İbrahim HASANOĞLU ve Emin ABBASOV (2019). “Rusya
Federasyonunun Akdeniz Politikasında Kıbrıs”. H.Çomak ve
B.Ş.Şeker (Ed.). Akdeniz Jeopolitiği, Cilt 1, Nobel Yayınları,
Ankara, s. 803-818.
1. Basım, Mayıs 2019 - ANKARA
ISBN 978-605-7846-11-2
Yayın No : 2302
Uluslararası İlişkiler No : 101
Cilt 1
AKDENİZ
JEOPOLİTİĞİ
Editörler
Prof. Dr. Hasret Çomak
Doç. Dr. Burak Şakir Şeker
AKDENİZ JEOPOLİTİĞİ Cilt 1
Editörler: Prof. Dr. Hasret Çomak - Doç. Dr. Burak Şakir Şeker
Yayın No.
: 2302
Uluslararası İlişkiler No. : 101
ISBN
: 978-605-7846-12-9
Takım ISBN
: 978-605-7846-11-2
Basım Sayısı
: 1. Basım, Mayıs 2019
© Copyright 2019, NOBEL AKADEMİK YAYINCILIK EĞİTİM DANIŞMANLIK TİC. LTD. ŞTİ. SERTİFİKA NO.: 40340
Bu baskının bütün hakları Nobel Akademik Yayıncılık Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.ne aittir. Yayınevinin yazılı izni olmaksızın,
kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.
Genel Yayın Yönetmeni : Nevzat Argun -nargun@nobelyayin.comYayın Koordinatörü
: Gülfem Dursun -gulfem@nobelyayin.comRedaksiyon :
Sayfa Tasarım :
Kapak Tasarım :
Baskı ve Cilt :
Süleyman Gezgin -süleyman@nobelyayin.comTarkan Kara -erdal@nobelyayin.comMehtap Yürümez -mehtap@nobelyayin.comAtalay Matbaacılık / Sertifika No.: 15689Büyük Sanayi 1 Cad. Elif Sok. No.:7/236-237 İskitler / ANKARA
Kütüphane Bilgi Kartı
Çomak, Hasret., Şeker, Burak Şakir.
Akdeniz Jeopolitiği Cilt 1/ Hasret Çomak, Burak Şakir Şeker
1. Basım. XIV + 858 s. 16,5x24 cm. Kaynakça var, dizin yok.
ISBN: 978-605-7846-12-9
1. Uluslararası Güvenlik 2. Uluslararası Siyaset 3. Akdeniz
Genel Dağıtım
ATLAS AKADEMİK BASIM YAYIN DAĞITIM TİC. LTD. ŞTİ.
Adres: Bahçekapı mh. 2465 sk. Oto Sanayi Sitesi No:7 Bodrum Kat Şaşmaz-ANKARA - siparis@nobelyayin.comTelefon: +90 312 278 50 77 - Faks: 0 312 278 21 65
E-Satış: www.nobelkitap.com - www.atlaskitap.com - Bilgi: esatis@nobelkitap.com - info@atlaskitap.com
Dağıtım ve Satış Noktaları: Alfa Basım Dağıtım, Ana Basım Dağıtım, Arasta, Arkadaş Kitabevi, Başarı Dağıtım, D&R mağazaları,
Dost Dağıtım, Güneş Dağıtım, Kitapsan, Nezih Kitabevleri, Prefix, Remzi Kitabevleri, TveK Mağazaları
RUSYA FEDERASYONU’NUN
AKDENİZ POLİTİKASINDA KIBRIS
İbrahim Hasanoğlu*
Emin Abbasov**
GİRİŞ
Akdeniz; Kıbrıs, Sicilya, Malta Adalarına, Doğu Akdeniz ile Hint Okyanusu’nu birleştiren
Süveyş Kanalı’na sahip olması ve dünya petrolünün yarıdan fazlasını ihtiva eden Ortadoğu ve
komşu bölgelerini kontrol altında tutması nedeniyle hem bu bölgede bulunan devletlerin,
hem de diğerlerinin ilgisini çekmektedir. Doğu Akdeniz ise, genel coğrafi konumu itibariyle
Dünya’nın doğusu ile batısını birbirine bağlayan ticaret yolu üzerinde bulunmaktadır. Zira
Doğu Akdeniz, Türkiye ve Suriye üzerinden Mezopotamya ve Yakındoğu’ya, Süveyş Kanalı ile
de Arap Yarımadası’na ve Basra Körfezi’ne ulaşmaktadır.1
Eski zamanlardan beri birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış Akdeniz coğrafyasının
gerek jeopolitik açıdan, gerekse de ekonomik açıdan büyük öneme sahip olduğu bilinen bir
gerçektir. Doğu’yla Batı’yı birleştiren ticaret yollarının üzerinde bulundurması, üç farklı kıtayı
birleştirmesi Akdeniz’in önemini gösteren özelliklerdendir. Tarih boyu “Bereketli Hilal” olarak
nitelendirilen2 Doğu Akdeniz’in jeopolitik önemi 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla
daha da yükselmiştir. Bu kanal Doğu’yla Batı arasındaki ticaret yolunu Uzak Doğu Hattı olarak
bilinen eski hatta göre yüzde 43 oranında veya 20-24 güne kadar3 kısaltmıştır.
Bugün dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 30’u, Avrupa’nın petrol ihtiyacınınsa yaklaşık
yüzde 70’i Akdeniz üzerinden gerçekleştirilmektedir. Doğu Akdeniz’in kilit noktası olarak
nitelendirilebilecek olan Kıbrıs Adası bu ticaret trafiğinin tam ortasında; Afrika, Asya ve
Avrupa kıtalarının birleştiği hat üzerinde, stratejik olarak önemli bir noktada yer almaktadır.
Son zamanlarda yapılan sondaj çalışmalarıyla tespit edilen ve ispatlanan petrol ve doğal gaz
*
**
1
2
3
Akdeniz Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Doktora Adayı
Akdeniz Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Doktora Adayı
Cihat Yaycı, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye”, Bilge Strateji, Cilt:4, Sayı: 6, (Bahar
2012), s. 4.
Bahar Aşçı, “Medeniyetler İçin Coğrafya’nın Önemi ve ‘Bereketli Hilal”, 21. Yüzyıl Dergisi, Sayı 54, Haziran 2013, s. 41.
Danyal Bediz, “Süveyş Kanalı’nın Önemi”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt 9, Sayı 3,
1951, s. 335.
803
804
Akdeniz Jeopolitiği
rezervleriyle Kıbrıs’ın önemi daha da artmış, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs, küresel ve bölgesel
aktörlerin ilgi odağı haline gelmiştir.
Akdeniz’de en son bulunan muazzam miktardaki enerji rezervlerini ve birkaç ay önce
Rusya’nın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’den Limasol deniz limanını ve Anderas
Papandreou uçak üssünü kullanma hakkı almasına Rusya’nın tarihsel olarak sıcak denizlere
inme politikasını da ekleyince, Rusya’nın Doğu Akdeniz Politikası ve GKRY ile ilişkilerini
ayrıntılı şekilde inceleme gereği ortaya çıkmaktadır.
AKDENİZ BÖLGESİNİN RUSYA İÇİN ÖNEMİ:
TARİHSEL ÇERÇEVE
Rusya’nın Akdeniz’e olan ilgisinin tarihi Çarlık dönemine kadar uzamaktadır. 1613 yılından
Rusya’yı yönetmeye başlayan Romanov Hanedanlığı’nın4 ülkenin gelişmesi ve imparatorluğa
dönüşmesinde büyük rolü olmuştur. 1682 yılında tahta çıkan I. Petro (Büyük Petro) Rusya’nın
ortaçağdan kalan geleneksel sosyo-politik yapısını değişerek modernleşme, aydınlatma ve
Batılaşma sürecine sokmuş, ülkesinde kültür devrimine öncüllük etmiştir.5 Rusya’nın bir dünya
gücü olmasını amaçlayan, ülke ekonomisinin gelişmesi için engellerden birisi olarak güneydeki
denizlere çıkışın olmamasını6 düşünen I. Petro, kalkınma ve gücün kaynağını denizlerde
bulmaktaydı. Kuzeyden deniz yoluyla güneydeki sıcak denizlere inmek ve güney topraklarının
değerlerini Rusya’ya taşıyarak ülkesini güçlendirmek onun için önemliydi.7 Rus limanlarının
çoğu kuzeyde bulunduğundan ve yılın belli dönemlerinde donduğundan uluslararası ticaret
için elverişli değildi. I. Petro ülkesinin uluslararası ticaretini geliştirerek ülkenin gücünü ve
servetini de artıra bileceği görüşündeydi.8 Bu nedenle, başta Akdeniz olmakla, kışın donmayan
Güney’in sıcak denizleri I. Petro’nun stratejik planları arasında vazgeçilmez konumdaydı.
Uzun süren savaşlar sonucu İsveç Kralı XII. Karl’ı yenerek Baltık denizi üzerinden
Avrupa’ya deniz yoluyla ulaşımı sağlamayı başaran I. Petro, 1703 yılında bu denizin kıyısında
St. Petersburg şehrini inşa ettirerek başkenti Moskova’dan buraya taşımış9 ve güçlü bir donanma
kurarak Osmanlı ile Azak denizi etrafında savaşsa da Akdeniz’e inememiştir. Rusya’nın Petro
döneminde sıcak denizlere inmesini Türklerin Karadeniz, Boğazlar ve Balkanlardaki varlığı,
Kafkasya’daki sorunlar, İsveç’le savaş, reformlar gibi faktörler güçleştirmiştir.10
I. Petro’nun ölümünden sonra da, sıcak denizlere inme hedefi aktüelliğini korumuştur. II.
Katerina (1762-1796) döneminde Rusya dış politikasında sıcak denizlere inme politikası ana
hedef olarak belirlenmiş ve donanma güçlendirilmiştir.11 Çariçenin sıcak denizler politikasını
“Yunan Projesi” tutkusu sarmış ve eski Bizans başkenti İstanbul’u ele geçirip ismini değişerek
“Tsargrad”a çevirmek ve imparatorluğu buradan yönetmek Rusya’nın dış politika hayaline
Blokhin V.N., “Rol Romanovyx v İstorii Rosii XVII”, Dinastija Romanovyx: 400 Let v İstorii Rosii, V. M. Dobroshtan,
S.İ.Bugashev, A.S.Minin (Ed.), Sankt-Peterburg, FGBOUVPO «SPGUTD», 2013, s.32.
