1
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Ağustos 2020
MALATYA
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
BİLSAM Yayınları: 70
E-Kitap:13
Yayın Koordinatörü: Murat AŞAN
Kapak Tasarım ve Mizanpaj: Neslihan DOĞAN
ISBN: 978-605-60825-2-8
Yayıncı Sertifika No:14983
BİLSAM Yayınları 2020
Bu e-kitabın yayın hakları saklıdır.
Yayıncıdan izin alınmadan kısmen veya
Tamamen çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.
Malatya, Ağustos 2020
BİLSAM Yayınları
Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi
Büyük Hüseyinbey Mah. Ş. Abdulvahap Akkoç Sok. No:6
İstanbulluoğlu Konağı Yanı
(Tekke Camii Arkası) Malatya
Tlf: 0 422 323 69 80 Fax: 0 422 323 36 33
www.bilsam.org bilgi@bilsam.org
www.bilsamyayinlari.com
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
-Makaleler(Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş II. Baskı)
Editörler:
Doç. Dr. Yahya BAŞKAN
Doç. Dr. Murat ZENGİN
Prof. Dr. Orhan YAZICI
Dr. Öğretim Üyesi Osman KARACAN
MALATYA
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
SUNUŞ
Anadolu, Eski ve Ortaçağlar boyunca Fırat Nehri’nin
batısından Adalar Denizi’ne (Ege Denizi) kadar uzanan coğrafi
bölgeye verilen addır. Bu coğrafî taksimat tarih boyunca idarî
yapılanmanın temel unsurunu teşkil etmiştir. Anadolu’nun en uç
doğu noktasında yer alan Malatya şehri, doğu ile batı arasında bir
sınır şehri olma özelliğinden kaynaklanan stratejik konumu
nedeniyle tarih boyunca pek çok uygarlık ve devletin dikkatini
celb etmiştir. Şehirdeki ilk yerleşim alanlarından olan
Aslantepe’de elde edilen bulgular ışığında kentin tarihinin beş bin
yıl geriye gittiği görülmektedir. Kuşarra, Meliddu, Hitit,
Kargamış, Asur, Urartu, Pers ve Pontus gibi medeniyet ve
krallıklar tarafından el değiştiren şehir, M.Ö. 30 yılında Roma
hâkimiyetine girdi. Garnizon kent özelliğine dönüşen şehirdeki
Roma hâkimiyeti 7. Yüzyıla kadar devam etti. İslâm ordularının
Anadolu’ya yönelik fetih hareketleri sonucu 638’de Müslüman
hâkimiyetine giren Malatya şehri, yaklaşık dört asır devam eden
Doğu Roma-İslâm Devletleri rekabetinde stratejik bir saha haline
geldi. Türklerin Anadolu’ya yönelik yaptıkları akınlar neticesinde
şehir 1058’de kuşatıldıysa da ele geçirilemedi. 1102’de
Danişmendli Gümüştegin Ahmed Gazi tarafından fethedilen
şehir, dokuz asırdan fazla bir süredir Türk hâkimiyetindedir ve
klasik Türk-İslam kentlerinin önemli bir örneğidir.
Malatya şehri Türk hâkimiyetine girdikten sonra özellikle
mimari ve kültürel yönden büyük gelişme katetti. Türk-İslâm kent
konseptinin belirleyici unsuru olan “Ulu Cami ve müştemilatı”
mimari anlayışı şehirde de uygulandı. Dânişmendliler şehirde bir
cami inşa etseler de bu eser günümüze ulaşmamıştır. Malatya
şehri, 1178’de Türkiye Selçuklu hâkimiyetine girdi. I. İzzedin
Keykâvus (1211-1220) döneminde yapıldığını tahmin ettiğimiz
Ulu Cami ve müştemilatı, şehrin Türk-İslâm kimliğinin
oluşmasında önemli bir kilometre taşıdır. Zira bu dönemlerde
Mecdüddin İshak, Sühreverdî-yi Maktûl, Muvaffakeddin
Abdüllâtif, Muhyiddin İbnü’l-Arabi, Sadreddin Konevi ve erRâzi gibi farklı alanlardaki pek çok bilim adamı şehirde ikametle
çalışmalarda bulunmuşlardır. Ortaçağlarda genel olarak
IV
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Dânişmendli, Selçuklu ve Memlûklu hâkimiyetinde kalan şehir,
bu üç gelenekten de etkilenmiştir. Şehirdeki kültürel gelenek
Dânişmendli-Selçuklu tesiriyle gelişirken idari, iktisadi ve
mimari gelenek Türkiye Selçukluları tesiriyle şekillenmiştir.
Askeri gelenek üzerinde ise yadsınmayacak bir Memlûklü tesiri
vardır. Ortaçağlarda tarımsal üretim başta olmak üzere dokuma
ürünleri bakımından da oldukça gelişmiş bir merkez olan Malatya
şehri önemli ticaret yollarının kavşak noktalarından biri idi.
Ortaçağ’da Malatya başlığıyla kaleme alınan bu eser,
Malatya şehrinin Doğu Roma, İslâm, Selçuklu, Memlûklü ve
Osmanlı hâkimiyetleri dönemini tüm yönleriyle ele almaya
çalışmıştır. Hemen hemen tamamı Ortaçağlar mütehassısı olan
bilim adamlarının kaleme aldıkları makalelerden oluşan bu eseri,
bir proje ile başından beri destekleyen BİLSAM’a ve değerli
yönetici ve çalışanlarına teşekkür ederiz.
Editörler Kurulu
V
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
İÇİNDEKİLER
SUNUŞ...................................................................................... IV
İÇİNDEKİLER ......................................................................... VI
Ali AHMETBEYOĞLU
İslam Öncesi Dönemde Malatya’ya Yapılan Türk Akınları ....... 1
Mert KOZAN
Roma İmparatorluğu Döneminde Malatya ............................... 15
Mahmut KELPETİN
İyâz b. Ganm ve Malatyaʼnın Fethi .......................................... 37
Cüneyt GÜNEŞ
Notitia Episcopatuum (Kilise Kayıtlarına) Göre Melitene
Metropolitliği ve Bu Metropolitliğe Bağlı Piskoposluklar
Hakkında (VII.-XI. Yüzyıllar) .................................................. 47
Dilara ALTAŞ
Ortaçağ Süryani Kroniklerinde Malatya ................................... 64
Talat KOÇAK
Geç Antik Çağ’da Doğu Roma İmparatorluğu’nun Son Büyük
Meydan Okuması: İmparator Theophilus’un Zibatra
(Doğanşehir) Yağması .............................................................. 78
Hüseyin POLAT
Ebu’l-Ferec İbnu’l-İbrî’nin Anadolu Türk Tarihi ve Süryaniler
Açısından Değeri....................................................................... 89
Emel AKBAŞ
Ortaçağ Tarihi Filmlerinde Malatya: Battal Gazi Örneği ....... 118
Tülay METİN
Selçuklular Zamanında Malatya ............................................. 133
Selim KAYA
Malatya’da Tarihi Bir Kale: Masâra (Minşar) Kalesi ............. 197
VI
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
YAHYA BAŞKAN
Ankara Savaşı Öncesi Timur-Bayezid Mücadelesinde
Malatya’nın Yıldırım Bayezid Tarafından Ele Geçirilmesi .... 222
Murat ZENGİN
Memlûk Türk Devleti Döneminde Malatya Niyâbeti (13611516) ....................................................................................... 235
Ersin GÜLSOY
Osmanlı Arşiv Kaynaklarında Malatya’nın Orta Çağına Dair
Kayıtlar.................................................................................... 279
VII
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
İSLAM ÖNCESİ DÖNEMDE MALATYA’YA YAPILAN
TÜRK AKINLARI
Dr. Öğr. Üyesi Ali AHMETBEYOĞLU
Türk Milleti tarihin ilk dönemlerinden beri doğuda Çin
içlerinden batıda Orta Avrupa’ya, kuzeyde Sibirya’dan güneyde
Yemen ve Habeşistan’a kadar uzanan geniş coğrafyaya yayılmış,
günümüze kadar gelen bir tarih meydana getirmiştir. Dünyanın
kadim kavimlerinden olan ve Yafes’ten türediği düşünülen, beyaz
ırka mensup ve Europid denilen grubun Turanȋd tipindeki
breakisefal savaşçı Türk soyunun anavatanı; Altay Dağlarının
kuzeyi ile Sayan Dağları’nın güney-batısı arasındaki bölge,
Baykal Gölü’nün güney-batısına düşen Yenisey-Orkun sahası
yani Kutsal Ötüken toprakları olmuştur. Tarihi süreçte anavatan
Türkistan’dan çeşitli Türk boyları; kuraklık, nüfusun
kalabalıklaşması, otlakların yetersizliği, mevsimlerin değişikliğe
uğramaları sonucunda hayat tarzlarının etkilenmeleri ve daha çok
hayvancılığa dayalı ekonomik yapılarının bozulmaları, otlak
darlığı, yaşadıkları yerlerin istilaya uğraması, Orta Asya’da
birleştirici ve müreffeh siyasi yapıların dağılması, iç ve dış
mücadeleler, baskı ve tahrikler sonucu ortaya çıkan kaos ve
hareketli hayat tarzına uygun olarak yeni yerler keşfetme
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fak. Tarih Bölümü.
1
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
psikolojisi gibi sebeplerle değişik zamanlarda, değişik sahalara
göç etmişlerdir.
Türk göçlerinin ana karakteri, yeni bir yurt tutma gayesini
güden büyük çaplı fütuhattır. Bu sebeple göçler her Boy’un kendi
Bey’i etrafında ve Türk hükümdar ailelerinin sevk ve idaresinde
planlı, kurallı, disiplinli şekilde gerçekleştirilmiştir. Kuralları ve
uyulmak zorunda olunan töresiyle, adeta ilan edilmemiş hareketli
devlet olarak adlandırabileceğimiz teşkilat ciddiyeti ve
anlayışıyla vuku bulmuştur. Bunun yanında, bazı boylardan
kalabalık grupların, ailelerin yahut sağlam yapılı gençlerin
yabancı devletlerde hizmet almaları ve zaman içerisinde büyük
başarılar elde ederek siyasi, askeri gücün ele geçirilmesiyle
sonuçlanan ve sızma adı verilen yurt tutmalar da görülmüştür.
Mısır ve Hindistan’da olduğu gibi devlet dahi kurulmuştur.
- I. yüzyıl sonları ile II. yüzyıl ortalarında Hunlar Orhun
bölgesinden Güney Kazakistan bozkırlarına ve Türkistan’a;
- 350 yıllarında Ak-Hunlar Afganistan ve Kuzey
Hindistan’a;
- 375’i takip eden yıllarda yine Hunlar Orta Avrupa’ya;
- 461-465 arasında Ogurlar, Güneybatı Sibirya’dan Güney
Rusya’ya;
- V. yüzyılın ikinci yarısında Sabarlar, Aral’ın kuzeyinden
Kafkaslar’a;
- VI. yüzyılın ortasında Avarlar, Orta Asya’dan Orta
Avrupa’ya;
- 669’u takip eden yıllarda Bulgarlar, Karadeniz’in
kuzeyinden Balkanlara ve İtil Nehri kıyılarına;
- 830’dan sonra Macarlarla birlikte bazı Türk Boyları
Kafkasların kuzeyinden Orta Avrupa’ya;
- 840 ’ı takip eden yıllarda Uygurlar, Orhun bölgesinden İç
Asya’ya;
- IX.-XI. yüzyıllar arasında Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve
Oğuzların bir kolu olan Uzlar, Doğu Avrupa’ya ve Balkanlara;
- X. yüzyılda Oğuzlar, Orhun bölgesinden Seyhun
kıyılarına;
- XI. yüzyılda aynı Oğuz kitlesi Maveraünnehir üzerinden
İran’a ve Anadolu’ya göç etmişlerdir.
2
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Batıya göç eden Türk toplulukları iki ana yolu takip
etmişlerdir. İlki “Kuzey Göç Yolu” olup, Hazar Denizi’nin
kuzeyindeki “Kavimler Kapısı” adı verilen geçitten başlar ve
Hazar, Kıpçak bozkırları denilen geniş düzlükler üzerinden Tuna
Nehri mansıbına kadar inerdi. Bu nehrin açtığı vadi boyunca
ilerleyerek, “Demir Kapı Geçit”ini aşarak muazzam Macar
Ovası’na kadar uzanırdı. İkincisi ise “Güney Göç Yolu” olup,
Horasan ve Hazar Denizi’nin güneyinden, bugünkü İran
üzerinden geçerek Azerbaycan, Irak, Suriye, Mısır ve Türkiye’ye
ulaşırdı ve buradan Balkanlar’a geçilirdi. Böylece iki yol
1
Balkanlar’da birleşirdi. Türklerin göç ve yurt tutma süreçleri
Milattan sonra genelde bu ana eksende cereyan etmiştir. Bazı
coğrafyalar geniş Türk kitleleri tarafından fethedilmeden de
tanınmış ve küçük gruplar halinde bazı boyların uğrak ve yaşam
alanı olmuştur. Bunun en dikkat çeken örneğini Anadolu teşkil
etmiştir.
Selçuklulardan çok önce fetih, ticaret, göç, keşif gayesiyle
çeşitli Türk grupları Asya’nın Akdeniz’e doğru uzantısı olan
Anadolu coğrafyasına gelmişlerdir. Ayrıca Pers ve Araplar
yanında Romalıların sınırlarını korumak için teşkil ettikleri
lejyonlar içerisinde vazife yapma gayesiyle bazı Türkler de
Anadolu’ya gelerek bu coğrafyada iz bırakmışlardır. Nitekim yer
adları, Eski Anadolu Türkçesindeki bazı kelimeler ve günümüze
ulaşan arkeolojik buluntular ilk Türklerin varlığına işaret
2
etmiştir.
Anadolu’da
varlığı
bilinen
ilk
Türk
boyu
İskitler/Sakalardır. İskitler, Tuna Nehri’nden Çin’in batısına
kadar geniş bir sahada faaliyet göstermişlerdir. Tabii bir otlak yeri
olan bu coğrafya Pamir, Tanrı Dağları, Altay Dağları ve Batı
3
Türkistan üzerinden Batıya ve Aşağı Tuna Bölgesine uzanırdı.
1 A. Ahmetbeyoğlu, Sorularla Eski Türk Tarihi, İstanbul 2015, s. 23-26.
2 A. Kaya. “Başlangıcından 1071’e Kadar Türklerin Anadolu’ya Akınları Hakkında Bir
Değerlendirme”, EKEV Akademi Dergisi, Sayı 59, 2014, s. 213; H. N. Orkun,
Peçenekler, İstanbul 1933, s. 69.
3 E. Memiş, İskitlerin Tarihi, Konya 2005, s. 24; R. Öztürk, Grek ve Latin Kaynaklarına
Göre İskit, Sarmat ve Avrupa Hunlarında Askeri Kültür (M.Ö. V. yy- M.S. VI. yy), Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007, s.3.
3
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
İskitlerin/Sakaların ilk yurtları Türkistan’da idi. Burası Türklerin
neşet ettiği, yayıldığı alanların en mühimidir. Nitekim
İskitler/Sakalar hakkında yapılan araştırmalardan onların ilk
yurtlarının Altaylar, Tanrı dağları ve Yenisey Irmağı’nın yukarı
kesimi olduğu anlaşılıyor. İskitler/Sakalar buradan batıya göçerek
Doğu Avrupa’da yayılmışlardır.
İskitler çok eski devirlerde Doğu Türkistan’da Tarım
Havzası’nın güneyindeki merkezlerde özellikle Hoten ve
Tomşuk’ta yaşamışlardır. Eski Fars kaynaklarında da
İskitlerin/Sakaların yayıldığı sahalar Fergana, Tanrı Dağları’nın
orta kısımları ve Kaşgar dolayları gösterilmiştir. Doğu
Türkistan’dan yayılmaya başlayan İskitler/Sakalar sonraki
yıllarda bugünkü Afganistan’a çekilmiş, hükümdarları Asoka’nın
idaresinde bir yandan Kuzeybatı Hindistan bir yandan da Doğu
Türkistan’ın güney bölgelerine inmişlerdir. 10. yüzyılda
Karahanlılar tarafından iktidarlarına son verilen Hotenli “Aslan”
lakaplı beyler Sakalardan neşet etmişlerdir. Ayrıca Sha-ch’e
4
(Yarkend) adının da Sakalardan yadigâr olduğu kabul edilmiştir.
Bizans Kaynaklarında İskitler tarih sahnesinde ilk kez bir
göç neticesinde M.Ö. VIII. yüzyılda Kimmerlerin topraklarına
yerleşmeleriyle zikredilmektedirler. Heredotos İskitlerin Asya’da
yaşadıklarını ve Massagetlerin tazyikiyle Karadeniz’in kuzeyine
geldiklerini bildirmektedir. İskitler bu esnada Hazar Denizi’nin
batısı ve Ön Asya’da yayılmışlar ve Asur sınırlarına gelmişlerdir.
İskitler bu sahalara ilk geldiklerinde Kimmerleri Urartu ve
5
Anadolu topraklarına doğru itmişlerdir.
Sakalar; M.Ö. VII. yüzyılda Tanrı Dağları, Doğu Türkistan,
Fergana Vadisi, Maveraünnehir, Aral-Hazar sahası, Derbend
Geçidi üzerinden Ön Asya, Suriye, Filistin, Anadolu,
4 K. Yıldırım, “Doğu Türkistan’da Erken Saka Kültür Çevresi”, s. 4; K. Yıldırım,
“Doğu Türkistan ve İlk Sâkinleri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, XII/1, 2012, s.
195-214; C.I. Beckwith, İpek Yolu İmparatorlukları, Çev. K. Yıldırım, Ankara 2011,
s.336.
5 T. Tarhan, "Eski Çağda Kimmerler Problemi", VIII. Türk Tarih Kongresi, I, Ankara
1979, s.365;Y. Demirağ, Ön Asya Dünyasında Kimmerler ve İskitler, Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2003, s. 34-36.
4
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Karadeniz’in kuzeyi, Tuna’nın doğusuna uzanan topraklarda
6
yayılmışlardı.
İskitler/Sakalar batıya gelmeden önce Orta Asya’da
meydana gelen kuraklık neticesinde, Türkistan ve Rus
bozkırlarında kayda değer bir nüfus baskısı meydana gelmiştir.
Otlakların kuraklıktan etkilenmesi, doğu bozkırlarında yaşayan
Hiung-nu (Hun) boylarının Çin’in kuzey batı sınırına
kaymalarına yol açmıştır. Çin kaynaklarından anlaşıldığı üzere
Hunlar, Çin’deki Chou hanedanıyla savaşmışlardır. Savaş
sonucunda Hunlar Çin sınırının batısına kadar çekilmiş ve orada
bulunan komşularını yerlerinden oynatmışlardır. Komşuları da
batıda bulunan kabilelere hücum etmiş ve çok geçmeden hareketli
bozkırlarda bir göç harekâtı başlamıştır. Bu göç neticesinde
İskitler M.Ö 8. asırda Kimmerlerin ülkesine gelmişlerdir.
Herodot, Sakaların Asya’da yaşadıkları ve Massagetler tarafından
mağlup
edilince
Kimmerlerin
ülkesine
geldiklerini
bildirmektedir. Greklerle İskitlerin tanışması ise Karadeniz ticaret
7
kolonileri vasıtasıyla gerçekleşmiştir.
M.Ö. 750-700 yılları arasında Türkistan ve Batı Sibirya'dan
gelen Sakalar, Turgay bölgesi ve Yayık Irmağı havzasından
geçerek Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlara inmeye ve burada
bulunan Kimmerleri yerlerinden çıkarmaya başladılar. Öyle
anlaşılıyor ki, bu Sakaların asıl büyük kitlesi Altaylar çevresi ile
Tanrı Dağları yöresinde, bugünkü Fergana ve Kaşgar’da
oturmakta idiler. Gelenler bu büyük kavimden ayrılmış bir parça
oluyor. Göçen Sakalar Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda
kalan bütün kavimlere hâkimiyetlerini ve adlarını kabul ettirdiler.
Sakalar Doğu Avrupa’ya göçtükten sonra hâkimiyet
merkezlerinden birisini “Kuban-Terek Bozkırı”, diğerini ise daha
6 İ. Tellioğlu, “Kimmer ve İskit Göçlerinin Doğu Anadolu Bölgesindeki Etkileri”, A.Ü.
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 27, 2005, s.239.
7 T.T. Rice; The Scythians, London 1958, s. 43; T. Tarhan, Eskiçağ’da Kimmer
Problemi, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Basılmamış Doktora Tezi, 1972, s.
76-77.
5
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
sonraki adı ile “Kıpçak Bozkırı'“ olmak üzere başlıca iki bozkırda
8
kurmuşlardı.
Sakalar Doğu Avrupa da iki merkez etrafında yani KubanTerek ile Kıpçak Bozkırlarında toplanmışlardı. Kıpçak
Bozkırı’nda yaşayan Kimmerlerin bir kısmı Saka akını üzerine
Macar ovasına doğru çekildi. Bunların geri kalanı da Strabon'un
rivayetine göre Thrakia (Trakya) yolu, Heredotos’un anlatışına
göre Kolkhides yolu ile Anadolu’ya kaçtı. Bu Kimmerler M.Ö.
720 sıralarında Phrygia da, sonra M.Ö. 714 yılında Urartu
Devleti’ne yıkıcı bir darbe indirerek 650 sıralarında Kapadokya
ve Kilikya’da ve nihayet 630 sıralarında Pontus’da görüldüler.
9
Kimmerlerin yerlerine Sakalar yerleşti. Kuzey Kafkaslardaki
Sakalara gelince, Heredotos’un anlattığına göre Sakaların bir
kolu 720-700 yılları arasında Kimmerleri takibe başlamışlardı.
Ancak bunlar yukarıdakilerden ayrı bir yol tuttular. Kimmerlerin
Asurlularla uğraştığı sıralarda bazı İskit grupları, Sırderya ve İtil
nehirlerini geçerek esas Kimmer kitlesinin bulunduğu Güney
Rusya’yı ele geçirmişlerdir. Başka bir grup ise Kuzey Kafkaslara
inip Demirkapı geçidini geçerek Urmiye gölü sahiline kadar ileri
harekâta devam etmiştir. Böylece güneye inerek M.Ö. 7. yüzyılın
ilk çeyreğinde güçlü bir şekilde Asur Krallığı ile temasa
10
geçtiler.
Asur Kralı Asarhaddon M.Ö. 678 sıralarında Urmiye Gölü
civarına kadar gelen bu İskitler (Sakalar) ile savaşa girişti ise de
bir sonuç elde edemedi. Yapılan müteaddit savaşlar sonucunda
Asur Kralı Asarhaddon oldukça kıymetli hediyeler göndererek ve
kızını İskit Hükümdarı Bartatua ile evlendirerek barış
sağlayabilmiştir.
Sağlanan
barışa
istinaden
İskitler,
Asarhaddon’un isteğiyle Mannalar ve Kimmerler üzerine
8 K. Kretschmer, "Scythae", Paulys Real Encyclopâdie der Classischen
Altertumswissenschaft, Stuttgart, II A 1, 1921, s. 923; T.T. Rice; The Scythians, London
1958, s. 42-44.
9 J. Lewy, “Kimerier und Skythen in Vorderasien”, Reallexion der Vorgeschichte,
1926, VI, 347 vd.; T. Tarhan, "Bozkır Medeniyetlerinin Kısa Kronolojisi", Tarih
Dergisi, 24, 1970, s. 22.
10 Herodotos, Herodot Tarihi, IV: 11, Çev, M. Ökmen, İstanbul 1973, IV:12, s.233; E.
Memiş, İskitlerin Tarihi, Konya 2005, s. 42.
6
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
yürümüşlerdir. Nitekim Saka kolunun uzak görüşlü hükümdarı
Bartatua Asur Devleti’ne dostlukla yanaştı. Asur ülkesinin
batıdaki Kappadokia ve Kilikia sınırlarında tecavüzlerde bulunan
Kimmerleri mağlup etti. Yine Asur Devleti ile dostluk kuran
Sakalardan bir grup 638 sıralarında Pontus'da bulunan son
Kimmerleri ezmek için sefere çıktı. Günümüzdeki
Azerbaycan’a tekabül eden sahadaki Urartu Krallığı’nın
parçalanması üzerine İskitler, kralları Bartatua ve oğlu Madyes
idaresinde bizzat Urartu’yu işgal etmek, Sakız’ı başkent yaparak
Kızılırmağa kadar olan bölgeyi kontrol altına almak sureti ile
kuzey Persia’ya yerleşmişlerdir. M.Ö. 611 yılında İskitler
Filistin’e ulaşıncaya kadar Yuda ve Suriye’yi tazyik etmişlerdir.
M.Ö. 630-625 yılı hadiseleriyle alakalı olarak Diodorus Sicilus,
İskitlerin Karadeniz’in güneyine ilerleyerek güçlerini Nil’e kadar
yaydıklarını, Trakya ve Mısır arasındaki pek çok soyu idarelerine
aldıktan sonra Doğuda Okyanusa, diğer taraftan Hazar Denizi ve
Maeotis Gölü’ne kadar hâkimiyetlerini genişlettiklerini
11
söylemiştir. Heredotos da Mısır Kralı I. Psammetikos (663609)’un yüklü bir vergi ödeyerek ülkesini daha fazla İskit
12
hücumlarından koruduğunu belirtmiştir. Mısır Seferi’nden
sonra İskitler dönemin en zengin devletlerinden biri olan Med
Ülkesine yöneldi. M.Ö. 612’de İskit-Med ortak ordusu Asur
13
Başkenti Nineveh’i ele geçirerek Asur Devleti’ni perişan etti.
On yıl kadar sonra 628 sıralarında Bartatua’nın oğlu (Heredotos'a
göre Madyes), Medler'in istilâsına uğrayan Asur'un çağrısı
üzerine onların yardımına koştu. Saka ordusu da Medya’yı istilâ
etti ve onları hâkimiyeti altına aldı. Ancak Medyalılar
başkaldırmakta gecikmediler. Med Hükümdarı Kyaksares
(M.Ö.633–585) isyan ederek Saka Hükümdarı ile yanındakileri
öldürdü. Medler’in baskıları sonucunda, Batı Asya’nın büyük bir
11 E. Memiş, İskitlerin Tarihi, s. 43-48; E.D. Phillips, “The Scythian Domination in
Western Asia: Its Record in History, Scripture and Archaeology”, World Archaeology,
Sayı 4, 1972, s. 129-138.
12 Herodotos, I:105, s. 60.
13 Herodotos, I:105, s.60-61 ;Diodorus Sicilius, Diadorus of Scily, İng.çev. C.H.
Oldfather, Cambridge 1996, s. 34; E.V. Cernenko, The Scyhians 700-300 BC., Osprey
1983, s. 4-6.
7
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
bölümüne 28 yıl hükmeden İskitler (Sakalar) Urartu ülkesine
çekildiler. Bazıları burada kalsa da büyük çoğunluğu Kafkaslar
14
üzerinden Karadeniz’in kuzeyine doğru gitmişlerdi.
VI. yüzyılın ortalarında Yakın-Doğu'da Akamenitler’den
II. Kirus (M.Ö. 560-529), Medleri ve Babillileri yenerek onlara
hâkimiyetini tanıtmış ve İran ile komşu ülkelerde büyük bir devlet
kurmuştu. Pers adı verilen bu devlet fetihlerini gittikçe arttırıyor
ve sınırlarını genişletiyordu. Herodotos’a göre II. Kirus son
seferini Massagetler yani bugünkü Hive'nin doğusunda uzanan
topraklarda yaşayan Sakalar üzerine yapmıştı (M.Ö. 529
sırasında) M.Ö. 514-512 sıralarında Pers Devleti’nin büyük
hükümdarlarından Darius (M.Ö. 521-486)’un seferi neticesinde
15
İskitler yıkılış sürecine girmişlerdir.
İskitlerden sonra Anadolu coğrafyasıyla irtibatı bilinen en
önemli Türk boyu Avrupa Hunları olmuştur. IV. Yüzyılda Doğu
Avrupa önlerinde görünmeleriyle dikkatleri çeken, ani hareketleri
yüksek dağlardan esen kasırgaya benzetilen, isimleri Türkçede
“kavim, halk” manasına gelen Hunların menşei klasik ve modern
devir tarihçilerini uzun süre meşgul etmiştir. Ortaya atılan çeşitli
iddialara rağmen, yapılan araştırmalar neticesinde ortaya
çıkarılan tarihî, arkeolojik, etnografik, coğrafî belgelerle,
Attila'nın oğulları başta olmak üzere bazı Hun isimlerinin Türkçe
olması gibi hususlarla Avrupa Hunlarının Hiung-nu denilen Asya
Hunlarının devamı ve ahfadı oldukları anlaşılmıştır.
Avrupa Hunlarının batıya göçleri, Asya Hunlarının OrtaAsya'da hâkimiyetlerini kaybetmelerinden sonra vuku bulmuştur.
Batıya doğru göç eden Hunlar hakkında yaklaşık 170 yılından
Alania'nın fethine kadar (355-365 yılları), gerek batı gerekse
doğu kaynaklarında hiçbir bilgiye rastlanamamıştır. Orta Asya’da
hâkimiyetlerini tamamen kaybeden ve etrafa dağılan Hun
14 Herodotos, I:106, s.61; B. Landsberger, "Ön Asya Kadim Tarihinin Esas
Meseleleri", II. Türk Tarih Kongresi Zabıtları, İstanbul 1987, s. 78-80; E. H. Minns,
Scythians and Greeks, s. 189-191; R. Öztürk, Grek ve Latin Kaynaklarına Göre İskit,
Sarmat ve Avrupa Hunlarında Askeri Kültür (M.Ö. V. yy- M.S. VI. yy), Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007, s.7.
15 Herodotos, II:201-202, s. 96; Z.V. Togan, “Sakalar (VI)”, Belgelerle Türk Tarihi
Dergisi, 26, 1987, s. 32-33; A. Ahmetbeyoğlu, “Kültürel Açıdan Doğu Avrupa’da
İskit/Saka-Hun Aynılığı Meselesi”, Tarih Dergisi, Sayı 61, 2015/1, s. 65-68.
8
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
kitlelerinin bir kısmı Kazakistan bozkırlarında uzun süre kalıp
nüfus ve askerî bakımdan güçlendikten sonra batıya doğru
yöneldiler. Ardından 360’lı yıllarda Başbuğ Balamir idaresinde
İtil Nehri’ni geçerek İtil, Don ve Kafkasya arasındaki sahada
yaşayan Alanları mağlup edip hakimiyet altına aldılar ve 370’li
yıllarda ilk defa Avrupa önlerinde görüldüler. Hunların önünden
kaçan bazı Alan kuvvetleri Balkanlar'da Gotlara daha sonra da
Vandallara katıldılar. Harekâtlarına devam eden Hunlar, Don
Nehri’ni geçerek Ostragotları (Doğu Gotları) yenip idareleri
altına aldılar (374–375). Bazı Hun birlikleri ise Pannonia ve
Karpatlar Bölgesi'nde Suep-Quatlar ile Gepitlere baskın
düzenlediler. Ostragotların yenilmesi üzerine bugünkü Romanya
taraflarına kaçan Atanarik idaresindeki Vizogotlar (Batı Gotları)
ile Hunlar karşı karşıya geldi. Atanarik Dinyester’in dik kıyılarına
çekilerek Hunlara karşı savunma hattı oluşturdu. Hem nehirle
hem de nehrin önündeki otuz bin askerle ordusunu koruma altına
aldı. Fakat ani Hun baskını neticesinde ağır bir mağlubiyete
uğrayan Vizigotlar dağıldı ve büyük bir kısmı güneye kaçtı.
Atanarik ise kendine bağlı kitlelerle Olt ve Tuna ırmakları
arasına, oradan da Karpatları geçerek Macar Ovası’na sığındı
(376). Bu hezimetten sonra Gotların çoğu Doğu Roma'ya sığındı.
Yaklaşık 375–400 yılları arasında Hunlar, Doğu Roma
İmparatorluğu'nun Avrupa'daki toprakları üzerinde direkt bir
harekette bulunmadılar. Fakat bu arada İmparatorluktaki olayları
da yakından takip ettiler. Nitekim tarihçi Hieronymos'un da
dediği gibi ilk saldırıyı Doğu ve Batı Roma imparatorluklarının
birbirleri ile savaşa tutuştuklarını haber aldıklarında
gerçekleştirdiler. Doğu Roma İmparatoru I. Theodosius (379–
395) birliklerini doğu bölgelerinden çekti. Hatta Tuna'nın güney
kıyılarında oturan ve sınırlarını korumakla vazifeli Vizigotları da
yanına aldı. Ordusuyla imparator karşıtı Eugenius'a karşı Alpler'e
çekildi (394). Böylece, doğu ve Tuna'daki sınırlar korumasız
kaldı. Hunlar, 395 yılında kendilerini Romalılara hatırlatmak için
16
bu uygun fırsatı değerlendirdiler.
16 A. Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hunları, İstanbul 2013, s. 51-66.
9
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Hunlar, meşhur stratejilerine uygun olarak İmparatorluğa
iki farklı yönden saldırdılar. Ağırlık merkezi Tuna olan Batı
kanadı tarafından organize edilen bir kısım Hunlar, önce donmuş
olan Tuna'dan geçerek Moesia düzlüklerini zapt ettiler. Buradan
Alpler'e kadar akınlar yapmayı denediler. Balkanlar, İllyria ve
Trakya'ya kadar ilerleyerek tahrip ettiler. Hunların bu hareketi,
Romalılar’dan çok, 20 yıl önceki dehşeti içlerinde taşıyan
17
Gotlar'da büyük bir korku uyandırdı. Merkezi, Don nehri
civarında bulunan doğu kanadı tarafından tertip edilen ve Basık
ile Kursık adlı iki bey tarafından idare edilen bir kısım Hunlar ise
Kafkasya üzerinden Küçük Asya (Anadolu) ve Suriye'ye
saldırdılar. Bu Anadolu akını sırasında Hunlar, bugünkü
Erzurum, Karasu ile Fırat'ı geçerek Malatya ve Çukurova
bölgesine kadar ilerlemişler, Urfa ile Antalya'yı kuşatıp,
Suriye'ye gelerek Kudüs taraflarına varmışlardır. Orta
Anadolu'ya Kayseri-Ankara civarına kadar gittikten sonra,
Azerbaycan-Bakü yolu ile merkezlerine geri dönmüşlerdir.
Gerçekleştirilen bu akınlar planlı olmuş ve yerleşilerek vatan
haline getirilecek en müsait toprakları bulma gayesi taşımıştır. Bu
durum, Doğu Roma İmparatorluğu kadar Sasanileri de
18
telaşlandırmış ve korkuya sevk etmiştir.
M.S. 375-400 yılları arasında Avrupa'da faal bir harekette
bulunmayan Hunlardan küçük bir grup, Tuna'nın güneyindeki
toprakları ele geçirdiler ve Pannonia bölgesinde görüldüler. Bu
zaman içerisinde Doğu Roma hudutlarındaki Hunların sayısı
fazla değildi. Bunlar da Doğu Macaristan ve Transilvanya'da
bulunmaktaydılar. Hunların esas kütlesi Güney Rusya'da Don
19
nehri civarındaki merkezlerinde bulunuyordu. Doğu ve Batı da
yapılan seferler merkezin kontrolü altında kanatlar tarafından
idare edilmekteydi. Anadolu seferinden bahsettiğimiz Hunların,
dönüşte 396 yılında Sasaniler ile mücadeleler yaptığı
17 B. Szász, A Húnok Története, Attila Nagykıraly, Budapest 1943, s. 23; A. Ferrill,
The Fall of the Roman Empire, Londra 1986, s. 90-91.
18 A. Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hunları, s. 67; G. A. Willamson, ProcopiusThe Secret
History, Middlesex 1966, s. 50.
19 W. M. McGovern, The Early Empires of Central Asia, Chapel Hill-North Carolina
1939, s. 375; E. Gibbon, Roman Empire, I, 1764, s. 268 vd.
10
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
görülmektedir. Sasaniler'in merkezine yakın bir yerde
görülmeleri ahaliye bir korku yaşattı ve Sasani kralı IV. Behram
20
Hunlarla şiddetli bir mücadeleye girişti. Romalı tarihçi Priskos
bu olaylar hakkında şu bilgileri vermektedir: Priskos, Batı Romalı
elçi Romulus ile konuşurken, onun anlattıklarına istinaden şunları
nakletmektedir. “...İskit ülkesinden İranlılar'ın ülkesine nasıl
gidilir diye sorulması üzerine Romulus, İranlılar'ın ülkesinin İskit
ülkesinden çok uzak ve İskitler'in bu yolda acemi olmadığını, bir
zamanlar memleketlerinde kuraklık olduğundan ve Romalılar o
zaman
devam
eden
harplerinden
dolayı
onlarla
savaşamadıklarından, İskitler'in İranlar'ın ülkesine girdiklerini
söyledi. İskit kral soyundan Basık ve Kursık idaresindeki İskitler,
İran'a kadar giderek buralarda büyük bir kalabalığa hâkim
olmuşlar. Roma'ya gelmişler ve ittifak etmişlerdir. Onlarla
birlikte gidenler anlatıyorlar ki, çölden geçtikten sonra bir gölü de
geçerek -Romulus Maeotis (Azak Denizi)'i düşünüyor- on beş
gün dağlık bölgelerden gidip İran'a bu suretle gelebilmişlerdi.
Etrafı yağma ettikleri bir sırada İran ordusu gelerek gökyüzünü
oklarla kaplamış olduklarından, başlarının üzerinde bulunan
tehlikeden korkarak pek az ganimet ile geri çekildiler. Bu felaket
önünden geri çekilirken, dağlar aşmak mecburiyetinde kalmışlar
ve ganimetin pek çoğunu da İranlılar geri almışlar. Düşmanların
hücumundan kurtulmak için başka yola saparak bir deniz
kenarındaki kayalıklardan ateş çıktığı yerden ilerlemişler,
21
günlerce yolculuk yaptıktan sonra ülkelerine dönmüşlerdi...”
Bu sefer sırasında Hunların genel olarak aşağı Don'un
doğusunda ve Maeotis'de oturdukları anlaşılmaktadır. Hunlar
hareketlerinde Maeotis'in doğu kıyısı boyunca uzanan
Kafkasya'nın batı yolunu seçmişler ve İranlılara ulaşmak için en
az 15 güne ihtiyaç duymuşlardır. Burada kayalıklardan çıkan
ateşin Bakü yarım adasındaki petrol yatakları olduğu tahmin
edilmektedir. Buna göre geri dönüş Hazar Denizi’nin batı kıyısı
20 I. Bóna, Das Hunnenreich, Stuttgart 1991, s. 19.
21 Priskos’un eseri için bkz. A. Ahmetbeyoğlu, Attila’nın Sarayında Bir Romalı,
İstanbul 2014, s. 27.
11
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
22
boyunca Derbent geçidi veya Hazar kapısı vasıtasıyla olmuştur.
Ayrıca Edessa(Urfa)'nın kuşatılması dolayısıyla da Edessa
kroniğinde Hunların atlarının üzerinde fırtına gibi uçan Ye’cücMe’cüc kavmi olduğu kabul edilerek şu bilgiler verilmiştir: “
Şehir Hunlar tarafından kuşatıldı. Halk dağlara çıktı. Manastır ve
rahiplerin olduğu şehrin üst kısmı kaldı. Hunlar halkı kovaladı.
Kimi kaçtı, kimini de Hunlar esir aldılar. Bazı rahibeleri
kovaladılar. Bazılarına da tecavüz ettiler. Şehirde başka bir şey
23
bırakmadılar”
Yalnız Hunların bu seferi hakkında ortaya çıkan bilgiler
oldukça karışıktır. Hepsinin 395 yılındaki harekete mi ait olduğu,
yoksa 359-61 veya 400 yıllarında başka bir sefer düzenlediler de
bazıları ona mı dairdir, bilinmemektedir.
Güney yolu ile gelenler yanında kuzey göç yoluyla batıya
göç eden Türk grupları da değişik vesilelerle Balkanlar’dan
Anadolu’ya geçmişlerdir. 530 yılında Bizans tarafından mağlup
edilen bazı Ogur grupları Anadolu’ya geçirilerek Trabzon
çevresiyle Çoruh ve Yukarı Fırat bölgelerine yerleştirilmişlerdir.
İmparatorlar II. Justinyen ve Heraklius, Sasaniler ile yapılan
savaşlarda yeralmaları için Avarlardan bir grubu Balkanlardan
Anadolu’ya geçirerek İran sınırına yerleştirmişlerdir. İmparator
V. Konstantinos da 755 senesinde İslam ordularıyla harp etmeleri
gayesiyle bazı Türk Bulgarları Anadolu’ya göndermiş ve bunlar
Tohma ve Ceyhun havzalarına yerleştirilmiştir. Bu bağlamda
Oğuz boylarından daha evvel Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak
Türkleri Bizans ordusu içerisinde Anadolu’da İran, Arap ve
24
Ermenilere karşı savaşmışlardır.
İslam orduları, Torosların en mühim geçidi olan ve
Anadolu’nun her tarafından gelerek Kilikya’ya inen stratejik
yolların geçtiği Silisya Kapısı’na inen yol ve kavşaklara hakim
olabilmek için Tarsus, Adana, Ceyhun, Maraş ve Malatya
22 F. Altheim, Geschichte Der Hunnen, I, Berlin 1959, s. 12-13; IV, 1962, s. 186.
23 F. Altheim, Geschichte Der Hunnen, II, Berlin 1960, s.1; P.Váczy, Hunlar
Avrupa’da, bkz. Attila ve Hunları, Ankara 1982, s.53-54.
24 A. Kaya. “Başlangıcından 1071’e Kadar Türklerin Anadolu’ya Akınları Hakkında
Bir Değerlendirme”, s. 214-215; A. N. Kurat, “Avarlar”, yayına Hazırlayan S. Acar,
Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt XXVI, Sayı 1, 2011, s. 89.
12
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
şehirlerini Suriye’deki Kınnasrin askeri bölgesine bağlı askeri bir
üs haline getirerek buradan Bizans topraklarına seferler yapmaya
başlamışlardır. Bu kuvvetler içerisinde Türkler de bulunmaktaydı
ki, bu sayede Anadolu coğrafyasını daha etraflıca tanıma imkanı
25
elde etmişlerdir.
Hazar Devleti yıkılmadan önce Bizans İmparatorluğu
güney ve doğudan gelen İslam kuvvetlerine karşı bir cephe
oluşturmak gayesiyle Anadolu’nun muhtelif yerlerine, özellikle
Doğu ve Güney-Doğu Anadolu bölgesine Hristiyanlığı kabul
etmiş Türkleri yerleştirmiştir. Bunlar arasında Hazarlar, henüz
Slavlaşmış Hristiyan Bulgar Türkleri, Avarlar, Uzlar, Peçenekler
vb. diğer bazı Türk grupları bulunmaktaydı. İslam tehlikesine
karşı Bizans’ı korumak üzere getirtilip iskân edilen Hristiyan
Türkler beraberlerinde ailelerini de getirmişlerdi. Bu nedenle
Anadolu’da bu Türkler tarafından şehirler vücuda getirilmiştir ki,
Bizans kaynakları bunları Turkopol diye zikretmişlerdir. Türk
şehirleri özellikler güneyde Toros Dağları silsilesini takip ederek
Konya, Karaman, Adana, Maraş, Kayseri, Malatya, Elazığ,
Diyarbakır, Hakkari, Van, Kars ve Ağrı gibi günümüz vilayetleri
içerisinde
kurulmuştur.
Türklerin
Anadolu’daki
bu
26
yerleşmelerinin başlangıcı VI. asra kadar gitmektedir.
Hazar Devleti son bulduktan sonra Hrisyanlaşan Hazar
Türkleri Anadolu’nun muhtelif yerlerine özellikle Kars, Ağrı,
Erzurum, Sivas, Kayseri, Konya, Kahramanmaraş, Malatya,
Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, Van bölgelerine gelip
yerleşmişlerdir. Oğuz boylarının Anadolu’ya gelmesinden ve
Selçukluların coğrafyaya hâkim olmalarından sonra bu Türklerin
durum ve akıbetlerine dair kaynaklarda malumat elde
edilememiştir.
516 yılında Kubad liderliğindeki Sabirler Hazar Denizi
civarına inerek Ermeni şehirlerini yağma etmişlerdir. Ermeni
Kralı Vardan bunlara karşı Gürcistan Prensi Mijej’i göndermiş ise
de, Kubad Mijej’in kuvvetlerini Dicle kıyısında Sasun eyaletinde
25 A. Kaya, aynı eser, s.215.
26 M. Eröz, Hristiyanlaşan Türkler, Ankara 1983, s. 17; Ş. Kuzgun, Hazar ve Karay
Türkleri, Ankara 1993, s. 170-172.
13
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
durdurmuş ve kendisini Ermenistan hâkimi ilan etmiştir. Bu
süreçte Sabirler Kapadokya, Galatya’yı geçip etrafı yağma ederek
27
Euchaita ve Konya sınırlarına kadar ilerlemişlerdir.
Netice olarak Anadolu, Selçukluların fethinden ve Oğuzlar
başta çeşitli Türk boylarınca yurt tutulmadan önce Türkler için
meçhul bir coğrafya değildi. Değişik neden ve vesilelerle bazı
Türk gruplarının çok daha evvelden geldiği, akınlarda bulunduğu,
çeşitli yörelerine yerleştiği bir saha olmuştur.
27 Ş. Baştav, “Sabir Türkleri”, Belleten, Sayı 17-18, 1941, s. 60-61.
14
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ROMA İMPARATORLUĞU DÖNEMİNDE MALATYA
Dr. Öğr. Üyesi Mert KOZAN
Özet
Roma İmparatorluğu, M.Ö. 753 yılında Palatina tepesinde
başlarda küçük bir köy olarak kuruldu. Daha sonra İtalya’yı ele
geçirmeye başlayan Romalılar M.S. 117 yılına gelindiğinde
toplamda 5.000.000 km2’lik alana hükmeden bir imparatorluğa
dönüşmüştü. Bu büyük genişleme dalgası Britanya’dan Fırat
Nehri havzasına kadar olan toprakları da kapsamaktaydı. Fakat
İmparatorluk burada kendisi kadar kadim bir güçle karşılaştı.
Gücün sahibi olan Persler, İran coğrafyasına ve hinterlandına
yüzyıllardır hükmediyordu.
Coğrafi olarak kilit bir noktada bulunan Malatya,
imparatorluk açısından yadsınamaz bir öneme sahipti. İslâm’ın
doğuşu ile birlikte mevcut İran tehlikesi yerini başka bir korkuya
bırakmıştır. İmparatorluk açısından Malatya bu kez İslâm
tehlikesine karşı önemli bir rol oynamıştır. Ancak,
İmparatorluğun güç kaybetmeye başlaması ile birlikte sürekli el
değiştirmiştir. Roma İmparatorluğu tarafından her fırsatta şehrin
tekrar ele geçirilme çabası, şehre verilen değerin en önemli
kanıtıdır. Bu bağlamda çalışma, Roma İmparatorluğu’nun
Ankara Üniversitesi
mkozan@ankara.edu.tr
Dil
ve
Tarih
Coğrafya
Fak.
Tarih
Bölümü,
15
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Malatya’yı ele geçirişinden kaybetmesine kadar olan süreci
değerlendirmelerle açıklamayı amaçlamaktadır.
Giriş
Akdeniz Havzası ve Anadolu ile ilgili bilgi veren İlkçağ ve
Ortaçağ kaynakları Malatya hakkında ittifakla geniş sulak
arazilere sahip olduğu ve jeopolitik açıdan son derece önemli
olduğuna vurgu yapmaktadır. Şehrin ismi konusunda çeşitli
tartışmalar olmasına rağmen İlkçağ coğrafyacılarından
Anadolu’nun ve bilinen dünyanın geneli ile ilgili önemli
çalışmalara imza atmış olan Strabon (M.Ö. 58- - M.S. 21)
Malatya'nın coğrafi yerini ilk defa belirleyerek, şehirle ilgili
dikkat çekici bilgiler verirken adını da “Melitene” olarak
kaydetmiştir. Strabon Melitene’den şu şekilde söz etmektedir:
“Melitiene, Kommagene’ye benzer, çünkü her tarafında
meyve ağaçları vardır ve bugün Kappodokia’da böyle olan tek
ülkedir. Böylece hem zeytin üretir hem de Hellen şarabıyla
rekabet eden, Monarite şarabı elde eder. Melitine, Sophene’nin
karşısında kurulmuştur ve Euphrates Irmağı bununla
1
Kommagene arasında akar ve sınırı oluşturur.”
Strabon şehrin zenginliği ve üretim araçları konusunda bu
kayıtları düşmüştür. Şehrin zenginliği ve bereketi konusundaki bu
bilgiler bize açık bir şekilde göstermektedir ki bölge o dönemden
itibaren önemli bir konumda bulunmaktaydı.
Arkeolojik verilere bakıldığında Malatya’nın tarihi M.Ö.
8000’li yıllara kadar dayanmaktadır. M.Ö. 3300 ile 3000 yılları
arasında inşa edildiği düşünülen kerpiç saray bugünkü Eski
Malatya’nın Arslantepe bölgesinde keşfedilmiştir. Sarayın varlığı
açık bir şekilde şehirde bürokrasinin geliştiğinin, siyasi ve iktisadi
kurumlarının var olduğunun açık bir kanıtı niteliğindedir. Saray
dışında bölgede çok sayıda metal levha, mühür baskı ve bir
tapınak tespit edilmiştir. MÖ. 2300’lü yıllarda Anadolu'da
mevcut 17 krallıktan birisine ait olduğu bilinen Malatya, Anadolu
ile Mezopotamya arasında Akadlı Sargon zamanından beri
işleyen Hititler Devri' nde de kullanılacak olan Hattuşaş1 Strabo, The Geography of Strabo, Book XI, 2, 1928, s.351.
16
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Kiiltepe-Tegarama (Gürün)-Taranta (Darende)-Melit (Malatya)Samusat (Samsat)- Urşu (Urfa) güzergâhında yer alan önemli bir
2
şehir olarak daha da gelişmiştir.
Roma Devrinde Malatya
M.Ö 550’lerde Persler Anadolu’ya yayılmaya başlamış ve
bu tarihte Malatya kenti Kapadokya Satraplığı’nın idari
sınırlarına dâhil edilmiştir. Yaklaşık 250 yıl bu idari sınırlar
içerisinde kalan Malatya kenti, M.Ö 330’larda Anadolu’daki Pers
hâkimiyetine son veren Makedonya kralı Büyük İskender’in
kontörlüne girmiş ve onun ölümünden sonra generalleri arasında
çıkan savaşlar nedeniyle birçok kez el değiştirmiştir. M.Ö 280–
212 yılları arasında Kapadokya yönetiminde kalan yörede
Helenistik kültürel etki oldukça yüzeysel kalmış, Pers kültürü
3
bölgede daha çok iz bırakmıştır. Kapadokya yönetiminden sonra
M.Ö 66’ya kadar Slevkos ve Pontus krallıklarına bağlı kalan
Malatya, bu tarihten sonra Roma yönetiminde önemli bir askeri
sınır merkezi olarak varlığını sürdürmüştür. İmparator Titus (M.S
79-81) devri Roma varlığının bölgede ciddi anlamda hissedildiği
ilk dönemi ifade etmektedir. M.S. 65 yılında Yahudi isyanını
bastırmak üzere babası Vespasianus (M.S. 69-79) quaestor olarak
atanarak M.S. 69’da İudaia bölgesine gönderilmişti. Titus bir yıl
sonra M.S. 70 yılının Eylül ayında Hierousalem’i uzun bir
kuşatmadan sonra almaya muvaffak oldu. Bu isyanı
bastırmasında kendisine katılan lejyonları belli başlı sınır
bölgelerine gönderdi. İşte bu lejyonlardan birisi de 12. Lejyon idi.
Josephus’un verdiği bilgilere göre 12. Lejyon başlarındaki
generali Cestius ile birlikte Armenia ve Kappadokia bölgesinin
2 Göknur Akçadağ, Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi Süreçleri, Akra Kültür Sanat
Ve Edebiyat Dergisi, 2016 (S.9), s.185-206
3 Anthony A Barrett, .. "Annals 14.26 and the Armenian Settlement of AD 60." The
Classical Quarterly 29.2 (1979): 465-469.; Theodor Nissen, "Zu den ältesten
Fassungen der Legende vom Judenknaben." Zeitschrift für Französische Sprache und
Literatur H. 7/8 (1939): 393-403.; Göknur Akçadağ, Malatya Şehir Adı s.185-206.;
Murat Zengin, İlhanlılar-Eratnalılar-Memluklar Dönemi Malatya (1295-1401),
Malatya Kitaplığı Yayınları, Malatya, s.20.
17
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
4
kesiştiği noktada yer alan Meletine kentine gönderilmişlerdir.
Melitene, işte bu tarihten sonra Roma için son derece önemli bir
sınır kenti olmuştur. Malatya’nın gelişimi bu tarihten sonra
5
6
hızlanmıştır. Özellikle 12. Lejyon gibi önemli bir birliğin
bölgeye yerleştirilmesi son derece önemli bir gelişmedir. Çünkü
Malatya bulunduğu yer itibariyle Fırat Nehri’ni kontrol etmede
ve Roma’nın kadim düşmanı İran’a karşı yapılacak saldırılarda
ana üs olarak kullanılmıştır. Ayrıca Malatya’nın konumu Güney
Anadolu’nun korunmasında ve saldırılarda gelecek ilk dalgalarda
adeta bir dalga kıran görevi görecektir. Bunun dışında şehir, pek
çok farklı göreve ev sahipliği yapmıştır. Bakü yakınlarında yer
alan Büyükdoş bölgesinde bu lejyona ait M.S. 75 tarihli bir kayıt,
taş üzerine işlenmiş şekilde bulunmuştur. Bugün halen
okunabilen kaidede şu ifadeler yer almaktadır:
“IMP DOMITIANO CAESARE AVG GERMANIC, LVCIVS
IVLIVS MAXIMVS, LEG XII FVL”.
Buradan açık bir şekilde anlaşılmaktadır ki lejyonun görevi
yalnızca sınır boyunda görev yapmak değil aynı zamanda
Kafkasya bölgesini de denetim altında tutmaktır. Bu ise
Malatya’nın stratejik konumunun Roma İmparatorluğu tarafından
önemsendiğinin açık bir kanıtı niteliğindedir. İmparator Traianus
devrinde şehrin önemine binaen etrafı surlar ile çevrilmiştir. Bu
tarihten itibaren Part akınlarına karşı önemli bir üs vazifesi
görmüştür. Ayrıca Partlara karşı çıkılan seferlerin de ana
noktalarından birisi haline gelmiştir.
4 Marcus Aurelius Antoninus, &George Long. Thoughts of the Emperor Marcus
Aurelius Antoninus. H. Altemus, 1899, s.45; Thomas, S. Parker, "Roman legionary
fortresses in the East." Occasıonal Papers-Socıety Of Antiquaries of London (2000):
121-138.; David French, . "Cappadocia and the Eastern Limes: Aspects of
Romanisation at Amaseia in Cappadocia." The Defence of the Roman and Byzantine
East, BAR International Series 297, (1986): 277-285.
5 Mehmet Ali Kaya, Anadolu'da Roma Eyaletieri: Sınırlar ve Roma Yönetimi, Tarih
Araştırmaları Dergisi, C.24, S.38, 2005, Ankara, s.27
6 Konu ile ilgili detaylı bilgi için bkz: Burak Takmer, & Baz Ferit. "Legio XII
Fulminata’da optio olarak Askerlik Yapmış Olan C. Iulius’ un Mezartaşı.", 2017,
PHILIA 3: 176-187.
18
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Resim 1: Azerbaycan’da bulunan 12. Lejyona ait bir
kalıntı
7
Diocletianus-Constantinus Dönemi Reformları:
Diocletianus dönemi imparatorluk açısından çok farklı
alanlarda değişiminin başlangıç noktası olarak ifade
8
edilmektedir. Bu dönemde pek çok alanda reformlar yapılmıştır.
Bunun temel sebebi ise artık imparatorluk ekonomisinin ordunun
masraflarını karşılayamayacak duruma gelmesidir. Enflasyon
kontrol edilemez boyuta ulaşmış ve Diocletianus tavan fiyat
9
uygulamasına gitmiştir. Bu, imparatorluğun zor bir dönemden
7 https://www.azernews.az/culture/91386.html erişim tarihi 10.10.2018.
8 Ladislas Castiglione, "Diocletianus und die Blemmyes." Zeitschrift für ägyptische
Sprache und Altertumskunde 96.1 (1970): 90-103; Otto Voetter, Die Münzen der
römischen Kaiser, Kaiserinnen und Caesaren von Diocletianus (284) bis Romulus
(476), Katalog der hinterlassenen Sammlung und Aufzeichnungen des Herrn Paul Gerin
Buchdruckereibesitzer und Mitglled der Wiener numismatischen Gesellschaft. P.
Gerin, 1921, s.56
9 Erkan İznik, "İmparator Diocletianus’un." Tavan (En Yüksek) Fiyatlar
Fermanı”“Edictum de pretiis Rerum Venalium” Ankara üniversitesi Dil TarihCoğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Araştırmaları Dergisi 30.49 (2011): 97-130.;
Michael Ford, "The coin hoards of late Roman/early Byzantine Egypt from the reform
19
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
geçtiğinin açık kanıtı niteliğindedir. İşte bu dönemde eyalet
sisteminde önemli değişikliklere gidilmiştir. Büyük eyaletler
daha küçük idari teşkilatlara bölünmüştür. Bunun temel nedeni
pek çok büyük eyaletin tek bir merkezden yönetilmesinin
zorluklarından ileri gelmektedir. Diocletianus devrinden itibaren
devlet içerisinde 100, V. yüzyılda ise 120’den fazla eyalet vardı.
Diocletianus devlet arazisini toplamda 12 diocese’ye ayırmıştır.
IV. yüzyılın sonlarına doğru bunların sayısı 14’e yükseltilmiştir.
Bu taksim Constantinus devrinde praefectura’lara ayrılmıştır.
Her Preafactura birkaç diocese’yi, her diocese ise büyükçe
10
eyaletleri kendi bünyesinde barındırmaktaydı. Bu sistem özüne
bakılacak olursa merkeziyetçi ve hiyerarşi üzerine kurulmuş idari
bir sistemdi. Preafectura’ların sınırları önceleri belli olmasa da
IV. yüzyılın sonu yani Büyük Theodisus’un ölümüne denk gelen
zamanda bunların sınırları belirlenmişti.
of Diocletianus to the reform of Anastasius, AD 294-491." The Numismatic Chronicle
(1966-) (2000): 335-367.; Arthur, Rosenberg, . "Ein Dokument zur Reichsreform des
Kaisers Gallienus." Hermes 55.H. 3 (1920): 319-321.
10 John Haldon, Bizans Tarih Atlası, Çev. Ali Özdamar, Kitap Yayınevi, İstanbul,
2007, s. 121.
20
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Harita 1: Roma İmparatorluğu’nun M.S. 395 yılındaki
idari taksimatı
11
IV. yüzyılın sonunda genel olarak 4 preafucturadan söz
etmemiz mümkündür. Bunların ikisi Doğu’da, üçü ise Batı’da yer
almaktaydı. Doğu’da yer alan preafuctura’lar şunlardı:
1. Preafectura Praetorio Ilyyrici. Bunların dioceseleri ise
Dacia ve Macedoinia’ydı.
2. Preafectura Praetorio per Orientilis yani Doğu
Preafectura’sı. Bunların dioceseleri ise Aegyptus,
Oriens, Asiana, Pontica ve Thracia’dan müteşekkildi.
Bu dönemde Malatya Eyalet olarak Armenikion II
eyaletinde yer almaktaydı. Burada dikkat çekilmesi gereken
başka bir unsur ise artık eyaletlerin yönetiminin sivil ve askeri
olarak ayrılmasıydı. Neredeyse her eyalette 1 sivil yönetici
11https://placeduluxembourg.wordpress.com/2015/02/20/military-civiladministration-taxes-politics-and-economics-of-the-roman-republic-and-empire/,
erişim tarihi: 26.11.2018.
21
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
bulunurken bir veya birden fazla eyaletin komutasını elinde tutan
askeri yönetici vardı ki buna dux unvanı ile hitap edilmekteydi.
Malatya bu dönemde de önemli bir merkez olma özelliğini
sürdürmüştü.
Malatya İçin Yeni Bir Dönem: Bölünen İmparatorluk
Roma devrinde Malatya’nın konumu son derece önemliydi.
Genel kabul İran’a yapılacak seferlerin en önemli destek
noktasında olduğudur; bununla birlikte şehir, özellikle Kafkasya
bölgesinde yer alan dost ve müttefik devletlere yardımların
gönderildiği ana merkezlerden biri idi. 395 yılına gelindiğinde
artık bu büyük İmparatorluğun tek bir elden yönetilemeyeceği
12
gerçeği kabul edilmişti.
I. Theodosius, imparatorluğu iki oğlu
13
arasında ikiye bölmüştür. Bunlardan Honorius imparatorluğun
Batı kısmını yönetirken; Arcadius İmparatorluğun Doğu kısmını
yönetecektir. Bu taksim, literatüre “Sözde Bölünmüşlük” yani
14
“Quasi Partitio” olarak geçmiştir.
Bu bölünme, tüm
İmparatorluk eyaletlerini derinden etkilemiştir. Etkilenen
kentlerden birisi de Malatya idi. Malatya’nın Doğu Roma
İmparatorluğu döneminde öneminin gitgide arttığını dile
getirebiliriz. 395 yılında I. Theodosius öldüğünde Hunların
özellikle Roma toprakları içerisinde önemli faaliyetler yürüttüğü
yadsınamaz bir gerçektir. Tarihi kayıtlar her ne kadar
imparatorluğun Balkan coğrafyasında cereyan eden olaylara
yoğunlaşmış olsa da Hunlar imparatorluğun doğusunda da
faaliyetler yürütmekteydi. Barsık ve Kursık Beyler önderliğinde
bir Hun grubu bu tarihlerde Kafkasya’dan Anadolu’ya inmek
suretiyle Erzurum, Karasu vadilerinden, Malatya’ya ve
Çukurova’ya gelmişlerdir. Buradan Antakya üzerinden Kudüs’ün
12 Ludwig Hahn, "VIII. Ueber das Verhältnis von Staat und Schule in der römischen
Kaiserzeit." Philologus 76.1-4 (1920): s.176-191.
13 Malcolm R. Errington, "Church and state in the first years of Theodosius I." Chiron
27, (1999): s.21-72.
14 Peter, Hermann. Die geschichtliche Litteratur über die römische Kaiserzeit bis
Theodosius I und ihre Quellen. Vol. 1. BG Teubner, 1897, s.76.; Hermann Peter, "Die
geschichtliche Litteratur über die römische Kaiserzeit bis Theodosius I und ihre Quellen
Leipzig, 1897. 33-34.
22
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
önlerine kadar ulaşan grup tekrar kuzeye yönelmiş ve Don
15
çevresindeki ana karargâhlarına ulaşmışlardır. Buradan açık bir
şekilde görülmektedir ki Malatya’nın coğrafi konumuna
Romalılar tarafından verilen önem boşa değildir. Çünkü
Kafkasya veya İran’dan gelebilecek herhangi bir akının vuracağı
ilk dalgaları karşılamak Malatya’da bulunan ordunun göreviydi.
Iustinianos Dönemi Roma Yapılanması ve Malatya’ya
Yansımaları:
İmparatorluk Hun tehlikesi başta olmak üzere bu tarihlerde
pek çok tehlikeyi atlatmıştı. Ancak bunun bedeli ağır olmuştur.
476 yılında imparatorluğun Batı kısmı bir zamanlar barbar olarak
görülen Germenlerin eline tamamen düşmüş, imparatorluğun
16
elinde yalnızca Doğu kısmı kalmıştı. Bu hakikat, imparatorluk
yöneticilerine yeniden bir organizasyon yapmanın zaruri olduğu
fikrini verdi. Bu yeni süreci hayata geçiren ilk devlet adamı,
Roma Tarihinde bir kahraman mı yoksa bir maceracı mı olduğu
sorusu tarihçiler tarafından sorgulanan İmparator Iustinianos
(527-565) idi.
İmparator Iustinianos’un hükümdarlığı 527 yılında
17
başlamıştır. Bu devirde Doğu Roma İmparatorluğu’nun ordu
yapılanması şu şekildeydi: 5 adet seyyar sahra ordusu
bulunmaktaydı. Bu seyyar ordunun ardından imparatorluğun
adeta her tarafına yayılmış küçük bölgesel birlikler mevcuttu.
18
15 Saadettin Yağmur, Gömeç, Türk Hun Tarihi, Berikan Yayınevi, 2. Basım, Ankara
2018, s.321
16 Bu aşamadan sonra imparatorluk kavramı, yalnızca Doğu Roma İmparatorluğu’nu
belirtmek için kullanılacaktır.
17 John Haldon, Bizans Atlası, s. 48.; Geoffrey Greatrex, . "Dukes of the eastern
frontier." Bulletin of the Institute of Classical Studies, 50.S91 (2007): s.87-98.
18 Joseph.E. Atkinson, "Justinian and the Tribulations of Transformation, " Acta
Classica, 43 (2000), 1532; John Haldon, "Economy and Administration: how did the Empire work." The
Cambridge Companion to the age of Justinian, M. Maas ed., Cambridge (2005): 2831.; James Allan Steven. Evans, “The Age of Justinian: the Circumstances of Imperial
Power”, Routledge, 212-213; 3 Charlotte Roueché, "The Function of the Governor in
Late Antiquity: Some Observations, " Antiquité Tardive 6 (1998): 31-36; Chris
Wickham, "The Other Transition: From Ancient World to Feudalism." P&P 103,
(1984), s.3-36. Wickham, Chris. Framing the Early Middle Ages Europe and the
Mediterranean 400-800, Oxford: Oxford University Press, 2005.
23
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Iustinianos bir takım reformlar gerçekleştirdi. Afrika ve
İtalya’nın yeniden ele geçirilmesiyle sskeri eğitmenler için yeni
komutanlıklar tahsis edildi. Doğu Sahra Komutanlığını
Ermenistan için yeni bir askeri eğitim merkezi haline getirdi. Bu
yeni sistem Malatya’nın önemini bir kez daha arttırdı.
İmparatorluk stratejisi müstahkem mevkiler, büyük kaleler ve
ikinci derecede büyük müstahkem mevkilerin birbirine bağlı
19
olduğu son derece karmaşık bir ağ görünümündeydi. Bu strateji
gereği şehrin surları yeni İmparator döneminde onarılmıştı.
Malatya, Doğu’daki savunma yapılarını karakterize den büyük
kalelerin en güzel örneklerinden birisini teşkil etmekteydi. Bu
büyük kaleler birbirlerine askeri yollarla bağlı çok sayıda küçük
kalenin ve savunulan ileri karakolların ayakta kalmasını
sağlıyordu. İmparatorluğun doğu sınırı adeta bir perde şeklinde
örgütlenmiş son derece karışık ama savunma açısından son
derece yararlı bir konuma evirilmişti. Ermenistan vilayeti bu
tarihlerde birleştirilmiş ve merkez Malatya olmuştur.
Herakleios Dönemi Thema Sistemi ve Malatya’ya
Yansımaları:
Doğu Roma tarihçilerinden birçoğu, Doğu Roma
İmparatorluğu’ndaki başarılı imparatorlardan bahsetmekle
birlikte bu imparatorların hiçbirisinin başarı olarak Herakleios
(610-641) ile kıyaslanamayacağını dile getirirler. Gerçekten
durum bu şekildedir. Herakleios İmparatorluğu ele aldığında
İmparatorluk adeta harap haldeydi. Ülke iktisadi bakımdan çok
zor durumdaydı. İdare mekanizması durmuş, ordu yerinden
hareket edemez hale gelmişti. İmparatorluğun çekirdek arazisi
olan Balkanlar, Slavların ve Avarların istilası altındaydı.
Anadolu’nun durumu da son derece kötüydü. İran neredeyse
bütün Anadolu’yu ele geçirmişti. Hatta dönemin İmparatoru
Herakleios’un İmparatorluğu Kartaca’ya taşımayı düşündüğü
ancak onu, Constantinopolis Patriği (Aziz) Sergius’un
20
19 John Haldon, Bizans Tarih Atlası, s.51.; Ernest Honigman, Bizans Devleti’nin Doğu
Sınırı(Çev.Fikret Işıltan), İstanbul Üniv Yay. İstanbul, 1970, s.9-10.
20 Patrik Sergius’a Azizlik makamı ölümünden sonra verilmiştir.
24
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
vazgeçirdiği tarihi kayıtlara geçmiştir. İmparatorluğu düştüğü bu
durumdan kurtarabilecek tek şey idari nizamın yeniden
düzelmesiydi. İmparatorlukta adeta kendine geliş ve içten
sağlamlaşma oluşumu başlamıştır. Bu devirde ordu ve idare
21
düzeni tamamen değişip thema denilen nizama geçilmiştir.
Thema düzeni Diocletianus ve Konstantinos nizamına son verip
imparatorlukta adeta yeni bir çağ başlatacaktır. Thema’nın
başında bölgelerinde en yüksek askeri ve sivil idareyi eline alan
strategos’lar bulunmaktaydı. Thema organizasyonunun başında
bu Strategos’a bir de sivil idarenin başında kalmak suretiyle
Proconsül’lük makamına uygun bir kişi de seçiliyordu; ancak en
başından itibaren Strategos’un konumu tartışmasız ve mutlak idi.
Bu elbette eski nizamın birdenbire terkedilmesi anlamına
gelmiyordu. Eski eyalet sistemi bu Thema’ların içerisinde yıllarca
var olmaya devam etti. Thema sisteminin özü şuydu: Yerli bir
ordu vücuda getirilerek imparatorluğa ciddi bir maliyet yükleyen
ve hiçbir zaman yeterli olamayan yabancı ücretli askerlerin
22
masraflarından kurtulunacaktı. Sınır ordusu askerleri özellikle
savaşçı Anadolu ve Kafkas kavimlerinden derlenecek ve Roma
köylüsü de bu organizasyonda yerine alacaktı. Ancak burada
Malatya için kilit nokta şu idi. Malatya, 12 Fluminate lejyonunda
gördüğümüz gibi hem bahsi geçen yerel savaşçı Anadolu
kavimlerinin merkezinde hem de Kafkas bölgesine yakın bir
konumda bulunmaktaydı. Bu açıdan elbette Malatya Armenikion
Thema’sını başkenti konumunda olacaktı. Böylelikle savaş
zamanında gerek duyulan asker sayısı neredeyse sağlanmış
oluyordu. Thema ordusunun iaşe ve donatım ihtiyaçları stratiotes
21 Erich Trapp, Lexikon zur byzantinischen Gräzität besonders des 9.–12.
Jahrhunderts, 4. Faszikel. Verlag der Österreichischen Akademie der Wissenschaften,
2001.; Ostrogorsky, a.g.e., s.91, ; Speck, Paul. Beiträge zur Thema, Byzantinische
Feindseligkeit gegen die Juden im frühen siebten Jahrhundert: nebst einer
Untersuchung zu Anastasios dem Perser. Vol. 6. Rudolf Habelt, 1997; Hartmann,
Richard. "Zum Thema: Minaret und Leuchtturm." Der Islam; Zeitschrift für Geschichte
und Kultur des Islamischen Orients 1 (1910): 388.
22 Heinrich L Nickel, Arbeitsgruppe für Byzantinische, and Osteuropäische Kunst des
Mittelalters. Ikone und frühes Tafelbild: Beiträge des IX. Kolloquiums der
Arbeitsgruppe für Byzantinische und Osteuropäische Kunst des Mittelalters der Sektion
Orient-und Altertumswissenschaften, gemeinsam veranstaltet mit dem Staatlichen
Lindenau-Museum zu Altenburg, 15.-17. Okt. 1984. Martin-Luther-Universität HalleWittenberg, 1988.
25
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
mülklerinden sağlanıyordu. Bu, devletin önemli bir masraf
kaleminden kurtulması anlama geliyordu. Toprak babadan oğula
intikal ediyor ve bu topraklar devredilemiyordu. VII. yüzyıl sona
ermeden Doğu Roma topraklarında yeni bir çiftçi-asker sınıfı
23
oluştu. Bu sınıf çağrıldıklarında silahlı ve donanımlı bir şekilde
göreve gitmeye hazır olmak durumundaydılar.
İslâm’ın Ortaya Çıkışı ve Malatya’nın Durumu:
Hicret, Doğu Roma İmparatorluğu’nun İran’a karşı
kazandığı zaferlerle aynı yıla denk gelmektedir. Herakleios, İran’ı
çok uzun mücadelelerden sonra yendiğinde, Hz. Muhammed
Arapların dini ve siyasi birleşmesinin temellerini atmaktaydı. Hz.
Peygambere tebliğ edilmiş olan Kur’an-ı Kerim önünde
durulması adeta imkânsız bir enerjiye sahipti. Bu enerji, Hz.
Muhammed önderliğinde Araplar arasında büyük bir heyecan
yarattı. Hz. Muhammed’in vefatını müteakip iki yıllık süre
zarfında bu enerji büyük bir muhacerete dönüştü. Bu fütühat
ruhunun ilk kurbanları eskinin büyük devletleri olan Roma
İmparatorluğu ve İran olacaktı. İlk dalga İran’a ulaştığında İran
derhal bu büyük kudret karşısında teslim oldu. Doğu Roma
İmparatorluğu ise biraz daha şanslıydı. Bu büyük kudret
karşısında yaklaşık on yıl dayanmaya çalıştı. Yüzyıllar boyunca
Roma-İran savaşları bu iki devleti de tükenme noktasına
getirmişti. Özellikle son mücadele can çekişmekte olan bu
geçmişin görkemli devletinin sonu manasına gelmekteydi. Sasani
Devleti tarih sahnesinden çekilirken Doğu Roma İmparatorluğu
geçmişte uyguladığı politikaların büyük bölümünü değiştirerek
varlığını uzunca bir süre korumayı başardı. Hz. Ömer döneminde
636 yılında Yermuk adlı mevkide Arap orduları ve Doğu Roma
23Georg Ostrogorsky, Bizans Tarihi., s.91; Harhoiu, Radu. Der römisch-byzantinische
Import des 6.-7. Jahrhunderts als ethnischer Indikator der siebenbürgerischen
Romanen. Verlag der Österreichischen Akademie der Wissenschaften, 2004; Nickel,
Heinrich L., Arbeitsgruppe für Byzantinische, and Osteuropäische Kunst des
Mittelalters. Ikone und frühes Tafelbild: Beiträge des IX. Kolloquiums der
Arbeitsgruppe für Byzantinische und Osteuropäische Kunst des Mittelalters der Sektion
Orient-und Altertumswissenschaften, gemeinsam veranstaltet mit dem Staatlichen
Lindenau-Museum zu Altenburg, 15.-17. Okt. 1984. Martin-Luther-Universität HalleWittenberg, 1988.
26
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
24
orduları karşı karşıya geldi. Sayıca çok üstün olmasına rağmen
Doğu Roma orduları büyük bir hezimete uğradı. Böylelikle
Suriye’nin kaderi belli olmuştu. Suriye’nin başşehri olan
Antiochia, Araplar tarafından zapt edildi. Araplar bu zaferden
sonra Kudüs’e yöneldi. Kudüs şehri Patrik Sophronios idaresinde
25
Araplara yaklaşık olarak iki yıl direndi. Ancak kuşatma çok
yıpratıcıydı. Şehrin dayanacak gücü kalmamıştı ve 638 yılında
teslim oldu. Bunu Doğu Roma Mezopotamya’sının ve
Armenia’nın çöküşü izledi. 640 yılında bu sefer Mısır eyaleti
muzaffer İslâm ordularına boyun eğmeğe mecbur kaldı.
İslâm’ın yükselişi Malatya açısından da son derece
önemliydi. Yaklaşık 600 yıldır Roma sınır şehri konumunda
bulunan şehir, İslâm’ın Anadolu’nun içlerine nüfuz etme
girişiminde kilit bir rol oynamaktaydı. İslâm orduları komutanı
Mesleme, 638 yılında Malatya’yı fethettikten sonra şehre askeri
birlikler yerleştirdi ve ardından şehrin yönetimini kendi atadığı
bir valiye bıraktı. Muaviye (661-680) bu kente gelerek bir süre
kaldı ve asker sayısını artırdı. Kenti İslâmlaştırmak gayesiyle Irak
ve Suriye’den Müslüman halkın bir kısmını getirerek Malatya’ya
yerleştirdi. Malatya bu şekilde, Doğu Roma İmparatorluğu’na
karşı yapılan yaz seferlerinin üssü durumuna getirilmiştir. Hz. Ali
ile Muaviye taraftarları arasındaki mücadeleler zamanında
Müslümanlar, Anadolu seferlerini ihmal ettiğinden fırsattan
yararlanan Doğu Roma İmparatorluğu Müslüman halkın ve
askerlerin çekilmiş olduğunu görerek Malatya’yı yeniden
zaptetti. Şehrin kalesini yıkarak büyük bir katliam
26
gerçekleştirdiler. Bu esnada İmparator II. Constans (641-688)
şehre Ermeni ve Nebati Hıristiyanlarından oluşan kalabalık bir
grup yerleştirdi. Bu yerleştirilen grupların içinde Romalıların da
olduğunu söylemek yanlış olmaz.
24 Mustafa Fayda, “Yermuk”, DİA, C.43, s.486; Ernst Honigmann, “Yermûk”, İA,
XIII, 400.
25 Barbara Hendrickx, "The “Abominatio Desolationis”, Standing in the Holy Place:
Remarks on the Conquest of Jerusalem and the ‘Pact’Between Muslims and
Christians." Acta Patristica et Byzantina 13.1 (2002): 165-176.
26 Murat Zengin, Malatya, s.22.
27
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Ancak Roma İmparatorluğu’nun şehri fethi uzun soluklu
olmadı. İslâm Devleti, kendi iç çekişmelerini bir kenara bırakıp
yeniden Emevi hanedanlığının çatısı altında toparlanmayı
başarınca tekrar Anadolu’nun içlerine doğru sefer düzenledi.
Hedefteki şehirlerden biri yeniden Malatya idi. Emevi
Hükümdarı Abdülmelik bin Mervan’ın iktidarı döneminde şehir
tekrar İslâm ordularının denetimine girdi. Bu sırada tarihler 714’ü
göstermekteydi. V. Konstantinus (741-775) dönemi ise Roma
İmparatorluğu için yeni bir dönemi müjdeliyordu. İmparator V.
Konstantinus çok sayıda dış sorunla uğraşmasına rağmen şehri
751 yılında ele geçirmeyi başardı. 751 yılı Malatya kuşatmasında
şehir hem yağmalanıp hem de halkın büyük bir kısmı Trakya
dolaylarına sürgüne gönderilmiştir. Elbette esasında bu
İmparatorun gerçekleştirdiği bilinçli hamlelerin yalnızca bir
27
ayağı idi. Çünkü İmparator bu bölgelerdeki nüfusu Trakya
dolaylarına yollayarak İmparatorluğun o dönem için en büyük
tehdidi olarak gördüğü Bulgarlara karşı bir set oluşturmak
istiyordu. Malatya ile birlikte Theodosiopolis (Erzurum) kenti de
bu devirde ele geçirilmiştir. Hem Malatya hem de Theodosiopolis
kentleri iki önemli sınır şehri olarak göze çarpmaktadır. Yine V.
Konstantinus devrinde İskenderiye’den gönderilen çok büyük bir
Arap donanması Kıbrıs yakınlarında yenilgiye uğratılmıştı. V.
Konstantinus devrine kısaca bakacak olursak İslâm ordularıyla
Romalılar arasında denge sağlanmış oluyordu. Artık büyük
savaşlardan ziyade daha çok küçük sınır çatışmaları belli bir
status que’ya kavuşmuştu. Ancak Roma’nın bu sınır kentlerini
uzun süre elinde tutamayacağı aşikârdı. Çünkü Roma ordusu her
zaman iki cepheli savaştan çekinmişti. Ayrıca İmparatorluğun
başkentine de yakın olması nedeniyle Bulgarlar tehdit algısında
birinci sırayı işgal ediyordu. Nitekim sadece yedi yıl sonra Arap
orduları yeniden Malatya önlerinde gözüktü. 70.000 kişilik
27 John Haldon & Hugh Kennedy, “The Arab-Byzantine Frontier in the Eighth and
Ninth Centuries, Military Organisation and Society in the Borderlans” ZRVI 19 (1980),
79-116.
28
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Abbasi ordusu şehri kolay bir biçimde zapt etmişti. Şehir yeniden
28
iskân edilmiş ve şehre bir camii kazandırılmıştır.
Pavlikanlar ve Malatya:
Roma İmparatorluğu tarihinde dini ayrılıklar her zaman
belirleyici rol oynamıştır. Tarih boyunca iki Roma İmparatorluğu
ve 476 sonrası Roma İmparatorluğu’na bakılacak olursa dini
tartışmalar devletin iç düzenini her zaman tehdit eder konuma
gelmiş; devleti zor duruma düşürmüştür. Tarihte bu tip dini
mücadelelerin İmparatorluğa zarar verdiği bilinmektedir.
Bunlardan biri de IX. Yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan
tasvirkırıcı hareket ve Pavlikanlar meselesidir. Pavlikanlar
tasvirlere karşı olan grubu temsil etmektedirler. Esasen
Pavlikanlar, Samosatalı Paulus'un takipçileri olarak bilinirler.
Kilisenin kurallarına ve tüm dogmatik geleneklerine karşı
çıkmışlar, bu nedenle de Roma İmparatorluğu tarafından sürekli
saldırıya uğramışlardır. Gördükleri baskı nedeniyle bir tür gizli
29
tarikat gibi hareket etmişlerdir.
Pavlikanların Roma İmparatorluğu’na karşı yaptıkları
eylemlerin temeline dünyevi iktidarın kötülüğü temsil ettiğine
dair görüşleri yatmaktadır. Malatya, Sivas ve bu hattın doğusunda
yaşayan Pavlikanlar hem Roma’nın siyasi hâkimiyetine hem de
kiliseye karşı muhalif tavırları münasebetiyle Roma açısından
30
sorun teşkil etmişlerdir. Pavlikanlar, zamanla egemen sınıfın ve
kilisenin sömürü ve baskılarına karşı dini, siyasi ve ekonomik bir
eşitlikçiliğe dayalı bir öğreti olarak değişime uğramıştır. Zaman
zaman Pavlikanlar’ın Roma yönetimiyle işbirliği içerisinde
olduğunu gösteren deliller mevcuttur. Buna en güzel örnek ikona
28 Murat Zengin, Malatya, s.22.
29 Johannes Friedrich, “Der ursprüngliche bei Georgios Monachos nur theilweise
erhaltene Bericht über die Paulikianer”. Druck der Akademischen Buchdruckerei von
F. Straub, 1896, s.87; Johann. Karl. Ludwig Gieseler, . "Untersuchungen über die
Geschichte der Paulikianer." Theolo-gische Studien und Kritiken, II (Hamburg, 1829)
s.89-98; Ter-Mĕkĕrttschian, Karapet. Die griechischen Quellen über die Paulikianer,
Inaugural-Dissertation... von Karapet Ter-Mekertchian, Hartmann und Wolf, 1893,
s.15-16 vd..
