (iii) duyusal ve (iv) teknolojik olarak gruplandırılabilir. Bu kısımda, ayrıca, toplumsal hassasiyetin oluşmasıyla
ilişkili olabilecek rüzgâr tesislerinin yer seçiminde yukarıdaki
doğal çevre, ekonomik faaliyet ve yerleşim alanlarına uzaklığı,
Türkiye ve Avrupa ülkelerindeki yasal uygulamalar temel alınarak karşılaştırmalı olarak değerlendirilmektedir.
2.1 Toplumsal Tepki ve Yönlendiricileri
Toplumsal tepkiye odaklanan ilk grup çalışmalar, yenilenebilir
enerji kaynaklarını diğer fosil yakıtlar ile karşılaştırarak halkın
tercihine ve desteğine bakmaktadır. Bu konuda en sık atıfta
bulunulan çalışma, Krohn ve Damborg'un (1999) 1990'lı yıllarda İngiltere, ABD, Kanada, İsveç, Almanya, Hollanda ve Danimarka ülkelerinde yapılan araştırmaları incelediği çalışmadır.
Krohn ve Damborg'un (1999) değerlendirmeleri, yenilenebilir
enerjinin genel olarak tercih edildiğini göstermektedir. Amerikalıların %42’si enerji araştırmalarında federal bütçeden yenilenebilir enerjinin destek almasını en öncelikli konu olarak
belirtmekte; enerjinin en fazla üretildiği fosil yakıtlar ve nükleer enerji, sırası ile %7 ve %9 ile son sırada yer almaktadır
(Breglio, 1995). Benzer şekilde, Danimarka'da da yenilenebilir
enerjiye karşı halkın tavrının olumlu olduğu ifade edilmektedir (DWTMA, 1993). Her 5 Danimarkalıdan 4’ü yenilenebilir
enerjinin enerji politikasında öncelikli bir konu olması gerektiğini belirtmekte, bu görüşe katılmayanlar ise sadece %9'u
temsil etmektedir. Ulusal enerji politikaları ve bütçeleri içerisinde yenilenebilir enerjinin önceliği yukarıdaki çalışmalarda
tespit edilmekte olup, Kanadalıların %79’unun yenilenebilir
enerjiyi kendi kullanımları açısından değerlendirdikleri ve kendi bölgelerinde elektriği satın aldıkları üretici firmanın rüzgâr
enerjisine öncelik vermesi gerektiğine inandıkları yönündedir
(Omnibus Report, 1995). DWTMA’nın (1993) yürüttüğü Tutum Anketine (Holdningsundersogelse) göre, Danimarkalıların %82’si Danimarka’nın daha fazla rüzgâr enerjisinden yararlanması gerektiğini düşünmektedir; Gype’ın (1995) çalışması
Hollandalıların %80’inin rüzgâr enerjisini desteklerken, %5’inin
karşı çıktığını ve %15’inin ise kayıtsız kaldığını belgelemektedir. İngiltere’de, 1990–1996 yılları arasında gerçekleştirilen 13
araştırma ise 10 kişiden 8'inin rüzgâr enerjisini desteklediğini
ortaya koymaktadır (Simon, 1996).
2000'li yıllarda, Avusturalya, New South Wales’de (NSW)
2000'den fazla bölge sakini ve 300 işletmeyle yapılan anket
çalışması sonuçları, çalışmaya katılanların %85'inin NSW’deki,
%80’inin yaşadıkları yerdeki rüzgâr tesis gelişimlerini desteklediğini göstermektedir (AMR Interactive, 2010). IPSOS'un
2010'da Türkiye'nin de içinde bulunduğu 23 ülkede uyguladığı anket çalışması ise, yenilenebilir enerji kaynaklarının, fosil
yakıtlar ve nükleer enerjiye göre %50–70 daha fazla desteklendiğini göstermektedir (IPSOS, 2010). Fukushima Nükleer
Tesisi'nde gerçekleşen kazadan sonra, IPSOS’un 2012'de tekrarladığı çalışma, yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil yakıt ve
nükleer enerjiye göre benzer oranlarda desteklendiği sonucunu ortaya koymaktadır (IPSOS, 2012).
İkinci çalışma grubu “Arka Bahçemde Olmaz” (NIMBY-Not
In My Back Yard) tutumuna odaklanmaktadır. NIMBY en basit tarifiyle, bir tesisin gerekli olduğunu kabul etmekle birlikte
Başak Demir, Anlı Ataöv
kişilerin yerelliklerinde kurulmasına gösterdiği muhalefeti tanımlamaktadır (Kılıç vd., 2017; Swofford ve Slattery, 2010).
Genellikle, altyapı ve enerji projelerinde görülmektedir.
Rüzgâr çiftliklerine karşı NIMBY tutumu toplumun gösterdiği
genel destek ile yereldeki aktif direnç farkı olarak tanımlanmaktadır (Devine-Wright, 2005; Kraft ve Clary, 1991; Van der
Horst, 2007). Bireyler rüzgâr enerjisini fikir düzeyinde desteklerken; yakınlarında gerçekleşmesine karşı olmaktadırlar. Kılıç
vd. (2017) NIMBY tutumunun rüzgâr tesislerinin mekânsal
yakınlaşmayla ilişkili olduğunu, ancak yereldeki birey ve topluluk arasındaki beklenti farklılıkları ve maliyetinin paylaşımıyla
değiştiğini vurgulamaktadır.
NIMBY tutumu, karmaşık bir yapı ve dinamiğe sahiptir. Yatırım
sahipleri, merkezi politikacılar, yerel bürokrasi, sivil toplum
temsilcileri, aktörler arası ilişkiler, yerel halk ile iletişim, süreçteki kopukluklar ve bundan kaynaklanan şüphecilik, süreci
karşıt harekete dönüştürebilen araçlar olarak görülmektedir.
Wolsink (2007) halkın rüzgâr enerjisine karşı tutumunu rüzgâr
tesislerine karşı olan tutumundan ayırmaktadır. Aitken (2010)
halkın çoğunluğunun genelde rüzgâr enerjisini kabul ettiğini
ancak buna karşı çıkanların görüşlerinin de göz ardı edilmemesi gerektiğini, bu gruplarla güven ilişkisi kurulmasının, bilgi ve
deneyimlerine güvenilmesinin çok önemli olduğunu vurgulamaktadır. Bununla birlikte, NIMBY tutumunu, manipüle edici,
toplumsal uzlaşmayı zedeleyici, muhalefeti basitleştirici, dar
açılı olmakla eleştiren çalışmalar da vardır (Evans vd., 2011;
Wolsink, 2007). NIMBY tutumunun her zaman geçerli olmadığı dahi söylenmektedir. Örneğin, Warren ve Birnie (2009)
İskoçya ve İrlanda'da ters bir NIMBY tutumu olduğundan bahsetmekte, öyle ki rüzgâr tesislerini türbinlere yakın yaşayanların, uzak yaşayanlardan daha fazla desteklediğini savunmaktadır. Buna ek olarak, Wolsink’e (2000) göre, NIMBY tutumunu
sergileyen sakinlerin muhalefeti yalnızca yakınlık endişelerine
dayanmamaktadır.
Toplumsal tutuma odaklanan üçüncü çalışma grubu, toplumun
bilgilenmesi ve ekonomik paydadan yararlanması üzerinde durmaktadır. Gype (1995), Hollanda'daki çalışmasında, rüzgârdan
enerji üretim projelerinin planlama ve inşaat süreçlerinde
toplumun bilgilenmesinin, projelere karşı tutumu iyileştirdiğini göstermektedir. Benzer bir şekilde, Krohn ve Damborg da
(1999) Danimarka’daki 12000 nüfuslu ve elektrik tüketiminin
%98'inin rüzgâr enerjisinden karşılandığı Sydthy Belediye’sinde, enerji üretimi konusunda yüksek seviyede bilgi sahibi olan
kişilerin, daha az bilgi sahibi olan kişilere göre rüzgâr enerjisiyle ilgili daha olumlu düşündüğünü vurgulamaktadır. Bilgilenme ile insanların en yakın türbine ve türbin sayısına karşı
tutumlarının değişmediğini ifade etmektedir. Ayrıca, Sydthy
Belediyesi'nde rüzgâr türbinleri, %58’inin yöre halkının ortak
olduğu bir kooperatife aittir. Bu sayede, kooperatif üyeleri
evlerinin yakınlarına rüzgâr türbini dikilmesini daha rahat kabul etmektedir. Benzer şekilde, Warren ve McFadyen (2010),
341
Slattery vd. (2013) ve Mulvaney vd. (2013), çalışmalarında yerel halkın mülkiyetindeki rüzgâr tesislerini daha olumlu tutumla karşıladığını ortaya koymaktadır. Bir projenin sahiplik yapısının halkın benimsemesi üzerinde önemli bir etkisi olduğunu
belirten diğer çalışmalar (Haggett ve Toke, 2006; Sonnberger
ve Ruddat, 2017), projelerin büyük bir enerji şirketi veya yerel
bağlantısı olmayan bir yatırımcıdan ziyade yerel enerji kooperatiflerine ait olduklarında genellikle daha uygun görüldüğünü
göstermektedir. Sahiplilik yanında, rüzgârdan enerji üretiminin
ekonomik katkıları da yerel halkın fayda sağladığı alanlar olarak
dile getirilmektedir. Örneğin, Munday vd. (2011), bu bağlamda, kira getirisi, müteahhitlik hizmetleri, istihdam, yerel topluluklara mali yardımlar, peyzaj geliştirme, yol sunumu, eğitim
ziyaretleri gibi konulardan bahsetmektedir. Rüzgârdan enerji
üretim tesislerinin çeşitli turizm faaliyetlerinin gelişmesine imkan verdiğini dile getiren çalışmalar da vardır (Aitchison, 2004,
2012; Starling, 2006; Young, 1993).
