Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi
Journal Of Modern Turkish History Studies
XIV/29 (2014-Güz/Autumn), ss.377-396.
MAKEDONYA’NIN BAĞIMSIZLIĞI’NI KAZANMASI
VE TÜRKİYE
Tahir KODAL *
Öz
Bu çalışmada; Yugoslavya’nın dağılmasıyla 8 Eylül 1991’de Makedonya’nın
bağımsızlığını kazanması, bağımsızlık karşısında Türkiye’nin tutumu konu edilmiştir. Bu
nedenle, konunun daha iyi anlaşılması için çalışmanın giriş kısmında, soğuk savaşın sona
ermesinden, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin ve Yugoslavya’nın dağılmasından
söz edilmiştir. Çalışmanın esas kısmının ilk bölümünde; Makedonya’nın bağımsızlığını elde
ediş süreci üzerinde durulmuş, bu süreçte yaşananlar ortaya konulmuştur. Çalışmanın ikinci
bölümünde; Makedonya’nın bağımsızlığını kazanması karşısındaki Türkiye’nin tutumu
açıklığa kavuşturulmuştur. Çalışmanın son bölümünde ise, elde edilen bilgiler ışığında
varılan sonuçlar ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Makedonya, Bağımsızlık, Türkiye, Türk Kamuoyu.
THE MACEDONIA’S ACHIEVING ITS INDEPENDENCE AND TURKEY
Abstract
In this study, it is aimed to explain the achieving its independence of Macedonia
in September 8, 1991 after the collapse of Yugoslavia and Turkey’s position towards this
independency. As a consequence, the end of the Cold War and collapses of both Union of Soviet
Socialist Republics and Yugoslavia are stated at the introduction part of the study to mention
the issue better. At the irst part of main section of the study, it is focused on the process of
Macedonia’s gaining independence and the events happened at this process are presented. At
the second part, Turkey’s position towards Macedonia’s achieving independence is revealed.
The results which have been gained through all the gathered information are presented at the
inal part of the study.
Keywords: Macedonia, Independency, Turkey, Turkish Public Opinion.
*
Doç. Dr. Pamukkale Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlk Öğretim Bölümü, Sosyal Bilgiler
Eğitimi ABD, Denizli, (tkodal@pamukkale.edu.tr).
377
Tahir KODAL
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
Giriş
II. Dünya Savaşı sırasında Almanya’ya karşı savaşı kaybederken,
İngiltere, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin yardımıyla
toparlanan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) savaştan en kârlı ülke
olarak çıkmıştır. İngiltere ve Fransa’nın savaşı kazanmasına karşın, yıprandığını
gören, ABD’nin yeniden kendi kıtasına çekilme eğiliminde olmasını fark eden
Stalin liderliğindeki SSCB, savaş sonrasında iki temel politikasını yani “sıcak
denizlere ulaşma” ve “rejim ihraç” politikalarını hayata geçirmek için çalışmalarını
hızlandırmıştır1.
Bu çalışmalar; İngiltere’yi, Fransa’yı ve ABD’yi son derece rahatsız etmiş,
İngiltere’nin teşviki ile kendi kıtasına çekilme eğiliminde ve nükleer güç olan
ABD dünya siyasetinde ön plana çıkmış, SSCB’nin karşısındaki yerini almıştır.
SSCB’nin yukarıda ifade dilen politikaları takip etmesi ve ABD’nin buna karşı
çıkması ve takip ettiği politikalar, dünyanın bloklaşmaya ve kutuplaşmaya
gitmesine neden olmuştur. Bu süreçte dünya iki kutuplu hale gelmiş, bir tarafta
ABD’nin başını çektiği “Batı Bloğu” yani kapitalist blok, diğer tarafta ise SSCB’nin
liderliğindeki “Doğu Bloğu” yani sosyalist blok ortaya çıkmıştır. Dünyadaki pek
çok ülke bu süreçte ya batı bloğunun ya da doğu bloğunun yanında yer almıştır.
Böylece, II. Dünya Savaşı’nın sonundan yani 1945 yılından SSCB’nin dağılmasına
kadar geçer süreye “Soğuk Savaş Dönemi”2 adı verilmiştir. Bu süreçte lider her
iki ülke de, Küba Savaşı örneğinde olduğu gibi, sıcak savaştan kaçınmış, bir
birlerine karşı soğuk savaş yöntemlerini kullanmışlardır.
Soğuk savaş döneminde Balkanların kuzeyi neredeyse SSCB’nin
kontrolüne girmiştir. Güney Slavları Federasyonu’nun kurulması SSCB’nin
temel politikasından biri olduğu için3, Slav asıllı toplumların SSCB hâkimiyetine
alınması II. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleştirilmiştir. Ancak, Balkan
toplumlarıyla tarihî kültürel, dinî bağları ve ilişkileri olan Türkiye ve Yunanistan
bu süreçte Slav halklarının karşısında yani Batı Bloğu’nda yer almak durumunda
kalmıştır.
Yugoslavya Krallığı 29 Kasım 1945’te resmen kaldırılarak, “Sosyalist
Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti” kurulmuştur. Yugoslavya’nın siyasi
hayatında “ikinci Yugoslavya” olarak da adlandırılan bu dönemde, devletin
yapılanmasında “milletler üstü” bir anlayışla yola çıkılmıştır. Gücünü milliyetçi
olmayan yapısından alan Halk Cephesi ve Josip Broz Tito, üniter esaslara
dayanmayan, federatif bir devlet kurmuştur. Kuruluşu, kurumsallaşması,
ekonomisi ve dış politikası ile ilkinden oldukça farklı karakterde olan İkinci
Yugoslavya; Josip Broz Tito, federalizm ve sosyalist ekonomi temellerinde
1
2
3
Rıfat Uçarol, Siyasî Tarih (1789-2010), Der Yayınları, İstanbul, 2010, ss.851-852.
Henry Kissinger, Diplomasi, Çev. İbrahim H. Kurt, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
Ankara, 2002, s.393.
Taha Akyol, Sovyet Rus Stratejisi ve Türkiye, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1979, ss.156-157.
378
Makedonya’nın Bağımsızlığı’nı Kazanması ve Türkiye
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
yükselmiştir4. Yeni Federal Yugoslavya; Sırbistan, Karadağ, Hırvatistan,
Slovenya, Makedonya ve Bosna-Hersek Cumhuriyetleri’nden oluşmuştur. Yani
Yugoslavya 6 cumhuriyetten meydana gelmiştir5.
Josip Broz Tito 7 Mart 1945’ten itibaren Yugoslavya’nın siyasi hayatına
yön vermiş, liderliğini yapmıştır. O’nun önderliğindeki Yugoslavya siyasî,
ekonomik ve sosyal yapılanmada SSCB’ni örnek almıştır. Ancak, Yugoslavya’nın
kendine özgü niteliklerini de içine alan özgün bir model oluşturulmuştur. SSCB
Anayasası’nın neredeyse kopyası niteliğindeki Yugoslavya Anayasası 1946
yılında yürürlüğe girmiştir6. Ülkede hiyerarşik parti yapılanması oluşturulmuş,
devlet yönetimine ilişkin her konu sıkı gözetim altına alınmış, ekonomide
endüstriye önem verilmiştir.
Tito döneminde Yugoslavya; Bosna-Hersek, Sırbistan, Hırvatistan,
Slovenya, Karadağ ve Makedonya’dan oluşan altı cumhuriyetten, Sırplar,
Boşnaklar, Hırvatlar, Slovenler ve Makedonların oluşturduğu beş milletten, üç
farklı inançtan (Müslümanlar, Katolikler ve Ortodokslar) ve sekiz etnik gruptan
(Türkler, Bulgarlar, Arnavutlar, Macarlar, Çekler, Romenler, Ukraynalılar ve
Çingeneler) meydana gelmiştir.
Yugoslavya’da rejime karşı örgütlü ve yaygın direnişin ilk örnekleri
1968 yılından itibaren yaşanmaya başlamıştır. Sırp kökenli İstihbarat Teşkilatı
Başkanı Aleksandr Rankoviç’in görevden alınmasıyla kısmen özgür bir ortama
kavuşan öğrenci ve aydınlar, ülke çapında gerek milliyetçi-bağımsızlıkçı, gerekse
eleştirel sosyalist yaklaşımları ortaya koydukları yoğun bir tartışma zemini
hazırlamıştır. Kosova ve Doğu Makedonya’daki Arnavutların hareketliliği 1968
yılında Kosova İsyanı ile sonuçlanmıştır7.
Kosova İsyanı’yla başlayan süreçte Hırvatistan’da meydana gelen
olaylar, Bosna-Hersek’te “Müslüman Cumhuriyet”in kurulması için yapılan
çalışmalar, Arnavut-Makedon gerginliğinin ortaya çıkması, 1974 yılında yapılan
Anayasa değişikliği ile Kosova ve Voyvodina’ya özerkliğin verilmesi, Tito’nun,
savunma ve dış politika işlerinin dışındaki, işleri 6 cumhuriyete bırakması
Yugoslavya’da durumun eskisi gibi gitmeyeceği, hatta dağılma sürecinin ilk
sinyallerinin ortaya çıktığı izlenimini uyandırmıştır. Siyasî, ekonomik ve sosyal
sorunlar yaşayan Yugoslavya’da Josip Broz Tito 4 Mayıs 1980’de hayatını
kaybetmiştir. Tito’nun ölümü hem Yugoslavya’da, hem de Dünya’da büyük
yankı uyandırmıştır. Tito’nun cenazesine 122 ülkeden temsilci katılmış, bir çok
devlet başkanı törende hazır bulunmuştur8.