30 Werner, E. "Die Krise im Verhältnis von Staat und Kirche in Byzanz: Theodor von
Studion." Berliner Byzantinische Arbeiten 5 (1957): 113-33.
29
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
kırıcılık döneminde kiliseye karşı, ikonaları yasaklayan ve bunları
kırmaya girişen Roma yönetimiyle işbirliğidir. Ancak Roma
İmparatoru III. Mikhail (842-867) dönemi, tasvir kırıcılığa karşı
şiddetli saldırıların başladığı önemli bir dönem olarak göze
çarpmaktadır. Bu tarihte Pavlikanlar Roma İmparatorluğu’na
karşı Malatya Valisi Ömer bin Abdullah’a başvurarak sığınma
talep etmiştir. Ömer bin Abdullah bu teklifi kabul etmek suretiyle
Pavlikanları Malatya şehrine yerleştirmiştir. Her ne kadar talih
Pavlikanlardan yana gözükse de Abdullah, Roma’nın Pontus
eyaletinde yaptığı savaşı kaybederek şehit olmasının ardından
Roma orduları Malatya’yı zapt etmek suretiyle şehirdeki
Pavlikanların önemli bir kısmını kılıçtan geçirmiş, kalan kısmını
31
da Balkanlara sürmüştür. Şehir için belirsiz dönemler tekrar
başlamıştır. Malatya’nın kaderi yaklaşık 200 yıldır sürekli el
değiştirmekti. Bu makûs kader yine aynı şekilde yüzünü
gösterecekti. Abbasilerin X. Yüzyılda güç kaybetmesinden
yararlanan Doğu Roma İmparatorluğu bu kez Ermeni komutanlar
vasıtasıyla şehri kontrol altına almaya girişti. Nitekim bu
girişimleri 925 yılında Ermeni kökenli komutan Kourkouas
32
tarafından neticeye ulaştırıldı. Şehir bir kez daha Roma
İmparatorluğunun kontrolüne girmişti. Steven Runciman’a göre
bu dönem Doğu Roma İmparatorluğu’nun tekrar güç topladığı bir
33
dönemi ifade ettiği için Kourkouas’a ayrı bir parantez açmak
gerekmektedir. Özellikle 860 yılından sonra Doğu Roma
İmparatorluğu’nun gücü artmaya; buna mukabil Abbasilerin gücü
bir o kadar azalmaya başlamıştı. 912 yılına gelindiğinde ise
34
Arapları Doğu Fırat ve Torosların ötesinde tutmayı başarmıştı.
Roma gücünün artması, özellikle merkezi hükümetin birçok isyan
31 Grégoire, Henri, &Roger Goossens. "Byzantinisches Epos und arabischer
Ritterroman." Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft 88.3/4 (1934):
213-232.
32 Paul J. Alexander, "Secular biography at Byzantium." Speculum15.2 (1940): 194209.
33 Steven Runciman, The Emperor Romanus Lecapenus and His Reign: A Study of
Tenth-Century Byzantium. (1988) Cambridge, UK: Cambridge University Press. s.140.
34 Grégoire, Henri, and Roger Goossens. "Byzantinisches Epos und arabischer
Ritterroman." Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft 88.3/4 (1934):
213-232.
30
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ile karşı karşıya kaldığı Muktedir yönetimindeki Abbâsîler'in
zayıflaması ile daha da arttı. Halifeliğin çevresinde merkezi
otoritenin zayıflaması ile yarı bağımsız yerel hanedanların ortaya
çıkmasına neden oldu. Ayrıca Bulgar Çarı I. Simeon'un 927
yılında ölümünden sonra, Bulgarlar ile imzalanan barış anlaşması
İmparatorluğun dikkatini ve kaynaklarını Doğu'ya yöneltmesine
fırsat verdi. 925 yılında zaten İmparatorluğun bu gücü
hissedilmeye başlanmıştı. Öyle ki 925 yılına gelindiğinde
İmparator Romanos Lekapenos (920-944), Fırat'ın batı yakasında
bulunan Müslüman şehirlerden haraç isteyecek kadar kendini
güçlü hissetti. Reddettiklerinde, 926 yılında, Kourkouas
önderliğinde bir ordu sınırı geçti. Bu orduda Kourkouas’ın
kardeşi Theophilos ve Lykandos strategosu Mleh de mevcuttu.
Roma ordusu şehri ele geçirse de iç kaleyi ele geçiremediğinden
önemli bir miktar haracı kabul ederek Ermenistan taraflarına
sefere çıktılar. Emir Ebû Hafs’ın ölümünden sonra, Malatya’nın
Roma'ya olan bağlılığını kaldırdı. Saldırı ya da manevralar ile
şehri alma teşebbüsleri başarısız olduktan sonra, Malatya
platosunu çevreleyen tepelere kaleler inşa ettiler ve düzenli olarak
bölgeyi tahrip ettiler. 931 başlarında, Malatya halkı anlaşmaya
varmaya zorlandı. Malatya halkı vasal olacak ve Romalılara
askeri birlik vereceklerdi. 933 yılında, Kourkouas, Malatya
35
saldırısını yeniledi. Mûnis el-Muzaffer , etrafı çevrilmiş şehre
yardım için kuvvet yolladı; fakat çatışmaların sonucunda
Romalılar galip gelerek birçok esir aldılar ve Arap ordusu şehri
kurtaramadan geri döndü. 934 yılının başlarında 50.000 kişilik
olduğu rivayet edilen bir ordunun başında Kourkouas sınırı geçip,
36
Malatya’ya doğru yürüyüşe geçti.
Halife Ebû Mansûr
Muhammed el-Kâhir-Billâh’ın tahttan indirilişinden sonra ortaya
çıkan karışıklıklar nedeniyle hiçbir İslâm ülkesi Malatya’nın
37
yardımına gidemedi. Kourkouas, Samosata'yı tekrar ele geçirip,
Malatya’yı kuşattı. Kourkouas'ın yaklaştığı haberi ile birçok kişi
şehri terk etmişti. Kuşatma altında olan şehir açlığa daha fazla
35 İsmail Yiğit, “Mûnis el-Muzaffer”, DİA, C. XXXI, s.148.
36 Steven Runciman, Emperor Romanus Lecapenus, s. 141.
37 Mustafa Sabri Küçükaşçı, Kāhir-Billâh, DİA, C XXIV, s.172-173.
31
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
dayanamadı ve 19 Mayıs 934 günü şehir teslim oldu. Şehrin daha
önceki isyanlarından ihtiyatlı olan Kourkouas sadece Hristiyan ya
da Hristiyanlığa dönenlerin şehirde kalmasına izin verdi. Geri
kalanlar ise şehirden gönderildi. Malatya tamamen İmparatorluk
ile birleştirildi ve verimli topraklarının çoğu imparatorluk
mülküne devredildi. Bu, I. Romanos tarafından güçlü Anadolu
toprak sahibi aristokratların şehirlerin kontrolünü ele geçirmesini
engellemek için uygulanan bir politika idi. Ayrıca bu hareket aynı
zamanda, önemli sınır bölgelerinde, doğrudan imparatorluk
varlığının ve kontrolünün artmasına da hizmet etti. Şehir bu
tarihten sonra uzunca bir süre Doğu Roma İmparatorluğunda
kalmaya devam etti; ancak Türklerin gelişi şehrin kaderini
değiştirdi. Malatya, 1102 tarihinde Dânişmendli Gümüştegin
Gazi tarafından fethedilerek Türk hâkimiyetine alındı.
SONUÇ
Malatya, İmparator Tiberius’dan Gümüştekgin Gazi’ye
kadar olan yaklaşık bin yıllık süreçte, imparatorluğun en önemli
sınır kentlerinden birisi olmuştur. Şehir ilk ele geçirildikten sonra
12. Lejyon tarafından Doğu’ya ve Kafkas bölgesine yapılacak
sefer ve destek görevlerinde bir üs görevi yapmıştır.
İmparatorluğun gücünün zayıflaması ile birlikte şehir özellikle
VII. yüzyılın başlarından itibaren el değiştirmeye başlamıştır.
İmparatorluk her fırsatta şehri geri almak için önemli çabalar sarf
etmiştir. Bunun temel nedeni şehrin sadece bir sınır karakolu
olarak değil; farklı amaçlarla da kullanılmış olmasıdır. Şehir
coğrafi bakımdan Fırat Nehir havzasının orta kısmında, Anadolu
Yarımadası olarak nitelendirilen bölgenin Fırat nehri ile ayrılan
bölümünün hemen batısında yer almaktadır, bu nedenle stratejik
bakımdan önemli bir yerdedir. İşte bu sebepten ötürü Malatya
yeryüzü şekilleri ve iklim özellikleri itibarıyla tarih boyunca
önemli ticaret yollarının geçiş güzergâhında yer almıştır. İslâm’ın
yükselişi ile birlikte şehrin kaderi sürekli iki taraf arasında el
değiştirmek suretiyle değişmiş ancak önemini asla
kaybetmemiştir. Nihayet 1071 Malazgirt zaferinin ardından
geçen 30 yıllık bir süre sonunda şehir Türkler tarafından ele
geçirilmiş ve Türklerin ebedi yurtlarından birine dönüşmüştür.
32
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Böylelikle Roma İmparatorluğu’nun şehir üzerindeki hâkimiyeti
tamamen son bulmuştur.
KAYNAKÇA
AKÇADAĞ, Göknur, Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi
Süreçleri, Akra Kültür Sanat Ve Edebiyat Dergisi, 2016 (S.9),
s.185-206.;
ALEXANDER, Paul J. “Secular biography at
Byzantium.” Speculum, 15.2 (1940): 194-209.
ATKİNSON, Joseph. E., “Justinian and the Tribulations of
Transformation, “ Acta Classica, 43 (2000), 15-34
BARRETT, A. Anthony. “Annals 14.26 and the Armenian
Settlement of AD 60.” The Classical Quarterly 29.2 (1979): 465469.;
CASTİGLİONE, Ladislas. “Diocletianus und die
Blemmyes.” Zeitschrift für ägyptische Sprache und
Altertumskunde 96.1 (1970): 90-103;
ERRİNGTON, R. Malcolm. “Church and state in the first
years of Theodosius I.” Chiron 27 1999: 21-72.
EVANS, James Allan Steven, “The Age of Justinian: the
Circumstances of Imperial Power”, Routledge.2005
FAYDA, Mustafa “Yermuk”, DİA, C.43, s.486;
FORD, Michael. “The coin hoards of late Roman/early
Byzantine Egypt from the reform of Diocletianus to the reform of
Anastasius, AD 294-491.” The Numismatic Chronicle (1966-)
(2000): 335-367.
FRENCH, David, “Cappadocia and the Eastern Limes:
Aspects of Romanisation at Amaseia in Cappadocia.” The
Defence of the Roman and Byzantine East, BAR International
Series 297 (1986): 277-285.
FRİEDRİCH, Johannes Der ursprüngliche bei Georgios
Monachos nur theilweise erhaltene Bericht über die Paulikianer,
Druck der Akademischen. Buchdruckerei von F. Straub, 1896.
GİESELER, Johann Karl Ludwig, “Untersuchungen über
die Geschichte der Paulikianer.” Theolo-gische Studien und
Kritiken, II (Hamburg, 1829) 89 (1829).
33
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
GÖMEÇ, Saadettin Yağmur, Türk Hun Tarihi, Berikan
Yayınevi, 2. Basım, Ankara 2018.
GREATREX, Geoffrey. “Dukes of the eastern frontier.”
Bulletin of the Institute of Classical Studies 50.S91 (2007): 8798.
HAHN, Ludwig. “VIII. Ueber das Verhältnis von Staat und
Schule in der römischen Kaiserzeit.” Philologus 76.1-4 (1920),
s.176-191.
HALDON, John “Economy and Administration: how did
the Empire work.” The Cambridge Companion to the age of
Justinian, M. Maas ed., Cambridge (2005): 28-31.
HALDON, John-HUGH Kennedy, “The Arab-Byzantine
Frontier in the Eighth and Ninth Centuries, Military Organisation
and Society in the Borderlans” ZRVI, 19 (1980), 79-116.
HALDON, John, Bizans Tarih Atlası (Çev. Ali Özdamar),
Kitap yayınevi, İstanbul, 2007
HARHOİU, Radu. Der römisch-byzantinische Import des
6.-7.
Jahrhunderts
als
ethnischer
Indikator
der
siebenbürgerischen Romanen. Verlag der Österreichischen
Akademie der Wissenschaften, 2004.
HARTMANN, Richard. “Zum Thema: Minaret und
Leuchtturm.” Der Islam; Zeitschrift für Geschichte und Kultur
des Islamischen Orients, 1 (1910): 388.
HENDRİCKX, Barbara “The “Abominatio Desolationis”,
Standing in the Holy Place: Remarks on the Conquest of
Jerusalem and the ‘Pact’Between Muslims and Christians.” Acta
Patristica et Byzantina 13.1 (2002): 165-176.
HERMANN, Peter, Die geschichtliche Litteratur über die
römische Kaiserzeit bis Theodosius I und ihre Quellen. Vol. 1.,
BG Teubner, 1897.
HONİGMAN, Ernest, Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı
(Çev.Fikret Işıltan), İstanbul Üniv Yay. İstanbul, 1970
HONİGMANN, Ernst, “Yermûk”, DİA, XIII, 400.
İznik, Erkan “İmparator Diocletianus’ un.” Tavan (En
Yüksek) Fiyatlar Fermanı”“Edictum de Pretiis RerumVenalium”
Ankara üniversitesi Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü
Araştırmaları Dergisi 30.49 (2011): 97-130.;
34
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
KARAPET, Ter-Mĕkĕrttschian, Die griechischen Quellen
über die Paulikianer, Inaugural-Dissertation, Hartmann und
Wolf, 1893.
KAYA, Mehmet Ali, Anadolu'da Roma Eyaletieri: Sınırlar
ve Roma Yönetimi, Tarih Araştırmaları Dergisi, C.24, S.38,
2005, Ankara,
LONG George-MARCUS Aurelius Thoughts of the
Emperor Marcus Aurelius Antoninus. H. Altemus, 1899.
NICKEL, Heinrich L., “Arbeitsgruppe für Byzantinische,
and Osteuropäische Kunst des Mittelalters. Ikone und frühes
Tafelbild: Beiträge des IX. Kolloquiums der Arbeitsgruppe für
Byzantinische und Osteuropäische Kunst des Mittelalters der
Sektion Orient-und Altertumswissenschaften, gemeinsam
veranstaltet mit dem Staatlichen Lindenau-Museum zu
Altenburg”, 15.-17. Okt. 1984. Martin-Luther-Universität HalleWittenberg, 1988.
NISSEN, Theodor. “Zu den ältesten Fassungen der
Legende vom Judenknaben.” Zeitschrift für französische Sprache
und Literatur H., 7/8 (1939): 393-403.;
PARKER, S. Thomas. “Roman legionary fortresses in the
East.” Occasıonal Papers-Socıety of Antiquaries of London
(2000): 121-138.;
ROSENBERG, Arthur. “Ein Dokument zur Reichsreform
des Kaisers Gallienus.” Hermes 55.H. 3 (1920): 319-321.
ROUECHÉ, Charlotte, “The Function of the Governor in
Late Antiquity: Some Observations, “Antiquité Tardive 6 (1998):
31-36.
RUNCIMAN, Steven, The Emperor Romanus Lecapenus
and His Reign: A Study of Tenth-Century Byzantium. Cambridge,
UK: Cambridge University Press, 1988.
SPECK, Paul. Beiträge zur Thema, Byzantinische
Feindseligkeit gegen die Juden im frühen siebten Jahrhundert:
nebst einer Untersuchung zu Anastasios dem Perser. Vol. 6.,
Rudolf Habelt, 1997.
STRABO, The Geography of Strabo, Book XI, 2, 1928.
35
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
TAKMER, Burak-BAZ, Ferit. “Legio XII Fulminata’da
optio olarak Askerlik Yapmış Olan C. Iulius’ un Mezartaşı.”,
2017, PHILIA 3: 176-187.
TRAPP, Erich. Lexikon zur byzantinischen Gräzität
besonders des 9.–12. Jahrhunderts, 4. Faszikel. Verlag der
Österreichischen Akademie der Wissenschaften, 2001.
VOETTER, Otto. Die Münzen der römischen Kaiser,
Kaiserinnen und Caesaren von Diocletianus (284) bis Romulus
(476):
Katalog der
hinterlassenen
Sammlung
und
Aufzeichnungen des Herrn Paul Gerin Buchdruckereibesitzer &
Mitglled der Wiener numismatischen Gesellschaft. P. Gerin,
1921.
WERNER, Ernst. “Die Krise im Verhältnis von Staat und
Kirche in Byzanz: Theodor von Studion.” Berliner byzantinische
Arbeiten 5 (1957):
WICKHAM, Chris “The Other Transition: From Ancient
World to Feudalism.” P&P, 103 (1984), 3-36.
WICKHAM, Chris, Framing the Early Middle Ages
Europe and the Mediterranean 400-800, Oxford: Oxford
University Press, 2005.
ZENGİN,
Murat,
İlhanlılar-Eratnalılar-Memluklar
Dönemi Malatya (1295-1401), Malatya Kitaplığı Yayınları,
Malatya.
İnternet Kaynakları:
https://placeduluxembourg.wordpress.com/2015/02/20/mil
itary-civil-administration-taxes-politics-and-economics-of-theroman-republic-and-empire/, erişim tarihi: 26.11.2018.
https://www.azernews.az/culture/91386.html erişim tarihi
10.10.2018
36
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
İYÂZ B. GANM VE MALATYAʼNIN FETHİ
Doç. Dr. Mahmut KELPETİN
İyâz b. Ganm, Kureyş kabilesinin bir kolu olan Hâris b.
Fihrʼe mensuptu.
1
Doğum tarihi bilinmeyen İyâzʼın altmış
2
yaşında vefat etmesinden hareketle hicretten kırk yıl kadar önce
doğduğu tahmin edilmektedir (Miladi 582). Müslüman olmadan
önceki adı, Abdüganmʼdı. İsim ve künyesinin benzerliği
3
4
nedeniyle Ebû Saʿd (Saʿîd) olarak da bilinen amcası İyâz b.
5
Züheyr ve kendisinden hadis rivayet eden İyâz b. ʿAmr el-Eşʿarî
ile karıştırılmaktadır.
6
Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi
1 İbn Saʿd, et-Tabakâtü’l-kübrâ (nşr. Ali Muhammed Ömer), IX, 402; İbn Abdülber,
el-İstîʿâb fî maʿrifeti’l-ashâb (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), III, 1234; Buhârî, etTârîhuʼl-kebîr (nşr. Muhammed Abdülmuʿîd Han), VI, 444.
2 İbn Saʿd, et-Tabakât, IX, 402; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd (nşr. Beşşâr Avvâd
Maʿrûf), I, 196; İbn Abdülber, el-İstîʿâb, III, 1234.
3 Belâzürî, Ensâbü’l-Eşrâf (nşr. Süheyl Zekkâr-Riyâd ez-Ziriklî), I, 226.
4 İbn Saʿd, et-Tabakât, III, 417.
5 İbn Saʿd, et-Tabakât, III, 386; Halîfe b. Hayyât, Kitabüʼt-tabakât (nşr. Süheyl
Zekkâr), s. 65.
6 İbn Asâkir, Târîhu medîneti Dımaşk (nşr. Muhibbüddin Ebû Saʿîd Ömer b. Garâme
el-Amrevî), XLVII, 251; Zehebî, Siyeru aʿlâmi’n-nübelâʾ(nşr. Şuayb el-ArnaûtHüseyin el-Esed), IV, 138; İbn Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fî temyîzi’s-sahâbe (nşr.
nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd-Ali M. Muavvaz), IV, 630; Asri Çubukçu, “İyâz b.
Ganm”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), XXIII, 498.
37
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Kaynaklarda İyâz b. Ganmʼin çocukluğu, gençliği ve
müslüman olmadan önceki hayatı hakkında bilgi yoktur. Cesur,
yiğit ve heybetli bir kumandan olarak bilinen İyâz b. Ganmʼin
İslâmiyetʼi kabul etmesiyle ilgili ise iki farklı rivayet
bulunmaktadır: İlkine göre erken dönemde müslüman olan İyâz,
II. Habeşistan hicretine katılmış; Hz. Peygamber ile birlikte
Bedir, Uhud ve Hendek başta olmak üzere bütün gazvelere iştirak
7
etmişti. Diğer rivayete göre İyâz, Hudeybiye Anlaşmasıʼndan
8
önce İslâmiyetʼi benimsemiş ve buna katılmıştı.
İyâz b. Ganm, müslüman olduktan sonra, babasının adı olan
Abdüganm isminden hoşlanmadığı için “İyâz b. Ganm” adını
9
kullandı. Yine İyâzʼın hicretin 7. Yılında (629) “Kâfir kadınları
10
nikâhınızda tutmayın” (el-Mümtehine 60/10) âyetinin nâzil
olması üzerine İslâmiyetʼi kabul etmeyen Ebû Süfyânʼın kızı
Ümmü Harbʼten ayrıldığı ve ödediği mehri de geri aldığı rivayet
11
edilmektedir.
İyâz b. Ganmʼin Hz. Peygamber dönemindeki diğer
faaliyetleri hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Allah Resûlüʼnün
vefatından sonra iktidar vazifesini üstlenen Hz. Ebû Bekir
döneminde ilk olarak irtidad hareketlerinin bastırılmasında Hâlid
b. Velîdʼe verdiği destek önemlidir. Yine İyâz b. Ganm, Yemâme
savaşından sonra Hâlid ile birlikte Irak bölgesinin fethinde askerî
görevler üstlendi. Başkomutanlığını Hâlid b. Velîdʼin yaptığı bu
cephede müslümanlar bölgenin fethine aşağı bölgelerden; İyâz b.
7 İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 629-630.
8 İbn Saʿd, et-Tabakât, IX, 402.
9 Belâzürî, Fütûhüʼl-büldân, s. 171.
10 Ey iman edenler! Mü'min kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan
edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz onların inanmış kadınlar
olduklarını anlarsanız, onları kafirlere geri göndermeyin. Çünkü müslüman hanımlar
kafirlere helal değillerdir. Kafirler de müslüman hanımlara helal olmazlar. Mehir
olarak harcadıklarını onlara (kocalarına geri) verin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde,
bu kadınlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Müşrik karılarınızın nikahlarına
tutunmayın. (Zira bu nikahlar ortadan kalkmıştır.) Onlara harcadığınız mehri,
(evlendikleri kafir kocalarından) isteyin. Kafirler de (İslâm'ı kabul eden ve sizinle
evlenen eski hanımlarına) harcamış oldukları mehri (sizden) istesinler. Bu, Allahʼın
hükmüdür. O, aranızda hüküm veriyor. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet
sahibidir.
11 Vâkıdî, el-Megâzî (nşr. Marsden Jones), II, 633; İbn Saʿd, et-Tabakât, X, 13.
38
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Ganm komutasındaki birlikler de ayrı bir plan çerçevesinde
Irak’ın üst bölgelerinden başlayacaktı. Daha sonra iki ordu
12
Hîreʼde bir araya geleceklerdi. İyâz, emrindeki İslâm ordusu ile
birlikte Yemâmeʼden Dûmetülcendel’e doğru hareket etti. Ancak
Behrâ, Kelb, Gassân, Tenûh ve Decâim kabilelerinden meydana
gelen güçlü bir orduyla karşılaşınca zor anlar yaşadı ve yardım
istedi (13/634). Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, Hâlid b. Velîd’i
Dûmetülcendel’e
13
sevketti. Bir müddet sonra buraya ulaşan
14
Hâlid, İyâz’la birlikte Dûmetülcendelʼi ele geçirdi.
İyâz b. Ganm, Hz. Ömer döneminde de askerî görevlerini
devam ettirdi. Hâlid b. Velîd’in yerine bu bölgedeki orduların
başkumandanlığına getirilen amcasının oğlu veya yeğeni
15
Ebû
16
Ubeyde b. Cerrâh kumandasında Suriye bölgesinin fetihlerine
iştirak etti. Rivayete göre İyâz b. Ganm, Bizansʼa karşı
gerçekleştirilen Fihl savaşında (13/635) yayaların başına
komutan olarak tayin edilmişti. Yermük savaşında (15/636) beş
17
komutandan biri olarak görev yapmıştı.
Diğer yandan
Kâdisiyeʼde Sâsânîlerʼle mücadele eden Saʿd b. Ebû Vakkâsʼın
yardım istemesi üzerine de Ebû Ubeyde tarafından bin kişilik bir
destek kuvvetinin başında buraya gönderilmişti. (15/636).
18
12 Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk (nşr. Muhammed Ebüʼl-Fadl İbrahim), III, 343,
346-347; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 356; İbn Kesîr, el-Bidâye, IX, 511.
13 Dûmetülcendel, Kuzey Arabistan’da Hicaz Suriye kervan yolu üzerinde bulunan
eski bir ticaret merkezidir. bkz. Ahmet Güner, “Dûmetülcendel”, DİA, X, 1.
14 Taberî, Târîh, III, 378-379; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fîʼt-târîh (nşr. Ömer ʿAbdüsselâm
Tedmurî), II, 367-368; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. thk. ʿAli Şîrî), IX, 530531.
15 Zührîden gelen rivayette İyâzʼın Ebû Ubeydeʼnin dayısı veya amcasının oğlu
“ أو ابن ع َّمه،”فاستخلف خالَه
(Buhârî, et-Târîhuʼl-kebîr, VI, 444) olduğu öne
َ
sürülmektedir. Ancak Ebû Ubeydeʼnin annesinin Ümeyme bint Ganm b. Câbir b.
Abdüluzzâ b. ʿÂmire b. ʿUmeyre b. Vedîʿa b. Hâris b. Fihr (Belâzürî, Ensâbü’leşrâf, XI, 67) olduğu dikkate alındığında bunun doğru olmadığı anlaşılmaktadır.
Diğer yandan Ebû Ubeydeʼnin dedesi Cerrâh ile İyâzʼın babasının dedesi Rebîʿa
kardeş olduğu için amcasının oğlu ifadesi daha uygun düşmektedir. Karşılaştırma
için bkz. Halîfe b. Hayyât, et-Tabakât, s. 65.
16 Buhârî, et-Târîhuʼl-kebîr, VI, 444; Taberî, Târîh, IV, 288.
17 Asri Çubukçu, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXIII, 498.
18 Taberî, Târîh, III, 572.
39
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Yermük zaferiyle Suriye bölgesinin fethini gerçekleştiren
müslümanların yeni hedefi, Filistin şehirleri oldu. İyâz b.
Ganmʼin de içinde yer aldığı Ebû ʿUbeyde komutasındaki İslâm
ordusu, Kınnesrîn ve çevresini fethettikten sonra Filistinʼe geldi
ve Hristiyanların kutsal merkezi olan Kudüsʼü ele geçirdi
(17/638). Daha sonra İyâz, Ebû Ubeyde tarafından öncü
birliklerin komutanı olarak Halepʼin fethi ile görevlendirildi.
Halep üzerine yürüyen İyâz, önce şehrin dışında “Hâdıru Haleb”
denilen yerde yaşayan Tenûh ve diğer bazı Arap kabilelerini itaat
altına aldı. Daha sonra şehri muhasara etti. Ancak şehir halkı çok
uzun süre direnemedi; canlarına, mallarına ve surlarla, binalarına
dokunulmaması şartıyla sulh ve eman verilmesini istedi. İyâz b.
Ganm de cizye vermeye râzı olmaları üzerine onların isteklerini
19
kabul etti ve bir antlaşma yaptı (17/638). Ancak Halep halkı,
verdiği sözü tutmadı ve bir süre sonra anlaşmayı bozdu. Bunun
üzerine İyâz b. Ganm, Habîb b. Mesleme ile tekrardan buraya
20
geldi ve şehir halkıyla eski anlaşma üzerinden yeniden anlaştı.
Bundan sonra İyâz b. Ganm, Antakya, Kurûs, Menbic, Raʿbân ve
Dülükʼü içine alan şehirlerin fethine de öncü kuvvet olarak iştirak
21
etti ve halklarıyla anlaşma yaparak onların itaatini sağladı.
Böylece müslümanlar, Suriye bölgesinin Fırat nehrine kadar olan
kısmını kontrol altına aldılar.
22
Suriye valisi Ebû Ubeydeʼnin “tâûnu Amvâs” diye anılan
veba salgınında vefat etmeden önce kendi yerine İyâz b. Ganmʼi
vekil olarak atamasından sonra İyâzʼın idarî sorumluluğu da
başlamış oldu (18/639).
23
Hz. Ömer de “Ebû Ubeydeʼnin
19 Tâlib Yâzîcî, “Halep”, DİA, XV, 240.
20 Belâzüri, Fütûh, s. 170, 171, 172.
21 Belâzüri, Fütûh, s. 174-175, İbnüʼl-Esîr, el-Kâmil, II, 326.
22 İbn Saʿd, et-Tabakât, III, 264; Halîfe b. Hayyât, et-Tabakât, s. 65, 138.
23 İbn Saʿd, et-Tabakât, V, 95; Buhârî, et-Târîhuʼl-kebîr, VI, 444; Belâzüri, Fütûh, s.
163.
40
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
24
atadığını değiştirmem” diyerek İyâzʼı Humus, Kınnesrîn ve el25
Cezîre valiliğine getirdi ve bölgenin fethiyle görevlendirdi.
İyâz b. Ganm, şaban ayının ortasında 5000 kişiyle birlikte
el-Cezîreʼye doğru hareket etti. Bu ordunun öncü kuvvetlerine
Meysere b. Mesrûk el-Absî, sağ kanadına Saʿîd b. Âmir b.
Hizyem el-Cumahî, sol kanadına Safvan b. Muʿattal kumanda
26
etmekteydi.
İyâz komutasındaki müslümanlar ilk olarak
Rakkaʼya geldi ve şehri muhasara etti. Beş altı gün süren
kuşatmanın ardından Rakka, barış yoluyla ele geçirildi
27
(18/639).
Daha sonra İyâz, Harranʼa yöneldi.
28
Baceddâ
29
mevkiinde konaklayan İyâz, öncü kuvvetlerini Harranʼa sevk
etti. Ancak şehir halkı İyâzʼın dışında kimseye şehrin kapılarını
açmayacaklarını söyledi. Bunun üzerine Harranʼa gelen İyâz,
30
Harrânîlerʼden (Harnânîler) bir elçiyle görüştü. Elçi, İyâzʼdan
öncelikle Ruhâʼya gitmesini; onlarla anlaşması halinde
31
kendilerinin de anlaşacağını söyledi. Bu gelişme üzerine İyâz da
Ruhâʼya yöneldi.
32
Şehir halkı müslümanlara bir müddet
direndiyse de sonunda barış yapmaya razı oldular (18/639).
33
24 İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 630. Benzer bir rivayet için bkz. İbn Saʿd, et-Tabakât, V,
95.
25 Belâzüri, Fütûh, s. 200; Yâkût el-Hamevî, Muʿcemü’l-büldân, II, 136; İbnüʼl-Esîr,
el-Kâmil, II, 357.
26 Yâkût el-Hamevî, Muʿcemü’l-büldân, II, 136.
27 Belâzüri, Fütûh, s. 201.
28 Bir başka rivayete göre İyâz, Ruhâ (Urfa)ʼya hareket etti. (18/639). bkz. Belâzüri,
Fütûh, s. 202
29 Reʾsülʿayn ve Rakka arasında büyük bir köydür. bkz. Yâkût el-Hamevî, Muʿcemü’lbüldân, I, 313.
30 Milâttan önce III. binyıldan milâttan sonra XIII. yüzyıl ortalarına kadar varlıklarını
sürdüren Harranlı putperestlerdir. Yerleşim merkezleri olan Harran’a nisbetle
komşularının Harrânîler adını verdiği topluluk, İslâmî kaynaklarda bu isimle,
ayrıca Harnânîler ve Harbânîler şeklinde zikredilir. bkz. Şinasi Gündüz,
“Harrânîler”, DİA, XVI, 240.
31 İbn İshakʼa göre İyâz b. Ganm, önce Harran halkı ile daha sonra da Ruha halkı ile
anlaşma yaptı. bkz. Taberî, Târîh, IV, 53.
32 Diğer yandan İyâzʼın Rakkaʼdan Harranʼa gelmesinden sonra halkın şehri terk ettiği
ve Ruhâʼya gittiği rivayet edilmektedir. bkz. Belâzüri, Fütûh, s. 203.
33 Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, I, 197.
41
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Ruhâʼnın ele geçirilmesinden sonra Harran halkı da
Ruhâʼda yapılan anlaşma şartlarına göre müslümanlarla barış
yaptı ve şehri savaşsız olarak teslim etti. Daha sonra İyâz, Safvân
b. Muʿattâl ile Habîb b. Meslemeʼyi Sümeysâtʼa (Samsat)
yolladı.
34
Ardından kendisi de buraya geldi ve şehir halkıyla
35
Ruhâlılarʼın kabul ettiği şartlara göre anlaşma yaptı.
Sümeysâtʼın fethinden sonra İyâz b. Ganm komutasındaki
müslümanlar, Serûc (Suruç), Reʾsükeyfâ
36
ve Arzu’l-beyzâʼya
37
yöneldiler. Buraları savaş yoluyla ele geçiren İyâz, kalelerdeki
halk ile Ruhâʼdaki şartlara göre antlaşma yaptı. Ancak Sümeysât
halkının antlaşmayı bozduğunu öğrenince geri döndü ve burayı
fethetti. Bu esnada Ruhâ halkının da anlaşmayı ihlal ettiğinden
haberdar oldu. Bunun üzerine Ruhâʼya yürüdü ve şehri tekrar ele
geçirdi. Daha sonra Fırat’ın etrafındaki küçük köyleri fethetti ve
Aynülverdeʼye (Resüʼl-ʿayn) geldi. Şehir halkı mukavemet
edemeyeceğini anlayınca eman diledi. Böylece İyâz burayı da ele
38
geçirdi.
İyâz b. Ganm, Sümeysâtʼın fethinden sonra Habîb b.
Meslemeʼyi Malatyaʼnın fethiyle görevlendirdi. Habîb,
39
Malatyaʼya kadar ilerledi ve şehri savaşla (anveten) ele geçirdi.
(18/639) Ancak bir süre sonra şehir halkı anlaşma şartlarını ihlal
etti. Bunun üzerine Suriye valiliğine tayin edilen Muâviye b. Ebû
Süfyân, Habîbʼi tekrar Malatya üzerine gönderdi ve şehir savaş
yoluyla yeniden ele geçirildi. (35/655-56) Böylece hem Bizansʼın
askerî üssü olması hem de müslümanların Bizans ile yaptıkları
mücadelelerde ordunun güzergâhında önemli bir geçiş noktasında
bulunması sebebiyle
40
stratejik öneme haiz Malatya, tekrar
34 İyâzʼın Ebû Mûsâ el-Eşʿarî ile birlikte buraları fethettiği de rivayet edilmektedir.
bkz. Hayyât, Târîh, s. 139; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, I, 197.
35 Belâzüri, Fütûh, s. 203.
36 Harrân yakınlarında bir yerdir. bkz. Yâkût el-Hamevî, Muʿcemü’l-büldân, III, 14.
37 Kudâme b. Caʿfer, Kitâbüʼl-Harâc ve sınâʿat (sanʿat) (nşr. Muhammed Hüseyin ezZebîdî), Bağdat 1402/1981, s. 313; Yâkût el-Hamevî, Muʿcemü’l-büldân, III, 14.
38 Belâzüri, Fütûh, s. 200-204.
39 İbnüʼl-Esîr, el-Kâmil, II, 359.
40 Belâzürî, Fütûh, s. 216;
42
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
kontrol altına alınmış oldu. Bununla birlikte şehirde uzun süreli
bir istikrar sağlanamamıştır. İki taraf arasında uzun süre devam
41
eden mücadele nedeniyle Malatya şehri, sık sık el değiştirmiştir.
Diğer rivayete göre Yermük savaşının komutanlardan biri
olan İyâz b. Ganm, savaş sonunda mağlup olan düşman
askerlerini takip etmek üzere yola çıktı. Malatyaʼya kadar gelen
İyâz, şehir halkının cizye ödemeyi kabul etmesi üzerine onlarla
anlaşma yaparak geri döndü. Bu gelişmeden haberdar olan Bizans
İmparatoru Herakleios, Malatyaʼya asker gönderdi ve şehri
42
yaktırdı. (15/636) İkinci rivayete göre şehrin daha erken ve
savaş olmadan fethedildiği anlaşılmaktadır.
Malatyaʼnın fethiyle ilgili iki farklı rivayet tetkik
edildiğinde ortaya çıkan esas problem ve izah edilmesi gereken
durum, şehrin ne zaman fethedildiğidir. Genel kabul edilen
rivayete göre İyâz, bu bölgenin fethiyle görevlendirilmişti. İlk
rivayete göre İyâz, el-Cezîre bölgesinin fethi kapsamında önce
Ruha/Harrân ve Sümeysâtʼı sonrasında da Malatyaʼyı ele
geçirmiştir. Bölgenin coğrafî durumu dikkate alındığında
rivayetlerdeki malumatın da buna uygun olduğu görülmektedir.
Bu nedenle Malatya fethinin, el-Cezîre bölgesi fethi kapsamında
gerçeklemiş olması daha makul olmalıdır. Diğer yandan ikinci
rivayetten İyâzʼın Malatyaʼyı el-Cezîre fethinden önce ve
Yermük harbinden hemen sonra ele geçirdiği anlaşılmaktadır.
Buradaki en önemli problem, İyâz komutasındaki müslümanların
yol güvenliğini dikkate almayıp fethin genel politikasına aykırı
davranmaları olmuştur. Çünkü bu rivayete göre İyâz, henüz
müslümanların kontrolüne girmemiş ve Anadolu-Suriye
topraklarını birbirine bağlaması itibariyle stratejik bir öneme
sahip el-Cezîre bölgesinin fethinden önce Malatya’ya gelmiş ve
şehri ele geçirmiştir.
Fetihlere devam eden İyâz b. Ganm, Malatyaʼnın fethinden
sonra el-Cezîre bölgesinde yer alan Aynülverde, Dârâ, Habur,
Serûc, Karkîsiyâ, Nusaybin (Nasîbîn), Sincar, Âmid (Diyarbekir),
41 İbnüʼl-Esîr, el-Kâmil, II, 359; Göknur Göğebakan, “Malatya”, DİA, XXVII, 469.
42 Taberî, Târîh, III, 572; İbn Hibbân, es-Sîretü’n-nebeviyye ve ahbârü’l-hulefâ, II,
466; Teymî, Kitâbüʼl-mebʿas veʼl-meğâzî, II, 819.
43
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Meyyâfârikîn (Silvân), Mardin, Erzen, Derbe, Bitlis, Hılât
(Ahlat) ve Besni (Behisni) gibi yerleri İslâm topraklarına dâhil
ettiler. Böylece 18-20 (639-641) yılları arasında düzenlenen bu
seferler neticesinde el-Cezîre bölgesinin hemen hemen tamamı
43
İslâm topraklarına katılmış oldu.
el-Cezîre fetihlerini tamamlayan İyâz, Rakkaʼya döndü.
Burada Hz. Ömerʼden yaptığı başarılı hizmetlerden dolayı
kendisini öven bir mektup aldı. Ayrıca Hz. Ömer, İyâzʼdan yerine
güvenilir birini bıraktıktan sonra Suriyeʼye dönmesini ve hastalığı
bulunan Yezîd b. Ebû Süfyanʼın vefatı halinde idareyi
üstlenmesini istedi. Verilen emri yerine getiren İyâz, Rakkaʼdan
44
hareket edip Humusʼa geldi. Ancak orada hastalandı ve altmış
45
46
iki yaşında vefat etti (20/641).
İyâz b. Ganm, devletteki büyük imkân ve yetkilerine
rağmen mütevazı bir hayat yaşadı. İnfak etmeyi seven İyâz, kendi
malından ihtiyaç sahiplerine ihsanlarda bulunurdu. Meselâ yanına
gelen ve “yiyecek bir şeyimiz yok” diyen kölesine üzerindeki
elbiseyi çıkarıp vermek istemesi bunu teyit etmektedir. Yine vali
olarak atandığında yetki ve nüfuzu sebebiyle mal ve memuriyet
isteyen yakın çevresinden bazı kimselere “devletin bir kuruşuna
ihanet etmektense testere ile biçilmeyi tercih ederim” diyerek
bunu reddetmesi onun son derece dürüst ve güvenilir bir kişi
47
olduğunu göstermektedir.
Cömert kişiliğiyle tanınan ve “zâdüʼr-rükb (râkib)” sıfatı ile
48
anılan İyâz,
kendisine yetecek kadar azığı yakınları ile
paylaşan, ikram edecek bir şey bulamadığında bindiği deveyi
kesmekten kaçınmayan bir kimseydi.
49
Savaşlarda payına düşen
43 Belâzüri, Fütûh, s. 200-204. Ayrıca bkz. Taberî, Târîḫ, IV, 101; Asri Çubukçu, “İyâz
b. Ganm”, DİA, XXXIII, 498-499.
44 Asri Çubukçu, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXIII, 498.
45 Belâzüri, Ensâb, XI, 74.
46 İbn Saʿd, et-Tabakât, IX, 402; Halîfe b. Hayyât, et-Tabakât, s. 65.
47 İbn Saʿd, et-Tabakât, V, 95-97.
48 İbn Ebû Âsım, el-Âhâd ve’l-mesânî, II, 153.
49 Ebû Nuaym el-İsfahânî, Maʿrifetü’s-sahâbe (nşr. Âdil b. Yûsuf el-Azâzî), IV, 2162;
İbn Asâkir, Târîhu medîneti Dımaşk, XLVII, 281.
44
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ganimetleri paylaştırdığı için vefat ettiğinde geriye iki at ve bir
deveden başka bir şey bırakmamıştı.
50
KAYNAKLAR
BELÂZÜRÎ, Ahmed b. Yahyâ, Ensâbü’l-eşrâf (nşr. Süheyl
Zekkâr-Riyâd ez-Ziriklî), I-XIII, Beyrut 1417/1996.
BELÂẐÜRÎ, Ahmed b. Yahyâ, Fütûhu’l-büldân (trc.
Mustafa Fayda), İstanbul 2013.
BUHÂRÎ, Muhammed b. İsmâil, et-Târîhuʼl-kebîr (nşr.
Muhammed Abdülmuʿîd Han), I-IX, Haydarâbâd ts.
ÇUBUKÇU, Asri, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXIII, 498-499.
EBÛ NUAYM EL-İSFAHÂNÎ, Ahmed b. Abdillâh,
Maʿrifetü’s-sahâbe (nşr. Âdil b. Yûsuf el-Azâzî), I-VI, Riyad
1419/1998.
GÖĞEBAKAN, Göknur, “Malatya”, DİA, XXVII, 468469.
GÜNDÜZ, Şinasi, “Harrânîler”, DİA, XVI, 240.
GÜNER, Ahmet, “Dûmetülcendel”, DİA, X, 1-2.
HALÎFE B. HAYYÂT, Kitabüʼt-tabakât (nşr. Süheyl
Zekkâr), Beyrut 1414/1993.
HATÎB EL-BAĞDÂDÎ, Ebû Bekr Ahmed, Târîhu Bağdâd
(nşr. Beşşâr Avvâd Maʿrûf ), I-XVI, Beyrut 1422/2001.
İBN ABDÜLBER EN-NEMERÎ, Ebû Ömer, el-İstîʿâb fî
maʿrifeti’l-ashâb (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî), I-IV, Beyrut
1413/1992.
İBN ASÂKİR, EBÜ’L-KÂSIM, Târîhu medîneti Dımaşk
(nşr. Muhibbüddin Ebû Saʿîd Ömer b. Garâme el-Amrevî), ILXXX, Beyrut 1415-1421/1995-2001.
İBN EBÛ ÂSIM, Ebû Bekr Ahmed, el-Âhâd ve’l-mesânî,
(nşr. Bâsim Faysal Ahmed el-Cevâbire), I-VI, Riyad 1411/1991.
İBN HACER EL-ASKALÂNÎ, Ebû’l-Fadl, el-İsâbe fî
temyîzi’s-sahâbe (nşr. nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd - Ali M.
Muavvaz), I-VIII, Beyrut 1415/1994.
50 Asri Çubukçu, “İyâz b. Ganm”, DİA, XXIII, 499.
45
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
İBN HİBBÂN, Ebû Hâtim Muhammed, es-Sîretü’nnebeviyye ve ahbârü’l-hulefâ (nşr. Hâfız Azîz Bey el-Kādirî enNakşibendî v.dğr.), I-II, Beyrut 1407/1987.
İBN KESÎR, Ebû’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. thk.
ʿAli Şîrî), I-XIV, Beyrut 1408/1988.
İBN SAʿD, Ebû Abdillâh Muhammed, et-Tabakâtü’l-kübrâ
(nşr. Ali Muḥammed Ömer), I-X, Kahire 1421/2001.
İBNÜʼL-ESÎR, İzzüddîn, el-Kâmil fîʼt-târîh (nşr. Ömer
ʿAbdüsselâm Tedmurî), I-X, Beyrut 1417/1997.
KALLEK, Cengiz, “Müdd”, DİA, XXXI, 457-459.
KELPETİN, Mahmut, “Urfa Bölgesi Fetihleri”,
Medeniyetler Beşiği Orta Doğu ve Şanlıurfa (ed. Metin Eriş),
Şanlıurfa 2017, s. 32-38.
KUDÂME B. CAʿFER, Ebü’l-Ferec, Kitâbüʼl-Harâc ve
sınâʿat (sanʿat) (nşr. Muhammed Hüseyin ez-Zebîdî), Bağdat
1402/1981.
TABERÎ, Ebû Caʿfer Muhammed b. Cerîr, Târîhu’l-ümem
ve’l-mülûk (nşr. Muhammed Ebüʼl-Fadl İbrahim), I-XI, Beyrut
1387/1967.
TEYMÎ, Ebü’l-Kāsım, Kitâbüʼl-mebʿas veʼl-meğâzî (nşr.
Muhammed b. Halîfe er-Rebâh), I-II, Trablus1431/2010.
VÂKIDÎ, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ömer, el-Megâzî
(nşr. Marsden Jones), I-III, Beyrût 1409/1989.
YÂKÛT EL-HAMEVÎ, Ebû ʿAbdullâh Şihâbüddîn,
Muʿcemü’l-büldân, I-VII, Beyrut 1397/1997.
YÂZÎCÎ, Tâlib “Halep”, DİA, XV, 240.
ZEHEBÎ, Ebû Abdillâh Şemsüddîn, Siyeru aʿlâmi’nnübelâʾ(nşr. Şuayb el-Arnaût-Hüseyin el-Esed), I-XXV, Beyrut
1405/1985.
46
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
NOTİTİA EPİSCOPATUUM (KİLİSE KAYITLARINA)
GÖRE MELİTENE METROPOLİTLİĞİ VE BU
METROPOLİTLİĞE BAĞLI PİSKOPOSLUKLAR
HAKKINDA (VII.-XI. YÜZYILLAR)
Arş. Gör. Dr. Cüneyt GÜNEŞ
A.
BÖLGENİN TARİHÎ SÜRECİ
MÖ. I. yüzyılın Amasyalı ünlü coğrafyacısı Strabon’un
1
vermiş olduğu bilgiye göre, Kataonia ve Euphrates [Fırat] Nehri
arasında bulunan Melitene [Malatya], Kommagene’ye sınır olup
2
Kappadokia’nın bölünmüş olduğu on valiliğinden birisidir ve
eski ve köklü bir tarihe sahip olan Melitene, Armenia
3
coğrafyasından doğan Euphrates kıyısında yer almaktadır.
Dolayısıyla Melitene, doğusunda Euphrates, batısında
Kappadokia, kuzeyinde Armenia, güneyinde ise Kommagene ile
çevrili oldukça stratejik bir coğrafyadadır. Antikçağlardan beri
oldukça uzun bir süre yerleşilen Melitene, özellikle MS. I.
yüzyıldan itibaren askerî bir karargâh/lejyon merkezi olarak
organize edilmiştir. Roma İmparatorluğu’nun doğuya yapmış
olduğu seferler sırasında Melitene, hem kuzeyi-güneyi hem de
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi.
1 Kappadokia’nın güneyinde Amanos ve Anti-Toros Dağları’yla çevrilmiş geniş bir
yayla; Strabon’un vermiş olduğu bilgiye göre Kappadokia’nın onda biri yani on
valiliğinden birisidir. Bkz. Strb. XII. 1.2.
2 Strab. XII.1.2.
3 Veli Sevim, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Ankara 2016, s. 15.
47
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
doğuyu-batıyı birbirine bağlayan askerî bir kavşak vazifesi
üstlenmiş ve bundan dolayı da Roma İmparatorları tarafından
şehre ayrıca önem verilmiştir. Melitene’nin bu önemi, Doğu
Roma [Bizans] İmparatorluğu döneminde de devam etmiştir.
Nitekim Bizans İmparatoru I. Iustinianos (527-565) döneminin
meşhur tarihçisi Prokopios, hem Roma hem de kendi dönemine
ait Melitene hakkında şu bilgileri vermektedir:
“Aşağı Armenia bölgesinde, Euphrates’ten çok da uzakta
olmayan ve Roma birliklerinin konuşlandıkları antik bir şehir
vardı. Bu şehir, Melitene’ydi ve burada bir “lejyon”
bulunmaktaydı. Bu yerde, eskiden Romalılar “kare” şeklinde
zeminde bir kale inşa ettiler. Burası askerler için kışla olarak
hizmet etti… İmparator Trajan’ın kararıyla bir “şehir” payesi
aldı ve eyaletin metropolisi oldu. Zaman geçtikçe Melitene şehri
büyüdü ve kalabalıklaştı. İnsanlar, artık kalelerin içinde
yaşayamaz oldu ve yandaki ovaya yerleştiler. Tapınaklarını,
magistrateslerinin konutlarını, pazar yerlerini, ihtiyaçlarını
aldıkları diğer bütün yerleri, bütün caddeleri, stoalarını,
hamamlarını ve şehrin tiyatrolarını ve büyük bir şehrin
güzelleşmesine katkıda bulunan hemen her şeyi inşa ettiler.
Melitene’nin büyük bir kısmı duvarsızdı. İmparator Anastasios,
bir duvar ile tamamını çevirme işine girişti ve yaşamı boyunca bu
amacını gerçekleştirmek için çabaladı. Fakat İmparator
Iustinianos, çok güçlü bir sur ile şehrin etrafını inşa etti ve
Melitene’yi, Ermeniler için hoş ve güzel şeyleri olan çok güçlü bir
4
kale haline getirdi.”
Bu
çerçevede
VI.
yüzyılın
önemli
Bizans
coğrafyacılarından birisi olan ve 527 yılına tarihlendirilen
5
Synekdemos adlı eserinde Hierokles , Armenia II bölgesi
dâhilinde altı kentten bahsetmektedir ve bu kentlerden birisi de
703.7. satırda kaydedilen Melitene’dir. İlerleyen bölümlerde de
bahsedileceği üzere bu bölgenin idarî, askerî ve dinî merkezi
olarak görülen Melitene’ye, civar bölgelerden Arka [Akçadağ],
4 Prokop. Aedi. III. 4.15-20.
5 S. Mitchell, Geç Roma İmparatorluğu Tarihi M.S. 284-647, Çev. Turhan Kaçar,
Ankara 2016, s. 67.
48
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Arabissos [Afşin], Koukousos [Göksun], Komana [Şar] ve
6
Araratheia [Pınarbaşı] dâhil edilmiştir. İmparator I. Iustinianos
döneminde yapılan idarî ve askerî bölgelerin yeniden
yapılandırılması sonucu Melitene, Armenia III eyaletinin merkezi
7
olmuştur. İmparator I. Iustinianos’un bu idarî düzenlemesi,
İmparator Mavrikios (591-602) ve Sasaniler arasında yapılan 591
anlaşmasından sonra kısmen değişti. Bu değişiklikle o zamana
kadar Theodosiopolis [Erzurum] ve Pontus coğrafyasına verilen
8
“I. Armenia” adı, Melitene coğrafyasına geçti. Nitekim ilerleyen
bölümlerde de bahsedileceği üzere Kilise kayıtlarındaki
“eparkhia” düzenlemesi de İmparator Mavrikios döneminde
yapılan düzenlemeye uygun olarak yapılmıştır.
Batı Roma İmparatorluğu’nun 476’da son bulmasıyla
doğuda Roma’nın varisi olarak siyasî varlığını devam ettiren
Bizans İmparatorluğu’nun, özellikle doğulu kökenlerinin ağırlık
basmasıyla doğu bölgelerine ayrı bir önem verdiği görülmektedir.
Bu çerçevede Melitene, önceki dönemlerdeki önemini devam
ettirmiş ve bu önemini, İslam devletinin ortaya çıkmasından sonra
Bizans İmparatorluğu ve İslam devleti arasındaki özellikle askerî
ilişkilerde de devam ettirmiştir. Bu önemine binaen Bizans
İmparatorluğu’nun, ilk başta Sasanilere, arkasından da İslam
devletine karşı doğu bölgelerini ayrı bir idarî ve askerî stratejiyle
yönettiği anlaşılmaktadır. Müslüman Arapların, Yakındoğu
bölgelerini ele geçirip çok kısa bir sürede Bizans sınırlarına
ulaşması ve gelişen olaylar sonucunda imparatorluğun tahıl
ambarı olarak nitelendirilen Mısır’ın ve Kuzey Afrika’nın elden
çıkması, Kafkasya’nın önemli bir bölümünün Müslüman
9
Arapların hâkimiyetine girmesi ve Toros ve Anti-Toros dağ
silsilesinin güneyinin boşaltılması, imparatorluğun varlığını
6 Hierok. Synek. 703.7-12.
7 Nina Garsoïan, “Marzpanate (428-652)”, The Armenian People From Ancient to
Modern Times, Vol. I, Ed. R. G. Hovannisian, University of California 1997, s. 106107; Besim Darkot, “Malatya”, İslam Ansiklopedisi, C. VII, s. 229. (225-232)
8 Rene Grousset, Ermenilerin Tarihi, s. 243; Robert H. Hewsen, The Geography of
Ananias of Širak (Ašxarhacʿoycʿ). The Long and the Short Recensions, Wiesbaden
1992, s. 19.
9 Casim Avcı, İslâm-Bizans İlişkileri, İstanbul 2003, s. 61.
49
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
devam ettirmesi için ayrı bir strateji geliştirmesini gerekli
kılmıştır. Bu durum, imparatorluk için bir hayatta kalma
mücadelesi olarak görülmektedir ve bu mücadelede Anadolu
coğrafyası başrol oynamıştır.
Bu çerçevede hem imparatorluk hem de Anadolu için
kırılma noktası, Bizans ile İslam devleti arasında 636 yılında
yapılan Yermük Savaşı’dır. Bu savaş sonucunda ağır bir yenilgi
alan Bizans İmparatoru Herakleios, savaşta sağ kalan
Yakındoğu’daki birliklerinin Müslüman Arap tehdidinden uzak
tutmak için Toros ve Anti-Toros dağlarının arkasına çekilmesini
emretmiştir. Bu emir sonrasında, bu imparatorluk birlikleri ve
bölgede yaşayan halkların bir kısmı, kendilerini güvende
hissedebilecekleri Toros Dağları’nın
yamaçları dâhil
10
Anadolu’nun iç bölgelerine çekilmişlerdir. Bu çekilme, birincisi
imparatorluğun Yakındoğu’daki varlığının artık bir daha geri
dönülemeyecek bir şekilde son bulmasına neden olmuş; ikincisi
ise Anadolu’da imparatorluğun hem siyasî, idarî ve askerî hem de
sosyo-ekonomik olarak yeniden güçlenmesini sağlayacak olan
11
yeni bir sistemin yani “themaların” temellerinin atılmasına ön
ayak olmuştur.
Bu geri çekilme sonrasında Melitene, Hz. Ömer zamanında
ilk defa İslam komutanı Habib b. Mesleme tarafından
fethedilmiştir. Ancak imparatorluk kısa bir süre sonra burayı geri
almıştır. İslam devletinin üçüncü halifesi Osman döneminde ise
Şam valiliği görevini sürdüren Muaviye’nin, görev ve yetki alanı
genişletilerek özellikle Bizans’a karşı daha organize ve düzenli
seferler düzenlemesinin önü açılmıştır. Bu doğrultuda Şam valisi
Muaviye, Habib b. Mesleme’yi, Melitene’yi İmparatorluktan
10 Ahmet b. Yahyâ el-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, Terc. Mustafa Fayda, İstanbul 2013,
s. 160; Saim Yılmaz, Anadolu’da Abbâsî-Bizans Mücadelesi (132-193/750-809),
İstanbul 2015, s. 39-40.
11 Grekçede tekili, τό θέμα/thema; çoğulu τα θέματα/themata olarak kullanılan thema
terimi, idarî ve askerî gücü bir arada tutan Στρατηγος/Strategos yani komutanın
yönetiminde, VII. yüzyıldan XI. yüzyılın ortalarına kadar Bizans İmparatorluğu’nun
idarî, askerî ve sosyo-ekonomik yönetim birimini karşılamaktadır. Bkz. A. Pertusi,
“Nuova ipotesi sull’origine dei «Temi» bizantini”, Aeum, 28, 1954, s. 128; J. D.
Howard-Johnston, “Thema”, in Maistor, Classical, Byzantine and Renaissance Studies
for Robert Browning, Ed. A. Moffatt, Canberra 1984, s. 189-191; Georg Ostrogorsky,
Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, Ankara 2011, s. 90, 99.
50
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
tekrar almak için görevlendirdi ve Mesleme, savaşarak
Melitene’yi ele geçirmiş ve burada İslam devletini temsilen bir
vali ve şehri korumak için kalıcı bir askerî kuvvet bırakmıştır.
Özellikle 653-54 yılındaki akınında Anti-Toros geçidini geçen
Muaviye, bizzat kendi emrindeki ordu ile Melitene önlerine kadar
12
gelmiş ve şehri takviye etmiştir. Daha sonraki akınlarda da
görüleceği üzere İslam orduları, Kilikya Geçitleri ve AntiToroslardaki geçitler olmak üzere çok kısa bir sürede
Anadolu’nun içlerine ulaşmak için iki geçit bölgesini
kullanmışlardır. Nitekim ikinci yolun sonundaki kavşak,
doğrudan Melitene’ye ulaşmaktaydı ve dolayısıyla bu durum,
Melitene’nin, Bizans-İslam ilişkilerinde stratejik bir önemde
olacağını da kanıtlamaktadır.
636 geri çekilmesinden sonra özellikle 653-54 yılında
Muaviye’nin de Melitene önlerine kadar gelmesi, İmparatorluğun
özellikle hem tarihî hem de stratejik öneminden dolayı Melitene
ve çevresinde az da olsa hem imparatorluk birliği hem de nüfus
bıraktığı tahmin edilebilir. Nitekim Bizans tarihi hakkında bir
Kronik kaleme alan Theophanes, 666/667 yılında Arabissos
[Afşin]’ta bulunan ve Müslüman Araplarla işbirliği yapan
κλεισουροφύλακι=kleisourophilaki
yani
geçitin
13
komutanı/muhafızı
bahsetmektedir.
anlamına
gelen
unvanlı
Theophanes
daha
sonrada
bir
kişiden
kleisoura
14
12 Ernst Honigmann, “Malatya”, İslam Ansiklopedisi, C. VII, s. 232; Mustafa Zeki
Terzi, “Emevîler ve Abbâsîler Zamanında Malatya Hudut Garnizonu”, Ondokuz Mayıs
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 3, 1989, s. 109; Adem Apak, “Emevîler
Döneminde Anadolu’da Arap-Bizans Mücadelesi”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, C. 18, S. 2, 2009, s. 101-102.
13 Theophanes’te geçen bu kelimenin Grekçedeki orijinal hali κλεισουροφύλαξ olup
Bizans idarî ve askerî sistemi içerisinde sınır thema bölgelerinde özellikle Arapların
Anadolu’nun iç kısımlarına ulaşmak amacıyla kullanmış olduğu geçiş güzergâhlarının
stratejik noktalarını koruyan askerî bir komutan olarak görünmektedir. Anlaşıldığı
kadarıyla kendi yetki bölgelerinde bulunan bu kişiler, themaların idarî ve askerî
komutanları olan strategoslardan bağımsız olup ancak herhangi bir tehlike durumunda
strategoslar ile hareket eden idarî ve askerî yetkili olarak düşünülmelidir. Kleisoura ve
kleisourarkhes kelimesi hakkında bkz. H. G. Liddell-R. Scott, “κλείσουρά”, GreekEnglish Lexicon, New York 1883, s. 812.
14 “Dağ Geçitleri” anlamına gelen kleisoura, Bizans idarî ve askerî tarihinde Bizans ve
İslam kuvvetlerinin, Toros ve Anti-Toros dağ geçitlerinde ilk karşılaştıkları ve
mücadeleye giriştikleri bölgeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bkz. Cüneyt Güneş, “X.
Yüzyıldaki Bizans Taktikonlarına Göre Bizans-İslâm Güçlerinin İlk Karşılaşma
51
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
yöneticisini, κλεισουράρχης=kleisourarkhes olarak tanımlamış ve
15
bu rütbeye sahip Kappadokialı Gregorios’dan bahsetmiştir. Bu
bahis, Melitene’ye ulaşmak amacıyla kullanılan Anti-Toros geçiş
güzergâhında stratejik bir önemi bulunan Arabissos’ta,
Müslüman Araplarla işbirliği içerisinde olsa da İmparatorluğa ait
idarî yöneticilerin ve askerî birliklerin bulunduğunu
kanıtlamaktadır. Başka bir kaynakta ise 863 yılındaki
Melitene’den, “…şehrin önünde bulunan çok sayıdaki insan
tarafından korunan ve bu zamanlarda oldukça iyi
16
nüfuslandırılmış bir şehir…”
olarak bahsedilmektedir.
Dolayısıyla hem Melitene’ye ulaşmadan önceki stratejik
mevkilerde hem de Melitene’de, imparatorluk birliklerinin ve
nüfusunun bulunduğu tahmin edilebilir.
İmparatorluğun Toros ve Anti-Torosların batısını ve
kuzeyini thema bölgeleriyle idare ettiği gibi İslâm devleti de
sınırın doğu tarafını, kendi sınırları içerisinde tutabilmek için
Tarsus’tan Melitene’ye kadar uzanan ve Arapça sugûr/hudut,
yarık, sınır, geçit adı verilen yine müstahkem mevkilerle
17
korumuştur. Ancak bu sınır hattı, themalardaki gibi Anadolu’yu
güneyden kuzeydoğuya doğru kesen bir sınır hattı değil belli
bölgelerde yoğunlaşan stratejik askeri bölgeler olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bahsetmiş olduğumuz bu sugûr hattı, Yukarı Fırat
boyundaki Melitene’den başlayıp Akdeniz sahili kenarındaki
Tarsus’a erişen bir müstahkemler zinciri olup sınırların
belirlenmesi ve korunmasına hizmet ederdi. Bu hat, Sugûrü’lCezîre denilen kuzeydoğuda Mezopotamya’yı ve Sugûrü’ş Şâm
adı verilen güneybatıda Suriye’yi koruyan sugûrlar olmak üzere
Alanları: Kleisouralar ve Kleisouralardaki Askerî Taktiklere Dair”, History Studies,
Vol. 10/1, 2018, s. 87-88.
15 Theop. Khr. A.M. 6159, 6187.
16 Theop. Kont. Vita Basilii. 40.21-23.
17 Asa Eger, The Spacaes Between the Teeth: A Gazetteer of Towns on the IslamicByzantine Frontier, İstanbul 2012, s. 5; Mustafa S. Küçükaşçı, “Anadolu’da ArapBizans Mücadelesi ve “Saife” Seferleri”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 2,
İstanbul 2000, s. 1-2; Michael D. Bonner, “The Naming of the Frontier: ‘Awāsım,
Thughūr, and the Arab Geographers”, School of Oriental and African Studies, Vol. 57,
No. 1, 1994, s. 17-24; Michael Decker, “Frontier Settlement and Economy in the
Byzantine East”, Dumbarton Oaks Papers, Vol. 61, 2007, s. 258; Travis Zadeh,
Mapping Frontiers Across Medieval Islam, I. B. Tauris 2011, s. 67.
52
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
genellikle iki gruba bölünmüştür. Cezire Sugûru, Melitene,
Zibatra, Hısn-ı Mansûr, Behesnâ, Hades, Mar’aş, Harûnîye,
Kenîse ve ‘Ayn Zerbâ’dan meydana gelirken; İskenderun körfezi
kuzey sahili kenarında uzanan ve Suriye’yi korumakla görevli
olan Şam Sugurû ise Massisa, Adana ve Tarsus’tan
18
oluşmaktaydı. Dolayısıyla iki devlet arasında sınır hattı
oluşturan Toros ve Anti-Toros dağları ve çevresi, iki devletin hem
sık sık mücadele ettikleri hem de birbiriyle sosyo-ekonomik ve
dinî ilişkiler çerçevesinde birbirini etkiledikleri bir bölge olarak
tanımlanmalıdır.
B. NOTİTİAE EPİSCOPATUUM KAYITLARINDA
MELİTENE
VE
MELİTENE’YE
BAĞLI
PİSKOPOSLUKLAR
Bizans İmparatorluğu’nun, VII. yüzyıldan XI. yüzyılın
ortalarına kadar bir şekilde bölgedeki siyasî ve askerî varlığını
19
kaybetmeme gayreti içerisinde olduğu aşikârdır ki imparatorluk
sadece bunlarla yetinmeyip ayrıca buradaki Hıristiyanların, hem
Hıristiyanlıktan hem de imparatorluktan kopmasını engellemek
için dinî gayretler içerisine de girmiştir. Özellikle Geç
Antikçağda idarî ve askerî önemi bilinen Melitene’nin,
imparatorluk ve bölgedeki Hıristiyan halk için dinî öneminin de
ön planda tutulduğu ayrıca belirtilmelidir. Melitene’nin bu
niteliği, VII. yüzyıldan XII. yüzyıla kadar imparatorluğa ait
metropolitlik, başpiskoposluk ve piskoposluklar hakkında önemli
bilgiler edinilen ve başşehir Konstantinopolis’te kaydedilen
Notitiae Episcopatuum yani “Kilise Kayıtlarından” da
anlaşılmaktadır.
Bu kayıtlar, 18 Notitia’dan oluşmakla beraber genel
itibariyle ilk başta imparatorluk dinî yapısına uygun olarak üstten
18 Guy Le Strange, Doğu Hilafetinin Memleketleri, Çev. Adnan Eskikurt-Cengiz
Tomar, İstanbul 2015, s. 174; İstahri, Ülkelerin Yolları, Çev. Murat Ağarı, İstanbul
2015, s. 60; Mustafa S. Küçükaşçı, “Anadolu’da Arap-Bizans Mücadelesi ve “Saife”
Seferleri”, s. 4-5.
19 Melitene, Bizanslılar tarafından çeşitli tarihlerde, 695’te, 740/1’de ve 750/1’de
tahrip edilmiştir. Ancak İslam devletinin güçlü olduğu bu dönemlerde imparatorluğun,
Melitene’yi daimi olarak elde tutması, imkânsız görünmektedir. Bkz. Ernest
Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, Çev. Fikret Işıltan, İstanbul 1970, s. 53.
53
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
alta doğru metropolitlik, başpiskoposluk ve piskoposluk şeklinde
sıralamaya sahiptir. Bu kayıtlarda İmparatorluğa ait yönetim
bölgelerinin, Geç Roma Eyalet yönetimindeki adlandırmalarla
ancak eyaleti tanımlamak için “eparkhia” tabiriyle, örneğin “Asia
Eparkhia=Asia Eyaleti/Yönetimi” ve “Metropolitliği Ephesos”
şeklinde tanımlandığı görülmektedir. Roma İmparatorluğu idarî
yapısında dioikesis denilen ve şehirlerin birleşimiyle oluşan idarî
birimlerin kilise hiyerarşisinin başına “metropolit” denir.
Temelde piskopos olarak takdis edilmiş olsalar da genelde içinde
bulundukları dioikesis yöresinin tamamının idaresinden
20
sorumludurlar. Bu kayıtlardan özellikle bölgenin coğrafyasını
tespit edilmesinde, metropolitliklerin arkasından başpiskoposluk
ve piskoposluk merkezlerinin verilmesi oldukça önemlidir. Diğer
yazılı kaynaklarla kıyaslanabilirliğinin kolay olmasının yanı sıra
bu kayıtların, kendi içerisinde birçok tutarsızlığı ve zorlukları da
söz konusudur. Nitekim kayıtlar bağlamında en çok dikkat edilen
nokta burasıdır. Örneğin VII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
kaydedildiği düşünülen Notitia 1’de kaydedilen bir
piskoposluğun, Notitia 2’de veya Notitia 7’de kaydedilmediği
sonrasında Notitia 10 veya Notitia 13’te kaydedildiği yani bir
istikrarsızlığın olduğu tespit edilebilmektedir. Bu istikrarsızlık
hakkında çeşitli yorumlar yapılabilmekle beraber bunun en
önemli sebebi, Anadolu’ya ulaşan Müslüman Arap saldırılarının
bölgedeki etkisi ve bu etkiye bağlı olarak piskoposlukların
kaydedilmemesidir. Kayıtlardan karşılaşılan diğer bir zorluk ise,
örneğin Notitia 1’de kaydedilen bir piskoposluğun diğer
Notitialarda aynı adla kaydedilmediği sonrasında tekrar eski adı
ile kaydedildiğidir. Bu tarz kayıtlar hakkında da farklı yorumlar
yapılabilmekle beraber bunların tespit edilmesi, başlı başına bir
problemi teşkil etmektedir. Dolayısıyla bu kayıtlar,
karşılaştırmalı olarak dikkatli bir şekilde incelenmelidir. Bu
noktada, kayıtlar her ne kadar imparatorluk coğrafyasında
bulunan dinî bölgelerin tespit edilmesi adına değerli olsa da aynı
zamanda her bir dinî kurumun bulunduğu bölge, aynı zamanda
idarî ve askerî bir garnizon statüsünde olduğu da belirtilmelidir.
20 Kutlu Akalın-Zafer Duygu, Süryanî Literatürü, Mardin 2017, s. 38.
54
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Bu kayıtların ilkinin, VII. yüzyılın ikinci yarısından sonra
yazıldığı anlaşılmakla birlikte ilk kayıt olan Notitia 1 de
imparatorluk sınırları içerisinde bulunan 38 metropolitlik
arasında Melitene, Armenia I bölgesinin metropolitliği olarak
21
kaydedilmiştir. Bilindiği üzere Konstantinopolis Patriğinden
sonra özellikle taşradaki dinî statüdeki en yüksek rütbeli
metropolittir ve metropolitin dinî yönetiminde olan metropolitlik
ise, coğrafî sınırlarına, nüfus sayısına ve dinî önemine göre bir
veya birden fazla metropolit veya metropolitlik tarafından idare
edilebilmekteydi.
Metropolitlerin,
bölgesinde
yaşayan
Hıristiyanların kendi bölgesinde çözülemeyen sorunlarını patriğe
taşıyabilme ve çözüm bulunmasını sağlayabilme yetkisi
mevcuttu. Dolayısıyla bölgedeki sorunları çözmek için sadece
patriğin veya imparatorun kararıyla değil sorunun veya sorunların
çözümünün ortaklaşa bir kararla alındığını gösteren tomos ismi
22
verilen “bölgesel kararnameler” çıkarılırdı.
Metropolitin
bölgesinde yaşayan Hıristiyan halkı için göstermiş olduğu çaba
veya ona verilen yetkiler, metropolitlerin siyasî iktidara hem
yakın olduğunu hem de özellikle “taşra” yönetimlerinde sorunları
çözebilecek bir yetkili olduğunu da kanıtlamaktadır. Bu
metropolitliğe bağlı olarak da başpiskoposluk ve piskoposluk
bölgeleri ve yöneticileri mevcuttur.
Bu doğrultuda İmparatorluğun kilise örgütlenmesinin ve
hiyerarşisinin oluşmasındaki en önemli unsurun, Roma
İmparatorluğu’nun çağının gereksinimlerine göre sürekli
yenileyerek geliştirdiği bürokrasi ve idarî sisteminin olduğu
anlaşılmaktadır. Hıristiyan örgütlenme öncelikle kentlerde
gerçekleştirilirken, buradaki piskoposlar, kent çevresindeki bütün
ruhbanların üzerinde danışılan bir otorite olmuştur. Bütün bu
örgütlenme, küçük bir cemaat için ilk başlarda yeterli olurken,
Hıristiyanların sayısı çoğaldıkça ve Hıristiyanların resmen
tanınmasından sonra Kilise’nin devlet içindeki etkisi artmış ve
21 Notit. 1.18.
22 M. H. Congourdeau-B. Martin-Hisard, “Bizans Kilisesi’nin Kurumları”, Bizans
Dünyası: Bizans İmparatorluğu (641-1204), Ed. Jean-Claude Cheynet, İstanbul 2018,
s. 112.
55
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
piskoposlar arasındaki hiyerarşi tartışmaları da ortaya çıkmıştır.
Sonuçta Roma, Kudüs, Konstantinopolis, Antakya ve İskenderiye
ve bu merkezlerin çevreleri gibi en eski ve en geniş Hıristiyan
cemaatlerinin bulunduğu bölgeleri yöneten piskoposları
tanımlamak için patriklik makamı oluşturulmuş ve patrik, dini
hiyerarşide en yüksek rütbeli olarak belirlenmiştir. Patrikten
sonra bu bölgeler içindeki en büyük kentlerde görev yapan din
adamları, metropolit olarak adlandırılmış ve kent içindeki bütün
dinsel yetki de bu metropolitlere bırakılmıştır. Bu metropolitlere
bağlı olarak da başpiskoposluk, piskoposluk, rahip ve keşiş
23
statüleri oluşturulmuştur. Dolayısıyla diğer dinî merkezler elden
çıktığı için kilise kayıtlarının kaydedildiği dönemlerde en yüksek
patriklik makamı, aynı zamanda imparatorluğun merkezi de olan
Konstantinopolis’tedir
ve
patriğin
makamı
da
Konstantinopolistir.
Bütün bölge kiliselerini gözetim altında tutan yüksek
yetkililer yani piskoposlar, II. ve III. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu
yetkililer, zaman zaman metropolitin bulunduğu merkezin yanı
sıra kendi bölgesinde de ikamet etmekteydiler. Nitekim
imparatorluk yönetiminden uzak olan bölgelerde, devleti temsil
etmesi ve halkın sorunlarını çözmesi ve gerektiğinde de
imparatorluğa iletmesi sebebiyle piskoposlara hem yönetimsel
hem de yargısal yetkiler verilmiştir. Dolayısıyla piskoposluklar,
halkın şikâyetinin olması durumunda başvuracakları bir mevkii
24
statüsü de kazanmışlardır. Bu noktada piskoposların bölgesel
olarak temsil edilmesinin bir nedeni de bölgelerine yapılan saldırı
sonucu, imparatorluğun bölgedeki siyasi hâkimiyetinin sarsılması
veya bazen ortadan kalkmasıyla ilgili olarak piskoposların,
imparatorluğu temsil eden tek siyasî ve yargı temsilcisi olarak
kalmasıdır. Nitekim Müslüman Araplar, piskoposluğu olan bir
bölgeye saldırdığı veya orayı ele geçirdiğinde, bu bölgedeki
Hıristiyanlar için tek yargı merci ve Müslüman Araplar için de
23 Erkan İznik, “Pagan Bir İmparatorluğun Hıristiyan İmparatorluğa Dönüşümü”,
Doğu Batı-Romalılar I, S. 49, 2009, s. 62-63.
24 İznik, “Pagan Bir İmparatorluğun Hıristiyan İmparatorluğa Dönüşümü”, s. 63, dpnt.
53, 54.
56
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
tek meşru muhatap piskopos olurdu. Nitekim fatihlerle yapılan
anlaşmalar gereğince, piskopos Hristiyanları ilgilendiren her
konudan ve yaşamlarını idame ettirecekleri en basit günlük
faaliyetlerinden dahi sorumluydu. Özellikle saldırı sırasında ele
geçirilen esir var ise bunların tekrardan geri alınması görevi yine
piskoposun sorumluluğundaydı. Bu tarz olağanüstü durumlarda
piskoposların görevleri, sıradan değil hem imparatorluk hem de
25
bölge halkı için oldukça hayatiydi.
İmparator Mavrikios’un yapmış olduğu idarî ve askerî
düzenlemeye göre Notitia 1 ve 2’de, Armenia I bölgesinin
26
metropolitliği olarak kaydedilen Melitene’ye bağlı olarak
başpiskoposluk kaydedilmemekle birlikte sadece piskoposluklar
kaydedilmiştir. Nitekim bu piskoposluklar, sırasıyla Arka,
27
Koukousos, Arabissos, Ariaratheia ve Komana’dır.
Bu
piskoposluklar, görüleceği üzere VI. yüzyıl coğrafyacısı
Hierokles’in Synekdemos adlı eserinde bahsetmiş olduğu
şehirlerdir. Notit. 3’teki kayıtta ise, Melitene ve Melitene’ye bağlı
piskoposluklar kaydedilmemiştir. Bunun sebebi de özellikle
Melitene ve çevresinin, Müslüman Arap saldırılarına maruz
kalması, Müslüman Arapların sıkça Anti-Toroslardaki geçitleri
kullanarak kısa bir sürede Melitene ve çevresine ulaşması ve
sonraki dönemlerde de Bizans ile İslâm devleti arasında yapılan
savaşların bu bölgede yoğunlaşmasıdır. Bu nedenlerin,
imparatorluğun bölgedeki hem idarî ve askerî hem de dinî
hâkimiyetini zayıflattığı aşikârdır. Ancak bir sonraki Notit. 4 ve
28
Notit. 7, Notit. 9, Notit. 10 kayıtlarında, metropolitlik Melitene
ve buna bağlı Arka, Koukousos, Arabissos, Ariaratheia ve
29
Komana piskoposlukları tekrardan kaydedilmiştir.
Bu kayıtlardan özellikle Notit. 13 kaydı diğerlerinden
farklıdır. Bu kayıtta, Melitene metropolitliğine
30
bağlı olarak
25 Congourdeau-Martin-Hisard, “Bizans Kilisesi’nin Kurumları”, s. 125.
26 Notit. 1.18; Notit. 2.17.
27 Notit. 1.218-222; Notit. 2.274-279.
28 Notit. 4.18; Notit. 7.268; Notit. 9.168; Notit. 10.201.
29 Notit. 4.231-235; Notit. 7.268-273; Notit. 9.169-173; Notit. 10.202-206.
30 Notit. 13.187.
57
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
dokuz piskoposluk kaydedilmiştir ki önceki Arka, Koukousos,
Arabissos, Ariaratheia ve Komana piskoposluklarına ayrıca
31
Taranta [Darende], Zerbe [Elbistan?] , Aromane [Hurman Kale]
32
33
ve İberon [Hunu/Arıtaş?]
Piskoposlukları eklenmiştir.
Nitekim Melitene metropolitliğine bağlı bu piskoposluk sayısının
artmasında, imparatorluğun güçlenmesinin, imparatorluk
sınırlarının genişlemesinin ve bölgede artık İslam etkisinin
ortadan kalkmasının olduğu tahmin edilebilir. Dolayısıyla
kayıtlardan da anlaşılacağı üzere Notit. 1’den başlayarak Notit.
13’te dâhil bölgede, bir takım istikrarsızlıkların ve problemlerin
olduğu da aşikârdır. Ancak kayıtlar bazında, örneğin Notit. 1’den
Notit. 13’e kadar kaydedilen Arabissos’un yazımında veya şehrin
farklı bir şekilde adlandırılmasıyla ilgili olarak Arabissos’un
herhangi bir değişikliğe maruz kalmadan kaydedildiği
34
görülmektedir. Nitekim bu durum, imparatorluğa ait olan diğer
yazılı kaynaklarda da tespit edilebilmektedir ki aslında
imparatorluk ve imparatorluğu bölgede temsil eden idarî, askerî
ve dinî temsilciler bazında da coğrafyanın bilindiğini ve bölgeden
merkeze, doğru bir bilgi akışının olduğunu kanıtlamaktadır.
Melitene metropolitliğine bağlı piskoposluklarla beraber
imparatorluk, diğer metropolitlik bölgelerinde de tespit
edilebildiği gibi geniş bir coğrafyada idarî, askerî ve dinî yönetim
bölgeleri oluşturmuştur.
31 Burası muhtemelen, Arap kaynaklarında “Ayn Zerbe” olarak geçen ve günümüzde
“Anavarza” bölgesine tekabül eden şehirdir.
32 Honigmann, hem Zerbe hem de İberon için net bir şey söyleyememekle birlikte bu
yerlerin Ermenice versiyonlarından yola çıkarak birisinin Plasta [Elbistan]’a; birisinin
ise Honin [Khonion/Hunu/Arıtaş] şehirlerine tekabül ettiğini ve bunların hepsinin
Euphrates’e yakın olduğunu ifade etmektedir. Bkz. Honigmann, Bizans Devletinin
Doğu Sınırı, s. 73; İberon’un, kilise kayıtlarında aynı zamanda Helenopontus
bölgesinde bulunan İbora [İverönü]’yı çağrıştırdığı da belirtilmelidir. Ancak kayıtlarda
belirtilen iki yerinde, farklı iki yer olduğu fikri ağır basmaktadır. Çünkü Helenopontus
bölgesindeki dinî önemi bilinen İbora’nın, kayıtlarda kesintisiz bir şekilde varlığı tespit
edilebildiği de ifade edilmelidir. Bkz. Notit. 1.212; Notit. 2. 269; Notit. 3.316; Notit.
4.226; Notit. 7.265; Notit. 9.164; Notit. 10.181; Notit. 13.181; Nitekim piskoposlukların
birbirine yakın coğrafî konumlarına baktığımızda Zerbe’nin günümüzde Elbistan’a;
İberon’un da Hunu/Arıtaş’a tesadüf ettiği tahmin edilebilir.
33 Notit. 13.189-197.
34 Kayıtlar bazında bazı örnekleri bulunmakla beraber, kilise kayıtlarını kaydedenlerin
yerleşim yerlerini yanlış yazdıkları da tespit edilebilmektedir.