5 Nicholas V Riasanovsky, Mark D. Steinberg, Rusya Tarihi: Geçmişten Günümüze, İstanbul, İnkilap, 2014, s. 248.
6 Bogorodskaja O. E., İstorija Rosii: S Drevnejshikh Vremen do 1917 Goda, İvanovo, UİUNL İGEU, 2012, s. 29.
7 Mustafa Öztürk, “Çarlıktan Federasyon’a Rusya’nın Sıcak Deniz Algısındaki Öncelikli Konuların Genel Bir Değerlendirilmesi”,
Ortadoğu Analiz Dergisi, Cilt 5, Sayı 60, Aralık 2013, s. 53.
8 Alex Merker, “The Rise of Russia’s Cold-Water Ports”, The Compass, Vol. 1, No. 4, s. 7-8.
9 George Vernadsky, Rusya Tarihi, İstanbul, Selenge yayınları, 3. Baskı, 2015, s.196.
10 Mustafa Öztürk, a.g.e., s. 53.
11 A.g.e., s.53.
4
Rusya Federasyonu’nun Akdeniz Politikasında Kıbrıs
805
dönüşmüştü. Bizans’a Osmanlı Devleti tarafından son verildikten sonra Rusya’da Moskova’nın
Üçüncü Roma olarak Ortodoks inancın yeni merkezi olacağı düşüncesi hakim olmaya
başlamıştır. Üçüncü Roma teorisi Ortodoksluğun Rusya devlet geleneği içerisindeki önem ve
yerinin ortaya konması bakımından önemli bir göstergedir. Hatta Çariçe erkek torunlarından
birine Konstantin ismini vererek, onu Yunan bakıcılarla büyütmüş, aile içerisinde onu
“Güney Yıldızı” olarak isimlendirmiş, göğsüne ise üzerinde Bosfor sahilinde Aya Sofya çizgisi
olan madalya takmıştır.12 Bunun yanı sıra, I. Petro döneminde de olduğu gibi, Katerina da
Osmanlıya saldırarak yeni bir ticaret yolu açmak, Akdeniz üzerinden ilerleyerek güneyde yeni
pazarlara ulaşmak istemekteydi. I. Petro döneminde çekici olan Baltık’taki olanaklar Rusya’nın
artan ihracatı için artık yeterli olmamaktaydı.13 Saltanatı sürekli savaşlarla geçen II. Katerina
döneminde Rusya, Osmanlı İmparatorluğu ile de defalarca savaşmış ve Osmanlı’nın askeri
zayıflamasında gerekse de toprak kaybında başlıca rolü oynamıştır. Türklerle Karadeniz ve Ege
denizinde savaşan II. Katerina Kırım Hanlığını ortadan kaldırarak Karadeniz’deki mevkiini
güçlendirmiş, hatta Ege kıyılarında bazı başarılar dahi elde etmiştir.14
II. Katerina’dan sonra tahta çıkan I. Pavel’in (1796-1801) kısa iktidarı döneminde sıcak
denizlerde ciddi ilerlemeler elde edilmemesine rağmen, I.Pavel bu politikaya sıcak bakmış ve
Akdeniz’de önemli stratejik konuma sahip Malta ile iyi ilişkiler kurmayı başarmıştır.15 I. Pavel’in
öldürülmesinden sonra yönetime geçen oğlu I. Aleksandr (1801-1825) da sıcak denizler
politikasını sürdürmüş, Büyük Britanya ve Fransa ile bir antlaşma yaparak Yunanistan’a
bağımsızlık verilmesi yönünde çalışma yapmıştır. 1827 yılında Baltık Denizi’ne açılan Rus
donanmasından bir filo, İngiliz ve Fransız filosu ile birleşti ve İngiliz amirali Codrington
kumandası altında Fransa, İngiltere, Rusya müttefik donanması Akdeniz bölgesine girdi. İyon
denizinde Navarin’e saldıran donanma, Akdeniz’de 400 yıllık Türk Egemenliğine son vererek16
Edirne Anlaşması’yla Yunanistan’ın bağımsız olmasını sağlamıştır.
Büyük Petro’dan beri, Karadeniz’i bir Rus gölü haline getirmek, İstanbul ve Boğazları ele
geçirmek, Akdeniz’e inmek isteyen Rusya’nın17 bu politikası I. Nikola (1825-1855) döneminde
de devam ettirilmiştir. Fakat 1853-1856 yıllarında Kırım Harbinde yenilgiye uğrayan Rusya
ekonomik sorunlarla baş başa kalmıştır. II Aleksandr (1855-1881) döneminde de ekonomik
sorunlar devam etse de, sıcak denizlere inme ve Balkan Slavlarını Osmanlı esaretinden kurtarma
düşüncesi Rusya’nın dış politikasında önemli yer tutmaktaydı.18 1877-1878 yıllarında Osmanlı
devleti ile yapılan savaş sonucunda Osmanlı ağır yenilgiye uğramış, Balkan yarımadasının
büyük bir kısmı bağımsızlık kazanmış, Doğu’da Kars, Ardahan ve Batum Rusya’ya geçmiştir.19
Rusya’nın yardımıyla bağımsızlığa kavuşan Bulgarlar çıkarları gereği I. Dünya Savaşı’nda
Rusya’nın karşısında yer almışlar. Savaş döneminde başta ekonomik faktörler olmakla birçok
açıdan kriz yaşayan Rusya’da 1917 yılında devrim gerçekleşmiş ve daha sonra yaklaşık beş
12 Lupanov M.E., “Grecheskij Projekt Ekateriny Velikoj”, İzvestija Gosudarstvennogo Pedagogicheskogo Universiteta
imeni A.İ. Gertsena, https://cyberleninka.ru/article/v/grecheskiy-proekt-ekateriny-velikoy, (Erişim 29.11.2018).
13 Boris Kagarlitsky, Çevrenin İmparatorluğu: Rusya ve Dünya Sistemi, çev. Esin Soğancılar, Ankara, Phoenix Yayınevi,
2007, s. 253.
14 Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi: Başlangıçtan 1917’ye Kadar, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2014, s. 309-311.
15 A.g.e., s. 54.
16 Gürbüz Evren, “400 Yıllık Türk Egemenliğini 4 Saatte Bitiren Savaş: Navarin”, Bütündünya Dergisi, Sayı 10, Ekim 2016, s.
107.
17 Mehmet Kocaoğlu, “Kavalali Mehmet Ali Paşa İsyani (1831-1841)”, Ankara, OTAM, Sayı 6, 1995, s. 201.
18 Mustafa Öztürk, a.g.e., s. 54- 55.
19 Oral Sander, Siyasi Tarih: İlkçağlardan 1918’e, Cilt I, 20. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 1989, s. 314.
806
Akdeniz Jeopolitiği
yıl boyunca iç savaş yaşanmıştır. Başka deyişle, böyle bir durumda sıcak denizler politikası
aktüelliğini kaybetmiştir.20
Sovyetler ilk başlarda Türkiye ile ilgilenerek gerçekleştirmek istedikleri Dünya Proleterler
İhtilali’nde Türkiye’ye de yer ayırmalarına rağmen, sonralar bu düşünce aktüelliğini kaybetmiş,
savaş sonrası Batılılar karşısında yalnız kalmamak için Türkiye ile siyasi yaklaşma söz konusu
olmuştur.21 Lenin döneminde SSCB sıcak denizlere inme politikasından uzak olsa da, sonralar
Akdeniz coğrafyasındaki ülkelerle diplomatik ilişkiler kurulmaya başlanmıştır.22
Stalin döneminde bölgenin Arap ülkeleri ve Afrika’nın özellikle Akdeniz’e kıyıdaş
ülkeleriyle askeri, siyasi ilişkiler kurulmaya başlanmıştır. Stalin’in ölümünden (1953) sonra
Sovyetler özellikle doğu Akdeniz’e kıyıdaş Arap ülkeleriyle ilişkileri geliştirme yoluna gitmiştir.
Bu bağlamda Araplar ile Rusların yakınlaşması ve Sovyetlerin bölge sorunlarına müdahil
olmaya başlaması ise ancak Arapların Rusları bir denge unsuru olarak görmeye başlamasıyla
birlikte söz konusu olacaktır. Bunun yanı sıra Stalin’in ölümünden sonra SSCB’de iktidara gelen
Hruşev, küresel bir dış politika izlemeyi ve böylece Rus dış politikasının geleneksel Avrasya
rotasını yakın çevrenin ötesine çevirmeyi amaçlamaktaydı. Böylece Arap dünyası, Afrika,
hatta Latin Amerika dahi Hruşev liderliğinde Sovyetler Birliği’nin ilgi alanı haline gelecekti.23
17 Nisan 1955’te haberlerde Narkomindel’in24 “Orta Doğu’daki durumun son dönemlerde
oldukça kötüleştiği ve Sovyetler Birliği’nin Orta Doğu ülkeleriyle daha yakın ilişki kurmak için
her şeyi yapacağı” yönünde iletileri yayınlanmaya başladı. Sovyet kültür misyonları ve sporcu
grupları Mısır, Suriye ve Lübnan’da sık sık misafir olmaya başladılar. Eylül 1955’te Çekoslovakya
Moskova’nın onayıyla Mısır ile pamuk karşılığında silah temini anlaşması imzaladı.25 Sovyetlerin
gerek Doğu Akdeniz’de gerekse de Arap Orta Doğu’sunda etkin bir güç olarak yerini almasıysa
1956 yılında yaşanan Süveyş Krizi ile gerçekleşecektir. Süveyş Krizi sonrası İngiltere’nin
Orta Doğu’daki üstünlüğü son bulmuş, İngiltere’nin yerini ABD alırken, SSCB de ABD’nin
Sovyetler Birliği etrafında oluşturduğu Cordon sanitaire26 üzerinden atlayarak Orta Doğu’ya
sızmayı başarmıştı. Deneme halinde Mısır’a yapılan Çek silah satışları, Atlantik İttifakı’nı bölen
bir Sovyet stratejik hamlesine dönüşmüş ve kalkınmakta olan ülkelerin (özellikle Arap ülkeleri)
dış politikada pazarlık gücünü artırmak için Moskova’ya yönelmelerine sebep olmuştur.27
SSCB’nin Kıbrıs sorunu konusundaki politikası temelde, NATO ittifakı içinde uzun
vadede bir bölünme yaratacak çabaları kollama, Ada’daki İngiliz etkisini azaltma ve askeri
üslerin kalkmasına varacak çabaları desteklemekti. SSCB’nin bu yaklaşımları örneğin 19501964 yılları arasında Kıbrıs’ın genel anlamda bağımsızlığına vurgu yaparken, bu bir anlamda
AKEL ( Emekçi Halkın İlerici Partisi) ile “enternasyonal bir dayanışma” şeklinde de takdim
edilmekteydi.28 1964 yılından itibarense SSCB Kıbrıs konusunda daha aktif bir tutum
20
21
22
23
24
25
26
27
28
Mustafa Öztürk, a.g.e., s. 55.