4
5
6
7
8
Tanıl Bora, Milliyetçiliğin Provokasyonu, Birikim Yayınları, İstanbul, 1995, ss.80-82.
Mustafa Türkeş, “Bosna-Hersek Problemi: 26-28 Ağustos 1992 Londra Konferansı ve Siyasî
Sonuçları”, Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı’ya Armağan, Hacettepe Üniv. Atatürk İlkeleri ve
İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yıldız Matbaası, Ankara, 1995, s.969.
Noel Malcolm, Bosna’nın Kısa Tarihi, Om Tarih, İstanbul, 1999, s.306.
Hüseyin Savaş, “Dünü ve Bugünüyle Kosova Sorunu-II”, C.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Sosyal Bilimler Dergisi, C.25, Sivas, 2001, s.101.
Ayın Tarihi, 4 Mayıs 1980.
379
Tahir KODAL
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
Josip Broz Tito’nun ölümü ile toplumları ya da milliyetleri bir arada tutan
bağ kaybolmuştur. Tito’nun kişiliğinde bütünlüğü koruyabilen Yugoslavya’da,
O’nun ölümünden sora etnik huzursuzluklar ve milliyetçilik hareketleri
yavaş yavaş ön plana çıkmaya başlamıştır9. Cumhuriyetler zayıf bir merkezî
idare altında Cumhurbaşkanlığı görevini dönüşümlü olarak yürütmüşlerdir.
Yugoslav vatandaşlarının diğer komünist ülkelerdeki insanların hiç birinin
sahip olamadığı kadar geniş ölçüde sivil özgürlüğe sahip olmasına karşın10,
diğer Doğu Avrupa ülkelerindeki gibi, komünist sistem Yugoslavya’da da
ekonomik gelişmeyi engellemiş, ekonomik sorunlar halkın hoşnutsuzluğuna
neden olmaya başlamıştır.
Bu dönemde, ülkenin geçmişinde yaşananlar, milliyetçiliğin yükselişine
neden olmuş ve milliyetçi güçlerin elini güçlendirmiştir. Ülkenin çeşitli bölgeleri
arasındaki gelişmişlik farklılığı ve federal bütçeye katkıları, milliyetçiliği
besleyen bir başka faktör olmuştur. Ayrıca, bu süreçte uluslar arası ilişkilerde
yaşanan gelişmeler ve soğuk savaşın sona ermeye başlaması Yugoslavya’nın dış
politikadaki “anahtar rolünü” ortadan kaldırmış, dağılma sürecini hızlandırmıştır.
1. Makedonya’nın Bağımsızlığını Kazanması
Hem Yugoslavya’nın iç politikasında, hem de uluslar arası ilişkilerde
yaşanan hızlı gelişmeler sonrasında, altı cumhuriyet ve iki özerk yönetime
(Kosova ve Voyvodina) bölünmüş olan Yugoslavya’da, Komünist Partisi
yönetimindeki cumhuriyetlerin yönetici sınıları, milli çıkarları belirleyerek
bu çıkarlara göre davranma yoluna gitmişlerdir. Bu ve yukarıda ifade edilen
nedenler yüzünden, Yugoslavya’nın bu süreçte ikrî olarak üçe bölündüğü
görülmüştür.
Buna göre; birinci grupta, Yugoslavya’dan ayrılarak Orta Avrupa
devletler grubuna katılmak isteyen Slovenya ve Hırvatistan, ikinci grupta
sıkı sıkıya bütünleşmiş federasyon ikrini savunan Sırbistan ve Karadağ, hem
ülkenin parçalanmasından, hem de Sırp hâkimiyeti altında yaşamaktan korkan,
bu yüzden Yugoslavya’nın devamını isteyen Bosna-Hersek ve Makedonya
üçüncü grupta yer almıştır. Böylece, Yugoslavya’nın zihinlerde üçe bölündüğü
söylenebilir. Yukarıda adı geçen gruplara ilave olarak, Yugoslav Halk Ordusu
da ülkenin bütünlüğünü koruma politikası yanında, sosyalist sistemin de
devamından yana tavır takınmıştır11.
Yugoslavya Federasyonu’nun iilen dağılmaya başlaması 1974
Anayasası’nın ihlalleri ile başlamıştır. Yugoslavya Anayasası’nı ilk ihlal eden
Sırbistan olmuştur. Slobodan Milosevic’in 1986 yılında Sırbistan’da Komünist
9
10
11
Peter Calvocoressi, World Politics Since 1945, Newyork, 1996, p.326.
Barbara Jelavich, Balkan Tarihi 2, 20.Yüzyıl, Çev. Zehra Savan-Hatice Uğur, Küre Yayınları,
3. Bsk., İstanbul, 2013, s.433.
Simic Predrag, “Yugoslavya Krizinin Dinamikleri”, Avrasya Dosyası, C.3, S.3,Ankara, 1996, ss.16-18.
380
Makedonya’nın Bağımsızlığı’nı Kazanması ve Türkiye
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
Parti liderliğine gelmesinin ardından, Sırp milliyetçiliği Sırbistan’da daha
fazla gelişmeye başlamıştır12. Sırp milliyetçiliğinin hız kazanmasının ve
ayaklanmasının ardından başlayan gerginlik, olaylar zincirini oluşturmaya
başlamıştır. 1988 ve 1989 yıllarında gerçekleştirilen çeşitli gösteriler ve
yürüyüşler düzenlenerek Voyvodina’nın ve nüfusunun %90’ı Arnavut olan
Kosova’nın özerklikleri kaldırılarak, doğrudan Sırbistan’a bağlanmıştır13.
Yaşanan bu gelişmeler sonrasında Yugoslavya’nın dağılma süreci hız
kazanmış, Anayasa’nın Slovenya ve Hırvatistan tarafından ihlali14, 1989’da bu iki
ülkede serbest seçimlerin yapılması, Ocak-Şubat 1990’da Yugoslav Komünistler
Birliği’nin işlevinin ve geleceğinin tartışılması, Cumhuriyetler arasında görüş
farklarının ortaya çıkması, federal düzeyde Komünist Parti’nin çözülmesiyle
sonuçlanması, kongrenin ardından Cumhuriyetlerde etnik ve milliyetçi anlayışla
siyasi partilerin kurulması sonuçları ortaya çıkmıştır. Bu durum aynı zaman da
Komünist Parti’nin öncü ve önder rolüne de son verilmesi anlamını taşımıştır15.
Yugoslavya’da II. Dünya Savaşı’ndan itibaren yapılan ilk serbest seçimlerde,
bu ülkede patlak verecek iç savaşın habercisi olmuştur. Seçimlerde milliyetçi
söylem içerisinde olan siyasi partiler ve koalisyonlar kazanmış, Komünist Partisi
büyük bir yenilgi almıştır.
Federal Yugoslavya’da dağılma süreci başlamış ve devam ederken,
Makedonlar, Müslümanlar gibi, Yugoslavya’nın dağılması ve parçalanmasından
zarar görecek milletler arasında yer almış, “Büyük Sırbistan” ikrini kendileri için
çok önemli bir tehdit olarak kabul etmişlerdir. Çünkü 1913-1931 yılları arasında
Makedonya Sırplar tarafından “Güney Sırbistan” olarak tanımlanmıştır16. Hatta
Makedonlara kendilerini Sırp olarak tanımlamaları için baskı yapılmıştır. Bu
baskı Tito zamanına kadar devam etmiş, Makedonlar bu dönemde ayrı bir
millet olarak tanınmışlardır.
Makedonlar, Yugoslavya’nın dağılması konusunda çeşitli endişelere
sahip olmasına karşın, Yugoslav Cumhuriyetler arasında yayılan milliyetçilik
dalgasından etkilenmekten de geri durmamışlardır. 1989 yılında Makedonya
Sosyalist Anayasası’nda yapılan düzenlemeyle daha önceden “Makedon,
Arnavut, Türk ve diğer etnik grupların Cumhuriyeti” şeklinde tanımlanmış olan,
Makedonya Cumhuriyeti yeni düzenlemenin ardından “Makedonların ve diğer
halk ve etnik grupların Cumhuriyeti”17 olarak değiştirilmiştir. Böylece, bir anlamda
Makedonya Türklerin cumhuriyeti olmaktan çıkarılmıştır.
12
13
14
15
16
17
Mustafa Bereketli, Berlin Antlaşması’ndan Günümüze Balkanlar, Rumeli Vakfı Yayınları,
İstanbul, 1999, ss.151-152.
Feyzullah Sarı, Türkiye’nin Makedonya ve Bosna-Hersek Siyaseti (1990-2000), Hacettepe Üniv.,
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, s.70.
Galip Çağ, “Dağılan Yugoslavya’nın Ardından Makedonya ve Türkiye”, Çankırı Karatekin
Üniversitesi Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi, S.1 (1), Çankırı, 2012, ss.205-206.