58
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Kayıtlarda verilen Melitene metropolitliğine bağlı
piskoposlukların idarî, askerî ve coğrafî önemi oldukça
önemlidir. Nitekim bu bölgeler, Anti-Toroslarda Müslüman
Arapların, Anadolu içlerine; Bizans yönetiminin ise Suriye’ye
hızlı bir şekilde ulaşmak amacıyla sıkça kullanmış olduğu askerî
güzergâhın stratejik noktalarıdır. Dolayısıyla bu bölgeler, Bizans
ve İslâm devletinin sürekli mücadele ettikleri ve bu mücadeleler
sonucunda da şehirlerin devamlı olarak el değiştirdiği bölgeler
olmuştur. Bu durum, bu bölgelerde tam anlamıyla idarî ve askerî
bir yapının kurulmasını engellemiş ve bölgenin iki devlet
arasında tampon bir bölge olarak kalmasını sağlamıştır. Bu
niteliğinden dolayı bu coğrafya, özellikle Bizans kaynaklarında
“insansız” bölge olarak tanımlanmıştır. Ancak bölge her ne kadar
“insansız” olarak tanımlansa da imparatorluğun bir şekilde
bölgedeki hâkimiyetini sürdürmek için çabaladığı ve bunun için
de Müslüman Araplarla bölgede sık sık mücadeleye giriştiği
görülmektedir. Bunun yanı sıra sadece sürekli savaşların değil
aynı zamanda iki devlet arasında sosyo-kültürel ve ekonomik
ilişkilerin de geliştirildiği bir sürecinde var olduğu
anlaşılmaktadır.
35
SONUÇ
Roma İmparatorluğu döneminden itibaren tarihi önemi
bilinen Melitene ve çevresinin, bu önemini özellikle Bizans
İmparatorluğu döneminde de devam ettirdiği ve özellikle de
İslam devletinin ortaya çıkmasıyla daha da arttığı aşikârdır.
Nitekim İslam akınlarının, hızlı bir şekilde imparatorluğun
Anadolu arazilerine ulaşması, imparatorluğun Anadolu’da adeta
bir ölüm-kalım savaşı vermesine neden olmuştur. Bu çerçevede
imparatorluk, İslam akınları sırasında hayatta kalabilmek için
Anadolu’da farklı idarî, askerî ve sosyo-ekonomik bir yönetim
anlayışı benimsemiştir. Bu anlayışta imparatorluk, ilk başta
savunmada kalarak İslam akınlarının olumsuz etkilerini en aza
indirmeye gayret etmiştir. Ancak alınan önlemler yeterli olmamış
ve bu akınlar sırasında, Geç Antikçağdan beri önemi bilinen
35 Avcı, İslâm-Bizans İlişkileri, s. 69.
59
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
doğudaki birçok imparatorluk şehri elden çıkmıştır. Bu
doğrultuda imparatorluk özellikle siyasî hâkimiyetini kaybetmiş
olduğu bölgelerde, şehirlerin Hristiyan nüfusuna göre dinî
niteliklerini ön plana çıkararak varlığını devam ettirmeye
çalışmıştır. Nitekim oluşturulan metropolitler ve piskoposluklar,
her ne kadar dinî statüdeki kurumlar olsa da “thema sistemi”
içerisinde bu bölgeler aynı zamanda idarî, askerî ve sosyoekonomik bölgeler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çerçevede VII. yüzyılın ikinci yarısından XII. yüzyıla
kadar Konstantinopolis’te kaydedilen Notitialar, sadece dinî değil
aynı zamanda imparatorluğun idarî ve askerî bölgelerini de
tanımladığı anlaşılmaktadır. Bu kayıtlardan anlaşılan tarihî
süreçte Melitene metropolitliği ve Melitene metropolitliğine bağlı
piskoposluk, Armenia I Eparkhiası başlığında kaydedilmişlerdir.
Her ne kadar bu bölgelerde, Bizans ve İslam devleti arasında ciddi
askerî mücadeleler göze çarpsa da bu coğrafyanın, aynı zamanda
dönemin iki hâkim devletinin ve bu hâkim devletlerin mensup
oldukları dinlerinin hem çarpışma hem de bir arada yaşayabilme
çabalarını sergiledikleri bir coğrafya olarak tespit edilmektedir.
Bunun en net örneği, iki devletin de kendilerine sınır olacak
şekilde “insansız” bir bölge teşkil etmesi ve bu bölgede, salt
askerî mücadeleler değil aynı zamanda bölge halkının, karşılıklı
olarak özellikle ticaret aracılığıyla sosyo-ekonomik ihtiyaçlarını
karşılaması, dinî ve kültürel olarak birbirlerini etkilemesi olarak
görülmektedir. Bu çerçevede Bizans-İslam ilişkilerinde
Melitene’nin, stratejik bir kavşak vazifesi görmesi, bu önemine
binaen bölgenin metropolitlik yapılması ve buna bağlı stratejik
Anti-Toros şehirlerinin piskoposluk statüsüne kavuşturularak
Melitene metropolitliğine bağlanması, İmparatorluğun bölgedeki
varlığını devam ettirebilmesi için Melitene ve çevresinin siyasi,
idarî, askerî ve dinî vb. çok önemli olduğunu kanıtlamaktadır.
KAYNAKLAR
Belâzurî (=Ahmed b. Yahyâ el-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân)
Kullanılan Metin ve Çeviri: Fütûhu’l-Büldân, Terc. Mustafa
Fayda, İstanbul 2013.
Hierok. (=Hierokles, Synekdemos)
60
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Synek. Kullanılan Metin ve Çeviri: Synekdemos, Comm.
Petrus Wessling, Bonnae 1840.
İstahrî (=Ebû İshak İbrahim b. Muhammed İstahri,
Mesâliku’l-Memâlik) Kullanılan Metin ve Çeviri: Ülkelerin
Yolları, Çev. Murat Ağarı, Ayışığıkitapları, İstanbul 2015.
Notit.(=Notitiae
Episcopatuum
Ecclesiae
Constantinopolitanae) Kullanılan Metin ve Çeviri: Geographie
Ecclesiastique de l’Empire Byzantin: Notitiae Episcopatuum
Ecclesiae Constantinopolitanae, Texte Critique, Introduction et
Notes par Jean Darrouzés, Paris 1981.
Prokop. (=Procopius, de aedificiis) aedi. Kullanılan Metin
ve Çeviri: Buildings VII, Trans. H. B. Dewing, Harvard
University Press 1954.
Strab.(=Strabon, Geographika) Kullanılan Metin ve Çeviri:
The Geography of Strabo, LOEB London, 1917-1932; Coğrafya
Anadolu XII-XIV, Çev. Adnan Pekman, İstanbul 2009.
Theop. Khr. (=Theophanis Confessor, Chronographia)
Kullanılan Metin ve Çeviri: Chronographia, Ed. Ioannıs
Classeni, Bonnae 1839; Chronographia, Trans. Cyril MangoRoger Scott, Oxford 1997.
Theop. Kons. (=Theophanes Continuatus, Vita Basilii)
Kullanılan Metin ve Çeviri: Chronographiae Quae Theophanis
Continuati Nomine Fertur Liber Quo Vita Basilii Imperatoris
Amplectitur, Ed. Ihor Ševčenko, de Gruyter 2011.
Araştırma Eserler
AKALIN, Kutlu-DUYGU, Zafer, Süryanî Literatürü,
Mardin 2017.
AVCI, Casim, İslâm-Bizans İlişkileri, İstanbul 2003.
APAK, Adem, “Emevîler Döneminde Anadolu’da ArapBizans Mücadelesi”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, C. 18, S. 2, 2009, s. 95-122.
BONNER, D. Michael, “The Naming of the Frontier:
‘Awāsım, Thughūr, and the Arab Geographers”, School of
Oriental and African Studies, Vol. 57, No. 1, 1994, s. 17-24.
CONGOURDEAU, H. M.- MARTIN-HISARD, B.,
“Bizans Kilisesi’nin Kurumları”, Bizans Dünyası: Bizans
61
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
İmparatorluğu (641-1204), Ed. Jean-Claude Cheynet, İstanbul
2018, s. 100-131.
DARKOT, Besim, “Malatya”, İslam Ansiklopedisi, C. VII,
s. 225-232.
DECKER, Michael, “Frontier Settlement and Economy in
the Byzantine East”, Dumbarton Oaks Papers, Vol. 61, 2007, s.
217-267.
EGER, Asa, The Spacaes Between the Teeth: A Gazetteer
of Towns on the Islamic-Byzantine Frontier, İstanbul 2012.
GARSOÏAN, Nina “Marzpanate (428-652)”, The Armenian
People From Ancient to Modern Times, Vol. I, Ed. R. G.
Hovannisian, University of California 1997, s. 95-115.
GÜNEŞ, Cüneyt, “X. Yüzyıldaki Bizans Taktikonlarına
Göre Bizans-İslâm Güçlerinin İlk Karşılaşma Alanları:
Kleisouralar ve Kleisouralardaki Askerî Taktiklere Dair”, History
Studies, Vol. 10/1, 2018, s. 85-100.
HEWSEN, H. Robert, The Geography of Ananias of Širak
(Ašxarhacʿoycʿ). The Long and the Short Recensions, Wiesbaden
1992.
HONIGMANN, Ernst, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, Çev.
Fikret Işıltan, İstanbul 1970.
__________________, “Malatya”, İslam Ansiklopedisi, C.
VII, s. 232-239.
HOWARD-JOHNSTON, D. J., “Thema”, in Maistor,
Classical, Byzantine and Renaissance Studies for Robert
Browning, Ed. A. Moffatt, Canberra 1984, s. 189-196.
İZNİK, Erkan, “Pagan Bir İmparatorluğun Hıristiyan
İmparatorluğa Dönüşümü”, Doğu Batı-Romalılar I, S. 49, 2009,
s. 41-76.
KÜÇÜKAŞÇI, S. Mustafa, “Anadolu’da Arap-Bizans
Mücadelesi ve “Saife” Seferleri”, Türk Kültürü İncelemeleri
Dergisi, S. 2, İstanbul 2000, s. 1-22.
LE STRANGE, Guy, Doğu Hilafetinin Memleketleri, Çev.
Adnan Eskikurt-Cengiz Tomar, İstanbul 2015.
MITCHELL, S., Geç Roma İmparatorluğu Tarihi M.S.
284-647, Çev. Turhan Kaçar, Ankara 2016.
62
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
LIDDELL, G. H.–SCOTT, R., Greek-English Lexicon,
New York 1883.
OSTROGORSKY, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev.
Fikret Işıltan, Ankara 2011.
PERTUSI, A., “Nuova ipotesi sull’origine dei «Temi»
bizantini”, Aeum, 28, 1954, s. 126-150.
SEVİM, Veli, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Ankara
2016.
TERZİ, Zeki, Mustafa, “Emevîler ve Abbâsîler Zamanında
Malatya Hudut Garnizonu”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, S. 3, 1989, s. 108-118.
YILMAZ, Saim, Anadolu’da Abbâsî-Bizans Mücadelesi
(132-193/750-809), İstanbul 2015.
ZADEH, Travis Mapping Frontiers Across Medieval Islam,
I. B. Tauris 2011.
63
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ORTAÇAĞ SÜRYANİ KRONİKLERİNDE MALATYA
Dilara ALTAŞ
Özet
Tarih boyunca farklı toplumlar ve kültürleri bünyesinde
barındıran Malatya, Süryani toplumu için de büyük önem arz
eden bir şehir olmuştur. Özellikle Ortaçağda. Süryani vakanüvis
ve din adamlarının doğup büyüdükleri ve yaşadıkları şehrin
tarihini de ihtiva eden kroniklerde Malatya oldukça detaylı bilgi
verilmiştir. Malatya’dan söz eden Zuqnin kroniğinde de Süryani
tarih yazıcılığının titizliğini ve ayrıntıcılığını görmek
mümkündür. Anonim Süryani kronikleri de dâhil olmak üzere
Malatya ve çevresi hakkında bilgi veren bütün kroniklerde
Bizans, Sasani ve Türklerin Malatya’ya düzenledikleri akınlar ve
buraya yerleşmeleri mevzuundan bahsedilmiştir. Bazı
kroniklerde ise Malatya oldukça yüzeysel anlatılmış, yalnızca
Malatyalı Süryani azizlerden bahsedilmiştir. Süryani kronikleri
Doğu ve Güneydoğu Anadolu hakkında önemli veriler
sunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Süryani, Malatya, Melitene, kronik,
Ermeni.
İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi
64
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
MALATIA IN MEDIEVAL SYRIAC CHRONICLE
ABSTRACT
Malatya, which has different societies and cultures
throughout its history, has been a city of great importance for the
Syriac society. Especially in the Middle Ages. Malatya was given
detailed information in the chronicles including the history of the
city where the Syriac chronicles and clergy were born and raised.
In the chronicle of Zuqnin, who speaks of Malatya, it is possible
to see the meticulousness and detail of Syriac historiography.
Anonymous Chronicles including the Syriac chronicles of
Malatya and all the chronicles that provide information about the
Byzantine, Sassanid and Turks settled here are mentioned about
the issue. In some chronicles, Malatya is described as superficial,
and only Syriac saints from Malatya are mentioned. Syriac
chronicles provide important data about Eastern and Southeastern
Anatolia.
Key Words: Syriac, Malatya, Melitene, chronic,
Armenian.
1. GİRİŞ
Malatya; Süryani ve Ermeni kroniklerinde “Melitene”
olarak geçmektedir. Melitene adını ilk olarak Eskiçağ
1
coğrafyacılarından Strabon kaydetmiştir.
724-842 yıllarını ihtiva eden kronikte İslam akınları dönemi
ayrıntılı şekilde anlatılmıştır. İbn Havkal, Malatya’yı Şam diyarı
içinde gösterirken, Ebu’l Fida Rum ülkesinden saymış, İbn
Hurdazbih ise “el-Cezire cephesi” demiştir. Ayrıca Malatya
Ermeni nüfusuna sahip olduğu için ve Ermeni asilzadelerin
doğduğu bir şehir olduğu için Ermeniler Malatya’yı “Hayastan”
(Ermenistan) olarak nitelendirmişlerdir. Ancak bu bölgede
1 Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika XII, XIII, XIV), (çev. Adnan
Pekman), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2000, s.1-3. Strabon, Melitene’nin
Kappadokia’nın bölündüğü on valilikten biri olduğunu belirtmiştir. Makedonialılar
Kappadokia’yı kuşattıkları dönemde Persler bu bölgeyi iki satraplığa bölmüşler;
Malatya ise Kataonia, Kilikia, Tyanitis, Garsauritis gibi kentlerle birlikte bölgenin
önemli yerleşim yerlerinden biri olmuştur.
65
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
2
mutlak bir Ermeni egemenliği olmamıştır. VIII. Yüzyılda
Süryaniler ve Ermenilerin, Melitene ve Sebastia (Sivas)
büyüdükten sonra Bizans baskılarına rağmen burada
başpiskoposluklarının olduğu bilinmektedir. Hatta günümüzde
Ermenistan sınırları içinde olan Sünik, İberya (Gürcistan) ve
Mardpetakan ile birlikte Melitene en önemli patrikliklerden biri
3
olmuştur.
Roma İmparatorluğu’nun önemli şehirlerinden biri olan
Comana (günümüzde Kapadokya’nın güneyi) ve Malatya arası
VII. Yüzyıla kadar Erken Doğu Roma için önemli bir ticaret
güzergâhı olmuş, daha sonra Arap akınlarına karşı daha da
4
güçlendirilerek sınırları korumak için üs haline getirilmiştir.
Müslümanların 695-702 yılları arasında Malatya’ya
yaptıkları akınlarla birlikte Malatya’ya ilk Müslüman nüfus
yerleşmiştir. Kaynaklarda Turande olarak da geçen Darende’ye
gelen Araplar, mevsim şartları nedeniyle kışın ülkelerine geri
dönmüşlerdir. Arap fetihleri ve yerleşimi kalıcı olmamıştır. 716717 yıllarında ise el-Cezire’den gelen Arap gaziler, Malatya
yakınlarındaki Hısnü’l Merat’ı (Kız Kulesi) ele geçirmişler fakat
karın yağmasıyla birlikte geri dönmüşlerdir. Ömer b. Abdülaziz
döneminde ise Bizans tazyiklerinden endişe eden Araplar
Darende’deki halkı Malatya’ya yerleştirmişlerdir.
Malatya’dan söz eden Ortaçağ Süryani kronikleri
çoğunlukla Arap kuşatmaları, Bizans-Sasani mücadeleleri ve
Haçlı Seferleri ile ilgilidir. Süryani tarih yazıcılığının önde gelen
örneklerini inceleyeceğiz.
5
2 Hamilton, Bernard. "Women in the Crusader States: Queens of Jerusalem, "
in Medieval Women. Edited by Derek Baker. Oxford: Basil Blackwell, 1978. Bu
hususta XI. yy’da Ermeni prensi Horil’in kızı ve Kudüs Latin kralı II. Badwin’in eşi
Prenses Morfiya Malatya’da doğup büyüdüğü için günümüz Ermeni tarihçileri böyle
bir iddiada bulunmuşlardır.
3 Stepannos Orbelean, History of The State of Sisakan, (tr. Robert Bedrosian ), s.29
4 Silvia Polla, Philip Verhagen, Computational Approaches to the Study of
Movement in Archaeology, Hubert & Co. GmbH & Co. KG, Göttingen 2014, s. 46.
5 Yakut el-Hamevi, Mu’cemu’l-Buldan, C: IV, Daru’s-Sadr, Beyrut 1995, s. 32-33;
Ebu Cafer Muhammed et-Taberi, Tarihu’t-Taberi: Tarihu’r-Rüsul ve’l-Muluk ve
Sılatu-Tarihu’t-Taberî, C:VI Daru’t-Turas, Beyrut 1387, s. 542.
66
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
2. SÜRYANİ KRONİKLERİ
2.1. Rabban Eudochos
Günümüzde Kudüs’te adını taşıyan Evanjelik kilisesi
bulunan Aziz Mark, Süryani bir din adamıdır. Aziz Mark’ın adını
taşıyan kilisede Süryani yazma eserleri mevcuttur. Rabban
Eudochos’un XII. Yy’da yazdığı Arapça terimlerin de yer aldığı
bu eserde Süryanilerin Hristiyanlığı benimsedikten sonra
Süryanicenin gramer yapısı ve Süryanice kelimelerin etimolojisi
üzerine çalışan dilbilimcilerden bahsedilmiştir. Bu dilbilimcilerin
en önemlilerinden biri Malatyalı yeminli rahip Rabban
Eudochos’tur. Grekçe ve Latince olarak öğretilen dini terimlerin
Süryanice olarak adlandırılmasını desteklemiştir. Örneğin; Hz.
İsa’nın havarileriyle yediği son akşam yemeğine “Efkaristiya”
denirken Süryanicede bu terim “Şumlaya” olarak adlandırılmıştır.
Şumlaya esasen “tamlama” anlamına gelirken, havarilerin bir
arada olması nedeniyle bu ad verilmiştir. Rabban Eudochos,
Aramice ile akraba olan Süryanicenin kutsal metinlerde
kullanılmasının uygun olduğundan söz etmiştir. Malatyalı
Rabban Eudochos, talaebeleriyle birlikte yazdığı bu eser ile halefi
olan ve Süryani grameri üzerine yazılan kitaplara öncülük
6
etmiştir.
2.2. Zuqnin Kroniği
VIII. yüzyılın ilk yarısında yazılmış olması nedeniyle ilk
İslam fetihleri için önemli bir kaynaktır. Arap-Doğu Roma
mücadelelerinden bahsedilmekte ve Batı Süryani Kilisesi’nin iç
meseleleri ele alınmıştır. 587-775 yılları arasında gerçekleşen
olaylardan söz edildiğinden, Emevi ve Abbasi dönemi için değerli
bilgiler sunmaktadır. Ayrıca Doğu Roma tarihine ilişkin bilgiler
de içermektedir. Elimizde üçüncü ve dördüncü bölümü bulunan
bu eserin Efesli Yuhanna’nın yazdığı bölümü kayıptır.
Doğu Roma imparatoru V. Konstantin’in Malatya’yı
yağmalaması şöyle geçmektedir:
6 St. Mark’s Convent Jerusalem (ed: Gary Gillum), Harold B. Lee Library, Utah
1995; s. 88. Baumstark, Graf, and Ruecker Die Literarischen Handschriften Des
Jakobitischen Markusklosters In Jerusalem, Oriens Christianus 2, Leipzig 1912, s.
130
67
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Roma İmparatoru V. Konstantin, sayısız güçle
yürüdü, Melitene'i yıktı ve onu yağmaladı. Sakinlerini,
kimseyi öldürmeden ya da eşyalarını almadan devretti.
Onları dışarı çıkardı ve yolladı. Hepsi Jazlra'ya gitti. Daha
sonra Melitene'nin duvarını yıkarak temeli yıktı ve evlerini
yaktı, ardından ordusunu aldı ve ülkesine geri döndü. (749750))
Bunun ardından eserde 761’de yapılan İslam akınlarında
Malatya’nın yeniden imar edildiği, harabe olan binalarının yerine
7
yenilerinin inşa edildiği anlatılmıştır.
2.3. Tel Mahre Kroniği
Yanlış bir sınıflandırma nedeniyle Zuqnin kroniğinin bir
bölümü olduğu zannedilmiştir. Dionysos 818 ve 845 yılları
arasında Antakya Patrikliğinin başındaki kişidir. Bu iki kronik
8
birbirinden farklıdır. Bu kronikte VIII. yüzyılda Mesleme bin
Abdülmelik komutasındaki Emevi ordusunun Kapadokya’dan
Malatya’ya, güneyde ise Lübnan’a kadar uzanan bölgeyi
kuşattığını ve buradaki birçok yerleşim yerinin hasar gördüğünü
kaydetmiştir. Ayrıca Emevi komutanı Malik bin Şebib’in
Malatya’yı kuşatması bu kronikte Hristiyan alemi için büyük bir
felaket olarak geçmektedir. İmparator V. Konstantin döneminde
şehirde yakılıp yıkılan evler onarılmış ve Malatya yeniden imar
edilmiştir. Kronikte olaylar yerine kişiler hakkında daha fazla
detay bulunmaktadır.
9
7 The Chronicle of Zuqnin, Parts III and IV. A.D. 488-775, (tr. Amir Harrak),
Pontificial Institute of Medieval Stduies, 1999. S. 189-190.
8 Ayrıntılı bilgi için bkz: Witold Witakowski, The Syriac Chronicle of PseudoDionysius of Tel-Maḥre: A Study in the History of Historiography, Uppsala:
Uppsala University 1987.
9 Chronique de Denys De Tel Mahré Quatriéme Partie (tr. J.B. Chabot), Librairie
Emile Bouillion, Paris 1895, s. 12-25. Tel Mahre’nin Fransızcaya tercüme edilmiş
versiyonunu inceledik ve bilgileri karşılaştırdık. Süryani kroniklerinde genel itibariyle
Süryaniler için kutsal sayılan kişilerin Malatya’daki faaliyetleri ve orada yaşayan
azizlerin adları geçmektedir. Malatya Arap coğrafyası ile Anadolu’yu birbirine
bağlayan bölgeye yakın olduğu için Arap akınlarına ilişkin I. Muaviye dönemini anlatan
Bizans vakanüvisi Theofanis’in kroniğinden istifade ediyoruz. Theofanis Malatya’da I.
Muaviye ile Bizans komutanı Sergios arasındaki siyasi mücadeleden ve Malatya
68
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
2.4. Efesli Yuhanna’nın Kroniği
Aslen Amidli olan Efes piskoposu John tarafından
Süryanice yazılan bu eser, Tritton tarafından tercüme edilmiştir.
Roma döneminde Anadolu ve çevresini ele alması bakımından
çok değerli bir kaynaktır. İlk kısmında Julius Caesar’ın
hükümdarlığı, ikinci kısmında daha sonraki imparatorların
yaşamı ele alınmış olup, Malatya bahsinin en çok geçtiği kısım
ise üçüncüdür. Süryani tarih yazıcılığında “ilahi tarih” olarak
10
kabul edilen ilk kroniktir.
Kronikte Malatya ile ilgili olarak, Hristiyanlığın ilk
yüzyılından beri Malatya’nın dini bir merkez olmasıyla birlikte
büyüdüğü anlatılmıştır. Malatya piskoposu Domitian, SasaniDoğu Roma arasındaki çekişmede arabuluculuk rolü üstlenmiştir.
İmparator Tiberius’un damadı Mauricius, piskopos Domitian’ı
Malatya’da görevlendirerek onun ve ailesinin Roma’ya tam
11
olarak sadık olmasını sağlamıştır.
Sasani –eserde Pers olarak geçmektedir-hükümdarı I.
Hüsrev Anuşirvan Roma generalleri arasındaki çekişmelerden
istifade ederek Malatya’yı kuşatmıştır. Amacı Doğu Roma
ordusunu Malatya’da bozguna uğratarak Fırat’ın doğusuna
çekilmektir. Fakat Doğu Roma ordusunun hücum etmesi ve
Sasani ordusunu Fırat’ın üzerine doğru kovalaması sonucunda
Sasanilerin yarısından fazlası Fırat’ta boğulmuştur. Sadece I.
Hüsrev Anuşirvan ve yakınındakiler Roma Ermenistanı’na doğru
kaçmışlardır. Eserde Malatya’nın sahne olduğu Bizans-Sasani
mücadeleleri teferruatlı şekilde işlenmiştir.
12
halkının Emevilere isyan etmesinden söz etmiştir. Theophanes, The Chronicle
of Theophanes Confessor Byzantine, (tr. Harry Turtledove), University of
Pennsylivania Press Philadelphia, 1982. s.49
10 Eserin kutsal olmasının nedeni bin din adamı tarafından yazılmış olmasıdır. Süryani
tarihçilerin önemli bir kısmı azizler ve kilisenin tarihini de ele aldıkları için kronikler
dini ve dünyevi olarak gruplandırılmıştır.
11 John Bishop of Ephesus, Ecclestical History of The Third Part, (tr. Payne Smith),
Oxford Press, 1860, s. 356.
12 S. 395
69
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
2.5. Stilit Joshua’nın (Yuşa) Kroniği
Sasani-Bizans çekişmelerini aktaran bu kronik, Malatya,
Urfa ve Antakya üzerindeki mücadeleleri anlatmaktadır. I. Kavad
(Kubad)
döneminde
Malatya’nın
Bizans
tarafından
yağmalanması ve Süryaniler ile Ermenilerin yerleşim yerlerinin
talan olmasını konu almaktadır. Amid ve Malatya’nın Sasaniler
için önemli bir yayılma alanı olduğu; kronikte geçtiği şekliyle
Fars-Hun-Arap birliklerinin Bizans’la olan mücadeleleri ve
bozguna uğramaları I. Kavad’ın fillerle desteklenmiş ordusunun
13
dahi Bizans karşısında tutunamaması anlatılmıştır. Malatya
Perslerin kışlak olarak kullandığı ve Amid ile birlikte maden
ticareti yaptıkları ve cephane olarak kullanarak silahlarını
onardıkları bir şehirdir. Grek ordusunun bu bölgede sağlam bir
otorite kuramamış olduğunu Stilit Yuşa’nın kroniğinden
14
öğreniyoruz.
Stilit Yuşa, Malatya, Antakya, Şam, Menbiç, Edessa gibi
şehirleri, Süryanilerin inancına göre “kutsal Meryem’in emriyle
kiliselerini kurdukları şehirler” olarak nitelendirmiştir.
15
2.5. Anonim Süryani Kroniği (I. ve II. Haçlı Seferleri
Hakkında)
Haçlı Seferleri üzerine ana kaynak niteliği taşıyan bu
kronikte, Türklerin Danişmend Gazi’nin ölümünden sonra oğlu
Muhammed’in Malatya üzerinde tahakküm kurduğu anlatılmıştır.
Kronikte geçtiği şekilde aktaralım: Danişmend Gazi Kapadokya
bölgesinin halkına ağır vergiler yüklemiş, baskı yapmış ve Tanrı
tarafından hastalıkla cezalandırılmıştı. Daha sonra Aynüddevle
ve Yakub bu bölgeye egemen olmuştu.
Kudüs kralı Baldvin, Cermen ve Frenk krallarıyla
görüşmüş, Şam’ı kuşatmaya karar vermişlerdi. Eğer Şam
kaybedilirse, Anadolu da tehlikeye girecekti. Danişmend
Gazi’nin torunu Aynüddevle, Baldvin’in ölümünden sonra
13 Joshua The Stylite, The Chronicle of Joshua The Stylite Composed In Syriac
A.D. 507, Cambridge at the University Press, 1882. s. 40
14 A.g.e, s. 55.
15 A.g.e. s. 69.
70
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Edessa (Urfa)’nın başıboş kaldığını ve Ermeni Zabar’ın
manastırlarda asker toplayarak Malatya sınırına yığdığını
öğrenmişti. Türkler Suriye’ye kadar gelmiş ve Süryanileri
öldürmüş, geri kalanları ise köleleştirmişlerdi.
16
2.6. Anonim Süryani Kroniği (1234 Yılına Kadar)
Urfa ve civarında yaşayan Süryani piskopos Meliteneli
İgnatius’un hayatı ve faaliyetleri ile ilgili bir kroniktir. Ayrıca
eserin dünyevi kısmı Eyyubiler için de ana kaynaktır. Malatya,
Ahlat, Urfa, Mardin, Kudüs, Dımaşk ve Mısır ile ilgili bilgi
vermektedir. Dini nitelik taşıyan bölümde ise Ermeni Apostolik
Kilisesi ve Urfa’daki Süryani kiliselerinin o dönemde
gündeminde olan, inançla ilgili konular ele alınmıştır. Eserde ele
alınan konularda iki kişi kaynak olmuştur: Edessalı Jacob ve
Meliteneli İgnatius. Daha eski dönemlerden de bahseden kronikte
İgnatius’un ifadesiyle Malatya’yı kuşatan Farsların Tanrı
tarafından hastalık ve yağmurla cezalandırılması bahsi
geçmektedir.
Bu eserde Bizans tarihçisi Theophanes’in verdiği bilgilerin
geçmesi de ilginçtir. Kroniği tercüme eden Andy Hilkens, kroniği
16 The First and Second Crusades from an Anonymous Syriac Chronicle, (tr. A.S.
Tritton), Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland, No. 1, 1933,
s. 275-299.. Bu hususta kronikte Türklerin Süryanileri acımasızca katlettiği, Malatya
ve civarını yakıp yıkarak ganimet topladığı bahsi geçmiştir. Türklerin Urfa ve Antakya
kuşatmasından büyük bir felaket olarak bahsedilmektedir. Muhammed’in ölümünden
sonra Aynüddevle’nin 1143 yılında gerçekleştirdiği Malatya kuşatması tam olarak
başarılı olmamıştır. Azimi Tarihi (çev. Ali Sevim), TTK Yayınevi, Ankara 2006,
s.188. Ancak Malatya, Urfa ve Antakya’da XIII. yüzyıla kadar Ermeniler ve
Süryanilerin rahatça yaşayabildikleri şehirler olmuş ve kimi zaman Bizans tazyiklerine
karşı Türkleri desteklemişlerdir. Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri
Tarihi, Ötüken Yayınevi, İstanbul 2006, s. 250-251; Malatya XI. yüzyılda ve XII.
yüzyılın başlarında tüccarların çok olduğu bir şehir olduğundan oldukça zengindi. Bu
nedenle hem Selçuklu hem de Bizans’ın dikkatini çekiyordu. Ermeni kroniklerinden bu
durumun hoşnutsuzluğa neden olduğunu öğreniyoruz. Ermeniler ve Süryanilerin
Bizans çekişmelerine Türk fütühatı da eklendiği için kaynaklarında büyük bir felaket
ve zulüm olarak geçmektedir. Hatta Ermeni tarihçi Aristakes, 1058’de Malatya’nın
Türkler tarafından fethedilmesini “Sonsuza kadar acı hatırası kalacak bir adaletsizlik”
olarak nitelendirmiş, dramatik bir tablo çizmiştir. Aristakes Lastivertc’i’s, History
(Chronicle), (tr, Robert Bedrosian), Sources of Armenian Tradition, New York 1985,
s. 45.
71
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
yazan kişinin birçok kaynaktan yararlandığını ve yalnızca kendi
döneminden söz etmekle kalmadığını, önceki dönemler için bir
17
derleme niteliğinde olduğunu kaydetmiştir.
2.7. Bar Hebraeus (Ebu’l Ferec Tarihi)
Bar Hebraeus (Ebu’l Ferec İbnü’l İbrî) Miladın 1225-26
senelerinde Malatya’da doğmuştur. Esasen İbrani kökenli olduğu
halde eserlerini Süryanice yazmıştır. Tarih-i Muhtasarü’d-Düvel
adlı eseriyle birlikte kroniği XIII. yüzyıl Türk tarihine ışık
tutmaktadır. Arapça ve Süryaniceyi Malatya’da öğrenmiş,
yazacağı kroniğe kaynak olması için Tel Mahreli Dionysius’un
kroniğini incelemiştir.
Ebu’l Ferec Tarihi, Malatya’nın Roma ve Sasani
savaşlarına sahne olması konusuyla başlar, Emevi akınlarıyla
devam eder. Kroniğin birinci cildinde özellikle Doğu Roma
tarafından sürülen Ermenilerin, Arapların sayesinde Malatya’ya
yerleşmeleri ve Arap-Ermeni ittifakının nasıl geliştiği
anlatılmıştır. Kroniğin ikinci cildinde ise Haçlı Seferleri ve
Moğolların Malatya’daki faaliyetleri ayrıntılı şekilde
18
anlatılmıştır.
2.8. Süryani Mihail Vekayinamesi
En uzun Süryani kroniklerinden biri olan Patrik Mihail’in
kroniği, dilimize Hrant Andreasyan tarafından tercüme edilmiştir.
İngilizcesi ise Robert Bedrosyan tarafından Klasik Ermeniceden
tercüme edilmiştir.
“1050 yılında imparator olan Konstantin
Monomechus, 12 yıl hüküm sürmüştür. Türkler 1050 yılının
baında yaklaşık 3000 kişiden mürekkep bir orduyla
Melitene’yi kuşatmışlar ve şehirde sur olmadığı için
Melitene halkının dağlara kaçmasına neden olmuşlardı.
Türkler o kadar merhametsizce katliam yaptılar ki birçok
insan cesetlerin arasına girerek kurtulmayı denedi. Türkler
on gün boyunca Malatya’yı talan edip yağmaladılar ve bu
17 Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Tarihi (çev.Ömer Rıza Doğrul), C:I TTK
Basımevi, Ankara 1987, s. 23-38.
18 C: II, s. 339
72
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
19
bahtsız şehri ateşe verdiler. Bu esnada Bar Gagai
Manastırı da tahrip edildi. Bir Ermeni topluluğu olan
Sasunlular çok kar yağmasından istifade ederek Türklerin
yolunu kestiler. Böylece Türkler açlıktan ve soğuktan
kırılmış oldu. Şans eseri sağ kalanları da Sasunlular
öldürdü.
1066 yılında Türk akınlarından yararlanan
ErmenilerDoğu Roma’ya başkaldırdılar ve şakilik
yapmaya başladılar. Madik, Mor Asya, Beit Sahde, Marcus
gibi manastırları talan ettiler. Buna mukabil, Türkler de
Ermenilerin üstüne yürüdüler.
Daha eski tarihli Süryani kroniklerinde bahsedilen
Danişmendli hakimiyetinde Malatya’da kıtlık olduğu şöyle
anlatılmıştır:
“Sultan Kılıç Arslan II. Yunanlıların kralı
(imparatoru) ile barış yaptığında, Melitene'yi işgal etti.
Melitene'de hakim olan kişi o zamanlar, kardeşini öldüren
Danişmendli sülalesinden ünlü bir emirdi. O ve erkek
kardeşi şeytani işlerle meşgullerdi. Hristiyanların çoğu, her
yere yayılan açlık yüzünden, özellikle Melitene şehrini terk
etmek zorunda kaldı.
Sultan, Melitene'ye 25 Ekim 1489 Çarşamba günü
(A.D. 1178) girdi ve sakinlerinin mutluluğuna hükmetti.
Padişah kuvvetleri, şehri ezici olmadan dört ay boyunca
kuşatmıştı ve nihayet ele geçirdi.
Meliteneliler
eski
emiri
(Danişmendli)
desteklediklerini ve onun Melitene halkını vergilerden muaf
tuttuğunu söylediler. Sultan onlara yılda beş yüz dinarın
haraç olarak ödenmesini emretti. Onları sınır dışı ettiği
19 Smbat Spararet’s Chronicle, (tr. Robert Bedrosian), Sources of the Armenian
Tradition Long Branch, New Jersey 2005. s. 23. Başkumandan Simbat
Vekayinamesi’nde de Türklerin Malatya kuşatmaları, Türklerin Malatya Ermenileri ile
olan mücadeleleri ve Emir Dinar’ın Malatya’yı yağmaladığı şeklinde anlatılmıştır.
73
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
eski amir ile temas kurmamaları konusunda uyardı. Ayrıca
20
Danişmendlilere hizmet veren tüm Türkleri kovdu.
118 yılında II. Kılıç Arslan (1155-1192) ve
kayınpederi Nureddin (Artuklu) arasında çatışmalar
yaşandı. Nureddin, Selahadin'e (Eyyubi) yardım için
başvurdu ve Selahaddin Mısır'dan padişahla savaşmak için
yola çıktı, sultan Kesum'un surlarının tahrip edilmesini ve
sakinlerinin tahliye edilmesini emretti. Sanja Nehri'nde
Selahaddin ile bir ittifak yapmıştı. Tanrı'nın rahmet
bahşettiği ve sultanın Selahaddin ile barış görüşmesi için
görevlendirdiği bilge adam Hasan'ın arabuluculuğu
olmasaydı, barış yerine savaş gerçekleşecekti. Sultan,
Melitene'ye gitti ve iki duvarı yeniden inşa etti. Melitene’yi
bayındır kıldı.
Görüldüğü üzere Süryani Mihail II. Kılıç Arslan’dan
övgüyle bahsetmiş ve ondan çok nazik ve mütevazı bir tavır
gördüğünü belirtmiştir. Ayrıca Malatyalı Süryani piskoposların
adlarının listesini vermesi de önemlidir:
1. Leontius, 2. Otreius 3. Accacius, 4. Mama, 5.
Domitian, 6. Tuma, 7. Ezekiel, 8. Gregorius 9. Ahrun
(Aaron) 10. Daniel 11. Ezekiel 12. Iliyya (Elijah) 13.
Yuhanon 14. Gregorius 15. İyavannis 16. İliyya (Elijah) 17.
Ezekiel 18. İgnatius Rahuto, 19. İyavanni, 20. İgnatiu, s 21.
Yuhanon, 22. Ignatius, 23. Yuhanon, 24. Dionysius, 25.
Lyavannis, 26. İgnatius, 27. Dionysius 28. Lyavannis.21
3. SONUÇ
Malatya’nın Amid’e komşu olması ve Kilikya bölgesine
açılan kapı olması pek çok devletin hedefi haline gelmesine neden
20 Michael The Great, The Chronicle of Michael The Great, Patriarch of the Syrian
(tr. Robert Bedrosian), Sources of the Armenian Tradition Long Branch, N.J., 2013. s.
181-183
21 The Syriac Chronicle of Michael Rabo (The Great), (tr. Matti Mousa), A
publication of the Archdiocese of the Syriac Orthodox Church for the Eastern United
States, 2014, s. 769.
74
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
olmuş, bu da Malatya’da yaşamış ve Süryani toplumunun kanaat
önderi olmuş din adamlarını tarih yazıcılığına sevk etmiştir. Hatta
Hristiyanlığın ilk yüzyıllarından beri Malatya, Süryani dilbilimi
ve etimolojisi üzerine çalışmalar yapan rahipler çıkarmıştır.
Grek-Pers savaşları ve bu süreçte Malatya’nın Perslerin üssü
konumunda olmasından ayrıntılı şekilde bahsedilmesi ilginçtir.
Malatya’nın eski tarihine ilişkin önemli bilgileri Süryani
kaynaklarından öğreniyoruz.
Türk
tarihine
ışık
tutan
Süryani
kronikleri,
karşılaştırdığımız üzere Ermeni kronikleri ve Arap kaynakları ile
paralellik göstermektedir. Malatya’da doğmuş veya orada din
adamı olarak görev yapmış Süryani vakanüvisler büyük bir
titizlikle kaydettikleri olayları mevcut koşullara göre
değerlendirmişlerdir. Kimi zaman Bizans’ın Süryani ve
Ermenilere yönelik sert tutumu nedeniyle Türklerin fütühatına
destek vermişler, kimi zaman da Türklerin o bölgedeki Hristiyan
varlığı için tehdit oluşturduğunu düşündüklerinden dolayı
Türkleri yağmacı, zalim, işgalci olarak lanse etmişlerdir. O
dönemde yaşamış oldukları için objektif olmasalar da olayları
kronolojik sıraya göre anlattıkları için anlaşılması ve diğer
kaynaklarla mukayese edilmesi kolay olmaktadır. Ayrıca Süryani
vakanüvislerin şahısları ve olayları düzenli bir şekilde
sınıflandırmış ve bilgileri net olarak vermiş olmaları ve daha önce
yazılmış olan eserleri inceledikten sonra yazmış olmaları bu
kaynakları muteber kılmaktadır.
4. KAYNAKÇA
Aristakes Lastivertc’i’s, History (Chronicle), (tr, Robert
Bedrosian), Sources of Armenian Tradition, New York 1985.
Azimi Tarihi (çev. Ali Sevim), TTK Yayınevi, Ankara
2006.
Baumstark, Graf, and Ruecker Die Literarischen
Handschriften Des Jakobitischen Markusklosters In
Jerusalem, Oriens Christianus 2, Leipzig 1912.
Chronique de Denys De Tel Mahré Quatriéme Partie (tr.
J.B. Chabot), Librairie Emile Bouillion, Paris 1895.
75
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Ebu Cafer Muhammed et-Taberi, Tarihu’t-Taberi:
Tarihu’r-Rüsul ve’l-Muluk ve Sılatu-Tarihu’t-Taberî, C:VI
Daru’t-Turas, Beyrut 1387.
HAMİLTON, Bernard. "Women in the Crusader States:
Queens of Jerusalem, " in Medieval Women. Edited by Derek
Baker. Oxford: Basil Blackwell, 1978.
Gregory Abu’l Farac, Abu’l Farac Tarihi (çev. Ömer Rıza
Doğrul), C: I-II, TTK Basımevi, Ankara 1987.
John Bishop of Ephesus, Ecclestical History of The Third
Part, (tr. Payne Smith), Oxford Press, 1860.
POLLA, Silvia, VERHAGEN Philip, Computational
Approaches to the Study of Movement in Archaeology, Hubert
& Co. GmbH & Co. KG, Göttingen 2014.
Smbat Spararet’s Chronicle, (tr. Robert Bedrosian),
Sources of the Armenian Tradition Long Branch, New Jersey
2005.
Stepannos Orbelean, History of The State of Sisakan, (tr.
Robert Bedrosian).
Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika XII,
XIII, XIV), (çev. Adnan Pekman), Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
İstanbul 2000.
The First and Second Crusades from an Anonymous
Syriac Chronicle, (tr. A.S. Tritton), Journal of the Royal Asiatic
Society of Great Britain and Ireland, No. 1, 1933.
The Chronicle of Zuqnin, Parts III and IV. A.D. 488775, (tr. Amir Harrak), Pontificial Institute of Medieval Stduies,
1999.
The Syriac Chronicle of Michael Rabo (The Great), (tr.
Matti Mousa), A publication of the Archdiocese of the Syriac
Orthodox Church for the Eastern United States, 2014.
Theophanes, The Chronicle of Theophanes Confessor
Byzantine, (tr. Harry Turtledove), University of Pennsylivania
Press Philadelphia, 1982.
TURAN, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi,
Ötüken Yayınevi, İstanbul 2006.
76
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
WİTAKOWSKİ, Witold, The Syriac Chronicle of
Pseudo-Dionysius of Tel-Maḥre: A Study in the History of
Historiography, Uppsala: Uppsala University 1987.
Yakut el-Hamevi, Mu’cemu’l-Buldan, C: IV, Daru’sSadr, Beyrut 1995.
77
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
GEÇ ANTİK ÇAĞ’DA DOĞU ROMA
İMPARATORLUĞU’NUN SON BÜYÜK MEYDAN
OKUMASI: İMPARATOR THEOPHİLUS’UN ZİBATRA
1
(DOĞANŞEHİR) YAĞMASI
Öğr. Gör. Dr. Talat KOÇAK
GİRİŞ
İslamiyet’in doğuşu, eski dünya tabir edilen
Yakındoğu’nun tamamında çok kısa bir zamanda yayılması
dünya tarihinin önemli olaylarından bir tanesidir. O zamana kadar
askeri eğitim açısından tarihte benzersiz kabul edilen Doğu
Roma’nın, askeri başarıları bakımından olumlu bir geçmişi
olmayan, gücünü daha çok din kuvvetinden alan Arap kitlelerince
2
ezilmesini halk şaşkınlık içerisinde izlemiştir. Doğu Roma için
önemli toprak kayıpları verdiren Müslüman Araplar daha sonra,
Küçük Asya olarak anılacak Anadolu sınırlarına dayanmıştır.
1 Bu bölüm 2018 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim
Dalı’nda tarafımdan hazırlanmış “Arkeolojik Veriler ve Yazılı Kaynaklar Işığında
Amorium Kentinin Tarihi (En Eski Çağlardan Bizans Yerleşiminin Sonuna Kadar)”
isimli tezden üretilmiştir.
Afyon Kocatepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanlığı,
tkocak@aku.edu.tr
2 Karalidis, 2004: 24-25;
78
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
A. İlk Devir Doğu Roma-İslam Halifeliği Mücadelesi
Emeviler dönemi Muaviye Bin Ebu Süfyan’ın halife
olmasıyla başlar. Muaviye Bin Ebu Süfyan İslam tarihi açısından
tartışmalı bir figürdür. Fakat neredeyse bütün tarihçiler onun
yaradılışı gereği akıllı kurnaz bir siyaset adamı olduğu konusunda
3
hemfikirdir.
Muaviye Bin Ebu Süfyan halife olmadan önce Şam’da
4
valilik yapmıştı. Valiliği döneminde bir donanma kurdurdu ve
karadan da sürekli Anadolu içlerine seferler düzenledi.
Muaviye Bin Ebu Süfyan Şam valisiyken 646 yılında
5
Kapadokya’ya girerek Kayseri’yi haraç vermeye mecbur etti.
Buradan Frigya’ya yöneldi. Amorium şehrini almaya çalıştıysa
da bunda başarılı olamadı. Buna rağmen çok sayıda esir ve
6
ganimetle geri döndü.
Yetkileri sınırlı bir yöneticiyken Bizans’a seferler
düzenleyerek prestijini artıran Muaviye Bin Ebu Süfyan, halife
olduktan sonra bu hedefi gerçekleştirmek için gerekli siyasal
gücü eline geçirmişti. Politikayı iyi bilen halife aradığı fırsatı çok
geçmeden bulacaktı.
II. Konstans bir isyan neticesinde Sirakuza’da 15 Eylül
7
668’de katledilmiştir. O sırada Armeniaks stratejisti Saborius II.
8
Konstans idaresine karşı isyan etmiş bulunuyordu. Arap
kaynaklarında hiç geçmeyen Saborius isyanı çok az anılan bir
olaydır. Daha çok Bizans ve Süryani kroniklerinde tekrar edile
9
gelmiştir.
İmparator ve isyancı komutan halifeye birer elçi
göndermişlerdir. Theophanes Muaviye’nin “siz ikinizde benim
düşmanımsınız; kim daha çok verirse ona yardım ederim”
3 Aycan, 1960: 65.
4 Aycan, 1960: 83.
5 Uçar, 1990: 69.
6 Ostrogorsky, 1999: 108.
7 Ostorogorsky, 1999: 114
8 Uçar, 1999: 80.
9 Kaegi, 2000: 335.
79
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
10
dediğinden söz eder. Saborius bu arada Hadrianopolis’e kadar
ilerler. Fakat bir kaza neticesinde ölür. Bu arada halife, Fadele
Bin Ubeydullah isimli bir komutanı isyancılara yardıma
göndermiştir bile. Saborius’un ölüm haberini alan komutan
Hexapolis’ten halifeye haber gönderir ve yardım ister. Bunun
11
üzerine halife oğlu Yezid’i Fadele’ye yardıma gönderir.
Bu olaylar sırasında Araplar geçici bir süre için Amorium’u
ele geçirirler ve İstanbul’u kuşatırlar. Fakat takip eden kış
şartlarında Bizanslılar Amorium’daki Arap karargâhını yok
12
ederler.
Emevilerin Bizans karşısındaki üstünlükleri Akroinos
Savaşı’ma kadar devam etmiştir. Bu savaş 740 yılında, Emevi
ordusu ile Bizans kuvvetleri arasında, Anadolu platosunun batı
kıyısındaki Frigya’da yer alan Akroinon veya Akroinos’ta
(bugünkü Afyon yakınları) meydana gelmiştir. Araplar önceki
yüzyılda Anadolu içlerine sürekli akınlar düzenliyordu ve 740
yılında yapılan sefer, son on yılda yapılan ve üç ayrı tümenden
oluşan en büyük seferdi. Abdullah El Battal El Malik İbn-i Şuayb
komutasındaki 20 bin kişilik bir tümen, İmparator İsauralı III. Leo
(717-741) ve oğlu V. Constantine (741-775) komutasındaki
Bizanslılar tarafından Akronion’da karşılandı. Muharebe Mutlak
Bizans zaferiyle sonuçlandı. Emevi hilafetinin hem diğer
cephelerde yaşadığı sorunlar hem de Abbasi ayaklanması öncesi
ve sonrası yaşanan iç istikrarsızlıkla birlikte bu mağlubiyet,
Arapların Anadolu’ya yaptığı büyük saldırılara otuz yıllığına son
13
verdi.
Emeviler döneminde Araplar Doğu Roma’ya karşı görece
bir üstünlük sağlamışlardır. Gerek Bizans İmparatorluğu’nun
içinde bulunduğu durum, gerekse Araplar üzerinde İslamiyetin
geliştirdiği cihat ruhu bu başarıları kolaylaştıran etkenlerdir. Kısa
zamanda toprakları genişleyen devlet artık çok uluslu bir
imparatorluk olmuştu. Emevilerin, Arap devletinin yapısını
10 Theophanes, 1997: 489
11 Uçar, 1999: 81.
12 Kaegi, 2000: 336.
13 Foss, 1991: 48.
80
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
hantallaştıran aşırı milliyetçi tutumu içerideki huzuru bitirmiş,
muhalefetin güçlenmesine zemin hazırlamıştır. 749 yılında artık
İslam Devleti’nin başında Emevi Hanedanı olmayacaktı.
B. Zibatra Felaketine Giden Süreç
Abbasilerin ilk yıllarında Bizans’ın maruz kaldığı baskı
oldukça azaldı. Artık Bizans’ın Araplar’a karşı mevcudiyetini
korumak için verdiği mücadeleler geride kalmıştı. Bizans-Arap
mücadelesi bir sınır çatışması karakterini aldı ve bu arada
inisiyatif Bizans’ın eline geçti. Doğuda Bizans artık taarruza
14
uğrayan değil, taarruz edendi.
Abbasiler Dönemi denilince akla ilk gelenler Amorium
kent soylu kişiler olarak Bizans tahtını ele geçiren Amorium
Hanedanı ve kentin 838 yılında Araplar tarafından kuşatılmasıdır.
Bu imparatorlar yarım asra yakın imparatorluğun kaderini bir
15
dönem ellerinde tutmuşlardır.
Abbasi halifelerinin en ünlüsü kuşkusuz halife Harun
Reşit’tir.(786-809) Harun Reşit dönemi’nde Anadolu’ya birçok
sefer düzenlenmiştir.
16
Bu seferlerden bazıları Amorium ve
17
Ankara civarına kadar ulaşmıştır. Harun Reşit döneminde
Anadolu’ya yapılan askeri tacizler Bizans İmparatorluğunda
kalıcı bir yıkım bırakmamıştır.
Halife Memun döneminde Abbasiler ve Bizans’ın
mücadelesi çetin bir şekilde devam etmiştir. Theophilus
Toroslar’ı geçerek Tarsus civarına kadar ilerlemiş, karşısına
çıkan Abbasi kuvvetlerini yenerek 7.000 tutsakla geri dönmüştür.
14 Ostrogorsky, 1999: 156
15 Amorium Hanedanı: 820-867 yılları arasında Bizans imparatorluğunda hüküm
sürmüş hanedana verilen isim. Bu hanedan sırasıyla II. Michael, Theophilus ve III.
Michael isimli imparatorlardır.
16 Bizans tahtına imparator Nicephoros’un geçmesinden sonra Bizans-Abbasi ilişkileri
bozulmuştur. Bardanes Tourkos isyanını fırsat bilen halife Bizans’ı cezalandırma
maksatlı oğlu Kasım önderliğinde bir orduyu Anadolu’ya göndermiştir. Fakat Kasım’ın
bu akınları dar bir çerçevede kalmış, Bizans’a zarar verememiştir. Koçak, 2015: 70.
17 Halife Harun Reşit Amorium ve Ankara’ya yapılan kuşatmalar sırasında ele
geçirilen kitapların kendisine getirilmesini istemiştir. Avcı, 2003: 193. Amorium’da
kitaplara dair azda olsa ciltlemede kullanılan metal parçalar ele geçmiştir. Bkz.
Lightfoot, 2014: 381-386.
81
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Bunun üzerine halife misilleme olarak 831 yılının Temmuz
ayında Bizans seferine çıktı. Anadolu’nun önemli kentlerinden
olan Herakleia’yı (Ereğli) aldı. Theophilus bu yenilgiden sonra
diplomasiden anlayan hocası Ionnes Gramatikos’u Memun’a elçi
olarak gönderdi ve barış istedi. Halife bunu kabul etmedi. 832
yılında yeniden Bizans seferine çıktı. Ertesi yıl Abbas adındaki
bir komutanı Tyana Kalesi’ne Müslüman halkı yerleştirmek için
gönderdi. Bu hareketi Memun kısır ve gündelik yağma
akınlarından vazgeçtiği ve Anadolu’yu fethetme arzusunda
olduğunun göstermiş oluyordu. Fakat aynı yıl içinde halifenin
18
Zap Suyu kenarında ölmesi Theophilus’a rahat bir nefes aldırdı.
Yerine kardeşi Mutasım geçti.
Harun Reşit’in küçük oğlu Mutasım dönemi Bizans
Anadolu’su için tam bir yıkımın habercisi olacaktır. Mutasım’ın
Zibatra (Doğanşehir) kentinin intikamı için Amorium kentine
yaptığı sefer ve kuşatma şehre tamiri mümkün olmayan yaralar
açacaktır.
C. Zibatra Felaketi ve Halife Mutasım’ın İntikamı
Bilindiği
gibi
imparator
Theophilus
Amorium
Hanedanı’nın ikinci imparatorudur ve yüksek ihtimalle bu kentte
doğmuştur. Mutasım bu dönemde abisinin Anadolu politikasını
tam anlamıyla devam ettiremedi. Çünkü başında Memun
döneminden beri halledilemeyen bir sorun vardı. Babek İsyanı’nı
Memun’dan devralmıştı. Bu meselenin halli için halife Afşin
adındaki bir Türk komutanı görevlendirmişti. Afşin yıllardır
halifeleri ve devleti sıkıntıya düşüren bu meseleyi halletti.
Mutasım’da Afşin’in bu başarısını ödüllendirerek ona bir at ve
19
hilat hediye etti.
Araplar kendi iç meselesiyle ilgilenirken Bizans boş
durmamıştı. Babek imparatora bir mektup göndererek20
18 Yıldız, 1982: 508.
19 Yıldız, 1974: 12; Sümer, 1987: 657.
20 Sonunun yaklaştığını anlayan Babek, “Arap Kralının ordularını gönderdiğini hatta
terzisini (Cafer b. Dinar) ve aşçısını (Aytakh) gönderdiğini ve karargâhında kimsenin
kalmadığı bilgisini verdi. Şöyle devam etti. “Ona karşı savaşmak istiyorsan seni
engelleyecek kimsenin olmadığını bil.”” Al-Tabari XXXIII, 1991: 94.
82
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Abbasilere saldırmak için bundan daha uygun bir fırsatın
olmayacağını dile getirmişti. Gerçekten de Abbasi kuvvetleri
isyancı Babek’i yakalamak için mücadele ediyorlardı. Theophilus
fırsatı değerlendirip Zibatra’ya (Doğanşehir) saldırdı. Şehirde
yaşayan Hıristiyanlarda dâhil tüm guruplar bu zulümden nasibini
alacaktı. Theophilus, Zibatra halkını onları esir ederek ve
şehirlerini yıkıp yakarak onurlandırdı(!). Hemen Malatya’ya
doğru ilerledi ve Müslümanların elinde olan çeşitli yerlerin
halkına saldırdı. Kaynaklarda binin üzerinde Müslüman kadını
köle yapıldığı ve Müslüman erkeklerin gözlerini kızgın demirle
21
dağlandığı, kulaklarını ve burunlarını kesildiği söylenir. Bu olay
Abbasi sarayında şok etkisi yarattı. İmparatorda bu zafer
sarhoşluğuyla halifeye tehditkâr bir mektup yazdı. Bu durum
karşısında daha da hiddetlenen halife ilgili görevliler tarafından
yazılan cevabı uzun bularak imparatora şu sert ve kısa cevabı
göndermiştir:
“Bismillahirrahmanirrahim. Mektubunu okudum, ne
demek istediğini anladım. Cevabını duymakla kalmayacak, bizzat
göreceksin. Kâfirler bu yurdun (dünyanın) sonunun kime ait
22
olduğunu yakında bileceklerdir.”
İbn’ül Esir Amorium kuşatması ile ilgili şunları nakleder.
“… Mutasım Babek’i ele geçirdikten sonra Bizans
memleketlerinden hangisinin daha muhkem ve zaptının daha güç
olduğunu sordu. Ammuriye olduğunu söylediler. Ammuriye
Hristiyanlığın merkeziydi ve aynı zamanda onlara göre
İstanbul’dan daha mukaddes bir yerdi. İslamiyetin ortaya
çıkışından beri buraya İslam orduları gelmemişti. Mutasım bir
rivayete göre 222 (836), diğer bir rivayete göre 224 (838) yılında
Samerra’dan hareket etti. Bu sefer için kendisinden önce hiçbir
23
halifenin yapmadığı ölçüde büyük bir hazırlık yaptı.”
Görülüyor ki İbnü’l Esir bazı noktaları yanlış bilmekte,
hatalı bilgiler vermektedir. Fakat seferin halife tarafından ne
21 Al-Tabari XXXIII, 1991: 93.
22 Avcı, 2003: 101.
23 İbn’ül Esir, 1994: 419.
83
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
kadar ciddiye alındığının gösterilmesi bakımından bu abartılı
24
bilgiler önemlidir.
Hazırlıklarını tamamlayan Abbasi orduları iki koldan
Anadolu’ya girdiler. Öncü birlikler Afşin’in komutasındaydı.
Mutasım bu kuvvetlere Hades (Göynük) geçidi ve ya Malatya
üzerinden Anadolu’ya girme emri vermiş, kendisi de Tarsus’tan
25
ilerlemiştir. Afşin’in kuvvetleri ile imparator Theophilus’un
ordusu Dazimon’da (Turhal yakınlarında) karşılaştı. Bizans
kuvvetlerinin taarruzu ile başlayan savaşın ilk başlarında Afşin’in
birlikleri dağılma emareleri gösterdi. Çünkü Afşin’in gücü
10.000’i Türklerden oluşan, geri kalanları ise Arap ve
Ermeniler’den müteşekkil 30.000 kişilik, değişik milletlerden
oluşan esnek bir orduydu. Özellikle Arap ve Ermeni öncü birlikler
çarpışmanın şiddetinden dolayı geri çekilmişlerdi. Fakat öğleye
doğru Türklerden oluşan hareketli süvari birlikleri isabetli ok
atışlarıyla çatışmanın kaderini değiştirdiler. Bu ani saldırı Bizans
saflarını bozdu ve Bizans ordusu dağıldı. Hatta imparatorun
yanında çok az sayıda asker kalmıştı. Theophilus bu kötü
durumdan karanlığın basması ve yağan yağmur sebebiyle
Türklerin kullandıkları yayların kirişlerinin gevşemesi sayesinde
kurtuldu ve savaş meydanından kaçtı. Bundan sonra Mutasım ve
Afşin kuvvetleri Ankara’da birleşerek Amorium’a hareket etti. 7
günlük bir yürüyüşün ardından Amorium’a ulaştılar. (1 Ağustos
26
838)
Birliklerden Amorium’a ilk ulaşan Ashnas adındaki
komutan ve askerleriydi. Ertesi gün Mutasım geldi. Bu noktada
halife orduyu ikiye bölerek kenti kuşattı. O emrindeki
komutanlarının birliklerinin gücüne göre şehir surlarından
bulunan savunma kulelerinin her birine bölüştürdü. Bu arada
Amorium’un sakinleri kalelerinin arkasında saklanmışlardı ve
kendilerini en kötü duruma hazırlamışlardı.
27
24 Koçak, 2007: 121.
25 Sümer, 1987: 657-658.
26 Yıldız, 1974: 13-15
27 Al-Tabari XXXIII, 1991: 108.
84
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Amorium halkı Müslümanlardan birini önceden
yakalamıştı. O kişi Hıristiyan olmuş ve onlardan biriyle
evlenmişti. Fakat Müslümanların komutanını görünce açığa çıktı
ve şehirden kaçtı. Mutasım’a geldi ve ona yağmurlarla oluşan bir
göletin yer aldığı şehirde bir yer olduğunu söyledi. Yağmur
yağınca su oraya dolmuş ve bunun sonucunda duvar rutubetten
yıkılmıştı. Bizans imparatoru Amorium valisine mektup yazdı. O
yeri yeniden inşa etmesini emretti. Fakat vali imparator
İstanbul’dan yola çıktığında gelmesine biraz mesafe kalana kadar
orayı inşa etmeyi savsakladı. Vali, imparator bölgeyi gelince
duvarın yanından geçip yapılmadığını görüp kızacak diye çok
korktu. Onun için duvarın tamiratı için hünerli zanaatkârları
gönderdi. Duvarın ön cephesi birini diğerinin üzerine koyulan
taşlarla tamir edildi. Fakat duvarın arka yüzeyi şehri tutan tarafı
molozlarla dolduruldu. Sonra en tepesini sanki daha önce
ordaymış gibi burç duvarı inşa ettirdi. O adamın verdiği bu
bilgiden sonra Mutasım kendi çadırının o yerde kurulması için
emir verdi. Duvarın yeniden inşa edilen bölümüne karşı
28
mancınıklar kurdurdu.
Bir dizi gelişmeden sonra Abbasi ordusu kente surun en
zayıf yerinden girmeyi başardığında takvimler 12 Ağustos 838
tarihini gösteriyordu. 12 günlük bir kuşatmanın ardından kent
düşmüştü. Mesudi Amorium’un zaptından sonra Mutasım’ın
İstanbul’a yürümek istediğini, fakat Bağdat’ta kardeşi Emin’in
oğluna biat edildiğini duyunca seferi kesip Bağdat’a dönerek
29
hesap sorduğundan söz eder. Theophilus bu yenilgiden sonra
panik içinde Avrupa’dan ve hatta Endülüs Emevileri’nden yardım
istediyse de aradığı yardım gelmemiştir.
D. İmparator Theophilus’un Büyük Pişmanlığı
Theophilus bu yenilginin akabinde Mutasım’a özel bir
elçilik heyeti gönderdi. Heyetle birlikte gönderdiği mektubunda
krallar arasında savaş ve barışın, yenilgi ve zaferin öteden beri var
olduğunu belirttikten sonra esir alınan 150 Bizanslı komutanın
28 Al-Tabari XXXIII, 1991: 109.
29 Mesudi, 1892: 473; Toprak, 1999: 136.
85
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
serbest bırakılması durumunda her komutana karşılık 100
Müslüman esirin serbest bırakılacağını bildirdi. Fakat heyetin
halifeyi görmesi halifenin meşguliyetinden dolayı 6 ayı buldu.
30
Mutasım uzun süre beklettiği için elçilerden özür diledi.
Hediyelerini kabul ederek elçilik heyetindekilerin gönüllerini
aldı. Yalnız Amorium kuşatması sırasında esir alınan 42
31
asilzadeyi iade etmedi.
IX. yüzyılda Bizans İmparatorluğu büyüyüp güçlenirken,
Arapların gücü zayıflıyordu. Mutasım’ın kendisine karşı bir isyan
hazırlığının olduğunu duyması ordunun acilen dönmesini
gerektirdi. Bu yüzden yenilgi Amorium’un yağmalanması, can
kaybı, binaların zarar görmesine rağmen Bizans İmparatorluğu
üzerinde geçici bir etki yaptı. Ancak Amorium’un yağmalanması
imparator Theophilus üzerinde derin bir teessür bırakmıştır. 838
kuşatmasının Bizans tarihinde bir diğer etkisi halkın büyük tepki
gösterdiği “İkona Kırıcılık” hareketinin sonunu getirmesidir. Bu
bakımdan Bizans tarihi bakımından bir dönüm noktası olarak
değerlendirilebilir. Kuşatmadan beş yıl sonra kutsal kabul edilen
ikonalar yeniden kiliselerde yerlerini almıştır. Bu olayın Yunan
Kilisesi’nin gelişimine, Ortodoks Hristiyanlığı tarihine ve Doğu
Avrupa sanatının kendine yeni bir yön bulmasında etkili olduğu
söylenebilir.
32
SONUÇ
Geç Antik Çağ’da İslam Bizans mücadelesi iki tarafında
zaman zaman üstünlük sağladığı bir çatışmalar silsilesi şeklinde
geçmiştir. Bu mücadelede İslam fırtınasının ilk yıllarında
Anadolu’da fethedilen yerlerden olan Malatya ve havalisi doğal
sınır vazifesi görmüştür. Doğu Roma İmparatoru Theophilus’un
30 Avcı, 2003: 191.
31 Mutasım’ın askerleri Amorium’dan çekilirken yanlarında götürdükleri 42 subay ve
asil kişiyi 5 yıldan daha uzun bir süre Tarsus’ta bir zindanda tutmuşlardır. Sonunda bu
kişiler Samerra’ya götürülmüşler, idam edilerek Dicle Nehri’ne atılmışlardır. Bu kişiler
her yıl idam edildikleri gün olan 6 Mart’ta Ortodokslarca anılırlar. Bu olay IX. Yüzyılın
ünlü ilahi yazarı Joseph’in bir ağıtına da konu olmuştur. Tafsilat için bkz Dermitzaki,
2010: 141-162.
32 Lightfoot ve Lightfoot, 2007: 57.
86
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Zibatra üzerine yaptığı sefer ve yıkım sonuçları bakımından
önemli bir olaydır. İmparatorun yaptığı bu hata Abbasi sarayında
büyük bir öfkeye neden olmuştur. Halife intikam seferine
çıkarken asıl amacının Amorium’u fethetmek olmadığı açıktır.
Çünkü Amorium kentinde Abbasi devletinin konumunu
güçlendirmek adına askeri açıdan bir Arap garnizonu ve ya
demografik yapıyı değiştirmek için bir iskân hamlesi
yapmamıştır. Sadece yağmayla meşgul olmuş ve Zibatra kentinin
intikamını almıştır.
KAYNAKÇA
AL-TABARI XXXIII (1991), The History Of Al-Tabari
(Ta’rikh al-rusul wa’l muluk), Vol. XXXIII, (ed. and tr.) Ehsan
Yar-Shater-C. E. Bosworth, New York.
AVCI C. (2003), İslam-Bizans İlişkileri, İstanbul 2003.
AYCAN, İ. (1990), Saltanata Giden Yolda Muaviye Bin
Ebu Süfyan, Ankara 1990.
DERMITZAKI, A. K. (2002), “The Execution of the FortyTwo Martyrs of Amorion: Proposing an Interpretation, AlMasaq: Islam and the Medieval Mediterranean”, Vol. XIV, 2002,
141-162.
EL-MESUDI III 1309 (1892), (HASAN ALİ B. HUSEYIN
B. ALI EL-MESUDİ), Mürucü’z-Zeheb ve Meadinü’l Cevher,
Vol. III, Kum.
FOSS, C. F.W. (1991). "Akroinon", The Oxford Dictionary
of Byzantium (Ed. Kazhdan A.). Washington D.C., 48.
İBNU’L ESİR VI (1994), El Kamil Fit Tarih, Vol. VI, (ed.
and tr.) Ahmet Ağırakça, İstanbul.
KAEGI, W. E. (2000), Bizans ve İlk İslam Fetihleri,
İstanbul.
KAHZDAN, A. VE SEVCENKO, N. P. (1991), Barbara,
The Oxford Dictionary of Byzantium (Ed. Kazhdan, A.).
Washington D.C., 252.
KARALİDİS, P. (2004), İstanbul’a Yollar Açılırken, (ed.
and tr.) Kriton Dinçmen, İstanbul.
KOÇAK,
T.
(2015),
Bizans
(Doğu
Roma)
İmparatorluğu’nda Türk Kökenli Bir Komutan: Bardanes
87
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Tourkos ve İsyanı, History Studies International Journal Of
History Special Issue on Byzantine, March 2015, 67-76.
_____ (2007), Fetih’e Giden Yolda İlk Engel İlk Müjde
Amorium, (2005-2006 İstanbul’un Fethi Fatih ve Dönemi
Sempozyumu II), İstanbul 2007, 116- 125.
LIGHTFOOT, C. ve M. (2007), Anadolu’da Bir Bizans
Kenti Amorium. İstanbul: Homer Kitabevi.
LIGHTFOOT, C. (2014), “Learning and Literacy at
Byzantine Amorium” Arkeolojiyle Geçen Bir Yaşam İçin Yazılar
Veli Sevin’e Armağan SCRIPTA, (ED. ÖZFIRAT), Ege
Yayınları, İstanbul.
OSTROGORSKY, G. (1999), Bizans Devleti Tarihi,
Ankara 1999.
SUMER, F. (1987), Abbasiler Tarihinde Orta Asyalı Bir
Prens Afşin, Vol. LI, Ankara 1987, 651-666.
THEOPHANES CONFESSOR (1997), The Cronicle Of
Theophanes Confessor, (ed. and. tr.) C. Mango and the others,
Oxford.
TOPRAK, F. (1999), Arap Şiirinde Rumiyat, Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi Dergisi, Vol. XXXIX, Ankara, 131-158.
UÇAR, Ş. (1990), Anadolu’da İslam Bizans Mücadelesi,
İstanbul.
YILDIZ, H. D. (1974), “Abbasiler Devrinde Türk
Kumandanları El-Afşin Haydar b. Kavus”, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, İstanbul, 1-22.
YILDIZ, H. D. (1982), Bizans Tarihi, Anadolu Uygarlıkları
Görsel Anadolu Tarihi Ansiklopedisi, Vol. III, İstanbul.
88
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
EBU’L-FEREC İBNU’L-İBRÎ’NİN ANADOLU TÜRK
TARİHİ VE SÜRYANİLER AÇISINDAN DEĞERİ
Dr. Hüseyin POLAT
Özet
Dünya ve Türk tarihinde önemli bir yere sahip olan
Anadolu, dünyayı değiştiren birçok bilim adamına yurt olmuştur.
Söz konusu bilim adamları hem maddî hem de manevî dünyada
insanlığa yol göstermişlerdir. Araştırmaya konu olan Ebu’l-Ferec
İbnu’l-İbrî de bu tür bilim adamlarından birisidir. Anadolu kültür
mozayiğinin bir parçası olan Süryanilerin yeryüzündeki
varlıklarını devam ettirmelerinde önemli rol oynamıştır.
Araştırmada, köklü bir geçmişe sahip olan Anadolu ve
Malatya’nın Ebu’l-Ferec İbnu’l-İbrî bağlamında Süryaniler
açısından önemi araştırılmıştır. Özellikle birinci el kaynaklardan
yararlanılarak Süryaniler, Süryanice ve Süryani kültürüyle ilgili
bilgiler aktarıldıktan sonra Ebu’l-Ferec İbnu’l-İbrî hakkında
bilgiler verilmiştir. Araştırma sonucunda Süryani toplumu ve
dinleriyle ilgili farklı rivâyetler bulunduğu tespit edilmiştir. Bu
rivâyetlerden elde edilen bilgilere göre Süryanilerin dünya
medeniyet tarihinde önemli bir yere sahip oldukları sonucuna
ulaşılmıştır. Eskiden putperest inanışa sahip olan Süryanilerin
Gazi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu, polat312@hotmail.com
89
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Yahudilik inancından sonra Hıristiyanlık inancını seçtikleri
görülmüştür. Hıristiyanlıkta da Protestan ve Katolik olmak üzere
iki farklı mezhebi kabul etmişlerdir. Dünya medeniyetinin beşiği
sayılan Mezopotamya’da yer alan Malatya, araştırmaya konu
olan İbnu’l-İbrî döneminde onun sayesinde Süryaniler için
önemli bir konuma gelmiştir. Diğer yandan İbnu’l-İbrî, özellikle
tıp alanındaki çalışmaları ve eserleriyle Süryani toplumunun önde
gelen bilim adamları arasında yer almıştır.
Giriş
Anadolu ya da batılıların tabiriyle Küçük Asya,
yeryüzündeki medeniyetlerin temelini oluşturan bir coğrafyada
yer almaktadır. Özellikle Fırat-Dicle Nehirleri arasında bulunan
ve Mezopotamya adı verilen bölge, insanlık tarihinin ilk
medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır. Bölge; eğitim, dil, tarih,
kültür vb. birçok alanda günümüz gelişmiş dünyasına sayısız
katkılarda bulunmuştur. Son iki bin yıldır din, felsefe,
toplumbilim gibi sosyal bilimlerin yanı sıra tıp, uzay bilimleri,
matematik gibi sayısal bilimlerde de insanlığın bilim tarihine son
derece etkili bir şekilde yararlar sağlamıştır. Din olgusunun çok
büyük roller oynadığı son iki bin yılının ilk başlarında; bölgede
araştırmaya konu olan Süryanilerin ataları ve akrabaları sayılan
Akad, Keldani, Elam, Arami ve Asur gibi uygarlıklar hüküm
1
sürmüşlerdir. Ortadoğu’nun en eski topluluklarından olan
Süryaniler, Hıristiyanlığı kabul etmeden önce bir kavim olarak
varlıklarını sürdürürlerken özellikle bu dine geçtikten sonra
kendilerinden söz ettirmeye başlamışlardır. İlk Süryani
Hıristiyanlar, önceleri tek bir kilise çatısı altında yer alırken
Antakya Süryani Kilisesi’nin kurulmasından sonra dini ve siyasi
bazı görüş ayrılıkları yaşamaya başlamışlardır. Bunun sonucunda
da kiliseler arasında farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda
Süryanilerin o dönemdeki siyasi otorite olan Bizans
İmparatorluğu ve Sasaniler tarafından bazı haksızlıklara maruz
kaldığını savunan görüşler de bulunmaktadır. Söz konusu
haksızlıkların temelinde Süryanilerin farklı Hıristiyanlık inancına
1 Kadir Albayrak, Keldaniler ve Nasturiler, Ankara 1997, s.32-33.
90
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
2
sahip oldukları yönünde bir inanış bulunmaktadır. Anadolu’daki
Süryaniler bu nedenle İslâmiyet’in ve özellikle de Türklerin
Anadolu’da söz sahibi olmaya başlamalarından itibaren rahat
3
nefes almışlar ve bu durumu sevinçle karşılamışlardır.
Selçuklular ve Anadolu Beylikler dönemlerinde de hoşgörüyle
karşılanmışlardır.
Süryaniler, Hıristiyanlığı kabul ettikten bir süre sonra başta
Katolik ve Protestan olmak üzere farklı mezheplere
ayrılmışlardır. Dünyanın birçok yerine göç ederek farklı millet ve
kültürlerle karışıp kültürel etkileşim içine girmişlerdir. Ancak
tarihsel süreçte, Hindistan dışındaki ülke ve bölgelerdeki
varlıklarını sürdürmelerini XIII. yüzyılın Süryani güneşi kabul
edilen Ebu’l-Ferec İbnu’l-İbrî’ye borçludurlar. Çünkü onları,
yaşadığı dönemde özellikle Irak, Suriye ve Anadolu’yu kasıp
kavuran Moğol Hanı Hülagü’nün hışmından kurtararak
nesillerinin devamını sağlamıştır. Malatya’ya gelen Moğollar
şehri ve civarını yağmalamak niyetindeyken önde gelen
komutanlarından birisi hastalanmıştır. Bunun üzerine zamanın en
önemli tabiplerinden olan İbnu’l-İbrî’nin babasına başvurulmuş
ve onun sayesinde bu kişi sağlığına kavuşturulmuştur.
Babası gibi tıpçı olan İbnu’l-İbrî ise henüz küçük
yaşlarından itibaren bilimin hemen her alanıyla ilgilenmiştir.
Kendisinin bizzat ifadesiyle, o yaşlarda İncil’i ve tefsirlerini
okumuştur. Dönemin din alanındaki önemli bilginlerinden dersler
alarak ruhani dünyadaki yolculuğunu uzaklara taşımıştır. Bu
alanda söz sahibi bir bilim adamı olmuş ve Hıristiyan
4
dünyasındaki görüş ayrılıklarını gidermeye çalışmıştır.
İbnu’l-İbrî’nin hayat felsefesindeki dünya ömrünün kısa
olduğu ve bir an önce tüm bilim dallarındaki yetkinliğini
arttırması gerektiği düşüncesi, onun ilahiyat eğitiminin yanı sıra
edebiyat, astronomi, tıp, matematik vb. alanlarda söz sahibi olma
2 Deniz Bayburt, “Milli Mücadele Dönemi’nde Süryaniler”, Gazi Akademik Bakış,
C.3, S.6, Ankara 2010, s.45-46.
3 Osman Turan, Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, C.1, İstanbul 1969, s.203-204.
4 İbnu’l-İbrî, el-Hamâma (Süryaniceden Arapçaya Tercüme ve Araştırma:Zakka Iwas),
Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları, Trablus, 1984, s.141.
91
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
arzusunu kamçılamıştır. Ne var ki kendi ifadesiyle bu engin bilim
denizinde az kalsın boğula yazmıştır. Hayatın ve bilim dünyasının
tüm bu tenakuzlarından ise manevi liman olan din sayesinde
kurtulmuştur. Henüz yirmili yaşlarındayken din alanında da söz
sahibi bir kişi olmuştur. Zekâsı, dirayeti ve her bilim alanındaki
bilgisi sayesinde yaşadığı dönemde Süryanilerin, Moğollar
tarafından yok edilmeleri şöyle dursun, onlar tarafından el
üstünde tutulmalarını sağlamıştır. Antakya’dan Azerbaycan’a,
Malatya’dan Irak’a, Halep’e kadar birçok bölgede yeni Süryani
kiliselerinin en modern tarzda inşasını, eskilerin en mükemmel
bir şekilde tamir edilmesini sağlamıştır. Müslüman dünyasının
Moğol hükümdarının gazabından dolayı binlerce kurban verdiği
bir dönemde Süryani halkı, İbnu’l-İbrî sayesinde dünya tarihinde
altın çağını yaşamıştır. Nitekim günümüz de dâhil Süryaniler
yeryüzünde, onun dönemde olduğu kadar parlak bir dönemi
yaşayamamıştır.
Ebu’l-Ferec el-İbrî’nin Hayatı ve Çalışmaları:
Ebu’l-Ferec el-İbrî, kısaca İbnu’l-İbrî ( )ابن العبريolarak
5
anılmaktadır. Batı dünyasında ise Bar Hebraeus olarak
bilinmektedir. Ancak uzun adı Ebu’l-Ferec Cemâluddîn Yuhannâ
Mâr Grigorius b. Tâcuddîn Ehrûn (Hârûn-Aaron) el-Malatî ( (أبو
الفرج جمال الدين غريغوريوس بن هرون بن توما الملطيşeklindedir. Asıl adı
Hârûn olup Beşinci Yuhannâ olarak da bilinmektedir. Ferec ismi
doğuştan olmayıp uğur getirsin diye sonradan edinmiştir. Çünkü
İbnu’l-İbrî, genç yaşında ruhbanlığı seçtiği için evlenmemiş ve
çocuk sahibi olmamıştır. Ebu’l-Ferec, kelime anlamı itibariyle
Ferec’in Babası demektir. Nitekim İbnu’l-İbrî, genç yaşta nasıl
ruhban olduğunu el-Kavânînu’l-Kenisiyye (Kilisenin Kanunları)
adlı eserinde özgeçmişinden bahsederek anlatmıştır. Bu tip
5 A. J. Wensinck, Bar Hebraeus’s Book of The Dove , Leyden 1919:XIII; Tolga Ersoy,
“İlahî Bir Ceza:Hülâgü Han’ın Mektubu Bağlamında Gregorius Bar Hebraeus’un
Yapıtlarında Moğolların Tasviri”, Prof. Dr. Erdoğan Merçil’e Armağan, Bilge Kültür
Sanat Yayınları, İstanbul 2013, s.362.
92
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
filancanın oğlu şeklindeki kullanım o sıralarda Süryanilerin
6
Arapları özenerek taklit ettikleri bir isim alma yöntemiydi.
1225 veya 1226 (h.622, 623) yılında günümüzdeki Türkiye
sınırları içerisinde bulunan ve Süryanilikle ilgili bilimlerin
kaynağını teşkil ettiğinden dolayı Süryaniler için son derece
7
önemli olan Malatya şehrinde doğmuştur. İbnu’l-İbrî, o
dönemlerde Selçuklu hâkimiyetinde bulunan Malatya şehrinin
yerlilerindendir. Nitekim babası da Malatya yakınlarında yer alan
İbrâ köyündendir. İbrâ köyünden dolayı babası, İbrâ’lı olarak
bilinmekteydi. el-İbrî de bu nedenden dolayı İbnu’l-İbrî yani
8
“İbra’lı olan kişinin oğlu” lakabıyla meşhur olmuştur. İbra
kelimesi, Yahudi anlamındadır. Ancak babasının İbralı olarak
anılmasının nedeni Yahudi olduğunun göstergesi olarak kabul
edilmemektir. Çünkü babası ve dedesi Malatya yakınlarında ve
Fırat Nehri üzerinde yer alan İbra Köyündedir. Bu nedenle bazı
9
bilim adamlarının iddia ettiği gibi önce Yahudi olup sonradan
Hıristiyanlığı seçmiş değildir. Nitekim o dönemlerdeki
Hıristiyanlar arasında Yahudi adları sıkça kullanılan bir
gelenekti. Örneğin birçok Hıristiyan çocuğuna Musa adını
koyabilmekteydi. Babasının adındaki Ehrûn kelimesinden dolayı
Yahudi olduğu konusunda yorumlar bulunmaktaysa da
kendisinin koyu bir Hıristiyan olduğu ağırlık basmaktadır. Çünkü
bu sırada Hıristiyanlar arasında Ehrûn ismi yaygın olarak
kullanılmaktaydı. Hıristiyanlar o sıralarda Ehrûn adını Patrik
10
anlamında kullanmaktaydılar. Adındaki İbrî kelimesinden
dolayı Yahudi olabileceği yorumlarının geçersiz olduğunu
İbnu’l-İbrî, kendi ifadeleriyle reddetmiştir. Kendi ifadesine göre
6 Zakka Iwas, “Sunuş” el-Hamâma, Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları, Trablus
1984, s.11; el-Muhamî Abbâs el-Azâvî, et-Tarîf Bi’l-Muerrihîn fî Ahdi’l-Moğol ve’tTürkmân (601-1204), Bağdat 1957, s.120.
