Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                

KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ

2020

Osmanlıda karantina sistemi, Salgın hastalıklar tarihi, Deontoloji Kolera Salgını, Kolera tarihi

KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ Editör: Doç. Dr. Yunus Emre Tansü KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ Editör Doç. Dr. Yunus Emre Tansü Gaziantep 2020 Copyright © 2020 by iksad publishing house All rights reserved. No part of this publication may be reproduced, distributed or transmitted in any form or by any means, including photocopying, recording or other electronic or mechanical methods, without the prior written permission of the publisher, except in the case of brief quotations embodied in critical reviews and certain other noncommercial uses permitted by copyright law. Institution of Economic Development and Social Researches Publications® (The Licence Number of Publicator: 2014/31220) TURKEY TR: +90 342 606 06 75 USA: +1 631 685 0 853 E mail: iksadyayinevi@gmail.com www.iksadyayinevi.com It is responsibility of the author to abide by the publishing ethics rules. Iksad Publications – 2020© ISBN: 978-625-7897-51-8 Cover Design: İbrahim KAYA June / 2020 Ankara / Turkey Size = 14,8 x 21 cm Bu eseri, Sevgili ağabeyim Prof. Dr. Mehmet Özden’e ithaf ediyorum i ii KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ EDİTÖR Yunus Emre Tansü TAKDİM Prof. Dr. Ferhat Pirinççi YAZARLAR Bölüm 1 : Prof.Dr. Zeynel Özlü & Dr. Mustafa Murat Çay Bölüm 2: Prof.Dr. Zeynel Özlü & İsmail Hakkı Üzüm& Hüseyin Aslan Bölüm 3: Dr. Hakan Akköz Bölüm 4: Dr. Abdullah Kara & Makbule Bakırcı Bölüm 5: Doç. Dr. Yunus Emre Tansü & Serdar Aydemir Bölüm 6: Doç. Dr. Yunus Emre Tansü & Ercan Kılıç Bölüm 7: Dr. Burhanettin Şenli Bölüm 8: Dr. Osman Karlangıç Bölüm 9: Dr. Özkan Demir Bölüm 10: Dr. Selminaz Adıgüzel iii Editörün Notu Bu kitapta yer alan bölümlerde kullanılan kaynakların, görüşlerin, bulguların, sonuçların, tablo, şekil, resim ve her türlü içeriğin sorumluluğu yazar veya yazarlarına ait olup ulusal ve uluslararası telif haklarına konu olabilecek mali ve hukuki sorumluluğu yazarlara aittir. iv KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ TAKDİM Tarih boyunca dünyayı etkileyen çok sayıda salgın yaşandığı bilinmektedir. Salgın hastalıkların tarihi sürecine bakıldığında, etkisi ve sonuçları bakımından doğal afetler ve savaşlar kadar yaşamı olumsuz etkileyebilmiştir. Bu salgınların yüzyıllar boyunca sürdüğü kısa, orta ve uzun vadede önemli siyasi, iktisadi, sosyal sonuçlara neden olduğu bilinmektedir. Aralık 2019’da ilk olarak Çin’in Wuhan kentinde görülen Covid-19 virüsü, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 12 Mart 2020’de pandemi olarak ilan edildi. Salgının dünya ekonomisi ve siyasetini hızlı bir şekilde etkilemeye başlaması çerçevesinde virüsün biyolojik silah olduğuna ilişkin bazı spekülasyonlar yapıldı. Üretilen komplo teorilerinin hiçbiri henüz doğrulanmamakla beraber, gerçek olan şey virüsün kendisi ve oluşturduğu etkidir. Öte yandan neredeyse bütün ülkelerin virüsle mücadele için birer cephe haline gelmesi, dünyanın yeni bir savaşa mı girdiği tartışmasını başlatırken, mücadelenin herhangi bir sıcak veya soğuk çatışma içermemesi, bu tartışmaya da yer olmadığını göstermiştir. Bununla beraber, dünyanın koronavirüs salgını öncesi gibi olmayacağı büyük bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Virüsle mücadelenin henüz sıcak olduğu bu dönem, devletlerin kriz yönetimi sürecindeki noksanlıklarını ve yönetim mekanizmalarının işlevsizliğini ortaya çıkardı. Uluslararası örgütler için soru işaretleri oluştu. Bu salgın ile ABD, Avrupa Birliği, Rusya, Çin gibi önde gelen aktörlerin ve diğer uluslararası örgütlerin yetersiz ve etkisiz olduğu net bir şekilde görüldü. Soruna kapsamlı bir çözüm bulmak için küresel bir inisiyatif üstlenmek yerine, günün sonunda devletler kendi kapasiteleri ve kriz çözme yetenekleriyle baş başa kaldılar. Ancak ne kadar kendi kendine çözüm üretmeye çalışsalar da sorunun küresel çapta etki oluşturması, devletlerin çabalarının da bir sınırı olduğunu gösterdi. Bu nedenle soruna ilişkin uluslararası girişimlerin desteklenmesi elzemdir. Uluslararası girişimlerin v başarılı sonuçlar üretmesi orta ve uzun vadede söz konusu olacağından devletlerin kısa vadede ikili işbirliği mekanizmalarına yönelim göstermeleri doğaldır. Türkiye’nin salgının henüz ülkemize gelmesinden önce almaya başladığı önlemler, virüs ülkemizde yayıldıktan sonra da etkili bir şekilde devam etmiştir. Türkiye’nin mücadelesi sadece kendi topraklarıyla sınırlı kalmamış, on binlerce vatandaş farklı ülkelerden ülkemize getirilmiş ve yüzden fazla ülkeye virüsle mücadele bağlamında yardımlar yapılmıştır. Bu açıdan Türkiye’nin Covid-19’la mücadele kapsamında ulusal ve uluslararası düzeyde yürüttüğü kapsamlı kriz yönetimi, önemli bir başarı hikâyesi niteliğindedir. Koronavirüs, ortaya çıkarttığı ve çıkartmaya devam edeceği görünen ekonomik, siyasi ve toplumsal etkileriyle bireyler, toplumlar, devletler ve bütün dünya için ciddi bir travma etkisi oluşturmuştur. Bu nedenle kapsamlı bir şekilde ele alınması ve tartışılması gerekmektedir. Küresel Salgın ve Güvenlik: Tarihsel Süreç başlıklı işbu kitap, tartışmalara katkı sağlayacak önemli bir eser niteliğindedir. Eserin virüsün etkisi henüz sona ermeden akademik ve bilimsel kaygılarla hazırlanmaya başlanması, önemli olduğu kadar aynı zamanda cesaret isteyen bir iştir. Bu nedenle eserin editörü Doç. Dr. Yunus Emre Tansü’nün bu girişiminin takdir edilmesi gerekmektedir. Ayrıca bu çalışma, güncel olarak koronavirüs salgınını ana gündemi haline getiren dünyada tarihsel sürecin dikkate alınması ve gelecekte ortaya çıkacak potansiyel salgınlar ve güvenliğe etkilerine ilişkin önemli ipuçları vermesi açısından da değerlidir. Bu vesileyle Doç. Dr. Yunus Emre Tansü’nün öncülüğünde eserin hazırlanması aşamasında destek veren değerli akademisyenler ve öğrenciler de önemli bir katkı sunmuşlardır. Prof. Dr. Ferhat Pirinççi vi KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ EDİTÖRDEN Tarihte toplumların en büyük korkularından biri salgın hastalıklar olmuştur. Tehdit