Fahir Armaoğlu, XX Yüzyıl Siyasi Tarihi: 1914-1995, 21. Baskı, İstanbul, Timaş Yayınları, 2016, s. 276.
Mustafa Öztürk, a.g.e., s. 55.
Mehmet Tepeyurt ve Balamir Coşkun, “Tarihsel Süreçte Kağıt Asker Olarak Ortadoğu’da Rus Varlığı”, Rusya’nın Doğu
Politikası (Ed: Sezgin Kaya), İstanbul, Ekin Kitabevi Yayınları, 2013, s. 233.
Narodnıy Komissariat İnostrannıh Del SSSR- SSCB Dışişleri Halk Komiserliği
I. B. Schechtman, “Sovetskaya Rossiya, Siyonizm i İzrail”, (ed: Ya. G. Fumkin ve G. Ya. Aronson) Kniga o Russkom
Yevreystve: 1917-1967, New York, Soyuz Russkih Yevreyev, 1968, s. 334.
Bir ülkenin çevresinde, o ülkeyi tecrit eden ve saldırganlığını kontrol atlında tutan veya nüfuzunu azaltan bir ülkeler kuşağı.
Henry Kissinger, Diplomasi, çev: İbrahim Kurt, 10. Baskı, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2011, s. 528.
Mehmet Hasgüler, Kıbrıs’ta Enosis ve Taksim Politikalarının Sonu, 5. Baskı, İstanbul, Alfa Yayınları, 2007, s. 155.
Rusya Federasyonu’nun Akdeniz Politikasında Kıbrıs
807
sergilemeye başlamıştır. Ocak 1964 sonunda, Londra Konferansı29 bir sonuç vermeden
dağılınca, Kıbrıs’a 10 bin kişilik bir NATO kuvvetinin gönderilmesi ve adada asayişin sağlanması
hususunda bir İngiliz-Amerikan planı ortaya atılmıştır. SSCB, Birleşmiş Milletleri (BM)
Kıbrıs’ın bağımsızlığını korumaya çağırmış, Adanın istila tehdidi altında bulunduğunu ve Adaya
NATO kuvveti yollanmasını şiddetle kınadığını bildirmiştir. Bunun yanı sıra Nikita Hruşev,
BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerine, Yunanistan’a, Türkiye’ye ve Kıbrıs Cumhurbaşkanı
Makarios’a bir nota göndererek Kıbrıs’ın egemenliğine saygı gösterilmesini istemiş, bazı
devletlerin BM yasalarını ve milletlerarası hukuk kurallarını çiğneyerek Kıbrıs hükümetine
kendi menfaat ve emellerine uygun çözümler kabul ettirmeye çalıştırdıklarını ve Kıbrıs’a
askeri müdahalelerden doğacak sakıncalara dikkat çekmiştir. Hruşev, ayrıca, Kıbrıslıların kendi
sorunlarını kendilerinin çözmesini istemiş, ikinci çözüm yolu olarak da sorunun bütünüyle
BM’ye getirilerek tartışılmasını önermiştir.30 Sonuç olarak İngiltere’nin NATO çerçevesinde
Adaya asker gönderme teklifini ABD, Yunanistan ve Türkiye kabul ederken, Makorios planı
reddetmiştir. 1964 tarihli meşhur Johnson Mektubu dolayısıyla Türk-Amerikan ilişkilerinde
bir soğuma yaşanırken Türkiye SSCB ile ilişkilerini düzeltmek için harekete geçmiş, Dışişleri
Bakanı Feridun Cemal Erkin 30 Ekim-6 Kasım 1964 tarihleri arasında SSCB’yi ziyaret etmiştir.
Bu ziyaretle birlikte ilk defa Türk tezine de vurgu yapılacak şekilde SSCB’nin Kıbrıs’ta “iki
toplumun varlığından söz etmeye başlaması önemli bir gelişme olmuştur. Bu durum yayınlanan
ortak bildiriye de yansımıştır: “BM’nin yasasında izah edildiği gibi, anlaşmalar ile milletlerarası
hukukun diğer kaynaklarından hâsıl olan taahhütlere saygı göstermesi, büyük ve küçük
milletlerin haklarının eşitliğinin tanınması, insan ana haklarına riayet edilmesi milletlerarası
işbirliğinin geliştirilmesi ve barışın korunması ile takviyesi bakımından zaruridir. İki taraf,
Kıbrıs meselesinin, Kıbrıs’ın bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne riayet esasını ve her iki milli
cemaatin kanuni haklarına riayet ve Adada iki milli cemaatin varlığını tanıma esası üzerine, barış
içinde yaşamalarını sağlayacak bir şekilde barışçı yollarla halledilmesine taraftar olduklarını
ifade etmişlerdir.”31 Bundan bir süre sonra Eylül 1967’de Başbakan Süleyman Demirel SSCB’yi
ziyaret etmiş, yayınlanan ortak bildiride Kıbrıs konusunda da yer verilerek, Kıbrıs meselesinin,
“Kıbrıs devletinin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün muhafazası esasına istinaden, Türk ve
Rum milli cemaatlerinin kanuni haklarını ve menfaatlerini güvenlik ve karşılıklı itimat içinde
yaşamalarını sağlayacak şekilde barışçı yollarla halledilmesi gerektiği” ifade edilmiştir. Yani
SSCB, kanuni hakları ve menfaatleriyle Türk toplumunu bir “milli toplum” olarak kabul ettiğini,
dolayısıyla adada iki milli toplumun varlığını bir kere daha vurgulamaktaydı.32 Görüldüğü
gibi Türkiye’nin 1964 sonlarından itibaren Sovyetlerle yakınlaşma politikasına karşılık, ABD
tarafından desteklenen Yunanistan’daki sağcı-askeri darbenin, SSCB’yi Kıbrıs konusunda
Türkiye’ye daha da yakınlaştırmıştır. 15 Kasım 1967 günü Kıbrıs Rumları ve Yunan General
Grivas’ın teşkilatlandırdığı Rum Milli Muhafız Kuvvetleri Türklerin toplu olarak yaşadıkları
bölgelere saldırıya geçince Türkiye Kıbrıs’a müdahale edeceğini açıklamıştır. Sovyet Komünist
29 24 Aralık 1963’de Kıbrıslı Rumların Türklere saldırarak 24 Türkü öldürmesi ve 40 Türkün yaralanması sonucu Türkiye, garanti
anlaşması sonucu Yunanistan ve İngiltere’yi harekete geçirmiş ve üç devlet önce ortak bir kuvvetle Lefkoşe’deki çarpışmaları
durdurmak üzere iki taraf arasına girerek Yeşil Hat’ı oluşturmuştur. Ardınca İngiltere’nin teklifiyle Türkiye ve Yunanistan ile
Türk ve Rum toplumlarının temsilcilerinin katımlıyla 15 Ocak 1964’de Londra’da bir konferans toplanmış, fakat hiçbir fiili
netice veremeden 21 Ocak’ta sonlanmıştır.
30 Murat Sarıca, Erdoğan Teziç ve Özer Eskiyurt, Kıbrıs Sorunu, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 1975, s. 61.
31 Erel Tellal, “1960-1980 SSCB İle İlişkiler”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular,
Belgeler, Yorumlar, Cilt:1, 18. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2013, s. 776.
32 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 17. Baskı, İstanbul, Alkım Yayınevi, 2009, s. 952.
808
Akdeniz Jeopolitiği
Partisi organı Pravda gazetesiyse, Yunan cuntasını eleştiren 19 Kasım tarihli makalesinde bu
konuda şöyle diyordu: “Cuntanın Yunanistan’a getirdiği rejim sadece Yunan ulusu için bir
trajediden ibaret değildir. Bu rejim Doğu Akdeniz’deki durumu vahimleştiren etkenlerden
biridir. Gerçekten Yunan cuntası, Adadaki adamı General Grivas’a Rum hükümetinin
fikrini dikkate dahi almadan harekete geçmesi için talimat vermiştir. Yunanlı diktatörlerin
Amerikalı Emperyalistlerden direktif aldığı aşikârdır. Amerikan emperyalizmi de Adada
gerginliğin devamını arzuladığı için altıncı filoyu Akdeniz sularında bir gerginlik unsuru olarak
dolaştırmaktadır.”33
SSCB 15 Temmuz 1974’te Atina’daki cunta darbesiyle yıkılmak istenen Makarios
rejimine destek olmak istedi. Sovyetlerin bu yaklaşımının arkasındaki en temel güdü, Adanın
Yunanistan’a bağlanmasıyla birlikte Kıbrıs’ın bağlantısızlık politikasının sonu olabileceği
kaygısıydı. Bu temel gerekçeyi tek önleyebilecek girişim Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale
etmesiydi. Tabii Sovyetlerin Türk müdahalesine verdiği desteğin sınırları da, 20 Temmuz 1974
tarihli 353 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararında belirtildiği üzere “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
anayasal düzeninin yeniden sağlanması, yani Makarios yönetimin yeniden işlerlik kazanması
amacıyla” belirlenmişti. Hatta Sovyetler, ikinci harekâttan sonra Türkiye’nin Makarios
yönetiminin yeniden kurulması konusunda isteksiz ve kayıtsız tavrının anlaşılmasıyla desteğini
çekmiş ve karşı bir tutum takınmıştır.34 Sovyetlerin 14 Ağustos’ta başlatılan 2. harekâta karşı
tutum takınmasının bir başka nedeniyse, harekâtın başlamasıyla Yunanistan’ın NATO’nun
askeri kanadından çekildiğini ilan etmesiydi. Yunanistan’ın NATO’dan çıkması Sovyetleri son
derece sevindirmiş ve Türkiye ile münasebetleri soğukluk devresine girerken Yunanistan ile
münasebetleri birdenbire gelişme göstermiştir. Sovyetlerin bu şekilde tutumunda rol oynayan
faktör, Türkiye’nin adanın üçte birinden fazlasını ele geçirmesi ve adanın bir bakıma fiilen
taksim edilmesi idi. Sovyetlere göre taksim demek, Kıbrıs adasının bir NATO üssü haline
gelmesiydi. Hâlbuki Makarios gibi birisin liderliğindeki bağımsız ve bağlantısız bir Kıbrıs,
adanın NATO üssü haline gelmesini önlemekteydi.35 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında,
adanın Türkiye kontrolü altına girmesi durumunda bir NATO üssü haline geleceğini düşünen
Sovyet yönetimi, sorunun adadaki Türk ve Rumlar arasında çözülmesi fikrini benimsedi.