7 Zekka Iwas, a.g.e., s.10.
8 Abdülkerim Özaydın, “İbnü’l-İbrî”, İslâm Ansiklopedisi, C.21. Türkiye Diyanet
Vakfı, 2000, s.92.
9 Abdülkerim Özaydın, a.g.e. s.92.
10 Piskopos Gregory Paul Behnam, Yuhannâ İbnu’l-İbrî, Hayatuhu ve Şiiruhu, Halep
1984, s.9.
93
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
İbnu’l-İbrî kelimesindeki İbrî ifadesi Yahudi anlamında olmayıp
11
Fırat Nehri’ni göstermektedir.
Yuhudi veya Hıristiyan asıllı İbnu’l-İbrî, Batıda Barhebreus
olarak bilinmektedir. Süryânîler ise kendisini Bar İbrâyâ olarak
adlandırmaktadır. Babasının Yuhidilikle ilişkisi olmadığını ve
sadece Hıristiyan olduğunu savunanlara göre İbrî kelimesi
Arapçadaki abare ( )عبرfiilinden gelmektedir. Bu fiil ise Arapçada
“bir yerden geçmek” anlamındadır. İbnu’l-İbrî’nin de Fırat
Nehri’ni geçerken dünyaya geldiği varsayılmaktadır. Buna göre
adındaki İbrî kelimesi “geçen, geçene ait” gibi anlamlar
12
taşımaktadır. Künyesindeki Cemâluddîn lakabının nereden
geldiği konusunda kesin bilgilere ulaşılamamıştır. Yuhannâ adını
ise vaftiz edildiği sırada aldığı bilinmektedir.
Babası Ehrûn (Hârûn) saygın bir hekim olmasının yanı sıra
oğlunun eğitimini de ihmal etmemiştir. Bu nedenle el-İbrî;
çocukluğundan itibaren döneminin önemli bilim adamlarından
İbrânîce, Süryânîce, Grekçe, Farsça, Ermenice ve Arapça
öğrenme imkânı bulmuştur. Ayrıca felsefe ve ilâhiyat öğrenimi
görmüştür.13 Böylece zamanının fen ve sosyal bilimleri
14
alanlarında kendisini son derece yetiştirme imkânı bulmuştur.
Babasından ise tıp eğitimi almıştır. Babasının, yaşadığı dönemde
Malatya’nın ünlü doktoru ve Tâcuddîn lakaplı Şemmâm Ahrûn
et-Tabîb İbn-Tomâ el-Malatî olup soylu bir aileden geldiği
anlaşılmaktadır. Annesinin de soylu bir aileden geldiği tahmin
15
edilmektedir.
İbnu’l-İbrî’nin Mihail () ميخائل, Mufık ( ) موفقve Kufer ()قوفر
adında üç kardeşi daha bulunmaktaydı. Ancak bunlar kendisinden
önce ölmüştür. Barsûmâ Sâfî ( )برصوماadındaki kardeşi ise
kendisinden sonra dünyaya gelmiş ve hayatta kalmıştır.
11 Efrâm Barsûm, el-Lu’luu’l-Mensûr fî Târîhi’l-Ulûm ve’l-Âdâbi’s-Süryâniyye,
Bağdat 1976, s.413.
12 Zakka Iwas, a.g.e., s.11-12.
13 Zakka Iwas, a.g.e., s.8.
14 İbnu’l-İbrî, a.g.e., s. 203; el-Muhamî Abbâs el-Azâvî, a.g.e. s.120.
15 Efrâm Barsûm, a.g.e., s. 411.
94
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
1243 yılındaki Moğol istilâsı sırasında Malatya’daki
Müslümanlarla Hıristiyanlar Moğol saldırılarında güç birliği
yapmaya ve birbirlerine ihanet etmemeye karar vermişlerdi.
Moğollar şehre gelip yağmalamada bulunarak şehirdeki altın ve
gümüşten yapılmış değerli ve kutsal alıp çıktıktan sonra şehrin
16
yakınlarında, komutanları sahac (döküntü) hastalığına
yakalanmıştır. Bu sırada meşhur bir doktor olan İbnu’l-İbrî’nin
babası Ehrûn, Moğol komutanını tedavi etmek üzere özel doktor
olarak tayin edilmiştir. Bu sayede ailesini kurtarmayı başarmıştır.
Babası Ehrûn, Moğol komutanını tedavi ettikten sonra
Malatya’ya gelmiş ve Hülagü’nün saldırılarına dayanamayıp aynı
yıl içinde ailesiyle birlikte Antakya’ya göç etmiştir. Bir rivâyete
17
göre Hıristiyanlığı da burada kabul etmiştir. Oğlu İbnu’l-İbrî de
18
babasıyla birlikte göç etmiştir. Çünkü günümüzdeki Türkiye
sınırları içerisinde yer alan Antakya şehri, o dönemde yine
günümüzde Suriye devleti olarak bilinen toprakların en büyük
şehri olup doğu başkentlerinin en büyükleri arasında yer
almaktaydı. Ayrıca havasının hoş olması, suyunun tatlı olması,
19
meyvelerinin bol olması gibi doğal özelliklere de sahipti. Bunun
dışında Antakya, Hıristiyanlığın Küdüs dışına çıkıp günümüzdeki
konumuna gelmesinde Roma ve İskenderiye gibi önemli rol
oynayan üç merkezden birisiydi. Bazı görüşlere göre
Hırisiyanlığın ilk kilisesi olduğu için üç merkezden en
20
birincisidir. Antakya, yeryüzündeki Kudüs’ten sonra ikinci
kilise olan ve MS.37 yılında inşa edilen kiliseye ev sahipliği
yaptığı için de Hırisityan dünyasında önemli bir yere sahiptir. Bu
kiliseden sonra Süryaniler ilk patrikhaneyi yine burada inşa
16 Cemaleddin Muhammed b. Mukerrem İbnu Manzûr, Lisânu’l-Arab, C.2, Beyrut
2003, s.296
17 el-Muhamî Abbâs el-Azâvî, a.g.e., s.121.
18 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.6.
19 Şahâbeddîn Ebu Abdullâh Yâut el-Hamavî, Mu’cemu’l-Buldân, C.5, Dâru Sâdır ,
Beyrût 1997, s.382.
20 Zeynep Gül Küçük, Mardin ve Çevresinde Süryaniler, (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Adana 2008, s.15-17;
Mehmet Çelik, Süryani Tarihi, İstanbul 1987, s.60.
95
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
etmişlerdir. Bu sayede Hıristiyanlığın doğuda yayılmasının önü
açılmıştır.
Ehrûn, ailesiyle birlikte buraya geldiğinde Antakya ve
Trablus 1233 yılından beri Buheymond tarafından
yönetilmekteydi. Şehir, konumu itibariyle dağların ve Asi
Nehri’nin koruduğu korunaklı bir yerdi. Şehirde, ayrıca yaklaşık
yirmi km. uzunluğundaki surlar da bulunmaktaydı. Bu surlarda
yüz otuz adet kule vardı. Kulelerde de toplam yirmi dört bin adet
şerefe bulunmaktaydı. Bu nedenle Moğol saldırılarından kaçanlar
bu şehirde güvenli bir şekilde yaşamaktaydılar.
Ehrûn, burada yaklaşık üç sene kalmıştır. Ancak bir süre
sonra Moğollar bu şehre kadar ulaşmışlardır. 1252 yılına kadar
ailesiyle birlikte Antakya’da kalmaya devam etmiştir. Daha sonra
da yine ailesiyle birlikte Halep’e gitmiştir. Bundan sonra
babasıyla ilgili herhangi bir habere ulaşılamadığı için ölmüş
olabileceği tahmin edilmektedir.
Ehrûn, küçük oğlu Barsûm ile birlikte Murğa’da
bulunmaktaydı. Moğol saldırısından sonra Murğa Köyü’nün
diğer halkıyla birlikte kaçmak zorunda kalmıştır. Başka bir köye
sığınarak bir süre dağlara çıkıp küçük oğluyla birlikte Fırat Nehri
yakınlarındaki korunaklı bir mağarada kalmıştır. Bu mağarada
küçük oğluyla birlikte yaklaşık kırk gün yaşamıştır. Yanlarında
sadece bir katır vardır. Kaçarak bu bölgeye sığınan diğer kişiler
gibi gündüzleri saklanıyor ve geceleri de yiyecek aramışlardır.
Fırat Nehri’nde boğulduğu tahmin edilmektedir.
Diğer yandan İbnu’l-İbrî, Antakya’dayken 1244 yılında bir
süre mağaranın birinde yaklaşık bir yıl süresince ilk ruhbanlar
21
gibi münzevi hayat yaşamıştır. Mağarada bulunduğu sırada
1245 yılında Yakubi patriklerinden olan IV. Ignatius saygı ve
takdir göstergesi olarak kendisini ziyaret etmiştir. İbnu’l-İbrî, bu
ziyareti “Dün Patrik beni ziyaret etti. Onun ziyareti sırasında her
yer nurlarla aydınlandı. Ben de bu ziyaretten dolayı büyük bir
şerefe nail oldum. Hala kafam bu büyük nimetin sarhoşudur.”
şeklinde ifade etmektedir.
22
IV. Ignatius, bu ziyareti sırasında
21 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.13; Zakka Iwas, a.g.e., s.13.
22 Zakka Iwas, a.g.e., s.13.
96
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
İbnu’l-İbrî’den münzevi hayatı terk edip kilise ve topluma daha
yararlı hizmetlerde bulunabilmesi için kendisini ruhsal, kültürel
ve bilimsel alanda yetiştirmesini istemiştir. Nitekim henüz yirmi
yaşındayken meşhur olan İbnu’l-İbrî, bu ziyaretten kısa bir süre
sonra 1245 yılında Trablusşam’a giderek Yakûb adındaki bir
Nestûrî’den felsefe, din, tıp ve mantık ilimleri alanında eğitim
almıştır.
1246 yılında ise IV. Ignatius, İbnu’l-İbrî’yi Antakya’ya
çağırarak 14 Eylüldeki Haç Bayramı’nda Malatya yakınlarında
yer alan Gabos (Cûbâs) yöresindeki Yakûbî piskoposu olarak
tayin edip Grigorius lakabını vermiştir. Bir yıl sonra 1247 yılında
Gabos yakınlarında yer alan Lâkbîn القبينpiskoposu istifa edince
Patrik IV. Ignatius’un emriyle buraya piskopos olarak tayin
23
edilmiştir. Bu makamda beş yıl kalmıştır.
İbnu’l-İbrî, 1252 yılında IV. Patrik Ignatius ölünce John
Bar Madani’nin (Yuhannâ İbnu’l-Ma’denî) rakibi olan
Diyonisius’a destek vermiştir. Diyonisius, patrik olunca da 1253
yılında kendisini Halep metropoliti yapmıştır. Halep’te on iki yıl
kadar kalmıştır. Burada görev yaptığı kilisenin yanına hastaların
ve kimsesizlerin tedavi edildiği bir hastane yaptırmıştır. 1258
yılında Hülagü, Bağdat’ı işgal ederek Abbâsî Devleti’ni ortadan
24
kaldırmıştır. Hülagü daha sonra Halep’e saldırmıştır. Halep’e
gelince İbnu’l-İbrî, kendisini karşılamaya çıkanlar arasında yer
almıştır. Hülagü’den kendilerine şefkat etmesini rica etmiştir. Bu
ricası ise gerekli kabulü görmemiş ve aralarında Rum ve
Süryanilerin de bulunduğu çokça kişi katledilmiştir. Halep’te
katledilenlerin sayısının Bağdat’ta katledilenlerden daha fazla
25
olduğu tahmin edilmektedir.
Ancak burada katledilen
Hıristiyanların kasti olarak katledilmediği anlaşılmaktadır.
Çünkü daha X. yüzyıldan itibaren Moğollar arasında sızmış olan
Hıristiyanlık zamanla orada kök salmayı başarmıştır. Hatta
Cengiz Han’ın torunlarından annesi Hıristiyan olan Güyük Han
23 İbnu’l-İbrî, a.g.e., s.16.
24 İbnu’l-İbrî, Târîhu Muhtasari’d-Duveli, (Yayına Hazırlayan: Anton Salhânî elYesûi), Dâru’R-Râid el-Lubnânî, Beyrut 1983, s.501-515.
25 Zakka Iwas, a.g.e., s.18-20.
97
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
dönemde Hıristiyanlık, Moğollar arasında diğer dinlere oranla
daha tutulur olmuştur. Yine Cengiz Hanın torunlarından Sartak
da Hıristiyanlığı kabul etmiştir. Hülagü ise kendi topraklarında
sadece Hıristiyanlara ait çanların çalınmasına izin vermiş ve
karısı Göyük Hatun’un bizzat inşa ettirmiş olduğu kiliselerde
ibadet etmiştir. Bunun dışında Moğol Devleti’nin kurumlarında
26
Hıristiyanları istihdam etmiştir. Bu nedenle başka bir görüşe
göre Hülagü, İbnu’l-İbrî’nin bu ricasını kabul etmiş ve ondan
27
sonra Süryaniler, Moğollarla işbirliği içinde hareket etmişlerdir.
İbnu’l-İbrî Halep’teyken muhalif kanadın, Meliku’n-Nâsır
Selâhuddîn Yûsuf’la işbirliği yapması sonucunda Halep’ten
ayrılarak Malatya’ya dönmek zorunda kalmıştır. Yaklaşık iki yıl
Malatya yakınlarındaki Barsûmâ Manastırı’nda bulunan Patrik
Diyonisius’un yanında kalmıştır. Daha sonra da Dımaşk’a
gitmiştir. Burada Meliku’n-Nâsır’dan Diyonisius’un patrikliğini
onaylaması konusunda girişimlerde bulunmuştur. Batı
Yakûbîleri’nin patriği olan Diyonisius, Anadolu Selçuklu Sultânı
olan II. İzzeddî Keykâvus tarafından Doğu Yakûbîleri’nin patriği
olarak da atanmıştır.
Rabban İşo (Yeşu), IV. Ignatius adıyla patrik olunca da
1264 yılında Tikrit ve Şark Mefriyânı unvanıyla Irak, İran ve
Azerbaycan gibi eski Sâsânî topraklarında yaşamakta olan
Yukûbî Hıristiyanlarının patriği olarak tayin edilmiştir. Bu unvan,
Antakya patriğinden sonraki en yüksek rütbedir. 19 Ocak 1264
yılında Sîs şehrinde kendisi için görkemli bir tören yapılmıştır.
Törene Klikya kralı, kardeşleri, çocukları ve devletin ileri
gelenleri iştirak etmiştir. Ayrıca Ermeni papazları, bilim
adamları, Ermeni ahalisi, Süryani papazları, din adamları ve
sıradan halktan oluşan büyük bir kalabalık da hazır bulunmuştur.
Tören sırasında hitabet kürsüsüne çıkarak anlamlı bir konuşma
yapmış, makamına geçtikten kısa bir süre sonra da o sıralarda
Erzincan’da bulunan Hülagü ile görüşerek hem kendi hem de IV.
26 Mustafa Akkuş, İlhanlıların Anadolu’daki Siyaseti, (Yayımlanmamış Doktora Tezi,
Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Konya 2011, s.61-68.
27 el-Muhamî Abbâs el-Azâvî, a.g.e., s.121.
98
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
28
Ignatius’un patrikliğini onaylamasını sağlamıştır. İbnu’l-İbrî, bu
görüşmeden sonra Musul, Bağdat ve birçok yerleri gezerek
buralara kiliseler yaptırtmıştır. Ayrıca Meryem Ana Kilisesi’nin
tamiratını yaptırmıştır. Bu bağlamda doğudaki ilk görev yeri olan
Musul’a gelince şehrin seçkin papazları, ileri gelenleri,
Müslüman ve Hıristiyanların her halk tabakasından kişileri
tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmıştır.
1265 yılında Hülagü ölüp yerine oğlu Abaka geçmiştir.
Abaka da İbnu’l-İbrî’ye karşı babası gibi ruhani olması
bakımından saygı duymuştur.
1282 yılında IV. Ignatius ecelinin yaklaştığını fark edince
İbnu’l-İbrî’yi yanına çağırtarak patrikliğin idaresini kendisine
vermek istemiştir. Ancak IV. Ignatius, bölgedeki savaşlardan
dolayı İbnu’l-İbrî Antakya’ya ulaşamadan ölmüştür. Kilise ise
kendi içinde seçim yaparak 1283 yılının başlarında İbnu’l-İbrî’ye
haber vermeden başka birisini patrik olarak ilan etmiş ve Moğol
yönetiminden bu kişinin tanınmasını sağlamıştır. Bu durum kilise
temayüllerine aykırı olduğu için İbnu’l-İbrî’nin hoşuna
gitmemiştir. Yeni papa, İbnu’l-İbrî’ye elçiler gönderip özürler
dilemek istemiştir. Ancak onun bu özürleri kabul edilmeyip
kendisine neden patrik olamayacağını anlatan uzun bir mektup
29
gönderilmiştir.
İbnu’l-İbrî, 1282 yılında İlhanlı Hanı Abaka’nın tahta
çıkışını tebrik etmek üzere doğru Tebriz’e yola çıkmıştır. Ne var
ki Abaka’nın ölümü üzerine yerine geçen Ahmed Teküder ile
görüşüp cülûs törenine katılmıştır.
İbnu’l-İbrî, 1286 yılında her zamanki gibi yaz aylarını
Musul’da geçirmektedir. Musul ise genellikle Suriye’den gelen
haydutların saldırılarına maruz kalmaktadır. O yıl hırsızlık ve
saldırı olayları çok daha artmıştır. Tam bu sırada da İbnu’l-İbrî,
rüyasında o yılda öleceğini görmüştür. Bunun üzerine kardeşi
Barsûm es-Safâ, kendi hayatını tehlikeye atmayıp Azerbaycan’ın
o sıralardaki en büyük ve en meşhur şehri olan Merağa’ya gitmesi
28 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.21-23.
29 Zakka Iwas, a.g.e., s.21-22.
99
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
30
konusunda ısrar etmiştir. O da kardeşinin sözüne uyup oraya
gitmiştir. Merağa’da tüm dinlerin mensupları tarafından hoş
karşılanmıştır. Hatta Müslümân âlimleri kendisinden tarihteki
Süryanileri anlatan kitabını Arapçaya çevirmesi ricasında
bulunmuşlardır. O da ricalarını geri çevirmemiştir. Bu kitabın
Arapça adını da Târîhu Muhtasar ed-Düvel şeklinde
31
belirlemiştir.
İbnu’l-İbrî, 28 Temmuz 1286 tarihinde cumartesi gecesi
altmış yaşında Azerbaycan’ın vilayetlerinden olan Merağa’da
iken eklemleri sızlamaya başlamıştır. Sabaha doğru ağrıları daha
da artmıştır. Ertesi gece ağrıları katlanarak devam etmiştir. Pazar
günü sabahleyin doktorlar kendisine ilaç içmesi gerektiği
konusunda telkinlerde bulunmuştur. Ancak hastalığı, ilaca tercih
edeceğini söyleyerek ilaç içmeyi kabul etmemiştir. Bu nedenle 30
Temmuz 1286 tarihinde pazartesi gecesi hayata gözlerini
yummuştur. Ölmeden önce bir kalem isteyerek son vasiyetini
yazmak istemiştir. Ancak parmakları kalemi tutacak takatten
yoksun kalmıştır. Bir kelime dahi yazamamıştır. Sonunda
talebelerinden birisini çağırarak vasiyetini yazdırmış ve
vasiyetine “Her insan tarlada açan bir çiçek gibidir. Önce yeşil bir
ot olur, sonra çiçek açar ve sonra da yok olur.” şeklinde başlayan
32
ifadelerle başlamıştır.
Ölüme yavaş yavaş yaklaşırken
başucunda ağlayan kardeşine ağlamamasını ve ölümün yeni bir
şey olmadığını tavsiye etmiştir. Can çekiştiği sırada kendisini
uğurlamaya gelen yakınları ve öğrencilerine hayata, sevgiye ve
ölüme dair tavsiyelerde bulunup onlara destek vermeye devam
etmiştir. Bu sırada talebeleri gözyaşlarına boğulmuşlardır.
Gözlerine sürmek için de elbiselerini yırtmışlardır. Ölüm
döşeğindeyken Müslüman olduğuna daire rivâyetler de
bulunmaktadır. Bazı görüşlere göre sağlığında her ne kadar
Müslümanlara yakın gibi görünmüş olsa da İslâmiyete tahammül
33
edememiştir. Öldüğü gecenin sabahında ölüm haberi yayılınca
30 Şahâbeddîn Ebu Abdullâh Yâut el-Hamavî, a.g.e., s.93.
31 Zakka Iwas, a.g.e., s.25.
32 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.46.
33 el-Muhamî Abbâs el-Azâvî, a.g.e., s.121.
100
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
şehirde yas tutulmuştur. Kilise çanları çalmış, halk demir
zırhlarını giymiş ve alışveriş mekânları açılmamıştır. Cenaze
törenine, aralarında Yunan ve Ermenilerin de olduğu farklı
milletlerden yaklaşık iki yüz kişi katılmıştır. Halk sabahtan
akşama kadar onun için dua etmiştir. Cenazesi ikindi vakti
kilisenin sağlığında ibadet ettiği sunak kısmında toprakla
yıkanmıştır. Daha sonra da kardeşi Barsûmâ Safâ’nın gayretiyle
Musul’a getirilerek Mâr Mattey Manastırı’nda toprağa
34
verilmiştir. Bazı rivâyetlere göre İbnu’l-İbrî astroloji bilgisine
dayanarak öleceği tarihi bildiği için tedavi görmeyi kabul
35
etmemiştir.
Başka bir rivâyete göre de ölüm tarihini yazmış
36
olduğu bir beytinde ifade etmiştir.
İbnu’l-İbrî; tarihte Süryânî filozof, ilâhiyatçı, edip, doktor,
tercüman ve tarihçi olarak tanınmıştır. Bunu yazmış olduğu
eserlerde de görmek mümkündür. Hayatı boyunca çoğu
Süryanice ve birkaçı da Arapça olmak üzere otuz altı adet kitap
yazmıştır. Eserlerinden bazıları temel kaynak eser olarak
37
görülmektedir.
Din alanında; Kethâbhâ Dhe Şemhe (Kitâbu’l-Eşia-Işıklar
Kitabı), Kethâbhâ Dhe Yaunâ (Kitâbu’l-Hamâme-Güvercinler
Kitabı), Muhtasar fî İlmi’n-Nefsi’l-İnsânî, Ausar Raze (Kenzu’lEsrâr), Kethâbhâ Dhe Zalge (Kitâbu’l-Eşrâ), Kethâbhâ Dhithiqon
(Kitâbu’l-Ahlâk), Kethabha Dhe-Menarath Kudhshe (Mâbedin
Çırağı), Kitâbu’l-İşârât gibi eserleri kaleme almıştır. Tarih
alanında; Makhebhanûth Zabhne (Târîhu’z-Zamân ya da
Târîhu’l-Ezmine-Zamanların Tarihi “Süryanice”), Târîhu
Muhtasari’d-Duvel-Devletlerin Kısaltılmış Tarihi gibi eserleri
kaleme almıştır. Edebiyat alanında; Kethabha Dhe Şemhe
(Kitâbu’l-Lemai-Işıklar Kitabı) gibi eserleri kaleme almıştır.
Felsefe alanında; Ticâretu’l-Fevâid-Faydaların Ticareti, Huwatth
Hekhmuthâ (Zubdetu’l-Hikme-Hikmetin Özü) gibi eserleri
34 Anton Sâlihânî el-Yesûi, “Sunuş” Târîhu Muhtasari’d-Duveli, Dâru’R-Râid elLubnânî, Beyrut 1983, s.2-6.
35 Zakka Iwas, a.g.e., s. 22.
36 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., 44.
37 Zakka Iwas, a.g.e., s. 8-50.
101
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
kaleme almıştır. Fen bilimleri alanında; Kitâbu Cemi’l-EdviyeTüm Aletler Kitabı, Kitabu Dioscorides- Pedanius
Dioscorides’ten Seçmeler, Kitâbu Fusûli İbokrat-Hipokrat’ın
Kısımları Kitabı, Kitabu Menâfiu Adâi’l-Cism-Vücudun
Organlarının Yararları Kitabı, Kitâbu Tefsîri Mesâili Hanîn İbn
İshâk et-Tabîb-Doktor Hanîn İbn İshâk’ın Meseleler Kitabı,
Kitâbu’l-Kânûn li İbni Sînâ-İbnu Sînâ’nın Kânûn Kitabı,
Kitabu’z-Zîci’l-Kebîr-Büyük Yıldızlar Kitabı, Tefsîru Kitâbu’lMacistî-Macistî’nin Tefsir Kitabı, Kethabha Dhe Bhâbbâthâ
(Gözbebekleri Kitabı), Kethabha Dhe Sullâkâ Haunânâyâ
(Suûdu’l-Aklî-Aklın Yükselmesi) gibi eserleri kaleme almıştır.
Ayrıca Kuthâbhâ Dhu Thunnâye Meghahhekhâne, Tefsîru’lEhlâm-Rüyalar Kitabı gibi eserleri de kaleme almıştır. Bu telif
eserlerinin yanı sıra İbnu Sînâ’nın Uynu’l-Hikme, Kitâbu’lKânûn ve Kitâbu’l-İşârât ve’t-Tenbîhât adlı eserlerini, Esîruddîn
el-Ebherî’nin Zubdetu’l-Esrâr ve Tenzîlu’l-Efkâr Li Ta’dîli’lEsrâr adlı eserlerini, Ahmed b. Muhammed el-Gafîkî’nin elEdviyetu’l-Mufrede adlı eserini Süryaniceye çevirerek
tercümanlık alanındaki yetkinliğini de ispatlamıştır. İbnu
Sînâ’nın eserlerinden birisinin tercümesini tamamlayamadan
38
hayata gözlerini yummuştur. Bu eseri kayıptır.
Târîhu Muhtasari’d-Düvel adlı eseri tarih alanındaki en
önemli eseri olarak kabul edilmektedir. Eseri Süryanice olarak
kaleme almıştır. Eser, dönemin tarihçilerinde görülen üsluba
uygun olarak insanlığın yaratılışıyla başlamakta ve XIII. yüzyılın
yarısına kadar devam etmektedir. Yazar, hayatının son
dönemlerinde bu eserini Arapça olarak özet halinde tekrar kaleme
almıştır. Özet eseri ise yıl olarak esas eserinden daha yakın
dönemleri de içermektedir. Yazar özet eserinde tarafsız kalmaya
çalışmıştır. Mesûdî ve İbnu Haldûn gibi Arap tarihçilerin
yöntemlerini kullanarak eserini on devlet üzerine inşa etmiştir.
38 Abdülkerim Özaydın, a.g.e., s.93.
102
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Süryaniler:
Süryani kelimesi Yunanca olup “Sûrî” demektir. Yani
“Sûr”lara ait anlamındadır. Süryaniler ise adlarını Efrâm esSüryânî’den almaktadır. Efrâm, aslen günümüzde Türkiye
sınırları içerisinde bulunan Nusaybinlidir. Ancak bu adın kökeni
konusunda farklı rivâyetler söz konusudur. Süryani tarihinin çok
eskiye dayanmaması ve bu konudaki belgelerin az olması
nedeniyle rivâyetler sadece teoride kalmıştır. Nitekim başka bir
rivâyete göre de bu ad Pers Kralı Sirus (Cyrus ya da Keyhüsrev)
39
adından gelmiştir. Rivâyete göre Sirus, Bâbil’i fethedip
Yuhudileri kurtarmıştır. Bâbil’den Kudüs’e giden Yahudiler ise
40
kendilerini “Surin” olarak tanıtmışlardır. Başka bir rivâyete
göre Süryani adı Suriyeliler anlamındadır. Bu rivâyete göre
Süryaniler, günümüzde Lübnan sınırları içerisinde yer alan Sur
şehrinden ortaya çıkmışlardır.
Süryani kelimesinin Asurin kelimesinden geldiğini iddia
eden görüşler de bulunmaktadır. Keldanice sözlükte ise aslında
Atarimiler dendiği, Süryani adının ilk defa Yunanlar tarafından
Asur krallarının Şam bölgesini işgal etmelerinden sonra
kullanıldığı ifade edilmektedir. Buradan hareketle Süryani
kelimesinin Asurcadan türeyip Yunancanın etkisiyle bazı
değişikliklere uğradığı ve MS. I. yüzyılın ortalarında
Mezopotamya, Asur ve Babil’de oturanlar arasında kullanıldığını
söylemek mümkündür. Bu dönemde Süryaniler eski dinleri olan
41
putperestliği bırakıp Hıristiyan olmaya başlamışlardır. Bundan
sonra da Arami kelimesi, Sabii ve Putperest kelimeleriyle eş
anlamlı olarak kullanılırken Süryani kelimesi Nasranî ve Mesihî
42
kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu
noktada Hıristiyanlığı kabul eden Aramilerin aynı ırktan gelen
39 Nihat Durak, Süryani Ortodoks Kilisesinde İbadet, (Yayımlanmamış Doktora Tezi,
Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), İstanbul 2000, s.1.
40 Mor Ignatius III Yakub, Süryani Ortodoks Kilisesi Genel Tarihi, Çev. Melek Sevinç,
Hollanda 1985, s.2; R. Salahi Sonyel, The Assyrians of Turkey Victims of Major Power
Policy, Ankara 2001, s.3.
41 Mehmet Çelik, a.g.e., s.17; Şemseddin Günaltay, Yakın Şark III, Suriye ve Filistin,
Ankara 1987, s.133-39.
42 Kadir Albayrak, a.g.e., s.41.
103
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
diğer putperestlerden ayrı olduklarını göstermeleri için
kendilerine Suryoye ya da Süryani lakabı verdikleri de rivâyetler
43
arasındadır.
Süryanilerin
kökeni
konusunda
da
farklı
görüşler
44
bulunmaktadır. Süryanilerin köklerinin Asurlara, Aramilere ve
diğer
Mezopotamya
halklarına
dayandıran
görüşler
bulunmaktadır. Bu görüşlerin kendilerine göre dayanakları
bulunmaktadır. Asur ve Aramilerin aslında aynı olduğunu iddia
eden görüşe göre Süryani halkı Eski Mezopotamya kültüründen
gelen ve Hıristiyan olan bir toplumdur. Bu halk İran ve Irak’ta
Asur olarak adlandırılırken Suriye ve Türkiye’de ise Süryani
olarak adlandırılmaktadır. Asurlar, Süryanilerin Hıristiyan
olmadan önceki dönemlerine ait bir ifadedir. Süryanilerin
köklerini bunun dışında Fenikeliler, Akkadlar, Keldalılar,
45
Babiller ve Kenanlar’a dayandıran görüşler de bulunmaktadır.
Sentezci görüşe göre ise Süryanileri tek bir halka bağlı kılmak
yerine Mezopotomya halklarının kültürel kimlik temeline
46
yaslamak daha doğrudur. Günümüzdeki Süryanilerilerin kimlik
sorunu ise özellikle 1960’lı yıllarda Avrupa’ya yapılan göçlerden
sonra başlamıştır.
47
43 Aziz Günel, Türk Süryaniler Tarihi, Diyarbakır 1970, s.30; Aziz Koluman,
Ortadoğu’da Süryanilik, Ankara 2001, s.24.
44 Deniz Bayburt, Türk Tarihi’nde Süryaniler (1880-1938), (Yayınlanmamış Doktora
Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Ankara 2009, s.1-5; İbrahim
Özcoşar, Bir Yüzyıl Bir Sancak Bir Cemaat, 19. Yüzyılda Mardin Süryanileri, Ankara
2008, s.21; M. Murat Öztemir, Yezidiler ve Süryaniler, Ekin Yayınları, İstanbul 1988,
s.30; Aziz Günel, a.g.e., s.30; Kadir Albayrak, “Günümüz Ortadoğu Coğrafyasında
Süryaniler”, Ortadoğu Yıllığı 2011, s. 618; Mutay Öztemiz, II. Abdülhamit’ten
Günümüze Süryaniler, İstanbul 2012, s.7-8.
45 Zeynep Gül Küçük, a.g.e., s.6-8; Şemseddin Günaltay, a.g.e., s.133; Kadir Albayrak,
a.g.e., s.34-35; Nihat Durak, “Süryani Ortodoks Kilisesi”, Süryaniler ve Süryanilik I,
Ankara 2005, s.190; R. Salahi Sonyel, a.g.e., s.3; Yakup Bilge, Geçmişten Günümüze
Süryaniler, İstanbul 2001, s.23-24; Mehmet Şimşek, Süryaniler ve Diyarbakır, İstanbul
2003, s.23; Mehmet Çelik, a.g.e., s.15; Gökhan Sarı, Geçmişten Günümüze Süryaniler
ve Süryanilerin Türkiye’ye Etkileri:İdil Örneği, (Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Ankara 2011, s.52-57; Mutay Öztemiz, a.g.e.,
s.9-13.
46 Nihat Durak, a.g.e., s.190; Gabriyel Akyüz, Tüm Yönleriyle Süryaniler, Kırklar
Kilisesi Yayınları, Mardin 2005, s.16.
47 Gökhan Sarı, a.g.e., s.-63-70; Mutay Öztemiz, a.g.e., s.68-76.
104
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Süryaniler günümüzde Türkiye, Lübnan, Ürdün, Suriye,
İsrail ve Hindistan’da yaşamaktadırlar. Diğer yandan 1782
yılındaki patriklik seçiminde bir anlaşmazlık meydana gelmiştir.
Bundan sonra Mihayel Carve etrafındaki bazı Süryaniler Roma
Katolik Kilise’sine bağlanmış ve Osmanlı Devleti tarafından da
kabul edilmişlerdir. Antakya Patrikliğine bağlı olanlar ise
kendilerini Katoliklerden ayırt etmek için kendilerine “Kadim
Süryaniler” adını vermişlerdir. Bundan başka günümüzde Urfa
Kilise’sine dayanan ve Asur soyundan gelen Süryanileri ve
Antakya Kilisesi’ne dayanan ve Arami soyundan gelen Batı
Süryanileri vardır.
48
Süryanice:
Dünyada konuşulan ilk dilin Aramice olduğuna dair yaygın
bir görüş bulunmaktadır. Belli başlı kutsal kitaplarda Hz. Nuh’un
Sam, Ham ve Yafes adında üç oğlu olduğundan
bahsedilmektedir. İnsanlar tufandan sonra meşhur gemiden çıkıp
Şınar Ovası’na yerleşmişler ve sayıları artınca da Babil Kulesini
yapmışlardır. Allah bir süre sonra dillerini karıştırıp 15 dile veya
bazı rivayetlere göre 72 dile ayırır. Sam’ın soyundan gelen kavim
de İbrani, Arami, Asur, Elam ve Babil olmak üzere beş dile
49
ayrılmışlardır. Başka bir görüşe göre eski Mezopotamya
dillerine dayanan Arami dili bir süre sonra diğer Sami dillerine
50
baskın gelerek onların yerini almıştır. Arami dili Hz. İsa’nın
gittiği yerlerde ve vaazlarında kullandığı dildir. Kilisedeki ilk
vaaz da bu dille yapılmıştır.
48 Zeynep Gül Küçük, a.g.e., s 6; Aziz Koluman, a.g.e., s.43; Gabriyel Akyüz, Mardin
İli’nin Merkezinde Civar Köylerinde ve İlçelerinde Bulunan Kiliselerin ve
Manastırların Tarihi, Mardin 1998, s.84; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze
Dinler Tarihi, Isparta 2002, s.379; Nihat Durak, Süryani Ortodoks Kilisesinde İbadet,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü),
İstanbul 2000, s.7-11.
49 Bülent Özdemir, Süryanilerin Dünü Bugünü, I. Dünya Savaşı’nda Süryaniler, TTK
Yayınları, Ankara 2008, s.46.
50 Yakup Bilge, a.g.e., s.49; Aziz Günel, a.g.e., s.61.
105
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Süryanice ise Sami dil ailesinden olup Urfa (Edassa)
51
Aramcasının bir lehçesidir. Süryanice, özellikle MÖ. II. ve MS.
III. yüzyıllar arasında Urfa’nın önemli ticaret merkezi olmasıyla
daha işler hale gelmiştir. Çünkü bu dönemde Urfa ve komşu
bölgelerde Hıristiyanlığı kabul eden Süryaniler bu dili
kullanmaktaydı. Bu dönemde Süryanice, Yunancadan sonra en
52
önemli işlek dil olmuştu. MS. V. Yüzyıldan itibaren Bizans
etkisinde kalan Batı Süryanice ve doğuda kullanılan Doğu
Süryanicesi iki farklı koldan gelişmiştir. Her iki kol arasındaki
lehçe adını Nesturî ve Yakubî lehçesi olmak üzere ikiye
53
ayrılmıştır. Yakubî lehçesi Yunancanın etkisinde kalmıştır.
Süryanice özellikle VII. yüzyıldan sonra dünya kültür mirasında
ve medeniyetinin gelişmesinde önemli rol oynamaya başlamıştır.
Çünkü artık Yunan kültür ve medeniyetine ait olan eserler
Arapçaya aktarılmıştır. Oradan da günümüze kadar gelmiştir.
Süryani yazarlar daha sonra Arapça yazmaya başlamıştır. Bu
sırada Arapça da Süryani alfabesiyle yazılmaya başlanmış ve
buna da Gerşuni Dili adı verilmiştir. Süryanice X. –XIII. yüzyıllar
arasında sönük durumda kalmışsa da daha sona tekrar
canlanmaya başlamıştır. Günümüzde ise Türkiye, Suriye, İran,
Irak, Azerbaycan ve Hindistan’da kullanılmakla birlikte İsveç,
Almanya, Hollanda ve Amerika’daki göçmenler arasında da
54
kullanılmaktadır. Günümüzde Mardin ve civarında yoğun
olmak üzere Diyarbakır, Hatay, Elazığ ve Adıyaman gibi
bölgelerde yaşayan Süryaniler günlük hayatta Turoyo adında bir
dili konuşmaktadırlar. Ancak konuşma dili ile yazılı
kaynaklardaki dil çok farklıdır. Türkiye’deki Süryaniler kendi
51 Melki Ürek, “Süryanilerin Tarihi ve Sosyolojik Yapısı”, Milel ve Nihal İnanç,
Kültür ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi, C.10 2013, s.97-98; Mutay Öztemiz, a.g.e.,
s.14; Mustafa Kılıçarslan, “Süryani Harfli Türkçe Bir Şiir ve Şark Yıldızı Gazetesi”,
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C.8, S.39, 2015, s.179; Abîr Fârûk Hasan elVâlî, Ağrâdi’ş-Şi’r es-Suryânî fi’l-Asri’l-Hadîs, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ezher Üniversitesi), Mısır 2010, s.3.
52 Kadir Albayrak, Keldaniler ve Nasturiler, Ankara 1997, s.61; Aziz Günel, a.g.e.,
s.61; Eyyüp Tanrıverdi, “Süryani Dili”, Süryaniler ve Süryanilik II. Ankara 2005, s.1.
53 Zeynep Gül Küçük, a.g.e., s.9.
54 Hale Soysü, Kavimler Kapısı I, İstanbul 1992, s.74; Mehmet Şimşek, a.g.e., s.36,
Bilge, 2001:61.
106
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
aralarında Turoyo dilinden başka Arapça
veya
Kürtçe
55
konuşurlarken günlük hayatta Türkçe konuşmaktadırlar.
Günümüzde Süryanilerin yoğun olarak yaşamış oldukları
coğrafyada kullanılan Süryanice 22 ünsüz harften oluşmaktadır.
Arapça gibi sağdan sola doğru yazılmaktadır. Yine Arapça
olduğu gibi bazen harekeler kullanılmakta bazen de satırın altına
ya da üstüne küçük Yunan harfleri konmaktadır. Fonemler de
Arapça ve İbranice gibidir. İsimlerde eril ve dişil durumu vardır.
Ancak Süryanice konuşma ve yazı dili olarak farklılık arz
etmektedir.
56
Bu nedenle Süryaniceyi de Arapçanın bir kolu
olarak gören görüşler de bulunmaktadır.
57
Anadolu’daki Süryaniler:
Türkiye’de yaklaşık 35 bin kadar Süryani yaşadığı, bunların
da 30 bin kadarının İstanbul’da ikamet ettiği tahmin
58
edilmektedir. Türkiye’deki Süryaniler günümüzde temelde üç
grup halindedirler. Birisi Süryani Ortodoks Cemaati ya da
Antakya Süryani Kadim Cemaati’dir. Bu cemaatin yaklaşık
yirmiye yakın rahibi, yirmiye yakın rahibesi ve faal durumda olan
on iki manastırı bulunmaktadır. İkincisi ise merkezi İstanbul olan
ve Ankara bölgelerini de kapsayan İstanbul Metropolitliği’dir.
59
Üçüncüsü ise merkezi Midyat olan Turobdin Metropilitliği’dir.
Türkiye’deki Süryanilerin yaşadığı Antakya, Urfa ve
Mardin gibi şehirler genel olarak Hıristiyanlığın özel olarak da
Süryani inancının tüm dünyaya yayılmasında önemli bir yere
55 Zeynep Gül Küçük, a.g.e., s.13, 32-34; M. Hadi Tezokur, “Süryanilerde Namaz”,
Süryaniler ve Süryanilik I, Ankara 2005, s.302; Kadir Albayrak, “Günümüz Ortadoğu
Coğrafyasında Süryaniler”, Ortadoğu Yıllığı 2011, s. 622; Mutay Öztemiz, a.g.e., s.2122.
56 EyyüpTanrıverdi, a.g.e., s.5-6; Muzaffer İris, Bütün Yönleriyle Süryaniler, İstanbul
2003, s.52; Zeynep Gül Küçük, Mardin ve Çevresinde Süryaniler, Sarkaç Yayınları,
Ankara 2013, s.10.
57 Espiru Cebbûr, “Sunuş” el-Hamâma (Süryaniceden Arapçaya Tercüme ve
Araştırma: Zakka Iwas), Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları, Trablus 1984, s.7.
58 Zeynep Gül Küçük, Mardin ve Çevresinde Süryaniler, (Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), Adana 2008, s.13; M.
Hadi Tezokur, a.g.e., s.302.
59 Nihat Durak, “Süryani Ortodoks Kilisesi”, Süryaniler ve Süryanilik I, Ankara 2005,
s.107-202; Muzaffer İris, a.g.e., s.149-153; Gökhan Sarı, a.g.e., s.61.
107
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
sahiptir. Çünkü dünyadaki ikinci kilise Antakya’da kurulmuş ve
bu sayede Hıristiyanlık doğuda yayılmaya başlamıştır.
Dünyadaki ilk ilahiyat fakültesi de MS. II. yüzyılda Süryaniler
tarafından günümüzde Şanlıurfa sınırları içerisinde yer alan
Harran’da kurulmuştur. Bu fakültenin sadece dini eğimi
vermeyip astronomi, tıp, matematik gibi pozitif bilimlerin
öğretildiği bir eğitim kurumu olduğu da varsayılmaktadır. İncil de
ilk defa bu eğitim kurumunda Süryaniceye çevrilmiştir.
Anadolu Süryanileri, Süryaniliğin ve Hıristiyanlığın sadece
Anadolu’da değil, tüm dünyada yayılmasını sağlamıştır. Nitekim
MS. 345 ya da 354 yılında Hindistan’a giden ve Hz. İsa’nın
talebelerinden olan Thomas’a destek vermek amacıyla
günümüzdeki Şanlıurfa’dan 72 Süryani ailesi Hindistan’a
göçmüştür. Dört yüz kişilik bir gruptan oluşan Süryaniler Urfa
Metropoliti Yusuf liderliğinde diğer ruhani ve tüccar kesimi
60
kapsamaktadır. Anadolu’da yaşayan Süryanilerden bazıları ise
geçen yüzyılın ilk yarısında da yurt dışına göç etmeye başlamıştır.
Bu göç ise başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinin
Türkiye’den göçmen kabul ettiği yıllar olan 1963-1973 yılları
arasında misafir işçi, daha sonraki yıllarda ise mülteci olarak
61
gerçekleşmiştir. Ancak Türkiye’deki Süryani kültürü, kilisesi ve
diğer mabetleri hala varlığını sürdürmektedir. Süryaniler kendi
geleneklerini ve dini hayatlarını yaşamaya devam etmektedirler.
62
Ebu’l-Ferec el-İbrî’nin Süryani Toplumundaki
Konumu:
İbnu’l-İbrî’nin Malatya’da geçen çocukluk dönemi,
geleceğinin oluşmasında çok önemli rol oynamıştır. Çünkü
Malatya’daki çocukluk hayatı sırasında, toplumda saygın bir
konumda olan babası sayesinde eğitim ve kültür bakımından iyi
yetişme imkânı bulmuştur. Yine bu sayede dönemin
60 Nihat Durak, Süryani Ortodoks Kilisesinde İbadet, (Yayımlanmamış Doktora Tezi,
Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), İstanbul 2000, s.11.
61 Gabriel Rabo, “Batı Diasporasında Süryaniler ve Süryani Kilisesi”, Mukaddime, S.
7. 2013, s.2.
62 Zeynep Gül Küçük, a.g.e., s.60-83.
108
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Malatya’daki önemli kişilerinden dersler alması hayat harcının iyi
ve sağlam karılmasına olumlu katkılarda bulunarak kendisini
büyük bir misyona hazırlamıştır. Sosyal ve fen bilimlerindeki
başarıları onun ne kadar büyük bir dehaya sahip olduğunun
göstergesidir. Malatya’daki çocukluk döneminde ilkönce
Süryanice öğrenmiştir. Daha sonra ise kilisenin kutsal
geleneklerine vakıf olup İncil’in tefsirlerini okuyarak
derinliklerine ulaşmaya çalışmıştır. O dönemde Malatya’daki en
63
meşhur tabip olan babasından tıp ve felsefe dersi almıştır. Kendi
ifadesiyle ilim meclislerinde henüz çocuk yaşta bulunmasının
yanı sıra gençlik dönemi de bilim ve kültürle yoğrularak
geçmiştir. Bu nedenle henüz yirmi yaşındayken piskoposluk
makamına erişmiştir. Daha sonra Yunan felsefesi ve ilahiyat
alanında yetişmiştir. Ayrıca matematik, mühendislik, uzay
bilimleri gibi diğer fen bilimleri alanında da eğitim almıştır.
Böylece hayatının kısa bir döneminde hemen tüm bilim dallarına
vakıf olmuştur. Ancak kısa bir zaman diliminde uğradığı bütün
bu bilgi seli, engin ilim deryasında boğula yazmasına neden
64
olmuştur.
İbnu’l-İbrî, Süryanilerin en meşhur bilim adamı ve
şairlerindendir. Şöhreti sınırları aşmıştır. Kitapları birçok dile
tercüme edilmiştir. Süryani Ortodoks Kilise’sinin en önemli
65
şahsiyetlerindendir. Özellikle Yakûbî cemaatinin korunup
devamında hayati bir rol oynamıştır. Nitekim Moğollar 1260
yılında Abbâsî Halîfesi el-Mu’tasım’ı öldürüp Halep’e girince
Hülagü’den kendi cemaatine dokunmaması ricasında
bulunmuştur. İstediğini de elde etmiştir. Böylece Yakûbî’liğin
doğuda yayılmasını sağlamıştır.
Yaşadığı dönemde Antakya’daki Süryanî ibrişîleri (kilise)
ve önemli diğer Süryanî kiliseleri yıkılıp dağılırken kendisinin
başında bulunduğu Doğu Süryanî kiliseliği rahat bir durumdadır.
Üstelik bu kilise, kendisi sayesinde gelişmiş ve birçok alanda
63 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.11.
64 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.12-18.
65 İbnu’l-İbrî, el-Hamâma (Süryaniceden Arapçaya Tercüme ve Araştırma:Zakka
Iwas), Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları, Trablus, 1984, s.45.
109
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ilerleme göstermişti. Süryanî kilisesi onun zamanında altın çağını
66
yaşamıştır.
İbnu’l-İbrî, 1264 yılında Moğol komutanı Hülagü ile
görüştükten sonra Irak’a giderek orada Süryaniler adına kiliseler
yaptırmak, kiliselerin tadilatını yaptırmak ve insanları irşâd
67
etmek gibi birçok başarılı çalışmalar yapmıştır. Bütün yazı
Irak’ta geçirerek birisi Bağdât’ta diğeri Azerbaycan’da olmak
üzere iki büyük kilise inşa ettirmiştir. Yirmi iki yıl boyunca on iki
kilise inşa ettirmiş ve bunları bilimle güçlendirmiştir. Kiliselerin
yapımı ve tamiratında dönemin en iyi mühendislik bilgisinden
yararlanmış, bu konuda Moğol hakanının kızı Hüsbina Hatun’dan
yardım istemiş ve o da İstanbul’dan getirtmiş olduğu en iyi iki
mühendisi kendisine tahsis etmiştir. Bu sayede kiliselerin içlerini
68
Yunan kiliseleri tarzında tasarlamıştır. Halep’te bulunduğu
dönemde ise Süryani Kilisesi’nin yanına insanların yararlanması
69
için bir otel inşa ettirmiştir.
İbnu’l-İbrî’nin Sis şehrinde bulunan Doğu Kilisesi’ndeki
makamına geçiş töreni o güne kadar Süryani geleneğinde eşi
görülmemiş bir görkemle olmuştur. Doğu Kilise’si o güne kadar
din, felsefe ve pozitif bilimler bakımından ondan daha iyi bir
şahsiyetle karşılaşmamıştır. Irak topraklarında altıncı asırdan beri
Ortodokslarla Nesturiler arasında büyük görüş ayrılıkları
bulunmaktaydı. İbnu’l-İbrî, dirayetli tasarrufları ve siyaseti
sayesinde bu çatlakları ortadan kaldırıp birliği sağlamayı
70
başarmıştır. Tüm Doğu Kilisesinin genel papası olarak görev
yapan İbnu’l-İbrî’nin, yaşadığı dönemdeki şöhreti tüm Süryani
kiliselerine yayılmıştır. Bilgisi ve yetenekleri ise tüm dünyada
71
bilinir olmuştur. Şark topraklarına geldikten sonra her düzeyde
sayısız rahipler atamıştır. Yetkili olduğu dönemde on iki adet
66 Hamîs es-Suûd, “Mukaddime”, Yuhannâ İbnu’l-İbrî, Hayatuhu ve Şiruhu (انحوي
(اب ن ال ع بري ح يات ه و ش عره, Halep 1984, s.4-5.
67 Zakka Iwas, a.g.e., s.24.
68 İbnu’l-İbrî, a.g.e., s.25.
69 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.18.
70 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.22-23.
71 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.20.
110
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
papaz ataması yapmıştır. Atama yaparken de en yetkin, en
72
tecrübeli gibi liyakat ölçütlerine önem vermiştir.
Yaşadığı dönemdeki Patriklik, genellikle onun tarafını
tutmuştur. Genel olarak tüm kiliselerde İbnu’l-İbrî’nin özel bir
yeri vardı. İrşad ve işlerin halli konusunda isabetli kararlarıyla
göz doldurmaktaydı. 1268 yılında Suriye’ye yapmış olduğu ilk
seyahatinde Patrik Ignatus Yeşû ile bir araya gelmiştir. Kendi
ifadesiyle İbnu’l-İbrî kırk yıllık bir dini görevde bulunmuştur.
73
Bunun yirmi yılını batıda diğer yarısını da doğuda geçirmiştir.
Birçok araştırmacı ve bilim adamı Süryani kültürüne,
mezhebine onun sayesinde ilgi duymuştur.74 İbnu’l-İbrî, Süryani
edebiyatı ve özellikle de şiiri bakımında çok önemli bir konuma
sahiptir. Çünkü Süryanice yazmış olduğu birçok mersiyesi ve şiiri
bulunmaktadır. Şiir alanındaki başarıları diğer alanlardaki
çalışmalarından daha geride değildir.75 Süryani dili gramerinin
en önemli temsilcisi kabul edilmektedir. Bu alanda yazmış olduğu
Kitâbu’l-Lemai adlı kitabında meşhur Arap dilcisi Zemahşiri’nin
el-Mufassal adlı kitabından esinlenmiştir. Kitâbu’l-Medhal adlı
eseri ise birinci kitabının manzum olarak özeti niteliğindedir. Şiir
alanında kafiyeyi kullanan İbnu’l-İbrî şiirin methiye, hiciv,
mersiye gibi her alanında eserler vermiştir. Süryaniler onun
mutlaka bir şiirin ezbere biliyorlardı. Sevinç ve üzüntülü
anlarında okuyorlardı. Divanı ise otuz kaside ve yüzden fazla
76
kıtadan oluşmaktaydı.
İbnu’l-İbrî, Süryânî edebiyatındaki öncü şairlerdendir.
Şiirdeki dili akıcı olup ifade gücü yüksek, beliğ ifadeleri
kullanmıştır. Şiirinde kafiye kullanmış ve bu alanda usta
olmuştur. Şiirin gibi methiye, hiciv, tasvir, mersiye, züht, hikmet,
felsefe her dalında yetkin şiirler yazmıştır. Kasidelerinin çoğunu
Surcî Bahrı’nda yazmıştır. Şiirdeki en büyük kusuru ise Yunanca
kelimeleri neredeyse Süryaniceye yakın olacak kadar fazla
72 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.35-39.
73 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.35-41.
74 Zakka Iwas, a.g.e., s.8.
75 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.5.
76 İbnu’l-İbrî, a.g.e., s.37-42.
111
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
kullanmasıdır. Yüzer kıtalık otuz kasideden oluşan bir divanı
vardır. Kasidelerindeki her beyit iki ile on arasında
değişmektedir. Ayrıca Efrâmî Bahriyle altı yüz beyiti aşan bir
77
kaside de yazmıştır. el-Medhal, el-Lemi ve Şerâre adlı
eserleriyle Süryânicenin dilbilgisi alanındaki en önemli şahsiyet
olarak kabul edilmektedir. Bu konuda Arap dilinin zamanındaki
en önemli şahsiyeti olan Zemahşeri ile eş değer durumdaydı.
Süryaniler tarafından XIII. yüzyılın kutbu olarak görülen
İbnu’l-İbrî, Müslümanlara karşı saygılı bir tutum izlemiştir.
Müslümanların birçok güzel davranışlarını da örnek almıştır.
Sonuç
İbnu’l-İbrî on üçüncü yüzyılın Ortadoğu’daki en büyük
âlimi olarak kabul edilmektedir. İlgi alanları ve kültür denizi aşırı
derecede geniştir. Bir ara bu engin deryada boğulacak gibi
olmuştur. Nitekim bu dünyanın tüm nimetlerini bir tarafa itmiş ve
78
kendisini tamamen ahrete adayarak inzivaya çekilmiştir.
İbnu’l-İbrî, Hıristiyan mezhepleri arasındaki görüş
ayrılıklarının yüzeysel olduğunu düşünmekteydi. Onun bu
görüşleri kendisinden sonraki Hıristiyan din adamları arasında da
tartışılmıştır. Süryaniler ve Katolik kilisesi bakımından oldukça
önemli bir konuma sahip olan İbnu’l-İbrî, aslında İslâm
düşüncesinden de etkilenmiştir. Nitekim İslâmiyet’teki sûfîlik
düşüncesi ile Süryanilikteki inziva düşüncesini tek çatıda
birleştirmeye çalışmıştır. el-Hamâma ve el-İskûn ( )اإلثقونadlı
kitaplarında kendisinden yaklaşık yüz yıl önce yaşamış olan
büyük İslâm âlimi İmâm Gazalî’den etkilenmiştir. Özellikle
Moğol istilasının dünya nimetlerini reddedip münzevi bir hayat
yaşamasında etkili olduğunu savunanlar da bulunmaktadır.
İbnu’l-İbrî kendisini tasavvuf yoluna o kadar adamıştır ki
79
yaşadığı sürece elini paraya sürmemiştir.
Onun dünya
nimetlerine olan nefreti on yıl boyunca almış olduğu felsefe ve
77 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.49-84; Abîr Fârûk Hasan el-Vâlî, a.g.e.,
s.4-5.
78 Espiru Cebbûr, a.g.e., s.7.
79 Zakka Iwas, a.g.e., s.10-13.
112
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
din eğitimi neden olmuştur. Astronomi ve tıp alanındaki eğitim
de insanın aslında bir hiç olduğunu fark etmesine neden olmuştur.
Yaşam felsefesinden de anlaşılacağı üzere dünya
nimetlerine bel bağlamayan İbnu’l-İbrî, 1282 yılında kendisine
teklif edilen patrikliği kilisenin hile ve oyunlarını dile getirerek
kabul etmemiştir. Çünkü zaman zaman Antakya’daki IV. Patrik
Ignatus ile aralarında görüş ayrılığı meydana gelmiştir. Patrik,
İbnu’l-İbrî’nin engin görüşlerine kulak vermekten kaçınmıştır.
Bu anlaşmazlık neredeyse mutlak bir ayrılığa yol aça yazmıştır.
Aralarındaki soğukluk 1264 yılında Sîs şehrinde İbnu’l-İbrî’nin
dizanteri hastalığına yakalanıp iyeleşmesinden sonra IV. Patrik’in
geçmiş olsun mesajı göndermesiyle ortadan kalkmaya
80
başlamıştır.
İbnu’l-İbrî’nin yaşadığı dönemde asıl memleketi olan
Malatya ve çevresinde 60.000 Süryanin olması ve 56 kilisenin
81
bulunmasında kendisinin mutlak surette katkısı olmuştur. Belki
de bu dönemde onun sayesinde Süryanilik özellikle Malatya’da
altın çağını yaşamıştır.
82
İbnu’l-İbrî iyi bir vaizdir.
Hayatının hemen her
döneminde sadece ve sadece Süryani kilisesini düşünmüş, gece
gündüz demeden orası için çalışmıştır. Gözünü para ve makam
hırsı bürümemiştir. Kendisini hayır işlerine adamıştır. Kendi
ifadesiyle kırk yıllık kilise hizmeti sırasında eline bir dirhem bile
almamıştır. Hayırseverler kendisine herhangi bir hediye
getirdikleri zaman bile o hediyeye elini sürmemiştir. Bunun
üzerine getirilen hediye önüne bırakılmıştır. Bazı kişiler ise para
hediye edecekleri zaman elini öperken kendisine hissettirmeden
oturduğu minderin altına sıkıştırmaktaydılar. Döşeğin altındaki
paralar sadece döşek başka bir yere taşınırken fark edilmekteydi.
Biriken paralar da kilise yapımı ve tamiratı gibi yine hayır işlerine
harcanmaktaydı. İbnu’l-İbrî, mesela Marâğa’da sadece bir kilise
mevcutken buraya bir tane daha yaptırmış ve ayrıca insanların
80 Zakka Iwas, a.g.e., s.21-24.
81 Gabriel Rabo, a.g.e., s.1.
82 İbnu’l-İbrî, el-Hamâma (Süryaniceden Arapçaya Tercüme ve Araştırma: Zakka
Iwas), Bağdat Süryani Dili Derneği Yayınları, Trablus, 1984, s.34.
113
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
konaklaması için kilisenin yanına parasını kendi cebinden
83
harcayarak çok fazla miktarda odalar yaptırmıştır.
İbnu’l-İbrî ilmi, yetenekleri ve siyaseti sayesinde dönemin
en önemli gücü olan Moğollar tarafından saygı görmüştür. Çünkü
kendisi tıp biliminde yaşadığı dönemdeki birçok tıp âlimlerini
geride bırakacak bilgiye sahipti. Onun bu özellikleri Moğol
sarayındakiler ve bizzat Hülagü tarafından seçkin bir konumda
tutulmasına zemin hazırlamıştır. İbnu’l-İbrî, Arap emîrleri
tarafından da takdirle karşılanmıştır.
KAYNAKÇA
ABBÂS EL-AZÂVÎ, el-Muhamî, et-Tarîf Bi’l-Muerrihîn fî
Ahdi’l-Moğol ve’t-Türkmân (601-1204), Bağdat 1957.
AKKUŞ, Mustafa, İlhanlıların Anadolu’daki Siyaseti,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü), Konya 2011.
AKYÜZ, Gabriyel, Mardin İli’nin Merkezinde Civar
Köylerinde ve İlçelerinde Bulunan Kiliselerin ve Manastırların
Tarihi, Mardin 1998.
AKYÜZ, Gabriyel, Tüm Yönleriyle Süryaniler, Mardin,
Kırklar Kilisesi Yayınları 2005.
ALBAYRAK, Kadir, “Günümüz Ortadoğu Coğrafyasında
Süryaniler”, Ortadoğu Yıllığı, 2011, ss.612-632.
ALBAYRAK, Kadir, Keldaniler ve Nasturiler, Ankara
1997.
BARSÛM, Efrâm, el-Lu’luu’l-Mensûr fî Târîhi’l-Ulûm
ve’l-Âdâbi’s-Süryâniyye, Bağdat 1976.
BAYBURT, Deniz, “Milli Mücadele Dönemi’nde
Süryaniler”, Gazi Akademik Bakış, C.3, S.6, 2010, ss.45-72.
BAYBURT, Deniz, . Türk Tarihi’nde Süryaniler (18801938), (Yayımlanmamış Doktora Tezi Gazi Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü), Ankara 2009.
BEHNAM, Piskopos Gregory Paul, Yuhannâ İbnu’l-İbrî,
Hayatuhu ve Şiiruhu, Halep 1984.
83 Piskopos Gregory Paul Behnam, a.g.e., s.42-43.
114
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
BİLGE, Yakup, Geçmişten Günümüze Süryaniler, İstanbul
2001.
CEBBÛR, Espiru, “Sunuş” el-Hamâma (Süryaniceden
Arapçaya Tercüme ve Araştırma: Zakka Iwas), Trablus, Bağdat
Süryani Dili Derneği Yayınları 1983.
ÇELİK, Mehmet, Süryani Tarihi I, İstanbul 1987.
DURAK, Nihat, “Süryani Ortodoks Kilisesi”, Süryaniler ve
Süryanilik, C. I, İstanbul 2005, ss.187-210.
DURAK, Nihat, Süryani Ortodoks Kilisesinde İbadet,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü), İstanbul 2000.
EL-YESÛİ, Anton Sâlihânî, “Sunuş” Târîhu Muhtasari’dDuveli, Dâru’R-Râid el-Lubnânî, Beyrut 1983.
ERSOY, Tolga, “İlahî Bir Ceza: Hülâgü Han’ın Mektubu
Bağlamında Gregorius Bar Hebraeus’un Yapıtlarında Moğolların
Tasviri”, Prof. Dr. Erdoğan Merçil’e Armağan, İstanbul, Bilge
Kültür Sanat Yayınları, 2013, ss.362-377.
ES-SUÛD, Hamîs, “Mukaddime”, Yuhannâ İbnu’l-İbrî,
Hayatuhu ve Şiruhu ()يوحنا ابن العبري حياته وشعره, Halep 1984.
GÜNALTAY, Şemseddin, Yakın Şark III, Suriye ve
Filistin, Ankara 1987.
GÜNEL, Aziz, Türk Süryaniler Tarihi, Diyarbakır 1970.
HASAN EL-VÂLÎ, Abîr Fârûk, Ağrâdi’ş-Şi’r es-Suryânî
fi’l-Asri’l-Hadîs, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ezher
Üniversitesi), Mısır 2010.
IWAS, Zakka, “Sunuş” el-Hamâma, Bağdat Süryani Dili
Derneği Yayınları, Trablus 1984.
İBNU MANZÛR, Cemaleddin Muhammed b. Mukerrem,
Lisânu’l-Arab, C.2, Beyrut 2003.
İBNU’L-İBRÎ, el-Hamâma (Süryaniceden Arapçaya
Tercüme ve Araştırma: Zakka Iwas), Bağdat Süryani Dili Derneği
Yayınları, Trablus 1984.
İBNU’L-İBRÎ, Târîhu Muhtasari’d-Duveli, (Yayına
Hazırlayan: Anton Salhânî el-Yesûi), Dâru’R-Râid el-Lubnânî,
Beyrut 1983.
İRİS, Muzaffer, Bütün Yönleriyle Süryaniler, İstanbul
2003.
115
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Kılıçarslan, Mustafa, “Süryani Harfli Türkçe Bir Şiir ve
Şark Yıldızı Gazetesi”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi, C.8, S.39, 2015, ss.179-187.
KOLUMAN, Aziz, Ortadoğu’da Süryanilik, Ankara 2001.
KÜÇÜK, Zeynep Gül, Mardin ve Çevresinde Süryaniler,
(Yayımlanmamış Yüksek Lisan Tezi, Çukurova Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü ), Adana 2008.
KÜÇÜK, Zeynep Gül, Mardin ve Çevresinde Süryaniler,
Sarkaç Yayınları, Ankara 2013.
ÖZAYDIN, Abdülkerim, “İbnü’l-İbrî”, T.D.V. İslâm
Ansiklopedisi, C.21, İstanbul 2000, ss.92-94.
ÖZCOŞAR, İbrahim, Bir Yüzyıl Bir Sancak Bir Cemaat, 19.
Yüzyılda Mardin Süryanileri, Beyan Yayınları, Ankara 2008.
ÖZDEMİR, Bülent, Süryanilerin Dünü Bugünü, I. Dünya
Savaşı’nda Süryaniler, TTK Yayınları, Ankara 2008.
ÖZTEMİR, M. Murat, Yezidiler ve Süryaniler, Ekin
Yayınları, İstanbul 1988.
ÖZTEMİZ, Mutay, II. Abdülhamit’ten Günümüze
Süryaniler, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2012.
RABO, Gabriel, “Batı Diasporasında Süryaniler ve Süryani
Kilisesi”, Mukaddime, S.7, 2013, ss. 1-13.
SARI, Gökhan, Geçmişten Günümüze Süryaniler ve
Süryanilerin Türkiye’ye Etkileri: İdil Örneği, (Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü),
Ankara 2011.
SARIKÇIOĞLU, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler
Tarihi, Isparta 2002.
SONYEL, R. Salahi, The Assyrians of Turkey Victims of
Major Power Policy, Ankara 2001.
SOYSÜ, Hale, Kavimler Kapısı I, İstanbul 1992.
ŞİMŞEK, Mehmet, Süryaniler ve Diyarbakır, İstanbul
2003.
TANRIVERDİ, Eyyüp, “Süryani Dili”, Süryaniler ve
Süryanilik II. Ankara 2005.
TEZOKUR, M. Hadi, “Süryanilerde Namaz”, Süryaniler ve
Süryanilik I, Ankara 2005.
116
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
TURAN, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi,
C.1, İstanbul 1969.
ÜREK, Melki, “Süryanilerin Tarihi ve Sosyolojik Yapısı”,
Milel ve Nihal İnanç, Kültür ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi,
C.10 (2), 2013, ss.95-112.
WENSİNCK, A. J., Bar Hebraeus’s Book of The Dove,
Leyden 1919.
YAKUB, Mor Ignatius III, Süryani Ortodoks Kilisesi Genel
Tarihi, Çev. Melek Sevinç, Hollanda 1985.
YÂKÛT EL-HAMAVÎ, Şahâbeddîn Ebu Abdullâh,
Mu’cemu’l-Buldân, C.5, Beyrût, Dâru Sâdır, 1977.
ابن العبري ( )1983تاريخ المختصر الدول ،أنطون صالحاني
اليسوعي طرابلس.
ابن العبري ( )1984الحمامة مختصر ترويض النساك حققه وعربه
أغناطيوس زكا األول عيواص ،طرابلس.
إمام العالمة أبي الفضل جمالدين محمد بن مكرم إبن المنظور
األفريقي المصري ( )2003لسان العرب ،ج .2 .بيروت.
عبير فاروق حسن الوالي ( )2010أغراض الشعر السرياني في
العصر الحديث دراسة وترجمة نماذج مختارة .رسالة مقدمة لنيل الماجستير،
جامعة األزهر.
اللؤلؤ المنثور في تاريخ العلوم واآلداب السريانية،بغداد .أفرام
برصوم ()1976
المحامي عباس العزيزي ( )1957التعريف بامؤرخين في عهد
المغول والتركمان ( ،)1204-601بغداد.
المطران غريغوريوس بولس بهمان ( )1984يوحنا ابن العبري
حياته وشعره ،حلب.
ياقوت الحماوي ( )1977معجم البلدان ،ج ،1.بيروت.
117
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ORTAÇAĞ TARİHİ FİLMLERİNDE MALATYA:
BATTAL GAZİ ÖRNEĞİ
Emel AKBAŞ
“Sinema, duygular, düşler ve
içgüdü dünyalarını anlatmak için
en iyi araçtır.”
Luis Bunuel
Giriş
Türk sineması, Türk halkının tarihini milliyetçi bir
yaklaşımla ele almaya başladığı 1960’lı yıllardan itibaren
özellikle Orta Çağ dönemine geniş bir şekilde yer vermiştir. Türk
kimliğinin büyük oranda kendisine en çok yer bulduğu dönemin
Orta Çağ dönemi olması bunun en büyük sebebidir. Bu tarihsel
arka plan dikkate alındığında Türk sinemasında Orta Çağ tarihi
konulu filmler için sayısız senaryo oluşturulabilir. Ancak
oluşturulan senaryolar bir gerçeği ya da bilimsel bir veriyi
Bu bölüm 2016 yılında Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde
tarafımca hazırlanmış olan “Türk Sinemasında Ortaçağ Tarihi Algısı (1943-2014)”
isimli yüksek lisans tezinden üretilmiştir.
Doktora Öğrencisi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
akbassemell@gmail.com
118
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
1
yansıtmaktan ziyade bir ‘fantazya’ niteliği taşımaktan öteye
gidememiştir. Bu süreçte tarih, Yeşilçam sinemasının elinde
adeta yeniden şekillenmiştir.
Üstelik Orta Çağ’a ait efsaneler, tarihsel gerçekliklerden
farklı olarak her çağın şartlarına göre yeniden yorumlanmaya,
efsane kahramanları da her devre göre yeniden biçimlendirilmeye
açıktır. Türk sineması bu özellikten büyük ölçüde yararlanmıştır.
Bu açıdan kaynaklarını sözlü gelenekten alan filmler Türk
halkıyla daha yakın iletişime geçme imkânını bulmuştur. Örneğin
gerçek kimliği tartışmalı olan Battal Gazi, tıpkı halk
hikâyelerinde, İstanbul’un fethi yıllarında yazılmış menkıbelerde
olduğu gibi Türkleştirilmiş, halkın yakınlık kurabileceği bir
2
kahramana dönüştürülmüştür. Seyit Battal Gazi bir destan
kahramanı olarak güncel mitlerle Bond’laşarak veya
Western’leşerek beyazperdeye yansıtılmıştır.
Maceraları, menkıbeleri halk hikâyelerinden derlenen
3
“Battalname” isimli elyazmalarında toplanmıştır. Battal Gazi
Destanı, muhtemelen XI-XIII. yüzyıllar arasında teşekkül etmiş,
XIII. yüzyılda kaleme alınmıştır. İlk şeklinin mensur olduğu
bilinmektedir. Darendeli Bekâyî 1183 (M. 1769-70)’te eseri
özetleyerek manzum olarak yeniden yazmıştır. Baştanbaşa ikili
dünya görüşüne dayanmakta, dinî farklılıktan kaynaklanan
1 Giovanni Scognamillo-Metin Demirhan, Fantastik Türk Sineması, Kabalcı Yayınevi,
İstanbul 2005, s. 139.
2 Bizans tarihi yazarlarından Vasiliev ve Alman oryantalistlerince Türk olarak
vasıflandırılan Battal Gazi, İslam Ansiklopedisi’nin verdiği bilgiye göre bir Arap’tır.
Battal Gazi’nin yaşadığı varsayılan dönemden 785 yıl geçtikten sonra, Osmanlı
Devleti’nin Bizans sınırlarına yerleştiği tarihlerde Battal Gazi efsanesinin devam etmiş
olması ve Osmanlı’da fetih ruhunu uyandıran bir kahraman olması, O’nun bir Türk
kahramanı olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Battal Gazi eposu Anadolu kasaba
atmosferi içinde sözlü gelenek halinde yürümüş, derli toplu bir roman haline gelişi
ancak İstanbul’un fethinden sonraki dönemlerin atmosferi içinde olmuştur. Bkz. Tahir
Alangu, Türkiye Folkloru El Kitabı, Adam Yayıncılık, İstanbul 1983, s. 73.
3 Arap halk kahramanlık hikâyelerinin en önemlisi, içerisinde Battal Gazi Destanı’nı
barındıran Emire Zatü’l Himme (Siretü’l Emire-Zatü’l Himme) destanıdır. Şifahi
geleneğin bir ürünü olarak dilden dile dolaşan hikâyeler, muhtemelen XII. yüzyılda
kayda geçirilmiştir. 1909 yılında Abdülhamid Hanefi’nin gayretiyle X bölüm ve VII
cilt olarak basılan eser, 5084 sayfadır. Tafsilat için bkz. Casim Avcı, İslam-Bizans
İlişkileri, İstanbul 2003, 229. Daha sonra bu hikayelerin farklı varyantları Türkler
arasında yayılmıştır. Talat Koçak, “Geç Antik Çağ Kenti Amorium’un Edebiyat ve
Sinemaya Yansıması”, Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu 23-25
Kasım 2018, Afyonkarahisar, s. 428.
119
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
mücadeleler tek taraflı olarak ele alınmaktadır. Battal Gazi
Destanı’nın yazarı, Malatya ile ilgili olarak eser içerisinde daima
ayrıntıya girmiş, diğer yörelere göre kendisinden daha emin bir
biçimde Malatya’yı anlatırken mekân tasvirleri yapmıştır. Bu
durum; Battal Gazi Destanı’nın Malatya’da, Malatya’yı iyi
tanıyan bir kişi tarafından kaleme alındığı düşüncesini
4
kuvvetlendirmiştir. Battal Gazi Destanı’nın anlatıldığı öykülerde
yer alan mekânlara bakıldığında ise Destan’ın başkentinin
Malatya olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Kendisi
Malatya’da doğmuş, çocukluk ve gençlik yılları Malatya’da
geçmiştir. Hatta savaşlar ve esir düştüğü zamanlar dışarıda
tutulursa bütün ömrünün Malatya’da geçtiği söylenebilir.
Battal Gazi’nin kimliği ile ilgili tarihî kaynaklardaki
bilgiler çeşitlilik göstermektedir. Bu bilgileri değerlendiren
Hasan Köksal, onun VIII. yüzyılda Emevi-Bizans savaşında
5
meşhur olmuş bir Arap komutanı olduğunu söylemektedir.
İbn’ül Esir’e göre ise Emevilerin azatlı kölesi olup Arap asıllı
6
değildir. Asıl adının Abdullah, babasının adının ise Ömer veya
Amr olduğu belirtilmektedir. Doğum yerinin Antakya veya Şam
(Dimaşk) olduğu tahmin edilmektedir. 715-717 yılları arasında
yapılan Bizans seferine gittiği, 731-732’de yapılan bir başka
savaşa katıldığı, ölüm tarihinin 740-741 yılları olabileceği görüşü
7
öne çıkmaktadır. Türbesi; Eskişehir, Seyitgazi ilçesi Üçlertepesi
8
mevkiindedir. Bunun dışında Malatya’da Aspuzu Bağları içinde
9
kendisine atfedilen bir türbe bulunmaktadır.
“Seyit”,
(peygamber soyundan olma) unvanı gerçek olmayıp, onu seven
halk tarafından verilmiştir.
4 Necati Demir, Mehmet Dursun Erdem, “Türk Kültüründe Destan ve Battal Gazi
Destanı”, Turkish Studies International Academic Journals, S. I., s. 104.
5 Hasan Köksal, Battalnâmelerde Tip ve Motif Yapısı, Başbakanlık Basımevi, Ankara
1984, s. 36-38.
6 İbnü’l Esir, el-Kamil fi’t-Tarih, V, çev. Abdülkerim Özaydın vd., Ocak Yayıncılık,
İstanbul 2016, s. 129.
7 Köksal, a.g.e., s. 38
8 Ayşe Denknalbant, “Seyyid Battal Gazi Külliyesi”, DİA, XXXVII, s. 51.
9 Ahmet Yaşar Ocak, “Battal Gazi”, DİA, V, s. 205.
120
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Tarihteki Battal Gazi’yi incelediğimizde beyaz perdedeki
Battal Gazi arasında büyük karakter benzerliği görürüz. Öyle ki
bir Orta Çağ Cüneyt Arkın’ı canlanır gözümüzde: Bizanslıların
İstanbul içindeki Müslümanları bir baskınla kılıçtan geçirmeleri
üzerine Hicri 114 (MS. 8. yüzyıl başı) yılında Bizans’a yapılan
baskında “Abdullah el-Battal bir yolunu bularak Bizans
İmparatorunun
kızını
kaçırmıştır”.
Fevri
hareketleri,
imparatorlara “ders” vermesi, kulelerden prenses kaçırmasıyla
tarihteki Battal Gazi, şaşılacak derecede Yesilçam’ın kendine has
kahraman romantizmiyle sinema perdesine yansıyan “Battal
Gazisi”yle uyumludur. Battalname’deki, Seyid Battal’ın
karakteristik özellikleri genel bir şablon çizmekte ve bu şablon
Arkın tarafından ufak makyaj farklılığıyla Battal Gazi isimli
kostümlü avantür kahramanına adapte edilmektedir. Arkın’ın
çizdiği hemen her karakter aslında bir Battal Gazi türevidir;
başına buyruk, “seyit” denecek kadar dinine bağlı ancak
kulelerden prenses kaçırmayı da ihmal etmeyen, imparatorları
tutsak eden tek kişilik ordu, ordular karşısında değil ama bir
karanfil karşısında dize gelen, romantik ve şövalye ruhludur.
Ancak, tarihteki Battalnameler yine de bir Arkın filminde
gördüklerinizi tam olarak açıklamaya yetmez. Yeşilçam,
10
Battalnamelerin çok ötesinde zengin bir malzeme verir.
Battal Gazi konulu filmlere baktığımızda toplamda altı
filmin çekildiğini görüyoruz. Bunlar: (1955) Battal Gazi Geliyor,
(1966) Battal Gazi Ölüm Kalesi Cengi, (1971) Battal Gazi
Destanı, (1972) Battal Gazi’nin İntikamı, (1973) Savulun Battal
Gazi Geliyor ve son olarak (1974) Battal Gazi’nin Oğlu adlı
11
filmlerdir.
Serinin ilk filmi olan Battal Gazi Geliyor adlı 1955 yapımı
filmin yapımcısı, senaristi ve yönetmeni Sami Ayanoğlu’dur.
Filmin konusu genel olarak şöyledir:
Dönem, Türklerin Anadolu’da henüz yurtlandıkları
bir çağdır. Anadolu o zamanlar muhtelif kavimlerin
10 Yıldırım, a.g.t., s. 94, 95.
11 Emel Akbaş, Türk Sinemasında Ortaçağ Tarihi Algısı (1943-2014), Kitabevi
Yayınları, İstanbul 2018, s. 93.
121
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
yaşadığı yer yer beyliklerden, tekfurların, derebeylerin
idare ettiği kalelerden müteşekkil kısmen Arapların
kısmen de Bizans’ın hükmü altında bir ülkedir. Kuvvetli
12
bir kale olan Malatya ise Türklerin bir ileri karakolu olup
13
komşu beyliklerden Amorium Kalesi
halkını da
himayesi altına almıştır. Ticaretle meşgul olan
Amoriumlular cengâverlikte olduğu gibi adalet ve
hakkaniyette de devrin öncüsü olan Türklerin
himayesinde mesut ve müreffeh bir hayat geçirmektedir.
Fakat gayrimemnunlar ve menfaatleri haleldar olanlar her
14
yerde bulunacağı gibi şüphesiz Amorium’da da vardır.
Başını Mihriyabil’in çektiği bir grup, Amorium’un Beylik
himayesinde olmasından ve vergi verilmesinden
rahatsızdır. Bizans’ın da yardımıyla Malatya Beyliği’ne
gizlice saldırmayı planlarlar. Amorium’un ileri
gelenlerinden Eflatun Bey ise ilişkilerin bozulmasını
istemez ve Malatya’yı bu planlardan haberdar eder.
Malatya Beyi Ömer, haberi doğrulatmadan harekete
geçmek istemez ve teftişte bulunması için Hüseyin
Gazi’yi Amorium’a gönderir. Ancak Hüseyin Gazi dönüş
yolunda öldürülür. Bunun üzerine Battal Gazi babasının
katillerini öğrenmek üzere Amorium’a gider ve intikamını
almaya çalışır.
12 Malatya, Bizans-Arap mücadelesinde müstahkem surları ve askerî gücüyle dikkati
çeken bir sınır şehri özelliğini taşıdı. Daha sonra yazılan bazı tarihi ve edebi eserlerde
bu dönem Battal Gazi'nin adı ve kahramanlık menkıbeleriyle özdeşleştirildi. Ayrıntılı
bilgi için bkz. Göknur Göğebakan, “Malatya”, DİA, XXVII, s. 468-473.
13 Amorium (Ἀμ[μ]όρι[ο]ν, Ἀμ[μ]ώρι[ο]ν, Ἀμούώριον) bugünkü adıyla Hisarköy,
Türkiye’nin Anadolu topraklarında bulunan Afyonkarahisar şehrinin 70 km. kuzey
doğusunda, Emirdağ ilçesinin 12 km. doğusunda, Ankara’nın 180 km. güneybatısında
yer alır. Talat Koçak, The Struggle Between the Caliphate and Byzantium For the City
of Amorium (Amorion), Porphyra XXV, Anno XIII, N. 25, 2017, s. 70.
14 Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey (1040–1063), 1054 yılları başlarında Anadolu
topraklarına yerleşmeye başlamış ve Erzurum topraklarına kadar ilerlemiştir. Anadolu
içinde akınlar devam etmiştir. Bu ilerleyiş ile birlikte Türkler, Doğu Anadolu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerinde beylikler kurmuş ve hâkimiyetlerini ilan etmiştir.
Ayrıntılı bilgi için bkz. Turan, a.g.m., s. 88; İbrahim Kafesoğlu, “Selçuklular”, İA., X,
s. 355; Osman Gazi Özgüdenli, “Tuğrul Bey Dönemi (1040–1063)”, Selçuklu Tarihi El
Kitabı, ed. Refik Turan, Grafiker Yayınları, Ankara 2012, s. 62.
122
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Serinin İkinci filmi olan 1966 yapımı Battal Gazi: Ölüm
Kalesi Cengi adlı filmin senaristliği, yapımcılığı ve
yönetmenliğini bu defa Muharrem Gürses üstlenmiştir. Ancak
Muharrem Gürses filmlerinin kopyaları zamanında bir yangın
sonucunda yok olduğundan filmin kaydına ulaşılamamıştır.