Tanıl Bora, a.g.e., ss.137-138.
Feyzullah Sarı, a.g.t., s.86.
İrfan Kaya Ülger, “Balkan Gelişmeleri ve Türkiye”, Ed. İdris Bal, 21. Yüzyılda Türk Dış
Politikası, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2004, s.236.
381
Tahir KODAL
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
4 Ekim 1990’da Slovenya ve Hırvatistan’ın bir araya gelerek bir “gevşek
federasyon” tekliinde bulunması, Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlık
yolundaki adımları Makedonya ve Bosna-Hersek’i de harekete geçirmiştir.
Makedonya’da bağımsızlık sürecine, yeni bir devlet ve cumhuriyet
tanımlamasına girildikten sonra, Makedon milliyetçileri bir yandan Sırplara, bir
yandan da kendi bünyesindeki etnik gruplara karşı güç kazanmaya başlamıştır.
Özellikle Arnavutlara karşı daha da özenle hareket edilmeye ve çalışma
yapılmaya başlanılmıştır.
Diğer taraftan da Makedonya’da 11 Kasım 1990’da ülkede ilk çok partili
seçim gerçekleştirildiğinden18, Makedonya Parlamentosu ilk toplantısını 8 Ocak
1991’de gerçekleştirmiş ve 25 Ocak 1991’de “Egemenlik Bildirisi”ni alkışlarla
kabul etmiştir. Bildiri de; Makedonya halkının Yugoslavya federasyonundan
ayrılma hakkı olduğu, federasyonu oluşturan diğer cumhuriyetlerle gelecekteki
siyasî örgütlenme konusunda yapacağı görüşmelerde Makedonya’nın
bağımsızlık hakkıyla ilgili kararına göre hareket edileceği ifade edilmiş19,
ardından da Kiro Gligorov parlamento tarafından 27 Ocak 1991’de Makedonya
Cumhurbaşkanlığı’na seçilmiştir20.
Makedonya’daki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından, Makedonya
ve Bosna-Hersek Cumhurbaşkanları Kiro Gligorov ve Aliya İzzetbegoviç 30
Ocak 1991’de Saraybosna’da bir araya gelmişler, Yugoslavya’nın dağılma
sürecinde kendilerine karşı yaşanabilecek olumsuz gelişmeleri hesaba katarak,
Yugoslavya’nın birliğinin korunması gerektiğini savunmuşlardır. Ancak,
Makedonya Cumhurbaşkanı Kiro Gligorov 5 Mayıs 1991’de yapmış olduğu
açıklamada ise; Slovenya’nın ve Hırvatistan’ın Yugoslavya’dan ayrılması
halinde Makedonya’nın da bağımsızlığını ilan edeceğini duyurmuştur21.
Böylece, Makedonya’nın bağımsızlığı Kiro Gligorov tarafından bir anlamda
şarta bağlanmıştır.
Bu şekilde politika benimsenmelerinin çeşitli nedenleri söz konusudur.
Her şeyden önce Makedonya ve Bosna-Hersek Cumhurbaşkanları Kiro Gligorov
ve Aliya İzzetbegoviç Yugoslav birliğinin sona ermesinin yaratabileceği sorunları
tahmin edebilmişlerdir. Makedonya’nın ekonomik açıdan geri kalması, özellikle
Bosna-Hersek’in nüfus yapısı önemli sorunlarla karşı karşıya bırakabilecek
durumdadır. Bu yüzden, Gligorov ve İzzetbegoviç 3 Haziran 1991’de yeniden
bir araya gelerek, “Gelecekteki Yugoslav Topluluğu İçin Platform” adıyla yayınlamış
oldukları ortak açıklamada; Yugoslavya için “Egemen Cumhuriyetler Topluluğu”
modelini dağılmayı önleyecek çözüm önerisi olarak sunmuşlardır22. Ancak bu
modelin uygulanamayacağı kısa bir süre sonra anlaşılacaktır.
18
19
20
21
22
Büşra Erdoğan, “Makedonya’da Seçimler ve Türkler”, http://www.turksam.org/tr/14.11.2013.
“Makedonya Egemen”, Milliyet Gazetesi, 27.01.1991, s.9.
M. Murat Hatipoğlu, “Kuruluşundan Günümüze Makedonya Cumhuriyetinin Dış Politikası
ve Balkan Ülkeleriyle İlişkileri (1991-2000)”, Balkan Diplomasisi, Der. Ömer E. Lütem, B.
Demirtaş Coşkun, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayını, Ankara, 2001, s.169.
Feyzullah Sarı, a.g.t., s.124.
“Hırvatistan ve Slovenya’nın Bağımsızlık Kararları Sürpriz Olmadı”, Cumhuriyet Gazetesi,
27 Haziran 1991, s.11.
382
Makedonya’nın Bağımsızlığı’nı Kazanması ve Türkiye
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
25 Haziran 1991’de Slovenya ve Hırvatistan”ın bağımsızlıklarını ilan
etmeleriyle, Yugoslavya’da çözülme süreci ve buna eşlik eden çatışmalar
başlamıştır23. Bu iki ülkenin bağımsızlıklarını ilan etmeleri üzerine, Makedonya
Cumhurbaşkanı Kiro Gligorov artık Yugoslavya’nın birliğini ayakta tutmanın
ve cumhuriyetlerin bağımsızlık sürecini engellemenin mümkün olmadığını
anladığı için, bağımsızlık çalışmalarına hız vermiştir. Bu kapsamda yani
bağımsızlıklarına destek istemek amacıyla resmi ziyaret için 9-11 Temmuz
1991 tarihleri arasında Ankara’ya gelmiştir24. Gligorov, 10 Temmuz 1991’de
Başbakan Mesut Yılmaz, Dışişleri Bakanı Safa Giray, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Ekrem Pakdemirli ile bir araya gelmiş, sıcak ilişkilerde bulunmuş, iyi
ağırlanmış ve 11 Temmuz 1991’de Marmaris’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile
bir görüşmede bulunmuştur25.
Kiro Gligorov Türkiye’nin desteğini almış bir şekilde dönerken
yapmış olduğu açıklamada; “Slovenya Cumhuriyeti’nde çıkan olayların ardından
Yugoslavya’nın altı cumhuriyetinin de onayladığı Brioni Antlaşması’na göre en
geç 1 Ağustos 1991 tarihinde Yugoslavya’nın gelecekteki düzeni ile ilgili temasların
başlaması ve en geç üç ay içerisinde de bir sonuca varılması gerekiyor. Bu üç ay içerisinde
Yugoslavya’nın geleceği belli olacak. Eğer bu süre içerisinde bir anlaşmaya varılamazsa,
bağımsızlık hareketlerinin bütün cumhuriyetlere sıçrama tehlikesi doğacak. Anlaşmaya
varılmazsa her cumhuriyet kendi alın yazısını çizecek.”26 ifadelerine yer vermiştir.
Yani; Yugoslavya’da birliği arada tutabilecek bir “ara çözüm”e ulaşılamaz ise
Makedonya’nın da bağımsızlığını ilan edeceğini dünyaya duyurmuştur.
Yugoslavya’nın dağılma, iç savaş ve federal yapıyı oluşturan milletlerin
bağımsızlık sürecinde, her millet kendi bağımsızlığı için halkoylaması yapmaya
başlamıştır. Makedonya Cumhuriyeti bağımsızlık konusunda referandum
kararını 13 Ağustos 1991’de aldığından27, bu halkoylamalarından biri de 8 Eylül
199128*’de Makedonya’da gerçekleştirilmiştir. Makedonya’da yaşayan Arnavut
azınlığın boykot etmesine rağmen, bağımsızlık referandumuna katılanların
%90’ı29* bağımsızlık yönünde oy kullanmıştır30. Bu sonuç Makedonya’da
sevinçle karşılanmıştır. Fakat bu karar Büyük Makedonya (Vardar, Ege ve
Prin Makedonya’sının birleşmesi) sorununu yeniden gündeme getirmiştir. Bu
gelişmeler karşısında Bulgaristan konuya olumlu yaklaşırken, Yunanistan’ı
endişelendirmeye ve Makedonların Türkiye’ye olan ilgisinde bir artışa neden
olmuştur.
23
24
25
26
27
28
29
30
Cumhuriyet Gazetesi, 27 Haziran 1991, s.11; İlhan Uzgel, “Balkanlarla İlişkiler”, Ed. Baskın
Oran, Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşı’ndan Bu Güne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C.II,
İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s.491.
“Makedonya Cumhurbaşkanı Türkiye’de”, Milliyet Gazetesi, 09.07.1991, s.10.
“Özal- Gligorov Görüşmesi”, Milliyet Gazetesi, 12.07.1991, s.10.
“Bağımsızlık Hareketi Artık Durdurulamaz”, Milliyet Gazetesi, 13.07.1991, s.3, s.12.
Ayın Tarihi, 13 Ağustos 1991.
*
Bu tarih Makedonya’nın bağımsızlık günü olarak kutlanmaktadır.
*
Bazı kaynaklarda bu oran % 95.4 olarak verilmiştir. Ancak, Ayın Tarihi’ndeki oran
tarafımızdan dikkate alınmıştır.
Ayın Tarihi, 9 Eylül 1991.