eden, öldüren salgın hastalıklarla, insanlık ilkel yaşamdan bugüne, mücadele etmek zorunda kalmıştır. Salgın hastalıklar, toplumların birbirleri ile olan sosyokültürel, ekonomik ilişkileri aracılığı ile kıtalararası yayılma imkânı bularak, çok sayıda insanın ölümüne sebep olmuştur. Yenilmez denen orduları durdurmuş, ekonomik, siyasal ve demografik sonuçlarıyla dünya haritasının yeniden çizilmesinde önemli roller üstlenmiştir. İnsanlığın çözüm bulamadığı bu süreç halen devam etmektedir. Salgın hastalıklar, Yunan ve Mısır kaynaklarında dikkate değer bir şekilde görülmektedir. Tarihte bilinen ilk genel salgın, İmparator Antonius döneminde MS. 165 yılında başlayan Antonius vebasıdır. Salgın, beş milyondan fazla insanı öldürürken Roma ordusunu da neredeyse yok etmiştir. Veba, insanlık tarihinin en büyük salgınlarından biridir. Tarihsel olarak üç büyük dalga halinde insanlığı tehdit etmiştir. Kara ölüm olarak da bilinen ilk büyük veba salgını ise 541 yılında Konstantinopolis’te görülmüştür. Jüstinyen vebası olarak bilinen bu salgın, 8. yy ortalarına kadar etkisini göstermiştir. Kara ölüm, yeniden 14. yüzyılda ortaya çıkmış ve 300 yıl sürmüştür. Dönemin kayıtlarına göre, bu korkunç salgınlar pek çok ruhsal salgınların da ortaya çıkmasına neden olmuştur. İlk olarak MÖ. Çin ve Mısır’da görülen çiçek hastalığı, 16. yüzyıldan itibaren ölümcül hale gelerek, Avrupa’da kitlesel ölümlere neden olmuştur. Hastalığın, kızamıktan farklı bir hastalık olduğunu ilk tespit eden İslam âlimi Razi’dir. Bu hastalığın yaklaşık 60 milyon kişinin ölümüne neden olduğu bilinmektedir. İnsanlığın yaşadığı en büyük salgınlardan bir diğeri ise Kolera’dır. İlk salgın 1817 yılında Hindistan’ın Ganj Deltası’nda, ortaya çıkıp yayılmaya başlamıştır. Kolera, Avrupalılar tarafından, Hindistan topraklarının dışına taşınmış, bu nedenle endüstri devrimi genel salgını olarak da adlandırılmıştır. 19. Yüzyılın en korkulan hastalığı olan kolera, dünyanın yoksul kesimlerinde varlığını sürdürerek tehdit oluşturmaya devam etmektedir vii Tarihin en büyük felaket salgınlarından biride I. Dünya Savaşı’nın son yılında, 1918’de ortaya çıkan, İspanyol gribidir. Korona virüsünden farklı olarak gençleride etkileyen ve üç yıl süren bu salgının 40-50 milyon civarında insanın ölümüne neden olduğu tahmin edilmektedir. H2N2 olarak adlandırılan grip tipi bir virüs, ilk olarak Çin’de ortaya çıkmış, daha sonra 1957’de Moğolistan, Hong Kong, Singapur derken tüm Asya’ya yayılmış ve Asya gribi olarak adlandırılmıştır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre bu salgında, bir milyonun üzerinde insan hayatını kaybetmiştir. 1968 yılında ABD ve Avrupa devletlerinde görülen, Hong Kong gribi olarak adlandırılan, yeni bir tür grip virüsünün neden olduğu salgın birkaç ay içinde dünyanın geri kalanına yayılmış ve dünya genelinde en az bir milyon kişinin ölümüne yol açmıştır. 21. yüzyılın ilk salgını, şiddetli akut solunum sendromu ortaya çıkmış ve virüs SARS-CoV olarak isimlendirilmiştir. Çin’de ortaya çıkan salgın, yayıldığı bölgelerde toplam 10 bin civarında kişiye bulaşmıştır. 2009 yılında Meksika’da ortaya çıkan, kuş, domuz ve insan griplerine neden olan virüslerin bir karışımı olan H1N1 virüsü, domuz gribi olarak adlandırılmıştır. Salgın, yüz binlerce insanın ölümüne neden olmuştur. Haziran 2012’de Suudi Arabistan’da develerden kaynaklandığı düşünülen bir tür Orta Doğu Solunum Sendromu Korona Virüsü, MERS-CoV, olarak adlandırılmıştır. 11 Haziran 2014 tarihi itibari ile bu virüsün sebep olduğu 699 vaka görülmüş, 209 insan hayatını kaybetmiştir. Orta ve Batı Afrika’ya özgü ebola virüsü ise Aralık 2013’te Gine’de ortaya çıkmış. Meyve yarasaları, aracılığıyla yayıldığı tahmin edilen hastalık, on binin üzerinde ölüme neden olmuştur. Tehlikeli virüs salgınlarından bir diğeri de ilk kez 1976 yılında görülen AIDS’tir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre bu hastalıktan, her yıl yaklaşık bir milyon insan hayatını kaybetmektedir. Aralık 2019’da Çin’in Wuhan şehrinde ilk kez görülen, hayvanlardan insana bulaşan, COVID-19 olarak adlandırılan salgın ise dünya üzerinde insanları tehdit etmektedir. viii KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ Tarih boyunca salgın hastalıklar, savaşlar gibi siyasî, sosyal ve ekonomik yıkımlara sebep olmuşlardır. İnsanlık, zaman içinde bilim sayesinde ve edindiği tecrübelerle salgın hastalıklara karşı hayatta kalmak ve salgının daha fazla yere yayılmasını önlemek için mücadele verse de, bu felaketin yeterli düzeyde önüne geçilememiştir. Bu noktada insana düşen, geçmiş tecrübelerden ders alarak yoluna devam etmektir. Katkımız olması dileği ile akademik alanda hazırlamış olduğumuz, Küresel Salgın ve Güvenlik: Tarihsel Süreç başlıklı bu kitapta, emek katkı ve desteklerini esirgemeyen siyaset bilimci Prof. Dr. Ferhat Pirinççi’ye, saygıdeğer akademisyenlerimize, doktora öğrencim Semra Çerkezoğlu’na, değerli öğrencilerimize teşekkürlerimi sunarım. Kitabımızın yayınlanma aşamasında, bizden emek ve desteklerini esirgemeyen İktisadi Kalkınma ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü Başkanı sayın Mustafa Latif Emek’e, İktisadi Kalkınma ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü Başdanışmanı sayın Sefa Salih Bildirici ve sayın İbrahim Kaya’ya teşekkürlerimi sunarım. Doç. Dr. Yunus Emre Tansü ix x KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ İÇİNDEKİLER Editörün Notu ............................................................................ iv TAKDİM .................................................................................... v EDİTÖRDEN............................................................................ vii BÖLÜM 1 ................................................................................. 15 19. YÜZYILDA DÜNYADA SAĞLIK GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMAYA YÖNELİK ÇALIŞMALAR VE ULUSLARARASI SAĞLIK GÜVENLİĞİ AÇISINDAN LOZAN ANTLAŞMASI’NIN ÖNEMİ.................................... 15 Prof. Dr. Zeynel ÖZLÜ*........................................................... 15 Dr. Mustafa Murat ÇAY** ....................................................... 15 BÖLÜM 2 ................................................................................. 