Toplumsal tutumla ilgili dördüncü grup çalışmada; rüzgârdan
enerji üretiminden rahatsız olma durumunun bireyin bakış
açısından nasıl etkilendiği araştırılmaktadır. Bu çalışmalarda,
demografik yapı, eğitim, gelir ve iş durumu, ideolojik ve siyasi
duruş gibi değişkenlerin bakış açısını nasıl belirlediği üzerinde
durulmaktadır (Aitken, 2010; Bishop, 2002; Bishop & Miller,
2007; Cavallaro & Ciralo, 2005; Daugarrd, 1997; DevineWright, 2007; Torres-Sibille vd., 2009; Tsoutsos vd., 2009a;
Tsoutsos vd., 2009b; Wang vd., 2009; Warren ve McFadyen,
2010). Wolsink and Sprengers (1993) Danimarka, Hollanda ve
Almanya’da gürültüden doğan rahatsızlığın sadece birkaç insanı etkilediğini, etkilenenlerin rahatsızlığının da gerçek gürültü
seviyesi ile değil, rüzgâr türbinlerine olan olumsuz düşünceler
ile ilişkili olduğunu iddia etmektedir. Simon (1996) İngiltere’de
rüzgâr enerjisine olumlu ve olumsuz bakan bireylerin ileri
sürdükleri noktaları özetlemektedir. Buna göre; olumlu düşünen bireyler, yenilenebilir enerjinin diğer enerji kaynaklarına
alternatif olduğuna, çevreyi kirletmediğine, kısıtlı olmadığına,
iklim değişikliği bağlamında ciddiye alınması gerektiğine vurgu
yapmaktadır. Olumsuz düşünen bireyler ise, rüzgâr enerjisinin
enerji problemlerini çözemeyeceği, pahalı olduğu, türbinlerin
güvenilir olmadığı, gürültülü olduğu ve manzarayı bozduğu
yönünde görüş sunmaktadır. Buna paralel olarak, Wolsink
(1988) türbinlerin manzarayı güzelleştirmesinin veya bozmasının zevke bağlı olduğunu, rüzgâr enerjisinin fiyatının pahalı
veya ucuz olmasının ise bireylerin küresel iklime verdiği değere ve sera etkisi kuramına inanıp inanmamasına bağlı olduğunu
vurgulamaktadır.
Krohn ve Damborg (1999) cinsiyetin tercihlere etkisini gösterdiği çalışmasında, kadınların iki ilâ sekiz türbinden oluşan
rüzgâr tesislerini sekizden daha fazla türbini olan rüzgâr
tesislerine ve tek başına dikili olan türbine tercih ettiklerini göstermektedir. Buna karşılık, erkekler 10 ilâ 50 türbinlik
tesisleri tercih etmekte ve türbinleri kadınlara göre daha gü-
342
rültülü bulmaktadır. Yine aynı çalışmada bahsedilen ve Yuan ve
Huisingh’in (2015) desteklediği bir başka konu eğitimli, yüksek
gelirli ve 40 yaşın üzerindeki kişilerin rüzgâr enerji üretimini
destekleme eğiliminde olmasıdır. 60 yaşın üzerindeki kişiler
diğer yaş gruplarına göre rüzgâr türbinlerine daha eleştirel, isteksiz ve muhafazakar bakmaktadır. Politik tercihler de düşük
karbon teknolojilerinin sosyal kabulünü ve politik partilerin
bu yöndeki yatırım taahhütlerini etkilemektedir (DevineWright, 2007). Harper vd.’nin (2019) İngiltere’den verdiği örneğe göre, 2015’teki genel seçimlerde, yenilenebilir enerji gelişimini İşçi ve Liberal Demokrat Parti destekçilerinin %85’ten
fazlası desteklerken, Muhafazakar Parti (MP) destekçilerinin
yalnızca %62’sinin desteklemesi üzerine MP’nin rüzgar karşıtı
bir duruş sergilediği bilinmektedir.
2.2 Sosyo-Mekânsal Duyarlılıklar ve Değişkenleri
Yukarıda bahsedilen çalışmalar; öznel veya toplumsal değişkenlere göre farklılaşan, kişilerin ve toplulukların rüzgârdan
enerji üretimine karşı geliştirdikleri bir tutum veya tepkiyi
ortaya koymaktadır. Bu, toplumların rüzgârdan enerji üretiminden belli alanlarda duyarlılık geliştirerek etkilendiklerini
gündeme getirmektedir. Yurtdışında yapılan çalışmalara bakıldığında, rüzgâr tesislerinin etkisinin toplumsal olarak doğrudan mekânsal bir ilişki üzerinden hissedildiği dört temel
duyarlılık alanı olduğu gözlemlenmektedir. Bunlar çevresel,
ekonomik, duyusal ve teknolojik alanlardır.
Birinci olarak; rüzgârdan enerji üretirken orman, sulak alan,
su kaynakları, havza, kuş göç yolları gibi doğal alanları etkilemesinden kaynaklı bir hassasiyetin geliştiğine birçok kaynak
tarafından dikkat çekilmektedir (Cavallaro ve Ciralo, 2005;
Drewitt vd., 2006; Kaya & Kahraman, 2010; NWCC, 1999;
Telleria 2009; Wang vd., 2009). Bu kapsamda, rüzgârdan enerji
üretim sahası içerisinde veya yakınlarındaki ekolojik alanlarda
bentik kaynakların, su ürünlerinin, deniz hayatının ve ormana
dayalı türlerin değiştiği; ve vahşi hayatın beslenme bölgelerinden uzaklaştıkları gözlemlenmektedir (Aydın vd., 2013; Baban
ve Parry, 2001; EEA, 2009; Haugen, 2011; IFC ve WBG, 2007;
IPCC, 2012; NIA, 2013; Yue ve Wang, 2006). Ayrıca, kuş ve
yarasaların türbinlere çarpıp öldükleri, kuşların göç esnasında
uçma yönlerini türbinlerin görsel, gürültü ve titreşim etkileri sonucunda değiştirdiği vurgulanmaktadır (Aydın vd., 2013;
Clarke, 1991; Dai vd., 2015; Haugen, 2011; IFC ve WBG,
2007; Klepinger, 2007; Premalatha vd, 2014; Pearce-Higgins
vd, 2012; Schaub, 2012; US EPA, 2013; Toja-Silva vd, 2013;
Zahedi, 2012). Doğal çevrenin yanında, tarihsel ve kültürel
miras alanlarının da rüzgâr türbinlerinden etkilendiği bir grup
araştırmacı tarafından ortaya konmaktadır (Haugen, 2011;
Tertra Tech EC Inc. vd. 2008).
İkinci grup çalışmalar; rüzgârdan enerji üretiminin yerel halkın
ekonomik faaliyetleri üzerindeki etkilerini değerlendirmek-
PLANLAMA
tedir. Kılıç vd. (2017) rüzgâr tesislerinin kurulum aşamasında
gerçekleşen inşaat ve nakliye gibi işlerin ormancılık, hayvancılık ve çiftçilik faaliyetlerinin yürütüldüğü orman, mera ve tarım
alanlarında tahribat yarattığını, kurulum sonrasında tesisler
söz konusu alanlarda bölünmeye neden olduğu için ekonomik faaliyetleri azalttığını vurgulamaktadır. Bunu Mikolajczak
vd.'nin (2013) rüzgâr tesislerinin kazlar üzerindeki etkilerine
yönelik yaptığı çalışma desteklemektedir. Türbinlere 50 ve 500
metre yakınlıkta kurulan kümeslerde kazların ağırlıklarının
düştüğü, bağışıklık sisteminin kandaki etkinliğini azaltan kortisol hormon seviyesinin artığı ve davranışlarının bozulduğu
gözlemlenmektedir.
Üçüncü grup çalışmalar; duyusal konularla ilgili ortaya çıkan
duyarlılıkları ve sağlık sorunlarını irdelemektedir. Bu duyarlılıklar, estetik ve ışık/gölge etkileri olarak ayrışmaktadır. Çalışmalar hem deniz hem de kara tipi santrallerin estetik açıdan
“güzel” gözükmediğini vurgulamakta (Haugen, 2011; Baban ve
Parry, 2001; Bishop ve Miller, 2007; Daugarrd, 1997; Nguyen, 2007; Premalatha vd., 2014; Voivontas vd., 1998; Zahedi,
2012); buna ek olarak, santrallerin ışık ve gölge titreşiminin
(Haugen, 2011; Klepinger, 2007; Kılıç vd., 2017; Lima vd,
2013; Premalatha vd, 2014) yakın çevrede yaşayan halkın yaşam kalitesini ve sağlığını bozacak düzeyde olduğunu göstermektedir. Santrallerin gürültüsünün benzer etkiler yarattığı da
söylenmektedir (Bishop ve Proctor, 1994; Yue ve Wang, 2006;
Tester vd., 2005; Aydın vd., 2013; Ramirez-Rosado vd., 2008;
Bakker vd., 2012; Haugen, 2011; Toja-Silva vd., 2013). Bununla
birlikte, rüzgâr türbinlerinin Rüzgâr Enerjisi Sendromu (Pierpont, 2009) olarak adlandırılan uyku bozukluğu, baş ağrısı ve
dönmesi, bulantı, kulakta çınlama ve basınç, kalp çarpıntısı ve
asabiyet, konsantrasyon bozukluğu ve hafıza kaybı gibi belirtilere yol açtığı iddia edilmektedir.
Son grup çalışmalar, teknolojik konuları irdelemektedir.