İlerleyen dönemlerde sorunun çok taraflı yapısında etkili aktörlerden biri olan Moskova, Rum
kesiminin argümanlarını destekledi. Söz konusu destek BM Güvenlik Konseyi platformunda
da kendisini değişik kereler hissettirdi. Örneğin SSCB Kasım 1983’te “bütün ülkelerin Kıbrıs
Cumhuriyeti’nden başka bir Kıbrıs devletini tanımamasının istendiği” 541 sayılı BM Güvenlik
Konseyi Kararı’nı desteklemiş, Mayıs 1984’te de BM Güvenlik Kurulu’nun 550 sayılı kararı
ile “KKTC’de yapılan göstermelik ‘büyükelçi atamaları’ ve ‘anayasal referandum’ yapılmasını
Kıbrıs’ın bölünmesi yönündeki ayrılıkçı hareketler” olarak tanımlamıştı.36 SSCB belirli ve sınırlı
amaçlarla yaklaştığı Kıbrıs sorununa ilk defa derli toplu bir çözüm önerisini Ocak 1986’da
getirdi. “Kıbrıs’ta çözüm ilkeleri ve çözüme varma yolları hakkında” başlığını taşıyan bu öneriler
dizisinin girişinde, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsız, egemen, toprağı bütün, tek ve bağlantısız
bir devlet olarak varlığının, kendi varoluşuna tehdit yaratmasından ciddi bir endişe duyarak,
gerek genel güvenlik menfaatleri, gerekse Kıbrıs’ın yaşamsal çıkarları sorunun evrensel, adil
33
34
35
36
Sarıca, Teziç, Eskiyurt, a.g.e., s. 145.
Hasgüler, a.g.e., s. 158.
Armaoğlu, a.g.e.,s. 963.
Habibe Özdal, “Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Güçlü Ortağı”, Analist, Sayı: 1(6), Mart 2011, s. 39.
Rusya Federasyonu’nun Akdeniz Politikasında Kıbrıs
809
ve kalıcı çözüme kavuşturulması yoluyla Kıbrıs’taki gerginlik ortamını ortadan kaldırmanın
gerekliliğine inanmaktadır” denmekteydi. Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsız, toprağı bütün, tek
bir devlet olarak kalmalı, Kıbrıs Devleti’nin iç düzeniyle ilgili meseleler barışçıl yöntemlerle
çözülmeli, Çözümün şartı olarak Ada toprakları askersizleştirilmeli ve son olarak sorun BM
kararları ve çerçevesinde çözülmeliydi.37 Şubat 1989’da Kıbrıs’ı ziyaret eden SSCB Dışişleri
Bakanlığı yetkilisi G. Gerasimov, Kıbrıs’ın bağımsız ve tek parça halinde kalması gerektiğini ve
yabancı askeri kuvvetlerin Adayı terk etmesi gerektiğini vurgulamıştır. SSCB’nin Kıbrıs Rum
Yönetimine verdiği siyasi destek konusunda Eski Rum Dışişleri Bakanı Eraro Kozaku Markulli
verdiği bir röportajda şöyle diyordu: “Moskova’nın desteği bizim için çok önemliydi. BM
kararları olmadan biz belki de devlet olarak hayatta kalamazdık.”38 Görüldüğü gibi Soğuk Savaş
dönemi boyunca SSCB, ağırlıklı olarak Rumları desteklemiş, Adada Sovyet yanlısı olmasa
bile en azından tarafsız bir hükümetin olmasına ve Adadaki ABD etkisini azaltmaya yönelik
politikalar izlemiştir. Bununla birlikte Kıbrıs’taki iç siyasal istikrarsızlığı koruma yoluyla ABD,
İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında, dolayısıyla bu bağlamda NATO içerisinde belli
bölünmeler yaratmaya çalışmıştır.
RUSYA’NIN DOĞU AKDENİZ POLİTİKASININ GENEL HATLARI
Rusya coğrafi konumu sebebiyle Doğu Akdeniz’e dışarıdan müdahil olmaya çalışmaktadır.
Özellikle Karadeniz’deki büyük donanmasını Akdeniz’e indirerek Ortadoğu’da geçiş alanlarını
kontrol etmeye çalışması, Kremlin’in bu amaca yönelik askeri ve ticari adımlarındandır. Bunun
yanı sıra Kremlin’in Akdeniz politikasında küresel düzeyde ABD ve Avrupa, bölgesel düzeyde
ise Türkiye, İran, İsrail ve Mısır önem arz etmektedir. Nitekim ABD ve Avrupa’nın özellikle
Doğu Akdeniz’de azalan ağırlığı Rusya için fırsat niteliği taşımış ve Moskova bölgedeki gücünü
artırma yoluna gitmiştir.
Günümüzde Rusya’nın Akdeniz politikasının genel hatlarını Rus dış politikasının
bölgeyle ilgili dört farklı politik çizgisi oluşturmaktadır. Birinci, Akdeniz bölgesi Rusya’nın
Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleri ile ilişkileri açısından önemlidir. İkincisi, Akdeniz’e kıyısı
olan Avrupa Birliği’nin (AB) Güney ülkeleri ile olan ilişkilerde bu bölge oldukça önemlidir.
Bu grup ülkelerle ilgili Rusya farklı bir yol izlemektedir ve AB ülkelerinin birçok konuda tek
bir sesle konuşa bilmesine kuşkuyla bakmaktadır. Üçüncüsü, Rusya Akdeniz’e Karadeniz
bölgesinde karşılaştığı zorlukların devamı olarak bakmaktadır. Dördüncüsü ise, ABD ile
rekabete sıfır toplamlı oyun mantığıyla bakan Rusya, bu bölgede gücünü arttırdıkça ABD’nin
etkisinin zayıflayacağı düşüncesindedir.39
Akdeniz politikasında Doğu Akdeniz bölgesi Rusya için özel önem taşımaktadır. İster
Rusya’nın günümüzde kendi sınırları dışındaki tek askeri üssü olan Tartus Deniz Üssü açısından
olsun, ister ekonomik, askeri ve enerji alanlarında sıkı işbirliği yürüttüğü Doğu Akdeniz
havzasındaki Arap ülkeleriyle ilişkileri açısından, isterse de bölgedeki zengin doğal kanyaklar
açısından olsun, bu bölgenin Rusya dış politikasının önceliklerinden olduğu görülmektedir.
37 Hasgüler, a.g.e., 158-159.
38 Kostas Melakopides ve Marina Salvaridi, “Rossiya i Kipr: Primer Pragmaticheskogo İdealizma”, Obozrovatel, No:8, 2011, s.
36-37.
39 Andrey S. Makarychev, “Russia in the Mediterranean Region: (Re)sources of Influence”, Panorama, 2009, s. 169, https://
www.iemed.org/anuari/2009/aarticles/a169.pdf, (Erişim 30.11.2018).
810
Akdeniz Jeopolitiği
Öte yandan dünya çapında büyük enerji ihracatçısı olan Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki
çıkarları açısından bölgede bulunan enerji kaynaklarının işletilmesi de önem taşımaktadır. Bu
açıdan Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Türkiye ekonomisine nüfuz etmeye çalışan
ve bölgede jeopolitik konumunu güçlendirmekte ısrarlı davranan Rusya, Doğu Akdeniz’le ilgili
sistematik politika izlemektedir. Rusya bu doğrultuda Mısır ve Irak’la ilişkileri geliştirme, İran
ve Suriye’yi destekleme politikası izlemekte, İsrail’le de ilişkileri iyileştirmektedir ki, bunun da
sonucunda Gazprom’la doğal gaz çıkarılmasına ilişkin anlaşmaya varılmıştır.40
Soğuk Savaş döneminde dünyanın iki büyük deniz gücünden birisi olan Sovyetler Birliği
dünyanın dört bir yanında askeri üslere sahipti. SSCB’nin çöküşünden sonra Rusya, hem
ekonomik zorluklar, hem de ülkenin yaşadığı siyasi ve toplumsal dönüşüm nedeniyle bu üsleri
tasfiye etmek zorunda kalsa da daha 1971 yılında SSCB Suriye yaklaşması ve askeri işbirliği
döneminde kurulan Tartus limanı41 günümüzde de var olmakta, Ortadoğu’da ve Suriye’de sıcak
çatışmalar fonunda önemini korumaktadır.
Suriye iç savaşıyla birlikte Esed ve Baas rejimini destekleyen bir tutum içerisine giren
Moskova bölgedeki varlığını güçlendirmiştir. Rusya’nın bu tutumunu anlamak için söz konusu
politikanın arkasındaki motivasyon kaynaklarını incelemek gerekmektedir. Bu stratejiyi
sadece Moskova’nın Şam yönetimi ve Esed ile olan ilişkisi üzerinden değerlendirmek yeterli
olmayacaktır. Çünkü Rusya Esed’i desteklemekten ziyade Doğu Akdeniz’de kendisi için askeri
ve ekonomik bir tutunma noktası oluşturmayı ve Suriye iç savaşı bittiğinde bölgede hakim
bir pozisyonda olmayı planlamaktadır. Bunun bir göstergesi olarak Rusya, Suriye iç savaşında
Tartus limanına stratejik öncelik vermiştir.42
Doğu Akdeniz’de son dönemler keşfedilen doğalgaz kaynakları bölgenin önemini
daha da artırmıştır. Bu bağlamda Rusya Tartus Limanı ile yetinmemekte, daha Soğuk Savaş
döneminden iyi ilişkiler geliştirdiği Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile özellikle askeri alanda
işbirliğini geliştirmeye devam etmektedir.
