Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                

Mustafa Suphi yi kim öldürdü.docx

2019, www.aynahaber.org

Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilmeleri Sovyetlerce ve Lenin tarafından protesto edilmemiştir. Moskova Hükümeti tarafından Ankara’ya bir nota, hatta mektup bile gönderilmemiştir. Bu durum cinayetin Sovyetlerce olumlu karşılanmasa bile sessizce kabulü anlamına gelir. Cinayette Kazım Karabekir’in rolü çok büyük ve açıktır. Yazışmalar Ankara hükümetinin de bu cinayetteki rolünü açığa çıkarmaktadır.

Mustafa Suphi’yi Kim Öldürdü? Ayandon, Ege ve Karadeniz’de her yıl 28-29 Ocak tarihlerinde oluşan bölgenin en büyük fırtınasıdır. İşte 1921 yılı Ayandon’unda Trabzon sahillerinde toplu bir cinayet işlendi. Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin ilk başkanı Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Trabzon Kayıkçılar Kâhyası Yahya Kaptan ve adamları tarafından katledildi. Bu yazıda bu cinayetlerin izi sürülerek kimin veya kimlerin sorumlu olduğu belirlenmeye çalışılacaktır. Mustafa Suphi 1883 yılında Giresun’da doğmuştur. Babası Ali Rıza Bey, Osmanlı Devleti’nin önemli kademelerinde yer almıştı (1912’de Konya Valisi’ydi). Suphi, yüksek tahsilini Paris’te yaptı. Buradan Tanin ve Servet-i Fünun gazetelerine yazılar yazdı. 1910’da L’ Ecole libre des Sciences Politiques’den mezun oldu. Mezuniyetinin ardından İstanbul’a dönüp, gazeteci ve öğretmen olarak çalıştı. Bu arada ilk önce İttihat ve Terakki Cemiyetine da sonra onun içinde muhalif çizgideki Milli Meşrutiyet Fırkası’na katılan Suphi, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesiyle 1913’de Sinop’a sürgüne gönderilir. Bu tarihlerde Türkçü çizgide olan Mustafa Suphi, 1914 yılında önce Kırım’a kaçar. Oradan Batum’a gelir. 1915 yılında Ural bölgesinde iken Marksist fikirlerle tanışır. 1919’da 3. Enternasyol’e (Komintern) de katılan Mustafa Suphi burada bir konuşma da yapar. Nihayet 10 Eylül 1920’de Türkiye Komünist Partisini Bakü’de kuran Mustafa Suphi’nin karşısında Ankara Hükümeti Ekim 1920’de bir Komünist Parti de kendi kurar. Ankara’nın sahte Partisinde Rafet Bele’den, İsmet İnönü’ye, Ali Fuat Cebesoy’dan, Kazım Karabekir’e kadar neredeyse tüm paşalar vardır. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının ölüme giden yürüyüşleri Kars’tan başlar. Sovyet Rusya’nın Ankara’ya büyükelçi olarak atadığı Budi Mdivani ile birlikte ilk kafile 28 Aralık 1920’de Kars’a gelir. Amaçları Ankara’ya gidip Mustafa Kemal ile görüşmektir. Ancak Mustafa Kemal ve Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir arasındaki yazışmalar Suphi ve yoldaşlarının Ankara’ya istenmediğini göstermektedir. Bunun üzerine Kazım Karabekir Suphi ve arkadaşlarını Erzurum üzerinden Trabzon’a ve oradan da Sovyetlere gönderme planını yürürlüğe koymuştur. Ancak Suphi’yi Ankara’ya Erzurum üzerinden gitmesi gerektiğine ikna eder. Ankara hükümetinin bazı muhalifleri, hükümetin Sovyetler ile ilişkisinden memnun değildi. Ayrıca hükümeti yeterince anti-komünist görmüyorlardı. Mustafa Suphi ve arkadaşlarından kurtulmak aynı zamanda bu muhalif kesimi de ikna edecekti. 22 Ocak’da Erzurum’a varan Heyet, hükümet tarafından planlandığı bilinen provokasyon ile karşılanır. Kalabalıkların tepkisi, ile trenden çıkamayıp Karabıyık’a oradan da kızaklar önce Gümüşhane’ye gönderilir. 