Bunlar, uçak iniş ve kalkış koridorlarındaki güvenlik, yollar,
demiryolları ve radyo iletişim merkezlerindeki sinyaller ve
radar sistemleri ile enerji nakil hatları gibi konulardır (Burleson, 2009; Toja-Silva vd., 2013; Haugen, 2011; Tetra Tech
EC Inc. vd., 2008). Rüzgâr türbin kanatları; yansıma, soğurma ve dağıtma yoluyla elektromanyetik alanları periyodik
modülasyona uğratarak TV ve radyo alıcılarını etkileyebilmektedir (Toja-Silva vd., 2013). Haugen’in (2011) çekme
mesafeleri açısından uluslararası rüzgâr enerji yatırımlarını
incelediği rapora göre, Danimarka’da uçuş güvenliği açısından, boyutu 150 m üzerinde olan rüzgâr türbinlerinin
ve hava alanlarının çevresinde ve uçakların uçuş koridoru
yakınında yer alan 100 m üzerindeki rüzgâr türbinlerinin
ışıklandırılması gerekmektedir. Aynı raporda, güvenlik gerekçesiyle, farklı ülkelerde rüzgâr türbinlerinin yollardan,
demiryollarından, telsiz iletişiminden ve güç hatlarından
50–120 m arasında değişen mesafelerde konumlandırılması
gerektiği belirtilmektedir.
Başak Demir, Anlı Ataöv
Bu çalışmalar doğrultusunda, rüzgâr tesislerinin yer seçiminde
dünyada kullanılan ölçütler ile Türkiye’dekiler karşılaştırıldığında, Türkiye'de bu konuda önemli yetersizlikler olduğu ortaya
çıkmaktadır. Özellikle, rüzgâr türbinlerinin yerleşim alanlarına
ne kadar yaklaşabileceği ile ilgili yasal bir yaptırımın bulunmamasının, Türkiye'deki yerel direnci tetiklediği varsayılabilir. Ayrıca, rüzgâr tesisleri doğal, kültürel ve sosyo-ekonomik faaliyet
alanlarına oldukça yakın yer seçebilmektedir. Bu konuda, Yetiş
vd. (2015) tarafından hazırlanan “Rüzgâr Enerjisi Santralleri
Raporu” çevresel, sosyo-ekonomik ve yaşam alanları açısından
dünyadaki ve Türkiye'deki yer seçim mesafelerini değerlendirmekte ve bu yetersizliği göstermektedir. Buna göre, dünyadaki
mevzuatlar uyarınca, rüzgâr tesisleri yerleşimlerden minimum
300 m ile 2000 m arasında değişen bir uzaklıkta yer seçebilmektedir. Ülkemizde böyle bir kısıtlama yoktur. Ayrıca, dünyada rüzgâr tesisleri orman alanlarına minimum 200 m ile 500
m arasında uzaklıkta yer seçebiliyor iken, Türkiye'de, kesilen
ağaçların bedeli yatırımcı tarafından ödendiği sürece orman
alanına tesis kurulabilmektedir. Diğer ülkelerde rüzgâr tesisleri ekolojik olarak değerli alanlardan 200 m ile 1000 m arasında
değişen uzaklıklara kurulabiliyorken, Türkiye'de tesislerin kesin korunacak hassas doğal sit alanlarına en az 300 m mesafede kurulmasına, nitelikli ve sürdürülebilir koruma ve kontrollü
kullanım alanlarında faaliyetlerine kontrollü bir şekilde devam
etmesine izin verilmektedir. Milli ve Doğal Parklarda, Özel
Çevre Koruma Bölgelerinde, Doğal Yaşamı Geliştirme alanlarında ilgili kurumun görüşü üzerine tesisler yer alabilmektedir.
Ayrıca, diğer ülkelerde rüzgâr tesisleri denizden 3 km uzakta
yer seçebiliyorken Türkiye'de göller ve akarsulara 300 m, deniz kıyısına ise 100 m uzaklık koşulu koyulmaktadır. Rüzgâr
tesisleri kültürel miras alanlarına dünyada 1000 m uzakta kurulabilirken ülkemizde birinci ve ikinci derece kültürel miras
sit alanlarında rüzgâr tesislerine izin verilmemektedir. Tarım
alanlarında ise, Türkiye'de Toprak Koruma Komisyonu’ndan
alınacak izne bağlı olarak kurulabilmektedir.
3. Duyarlılıklara Derinlemesine Bakmak
Bu makalede sunulan araştırmanın yöntemsel çerçevesi dört
temel varsayım üzerine kuruludur. Birincisi, teknolojik gelişime odaklı rüzgâr enerji üretim süreci toplumsal deneyimleri
ve algıyı etkilemektedir. Bu üretim süreci, toplumsal açıdan
anlaşılmalıdır. Buna dayanarak, araştırma, toplumun duyarlı olduğu alanları toplumun deneyimi ve algısı üzerinden anlamaya
yönelik kurgulanmıştır. İkincisi, rüzgâr enerjisi üretim sürecinin
toplumsal etkileri farklı yerelliklere göre değişmektedir. Buna
göre, çalışma için rüzgâr enerjisi üretim sürecinde Türkiye'de
halkın rüzgâr enerji tesislerine en fazla tepki gösterdiği il olarak İzmir seçilmiştir. Üçüncüsü, birinci ve ikinci varsayımın
birbiriyle olan ilişkisi üzerine kuruludur. Deneyimler ve yerel
özellikler kolektif algıyı değiştirmektedir. Örgütlenme düzeyi
ve aktif yurttaşlık kapasitesi yüksek bir toplumda duyarlılık seviyesi ve bunu ifade etme kapasitesi de yükselmektedir. Dör-
343
düncüsü, toplumun duyarlılığı doğal ve insan yaşam alanları
çevresinde yer seçen rüzgâr tesislerinin büyüklüğüne ve bu
alanlara yakınlığına bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir.
Bu varsayımlar dikkate alınarak; çalışmanın temel amacı,
Türkiye'nin rüzgâr tesislerinin yoğun olarak yer seçtiği, aktif
yurttaşlık kapasitesi yüksek (Ataöv ve Eraydın, 2011; Eraydin,
2009; Eraydin, Kok ve Vranken, 2010) ve rüzgâr tesislerine
toplumun en fazla tepki gösterdiği İzmir'de, rüzgârdan enerji
üretiminin duyarlılık yarattığı alanların tespit edilmesi ve önceliklendirilmesi olarak tarif edilmektedir. Ayrıca, bu çalışma
kapsamında, bundan sonraki adımlara yol gösterici olması
bakımından rüzgârdan enerji üretim sürecinde ortaya çıkabilecek sorunlara çözüm önerileri de problemi yaşayanların
gözüyle araştırılmaktadır. Buna göre, çalışma, iki temel araştırma sorusunu cevaplamaya yönelik tasarlanmıştır: (i) İzmir'de
rüzgârdan enerji üretiminin sosyo-mekânsal duyarlılık alanları
nelerdir?; (ii) İzmir'de rüzgârdan enerji üretim sürecinin olumsuz etkilerine yaşayanların çözüm önerileri nelerdir?
Bu soruları cevaplamak için, yöntemsel olarak Keşifsel Araştırma (Exploratory Research) yaklaşımı benimsenmiştir. Bu
yaklaşımın benimsenmesinin en temel gerekçesi rüzgârdan
enerji üretiminin çevresel, ekonomik, duyusal ve teknolojik
etki alanlarına ilişkin toplumda oluşan duyarlılık konularının
Türkiye özelinde yeterince araştırılmamış olmasıdır. Çalışma
betimleyici bir araştırma olarak yürütülmüş, toplumun duyarlı olduğu konular yaşayanların ifade ettiği şekilde açık uçlu
sorular üzerinden toplanmıştır. Daha önce toplumsal duyarlılık alanları ile ilgili yurtdışında yürütülen çalışmaların tematik bulguları ve yerel yönetim ve sivil inisiyatiflerle yapılan ön
görüşmeler sonucu, doğal yaşam, tarım, hayvancılık, görüntü,
gürültü, sağlık, manyetik alan ve türbin sayısından oluşan genel
duyarlılık alanları açık uçlu soruları yönlendirmesi için kullanılmıştır. Ayrıca, yaşayanların duyarlı olduğu alanların önceliklendirilmesinin yapılabilmesi için araştırmaya katılanlardan bu
genel duyarlılık alanlarını Likert ölçeği (1 “hiç”ten 7 “çok”a
kadar değişen 7 ölçekli) kullanarak derecelendirmeleri istenmiştir. Buna göre, çalışma, ağırlıklı olarak nitel verilerin nicel
verilerle desteklendiği betimleyici bilginin sayısallaştırılıp analiz
edildiği bir yöntemsel çerçeveye sahiptir. Veri toplama tekniği olarak Derinlemesine Mülakat uygulanırken toplanan nitel
veri her bir duyarlılık alanı için verilen ifadeler Tematik Analiz
tekniği ile kavram grupları altında sistematikleştirilmiş, ifadelerden çıkan kavramların söylenme sıklığı ve yüzdeleri hesaplanmıştır. Likert ölçekli değerlendirmeler ise Basit İstatistiki
Hesaplamalar yoluyla analiz edilmiştir. Mülakat metinlerindeki
nitel kavramların söylenme sıklığı, yüzdeleri ve niceliksel değerlendirme ortalamaları tablolar halinde sunulmaktadır.