RUSYA FEDERASYONU’NUN KIBRIS POLİTİKASI
Sovyetler Birliği ve GKRY arasında Soğuk Savaş döneminde başlayan iyi ilişkiler,
Sovyetlerin yıkılması sonrasında da Rusya Federasyonu ile aynı şekilde devam etmiştir. Fakat
1990’lar boyunca özellikle Rusya’nın içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve toplumsal bunalım
nedeniyle ikili ilişkilerde dikkate değer bir gelişme kaydedilmemiştir. 1990’lı yıllardan bu yana
Moskova’nın GKRY’ne askeri teknoloji satışı ve silah ticareti Rus dış politikasının temel araçları
olmuştur. Rusya ile GKRY arasındaki askeri işbirliği, Mart 1996’da imzalanan Askeri İşbirliği
Anlaşması ve 1999 yılında bu anlaşmanın devamı niteliğinde olarak imzalanan ek protokol
çerçevesinde gelişmiştir. Bu dönemin belki de en kayda değer gelişmesi, 5 Ocak 1997’de
Kıbrıs Rum hükümetiyle Rusya Federasyonu arasında Rus yapımı karadan havaya S-300
füzelerinin Güney Kıbrıs’a yerleştirilmesi konusunda bir anlaşma imzalanmasıydı. Bu anlaşma
bölge dengelerini etkilediği için özel bir öneme sahipti ve doğrudan Türkiye ve ABD’nin işe
40 Patrick Nopens, “Geopolitical Shifts in the Eastern Mediterranean”, EGMONT Royal Institute for International Relations,
No. 43, Febrary 2013, s. 4.
41 Adigbuo Ebere Richard, “Cold War Resurgence: The Case of Syrian Uprising”, IOSR Journal Of Humanities And Social
Science, Vol. 19, No. 8, 2014, s. 39- 40.
42 Çağatay Özdemir, “Rusya’nın Doğu Akdeniz Stratejisi”, Seta Analiz, Sayı: 230, (Ocak 2018), s. 14.
Rusya Federasyonu’nun Akdeniz Politikasında Kıbrıs
811
karışmasına neden olmuştur. Sorun iki yıl kadar gündemde kalmakla birlikte, söz konusu
füzelerin sonunda Yunanistan’a verilmesiyle çözülmüş, bunalımdan en karlı çıkansa Rusya
Federasyonu olmuştur: Hem silah satmış, hem NATO içinde sorunlar yaşanmasını sağlamış,
hem uluslararası alanda kendisini göstermiş ve hem de eski topraklarındaki (Orta Asya ve
Kafkasya) yeni rakibi Türkiye’yi sarsmıştır.43 Söz konusu S-300 füzelerinin Yunanistan’ın Girit
adasına yerleştirilmesinden sonra bunun karşılığında Kıbrıs’a Yunanistan’dan Rus yapımı
silahlar verilmiştir. Dönemin Kremlin sözcüsü Prihodko’nun 1998 yılında “Rusya’nın Kıbrıs
ile olan askeri-teknik işbirliği Rus dış politikasının ayrılmaz bir parçasıdır” şeklindeki ifadesi,
bir yandan iş birliğine vurgu yaparken diğer yandan adanın Rusya açısından önemini gözler
önüne seriyordu. Bu, Rus dış politikasında gerek Güney Kıbrıs ile ilişkiler gerekse de adaya
jeopolitik nedenlerden dolayı atfedilen önemin uzun yıllardır aynı anlayışla devam ettiğinin bir
göstergesiydi.44
Bu dönem taraflar arasındaki ilişkilerinin gelişiminde her iki ülkenin üst düzey
yetkililerinin karşılıklı ziyaretleri de önemli ol oynamıştır. Fakat ne 1990’lar boyunca Boris
Eltsin ne de onun halefi Vladimir Putin Kıbrıs’ı ziyaret etmemiştir. Kıbrıslı liderler Moskova’yı
sık sık ziyaret ederken Rusya’dan Kıbrıs’a üst düzey ziyaretler 2000’lerden itibaren başlamıştır.
SSCB’nin çöküşünden birkaç ay önce Ekim 1991’de Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Vasiliu’nun
Moskova’yı ziyaretiyle başlayan yakın ilişkiler, Vasiliu’nu tam bir yıl sonra Ekim 1992’de
Moskova’yı ziyaret etmesiyle devam etmiştir. Mayıs 1995’de yeni Cumhurbaşkanı Klirides 2.
Dünya Savaşı zaferinin 50. yıldönümü törenlerine katılmak üzere Moskova’ya gelmiştir. Kliridis
ayrıca Moskova valisinin özel davetlisi olarak Haziran 1998’de Moskova’yı ziyaret etmiştir.45
2000’lere gelindiğindeyse uluslararası konjonktürden dolayı, özellikle 2002-2004
yılları arasında Kıbrıs sorununun çözüm planları (Annan Planı46) dolayısıyla Rusya ile askeri
işbirliği dondurulmuş, oldukça düşük seviyede seyreden ekonomik ilişkilerin gelişimine ağırlık
verilmiştir. Aslına bakılırsa karşılıklı ekonomik ilişkiler konusundaki en önemli gelişme olarak
1998 yılında Moskova’da gerçekleştirilen ilk hükümetler arası ekonomik işbirliği komisyonu
toplantısı söylenebilir. Bu toplantı sonucunda Rusya Federasyonu ile GKRY tarım bakanlıkları
arasında işbirliği, afetlerin önlenmesi ve olası zararlarının ortadan kaldırılması konusunda
işbirliği gibi bir dizi memorandum imzalanmış, ekonomik alandaki gelişmeler Mayıs 1998’de
Rusya Merkez Bankasının Kıbrıs Bankası ve Kıbrıs Halk Bankasına Moskova’da şube açma izi
vermesiyle devam etmiştir. Bu dönemin bir başka önemli gelişmesiyse Temmuz 1998’de Rusya
ve Kıbrıs Merkez Bankaları arasında banka denetimleri konusunda mutabakat memorandumu
imzalanması ve Ağustos 1999’da çifte vergilendirmelerin önlenmesi anlaşmasının yürürlüğe
43 Melek Fırat, “1990-2001 Yunanistan’la İlişkiler”, Baskın Oran (ed.), Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne
Olgular, Belgeler Yorumlar, Cilt: 1, 13. Baskı, İstanbul, İletişim Yayınları, 2012, s. 471-472.
44 Özdal, a.g.e., s. 40.
45 “Rossiysko-Kiprskoe Otnoşenie”, [http://www.cyprus.mid.ru/ru_cy.htm], (Erişim Tarihi: 03.04.2014).
46 Kıbrıs müzakere sürecinin yeniden canlandırılması girişimleri 1999 yılının ikinci yarısında hızlanmıştır. BM Genel
Sekreteri Kofi Annan, 14 Kasım 1999 günü yaptığı açıklamada “tarafların kapsamlı bir çözüme yönelik anlamlı müzakereler
için zeminin hazırlanması amacıyla aracılı görüşmelere 3 Aralık tarihinde New York’ta başlama konusunda mutabık
kaldıklarını” bildirmiştir. Bu açıklamayı takiben başlatılan aracılı görüşmelerin ilk turu, Aralık 1999 tarihinde New York’ta, son
tur ise Kasım 2000 tarihinde Cenevre’de gerçekleştirilmiştir. Aracılı görüşmeler BM Genel Sekreteri Annan ve/veya Kıbrıs
Özel Danışmanı Alvaro de Soto tarafından yürütülmüş, bu süreç zarfında KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş ile GKRY
Cumhurbaşkanı Klerides’in herhangi bir vesileyle karşı karşıya gelmeleri ve görüşmeleri söz konusu olmamıştır. Ocak 2002’de
başlayan görüşme turlarının sonunda BM Genel Sekreteri Annan, 11 Kasım 2002 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanı Sayın
Denktaş ve dönemin GKRY lideri Klerides’e “Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli” adlı (sonradan Annan Planı olarak
anılan) belgeyi sunmuştur. “Kıbrıs Tarihçe”, [http://www.mfa.gov.tr/kibris-tarihce.tr.mfa], (Erişim Tarihi: 22.05.2014).
812
Akdeniz Jeopolitiği
girmesidir.47 Yapılan işbirliği anlaşmaları ikili ticarete de yansımış, RF-GKRY arasındaki ticaret
hacmi 2000 yılında 229 milyon dolar, 2001 yılındaysa 208 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
Rusya’nın GKRY’ya ihracatı 130 milyon dolarken bu ülkeden ithalatı 78 milyon dolar olarak
gerçekleşmiştir. Rusya’nın temel ihracat ürünüyse toplam ihracatta yüzde 75’lik oranla ham
petrol olmuştur. Bu dönem ikili ticaret hacmi her ne kadar küçük de olsa, Rus ekonomisine
GKRY üzerinden hatırı sayılır miktarda yabancı yatırım gelmekteydi. Öyle ki, 1999 yılında
Rusya’ya yapılan doğrudan yabancı yatırımlarda GKRY, ABD ve Çin’in ardından üçüncü
sırada yer alırken, 2001 yılında ilk sıraya yükselmiştir. GKRY, Rusya’ya yapılan toplam yabancı
yatırımların yüzde 16,3’ünü oluşturan payıyla ilk sırada yer alırken, bunu ABD (yüzde 11,2) ve
İngiltere (yüzde 10,9) izlemiştir.48
Vladimir Putin’in 2000 yılında başkanlık koltuğuna oturmasıyla ekonomik ve siyasi
olarak toparlanmaya başlayan Rusya Federasyonu kaybettiği küresel güç statüsünü geri
kazanmak için dış politikada bir takım açılımlar gerçekleştirmiş ve yeni politikalar uygulamaya
koymuştur. Özellikle büyük devlet olma statüsünün geri kazanılması için uluslararası
sorunlarda aktif rol almanın gerektiğine inanan Putin yönetimi, ilk önce Ortadoğu’da İsrailFilistin sorununun çözümünde aktif rol oynamaya başlamış, bunu Kıbrıs sorunu izlemiştir.