49 20. YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI DEVLETİ’NDE SALGIN HASTALIKLARDAN VEBAYA KARŞI ALINAN GÜVENLİK TEDBİRLERİ VE KARANTİNA KURUMLARININ ÖNEMİ ..................................................... 49 Prof. Dr. Zeynel ÖZLÜ *........................................................... 49 İsmail Hakkı ÜZÜM** ............................................................. 49 Hüseyin ASLAN*** ................................................................. 49 BÖLÜM 3 ................................................................................. 75 XIX. YÜZYILDA HALEP, KUDÜS VE İSTANBUL’DA GÖRÜLEN BAZI SALGIN HASTALIKLAR (KOLERA, VEBA ÖRNEĞİ) ...................................................................... 75 Dr. Hakan AKKÖZ* ................................................................. 75 BÖLÜM 4 ............................................................................... 101 OSMANLI DEVLETİNDE KOLERA UYGULAMALARI VE HIFZI SIHHAT MUALLİMİ DOKTOR KAMİL’İN xi KOLERAYA KARŞI ALINACAK TEDBİRLER HUSUSUNDA TESPİTLERİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA .... 101 Dr. Abdullah KARA* ............................................................. 101 Makbule BAKIRCI** ............................................................. 101 BÖLÜM 5 ............................................................................... 135 OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA SALGIN HASTALIKLAR İLE MÜCADELE: KOLERA ÖRNEĞİ.... 135 Doç. Dr. Yunus Emre TANSÜ* ............................................. 135 Serdar AYDEMİR** .............................................................. 135 BÖLÜM 6 ............................................................................... 161 1914-1930 ANADOLU DA SALGIN HASTALIKLAR ....... 161 Doç.Dr. Yunus Emre TANSÜ* .............................................. 161 Ercan KILIÇ** ....................................................................... 161 BÖLÜM 7 ............................................................................... 185 ÇANAKKALE HARBİNDE VE CORONA GÜNLERİNDE MASKE DAYANIŞMASI ..................................................... 185 Dr. Burhanettin ŞENLİ ........................................................... 185 BÖLÜM 8 ............................................................................... 213 MEHMET AKİF ERSOY’UN SALGIN HASTALIKLAR VE SON DÖNEM OSMANLI İNSANININ SAĞLIK PROBLEMLERİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELERİ ....... 213 Dr. Osman KARLANGIÇ* .................................................... 213 BÖLÜM 9 ............................................................................... 271 TÜRKİYE’DE TEK PARTİ DÖNEMİNDE SALGIN HASTALIKLARIN DURUMU VE BU HASTALIKLARI ÖNLEME ÇABALARI .......................................................... 271 Dr. Özkan DEMİR* ................................................................ 271 xii KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ BÖLÜM 10 ............................................................................. 303 PANDEMİNİN EKONOMİK BOYUTU ve KÜRESEL BAŞA ÇIKMA YOLLARI................................................................. 303 Dr. Selminaz ADIGÜZEL* .................................................... 303 xiii BÖLÜM 2 20. YÜZYIL BAŞLARINDA OSMANLI DEVLETİ’NDE SALGIN HASTALIKLARDAN VEBAYA KARŞI ALINAN GÜVENLİK TEDBİRLERİ VE KARANTİNA KURUMLARININ ÖNEMİ Prof. Dr. Zeynel ÖZLÜ * İsmail Hakkı ÜZÜM** Hüseyin ASLAN*** *Gaziantep Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Gaziantep/Türkiye zeynelozlu@hotmail.com; zozlu@gantep.edu.tr ** Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi, ismailhakkiuzum@gmail.com *** Araştırmacı Yazar, huseyinaslan2732@gmail.com 50 KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ “Hastalık, hayatın gece karanlığıdır; daha sıkıntılı süren bir yurttaşlıktır. Doğup hayata gelen herkes, biri 'sağlıklılar', diğeri 'hastalar' ülkesinde olmak üzere çifte vatandaşlığa sahiptir bu yeryüzünde. İstisnasız hepimiz, bize kalsa sadece 'iyi' pasaportuyla yaşamayı tercih etmemize rağmen, günün birinde en azından bir süreliğine- kendimizi öteki ülkenin hüviyetini taşıyor durumda bulmaktan kurtulamayız.”1 Salgın hastalıklar, tarih boyunca toplumları felakete sürükleyen ve her dönem insan hayatında var olan bir unsurdur. Salgın halini alan hastalıklar, virüs, bakteri ve mikroplarla taşınmaktadır. Bu hastalıklar, insan vücudunda yapısal ve fonksiyonel olarak normal olmayan bir takım değişikliğe sebep olur2. Salgın hastalıklar, başlangıçta dar bir yerleşim yerinde ortaya çıksa da zamanla pandemi halini alır ve afet olarak nitelendirilir3. İnsanlar üzerinde yapmış olduğu rahatsızlıklarla beraber yayılım gösteren bu fiziksel hastalıklar, toplumsal faaliyetlerin aksamasına, toplumda fiziksel, sosyal ve Susan Sontag, Metafor Olarak Hastalık-AIDS ve Metaforları, Çev. Osman Akınhay, Agora Kitaplığı, İstanbul 2004, s.3. 2 Selma Turhan Sarıköse, XIX. Yüzyılda Çukurova’da Doğal Afetler ve Salgın Hastalıklar, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Konya 2013, s.33. 3 Orhan, Kılıç, Eskiçağdan Yakınçağa Genel Hatlarıyla Dünyada ve Osmanlı Devleti’nde Salgın Hastalıklar, Fırat Üniversitesi Basımevi, Elâzığ 2004, s. 12. 1 kültürel alanda duraksamalar meydana gelmesine neden olur4 ve bunun sonucunda toplumda ruhsal sıkıntılar oluşmaya başlar5. Geçmişten günümüze salgın halini alabilen birçok hastalık bulunmaktadır. Bu hastalıklar başladığı yerden itibaren insan ya da hayvanlar aracılığıyla bulaşabilmekte ve kısa sürede artarak bir şehri, ülkeyi hatta kıtaları dahi etkileyebilmektedir. Tarihte var olan salgın hastalıklar, kolera, frengi, İspanyol gribi, cüzzam, sıtma vs. içerisinde veba hastalığının özel bir yeri bulunmaktadır. Veba tüm çağların klasik ve ölümcül salgın hastalığı6 olarak tarihte yerini almıştır. Veba,pasteurellapestis veya yersiniapestis adı verilen bir mikroorganizmanın neden olduğu bulaşıcı ve ateşli bir hastalıktır7. “Yaralamak, ayıplamak, kusurlu görmek” anlamına gelmektedir8. İslam dünyasında vebaya “tâûn”, Batı dünyasında genel olarak “blackdeath” (kara ölüm veya kara veba)9, “plague” gibi isimler verilmiştir10. Anadolu coğrafyasında ise veba, yöresel farklılıklar olmakla birlikte “yumurcak”, “yumrucak”, Murat Koyuncu, Serhat Koyuncu, , “Osmanlı’da Afet Yönetimi”, Journal of ContemporaryMedicine, S. 6 (4), 2016, s.378. 