Yerel yönetim ve sivil inisiyatif temsilcileri ile yapılan ön görüşmelerde rüzgâr tesislerinden etkilenen yerleşimlerle de
ilgili bilgiler alınmış ve bu yerleşimler saha çalışması kapsamına
PLANLAMA
344
Tablo 1. Saha çalışması yerleşimleri, en yakın rüzgâr tesisi uzaklığı, toplam gücü ve türbin sayısı
İlçe
Çeşme
Yerleşim
Tesis adı
Uzaklık
Toplam güç (MW)
Türbin sayısı
Ovacık
Çeşme
0–500 m
18
6
Çeşme
Karaköy
Mazı-1
0–500 m
56,2
56
Karaburun
Yaylaköy
Karaburun
0–500 m
223
50
Alaçatı
Germiyan
Germiyan
500 m–1 km
10,7
7
Foça
Kozbeyli
Kozbeyli
500 m–1 km
32,2
14
Urla
Zeytineli
Zeytineli
500 m–1 km
49,5
20
Atçılar
Aliağa
500 m–1 km
120
46
Mordoğan
Mordoğan
1km +
42
15
Bergama
Karaburun
Şekil 2. Saha çalışması yerleşimleri, en yakın rüzgâr tesisi toplam gücü ve yerleşimlere uzaklıkları .
dahil edilmiştir. Buna göre, İzmir'de, saha araştırması yapılan
yerleşimlerin seçiminde, ön görüşmelerden gelen öneriler
mevcut yazınla bütünleştirilmiş (Krohn and Damborg, 1999;
Simon, 1996), tesis enerji üretim kapasitesi, türbin sayısı ve
yakınlığı dikkate alınarak taslak bir yerleşim listesi yapılmış,
toplumsal tepkilerin yoğunlaştığı yerleşimler bu listeye eklenerek son haline getirilmiştir. Bununla birlikte, araştırma
sürecinde tesisler için yan yana yer seçilmesinden kaynaklı
kümülatif bir etkinin oluştuğu anlaşılmıştır. Buna referansla,
tesisler hangi büyüklükte olursa olsun yerleşimin çevresinde
yer seçmiş ise toplumsal bir duyarlılığın ortaya çıkacağı kabulü de gelişmiştir. Saha çalışması, araştırmanın yürütüldüğü
2016 yılında mevcut olan toplam 22 rüzgâr tesisinden farklı
büyüklükteki (120 MW; 60–50 MW; 25–40 MW; <20 MW)
tesislere farklı yakınlıklarda (0–500 m; 500 m–1 km; 1 km+)
olan 8 yerleşimde yapılmıştır (Tablo 1, Şekil 2).
Başak Demir, Anlı Ataöv
345
Tablo 2. Rüzgârdan enerji üretiminin doğal çevre ve ekonomik yaşamda yarattığı duyarlılık alanları ile ilgili kavramlar ve
söylenme sıklık yüzdeleri
Doğal yaşam
Hayvanlar
Flora
Toprak verimliliği
İnsan
Doğal Kaynaklar
Etkisi yok
Başkalarından duyduğuna
dayanarak: doğal yaşama
“olumsuz” etki
Toplam
%
Tarım
%
Hayvancılık
%
24,2
15,8
10,8
10,8
9,2
9,2
20,2
Mahsüllerin azalması, bitkilerin kuruması
Tarımsal faaliyetler
Doğal yaşam ve iklim
Radyasyon yaratma
Büyük tarım arazilerinin yok olması
Etkisi yok
Başkalarından duyduğuna dayanarak
toprağa “olumsuz” etki
25,3
21,1
9,5
3,2
3,2
23,2
16,5
Kümes, küçük ve büyükbaş hayvanlar
Meraların daralması
Arıcılığın yok olması
Yaban hayat hayvanları
Kuraklık
Etkisi yok
Başkalarından duyduğuna dayanarak:
hayvancılığa “olumsuz” etki
17,6
20,8
12,8
11,2
8
18,4
11,2
100
Toplam
100
Toplam
100
Çalışmanın yürütüldüğü her bir yerleşimde, birer muhtar ve
onun yönlendirdiği hane halklarını içeren bir örneklem seçilmiş, bunun için de Kar Topu Yöntemi kullanılmıştır. Derinlemesine görüşme yapılan kişilerin her yerleşimde benzer
sayıda kadın ve erkekten, benzer yaş aralıklarından (18–24;
25–60; 60+) ve her yerleşimden 25 ile 30 arasında değişen bir
sayıda olması öngörülmüştür. Ancak saha çalışması sırasında
gözlemlenen ve araştırma kapsamında iletişime geçilen sivil
inisiyatiflerin belirttiği üzere İzmir’in rüzgâr üretimine doymuşluğu, rüzgârdan enerji üretiminin geliştirilmesi ile ilgili her
türlü çalışmaya karşı yoğun tepkisi ve bununla ilişkili olarak
araştırmaya katılmama tercihleri nedeniyle yerleşim özelinde
örneklem sayısı 3 ile 35 kişi arasında değişmiştir. Buna göre,
Ovacık'ta 35, Kozbeyli'de 30, Zeytineli'de 26, Germiyan'da 25,
Yaylaköy'de 19, Atçılar'da 17, Mordoğan'da 8, Karaköy'de 3 olmak üzere, 82 kadın (%50,3) ve 81 erkek (%49,7) toplam 163
kişi ile görüşülmüştür. Katılımcıların yarıdan fazlası 26-65 yaş
aralığında (%55), dörtte biri 65 yaş üzeri (%24) ve beşte biri
18-25 yaş aralığındadır (%20.5). Çalışmaya katılanların yarıdan
fazlası yerli (%58), diğer katılımcılar sonradan yerleşmiş (%36)
veya ikinci konut sahibidir (%6). Katılımcıların yarısı ilkokul
mezunu (%56), üçte biri (%32.5) ortaokul ve lise mezunudur.
Onda bire yakın oranı da üniversite mezunudur (%8). Lise ve
üniversite mezun sayısı erkek katılımcılarda kadın katılımcılara
göre daha yüksektir.
3.1 İzmir'de Rüzgârdan Enerji Üretirken Ortaya Çıkan
Sosyo-Mekânsal Duyarlılıklar
Derinlemesine görüşmeler doğal yaşam, tarım, hayvancılık,
görüntü, gürültü, sağlık, manyetik alan ve türbin sayısının yerel
halk üzerindeki etkilerinin nasıl yaşandığı ile ilgili ayrıntılı bilgiyi
ve çözüm önerilerini ortaya çıkarmıştır.
Tablo 2 rüzgârdan enerji üretiminin doğal çevre ve ekonomik yaşamla ilişkili toplumun duyarlı olduğu kavramları göstermektedir. Buna göre, katılımcılar doğal yaşam ile ilgili ifade
ettikleri tüm kavramların dörtte birini (%24,2) rüzgâr çiftliklerinin hayvanlara olan etkisi ile açıklamaktadır. Dile getirilen
tüm kavramların diğer dörtte birlik kısmı tesislerin floraya
(%15,8) ve toprağın verimliliğine (%10,8) olan olumsuz etkisi
üzerinedir. Kavramların beşte biri ise, rüzgâr tesislerinin insan
(%10,8) ve doğal kaynaklar (%9,2) üzerindeki olumsuz etkisinden bahsetmekte, onda birlik bir kısım (%9,2) etkinin olmadığını söylemektedir.
Rüzgâr tesislerinin tarımsal faaliyetlere etkisi ile ilgili olarak,
çalışmaya katılanların ifadelerinin yarısına yakını mahsullerin
azalmasına, bitkilerin yok olmasına, kurumasına (%25,3) ve
tarımsal faaliyetlerin olumsuz etkilenmesine (%21,1) işaret
etmektedir. Dörtte birlik bir kısım ise, rüzgâr tesislerinin
tarımsal faaliyetler üzerinde etkisi olmadığını (%23,2) belirtmektedir. Hayvancılık ile ilgili değerlendirmelerin beşte biri
meraların daralması (%20,8), yarısı rüzgâr tesislerinin kümes
hayvanları ile küçük ve büyük baş hayvanlarda gözlemlenen
sorunlar (%17,6), arıcılık ve arıların yok olması (%12,8) ile yaban hayvanlarının azalması ve yok olması (%11,2) hakkındadır.
Değerlendirmelerin yaklaşık beşte biri (%18,4) ise rüzgâr tesislerinin hayvancılığa etkisinin olmadığı yönündedir.
Bununla birlikte, başkalarından duyulması üzerine rüzgâr çiftliklerinin olumsuz etkileri olduğunun ifade edilme sıklığı doğal
yaşam ile ilgili tüm ifadelerin %20'sini, tarım faaliyetleri ile ilgili
ifadelerin %16,5'ini, hayvancılık için ise %11’ini kapsamaktadır.
Tablo 3, rüzgârdan enerji üretiminin bireylerin görme ve işitme duyuları yoluyla doğrudan algılanabilecek konuları ve genel olarak sağlık alanı ile ilişkili duyarlılık kavramlarını göstermektedir. Buna göre, rüzgâr tesislerinin görüntü bütünlüğüne
etkisi konusunda çalışmaya katılanların ifade ettikleri tüm
kavramların yaklaşık dörtte üçünün (%72) görsel bir memnuniyetsizlik ile ilişkili olduğu gözlemlenmektedir. Bu ifadelerin
üçte birinden fazlasını (%38) rüzgâr çiftliklerinin doğal manzarayı bozması; yaklaşık dörtte birlik bir kısmını (%23,3) türbin-
PLANLAMA
346
Tablo 3. Rüzgârdan enerji üretiminin duyusal olarak ve sağlıkta yarattığı duyarlılık alanları ile ilgili kavramlar ve
söylenme sıklık yüzdeleri
Görüntü
%
Gürültü
Doğal manzara
38
Çok rüzgârda artması
20,1
%
Rahatsız olunmaması
Türbinin fiziksel
özelliklerinden
rahatsızlık (konum, sayı,
boyut, gölge)
Görüntüden rahatsızlık
Kabullenme
23,3
21,7
Gürültünün çokluğu
Türbinin fiziksel özelliklerine göre
artması (mesafe, sayı)
19,4
17,9
10,9
6,2
17,9
15,7
4,5
4,5
Toplam
100
Akşam/Sessizlikte artması
Rahatsız etmemesi/alışma
Sağlığı olumsuz etkilemesi
Başkalarından duyduğuna dayanarak:
“olumsuz” etki
Toplam
lerin fiziksel özelliklerinden rahatsızlık duyulması; onda birini
de (%10,9) genel olarak görüntünün beğenilmemesi oluşturmaktadır. Görüntü bütünlüğü ile ilişkili tüm ifadelerin üçte birlik kısmı ise çiftliklerden rahatsızlık duyulmadığını (%23,3) ve
görüntünün kabullenildiğini (%6,2) işaret etmektedir.