GKRY Dışişleri Bakanı Yorgo Yakovu, BM Güvenlik Konseyi’nde yapılacak oylamadan
bir gün önce 20 Nisan 2004 tarihinde Moskova’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile
görüşmüştür. Lavrov görüşme sonrası yaptığı açıklamada, “karşılıklı olarak Kıbrıs Sorunu
konusunda fikir alışverişinde bulunulduğu ve sorunun karşılıklı anlaşma ve BM Güvenlik
Konseyi Kararları çerçevesinde çözülmesinden yana olduklarını” söylemiştir. Lavrov aynı
şekilde Rusya ile GKRY arasında var olan ve uzun yıllara dayanan dostluk ilişkilerine dayanarak
GKRY’nin AB’ye üyelik perspektiflerinin değerlendirildiğini ve hangi Kıbrıs’ın AB’ye üye
olacağının Moskova için önemli olduğunu vurgulamıştır. Lavrov bir soru üzerineyse adeta veto
kullanacaklarının sinyalini vererek referandumdan önce herhangi bir karar alınmasına karşı
olduklarını bildirmiştir.49 Nitekim ABD ve İngiltere’nin 24 Nisan’daki referandumdan önce
Kıbrıs Türk ve Rum halklarına, Annan Planı’nın uygulanması konusunda güvence vermek ve
özellikle Rum tarafının güvenlik kaygılarını gidermek amacıyla Adada yeni bir BM Barış Gücü
kurulmasını öngören ve silah ambargosu getiren karar tasarısı Rusya’nın vetosuna uğramıştır.
Rusya’nın bu tutumu, hem Yunanistan’la tarihe uzanan geleneksel ittifak ilişkisinden dolayı
hem de bu vetoyla, referandumda “hayır” oyu verme eğiliminde olan Rum yönetimine açık
destek verdiğini şeklinde değerlendirilmiştir.50 Son 10 yılda hiçbir Güvenlik Konseyi karar
tasarısını veto etmeyen Rusya, Kıbrıs karar tasarına hayır oyu kullanmasının nedenini, “Kıbrıs
konusundaki karar tasarısını referandumun sonucunu etkileme girişimi olarak gördüğü
gerekçesiyle veto ettiği” şeklinde açıklamıştır. Rusya’nın BM Daimi Temsilci Yardımcısı
Gennadi Gatilov, Kıbrıs’ta referandumlardan üç gün önce ABD ve İngiltere’nin işi aceleye
getirerek karar aldırmaya çalıştıklarını, tarafların planı kabul ettikten sonra bu işe kalkışılması
47 “Torgovo Ekonomiçeskoe Otnoşeniya”, [http://www.mid.ru/bdomp/ns-reuro.nsf/348bd0da1d5a7185432569e700419c
7a/f5afbe990361f97dc32576bf0048bfb5!OpenDocument], (Erişim Tarihi: 08.04.2014).
48 Torgovo Ekonomiçeskoe Otnoşeniya”, [http://www.mid.ru/bdomp/ns-reuro.nsf/348bd0da1d5a7185432569e700419c7a/
f5afbe990361f97dc32576bf0048bfb5!OpenDocument], (Erişim Tarihi: 08.04.2014).
49 Sinan Oğan, “Rusya Federasyonu’nun Kıbrıs Politikası”, [http://www.turksam.org/tr/makale-detay/603-rusya-federasyonunun-kibris-politikasi], ( Erişim Tarihi: 03.04.2014).
50 Sema Emiroğlu, “Kıbrıs Tasarısına Rus Vetosu”, [http://www.bbc.co.uk/turkish/europe/story/2004/04/040422_
cyprusvetosema.shtml], ( Erişim Tarihi: 03.04.2014).
Rusya Federasyonu’nun Akdeniz Politikasında Kıbrıs
813
gerektiğini savunmuş ve “Rusya’nın bu koşullarda karar tasarısını, gelecekte koşullar uygun
olunca çalışmak üzere veto etmekten başka seçeneği kalmıyor” şeklinde konuşmuştur.51 Resmi
açıklamanın dışındaki nedenlere bakılacak olursa, Kıbrıs konusunda İngiltere ve ABD öteden
beri aktif siyaset izlemişlerdi. İngiltere’nin adada askeri üssü bulunmaktaydı ve bu üs ABD’nin
Irak savaşında vazgeçilmez öneme sahipti. Bu yüzden Kıbrıs’ta istikrar herkesten önce
Londra ve Washington’u ilgilendirmekteydi. Dolayısıyla Rusya’nın vetosu bu iki ülkeye uyarı
niteliğindeydi. Ayrıca Rusya’nın bu ani diplomatik hamlesi onun uluslararası arenada ihmal
edilmesine ve görmezden gelinmesine bir tepki niteliğindeydi. Bunun yanı sıra ekonomik
olarak Rusya’ya en çok yabancı yatırımın52 Kıbrıs’tan geldiği dikkate alındığında Rusya’nın veto
kararının nedeni daha da aydınlanmış olur.53
İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Dışişleri Bakanları Toplantısı için Haziran 2004’te Rusya
Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Türkiye’ye gelmiştir. İstanbul’da yazılı bir açıklama yapan Lavrov,
“Uzlaşma arayışının, Kıbrıs’taki hem Rumlar, hem de Türklerin yasal çıkar ve kaygıları dikkate
alınarak, gönüllü esasta olması gereğinden hareket ediyoruz. Rusya, Kıbrıs Türklerine mali ve
ekonomik yardım yapılması yönündeki adımları destekler. Bu yardımlar, BM’nin Kıbrıs ile
ilgili kararlarını ihlal etmeyecek uluslararası mekanizmaların kurulması koşuluyla yapılmalıdır.”
şeklinde açıklama yapmıştır. Lavrov, bu toplantı esnasında KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat
ve Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş ile de bir araya gelmiştir. Daha önce bütün uluslararası
platformlarda Kıbrıs’ın Rum kesimini destekleyen klasik Rus dış politikası dikkate alındığında
Lavrov’un bu girişim ve açıklamalarının Moskova’nın, kısa bir süre içerisinde önemli bir politika
değişikliğine giderek Kıbrıslı Türkler yönünde bir eğilim gösterdiği yönünde değerlendirmeler
yapılmasına neden olmuştur.54 Tam bir yıl sonra Haziran 2005’te GKRY’i ziyaret eden Lavrov
burada, İstanbul’da yaptığı açıklamaya benzer bir açıklama yapmış, fakat açıklamasına Kıbrıs
sorununun çözümü konusunda Rusya’nın, GKRY’nin pozisyonunu desteklemeye devam
edeceğini eklemeyi de ihmal etmemiştir.55
İleriki dönemlerde de GKRY ile ilişkiler yüksek düzeyli karşılıklı ziyaretler ve özellikle
mali ve hukuksal alanlarda imzalanan birçok ortaklık anlaşmalarıyla gelişmeye devam etmiştir.
Kasım 2004’te mali denetimle ilgili Rusya Federal Servisi ile Kıbrıs Mali Suçlarla Mücadele
Servisi arasında ortaklık anlaşması imzalanmıştır. 2006’nın Mayısında Rusya Federasyonu
Anayasa Mahkemesi heyeti, Ekiminde ise Rusya Federasyonu Başsavcısı Yuriy Chayka
GKRY’ni ziyaret etmiştir. Haziran 2007’deyse iade-i ziyaret için GKRY Yüksek Mahkemesi
heyeti Moskova’ya gelmişlerdir.56 Bunun yanı sıra 2006 Kıbrıs Ulusal Muhafız Ordusu
51 “Rusya’dan Kıbrıs Karar Tasarısına Veto”, [http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=114145], ( Erişim Tarihi:
03.04.2014).
52 Rusya’nın “finans aristokrasisi” için son yılların en önemli “limanı” niteliğine bürünen Kıbrıs Rum Kesimi yaklaşık 20 bin Rus
kaynaklı off-shore firmasına ev sahipliğini yapmaktadır. Bu kadar yüksek orandaki kayıtlı firmanın tamamı faaliyette olmasa da
GKRY’nin Rusya ile çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşması bulunan ülke konumunda olması Rusya kaynaklı firmaların
sayısını oldukça artırmıştır. Bu anlaşma sayesinde Kıbrıs’ta iş yapan Rus firmalar, esas faaliyetlerinin gerçekleştirildiği ülkelere
vergi ödemiyorlardı. Bu sebeple Güney Kıbrıs’a kümelenen Rus sermayesi yeniden Rusya’ya yatırım olarak dönmekte ve başta
Rus üst düzey bürokrasisi olmak üzere Rus ekonomisi için ciddi bir destek sağlanmaktaydı.
53 Mihayil Zıgar, “Rossiya Vernula Sebe Prava Bıvshego SSSR”, [http://www.kommersant.ru/doc/469664], (Erişim Tarihi:
03.04.2014).
54 Sinan Oğan, “Rusya’nın Kıbrıs Politikası Değişiyor”, [http://www.turksam.org/tr/makale-detay/627-rusya-nin-kibrispolitikasi-degisiyor], (Erişim Tarihi: 03.04.2014).
55 [http://www.mfa.gov.cy/mfa/embassies/moscowembassy.nsf/DMLpoliticalsect_ol/DMLpoliticalsect_
ol?Opendocument], (Erişim Tarihi: 09.04.2014).
56 “Rossiysko-Kiprskoe Otnoshenie”, [http://www.cyprus.mid.ru/ru_cy.htm], (Erişim Tarihi: 09.04.2014).
814
Akdeniz Jeopolitiği
Komutanı Konstandinos Bisbikas Moskova’yı ziyaret etmiş ve askeri ilişkiler yeni bir ivme
kazanmıştır. Ekim 2007’yse Rus Savunma Bakanlığı heyeti Kıbrıs Ulusal Muhafız Ordusu
tarafından komuta edilen “Nikoforos 2007” askeri tatbikatına gözlemci olarak katıldılar. 2009
yılına gelindiğinde GKRY ile Rus Roaboronexport şirketi arasında 130 milyon dolar tutarına
askeri anlaşma imzalanmıştır. Buna göre Kıbrıs’a Rus Savunma Bakanlığı envanterinden 41
adet T-80U tipli tank satılacak, askeri malzeme ve mühimmat transferinin yanı sıra, Kıbrıslı
uzmanlar Rusya’da eğitim alacaklardı.57
İkili ilişkiler açısından en verimli ziyaretlerden biri de GKRY Cumhurbaşkanı
Hristofyas’ın Kasım 2008’deki Moskova ziyaretidir. GKRY ile Rusya Federasyonu arasında
Hristofyas’ın Moskova ziyareti çerçevesinde 19 Kasım 2008’de uzun vadeli dostluk ve
karşılıklı ilişkilerin derinleştirilmesini hedefleyen Ortak Bildiri imzalamıştır. Bildiride,
ekonomik ve bölgesel bağlantılardan askeri-teknik işbirliğine, yeni tehdit ve zorluklara karşı
ortak mücadeleden insani ve kültürel alanlarda işbirliğine kadar birçok konuya yer verilmiştir.