5 Talip Küçükcan, Ali, Köse, Doğal Afetler ve Din, TDV İslam Araştırmaları Merkezi, İstanbul 2000, s.12. 6 Kılıç, a.g.e., s.17. 7 Nalan Turna, “İstanbul’un Veba İle İmtihanı: 1811-1812 Veba Salgını Bağlamında Toplum ve Ekonomi”, Studies of theOttoman Domain, C.1, S.1, 2011, s.2. s.1-36. 8 Nükhet Varlık, “Taun”, DİA, C.40, İstanbul 2011, s.175. 9 Kılıç, a.g.e., s.17. 10 İlyas Gökhan, XIII. ve XIV. Yüzyıllarda Mısır ve Suriye’de Krizler, Kıtlıklar ve Vebalar, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Elazığ 1998, s.52. 4 52 KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ “oymaca”, “ölet”, “kıran” şeklinde isimlendirilmiştir11.Veba, mikroorganizmanın vücuda giriş ve lokalizasyonuna göre bubon vebası (hıyarcıklı veba), akciğer vebası (veba pnömonisi) ve veba sepsiri gibi türleri bulunmaktadır12. Veba esasında bir hayvan hastalığı olup,13 fare ve diğer kemirici hayvanlar üzerinde bulunan pirelerden insanlara geçmektedir14. Hastalık, insanlara rastlantı ile bulaşabilmekte ve belli bir yerde endemik olarak bulunmaktadır. Hastalığın tarih boyunca gelişimi incelendiğinde pandemilere sebep olduğu ve kendiliğinden ortadan kalktığı görülmektedir15. İlkçağdan bu yana farklı tarihlerde pandemilere sebep olan veba hastalığı, dünyanın birçok bölgesinde görüldüğü gibi Osmanlı topraklarında da farklı yıllarda görülmüş ve yüz binlerce can almıştır. Osmanlı Devleti’nin oldukça geniş sınırlara sahip olması, coğrafi konumu açısından yoğun geçişlerin yapılması ve önemli ticaret noktalarına hâkim olması, kalabalık kitlelerin ibadet yaptığı Kutsal topraklar gibi bölgelerde hâkimiyeti bulunması veba gibi salgın hastalıkların yaşanmasını kaçınılmaz kılmıştır. Bu duruma bir örnek olarak Daniel Panzac’ınbazı 11 Adem Çalışkan, “XVIII ve XIX. Yüzyıllarda Antep ve Civarında Bazı Salgın Hastalıklara Dair Bulgular”, Gaziantep UniversityJournal of SocialSciences, S.18(4), 2019, s.1558. 1556-1573. 12 Gökhan, a.g.e., s.54. 13 Hikmet Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler 1914-1918, TTK, Ankara 2005, s.21. 14 Adem Çalışkan, “XIX. Yüzyılda Maraş’ta Salgın Hastalılar ve Salgın Hastalıklara Karşı Alınan Önlemler”, 2. Uluslararası Akdeniz Sempozyumu, Mersin 2019, s.198. s.196-212. 15 Özdemir, a.g.e., s.21. büyük şehirler hakkında vermiş olduğu bilgiler şu şekildedir: İstanbul’da 1705-1836 tarihleri arasında ortalama 370 bin insan vebadan dolayı hayatını kaybetmiştir. İzmir’de 1709-1837 tarihlerinde ortalama 123 bin insan, Halep’te 1712-1827 tarihleri arasında ortalama 108.500 insan, Kahire’de 1713-1835 tarihleri arasında da ortalama 173 bin insan vebadan dolayı hayatını kaybetmiştir16. Salgın hastalıkların tarihi süreç içerisinde birçok bölgeden milyonlarca can alması, insanları çaresiz bir duruma getirmiş olması tıbbın bir bilim olarak henüz yeni olduğunu gösterirken halk sağlığı kavramının da temellerini atmıştır17. Devletler, toplumlar, bireyler salgın hastalıklara karşı sürekli farklı korunma yöntemleri uygulamış ve sağlık alanlarında ciddi ilerlemeler kaydetmiştir. Osmanlı Devleti de salgın hastalıklara karşı bir takım önlemler almıştır. XIX. yüzyılda salgın hastalıkların yaygın bir biçimde görüldüğü bir dönemde salgınların Osmanlı sınırlarına ulaşmasıyla birlikte ilk defa Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendinin, Karadeniz’den gelen yolculara karantina uygulaması yaptığı belirtilmiştir. Yine 1838 yılında Osmanlı Devleti’nde karantina meclisi kurulmuş ve 1862 yılına kadar birçok bölgede tahaffuzhaneler18 açılmıştır19. Daniel Panzac, Osmanlı İmparatorluğu’nda Veba (1700-1850), Çev.Serap Yılmaz, Tarih Vakfı Yurt Kaynakları, İstanbul 1997, s.183-184. 17 Andrew Nikiforuk, Mahşerin Dört Atlısı Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi, Çev.Selahattin Erkanlı, İletişim Yay., İstanbul 2000, s.84. 18 Tahaffuzhane: Sefer sırasında, yolcu ve çalışanların arasında bulaşıcı hastalık görülen gemilerin karantina sürelerini geçirmeleri, gerekli sağlık önlemlerinin alınması ve hastaların iyileştirilmeleri için büyük limanlara 16 54 KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ Özellikle tahaffuzhanelerin, yolcu ve yük taşımacılığının deniz üzerinden yapıldığı dönemlerde yoğunolması ve salgın hastalıkların bir ülkeye ilk gireceği yerlerden birinin limanlar olması göz önüne alındığında, limanlara yanaşan gemilerin sağlık kontrollerinin burada yapılması ve karantina altına burada alınması hususunda büyük önem taşımıştır. Salgın hastalıkların dolayısıyla vebanın yayılmasını engellemek bu hastalığın vereceği zararı en aza indirmek için uygun bir düşünce olmuştur.Bu konuda Osmanlı’da devlet nezdinde bir takım önlemler ve öneriler alınırken sağlık kuruluşların faaliyetleri, halkın bilinçlendirilmesi adına yapılan eğitsel yayınlar, bireylerin şahsi korunma yöntemleri gibi birçok uygulama yöntemleri ve tedbirleri salgın hastalıklara karşı mücadelede daha başarılı olunması için yapılmıştır. Yapılan bu çalışmada Tıp Fakültesi Hıfz-ı Sıhhat muallimlerinden Doktor Server Kamil’in, “Sârî Hastalıklara Karşı Korunma Tedâbiri20” adlı eserinin vebadan korunma yakın kıyılara kurulmuş sağlık kuruluşu. Türk Dil Kurumu https://sozluk.gov.tr/ (Erişim tarihi 10.05.2020). Sözlükte “yolcuların gözetim altında tutulma süresi” demek olan ve İtalyanca kırk anlamına gelen quarantenadan gelir. Osmanlı Devleti karantina usulünü uygulamaya başladığında bu kelimenin yerine daha çok “usûl-i tehaffuz”, karantina yeri olan lazaret veya lazaretto’ya karşılık da “tehaffuzhâne tabiri kullanılmıştır.” Gülden Sarıyıldız, “Karantina”, DİA, C.24, İstanbul 2001, s.463. 19 Zeynel Özlü, Kerim Tiryaki, “Osmanlıda Seferberlik Dönemlerinde Salgın Hastalıklara Karşı Halk Sağlığı Muhafazasına Dair Bulgular”, Zeugma II. Uluslararası Multidisipliner Çalışmalar Kongresi, Gaziantep 2019, s.11701171. S.1169-1182. 