26 Ocakta Gümüşhane’ye varan heyet, 27 Ocakta Maçka’ya varır. 28 Aralıkta heyet Trabzon’a vardığında provoke edilmiş kalabalıklar da hazırdır. Heyet Kars’a geldiğinden itibaren bütün olaylar günlük olarak Ankara hükümetine telgraf ile rapor edilmektedir. Emrah Cilasun, Mustafa Suphi ve Yoldaşlarını Kim Öldürdü?, İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008. Suphi ve yoldaşları Trabzon’a vardıklarında hükümet tarafından ayarlanmış protestocular ile karşılanırlar. Dövülerek ve hakaretlerle arabalardan çıkarılan grup, motorcular kahyası Yahya Kaptan ve arkadaşları tarafından bir deniz motoruna bindirilir. Suphi ve yoldaşları Limandan 2-3 mil açıkta boğularak denize atılırlar. Motora alınmayan Mustafa Suphi’nin Rus eşi Maria’yı çok daha kötü bir gelecek beklemektedir. Önce aylarca Yahya Kaptan çetesi tarafından istismar edilip sex kölesi olarak kullanılan Maria daha sonra Rizeli çetecilere verilir. Aylar sonra Maria Rizeli çetecilerin bir zevk gecesinde tecavüz edilerek öldürülür. Katil Yahya Kaptan Enver Paşa’nın adamı olarak bilinmektedir. Ancak Mustafa Kemal’in daha sonra korumalığını da yapacak olan Topal Osman’a bağlı olarak hareket etmektedir. Enver Paşa, Moskova’dan 24 Nisan 1921’de o sırada Berlin’de bulunan hanımı Naciye Sultan’a gönderdiği mektubunda, cinayetten memnun olduğundan söz etmiştir. Murat Bardakçı, Enver, İstanbul: İş Bankası Yayınları, Kasım 2015, s. 241. Olaydan 1.5 ay sonra 16 Mart 1921’de Ankara Hükümeti ile Sovyetler Birliği arasında imzalanan Moskova Anlaşmasının 7. Maddesinde, hükümetlerin birbiri aleyhine oluşumlara izin vermeyecekleri imza altına alınmıştır. Antlaşmanın bu maddesi gereğince, 1921’in ikinci yarısında Türkiye Komünist Partisi Teşkilât Bürosu lağvedilmiştir. Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilmeleri Sovyetlerce ve Lenin tarafından protesto edilmemiştir. Moskova Hükümeti tarafından Ankara’ya bir nota, hatta mektup bile gönderilmemiştir. Bu durum cinayetin Sovyetlerce olumlu karşılanmasa bile sessizce kabulü anlamına gelir. Cinayette Kazım Karabekir’in rolü çok büyük ve açıktır. Yazışmalar Ankara hükümetinin de bu cinayetteki rolünü açığa çıkarmaktadır. 30 Haziran 1921 günü Mustafa Kemal, Kâhya Yahya Kaptan’a çektiği telgrafta “onun vatanperverliğine teşekkür” etmiştir. Atatürk’ün Bütün Eserleri. Cilt. 11, İstanbul: Kaynak Yayınları, 2003, s. 220. Yahya Kâhya bir yıl kadar sonra 3 Temmuz 1922’de faili meçhul bir cinayete kurban gider. Cinayeti Topal Osman’ın adamları ile birlikte Mustafa Kemal’in Muhafız Taburu Komutanı İsmail Hakkı Tekçe’nin işlediğini, yıllar sonra Tekçe, verdiği bir röportajda kendisi açıklamıştır. Günaydın, 4 Aralık 1977, aktaran Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar, İstanbul BDS Yayınları, s. 154. Topal Osman ise daha sonra Ankara’da öldürülecek ve ortada bu konuyla ilgili şahit kalmayacaktır. Sonuç olarak Mustafa Suphi ve yoldaşları çok boyutlu bir cinayete kurban gitmişlerdir. Ankara Hükümeti’nin bu cinayetlerde hiçbir irtibatı olmadığını iddia edenler vardır. Bu iddia doğru olsa bile Mustafa Kemal ve hükümetinin zavallı Maria’nın cinayetler sonrası uğradığı eziyetlerden haberinin olmadığını savunmaları mümkün değildir.