Bildirinin ilk bölümünde siyasi ilişkilere değiniliyor ve ikili ilişkilerin derinleştirilmesi
konusunda her iki tarafın da mutabık olduğu ve bunun için her düzeyde (hem ulusal hem
de BM ve tarafların üye olduğu uluslararası kuruluşlar nezdinde) siyasi temas ve etkileşimi
yoğunlaştırmak için çaba harcanacağı belirtiliyor. Kıbrıs sorununun çözümüne de değinilen
bu bölümde tarafların Kıbrıs’ta kapsamlı, adil ve kalıcı çözümün BM Güvenlik Konseyinin
Kıbrıs’la ilgili 1977 ve 1979 tarihli kararları çerçevesinde sağlanmasının mümkün olabileceğini
teyit ettiği belirtiliyor.58 Bunun yanı sıra iki ülke bakanlıkları ve devlet kurumları arasında
sağlık, hukuk, yatırım, para aklanmasına karşı ortak mücadele, turizm, enformasyon gibi
alanları kapsayan toplam yedi ayrı işbirliği sözleşmesi de imzalanmıştır. İmzaların ardından
Medvedev ve Hristofyas ortak basın toplantısı düzenlemiş, Hristofas Avrupa’nın güvenlik
sisteminin yenilenmesi ve modernizasyonu için Rusya tarafından ortaya atılan teşebbüsü
tam olarak desteklediklerini ve Avrupalı mevkidaşlarını da bu konuda ikna etmek için
Rusya ile birlikte çalışacaklarını kaydetmiştir. Medvedev ise, “Görüşmede Kıbrıs sorununa
da değinildiğini ve Rusya’nın bu soruna BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde adil
bir çözüm bulunması arayışlarını tam olarak desteklediğini ve Rusya için önemli olanın bu
soruna dışarıdan bir dayatma olmaksızın ada halklarının ortak menfaatleri çerçevesinde
çözüm bulunması olduğuna vurgu yapmıştır.59
Rusya ile ilişkilerde GKRY için tarihsel olarak nitelendirilebilecek olaysa Rusya Devlet
Başkanı Dmitry Medvedev’in Ekim 2010’da Rum Yönetimi’ne yaptığı ziyarettir. Bu ziyaret
hem bir Rus devlet başkanının Kıbrıs’a yaptığı ilk resmî ziyaret olması hem de bu ziyaret
sırasında imzalanan anlaşmalar, mutabakatlar ve destek mesajları dolayısıyla son derece
önem taşıyor. Medvedev’in ziyareti sırasında Rusya ile Rum Yönetimi on beş civarında
çeşitli anlaşma ve mutabakat deklarasyonuna imzalamıştır. Bunlar da vergilendirmeden
turizme, sağlıktan teknolojik işbirliğine kadar pek çok alanı kapsamaktadır. Bunlardan
vergilendirmeyle ilgili olanı, yapılan anlaşmaların en önemlisi olarak görünüyor; zira bu
57 “Voenno-Tehnicheskoe Otnoshenie”, [http://www.rus-cyp.ru/russia_and_cyprus/russian_cyprus_relations/], (Erişim
Tarihi: 06.04.2014).
58 Bildirinin Tam Metni İçin Bknz: [http://www.cyprus.mid.ru/ru_cy_01.htm] , (Erişim Tarihi: 09.04.2014).
59 Agşin Kişiyev, “Medvedev Hristofyas’ı Kabul Etti”, [http://www.iha.com.tr/medvedev-hristofyas-i-kabul-etti-dunya-43056],
(Erişim Tarihi: 07.04.2014).
Rusya Federasyonu’nun Akdeniz Politikasında Kıbrıs
815
konu taraflar arasında çok güçlü olan ekonomik-mali ilişkilerle doğrudan ilgili olanı sayılır.60
Yapılan anlaşmalardan bir başka önemli olanıysa 2010-2013 dönemini kapsayan ortak eylem
planlıdır. Bir başka önemli belgeyse Rusya Federasyonu ve AB arasındaki anlaşmaların
uygulanmasına yönelik yürütme protokolüdür. Bunun yanı sıra 2011-2012 dönemine turizm
alanında işbirliği anlaşmasını uygulama konusunda da ortak eylem planı hazırlanmıştır.
Ayrıca taraflar, uluslararası konularda da uyum içerisinde çalışacakları mesajını vermişlerdir.
Örneğin Rusya’nın girişimiyle başlatılan Pan-Avrupa Güvenliği ile ilgili anlaşma konusunda
ve Rusya ile AB arasında vizesiz seyahat konusunda başlatılan müzakerelerde Rum Kesimi,
anlaşmayı ve müzakereleri destekleme sözü vermiş, Medvedev ise Rum mevkidaşına
desteğinden ötürü teşekkür etmiştir.61 Medvedev ayrıca Kıbrıs sorunu konusunda Rusya’nın
eski tutumunu koruduğunu ve “iki toplumlu tek egemen devlet” ilkesini savunduklarını ve bu
konuda çalışmalara devam edeceklerini vurgulamış, Rusya’nın Türkiye ile gelişen ilişkilerinin
Rusya-GKRY ilişkilerini olumsuz yönde etkileyemeyeceğini belirterek bir bakıma Rum
yönetimine bu konuda güvence vermiştir.62 İmzalanan ekonomik-malî anlaşmaların yanı
sıra Rusya-Kıbrıs İş Forumu da ikili ilişkilerin gelişmesindeki rolünü güçlendirmektedir.
Nitekim, Medvedev’in ziyareti sırasında Lefkoşa’da toplanan Forum, finans, yatırımlar, risk
sermayesi, emlak, gemicilik, ulaştırma gibi konularda yeni işbirliği imkânlarını karşılıklı
olarak ele almış bulunuyor. Foruma her iki ülke lideri de katılmış, Medvedev konuşmasında
çifte vergilendirmeden kaçınılması anlaşmasına vurgu yaparak bunun, Kıbrıs’tan Rusya’ya
finans akışının sağlanması için ana kanallardan biri olması dolayısıyla çok önemli olduğunun
altını çizmiştir. Bu doğrultuda her şeyin yapılması gerektiğini belirten Medvedev, bu tür
ilişkilerin açık ve şeffaf bir şekilde yasal olarak teyit edilmesinin şirketler için olduğu kadar
devletler için de önemli olduğunu söylemiştir.63
İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2013 yılı itibariyle yaklaşık iki milyar dolara yükselmiştir
ki, bu rakam toplam Rus dış ticaret hacminin yüzde 0,2’sine tekabül etmektedir. Fakat ikili
ticaret hacmi Rusya açısından oldukça küçük olsa da yukarıda da değinildiği gibi Rusya’ya
yapılan yabancı yatırımlarda GKRY her zaman ilk sıralarda yer almıştır. Örneğin 2011 yılında
GKRY’den Rusya’ya toplam 78,25 milyar dolarlık bir yatırım gelmişken, Rusya’dan Rum
yönetimine 26,2 milyar dolarlık yatırım yapılmıştır. 64 2016 yılındaysa Rum Yönetiminden
Rusya’ya yatırım miktarı 95.5 milyar dolara yükselirken, karşılığında Rusya’dan Güney Kıbrıs
Rum Yönetimi’ne yatırım 92.2 milyar dolara yükselmiştir. 65
Burada Suriye krizi ile Rusya-GKRY ilişkilerindeki jeopolitik bağlantıya da değinmek
gerekir. Rusya’nın Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki temel çıkarı hem enerji güvenliği hem
de stratejik konum olarak mümkün olduğu kadar daha fazla etki sağlamaktır. Kıbrıs; Bakü60 Fikret Ertan, “Rusya ve Kıbrıs Rum Kesimi”, [http://www.zaman.com.tr/fikret-ertan/rusya-ve-kibris-rum-kesimi_1038230.
html], (Erişim Tarihi: 07.04.2014).
61 Kira Latuhina, “Ostrov Bez Nalogovogo Raya”, [http://www.rg.ru/2010/10/08/medvedev.html], (Erişim Tarihi:
07.04.2014).
62 “Medvedev: Vzaimodeystvie s Ankaroy ne Skajetsya na Otnosheniyah s Kiprom”, [http://ria.ru/politics/20101007/
283167700.html],(Eriim Tarihi: 08.04.2014)
63 “Vstupleniya na Rossiysko-Kiprskom Biznes Forume”, [http://www.kremlin.ru/transcripts/9187], (Erişim Tarihi:
07.04.2014).
64 Vitaliy Anıkov, “Torgovo-Ekonomicheskie Otnosheniya Rossii i Kipra”, [http://ria.ru/spravka/20120723/707101740.
html], (Erişim Tarihi: 09.04.2014).
65 Sergey Guneev, “MEjgosudarstvennie Otnoşeniya Rossii i Kipra”,[https://ria.ru/20171024/1506250481.html], (Erişim
Tarihi: 08.12.2018).
816
Akdeniz Jeopolitiği
Tiflis-Ceyhan boru hattı, Ceyhan-Süveyş Kanalı gibi Akdeniz’deki önemli petrol taşıma
hatlarını denetleyici rol oynamaktadır. Suriye’deki Lazkiye ve Tartus limanları; hem Suriye ve
hem Rusya için Ceyhan’a ulaşan enerji hatlarının kontrolünü sağlayan ve Rusya’nın işbirliği
yaptığı ülkelere ulasan deniz güzergahlarının emniyeti için gelecekte ABD ile yaşanabilecek
muhtemel savaşta çok önemli hale gelecektir. Bu yüzden Kıbrıs’ta Rus yanlısı olmasa da en
azından bağımsız ya da tarafsız bir hükümetin bulunması Rusya’nın tercihidir. Rusya, adayı bir
NATO üssü olarak görmekte ve bu yüzden bağımsız olmasını istemektedir.66 Bununla birlikte
Rusya’nın Suriye Krizi ile bölgedeki üssünü kaybetme korkusuysa Rusya’ya Akdeniz’de
yeni bir üs ihtiyacı doğurmuştur. Tam da bu noktada Euro Krizi sürecinde ekonomik
sorunlarla boğuşan ve adeta yeni bir kurtarıcı arayan GKRY ön plana çıktığını görüyoruz. AB
ülkeleri tarafından Rusya ile sürdürdüğü ve son dönemde de giderek aratan yakın ilişkileri
nedeniyle sıkça eleştirilen Rum Yönetimi lideri Hıristofyas bu eleştiriler üzerine “Rusya
Kıbrıs’a hiçbir koşul öne sürmüyor. Kıbrıs, gerek Akdeniz ülkesi olarak gerekse Hristiyan
Ortodoksların çoğunlukta olduğu bir ülke olarak Rusya ile sıkı kültürel bağlara sahiptir.