20 Doktor Server Kamil, Sârî Hastalıklara Karşı Korunma Tedâbiri, C.1, Mahmud Bey Matbaası, İstanbul 1341. yöntemleri ile ilgili verdiği bilgiler tetkik edilmiştir. Bu eser yazıldığı dönem için hastalıklar hakkında oldukça bilgi verici olmakla beraber hastalıklara karşı nasıl tedbirli davranılacağı hususunda hem sağlık çalışanlarına hem devlet görevlilerine hem de halka önemli bilgiler sunmuştur.Yazar, eserin önsözünde, devletin nüfus itibariyle azaldığını ve verem, sıtma, frengi, veba gibi hastalıkları, iktisadi zorlukların, büyük savaşların Türk nüfusunu ciddi oranda kırdığını ve bu güçlüklerden ancak bilim ile kurtulmanın mümkün olduğunu belirtmiştir. Ayıca yazar, eserin yazılma nedeninin doktorlara özel hıfz-ı sıhhat kitaplarının az olmasından dolayı yazıldığını belirtmiş, döneminin ve gelecek nesillerin bu eserden faydalanmasını istemiştir. 1. DOKTOR SERVER KAMİL’E GÖRE VEBADAN KORUNMA YÖNTEMLERİ (PROPHYLAXİE) Bu konuda yerleşim yerlerine ait genel korunma “prophylaxei generale” yöntemleri ile şahsi korunma ve devletlerarası korunma yöntemlerine yer verilecektir. Genel olarak korunma yöntemlerinde öncelikle fareler ile pire ve tahtakuruları gibi haşeratı yok etmek gerekir. Bunun için 2 usul vardır: Birincisi virüs, tuzak, semum (zehirli şeyler) ile yok etmek. İkincisi, farelerin beslenebileceği bütün yiyecekleri ortadan kaldırmak. 56 KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ 1.1. Genel Korunma Yöntemleri 1.1.1. Doğrudan Doğruya Tahrip Usulleri (Procedes de DestructionDirecte) Mikrobiyen virüsler: Bu virüsler, farelerde yaygınlaştırılarak onları itlaf etmek mümkündür. Bunun için birçok virüs türü bulunmaktadır. Örneğin Danimarka virüsü “virüs danoisratin” isimli virüstür. Diğer bir virüs Fransa’da Pasteur müessesinin yaptığı “virüs danysz” isimli virüstür. Bu virüsün fare öldürmede kullanımı ise şu şekildedir. Beş litre suya bir kaşık tuz konup içine bir şişe “taze virüs” ilave edilerek virüslü su elde edilir. Ardından ekmek bu suya batırılarak farenin olduğu yerlere bırakılır. Ancak bu virüsün etkisi sabit olmadığından dolayı bu yöntem meskûn mahallerde kullanılmamalıdır. Çünkü fareler bu yerlerde ölünce pis kokulara sebebiyet verir. Bundan dolayı bu yöntem açık arazilerde kullanılmalıdır. Zehirler (Poisons): Fareleri zehirlemek için Hamz arseniği, fosfor, karbonit, ada soğanı gibi maddeler kullanılır. Bu maddeler, ekmek yahut yağ içine konur. Bunların içinde fosfor hamurları, ardından ada soğanı tesir itibariyle en iyi olanlarıdır. Tuzaklar (Piesges): Tuzakların birçok çeşidi bulunmaktadır. Fare tutuldukça bu tuzaklar takip edilmeli ve devam edilmelidir. Zehir ile kurulan tuzaklar genel olarak etkili sonuçlar vermektedir. Mükâfat(Primes) (ödüllendirme): Danimarka’da farelere karşı mücadele mükâfat esası üzerine yapılmıştır. Bunun tesiri dahi görülmüştür. Eğer mükâfat çoğaltılır ise fare yakalama oranı da yükselir. Fare avlayan hayvanlar (Animauxennemisdesrats): Mısır “ikenemonları” (firavun faresi) ile “manğost” (misk kedisine benzeyen bir hayvan), “furet” (dağ gelinciği) gibi hayvanlar fare yakalama konusunda önerilen türlerdir. Yalnız dağ gelinciği, kümes hayvanlarına zarar verdiği gibi vebaya bulaşma riski de bulunmaktadır. Kediler de bazı çevrelerce tavsiye edilmişse de kedilerin fare yakalamada başarıları daha azdır ve vebalı fareler ile temas ettiklerinde hastalığa bulaşma ihtimalleri bulunmaktadır. Öyle ki köpekler dahi kedilerden bu konuda daha başarılıdırlar. Boğucu gazlar (gaz asphyxiants): Lağım yerlerinde, “kaliton cihazı” ve “hamz kibriti” kullanmak oldukça etkilidir. Ayrıca odalarda 30-50 gram kükürt yakmak da farelerden kurtulmak için bir yöntemdir. Fareleri gıdadan ve bulunduğu yerden mahrum etmek: Pirinç, hububat gibi yenecek maddelerin konduğu yerlerin, farelerin ulaşamayacağı bir konumda olması gerekmektedir. Bunun için farelerin 72 cm sıçradıkları göz önüne alınırsa, galvanize olmuş demire ve cilalı duvarlara tırmanamayacağı düşünülürse tedbirler bu yönde alınabilir. Mutfakta arta kalan ve yere dökülen yiyecekler hemen kaldırılmalıdır. Ayrıca yiyecek depoları 1,22 metre yüksekliğinde telden kafes veya sac ile korunmalıdır. Bunların 58 KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ dışında lağım, bodrum, zemin kat gibi yerler çimento ile kaplanmalıdır. Bulaşık çukurları tel ile kapatılmalıdır. Farenin gelebileceği bütün deliklere set çekilmelidir. Bu usullerden herhangi birisinin kullanımı, farelerin zaman içinde sayıca azalmasını ve yok olmasını sağlayabilir. Haşerelerin yok edilmesi (Desinsectisation): Pire ve tahtakurularını yok etmek için “bilâma-hamz kibriti” öldürücü bir ilaç olarak görülmüştür. Bu meyanda birçok yöntem önerilmiştir: Kibrit karbon 60 derecede sıcak su, 50 derecede sıcak hava ve kloropikrin. Önerilen yağlı maddeler ise şu şekilde tespit edilmiştir: adi petrol, petron bakayası, “kerûzen”, “nâft yağı”. Pireler ve tahtakuruları için esâsî fenol ve petrolden oluşan bir oluşum tavsiye edilir. Yine fare deliklerinde bulunan pireler için naftalin ilave edilmiş petrollü sabun konulmalıdır. Sineklerden korunmak için de depoların tel kafes içerisine alınması gerekmektedir. 1.1.2. Şehirlerde Uygulanan Korunma ( Prophylaxies Urbaine ) Yöntemleri Veba teşhisi konur konmaz teşhisi koyan doktor belediye ve hükümet doktorlarına bilgi vermek zorundadır. Vebalı hasta derhal tecrit edilmelidir. Tecrit hastanede olmalı ve hastayı taşıyan kişiler bir an önce dezenfekte edilmelidir. Hastanın etrafında bulunan kişiler müşahede altına alınmalıdır. Salgın hastalık bulaşan kişiye ait çamaşırlar, para, elbise gibi ne var ise dezenfekte edilmelidir. Hastalık bulaşmış kişinin kendi odası bulunmalı ardından 12-24 saat süresince kükürtleme işlemi yapılmalıdır. Eğer kükürtleme işleminin yetersiz kaldığı düşünülürse haşerat ve fare için zehirli diğer mahlûllerde oda içerisine dökülmelidir. Özellikle fare, pire, tahtakurularına karşı etkili bir mücadele yürütmek gerekir. Bu mücadeleyi yalnız bulaşık olan yerlerde değil civar yerlerde de uygulamak lazımdır. Fare ile haşeratı birlikte yok etmek gerekir ki örneğin yalnızca farenin yok olması ve pirenin yaşıyor olması bu mücadeleyi sonuçsuz bırakır. Şöyle ki pirenin üzerine konacağı fare bulunamadığından dolayı pireler insanlar üzerine konar ve hastalık daha kolay bulaşır. Bunu engellemek için yapılan mücadele titizlikle yönetilmelidir. Fare ölüleri tahlil için usulüne uygun bir laboratuvara gönderilmelidir. Vebadan dolayı ölen farenin bulunduğu yerler tahliye edilmelidir ve o yerde yaşayan insanlar müşahede altına alınmalıdır. Ayrıca pirelere yuva olabilecek kedi ve köpeklerin bu yere girmesi engellenmelidir. 