383
Tahir KODAL
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
Makedon Parlamentosu bağımsızlık yönünde alınan bu kararı hemen
gerçekleştirme ve resmileştirme yoluna gitmemiş, bir süre daha yaşanan
gelişmeleri izleme politikası takip etmiştir. Gerçekçi bir politika takip etmiş,
duygusal ve aceleci davranış sergilememiş, gelişmeleri yakından takip etmiştir.
Bu süre içerisinde Federal Yugoslavya’nın devam etmesinin, “ara çözüm”ün de
hayata geçirilmesinin mümkün olmadığı görülmüştür. 1980 yılından itibaren
ülkeyi yöneten, altı cumhuriyet ve iki özerk bölge temsilcilerinden oluşan
“Başkanlık Konseyi”nin dönüşümlü başkanlık sisteminde Hırvatistan’ın temsilcisi
Stipe Mesiç başkan olarak seçilememiştir. Bu durum “Yugoslavya’da umutları
söndürmüştür31.”
Bu gelişmelerden sonra, Yugoslavya’yı oluşturan altı cumhuriyetten 4’ü
bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Ayrıca, Almanya başta olmak üzere, Türkiye,
İtalya, Bulgaristan’ın, kısmen AB ülkelerinin de bağımsızlık yönünde destek
alması da bu yönde rahat hareket etmesini sağlamıştır. Böyle bir durum söz
konusu olunca, Makedonya Parlamentosu 17 Eylül 1991’de yapmış olduğu
toplantısında yapılan referandumda alınan bağımsızlık kararını oylamıştır.
Yapılan oylamada Makedonya’nın bağımsızlığı ilan edilmiştir32. Böylece,
M.Ö. 4. Yüzyılda kurulmuş olan “Makedonya Devleti”nin ardından, kurulan ilk
“Makedon Devleti” olarak tarihteki yerini almıştır.
Bağımsızlığın ilanı üzerine parlamentoda bir konuşma yapan Kiro
Gligorov “Makedonya, Yugoslavya’daki son gelişmeleri dikkatle takip etmiş ve yapılan
durum değerlendirmesinden sonra artık bağımsızlık ilanından başka bir çarenin
kalmadığı görülmüştür.”33 diyerek, bir anlamda bağımsızlıktan başka çarelerini
kalmadığını dile getirmiştir. Ayrıca, herkesle dost kalmak istediklerini, şeffaf
bir federasyon teşkil edilmesi halinde Yugoslavya’da kalabileceklerini de ifade
etmekten geri kalmamıştır.
Makedonya Cumhuriyeti Başbakanı Nikola Klussev ise, “Makedonya’nın
iyi teçhiz edilmiş 100 bin kişilik bir orduya sahip olduğunu, savaşın ülkelerine
sıçraması durumunda ordunun müdahalede bulunacağını”34 açıklamıştır. Yani,
bağımsızlıklarını korumak için askeri yöntemleri ve savaşı kullanabileceklerini
dile getirmiştir.
Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlık ilanlarının ardından yaşanan
gelişmeler, Makedonya’nın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Makedonya’da
gözlenmemiştir. Yugoslavya’daki cumhuriyetler arasında başlayan iç kargaşa
ve bağımsızlık mücadeleleri devam ederken, Balkan Yarımadası’nda merkezi
konumda olan Makedonya, Yugoslavya’dan kopma ve bağımsız olma sürecini
sorunsuz ve sancısız tamamlayan tek ülke olmuştur.
31
32
33
34
“Yugoslavya’da Ümitler Söndü”, Milliyet Gazetesi, 18.05.1991, s.4.
Mirzet Mujezinovic, “Makedonya’da Son Dört Yıl: Balkan Raporu (9 Mayıs 2005)”, http://
www.usakgundem.com/14.11.2013.
Türkiye Gazetesi, 17 Kasım 1991.
Ayın Tarihi, 18 Eylül 1991.
384
Makedonya’nın Bağımsızlığı’nı Kazanması ve Türkiye
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
Bağımsızlığını kazandıktan, Yugoslavya Federal Ordusu ülkeden
ayrıldıktan, iç politikada Arnavutlarla ve diğer etnik gruplarla sorunlarını
büyük ölçüde çözüme kavuşturduktan sonra, Makedonya’yı asıl çözülmesi
gereken sorunlar dış politikada karşısına çıkmış, sınır komşuları özellikle
Yunanistan ile önemli sorunlar yaşamaya başlamıştır. Bunda; tüm Makedonları
birleştirmek için, Ege ve Pirin Makedonya’sında hak iddiasında bulunan
Makedon milliyetçileri ile “Büyük Yunanistan” ve “Büyük Bulgaristan” ikirlerini
benimsemiş olan milliyetçilerinin bir birleri ile olan rekabeti etkili olmuştur.
Bu süreçte Makedonya’nın bağımsızlığına en büyük tepki Yunanistan’dan
gelmiştir. Yunanistan, Makedonya’nın ismini, bayrağını, milli armasını
kullanmaya hakkı olmadığını ifade etmiş ve Makedonya’yı “Üsküp Cumhuriyeti”
olarak tanımlamıştır. Makedon kelimesini de kullanmak istemeyen Yunanistan
Hükümeti Makedonları “Üsküplüler” şeklinde nitelendirmiştir35. Ancak, bu tür
nitelendirmeler, Avrupa Birliği ve diğer devletlerin Makedonya’yı tanımalarına
engel olamayacaktır.
2. Makedonya’nın Bağımsızlığı Karşısında Türkiye
Türkiye’nin yeni Balkanlarda en fazla ilgi gösterdiği, önem verdiği
ülkelerden biri Makedonya olduğundan ve bu da raporlarla ortaya
konulduğundan36, Makedonya’nın bağımsızlığını kazanmasından sonra
Makedon Hükümeti yeni kurulan Makedonya Cumhuriyeti’nin Türkiye
tarafından tanınmasına özel önem vermiştir. Bunda Türkiye ile Yunanistan
arasındaki sorunların ve rekabetin olmasının, Türkiye’nin Makedonya’yı tanıma
ihtimalinin yüksek bulunmasının bunda etkili olduğu söylenebilir. Bu nedenle,
Makedonya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Prof. Denko Malevski 7 Ekim 1991’de
yani bağımsızlığın ilanından kısa bir süre sonra Türkiye’ye gelmiş, Ankara’da
çeşitli temaslarda bulunmuştur.
Makedonya Cumhurbaşkanı Kiro Gligorov da resmî bir ziyaret sırasında
İtalya’da yapmış olduğu açıklamada; Türkiye’nin kendileri için önemini
belirttikten sonra, Makedonya’da Türk kökenli toplumun varlığından söz
ederek, tarihten gelen bağlarının ve Balkan ülkeleri olarak bağlarının olduğunu
söylemiştir. Ayrıca, Türkiye ile ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek için çaba
sarfettiklerini ifade etmiş, Makedonya’dan Türkiye’ye göç etmiş Türklerin de bu
ilişkilerinde kuvvetlendirici rol oynadığını dile getirmiştir37.
Avrupa Topluluğu üyesi 12 ülke, Yugoslavya’dan ayrılan Slovenya’yı
ve Uzlaştırma Komisyonu’nun aksi yöndeki kararına rağmen, Hırvatistan’ı
35
36
37
Sabrina Petra Ramet, Balkan Babel, The Disintegration of Yugoslavia from the Tito to Ethnic War,
Westview Press, Boulder, 1996, p.231.
Şule Kut, “Soğuk Savaş Sonrasında Türkiye’nin Balkan Ülkeleriyle İlişkileri”, Çağdaş Türk
Diplomasisi; 200 Yıllık Süreç, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999, s.398.
“Türkiye Bizim İçin Önemli”, Milliyet Gazetesi, 02.11.1991, s.3, s.12.
385
Tahir KODAL
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
15 Ocak 1992’de tanımıştır38. Yine Uzlaştırma Komisyonu, Makedonya’nın da
tanınabileceği görüşünü bildirmiştir. Bu görüş, Makedonya’nın uluslararasında
ya da dünyada tanınma sürecini hızlandırmıştır. Ancak, AB üyesi Yunanistan’ın
Makedonya’nın bu adla tanınamayacağı yönünde tavır takınması yüzünden,
Makedonya’nın bağımsızlının tanınması engellenmiş, AB üyesi diğer ülkeler
Makedonya’yı bu adla tanıyamayacaklarını açıklamışlardır. Makedonya’nın ilk
olarak tanınması AT üyesi ülkelerin dışından gelmiştir. Bulgaristan, Makedon
milletinin varlığını kabul etmemekle birlikte, Makedonya Cumhuriyeti’nin
bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmuştur.
AT’nun tanıma kararının ardından, Slovenya ve Hırvatistan’ı
tanıyanların sayısında hızla artış olurken, Makedonya’yı ve Bosna-Hersek’i
Bulgaristan’ın dışında tanıyan ülke olmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Süleyman Demirel’in ve Türkiye’nin Makedonya’nın bağımsızlığını tanıma
konusunda tavrı aslında çok nettir. Bunu Başbakan Süleyman Demirel 16 Ocak
1992’de yapmış olduğu açıklamada dile getirmiş, Türkiye’nin Makedonya’yı
Ocak ayı sonunda tanıyacağını ifade etmiştir. Başbakan’dan böyle bir açıklama
geldikten sonra 17 Ocak 1992’de Türkiye Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin yapmış
olduğu açıklamada; Türkiye’nin Yugoslavya’dan ayrılan dört cumhuriyeti yani
Slovenya, Hırvatistan, Makedonya ve Bosna-Hersek’i tanıyacağını belirtmiştir39.