Rüzgâr tesislerinin gürültüye etkisi konusunda ifade edilen
tüm kavramların beşte biri %20,1) sert rüzgârlı günlerde gürültünün artması ile ilişkilenmektedir. Bunun yanı sıra, benzer
oranlarla ifade edilen tüm kavramların yarısından fazlası gürültünün çokluğunu (%19,4), gürültünün akşam, gece ve sessizlikte çok olmasını (%17,9), bunun mesafeye ve türbin sayısına
göre değişmesini (%17,9) ve sağlığa olumsuz etkisini (%4,5)
içermektedir. İfade edilen kavramların kalan beşte birlik kısmında ise gürültünün rahatsız etmemesi ve gürültüye alışma
(%15,7) dile getirilmektedir.
Rüzgâr tesislerinin çeşitli hastalıklarla ilişkilendirilmesi tüm
ifadelerin yarısını (%48,9) oluşturmaktadır. Bu kapsamda, baş
ve kulak ağrısı, vertigo, stres, kalp çarpıntısı, göz bulanıklığı,
uykusuzluk ve kanser gibi rahatsızlıklardan bahsedilmektedir. Araştırmaya katılanların ifadelerinin beşte biri radyasyon
(%10) ve hastalıkların artışıyla (%8,9) ilişkili iken; onda biri
(%12,2) rüzgâr tesislerinin herhangi bir hastalıkla ilişkili olmadığını tarif etmektedir.
Başkalarından duyulması üzerine rüzgâr tesislerinin gürültü
(%4,5) ve sağlık (%14,4) konuları açısından olumsuz etkileri olduğu ifade edilirken; tesislerin görüntüsü ile ilgili olarak tüm katılımcıların kendi görüşlerini dile getirdiği gözlemlenmektedir.
Tablo 4, rüzgârdan enerji üretiminin manyetik alan yaratması ve türbin sayısının etkisi ile ilişkili konuları göstermekte-
100
Sağlık
%
Rahatsızlıklar (baş ağrısı, stres, kulak
ağrısı, vertigo, kalp çarpıntısı, göz
bulanıklığı, uykusuzluk, grip, kanser)
Etkisi yok
Radyasyon
48,9
Hastalıkların artması
Fikri yok
Türbin mesafesine göre artması
Başkalarından duyduğuna dayanarak:
“olumsuz” etki
Toplam
8,9
3,3
2,2
14,4
12,2
10
100
dir. Buna göre, manyetik alan oluşumu ile ilgili ifade edilen
kavramların üçte birinden fazlası (%39,2) manyetik alanın
şebeke, uçak, sağlık ve doğaya etkisi üzerinedir. İfade edilen
kavramların dörtte biri, rüzgâr tesislerinin manyetik alan etkisinin olmadığını (%17,4) veya böyle bir etkinin bilinmediği
(%6,5) ile ilgilidir. Kalan üçte birlik kısımda, tesislerin manyetik
alan oluşumuna mutlaka etkisinin olduğu (%17,4) ve türbin
mesafesine göre manyetik alan yaratma etkisi olduğu (%13)
vurgulanmaktadır. Bunu tesislerdeki türbin sayısının etkisi konusunda dile getirilen ifadeler desteklemektedir. İzlenebileceği
gibi, ifadelerin yarısına yakınında (%43,5) türbin sayısı arttıkça
gürültü ve görüntü gibi etkilerin de arttığı vurgulanmaktadır.
İfadelerin yaklaşık onda biri ise (%6,5) rüzgâr tesislerinin manyetik alan yaratma etkisinin başkalarından duyulan bir konu
olduğuna işaret etmektedir.
Çalışma kapsamında elde edilen betimleyici bulgular yanında,
yerel halkın yaşam çevrelerindeki rüzgâr tesislerine yönelik
tercihleri ve tesislerin önceki çalışmalarda vurgulanan çevresel, ekonomik, duyusal ve teknolojik etkilerinin toplumda
yarattığı duyarlılık derecelendirmeleri Likert ortalamaları ile
Tablo 5’te sunulmaktadır. Bu doğrultuda, araştırmaya katılanların yaşam çevrelerinde rüzgâr tesisi bulunması tercihleri yakın mesafeden uzak mesafeye doğru “tercih etmiyorum”dan
(0–500 m: Likert ortalaması 2.9) “fazla tercih etmiyorum”a
(500 m–1 km: Likert ortalaması 3.2) doğru azalmakta ve 1
km’nin dışında (Likert ortalaması 4.0) olduğunda “farketmez”
eğilimine geçmektedir.
Benzer şekilde, rüzgâr tesisleri yerleşimlerden uzaklaştıkça, duyarlılık alanları genel olarak "etkiliyor"dan "farketmez"e doğru
düşer şekilde derecelenmektedir. Ancak yerleşimlerin konum
özelliklerine ve toplumsal tepkinin yoğunlaştığı yerleşimlere
Başak Demir, Anlı Ataöv
347
Tablo 4. Rüzgârdan enerji üretiminin manyetik alan ve türbin sayısı ile ilişkili yarattığı duyarlılık alanları ile ilgili kavramlar
ve söylenme sıklık yüzdeleri
Manyetik alan
%
Şebeke, uçak, sağlık ve doğaya etkisi
Etkisi yok
Mutlaka etkisinin olması
Türbin mesafesine göre manyetik alan yaratma etkisi
Fikri yok
Başkalarından duyduğuna dayanarak: “olumsuz” manyetik alan etkisi
Toplam
39,2
17,4
17,4
13
6,5
6,5
100
Türbin sayısı
%
Türbin sayısının artması ile etkisinin artması
Etkisi yok
Hiç olmasın
Daha az olsun
Her köyde yeteri kadar olsun
Yakında olmasın
Toplam
43,5
21,7
10,9
10,9
8,7
4,3
100
Tablo 5. Rüzgâr tesis uzaklığına göre yakın çevrelerinde rüzgâr tesisi tercihi ve duyarlılık alan derecelendirmesi
Rüzgâr tesis uzaklığı
0–500 m
(Ovacık, Karaköy, Yaylaköy)
500 m–1 km (Germiyan,
Kozbeyli, Zeytineli, Atçılar)
1 km + (Mordoğan)
Konum
Rüzgâr
tesis
tercihi
Doğal
yaşam
Tarım
Hayvancılık
Görüntü
Gürültü
Sağlık
Manyetik
alan
Türbin
sayısı
2,9
5,1
3,9
3,5
4,3
4,4
3,4
2,0
4,5
3,2
4,7
4,2
4,3
3,9
5,1
4,0
4,3
5,0
4
4,9
4,1
4,0
4,1
4,8
3,7
3,3
4,8
(Tercih - Likert Ölçeği: 1: "hiç tercih etmiyorum"; 2: "tercih etmiyorum"; 3: "fazla tercih etmiyorum"; 4: "farketmez"; 5 "az tercih ediyorum"; 6: "tercih ediyorum"; 7:
"çok tercih ediyorum") (Duyarlılık Alanları: 1: "hiç etkilemiyor"; 2: "etkilemiyor"; 3: "fazla etkilemiyor"; 4: "farketmez"; 5: "az etkiliyor"; 6: "etkiliyor"; 7: "çok etkiliyor”).
Kıyı
Orman
Mera
Sit alanı – Özel çevre koruma alanı
göre duyarlılık derecelenmeleri değişmektedir. Örneğin, farklı
uzaklıktaki tüm yerleşimlerde genel olarak tesislerin doğal yaşama etkisine duyarlılık yüksek olmakla birlikte (1 km: Likert
ortalaması 4.9; 500 m–1 km: Likert ortalaması 4.9; 0–500 m:
Likert ortalaması 5.1), doğal sit alanlarındaki yerleşimlerde bu
duyarlılık daha yüksektir (Likert ortalaması 5.1). Tesislere 500
m–1 km arasında uzakta olan meraların yakınındaki yerleşimlerde ise, rüzgâr tesislerinin hayvancılık faaliyetlerine etkisine
duyarlılık, hayvancılık faaliyetlerinin olmadığı ancak rüzgâr tesislerine 500 m’den daha yakın yerleşimlere (Likert ortalaması
3.5) göre daha yüksektir (Likert ortalaması 4.3).
Rüzgâr tesislerinin görüntüsüne duyarlılık, tesislere en fazla
500 m uzaklıkta olan (Likert ortalaması 4.3) yerleşimler ile
1 km’den daha uzakta olan (500 m–1 km: Likert ortalaması
3.9; 1 km+: Likert ortalaması 4.1) yerleşimler arasında belirgin bir farklılaşma göstermemektedir. Buna karşılık, gürültüye,
genel sağlığa ve türbin sayısına duyarlılık tesislere mesafeyle
ters orantılı olarak yükselmektedir. Gürültüye duyarlılık değerlendirmelerinin Likert ortalamaları, 500 m içinde, 500 m
ve 1 km arasında ve 1 km’den daha uzakta olan yerleşimlerde
sırasıyla 4.4, 5.1 ve 4.8 olmakta; sağlığa olan etkiye duyarlılık sırasıyla 3.4, 4.0 ve 3.7 olarak değişmekte; türbin sayısına
duyarlılık sırasıyla 4.5, 5.0 ve 4.8 olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu değerlendirmeler, rüzgâr tesislerinin 1 km'ye kadar uzakta
olanlarının 500 m uzakta olanlarla benzer hatta bazen daha
etkili bir duyarlılık yaratabileceği olasılığını düşündürmektedir.
Bununla birlikte, mesafeden bağımsız bu tür farklılaşan değer
değişimlerinin ve artışlarının toplumsal tepkinin duyarlılık değerlendirmesini nasıl yönlendirebileceği ileriki çalışmalar için
bir araştırma konusu olarak ortaya çıkmaktadır.