1.1.3. Müstemlekelerde Uygulanan Tedavi ( Prophylaxie Coloniale ) Yöntemleri Alınacak tedbirlerin esası şunlardır: Hastaları, hastanede; şüphelileri özel barakalarda tecrit etmek zorunludur. Amerika’da siyahilere yapılan küçük barakalar, minder, kirli çamaşır, elbiseler gibi çok kıymeti olmayan eşyalar yakılır. Yerliler için yeni 60 barakalar yapılmadan KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ evvel eskilerin yakılması gerekmektedir ki eski barakalarda toplanan yerliler hastalığın fazlasıyla yaygınlaşmasına neden olabilir. Yerlilere aşı yapılır ve aşıdan sonra yeni bir yerleşim alanına sevk edilerek yeni meskenler yaptırılırdı. Şahsi Korunma ( Prophylaxie İndividuelle ) Yöntemleri Vebalı hastalar ile ilgilenecek kişiler, özellikle açıkta kalması muhtemel el ve yüzleri için pire ve tahtakurularından korunmak için özel giysiler giymek zorundadırlar. Maskeler: Büyük salgınlarda kullanılan maske, veba salgınına karşı da büyük bir korunma sağlamıştır. Maskelerin hastalıktan korunmasını inceleyen bazı uzmanlara göre en etkili maske türü “broquet” (ağızlık) adı verilen maskedir. Bu maske, gözleri dahi muhafaza ederek ağız ve burundan girecek virüsü de engellemektedir. Aşı: Hastane çalışanlarının bulaşık olan yerlerde yaşayan kişilere aşı yapması gerekmektedir. Vebaya yakalanan kişi iyileştikten sonra tekrardan bu hastalığa yakalanmaz. 1.1.4. Veba Bulunan Limanlardan Türkiye Limanlarına Gelen Gemilere Uygulanacak Yöntemler Tıbbi Muayeneler 1-Veba salgını bulunan bir limandan Türkiye limanlarına gelen gemi ilk önce tıbbi muayenelerden geçirilir. Bu limanlarda sahil sıhhiye doktoru var ise muayene bu doktorlar tarafından gerçekleştirilir. Limanda doktor bulunmayan yerlerde ise hükümet veya devlet doktorları muayene için görevlendirilir. Karantinahanelerde Şüpheli Gemilere Yapılan Bazı Uygulamalar 2-Tıbbi muayene esnasında vebadan şüpheli hasta yahut vefat bulunduğu durumlarda, öncelikle bu kişiler hiçbir şekilde başka kişiler ile temas etmeden en yakındaki tahaffuzhaneye sevk edilmesi gerekmektedir. Bu durum gemi patentesine21 eklenerek telgraf ile gerekli müdüriyetlere bildirilir. 3-Veba hastalığı olan bir limandan gelen ve içerisinde vebadan dolayı hasta veya vefat olmakla beraber fare ölüleri bulunan bir gemi, son 40 gün zarfında “itlaf-ı far” (fare öldürme) yapılmışsa dahi yine bu durum geminin patentesine işlenir. Tekrardan itlaf-ı far yapılır ve gemideki kişiler tahaffuzhaneye gönderilir. Sağlık Açısından Güvenli Gemilere Uygulanan Korunma Yöntemleri 4-Veba hastalığının olduğu bir limandan gelen gemide herhangi bir vefat ve hasta bulunmamış, fare ölüsüne rastlanılmamış ve son 40 gün zarfında itlaf-ı far’a tabi tutulmuş olsa dahi yolcular ve eşyalar sahile oldukça uzak bir yerde sandallar aracılığı ile taşınmak zorundadır. 21 Patente-Patenta: Yabancı limandan gelen gemilere, kıyı sağlık dairesi tarafından karantina muayenesinden sonra verilen kıyıya çıkma belgesi http://lugatim.com/ (Erişim tarihi 10.05.2020). 62 KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ 5-Sahilden uzakta bulunan gemi, yolcu ve eşya taşıma işlemlerini geceleyin gerçekleştiremez ve gece vakti gemiye bağlı sandal ya da kayık bulunamaz. 6-Veba hastalığının olduğu bir limandan gelen gemi, 40 gün zarfında itlaf-ı far yapıldığına dair belgelerini belirtmiş olsa dahi rıhtıma yanaşamaz. Geminin rıhtıma yanaşabilmesi için itlaf-ı far uygulamasının hastalığın bulunduğu limandan daha sonra yapması gerekmekte olup bu durumu belgelendirmek zorundadır. Bazı yabancı gemilerde vebanın bulunduğu bir limandan yolcu veya yük alındıktan sonra itlaf-ı far uygulamasının yapıldığına dair belgeler bulunur ise bu itlaf-ı far uygulamasının hangi yöntemler ile yapıldığı, ne kadar süre ile devam ettiği, gemide bozulmuş yiyeceklerin olup olmadığı, itlaf-ı far belgesinin gerçekliği ve usulüne uygun yapılıp yapılmadığı gibi hususlar incelenmelidir. Eğer bu incelemelerde şüpheli bir durum ile karşılaşılırsa geminin rıhtıma yanaşmasına kesinlikle izin verilmemelidir. İtlaf-ı Far Belgesi Bulunmayan Gemiler 7-Veba hastalığının olduğu bir limandan gelen gemide son 40 gün zarfında itlaf-ı far uygulaması yapılmamışsa; gemi rıhtıma yanaşır ancak gerekli önlemler alınarak gemiden sadece yolcuların inmesine izin verilir ve gemiden herhangi bir yiyecek, yük vs. indirilemez. Veba hastalığının bulunduğu limandan gelen bir gemi, kısa süren yolculuğundan dolayı 40 günden önce seferini tamamlamış ya da itlaf-ı far uygulamasını yapmış ancak sefer sırasında gecikmek zorunda kalan ve 40 günü geçiren gemiler tespit edildiğinde bazı şartlara tabi tutulmalıdır. Bu şartlar şu şekildedir: 1.Gemi, sıhhiye gözetimi altına alınır ve gemiye sıhhiye memuru ya da okuma yazma bilen bir görevli getirilir. 2.Gemide çalışacak tüm personel, veba aşısına ve 5 günlük müşahedeye tabi tutulur. 3.Farenin ulaşamayacağı sandıklar ve fıçıların gemiden çıkarılmasına izin verilir. 4.Farenin girebilme ihtimali bulunan çuval, sandık gibi eşyaların içerisindeki erzaklar nereye gidecekse bunun takibi yapılmalı ve gideceği yerler kayıt altına alınmalıdır. Mahalli sıhhiye idaresi, nakledilen bu erzaklardan dolayı şüpheli gördüğü depo veya dükkânlarda kendisinin uygulayacağı tedbirleri almalıdır. Özellikle buğday ve unların nakledileceği depoların ya da değirmenlerin isimlerine dikkat edilmeli ve kayıtları titizlikle yapılmalıdır. İtlaf-ı Far Uygulaması Limanda Yapılan Gemiler 8-Veba hastalığının olduğu limandan gelen bir gemi, itlaf-ı far uygulamasını ibraz edemediği takdirde yanaştığı Türk limanında 64 KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ itlaf-ı far uygulamasına tabi tutulur ise o geminin rıhtıma serbest bir şekilde yanaşmasına izin verilir. Gemilerin Rıhtıma Yanaşabilmesi İçin Uygulanan Süreler 9-Veba hastalığının olduğu bir limandan gelerek itlaf-ı far belgesini ibraz ettiğinden dolayı açıkta muamele icrasına izin verilen bir gemi, vebalı limandan hareketinden itibaren 10 gün geçmedikçe herhangi bir Türk limanında rıhtıma yanaşamaz. Vebanın bulunduğu bir limandan gelmekle beraber 40 gün zarfında itlaf-ı far’a tabi tutuldukları kesinleşen bir gemide herhangi bir vefat ya da hastalık bulunmaması, fare telefatı görülmemesi, doktordan temiz raporu alınması, gemi mürettebatından yeminli şehadetname alınması gibi durumlarda şu tedbirler alınmalıdır: Geminin uğramış olduğu en son vebalı limandaki hareketinden itibaren 10 gün geçmiş olması dikkate alınır. Gemiye bağlı halatların, farelerin dışarıya çıkmasına engel olacak şekilde önlemini almış olması gerekir. Geceleri gemiye bağlı olan herhangi bir kayık bulunmamalıdır. Tüm bu tedbirler uygulandıktan sonra gemi bir Türk limanına, iskeleye yanaşabilir. 