Makedonya’yı tanıyacağına ilişkin açıklamada bulunmasına rağmen,
Türkiye gelişmeleri yakından takip etme politikasını benimsemiş, Balkanların
bütününe yönelik barışçı ve uzlaşmacı bir yol takip etmiştir. Ayrıca, Sırbistan’ın
liderliğinde ayakta tutulmaya çalışılan yeni Yugoslavya projesinin de sonucunu
görmeyi yeğlemiştir. Bu nedenle, Türkiye tanıma noktasında çok aceleci
davranmamış, dağılma sürecinin er geç gerçekleşeceği görüldüğünden ve
Sırbistan’ın da bunu en sonunda kabulleneceğini düşündüğünden, Sırbistan ile
de ilişkilerini devam ettirmiştir.
Hatta bir anlamda Türkiye’nin Makedonya’yı tanımasını engellemek
amacıyla yapıldığı bilinen Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç’i 22
Ocak 1992’de Ankara’da ağırlamıştır. Miloseviç bu gezisinde Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ile Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile
görüşmelerde bulunmuştur. Konuk Devlet Başkanı yaptığı açıklamada,
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana Sırbistan ile Türkiye arasında
mükemmel ilişkiler olduğunu”40 belirtmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin Yugoslavya’nın
parçalanmasını desteklemekten kaçınan sorumlu bir politika yürüttüğünü
de dile getirmiştir. Ancak, bu bir günlük resmi çalışma ziyareti, Süleyman
Demirel Hükümeti’nin ve Türkiye’nin, Yugoslavya’daki gelişmeleri yakından
takip etme, Yugoslavya dağılacaksa, Türk ve Müslüman toplumların yaşadığı
Bosna-Hersek ve Makedonya gibi cumhuriyetlerin tutumuna göre davranma
38
39
40
Ayın Tarihi, 15 Ocak 1992; “Yugoslavya da Öldü”, Milliyet Gazetesi, 16.01.1992, s.4.
Feyzullah Sarı, a.g.t., s.128.
Ayın Tarihi, 22 Ocak 1992.
386
Makedonya’nın Bağımsızlığı’nı Kazanması ve Türkiye
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
politikasını değiştirmemiştir. Bu nedenle, Türkiye’nin Makedonya politikasında
değişiklik yaşanmamıştır. Bu değişimin olmayışı sadece Türkiye’de değil,
aynı zamanlı Makedonya’da da gözlenmiş, halk nezdinde “Makedonya’nın
umudu Türkiye” olmuş, “Türkiye bizi yalnız bırakmaz” ve “Batıya güvenmiyoruz”41
şeklindeki görüşler sıkça kullanılır olmaya başlamıştır.
Miloseviç’in Ankara ziyaretinin kısa bir süre sonra Makedonya
Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Stoyan Andov Üsküp’te Milliyet Gazetesi’ne
25 Ocak 1992’de vermiş olduğu özel demeçte; Türk azınlığın Mecliste temsil
edilmemelerinin büyük bir eksiklik olduğunu ve bunun giderilmesi için
bizzat çalışacağını belirtmiştir. Türklerin Makedonya yasalarına saygılı,
demokratikleşme sürecini destekleyen bir toplum olduğunu, Makedonya’da
1964 yılından beri Mecliste temsilci bulunmadığını, bunun da eksiklik
olduğunu söylemiştir. AT’nin Yunanistan’ın baskısı nedeniyle Makedonya’yı
tanımamasının bir hata olduğunu, Yunanistan’dan hiçbir şekilde toprak talep
etmeyeceklerini garanti ettiklerini, AT’nin isteklerini yerine getirdiklerini ve
buna rağmen AT’nin hâlâ çekimser olmasını anlayamadıklarını dile getirmiştir42.
Stoyan Andov konuşmasının ilerleyen kısımlarında; AT içinde
Yunanistan engelinin aşılamaması halinde Makedonya’yı bağımsız devlet
olarak çeşitli ülkelerin teker teker tanımalarını beklediklerini vurgulayarak “
örneğin Türkiye, İtalya, Almanya, Belçika, Danimarka, Polonya, Macaristan, Kanada
ve ABD AT kararını beklemeden bizi tanıyabilirler. Eminim ki AT, bu ülkelerin bizi
tanımasından sonra daha rahat karar verecektir.”43 demiş, AT’nin Makedonya’yı
tanımasını beklemeden Türkiye’nin Makedonya’yı tanımasını istemiştir. Bunun
da AT’nin işini kolaylaştıracağının altını çizmiştir.
Bağımsız devlet olarak tanınmak konusunda Türkiye’nin desteğine
öncelikle ihtiyaç duyduklarını anlatan Andov, “Türkiye’nin bizim için büyük
önemi var. Türkiye’nin bizi tanıyan ilk ülke olması bizim için büyük önem ifade eder.
Burada yaşayan Türklerin de beklentisi bu yöndedir. Türkiye’nin bizimle daha yoğun
ekonomik işbirliğine girmesini bekliyoruz. Türkiye bizi uluslar arası platformlarda
destekleyebilir. Bizim yurtdışında henüz diplomatik temsilciliklerimiz yok. Türkiye’nin
her ülkede temsilcisi var. Ancak biz Türkiye’nin bize destek olurken tabi ki sıkıntıya
girmesini istemeyiz. Türkiye ile ortak bir tarihimiz var. Makedonya’da 100 binin
üzerinde Türk yaşıyor…”44 dedikten sonra, herkesten çok Türkiye’nin desteğine
ihtiyaç duyduklarını sözlerine eklemiştir.
Makedonya Meclis Başkanı’nın yapmış olduğu açıklamadan hemen bir
gün sonra, Makedonya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Prof. Denko Malevski yine
Üsküp’te 26 Ocak 1992’de Milliyet Gazetesi’ne vermiş olduğu özel demeçte;
Türkiye’nin Makedonya’nın bağımsızlığını tanımasının atacağı en olumlu
41
42
43
44
“Makedonya’nın Umudu Türkiye”, Milliyet Gazetesi, 23.01.1992, s.16.
“Türkiye’den Destek Bekliyoruz”, Milliyet Gazetesi, 26.01.1992, s.16.
Milliyet Gazetesi, 26.01.1992, s.16.
Milliyet Gazetesi, 26.01.1992, s.16.
387
Tahir KODAL
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
adımlardan biri olacağını belirtmiş, “Türkiye’nin Makedonya’yı bağımsız devlet
olarak tanımasının bölgeye istikrar getireceğini, toleranslı yeni Avrupa’nın bir parçası
olacak Makedonya’nın barışçı yollarla bu isteğine kavuşmak istediğini”45 söylemiştir.
AT’nin de kendilerini tanımasını beklediklerini, bu gerçekleşmez ise AT üyesi
olmayan ülkelerin tek tek Makedonya’yı tanımalarını istediklerini sözlerine
eklemiştir.
Makedonya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Prof. Denko Malevski’nin
“Türkiye bizi tanımalı” şeklindeki isteğine ve ileri sürdüğü gerekçelere Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Ortadoğu Barış Konferansı’nın çok
taralı çalışmalarına katılmak üzere 27 Ocak 1992’de İstanbul’dan Moskova’ya
giderken cevap vermiştir. Hikmet Çetin, Milliyet Gazetesi’ne yapmış
olduğu açıklamada; “Makedonya, Hırvatistan ve Slovenya tanınma aşamasına
gelmişler, tanınma için gerekli koşulları da büyük ölçüde sağlamışlardır. Türkiye’nin
Makedonya’yı tanıma konusunda her hangi bir tereddüdü yoktur. Bunu en kısa
zamanda gerçekleştireceğiz, ancak biz Bosna-Hersek’i de içine alabilecek bir tanımayı
düşünüyoruz. Bosna-Hersek’i dışarıda bırakacak bir tanıma yoluna gitmek istemiyoruz.
Bu cumhuriyetleri tek tek tanımayı da uygun görmedik. Bosna-Hersek’in bazı iç sorunları
var. Yakın bir zamanda referanduma gitmeleri bekleniyor. Bu gelişmeleri de yakından
izleyerek tanınma isteyen dört cumhuriyeti birlikte tanıma yönündeki ilke kararımızı
uygulama aşamasına getireceğiz.”46 diyerek, Makedonya Cumhuriyeti’nin
tanınacağını, ancak bunun bir anlamda Bosna-Hersek’teki gelişmelere bağlı
olduğunu, Türkiye’nin Yugoslavya’dan ayrılan dört cumhuriyeti tek tek tanıma
yoluna gitmeyeceğini ve ilkesel davranacaklarını ifade etmiştir.
Türkiye’nin Makedonya’yı tanıması noktasında Makedon ve Türk
yetkililerden ardı ardına açıklamaların geldiği günlerde, Makedonya’nın
tanınması konusunun İsviçre’nin Davos kentinde yapılması planlanan
başbakanlar
düzeyindeki
görüşmelerde
ele
alınacağı
Makedonya
47
Televizyonu’nda yer almış, Makedon kamuoyuna duyurulmuştur .