123
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Serinin üçüncü filmi ise 1971 yılında yönetmenliğini Atıf
Yılmaz Batıbeki’nin yaptığı Battal Gazi Destanı adlı filmdir.
Senaristliğini Atıf Yılmaz Batıbeki ve Ayşa Şaşa birlikte
üstlenmiştir. Yapımcısı ise Mehduh Ün’dür. Konusu kısaca
şöyledir:
Cafer, Malatya Serdarı Hüseyin Gazi’nin oğludur.
Hüseyin Gazi, Bizanslı komutanların kurduğu bir pusuda
öldürülür. Cafer, babasının intikamını almaya yemin eder.
Bunun için Amorium’a doğru tek başına yola çıkar. Yolda
babasının eski dostu Bizanslı savaşçı Hammer’le
karşılaşıp dost olurlar. Yola birlikte devam ederler ve
yolculuk sırasında yaşadıkları Hammer’in İslamiyet’i
kabul etmesine, adını Ahmet Turani olarak değiştirmesine
ve bir zamanlar uğruna savaştığı devlete düşman olmasına
124
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
neden olmuştur. İmparatora ulaşmaya çalışan ikilinin
önüne yol boyunca türlü engeller çıkacaktır.
Serinin dördüncü filmi Battal Gazi’nin İntikamı adıyla
1972 yılında çekilmiştir. Yönetmenliğini Natuk Baytan,
senaristliğini Duygu Sağıroğlu ve yapımcılığını Memduh Ün
üstlenmiştir. Filmin konusuna değinecek olursak özetle şu
şekildedir:
15
Battal Gazi, Ayşe Hatun ile evlenmiş ve bir erkek
çocukları olmuştur. Battal Gazi, eşi Ayşe ve oğlu Ali ile
15 Emevîler devrinde Anadolu’da Bizans’a karşı yapılan savaşlarda ün kazanmış,
Müslümanlar ve bilhassa Türkler arasında büyük bir gazi-velî hüviyetiyle yüceltilip
destan kahramanı yapılmış Müslüman emir. Tarihî şahsiyetiyle menkıbevî şahsiyeti
kaynaklarda ve hâfızalarda birbirine karışmış, Endülüs’ten Orta Asya’ya kadar bütün
Müslüman milletlerin ortak malı haline gelmiş olan Battal Gazi’nin gerçek hüviyetiyle
efsanevî hüviyetini birbirinden ayrı olarak ele almak gerekir. Battal Gazi’den bahseden
Ya‘kubî ve Taberî’den başlayarak Evliya Çelebi’ye gelinceye kadar Mes‘ûdî, İbn
Asâkir, İbnü’l-Esîr, Sıbt İbnü’l-Cevzî, İbn Şâkir el-Kütübî, İbn Fazlullah el-Ömerî,
Zehebî, İbn Kesîr ve Gelibolulu Mustafa Âlî gibi pek çok kaynakta tarih ve menkıbe iç
125
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
mutlu bir hayat sürmektedir. Bu sırada, Kara Şövalye
Alfons, kardeşi Alyon’un intikamını almak üzere Malatya
Beyliği'ne saldırır. Battal’ı ve ailesini esir alır. Ayşe'yi
öldürür ancak Battal Gazi’ye ve oğlu Ali'ye dokunmaz.
Alfons, Ali’yi bir Hristiyan gibi yetiştirir. Battal Gazi ise
taş ocaklarında çalıştırır. Alfons’un büyü ile etkisi altına
aldığı Ali büyüdüğünde ise babası sandığı Alyon’un
intikamını almak için Battal Gazi’yi öldürme planları
yapar. Ancak Battal Gazi hapisten kurtulmayı başarır ve
Alfons’tan intikamını almak için dostlarıyla birlikte geri
döner. Oğlu Ali’yi de kurtarıp olan bitenden haberdar
etmek ister. Mücadelenin sonunda Battal Gazi, Kara
Şövalye'den intikamını alacak ve Ali’yi kurtaracaktır.
içedir. Bu malzemeye dayanarak Battal Gazi’nin tarihî şahsiyetini ortaya koymak
oldukça zordur. Mevcut rivayetler tarihî tenkide tâbi tutulup menkıbeler bir kenara
bırakılınca Battal Gazi hakkında elde çok az ve yetersiz bilgi kalmaktadır. Hemen
hemen bütün kaynaklar, “Battal” kelimesinin onun asıl adı değil kahramanlığını
belirten lakabı olduğunu ve asıl adının Abdullah olduğunu bildirmektedir. Buna karşılık
aynı kaynaklar künyesi için Ebû Yahyâ, Ebû Hüseyin veya Ebû Muhammed, babası
için Hüseyin, Ömer yahut Amr gibi farklı isimler kaydeder. Ayrıca ailesi hakkındaki
bilgiler de birbirini tutmaz. Hatta İbnü’l-Esîr’e göre Battal Gazi aslen Arap bile olmayıp
Emevîler’e intisap etmiş âzatlı bir köle ailesinden gelmektedir (el-Kâmil fi’t - Tarih, V,
129). Ayrıntılı bilgi için bkz. Ocak, a.g.m., s. 204, 205.
126
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Serinin beşinci filmi 1973 yılında çekilen Savulun Battal
Gazi Geliyor adlı filmdir. Yönetmenliğini Natuk Baytan,
senaristliğini Natuk Baytan ile Duygu Sağıroğlu ve yapımcılığını
Memduh Ün üstlenmiştir. Filmin konusu ise şöyledir:
16
17
Battal Gazi,
oğlu Seyyid Battal’a kılıcını ve
Malatya Serdarlığını bırakmıştır. Artık münzevi bir hayat
sürmeye karar verdiği sırada Battal Gazi, Kara Şövalye ve
Azize Emarya’nın planı sonucunda Bizans’a esir düşer.
Malatya Serdarlığını üzerine alan oğlu Seyyid Baddal ise
16 Bkz. dipnot: 286.
17 “Emevî kumandanı Battal Gazi, heterodoks Türk zümreleri arasında yerini Hz. Ali
soyundan gelen Seyyid Battal Gazi'ye bırakmıştır.” Bilgisi Seyyid Battal’ın, Battal
Gazi’nin oğlu olmadığını göstermektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ocak, a.g.m., s. 205.
127
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
hem ezilen Müslüman halkı hem de babasını kurtarmak
için Kara Şövalye ve onun işbirlikçilerini öldürmek üzere
bir maceraya atılır. Bu macerada tıpkı babası gibi
Hristiyan bir güzele aşık olur. Kara Şövalye’nin kız
kardeşi İsabella, aşkı için uğruna din değiştirecek ve
ülkesine ihanet edecektir.
Serinin son filmi ise 1974 yılında çekilen Battal
Gazi’nin Oğlu adlı filmdir. Yönetmenliğini yine Natuk
Baytan üstlenmiştir. Senaristliğini Duygu Sağıroğlu,
yapımcılığını ise Memduh Ün yapmaktadır. Filmin konusuna
bakacak olursak kısaca şöyledir:
Bizans Kumandanı Antuan, Battal Gazi’yi
öldürüp Malatya Beyliği'ni ele geçirir ancak Kâhini
128
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Antuan’a, Battal Gazi’nin oğlunun büyüyünce ondan
intikam alacağını söyler. Antuan, bu kehanetin
gerçekleşmesini engellemek için köylerdeki yeni
doğmuş bebeklerin öldürülmesini emreder. Battal
Gazi’nin eşi Fatma, askerlerden kaçtığı sırada
bebeğini bir sepete koyup ırmağa bırakır ve bebek,
Antuan’ın eşi Kraliçe Maria tarafından bulunur.
Maria, bulduğu bebeği kaçırılan öz çocuğu yerine
koyar. Battal büyüdüğünde geçmişte yaşananları
öğrenecek ve dostlarının yardımıyla Antuan’dan
ailesinin ve Türkmenlerin intikamını alıp sevdiği
kadın Irene’ye kavuşacaktır.
129
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
SONUÇ
Malatya, Orta Çağ’da özellikle Bizans-Arap mücadelesinde
müstahkem surları ve askeri gücüyle bir sınır şehri özelliği
taşımıştır. Bu özellik Battal Gazi filmlerinde de yer bulmuştur.
Beyazperdeye Malatya coğrafyası olarak uçsuz bucaksız
düzlükler yansıtılmış ve “Akkoyun Düzü, Süleymanşah Türbesi”
gibi yer isimleri Malatya’da yer alıyor gibi gösterilmiştir. Türk
yurdunun ileri karakolu olarak gösterilen Malatya Beyliği’nin
serdarlığını üstlenmiş yiğit bir kahramanın maceraları bu
topraklarda başlamasına rağmen hikâye, ağırlıklı olarak Bizans
saraylarında ve Amorium topraklarında geçmektedir. Dış mekân
çekimlerinin maliyeti bunun başlıca sebebi olarak gösterilmiş ve
bu nedenle olay örgüsü buna bağlı olarak şekillendirilmiştir.
Nihayetinde film boyunca seyirci Bizans saray ve kaleleri gibi iç
mekân tasvirleriyle baş başa bırakılmıştır. Battal Gazi filmlerinde
ekrana yansıyan Malatya, tıpkı Battal Gazi gibi tarihi fantazya
filmlerine uygun olarak yeniden var edilmiştir. Ayrıca, Malatya
Beyliği’nde yaşayan Türkler, çadırlarda yaşayan göçebeler olarak
gösterildiğinden, şehirde yer alan herhangi bir mekân tasvirinden
söz edemeyiz. Filmler, aslında hikâyede adı geçen coğrafi
bölgelerde değil, İstanbul’da Kemerburgaz, Emirgan ve Rumeli
Hisarı gibi tarihsel dokusunu korumuş ilçelerde çekilmiştir.
Ağırlıklı olarak 1960’lı yıllardan itibaren tarih, tarihçilerin
çalışmalarıyla değil, sinema aracılığı ile gündeme gelmiştir.
Tarihi filmlerde işlenen Türk kimliğine ve Türklerin İslâmiyet’i
kabul etmesiyle Türk-İslâm kültürüne ait öğeler kendi içinde
milliliği barındıran Türk sineması aracılığı ile topluma
yansıtılmıştır. Araştırmalardan elde edilen bilgiler bu amaçla
çekilen filmlerin milli Türk sineması örnekleri olmaları dışında
halk tarafından arzulanan ve izlenilen filmler olarak furya şekline
dönüştüğünü göstermektedir. Dönemin toplumsal ve siyasal
koşullarında bunalan halkın sorunlarına ve dertlerine bir çare
olarak üretilmiş olan tarihi filmler, bir kurtarıcıya bir kahramana
olan hasretin tezahürü olarak ortaya çıkmıştır. Orta Çağ ile ilgili
ele alınan filmlerin genel olarak tarihsel bilgilerden yoksun bir
şekilde ve çoğu zaman mantık hatasıyla çekildiği, ticari
kaygıların gözetildiği ve fantastik bir anlayış ile kahraman miti
130
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
yaratılmaya çalışıldığı görülmüştür. Bu amaçlara zaman zaman
devlet kendi ideolojik amaçlarını da eklemiş ve Türk halkı
üzerinde oluşturulmak istenen algıyı desteklemesi için Türk
sinemasından yararlanmıştır. Çoğunlukla tarihi temellerden
yoksun olarak yaratılan kahraman tiplemesi; fetih duygusuyla
hareket eden, güçlü, milletine ve devletine canı pahasına bağlı,
aman dileyene kılıç kaldırmayan, atasını sayan, ahlakı yerinde,
töresine bağlı olarak resmedilmiştir. Böylece Türk halkının
hafızasında yer edinerek çocukluktan yetişkinliğe kadar bu
filmlerle büyüyen nesillerin bilinçaltına Türk imajı işlenmiştir.
KAYNAKÇA
AKBAŞ, Emel, Türk Sinemasında Ortaçağ Tarihi Algısı
(1943-2014), Kitabevi Yayınları, İstanbul 2018.
ALANGU, Tahir, Türkiye Folkloru El Kitabı, Adam
Yayıncılık, İstanbul 1983.
AVCI, Casim, İslam-Bizans İlişkileri, İstanbul 2003.
DEMİR, Necati, Erdem, Mehmet Dursun, “Türk
Kültüründe Destan ve Battal Gazi Destanı”, Turkish Studies
International Academic Journals, S. I., s. 104.
DENKNALBANT, Ayşe, “Seyyid Battal Gazi Külliyesi”,
DİA, XXXVII, s. 51.
GÖĞEBAKAN, Göknur, “Malatya”, DİA, XXVII, s. 468473.
İBNÜ’L ESİR, el-Kamil fi’t-Tarih, V, çev. Abdülkerim
Özaydın vd., Ocak Yayıncılık, İstanbul 2016.
KAFESOĞLU, İbrahim, “Selçuklular”, İA., X, s. 355.
KOÇAK, Talat, The Struggle Between the Caliphate and
Byzantium For the City of Amorium (Amorion), Porphyra XXV,
Anno XIII, N. 25, 2017, s. 70-87.
___________, “Geç Antik Çağ Kenti Amorium’un
Edebiyat ve Sinemaya Yansıması”, Uluslararası Türk Dünyası
Araştırmaları Sempozyumu 23-25 Kasım 2018, Afyonkarahisar,
s. 417-436.
KÖKSAL, Hasan, Battalnâmelerde Tip ve Motif Yapısı,
Başbakanlık Basımevi, Ankara 1984.
OCAK, Ahmet Yaşar, “Battal Gazi”, DİA, V, s. 205.
131
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ÖZGÜDENLİ, Osman Gazi, “Tuğrul Bey Dönemi (1040–
1063)”, Selçuklu Tarihi El Kitabı, ed. Refik Turan, Grafiker
Yayınları, Ankara 2012.
SCOGNAMİLLO, Giovanni - Demirhan, Metin Fantastik
Türk Sineması, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2005.
132
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
SELÇUKLULAR ZAMANINDA MALATYA
Doç. Dr. Tülay METİN
Giriş
Anadolu’nun doğusunda bulunan Malatya şehri, ilkçağdan
itibaren bulunduğu yerde meskûn olarak, bu bölgede siyasî,
sosyal, ekonomik ve kültürel olaylarda faaliyet göstermiştir. Bu
nitelikleri haiz olması bakımından her dönem dikkat çeken
özelliği ile tercih alanı olmuştur. Yerleşim alanı olarak tarih
sahnesindeki varlığı M.Ö. 8000 yılına kadar götürülen şehir, Türk
hâkimiyetine kadar Hitit, Urartu, Asur, Roma, Emevî, Abbasî ve
Bizans devletlerinin egemenliğinde kalmıştır. Tarih boyunca
stratejik konumu itibarıyla daima rekabet sahası olmuş ve bu
yönde meydana gelen mücadelelerin içinde bulunmuştur.
Malatya’ya Türklerin yerleşmeleri ile yeni bir dönem başlamıştır.
Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey döneminde
Anadolu’ya yapılan akınlar dâhilinde Selçukluların Malatya’ya
geldikleri bilinmektedir. Tuğrul Bey, Selçuklu Devleti
kurulduktan kısa süre sonra, Selçuklu şehzâde ve emîrlerini
Anadolu’nun fethiyle görevlendirerek, Anadolu’ya yapılan
Türkmen akınlarının devlet kontrolünde gerçekleşmesini
sağladı. Böylece Anadolu’ya büyük kitleler hâlinde yönelen
1
Türkmen kuvvetleri Doğu Anadolu’da etkili olmaya başladılar.
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fak. Tarih Bölümü
1 Aristakes Lastivertc, History, İng. çev. R. Bedrosian, New York, 1985, s. 86-89;
Urfalı Mateos Vekayinâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor Zeyli (1136-1162), Çev.
133
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
A. İlk Selçuklu Akınları
Tuğrul Bey, kendisi Anadolu’dan çekildikten sonra
akınlara devam etmek üzere Selçuklu şehzâdesi Yakutî’yi
görevlendirdi. Bizans’ın içinde bulunduğu iç karışıklıktan
dolayı karşılarında onları durduracak güç bulunmayan Selçuklu
şehzâdeleri ve Türkmen beyleri, Anadolu’ya üç koldan birden
akınlarda bulundular. Bir kol Kars, Ani kalelerini kuşatırken,
diğer kol Malazgirt, Muş yörelerine akınlar yapıyordu.
Yakutî’nin Azerbaycan ve Erran’dan sevk ettiği bir başka
Selçuklu birliği ise Erzurum üzerinden Erzincan ve Kemah’a
kadar ilerlemişti.2 Bu birliğe bağlı kuvvetlerden olan Emîr Dinar
komutasındaki Türkler, Kemah, Arapgir üzerinden Malatya
önüne geldiler. Selçuklular, o devirde Anadolu’nun en zengin
ticaret şehirlerinden biri olan Malatya’da altın, gümüş, çeşitli
mücevherler ve değerli kumaşların bol olduğundan
haberdardılar. Sayıları yaklaşık üç bin kadar olan Türk
kuvvetleri, Malatya’ya geldiklerinde karşılarında savunmasız
bir şehir bulmuşlardı. Rumlar, Araplardan şehri aldıklarında
surlarını tahrip etmişler ve bu şekilde bırakmışlardı.3 Türklere
karşı az sayıda Bizans atlı birlikleri şehri savunmaya çalıştılarsa
da mukavemetin zor olduğunu görerek kaçtılar. Böylece büyük
bir direnişle karşılaşmayan Türkler, kolaylıkla şehre girdiler
(1058).4 Bizans İmparatoru I. İsaac Komnenos’un (1057-1059)
Hrant Andreasyan, 3. Baskı, Ankara: TTK, 2000, s. 85-90; M. Altay Köymen,
“Anadolu’nun Fethi”, Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, II (1961), s. 94-95.
2 M. H. Yinanç, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I, İstanbul, 1944, s. 53; Köymen,
a.g.m., s. 99; Tamara Talbot Rice, The Seljuks in Asia Minor, London, 1961, s. 35; A.
Sevim, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, Ankara: TTK, 2000, s. 55-56.
3 Gregory Abû’l-Farac, Abû’l-Farac Tarihi, C. II, Türkçeye trc. Ömer Riza Doğrul,
TTK, Ankara, 1999, s. 312.
4 Aristakes, 137-138; Abû’l-Farac, İng., s. 212-213, Trk., I, s. 312-313; Mateos, s. 107;
Simbat Sparapet, Chronicle, İng. çev. Robert Bedrosian, Lord Branc, New Jersey 2005,
s. 27, Türkçe terc. s. 37; F. Chalandon, Les Comnene Etudes Sur L’Empire Byzantin
Alexis I Comnene (1081-1118), New York, s. 11; Claude Cahen, Osmanlılardan Önce
Anadolu’da Türkler, Çev. Yıldız Moran, 3. Baskı, İstanbul: E Yayınları, 1994, s. 44; S.
Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, I, 3. Baskı, Ankara: TTK, 1998, s. 47; O. Turan,
Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1998, s. 20; Köymen,
a.g.m., s. 99; Sevim, a.g.e., s. 56; Honingmann, “Malatya”, İA, s. 235; Rene Grousset,
134
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
batıyla meşgul olması yüzünden doğu topraklarının ihmal
edilmiş olması Türklerin kolayca Malatya’yı ele geçirmelerini
sağladı.5 Burada bir süre kalan Türk kuvvetleri, ele geçirdikleri
ganimetlerle birlikte şehirden ayrıldılar.6 Selçuklu ülkesine
gitmek için yola çıkan Emîr Dinar, mevsimin kış olması
nedeniyle bir müddet Hanzit bölgesinde kalarak orada karargâh
kurdu. Malatya’nın intikâmını almak üzere Türkleri takip eden
Bizans kuvvetleri, onlara yaklaştıklarında savaşmaya cesaret
edemeyip, geri döndüler. Hanzit bölgesinde kışı geçiren Türkler,
havaların ısınmasıyla buradan hareketle Muş bölgesine gelerek
Sasun yakınlarında bulunan yerlere akın düzenlediler. Bunun
üzerine bölgenin hâkimi olan Ermeni prensi Tornik’in topladığı
Ermeni askerlerinin saldırısına uğradılar. Bir gün boyunca süren
mücadele neticesinde bozguna uğrayan Selçuklu kuvvetlerinden
pek çoğu hayatını kaybetti. Ölenler arasında Emîr Dinar’ın da
bulunduğu rivâyet edilmektedir.7
1059 yılında Sultan Tuğrul’un buyruğuyla Horasan
8
Sâlârı , Kapar, Kicaciç ve Sabuk9 adlı Türk emîrleri Anadolu’ya
Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, Çev. Sosi Dolanoğlu, İstanbul: Aras
Yayınları, 2005, s. 591.
5 S. Mihail, Süryanî Mihail Vekainâmesi, trc. Hrant D. Andreasyan, II. Kısım, TTK’da
Basılmamış Nüsha, s. 16-l22.
6 Simbat, s. 27, Türkçe terc. s. 37; Mateos, s. 108; Michael Angold, Byzantine Empire
(1025-1204), New-York 1997, s. 41; J. Laurent, Byzance Et Les Turcs Seldjoucides
Dans L’Asie Occıdentale, Paris, 1913, s. 24-107; Vryonis, The Decline of Medieval
Hellenism in Asia Minor and The Process of Islamization from the Eleventh through
the Fifteenth Century, California, 1971, s. 18; S. Mihail Türklerin Malatya’da 10 gün,
Ebû’l-Ferec 20 gün kaldıklarını belirtir. Grousset ise 3 gün kaldıklarını ifade eder. Bkz.
S. Mihail, II, s. 17, Abû’l-Farac, İng., s. 213, Trk., I, s. 312; Grousset, a.g.e., s. 591.
7 Mateos, s. 108-109; Aristakes, 139-140; Simbat, s. 27; Türkçe terc. 37; Yinanç, a.g.e.,
s. 54; Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 56; Aynı yazar, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu
Süleymanşah, Ankara: TTK, 1990, s. 5-6.
8 Burada zikredilen Sâlâr kelimesi ordu kumandanı manasında olup, “Sâlâr-ı Horasan”
şeklinde ifade edilen kişinin Selçuklu kuvvetleri başında bulunan kumandan olması
düşünülmektedir. Kaynaklarda ismi bu şekilde geçen şahsın Şehzâde Yakutî olması
kuvvetli bir ihtimaldir. C. Cahen, “Türklerin Anadolu’ya İlk Girişi (XI. Yüzyılın İkinci
Yarısı)”, Çev. Yaşar Yücel- Bahaeddin Yediyıldız, Belleten, LI/201 (1987), s. 1391;
Ebû’l-Ferec, Salar Şah’tan Alp Arslan’ın oğlu olarak söz eder. Abû’l-Farac, İng., s. 217,
Trk., I, s. 317.
9 Emîr Sabuk’un ismi Bizans ve Süryanî kaynaklarında Samuk/Samukh(t) şeklinde
geçmektedir. Bkz. Michaelis Attaliotae, Historia, Bonn, 1853, s. 78; Ioannes Skylitzae,
Historia, Nşr. I. Bekker, Bonn, 1839, s. 653; Mateos, s. 110. O. Turan bu Emîr’in Saltuk
olduğunu, A. Sevim Sunduk veya Saltuk olabileceğini, M. H. Yinaç ise Sabuk şeklinde
135
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Selçuklu akınlarını devam ettirdi. Bu akınlar sırasında Emîr
Sabuk ve Emîr Kapar, Sivas önlerine gelerek, surları
bulunmayan şehre kolayca girdiler. Emîr Sabuk ve Horasan
Sâlârı’nın kumandasında ileri harekâtına devam eden Selçuklu
birlikleri Fırat ırmağı boyunca ilerleyerek Malatya ve
Şebinkarahisar bölgelerine akınlarda bulundular.10
Bizans imparatoru X. Konstantin Dukas (1059-1067),
Türklerin Doğu Anadolu’daki akınlarının giderek hızla
artmasından ve elde ettikleri başarılardan endişe ederek derhal
harekete geçti. 1061 yılında Malatya’nın surları ve hendeği kısa
sürede yeniden inşâ edildi.11 İmparator Dukas’ın Türk akınlarına
son vermek için Bizanslı generalleri görevlendirerek ve bu
akınlardan korumak amacıyla Bizans şehirlerini tahkim ettirerek
aldığı tedbir Türkleri durduramadı. Bilakis, Tuğrul Bey,
ölümüne kadar bu akınların sürdürülmesinden yana bir siyaset
izledi, ondan sonra sultan olan Alp Arslan da Türk akınlarını
hızla devam ettirdi.12
Doğu Anadolu’da Diyarbakır’a kadar başarılı fetih
hareketlerinde bulunan Alp Arslan, Anadolu’da fetih
hareketlerini sürdürmeleri için Hacip Gümüştekin ile
beraberinde Afşin, Ahmetşah ve daha bazı Selçuklu emîrlerini
görevlendirdi. Bu beylerin komutasındaki Türkler, Bizans’ın
doğu sınırında ilerleyerek Fırat’a kadar geldiler. Önlerine çıkan
kuvvetleri mağlup ederek, büyük ganimetler elde ettiler.13 Afşin,
batıya doğru akınlarını devam ettirerek Malatya önlerine kadar
ifade etmektedir. Bkz. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 19, 57 dn. 33; Sevim,
Anadolu’nun Fethi, s. 55; M. H. Yinanç, a.g.e., s. 51, 54.
10 Simbat, s. 30-31; Türkçe terc. s. 38-39; Attaliotae, s. 78; Skylitzae, s. 653; Abû’lFarac, İng., s. 217, Trk., I, s. 317; Grousset, a.g.e., s. 594.
11 S. Mihail, II, s. 23; Honingmann, “Malatya”, İA, s. 235.
12 1062 yılından 1063 yılında Tuğrul Bey’in vefatına kadar geçen sürede Anadolu’ya
yapılan akınlar yoğunlaşmıştır. Selçuklu kuvvetleri kısa süre de olsa Urfa’yı ele
geçirmişler, Kızılırmak’a kadar ilerlemişlerdir. Ancak buralarda kalıcı bir hâkimiyet
sağlanamamıştır. Bu dönemde Anadolu’ya yönelik Türk askerî hareketi fetih
niteliğinde olmayıp, akından ibaret kalmıştır. Bkz. Mateos, s. 112-117; Sevim,
Anadolu’nun Fethi, s. 57-58.
13 M. A. Köymen, Alp Arslan ve Zamanı, İstanbul, 1972, s. 41. Mateos, Gümüştekin’in
ele geçirdiği çok sayıda ganimet ve tutsak ile ülkesine döndüğünü, erkek ve kızlardan
oluşan yaklaşık iki bin esiri Sultan Alp Arslan’a takdim ettiğini yazmaktadır. Bkz.
Mateos, s. 135-136.
136
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ilerledi. Afşin komutasındaki birlikler, buradaki Bizans
kuvvetlerini yenilgiye uğrattılar. Ölümden ve tutsaklıktan
kurtulabilenler güçlükle Malatya Kalesine kaçtılar. Afşin ve
kuvvetleri Tohma ırmağı vadisi boyunca ilerlediler. Burada
dikkate değer bir mukavemet ile karşılaşmadan, Kayseri-Konya
istikâmetinde İç Anadolu’ya kadar akınlarını sürdürdüler
(1067).14
Gittikçe artan Türk akınları, Bizans sarayında endişe
uyandırmaya başlamıştı. Bizans’ın yeni imparatoru Romanos
Diogenes (1068-1071) imparator olur olmaz bu akınları
durdurmak ve Anadolu’daki Türk yerleşmesini engellemek
amacıyla Anadolu’ya sefere çıkmaya karar verdi. Topladığı
büyük bir ordu ile önce Suriye’nin kuzeyine gelen imparator,
Halep yakınlarında karargâh kurdu (1068). Bu seferden hiçbir
sonuç alamayan imparator İstanbul’a dönmek zorunda kaldı.15
Selçuklu kuvvetleri doğu ve güneydoğu bölgelerinde yeniden
akınlara başladılar. Bu akınları önlemek üzere Romanos
Diogenes’in gönderdiği kuvvetlerin Türkler karşısında
başarısızlığa uğraması imparatoru tekrar harekete geçirdi. Bir
kez daha Anadolu’ya sefere çıkmaya karar veren Romanos
Diogenes, Malatya’ya bizzat önem vererek, Ermeni komutan
Philaretos kumandasındaki bir orduyu buraya sevk etti. Manuel
Komnenos komutasındaki bir orduyu da Sivas’a gönderdikten
sonra üçüncü ordu ile kendisi harekete geçti. İmparator, Harput
civarına geldiğinde Selçuklu kuvvetleri Malatya’ya saldırarak
Philaretos’u mağlup etmişlerdi. Ermeni komutan, kalan az
sayıda asker ile kaçarak Bizans imparatorunun yanına gitti.16
Malazgirt zaferinin ardından Bizans ile yapılan antlaşmanın
kısa bir süre sonra hükümsüz kalması üzerine Sultan Alp Arslan,
Selçuklu ve Türkmen beylerine Anadolu’nun fethi için emir
14 Attaliotae, s. 93-94; Honigmann, a.g.e., s. 182; Yinanç, a.g.e., s. 60-61; Köymen,
a.g.m., s. 103; A. Sevim, Ünlü Selçuklu Komutanları Afşin, Atsız, Artuk ve Aksungur,
Ankara: TTK, 1990, s. 18-19; Aynı yazar, Anadolu’nun Fethi, s. 64; Honingmann,
“Malatya”, İA, s. 235-236.
15 Mateos, s. 137; Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, Çev. Işın Demirkent, Ankara:
TTK, 1992, s. 226.
16 Laurent, a.g.e., s. 82; Köymen, a.g.m., s. 105; Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 69.
137
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
verdi.17 Bu emirle birçok Selçuklu (başta Kutalmış oğulları
Süleymanşâh ve Mansur kardeşler) ve Türkmen beyleri
(Mengücük Gazi, Karatekin, Tutak, Boldacı, Danişmend Gazi,
Artuk) Anadolu’ya yöneldiler. Alp Arslan bu beylerden Artuk
Bey’e Mardin, Diyarbakır, Malatya, Harput ve civarını ıkta
ederek bu bölgeyi fethetme emri verdi. Artuk Bey, Anadolu’da
Yeşilırmak ve Kızılırmak havzalarını aşarak Sakarya’ya kadar
ilerledi. Ancak Alp Arslan’ın ölümünden sonra Melikşah ile
kardeşi Kavurd arasında ortaya çıkan taht mücadeleleri üzerine
Artuk’un geri çekilmek zorunda kalması nedeniyle fetihlerin
tamamlanmadığı anlaşılıyor.18
Bizans’ın Malazgirt’te aldığı yenilgi üzerine Doğu Anadolu
topraklarını kontrol edemez hale gelmesi ile başlayan
istikrarsızlık, Ermeniler için büyük bir fırsat olmuştu.
Malatya’dan Antakya’ya kadar uzanan bölgeye Bizans’ın
görevlendirdiği Ermeni komutan Philaretos19 bir Ermeni beyliği
tesis etmeye çalıştı. Anadolu’nun güneydoğusunda yaşayan
Ermenileri etrafında toplayıp Maraş ve yöresini ele geçirerek
burada hâkimiyetini kurdu (1074).20 Bizans Bazileüsü VII.
Mikhaelis Dukas, Antakya ve Malatya valilerine Philaretos’u
ortadan kaldırmaları için emir verdi.21 Bizans kuvvetlerine karşı
başarılı bir şekilde mücadele eden Philaretos, 1077’de Urfa’yı
17 Mateos, s. 144; Zâhireddîn Nişâbûrî, Selçuknâme, Nşr. İsmailhân Afşar Hamîdü’lMülk, Tahran, H. Ş. 1332 (1954), s. 27-28.
18 Reşidüddin Fazlullah, Câmiu’t-Tevârih II/5, Selçuklular Tarihi, Nşr. Ahmed Ateş,
2. Baskı, Ankara: TTK, 1999, s. 33, 38, 39; Yinanç, a.g.e., s. 80; O. Turan, Doğu
Anadolu Türk Devletleri Târihi, 4. Baskı, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1997, s. 134;
Aynı yazar, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 36.
19 Philaretos’un asıl adı Vahram olup Bizans kaynaklarında Vrachamius veya
Brachamius (Barcramios) olarak geçmektedir. Bkz. Skylitzae, s. 681; M. A. Kaşgarlı,
Kilikya Tâbi Ermeni Baronluğu Tarihi, Ankara, 1990, s. 21. Bazı kaynaklar onun
muhtemelen Vaspurakanda’ki Varajnovnik bölgesinden gelen ve bu bölgede yaşayan
Ardzruni Ermenilerinden olduğunu ifade etmektedirler. Bkz. C. J. Yarnley, “Philaretos
Armenian Bandit or Byzantine General?”, Revue des Etudes Armeniennes, IX, Paris
1972, s. 334. Mateos, Philaretos’un din ve adetçe bir Romalı, baba ve anne tarafından
da bir Ermeni olduğunu, çocukluğunun Hısn-ı Mansur’da bulunan Zorvri-Gozern
manastırında amcasının yanında geçtiğini ve daha sonra Mişar (Masara)’a gelerek oraya
yerleştiğini yazmaktadır. Bkz. Mateos, s. 147.
20 Abû’l-Farac, I, s. 331; Yarnley, “Philaretos”, REA, s. 336; İbrahim Kafesoğlu, Sultan
Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul, 1953 s. 69; Mehmet Ersan,
Selçuklular Zamanında Anadolu’da Ermeniler, Ankara: TTK, 2007, s. 38.
21 Kaşgarlı, a.g.e., s. 21; Yarnley, “Philaretos”, REA, s. 339.
138
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Bizans valisi Leon’un elinden aldı.22 Malatya’daki Gabriel’i de
kendisine tâbi kıldı.23 Malatya’ya hâkim olan Philaretos, buraya
öncelikle Urfa’da öldürülen Hetum’un oğlu Toros’u (Teodoros)
vali tâyin etti.24 Daha sonra ise sırasıyla Toros’a halef olmak
üzere Ermeni Hareb, Balatianos ve Gabriel vali olarak şehirde
hüküm sürdüler.25 Philaretos’un ölümüyle kurmuş olduğu
prenslik sona erdi, ancak Ermeni asıllı Ortodoks Gabriel,
Malatya’da hüküm sürmeye devam etti. Gabriel, Malatya’daki
hâkimiyetini meşrulaştırmak amacıyla hanımını Bağdat’a
göndererek Halife tarafından Malatya’yı kendisine tevdî eden bir
ferman aldı.26 Ancak bu dönemde siyasî güç Selçuklularda
olduğu için Gabriel’in hanımının Melikşah’ın huzuruna gitmiş
olması kuvvetli ihtimaldir. Böylece Melikşah’tan bir tefviz
fermanı alan Gabriel, Malatya’daki hâkimiyetini sağlamlaştırdı.
B. Malatya Üzerinde Selçuklu-Danişmendli Rekabeti
Malatya’da yönetimini meşrulaştıran Gabriel, damadı
Toros’un zehirleyerek öldürdüğü Kutalmışoğlu Alp İlek’in
askerlerini Malatya’yı teslim vaadi ile şehre davet etti. Ancak
Malatya’ya gelen askerler Gabriel’in hile yaparak şehrin
kapılarını kapatması üzerine dışarıda kaldılar. Bunun üzerine
askerler, Davud adlı reisleri idaresinde Malatya’yı kuşattılar.
Fakat bu sırada şehri kendisi ele geçirmek isteyen Danişmendli
Gümüştekin Ahmed Gazi, taraflar arasında barış yaparak,
kuşatmanın kaldırılmasını sağladı.27
Malazgirt Savaşından sonra Sivas’a yönelen Gümüştekin
Ahmed Gazi, burayı ve etrafındaki birçok şehri fazla direnişle
karşılaşmadan ele geçirmişti. Bundan sonra Gabriel’in elinde
bulunan Malatya’yı da almak için harekete geçen Gümüştekin
Ahmed Gazi, Büyük Selçuklu sultanının metbû olarak 1085
22 Mateos, s. 155; Sevim, a.g.e., s. 14.
23 S. Mihail, II, s. 37.
24 S. Mihail, II, s. 31.
25 S. Mihail, II, s. 37; Kafesoğlu, Sultan Melikşah, s. 82; Honingmann, “Malatya”, İA,
s. 236; Ersan, a.g.e., s. 73.
26 S. Mihail, II, s. 37; Kafesoğlu, Sultan Melikşah, s. 82.
27 Mateos, s. 186; S. Mihail, II, s. 37-38; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 49.
139
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
yılında burayı kuşattı.28 Ebû’l-Ferec’in kaydına göre ise
Kutalmışoğlu’nun dayısı olarak zikrettiği Ahmed Gazi,
Malatya’yı ele geçirmiştir.29 Ancak Malatya ve havalisi
Anadolu’nun diğer bazı şehirlerinde olduğu gibi belli bir vergi
karşılığında yerli Hıristiyan yöneticilerin elinde kalmıştır.30
Bundan böyle bu bölge Danişmendlilerin ve Türkiye
Selçuklularının hedefi alanına girmiştir.
Malatya’nın Gabriel’in hâkimiyeti sırasında bir müddet
Türkiye Selçuklularına tâbi olduğu anlaşılmaktadır. Zîra Sultan
Süleymanşah, 1083-1084 yıllarında Malatya’yı vergiye
bağlamıştır.31
Ermenilerin Fırat bölgesinde bir takım prenslikler
kurmaları Türkiye Selçukluları için önemli bir sorun teşkil
etmeye başlamıştı. Zîra onlar Selçukluların doğu ve güneyde
Türk-İslâm devletleriyle ilişkilerini engelliyorlardı. Bu sorunun
bir an önce halledilmesi gerektiğini düşünen Sultan I. Kılıç
Arslan, Çaka Bey’i ortadan kaldırıp, Bizans ile de barış yaparak
batıda güvenliği sağladıktan sonra yönünü doğuya çevirdi. Bu
sırada Ermenilerin hâkimiyetinde önemli bir şehir olan
Malatya’ya doğru hareket etti. Malatya’yı Danişmendliler’den
önce ele geçirmek isteyen I. Kılıç Arslan, büyük bir ordu ile şehri
kuşattı.32
28 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 70, 113; Kaşgarlı, a.g.e., s. 106; Ersan,
a.g.e., s. 73.
29 Abû’l-Farac, The Chronography, s. 229.
30 Yinanç, a.g.e., s. 102.
31 Abû’l-Farac, I, s. 332; Kafesoğlu, Sultan Melikşah, s. 81-82; Sevim, Anadolu Fatihi,
s. 30.
32 S. Mihail (II, s. 42) ve Ebû’l-Ferec (I, s. 335) Kılıç Arslan’ın Malatya’yı 1095 yılında
kuşattığını kaydetmektedirler. O. Turan (Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 98) da
mezkûr kaynakların verdiği tarihi kabul etmektedir. I. Demirkent (Türkiye Selçuklu
Hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan, Ankara: TTK, 1996, s. 22-24) ise Kılıç Arslan’ın
1096’da Drakon vadisinde ilk haçlı seferine çıkan orduyu mağlup ettikten sonra 1097
ilkbaharında Malatya üzerine yürüdüğünü yazmaktadır. Anna Komnena, Piyer Lermit
(Pierre l’Hermit) idaresindeki bu haçlı kuvvetlerini İlhan adlı komutanın, İbnü’lKalânisî ise Sultanın kardeşi Davud’un mağlup ettiğini kaydetmektedirler. Bkz. Anna
Comnena, The Alexiad, İng. çev. Elizabeth A. S. Dawes, Londra, 1967, s. 251; İbnü’lKalânisî, Zeylü Tarihi Dimaşk, Thk. H. F. Amedroz, Beyrut, 1908, s. 134; A. Sevim,
“İbnü’l-Kalânisî’nin Zeylü Tarih-i Dımaşk Adlı Eserinde Selçuklularla İlgili Bilgiler I
(H.436-500=1044/45-1106/7)”, Belgeler Dergisi, XXIX/33(2008), s. 24; Mateos (s.
187) Kılıç Arslan’ın Malatya kuşatmasını Şubat 1096-Şubat 1097 tarihleri arasında
zikrederken Ermeni yazar Vardan ise (Compilation of History, İng. çev. Robert
140
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Tacirleri ve din adamlarını çeşitli bahanelerle öldürterek
onların evlerindeki ve kiliselerdeki değerli eşyaları alan Gabriel,
halkın nefretini kazandığı için Ermeni ve Süryanî halk da şehrin
Selçuklulara teslim edilmesini istiyordu.33 Bu durumun farkında
olan I. Kılıç Arslan, bir an önce şehri ele geçirmek için
muhasarayı uzatıyordu. Ancak bu sırada Haçlıların İznik önüne
geldiklerini haber alan Sultan, kuşatmayı kaldırarak Malatya’dan
ayrılmak zorunda kaldı ve İznik’e döndü.34
I. Kılıç Arslan’ın Malatya kuşatmasını kaldırarak dönmek
zorunda kalması ve Bizans ile meşgul olması Danişmendli
Gümüştekin Ahmed Gazi için büyük bir fırsat oldu. Ahmed Gazi,
Sivas’tan ayrılarak Malatya’ya doğru hareket ederek şehri kuşattı
(1098).35 Malatya surlarının kuşatmaya dayanıklı olması fethi
zorlaştırıyordu. Ancak Gümüştekin Ahmed Gazi kuşatmadan
vazgeçmiyor, yaz mevsimlerinde gelip muhasaraya devam
ediyordu. Böylece Danişmendli baskısı üç yıl devam etti. 1101
yılında I. Kılıç Arslan ile birlikte Haçlıları bertaraf eden
Danişmendli Gümüştekin Ahmed Gazi beraberindeki kuvvetlerle
18 Eylül 1102 (3 Zilhicce 495) tarihinde Malatya’ya girdi.
36
Bedrosian, Long Branch, New Jersey 2007, s. 63; “Türk Fütühatı Tarihi (889-1269)”,
(Çev. Hrant D. Andreasyan), Tarih Semineri Dergisi, III (1937), s. 186.) 1098 yılını
göstermektedir. Honingmann (Malatya, İA, s. 236) daha da ileri giderek Kılıç Arslan’ın
Malatya’yı ilk defa 1100 yılında kuşattığını ifade etmektedir. Bütün bu bilgiler ve
Mayıs 1097 tarihinde Haçlıların İznik’i kuşatmaları üzerine Kılıç Arslan’ın Malatya
muhasarasını kaldırması, 1097 yılının başlarında Malatya kuşatması ile meşgul
olduğunu göstermektedir.
33 Abû’l-Farac, I, s. 337.
34 Mateos, s. 187; Abû’l-Farac, I, s. 336; S. Mihail, II, s. 46, Simbat, s. 47; Aksarayî,
s. 28; İ. Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, İstanbul, 1972, s. 90; Coşkun Alptekin, “Türkiye
Selçukluları”, DGBİT, C. VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 225; Abdülkerim
Özaydın, “Danişmendliler”, DGBİT, C. VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 123;
Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 130. Honingmann hatalı olarak I. Kılıç Arslan’ın
Malatya’yı 1100 yılında kuşattığını ve Gabriel’in Frankları yardıma çağırması üzerine
kuşatmayı kaldırarak geri çekildiğini yazmaktadır. Bkz. Honingmann, “Malatya”, İA,
s. 236.
35 Vardan, Gümüştekin Ahmed Gazi’nin Malatya’yı 1100 yılında kuşattığını
belirtmektedir. Bkz. s. 65, Türkçe terc. 188.
36 Süryanî Mihail, Malatya’nın fetih tarihini 18 Eylül 1102 Çarşamba günü olarak
kaydetmektedir. Hâdiseyi S. Mihail’den nakleden Ebû’l-Ferec de aynı tarihi vermekle
beraber “Arap kaynaklarında fethin 1101 yılında meydana geldiği nakledilmektedir”
der. Bkz. S. Mihail, II, s. 47; Abû’l-Farac, II, s. 342; Ayrıca bkz. Anonim Süryanî
Vekayinâmesi, s. 75; Türkçe terc. s. 16; Arap kaynaklarında fethin tarihi H. 495 (Ekim
1101-Ekim 1102) yılı şeklinde geçmektedir. İbnü’l-Esir, X, s. 300; terc. X, s. 247-248;
İbn Şıhne, a.g.e., s. 197; Ayrıca bkz. Runciman, a.g.e., II, s. 31-32; Irene Melikoff,
141
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Böylece Danişmendlilerin Malatya’yı fethi ile I. Kılıç Arslan
tarafından kuşatılan fakat alınamayan şehirde Türk hâkimiyeti
başladı.
1101 yılında Haçlılara karşı birlikte mücadele eden I. Kılıç
Arslan ile Danişmendli Gümüştekin arasındaki münasebetler,
Malatya’nın Danişmendliler tarafından fethedilmesiyle yerini
rekabete bıraktı. Bizans imparatoru ile anlaşıp batıda emniyet ve
istikrarı kuran Sultan I. Kılıç Arslan, Doğu Anadolu’daki işleriyle
uğraşmaya ve oradaki emellerini takibe fırsat buldu.37 Sultan,
Ermenilerin daveti üzerine önce Maraş’a gelerek şehri
Haçlılardan aldı (1103). Daha sonra oradan Antakya seferine
çıkmak üzere hazırlıklara başladı. I. Kılıç Arslan ile Gümüştekin
arasındaki münasebetlerin bozulması ve iki güç arasında
hâkimiyet mücadelesinin başlaması üzerine Antakya seferinden
vazgeçen sultan, Danişmendliler üzerine yürüyerek onları
bozguna uğrattı.38 I. Kılıç Arslan 1 Muharrem 500/2 Eylül 1106
tarihinde Malatya’yı almaya muvaffak oldu.39
Anadolu’nun doğusundaki beylerin I. Kılıç Arslan’ın
idaresine girmeleri ve Türkiye Selçuklularının genişlemeleri,
Büyük Selçuklular ile komşu olmalarına neden oldu. Böylece
“Dānishmendids”, The Encyclopadedia of Islam, II, Leyden, 1965, s. 110; Özaydın,
“Danişmendliler”, TDVİA, s. 470; Sefer Solmaz, “Dânişmendliler”, Türkler, C. 6,
Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 432.
37 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 106.
38 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 107; M. H. Yinanç, “Dânişmendliler”, İA,
s. 469.
39 I. Kılıç Arslan’ın Malatya muhasarası, Danişmendlilerin ve sonrasında Selçukluların
Malatya’ya hâkim olması hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız T. Metin, Selçuklular
Döneminde Malatya, İstanbul, 2013, s. 43-48; Sıbt İbnu’l-Cevzî, Mir’atü’z-Zamân fî
Târîhi’l-Âyân’da Selçuklular, Seçme, Tercüme ve Değerlendirme: Ali Sevim, Ankara:
TTK, 2011, s. 267; Abû’l-Faraj (Ebû’l-Ferec), Gregory, The Chronography,
Süryanîceden İngilizceye trc. Ernesrt A. Wallis Budge, Oxford, 1932, s. 229; Gregory
Abû’l-Farac, a.g.e. s. 342-345; M. H. Yinanç, s. 102; Süryanî Mihail, a.g.e. II., s. 4751; Anonim Süryanî Vekayinâmesi, s. 75; İbnû’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih, Thk. Halil
Me’mun Şiha, X, Beyrut, 1965-66, s. 300, Terc. Abdülkerim Özaydın, İstanbul, 1987,
s. 247-248; İbn Şıhne, ed-Dûrru’l-Muntehab fî Tarih Memleketi Haleb, Nşr. Yusuf b.
Elyan Serkis ed-Dımaşkî, Beyrut, 1909, s. 197; O. Turan, a.g.e. s. 106-107; I. Melikoff,
“Dānishmendids”, The Encyclopadedia of Islam, II, Leyden, 1965, s. 110; A. Özaydın,
“Danişmendliler”, DGBİT, C. VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 470; S. Solmaz,
“Dânişmendliler”, Türkler, C. 6, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 432; I.
Demirkent, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan, TTK, Ankara, 1996, s.
52-53; C. Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, C. VIII, Çağ Yayınları, İstanbul,
1989, s. 229; Yinanç, “Dânişmendliler”, İA, C. III, s. 469; E. Honingmann, “Malatya”,
İA, VII, İstanbul: MEB, 1997, s. 236.
142
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
aynı soydan gelen iki devlet arasında geleneksel rekabet yeniden
canlandı. Emîr Çavlı komutasındaki Büyük Selçuklu kuvvetleri
ile girdiği mücadelede hayatını kaybeden sultanın geride Mesud,
Şahinşah, Arab ve Tuğrul Arslan olmak üzere dört oğlu kalmıştı.
I. Kılıç Arslan’ın vefatından sonra Türkiye Selçuklu
kuvvetlerini mağlup ederek Musul’a hâkim olmayı başaran
Büyük Selçuklu Emîri Çavlı’ya karşı mukavemet edemeyeceğini
anlayan Emîr Bozmış sultanın hanımıyla birlikte küçük oğlu
Tuğrul Arslan’ı yanına alarak Malatya’ya geldi.40 Yanlarında
Kılıç Arslan ve Ayşe Hatun’un kızı, Tuğrul Arslan’ın kız kardeşi
Seyyide (veya Saide) Hatun41 da bulunuyordu.
Sultanın ölümünden sonra Selçuklu iktidarındaki
belirsizlik, oldukça ihtiraslı olan Ayşe Hatun’u harekete geçirdi.
Ayşe Hatun’un etkisi altına aldığı Emîr Bozmış, hiç vakit
40 Sultan Kılıç Arslan’ın hanımının Antakya Prensi Raymond’un kız kardeşi İsabella
olduğu rivâyet edilmektedir. Ancak Raymond, Ayşe Hatun’un yaşadığı dönemden ileri
bir tarih olan 1136-1149 yılları arasında Antakya’da hüküm sürmüştür. S. Mihail, 1152
yılında Malatya’da idareyi ele alan Zülkarneyn’in annesinden yeni İsabel olarak
bahsederken eski İsabel olarak Tuğrul Arslan’ın annesine işaret etmektedir. Ebû’l-Ferec
ise Ayşe Hatun’dan ikinci bir İsabel olarak söz etmektedir. Türkçe tercüme metinde ise
ikinci bir İsabel rolü oynayan valide sultan şeklinde geçmektedir. Urfalı Mateos
Vekayinâmesi’ne ilâvelerde bulunan Ed. Dulaurier, Ebû’l-Ferec’in kaydından hareketle
I. Kılıç Arslan’ın hanımının İsabel olduğunu ve bu isimden dolayı bir Hıristiyan
olabileceğini ifade etmiştir. M. H. Yinanç ise bu hanımın adının Ayşe Hatun olduğunu,
Ebû’l-Ferec’in bu muhteris kadını zemmetmek için “ikinci bir İsabel gibi hareket eden”
şeklinde ifade kullandığını belirtmektedir. I. Demirkent de M. H. Yinanç gibi kaynak
belirtmeksizin bu kadının ismini Ayşe Hatun olarak kaydetmiştir. Bkz. Rice, a.g.e., s.
59, 92; S. Mihail, II, s. 167; Abû’l-Faraj, The Chronography, s. 252; Abû’l-Farac,
Abû’l-Farac Tarihi, II, s. 359; Mateos, s. 282 dn. 160; Demirkent, I. Kılıç Arslan, s. 57,
59; Kaynaklarda adı geçen, Kılıç Arslan’ın hanımı Ayşe Hatun’un Çaka Bey’in kızı
olduğu muhakkaktır. İzmir ve çevresine hâkim olan Çaka Bey’in günden güne gücünü
artırarak bölgede etkili nüfuz sahibi olması Sultan Kılıç Arslan’ın dikkatini çekmiştir.
Kendi menfaati açısından fayda sağlayacağını düşünerek Çaka Bey’in kızı ile
diplomatik amaçlı 1092 yılında bir evlilik gerçekleştirmiştir. Bkz. Anna Comnena, The
Alexiad, İng. trc. Elizabeth A. S. Dawes, Londra, 1967, s. 219; A. N. Kurat, Çaka Bey,
Ankara, 1966, s. 43; O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 93; Aynı yazar, “Kılıç
Arslan I.”, İA, C. VI, s. 682; Tülay Metin, “Türkiye Selçuklu Siyasi Hayatında Kadının
Rolü Üzerine”, Ortaçağda Kadın, Lotus yay., Ankara 2011 s. 472-478.
41 Seyyide Hatun 1122 yılında babası Artuklu beyi Necmeddin İlgazi’nin ölümünden
sonra Meyyâfârikîn’in idaresini eline alan Şemsuddevle Süleyman ile evlenmiştir. Kadı
Tâceddin Ebû Salim b. Nubâta Malatya’ya giderek gelini alıp Meyyâfârikîn’e
getirmiştir. Burada nikâh akdi gerçekleşmiştir. Bkz. İbnû’l-Ezrak, Târihi Meyyâfârikîn
ve Âmid, Neşr. Ahmet Savran, Erzurum, 1987, s. 16, Meyyâfârikîn ve Âmid Tarihi,
(Artuklular Kısmı), Araştırma, İnceleme ve trc. Ahmet Savran, Erzurum, 1992, s. 39.
143
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
42
kaybetmeden Tuğrul Arslan’ı Malatya’da sultan ilân etti. Tuğrul
Arslan’ın Malatya’da sultan ilân edilmesi, bu sırada Anadolu’da
bulunan kardeşleri Mesud veya Arab’tan birinin sultan olmadığı
ve Selçuklu tahtının henüz boş olduğu fikri ihtimal çerçevesinde
değerlendirilebilir. Bununla birlikte bazı kaynakların belirttiği
şekilde babasının vefatından sonra Konya’da bulunan Mesud’un
ve akabinde Şahinşah’ın buradaki devlet adamlarının desteği ile
sultan ilân edildiği ifade edilebilir. Bu nedenle Tuğrul Arslan’ın
Konya’ya mukabil, rekabet ve muhalefet halinde Malatya’da
43
sultan ilân edildiğini imkân dâhilinde söylemek mümkündür.
Tuğrul Arslan sultan sıfatıyla babası I. Kılıç Arslan’dan
sonra 1107-1124 yılları arasında Malatya’da hüküm sürmüştür.
Yaşı küçük olan Tuğrul Arslan’ın Malatya’daki saltanatı ismen
olup, siyasî manevra kabiliyeti yüksek olan annesi Ayşe Hatun,
idareyi eline almış, oğlunun saltanatının idamesi için gerek
Büyük Selçuklularla gerekse Haçlılarla her türlü siyasî dengeyi
kurarak varlık mücadelesi vermiştir. Ayşe Hatun, Malatya’daki
durumunu muhafaza edebilmek için güçlü bir desteğe ihtiyaç
duymaktaydı. Bu nedenle annesi Ayşe Hatun, onu atabegi ile
birlikte bırakarak Artuklu hükümdarı Belek b. Behram’ın
himâyesini talep etmek üzere Palu’ya gitti. Burada Belek’e taltif
sadedinde şu sözleri söyledi: “Sultan (Kılıç Arslan) nice defalar
sizi methederek dedi ki, bütün Türk emîrleri içinde Belek
derecesinde akıllı ve kudretli bir kimse yoktur. Ben de, beni ve
çocuklarımı adınızla korumanızı istiyorum.” Böylece Belek’in
himâyesine giren Ayşe Hatun, bir süre sonra onunla evlendi.44
42 Tülay Metin, “Sultanlığı Meşruiyet Kazanmamış Bir Selçuklu Şehzadesi: Tuğrul
Arslan”, USAD, 6 (2017), s. 41.
43 “Sultan I. Kılıç Arslan’dan Sonra Türkiye Selçuklu Devleti Tahtına Kim Geçti?”
mevzusu hakkında bkz. Muharrem Kesik, Türkiye Selçukluları -Makaleler-, İstanbul,
2015, s. 15-26.
44 C. Cahen kaynak göstermeden Ayşe Hatun’un Belek’ten önce birkaç Türk Emîri ile
evlendiğini ve bu emîrleri oğluna atabeg yaptığını yazmaktadır. Bu konuda kaynaklarda
yeterli bilgi mevcut olmamakla birlikte, Ayşe Hatun’un evlendiği kişilerden biri daha
önce zikrettiğimiz İlarslan olup, diğeri de Bozmış olmalıdır. Bkz. Cahen,
Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, s. 101; The Formation of Turkey, s. 15; Belek
ile evliliğinin bitmesinden sonra ise Hısn-ı Keyfa Artuklu Beyi Rüknüddevle Dâvud ile
evlendiği bilinmektedir. Bkz İbnü’l-Ezrak, Neşr. Ahmet Savran, Erzurum, 1987, s. 25,
Türkçe terc. s. 45.
144
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Birlikte Malatya’ya gelerek orada bulunan atabegi uzaklaştırdılar.
Belek Gazi, Tuğrul Arslan’ın atabegliği görevini üzerine alarak,
bu unvan ile Malatya ve çevresini yönetmeye başladı. Şehrin
idaresinde asıl söz sahibi olan kişi ise yine Ayşe Hatun’du.45
Belek Gazi’nin 1124 yılında Menbiç kuşatmasında şehit
düşmesinin ardından meydana gelen siyasî buhran ve Tuğrul
Arslan’ın güç kaybetmesi Danişmendlilerin beklediği büyük bir
fırsattı. Anadolu’da siyasî birliği kurmaya çalışan
Danişmendliler, bölgede önemli bir güç haline gelmişlerdi.
Malatya’daki yönetimin zayıflaması, şehri on sekiz yıl önce I.
Kılıç Arslan’a kaptıran Danişmendlilerin ilgisini tekrar buraya
yöneltti. Nitekim 1124 yılında Tuğrul Arslan’ın Malatya’daki
hâkimiyetine Danişmendliler tarafından son verildi. 1128 yılında
Tuğrul Arslan, Malatya’ya yeniden hâkim olmak amacıyla bir
akın düzenlediyse de muvaffak olamadı.46
1124 ve 1178 yılları arasında Malatya’nın idaresini elinde
bulunduran Danişmendliler ile Selçuklular arasında şehre hâkim
olma hususundaki mevcut rekabet hâlâ devam etti. Sultan Mesud
iktidarı döneminde, üç defa şehri ele geçirmek için teşebbüste
bulundu. Danişmendli Melik Muhammed’in 6 Aralık 1142
tarihinde ölümü ile Danişmendlileri parçalanmaya götürecek taht
kavgaları başladı.47 Bu durum Sultan Mesud’un devletini ve
kudretini genişleterek Anadolu’da üstünlüğü ele geçirmesine
yarayacaktı. Sultan, 17 Haziran 1143 tarihinde Malatya’yı
kuşattı. Üç ay süren kuşatma sırasında ciddi bir hücum olmadı.
Zîra Sultan Mesud, Malatya’nın eski bir Selçuklu şehri olduğu
45 S. Mihail, II, s. 60, 66; Abû’l-Farac, II, s. 351; M. H. Yinanç, “Belek”, İA, II, s. 469;
C. Alptekin, “Belek b. Behrâm”, TDVİA, C. 5, İstanbul, 1992, s. 402-403; C. Alptekin,
“Artuklular”, DGBİT, C. VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 182; Aydın Usta,
“Artukoğlu Belek Gazi’nin Siyasî Faaliyetleri”, Prof. Dr. Ramazan Şeşen Armağanı,
İstanbul, 2005, s. 359.
46 S. Mihail, II, s. 89; Abû’l-Farac, II, s. 361.
47 Melik Muhammed’in ölüm tarihi kaynaklarda farklı zikredilmektedir. Azîmî, (s. 56,
terc. s. 81) ve İbnü’l-Kalânisî (s. 275) 536/1141-42, İbnü’l-Esir (XI, Beyrut, 1966, s.
92, Çev. A. Özaydın, İstanbul, 1987, XI, s. 89) 537/1142-43 yılını gösterirlerken, S.
Mihail (II, s. 119) 6 Aralık 1143 tarihini, Ebû’l-Ferec, Tarihinde (II, s. 376) 1143, Tarihi
Muhtasarü’d-Düvel’de (s. 206) 537/1142-43 yılını kaydederler. Ancak S. Mihail, Melik
Muhammed’in ölümünden sonra meydana gelen olayları 1143 yılı başından itibaren
anlatmaktadır. Dolayısıyla diğer kaynaklarla da mukayese ederek, Mihail’in vermiş
olduğu tarihin doğru, ancak yılın yanlış olduğunu anlamaktayız.
145
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
için buranın harap olmasını ve iki taraftan da kan dökülmesini
istemiyordu.48 Sultanın Malatya kuşatmasını birdenbire bırakarak
geri dönmesinin nedeninin sultana yapılan büyü olduğu yönünde
rivayetler yayılmıştı. Asıl önemli sebep, Kilikya’dan dönen
Bizans ordusunun Selçuklu topraklarına izinsiz girdiklerinin
sultan tarafından haber alınarak kuşatmanın kaldırılmasıdır.49
Sultan Mesud, 1144 yılında Malatya’yı ikinci defa
kuşattıysa da yine başarı elde edemedi. Üç ay süren bu muhasara
sırasında, Akdeniz seferine çıkmış bulunan Bizans İmparatoru
Manuel’in Selçuklu ülkesine doğru hareket etmesi üzerine Mesud
çekilmek zorunda kaldı.50
Danişmendli Aynüddevle’nin, 12 Haziran 1152’de
ölümünün ardından, oğlu Zülkarneyn’in Malatya’da idareyi eline
alması üzerine Sultan Mesud, tekrar harekete geçti. Malatya’ya
hareket ederek şehri üçüncü defa kuşattı (24 Temmuz 1152).
Zülkarneyn, 15 Ağustos’ta yanında bir kılıç ve bir kefen ile
birlikte sultanın huzuruna çıkarak itaatini sundu. Sultan sözünde
durarak kendisine tâbi olmak şartıyla Malatya hâkimiyetini ona
bıraktı. Böylece Danişmendlilerin bir kolu olan Malatya, Sultan
Mesud’un tâbiiyeti altına girdi.51
C. Selçuklu Hâkimiyetinde Malatya
Sultan Mesud’un ölümünden sonra yerine geçen oğlu II.
Kılıç Arslan zamanında Selçuklu kudreti gittikçe artmaktaydı.
Danişmendli Feridun’un çok genç ve tecrübesiz olması nedeniyle
Malatya’da karışıklıklar ortaya çıktı. Bundan yararlanmak isteyen
II. Kılıç Arslan, Malatya üzerine yürümeye hazırlandı. Malatya
önlerine gelerek şehri kuşattı (1172). Ancak kuvvetli bir
mukavemet ile karşılaşan sultan, başarılı olamadı. II. Kılıç
Arslan, Miryokefalon zaferini (1176) kazandıktan ve Bizans
İmparatoru Manuel ile barış antlaşması yaptıktan sonra yönünü
doğuya çevirdi. Nitekim dört ay süren kuşatmanın ardından II.
48 S. Mihail, II, s. 120.
49 Niketas Khonıates, Historia, Nşr. I. Bekker (Nicetae Choniatae, Historia), Bonn,
1835, s. 34; Tülay Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, İstanbul, 2013, s. 59-60.
50 Niketas, s. 35; Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, s. 241.
51 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 61.
146
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Kılıç Arslan, 25 Ekim 1178’de Malatya’yı ele geçirerek
Danişmendliler’in buradaki koluna son verdi.52
II. Kılıç Arslan ihtiyarladığında eski Türk devlet töresinde
ülke hükümdar ailesinin ortak malıdır anlayışına göre devlet
topraklarından bir kısmını vermek suretiyle ülkeyi 11 oğlu
arasında taksim etti. Sultan daha sonra 1192 yılında vefat etti. Bu
taksimatta Malatya, Muizeddin Kayserşah’ın payına düştü.53
Tarihî Takvimlerin birinde Sivas ve Aksaray’ın idaresini
alan Kutbeddin Melikşah’ın, babası II. Kılıç Arslan tarafından
veliaht tâyin edildiği kaydedilmektedir.54 Kutbeddin Melikşah
veliahtlığı aldıktan sonra kendi hâkimiyetini ve devletin siyasî
birliğini sağlamak amacıyla kardeşlerini itaat altına almak veya
onları ortadan kaldırmak istedi. Bunun için önce Malatya’da
55
bulunan kardeşi Kayserşah’ın üzerine yürüdü (1191).
Kutbeddin Melikşah’a karşı istiklâlini kazanan Kayserşah,
Malatya’da mevcut durumunu sürdürmeye devam ederken
karşısına şimdi de Anadolu’da Selçuklu birliğini kurmaya çalışan
diğer kardeşi Süleymanşah çıktı. Kayserşah, Eyyûbilere
dayanarak 1201 yılının Haziran ayında (Ramazan/597)
Malatya’yı kuşatan II. Süleymanşah’a tâbi olmamak için direndi.
Ancak mukavemet edemeyeceğini anlayınca Malatya’dan
ayrılarak kayınpederi Melik Âdil’in yanına gitti. Melik Âdil onun
52 S. Mihail, II, s. 251-252; Abû’l-Farac, II, s. 424; Anonim Selçuknâme, s. 25; Niketas,
s. 84; Melikoff, “Dānishmendids”, EI, s. 111; Alptekin, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT,
s. 254-255; Özaydın, “Danişmendliler”, TDVİA, s. 473; Solmaz, “Dânişmendliler”,
Türkler, s. 441.
53 S. Mihail, II, s. 284; Abû’l-Farac, II, s. 450; İbnü’l-Esir, XII, Beyrut, 1966, s. 87;
Çev. Ahmet Ağırakça-Abdülkerim Özaydın, XII, İstanbul, 1987, s. 82; İbn Bîbî, elEvâmirü’l-Alâiyye fî’l-Umûri’l-Alâiyye, Tıpkı Basım, Önsöz ve Fihristi Haz. Adnan
Sadık Erzi, Ankara: TTK, 1956, s. 22; Aynı yazar, Selçuknâme, Çev. M. H. Yinanç,
Haz. Refet Yinanç-Ömer Özkan, İstanbul: Kitâbevi, 2007, s. 20; Aksarayî, s. 30;
Müneccimbaşı, Câmiu’d-Düvel, Selçuklular Tarihi II, Anadolu Selçukluları ve
Beylikler, Yay. ve çev. Ali Öngül, İzmir: Akademi, 2001, s. 25; Mehmed Neşrî, Kitâbı Cihan-Nümâ, I. Cilt, Yay. F. R. Unat, M. A. Köymen, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1987.
s. 30-31; Cahen, The Formation of Turkey, s. 39: T. Baykara, Türkiye Selçuklularının
Sosyal ve Ekonomik Tarihi, İstanbul: IQ, 2004, s. 114-115.
54 Anonim Selçuknâme, s. 26; Müneccimbaşı, II, 26; O. Turan, İstanbul’un Fethinden
Önce Yazılmış Tarihî Takvimler, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1984, s. 77; İbnü’l-Esir’in
kaydına göre, II. Kılıç Arslan ülkeyi taksim ettikten sonra pişman olmuş ve bütün ülkeyi
büyük oğlu Kutbeddin’e vermek istemiştir. Daha geniş bilgi için bkz. el-Kâmil fî’tTarih, XII, s. 87-90, Türkçe terc., XII, s. 82-84.
55 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 65-67.
147
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
mevkîine uygun bir hayat sürmesi için Urfa’da ikâmet etmesini
sağladı. Birkaç gün süren kuşatmadan sonra II. Süleymanşah,
Malatya’ya hâkim oldu (1201).56 Süleymanşah burayı kardeşi
Melik Mugiseddin Tuğrulşah’a verdi. Ancak bir süre sonra
Saltuklulara son verince Malatya’yı Melik Tuğrulşah’tan alarak
onu Erzurum’a gönderdi (1202).57
II. Süleymanşah’ın ölümü üzerine Gıyâseddin Keyhüsrev
ikinci defa tahta oturarak yeniden sultan oldu (1205). Keyhüsrev
yönetimi ele aldıktan sonra, büyük oğlu İzzeddin Keykâvus’u
Malatya’ya melik tâyin etti.58 I. İzzeddin Keykâvus, babası
Gıyâseddin Keyhüsrev’in ikinci saltanatı süresince altı yıl
Malatya’da melik olarak kaldı. I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in, 1211
yılında Alaşehir ovasında şehit olması üzerine Konya’da toplanan
devlet erkânı tarafından Malatya meliki I. İzzeddin Keykâvus,
sultan ilân edildi (6 Safer 608/21 Temmuz 1211).59
I. İzzeddin Keykâvus, sultan olduktan sonra kardeşi
Alâeddin Keykubâd’ın muhalefetiyle karşılaştı. Ankara Kalesine
sığınan Alâeddin Keykubâd’ın tehdidi altındaydı. Bu tehlikeden
kurtulmak isteyen Keykâvus, kardeşini Ankara’da kuşatarak
teslim aldı. Malatya yakınlarında bulunan Minşar Kalesine
hapsedilmek üzere gönderdi.60 Alâeddin Keykubâd, bir müddet
sonra, yine bu çevrede olan Kezirpert Kalesine nakledildi.61
Sultan I. İzzeddin Keykâvus’un ölümü üzerine
Malatya’daki Kezirpert Kalesinde bulunan Alâeddin Keykubâd,
oradan çıkarılarak sultan ilân edildi (1220).62 I. Alâeddin
56 Abû’l-Farac, II, s. 474; İbnü’l-Esir, XII, s. 169, 201, Türkçe terc. XII, s.146-147,
170; Tarihi Muhtasarü’d-Düvel, s. 225; Reşidüddin Fazlullah, Câmiu’t-Tevârih, C. I,
Nşr. Muhammed Ruşen-Mustafa Musevî, Tahran, 1373, s. 430; İbrahim Düzen,
Muhammed b. Gâzî al-Malatyavî ve Eseri Ravzat al-Ukûl, Doçentlik Tezi, Erzurum,
1978, s. 9, metin, s. 27; Müneccimbaşı, II, s. 29; Cahen, The Formation of Turkey, s.
42.
57 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 253.
58 İbn Bîbî, s. 90-93, terc. I, s. 110-114; Muhtasar, s. 28, terc., s. 43; Yazıcızâde, s. 7678; Müneccimbaşı, II, s. 36.
59 İbn Bîbî, s. 111-113, terc. I, s. 132-134; Selçuknâme, s. 41; Yazıcızâde, s. 97-98.
60 Abû’l-Farac, II, s. 491; Tarihi Muhtasarü’d-Düvel, s. 233; İbn Bîbî, s. 140;
Muhtasar, s. 50, terc., s. 58; Yazıcızâde, s. 121.
61 İbn Bîbî, s. 204-205.
62 Abû’l-Farac, II, s. 505; İbn Bîbî, s. 214; Yazıcızâde, s. 189; İbnü’l-Esir, XII, s. 355,
Türkçe terc., XII, s. 313.
148
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Keykubâd, sultan olduktan sonra yoğun bir imâr faaliyetine
başlamıştı. Yaklaşan Moğol tehlikesine karşı tedbir mahiyetinde
başta Konya, Kayseri ve Sivas gibi önemli Selçuklu şehirleriyle
birlikte Malatya’nın da surlarını tamir ve tahkim ettirdi.63
Yassıçimen savaşının (1230) ardından Harezmşahların
ortadan kalkması üzerine onları takip eden Moğolların önü açıldı.
Doğu Anadolu’da Eyyûbî ve Artuklu şehirlerini istilâ eden
Moğollar, Malatya’ya kadar ilerlediler. Moğolların uğradıkları
her yeri tahrip ettiklerini duyan Malatya halkı korkudan şehirden
kaçtı, ancak Moğollar buraya gelmeden önce geri döndüler.64
Sultan I. Alâeddin Keykubâd döneminde genel olarak iyi
bir çizgide ilerleyen Selçuklu-Eyyûbî ilişkileri 1233 yılında
Selçukluların Eyyûbîlere ait Ahlat ve civarını ele geçirmeleriyle
yerini gerginliğe bıraktı. Bunun üzerine birleşen Eyyûbî
kuvvetleri ile Selçuklu askerleri Malatya yakınlarında
Akçaderbend’de karşılaştılar. Ancak bir süre sonra Eyyûbîlerden
bir kısmının çekildiği haberini alan Sultan I. Alâeddin Keykubâd,
Malatya’ya geldi. Bir müddet burada kaldıktan sonra kışı
geçirmek üzere Antalya’ya gitti.65
I. Alâeddin Keykubâd, 1235’te Urfa, Harran ve Rakka’nın
fethedilmesi için Melikü’l-Ümera Kemâleddin Kamyar ile 50 bin
kişilik bir süvari kuvvetinin başında tekrar Malatya’ya geldi.
Sultan, fetih için orduyu Kemâleddin Kamyar’ın öncülüğünde
Urfa’ya gönderdi kendisi ise Malatya’da kaldı. Urfa, Siverek,
Rakka ve Harran’ın alındığını öğrenen sultan, Malatya’da
şenlikler yapılmasını emretti. Ayrıca Harran’da ele geçirilen
ganimetlerden kalenin tamiri için gerekli olanın orada
bırakılmasını, gerisinin devlet hazinesine koyulmak üzere
Malatya’ya getirilmesini emretti. Hazinelerle birlikte ele geçirilen
kalelerin anahtarları sultana getirildi. Sultan I. Alâeddin
Keykûbad kış mevsiminin yaklaşması üzerine yeni bir hazırlığa
63 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 333.
64 Abû’l-Farac, II, s. 530.
65 Müneccimbaşı, II, s. 75-76.
149
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ve sefere başlamanın gerekebileceğini düşünerek ordusu ile
Malatya’dan Kayseri’ye geçti.66
Sultan I. Alâeddin Keykubâd’ın 1237’de vefat etmesinin
ardından yerine oğlu II. Gıyâseddin Keyhüsrev geçti. Onun
döneminde Selçuklu idaresi ile Harezm beyleri karşı karşıya
geldi. Malatya da Selçuklular ile Harezmliler arasında cereyan
eden olayların tesirinde kalan şehirlerdendi.67
XIII. yüzyılın başlarında Moğolların doğuya doğru
başlattıkları istilâ hareketi Anadolu’ya yeni bir Türkmen göçünü
başlatmıştı. Zîra bu istilâ önünden kaçan Türkmenler, Anadolu’ya
sığınarak Harezmlilerin faaliyet gösterdiği Suriye sınırında büyük
bir kalabalık oluşturmuşlardı. Bu zümre, bölgenin nizamını
sarsmaya başladı. Nitekim içlerinden Baba İshak veya Baba
Resul adıyla ortaya çıkan bir önderin etrafında toplanarak
Selçuklu idaresine karşı isyan hareketini başlattılar.68 Babaî
hareketi, konumuz kapsamından çıkmamak amacıyla detaya
girmeden bilhassa Malatya ile ilgili boyutu dikkate alınarak
mütalaa edilecektir. Bölgede bulunan bütün halkı kendi yanlarına
davet eden Türkmenler, Adıyaman, Samsat, Gerger ve Kâhta
civarını yağmalayarak Malatya’ya vardılar. Baba Resul, Malatya
bölgesinde yoğun olarak bulunan Türkmenler arasında büyük bir
nüfuz kazandı.69 Selçuklu idaresi Malatya’ya kadar uzanan bu
hareketi bastırmak üzere, kahramanlığı ile tanınan Malatya
sübaşısı
Alişir
oğlu
Muzafferiddin’i
görevlendirdi.
Muzafferiddin, Babaîler olarak adlandırılan bu Türkmenlere karşı
giriştiği ilk savaşta mağlup oldu. Türkmenler, çok kayıp vererek
bozguna uğrattıkları Muzafferiddin’in sancağını ve davullarını
ellerine geçirdiler. Muzafferiddin, Malatya’ya dönerek tekrar
66 Abû’l-Farac, II, s. 534-535; İbn Bîbî, s. 446-450; Muhtasar, s. 194-199, terc. 176181; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 380-382; Emine Uyumaz, Sultan I.
Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasî Tarihi (1220-1237), Ankara:
TTK, 2003, s. 75-78.
67 Ayrıntılı bilgi için bkz. T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 72-73.
68 İbn Bîbî, s. 498-504; Ahmed b. Mahmud, Selçuk-nâme, II, Haz. Erdoğan Merçil,
İstanbul, 1977, s. 153; M. Ersan, Türkiye Selçuklu Devletinin Dağılışı, Ankara: Birleşik
Yayınevi, 2010, s. 99-100; Ocak, Babaîler İsyanı, s. 37-51.
69 Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I (1969), s.
8.
150
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
kuvvet topladıysa da bu defa yine mağlup olmaktan
kurtulamadı.70 Türkmenler cesaret ve kuvvetleri iyice arttı, Sivas,
Tokat ve Amasya’ya doğru ilerlediler. Nihayet üzerlerine
gönderilen büyük bir Selçuklu ordusu tarafından Kırşehir
yakınlarındaki Malya ovasında ortadan kaldırıldılar (1241).71
II. Gıyâseddin Keyhüsrev döneminde devlet yönetimindeki
etkin emîrler arasındaki mevkî mücadeleleri, Babaî isyanı ve
beraberinde getirdiği toplumsal-siyasal karışıklıklar ile Sultan I.
Alâeddin Keykubâd döneminde devletin ulaştığı ihtişam ve
kudret sarsılmaya başladı. Bu durum Selçuklular için büyük bir
tehdit olan Moğollara cesaret verdi. Nitekim beklenen tehlike
1241’de Erzurum’un işgal edilmesiyle başladı. Türkiye’nin
içlerine doğru istilâ hareketlerine hız kazandıran Moğolları
durdurmak amacıyla Selçuklular ordu hazırladılar. İki ordu
arasında Kösedağ’da meydana gelen savaşta Selçuklular mağlup
olmaktan kurtulamadılar (1243).
Kösedağ savaşına ait haberlerin yayılması ve Moğolların
Kayseri’de yaptıkları vahşet ile bütün şehirler korku ve heyecan
içinde kaynamaya başladı. Malatya halkı da Moğolların
Kayseri’de insanları öldürdüklerini, şehri yakıp yıktıklarını
duymuş ve büyük bir endişeye kapılmıştır. İşte bu sırada şehrin
sübaşısı Reşidüddin Cüveynî yanına adamlarını ve değerli
eşyalarını alarak Halep’e doğru kaçtı. Bunun üzerine şehrin
zenginleri ve ileri gelenleri de kaçmaya başladılar. Malatya iki ay
karışık ve düzensiz bir vaziyette kaldı. Moğollar, Malatya
önlerine kadar geldikleri halde buraya girmediler, ancak şehre bir
günlük mesafede olan Bacuze (Bet Gazve) köyü civarında
karşılaştıkları Malatya’dan kaçmakta olan bir grubu yakalayıp
erkekleri öldürdüler, kadınları ve çocukları esir aldılar.
Moğolların elinden kurtulanlar ise dere kenarlarında, mağaralarda
70 İbn Bîbî, s. 501; Ocak, a.g.e., s. 127.
71 İbn Bîbî, s. 501-504; Selçuknâme, s. 167-170; Ahmed b. Mahmud, Selçuk-nâme, II,
s. 153; Ebû’l-Ferec, Malatya sübaşısı Muzafferiddin’in Babaîler ile mücadelesinden bir
defa olmuş gibi bahsederken isim vermeden Malatya Emîrinin 500 atlıdan oluşan asker
topladığını, Bar-Sauma manastırından da ok atmada hünerli 50 kişiyi yanına aldığını ve
Türkmenlerle savaştığını, fakat mağlup olduğunu, manastıra mensup olanlardan çok az
kişinin kurtulduğunu ifade etmektedir. Bkz. Abû’l-Farac, II, s. 540.
151
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ve dağ eteklerinde saklanarak daha sonra perişan bir şekilde
Malatya’ya dönebilmişlerdir.72
Malatya önlerine kadar gelerek buradan Erzincan’a giden
Moğolların akınları devam ediyordu. Halep üzerine yürüyen
Yasavur Noyan komutasındaki Moğol ordusu, atlarının
ayaklarında görülen rahatsızlıktan dolayı buradan dönmek
zorunda kaldı. Yasavur Noyan, Halep’ten dönüşünde Malatya’ya
gelerek burada ordugâhını kurdu (1244). Malatya’da ne kadar
bağ, bahçe varsa hepsini talan ederek ekinleri askerlerinin
hayvanlarına yedirtti. Şehrin dışında bulunanlar da öldürüldüler.
Malatya’yı büyük bir tahribata uğratan Moğollar bir süre sonra
buradan ayrıldılar.73
Moğolların Anadolu şehirlerine yönelik taarruzları
Anadolu’da kısa sürede siyasî yapıda karışıklık meydana
gelmesine neden oldu. II. İzzeddin Keykâvus’un tahta çıkmasıyla
devlet içinde nizam sağlandıysa da bir süre sonra ortaya çıkan
siyasî rekabetler mevcut düzeni bozmaya başladı. Yaşanan siyasî
mücadelelerde Moğolların desteğini alan Kılıç Arslan, Moğol
Hanı Güyük Hanın tahta çıkış merasimine katılarak Han
tarafından kendisi Selçuklu sultanı ilân edildi. Rükneddin Kılıç
Arslan yanındaki Moğol askerleri ile birlikte önce Erzincan’a,
oradan Sivas’a gelerek saltanatını ilân etti. Buralardan sonra
Malatya, Harput, Kayseri ve Diyarbakır’da da Selçuklu sultanı
74
olarak kabul edildi (1249). Bu sırada Selçuklu makamlarında bir
takım değişiklikler yapılırken Malatya’ya Emîr Seyfeddin
Torumtay sübaşı olarak tâyin edildi.75 Sultan I. Alâeddin
Keykubâd’dan sonra II. Gıyâseddin Keyhüsrev döneminde
Malatya’da sübaşı olarak sırasıyla Seyfüddevle Ertokuş76, Emîr
Zâhireddin Mansur Tercüman77, Alişir oğlu Muzafferiddin78 ve
72 Abû’l-Farac, II, s. 543; Muhtasarüddüvel, s. 20.
73 Abûl-Farac, II, s. 544; Muhtasarüddüvel, s. 21.
74 İbn Bîbî, s. 584; Abû’l-Farac, II, s. 547-548.
75 İbn Bîbî, s. 589-590; Muhtasar, s. 268, terc., s. 242.
76 İbn Bîbî, s. 469.
77 İbn Bîbî, s. 487.
78 İbn Bîbî, s. 500-501.
152
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Reşidüddin Cüveynî79 bulundular. Söz konusu sübaşıların ne
kadar süreyle sübaşılık görevini ifa ettikleri hakkında net bir bilgi
yoktur.
Kösedağ savaşından sonra Selçukluların gittikçe
zayıflamaya başlamaları ve devletin üzerinde artan Moğol
baskısının sonucu olarak yönetimde de dengelerin değiştiği
görülmektedir. 1258 yılında Moğollar tarafından tâyin edilen
valiler tarafından yönetilmeye başladı. Malatya’ya gelen Baycu
Noyan, Fahredddin Ayaz’ı buraya vali tâyin etti. Bir süreliğine de
olsa II. İzzeddin Keykâvus’un kumandanı Ali Bahadır’ın
çabalarıyla bu durum engellenmeye çalışıldıysa da onun
Malatya’dan ayrılmasından sonra Moğol hâkimiyeti kat’i olarak
kendisini gösterdi. Şehirde Moğolların tâyin ettikleri valiler,
yönetimi ele aldılar. Bu dönemde Malatya’daki çeşitli atamaların
da İlhanlılar tarafından yapıldığını gösteren kayıtlar mevcuttur.