10-Vebalı bir limandan hareket edeceği halde 10 gün zarfında patentesini ve seferini değiştiren gemiler bulunabilir. Örneğin pirenin veba hastalığına sebep olduğu bir sırada İzmir açıklarında muamele icra ettikten sonra Köstenceye giden bir gemi, 10 günlük sürenin mürurundan önce Köstence sıhhiye idaresinden alacağı bir temiz patente ile tekrar bir Türk limanına girebilir. Bu durumdaki gemilerin rıhtıma yanaşıp yanaşamayacağı geminin patentesinin ve seyrüsefer defterinin incelenmesi neticesinde kararlaştırılır. Patentesini Değiştiren Gemiler Seyahat esnasında patente değiştirmek suretiyle vebalı limana uğradığı unutulma ihtimali olan gemilerin, patentelerine, patenteyi veren “Sahil-i Sıhhiye-i Merkez Veba İdaresi” tarafından durumun mutlaka açıklanması gerekir. Boğazlardan Geçen Boş Gemiler 11-Veba hastalığının olduğu bir limandan gelerek boğazdan geçen boş gemiler, boş oldukları takdirde hiçbir Türk limanına uğramayacak olsalar bile yine itlaf-ı far uygulamasına tabi tutulmalıdırlar. Türk ve Yabancı Limanlara Getirilen Mallar İle İlgili Tedbirler 12-Veba ile bulaşık ad edildiği müdüriyetçe bildirilen Türk ve ecnebi limanları, gelen mallar ile ilgili olarak, bu mallara uygulanacak tedbirlerin kaldırılması tebliğ edilinceye kadar ilgili talimat hükümlerine tabi olacaktır. Karantinahaneler, Aşı ve Serbest Müşahede 13-Veba hastalığının olduğu bir yerden gelen yolcular hakkında aşı yapılması tahaffuzhanede müşahede ve karantina altına alınmaları veya serbest müşahede (yolcuların gemilerden serbestçe çıktıktan sonra gidecekleri mahallede hükümet veya 66 KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ belediye doktorlarının nezaret-isıhhıyesi altında bulunmaları) gibi tedbirlerin konulması her defasında müdüriyetten tahrirat-ı umumiye ile tebliğ olunur. 14-“İş bu talimat, 29 numaralı ve 7 Kânûnuevvel 335 tarihli tamimname ile 19 numaralı ve 31 Mayıs 337 tarihli, 30 numaralı ve 1 Teşrînisânî 337 tarihli, 48 numaralı ve 29 Ağustos 339 tarihli, 49 numaralı ve 2 Eylül 339 tarihli,70 numaralı ve 1Teşrînisânî 339 tarihli, 20 numaralı ve 29 Kânûnuevvel339 tarihli, 6 numaralı ve 9 Kânûnusani 340 tarihli, 15 numaralı ve 6 Şubat 340 tarihli tahrirat-ı umumiyeler makamına kain ve bu talimatın tatbiki tarihinden itibaren mezkur tahrirat-ı umumiyeler mülgadır.” Gemilerde İtlaf-ı Far Uygulaması Yöntemleri İtlaf-ı far uygulaması gemilerin sımsıkı kapanabilecek kısımlarında uygulanır. Esasında bu uygulamanın geminin kapalı tüm alanlarında yapılması gerekiyorsa da bazı kamara ve ambarlarda itlaf-ı far uygulamasından dolayı bozulacak gıda maddelerinin olması bu uygulamanın kısıtlı yapılmasına neden olmaktadır. Geminin hangi bölümlerine itlaf-ı far uygulamasının yapıldığı kaydedilmelidir. Boş gemilerin fare bulunabilme ihtimali olan ve her tarafı kapanabilen ambarlarına, kamaralarına itlaf-ı far uygulaması tatbik edilmelidir. Ancak bu uygulama yapılırken ambarlardaki eşyanın (maden, mefruşat, “mertebân”, “hamule/yük”) bozulabilme ihtimali göz önüne alınmalı ve bu alanlarda uygulama yapılmamalıdır. Bozulması muhtemel eşyalar gemiden çıkarılır. Gemiden çıkarılması mümkün olmayan ve itlaf-ı far uygulamasını isteyen eşya sahipleri taahhütname ile zararı üstlenebilir ve yine itlaf-ı far uygulaması yapılabilir. İtlaf-ı far uygulaması hiçbir zaman rıhtım kenarında veya sahile yakın bir alanda yapılamaz. İçerisinde itlaf-ı far uygulaması yapılacak gemi sahilden yaklaşık 300 metre uzakta bulunmalıdır. Ayrıca bu uygulama gerçekleşirken geminin etrafında herhangi bir kayık vs. bulunmamalıdır. İtlaf-ı far uygulamasını gemi mürettebatı değil; tecrübeli memurlar yapmalıdır. Ancak 500 ve daha fazla tonajlı gemilere lokal yardımcılar gemi mürettebatından sağlanabilir. Gemide itlaf-ı far yapılacak ambarların veya kamaraların tamamı ayrı ayrı bölünecek ve her bir bölümün kaç metre hacme sahip olduğu kaydedilecektir. İtlaf-ı far uygulamasına tabi tutulacak ambar veya kamaraların, gaz sızıntısı olma ihtimali olan delikleri zamklı veya “kolalı”kâğıt ile yapıştırılarak gaz çıkması engellenmelidir. Bu husus için oldukça dikkatli davranılmalıdır. Çünkü gaz sızıntısının gerçekleşmesi itlaf-ı far uygulamasını yararsız bir duruma getirir. Yine bu uygulama yapılmadan evvel ambarlarda, kamaralarda insan ya da hayvan bulunmadığına dikkat edilmeli ve güvenlik önlemleri alınmalıdır. Gemilerde itlaf-ı far uygulaması uygun cihazlardan biriyle ya da mangal içerisinde kükürt yakma ile gerçekleştirilir. 68 KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ Mangal Yöntemi ile İtlaf-ı Far Uygulaması İtlaf-ı far uygulaması yapılacak alan (ambar, kamara, erzak ambarı) hiçbir yerinden gaz sızıntısı olmayacak şekilde sımsıkı kapanır ve yalnız mangalları koyacak kişilerin çıkması için küçük bir aralık bırakılır. Bu alanların her bir bölmesinin ölçüleri daha önce belirlenmiş olmalıdır. Belirlenen bölmelerin ise her metre mikabı için 60 gram kükürt ve her 50 metre mikabı için bir mangal tedarik edilmelidir.İtlaf-ı faruygulamasında kükürt yakmaya mahsus olan sac mangallardan her birinin bir leğen bir de saç ayağı vardır. Leğenin içine, yangına engel olunması için bir miktar su konulmalıdır. Dalgalı denizde yahut saç ayağı ve leğenin bulunmadığı bir sırada saç mangalını toz kömürü veya kum yığını içine yerleştirmek mümkündür. Ancak mangalın devrilip yangın çıkarma ihtimaline dikkat edilmelidir. Her mangalın içerisine 3 kilogram kükürt konulduktan sonra yine her mangala kükürttü kolayca ve tamamıyla yanması için 95 derecelik ispirtodan 75 gram serpilmelidir. Mangallar yeterince tutuşturulduktan sonra görevliler kendileri için açık bırakılmış küçük geçitlerden hızlıca çıkmalı ve bu geçit sıkı bir şekilde kapatılmalıdır. Kükürtlü mangallar konulmuş bu bölüm 12 saat boyunca kapalı kalmalı ve hiçbir yeri açılmamalıdır. 