Çalışma, doğal çevre, ekonomik yaşam, duyularla ilişkili olarak
sağlık ve teknoloji konularına değinen toplumsal duyarlılıkların
İzmir’de var olduğunu teyit etmekle birlikte bu konuların toplumsal açıdan sorun olmadığını da ortaya koymaktadır. Kendi
içinde çelişki içeren bu bulgular, toplumda bir yandan duyarlılığın olduğunu gösterirken, öte yandan, kişilerin deneyimlemiş
olmaktan daha ziyade rüzgâr tesislerinin etkisiyle ilgili kolektif
bir duyarlılık algısı olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte,
etkiyi yaşamıyor olmak toplumsal duyarlılığın geçersizliği anlamına da gelmemektedir.
Tablo 6'da bu çelişkinin temelinin anlaşılmasına ışık tutacak
toplumsal duyarlılığın giderilmesine yönelik, yaşayanların kendi görüşlerini içeren çözüm önerileri sunulmaktadır. Araştırmada bu konuda toplanan tüm ifadelerin dörtte üçü; halkın
katılımına, kamusal faydanın düşünülmesine, türbin sayısının
azaltılmasına ve rüzgârdan enerji üretim tesisleri için insan
faaliyet alanlarına uzakta yer seçilmesinin gerekliliğine odak-
PLANLAMA
348
Tablo 6. Rüzgârdan enerji üretimi sürecinde ortaya çıkan sosyo-mekânsal duyarlılıklara çözüm önerileri
Toplumsal sorunlara çözüm önerileri
%
Bilgilendirme, iletişim, halk görüşünün alınması, halkın katılımı
Kamusal faydanın düşünülmesi, rahatsız etmeyecek ve zarar vermeyecek şekilde yapma
Uzaklık ve türbin sayısı sınırlılığı, yerleşim alanlarına, turizm, hayvancılık ve tarım alanlarına uzaklık
Hukuki yollar, eylemler, halkın sesini duyurması
Sorun yok, memleket için yapılıyor
Diğer kaynaklara yönelme
Birlik olmak
Siyasi tutum ve denetim
Toplam (söylenme sıklığı %)
lanmaktadır. Özellikle, ifadelerin üçte biri (%34,6) halkın sürece katılımı, bilgilendirilmesi ve görüşünün alınması; beşte biri
(%20,8) kamusal faydanın düşünülmesi ve tesislerin insan ve
doğaya zarar vermeyecek şekilde kurulması ile ilgilidir. Bunu,
onda birden fazla bir oran ile (%13,8) türbin sayısının sınırlılığı
ve yerleşim alanlarına, turizm, hayvancılık ve tarım alanlarına
uzaklık ile ilgili çekme mesafelerinin belirlenmesi konusundaki
ifadeler takip etmektedir.
4. Sonuç
Çalışma, rüzgâr enerji üretiminin İzmir’de doğal yaşam, tarım,
hayvancılık, görüntü, gürültü, sağlık, manyetik alan ve türbin
sayısı ile ilgili toplumda bir duyarlılık oluşturduğunu göstermektedir. Bu duyarlılıklar, çoğunluklu olarak yaşanılan sorunlardan ve kolektif algının bu yönde olmasından kaynaklı olarak
ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, rüzgâr enerji üretiminin
etkisi olmadığına dair görüşler de vardır. Duyarlılığı içeren
veya içermeyen ifadelerin yüzdeleri ne olursa olsun sosyal ve
mekânsal etkileri olan rüzgâr enerjisinin gelişimi konusunda
toplumda herhangi bir duyarlılık oluştuğunda, bu duyarlılığın
gelişim kararlarında muhakkak dikkate alınması gerekliliği açıktır. Bu durum üç konuyu tartışmaya açmaktadır.
Öncelikle, Türkiye bağlamında yürütülmüş olan bu çalışma,
özellikle doğal yaşam, duyusal, sağlık ve manyetik etkiler konusundaki duyarlılık tespitleri ile uluslararası çalışmalarla tutarlılık
göstermektedir (örnek: Cavallaro ve Ciralo, 2005; Drewitt vd.,
2006; Haugen, 2011; Kaya ve Kahraman, 2010; Toja-Silva vd.,
2013). Bununla birlikte, araştırma bulguları İzmir'e özgü bazı
konuları da öne çıkartmaktadır. Özellikle, yurtdışında yapılmış
çalışmalarda çok sık irdelenmeyen, tarım ve hayvancılık gibi ekonomik faaliyetlere rüzgâr enerjisi üretiminin etkisinin olduğunu
ve toplumun bununla ilgili bir duyarlılık geliştirdiğini ortaya koymaktadır. Bir başka anlamlı farklılık, çalışmaya katılan kişilerin,
bu konularla ilgili olumsuz değerlendirmelerini “başkalarından
duyduğuna dayanarak” yaptığını ifade etmiş olmasıdır. Bu yüzden bulgular, kişilerin bireysel deneyimlerinden ziyade toplumsal deneyim ve bu deneyimin kolektif algısını da göstermektedir.
34,6
20,8
13,8
8
7,4
6,4
5,9
3,2
100
Çalışma bulguları, gürültü gibi kişinin sağlığını doğrudan etkileyen bir sorunun olduğu ipuçlarını da vermektedir. Buna istinaden, rüzgârdan enerji üretimi gibi sosyal ve çevresel etkileri
olduğu kanıtlanmış büyük bir üretim altyapısının yakınlarında
yaşamaktan kimilerinin rahatsız olması, kimilerinin olmaması
bir uzlaşma boyutunu aşmaktadır. Eğer rüzgârdan enerji üretilmesinden kaynaklı gerçekten bir takım fiziksel veya psikolojik sağlık sorunları yaşanıyorsa; bu durum baş etmesi, üstünde
uzlaşı sağlanması zor bir durumdur. Duyum temelli bazı ifadeler kolektif bir duyarlılık algısının oluşmuş olduğuna işaret
etse de toplumda oluşmuş bir duyarlılığa yüklenecek müdahalelerin durdurulması gerekecektir. Buna yüklenmek toplumda
telafi edilemez huzursuzluklara neden olabilmektedir.
İkinci olarak, çalışmanın bulguları, İzmir'de özellikle doğal ve
insan faaliyetlerinin gerçekleştiği alanların yakınlarında yer
seçen rüzgâr tesislerinin etkilerinin genişlediğini ve yoğunlaştığını göstermektedir. Bu bulgular, tesis yakınlığının algıları değiştirdiğini gösteren çalışmaları da (örnek: Krohn and
Damborg, 1999; Simon, 1996) destekleyici niteliktedir. Rüzgâr
tesislerinin, doğal ve toplumsal alanlara olan mesafesinin arttırılması ve kümülatif etki yaratma olasılığı açısından çevredeki
rüzgâr tesisleri ile birlikte toplam türbin sayısının denetlenmesi bu alanları rahatlatabilir. Çalışma, Avrupa ülkelerindeki
bazı uygulamalarla da tutarlı olarak (Yetiş vd., 2015), tesislere
yerleşimlere 1 km'nin üzerinde bir uzaklıkta yer seçildiğinde
etkilerinin hafifleyebileceğini doğrulamaktadır. Ancak, örneğin
Avusturalya’da gerçekleştirilen büyük katılımlı anket çalışmaları yerleşimlere 10 km uzaklıkta dahi yer seçen rüzgâr tesislerini tercih etmeyen beşte birlik (%21) bir kesimin olduğunu
göstermektedir (AMR Interactive, 2010). Bu oran 1–2 km
uzaklıktaki tesisler için neredeyse yarı yarıyadır (%40).
Üçüncü olarak, çalışma, yetersiz iletişim ve halkın yer seçim
karar verme süreçlerine katılımının sadece danışma düzeyinde kısıtlanmasının duyarlılıkların artmasına zemin hazırlıyor
olduğunu desteklemektedir. Bu, rüzgârdan enerji üretiminde
bilgilenmenin, karar verme süreçlerine katılımın, ekonomik
getirilerine ortak olmanın toplumsal algıyı değiştirebileceğini
Başak Demir, Anlı Ataöv
gösteren çalışmalarla (örnek; Gype, 1995; Haggett ve Toke,
2006; Krohn ve Damborg, 1999; Sonnberger ve Ruddat,
2017) tutarlılık göstermektedir. Türkiye’de rüzgârdan enerji
üretiminin yaygınlaşması için merkezi düzeyde yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir yapı içinde yürütülen planlama ve uygulama
süreçleri mevcuttur ve giderek artmaktadır. Yukarıdan aşağıya
gelen yönergeler ve talimatlarla yürütülen fiziksel planlama
süreçleri, özellikle yerel ölçekte, kamusal yararın korunması
ile çelişmektedir. Rüzgârdan enerji üretiminin yer seçimine
karar verme süreçlerinde yerel halkın görüşü dikkate alınmalıdır. Böyle bir uygulama, hem bu sürecin demokratikleşmesine
katkı sağlayacak hem de yerel halk ile bilgilendirme anlamında
ve halkın aktif yurttaşlık rolünün güçlenmesi açısından etkili
bir iletişim kanalı kurmaya fırsat verecektir.
Rüzgârdan enerji üretim sürecinin yereldeki planlama süreci
ile halkın katılımı sağlanarak yönetilmesi, ortak yerel ekonomik yaşamı güçlendirmeye ve sosyo-mekânsal etkileri zayıflatmaya katkı sağlayacaktır. Bununla birlikte, katılımlı uygulamaların yöntemsel olarak bazı iyileştirmelere açık olduğu ve
katılımlı mekanizmaların işletilmesinin ötesinde, rüzgârdan
enerji üretim alanları ile ilgili yerelin kolektif ret algısının karar
verme sürecinde dikkate alınması gerekliliği de bu çalışmanın
derinlemesine incelenmesi gereken başka önemli bir çıktısıdır.