Nitekim Gazan Han namına düzenlenen bir fermanda
Malatya’daki camiye imam tâyin edildiği şeklinde kayıt
bulunmaktadır.80
Ebû Said Bahadır Han’ın 1335 yılında ölümü ile İlhanlı
devletinin sona ermesine kadar Eretna Bey, Anadolu’da Moğol
naibi olarak görev yaptı.81 Bu tarihten sonra Malatya,
Eretnalıların hâkimiyetine girdi. Ancak onların Memlûklere tâbi
olmalarıyla dolaylı olarak Memlûklere bağlandı (1338).82
D. Selçuklular Zamanında Malatya’da Türk İskânı
Selçuklu hâkimiyeti ile birlikte Anadolu’nun Türkleşme
sürecinde önemli adımlar atılmıştır. XI. yüzyıldan itibaren devam
eden ve Moğol istilası akabinde Horasan ve Azerbaycan
coğrafyasından yoğun bir şekilde gerçekleşen göçler ile bölgede
Türk nüfusu artmıştır. Anadolu’da bir müddet hâkim gibi görünen
kargaşa manzarası bilhassa yöneticiler tarafından izlenen sistemli
iskân siyaseti neticesinde yerini huzur ve güvene bırakmıştır.
79 İbn Bîbî, s. 536.
80 Z. V. Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1946, s. 472.
81 Kemal Göde, Eratnalılar (1327-1381), Ankara: TTK, 1994, s. 38-43.
82 el-Makrizî, es-Sûlûk, C.II, K.2, s. 533; Göde, a.g.e., s. 69; Sümer, a.g.m., s. 102 vd.
153
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Malazgirt zaferi ile nizama bağlanan yerleşim neticesinde
şehirler, Türk toplum yapısı ile yeniden teşkil edildiler. Türk
yerleşiminin kaçınılmaz olduğu şehirlerden Malatya, eski
yerleşim yerinde, surlar içinde, Türkler tarafından yeniden
kurulmuştur. Malatya’nın çehresi, büyük ölçüde değişerek hızla
Türk kimliğine bürünmüştür. Şehrin yerleşim alanına
baktığımızda önceki dönemlere ait eserler ve anıtlara dair hiçbir
iz kalmamış, hemen hemen yok olmuştur. Böylece Türk iskânı ile
birlikte Türk vasıflarının şehre hâkim olduğu açıkça
görülmektedir.
Danişmendli ve ardından Selçuklu hâkimiyeti ile kalıcı
Türk iskânının sağlandığı Malatya ve civarında Türk varlığının
izleri çok eskilere götürülmektedir.83 İslâmiyeti kabul ettikten
sonra Abbasî hizmetine giren Türkler, Anadolu’ya seferler
düzenleyen İslâm kuvvetleri içinde yer almışlardır. VIII.
yüzyıldan itibaren Bizans’a karşı düzenlenen gazalarda hilafet
ordusunu teşkil eden Türk askerlerinin dışında Horasan, Harezm
ve Türkistan’dan Anadolu’ya getirilen çok sayıda Müslüman
Türk
bulunuyordu.
Türkistan
gönüllüleri
olarak
zikredebileceğimiz Türkler, Anadolu’ya gelerek İslâmiyet
uğrunda cihad yapmışlardır. İslâm kuvvetleri ile birlikte
Anadolu’ya gelen bu gönüllü Türkler, İslâm orduları tarafından
fethedilen Bizans şehirlerinde kalarak buraları Bizans’a karşı
düzenlenen gazalarda askerî üs olarak kullandılar.84. Abbasî
halifesinin hassa ordusunu oluşturan Türk birlikler İslam-Bizans
mücadelesinde uçları temsil eden Tarsus, Misis, Anazarba,
Maraş, Adana, Göynük, Malatya, Diyarbakır, Silvan, Ahlat,
Malazgirt ve Erzurum gibi hudud şehirlerine yerleştiriliyordu.
83 XI. yüzyılda Doğu Anadolu’ya yapılan Türk akınlarından önce, Türklerin
Anadolu’ya geldikleri belirtilir. M.Ö. VII. yüzyılın ortalarından itibaren M.S. VI. yüzyıl
ortalarına kadar, çeşitli sebepler veya hallerde özellikle doğudan ve kuzeyden gelen
Türk grupları Kimmerler, akabinde Sakalar (İskitler), Hunlar ve Sabar Türkleri ile
yörede gerçekleşen yerleşme hareketlerinin olduğu ileri sürülür. Bkz. Z. V. Togan,
a.g.e., s. 159-160, 163-164; A. Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in
Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri Tarihi, Ankara: TTK, 1972, s. 17; A. Sevim,
a.g.e., s. 33-35; İ. Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, 4. Baskı, İstanbul, 1997, s. 158-159;
İ. Durmuş, İskitler, İstanbul: Kaynak Yay., 2007, s. 83; A. Yuvalı, “Fırat Havzasının
Türk Tarihindeki Yeri”, Türk Kültürü, XXIV/273 (Ocak 1986), s. 2-3.
84 Sevim, Anadolu’nun Fethi, s. 35-37.
154
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Müslümanlar bu sırada önemli bir sınır şehri olan Malatya’ya
hâkim olduklarında, şehri İslâm siyasetine uygun olarak
yapılandırırken buraya büyük bir kısmı Türklerden oluşan halkı
iskân ettirdiler.85
Bizans’a karşı müdafaa amaçlı olarak Abbasîler tarafından
yerleştirilen Türklerden başka Bizans tarafından da Malatya ve
çevresine Türklerin yerleştirildiği bilinmektedir. Nitekim Bizans
İmparatorluğu, 755 yılında Balkanlardan Anadolu’ya geçirdiği
Bulgar Türklerinden bir kısmını Tohma ve Ceyhan havzalarına
yerleştirmiştir. Abbasîler de olduğu gibi Bizans’ın da amacı İslâm
kuvvetlerine karşı Türkleri savaşçı unsur olarak kullanmaktı.86
Malazgirt zaferinin ardından Türkler, geçici ve kesin
yerleşmekten uzak hareketlerin aksine Anadolu şehirlerini yurt
edinme amacıyla fethetmeye yönelik uygulamalarda bulundular.
Bu bağlamda Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan ile
Danişmendliler arasında rekabet sahası haline gelen Malatya’ya
ilk teşebbüs Selçuklulardan oldu. Fakat Malatya, 18 Eylül 1102
tarihinde Danişmendliler tarafından fethedilerek Türk
hâkimiyetine girdi.87 Fetihten sonra şehrin elde tutulmasını
sağlamak amacıyla kaleye yerleştirilen muhafız askerler, şehrin
ilk Türk nüfusunu oluşturmaktaydılar. Bunların evladı da şehrin
en eski ve yerli sâkinleri olmuşlardır.88 Bu tarihten itibaren
şehirde Türk nüfusunun arttığı anlaşılmaktadır.
85 O. Turan, Türkler Anadolu’da, İstanbul: Hareket yay., 1973, s. 28; O. Ünal,
Horasan’dan Anadolu’ya Türkiye Tarihine Giriş, Ankara, 1980, s. 25 vd.
86 M. H. Yinanç, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I, İstanbul, 1944, s. 167; T. Metin,
“Selçuklular Zamanında Anadolu’da Türk İskânına Dair Bir İnceleme: Malatya
Örneği”, Çankırı Karatekin Ü. Sosyal Bilimler Ens. Dergisi, 4(2), s. 139-140.
87 S. Mihail, II, s. 47; Abû’l-Farac, II, s. 342; Anonim Süryanî Vekayinâmesi
(Anonymous Chronicle), İng. çev. A. S. Tritton, “The First and Second Crusades from
an Anonymous Syriac Chronicle”, JRAS, Londra 1933 (January), s. 75; Çev. Vedii
İlmen, I. ve II. Haçlı Seferleri Vakayinamesi, İstanbul, 2005, s. 16; İbnü’l-Esir, X, s.
300; terc. X, s. 247-248, İbn Şıhne, a.g.e., s. 197; S. Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi,
II, Çev. Fikret Işıltan, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1992, s. 31-32; Irene Melikoff,
“Dānishmendids”, The Encyclopadedia of Islam, II, Leyden, 1965, s. 110; Abdülkerim
Özaydın, “Dânişmendliler”, TDVİA, C. 8, İstanbul, 1993, s. 470; Sefer Solmaz,
“Dânişmendliler”, Türkler, C. 6, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 432.
88 T. Baykara, “Türkiye Selçuklularında Şehir/Kent ve Şehirliler/Kentliler”, Anadolu
Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı I, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 2006, s. 291.
155
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Gümüştekin Ahmed Gazi’nin 1105 yılında vefat etmesinin
ardından küçük oğlu Yağısıyan, Malatya’da hüküm sürmeye
başladı. Böylece şehirde yönetim tamamen Türklerin eline geçti
ve buna bağlı olarak Türk iskânı hız kazandı.
Selçuklu hâkimiyetinin ilk yıllarında muhtelif Türk
gruplarının Anadolu’ya göçü sırasında Malatya’ya yerleşen
kitleler oldu. Bu tarihlerde Malatya’da nüfusun arttığı
izlenmektedir. Bu artışın sebeplerinden biri de başka yerlerden
insanların şehre getirilmesidir. Nitekim 1137 yılında Sultan I.
Mesud, Adana’yı ele geçirdiğinde burada bulunan Hıristiyan
piskopos ile birlikte şehir halkını Malatya’ya götürdü.89
Özellikle Selçukluların Malatya’ya hâkim oldukları 1178
yılından itibaren yoğun bir şekilde şehre Türk göçleri başlamıştır.
Söz konusu tarihte II. Kılıç Arslan’ın Malatya’yı muhasara ettiği
sırada Malatya’da meydana gelen kıtlık neticesinde halk, açlıktan
muzdarip oldu. Süryanî Mihail, bu yüzden Hıristiyan halkın şehri
terk ettiğini ifade etmektedir.90 Bu durum şehirde Türk nüfusun
diğer gruplara sayıca üstünlük sağladığının delilidir. Anlaşıldığı
gibi, sayı bakımından XII. yüzyılın ortalarına doğru yerli
Hıristiyan nüfus ile hemen hemen eşit durumda olan Türk nüfusu,
Malatya’da Selçuklu hâkimiyetinin kesinlik kazandığı XII.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren hızla arttı. Doğudan batıya
doğru ilerleyerek Kilikya bölgesine gelen Türkmenlerden bir
91
grup Malatya’ya girdi.
Selçuklular döneminde Malatya’da yaşadıkları bilinen Türk
gruplarından biri Ağaç-erilerdir. Malatya-Maraş-Elbistan
arasında yer alan ormanlık bölgede yaşayan ve eşkıyalıkla
tanınan bir kabile olarak zikredilen Ağaç-erilerin Selçuklu
Türklerinden önce Anadolu’ya geldikleri bilinmektedir.92
Reşidüddin, Ağaç-eri isminin eski zamanlarda mevcut olmadığını
ve Ağaç-erilerin Oğuz kavminden olduklarını belirtir. Ağaç89 Abû’l-Farac, II, s. 374.
90 S. Mihail, II, s. 251.
91 T. Metin, “Selçuklular Zamanında Anadolu’da Türk İskânına Dair Bir İnceleme:
Malatya Örneği”, s. 142-143.
92 M. H. Yinanç, “Maraş Emirleri”, Türk Tarih Encümeni Mecmuası, 8/85 (1341), s.
94; Togan, a.g.e., s. 163; Aynı yazar, “Azerbaycan, ” İA, II, s. 98.
156
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
erilerin ormanlık bölgede yurt tuttukları için “Ağaç-eri”, yani
“orman adamı” adını aldıklarını da ilave eder.93 İbn Bîbî ile
Ebû’l-Ferec de Ağaç-erilerin Maraş ve Malatya bölgesinin
ormanlık alanlarında yaşadıklarını ifade ederek, Reşidüddin’in
vermiş olduğu bu bilgiyi teyid ederler.94
Ağaç-eriler, Malatya’da yoğun olarak 1255’lerden itibaren
katıldıkları
çeşitli
faaliyetlerde
görülürler.
Dönemin
kaynaklarının ifadesiyle bu tarihlerde Malatya’nın adeta dağları,
tepeleri, vadileri Ağaç-eriler ile dolmuştu.95
Selçuklular döneminde Malatya’ya yerleşen bir diğer Türk
kitlesi
Germiyanoğullarıdır.
Germiyanlıların
geldikleri
Türkistan’daki Germ şehrinden dolayı bu adı aldıkları da
düşünülmektedir. Ayrıca Germiyanlıların Fars ve Kirmân
havalisinden
Malatya’ya
gelmiş
olabilecekleri
ileri
96
sürülmektedir. İbn Bîbî’de Germiyanî olarak geçen Türk
aşiretinin, Moğol istilâsı önünden kaçarak Harezm hükümdarı
Celâleddin Mengüberti ile Anadolu’ya geldikleri tahmin
edilmektedir.97 Germiyanlıların 1260’lardan sonra Malatya’dan
ayrıldıklarını göstermektedir.98 Bütün bunlara rağmen
Germiyanlıların bir aşiret olarak hepsinin mi yoksa onlardan bir
kısmının mı göç ettikleri hususunda kesin bir bilgi mevcut
değildir. Malatya civarında Germiyan veya Alişir’e yakın yer
isimlerinin bulunması Germiyan Türklerinin yörede kalan
izleridir.99 Mamafih Germiyanlıların taşıdıkları ismi Malatya’ya
yerleştikten önce mi, sonra mı aldıkları bilgisi henüz net olarak
93 Reşidüddin Fazlullah, Câmiu’t-Tevârih, C. I, Nşr. Muhammed Ruşen-Mustafa
Musevî, Tahran, 1373hş., s. 54.
94 İbn Bîbî, s. 618; Abû’l-Farac, II, s. 564.
95 Abû’l-Farac, II, s. 564-5; Ebül-Ferec, Tarihi Muhtasarüddüvel, Çev. Ş. Yaltkaya,
İstanbul, 1941, s. 30-31; F. Sümer, “Ağaç-Eriler”, Belleten (1962), XXVI/103, s. 524;
Abû’l-Farac, II, s. 565; Tarihi Muhtasarüddüvel, s. 31; T. Metin, Selçuklular
Döneminde Malatya, s. 103-105; T. Metin, “Selçuklular Zamanında Anadolu’da Türk
İskânına Dair Bir İnceleme: Malatya Örneği”, s. 143-144.
96 Fuad Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Ankara, 1972, s. 35; Varlık, a.g.e., s.
2, 8.
97 İbn Bîbî, s. 506-507.
98 İbn Bîbî, s. 698-699, 728.
99 Refet Yinanç-Mesut Elibüyük, Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri (1560),
Ankara, 1983, s. 57, 214, 463.
157
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
tespit edilememiştir. Urfalı Mateos Vekayinâmesinde Germiyan
(Garmin) adlı yer isminin bulunması Germiyan Türkmenlerinin
bu adı Malatya’ya geldikten sonra aldıkları fikrini
güçlendirmektedir.100
Ağaç-eriler ve Germiyanlılardan başka Malatya ve
civarında rastlanılan bir diğer halk kitlesi Tatarlardır. XIII.
yüzyılda Moğol istilâsı sırasında Anadolu’ya gelip Hülagû ve
ondan sonra başa geçen Hanlar tarafından, Selçukluları tazyik
için Anadolu sınırlarına yerleştirildikleri rivâyet edilen Kara
Tatarlar, Moğol veya Türkmen olarak addedilmektedirler.
Müneccimbaşı Ahmed, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid’in
Kara Tatarları Sivas, Kayseri, Amasya ve Malatya civarına
yerleştirdiğini ve onların her türlü mükellefiyetten muaf
tutulduklarını kaydetmektedir.101 Ankara savaşında Timur’un
ordusuna katılan Kara Tatarlardan sayıları yaklaşık otuz-kırk bin
ile altmış bin arasında olan çadır halkı, Timur tarafından
Maveraünnehir sınırına yerleştirilmek üzere göçürülmüşlerdir.
Bunlardan bir kısmının Anadolu’da kaldıkları bilinmektedir.102
Tatarları, Kara Tatarlar, Ak Tatarlar ve Vahşi Tatarlar olmak
üzere üç gruba ayıran Z. V. Togan, Moğol boylarından olan
Suriye sınırındaki Sunitlerle beraber Ak Tatarlardan bir kısmının
Uyratlar ve Sulduzlardan bir grup ile Malatya ve Harput
taraflarına yerleştiğini ifade etmektedir.103 Sulduz boyundan olan
Emîr Çoban’ın atalarının mâlikanesi olan Malatya’nın Sulduz
beylerinin ıktâı olduğu anlaşılmaktadır.104
100 Mateos, s. 267.
101 Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Camiu’d-Düvel, Osmanlı Tarihi (1299-1481),
Çev. A. Ağırakça, İstanbul: İnsan yay., 1995, s. 147.
102 Togan, a.g.e., s. 271, 471, nr. 398b; F. Sümer, Oğuzlar (Türkmenler), 5. Baskı,
İstanbul, 1999, s. 184-185; J. P. Roux, Aksak Timur İslamın Kutsal Savaşçısı, Çev. Ali
Rıza Yalt, İstanbul, 1994, s. 146. Johannes Schiltberger, Yıldırım Bayezid’in ordusunda
yer alan 30 bin Ak Tatarın savaş esnasında Timur’un tarafına geçtiğini belirtmektedir.
Bkz. Schiltberger, Türkler ve Tatarlar Arasında (1394-1427), Çev. T. Akpınar, 3.
Baskı, İstanbul: İletişim Yay., 1997, s. 66.
103 Togan, a.g.e., s. 237; C. Kanat, “Gazan Han Zamanında Memlûk Devletine İltica
Eden Uyratlar”, Tarih İncelemeleri Dergisi, S. XV, İzmir, 2000, s. 107-110.
104 Togan, a.g.e., s. 288, 475.
158
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
E. Selçuklular Zamanında Malatya’nın Nüfusu
Malatya’nın demografik yapısını, nüfusun etnik dağılımını
ve halkın sayısını belirlemeye yönelik başvurulacak mevcut
Türkiye Selçuklu devri ile ilgili kaynakların yetersiz malûmat
vermeleri, bu konuda kesin ve net hüküm vermemizi
zorlaştırmaktadır. Ancak şehrin Selçuklu dönemi fizikî
özelliklerini, sosyal ve ekonomik şartlarını göz önünde
bulundurarak nüfusun dağılımını ve sayısal verileri elde etmek
mümkündür. Ayrıca Osmanlılar dönemine ait kayıtlar bu konuda
yardımcı olmaktadır. Bununla birlikte elde edilen bilgilerin
tümünün değerlendirilmesine rağmen sadece yaklaşık rakamlar
söylenebilmektedir.
Selçuklular zamanında yerleşim alanının sur içinde yer
aldığı Malatya, çok sayıda nüfusu alabilecek geniş özellikte bir
şehirdi. Nüfusun hemen hemen geneli Müslüman Türkler ile
Hıristiyan Ermeni ve Süryanîlerden oluşuyordu.
Malatya’daki genel nüfusu tespit edebilmek için şehrin
fizikî olarak yerleşim alanının büyüklüğünün bilinmesi
önemlidir. Selçuklular döneminde sur içi şehir yapılanması gereği
halkın sur içinde yaşadığı anlaşılmaktadır. O halde Malatya
surlarının çevrelediği meskûn yerleri içine alan yaklaşık 550 bin
metre kare genişliğe sahip iskân alanı mevcuttur. Bu alanın ihtiva
ettiği kamu binaları, iş mekânları veya yeşil alanlar hariçte
bırakılırsa mevcut alanın üçte birinde meskûn hâne sayısının
2.500 ile 3 bin arasında bir rakam olduğu tahmin edilebilir.
Ailelerin 5 kişiden oluştuğu kabul edilirse şehirde ortalama 12-15
bin nüfus bulunmaktadır.105 Bu nüfusun artan göç hareketleri
neticesinde XIII. yüzyılda iki katına ulaştığını söylemek
mümkündür.
Ticarî yolların merkezinde olması sebebiyle Bizans
devrinde fazla gelişme gösterememiş olan Sivas, Kayseri gibi
şehirlerin nüfusunun Selçuklular zamanında yüz bini aşmış
105 Malatya surlarının kapladığı alan takriben 55 hektar kadardır. Bir hektarda 40
hânenin yer aldığı iddia edilmektedir. Bkz. Baykara, T. Selçukluları Devrinde Konya,
s. 124. Bu hesaplamaya göre Malatya’nın nüfusu 10-12 bin civarında olmalıdır.
159
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
olduğu ifade edilir.106 Niğde gibi daha küçük şehirlerin ise 40004500 nüfusa sahip olduğu yaklaşık olarak tespit edilmiştir.107
Ancak yapılan değerlendirmeler sonucu Sivas ve Kayseri için
verilen rakamın Malatya için oldukça abartılı olduğu, Niğde için
verilen rakamın ise az olduğu açıkça görülmektedir. Malatya’daki
nüfus Türkler ve diğer unsurlar şeklinde tasnif edilmiştir. Türkler
konusu dâhilinde şehirde yaşayan Müslüman, diğer unsurlar
konusu dâhilinde ise Gayrimüslim nüfus söz konusu edilecektir.
Malatya’da Selçuklular döneminde şehir merkezinde başta
idareci sınıf olmak üzere yaşayan Türk nüfusun
azımsanamayacak kadar çok sayıda olduğu anlaşılıyor. Şehirdeki
mevcut Müslüman nüfusun sayısal değerini yaklaşık olarak
tahmin edebilmek mümkündür. Öncelikle Malatya şehrinin
merkezinde bulunan temel ibâdet kurumu Ulu Cami’nin
kapasitesinden hareket edebiliriz. Cuma namazında caminin
aldığı cemaat miktarı şehirdeki Müslüman erkek nüfusu
vermektedir. Ulu Cami’nin yaklaşık 2000 metre kare alana sahip
olması, caminin içinin ortalama 2500 kadar cemaati alabileceğini
göstermektedir. Cami cemaati arasında bekâr erkek nüfusun da
mevcut olduğu düşünülürse hâne sayısının 2000’e yakın bir
rakam olduğu tahmin edilmektedir. Buradan yola çıkarak XIII.
yüzyılın başlarında şehirde 10-12 bin arasında Müslüman
nüfusun yaşadığı söylenebilir.
F. Sosyal Hayat
Selçuklular devrinde Malatya’nın genel dokusu Müslüman
Türk toplumun özellikleri ile yeniden şekillenmiştir. Bu
şekillenmede Orta Asya Türk şehircilik geleneğindeki sosyal ve
dinî koşullara bağlı olarak yaşanan değişim ve gelişim sürecinin
etkisinin olduğunu söylemek mümkündür. Önemli bir kültür ve
ilim merkezi olan Malatya, sosyal ve iktisadî gelişmelerin de
merkezi olmuştur.
106 O. Turan, Selçuklular Târihi ve Türk İslâm Medeniyeti, 6. Baskı, İstanbul, 1997, s.
361.
107 A. Akşit, “Niğde’nin Selçuklular Devrindeki Nüfusuna Dair”, A.Ü. Tarih
Araştırmaları Dergisi, XXIII/36 (2004), s. 5.
160
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Anadolu şehirlerinde camilerin, mescidlerin, medreselerin
ve zâviyelerin etrafında zamanla Türklerin yaşadıkları mahalleler
oluştu. Selçuklular döneminde geniş şehir yapılanmasının varlığı
ve demografik açıdan yoğunluğun yaşandığı bilinmektedir. C.
Cahen, Malatya’nın çeşitli konutlara sahip, büyük bir şehir
olduğunu söylemektedir.108
Malatya’da tespit edilen Atabey adında bir mahalle
bulunmaktadır. Selçuklu atabeylerinden birinin adından mülhem
buraya Atabey Mahallesi adı verildiği anlaşılmaktadır. Şehirde
aynı isimli bir mescidin bulunması, iki mekânın da aynı kişiden
bu adı aldığını göstermektedir. N. Göyünç, mescidin adını
1249’da üç Selçuklu sultanına atabey tâyin edilen Celâleddin
Karatay’tan almış olabileceğini ifade etmektedir.109 Osmanlı
kayıtlarında da bunu doğrular şekilde mescidin atabey tarafından
inşâ edildiği geçmektedir.110 O halde Atabey Mahallesi, adını bir
süre Malatya’da bulunduğu anlaşılan Celâleddin Karatay’dan
almıştır.
Malatya’da Atabey Mahallesinden başka Seyfeddin Sungur
Mahallesi bulunmaktadır.111 İlhanlıların 1330’larda Niğde valisi
olan Seyfeddin Sungur’un adını taşıyan mahalle, Selçukluların
son döneminde kurulmuş veya bu adı almış olmalıdır.
Kervansaraylar, XIII. yüzyılda Türkiye’nin iktisadî
vaziyetini, ülkede cereyan eden ticarî faaliyetleri ve devletin bu
konuda takip etmiş olduğu siyaseti anlayabilmemizi sağlayan
yapılardır.112
Malatya-Sivas, Malatya-Harput, Malatya-Adıyaman,
Malatya-Elbistan,
Malatya-Divriği,
Malatya-Kâhta
yol
güzergâhları üzerinde dizilmiş olan kervansaraylar ve menziller
108 Cahen, The Formation of Turkey, s. 122.
109 N. Göyünç, “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, VII. Türk Tarih Kongresi, C. II (2529 Eylül 1970), Ankara: TTK, 1973, s. 659.
110 T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), 323
no’lu Evkâf Defteri, s. 6.
111 O. Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, 2. Baskı, Ankara: TTK,
1988, s. 50.
112 O. Turan, “Selçuk Kervansarayları”, Belleten, X/39 (1946), s. 471.
161
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
bulunmaktadır.113 Malatya’dan etraf illere ulaşımı sağlayan yollar
üzerinde belirli aralıklarla inşâ edilen kervansaraylar ve hanlar,
Selçuklular döneminde şehirde muntazam şekilde işleyen yol ağı
olduğu hakkında fikir sahibi olunmasını sağlamaktadır.
XIII. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen Çingene Hanı,
Selçuklu dönemi kervansarayları arasında yer alır. Eski
Malatya’nın 1 km. batı yönünde inşâ edilmiştir.114 Yapının
kitâbesinde herhangi bir tarihlendirme bulunmamaktadır. Buna
karşın Çingene Hanı’na ait olan kitâbede H. 621 (1224) tarihli
Ulu Cami kitâbesinde olduğu gibi Mansur b. Yakub ismi
kullanılmıştır. Bu veriden yola çıkılarak Çingene Hanı’nın bu
zaman diliminde inşâ edildiği düşünülmektedir. Nitekim Sultan I.
Alâeddin Keykubâd dönemi yapılarından olabileceği düşünülen
Han, şehir surlarının dışında Yenimahallede Karlık mevkîinde bir
bahçenin içinde yer almaktaydı. Bugün yapıdan hiçbir kalıntı
mevcut olmayıp yerinde havuz bulunmaktadır. Yeni Malatya’da
Derme İlköğretim Okulu’nun önündeki tarihî kapının Çingene
Hanı’na ait olduğu ileri sürülmektedir. Okulun yapıldığı 1907
yılında Malatya mutasarrıfı Nasuhi Paşa tarafından Han’dan
söktürülerek buraya nakledilmiştir. Han’a ait kitâbe Han’ın 30 m.
güneyinde yer alan Edir ve Bedir türbesinin mezar sandukasının
taşları olarak kullanılmıştır. Kitâbede tarih kısmı yok olmuş ve
yalnız kısa bir metin kalmıştır.115 Han’ın XIX. yüzyılda
sapasağlam ayakta durduğu, 1835’de Malatya’ya gelen J.
Brant’ın vermiş olduğu bilgilerden anlaşılmaktadır. Zîra
müellifin, şehirde iyi inşâ edilmiş İran mimarî sitilinde diyerek
113 İ. Aytaç, Malatya ve Yöresindeki Türk-İslam Dönemi Yapıları, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Konya, 1998, s. 14 vd.; Aynı yazar, “Selçuklu Döneminde MalatyaKahta Kervanyolu ve Kervansarayları”, I. Uluslar arası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti
Kongresi, Bildiriler, I. Cilt, Konya, 2001, s. 52.
114 İ. Aytaç, “Malatya-Elbistan Kervanyolu Güzergahı ve Kurttepe Hanı”, VI. Millî
Selçuklu Kültür ve medeniyeti Semineri Bildirileri (16/17 Mayıs 1996), Konya, 1997, s.
36.
115 Kitâbede “Allah’ın rahmeti Mansur b. Yakub ve ona rahmet dileyenlerin üzerine
olsun” ibaresi bulunmaktadır. Bkz. H. Rahmi Ünal, “Doğu Anadolu’da Bilinmeyen Üç
Selçuklu Hanı”, Arkeoloji-Sanat Tarihi Dergisi, II, İzmir, 1983, s. 117; Aytaç, a.g.t., s.
31; B. Eskici, Eski Malatya’daki Türk-İslam Eserleri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Ankara, 1993, s. 130-131.
162
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
bahsettiği iki kervansaraydan biri şüphesiz Çingene Hanı’dır.116
Bugün mevcut olmayan eserden günümüze taşların bir bölümü ile
taşlardan yapılmış bir ev ulaşmıştır.117
Çingene Hanı’ndan başka Malatya-Elbistan güzergâhında
sırasıyla Şahnahan, Doğanlar köyü “Hanönü” mevkîinde bulunan
Han, Sarıca Han, Karahan, Bekiruşağı köyünün 1 km. batısında
Delimezarı mevkîinde bulunan Han, Kurttepe Han ve Sevdilli
köyü yakınındaki Han, Selçuklular döneminde inşâ edilen
kervansaraylardır.118
Malatya-Sivas yolu üzerinde yer alan Selçuklu dönemi
yapılarından olan Hekim Han (Taş Han), Malatya’nın şimdiki
Hekimhan ilçesinde bulunmaktadır. Han’a ait H. 615 (1218)
tarihli Arapça, Ermenice ve Süryanîce yazılmış kitâbeler
mevcuttur. Kitâbelerden edinilen bilgiye göre Han, Sultan I.
İzzeddin Keykâvus zamanında Ebû Salim b. Ebi’l-Hasan eşŞammas el-Hekim el-Malatî tarafından yaptırılmıştır.119 Bu inşâ
kitâbelerinin dışında barınak portalinin doğu cephesinde duvar
üzerinde üç satırlık Arapça bir onarım kitâbesi bulunmaktadır.
Buna göre Han, Osmanlılar zamanında H. 1071 (1660-1661)
yılında tamir görmüştür. Kaydı bulunan bir diğer Arapça kitâbe
bulunmaktadır. Bu kitâbeden Han’ın avlusunun Sultan I.
Alâeddin Keykubâd zamanında tamamlandığı anlaşılmaktadır.120
J. Brant, Hekim Han’ın İran mimarî sitilinde olduğunu
belirtmektedir.121 İnşâ edildikten sonra çok defa onarım geçiren
Han, en son 2006 yılında restore edilmiştir. Çeşitli tamirata
uğramış olsa da birçok aslî özelliğini koruyarak günümüze
ulaşabilmiştir.
116 James Brant, “Journey Through a Part of Armenia and Asia Minor, in the Year
1835”, Journal of the Royal Geographical Society of London, 6 (1836), s. 211.
117 Aytaç, a.g.m., s. 36.
118 Aytaç, a.g.t., s. 33-39, 53-55; Aynı yazar, a.g.m., s. 35-38.
119 Aytaç, a.g.t., s. 47-49; Nurşen Özkul Fındık, “Hekimhan”, Anadolu Selçuklu
Dönemi Kervansarayları, Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2007, s.
104-105.
120 Aytaç, a.g.t., s. 49; K. Erdmann, Das Anatolische Karavansaray des 13.
Jahrhunderts II-III, Berlin, 1976, s. 46, 52, 66; K. Özergin, “Anadolu’da Selçuklu
Kervansarayları”, İÜEF Tarih Dergisi, XV/20 (Mart 1965), s. 151-152.
121 Brant, a.g.m., s. 212.
163
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Malatya’da kitâbesi bilinen Selçuklu hanlarından biri Yazı
Han’dır. Han bugünkü Malatya-Sivas karayolunun 35. km’sinde,
Malatya-Arguvan-Arapgir yol kavşağından güneye dönen Eski
Malatya-Sivas yoluna 1200 m. uzaklıktadır. Kervansaraydan
günümüze çok az bir yığıntı kalmıştır. Han’a ait olduğu
düşünülen kitâbe, Fırat kıyısındaki Balaban köyünün şimdiki
mezarlığında musalla taşı olarak kullanılmaktadır. Kitâbe
metninde Han’ın Sultan I. İzzedin Keykâvus zamanında H. 614
(1217) senesinde inşâ edildiği yazmaktadır.122
Malatya-Kâhta yolu üzerinde Eski Malatya’ya yaklaşık 17
km. mesafede Yaygın kasabası içinde inşâ edilmiş iki tane
Sevserek Hanı bulunmaktadır. 80 m. arayla yer alan bu hanlar
halk tarafından Çifte Han olarak adlandırılırlar. Yine aynı civarda
Malatya-Pütürge yolu üzerinde Görk Han (Han-ı Kürk),
Pütürge’ye bağlı Tepehan beldesinde Yazıca köyü yakınlarında
Alayasyazı (Yazıca) Han, Tepehan ile Yandere köyü arasında Çat
Han ve Yandere’nin güneybatısında 250 m. mesafe ile inşâ
edilmiş iki Taşkale Han bulunmaktadır. Ayrıca Malatya-Divriği
yolunda Kızılca Han ve Mirçinge Hanı yer almaktadır.123 Son
yıllarda yapılan çalışmalarda Malatya-Harput güzergâhı üzerinde
XIII. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen Şişman Hanı tespit
edilmiştir.124
Selçuklu yapılarından olduğu tahmin edilen Küllü Han,
bugünkü Hekimhan’ın Boğazgören köyünde bulunmaktadır.125
Osmanlı döneminde Şirzu adıyla geçen köye, Cumhuriyet
döneminde Şırzı, daha sonra Boğazgören adı verilmiştir.
Malatya-Harput güzergâhında, Eski Malatya’nın 6 km.
doğusunda Yarımca köyünde Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev
zamanında H. 602 (1205) senesinde inşâ edilmiş Yarımca Han
tespit edilmiştir. Yarımca Han’dan günümüze doğu, batı ve güney
cephesi temelleri ulaşmıştır. Han’a ait kitâbe, köy camisinin
122 Aytaç, a.g.t., s. 44-45.
123 Aytaç, a.g.t., s. 65-76; Aynı yazar, “Selçuklu Döneminde Malatya-Kahta
Kervanyolu ve Kervansarayları”, s. 49-59.
124 Aytaç, a.g. t., s. 61-63; Aynı yazar, a.g.m., s. 52.
125 Göknur Göğebakan, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), Malatya: Malatya
Belediyesi Kültür Yayınları, 2002.s. 281.
164
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
cemaat mahallinde kullanılmıştır. Kitâbe metninden Han’ın,
Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in saltanatı döneminde
Tengribirmiş oğlu Emîr Hüsameddin tarafından 602 yılının
Rebiü’l-evvel ayında inşâ edildiği anlaşılmaktadır.126
XIII. yüzyıl Selçuklu yapılarından olduğu tespit edilen
Kalolar Han, Eski Malatya-Kayseri yolu üzerinde Darende ilçesi
Kalolar (Şendere) köyünün 1 km. batısında meyilli bir arazi
üzerinde bulunmaktadır. Yapının büyük bölümü harap durumda
olup, cephe duvarlarının bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Bu
kalıntılar, bir bölümünün izleri görülebilen Kuzey-doğu duvarı ile
önemli bir bölümü yıkık olan doğu duvarıdır.127
Eski Malatya’da XIII. yüzyıl ortalarına tarihlendirilen bir
hastanenin varlığı bilinmektedir. Günümüze ulaşmayan yapının
kitâbesi de mevcut değildir. Cami-i Kebir (Ulu Cami)
mahallesinde bulunan hastane hakkında çok fazla bilgi mevcut
değildir. Sadece dokuz odasının bulunduğu belirtilmektedir.128
Eski Malatya dışında surların güneyinde olduğu tespit
edilebilen Meşak kapısı (bab-ı Meşak) mahallesinde bulunan
Altun-aba Hamamı Selçuklu dönemine ait yapılardandır.
Hamamı, Sultan I. Alâeddin Keykubâd’ın emîrlerinden Atabey
Şemseddin Altunaba’nın yaptırmış olduğu açıktır.129
Selçuklular devrinde Malatya çarşıları ve buradaki dükkân
sahipleri veya satıcılar hakkında kaynakların vermiş olduğu
malûmat oldukça sınırlıdır. Ebû’l Ferec, 1244 yılında Malatya’yı
büyük bir tahribata uğratan Moğolların ayrılmasından sonra
şehirde ve çevresinde ortaya çıkan büyük bir kıtlık ve veba salgını
neticesinde birçok kişinin öldüğünü ve Malatya’nın çarşılarının
126 Aytaç, a.g.t., s. 59-60.
127 Aytaç, a.g.t., s. 40-41; Özergin, a.g.m., s. 153.
128 BOA, TD, 323, s. 5-6; Göyünç, “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, s. 659; Metin
Sözen, Anadolu Medreseleri Selçuklular ve Beylikler Devri, İstanbul, 1972, s. 206;
Gönül Cantay, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Darüşşifaları, Ankara: AKM, 1992, s. 17.
129 “Sümün hamam Altunaba Hamamı dimekle marufdur der hâric-i Malatya der kurbi Bâb-ı Meşak”, “Hamam-ı Altunaba der hâric-i Şehr der kurb-ı Bâb-ı Meşak”,
“Hamam-ı Altunaba der hâric-i Malatya”, T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri
Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), TD 156, s. 20, 28, 53; TD 323, s. 4, 11, 24; Ersin
Gülsoy- Mehmet Taştemir, Vakıf ve Mülk Defteri, Ankara: TTK, 2007, s. 27, 37, 66,
374, 382, 407.
165
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
hayvanlardan farksız, sefil kimselerin cesetleriyle dolduğunu
belirtir.130
Malatya çarşılarında bezzâz131, tuzcu, buğdaycı, dokumacı,
ayakkabıcı, debbağ gibi satıcı veya meslek erbablarının
bulunduğu anlaşılmaktadır.132
Malatya’da yaptırılan su kanalları ile Türkiye’nin ilk
modern sulama sisteminin yörede tesis edildiğini söylemek
mümkündür. Ünlü İlhanlı veziri Reşidüddin’in oğullarına ve
bazı devlet memurları ile âlimlere devlet işleri hususunda
yazmış olduğu mektuplardan bu tarihlerde Malatya civarında su
kanalları ile bir takım yerleşim birimlerinin oluşturulduğu
anlaşılmaktadır. Selçuklular döneminde temelleri atılan düzenli
alt yapı ve sulama sistemi Memlûkler döneminde gelişerek
133
devam etmiştir.
Şehir, kasaba, köy veya yollar üzerinde kurulan içinde belli
bir tarikata mensup şeyh ve dervişlerin yaşadığı müesseseler olan
tekke ve zâviyeler dinî hayatta olduğu gibi sosyal hayatta da son
derece önemli role sahiptiler. Selçuklular devrinde Malatya’daki
zâviyelerden birkaçını tespit etmek mümkündür. Şehir surları
dışında muhtemelen XIII. yüzyıl ortalarında inşâ edilmiş olan
Heft Lüle Zâviyesi bulunmaktadır. Zâviye, Celâleddin Karatay
tarafından yaptırılmıştır.134 1693 tarihli bir evkâf defterinde bu
zâviye “Heft Lala Hüseyin” ismiyle geçmektedir.135 Ahmet
Yesevî’nin talebelerinden olan Şeyh Hasan, XII. yüzyıl sonu
XIII. yüzyıl başlarında Malatya’ya gelerek Onar köyüne
yerleşmiştir. Bugün Malatya’nın ilçesi Arapgir’e 11 km.
uzaklıktaki Onar köyünde Şeyh Hasanlu zâviyesini (veya On-er
130 Abû’l-Farac, II, s. 545.
131 VGMA, D. No: 584, s. 289.
132 Abû’l-Farac, II, s. 565; Muhtasarüddüvel, s. 31; Selçuklular döneminde çarşılarda
yaygın olarak görülen faaliyetlerin Malatya’da da görüldüğü muhakkaktır. Bu devirde
çarşılar, pazarlar ve meslekler ile ilgili toplu ve detaylı bilgi bkz. E. Merçil, Türkiye
Selçukluları’nda Meslekler.
133 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 138-140.
134 “Zâviye-i Heft Lüle ki Karatay binâ eylemişdir der zâhir-i Malatya” BOA, TD 156,
s. 29; Gülsoy-Taştemir, a.g.e., s. 38, 383; Göyünç, “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”,
s. 658-659; Eskici, a.g.t., s. 129.
135 Göğebakan, a.g.e., s. 153.
166
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
zâviyesi) kurmuştur. Zâviyeye ait Sultan I. Alâeddin Keykubâd
döneminde düzenlenmiş 1224 tarihli bir vakfiyenin mevcut
olduğu ileri sürülmektedir. Bu vakıfnâmede Selçuklular
döneminde yaygın olarak görüldüğü gibi zâviyeye tahsis edilen
vakıf gelirlerinin tasarruf hakkı kendilerinden sonra evlatlarına
geçtiği belirtilmektedir.136 Onar köyünde bulunan zâviye dışında
Şeyh Hasan, Malatya’nın Muşar nahiyesinde metruk bir yerde
Şeyh Hasan adıyla bir köy ve zâviye kurarak başına kardeşi Şeyh
Ahmet’i getirmiştir.137 Şeyh Ahmet zâviyesine ait Sultan I.
Alâeddin Keykubâd tarafından verilmiş bir vakfiye olduğu
Osmanlı kayıtlarından anlaşılmaktadır.138 Selçuklular zamanında
Malatya’da, Türkmen Şeyhi Evhâdüddin Kirmânî ve arkadaşları
için bir zâviye inşâ edildiği bilinmektedir.139
Türkiye Selçukluları döneminde eğitim, toplumun
tamamını ilgilendiren temel eğitim ve meslek veya ihtisas eğitimi
olmak üzere iki kademeden oluşuyordu. Temel eğitim şehrin
mahallelerinde bulunan mektepler vasıtasıyla sağlanmaktaydı.
Meslek sahibi olmayı sağlayan veya ileri düzey bilgilerin
verildiği yüksek öğretim ya da ihtisas eğitimi olarak adlandırılan
eğitim, medreselerde verilirdi. Malatya’da Selçuklular
döneminde kurulmuş olan medreseler, burada ulaşılan eğitim ve
kültür düzeyini gösterir. Bu dönemde Malatya’da önemli yapılar
olan Şehabiyye-i Kübra ve Şehabiyye-i Sugra medreseleri inşâ
edilmiştir. Şehabiyye-i Kübra Medresesi, Ulu Cami’nin
güneyinde yer almaktadır. Şehabiyye-i Sugra Medresesi ise Ulu
Cami’nin batı yönünde yer alır.
136 İsmail Onarlı, “Şeyh Hasan Ocağı ve Aşireti”, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Dergisi, S. 12 (1999), s. 26, 29, 43.
137 Bugün Elazığ’ın Baskil ilçesi Aydınlar beldesine bağlı Tabanbükü köyünde
bulunan Şeyh Hasan mezarlığında Orta Asya kültürünü Anadolu’ya taşıyan Selçuklu
ve Beylikler dönemine ait önemli eserler olan türbe ve mezartaşları yer almaktadır.
Muhammed Beşir Aşan, “Tabanbükü (Şeyh Hasan) Köyü Mezarlıkları”, Fırat Havzası
Yazma Eserler Sempozyumu (5-6 Mayıs 1986), Elazığ, 1987, s. 147 vd.
138 “Zâviye-i Şeyh Hasanlu tâbi-i nâhiye-i Muşar nâm-ı diger Setbed ki merhumu’lmağfurleh Sultan Alâeddin nevverallahu merkadehu iki başın bile vakf eylemiş.”
“Karye-i Şeyh Hasanlu tâbi-i Muşar” BOA, TD 156, s. 41; T. Metin, Selçuklular
Döneminde Malatya, s. 142.
139 Kirmânî, Menâkıb, s. 269; Türkçe terc., s. 6, 292.
167
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
G. İktisadî Hayat
1. Tarım ve Hayvancılık
Selçuklularda iktisadî yapı tarım, hayvancılık, sanayi ve
ticaret faaliyetlerine dayanmaktaydı. Türklerin, Anadolu’ya
gelmeden önce Orta Asya döneminden itibaren tarımla
uğraştıkları bilinmektedir. Tarım daha ziyade şehrin kırsal
alanlarında yaygındı. Selçuklular dönemine ait vakıf kayıtlarında
geçen Malatya civarında mezraalar, çiftlikler ve araziler bölgede
ziraatin gelişmiş olduğunu göstermektedir.140
Malatya’nın ikliminin elverişli olmasıyla yörede tahıl
üretimi ve bağ-bahçe ziraati gelişmişti. Selçukluklar döneminde
Malatya’da çok sayıda bulunan su değirmenleri, tahıl üretiminin
ilerlemiş olduğunu göstermektedir.141 Tahıl ürünlerinden en çok
arpa ve buğdayın üretildiği düşünülmektedir. Meyvecilik kültürü
Malatya’da XI. yüzyıldan itibaren gelişme göstermiştir. Selçuklu
Malatyası’nda özellikle kayısı, zerdali, üzüm, erik, armut ve dut
üretimi çok yaygın olup bu meyveler, Türklerin Orta Asya’dan
beri yetiştirdikleri meyvelerdir.142 Toprağının, suyunun ve
havasının tarıma elverişli olduğu şehirde ziraat kültürü Türk
hâkimiyeti ile birlikte gelişme göstermiştir.143 Vakfiye
kayıtlarından da anlaşıldığı gibi Malatya’nın etrafında çok sayıda
çiftlikler, bağ ve bağçeler bulunuyordu.144 Şehir, ağaçları ve
nehirleriyle ün kazanmıştı.145 Bol miktarda bulunan üzüm bağları
için gerekli su, yeterli derecede bulunuyordu. Malatya’nın
dağlardan akan beyaz tatlı suyu meşhurdu.146 Düz bir araziye
sahip olan şehir su, nehir, ağaç ve meyvelikler bakımından
140 VGMA, D. No: 584, s. 289; VGMA, D. No: 582/1, s. 69.
141 VGMA, D. No: 582/1, s. 69, 70.
142 A. Yuvalı, “Malatya Meyvecilik Gelenekleri Üzerine Bazı Bilgiler”, II. BGMST
(Malatya/19-21 Ekim 1987), İstanbul, 1988, s. 249-250.
143 Texier, a.g.e., s. 144.
144 VGMA, D. No: 582/1, s. 69, 70.
145 VGMA, D. No: 582/1, s. 69; el-Kirmânî, Ahbâru’d-Dûvel ve Asâru’l-Evvel fî’tTarih, Bağdat, 1282, s. 488.
146 Zekeriya b. Muhammed Kazvinî, Kitâbu Asâru’l-Bilâd ve’l-Ahbâru’l-İbâd, Nşr.
Ferdinand Koştenfeld, Frankfurt, 1994, s. 379.
168
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
oldukça zengindi.147 Üzüm bağlarının çok olduğu Malatya’da
fındık ve badem ağaçları da yetiştirilmekteydi.148
Hayvancılık tarımın geliştiği yerlerde ziraat ile birlikte bir
bütün hâlinde önem arz etmektedir. Malatya’da yaşayan halk,
özellikle şehrin köy yerleşmelerinde Anadolu’daki diğer
Türkmenler gibi başta koyun ve keçiden teşekkül küçükbaş
hayvancılık ile uğraşmaktaydı. Küçükbaş hayvancılığa göre daha
az önem taşımakla birlikte büyükbaş hayvancılık da
yapılmaktaydı.149 Selçuklular zamanında Malatya ve civarında
arıcılık gelişmişti. Malatya ve çevresinde arıcılığın tarihi çok
eskilere dayanır.150
2. Sanayi
Malatya’da dokumacılık ilkçağlardan itibaren mevcut olup,
Selçuklular zamanında pamuklu dokuma sanayi hayli gelişmiş,
şehir bu alanda sayılı merkezlerden olmuştur. Çulhacılık
(dokumacılık) önemli bir meslek haline gelmiştir. Özellikle beyaz
pamuklu dokumanın yaygın olarak yapıldığı şehirde ipekli,
151
yünlü, sof kumaşlar ve halı dokumacılığı da gelişmişti. XIV.
yüzyılın ilk yarısında Malatya sanayi ve ticareti ileri, zengin bir
şehir idi. Burada kumaş dokuyan tezgâh (navl) sayısının 12.000
ile 19.000 arasında olduğu şeklinde abartılı bir rakam telaffuz
edilmektedir.152
3. Ticaret
Selçuklular devrinde milletlerarası ticaret yollarının
güzergâhında bulunan Malatya önemli ticaret merkezlerinden biri
oldu. Anadolu’nun en zengin ticaret şehirlerinden biri olan
Malatya, altın, gümüş, mücevher ve kıymetli kumaşlarla
147 el-Kâlkâşandî, Subhû’l-‘Aşâ fî Sınâ’ati’l-İnşâ, C. IV, Kahire: Vezaretü’s-Sekafe,
1963, s. 132; Halil b. Şahin, Zubdet, Zubdetü Keşfi’l-Memâlik, Nşr. Fuad Sezgin,
Frankfurt, 1993, s. 52.
148 el-Istahrî, Kitâbu’l-Mesâlik ve’l-Memâlik, Nşr. M. J. De Goeje, Leyden, 1927, s.
71, 72, 75.
149 Cahen, a.g.e., s. 162-163; Göğebakan, a.g.e., s. 350-351.
150 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 152-153.
151 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 153.
152 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 641.
169
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
doluydu.153 Malatya, Anadolu ile Suriye’yi birbirine bağlayan ve
iki bölge arasında geçişin yapıldığı en önemli merkezdi.154
Milletlerarası ticaret kervanlarının yoğun olarak geçmesi ile
Malatya’da ticarî hareketlilik artmıştır. Bu vesileyle şehrin
komşusu bulunduğu diğer şehirlerle ulaşımını sağlayan yollar
üzerinde çok sayıda kervansaraylar, hanlar yapılmıştır.
Malatya’ya gelen kervan kafilelerinin burada üretimi son derece
yüksek olan tarım ve sanayi ürünleri götürdükleri şüphesizdir.
Özellikle Selçuklular döneminde yaygın olan pamuk dokuma
bezlerin Malatya dışına satıldığı anlaşılmaktadır. Malatya’da
ticaretin yoğun olarak yapıldığı merkez, şehir surlarının bir
kapısını oluşturan Pazar kapısının hemen olduğu yerdi. Pazarın
dışında, Malatya’da, şehrin içinde bulunan dükkânların toplanmış
olduğu çarşılar da ticaret merkezleri idi. Buralarda çeşitli meslek
grupları faaliyetlerini icra etmekteydiler.
Önemli bir kültür ve ticaret şehri olan Malatya, Türk
hâkimiyetinin ilk darp merkezlerinden biridir. Ticaretin temel
birimi olan sikke, Malatya’da Danişmendli ve Selçuklu
hükümdarları tarafından bastırılmıştır. II. Kılıç Arslan’ın ülkeyi
oğulları arasında taksim ettikten sonra Malatya’da hüküm
sürmeye başlayan Muizeddin Kayserşah’ın Malatya’da adına
kestirttiği tarihsiz ve darb yerine rastlanmayan bakır sikkeleri
vardır.155
Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in Malatya darbhânesinde
bastırttığı gümüş ve nısfiye adı verilen yarım dirhemleri
bulunmaktadır. Ayrıca tarihi ve darb yeri olmayan veya darb
yerinin yazılmayıp tarihin bulunduğu ya da tarihi olmayan
Malatya’da kestirilmiş bakır sikkeleri vardır.156 I. Gıyâseddin
Keyhüsrev’in H. 603 (1206-7), H. 604 (1207-8), H. 605 (1208-9)
ve H. 606 (1209-10) yılllarında Malatya’da bastırttığı gümüş
sikkeleri (dirhem) bulunmaktadır.157 I. Alâeddin Keykubâd
153 Köymen, “Anadolu’nun Fethi”, s. 99.
154 İbn Bîbî, s. 487, 488; F. Sümer, Yabanlu Pazarı, s. 4.
155 Nezihi Aykut, Türkiye Selçuklu Sikkeleri I, İstanbul, 2000, s. 106.
156 Aykut, a.g.e., s. 116, 138, 384-386; Halit Erkiletlioğlu, Türkiye Selçuklu Sultanları
ve Sikkeleri, Kayseri, 1996, s. 67, 83.
157 Aykut, a.g.e., s. 173, 183.
170
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
döneminde sultan adına Malatya’da kestirilmiş H. 618 (1221-22),
H. 619 (1222-23) ve H. 623 (1226) tarihli bakır felsler mevcuttur.
Anlaşıldığı gibi bu sikkeler I. Alâeddin Keykubâd’ın saltanatının
ilk yıllarına aittir.158
XII. ve XIII. yüzyıl kayıtlarında Malatya’da sultanî tabir
edilen gümüş sikkelerden ve altın dinardan söz edilmektedir.159
IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın müstakil saltanatı döneminde
Malatya’da H. 656 (1258), H. 657 (1259), H. 660 (1261-62), H.
661 (1262-63) tarihli dirhemler basılmıştır.160 IV. Kılıç Arslan’ın
ölümünden sonra H. 664 (1266) yılında tahta çıkan Gıyâseddin
Keyhüsrev’in aynı yıl Malatya’da adına kesilmiş dirhem
bulunmaktadır.161 Malatya’da son olarak Sultan II. Mesud adına
H. 691 (1292) ve H. 693 (1293-1294) yıllarında dirhemlerin
kesildiği görülmektedir.162
H. Selçuklular Zamanında Malatya’da İnşâ Edilen
Yapılar
1. Şehir Surları ve Kaleler
Malatya, ilk yerleşim yeri olarak bugün Battalgazi adıyla
bilinen ilçenin 4 km. kadar güneydoğusundaki Orduzu
mevkîinde, Arslantepe olarak adlandırılan yerde kuruldu. Bugün
Arslantepe yakınında yapıldığı bilinen surlar hakkında fazla bilgi
bulunmamaktadır.
Malatya surları Roma hâkimiyeti döneminde yenilenmiş ve
tahkim edilmiştir.163 Askerî ve ticarî öneminden dolayı BizansArap mücadelelerinde iki devlet arasında sürekli el değiştiren
Malatya, sık sık taarruzlara maruz kaldı. Malatya surları hakkında
önemli bilgiler veren Evliya Çelebi, Abbasî halifesi Harun
Reşid’in İstanbul muhasarasına giderken Malatya’ya uğradığını
158 Erkiletlioğlu, a.g.e., s. 118.
159 S. Mihail, II, s. 82, 263-264, 277; Abû’l-Farac, II, s. 359, 544, 563;
Muhtasarüddüvel, s. 21, 30; Reşidüddin, Câmiu’t-Tevârih, II, s. 1104.
160 Erkiletlioğlu, a.g.e., s. 186, 189, 195, 195.
161 Erkiletlioğlu, a.g.e., s. 210.
162 Erkiletlioğlu, a.g.e., s. 249, 250.
163 Darkot, “Malatya”, İA, s. 228-229.
171
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ve burada kuvvetli bir sur inşâ ettiğini belirtir.164 Ancak
Malatya’nın 934 yılında Rumlar tarafından ele geçirildiği sırada
surları yıkılmış ve bu şekilde bırakılmıştır.165
1058 yılında Türkler, Malatya’ya geldiklerinde şehir adeta
sursuz vaziyette bulunuyordu. Malatya’nın surlarının harap
olmasından dolayı Türklere karşı mukavemet edilemediğinden
haberdar olan X. Dukas şehrin surlarının ve hendeğinin
yapılmasını istedi. Hendeği de su ile doldurulup şehrin etrafı
eskisi gibi çevrildi.166
Evliya Çelebi, 1102’de Danişmendlilerin eline geçen
Malatya surlarının bu dönemde yeniden inşâ edildiğini ifade
etmektedir.167 Malatya, Selçuklu egemenliğine geçtikten sonra
surlarının tam anlamıyla müstahkem vaziyette olmadığı
anlaşılıyor. Bu nedenle Selçuklular zamanında şehrin
korunmasına, bilhassa surlarına büyük önem verildiği
anlaşılmaktadır. Nihayet 1178’de kesin olarak Selçukluların eline
geçen şehrin fethinden sonra 1181 yılında Malatya’ya gelen
Sultan II. Kılıç Arslan ilk iş olarak harap vaziyette bulunan iki
suru yeniden yaptırdı.168
Malatya surları, Selçuklular döneminde son olarak Sultan I.
Alâeddin Keykubâd zamanında tamir ve tahkim edildi. Osmanlı
dönemine kadar intikal eden surların yapımı ve fizikî görünüşü
hakkında Evliya Çelebi kıymetli bazı bilgiler vermektedir.
Seyyah, etrafı sur ile çevrili Malatya şehrinden kale diye
bahsederek buraya “Rakabe Kalesi” denildiğini ve Yunus
Peygamber Musul’da iken ona imân eden Rakabe adlı bir
Kayser’in Malatya’nın havasını ve suyunu çok beğendiğinden
dolayı burada bir kale yaptırdığını söyler.169 Etrafında hendek
bulunan şehrin surlarının gayet muntazam şekilde yontulmuş
164 Evliya Çelebi, surun inşâ tarihini Harun Reşid’in hüküm sürdüğü 786-809 yılları
arasında belirtmesi gerekirken H. 244 (858-859) yılını vermiştir. Bkz. E. Çelebi,
Seyahatnâme, C. IV, Nşr. Ahmed Cevdet, İstanbul, 1314, s. 7.
165 S. Mihail, II, s. 16, 22; Abû’l-Farac, I, s. 312-313.
166 S. Mihail, II, s. 23; Honingmann, “Malatya”, İA, s. 235.
167 E. Çelebi hatalı olarak Danişmendlilerin Malatya’yı H. 583 (1187-88) yılında imâr
ettiklerini yazmaktadır. Bkz. E. Çelebi (1314), IV, s. 10.
168 S. Mihail, II, s. 261; Abû’l-Farac, II, s. 426.
169 E. Çelebi (1314), IV, s. 7.
172
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
taşlarla inşâ edildiğini belirten seyyah, surların çevresini 5100
adım olarak tespit etmiştir. Ancak bu genişliğin yeterli
olmadığını, yerleşim yerlerinin sur dışına taştığını; evlerin,
camilerin, mescidlerin, cephânelik ve erzak anbarının sur içinde
olmasına karşılık, çok sayıda evin ve bazı yapıların sur dışında
kurulmuş olduklarını ifade eder. Hatta şehrin Sultanî çarşısının
bile dışarıda olduğunu belirtir. Ayrıca seyyahın kaydına göre dış
mahallelerin etrafında kale duvarı bulunmayıp, köşe başlarında
kapılar olup, mevcut kapılar geceleri kapatılıyordu.170
Malatya surları fizikî olarak dikdörtgene yakın yamuk
şeklinde olup, doğu cephesi 850, batı cephesi 800, kuzey cephesi
500, güney cephesi 750 metre uzunluğundadır. Ayrıca doğu ile
kuzey cepheleri kavisli olan surların batı ile güney cepheleri
hemen hemen düzgün biçimde olduğu ve kuzeyden güneye
uzunluğu 800, doğudan batıya genişliği 700 metre olduğu,
ölçmeler sonucu tespit edilmiştir. 71 burç ve kule tahkim edilen
surların doğuda 5, kuzeyde 1, batıda 1, güneyde 4 olmak üzere
toplam 11 kapısının mevcut olduğu bilinmektedir.171 Bugün,
sağlam şekilde bulunmayan surların yüksekliğinin 20 metre
olduğu bilinmekle birlikte, birincisi diğerinden daha alçak olmak
üzere 15 metre aralıkla inşâ edilen ikinci bir sur, şehri
kuşatmaktaydı. Bu dış suru da içi su dolu geniş bir hendek
çevirmekteydi.172
Kaynaklarda ve Malatya ile ilgili yapılan araştırmalarda
Malatya Kalesi genellikle surların oluşturduğu yapı olarak
geçmektedir. Buna göre Malatya’dan bahsederken tüm surların
çevrelediği şehri kapsayan alan “Malatya Kalesi” şeklinde
nitelendirilmiştir. Bu şekilde Malatya Kalesinin varlığı şehrin
kuruluşu kadar eskidir. Bununla birlikte söz konusu alanda şehrin
yöneticilerinin ve bunlara bağlı sivil ve askerî maiyetlerinin
ikâmet ettiği bir iç kalenin (ahmedek) veya konutun bulunduğuna
170 E. Çelebi (1314), IV, s. 10.
171 Nezih Başgelen, Bir Zamanlar Malatya, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul,
1998, s. 6; T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 126-127.
172 Gabriel, Voyages Archeologiques Dans La Turquie Orientale, s. 268; Sevgen,
a.g.e., s. 245. Evliya Çelebi surların yüksekliğinin 26 arşın olduğunu söyler; bu da
yaklaşık 20 metreye tekabül etmektedir. Bkz. E. Çelebi (1314), IV, s. 10.
173
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
dair her hangi net bir bilgi mevcut değildir. Türk hâkimiyetine
kadar böyle bir kalenin varlığını tam olarak tespit etmek mümkün
olmasa da şüphesiz yönetici sınıf için müstahkem bir mevkînin
olduğu düşünülmektedir. Nitekim Gabriel’in Malatya şehir
plânında Ulu Cami ve medresenin güneybatısında göstermiş
olduğu antik yapı kalıntılarının erken dönemlerde kullanılan
garnizon olduğu söylenebilir.173 Memlûk tarihçisi es-Sayrafî ise
Malatya’nın suru olduğunu ancak içinde kale olmayıp şehrin
yakınında kalesinin bulunduğunu kaydetmiştir.174
Selçuklu dönemi kaynaklarında Malatya’da surların içinde
bir iç kale bulunduğuna dair her hangi bir bilgiye rastlanılmıyor.
Ancak yönetici sınıfın ikâmet ettiği bir kalenin veya sarayın yer
aldığı anlaşılmaktadır.175 Bunun dışında, şehrin diğer yerlerinde
bir takım kalelerin varlığı bilinmektedir. XIX. yüzyılda
Anadolu’ya gelen St. Martin, XII. yüzyılda Malatya’da üç kalenin
bulunduğunu ifade etmektedir.176 Ancak bu sayının daha fazla
olduğu saptanmıştır. Malatya bölgesindeki kalelerden biri,
günümüzde çok az kalıntıları tespit edilen Malatya’nın Cubas
nahiyesine yakın bir mevkîde bulunan ve kaynaklarda Claudia
(Klaudia), Klodya, Claudiopolis, Kaluziye, Kalozya, Kalazya,
Hısn Kalauziya, Arkaludya veya Galanos gibi muhtelif adlar ile
geçen kaledir.177 Bunun dışında Minşar (Masara, Muşar),
Kezirpert (Kal’a-i Keder Beyt), Kûmî, Karahisar, Akçakale,
Nevhamam, Ekrad, Eski Arapgir’de bulunan Arapgir Kalesi,
Darende’de bulunan Darende veya Zengibar Kalesi Malatya’da
bulunan kalelerdendir.
173 Gabriel, Voyages Archeologiques Dans La Turquie Orientale, s. 265.
174 T. Metin, a.g.e., s. 128.
175 İbnü’l-Ezrak, Danişmendli Nâsıreddin Muhammed’in 1175 yılında Malatya’ya
geldiğinde “kale”ye giderek ikinci defa idareyi eline aldığını belirtir. Bkz. Târihi
Meyyâfârikîn ve Âmid, s. 184, Türkçe terc. s. 172; Ebû’l-Ferec, XIII. yüzyılın
ortalarında sübaşı ve maiyetinin ikâmet ettiği bir saraydan bahsetmektedir. Bkz. Abû’lFarac, II, s. 543.
176 V. S. Martin, a.g.e., s. 476.
177 Belâzurî, Fûtûhu’l-Bûldan, Thk. Selahaddin el-Müneccid, Kahire, 1956; Çev.
Mustafa Fayda, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002, s. 222, 223, Türkçe terc.
268, 270; Abû’l-Farac, I, s. 23, 199, II, s. 390, 440, 563, 591; Muhtasarüddüvel, s. 30;
S. Mihail, I, s. 92, 124, 151;166; II, s. 19 vd.; Honingmann, “Malatya”, İA, s. 233; J. H.
Mordtmann, “Kalevziye”, İA, VI, s. 130-131; C. Cahen, “Kalawdhiya”, EI, IV, Leiden,
1978, s. 484; K. Çelebi, Cihânnümâ, s. 195.
174
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
2. Camiler, Mescidler
2.1.Ulu Cami
Müslüman-Türk kültürünün sembolü olarak Selçuklular
döneminde hemen hemen her yerde bir Ulu Cami inşâ edilmiştir.
Bunun en güzel örneklerinden biri de Malatya’daki Ulu Cami’dir.
Selçuklu döneminin bilinen en eski ve en önemli yapısı olan cami,
Malatya surlarının içinde, şehrin doğusuna yakın bir mevkîde,
Şehabiye Medresesi karşında yapılmıştır.178 Cami-i Kebir de
denilen Ulu Cami’nin yapılış tarihiyle ilgili bu zamana kadar
muhtelif tarihlere işaret edilmektedir. Bunlardan en çok, caminin
Sultan I. Alâeddin Keykubâd zamanında 1224 (621) yılında
Ahmed b. Yakub ve Yakub b. Ebubekir el-Malatî tarafından
yaptırıldığı hususunda müşterek bilgiler ortaya konulmuştur.
Caminin sağ tarafındaki kemer ayağında “amele Yakub bin
Ebubekir el-Bennan el-Malatî” yazısı bulunmaktadır. Malatya
evkâf defterindeki “Evkâf-ı Câmi-i Kebîr der bâtın-ı Malatya ki
merhumu’l-mağfurleh Keykâvus bin Keyhüsrev mü’essisdir”
şeklinde geçen kayda göre cami, Keykâvus b. Keyhüsrev
döneminde inşâ edilmiştir.179 Cami, II. İzzeddin Keykâvus
zamanında tamir edildiğine göre I. İzzeddin Keykâvus
döneminde yaptırılmış olmalıdır (1211-1220).180
2.2.Melik Sunullah Camii
Bazı kaynaklarda Karacaköy Cami adıyla geçtiği gibi Âdile
Camii olarak da anılan camiye halk arasında halen Vaiz Ocağı
178 VGMA, D. No: 582/1, s. 69.
179 BOA, TD 156, s. 3; Gülsoy-Taştemir, a.g.e., s. 2, 357; Malatya Ulu Cami ile ilgili
çalışma yapan Y. Keskin, mimarî özellikler ve tarihî belgeleri dikkate alarak caminin
aynı sultan zamanında yapıldığını ifade etmektedir. Bkz. Keskin, “Malatya Ulu
Camii’in Aslî Hali”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi (İstanbul 23-27 Eylül
1991), Bildiriler, C. II, Ankara, 1995, s. 370-371.
180 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 168-172.
175
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
181
182
veya Vaiz Baba denilmektedir. Battalgazi’de sur içinde Ulu
Cami’den belediyeye giden yol üzerinde yer alan bugün Melik
(veya Şeyh) Sunullah Camii ve türbesi adıyla zikredilen eser, bu
adını XIV. yüzyılda Malatya’da etkili olan “Melik Sunullah
183
ailesi”nden almıştır.
Bu eserin hangi döneme ait olduğu
kesinlik kazanmamıştır. Minaresinin mimarî yapısı ve tuğla örgü
bakımından Hötüm Dede ve Ulu Cami minarelerine çok
benzemesinden dolayı caminin inşâsı XIII. yüzyılın ilk yarısına
tarihlendirilmektedir.184
2.3.Hötüm Dede (Hal Fetih) Minaresi
Şehir suru içinde Ulu Cami’nin güneyinde yer alan
minarenin, Selçuklu döneminden kalma önemli eserlerden biri
olduğu aşikârdır. Minarenin, mimarî üslubunun ve tuğla örgü
yapısının Ulu Cami ile aynı tarzda olması hemen hemen yakın
tarihlerde inşâ edildiğini göstermektedir. Böylece minarenin,
XIII. yüzyılın ilk yarısında yapıldığı söylenebilir.185
2.4.Ak Minare Camii
Eski Malatya’da sur dışında Derme deresi kenarında
bulunan Ak Minare Camii, Osmanlı dönemine ait olmasına
rağmen, minaresinin Selçuklular zamanında XIII. yüzyılın ilk
yarısında yapıldığı ileri sürülmektedir.186
181 Bu camide üç kabir bulunmaktadır. Bunlardan biri Selçuklular döneminde Malatya
uc beyi olduğu rivâyet edilen Koca Vaiz’e aittir. Be sebeple camiye Vaiz Ocağı veya
Vaiz Baba da denilmektedir. Diğer kabirlerin ise Seyyid Battal Gazi’nin lalası olduğu
söylenen Tevabil Gazi ile Seyyid Battal Gazi’nin hanımı olduğu söylenen Sitti Zeynep
Hatun’a ait olduğu iddia edilmektedir.
182 Gabriel, Voyages Archeologiques Dans La Turquie Orientale, s. 263; Eskici, a.g.t.,
s. 61.
183 Sunullah ailesi hakkında detaylı bilgiler veren Z. Oral, Ahmet Tevhid’den edindiği
bilgiye ve kendisinden aldığı şecereye dayanarak bu ailenin Danişmendliler
bakiyesinden olup Selçukluların inkirazından sonra 1301-1380 yılları arasında
Malatya’da kısmen müstakil ve kısmen tâbi olarak bir beylik kurmuş olabileceklerini
iddia etmektedir. Bkz. Oral, “Malatya Kitâbeleri ve Tarihi”, s. 434 vd.
184 Eskici, a.g.t., s. 63; Eskici, “Malatya”, s. 264 dn. 11; Ömür Bakırer, Selçuklu Öncesi
ve Selçuklu Dönemi Anadolu Mimarisinde Tuğla Kullanımı, C. I, Ankara, 1981, s. 336337.
185 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 173-174.
186 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 175.
176
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
2.5.Namazgâh (Musalla)
Malatya’daki namazgâh, Ali Baba adıyla maruf olup Yeni
Malatya’dan Eski Malatya’ya inen yolun sağında Meydanbaşı
mahallesinde geniş bir alanın ortasında yer alır. Surların dışında
açık alanda inşâ edilmiş olması, namazgâhın öncelikle yolcuların
ibâdet etmelerine imkân sağlamak için yapılmış olduğunu akla
getirmektedir. Bununla birlikte şehrin nüfusunun artması ve sur
dışına taşması sonucu zaruretten dolayı bir namazgâhın inşâ
edilmiş olabileceği de söylenebilir.187
2.6.Arapgir Ulu Cami
Arapgir ilçesine yaklaşık 10 km. uzaklıktaki eski şehirde
bulunan camiye ait bir kitâbe mevcut değildir. Bu nedenle yapım
tarihi tespit edilemeyen caminin, Selçuklular döneminde külliye
olarak yapıldığı tahmin edilmektedir. Minaresi bulunmayan cami,
günümüzde yıkık vaziyettedir.188
2.7.Zeynel Bey Mescidi
Malatya’da Selçuklu dönemine ait Zeynel Bey mescidi,
bugün hemen hemen tamamı yok olmuş şehrin iç surlarına yakın
bir yerde inşâ edilmiştir. Yapının tarihini veren her hangi bir
kitâbe veya belge yoktur. Türklerin Malatya’ya hâkim oldukları
XII. yüzyıl sonları veya XIII. yüzyıl başlarında acil ibâdet
ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılmış olması muhtemeldir.189
2.8.Seyfeddin Sungur Mahallesi Mescidi
Malatya’da Seyfeddin Sungur mahallesinde bir mescidin
varlığı bilinmektedir. O. Turan tarafından neşr ve tercüme edilen
Selçuklu dönemine ait Takârîru’l-Manâsib (devlet makamlarına
tâyinler) adlı eserde Malatya’da Seyfeddin Sungur Mahallesi
mescidi olarak bir mescidden söz edilmektedir.190
187 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 175-176.
188 H. Karpuz vd., a.g.e., s. 175.
189 Eskici, a.g.t., s 54-56; Eskici, a.g.m., s. 263 dn. 12.
190 O. Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, 2. Baskı, Ankara: TTK,
1988, s. 50, Farsça metin, s. 65, 66.
177
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
2.9.Atabey Mescidi
Mescidin, adını 1249’da üç Selçuklu sultanına atabey tâyin
edilen Celâleddin Karatay’tan almış olabileceği ifade
edilmektedir.191 Osmanlı kayıtlarında da bunu doğrular şekilde
mescidin atabey tarafından inşâ edildiği geçmektedir.192
3. Türbeler:
Malatya’da Selçuklu dönemine ait olduğu bilinen ya da
düşünülen birkaç türbe bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi
Sıddı Zeynep Türbesi adıyla da tanınan Sitti Zeynep Kümbeti olup,
Battalgazi ilçesinde (Eski Malatya) şehir surlarının dışında,
Karahan mahallesinde yer alır. Türbenin, Selçuklular döneminde
yaşayan bir hatuna ait olduğunu söylemek mümkündür.
Malatya’da, Selçuklular devrinde yapıldığı iddia edilen bir
diğer türbe Üç Kardeşler Türbesi’dir. Şehir surlarının içinde,
Hötüm Dede minaresinin yanında bulunan türbenin XIII. yüzyıl
yapılarından olduğu anlaşılmaktadır.193
Eski Malatya’da Grenard’ın yaptığı incelemede Ulu
Cami’nin bir kilometre kadar güneyinde, bir türbe tespit
edilmiştir. Grenard, türbenin üzerinde Keykâvus ismini taşıyan
Zilkâde 610 (1213-1214) tarihli kırık bir kitâbe bulunduğunu
belirtir.194
Surların dışında, Meydanbaşı mahallesinde, eski mezarlığın
içinde yer alan Kanlı Kümbet veya Kanlı Türbe adıyla tanınan
yapının kitâbesi mevcut olmakla birlikte okunamayacak derecede
tahrip olmuştur. Battalgazi ilçesinde bulunan Ali Baba Türbesi
195
Selçuklu yapılarından olup XIII. yüzyılda inşâ edilmiştir.
Malatya’da mezar taşlarının konumları, üzerindeki yazı ve
motiflerden Selçuklular zamanına ait olduğu düşünülen
Kırkkardeşler Şehitliği bulunmaktadır. XIII. yüzyıl Selçuklu
dönemi mezarlığı olduğu anlaşılan şehitlikte, kırk Selçuklu
191 N. Göyünç, “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, VII. Türk Tarih Kongresi, C. II (2529 Eylül 1970), Ankara: TTK, 1973, s. 659.
192 BOA, TD 323, s. 6.
193 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 181.
194 Grenard, a.g.m., s. 551.
195 T. Metin, Selçuklular Döneminde Malatya, s. 182-183.
178
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
şehidinin mezarı bulunmaktadır.196 Bu nedenle mezarlık yerine
şehitlik olarak nitelendirilmiştir. Bugün Battalgazi ilçesinde sur
içinde bulunan şehitlik, Battal Gazi ile birlikte şehit olan kırk
kişiye ait türbe olarak da kabul edilmektedir.197
İ. Malatya’da İlmî Hayat ve İlim Adamları
Selçuklular devrinde Malatya, muhtelif ilim muhitlerinin
oluştuğu ve değişik dinlerden ulemanın var olduğu bir şehir
özelliği göstermektedir. Selçuklular zamanında Malatya’da
kurulmuş olan medreseler, burada ulaşılan eğitim, ilim ve kültür
düzeyini gösterir. Medreseler, eğitim amaçlı ilim tedrisi için
genellikle bir dershâne ve bu dershânenin etrafındaki talebe
odaları şeklinde kurulmuşlardır. Hepsinin ayrı müfredatı olurdu.
İhtisas medreseleri, hizmetlerine göre; Dârü’l-Hadis, Dâru’t-Tıp
ve Dâru’l-Kurra olarak üç grupta toplanmaktadır. Darü’ş-şifalar
dışında Selçuklu medreselerinde verilen eğitimin daha çok dinî
ağırlıklı olduğu düşünülmektedir. Bu dönemde Malatya’da
Şehabiyye-i Kübra ve Şehabiyye-i Sugra medreseleri ile bir de
adı kaynaklarda geçmeyen bir medresenin varlığı bilinmektedir.
Günümüze kadar ulaşan kalıntıları ile Malatya’daki ilmî
hareketin canlı şahitlerinden olan Şehabiyye-i Kübra Medresesi
dönemin büyük üniversitelerinden sayılıyordu. Meşhur âlimler ve
mutasavvıflar burada yüksek ilim dersleri vermişlerdir.
Malatya, Selçuklu şehzâdelerinin eğitim ve tahsil
gördükleri önemli bir şehirdir. Bu uygulama Malatya’nın ilmî
yönden pek çok Anadolu şehrinden ileri safhada olduğunu
göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Zîra şehrin kültürel ve
ilmî yapısı bu belirlemede etkili olmuştur. Sultan I. İzzeddin
Keykâvus, babası Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev tarafından
Malatya’ya melik olarak tayin edildiğinde aynı zamanda burada
eğitime başlamıştır. Malatya’daki şehzâdeliği sırasında,
babasının hocası Malatyalı Şeyh Mecdüddin İshak’tan eğitim
196 Eskici, a.g.t., s. 122-124; Oğuz, a.g.e., s. 193.
197 Göğebakan, a.g.e., s. 165.
179
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
almıştır. Süleymanşah
sultanlardandır.198
da
Malatya’da
eğitim
gören
Malatya’nın doğudan ve güneyden Anadolu’ya açılan
yollar üzerinde bulunması, meşhur âlim ve mutasavvıfların
toplandığı önemli bir ilim ve kültür merkezi olmasını
sağlamıştır. Selçuklular zamanında Malatya’da Müslüman veya
Gayrimüslim çok sayıda ilim adamı yaşamıştır. Bunlardan
bazıları Malatyalı olup bazıları da sonradan şehre gelerek ilmî
faaliyetlerini burada idâme ettirmişlerdir. Bir kısmı şehre
yerleşmiş bir kısmı ise bir süre kalarak şehirden ayrılmıştır.
Özellikle XIII. yüzyılın ilk yarısında Malatya’da şehzâdeler
döneminde ve Sultan I. Alâeddin Keykubâd’ın saltanatı
zamanında ünlü bilginler yetişmiştir.
İlim ve kültür merkezi olan Malatya’ya gelen âlimlerden
biri Muhammed el-Mavsilî’dir. XII. yüzyılın ikinci yarısında
kendisine bir şeyler öğretecek ilim adamları veya kendisi gibi
öğrenci aramak için Irak ve Suriye’yi dolaşmış nihayet
Malatya’ya geldiğinde aradığı ilmî ortamı burada bulmuş ve
buraya yerleşmiştir.199
Malatya’daki ilmî ve fikrî muhit Endülüslü ilim
adamlarının da ilgisini çekmiştir. Endülüslü ünlü mutasavvıf
Muhyiddin İbnû’l-Arabî, 1201 yılında hac görevini ifa etmek için
Endülüs’ten ayrıldı. Önce Mısır’a, oradan Kudüs, Mekke, Hicaz
ve Bağdat’a geldi. Malatya ve Konya gibi Anadolu’nun bazı
şehirleri başta olmak üzere, Doğu’nun çeşitli şehirlerini dolaştı.200
İbnû’l-Arabî, H. 602/1205 ve H. 613-15/1216/18 yıllarında iki
defa Malatya’ya geldi. İbnû’l-Arabî, Malatya’da kaldığı süre
zarfında burada kısa bir eser meydana getirdi.201
198 Selim Kaya, I. Gıyâseddin Keyhüsrev ve II. Süleymanşah Dönemi Selçuklu Tarihi
(1192-1211), Ankara: TTK, 2006, s. 53.
199 Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, s. 247.
200 Ahmet Ateş, “Muhyi-d-din Arabî”, İA, C. VIII, s. 533-539.
201 C. Cahen, The Formation of Turkey The Seljukid Sultanate of Rum: Eleventh to
Fourteenth Century, İng. çev. P. M. Holt, London, 2001, s. 162; T. Metin, “Selçuklular
Devrinde Malatya’da İlmî Hayat ve İlim Adamları”, Selçuklularda Bilim ve Düşünce
4- II. Uluslararası Selçuklu ve Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu Bildiriler, Konya,
2013, s. 563-564.
180
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Selçuklular döneminde Malatya’da yetişen en önemli
bilginlerden biri Muhammed b. Gâzî el-Malatyavî’dir. XII.
yüzyılın ikinci yarısında ve XIII. yüzyılın ilk yarısında yaşadı.
Malatya’da dünyada gelmiş ve yetişmiş ilim adamlarından olan
Mecdüddin İshak, Selçuklu döneminin en meşhur âlim, şeyh ve
kadılarındandır. Büyük mütefekkir Mecdüddin İshak, Malatyalı
Arap bir aileye mensuptur.202 Mecdüddin İshak’ın oğlu
Sadreddin Konevî de babası gibi büyük bir ilim adamıdır. H. 605
(1208/1209) yılında Malatya’da doğdu.203 Malatyalı olduğu için
204
kaynaklarda Sadreddin Malatî adıyla da geçmektedir.
Mecdüddin İshak’ın vesilesiyle Anadolu’ya gelen ilim
adamlarından biri de Cemâleddin el-Vâsıtî’dir. Önemli bir ilim
adamı olan Vâsıtî, bilhassa tıp ve hendese sahasında meşhurdur.
Bir süre Malatya’da hocalık yaptı. Daha sonra Konya’ya giderek
burada uzun yıllar kadılık görevini ifa etti.205
Mevlânâ Şemseddin-i Malatî, Selçuklular zamanında
Konya’da
yaşamış
Malatyalı
âlimdir.
Mevlânâ’nın
muasırlarından olup onun sohbetlerinde bulunmuştur.206 Mevlânâ
Selâhaddin-i Malatî de Şemseddin Malatî gibi Konya’da yaşayan
Malatyalılardandır. Mevlânâ’nın oğlu Veled Çelebi’nin oğlu Ulu
Ârif Çelebi’nin hocalığını yapmıştır.207 Sultan I. İzzeddin
Keykâvus’a takdim edilen Enîsu’l-Kulûb adlı bir eserin müellifi
Burhaneddin Ebû Nâsır b. Mesud b. Muzaffer el-Anevî, I.