Bu haberin doğruluğu ve Makedonya Cumhuriyeti’nin Türkiye
tarafından tanınacağı bizzat Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel tarafından
açıklanmıştır. Başbakan Demirel; 30 Ocak 1992’de İsviçre’nin Zürih kentinde
Türk gazetecileri için düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin Hırvatistan,
Slovenya ve Makedonya’yı tanıyacağını, söz konusu cumhuriyetlerin şimdiye
kadar tanınmamış olmasının sebebinin Bosna-Hersek’te yapılacak referandumun
sonucunun beklenmesinden kaynaklandığını belirtmiştir. Demirel, hükümetin
Davos’tan sonra bu konuda bir karar alacağını da ifade etmiştir48.
Demirel’in Davos’ta açıklama yaptığı gün içerisinde Makedonya
Cumhurbaşkanı Kiro Gligorov, Washington’da verdiği demeçte, Makedonya
45
46
47
48
“Türkiye Bizi Tanımalıdır”, Milliyet Gazetesi, 27.01.1992, s.9.
Milliyet Gazetesi, 27.01.1992, s.10.
Milliyet Gazetesi, 27.01.1992, s.9.
Ayın Tarihi, 30 Ocak 1992.
388
Makedonya’nın Bağımsızlığı’nı Kazanması ve Türkiye
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
halkının, Türkiye’ye son derece büyük dostluk duyguları ile bağlı olduğunu
belirtmiş ve birkaç güne kadar Türkiye’nin Makedonya’yı tanıyacağını
söylemiştir49. Aynı gün içerisinde hem Türkiye Başbakanı’ndan, hem de
Makedonya Cumhurbaşkanı’ndan arka arkasına açıklamalar gelince, Yugoslavya
Hükümeti, Yugoslavya’nın Makedon asıllı Ankara Büyükelçisi Trayan
Petrovski’yi Türkiye’yi Makedonya’yı tanımaya ikna ettiği gerekçesiyle 31
Ocak 1992’de geri çağırmıştır50. Ancak, Yugoslavya Federal Yönetimi tarafından
görevinden alınan Yugoslavya’nın Ankara Büyükelçisi Trajan Petrovski,
yönetimin Belgrad’a dönme çağrısını reddederek, “hizmetlerini Makedonya’ya
sunmak üzere” ilerleyen günlerde Üsküp’e gideceğini bildirecektir51.
Başbakan Süleyman Demirel, Davos’ta yapılan “Dünya Ekonomik
Forumu” çerçevesinde 1 Şubat 1992’de düzenlenen “Bölgesel ve Küresel İşbirliği
için Genel İmkanlara Sahip Türkiye” konulu toplantıda yaptığı konuşmada,
Türkiye’nin Bulgaristan, Arnavutluk ve Makedonya ile ilişkilerini geliştirmesinin
Yunanistan’ı tehdit anlamına gelmediğini söylemiştir52. Ayrıca, Başbakan
Süleyman Demirel ile Yunanistan Başbakanı Konstantin Mitsotakis’in Davos’ta
1 Şubat 1992’de yaptıkları görüşmeden sonra açıklanan ortak bildiride, taralar
arasında iyi komşuluk ve işbirliği anlaşması imzalanmasının yanı sıra Kıbrıs
sorununa BM Genel Sekreteri Butros Gali’nin çabaları çerçevesinde en kısa
zamanda çözüm getirilmesine yardımcı olunması gerektiği vurgulanmıştır.
Ayrıca, iki lider, Ankara ile Atina arasında diyalogun yeniden başlatılmasını
kararlaştırmış, Başbakan Demirel, görüşmeyi önemli bir başlangıç ve fevkalade
bir gelişme olarak nitelendirmiştir53.
Bu görüşme sonrasında yapılan açıklamada; Türkiye’nin Makedonya’nın
bağımsızlığını tanımasının gündeme gelip gelmediği hakkında bilgi verilmezken,
daha önceden ifade edildiği gibi, iki ülke liderinin Davos’ta bir araya gelişinde
bu konunun konuşulduğu, Türkiye’nin bu konuda Yunanistan’ı rahatlatmaya
çalıştığı, hatta güvence verdiği anlaşılmaktadır. Bunu, görüşme sonrasında
Yunanistan ile ilgili açıklamalardan ve atılan adımlardan anlamak mümkündür.
Süleyman Demirel Hükümeti, Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’ndan
sonra Makedonya’nın bağımsızlığının tanınması konusunu önceliğine alacağını
açıkladığından, Demirel, Ankara’ya dönmüş ve bu konunun Bakanlar Kurulu
gündemine alınmasını istemiştir. Başbakan Süleyman Demirel başkanlığında 6
Şubat 1992’de Ankara’da saat 10:00’da toplanan Bakanlar Kurulu Toplantısı’nda
Yugoslavya’dan ayrılan ve bağımsızlığını ilan eden dört Cumhuriyetin aynı
anda tanınması görüşülmüştür54.
49
50
51
52
53
54
Ayın Tarihi, 30 Ocak 1992.
Şule Kut, “Sırbistan Politikası Nasıl Olmalı”, Milliyet Gazetesi, 01.02.1995, s.18.
Ayın Tarihi, 5 Şubat 1992.
Ayın Tarihi, 1 Şubat 1992; “Davos’ta Umutlu Başlangıç”, Cumhuriyet Gazetesi, 02 Şubat 1992, s.19.
Ayın Tarihi, 1 Şubat 1992.
“Dört Yeni Ülkeyi Tanıdık”, Milliyet Gazetesi, 7 Şubat 1992, s.1, s.13.
389
Tahir KODAL
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
Yaklaşık iki saat süren görüşmelerden sonra Devlet Bakanı ve Hükümet
sözcüsü Akın Gönen tarafından yapılan açıklamada; Yugoslavya’dan ayrılan ve
bağımsızlığını ilan eden Slovenya, Hırvatistan, Makedonya ve Bosna-Hersek
cumhuriyetlerini tanıma kararı aldığı duyurulmuştur. Ayrıca, bu ülkelerle
olan ilişkilerin geçmişte olduğu gibi Belgrad’taki büyükelçilik aracılığı ile
yürütüleceğini, bu ülkelerle tek tek protokoller yapıldıktan sonra diplomatik
ilişki kurulacağını ve elçiliklerin açılacağını ifade etmiştir55. Böylece, Türkiye,
daha başından itibaren takip etmiş olduğu ilkesel tutumunu ve politikasını
devam ettirmiş, her cumhuriyeti tekere teker tanıma politikasını hayata
geçirmemiş, Makedonya’nın da için de bulunduğu dört cumhuriyeti birden
tanımıştır.
Türkiye’nin Yugoslavya’dan ayrılan bu dört cumhuriyetin bağımsızlığını
tanımasına en fazla tepkiyi Yunanistan ve Sırbistan göstermiştir. Ankara’nın
Makedonya’yı tanıyacağını daha önceden dile getirmesine ve bildirmesine
rağmen, Atina’daki siyasi çevrelerin ilk tepkisi “Şok” ve “Üzüntü” olmuştur.
Sırplar hariç olmak üzere, Makedonya’nın tanınması konusunda etrafındaki
bütün ülkelerle sorunlu olan Yunanistan’da, söz konusu cumhuriyeti sadece
Bulgaristan’ın tanımasının yaratmış olduğu iyimserlik, Ankara’nın tanıma
kararından sonra yerini karamsarlığa bırakmıştır56.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Manolis Kalamadis 6 Şubat
1992’de yapmış olduğu açıklamada; “Türkiye’nin Makedonya ve Bosna-Hersek’i
acele olarak tanımasından üzgünüz. Ankara, AT ile ilişki istiyor, oysa bu konuda
topluluğun kararı bile beklenmedi.”57 ifadesini kullanmış, bu kararın Yunanistan’ı
üzdüğünü belirtmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin bu kararının bölgedeki istikrara
katkıda bulunmayacağını sözlerine eklemiştir.
Bu ve buna benzer tepkiler sadece Yunan siyasi makamlarından
gelmemiş, ayrıca Yunan muhalefeti de benzer açıklamalarda bulunmuştur. Hatta
Andreas Papandreu’nun liderliğini yaptığı PASOK, hükümete, Makedonya ve
Türkiye’ye çok sert eleştirilerde bulunmuşlardır. Bu tanıma kararında Davos’ta
Başbakan Miçotakis ve Demirel görüşmesinin etkili ve bunun kabul edilemez
olduğunu, Türkiye’nin tanıma kararına verilen tepkinin yeterli olmadığını ifade
etmiş58, bunu iç politikada rakibine karşı iyi bir şekilde kullanmıştır.
Makedonya’nın Türkiye tarafından tanınması Türk siyasetçileri
tarafından çok olumlu bir Türk dış politikası hamlesi olarak değerlendirilmiştir.
Bu konuda ilk açıklamayı yapan siyasetçilerden biri Demokratik Sol Parti (DSP)
Lideri Bülent Ecevit olmuştur. Bülent Ecevit 7 Ocak 1992’de Üsküp Radyosu’na
özel bir demeç vermiştir. Ecevit demecinde; “Şimdi Balkanlarda yeni ve umut verici
55
56
57
58
Ayın Tarihi, 6 Şubat 1992.