Rüzgârdan enerji üretiminin ekolojik faydasının yerel faydaya
dönüşmesi arasında örülmesi gereken bağlar olduğu açıktır.
Küresel ve ulusal düzeydeki teknolojik gelişmeler; yerelde uygulandığı zaman doğal yaşamda, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinde ve halk sağlığında bazı etkiler doğurmaktadır. Bu çalışma,
rüzgâr enerji üretiminin sadece merkezi düzeyde yürütülebilecek bir teknolojik süreç olmadığını, yerelde toplumsal düzeyde oluşan duyarlılık alanları ile uyumlandığı koşulda uygulama
alanı bulabileceğini doğrulamaktadır.
Teşekkür
Bu çalışma Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde BAP-08-112016-004 numaralı Bilimsel Araştırma Projesi olarak desteklenmiştir. Saha çalışmasının gerçekleştirilmesinde destek sağlayan ODTÜ RÜZGEM’e ve İzmir Büyük Şehir Belediyesi’ne;
makalenin geliştirilmesinde değerli katkılarını sunan özel sayı
editörü Prof. Dr. Ayda Eraydın’a, makale hakemlerine ve son
okuma aşamasındaki geri bildirimleri için Tuğçe Savran’a teşekkür ederiz.
349
KAYNAKLAR
Aitchison, C. (2004). The Potential Impact of Fullabrook Wind Farm Proposal, North Devon: Evidence Gathering of the Impact of Wind Farms
on Visitor Numbers and Tourist Experience. University of the West of
England/Devon Wind Power, Bristol.
Aitchison, C. (2012). Tourism Impact of Wind Farms. University of Edinburgh, U.K.
Aitken, M., (2010). Why we still don’t understand the social aspects of wind
power: A critique of key assumptions within the literature. Energy Policy,
38(4): 1834-1841.
Altaş, İ. H., (1998). Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Türkiye’deki Potansiyeli. Enerji, Elektrik, Elektromekanik-3e, 45, 58-63.
AMR Interactive. (2010). Community attitudes to wind farms in NSW.
https://www.environment.nsw.gov.au/resources/communities/100947wind-farms-community-attitudes.pdf (Erişim Tarihi 07. 03. 2021)
Ataöv, A., Eraydin, A. (2011). Different forms of governance: Responses of
two metropolitan regions in Turkey to state restructuring. Urban Affairs
Review, 47(1), 84–128.
Aydın, İ. (2013). Balıkesir’de Rüzgâr Enerjisi. Eastern Geographical Review,
18(29), 29-50.
Aydın, N.Y., Kentel, E., Düzgün, H.S. (2013). GIS-based site selection methodology for hybrid renewable energy systems: A case study from western Turkey. Energy Conversion and Management, 70, 90-106.
Baban, S.M.J., Parry, T. (2001). Developing and applying a Gıs-assisted approach to locating wind farms in the UK. Renewable Energy, 24, 59-71.
Bakker, R.H., Pedersen, E., van den Berg, G.P., Steward, R.E., Lok, W., Bouma, J. (2012). Impact of wind turbine sound on annoyance, self-reported
sleep disturbance and psyhological distress. Science of the Total Environment, 425, 42-51.
Bishop, I.D. (2002). Determination of thresholds of visual impact: the case
of wind turbines. Environment and Planning B: Planning and Design,
29,707-718.
Bishop, I.D., Miller, D.R. (2007). Visual assessment of off-shore wind turbines: The influence of distance, contrast, movement and social variables.
Renewable Energy. 32, 814-831.
Bishop, K., Proctor, A., (1994). Love Them or Loathe Them? Public Attitudes
Towards Wind Farms in Wales. University of Cardiff, Cardiff.
Breglio, V. (1997). Sustainable Energy Budget Coalition Survey (1995 yılı
baskısı). Washington.
Burleson E. (2009). Wind power, national security and sound energy policy.
Heinonline.
Burningham, K. (2000). Using the language of NIMBY: A topic for research,
not an activity for researchers. Local Environment, 5(1), 55-67.
Cavallaro F, Ciraolo L. A. (2005). Multicriteria approach to evaluate wind
energy plants on an Italian island. Energy Policy, 33, 235-244.
Clarke A. (1991). Wind energy progress and potential. Energy Policy, 19,
742–55.
Dai, K., Bergot, A., Liang, C., Xiang, W-N., Huang, Z. (2015). Environmental
issues associated with wind energy – A review. Renewable Energy, 75,
911-921.
Daugarrd, N. (1997). Acceptability study of wind power in Denmark. Copenhagen. Energy Centre Denmark.
Devine-Wright, P. (2005). Beyond NIMBYism: towards an integrated framework for understanding public perceptions of wind energy. Wind Energy,
8(2), 125-139.
Devine-Wright, P. (2007). Reconsidering public attitudes and public acceptance of renewable energy technologies: a critical review. School of Environment and Development, University of Manchester, UK.
Drewitt, A.L., Langston, R.H.W. (2006). Assesing the impacts of wind farms
on birds, International Journal of Avian Science, 148(1), 29-42.
DuPont, R. L. (1981). The Nuclear Power Phobia. Business Week, 7 Kasım,
350
14-16.
DWTMA (Danish Wind Turbine Manufacturers Association). (1993).
Holdningsundersogelse, Ringkjobing. Denmark.
Eraydin, A. (2009). Rethinking globalization and social change: Globalisation,
labour markets and social interaction patterns. N. Z. Gulersoy, F. Gezici,
A. B. Önem, K. Y. Arslanlı (Ed.), New approaches in urban and regional
planning içinde (s. 69–88). Istanbul: Istanbul Teknik Üniveristesi.
Eraydin, A., Tasan Kok, T., Vranken, J. (2010). Immigrant entrepreneurship
and contribution of different forms of social integration in economic performance of cities. European Planning Studies, 18 (4), 521–43.
European Environmental Agency (EEA). (2009). Europe’s onshore and offshore wind energy potential – An assessment of environmental and economic constraints. EEA Technical Report, No 6/2009.
Evans, B., Parks, J., & Theobald, K. (2011). Urban wind power and the private
sector: Community benefits and public engagement. Journal of Environmental Planning and Management, 54(2), 227-244.
Güzel, A. (2012). Rüzgar enerji santralleri ve halkın kabulü: Çanakkale-Erenköy örneği. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi, Çanakkale.
Gype, P., (1995). Wind energy comes from age, New York.
Haggett, C., Toke, D. (2006). Crossing the Great Divide - Using Multi-method Analysis to Understand Opposition to Windfarms, Public Administration 84 (1), 103–120.
Harper M., Anderson, B., James, P.A.B., Bahaj, A. S. (2019). Onshore wind
and the likelihood of planning acceptance: Learning from a Great Britain
context. Energy Policy, 128, 954-966.
Haugen, K.M.B. (2011). International Review of Policies and Recommendations for Wind Turbine Setbacks from Residences: Setbacks, Noise, Shadow Flicker, and Other Concerns. Minnesota Department of Commerce:
Energy Facility Permitting.
IFC (International Finance Corpration), WBG (World Bank Group). (2007).
Environmental, Health, and Safety Guidelines for Wind Energy.
International energy Agency (IEA). (2015). World Energy Outlook Special
Report on Energy and Climate Change.
IPPC (International Panel on Climate Change). (2012). Renewable Energy
Sources and Climate Change Mitigation – Special Report of the Intergovermental Panel on Climate Change. Cambridge University Press, New
York, USA.
IPPC (International Panel on Climate Change). (2020). Climate Change and
Land - An IPCC Special Report on climate change, desertification, land
degradation, sustainable land management, food security, and greenhouse
gas fluxes in terrestrial ecosystems. https://www.ipcc.ch/site/assets/uploads/sites/4/2020/02/SPM_Updated-Jan20.pdf
IPSOS. (2010). Ipsos Global Energy Barometer:Attitudes Towards Energy
Sources.
http://www.ipsos.com/public-affairs/sites/www.ipsos.com.
public-affairs/files/documents/Ipsos EnergyBarometer.pdf (ErişimTarihi 07. 03. 2021)
IPSOS. (2012). After Fukushima: Global Opinion on Energy Policy. Ipsos Public Affairs. http://www.ipsos.com/public-affairs/sites/www.
ipsos.com.public-affairs/files/Energy%20Article. pdf (Erişim Tarihi
07.03.2021)
Kaya, T. ve Kahraman, C. (2010). Multicriteria renewable energy planning
using an integrated fuzzy VIKOR & AHP methodology: The case of
İstanbul. Energy, 35, 2517-2527.
Kılıç, Ç., Yılmaz, M., Sarı, R., (2017). Rüzgâr enerji sistemlerinin sosyal kabul
dinamiklerini anlama”. Coğrafi Bilimler Dergisi, 15 (2), 135- 156.
Klepinger, M. (2007). Michigan Land Use Guidelines for Siting Wind Energy
Systems. ExtensionBulletinWO-1053. (https://www.canr.msu.edu/uploads/resources/pdfs/michigan_land_use_guidelines_for_siting_wind_
energy_systems.pdf. Erişim Tarihi: 19.01.2021)
Koç, T. (1996). Kapıdağı Yarımadasında Rüzgâr ve Ortam. Türk Coğrafya
Dergisi, 31, 167-182.
PLANLAMA
Kraft, M. E.; Clary, B. B. (1991). Citizen participation and the NIMBY
syndrome: Public response to radioactive waste disposal. The Western
Political Quarterly, 44, 299-328.
Krohn, S. ve Damborg, S. (1999). On the public attitutdes towards the wind
power, Renewable Energy, 16, 954-960.
Lima, F., Ferreira, P., Vieira, F. (2013). Strategic impact management of wind
power projects. Renewable and Sustainable Energy Reviews, 25, 277290.