İzzeddin Keykâvus’un şehzâdeliği sırasında Malatya kadılık
yapan âlimlerdendir.208
Malatya’da bir müddet bulunan İranlı meşhur âlim ve
filozoflardan biri Şeyh Şihâbeddin Ömer b. Muhammed
202 Cahen, The Formation of Turkey, s. 262.
203 Cahen, The Formation of Turkey, s. 262.
204 T. Metin, “Selçuklular Devrinde Malatya’da İlmî Hayat ve İlim Adamları”, s. 565.
205 Mehmet Yavuz, “Anadolu Selçukluları Devrinin Arapça Yazan Önde Gelen
Müellifleri”, Nüsha (Güz 2003), Sayı 11, s. 10.
206 Eflâkî, Menâkıb, I, 101, 106, 109, 125 vd., II, 602, Türkçe, I, s. 272, 277, 281, 299
vd., II, s. 174.
207 Eflâkî, Menâkıb, I, 228, 355, 359, 489, 562, Türkçe, I, s. 419, 567, 572, 721, II, s.
135.
208 Köprülü, “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları”, Belleten, VII/27
(Temmuz/1943), s. 459-522.
181
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Suhreverdî’dir. Bağdat’tan Konya’ya gelen Sühreverdî, burada
kaldığı zaman zarfında ilim ve irfanıyla saray çevresinde ciddi
tesirlerde bulundu. Bir süre sonra tekrar Bağdat’a dönmek için
yola çıktı. Güzergâhı üzerinde bulunan Malatya’ya gelmiş ve bir
209
müddet burada kalarak yoluna devam etmiştir.
Dönemin büyük âlimlerinden olan Kutbeddin Şirazî (ö.
710/1311), 1282-83 yılında Malatya’ya kadı tâyin edildi ve 128586 yılına kadar bu görevi devam etti. Aynı zamanda müderris olan
Şirazî, Türkiye Selçukluları döneminde üzerinde durulan bilim
210
alanlarından olan astronomi ile ilgilendi.
Ünlü İslâm bilgini filozof-tabip Abdullatif Bağdâdî (ö. 629
/ 1231), uzun yıllar Erzincan’da yaşadı. Ayrıca dönemin önemli
211
ilim merkezlerinden olan Malatya’da da bir süre ikâmet etti.
Selçuklular zamanında yetişmiş Malatyalı âlimlerin diğer
devletlerde kadılık gibi vazifelerde bulundukları bilinmektedir.
Bunlardan Kadı Şemseddin Süleyman (veya Selman) b. İbrahim
b. İsmail el-Malatî (ö. 703/1303-1304) Memlûk coğrafyasında
kadılık yaptığı bilinir.212
Türkiye
Selçuklu
devrinin
önde
gelen
şair
mutasavvıflarından Şeyh Evhâdüddin Hâmid el-Kirmânî (ö.
1238), 1237’de geldiği Malatya’da bir müddet ikâmet etti.213
Şeyh Evhâdüddin Kirmânî’nin en ünlü halifelerinden Zeynüddin
Sadaka (ö. 1262), Şeyh’in Malatya’da ikâmet ettiği sırada onun
hizmetinde bulundu.214 Şeyh Fahreddin Hasan, Şeyh Evhâdüddin
Kirmânî’nin Malatya’daki halifelerindendir. Malatya’da
bulunduğu esnada burada zâviye ve imaret inşâ ettirdi.215
209 T. Metin, “Selçuklular Devrinde Malatya’da İlmî Hayat ve İlim Adamları”, s. 566567.
210 E. Wiedemann, “Kutbeddin Al-Şirazî”, İA, C. VI, s. 1049-1050; Azmi Şerbetçi,
“Kutbüddîn-i Şirazî”, TDVİA, C. 26, Ankara, 2002, s. 487-488; İhsan Fazlıoğlu,
“Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim”, Cogito (2001), S. 29, s. 159160.
211 T. Metin, “Selçuklular Devrinde Malatya’da İlmî Hayat ve İlim Adamları”, s. 567.
212 İbn Tagrıberdi, en-Nücum ez-Zâhire fî Mısr ve’l-Kahire, C. VIII, Kahire, 1929, s.
212.
213 Kirmânî, Menâkıb, s. 269-271; Türkçe terc., s. 292-293.
214 Kirmânî, Menâkıb, Türkçe terc, s. 92.
215 Kirmânî, Menâkıb, s. 83; Türkçe terc., s. 95, 191, 292.
182
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Türk egemenliği sırasında Malatya’da Türk veya
Müslüman âlimlerin yanı sıra Gayrimüslim bilginler de
yetişmiştir. Selçuklular döneminde Malatya’da yaşayan Süryanî
âlimlerden bilinenleri Malatyalı Piskopos İgnace, Malatyalı
Papaz Denis Bar Saliba, Malatyalı Piskopos Zacharie, Süryanî
Mihail ve Ebû’l-Ferec’dir. Bunların en meşhurları günümüzde
eserlerinden istifade edilen Süryanî Mihail ve Ebû’l-Ferec’dir.216
Süryanî Mihail, 1126 yılında Malatya’da doğdu. Babası
papaz olduğundan kendisi de, iki kardeşi ile beraber dinî terbiye
ile yetiştirildi. Meşhur Süryanî manastırına girdi ve buranın
başrahibi oldu. Başarıları neticesinde 1166’da Süryanî patriği
seçildi. 1199 yılında vefat etti, Bar-Sauma manastırına defnedildi.
Mihail’in meşhur eseri Vekainâme, Hz. Adem’den başlayarak
1195 tarihine kadar gelmektedir.217
Ortaçağ Monofizit bilginlerinin en büyüğü ve sonuncusu
olan Gregory Ebû’l-Ferec (Bar Hebraeus), 1225-26 yılında
Malatya’da doğdu. Uzun yıllar Malatya’da yaşadı. 1251’de tâyin
edildiği Halep piskoposluğu görevine 1253’de başladı. Bu
tarihten sonra çeşitli yerlere seyahatlerde bulunan Ebû’l-Ferec,
1286’da vefat etti.
XIII. yüzyılda her alanda inkişaf devrini yaşayan
Malatya’da tıp ilmi de hayli gelişmişti. Müslüman ve
Gayrimüslim çok sayıda meşhur tabip şehirde yaşamaktaydı.
Bunlardan biri Ebû Salim b. Ebi’l-Hasan eş-Şammas el-Hekim elMalatî’dir. Sultan I. İzzeddin Keykâvus zamanında yaptırdığı
Han’a ondan mülhem Hekim Han adı verilmiştir.218
Edesalı İsa, XIII. yüzyılın ilk yarısında Malatya’da yaşamış
meşhur bir tabiptir. Bir süre sonra Malatya’dan ayrılarak
Kilikya’ya gitti ve orada yaşamaya devam etti.219
216 Süryanî Mihail Vekainâmesi, Çev. Hrant D. Andreasyan, I. Kısım, TTK’da
Basılmamış Nüsha, s. II, VIII; Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, s. 212,
213.
217 S. Mihail, I, s. I, II. Çalışmanın “Kaynaklar” kısmında Süryanî Mihail’in eseri ile
ilgili daha geniş bilgiye yer verilmiştir.
218 K. Erdmann, Das Anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts II-III, Berlin,
1976, s. 46, 52, 66; K. Özergin, “Anadolu’da Selçuklu Kervansarayları”, İÜEF Tarih
Dergisi, XV/20 (Mart 1965), s. 151-152.
219 Abû’l-Farac, II, s. 545.
183
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Sultan I. Alâeddin Keykubâd zamanında yaşamış Malatyalı
Süryanî tabip İbn Kerâyâ, sultanın yakın dostlarındandı. Tıp
sahasında iyi bir âlim olmadığı rivâyet edilen İbn Kerâya ilim ve
kültür alanında bilgiliydi.220
Bunlardan başka Kadı İzzeddin el-Urmevî, meşhur
muhaddis Ebû’l-Hasan Ali el-İskenderanî, Şeyh İzzeddin Ebû’lKasım el-Hamevî221, Malatyalı Şeyh İmamüddin222 ve
kaynaklarda adları zikredilmeyen çok sayıda ilim adamı
Malatya’da doğmuş veya buraya sonradan gelerek ilmî
faaliyetlerde bulunmuştur.
SONUÇ
Türklerin kendine özgü Türk kültürünün bir unsuru olarak
oluşturdukları şehirler arasında şüphesiz Malatya da yer
almaktadır. Bilhassa Türk ve İslâm kimliğinin şehre tam
manasıyla hâkim olması Selçuklu döneminin eseridir. Uzun süre
Danişmendli ve sonrasında Selçukluların siyasî ve idarî
merkezlerinden olan Malatya, XII. yüzyıldan itibaren önemli
sosyal, siyasal, iktisadî ve kültürel gelişmelere sahne olmuştur.
Kuzey-güney ve doğu-batı ticaret yollarının buradan geçmesi
şehrin gelişiminde etkili olmuştur.
Türkiye Selçukluları devrinde önemli bir merkez haline
gelen şehir, aynı adla anılmasının yanında asalet ve üstünlük
ifadesi olarak Dâru’r-Rıf’a unvanını aldı. Ticarî konumu
dolayısıyla ekonomik refahın yaşanması kültürel canlılığı da
beraberinde getirdi.
Malatya, Selçuklu şehzâdelerinin ilim ve tahsil gördüğü
fikir merkezlerinden biri olarak dikkat çekmektedir. Kültürel
alanda zamanın en gelişmiş şehirlerinden olan Malatya’da çok
sayıda ilim adamı yetişmiş veya buraya gelmiştir. Gerek
şehzâdelerin eğitimi için gerekse şehrin ilmî ününü işiterek
Malatya’ya gelen âlimler veya şehirde doğup yetişen ilim
220 Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 391-392.
221 M. Bayram, “Selçuklular Zamanında Tokat ve Malatya Yöresinin Fikrî ve Kültürel
Yapısı ve Siyasi Boyutları”, s. 92; Aynı yazar, “Selçuklular Zamanında Malatya’da İlmî
ve Kültürel Faaliyetler ve Siyasi Boyutları”, s. 69.
222 Kirmânî, Menâkıb, s. 158; Türkçe terc., s. 239.
184
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
adamları, isimleri ve eserleri ile Malatya tarihinde unutulmayacak
derin izler bırakmışlardır.
Selçuklu Anadolusunda genel hâkim zihniyeti ve düşünce
yapısını etkileyen şehirlerden biri olan Malatya’da cereyan eden
ilmî ortamı tanımanın Selçuklu ilim ve fikir literatürünü
anlayabilmek ve değerlendirebilmek açısından oldukça
önemlidir. Malatya’nın Türk egemenliğinden sonra ilmî, fikrî ve
kültürel yapının İslâm merkezli teşekkül ettiği önemli bir şehir
olduğu anlaşılmaktadır. Bir Türk şehri olması nedeniyle Malatya
sadece Türklüğün yahud İslâm anlayışının tesirinde kalarak ilim
üretilen fikrî bir yapıya sahip değildi. Selçuklu Malatyasında ilmî
hayatın şekillenmesinde üç temel karakterin etki ve nüfuzunun
olduğu muhakkaktır. Türkmen, Fars ve Arap fikrî teamülünün bu
ilmî oluşumu yoğuran âmil olduğu görülmektedir.
Selçuklular devrinde şehrin genel dokusu Müslüman Türk
toplumun özellikleri ile yeniden şekillenmiştir. Böylece önemli
bir kültür ve ilim merkezi olan Malatya, siyasî ve sosyal
gelişmelerin de merkezi olmuştur. Selçuklular zamanında fizikî
olarak şehrin dokusunu oluşturan mimarî eserler Türk-İslâm
şehrinin özelliğini yansıtmaktadır. Şehrin surları ve diğer yapıları
varlıklarını uzun süre muhafaza etmiştir. Bu dönemde yapılan
cami, mescid, medrese, darüşşifa, han, hamam, çarşı, köprü ve
vakıf eserlerinden pek çoğu Osmanlılar dönemine intikal etmiştir;
bazıları ise günümüzde kullanılmaya devam etmektedir. Bugün
Selçuklulardan itibaren ayakta duran bu yapılar Malatya’nın
zengin bir tarih mirasına sahip olduğunu göstermektedir.
185
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Selçuklular Zamanında Eski Malatya (Battalgazi)
KAYNAKLAR
I. ARŞİV KAYNAKLARI
T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI DEVLET ARŞİVLERİ
BAŞKANLIĞI OSMANLI ARŞİVİ (BOA), TD No. 156, s. 1264.
T.C. CUMHURBAŞKANLIĞI DEVLET ARŞİVLERİ
BAŞKANLIĞI OSMANLI ARŞİVİ (BOA), TD No. 323, s. 1-54.
VGMA, D. No: 582/1, s. 69-70.
VGMA, D. No: 584, s. 287-292.
186
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
II. KAYNAK ESERLER
ABÛ’L-FARAJ
(EBÛ’L-FEREC),
Gregory,
The
Chronography, Süryanîceden İngilizceye Çev. Ernesrt A. Wallis
Budge, Oxford, 1932, Abû’l-Farac Tarihi, C.I-II, Türkçeye çev.
Ömer Riza Doğrul, Ankara: TTK, 1999.
ABÛ’L-FARAJ (EBÛ’L-FEREC), Gregory, Tarihi
Muhtasarü’d-Düvel, Beyrut, 1958; Ebül-Ferec, Tarihi
Muhtasarüddüvel, Çev. Şerafeddin Yaltkaya, İstanbul, 1941.
AHMED B. MAHMUD, Selçuk-nâme, I, Haz. Erdoğan
Merçil, İstanbul, 1977.
AKSARAYÎ, Kerîmüddin Mahmud, Müsâmerüt ül-Ahbâr,
Nşr. Osman Turan, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1999; Çev. Mürsel
Öztürk, Müsâmerütü’l-Ahbâr, Ankara: TTK, 2000.
ANGOLD, Michael, Byzantine Empire (1025-1204), NewYork 1997.
ANONİM SELÇUKNÂME, (Tarih-i Âl-i Selçuk Der
Anatoli, Anadolu Selçukluları Tarihi III), Yay. ve çev. Feridun
Nafiz Uzluk, Ankara, 1952.
ANONİM SÜRYANÎ VEKAYİNÂMESİ (Anonymous
Chronicle), İng. çev. A. S. Tritton, “The First and Second
Crusades from an Anonymous Syriac Chronicle”, JRAS, Londra
1933 (January), I. ve II. Haçlı Seferleri Vakayinamesi, Çev. Vedii
İlmen, İstanbul, 2005.
ATTALIOTAE, Michaelis, Historia, Bonn, 1853.
AZÎMÎ TARİHİ, Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler,
Nşr. ve Çev. Ali Sevim, 2. Baskı, Ankara: TTK, 2006.
İBN BÎBÎ, el-Evâmirü’l-Alâiyye fî’l-Umûri’l-Alâiyye,
Tıpkı Basım, Önsöz ve Fihristi Haz. Adnan Sadık Erzi, Ankara:
TTK, 1956.
İBN BîBî, Selçuknâme, Çev. M. H. Yinanç, Haz. Refet
Yinanç-Ömer Özkan, İstanbul: Kitâbevi, 2007.
BELÂZURÎ, Fûtûhu’l-Bûldan, Thk. Selahaddin elMüneccid, Kahire, 1956; Çev. Mustafa Fayda, Ankara: Kültür
Bakanlığı Yayınları, 2002.
CHALANDON, F., Les Comnene Etudes Sur L’Empire
Byzantin Alexis I Comnene (1081-1118), New York.
187
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
COMNENA, Anna, The Alexiad, İng. çev. Elizabeth A. S.
Dawes, Londra, 1967.
EVLİYA ÇELEBİ, Seyahatnâme, C. IV, Nşr. Ahmed
Cevdet, İstanbul, 1314; E. Çelebi, Seyahâtnâme, Haz. Yücel
Dağlı, Seyit Ali Kahraman, 4. Kitap, İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları, 2001.
FAZLULLAH, Reşidüddin, Câmiu’t-Tevârih II/5,
Selçuklular Tarihi, Nşr. Ahmed Ateş, 2. Baskı, Ankara: TTK,
1999.
HALİL B. ŞAHİN, Zubdetü Keşfi’l-Memâlik, Nşr. Fuad
Sezgin, Frankfurt, 1993.
İBNÛ’L-CEVZÎ, Sıbt, Mir’atü’z-Zamân fî Târîhi’lÂyân’da Selçuklular, Seçme, Tercüme ve Değerlendirme: Ali
Sevim, Ankara: TTK, 2011.
İBNÛ’L-ESİR, el-Kâmil fi’t-Tarih, Thk. Halil Me’mun
Şiha, V, VI, VI, VII, X, XI, XII, Beyrut, 1965-66, Çev. Yunus
Apaydın, Abdullah Köşe, Ahmet Ağırakça, Abdülkerim Özaydın,
İstanbul, 1986-87.
İBNÛ’L-EZRAK (Ahmed b. Yûsuf b. Ali b. El-Ezrak ElFârikî), Târîhu Meyyâfârıkîn ve Âmid, Neşr. Ahmet Savran,
Erzurum, 1987, Meyyâfârıkîn ve Âmid Tarihi (Artuklular Kısmı),
Çev. Ahmet Savran, Erzurum, 1992.
İBN ŞIHNE, ed-Dûrru’l-Muntehab fî Tarih Memleketi
Haleb, Nşr. Yusuf b. Elyan Serkis ed-Dımaşkî, Beyrut, 1909.
EL-ISTAHRÎ, Kitâbu’l-Mesâlik ve’l-Memâlik, Nşr. M. J.
De Goeje, Leyden, 1927.
İBN TAGRIBERDİ, en-Nücum ez-Zâhire fî Mısr ve’lKahire, C. VIII, Kahire, 1929.
KALÂNİSÎ, İbnü’l-, Zeylü Tarihi Dimaşk, Thk. H. F.
Amedroz, Beyrut, 1908.
EL-KÂLKÂŞANDÎ, Subhû’l-‘Aşâ fî Sınâ’ati’l-İnşâ, C. IV,
Kahire: Vezaretü’s-Sekafe, 1963.
KÂTİP ÇELEBİ, Cihânnümâ, Ed. Bülent Özükan, İstanbul:
Boyut Yay., 2008.
KAZVİNÎ, Zekeriya b. Muhammed, Kitâbu Asâru’l-Bilâd
ve’l-Ahbâru’l-İbâd, Nşr. Ferdinand Koştenfeld, Frankfurt, 1994.
188
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
KHONIATES, Niketas, Historia, Nşr. I. Bekker (Nicetae
Choniatae, Historia), Bonn, 1835; Historia (Ioannes ve Manuel
Komnenos Devirleri), Çev. F. Işıltan, Ankara: TTK, 1995.
EL-KİRMÂNî, Ahbâru’d-Dûvel ve Asâru’l-Evvel fî’tTarih, Bağdat, H. 1282 (1865).
LASTIVERTC, Aristakes, History, İng. çev. R. Bedrosian,
New York, 1985.
EL-MAKRİZÎ, Takiyyeddîn Ahmed b. Ali, Kitâbu’s-Sulûk
li Marifetî Duvelu’l-Mulûk, Thk. M. Mustafa Ziyâde-Said
Abdulfettah Aşûr, 4 Cild, 12 Kısım, Kahire, 1934-1958.
MİHAİL, S., Süryanî Mihail Vekainâmesi, trc. Hrant D.
Andreasyan, II. Kısım, TTK’da Basılmamış Nüsha.
MÜNECCİMBAŞI, Câmiu’d-Düvel, Selçuklular Tarihi II,
Anadolu Selçukluları ve Beylikler, Yay. ve çev. Ali Öngül, İzmir:
Akademi, 2001.
NEŞRÎ, Mehmed, Kitâb-ı Cihan-Nümâ, I. Cilt, Yay. F. R.
Unat, M. A. Köymen, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1987.
NİŞÂBÛRÎ, Zâhireddîn, Selçuknâme, Nşr. İsmailhân Afşar
Hamîdü’l-Mülk, Tahran, H. Ş. 1332 (1954).
PSELLOS, Mikhail Psellos’un Khronographia’sı, Çev. Işın
Demirkent, Ankara: TTK, 1992.
SCHILTBERGER, Johannes, Türkler ve Tatarlar Arasında
(1394-1427), Çev. T. Akpınar, 3. Baskı, İstanbul: İletişim Yay.,
1997.
SEVİM, A., “İbnü’l-Kalânisî’nin Zeylü Tarih-i Dımaşk
Adlı Eserinde Selçuklularla İlgili Bilgiler I (H.436-500=1044/451106/7)”, Belgeler Dergisi, XXIX/33(2008).
SKYLITZAE, Ioannes, Historia, Nşr. I. Bekker, Bonn,
1839.
SPARAPET, Simbat, Chronicle, İng. çev. Robert
Bedrosian, Lord Branc, New Jersey 2005.
TEVÂRÎH-İ ÂL-İ SELÇUK, Muhtasar Selçuknâme (Recueil
des Textes Relatifs a l’Histoire Des Seldjoucides), Nşr. M. Th.
Houtsma, Leiden, 1902, Anadolu Selçukî Devleti Tarihi, Anadolu
Selçukîleri Gününde Tarih Bitikleri I (Muhtasar İbn Bîbî), Çev.
M. Nuri Gençosman, Ankara, 1941.
189
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
URFALI MATEOS, Urfalı Mateos Vekayinâmesi (9521136) ve Papaz Grigor Zeyli (1136-1162), Çev. Hrant
Andreasyan, 3. Baskı, Ankara: TTK, 2000.
VARDAN Vardapet, Compilation of History, İng. çev.
Robert Bedrosian, Long Branch, New Jersey 2007, “Türk
Fütühatı Tarihi (889-1269)”, Çev. Hrant D. Andreasyan, Tarih
Semineri Dergisi, III (1937).
YAZICIZÂDE ÂLİ, Tevârîh-i Âli Selçuk (Histoire Des
Seldjoucides D’Asie Mineure), Nşr. M. Th. Houtsma, Leyden,
1902.
III. ARAŞTIRMA ESERLER
AKŞİT, A., “Niğde’nin Selçuklular Devrindeki Nüfusuna
Dair”, A.Ü. Tarih Araştırmaları Dergisi, XXIII/36 (2004), s. 1-5.
ALPTEKİN, C., “Belek b. Behrâm”, TDVİA, C. 5, İstanbul,
1992, s. 402-403.
ALPTEKİN C., “Artuklular”, DGBİT, C. VIII, İstanbul:
Çağ Yayınları, 1989, s. 170-193.
ALPTEKİN Coşkun, “Türkiye Selçukluları”, DGBİT, C.
VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 209-382.
AŞAN, Muhammed Beşir, “Tabanbükü (Şeyh Hasan) Köyü
Mezarlıkları”, Fırat Havzası Yazma Eserler Sempozyumu (5-6
Mayıs 1986), Elazığ, 1987, s. 147-169.
ATEŞ, Ahmet, “Muhyi-d-din Arabî”, İA, C. VIII, s. 533539.
AYKUT, Nezihi, Türkiye Selçuklu Sikkeleri I, İstanbul,
2000.
AYTAÇ, İ., Malatya ve Yöresindeki Türk-İslam Dönemi
Yapıları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya, 1998.
AYTAÇ, İ., “Malatya-Elbistan Kervanyolu Güzergahı ve
Kurttepe Hanı”, VI. Millî Selçuklu Kültür ve medeniyeti Semineri
Bildirileri (16/17 Mayıs 1996), Konya, 1997, s. 35-47.
AYTAÇ, İ., “Selçuklu Döneminde Malatya-Kahta
Kervanyolu ve Kervansarayları”, I. Uluslar arası Selçuklu Kültür
ve Medeniyeti Kongresi, Bildiriler, I. Cilt, Konya, 2001, s. 519527.
190
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
BAKIRER, Ömür, Selçuklu Öncesi ve Selçuklu Dönemi
Anadolu Mimarisinde Tuğla Kullanımı, C. I, Ankara, 1981.
BAŞGELEN, Nezih, Bir Zamanlar Malatya, Arkeoloji ve
Sanat Yayınları, İstanbul, 1998.
BAYKARA, Tuncer, T. Selçukluları Devrinde Konya,
Ankara 1985.
BAYKARA, T., Türkiye Selçuklularının Sosyal ve
Ekonomik Tarihi, İstanbul: IQ, 2004.
BAYKARA T., “Türkiye Selçuklularında Şehir/Kent ve
Şehirliler/Kentliler”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi
Uygarlığı I, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara,
2006.
BAYRAM, Mikail, “Selçuklular Zamanında Malatya’da
İlmî ve Kültürel Faaliyetler ve Siyasi Boyutları”, III. Battal Gazi
ve Malatya Çevresi Halk Kültürü Sempozyumu Tebliğler (19-21
Ekim 1988), İstanbul, 1989, s. 66-74.
BRANT, James, “Journey Through a Part of Armenia and
Asia Minor, in the Year 1835”, Journal of the Royal
Geographical Society of London, 6 (1836), s. 187-223.
CAHEN, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu’da
Türkler, Çev. Yıldız Moran, 3. Baskı, İstanbul: E Yayınları, 1994.
CAHEN, C., “Kalawdhiya”, EI, IV, Leiden, 1978, s. 484.
CAHEN, C., “Türklerin Anadolu’ya İlk Girişi (XI.
Yüzyılın İkinci Yarısı)”, Çev. Yaşar Yücel- Bahaeddin
Yediyıldız, Belleten, LI/201 1987, s. 1375-1431.
CANTAY, Gönül, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı
Darüşşifaları, Ankara: AKM, 1992.
DARKOT, Besim, “Malatya”, İA, VII, İstanbul: MEB,
1997, s. 225-232.
DEMİRKENT, Işın, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I.
Kılıç Arslan, Ankara: TTK, 1996.
DURMUŞ, İ., İskitler, İstanbul: Kaynak Yay., 2007.
DÜZEN, İbrahim, Muhammed b. Gâzî al-Malatyavî ve
Eseri Ravzat al-Ukûl, Doçentlik Tezi, Erzurum, 1978.
ERDMANN, K., Das Anatolische Karavansaray des 13.
Jahrhunderts II-III, Berlin, 1976.
191
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ERKİLETLİOĞLU, Halit, Türkiye Selçuklu Sultanları ve
Sikkeleri, Kayseri, 1996.
ERSAN, Mehmet, Selçuklular Zamanında Anadolu’da
Ermeniler, Ankara: TTK, 2007.
ERSAN, M., Türkiye Selçuklu Devletinin Dağılışı, Ankara:
Birleşik Yayınevi, 2010.
ESKİCİ, B., Eski Malatya’daki Türk-İslam Eserleri,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1993.
FAZLIOĞLU, İhsan, “Selçuklular Döneminde Anadolu’da
Felsefe ve Bilim”, Cogito (2001), S. 29, s. 152-167.
FINDIK, Nurşen Özkul, “Hekimhan”, Anadolu Selçuklu
Dönemi Kervansarayları, Ankara: T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları, 2007.
GABRIEL, Albert, Voyages Archeologiques Dans La
Turquie Orientale, I, Paris, 1940.
GÖDE, Kemal, Eratnalılar (1327-1381), Ankara: TTK,
1994.
GÖĞEBAKAN, Göknur, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası
(1516-1560), Malatya: Malatya Belediyesi Kültür Yayınları,
2002.
GÖYÜNÇ, N., “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, VII.
Türk Tarih Kongresi, C. II (25-29 Eylül 1970), Ankara: TTK,
1973, s. 654-659.
GROUSSET, Rene, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin
Tarihi, Çev. Sosi Dolanoğlu, İstanbul: Aras Yayınları, 2005.
GÜLSOY, Ersin-Mehmet Taştemir, Vakıf ve Mülk Defteri,
Ankara: TTK, 2007.
HONINGMANN, E., “Malatya”, İA, VII, İstanbul: MEB,
1997, s. 232-239.
KAFESOĞLU İbrahim, Sultan Melikşah Devrinde Büyük
Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul, 1953.
KAFESOĞLU, İ., Selçuklu Tarihi, İstanbul, 1972.
KAFESOĞLU, İ., Türk Millî Kültürü, 4. Baskı, İstanbul,
1997.
KANAT, C., “Gazan Han Zamanında Memlûk Devletine
İltica Eden Uyratlar”, Tarih İncelemeleri Dergisi, S. XV, İzmir,
2000, s. 105-120.
192
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
KARPUZ, Haşim vd., Anadolu Selçuklu Eserleri, C. 2,
İstanbul, 2008.
KAŞGARLI, M. A., Kilikya Tâbi Ermeni Baronluğu
Tarihi, Ankara, 1990.
KAYA, Selim I. Gıyâseddin Keyhüsrev ve II. Süleymanşah
Dönemi Selçuklu Tarihi (1192-1211), Ankara: TTK, 2006.
KESİK Muharrem, Türkiye Selçukluları -Makaleler-,
İstanbul, 2015.
KESKİN, Yıldız, “Malatya Ulu Camii’in Aslî Hali”, 9.
Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi (İstanbul 23-27 Eylül
1991), Bildiriler, C. II, Ankara, 1995, s. 365-377.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad, Osmanlı Devletinin Kuruluşu,
Ankara, 1972.
KÖPRÜLÜ, “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli
Kaynakları”, Belleten, VII/27 (Temmuz/1943), s. 459-522.
KÖYMEN, M. Altay, Alp Arslan ve Zamanı, İstanbul,
1972.
KÖYMEN, M. A, “Anadolu’nun Fethi”, Diyanet İşleri
Başkanlığı Dergisi, II (1961), s. 89-122.
KURAT, Akdes Nimet, Çaka Bey, Ankara, 1966.
KURAT, A. Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in
Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri Tarihi, Ankara: TTK,
1972.
LAURENT, J., Byzance Et Les Turcs Seldjoucides Dans
L’Asie Occıdentale, Paris, 1913.
MELIKOFF, Irene, “Dānishmendids”, The Encyclopadedia
of Islam, II, Leyden, 1965, s. 110-111.
MERÇİL, E., Türkiye Selçukluları’nda Meslekler, Ankara:
TTK, 2000.
METİN, Tülay, , Selçuklular Döneminde Malatya, İstanbul,
2013.
METİN, T. “Selçuklular Zamanında Anadolu’da Türk
İskânına Dair Bir İnceleme: Malatya Örneği”, Çankırı Karatekin
Ü. Sosyal Bilimler Ens. Dergisi, 4 (2), s. 137-156.
METİN, T., “Selçuklular Devrinde Malatya’da İlmî Hayat
ve İlim Adamları”, Selçuklularda Bilim ve Düşünce 4- II.
193
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Uluslararası Selçuklu ve Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu
Bildiriler, Konya, 2013.
METİN, T., “Sultanlığı Meşruiyet Kazanmamış Bir
Selçuklu Şehzadesi: Tuğrul Arslan”, USAD, 6 (2017), s. 35-52.
MORDTMANN, J. H., “Kalevziye”, İA, C. VI, s. 130-131.
ORAL, Zeki, “Malatya Kitâbeleri ve Tarihi”, III. Türk
Tarih Kongresi, Ankara: TTK, 1948, s. 434-439.
ÖZAYDIN Abdülkerim, “Danişmendliler”, DGBİT, C.
VIII, İstanbul: Çağ Yayınları, 1989, s. 121-140.
ÖZERGİN, K., “Anadolu’da Selçuklu Kervansarayları”,
İÜEF Tarih Dergisi, XV/20 (Mart 1965), s. 141-170.
RICE, Tamara Talbot, The Seljuks in Asia Minor, London,
1961.
ROUX J. P., Aksak Timur İslamın Kutsal Savaşçısı, Çev.
Ali Rıza Yalt, İstanbul, 1994.
RUNCIMAN, S., Haçlı Seferleri Tarihi, I, Çev. Fikret
Işıltan, 3. Baskı, Ankara: TTK, 1998.
RUNCİMAN, S., Haçlı Seferleri Tarihi, II, Çev. Fikret
Işıltan, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1992.
OCAK, A. Yaşar, Babaîler İsyanı, 2. Baskı, İstanbul:
Dergah Yayınları, 1996.
ONARLI, İsmail, “Şeyh Hasan Ocağı ve Aşireti”, Gazi
Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi
Dergisi, S. 12 (1999), s. 25-50.
SAINT MARTIN, Vivien De, Description Historique et
Geographique de L’Asie Mineure I, Paris, 1852.
SEVİM, Ali, Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah,
Ankara: TTK, 1990.
SEVİM, Ali, Ünlü Selçuklu Komutanları Afşin, Atsız, Artuk
ve Aksungur, Ankara: TTK, 1990.
SEVİM, Ali, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi,
Ankara: TTK, 2000.
SOLMAZ, Sefer, “Dânişmendliler”, Türkler, C. 6, Ankara:
Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 430-451.
SÖZEN, Metin, Anadolu Medreseleri Selçuklular ve
Beylikler Devri, İstanbul, 1972.
194
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
SÜMER, Faruk, Oğuzlar (Türkmenler), 5. Baskı, İstanbul,
1999.
SÜMER, F., “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu
Araştırmaları Dergisi, I (1969).
SÜMER, F., “Ağaç-Eriler”, Belleten (1962), XXVI/103.
SÜMER, F., Yabanlu Pazarı: Selçuklular Devrinde
Milletlerarası Büyük Bir Fuar, İstanbul: TDAV Yayınları, 1985.
ŞERBETÇİ, Azmi, “Kutbüddîn-i Şirazî”, TDVİA, C. 26,
Ankara, 2002, s. 487-488.
TOGAN, Zeki Velidi, Umumî Türk Tarihine Giriş,
İstanbul, 1946.
TOGAN, Z. V., Azerbaycan, ” İA, C. II, İstanbul: MEB,
1979, s. 91-118.
TURAN, Osman, Türkler Anadolu’da, İstanbul: Hareket
yay., 1973.
TURAN, O., Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi
Yayınları, İstanbul, 1998.
TURAN, O., Doğu Anadolu Türk Devletleri Târihi, 4.
Baskı, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1997.
TURAN, O., İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî
Takvimler, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1984.
TURAN, O., “Selçuk Kervansarayları”, Belleten, X/39
(1946).
TURAN, O., Selçuklular Târihi ve Türk İslâm Medeniyeti,
6. Baskı, İstanbul, 1997.
TURAN, O., Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî
Vesikalar, 2. Baskı, Ankara: TTK, 1988.
TURAN, O., “Kılıç Arslan I”, İA, C. VI, İstanbul: MEB,
1977, s. 681-688.
USTA, Aydın, “Artukoğlu Belek Gazi’nin Siyasî
Faaliyetleri”, Prof. Dr. Ramazan Şeşen Armağanı, İstanbul, 2005,
s. 355-367.
UYUMAZ, Emine, Sultan I. Alâeddin Keykubad Devri
Türkiye Selçuklu Devleti Siyasî Tarihi (1220-1237), Ankara:
TTK, 2003.
ÜNAL, O., Horasan’dan Anadolu’ya Türkiye Tarihine
Giriş, Ankara, 1980.
195
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ÜNAL, H. Rahmi, “Doğu Anadolu’da Bilinmeyen Üç
Selçuklu Hanı”, Arkeoloji-Sanat Tarihi Dergisi, II, İzmir, 1983.
VARLIK, Mustafa Çetin, Germiyan-oğulları Tarihi (13001429), Ankara, 1974.
VRYONIS, S., The Decline of Medieval Hellenism in Asia
Minor and The Process of Islamization from the Eleventh through
the Fifteenth Century, California, 1971.
WIEDEMANN, E., “Kutbeddin Al-Şirazî”, İA, C. VI, s.
1049-1051.
YALÇINKAYA, Ekrem, Muhtasar Malatya Tarih ve
Coğrafyası, İstanbul, 1940.
YARNLEY C. J., “Philaretos Armenian Bandit or
Byzantine General?”, Revue des Etudes Armeniennes, IX, Paris
1972, s. 331-353.
YAVUZ, Mehmet, “Anadolu Selçukluları Devrinin Arapça
Yazan Önde Gelen Müellifleri”, Nüsha (Güz 2003), S. 11, s. 720.
YİNANÇ, M. Halil, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I,
İstanbul, 1944.
YİNANÇ, M. H. “Maraş Emirleri”, Türk Tarih Encümeni
Mecmuası, 8/85 (1341), s. 81-100.
YİNANÇ Refet -Mesut Elibüyük, Kanuni Devri Malatya
Tahrir Defteri (1560), Ankara, 1983.
YİNANÇ, M. H., “Dânişmendliler”, İA, C. III, İstanbul:
MEB, 1945, s. 468-479.
YİNANÇ, M. H., Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I,
İstanbul, 1944.
YUVALI, A., “Fırat Havzasının Türk Tarihindeki Yeri”,
Türk Kültürü, XXIV/273 (Ocak 1986), s. 1-10.
YUVALI, A., “Malatya Meyvecilik Gelenekleri Üzerine
Bazı Bilgiler”, II. BGMST (Malatya/19-21 Ekim 1987), İstanbul,
1988, s. 248-253.
196
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
MALATYA’DA TARİHİ BİR KALE: MASÂRA (MİNŞAR)
KALESİ
Doç. Dr. Selim KAYA
Giriş
Mekânlar şahıslara ev sahipliği yaparken olaylara şahitlik
etmiş, tarihe ışık tutmuştur. Tarihin en eski devirlerinden beri can
ve mal güvenliği için korunaklı yerler aranılmış veya
oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda öne çıkan mekânların
başında ilk akla gelen hiç şüphesiz kalelerdir. Malatya tarihi söz
konusu olduğunda bu anlamda incelenilmesi gereken önemli
yerlerden birisi de Masâra (Minşâr) Kalesi’dir.
Türklerin Hunlardan itibaren kullanmaya başladığı,
1
2
“balık” olarak da ifade ettikleri kaleler; daha çok kavşaklarda,
ana yollar üzerinde, geçit ve boğaz özellikli yerlerde, denize
uzanan burun gibi stratejik noktalarda, arazinin tabiî
özelliklerinden de yararlanılarak inşa edilmiştir. Kaleler
yapılırken birkaç yönünün doğal korunaklı olması, kolay ve az
sayıda bir kuvvetle savunulabilmesi, gerektiğinde içeridekilerin
dışarı çıkabilecekleri özel bölümlerin bulunması, uzun süreli
kuşatmalara dayanabilecek ve su ihtiyacını sağlayabilecek
Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü,
skaya@aku.edu.tr
1 Mustafa Kalkan, Orta Asya Türk Devletlerinde Ordu ve Savaş Stratejileri, Kaynak
Yayınları, İzmir 1995, s. 166.
2 Divanü Lügati’t-Türk Dizini, Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara 1996.
197
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
imkânlara sahip olması gibi unsurlar göz önünde
bulundurulmuştur. En önemli bölümü kule veya burçlar olan, dışı
“kale önü”, içi “kale meydanı” olarak tanımlanan ve şehrin
nüvesini teşkil eden kaleler; genellikle ehmedek (iç kale), dış kale
ve şehristan gibi bölümlerden, bazen de sadece iç kaleden
oluşmuştur. Üst idarî ve askeri birimlerin merkezi olan iç kale, en
büyük unvana sahip yöneticinin oturması ve en son savunma yeri
olarak planlanmıştır. Surlarla çevrili iç kalede, yönetici sarayı,
beylerin konutları, darbhâne, hapishâne ve ibadethâne gibi yapılar
3
da yer almıştır.
Masâra (Minşâr) Kalesi, Malatya’nın tarihi önemi ve
coğrafi konumunun da etkisiyle öne çıkmıştır. Bu kale kıymetini
hiç şüphesiz Malatya ile kazanmıştır. Malatya’nın önemini ve
kıymetini anlamamız ölçüsünde Masâra’yı (Minşâr’ı) da
anlamamız kolay olacaktır. Bu sebeple Malatya ile alakalı bazı
hususları ifade etmek kalenin daha iyi değerlendirilmesi için
önem arz etmektedir.
Malatya, eskiçağlardan beri bölgede etkin devletler
tarafından askerî üs olarak kullanılmıştır. Roma döneminde
Perslere karşı çıkılan seferlerin askerî destek merkezi olmuştur.
Ortaçağda da askerî özelliği ile bağlantılı olarak siyasî ve dinî
önemini de devam ettirmiştir. Ortodoksların en önemli
Metropolitlik merkezlerinden biridir. Tarih ve coğrafya
yazarlarının eserlerinde “mühim” ve “büyük” olarak zikrettikleri
bir şehirdir. Nitekim İslam coğrafyacısı İstahrî, X.yüzyılda
Malatya’yı büyük bir şehir olarak tasvir etmiştir. Merâsidü’lIttılâ‘ başlıklı XIII. ve XIV.yüzyıla ait bir coğrafya sözlüğünde
Malatya; “İskender’in yaptırdığı şehirlerden biridir. İçinde,
sahabe tarafından yaptırılmış olan bir cami vardır. Burası, Rum
ülkesinin meşhur şehirlerindendir” şeklinde kaydedilmiştir.
İbnü’l-Adîm ise Müslümanların elinde olan Malatya’nın mâmur
ve büyük bir şehir olduğunu zikretmiştir. Hamdullah Müstevfî,
3 Semavi Eyice, “Kale”, İslâm Ansiklopedisi (TDV), C. XXIV, s.235 vd; G.Kessler,
“Şehirin Tarihi ve Sosyal Fonksiyonu”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Mecmuası, (Türkçe terc. Refii Şükrü), s. 525.
198
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
XIV.yüzyılda Malatya’yı kuvvetli bir kalesi olan güzel bir şehir
4
olarak tanımlamıştır.
Bizans Devleti’nin iki önemli sınır şehrinden biri
konumunda olan Malatya, Halife I.Muaviye’nin (661-680) de 653
yılında çıktığı ve Kapadokya'ya kadar ilerlediği seferin hareket
merkezidir. Askerî yolların birleştiği bir noktada bulunması
sebebiyle Malatya, Emevîler döneminde Müslüman Arapların
hudut bölgesindeki en önemli askerî üslerinden biri, hatta
Anadolu seferlerinin başladığı ilk üs olmuştur. Emeviler
döneminde askerî düşüncelerle özel olarak tahkim edilen “Sugûr”
bölgesinden Sugûrü’l-Cezîriyye’nin merkezi olan Malatya, bu
önemini ve statüsünü sonraki yıllarda da devam ettirmiş,
5
Abbasiler devrinde de “Avasım” bölgesinin merkezi olmuştur.
Bizans İmparatoru V.Konstantinos (741-775) doğu seferine
çıktığı 750 yılı sonları 751 yılı başlarında Malatya'yı kuşatmış,
şehir halkı ona karşı direnerek savaşmış, ancak başarılı
olamamıştır. V.Konstantinos cami ve mescidlerden başka
6
hükümet konağını ve şehri yıktırmıştır.
Abbâsî ordusunun Bâbek İsyanı ile meşgul olmasını fırsat
bilen Bizans İmparatoru Theophilos (829-842) Zibatra'ya (Doğanşehir) saldırarak 838 yılında katliam yapmış, şehri tahrip
ettikten sonra da Malatya'yı kuşatmıştır. Bunun üzerine Abbasi
Halifesi Mu'tasım (833-841) büyük bir ordu ile hareket geçmiş,
kendisi Tarsus üzerinden Anadolu'ya girerken komutanlarından
Haydar b. Kâvûs Afşin Bey (ö.841) de, on bin kişilik bir Türk
kuvvetinin başında Malatya üzerinden Bizans topraklarına
4 H.İbrahim Gök, “XIII ve XIV. Yüzyıla Ait Bir Coğrafya Sözlüğü: Merâsidü’l-Ittılâ
ve Anadolu’ya Dair Kayıtları”, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Ocak
2014, Cilt IV, Sayı: 1, s. 158; Göknur Göğebakan, “Malatya”, İslam Ansiklopedisi
(TDV), İstanbul 2003, C.XXVII, s. 471.
5 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi el-Kamil fi't-Tarih Tercümesi, (Türkçe terc. Ahmet
Ağırakça), Bahar Yayınları, İstanbul 1991, C. III, s. 142; M. Halil Yinanç, Türkiye
Tarihi Selçuklular Devri I Anadolu'nun Fethi, İstanbul 1944, s. 19 vd.; Hakkı Dursun
Yıldız, “Avâsım”, İslam Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 1991, C.IV, s. 111-112; Şahin
Uçar, Anadolu’da İslam Bizans Mücadelesi, İşaret Yayınları, İstanbul 1990, s. 59, 61,
81, 125; Göknur Akçadağ, “Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi Süreçleri”, Akra Kültür
Sanat ve Edebiyat Dergisi, 2016, 9, s. 188.
6 El-Belâzurî, Fütûhü'l-Buldan, (Türkçe terc. Mustafa Fayda), Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayını, Ankara 1987, s. 264 vd.; Halife b. Hayyat, Tarihu Halife b. Hayyat,
(Türkçe terc. Abdulhalık Bakır), Ankara 2001, s. 493.
199
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
7
girmiştir. Halife Müstaîn (862-866) devrinde, Malatya’da
“emîrlik” görevini Ömer b. Ubeydullah isimli bir komutan
yapmıştır. Bizans İmparatoru I.Romanos (920-944) döneminde
Doğu Domestikosu loannes Kurkuas kumandasındaki Bizans
8
ordusu Fırat'a kadar ilerlemiş ve 934'te Malatya'yı zaptetmiştir.
Ermeni Philaretos Brachamios, 1083 yılı civarında Bizans
imparatorluğunun zaafından istifade ile Malatya ve çevresini ele
geçirerek özerk bir devlet kurmuştur.
Dânişmendli hanedanının kurucusu ve ilk hükümdarı olan
Danişmend Gazi, fetih menkıbelerinden oluşan ve bir roman
mahiyeti arzeden Dânişmendname'de, Malatya Emîri Ömer'in
torunu olarak tanıtılmış ve Battal Gazi'nin torunu Sultan Turasan
9
ile arkadaşlık ettiği ifade edilmiştir. Malatya, Dânişmendliler ve
Selçuklular arasında sık sık hâkimiyet mücadelelerine sahne
olmuştur.
Dânişmendliler ve Selçuklular döneminde Malatya önemli
bir ilim ve kültür şehri özelliği kazanmış, çok sayıda âlim ve
10
mutasavvıf huzur ve güven hissedilen Malatya’ya gelmiştir.
Mesela Fütüvvet teşkilâtının Anadolu’da yayılmasında etkili olan
Mecdüddin İshâk (ö.1221), Vahdet-i Vücûd öğretisi ile tasavvufa
farklı bir boyut kazandıran Muhyiddin İbnü’l-Arabî (ö.1249),
Vahdet-i vücûd düşüncesinin Muhyiddin İbnü’l-Arabî’den
sonraki en önemli temsilcisi Sadreddin Konevî (ö.1274), Mevlânâ
Celâleddin-i Rûmî'nin babası Bahâeddin Veled (ö.1231),
Evhadüddin-i Kirmânî (ö.1238) gibi pek çok ilim ve fikir adamı
Malatya'da bir müddet yaşamıştır.
Selçuklular zamanında Anadolu şehirlerinin her birine
ortaçağ geleneğine uygun olarak birer unvan verilmiştir. Malatya
7 Casim Avcı, “Mu'tasım-Billah”, İslam Ansiklopedisi (TDV), C. XXXI, s. 381; Hakkı
Dursun Yıldız, “Afşin, Haydar b. Kâvûs” İslam Ansiklopedisi (TDV), C.I, s. 441.
8 Işın Demirkent, “Bizans” İslam Ansiklopedisi (TDV), C. VI, s. 236
9 Abdülkerim Özaydın, “Danişmend Gazi”, İslam Ansiklopedisi (TDV), C. VIII, s.
467.
10 el-Ömerî, Şihabeddin b. Fazlullah, Mesâlikü’l-Ebsâr, (Çeviri ve Notlar D.Ahsen
Batur), Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, Selenge Yayınları, İstanbul
2014, s. 316, 333; Göknur Akçadağ, “Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi Süreçleri”,
Akra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, 2016, 9, s. 193.
200
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
da bir "üstünlük ve asalet şehri" anlamında “dârü’r-rif’â” olarak
lakaplanmış, böylece diğer şehirler içindeki müstesna yeri de
11
vurgulanmıştır.
Selçuklular döneminde bazı kentler yönetim merkezi işlevi
üstlenmiştir. Bunlardan biri de Malatya’dır. Nitekim Selçuklu
vekâyî-nameleri incelendiğinde Malatya şehrinin bazı
zamanlarda siyasi açıdan sultana tâbi meliklik merkezi, bazı
zamanlarda da özerk ya da muhtar bir yönetim sistemine sahip
12
Selçuklu idari birimlerinden biri olmuştur. Denilebilir ki
Türkiye Selçuklularının önemli büyük şehirlerinden biri de
Malatya’dır. Malatya’nın bu özelliği şehrin her zaman siyasi,
idari, askeri, iktisadi olarak tercih edilmesine ve revaç görmesine
de sebep olmuştur. Muhtemelen ortaçağda Malatya, başta kuzey
Suriye olmak üzere Ortadoğu bölgesine hâkim olmanın ön şartı
ya da en önemli adımı olarak algılanmıştır.
Türkiye Selçuklu şehzadelerinden II. Kılıç Arslan oğlu
Muizzüddin Kayserşah ile I.Gıyaseddin Keyhüsrev oğlu İzzeddin
Keykâvus Malatya Meliki olarak görev yapmıştır. Sultan
I.Alâeddin Keykubad 1227’de Eyyubi hükümdarı Melikül
Eşref’in kızkardeşi ile Malatya’da evlenmiş, halifenin elçilerini
burada ağırlamıştır. Kösedağ savaşı sonrası Moğolların
yönetimde etkili olduğu şehir 50 yıl kadar İlhanlı valilerince
yönetilmiştir. Moğol işgalinin sebebi de Malatya’nın stratejik
11 İbn Bîbî, el-Evamirü’l-Alaiye fil Umuri’l-Alaiye (Selçuk Nâme), Türkçe terc. Mürsel
Öztürk, Ankara 1996, C.I, s. 292; İbrahim Cevriye Artuk, "Ortaçağda Bazı Anadolu
Şehirlerine Verilmiş Olan Ünvanlar", Türk Kültürü Araştırmaları, H.Z.Koşay'ın
Hatırasına Armağan, XXIV/2, Ankara 1986, s. 65; Akçadağ, a.g.m, s.188; Mehmet
İpşirli, “Anadolu”, İslam Ansiklopedisi TDV, C.III, İstanbul 1991, s.123.
12 İbn Bîbî, el-Evamirü’l-Alaiye fil Umuri’l-Alaiye (Selçuk Nâme), Türkçe terc. Mürsel
Öztürk, I-II, Ankara 1996. Tülay Metin, “Sultanlığı Meşruiyet Kazanmamış Bir
Selçuklu Şehzadesi: Tuğrul Arslan”, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları
Dergisi (USAD), 2017, s. 37-48; Koray Özcan, Zekiye Yenen, “Anadolu-Türk Kent
Tarihine Katkı: Anadolu Selçuklu Kenti (XII. Yüzyılın Başından XIII. Yüzyılın Sonuna
Dek)”, MEGARON, C.V, 2010, S.2, s.59; Ansiklopedik bir eser olan Mesâlikü’lEbsâr’ın müellifi, tarih ve coğrafya âlimi el-Ömerî (Şihabeddin b. Fazlullah)’nin
Türkiye Selçuklularının atası Kutalmış Bey’i anlatırken “bu Kutalmış denilen şahıs,
Konya, Aksaray ve Malatya Selçuklu sultanlarının atasıdır” diyerek Malatya’yı
Konya’dan ayrı bir merkez gibi zikretmiş olması bu konuya iyi bir örnek oluşturur. Bkz:
el-Ömerî (Şihabeddin b. Fazlullah), Mesâlikü’l-Ebsâr, (Çeviri ve Notlar D.Ahsen
Batur), Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, Selenge Yayınları, İstanbul
2014, s. 215.
201
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
değerinden kaynaklanmıştır. Malatya, Abaka Han tarafından
II.Mesud’a verilmiş, 1315 yılında şehre Memlukler hakim
olmuştur. Memluk Sultanı el-Melikü’n-Nasır Muhammed b.
Kalavun şehri yedi bölgeden oluşan bir sınır eyaleti haline
getirmiştir. Bu sırada şehrin etrafında yedi kale vardır.
kalelerden biri de Masâra (Minşâr) Kalesi’dir.
13
Bu
Masâra (Minşâr) Kalesi
Anadolu’da askerî ve siyasî şartlarına dayalı olarak;
Malatya gibi stratejik bağlantı-geçiş noktasında yer alan
şehirlerin yakınında, sarp ve erişilmesi güç kayalıklar üzerine inşa
edilmiş kale kentler niteliğindeki yerleşim merkezlerinden biri
de, mazisi Selçuklu öncesine uzanan Masâra (Minşâr) Kalesidir.
Bazı tarih ve coğrafya yazarlarının Malatya’yı “kuvvetli bir
kalesi olan güzel bir şehir” olarak tasvir ederken zikrettikleri
ancak ismini belirtmedikleri kalenin, olayların akış seyri dikkate
alındığında Minşâr Kalesi olabileceği kanaatindeyiz.
Minşâr Kalesi tarihi süreç içinde birçok muhasara ve
muharebeye konu olmasının yanında XI-XIII.yüzyılda bazı
devlet adamlarının yönetim merkezi, hanedan mensubu bazı
saltanat adaylarının da cezalandırılma yeri olmuştur. Dânişmenli
Yunus Bey ve hapis hayatı sonrası Türkiye Selçuklu sultanı olan
Alâeddin Keykubad bu konuda en önde gelen isimlerdir. Minşâr
Kalesi’nin içinde ve çevresinde yaşanan olaylar hiç şüphesiz
Malatya şehrini de, diğer şehirleri de, Anadolu’yu da, Türk
tarihini de etkilemiştir. Çünkü bu kale, özellikle XI-XIII. yüzyılda
Malatya’nın en önemli kalelerinden biridir. Belki de bu sebeple
Urfalı Mateos, Kilikya Ermeni hâkimi Filarotes (Philarotes)
Brachamius’un en kuvvetli döneminin Minşâr’a gelip
yerleştikten sonra olduğunu kaydetmiştir.
14
13 Göğebakan, “Malatya”, s. 470.
14 Urfalı Mateos, Urfalı Mateos Vekayi-Namesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli
(1136-1162), Türkçe terc. Hrant D.Andreasyan, Notlar: Edouard Dulaurer, M.Halil
Yinanç, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2000, s. 147.
202
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Minşâr; Arapça “bıçkı (bıçku), dest-erre (el bıçkısı),
15
destere" anlamındadır. Merâsidü’l-Ittılâ başlıklı XIII. ve
XIV.yüzyıla ait bir sözlükte de; “testere”, “marangoz testeresi”
16
şeklinde tanımlanmıştır. Mehmed Memdûh Paşa’nın Dîvân-ı
Eş‘âr’ında bu anlamı teyit edilerek “minşâra ser verir” şeklinde
kullanılmıştır.
Kalenin adı farklı şekillerde yazılmış ve telaffuz edilmiştir.
Kale için Masâra’dan başka Minşâr, Menşar, Mışar, Muşar gibi
isimler de kullanılmıştır. Urfalı Mateos Vekayi-Namesi’nin
17
18
çevirisinde Mışar, Abu’l Farac Tarihi’nin çevirisinde Masâra,
Tarihu Muhtasari’d-Düvel çevirisinde
19
Menşar, el-Evâmirü’l
20
Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name) çevirisinde Menşar,
21
Müsâmeretü’l-Ahbâr çevirisinde Minşâr, Anonim Selçuknâme
22
çevirisinde Minşâr olarak yazılmıştır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı
Mintaş olarak zikretmiştir.
23
Faruk Sümer Minşâr kalesi için
24
“ünlü” sıfatını kullanmıştır. Kalenin adı olarak pek çok kaynak
ve araştırmada Minşâr zikredilmiştir. Biz de Masâra’dan daha çok
Minşâr adını tercih ediyoruz.
15 Serdar Mutçalı, el-Mu'cemü'l-Arabiyyü'l-Hadîs, Dağarcık Yayın, İstanbul 2013, s.
909; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara
2011, s. 757; Besim Atalay, et-Tuhfetu'z-Zekiyye fi'I-Lugati't-Türkiyye, İstanbul 1945.
16 H.İbrahim Gök, “XIII ve XIV. Yüzyıla Ait Bir Coğrafya Sözlüğü: Merâsidü’l-Ittılâ‘
ve Anadolu’ya Dair Kayıtları”, Ocak 2014, Cilt IV, Sayı: 1, s. 158.
17 Urfalı Mateos, Vekayi-Name, s.147, 282.
18 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abu’l-Farac Tarihi, C. II, (Türkçe terc. Ö.Rıza Doğrul),
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1999, s. 491.
19 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Tarihu Muhtasari’d-Düvel, Türkçe terc. Şerafeddin
Yaltkaya, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2011, s. 30.
20 İbn Bîbî, el-Evâmirü’l Ala’iye fi’l-Umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name), Türkçe terc.
Mürsel Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara C.I, s.160.
21 Aksarayi Kerimüddin Mahmud, Müsâmeretü’l-Ahbâr, Türkçe terc. Mürsel Öztürk,
Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2000, s. 25.
22 Anonim Selçuknâme-Tarih-i Âl-i Selçuk, (Çev. Halil İbrahim Gök-Fahrettin
Coşkuner), Atıf Yayınları, Ankara 2014, s. 103.
23 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara
1988, s. 163.
24 Faruk Sümer, “Ağaçeriler”, İslam Ansiklopedisi (TDV), C. I, s. 461.
203
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Masâra (Minşâr) Kalesi’nin Yeri
Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Minşâr Kalesi’nin yerini iki faklı
mekânmış gibi Malatya civarındaki Mukaddes Dağ’da bulunan
Mar Ahron Manastırı’nın altındaki kale
25
ve “Briha Dağındaki
26
kale” olarak zikretmiştir. Mukaddes Dağ ile Briha Dağ
muhtemelen aynı olabilir. Masâra (Minşâr) Kalesi’nin yeri için
Merâsidü’l-Ittılâ‘ başlıklı XIII. ve XIV.yüzyıla ait bir coğrafya
sözlüğünde ise Fırat ırmağına yakın bir kale olarak
27
belirtilmiştir.
28
Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Yassıçimen Savaşı’ndan sonra
Selçukluların hizmetine giren Harezm beylerinden Kayır Han’ın
hapsedilmesi ve ölümü sonrası kendi hayatlarından endişe eden
Harezimlilerin Malatya’ya geldikten ve Subaşı Seyfüddevle’yi
esir aldıktan sonra yaya olarak Fırat’ı geçtiklerini ve Masâra
Kalesi’ne gittiklerini kaydetmiştir. Bu bilgiye istinaden Masâra
(Minşâr) Kalesi’nin Fırat’ın doğusunda olduğu düşünülebilir.
Edouard Dulaurer, Urfalı Mateos’un çevirisine eklediği
29
notda “bence, “Mışar”, başka bir yerde “Masr” olarak yazılı
olan şehir ile Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî’nin “Masâra’' ve
Ptoleme’nin, küçük Ermenistan’ın bir şehri diye zikrettiği
“Masâra’' veya “Masora’' ile aynıdır. Bu ad, Malatya’nın sekiz
mil cenub-i şarkisinde Samsat yolunun üzerinde bulunan Misere
adlı köyü hatırlatmaktadır” demiştir.
30
Ahmed b. Mahmud’un Selçuk-Name’sinin çevirisinde
Minşâr (Masâra) Fırat kenarında kale olarak kaydedilmiştir.
31
Kinnamos’un Historia’sının çevirisinde Işın Demirkent kalenin
yerini Mut ilçesinin 11 km Kuzeydoğusunda ve Mavga
25 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abû’l-Farac Tarihi, C.II, s. 491.
26 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abû’l-Farac Tarihi, C.II, s. 505.
27 Gök, a.g.m, s. 158.
28 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abu’l-Farac Tarihi, C. II, s. 537.
29 Urfalı Mateos, Vekayi-Name, s.147, n.91.
30 Ahmed b. Mahmud, Selçuk-Name II, haz. Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel
Eser, İstanbul 1977, s. 151.
31 Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176), Türkçe terc Işın Demirkent, TTK
Ankara 2001, s. 128.
204
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Kalesi’nin 3 km güneybatısındaki bir yerleşim merkezi olan
Yıldız köyü olarak vermiştir.
Minşâr
Kalesi’nin
yerini
Bilge
Umar
32
"Malatya
33
dolaylarında çok eski bir köy" olarak, Tülay Metin ise Elazığ’a
bağlı Baskil ilçesinin Aydınlar bucağı olarak belirtmiştir. Bünyad
Dinç ise kalenin yerinin; Eğribük dolaylarındaki Baraj Gölü’nün
doğu yakasındaki Işıklar Köyü’nün alt tarafında Mar Akron
Manastırı’ndan bugüne dek kalmış kalıntı izlerinin hemen altında
baraj kenarında olduğunu belirtmiş ve bu fikrine delil olarak
burada kalenin sağlam kalan duvarlarının ve sarnıçlarının
görüldüğünü ifade etmiştir.
34
Mevlüt Oğuz,
35
Minşâr’ın yerini
36
Eğribük, Ahmet Şentürk ve Mehmet Gülseren ise Abdulvahap
Gazi Türbesi’nin alt tarafında Fırat kıyısında bir kale olarak
belirtmişlerdir.
Orhan Tuğrulca’ya göre Minşâr Kalesi, Fırat vadisinin çok
önemli bir noktasında içe doğru bir burun şeklinde sarp bir
bölgede yer almıştır. Fırat vadisinin hem yukarı tarafını hem de
aşağı akış yönünü görebilecek stratejik bir bölgede inşa
edilmiştir. Kale sırtını bugün Abdulvahap Dağı dediğimiz Ebü’lFerec İbnü’l-İbrî’nin ise “Mukaddes Dağ” olarak adlandırdığı
dağa dayamıştır. Kalenin kalıntılarının hâlâ sağlam olması
oldukça güvenli bir kale olduğunu düşündürmektedir. Zira
kalenin aşağısı Fırat Nehri ile yukarısı Abdulvahap Dağı ve
uzantısı olan dağ ile korunurken, diğer açıkta kalan taraflarının
bir kısmı doğal kayalıklar ve kalın taş duvarlar ile kapatılmıştır.
Kale kapısının olduğu girişin hemen sağ tarafında su sarnıçları,
kapının kuzey doğu istikametinde, sarp kayaların ortasında arka
tarafı toprağa dayalı zindan bulunmaktadır. Minşâr Kalesi,
Eskimalatya’nın yaklaşık 35 km kuzeydoğusunda bulunan
32 Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1993, s. 551.
33 Tülay Metin, Türkiye Selçukluları Devrinde Malatya, Gazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Ankara 2010, s. 138.
34 Orhan Tuğrulca, Malatya Siyasî Tarihi, Kilim Yayınları, Malatya 2006, s. 44.
35 Mevlüt Oğuz, Malatya Tarihi, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayını,
İstanbul 1985.
36 Ahmet Şentürk-Mehmet Gülseren, Malatya’nın Kültürel Yapısı, Sezer Ofset,
Malatya 1995.
205
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Abdulvahap dağının
kuzey alt
bölgesinde
barajın sıfır
37
noktasındadır. Kale köyü de bu baraj sularının altında kalmıştır.
Minşâr’ın yeri ile alakalı olarak kalenin önemli bir merkez
olduğu bir dönemde Malatya’da yaşamış olan Süryani tarihçi
Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî’nin verdiği bilgilerin dikkate alınmasının
doğru bir yaklaşım olacağı kanaatindeyiz.
Masâra (Minşâr) Kalesi’nde Neler Oldu
Bizans İmparatoru IV.Romanos Diogenes (1068-1071)
tarafından Kilikya ve doğusuna yönetici tayin edilmiş olan din ve
adetçe bir Romalı, baba ve anne tarafından da bir Ermeni olan
Filaretos (Philaretos) Brachamius Maraş ve çevresinde birçok
38
yeri ele geçirdikten sonra Minşâr’a gelip yerleşmiştir.
Türkiye Selçuklu Sultanı I.Kılıç Arslan da Malatya’yı ele
geçirmek için şehri kuşatmış, ama Birinci Haçlı seferi sebebiyle
kuşatmadan vazgeçmek zorunda kalmıştır. Daha sonra Malatya,
Dânişmendli Gümüştekin Gazi tarafından Filaretos'un komutanı
Gabriel'den alınmıştır (1102). Gümüştekin Gazi’nin ölümü
(1104) sonrası I.Kılıç Arslan 2 Eylül 1105’te Malatya’yı ele
geçirmiştir. I.Kılıç Arslan'ın 1107’de ölümü sonrası oğullarından
Tuğrul Arslan Malatya’da sultan ilan edilmiştir. Ancak Malatya
kısa bir süre sonra I.Kılıç Arslan’ın diğer oğlu Melikşah
(Şahinşah)'ın idaresi altına girmiştir. Tuğrul Arslan'ın yaşı çok
küçük olduğundan annesi Ayşe Hatun, Emîr İlarslan ile evlenerek
onu oğluna atabeg tayin etmiştir. Ancak kısa bir süre sonra
İlarslan'ı hapsettiren Ayşe Hatun, akıllı ve cesaretli davranışlarını
takdir ettiği Artuklu beyi Belek Gazi’den (Belek b. Behrâm’dan)
oğlu Tuğrul Arslan'ın atabegi olmasını istemiştir. Ayşe Hatun'un
teklifini kabul eden ve onunla evlenerek Tuğrul Arslan'a atabeg
olan Belek, Malatya ve çevresini beyliğine katarak topraklarını
genişletmiştir.
39
37 Orhan Tuğrulca, “Muşar Kalesi”, http://malatyahaber.com/haber/musar-kalesi/
38 Urfalı Mateos, Vekayi-Namesi, s.147; Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abu’l Farac Tarihi,
C.I, s. 331.
39 Anonim Tarih-i Al-i Selçuk, (nşr. F. N. Uzluk) Ankara 1952, s. 24 vd.; Akçadağ,
“Malatya Şehir Adı…”, s. 402-403.
206
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Malatya üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Emir Gazi,
vaktiyle babası Gümüştekin Gazi tarafından Dânişmendli
hâkimiyetine alınan ancak daha sonra Türkiye Selçuklu Sultanı
I.Kılıç Arslan'ın eline geçen Malatya’ya yeniden hâkim olmak
istemiştir. Ancak Haçlılar karşısında kazandığı başarılarla
temayüz eden Artuklu beyi Belek Gazi’den çekindiği için onun
vefatına kadar şehir üzerinde herhangi bir girişimde
bulunamamıştır. Belek Gazi’nin 1124’de şehit düşmesi sonrası
çocuğu olmadığı için ülkesi Artukoğulları arasında paylaşılmıştır.
Malatya sultanı Tuğrul Arslan da Belek Gazi’nin üvey oğlu
olması hasebiyle bu mirasta hakkı olduğunu düşünerek Minşâr ve
Gerger’i almış ve bölgedeki hâkimiyet mücadelelerine
katılmıştır. Bu mücadeleyi fırsata çevirmek isteyen Dânişmendli
Emir Gazi 13 Haziran 1124 tarihinde oğlu Muhammed’i de
yanına alarak Malatya’yı muhasara etmiştir. Melik Arab’ın
Dânişmendli topraklarına saldırması nedeniyle kuşatmayı oğlu
Muhammed’e devrederek ayrılmıştır. Muhammed altı ay
muhasarayı başarılı bir şekilde sürdürmüştür. Ancak bu süreçte
Ayşe Hatun ve Tuğrul Arslan halka büyük sıkıntılar çektirmiştir.
Şehirde baş gösteren kıtlık ve açlığın da etkisiyle muhasaraya
daha fazla dayanamayacağını anlayan Ayşe Hatun ve Tuğrul
Arslan Haçlılardan yardım istemiştir. Ancak Halep
muhasarasında olan Haçlılar yardıma gelmemiştir. Ayşe Hatun ve
oğlu Tuğrul Arslan tüm ümitlerini kaybetmiş ve 10 Aralık 1124
Çarşamba günü Malatya’dan çıkarak yakında bulunan Minşâr
kalesine çekilmiştir.
40
40 Urfalı Mateos, Vekayi-Name, s. 282; Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abû’l-Farac, C.II,
s.358; A.S.Tritton, H.A.R.Gibb, “The First and Second Crusades from an Anonymous
Syriac Chronicle”, JRASGBI, Cambridge University Press, 1933, 89-90; Sefer Solmaz,
Danişmendliler Devleti ve Kültürel Mirasları, Basılmamıs Doktora Tezi, Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2001, s.124-125; Abdülkerim Özaydın,
“Danişmendliler”, DGBİT, Çağ yay., İstanbul 1992, C.VIII, s.130; Osman Turan,
Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi yay., İstanbul 1993, s.168; Claude Cahen,
Anadolu’da Türkler, Türkçe terc. Yıldız Moran, İstanbul 1994, s. 106; Tülay Metin,
“Sultanlığı Meşruiyet Kazanmamış Bir Selçuklu Şehzadesi: Tuğrul Arslan”, USAD,
Bahar 2017; (6), s. 46-47; Mevlüt “Günler, Türkiye Selçuklu Devleti’ndeki Saltanat
Mücadelelerinde Çukurova Ermenilerinin Rolü”, KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k
Arastırmalar Dergı̇ si, 16 (26), 2014 s. 65; Muharrem Kesik, “Emîr (Melik) Gazi (11041134)”, Avrasya İncelemeleri Dergisi (AVİD), III/2 (2014), s. 164-165.
207
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Emir Gazi Malatya’yı teslim aldıktan sonra halka çok iyi
davranmıştır. Halka tohumluk buğday ve büyük baş hayvan
dağıtmıştır. Şehre yönelik imar faaliyetlerinde bulunmuştur.
Sultan I.Kılıç Arslan’ın 1106 yılında Dânişmendli
Gümüştekin’den aldığı Malatya, on sekiz yıl sonra 1124 yılında
tekrar Dânişmendlilerin eline geçmiştir. Emîr Gazi oğlu
Muhammed’i Malatya’ya yönetici tayin etmiştir. Muhammed’in
oğlu olan torunu Yunus’u da Minşâr’ı ele geçirmesi için
görevlendirmiştir. Malatya’yı ele geçirmesi sonrası Artuklular ile
ilişkileri bozulan Emîr Gazi, Harput (Hısn-ı Ziyâd)’ı alamayınca
yağmalamış, ele geçirdiği malları ve esirleri Malatya’ya
taşımıştır. Emîr Gazi bölgeye ikinci defa yağma akını düzenlemiş
41
ve müstahkem bir kale olan Minşâr’ı da ele geçirmiştir.
Türkiye Selçuklu Sultanı I.Mesud, Konya’yı kuşatmakta
olan Melik Arab’ı yenilgiye uğratmıştır. Melik Arab, Kilikya
Ermeni hakimi I.Toros’un sağladığı yardımcı kuvvetlerle
mücadelesine devam etmiştir. 1127 yılı yazında önce
Dânişmendli Emir Gazi’nin oğlu Muhammed’i, daha sonra da
oğlu Minşâr hâkimi Yunus’u tuzağa düşürerek esir etmiştir. Daha
sonra Emir Gazi’nin üzerine yürümüş ve mağlup etmiş olmasına
rağmen Dânişmendli Meliki’nin savaş hilesi sonuç almasını
engellemiştir. Emir Gazi mahpus olan oğlu Muhammed’i
kurtarmıştır. Melik Arab yeniden asker toplayarak mücadelesine
devam etmek istemiş ancak başarılı olamayarak Bizans
İmparatoru II.Ioannes Komnenos’a (1118-1143) sığınmak
42
zorunda kalmıştır. Emir Gazi’nin 1134 yılında ölümü sonrası üç
41 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abu’l-Farac Tarihi, C. II, s. 359; Urfalı Mateos, VekayiName s. 282; Kesik, “Emîr (Melik) Gazi (1104-1134)”, s. 166; Mustafa Kılıç, “Melik
Muhammed Döneminde Danişmendli Devleti”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Danişmendliler Sempozyumu (12-13 Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016, s. 79;
Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Bilge Kültür Sanat Yayıncılık,
İstanbul 2013, s. 113; Turan, Türkiye, s. 168; Kesik, “Emîr (Melik) Gazi (1104-1134)”,
s. 166.
42 Muharrem Kesik, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihi Sultan I.Mesud Dönemi, Türk
Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2003, s. 39; Kesik, “Emîr (Melik) Gazi (1104-1134)”, s.
168; Turan, Türkiye, s. 195; Mehmet Ersan, “Danişmendlilerin Kilikya Ermenileri ile
Siyasî İlişkileri”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Danişmendliler Sempozyumu (12-13
Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016, s. 52; Murat Serdar, “Batılı Tarihçilerde
Danişmendli Algısı”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Danişmendliler Sempozyumu (1213 Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016, s. 108.
208
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
oğlundan Melik Muhammed Malatya’da hükümdar ilan
edilmiştir.
Dânişmendlilerden başka Bizans, Selçuklu ve Haçlıların
hedefi haline gelen Malatya, Sultan II. Kılıç Arslan tarafından 25
Ekim 1178’de Selçuklu topraklarına dahil edilmiştir.
Sultan I.Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğullarından Melik
İzzeddin
Keykâvus
Malatya’da
görevlendirilmiştir.
I.Keyhüsrev’in şehit olması sonrası devlet adamlarının ve
komutanların seçimi ve ortak kararı ile Kayseri'de Selçuklu
tahtına çıkarılan ağabeyi I.İzzeddin Keykâvus'a karşı saltanat
mücadelesine girişen Tokat Meliki Alâeddin Keykubad,
Kayseri'yi muhasara etmiş ancak istediği sonucu alamamış ve
Ankara Kalesi'ne çekilmiştir. 1212 yılı ilkbaharından 1213 yılı
ilkbaharına kadar yaklaşık bir yıl devam eden uzun kuşatma
sürecinde bazı devlet adamları Keykubad’ı teslim olması için
ikna etmiştir. Keykâvus’un hem kendisinin hem de Alâeddin
Keykubad’ın hocası ve atabegi Çaşniğir Emir Seyfeddin Ayaba,
Beylerbeyi Hüsâmeddin Çoban ve Seyfeddin Kızıl beyler de iki
kardeş arasında arabuluculuk yapmıştır. İçinde bulunduğu zor
durumdan kurtulma ümidi kaybolan Alâeddin Keykubad ağabeyi
İzzeddin Keykâvus’a haber göndererek Ankara halkına ve kendi
canına dokunulmayacağına söz verilmesi halinde şehri teslim
edeceğini bildirmiştir. Seyfeddin Ayaba’nın araya girmesi ve
telkinleriyle Alâeddin’in şartları kabul edilmiştir. İzzeddin
Keykâvus bir ahidname hazırlatarak Alâeddin Keykubad’a
göndermiştir. Bu ahidnamede kardeşi Melik Alâeddin
Keykubad’a ve adamlarına bir zarar verilmeyeceğine,
Alâeddin’in yanındakiler ile birlikte selametle itimat ettiği bir
kaleye gönderilip orada yaşayabileceğine ve Ankara kalesinin
zabtına mani olanlara ceza tatbik olunmayacağına söz
43
verilmiştir.
Ankara Kalesi’nin teslimi sırasında Alâeddin Keykubad
Ankara şehrinin sarayından alınarak şehrin önde gelen
iğdişlerinden (vergi memurlarından) birinin evinde alıkonulmuş,
43 Emine Uyumaz, Sultan I.Alâeddin Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi
Tarihi, Türk tarih Kurumu, Ankara 2003, s. 17.
209
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
bir süre göz hapsinde tutulduktan sonra Seyfeddin Ayaba
nezaretinde eski meliklik bölgesi olan Malatya’ya götürülmüş ve
yakınında bulunan Minşâr Kalesi'nde hapsedilmiştir (1213).
Seyfeddin Ayaba, Keykubad ile maiyetini adı geçen kaleye sağsalim teslim ettiğine dair kale yöneticisi beyden aldığı belge ile
geri dönmüştür. Muhtemelen duyulan bu rahatsızlık ve güvenlik
zafiyeti sebebiyle Melik Alâeddin Keykubad ilerleyen süreçte
Minşâr Kalesi’nden alınmış, Malatya yakınlarındaki Kezirpert
Kalesi’ne nakledilmiştir. Alâeddin Keykubad Minşâr sonrası
44
hapis hayatı bitene kadar Kezirpert kalesinde kalmıştır.
İzzeddin Keykâvus, muhtemelen Malatya melikliği
döneminde Dânişmendli Yağıbasan’ın torunu, Muzafferuddin
Mahmud’un kızı Raziye Hatun ile evlenmiştir. 1213 ve 1223
tarihli vakfiyelerde Raziye Hatun, “Al-i Selçuk” olarak
vasıflanmış, “Devlet Hatun” adı ile tesmiye olunmuştur.
Dânişmendli Raziye Devlet Hatun’un İzzeddin Keykâvus ile
evliliği meselesi alt başlığında Raziye Hatun’un Selçukluların
gelini olduğu ve sadece I.İzzeddin Keykâvus ile evlenmiş
olabileceği anlatıldıktan sonra Yağıbasanoğullarının İzzeddin ve
Alâeddin kardeşlerin taht mücadelesi sırasında gerçekleştirdikleri
faaliyetlerinden bahsedilmiştir. İzzeddin Keykâvus’un bu
evliliğinin kaynaklarda zikredilmemiş olması muhtemelen
Yağıbasan oğullarının taht mücadelelerinde Alâeddin
Keykubad’ın tarafında yer almalarından kaynaklanmıştır. Ayrıca
erkek çocuklarının olmaması da bu evliliği muhtemelen olumsuz
45
etkilemiştir.
44 İbn Bîbî, el-Evamirü’l Ala’iye fi’l-umuri’l-Ala’iye (Selçuk Name), C.I, s.154-161,
Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Abû’l-Farac Tarihi, C.II, s.49; Aksarayî, Müsâmeretü’l-Ahbâr,
s.25; Yazıcızâde Ali, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, haz. Abdullah Bakır, Çamlıca Yayını,
İstanbul 2009, s.267-269; Turan, Türkiye, s. 300-302; Salim Koca, Sultan I.İzzeddin
Keykâvus (1211-1220), TTK Yayını, Ankara 1997, s. 21-28; Mevlüt Günler, “Türkiye
Selçuklu Devleti’ndeki Saltanat Mücadelelerinde Çukurova Ermenilerinin Rolü”, KMÜ
Sosyal ve Ekonomı̇ k Arastırmalar Dergı̇ si 16 (26): 64-71, 2014, s. 70; Yusuf Ayönü,
Selçuklu Bizans Münasebetleri (1116-1308), Doktora Tezi, İzmir 2007, s. 148; Osman
Turan, “Keykavus I”, İslam Ansiklopedisi (MEB), C.VI, s. 632, 634; Kemal Göde,
“Alâeddin Keykubad ve Kayseri”, Selçuklu Araştırmaları Merkezi Selçuk Dergisi,
I.Alâeddin Keykubad Özel Sayısı, S. 3, Haziran 1988, s. 62; Uyumaz, a.g.e, s. 16-17,
19; Sümer, “Keykâvus I”, s. 352.
45 Mustafa Demirci, “Selçuklular ile Danişmentliler Arasındaki Evlilikler ve Evlilik
Diplomasisi”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Danişmendliler Sempozyumu (12-13
210
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
I.İzzeddin Keykâvus’un, Raziye Devlet Hatun ile
evliliğinde çocuklarının olmaması veya geç olması kardeşi
Alâeddin’i öldürtmeyip Minşâr Kalesi’nde tutmasına sebep
olmuştur. Yağıbasan oğullarının taht mücadelelerinde destekleri
Alâeddin Keykubad’ı tutuklu bulunduğu Minşâr Kalesi’nden
kaçırıp kurtarmak ve tahta çıkarmak istemeleri, zaten çok vehimli
olan I. İzzeddin’i iyice rahatsız etmiş ve bu duruma çok sert tepki
göstermiştir.
46
47
İbnü’l-Esîr’in
bildirdiğine göre yakın adamlarından
bazıları Keykâvus’a kardeşi Keykubad’ı hapiste öldürmesini
tavsiye etmişlerse de o bu tavsiyeyi dinlememiştir. Keykâvus
vefat ettiğinde çocukları küçük yaşta olup onlardan hiç biri
babasının yerine geçebilecek durumda değildir. Başka bir
rivayette ise Keykâvus’un hastalığı bir hayli artınca kardeşi
Keykubad’ı hapisten çıkartarak yanına getirtmiş, onu kendisinden
sonra hükümdar ilân edip halkın ona itaat etmesi için devlet içinde
etkili ve yetkili olanlardan yemin almıştır. Başka bir rivayete göre
de I.İzzeddin Keykâvus, kendisi ile saltanat mücadelesine girişen
ve kaybeden kardeşi Alâeddin Keykubad’ı öldürmek istemiş,
ancak Fütüvvet teşkilâtının Anadolu’da yayılmasında önemli rolü
olan Mecdüddin İshak bunu engellemiştir. Çünkü Mecdüddin
İshak, mücadele başladığında Malatya Meliki olan İzzeddin
Keykâvus’un tahta çıkmasında önemli katkı sağlamıştır ve
sultanın yanında büyük bir itibara sahip olduğu için sultan onun
48
sözünü dinlemiştir.
Yazılı olmayan sözlü olarak nakledilen bir menkıbeye göre;
Alâeddin Keykubad, Minşâr Kalesinde mahpus iken, Şeyh
Ahmed isimli bir sofi ile görüşmüş ve ona akıbetinin ne olacağını
sormuştur. Şeyh Ahmed de kendisine lutfedilen bir his ile
Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016, s. 48-49; Mehmet Ali Hacıgökmen, “SelçukluDanişmendli İlişkileri Çerçevesinde Kadınhanı’na Adını Veren Raziye Devlet Hatun”,
Vakıflar Dergisi 44 - Aralık 2015, s. 42.
46 Alâî Muhammed, Şeyh Evhadüddin el- Kirmani ve Menakıbnâmesi, (Türkçe terc
Mikâil Bayram), Konya 2005, s. 271-273; Hacıgökmen, a.g.m, s. 40-42; Demirci, a.g.b,
s. 48-49.
47 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi el-Kamil fi't-Tarih Tercümesi, C. XII, s. 312-313.
48 Mehmet Ali Hacıgökmen, “Mecdüddîn İshâk”, İslâm Ansiklopedisi (TDV), İstanbul
2016, Ek-2, s. 210-211.
211
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Alâeddin Keykubad’a sabretmesini, akıbetinin güzel olacağını
49
müjdelemiştir.
Evhadüddin-i Kirmânî Menakıbnâmesi’nde de bazı
farklılıklar bulunmakla birlikte içerik olarak bu menkıbeye
benzer bazı hususlar zikredilmiştir. Evhadüddin-i Kirmânî’nin
asıl adı Hâmid, lakabı Evhadüddin’dir. Kaynaklarda genellikle
lakabıyla anılmıştır. Ancak Kazvînî’nin Âsâru’l-Bilâd’ında ve
Kerbelâî’nin Ravzatü’l-Cinân’ında, “Hâmid” kelimesinin
50
muhaffefi olan “Ahmed” kaydedilmiştir. Bu durumda Hâmid ile
Ahmed aynı kişi olmalıdır. Bu Menakıbnâme’de de Evhadüddini Kirmânî’nin, İzzeddin Keykâvus ile Alâeddin Keykubad
arasında gerçekleşen saltanat mücadeleleri esnasında veya
sonrasında Alâeddin Keykubad ile görüştüğü ifade edilmiştir.