Taki Berberakis, “Makedonya’yı Tanımamız Yunanistan’ı Üzdü”, Milliyet Gazetesi, 7 Şubat
1992, s.13.
Taki Berberakis, a.g.h,, Milliyet Gazetesi, 7 Şubat 1992, s.13.
“ Ecevit: “Balkanlarda Yeni Dönem Başlıyor”, Milliyet Gazetesi, 8 Şubat 1992, s.13.
390
Makedonya’nın Bağımsızlığı’nı Kazanması ve Türkiye
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
bir dönem başlıyor”59 demiş, dört cumhuriyetin aynı anda tanınmasının kendisini
çok sevindirdiğini, Yugoslavya’nın dağılmasını istemediğini, dağılınca da bu
ülkelerin zaman geçirilmeden tanınmasının gerekliliğini düşündüğünü, bu
tanımadan sonra Türkiye’nin kendisinden yardın bekleyen bu ülkelere her türlü
desteği verebileceğini, bu ülkelerde yaşayan Müslüman-Türk kardeşlerinin de
güven içinde yaşayacaklarını dile getirmiştir.
Türk basınında yer alan haber ve değerlendirmelere bakıldığında;
takip edilen Türk dış politikasının olumlu sonuçlar verdiği, dış işlerindekiilişkilerindeki gelişmelerin memnunluk verici, bu bağlamda Makedonya
Cumhuriyeti ve diğer Yugoslavya’dan ayrılan cumhuriyetlerin tanınmasının dış
politikada atılan güzel adımlardan biri olduğu dile getirilmiştir. “Balkanlar’da
Bulgaristan’la ilişkilerimiz iyileşmiş, yeni tanıdığımız Makedonya Cumhuriyeti dost
komşularımız arasına girmiştir…”60 denilmiş, Makedonya Cumhuriyeti, Türk
Hükümeti, basını, halkı ve milleti tarafından “Dost Makedonya Cumhuriyeti”
olarak tanımlanmaya ve bu şekilde bahsedilmeye başlanmıştır.
Türkiye’de Makedonya Cumhuriyeti’ne karşı olumlu bir hava
oluşmuş, dostluk rüzgârları eserken, benzer bir açıklama da Makedonya
Cumhurbaşkanı Kilo Gligorov’dan gelmiştir. Kilo Gligorov tanınma sonrasında
ilk değerlendirmeyi 16 Şubat 1992’de Üsküp’te Milliyet Gazetesi’ne yaparak,
Türkiye’nin kendilerini tanıması hakkında “Tam zamanında alınmış bir karar.
Gerçek dostlar böyle zamanda belli olur.”61 diyerek, O da Türkiye’yi “Gerçek Dost”
olarak tanımlamıştır.
Gligorov konuşmasında ayrıca; Türkiye ile her alanda iyi ilişki kurmak
istediklerini, en önemli iş bağlantılarını Türkiye ile yapmak istediklerini, yeni
cumhuriyetler içerisinde kendilerinin en fazla yardıma ihtiyaç duyduğunu
söylemiş. Bunlara ek olarak; seçim kanununda yapacakları değişiklik ile
parlamentoda Türk milletvekilinin yer alması için çeşitli düzenlemeleri
yapacaklarını ifade etmiş, “Milliyet (Gazetesi) aracılığıyla bütün Türk milletine, bizi
tanımalarından dolayı teşekkür etmek istiyorum. Yalnızca yönetime değil, bütün Türk
halkına, Türk basınına sevgi ve selamlarımı iletiyorum.”62 diyerek, Türk Hükümetine,
Türk Milletine, Türk Kamuoyuna ve Türk Basınına teşekkür etmiş, mutluluğunu
dile getirmiştir.
Makedonya Cumhuriyeti bir taraftan tanınma faaliyetlerini sürdürürken,
diğer taraftan da Yugoslavya Federal Ordusu’nun Makedonya’dan çekilmesi
işi ile meşgul olmuştur. Başkent Üsküp’ün en büyük meydanı olan Mareşal
Tito Meydanı’nda zaman zaman bu yönde “sessiz gösteriler” yapıldığından, bu
gösterilerde yer alan pankartlarda “Federal Ordu Çekilsin”, “Askerî Hastane Halkın
59
60
61
62
Milliyet Gazetesi, 8 Şubat 1992, s.13.
Altan Öymen, “Dolduruş”a Gelmemek”, Milliyet Gazetesi, 17 Şubat 1992, s.1.
Milliyet Gazetesi, 17 Şubat 1992, s.3, s.16.
“Türkiye Gerçek Dost”, Milliyet Gazetesi, 17 Şubat 1992, s.3, s.16.
391
Tahir KODAL
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
Malıdır”, “Silahını Al ve Git”63 şeklinde ifadeler yer almış ve sürekli Yugoslavya
Federal Ordusu’nun çekilmesi konusu gündemi meşgul etmiştir.
Bağımsızlık için önemli bir sorun olarak gördüğü bu konuyu Makedonya
Cumhuriyeti çözüme kavuşturmak istemiş, bu bağlamda 22 Şubat 1992’de Sırp
ve Makedon yetkililer arasında Üsküp’te görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerde,
Yugoslavya Federal Ordusu’nun 15 Nisan 1992’ye kadar Makedonya’yı
terk etmesi kararlaştırılmıştır. Bunun üzerine Yugoslavya Federal Ordusu
kararlaştırılan tarihten önce yani 26 Mart 1992’de geride boş binalar bırakarak
Makedonya Cumhuriyeti topraklarını terk etmiştir. Ordu götürebileceği ne
varsa alıp gitmiş, götürdükleri arasında tüm teknik askerî malzemeler ve
Petroviç Üssü’ndeki Ana Radar Sistemleri de yer almıştır64.
Yugoslavya Federal Ordusu’nun hızlı bir şekilde ve yıkıp dökmeden
çekilmesinin altında, Makedonya Cumhurbaşkanı Kilo Gligorov’un
başarılı siyaseti yatmıştır. Makedonya’daki Arnavutların kendi aralarında
yaptıkları referandum otonomi-özerklik lehinde sonuçlanmasına rağmen,
Kili Gligorov’un Arnavut azınlık temsilcileri ile birlikte yeni bir koalisyon
hükümeti oluşturabilmiştir65. Bu da Kilo Gligorov’un iç politikadaki başarısı
olmuş, Arnavutların Makedonya’da özerklik oluşturmalarını engellemiş ve iki
toplumun bir arada yaşamasını sağlamıştır. Ayrıca, Bosna-Hersek’te daha yeni
başlayan iç savaşta bu birliklere acilen ihtiyaç duyulması da ordunun hızlı ve
zarar vermeden ayrılmasına neden olmuştur.
Türkiye Bakanlar Kurulu Kararı ile Makedonya Cumhuriyeti’ni tanımıştı.
Ancak, diplomatik ilişkilerin kurulması için her ülke ile ayrı ayrı protokollerin
imzalanması gerektiğinden, bu protokoller de kısa sayılabilecek zaman da
imzalanmıştır. Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Londra’da toplanan Barış
Konferansı’nda 26 Ağustos 1992’de yaptığı konuşmada; “konferans çerçevesinde
yaptığı temaslar sonucunda, Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Slovenya’nın, Makedonya
ile diplomatik ilişki kurulması amacıyla hazırlanan protokolleri imzaladığını”66
açıklamıştır.
Böylece, Türkiye hazırlanan ve imzalanan bu protokollerden sonra
Makedonya ile diplomatik ilişkilerini kurmuş, bu ülkede büyükelçilik açma
çalışmalarına hız vermiştir. Bu çalışmalar sonrasında, Türkiye’nin Makedonya
Büyükelçiliği 30 Nisan 1993’te hizmete açılmıştır67. Suha Noyan, Türkiye
Cumhuriyeti’nin ilk Makedonya Büyükelçisi olarak göreve başlamıştır. Böylece,
Türkiye, Makedonya Cumhuriyeti’ni anayasal ismiyle tanıyan ilk ülkelerden
ve Üsküp’te Büyükelçilik açan ilk ülke olmuştur. Makedonya’nın Türkiye
Büyükelçisi ise Yugoslavya’nın son Ankara Büyükelçisi olan Trayan Petrovski
63
64
65
66
67
Ali H. Yurtsever, “Üsküp’te Sessiz Gösteri”, Milliyet Gazetesi, 26. 01. 1992, s.16.
Sabrina Petra Ramet, a.g.e., p. 230.
Feyzullah Sarı, a.g.t., s.86.
Ayın Tarihi, 26 Ağustos 1992.
http://skopje.emb.mfa.gov.tr/AmbassadorsMessage.aspx/12.11.2013.
392
Makedonya’nın Bağımsızlığı’nı Kazanması ve Türkiye
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
olmuş, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e güven mektubunu sunmuş ve
Ankara Büyükelçisi olarak 14 Temmuz 1994’te göreve başlamıştır68.