Dahası, Rusya bir düşman değil, AB’nin ortağıdır. Biz ekonomik krize karşı elimizdeki tüm
imkanları kullanmaya çalışıyoruz. Rusya’yla ilişkimiz hem Kıbrıs hem AB hem de komşuluk
politikası açısından faydalıdır” şeklinde açıklama yaparak ülkesinin Rusya ile ilişkilerini
savunmuştur.67 Avrupa Birliği üyesi olan GKRY 2013 yılında yüksek borçları nedeniyle
iflasın eşiğine gelince yönetim yeni krediler alabilmek için Moskova’ya resmi ziyarette
bulunmuş, ancak taraflar uzlaşma sağlayamamıştı. Gözlemcilerse tüm bunları Rusya’nın
krediler karşılığında askerî işbirliğini güçlendirme arayışı olarak değerlendirmişlerdir ki
bu, iki ülke arasında imzalanacak bir askerî anlaşmayla Moskova’nın yaklaşık 20 yıl sonra
tekrar bir Avrupa Birliği ülkesinde askerî varlığa sahip olması anlamına geliyor.68 Fakat Rum
Dışişleri ve Savunma bakanlarının Moskova ziyaretleri sırasında Rusya’nın doğu Akdeniz’de
bulunan Rus donanmasının ikmal desteği aldığı Limasol Limanı’nın yanı sıra Rus savaş
uçaklarının da Baf kentindeki Andreas Papandreu Hava Üssü’nü kullanmasını talep ettiği
şeklinde haber ve yorumlar yapılsa da69 Rusya, Kıbrıs Rum Kesimi’nden askeri üs talebinde
bulunduğu yönündeki iddiaları yalanlamıştır. Bir Rus askeri yetkilisinin Rus haber ajansı
İnterfaks’a yaptığı açıklamada, Rusya’nın Akdeniz’de Kıbrıs adasından kalıcı bir askeri üsse
ihtiyacı olmadığını belirtmiş, “bölgede Rus askeri gücü olmadığı için kalıcı bir üsse de
Kıbrıs’ta ihtiyaç yok” şeklinde beyanat vermiştir. Askeri yetkili Suriye’de yaşanan gelişmeler
çerçevesinde bölgede bulunan Rusya vatandaşlarının tahliyesinin gerekmesi durumunda
geçici olarak kullanılabilecek bir alanın müzakere edilmiş olabileceğine değinmiştir.70 Fakat
bu haberlerden kısa bir süre sonra 10 Ocak 2014’de GKRY Bakanlar Kurulu, Rus uçaklarının
Andreas Papandreau hava üssünden faydalanmasını öneren Savunma Bakanlığının taslak
teklifini onaylamıştır. Şubat 2014’deyse Rusya’nın Büyük Petro adlı kruvazörü Limasol
Limanı’na demir atmış, Rum Savunma Bakanı Fotis Fotiu, Rus filosunun en güçlü savaş
66 Sait Yılmaz, “Büyük Güçler ve Kıbrıs”, Jeopolitik Aylık Strateji Dergisi, Sayı:71, (Aralık 2009), s. 45.
67 Merve Suna Özal, “Rus Dış Politikasında Paranın Gücü: Yeni Üs Kıbrıs Mı?”, [http://www.21yyte.org/tr/arastirma/rusyaslav-arastirmalari-merkezi/2012/07/09/6666/rusya-dis-politikasinda-paranin-gucu-yeni-us-kibris-mi], (Erişim Tarihi:
07.04.2014).
68 Ercan Coşkun, “Rusya’nın Akdeniz’de üs arayışı”, [http://dw.de/p/18y8k], (Erişim Tarihi: 06.04.2014).
69 “Kipr Razreşit Rossii İspolzovat Aviabazu v Pafose, Pişut SMİ”, [http://ria.ru/world/20130623/945182590.html], (Erişim
Tarihi: 07.04.2014).
70 “Rusya Kıbrıs İddiasını Yalanladı”,[ http://www.haberturk.com/dunya/haber/897955-rusya-kibris-iddiasini-yalanladi],
(Erişim Tarihi: 07.04.2014).
Rusya Federasyonu’nun Akdeniz Politikasında Kıbrıs
817
gemisini ziyaret etmiştir. Savaş gemilerinin Ada’ya gelmesinin siyasi ve ekonomik açıdan
faydalarına işaret eden Fotiu, bu tür ziyaretlerin Güney Kıbrıs’ı bölgede barış ve istikrar
faktörü yaptığını ifade etmiştir. Fotiu, ayrıca Güney Kıbrıs’ın, siyasi kazançların yanı sıra,
Limasol Limanı’nın yabancı ülkelerin savaş gemileri tarafından kullanılmasından önemli
ekonomik kazançlar elde ettiğini belirtmiştir.71
SONUÇ
Yukarıda da görüldüğü gibi Soğuk Savaş dönemi boyunca SSCB, ağırlıklı olarak Rumları
desteklemiş, Adada Sovyet yanlısı olmasa bile en azından tarafsız bir hükümetin olmasına ve
Adada ABD ve İngiltere’nin etkisini azaltmaya yönelik politikalar izlemiştir. Bununla birlikte
Kıbrıs’taki iç siyasal istikrarsızlığı koruma yoluyla ABD, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan
arasında, dolayısıyla bu bağlamda NATO içerisinde belli bölünmeler yaratmaya çalışmıştır.
GKRY ile Soğuk Savaş döneminde yaşanan iyi ilişkiler, Sovyetlerin yıkılması sonrasında da
Rusya Federasyonu ile aynı şekilde devam etmiştir. Fakat 1990’lar boyunca özellikle Rusya’nın
içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve toplumsal bunalım nedeniyle ikili ilişkilerde dikkate
değer bir gelişme kaydedilmemiştir. Vladimir Putin’in 2000 yılında başkanlık koltuğuna
oturmasıyla ekonomik ve siyasi olarak toparlanmaya başlayan Rusya Federasyonu kaybettiği
küresel güç statüsünü geri kazanmak için dış politikada bir takım yeni politikalar uygulamaya
koymuştur. Özellikle büyük devlet olma statüsünün geri kazanılması için uluslararası
sorunlarda aktif rol almanın gerektiğine inanan Rusya, ilk önce Ortadoğu’da İsrail-Filistin
sorununun çözümünde aktif rol oynamaya başlamış, bunu Kıbrıs sorunu izlemiştir. 2004
yılında BM’nin Kıbrıs tasarısını veto eden Rusya bununla hem Rum yönetimine destek vermiş
hem de bölgede ABD ve İngiltere’ye kendisinin de var olduğu mesajını vermiştir. Bununla
birlikte Rusya’nın finans aristokrasisi için son yılların en önemli “limanı” niteliğine bürünen
Kıbrıs Rum Kesimi yaklaşık 20 bin Rus kaynaklı off-shore firmasına ev sahipliği yapmaktadır.
Bu kadar yüksek orandaki kayıtlı firmanın tamamı faaliyette olmasa da GKRY’nin Rusya
ile çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşması bulunan ülke konumunda olması Rusya
kaynaklı firmaların sayısını oldukça artırmıştır. Bu anlaşma sayesinde Kıbrıs’ta iş yapan Rus
firmalar, esas faaliyetlerinin gerçekleştirildiği ülkelere vergi ödememekte, bu sebeple Güney
Kıbrıs’a kümelenen Rus sermayesi yeniden Rusya’ya yatırım olarak dönmekte ve başta Rus
üst düzey bürokrasisi olmak üzere Rus ekonomisi için ciddi bir destek sağlanmaktadır.
Bunun yanı sıra GKRY’nin AB üyesi olması ve AB içerisinde ekonomik ilişkiler konusunda
Rusya ile Almanya’dan sonra belki de en yakın ilişki içinde olması da dikkate değerdir. Fakat
son küresel finans krizi ve Suriye’de yaşanan gelişmeler bu iki ülkeyi hem ekonomik hem de
siyasi olarak hiç olmadığı kadar birbirine yakınlaştırmıştır. Rusya Suriye’deki askeri üssünü
kaybetme endişesiyle Akdeniz’de yeni üs arayışına girerken GKRY, Rusya için ideal çözüm
olarak ortaya çıkmıştır. Yaşadığı ekonomik krizle batmanın eşiğine gelen GKRY ise son çare
olarak Rusya’dan gelecek kredilere bel bağlamış, kredi karşılığındaysa Rusya’nın GKRY’ye
ait liman ve hava üslerini kullanmasının önü açılmıştır. Nitekim son olarak Rusya GKRY’ye
ait Limasol Limanında askeri gemilerini konuşlandırmaya başlamış ve Andreas Papandreu
hava üssünü kullanmak için Rum Yönetimiyle anlaşmaya varmıştır. Dolayısıyla Rusya
71 Nejat Tarakçı, “Kıbrıs Görüşmelerinde Esas Hedef Rusya”, [http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/5206/kibris_
gorusmelerinde_esas_hedef_rusya], (Erişim Tarihi: 09.04.2013).
818
Akdeniz Jeopolitiği
Akdeniz’deki son askeri üssünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu bir dönemde
tam da Doğu Akdeniz’in merkezinde, hem de AB üyesi bir ülkenin askeri üssünü kullanma
hakkını almıştır. Üssün kullanma amaçları her ne kadar olağanüstü durumlar ve insani yardım
şeklinde sınırlansa da Rusya için bu durum uzun vadeli olarak düşünüldüğünde oldukça
önemli ve olumlu bir gelişmedir.
Rusya Federasyonu’nun Akdeniz politikasında özel konuma sahip olan Kıbrıs’ın
jeostratejik konumu, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına yakınlığı, GKRY ile siyasi ilişkilerin
olumlu geçmişi Ada’nın Rusya’nın Doğu Akdeniz’in geleceği ile ilgili planlarının vazgeçilmez
parçası etmektedir. Bundan başka, 1970’lerden ikiye bölünerek çözülemeyen bir siyasi sorun
yaşayan Ada, ekonomik, askeri ve siyasi açıdan perspektif vaat etmenin yanı sıra, uluslararası
sorunların çözülmesinde kendini vazgeçilmez aktör olarak demonstre etmeyi seven ve ABD ile
rekabete sıfır toplamlı oyun mantığıyla bakarak onun bölgedeki etkisini zayıflatmaya çalışan
Rus dış politikası için oldukça cazip görünmektedir.