Mikołajczak, J., Borowski, S., Marć-Pieńkowska, J., Odrowąż-Sypniewska, G.,
Bernacki, Z., Siódmiak, J., Szterk, P. (2013). Preliminary studies on the
reaction of growing geese (Anser anser f. domestica) to the proximity of
wind turbines. Polish Journal of Veterinary Sciences,16(4), 679-686.
Mulvaney, K.K., Woodson, P., Prokopy, L.S. (2013). A tale of three counties:
Understanding wind development in the rural Midwestern United States.
Energy Policy, 56, 322 - 330.
Munday, M., Bristow, G., Cowell, R. (2011). Wind farms in rural areas: How
far do community benefits from wind farms represent a local economic
development opportunity?. Journal of Rural Studies, 27(1), 01 - 12.
Nguyen, K. Q. (2007). Impacts of wind power generation and CO2emission
constraints on thefuture choice of fuels and technologies in the power
sector of Vietnam. Energy Policy, 35, 2305–2312.
NIA (Northern Ireland Assembly). (2013). Wind Turbines: Planning and
Seperation Distances. NIAR 767-13.
NWCC (National Wind Coordinating Committee). (1999). Studying Wind
Energy /Bird Interactions: A Guidance Document – Methrics and Methods for Determining or Monitoring Potential Impacts on Birda at Existing and Proposed Wind Energy Sites, Washington DC.
Omnibus Report. (1995). Public Attitutes Toward Wind Energy. Canadian
Wind Energy Association and Environmental monitor, Toronto.
Özçam, Z. (2016). Rethinking Wind Energy in Its Social Context: Conflicting Perspectives and Planning Problems – The Karaburun Experience,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Özgener, Ö. (2002). Türkiye’de ve Dünya’da Rüzgâr Enerjisi Kullanımı. DEÜ
Mühendislik Fakültesi Fen ve Mühendislik Dergisi, 4(3), 159- 173.
Palabıyık, H., Yavaş, H., Aydın, M. (2010). Türkiye’de Nükleer Santral Kurulabilir mi? Çatışmadan Uzlaşıya: Türkiye’de Nükleer Enerji Projelerinde
Sosyal Kabul Sorunu ve Halkın Reddetme Sendromunun Araştırılması.
Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 5(2), 175 -201.
Pearce-Higgins, J.W., Stephen, L., Douse, A., Langston, R.H.W. (2012). Greater impacts of wind farms on bird populations during construction than
subsequent operation: results of a multi-site and multi-specie analysis.
Journal of Applied Ecology, 49, 386-394.
Peker, Z. (2005). Integrating Renewable Energy Technologies into Cities Through Urban Planning: In The Case Of Geothermal and Wind
Energy, Basılmamış Doktora Tezi, İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi.
Mühendislik ve Fen Bilimleri Enstitüsü, İzmir.
Peker, Z. (2013). Yenilenebilir Enerji Gelişimlerinin Sosyal Boyutu. Dokuz
Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 15(4), 663-691.
Pierpont, N. (2009). Wind turbine syndrome: a report on a natural experiment, K-Selected Books, Santa Fe, NM, US.
Premalatha, M., Abbasi, T., Abbasi, S. A. (2014). Wind energy: Increasing
deployment, rising environmental concerns. Renewable and Sustainable
Energy Reviews, 31, 270-288.
Ramirez-Rosado I.J., Garcia-Garrido E., Fernandez-Jimeneza A., ZorzanoSantamaria P.J., Monteiro C., Miranda V. (2008). Promotion of new
wind farms based on a decision support system. Renewable Energy, 33,
558–66.
Schaub, M. (2012). Spatial distribution of wind turbines is crucial for the
survival of red kite populations. Biological Conservation, 155, 111-118.
Short, L. (2002). Wind Power and English landscape identity, İçinde Wind
Power in View: Energy Landscapes in a Crowded World, Academic
Başak Demir, Anlı Ataöv
Press, San Diego, 43-58.
Simon, A. M. (1996). A Summary of Research Conducted into Attitudes to
Wind Power from 1990-1996. Planning and Research for British Wind
Energy Association, London.
Sonnberger M.,Ruddat,M. (2017). Local and socio-political acceptance of
wind farms in Germany. Technology in Society, 51, 56-65.
Starling, J. (2006). Public Perception of Wind Farms: Opinion of Local Residents at a Developed and Proposed Wind Farm, Yayınlanmamış Tez,
University of the West of England, Bristol.
Swofford, J.; Slattery, M. (2010). Public attitudes of wind energy in Texas:
Local communities in close proximity to wind farms and their effect on
decision-making. Energy Policy, 38, 2508-2519.
T.C. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı (2014). Türkiye Ulusal Yenilenebilir
Enerji Eylem Planı. https://kusip.gov.tr/kusip/yonetici/tematikAlanEkGoster.htm?id=75 (Erişim Tarihi: 07.03.2021)
Telleria, J.L. (2009). Potential impacts of wind farms on migratory birds crossing Spain. Bird Conservation International, 19(2), 131-136.
Tester J.W., Drake E.M., Driscoll M.J., Golay M.W., Peters W.A. (2005).
Sustainable energy; choosing among options. Cambridge, MA: The MIT
Press.
Tetra Tech EC Inc, Nixon Peabody LLP, Comsearch, Avian Systems Inc.
(2008). Wind Energy Siting Handbook. http://awea.files.cms-plus.
com/AWEA_Siting_Handbook_Feb2008.pdf.
Toja-Silva, F., Colmenar-Santos, A., Castro-Gil, M. (2013). Urban wind
energy exploitation systems: Behaviour under multidirectional flow
conditions – Opportunities and challenges. Renewable and Sustainable
Energy Reviews, 24, 364-378.
Torres-Sibille, A.D., Cloquell-Ballester, V.A., Cloquell-Ballester, V.A., Darton, R. (2009). Development and validation of a multicriteria indicator
for the assessment of objective aesthetic impact of wind farms. Renewable
& Sustainable Energy Reviews, 13,40-55.
Tsoutsos, T., Tsouchlaraki, A., Tsiropoulos, M. Kaldellis, J. (2009) [b]. Visual
impact evaluation methods of wind parks: Application for a Greek Island.
Wind Engineering, 33, 83-92.
Tsoutsos, T., Tsouchlaraki, A., Tsiropoulos, M. Serpetsidakis M. (2009)
[a]. Visual impact evaluation of a wind park in a Greek island. Applied
Energy, 86, 546-553.
Türkiye elektrik İletim (TEIAŞ). (2018). Türkiye elektirk üretim-iletim 2018
yılı İstatistikleri, Türkiye Elektrik Enerjisi Üretiminin Kaynaklara Göre
Dağılımı, (https://www.teias.gov.tr/tr-TR/turkiye-elektrik-uretim-iletim-istatistikleri 06.08.2020)
Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB). (2019). Türkiye Rüzgar Enerjisi
İstatistik Raporu Temmuz 2019, Ankara.
U.S. EPA (2013). Renewable Energy Fact Sheet: Wind Turbines. (http://
water.epa.gov/scitech/wastetech/upload/Wind-Power.pdf. 12.08.2016)
Van der Horst, D. (2007). NIMBY or not? Exploring the relevance of location
and the politics of voiced opinions in renewable energy siting controversies. Energy Policy, 35(5), 2705-2714.
Voivontas D. Assimacopoulos D, Mourelatos A, Corominas J. (1998). Evaluation of renewable energy potential using a GIS decision support system.
Renewable Energy, 13(3), 333–344.
Wang J, Jing Y, Zhang C, Zhao J. (2009). Review on multi-criteria decision
analysis aid in sustainable energy decision-making. Renewable and Sustainable Energy Reviews, 13, 2263- 2278.
Warren, C. R.; McFadyen, M. (2010). Does community ownership affect
public attitudes to wind energy? A case study from south-west Scotland.
Land Use Policy, 27(2), 204-213.
Warren, C.R. & Birnie, R. V. (2009). Re-powering Scotland: Wind Farms
and the ‘Energy or Environment?’ Debate. Scottish Geographical Journal,
125(2), 97-126.
Wolsink M., (2007). Planning of renewables schemes: Deliberative and fair
decision-making on landscape issues instead of reproachful accusations
351
of non-cooperation. Energy policy, 35(5), 2692-2704.
Wolsink M., Sprengers, (1993). Wind Turbine Noise: A New Environmental
Threat?. University of Amstherdam.
Wolsink, M. (1988). The Social Impact of a Large Wind Turbine, Environ
Impact Assess Rev. no. 8, 323-334.
Wolsink, M. (2000). Wind Power and the NIMBY-myth: institutional capacity and the limited significance of public support. Renewable Energy,
21, 49-64.
Wolsink, M. (2012a) “Wind power: Basic challenge concerning social acceptance”, Renewable Energy Systems, 1785-1821.
Wüstenhagen, R.; Wolsink, M.; Bürer, M. J. (2007). Social acceptance of renewable energy innovation: An introduction to the concept. Energy Policy,
358(5), 2683-2691.
Yetiş, Ü., Kentel, E., Severcan, Y.C., & Türel, A., (2015). Rüzgar Enerjisi Santralleri Raporu. Muğla Belediyesi.
Young, B. (1993). Attitudes Towards Wind Power: A Survey of Opinion in
Cornwall and Devon. Department of Trade and Industry, London.
Yuan, X.; Zuo, J.; Huisingh, D. (2015). Social acceptance of wind power: A
case study of Shandong Province, China. Journal of Cleaner Production,
92, 168-178.
Yue C.D., Wang S.S. (2006). GIS-based evaluation of multifarious local renewable energy sources: a case study of the Chigu area of southwestern
Taiwan. Energy Policy, 34, 730-42.
Zahedi, A. (2012). Current Status and Future Prospects of the Wind Energy.
IPEC, Conference on Power & Energy. Ho Chi Minh City.