12 saatin sonunda ise itlaf-ı far’a tabi tutulan bölümün kapakları açılır ve içerisi temiz hava dolana dek beklenir. Daha sonra fare ölüleri aranır ve bunlardan bir kısmı bakteriyoloji laboratuvarına gönderilip geri kalan kısımları krizolmahlûlü içerisine alınır ya da karada petrol ile yakılır. SONUÇ Geçmişten günümüze salgın hastalıklar insanlık için oldukça zor dönemlerin yaşanmasına sebep olmuştur. Doğanın kanunu olarak varlığını sürdürenhastalıklar eski çağlardan bu yana süregelmiş ve insanoğlu bu hastalıklar ile mücadele etme yöntemlerini geliştirmek zorunda kalmıştır. Salgın hastalıklara sebep olan mücadelede insan hayatı için en etkili unsur tıbbi uygulama olan aşılardır. Ancak aşılar, salgın hastalığın vuku bulduğu dönemlerde hemen bulunamamış, bundan dolayı da insanlar hastalık karşısında çaresiz kalmışlardır. Örneğin Ortaçağ’da Avrupa’da yaşanan ve isminin kara veba olarak anılmasına neden olan veba salgınları kıta nüfusunu önemli ölçüde azaltmıştır. Tarih boyunca çeşitli salgınlar her dönem yaşanmış ve farklı toplumlarda ciddi zararlara sebep olmuş ve toplumların hafızalarında derin izler bırakmıştır. Bu hastalıklara karşı insanlar, tıbbi uygulamalardan önce hayatlarını korumak için kendilerince aldıkları çeşitli önlemler ile hastalıktan uzak kalmayı amaçlamışlardır. Söz konusu salgın hastalıklar içerisinde ise veba oldukça etkili olmuştur. Bu çalışmanın önceliği, veba salgınına karşı tıbbi tedavilerden önce hastalığın yayılmasını engellemek için bazı önemli tedbirlere yer vermesi olmuştur. Şöyle ki vebaya neden 70 KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ olan fare, pire gibi hayvanlara karşı şahsi korunma yöntemlerine, şehirlerde, yerleşim yerlerinde, evlerde ne gibi tedbirler alınmasına ve bu hayvanların nasıl yok edileceğine dair bilgilere yer verilmiştir. Böylece verilen yararlı bilgiler neticesinde vebanın yayılmasının önüne geçilmesi amaçlanmış, hastalığın ve vefatların önüne geçilmek istenmiştir. Özellikle virüsün ülkeler arasında yayılım göstermesinde çok büyük bir etken olan deniz taşımacılığı, veba gibi salgın hastalıkların bir bölgeden başka bir bölgeye taşınmasına neden olmuş ve toplumların oldukça zor zamanlar geçirmesine yol açmıştır.Bundan dolayı vebanın deniz araçları ile yayılmasına engel olmak için gemilerde hangi usullerin uygulanması detaylı bir şekilde belirtilmiş, gemi mürettebatı ile sahil sıhhiyecilerinin alması gereken hayati tedbirler açıklanmıştır. Bu tedbirler içerisinde vebaya neden olan virüslerin itlaf-ı far uygulaması ile aşılacağı düşünülerek bu uygulamanın önemi üzerinde durulmuştur. Ayrıca sahil bölgelerinde bulunan karantina haneler salgın hastalıkların yayılmasını engellemek için önemli kurumlar olmuş ve yapılan bu çalışmada karantina hanelerin önemi vurgulanmıştır. Çalışmada ayrıca Osmanlı’nın son dönemlerinde devletin salgın hastalıklarla mücadele konusunda hangi aşamada bulunduğu, veba hastalığına nelerin sebep olduğu, vebadan korunmak için hangi tedbirlerin alınması gerektiği ve salgın zamanlarında Türk limanlarına gelen gemilere ne gibi uygulamalar yapılması gerektiği gibi hususlara yer verilmiştir. Sonuç olarak bu tedbirler hastalığın yayılmasını engellemek için karantinanın, liman bölgelerinde yer alan tahaffuzhanelerin, insan hayatındaki temizliğin, tıbbi tedavilerin, bulaş riski olan insanlar, gıdalar ve eşyalardan uzak durmanınve sosyal mesafenin önemini vurgulamıştır. KAYNAKÇA Arşiv Kayıtları Doktor Server Kamil, Sârî Hastalıklara Karşı Korunma Tedâbiri, Cilt:1, Mahmud Bey Matbaası, İstanbul 1341. Araştırma Eserleri Adem Çalışkan, “XIX. Yüzyılda Maraş’ta Salgın Hastalılar ve Salgın Hastalıklara Karşı Alınan Önlemler”, 2. Uluslararası Akdeniz Sempozyumu, Mersin 2019,s.196-212. Adem Çalışkan, “XVIII ve XIX. Yüzyıllarda Antep ve Civarında Bazı Salgın Hastalıklara Dair Bulgular”, Gaziantep UniversityJournal of SocialSciences, Sayı:18(4), 2019, s.15561573. Andrew Nikiforuk, Mahşerin Dört Atlısı Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi, Çev.Selahattin Erkanlı, İletişim Yay., İstanbul 2000, s.84. Daniel Panzac, Osmanlı İmparatorluğu’nda Veba (1700-1850), Çev.Serap Yılmaz, Tarih Vakfı Yurt Kaynakları, İstanbul 1997, s.183-184. 72 KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ Gülden Sarıyıldız, “Karantina”, DİA, Cilt:24, İstanbul 2001, s.463-465. Hikmet Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler 1914-1918, TTK, Ankara 2005. İlyas Gökhan, XIII. ve XIV. Yüzyıllarda Mısır ve Suriye’de Krizler, Kıtlıklar ve Vebalar, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Elazığ 1998. Murat Koyuncu, Serhat Koyuncu, , “Osmanlı’da Afet Yönetimi”, Journal of ContemporaryMedicine, Sayı:6 (4), 2016, s.378-381. Nalan Turna, “İstanbul’un Veba İle İmtihanı: 1811-1812 Veba Salgını Bağlamında Toplum ve Ekonomi”, Studies of theOttoman Domain, Cilt:1, Sayı:1, 2011, s.1-36. Nükhet Varlık, “Taun”, DİA, Cilt:40, İstanbul 2011, s.175-177. Orhan, Kılıç, Eskiçağdan Yakınçağa Genel Hatlarıyla Dünyada ve Osmanlı Devleti’nde Salgın Hastalıklar, Fırat Üniversitesi Basımevi, Elâzığ 2004. Selma Turhan Sarıköse, XIX. Yüzyılda Çukurova’da Doğal Afetler ve Salgın, Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Konya 2013. Susan Sontag, Metafor Olarak Hastalık-AIDS ve Metaforları, Çev. Osman Akınhay, Agora Kitaplığı, İstanbul 2004. Talip Küçükcan, Ali Köse, Doğal Afetler ve Din, TDV İslam Araştırmaları Merkezi, İstanbul 2000. Zeynel Özlü, Kerim Dönemlerinde Salgın Muhafazasına Dair “Osmanlıda Tiryaki, Hastalıklara Bulgular”, Karşı Zeugma Seferberlik Halk II. Sağlığı Uluslararası Multidisipliner Çalışmalar Kongresi, Gaziantep 2019, s.11691182. İnternet Kaynakları https://sozluk.gov.tr/ (Erişim tarihi 10.05.2020). http://lugatim.com/ (Erişim tarihi 10.05.2020). 74 KÜRESEL SALGIN VE GÜVENLİK: TARİHSEL SÜREÇ