Türkiye’nin Makedonya Cumhuriyeti’ni tanıması, diplomatik ilişki
kurulması, gerekli protokollerin imzalanması ve karşılıklı büyükelçiliklerin
kurulmasının ardından, Türkiye Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti
arasındaki siyasi, sosyal, kültürel ekonomik, ticari ve spor alanındaki ilişkiler
hızlanmıştır. Yukarıda ifade edildiği gibi, iki dost ülkenin her türlü ilişkisi
hızlı ve dostane bir şekilde gelişmeye başlamış ve devam etmiştir. Türkiye,
Makedonya’nın bağımsızlığını tanımakla kalmamış, bunun yanında kısa süre
içerisinde dünya ekonomik düzenine uyum sağlaması için de ciddi bir çaba
göstermiş ve göstermeye de devam etmektedir.
Sonuç
Doğu Bloğu’nun yıkılmasının, Komünizmin önemli ölçüde siyasal
güç kaybetmesinin ve Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Yugoslavya
dağılma sürecine girmiştir. Bu süreçte Yugoslavya’dan ayrılan ve bağımsızlığını
kaldıran ülkeler Slovenya ve Hırvatistan olmuştur. Bu iki ülkenin bağımsızlığını
ilan etmesinin ardından, Balkanlarda merkezi pozisyonda bulunan ve stratejik
öneme sahip Makedonya da bağımsızlığını 18 Ekim 1991’de ilan etmiştir.
Makedonya’nın bağımsızlığına en sert tepkiyi Yunanistan göstermiştir.
Yunanistan’ın Makedonya’yı tanımaması nedeniyle,
Avrupa birliği
Makedonya’nın bağımsızlığını tanıma noktasında aceleci davranmamıştır.
Makedonya’yı ilk tanıyan ülke Bulgaristan olmuştur. Türkiye ya da iktidardaki
Süleyman Demirel Hükümeti başından itibaren Balkanlara yönelik barışçı,
uzlaşmacı ve bütüncül bir politika takip etmiştir. Bu nedenle, Türkiye
Makedonya’yı tek başına tanıma politikasını benimsememiştir. Yugoslavya’dan
ayrılan ve bağımsızlığını ilan eden Slovenya, Hırvatistan, Makedonya ve
Bosna-Hersek’i hep birden tanına politikasını uygulamıştır. Bosna-Hersek’teki
referandumun yapılması ve sonuçlanmasını beklemiştir. Bu yüzden,
Makedonya’yı tanıma noktasında aceleci davranmamıştır.
Türkiye yukarıda adı geçen dört ülkeyi, Yugoslavya’yı, dağılıpdağılmamasını ve yaşanacak gelişmeleri dikkate alırken, Avrupa Topluluğu’nu
dikkate almamış, Makedonya’yı tanıma noktasında bağımsız bir davranış
sergilemiştir. Türkiye’nin yeni Balkanlarda en fazla ilgi gösterdiği, önem verdiği
ülkelerden biri Makedonya olduğundan, Türkiye, Makedonya’yı 6 Şubat 1992’de
Bakanlar Kurulu Kararı ile tanınmıştır.
Bu tanıma hem Türkiye’de, hem de Makedonya’da sevinçle karşılanmış,
özellikle Makedonya’da sevinç gösterileri yapılmıştır. Türk basınında tanıma
kararının doğruluğuna ve Türk dış politikasındaki başarılara ilişkin yazılar
68
http://www.tuicakademi.org/13.11.2013.
393
Tahir KODAL
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
kaleme alınmıştır. İki ülke bir birine “dost ülke” adlandırması yaparak ilişki
kurmuşlardır. Ancak, Türkiye ile Yunanistan ilişkilerinde soğuk rüzgârlar
esmeye başlamıştır.
Türkiye, Makedonya Cumhuriyeti’ni anayasal ismiyle tanıyan
ilk ülkelerden ve Üsküp’te Büyükelçilik açan ilk ülke olmuştur. Türkiye
bağımsızlığından itibaren Makedonya ile ilişkilerini oldukça sıcak ve yoğun bir
şekilde tutmuş, özellikle de karşılıklı ziyarete büyük önem atfetmiştir. Türkiye
Cumhuriyeti ile Makedonya Cumhuriyeti arasındaki siyasi, sosyal, kültürel
ekonomik, ticari ve spor alanındaki ilişkiler hızlanmıştır.
Yukarıda ifade edildiği gibi, iki dost ülkenin her türlü ilişkisi hızlı
ve dostane bir şekilde gelişmeye başlamış ve devam etmiştir. Türkiye,
Makedonya’nın bağımsızlığını tanımakla kalmamış, Makedonya’nın dünyadaki
ekonomik düzene uyum sağlaması için elinden geleni yapmış, yapmaya da
devam edecekmiş gibi gözükmektedir. Bun da Makedonya’da yaşayan yüz bine
yakın Türk-Müslüman nüfusun etkisi olmuş, bu unsurun etkisi devam edeceğe
benzemektedir. Ayrıca, Türkiye, bağımsızlığını kazandığı tarihten bu yana,
Makedonya Cumhuriyeti’nin ülke bütünlüğünü, egemenliğini ve sınırlarının
değişmezliğini kararlıkla savunmakta, Makedonya’nın üniter devlet yapısının
yanı sıra çok uluslu ve çok kültürlü dokusunun korunmasını desteklemektedir.
Desteklemeye de devam edecek durumda olduğunu her fırsatta ifade etmekten
de geri durmamaktadır.
394
Makedonya’nın Bağımsızlığı’nı Kazanması ve Türkiye
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
KAYNAKÇA
I. Resmi Yayınlar
Ayın Tarihi.
II. Süreli Yayınlar
Cumhuriyet,
Milliyet,
Türkiye Gazetesi.
III. Kitaplar
AKYOL, Taha, Sovyet Rus Stratejisi ve Türkiye, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1979.
BEREKETLİ, Mustafa, Berlin Antlaşması’ndan Günümüze Balkanlar, Rumeli Vakfı
Yayınları, İstanbul, 1999.
BORA, Tanıl, Milliyetçiliğin Provokasyonu, Birikim Yayınları, İstanbul, 1995.
CALVOCORESSİ, Peter, World Politics Since 1945, Newyork, 1996.
JELAVICH, Barbara, Balkan Tarihi 2, 20.Yüzyıl, Çev. Zehra Savan-Hatice Uğur,
Küre Yayınları, 3. Bsk., İstanbul, 2013.
KISSINGER, Henry, Diplomasi, Çev. İbrahim H. Kurt, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, Ankara, 2002.
MALCOLM, Noel, Bosna’nın Kısa Tarihi, Om Tarih, İstanbul, 1999.
UÇAROL, Rıfat, Siyasî Tarih (1789-2010), Der Yayınları, İstanbul, 2010.
RAMET, Sabrina Petra, Balkan Babel, The Disintegration of Yugoslavia from the Tito
to Ethnic War, Westview Press, Boulder, 1996.
SARI, Feyzullah, Türkiye’nin Makedonya ve Bosna-Hersek Siyaseti (1990-2000),
Hacettepe Üniv., Atatürk İlkeleri ve İnkılap tarihi Enstitüsü, Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007.
395
Tahir KODAL
ÇTTAD, XIV/29, (2014/Güz)
IV. Makaleler
ÇAĞ, Galip, “Dağılan Yugoslavya’nın Ardından Makedonya ve Türkiye”,
Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi, S.1 (1),
Çankırı, 2012.
HATİPOĞLU, M. Murat, “Kuruluşundan Günümüze Makedonya
Cumhuriyetinin Dış Politikası ve Balkan Ülkeleriyle İlişkileri (19912000)”, Balkan Diplomasisi, Der. Ömer E. Lütem, B. Demirtaş Coşkun,
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayını, Ankara, 2001.
KUT, Şule, “Soğuk Savaş Sonrasında Türkiye’nin Balkan Ülkeleriyle İlişkileri”,
Çağdaş Türk Diplomasisi; 200 Yıllık Süreç, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara, 1999.
PREDRAG, Simic, “Yugoslavya Krizinin Dinamikleri”, Avrasya Dosyası, C.3, S.3,
Ankara, 1996.
SAVAŞ, Hüseyin, “Dünü ve Bugünüyle Kosova Sorunu-II”, C.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Sosyal Bilimler Dergisi, C.25, Sivas, 2001.
TÜRKEŞ, Mustafa, “Bosna-Hersek Problemi: 26-28 Ağustos 1992 Londra
Konferansı ve Siyasî Sonuçları”, Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı’ya Armağan,
Hacettepe Üniv. Atatürk İlkleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yıldız
Matbaası, Ankara, 1995.
UZGEL, İlhan, “Balkanlarla İlişkiler”, Ed. Baskın Oran, Türk Dış Politikası,
Kurtuluş Savaşı’ndan Bu Güne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C.II, İletişim
Yayınları, İstanbul, 2002.
ÜLGER, İrfan Kaya, “Balkan Gelişmeleri ve Türkiye”, Ed. İdris Bal, 21. Yüzyılda
Türk Dış Politikası, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2004.
V. İnternet Kaynakları
http://www.turksam.org/tr/14.11.2013.
http://skopje.emb.mfa.gov.tr/AmbassadorsMessage.aspx/12.11.2013.
http://www.tuicakademi.org/13.11.2013.
http://www.usakgundem.com/14.11.2013.
396