Evhadîler, muhtemelen I.İzzeddin Keykâvus’un saltanatını
istemeyen ve mücadele ettiği kardeşi Alâeddin Keykubad’ı
destekleyenler içinde olsalar gerektir ki Evhadüddin-i Kirmânî
I.İzzeddin Keykâvus’un huzuruna çağrılmıştır. Evhadüddin-i
Kirmânî Menakıbnâmesi’nde kaydedildiğine göre Şeyh
Evhadüddin bu daveti kabul etmemiş, zorla getirilmesinin emr
edildiğini öğrenince de yanına iki kişi alarak yola çıkmıştır.
Yolculuğu esnasında Alâeddin Keykubad’ın tutuklu bulunduğu
Fırat kenarındaki Minşâr kalesi önünde mola vermiş, burada
Alâeddin Keykubad’a huzur içinde sabretmesini, işlerin gönlüne
ve muradına uygun olarak gelişeceğini söylemiş ve bu teberrük
bizimle onun arasında bir nişan olsun, itikadının semeresi
tahakkuk edecektir, bundan emin olsun”
51
demiştir. Görüldüğü
49 https://www.seyhahmeddedeocagi.com/%C5%9Feyh-ahmed-dede/
50 Nihat Azamat, “Evhadüddîn-i Kirmânî”, İslâm Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 1995,
C.XI, s. 518.
51 Alâî Muhammed, Şeyh Evhadü’d-Din Hamid el-Kirmani ve Menakıb-Namesi,
(Türkçe terc. Mikâil Bayram), Konya 2005, s. 271-72.
Menakıbnâme’ye göre Şeyh Evhadüddîn-i Kirmânî, Sultan I.İzzeddin Keykavus’ın
yanına gitmiş, görüşme esnasında öfkeye kapılan sultan tarafından hapsettirilmiştir.
Evhadüddîn-i Kirmânî hapiste iken sultan ile beyleri arasında anlaşmazlık çıkmıştır.
Sultan’ın kendilerini öldürmeyi planladığını öğrenen beyler, aralarında ittifak edip
yemeğine zehir koydukları sultanı öldürmüşlerdir. Sonra da bu beyler Alâeddin
Keykubad’ı hapis bulunduğu yerden getirtmiş ve tahta çıkarmışlardır. Sultan I.Alâeddin
Keykubad, Evhadüddîn-i Kirmânî’yi hapishaneden çıkarttırmış ve yanında kalmasını
istemiştir. Ancak Şeyh Evhadüddîn-i Kirmânî bu teklifi kabul etmemiş ve Sultan
I.Alâeddin Keykubad’a nasihatlerde bulunduktan sonra oradan ayrılmıştır.
212
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
üzere yukarıdaki menkıbe ile Menakıbnâme’de geçen bilgiler
benzerlikler içermektedir.
I.İzzeddin Keykâvus’un Dânişmendli Zahirüddin İliğ ve
dolayısıyla Dânişmendli Türkmenlerine karşı tavrı, onların
Alâeddin Keykubad’a meyletmesine sebep olmuştur. İçlerinden
pek çoğunun Evhadî olduğu bu Türkmenler, muhtemelen
I.İzzeddin Keykâvus’u ortadan kaldırıp, kardeşi Alâeddin
Keykubad’ı hapisten kurtarıp tahta çıkarmak için çalışmalara
başlamışlardır. Bu faaliyetlerden ve gelişmelerden haberdar olan
I.İzzeddin Keykâvus da kaçırılmasından endişe ettiği Alâeddin
52
Keykubad’ı Minşâr kalesinden Kezerpirt (Gezerpirt) kalesine
53
54
naklettirmiştir. Aksarayî,
Alâeddin Keykubad’ın Minşâr
Kalesinde yedi yıl mahpus kaldığını kaydetmiştir.
Menakıbnâmeyi değerlendiren Mehmet Ali Hacıgökmen’in
55
de ifade ettiği gibi; Alâeddin Keykubad’ın Minşâr kalesinden
kurtarılmak istenmesi ve I.İzzeddin Keykâvus’un zehirlenmesi
hadisesi tarihi bilgilere uygunluk göstermektedir. Nitekim
I.İzzeddin Keykâvus tahta çıktıktan sonra kardeşi Alâeddin’e
gösterdiği tepkiden çok daha fazlasını Yağıbasanoğlu Zahiruddin
İliğ’e göstermiştir. Hatta ölümü sonrası Zahiruddin İliğ’in
mezarından kemiklerini çıkarttırıp yaktırmıştır. Bu durum
Evhadîliğin yaygın olduğu Dânişmendli Türkmenlerinin
I.İzzeddin Keykâvus’tan nefret etmelerine, ona karşı cephe
almalarına ve Alâeddin Keykubad’ı hapis hayatı yaşadığı Minşâr
kalesinden kurtaracak destek ve yardım arayışına girmelerine
sebep olmuştur. Bu olaylar yaşanırken Dânişmendli Türkmenleri
ile iç içe olan Evhadîler ve Alâeddin Keykubad’ın tahta geçmesi
için yapılan faaliyetler sebebiyle Evhadüddin-i Kirmânî de
gelişmelerden etkilenmiştir.
Bu konuda ayrıca bkz: Mehmet Ali Hacıgökmen, “Menâkıb-ı Şeyh Evhadü’d-Dîn-i
Kirmânî’de Geçen Selçuklu Tarihi ile İlgili Bilgiler ve Değerlendirilmesi”, TAD, C.
34/ S. 58, 2015, s.549.
52 Malatya Akçadağ, Samah (Çatalbahçe) köyüne hâkim kale.
53 Hacıgökmen, “Menâkıb-ı Şeyh Evhadü’d-Dîn-i Kirmânî’de Geçen…, s. 551.
54 İbn Bîbî, el-Evamirü’l-Alaiye fil Umuri’l-Alaiye (Selçuk Nâme), s. 25.
55 Hacıgökmen, “Menâkıb-ı Şeyh Evhadü’d-Dîn-i Kirmânî’de Geçen…, s. 555.
213
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
I.İzzeddin Keykâvus'un ölümünden sonra Alâeddin
Keykubad’ın yanına giderek onu hapisten çıkartma ve yeni
hükümdar olarak Selçuklu sultanı olacağını bildirme işini
Melikü'1-umera Seyfeddin Ayaba üstlenmiştir. Alâeddin
Keykubad’ı ilk hapis yeri olan Minşâr kalesine bizzat götüren
Seyfeddin Ayaba, bu olaydan dolayı kendisine kırgın olduğunu
düşündüğü Alâeddin Keykubad’a tahta çıkacağı haberini ilk
56
veren kişi olmak ve kendini affettirmek istemiştir. Sultan
I.İzzeddin Keykâvus’un öldüğüne delil olarak yüzüğünü ve
destarçesini (mendilini) alıp seçkin adamlarıyla hızla yola çıkmış
ve Alâeddin Keykubad'ın hapsedildiği Kezerpirt kalesine varmış,
yanında getirdiği kefeni ve kılıcını yeni Sultan'ın önüne koyarak
57
58
af dilemiş ve itaatini arz etmiştir. Ahmed b. Mahmud’a göre,
I.İzzeddin Keykâvus’un oğlu kalmadığı için Alâeddin Keykubad
zindandan çıkarılmış ve sultan yapılmıştır.
II. Gıyâseddin Keyhüsrev (1237-1246) devrinde Vezir
Sâdeddin Köpek’in kışkırtmasıyla Hârizmlilerin büyük emîri
Kırhan tutuklanarak hapsedilmiş ve Zamantı Kalesi’nde
hastalanarak ölmüştür. Bunu duyan Hârizmli diğer emîrler kendi
hayatlarından endişe ederek kabileleriyle birlikte Anadolu’dan
ayrılmak için hareket etmiş, Minşâr ve Arapgir üzerinden Fırat’ı
59
geçerek Suriye bölgesine doğru ilerlemiştir.
II. İzzeddin Keykâvus (1246-1249 müstakil, 1249-1262
müşterek saltanat) 1257 yılında Maraş’tan Elazığ’a uzanan
bölgede yağma ve çapulculuk yapan, Malatya’yı sürekli tehdit
altında tutan Ağaçeri Türkmenlerini cezalandırmak üzere sadık
ve cesur kumandanlarından Ali Bahadır’ı görevlendirmiştir.
Maraş Emîri İmadeddin’den de destek alan Ali Bahadır
Ağaçerilerin üzerine yürümüş ve onları bozguna uğrattığı gibi
56 İbn Bîbî, el-Evamirü’l-Alaiye fil Umuri’l-Alaiye (Selçuk Nâme), C.I, s.222; Yusuf
Ayönü, Selçuklu Bizans Münasebetleri (1116-1308), Ege Üniversitesi Doktora Tezi,
İzmir 2007, s. 158.
57 İbn Bîbî, el-Evamirü’l-Alaiye fil Umuri’l-Alaiye (Selçuk Nâme), C. I, s. 224.
58 Ahmed b. Mahmud, Selçuk-Name II, haz. Erdoğan Merçil, Tercüman 1001 Temel
Eser, İstanbul 1977, s. 151.
59 M.Fuad Köprülü, “Harizmşahlar”, İslâm Ansiklopedisi MEB, C. V/1, s. 291; Aydın
Taneri, “Hârizmşahlar”, İslâm Ansiklopedisi TDV, İstanbul 1997, C.XVI, s.230.
214
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
liderleri olan Cuti Bey’i de esir alarak Minşâr Kalesi’ne
hapsetmiştir. Böylece bölgedeki asayiş ve ticaret yollarının
60
güvenliği yeniden sağlanmıştır.
1308-1309 tarihli Hüsâmeddin el-Hacı Dilenci (b. Emîrü’lMükerrimüddin Emîr Ahmed b. Halil) Vakfiyesi’nde Minşâr,
61
Malatya Mahrusesi tevabiinden bir belde olarak zikredilmiştir.
İbn Tagriberdî’nin kaydettiğine göre Melikü’l-müeyyed
Seyfeddin Şeyh el-Mahmûdî döneminde Memlûklu-Karakoyunlu
mücadeleleri
devam
ederken,
Ağustos
1417’de
Karakoyunlulardan üç yüz kişilik askeri birlik Minşâr Kalesi
önlerine gelmiş ve yakınındaki Kürt obalarını yağmalamıştır.
Karakoyunluları takip eden Malatya nâibi Mengliboğa, onlardan
on iki atlıyı esir etmiş, yirmiye yakınını öldürmüş, bir o kadarı da
62
Fırat nehrini geçerken boğulmuştur.
XVI.yüzyılda Malatya kazasının nahiyelerinden biri de
içinde Minşâr Kalesinin yer aldığı Muşar Nahiyesi’dir. Kale nâibi
Zeyneddin Bey'in Malatya ve civarında Osmanlı öncesi
Memlüklu-Dulkadirli döneminde ve sonrasında güç-mevki sahibi
63
kişilerden biri olduğu belgelerde zikredilmiştir. Minşâr Kalesi,
Osmanlı döneminde de yakınındaki yerleşim yerleri ile birlikte
önemli bir merkez olmuştur. Tasavvufî faaliyetlerin yürütüldüğü
tekke ve zaviyeleri ile öne çıkmıştır. Muşar Kalesi nâibliği görevi
uzun yıllar devam etmiştir.
60 Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Tarihu Muhtasari’d-Düvel, s. 30; a.mlf, Abu’l-Farac, C.II,
s. 563-564; Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi Yayınları,
İstanbul 1993, s.230; İlyas Gökhan, “XIII. Yüzyılda Maraş”, Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 13, 2005, s. 206; Turan, Türkiye, s. 487-488; Faruk
Sümer, “Ağaçeriler”, İslam Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 1988, C.I, s. 461; Osman
Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993, s.230.
61 Tülay Metin, “708/1308-1309 Tarihli Hüsâmeddin El-Hacı Dilenci Vakfiyesi”,
AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt XIV, Sayı 1, s. 220, 223, 225.
62 İbn Tagriberdî, en-Nücûmu'z-Zâhire (Parlayan Yıldızlar), Türkçe terc. D.Ahsen
Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2013, s. 418; Faruk Sümer, Karakoyunlular, C.I,
Ankara 1984, s. 97.
63 Göknur Göğebakan, “XVI. Yüzyılda Malatya Kazasında Vakıflar ve Vakıf
Görevlileri”, OTAM, 10, Ankara 1999, s. 75.
215
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
SONUÇ
Malatya tarihi söz konusu olduğunda bu anlamda
incelenilmesi gereken en önemli yerlerden biri de Masâra
(Minşâr) Kalesi’dir. Çünkü bu kale ortaçağ boyunca özellikle de
Selçuklular döneminde birçok muhasara ve muharebenin
gerçekleştiği mekândır. Ayrıca hanedan mensubu bazı saltanat
adaylarının cezalandırılma yeri veya bazı devlet adamlarının
yönetim merkezi olmuştur. Bu kalenin içinde ve çevresinde
yaşanan olaylar hiç şüphesiz sadece Malatya şehrini etkilemekle
kalmamış, aynı zamanda Selçuklu tarihi de etkilemiştir.
Minşâr Kalesi, Malatya’nın yakınında konumlanmış olması
nedeniyle, hem bölge tarihi açısından hem de mikro tarih
çalışmaları bakımından önemli bir merkezdir. Kale, Malatya
şehrinin ve Malatya yolunun emniyetini temin edecek şekilde
oldukça stratejik bir konumda inşa edilmiştir. Bu bağlamda
önemli bir geçiş noktası niteliğindedir. Ancak Minşâr Kalesi
zamanla eski önemini yitirmiş ve maddi yıkımlara maruz
kalmıştır.
Minşâr Kalesi, Alâeddin Keykubad’ın psikolojisine etki
etmiş ve bu psikoloji Selçuklu siyasetine yansımıştır. Bu sebeple
Minşâr Kalesi’nin Türkiye Selçuklu siyasi tarihine etkisi büyük
olmuştur. Türkiye Selçuklularının yükselişten yıkılışa geçmesi
noktasında Minşâr Kalesi çok önemli bir rol oynamıştır. Alâeddin
Keykubad’ın kuşkucu, şüpheci tavrında burada yaşadığı hapis
hayatı doğrudan etkili olmuştur. Her gün hatta her an öldürülme
ihtimaline dayalı psikoloji içinde yaşaması Alâeddin
Keykubad’ın ruh sağlığına olumsuz etki yapmıştır sağlıklı
düşünmesine engel olmuştur. Bunun neticesinde de umera
katliamı olarak adlandırılan pek çok kabiliyetli ve tecrübeli devlet
adamını öldürtmüş ve devlet yönetimini büyük bir zaafa
uğratmıştır. Minşâr Kalesi içinde ve çevresinde yaşanan olaylar
sebebiyle Türk siyasi tarihinde önemlidir.
KAYNAKÇA
AHMED B. MAHMUD, Selçuk-Name II, haz. Erdoğan
Merçil, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1977.
216
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
AKÇADAĞ, Göknur, “Malatya Şehir Adı ve Şehrin Tarihi
Süreçleri”, Akra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, 2016, 9, s.
185-206.
AKSARAYÎ, Kerîmüddin Mahmud, Müsâmeretü’l-Ahbâr,
Türkçe terc. Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara
2000.
ALÂÎ, Muhammed, Şeyh Evhadü’d-Din Hamid el-Kirmani
ve Menakıb-Namesi, (Türkçe terc. Mikâil Bayram), Konya 2005.
ALPTEKİN, Coşkun, “Belek b. Behrâm”, İslâm
Ansiklopedisi TDV, C. V, s. 402-403.
ANONİM SELÇUKNÂME-Tarih-i Âl-i Selçuk, (Çev. Halil
İbrahim Gök-Fahrettin Coşkuner), Atıf Yayınları, Ankara 2014.
ANONİM TARİH-İ AL-İ SELÇUK, (nşr. F. N. Uzluk)
Ankara 1952.
ARTUK, İbrahim-Cevriye, "Ortaçağda Bazı Anadolu
Şehirlerine Verilmiş Olan Ünvanlar", Türk Kültürü
Araştırmaları, H.Z.Koşay'ın Hatırasına Armağan, XXIV/2,
Ankara 1986.
ATALAY, Besim, et-Tuhfetu'z-Zekiyye fi'I-Lugati'tTürkiyye, İstanbul 1945.
AVCI, Casim, “Mu'tasım-Billah”, İslam Ansiklopedisi
(TDV), C. XXXI, s. 380-382.
AYÖNÜ, Yusuf, Selçuklu Bizans Münasebetleri (11161308), Doktora Tezi, İzmir 2007.
AZAMAT, Nihat, “Evhadüddin-i Kirmânî”, İslâm
Ansiklopedisi (TDV), İstanbul 1995, C.XI, s.518.
BELÂZURÎ, Fütûhü'l-Buldan, (Türkçe terc. Mustafa
Fayda), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara 1987.
CAHEN, Claude, Anadolu’da Türkler, Türkçe terc. Yıldız
Moran, İstanbul 1994.
DEMİRCİ, Mustafa, “Selçuklular ile Danişmentliler
Arasındaki Evlilikler ve Evlilik Diplomasisi”, Gaziosmanpaşa
Üniversitesi Dânişmendliler Sempozyumu (12-13 Kasım 2015),
Bildiriler, Tokat 2016.
DEMİRKENT, Işın, “Bizans” İslam Ansiklopedisi (TDV),
C. VI, s. 230-244.
217
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik
Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara 2011.
DİVANÜ LÜGATİ’T-TÜRK DİZİNİ, Türk Dil Kurumu
Yayını, Ankara 1996.
EBÜ’L-FEREC, İbnü’l-İbrî, Abu’l-Farac Tarihi, C. I-II,
(Türkçe terc. Ö.Rıza Doğrul), Türk Tarih Kurumu Yayını,
Ankara 1999.
EBÜ’L-FEREC, İbnü’l-İbrî, Tarihu Muhtasari’d-Düvel,
(Türkçe terc. Şerafeddin Yaltkaya), Türk Tarih Kurumu Yayını,
Ankara 2011.
ERSAN, Mehmet, “Dânişmendlilerin Kilikya Ermenileri
ile Siyasî İlişkileri”, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Dânişmendliler
Sempozyumu (12-13 Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016.
EYİCE, Semavi, “Kale”, İslâm Ansiklopedisi (TDV), C.
XXIV, s. 234-242.
GÖDE, Kemal, “Alâeddin Keykubad ve Kayseri”, Selçuklu
Araştırmaları Merkezi Selçuk Dergisi, I.Alâeddin Keykubad Özel
Sayısı, S. 3, Haziran 1988.
GÖĞEBAKAN, Göknur, “Malatya”, İslam Ansiklopedisi
(TDV), İstanbul 2003, C.XXVII, s. 468-473.
GÖĞEBAKAN, Göknur, “XVI. Yüzyılda Malatya
Kazasında Vakıflar ve Vakıf Görevlileri”, OTAM, 10, Ankara
1999, s. 59-86.
GÖK, H.İbrahim, “XIII ve XIV. Yüzyıla Ait Bir Coğrafya
Sözlüğü: Merâsidü’l-Ittılâ ve Anadolu’ya Dair Kayıtları”,
Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Ocak 2014, Cilt
IV, Sayı: 1, s. 123-160.
GÖKHAN, İlyas, “XIII. Yüzyılda Maraş”, Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 13, 2005, s.
191-222.
GÜNLER, Mevlüt, Türkiye Selçuklu Devleti’ndeki
Saltanat Mücadelelerinde Çukurova Ermenilerinin Rolü”, KMÜ
Sosyal ve Ekonomı̇ k Arastırmalar Dergı̇ si, 16 (26), 2014 s. 64-71.
HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, “Mecdüddin İshâk”, İslâm
Ansiklopedisi TDV, İstanbul 2016, s. 210-211.
HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, “Menâkıb-ı Şeyh
Evhadü’d-Dîn-i Kirmânî’de Geçen Selçuklu Tarihi ile İlgili
218
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Bilgiler ve Değerlendirilmesi”, TAD, C. 34/ S. 58, 2015, s.543562.
HACIGÖKMEN, Mehmet Ali, “Selçuklu-Dânişmendli
İlişkileri Çerçevesinde Kadınhanı’na Adını Veren Raziye Devlet
Hatun”, Vakıflar Dergisi, 44, Aralık 2015.
HALİFE B. HAYYAT, Tarihu Halife b. Hayyat, (Türkçe
terc. Abdulhalık Bakır), Ankara 2001.
https://www.seyhahmeddedeocagi.com/%C5%9Feyhahmed-dede/
İBN BÎBÎ, el-Evamirü’l-Alaiye fil Umuri’l-Alaiye (Selçuk
Nâme), Türkçe terc. Mürsel Öztürk, C.I-II, Ankara 1996.
İBN TAGRİBERDÎ, en-Nücûmu'z-Zâhire (Parlayan
Yıldızlar), Türkçe terc. D.Ahsen Batur, Selenge Yayınları,
İstanbul 2013.
İBNÜ'L-ESÎR, İslam Tarihi el-Kamil fi't-Tarih Tercümesi,
(Türkçe terc. Ahmet Ağırakça Abdülkerim Özaydın), Bahar
Yayınları, C. XII, İstanbul 1991.
KALKAN, Mustafa, Orta Asya Türk Devletlerinde Ordu ve
Savaş Stratejileri, Kaynak Yayınları, İzmir 1995.
KESİK, Muharrem, “Emîr (Melik) Gazi (1104-1134)”,
Avrasya İncelemeleri Dergisi (AVİD), III/2 (2014), s. 157-182.
KESSLER, G., “Şehirin Tarihi ve Sosyal Fonksiyonu”,
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, (Türkçe terc.
Refii Şükrü).
KILIÇ, Mustafa, “Melik Muhammed Döneminde
Dânişmendli
Devleti”,
Gaziosmanpaşa
Üniversitesi
Dânişmendliler Sempozyumu (12-13 Kasım 2015), Bildiriler,
Tokat 2016.
KİNNAMOS, Ioannes, Historia (1118-1176), Türkçe terc
Işın Demirkent, TTK Ankara 2001.
KOCA, Salim, Sultan I.İzzeddin Keykâvus (1211-1220),
TTK Yayını, Ankara 1997.
KÖPRÜLÜ, M.Fuad, “Harizmşahlar”, İslâm Ansiklopedisi
MEB, C. V/1, s. 291.
MERÇİL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi,
Bilge Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2013.
219
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
METİN, Tülay, “708/1308-1309 Tarihli Hüsâmeddin ElHacı Dilenci Vakfiyesi”, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
Cilt XIV, Sayı 1, s. 211-230.
METİN, Tülay, “Sultanlığı Meşruiyet Kazanmamış Bir
Selçuklu Şehzadesi: Tuğrul Arslan”, Selçuk Üniversitesi Selçuklu
Araştırmaları Dergisi (USAD), 2017, s. 37-48.
METİN, Tülay, Türkiye Selçukluları Devrinde Malatya,
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi,
Ankara 2010.
MUTÇALI,
Serdar,
el-Mu'cemü'l-Arabiyyü'l-Hadîs,
Dağarcık Yayın, İstanbul 2013.
OĞUZ, Mevlüt, Malatya Tarihi, Milli Eğitim Gençlik ve
Spor Bakanlığı Yayını, İstanbul 1985.
ÖMERÎ, Şihabeddin b. Fazlullah, Mesâlikü’l-Ebsâr,
(Çeviri ve Notlar D.Ahsen Batur), Türkler Hakkında
Gördüklerim ve Duyduklarım, Selenge Yayınları, İstanbul 2014.
ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Danişmend Gazi”, İslam
Ansiklopedisi (TDV), C. VIII, s. 467-469.
ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Dânişmendliler”, DGBİT, Çağ
Yay., C.VIII, İstanbul 1992.
ÖZCAN, Koray, Yenen Zekiye, “Anadolu-Türk Kent
Tarihine Katkı: Anadolu Selçuklu Kenti (XII. Yüzyılın Başından
XIII. Yüzyılın Sonuna Dek)”, MEGARON, C.V, 2010, S.2, s.5566.
SERDAR, Murat, “Batılı Tarihçilerde Dânişmendli
Algısı”,
Gaziosmanpaşa
Üniversitesi
Dânişmendliler
Sempozyumu (12-13 Kasım 2015), Bildiriler, Tokat 2016.
SOLMAZ, Sefer, Dânişmendliler Devleti ve Kültürel
Mirasları, Basılmamıs Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi SBE,
Konya 2001.
SÜMER, Faruk, “Ağaçeriler”, İslam Ansiklopedisi (TDV),
İstanbul 1988, C. I, s. 460-461.
SÜMER, Faruk, Karakoyunlular, C.I, Ankara 1984.
ŞENTÜRK, Ahmet - Gülseren Mehmet, Malatya’nın
Kültürel Yapısı, Sezer Ofset, Malatya 1995.
TANERİ, Aydın, “Hârizmşahlar”, İslâm Ansiklopedisi
TDV, İstanbul 1997, C.XVI, s.228-231.
220
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
TRİTTON, A.S., Gibb, H.A.R., “The First and Second
Crusades from an Anonymous Syriac Chronicle”, JRASGBI,
Cambridge University Press, 1933.
TUĞRULCA,
Orhan,
“Muşar
Kalesi”,
http://malatyahaber.com/haber/musar-kalesi/
TUĞRULCA, Orhan, Malatya Siyasî Tarihi, Kilim
Yayınları, Malatya 2006.
TURAN, Osman, “Keykâvus I”, İslam Ansiklopedisi
(MEB), C.VI, s. 632.
TURAN, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi,
Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993.
TURAN, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye,
Boğaziçi yay., İstanbul 1993.
UÇAR, Şahin, Anadolu’da İslam Bizans Mücadelesi, İşaret
Yayınları, İstanbul 1990.
UMAR, Bilge, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkılâp
Kitabevi, İstanbul 1993.
URFALI MATEOS, Urfalı Mateos Vekayi-Namesi (9521136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162), Türkçe terc. Hrant
D.Andreasyan, Notlar: Edouard Dulaurer, M.Halil Yinanç, Türk
Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2000.
UYUMAZ, Emine, Sultan I.Alâeddin Keykubad Devri
Türkiye Selçuklu Devleti Siyasi Tarihi, Türk tarih Kurumu,
Ankara 2003.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988.
YAZICIZÂDE ALİ, Tevârîh-i Âl-i Selçuk, haz. Abdullah
Bakır, Çamlıca Yayını, İstanbul 2009.
YILDIZ, H. Dursun, “Afşin, Haydar b. Kâvûs” İslam
Ansiklopedisi (TDV), C.I, s. 441-442.
YILDIZ, H. Dursun, “Avâsım”, İslam Ansiklopedisi (TDV),
İstanbul 1991, C.IV, s. 111-112.
YİNANÇ, M. Halil, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri I
Anadolu'nun Fethi, İstanbul 1944.
221
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ANKARA SAVAŞI ÖNCESİ TİMUR-BAYEZİD
MÜCADELESİNDE MALATYA’NIN YILDIRIM
BAYEZİD TARAFINDAN ELE GEÇİRİLMESİ
Doç. Dr. Yahya BAŞKAN
Yıldırım Bayezid’in Malatya’yı ele geçirmesini ele alırken
Timur ve ona karşı kurulan, tarihçilerin “dörtlü ittifak” adını da
vermiş oldukları ittifakı öncelikle ele almak gerekir. Döneminde
cereyan eden ilgili hadisatı ele alırken de yeni bir kaynak
teklifimiz olmayıp, devrin kaynak metinlerinden hareketle,
olayları kronolojik istiflemeye tabi tutmadan, siyasi tavır almalar
üzerinden kaynak metinlerini yorumlamaya çalışacağız.
Memlûklular, Osmanlılar, Altınorda Hanlığı ve Kadı
Burhaneddin Ahmed zikredilen ittifakın üyeleridir. Dönemin
mektuplaşma ve kroniklerinden öğrendiğimiz bu ittifak üyeleri
her ne kadar Timur’a karşı birleşmiş olsalar da kendi aralarında
da ciddi proplemler bulunmaktadır. Kadı Burhaneddin-Bayezid
çekişmesi, yine Kadı Burhaneddin Beyliği ile Memlûkluların
Malatya üzerinden mücadeleleri bu sıkıntılar cümlesindendir.
Timur bu ittifakı başarıyla alt etmiş ve dağıtmıştır. Önce
Altınorda’yı yenmiş, ardından Kadı Burhaneddin’in ölümü
Timur’a önemli bir imkân sağlamış, sonra güneye Memlûk
topraklarına sarkıp Halep ve Şam’ı vurarak müttefikleri akim
bırakmıştır.
İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Tarih Bölümü, ybaskan@hotmail.com
222
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Konumuz bakımından da önem taşıyan Kadı
Burhaneddin’in yanında yetiştirip koruduğu Kara Yölük Osman
Bey tarafından öldürülmesi Osmanlılarla Timur’u karşı karşıya
getirecektir. İfade etmiş olduğumuz üzere Kadı Burhaneddin’in
hayatını kaybetmiş olması Timur’a imkân sağlamış ancak bu
imkânın onun tarafından kullanımı Bayezid’in, Sivas ve
Malatya’ya gözlerini çevirmesi üzerine gecikecektir.
Timur’un belirmesiyle Osmanlıların doğu ucu tehdid altına
girmiştir. Kadı Burhaneddin ve Memlûklularla ittifak akdeden
Bayezid hızla Konya’ya yönelip Timur’la mektuplaşan ve onu
Anadolu’ya davet eden aynı zamanda eniştesi de olan Karaman
Bey’i Alaeddin Ali Beyi öldürüp Karamanoğullarını ortadan
kaldırarak Sivas ve Malatya’nın gerisindeki bölgeyi kendisi
bakımından emniyete almıştır. (1397-1398). Karamanlıların
Osmanlı
hâkimiyetine
alınmasını
zikrederken
Karamanoğullarının Kadı Burhaneddin’le rekabet halinde
olduklarını ve bu rekabetin 1395’de Kayseri meselesi yüzünden
savaşa dönüştüğünü hatırlamakta fayda vardır. Karamanlıların
Kadı Burhaneddin’e ait Kayseri’ye saldırmasının arkasındaki
sebep Timur’un 1394 senesinde Erzincan’a kadar gelmiş
olmasının vermiş olduğu cesarettir. Timur taraftarı Erzincan
Emiri Mutahharten de aynı sene Kadı’ya ait Sivas’a saldırmıştır.
Her iki tarafı da Timur’un tahrik etmiş olabileceği kuvvetle
muhtemeldir. Ancak Timur’un Deşt-i Kıpçak’a yürümesi
Anadolu’daki sıkıntıyı bir nebze olsun sakinleştirmiş fakat bütün
bu olanlar endişelerin artmasına ve alınması gereken tedbirler
1
hususunda tarafları daha da tetiklemiştir. İfade etmiş olduğumuz
gibi bu sırada Kadı Burhaneddin’in en yakınındaki Akkoyunlu
Beyi Kara Yölük Osman tarafından öldürülmesi bütün dengeleri
değiştirdi (Temmuz 1398). Hem Timur’un hem de Bayezid’in
dikkatleri bir anda Kadı Burhaneddin’e ait topraklara çevrildi.
Timur kendisine karşı kurulan ittifakın önemli ayaklarından
birisinin ortadan kalkması ile memnun olmuş gözükmekte ancak
esas sorun rakibinin topraklarının ne olacağıdır. Bunun için Kadı
Burhaneddin’in maktulü ve kendisine sığınmış olan Kara Yölük
1 Halil Çetin, Timur’un Anadolu Seferi ve Ankara Savaşı, İstanbul 2012, s. 88.
223
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Osman’ı Sivas ve Malatya üzerine göndererek ilk ve önemli
hamlesini yaptı.
Yıldırım Bayezid’in de dikkati bir anda Kadı Burhaneddin
Ahmed’in bölgesine çevrildi. Esasen burada gözden
kaçırılmaması gereken özellikle Sivas ve Malatya gibi Kadı
Burhaneddin’e ait topraklar üzerinden, iki taraf arasında
yaklaştığı düşünülen mücadelede pozisyon alma ve kendilerine
büyük imkân sağlayacağını düşündükleri yer kapma mücadelesi
olduğudur. Osmanlılar açısından baktığımız zaman; Kadı
Burhaneddin’in ortadan kalkmasıyla Osmanlıların Timur
tehlikesiyle doğu hududlarında burun buruna kalmasıdır ki Sivas
bu noktada oldukça önemli olup buranın Timur’un kontrolüne
girmesi akabinde Malatya’nın da Timur’un eline geçeceği
korkusu Osmanlıları büyük bir emniyet açığının meydana
geleceği noktasında endişeye düşürmüş olması muhtemeldir.
Nitekim Ankara Savaşı’nın hemen öncesinde Timur’un ele
geçirmiş olduğu Malatya’yı Kara Yölük Osman’a vermiş olması
Osmanlıların endişesini haklı çıkarmaktadır. İlgili coğrafyanın ve
hususiyle Sivas’ın ehemmiyeti Kadı Burhaneddin adına kaleme
alınan Bezm u Rezm’de Rum’un anahtarı olarak takdim edilmiş
olması oldukça önemlidir. Timur’un tarihçisi Nizâmüddin Şâmî
2
de bu bölgeyi Rum hududu olarak vasıflandırır.
Kadı Burhaneddin’i öldüren Kara Yölük Osman Bey
Sivas’ı kuşatmış ancak Sivas’taki emirler şehri ona vermeye
yanaşmamışlar ve kendilerine yardım etmeleri için Yıldırım
Bayezid’i davet etmişlerdir. Bu davette şüphesiz Burhaneddin’in
ölümünden önceki Timur’a karşı yakınlaşmanın rolü olmuş
olmalıdır. Şehir halkının davetini kabul eden Bayezid en büyük
oğlunu muhtemelen Süleyman’ı Sivas’a gönderdi. Bu sefer
esnasında orduda Niğbolu Savaşı’nda esir düşen yaşının küçük
olması sebebiyle öldürülmeyip kul yapılan Schiltberger de
bulunmaktaydı. Kaleme almış olduğu eserinde dönemin ilgili
hadisatı hakkında malumat nakletmektedir. Şehri Kara Yölük
Osman’la mücadeleden sonra ele geçiren Bayezid’in oğlu,
2Nizâmüddin Şâmî, Zafernâme, (çev. N. Lugal), Ankara 1987, s. 261; Aziz Esterebâdî,
Bezm u Rezm, (terc. M. Öztürk), Ankara 1990, s. 419, 425.
224
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
babasının gelmesini bekleyerek onun gelmesinden sonra şehri
3
Bayezid teslim alıp idareci olarak oğlunu tayin etmiştir.
Elbistan’a yönelen Bayezid burasını da ele geçirerek
Dulkadiroğlu Beyi Sadaka’yı görevinden uzaklaştırıp onun
yerine aynı hanedandan Nasıreddin’i iş başına getirmiş ve Kadı
4
Burhaneddin’in kızını ona nikâhlamıştır (2 Ağustos 1399).
Buradan Darende’ye asker gönderen Bayezid ardından
Malatya’yı iki aylık bir kuşatmadan sonra Memlûk naibi
Çakmak’ın elinden almıştır. Şehre idareci olarak Timur’un
tarihçisi Nizâmüddin Şâmî’nin vermiş olduğu bilgiye göre Sivas
5
hakimi Mustafa’nın oğlunu tayin etmiştir. Anonim Osmanlı
tarihinde ve Ȃşıkpaşazâde’de şehrin Emir Süleyman’a verilmiş
6
olduğu kayıtlıdır. Malatya’nın ele geçirilmesi esnasında
ordugâhta bulunan Schiltberger, Malatya ve Sivas’ın Kadı
Burhaneddin’e ait ülkeler olduğunu ve teslimi için Mısır
Sultanı’na elçiler gönderilip buraların istediğini ancak onun
kendisinin kılıç ile aldığı yerleri ancak kılıç ile alınabileceği
cevabını verdiğini nakleder. Bunun üzerine iki ay kuşatmış
olduğu şehrin sakinlerinin teslime yanaşmadığını gören Bayezid
hendekleri doldurtup orduyla çembere almış bunun üzerine
şehirdekiler af dileyip teslim olmuşlardır. Schiltberger; “fakat O,
7
şehri fethedip iskân etti” demektedir. Tam bu esnada Memlûk
hükümdarı Berkuk ölmüş yerine oğlu geçmiş ve Bayezid’den
yardım istemiştir. 20 bin kişilik bir kuvvetle Schiltberger’in de
içinde bulunduğu bir heyet Kahire’ye gitmiş ve yeni Sultan’ın
8
iktidarına yardımcı olmuşlardır. Neşrî, Sultan’ın Malatya,
Divriği, Darende ve Behisni’yi fethettikten sonra Erzincan’ı
Tahirten Beğ’den alıp Karakoyunlu Kara Yusuf’a verdiğini ancak
3 Johannes Schiltberger, Türkler ve Tatarlar Arasında (1394-1427), (çev. T. Akpınar),
İstanbul 1997, s. 54-59.
4 Oruç Beğ Tarihi, (haz. N. Öztürk), İstanbul 2008, s. 37; H. Çetin, s. 99.
5 Şâmî, s. 220.
6 Anonim Tevârîh-i Ȃl-i Osmân-F. Gıese neşri, (nşr. N. Azamat), İstanbul 1992, s. 37;
Ȃşıkpaşazâde, Tevârîh-i Ȃl-i Osmân, (haz. K. Yavuz-Y. Saraç), İstanbul 2003, s. 405.
7 Schiltberger, s. 60.
8 Schiltberger, s. 62, 63.
225
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
onun halk ile geçinememesi ve halkın ricasıyla şehri eski sahibi
Tahirten’e verdiğini fakat ehli beytini Bursa’ya naklettirdiğini
9
yazmaktadır. Bu malumattan da anlaşılacağı üzere Bayezid’in
ilgili askeri harekâtının neredeyse hepsi Timur’a yakınlığı olan
hedefleredir. Bu da Bayezid’in Memlûkluklardan ziyade bir
boşluğa mahal bırakmamak gayesiyle sefer tehdid önceliğinin
Timur ve bağlılarına yönelik olduğunu ifade etmek mümkündür.
Nitekim Oruç Beğ’de geçen; “Ve andan sonra Tahirten Beg ve
Germiyanoglı ve Menteşeoglı ve Aydınoglı ve Sarhanoglı ve dahı
İsfendiyar Beg Timur Han’a elçiler gönderdiler, hallerin
arzettiler akıbet Timur Han’ı yerinden kopardılar dürlü dürlü
haberlerle…” cümlelerini takdim tehirle ele alırsak Osmanlı
merkezinin hassasiyetini daha da anlamamız mümkün hale
gelmektedir. Oruç Beğ ve Ȃşıkpaşazâde Bayezid’in önce Sivas’a
ardından Erzincan’a gittiğini burada Mısır Sultan’ı Berkuk’un
ölüm haberini alınca Bayezid’in Malatya, Darende ve Behisni’yi
10
aldığını kaydetmektedir.
Bu noktada eğer Oruç Beğ’in
zikretmiş olduğu gibi Memlûk Sultanı’nın ölümü Sivas civarında
veya Erzincan’da öğrenilmiş ise Bayezid’in Schiltberger’de de
nakledildiği üzere Memlûk tahtındaki karışıklıkları hesaba
katarak Malatya’ya yönelmiş olma ihtimalini gözden uzak
tutmamak gerekir.
Malatya ve mücavir sahanın Osmanlıların eline geçmesiyle
alakalı ilk kaynağımız erken tarihlerde kaleme alınmış olan
Ahmedî’nin eseridir. Ahmedî’nin nazmen takdim etmiş olduğu
malumatta Bayezid’i suçlayıcı ton vardır;
“Bunı (Berkuk’un ölümü) işidüb Şam’a ol kasdeyledi.
Mısr benüm oldı deyü söyledi.
Dimedi ol öldi ben dahi ölürem.
Şöyle kim ol oldı, ben dahı oluram.
Fırsatıdur deyüben dutdı yol,
Leşker ile Maldanı’ya vardı ol,
9 Neşrî, Kitâb-ı Cihannümâ I, (nşr. F. R. Unat-M. A. Köymen), Ankara 1995, s. 335.
10 Oruç Beğ, s. 37.
226
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
11
Feth etdi anı egridüb bir zaman”. Buradaki cümleler
Ankara Savaşı sonrası hâlet-i rûhiyeyi aksettirmesi bakımından
oldukça önemlidir. Dönemin kronikleri hezimetin bütün suçunu
12
satırlarında ustaca Bayezid’e yüklemektedirler. Ahmedî’nin
Ankara Savaşı’ndan hemen sonra kaleme almış olduğu eserini
Süleyman Çelebi’ye ithaf etmiş olduğunu da hatırdan
çıkarmamak gereklidir. Aynı cümleler Neşrî’de de
tekrarlanmaktadır.
Oruç Beğ ve Ȃşıkpaşazâde, Bayezid’in Malatya’yı
Türkmen’den, Divriği’yi de Kürdden aldığını belirttikten sonra şu
cümleleri ortaklaşa naklederler; “Zira bunlar kadimi Padişah
degüllerdi, Eretna Beg’den sonra ol vilayeti bunlar almışlardı,
hükm itmişlerdi. Anun için Yıldırım Han ol vilayetleri
13
almışıdı…” Bu metinde Bayezid’in buralara alel usul şahıslar
tarafından yönetilen yerler olması dolayısıyla sefer yaptığı
anlatılmak istenirken metin altı okuması yapıldığında Osmanlıları
meşrulaştırmak gaye ve endişesi görülmektedir. Nitekim
Ȃşıkpaşazâde Sivas’ın alınmasıyla ilgili nakilde bulunurken;
“Kanûn-ı Pâdişâhîlik ne ise olunub yerine geldi…” demektedir.
Osmanlı nakillerinde başvurulan gerekçelendirme Timur’a ve
onun iddialarına yönelik bir tavırdır. Timur, Bayezid’e göndermiş
olduğu mektuplarında kendisini İlhanlıların varisi görmekte ve
bizim soyumuz İlhan-ı âlişâna ulaşmaktadır cümlesini
kullanmaktadır. Bayezid de mektuplarında Timur’un Hülagu gibi
bir kâfirin soyundan gelmiş olduğunu belirterek bu durumu
11Ahmedî, Dâsıtân-ı Tevârîh-i Mülûk-ı Ȃl-i Osmân, (nşr. N. S. Banarlı), İstanbul 1939,
s. 83, 84; Memlûk müellifi İbn Hacer’de de Osmanlıların ve hususiyle Bayezid’in
Memlûklular bakımından Timur’dan daha esaslı bir tehlike olduğu noktasında
tedirginlikler bulunmaktadır. İbn Hacer, “İbn Haldun’dan birçok defalar Mısır mülkü
için İbn Osmân’dan başka korkulacak yoktur cümlesini defalarca işittiğini”
söylemektedir. Yine İbn Hacer, Memlûk Sultanı Melik Zâhir’in, “Ben Timurleng’den
korkmam çünkü ona karşı herkes bana yardım eder, ben ancak İbn Osmân’dan
korkarım” dediğini nakleder. İlgili cümlelerin devamında İbn Hacer, Melik Zâhir’in
ölümü üzerine Bayezid’in Mısır’ı almak için geleceği hakkında dedikodular arttı ise de
Timur’un Osmanlıları mağlub edip, Bayezid’i esir almasıyla bunun mümkün
olmadığını zikretmektedir. Bkz. Şevkiye İnalcık, “İbn Hâcer’de Osmanlılara Dair
Haberler II”, DTCF. Dergisi, Cilt 6, Sayı 4, (1948), s. 351.
12 Feridun Emecen, “İlk Osmanlı Kroniklerinde Timur İmajı”, İlk Osmanlılar ve Batı
Anadolu Beylikler Dünyası, İstanbul 2003, s. 161-174.
13 Ȃşıkpaşazâde, s. 406; Oruç Beğ, s. 37.
227
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
zımnen de olsa kabul etmektedir. Timur, soyunun İlhanlılara
dayandığını zikretmiş olduğu mektubunda Sivas ve Malatya’yı
14
Bayezid’in almış olduğunu belirtmesi de oldukça ilginçtir.
Malatya ve Sivas’ın Osmanlılar tarafından ele geçirildiği sırada
kaleme alınan Timur’un mektubunda Bayezid’in Erzincan’a
saldırdığı belirtilmekte kısa zaman içinde Sivas, Malatya,
Erzincan, Kemah ve Elbistan’ın Timur’a bırakıldığını belirtir bir
ahidnâmenin gönderilmesi ve bunun bir suretinin de Mekke-i
Mükerreme Babü’l Harâm da kapalı bir kutuda muhafaza
olunması sulha kimin uyup kimin uymadığının görülmesi
15
istenmiştir. Nizâmüddin Şâmî’nin eserinde geçen bir mektupta;
“Bayezid’in ele geçirmiş olduğu Kemah’ın kendilerine
bırakılması çünkü burası bu memlekete (İlhanlı) dahildi ve bu
memleketin
Padişahları
orayı
tasarruflarında
16
bulunduruyorlardı”
denmektedir.
Memlûk
müellifi
Makrizî’nin eserinde de benzer mektup bulunmaktadır; “Atan ve
dedenden kalan topraklarla kanaat etmelisin ve Hükümdar
(İlhanlı) Ebû Said döneminde Rum sahibi Eretna’ya ait olan
17
toprakları bana vermelisin…”. İlhanlılardan gelme ve bu
şehirlerin mektuplarda zikredilmiş olması Bayezid’e diplomatik
dille usulünce hatırlatma olmalıdır. Timur mektuplarında
Bayezid’e; “Biz sizin aslınızı neslinizi gayet iyi biliriz…” cümlesi
ve Bayezid’in ordusunun sonradan Müslüman olan Hıristiyan
devşirmelerden meydana geldiği hatırlatılmaktadır. Bayezid buna
cevaben; “Osmanlı askerine Abdullah oğlu demekten fazlasıyla
zevk duyarız. Çünkü bütün Sahabe-i Kirâmın ataları kâfir iken
18
kendileri Müslüman oldular…”
şeklinde cevaplanmıştır.
14 Abdurrahman Daş, “Ankara Savaşı Öncesi Timur ile Yıldırım Bayezid’in
Mektuplaşmaları”, Selçuk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 15,
(2004), s. 146.
15 A. Daş, s. 150.
16 Şâmî, s. 249, 250.
17Musa Şamil Yüksel, El Makrizî (Kitâb es Sulûk) ve İbn Hacer (İnbâ el Gumr)’de
Timur ile İlgili Kayıtlar ve Çağdaşı Arap Tarihçilerine Göre Timur Tasviri,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İzmir 2001, s. 34, 35.
18 A. Daş, s. 147.
228
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Osmanlı askerlerinin Hıristiyan ve devşirmelerden meydana
19
geldiği dönemin Memlûk kaynaklarınca da zikredilmektedir.
Yukarıda nakletmiş olduğumuz Osmanlı kaynaklarının
Eretna’dan sonra bölge vilayetlerinin kadîmî Padişahlar
tarafından idare olunmadığı ifadeleri Timur’un mektuplarındaki
cümleler ile karşılaştırıldığında bir meşrûiyet, karşı bir cevap ve
gerekçelendirme endişesi taşıdığı açıkça görülmektedir. Tam da
bu noktada 1330’lu yıllarda Anadolu’ya gelen ve Beylik
merkezlerini ziyaret eden İbn Batuta’nın, Kayseri ve Sivas’ın
20
İlhanlıların askeri ve idari merkezleri olduğunu belirtmesi
iddiaların tarihi zemini hakkındaki ilginç bir bilgi olarak
karşımızda durmaktadır. Bu cümleden olmak üzere İlhanlı
hazinesine ait vergi kayıtlarını muhtevi iki kaynakta; Nüzhetü’l
Kulûb ve Risâle-i Felekiyye’de Sivas ve Malatya’nın İlhanlı
Devletine bağlı iki şehir olarak zikredilip vermiş oldukları
21
vergilerin rakam olarak zikredilmesi yine bu tarihi zemini tevsik
etmekte olup tarafların birbirlerine almış oldukları tavrın altyapısı
hakkında bize ciddi veriler sağlamaktadır. Osmanlılar bu İlhanlı
iddiasına karşı kadîmî Padişah lafzına sığınmaktadır. Kadîmî
Padişahtan kasdın ise Türkiye Selçuklukları olduğu noktasında
elimizde ciddi karineler bulunmaktadır. Bayezid, Timur’a yazmış
olduğu mektubunda; “Atası Ertuğrul’un 300 kadar gazisiyle
Hülagu Tatarından 10 bin kişiyi vurduğunu Alaeddin Keykûbâd’a
galib gelenleri mağlub ettiğini bundan sonra Devlet yönetme
şerefine nail olduğunu ve hil’at kendisine verilerek Osman Bey’in
Ȃl-i Selçûk’un yerine idareyi devraldığını” tarihi malumata
22
müracaat ederek Timur’a hatırlatmaktadır. 1420’lerde kaleme
alınmış olan Yazıcızâde’nin, Tevârîh-i Ȃl-i Selçûk adlı eserinde
Malatya ile alakalı ilginç bir bilgi verilmektedir. Ertuğrul Bey
Selçuklu Sultanı Gıyâseddin’i ziyarete gittiğinde oğlu Osman
19 Memlûk kaynaklarından menkûlen Murat Zengin, İlhanlılar-Eratnalılar-Memluklar
Dönemi Malatya (1295-1401), İstanbul 2017, s. 121.
20 İbn Battûta Seyahatnâmesi I, (çev. A. S. Aykut), İstanbul 2004, s. 414, 416.
21 Hamdullah Müstevfî, Nüzhetü’l Kulûb, (tashih G. L. Strange), Leiden 1933, s. 98,
99; Risâle-i Felekiyye (Kitabu’s Siyakat), (terc. İ. Otrar), İstanbul 213, s. 251.
22 A. Daş, s. 147.
229
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Bey’in bir oğlunu Sultan’ın hizmetine bırakmış sonra Sultan ona
Kahta nahiyesinde Yığniyek (Bağnik) ilini tımar olarak vermiş ve
onun neslinden Halil Beg, Bayat Beg ve Ahmed merhum Sultan
Bayezid Malatya’ya vardığı yıl katına varıp kavm ve kabile
olduklarını arz etmişlerdir. Bayezid de onlara çokça para ve
23
hediyeler vererek yerlerine göndermiştir. Malatya ve bölgenin
Osmanlılar tarafından ele geçirilmesine yakın tarihlerde kaleme
alınan Yazıcızâde’de bu hikâyenin nakledilmiş olması bölgenin
ne zamandan beri “kadîm Padişahlar” tarafından yönetildiğinin
ve aslında kime ait olduğunun vurgulanmak istenmesi
bakımından oldukça mühimdir.
Timur, Hindistan seferini tamamladıktan hemen sonra
Bayezid’in ele geçirmiş olduğu bölgelere dikkatini çevirdi.
Hindistan seferi esnasında bölgeden haberdar olan Timur
Bayezid’e mektup yazarak Malatya ve diğer şehirlerin İlhanlı
hukukuna dayanarak kendilerine bırakılmasını talep etmiş
Bayezid de bunu reddetmiştir. Önce Sivas’ı ele geçiren Timur
ardından Malatya’ya yönelip şehrin kendisine teslimini talep etti.
Ancak şehrin Osmanlı hakimi bunu reddettiği gibi kendisine
gelen elçiyi hapsettirdi. Bunun üzerine şehri muhasara eden
Timur, şehirdeki Osmanlı idarecisinin kaçmasıyla Malatya’yı 4
Eylül 1400’de ele geçirip, Ermeni ve Gürcüleri esir etmiştir.
Müslümanlardan ise emân malı almakla iktifa ederek onları
serbest bırakmış, İslâm savaş hukukuna uygun davranmıştır.
Malatya’yı zabt eden Timur şehrin idaresini Akkoyunlu Kara
24
Yölük Osman Bey’e bırakmıştır. Timur, Bayezid’e göndermiş
olduğu mektupta; “Sen Malatya’yı muhasara ettin dört ay elde
edemedin ve geri dönmek zorunda kaldın…” demektedir.
Bayezid de karşı mektubunda; “Malatya hususundaki iddianız
doğru değildir, Karaman ve Kastamonu hakimlerinin bazı
vilayetlerimize saldırmaları sebebiyle muhasarayı kaldırmak
25
zorunda kaldık” şeklinde cevap vermektedir. Yukarıda da
zikredildiği üzere Osmanlıların Malatya kuşatması esnasında
23 Yazıcızâde Ali, Tevârîh-i Ȃl-i Selçûk, (nşr. A. Bakır), İstanbul 2017, s. 694.
24 Şâmî, s. 263; M. Zengin, s. 120-123.
25 A. Daş, s. 146, 147.
230
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Osmanlı ordugâhında bulunan Schiltberger, Malatya kuşatılırken
Ankara kalesine Beyaz Tatarların saldırdığını Bayezid de bu
sebeple oğlunu onların üzerine gönderdiğini ilkinde galip
gelemeyen Şehzadeye Bayezid’in tekrar asker vererek Tatarlar
üzerine gönderdiği ve bu kez Osmanlıların beyaz Tatarları
26
mağlup ettiğini nakletmektedir.
Mektuplara yansıyan
muhtemelen Schilberger’de geçen ve henüz tamamlanmamış
Malatya muhasarası esnasında cereyan eden olay olmalıdır.
Nitekim Malatya’nın ele geçirilmesi ile alakalı Osmanlı
kaynaklarının dışında Timur’un kaynağı Nizâmüddin Şâmî ve
Memlûk kaynaklarının şehadeti Malatya’nın Osmanlılar
tarafından alındığı noktasında tereddüde mahal bırakmamaktadır.
Sonuçta; Yıldırım Bayezid doğudan beliren bir tehlike
olarak Timur’a karşı yukarıdaki satırlarda da ifade edildiği üzere
önce Memlûk, Altınıorda ve Kadı Burhâneddin ile dörtlü ittifak
adı verilen bir müttefiklik ilişkisi içerisine girmiş ancak Timur’un
Altınorda’yı saf dışı bırakması sonrasında da Kadı
Burhâneddin’in ölümü bu ittifakı sarsmıştır. Bütün bunların
üzerine Timur'un Sivas ve Malatya’ya Kara Yölük Osman
vasıtasıyla el koyma çabası Osmanlıların dikkatinden kaçmamış
Yıldırım Bayezid hemen duruma müdahil olarak Sivas ve
Malatya’yı ele geçirip ileri bir savunma hattı oluşturarak
ülkesinin doğu hududlarını emniyet altına almayı düşünmüştür.
Dönemin kaynak metinlerinde, tarihi geçmişe müracaat ederek
iki şehir üzerinde oluşan sahiplenme cümleleri meydana gelecek
olan büyük mücadelenin meşrûiyet kavgası olarak karşımızda
durmaktadır. Yıldırım Bayezid’in bu müdahalesi Timur’la arayı
iyice açtığı gibi ona yeni bir düşman daha kazandırmıştır. Bu da
Timur’a karşı eski müttefikleri Memlûklular olmuştur. Ancak
Yıldırım Bayezid’in bu noktada Memlûk düşmanlığına ileri bir
savunma hattı oluşturma düşüncesini tercih ettiği görülmektedir.
Memlûk kaynağı Nücûmu’z Zâhire’de ilgili tartışmalar
nakledilmektedir. İbn Takrıberdî eserinde, Osmanoğlu’ndan
Memlûk Sultanına, Timur’a karşı birlikte mücadele etme ve
ittifak teklifi geldiğini belirtilip, bu teklifin Bayezid’in
26 Schiltberger, s. 60, 61.
231
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Malatya’yı alması sebebiyle reddedildiği anlatılmaktadır. İbn
Takrıberdi devamında, her ne kadar bunun doğru olsa bile iki
gücün ittifak yapması gerektiğini eğer böyle olsaydı Timur
tehlikesinin berteraf edilebileceğini anlatarak reel-politiğe uygun
soğukkanlı bir değerlendirmede bulunur. Bu değerlendirmesini
de Timur’a esir düşen Emir Esenbay Zâhirî’nin kendisine
Timur’un şu sözleri söylediğini ifade ederek temellendirir;
“Timurlenk bir gün bana ömründe pek çok kalabalık orduyla
karşılaştığını ama Mısır ve Osmanoğlu’nun ordusu gibi ordu
görmediğini söyledi. Gerçekten de Mısır ordusu büyük bir
orduydu ama başlarındaki hükümdar Farac çocuk yaştaydı.
Çevresinde savaş tecrübesi olan komutanlar yoktu. Sultan
Bayezid tecrübeli ve tedbirli ve ileri görüşlüydü fakat onun da
zaferi düşünen bir ordusu yoktu. Ben dedim; işte bu yüzdendir ki
Sultan Bayezid’le ittifak edilmeliydi. Böylece O, Mısır askerini
doğru yönetecek kişiler gönderir, yardım eder, Timur da bu
ikisine karşı duramazdı. Mısır’dan Osmanoğlu’na bu şekilde bir
mektup gönderildikten sonra hiçbir Mısır’lı Timur’la savaşmakla
ilgilenmedi. Aksine herkesin tek derdi, saltanatta kendisine bir
yer kapmak ve başkalarını oradan uzaklaştırmaktı. Kimsenin ne
27
olup bittiği umurunda bile değildi…”.
Timur, kendisine hiçbir direnç gösteremeyen Osmanlı
birlikleri karşısında Sivas ve Malatya’yı aldıktan sonra Elbistan,
Behisni ve Kahta’yı da ele geçirerek Bayezid’ın hakimiyetine
geçen bütün topraklarda kendisine yakın insanlara idareyi bırakıp
güneye Memlûklular üzerine yürümüş Halep, Hama, Humus ve
Şam’ı vurarak Ankara Savaşı öncesi sahayı kendisi adına
temizlemiş, yaklaşık bir yıl sonra da Sivas-Malatya hattı
üzerinden Kayseri’ye oradan da Ankara-Çubuk Ovası’na inmiş
ve Bayezid’le karşılaşmıştır.
KAYNAKÇA
AHMEDÎ, Dâsıtân-ı Tevârîh-i Mülûk-ı Ȃl-i Osmân, (nşr. N.
S. Banarlı), İstanbul 1939.
27 İbni Tağrıberdi, En Nücûmu’z Zâhire, (çev. A. Batur), İstanbul 2013, s. 329.
232
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Anonim Tevârîh-i Ȃl-i Osmân-F. Gıese neşri, (nşr. N.
Azamat), İstanbul 1992.
ȂŞIKPAŞAZÂDE, Tevârîh-i Ȃl-i Osmân, (haz. K. YavuzY. Saraç), İstanbul 2003.
ÇETİN, Halil, Timur’un Anadolu Seferi ve Ankara Savaşı,
İstanbul 2012.
DAŞ, Abdurrahman, “Ankara Savaşı Öncesi Timur ile
Yıldırım Bayezid’in Mektuplaşmaları”, Selçuk Üniversitesi,
Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 15, (2004).
EMECEN, Feridun, “İlk Osmanlı Kroniklerinde Timur
İmajı”, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası,
İstanbul 2003.
HAMDULLAH MÜSTEVFÎ, Nüzhetü’l Kulûb, (tashih G.
L. Strange), Leiden 1933.
İbn Battûta Seyahatnâmesi I, (çev. A. S. Aykut), İstanbul
2004.
İBNİ TAĞRIBERDİ, En Nücûmu’z Zâhire, (çev. A. Batur),
İstanbul 2013.
İNALCIK, Şevkiye, “İbn Hâcer’de Osmanlılara Dair
Haberler II”, DTCF. Dergisi, Cilt 6, Sayı 4, (1948).
SCHİLTBERGER, Johannes, Türkler ve Tatarlar Arasında
(1394-1427), (çev. T. Akpınar), İstanbul 1997.
NEŞRÎ, Kitâb-ı Cihannümâ I, (nşr. F. R. Unat-M. A.
Köymen), Ankara 1995.
NİZÂMÜDDİN ŞÂMÎ, Zafernâme, (çev. N. Lugal),
Ankara 1987.
AZİZ ESTEREBÂDÎ, Bezm u Rezm, (terc. M. Öztürk),
Ankara 1990.
Oruç Beğ Tarihi, (haz. N. Öztürk), İstanbul 2008.
Risâle-i Felekiyye (Kitabu’s Siyakat), (terc. İ. Otrar),
İstanbul 213.
YAZICIZÂDE ALİ, Tevârîh-i Ȃl-i Selçûk, (nşr. A. Bakır),
İstanbul 2017.
YÜKSEL, Musa Şamil, El-Makrizî (Kitâb es Sulûk) ve İbn
Hacer (İnbâ el Gumr)’de Timur ile İlgili Kayıtlar ve Çağdaşı
Arap Tarihçilerine Göre Timur Tasviri, Yayımlanmamış Yüksek
233
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Lisans Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir
2001.
ZENGİN,
Murat,
İlhanlılar-Eratnalılar-Memluklar
Dönemi Malatya (1295-1401), İstanbul 2017.
234
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
MEMLÛK TÜRK DEVLETİ DÖNEMİNDE MALATYA
NİYÂBETİ (1361-1516)
Doç. Dr. Murat ZENGİN
ÖZET
Orta Fırat Havzası’nın önemli merkezlerinden olan Malatya
şehri, Türkiye Selçuklu Devleti’nin tarih sahnesinden
çekilmesinin ardından İlhanlı hâkimiyetine girdi. İlhanlılar ile
Memlûkler arasındaki güç mücadelesinde kilit rol oynayan şehir
1315’te Memlûkler tarafından kuşatıldı; fakat alınamadı. Ticarî
ve askeri yolların kesiştiği bir konumda bulunan, verimli tarım
alanlarının ve dokuma ürünlerinin bol olduğu bir şehirdi. Memlûk
Türk Devleti, Anadolu yönünde genişleme politikası takip
ettiğinden Malatya’nın alınmasını elzem görüyordu. 1361 yılı
sonbaharında Memlûk Türk Devleti hâkimiyetine giren şehir,
kısa bir inkıta hariç bir buçuk asır bu devletin hâkimiyetinde
kalmıştır. Memlûkler, sistematik olarak Malatya şehrine
yatırımlar yaparak şehrin gelişimine katkı yapmışlardır. Osmanlı
Devleti’nin Anadolu’nun tamamına hâkim olma faaliyetlerine
karşı, Malatya şehri askerî bir üs görevi görmüş ve Memlûk Türk
Devleti’nin önemli sınır şehirleri olan Divriği, Darende, Elbistan,
Besni, Urfa ve Antep çoğu kez buradan yapılan sevkiyatlarla
korunmuştur. Memlûk Türk Devleti’nin son anlarına kadar bir
İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Tarih Bölümü, murat.zengin@inonu.edu.tr
235
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Memlûklu şehri olan Malatya, Mercidâbık Savaşı’nın arefesinde
1516 yılında Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.
GİRİŞ
Türkiye Selçuklu Devleti’nin inkırazından sonra
Anadolu’da yaşanan otorite boşluğunu doldurmak isteyen
1
İlhanlılar ile Suriye ve Mısır’da hâkim Memlûk Türk Devleti
arasında bu boşluğu doldurmak ve Selçuklu mirasına sahip
çıkmak noktasında ciddi mücadeleler yaşandı. Memlûk Türk
Devleti, Bilâd-ı Şam’ın (Suriye) güvenliğini sağlama noktasında
Anadolu’ya doğru genişleme siyâseti takip ediyordu. Sultan
Melikü’z-zâhir Baybars el-Bundukdârî (1260-1277), bu siyaset
çerçevesinde Anadolu seferine çıkmış ve Elbistan’da Moğol
kuvvetlerini bozguna uğrattıktan sonra Kayseri’de Selçuklu
2
tahtına çıkarak Anadolu’nun hâkimi olduğunu ilân etmişti.
Baybars’tan sonra tahta çıkan Memlûk sultanları da bu politikayı
takip ile Anadolu istikametinde ülke topraklarını genişletmeye
devam ettiler. Sultan Melikü’l-mansûr Seyfeddin Kalâvun (12791290) döneminde Antep, Besni, Gerger ve Kahtâ gibi Fırat
havzasındaki bölgeler Memlûk hâkimiyetine girdi. Sultan Eşref
Halil
(1290-1293)
döneminde
stratejik
konumdaki
3
Kalaturrum’un alınmasıyla Memlûk-İlhanlı rekabeti, şiddetli
savaşların yaşanacağı yeni bir sürece girdi.
1 Kösedağ Savaşı’nın ardından Moğollar, Anadolu’yu vergi almak suretiyle yönetmeye
başladılar. Elbistan Savaşı’nın hemen ardından İlhan Abaka, Sâhib-i Divan Şemseddin
Cüveynî’yi bölgeye atayarak Anadolu’yu İlhanlı mâlî sistemine dâhil etti. Bkz.
Reşidüddin Fazlullah, Kitâb-ı Tarih-i Mübârek Gâzânî Dastân-ı Abağa Han ve Sultan
Ahmed ve Argûn Han, Nşr: Karl Jahn, Mouton&Co 1957, s. 32; İlhan Erdem, “Sâhib-i
Divan Şemseddin Cüveynî’nin Anadolu’ya Gelişi, Yeni Moğol Rejiminin Kurulması,
Sonuçları”, Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman’a Armağan, Ankara 2003, s. 331-339.
2 Baybars el-Mansûrî ed-Devadâr, et-Tuhfetü’l-Mülûkîye fî Devleti’t-Turkîyye, Nşr: Dr.
Abdülhâmid Sâlih Hamdan, Beyrut 1987, s. 84; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-zâhire fî
Mülûk-ı Mısr ve’l-Kâhire, Tahkik: Muhammed Hüseyin Şemseddin, C. 7, Beyrut 1992,
s. 154; Murat Zengin, “Memlük Türk Sultanlığı’nın Anadolu Hâkimiyet Mücâdelesi:
Malatya’nın Zaptı (28 Nisan 1315)”, Tarih Araştırmaları Dergisi, XXXIII/55, (Mart
2014), s. 97; Murat Zengin, İlhanlılar, Eratnalılar-Memlûklar Dönemi Malatya (12951401), İstanbul 2017, s. 30.
3 İbnü’l-Fuvâtî, el-Hevâdisü’l-Câmiâ ve’t-Tecâribü’l-Nâfiâ fî’l-Mâiye ve’s-Sâmine,
Tahkik: Mehdi en-Necm, Beyrut, ty., s. 323; el-Cezerî, Târih-i Hevâdis- i Zamân ve
Enbâehu ve Vefiyâtü’l-Ekâbir ve’l-Âyân min Ebnâehu, Tahkik: Prof. Dr. Ömer
Abdüsselâm Tedmürî, C. 1, Beyrut 1998, s. 101 vd; İbn Şıhne, Ravzü’l-menâzir fî
236
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Malatya şehri, Türkiye Selçukluların tarih sahnesinden
çekilmesinin ardından İlhanlılara tâbi yerel yöneticiler tarafından
4
idare edilmiştir. İlhanlı devlet adamı Emir Çoban’ın iktası olan
şehir, Memlûk sultanı Melikü’n-nâsır Muhammed’in (12931294/1299-1309/1310-1341) üçüncü saltanatı döneminde
5
kuşatıldı. Münbit arazileri, dokuma ürünleri ve sahip olduğu
diğer zenginlikleri ile tarih boyunca önemini koruyan şehir, askerî
bir üs olarak da temâyüz etmişti. İlhanlılar, başta Kalaturrum
olmak üzere Memlûk hâkimiyetindeki Antep, Besni ve Gerger
gibi bölgelere Malatya üzerinden taarruz etmekte idiler. Memlûk
sultanı Melikü’n-nâsır Muhammed, Malatya halkından gelen
daveti kabul ile Bilâd-ı Şam nâibi Emir Seyfeddin Tengiz elHüsâmî komutasında on bin kişilik bir orduyu Nisan 1315’te
Malatya’ya sevk etti. Memlûk kuvvetleri tarafından üç gün
boyunca yağmalanan şehir ciddi bir tahribata uğradı. Başta şehir
yöneticisi Emir Şahabeddin Mezâmir olmak üzere şehir kadısı
Şeyh Şemseddin ve diğer ekâbir esir edilerek Kahire’ye
gönderildiler. Emir Çoban hadiseden kısa süre sonra
tasarrufundaki Malatya’ya gitti ve şehrin güvenliği ve tamiriyle
meşgul oldu. İlhanlıların Anadolu Genel Vâlisi Emir Timurtaş b.
Çoban’ın Kahire’ye ilticâsı üzerine yerine vekil bıraktığı
kayınbiraderi Emir Eretna, kısa sürede beyliğini kurmaya
muvaffak oldu. Malatya şehri, Melik Sunullah ve Emir Mezâmir
ailelerine mensup yöneticiler tarafından Eretnalılara bağlı olarak
idare edildi. Melik Sunullah ailesi efradından olan Emir Ömer
Bey et-Türkmânî, şehrin bu dönemki tarihinde önemli bir devlet
adamı olarak öne çıkmıştır. Günümüzde ibâdete açık olan Ömer
Bey Mescidi’nin de bânisi olan bu emirin 1358 veya 1359’da
ölümünden sonra Malatya halkı Dulkadirli Beyliği taarruzlarına
maruz kaldı. Şehir halkı, Eretna-Dulkadirli çekişmesinden daha
İlmi’l-Evâil ve’l-Evâhir, Tahkik: Seyyid Muhammed Muhennâ, C. 1, Beyrut 1997, s.
271; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 53.
4 Bu yerel yöneticiler Melik Sunullah ve Mezâmir aileleri üyeleri arasından seçilmiştir.
Ayrıntılı bilgi için bkz. Nejat Göyünç, “Memlûk Devrinde (Eski) Malatya’da Bir Aile”
V. Milletlerarası Türkoloji Kongresi, İstanbul 1985, s. 245-250; Murat Zengin, Malatya
(1295-1401), s. 70-79.
5 Memlûk Türk Devleti’nin ilk Malatya kuşatması hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.
Murat Zengin, “Malatya’nın Zaptı”, s. 91-120; a. mlf., Malatya (1295-1401), s. 52-59.
237
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
fazla zarar görmemek için Memlûkleri şehre davet etti. Memlûk
sultanı Melikü’l-mansûr Muhammed b. Hacı (1361-1363), Halep
Nâibi Ahmed b. Kuştimur’u şehre gönderdi ve Ekim 1361’de
Malatya şehri Memlûk hâkimiyetine girdi.
6
A. MEMLÛK TÜRK DEVLETİ HÂKİMİYETİNE
GİRİŞİNDEN 1382 YILINA KADAR MALATYA
(Bahrî Memlûkleri Dönemi/1361-1382)
Memlûk Türk Devleti’nde hâkimiyet altına alınan bir şehir,
7
Memlûk idarî sistemi esasına göre yapılandırılırdı. Malatya
şehri, Halep niyabetine (valiliğine) bağlı yirmi bir niyâbetten biri
8
olarak belirlendi. Atama usulüne göre şehre, takdimetü’l-elf
(binbaşı) rütbesinde bir nâip atandı. Kaynaklardan ismini tespit
edemediğimiz bu ilk Memlûk nâibinin görev süresi yaklaşık bir
yıl sürdü ve 28 Temmuz 1362’de Malatya nâipliğine Emir
9
Esendemir et-Tâzî atandı. Elbistan’dan Malatya’ya doğru
genişleme siyaseti güden Dulkadirli Halil Bey, Eretna hükümdarı
Gıyâseddin Muhammed ile ittifak ederek Malatya’ya saldırdı.
Malatya nâibi Esendemir, saldırıdan kurtulmayı başararak
Malatya’da savunmaya geçti ve durumu Kahire’ye bildirdi.
Sultan Melikü’l-mansûr Muhammed, Malatya’dan gelen talep
10
üzerine Atabekü’l-asâkir Emir Yelboğa el-Ömerî önderliğinde
on iki bin kişilik bir kuvveti Elbistan hâkimi Halil Bey ile
11
mücadele etmek üzere bölgeye yolladı. Halil Bey bu gelişme
üzerine Malatya kuşatmasını kaldırmak zorunda kaldı.
6 Kadı Şuhbe, Târih-i İbn-i Kadı Şuhbe, Tahkik: Adnan Derviş, C. 2, Dımaşk 1997, s.
188; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 95.
7 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 92 vd.
8 Murat Zengin, “Memlûk Türk Sultanlığı Döneminde Malatya’nın İdarî Durumu”,
Geçmişten Günümüze Malatya Kent, Kültür, Kimlik, C. 2, Ankara 2017, s. 1558.
9 Makrizî, es-Sülûk li-Mârifet-i Düveli’l-Mülûk, Tahkik: Muhammed Abdülkâdir Âtâ,
C. 4, Beyrut 1997, s. 262; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 96.
10 Hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Fatih Yahya Ayaz, “Türk Memlükler Döneminin
Büyük Emirlerinden Yelboğa el-Ömerî (ö. 768/1366) ve İdaredeki Nüfuzu”, Çukurova
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, XVI/1, (2007), s. 81-100.
11 Makrizî, es-Sülûk, C. 4, s. 262.
238
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Memlûk sultanı Melikü’l-mansûr Muhammed b. Hacı, 19
Mayıs 1363’te tahttan indirilerek yerine amcazâdesi Ebû’l-meâli
12
Zeyneddin Şâbân b. Hüseyin geçirildi. Sultan Şâbân’ın tahta
çıkışının ardından Malatya niyâbetinde görev değişikliği yaşandı
ve 11 Kasım 1363’te Emir Esenkoca Ali el-Cevkendâr şehrin yeni
13
nâibi olarak atandı. Esenkoca, vefat ettiği 1364-1365 yılına
kadar Malatya nâibi olarak görev yaptı. Vefatından sonra ise
14
şehre Emir Devlet Han Bey atandı. Faaliyetleri ve görev süresi
hakkında bilgi sahibi olamadığımız bu devlet adamının ardından
15 Ağustos 1370’de Malatya nâipliği vazifesine Emir Yakup Şah
el-Hazinedâr getirildi. Sâbık Mısır Hazinedârı olan bu devlet
adamı, bahsi geçen tarihte Malatya’ya sürgün edilmiş ve 17
Temmuz 1373’te Trabulus nâipliği görevine atanmıştı. Bu
nedenle Malatya nâipliği görevini yaklaşık üç yıl sürdürdüğü
15
tahmin edilmektedir.
Sultan Zeyneddin Şâbân b. Hüseyin’in 16 Mart 1377’de
öldürülmesinin ardından oğlu Melikü’l-mansûr Âlâeddin Ali,
16
yeni Memlûklu sultanı ilân edildi. Sultan Âlâeddin Ali’nin
tahtta çıkışından kısa süre sonra Malatya niyâbeti görevine Emir
17
Hutat Seyfeddin atandı. Dulkadirli Halil Bey, Sultan Zeyneddin
Şâbân’ın öldürülmesiyle sonuçlanan karışıklıklardan istifade ile
Memlûk hâkimiyetindeki Harput’u ele geçirmişti. Yeni sultan, bu
hadise üzerine Halil Beyi Elbistan niyâbetinden azlederek yerine
Gazze nâibi Mübârek Şâh’ı atadı. Halil Bey, bu atamaya rıza
göstermeyerek süratle Elbistan’a döndü ve Mübârek Şâh ile
12 İbn Dokmak, el-Cevherü’s-Semîn fî Seyrü’l-Hulefâ ve’l-Mülûk ve’s-Selâtin, Tahkik:
Dr. Sâid Abdülfettâh Âşûr, yy., 1982, s. 409; İbn Tağrıberdî, en-Menhelü’s-Sâfî ve’lMüstevfî Bâde’l-Vâfî, Tahkik: Muhammed Muhammed Emin, C. 6, Kâhire 1990, s. 234.
13 Makrizî, es-Sülûk, C. 4, s. 273; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire fî Mülûk-ı Mısr
ve’l-Kâhire, Tahkik: Muhammed Hüseyin Şemseddin, C. 11, Beyrut 1992, s. 22; Murat
Zengin, Malatya (1295-1401), s. 96;
14 Zeki Oral, “Malatya Kitâbeleri”, III. Türk Tarih Kongresi, (Ankara 15-20 Kasım
1943), Ankara 1948, s. 434-440.
15 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 98 vd.
16 İbn Dokmak, el-Cevherü’s-Semîn, s. 435; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr bi-Enbâi’l-Umr,
Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C. 1, Kahire 2014, s. 130 vd.
17 Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 2, s. 515; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’zZâhire, C. 11, s. 121.
239
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
savaşmak üzere hazırlık yaptı. Halil Bey ile Mübârek Şâh
arasından yapılan savaşı Halil Bey kazandı ve Mübârek Şâh,
Eylül 1378’de öldürüldü. Onun ölümünün ardından Halil Bey ile
mücadele etmek üzere Malatya nâibi Emir Hutat Seyfeddin,
Elbistan nâibi olarak tayin edildi. Emir Hutat’tan boşalan Malatya
18
nâipliğine ise Emir Altunboğa es-Sultânî atandı. Emir Hutat,
Dulkadirli Halil Bey’e karşı başarısız olunca Elbistan nâipliği
görevinden alındı ve yerine Malatya nâibi Emir Altunboğa esSultânî gönderilirken Altunboğa’dan boşalan Malatya niyâbeti
görevine ise o sırada Besni nâipliği vazifesini ifâ eden Emir
19
Timurboğa el-Efdâl el-Emir Mintaş atandı. Memlûk sultanı
Âlâeddin Ali, Halil Bey’e kesin bir darbe indirmek üzere Halep
ve Bire kuvvetlerinden mürekkep yaklaşık üç bin kişilik bir
orduyu Halep emir-i kebiri Emir Çögen önderliğinde Elbistan’a
yolladı. Halil Bey ile Memlûk kuvvetleri arasında Nisan 1381’de
yapılan savaşı Dulkadirli Halil Bey kazandı ve Emir Çögen savaş
alanında öldürüldü. Çögen’in ölümü üzerine Emir Altunboğa es20
Sultânî ve Malatya nâibi Mintaş kaçarak hayatlarını kurtardılar.
Elbistan’da bu gelişmeler yaşanırken Sultan Âlâeddin Ali, 24
Safer 783/20 Mayıs 1381’de vefat etti. Onun vefatından sonra
yerine kardeşi Melikü’s-sâlih Selâhaddin Hacı, Bahrî
21
Memlûklerinin son sultanı olarak geçti. Sultan Hacı döneminde
Nâib-i saltana olarak görev yapan Emir Berkûk, 26 Kasım
1382’de Hacı’yı azledip Bahrî Memlûklerinin hâkimiyetine son
vererek Melikü’z-zahîr unvanıyla tahta geçti.
22
18 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 100.
19 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 101.
20 Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 3, s. 56.
21 İbn Dokmak, el-Cevherü’s-Semîn, s. 455; Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 118; İbn Hacer,
İnbâi’l-Ğumr, C.1, s. 232; İbn Tağrıberdî, en-Menhelü’s-Sâfî ve’l-Müstevfî Bâde’l-Vâfî,
Tahkik: Dr. Nebil Muhammed Abdülaziz, C. 5, Kâhire 1988, s. 48 vd.
22 İbn Dokmak, el-Cevherü’s-Semîn, s. 457; Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C.
3, s. 56; İbn Şıhne, Ravzü’l-menâzir, C. 1, s. 291; Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 141; İbn
Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C.1, s. 257; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 11, s. 181;
Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’z-Zâmân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî,
C. 1, yy., 1970, s. 37 vd; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr fî Vekâîü’d-Duhur, yy., 1960, s. 223.
240
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
B. BURCÎ MEMLÛKLERİ DÖNEMİNDE MALATYA
(1382-1517)
1. Melikü’z-zahîr Berkûk Döneminde Malatya (13821389/1390-1399)
Sultan Melikü’z-zahîr Berkûk, Burcî Memlûkleri
23
döneminin ilk sultanıdır. Tahta çıktıktan sonra sayıları on bini
bulan ve sâbık sultanlardan Melikü’l-Eşref Şâbân’a aidiyetleri
münasebetiyle “Eşrefîye Memlûkleri” olarak adlandırılan
memlûklerin büyük bölümünü tasfiye ederken bunlardan bir
24
kısmını da kendi memlûkleri zümresine dâhil etti. Berkûk tahta
çıktığında Malatya niyâbeti makamı boştu. Yukarıda da ifade
ettiğimiz gibi Dulkadirli Halil Bey ile yapılan mücadele sırasında
Malatya nâibi olan Mintaş, kaçarak canını kurtarmıştı. Berkûk,
Malatya nâibi Mintaş’ı diğer bazı Eşrefîye Memlûkleri gibi kendi
grubuna aldı
25
ve onu Temmuz-Ağustos 1385’te
26
azat ederek
27
yeniden Malatya nâibi olarak atadı. İkinci kez Malatya nâipliği
vazifesine atanmış olan Mintaş, göreve başladıktan kısa bir süre
sonra bölgede görülen Timur tehlikesi ile uğraşmak zorunda
kaldı. Tebriz’de hâkimiyet icrâ eden Karakoyunlu hükümdarı
Kara Mehmed, Timur’un önünden kaçarak mahiyetindeki bin
28
kişilik kuvvetle Mintaş’a sığındı. Altınordu Hanı Toktamış’ın
Timurlu topraklarına saldırması üzerine Timur, Diyarbakır’dan
29
ayrıldı ve bölge rahat bir nefes aldı.
Eretna Devleti mirası üzerine Sivas’ta devletini kurmayı
başaran Kadı Burhaneddin Ahmed, güney istikametinde
23 Cüneyt Kanat, “Memlûk Devleti’nde İktidar Değişikliği Bahrî Memlûklardan Burcî
Memlûklara”, Prof. Dr. Işın Demirkent Anısına, İstanbul 2008, s. 545.
24 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 103.
25 Memlûklerde sâbık bir sultandan devreden memlûka, karanis, karanisa veya
memâlikü’s-selâtini’l-mukaddime denilirdi. Bkz. David Ayalon, Memlûk Ordusunun
Yapısı Üzerine Araştırmalar I-II-III, Çev: Abdullah Mesut Ağır, Ankara 2015, s. 25.
26 İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C.1, s. 301.
27 İbn Tağrıberdî, en-Menhelü’s-Sâfî ve’l-Müstevfî Bâde’l-Vâfî, Tahkik: Muhammed
Muhammed Emin, C. 4, Kâhire 1989, s. 94.
28 Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 199.
29 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 105.
241
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
genişleme politikası güttüğünden Berkûk’a karşı Malatya nâibi
Mintaş’ın desteğini kazanmak istiyordu. Berkûk’un Eşrefîye
Memlûklerini sistematik bir şekilde tasfiye etmesi, başta Mintaş
olmak üzere diğer sürgün ve küskün emirlerin Berkûk’a karşı
30
isyan etmelerine neden oldu. Mintaş, Kadı Burhaneddin’in
gücünden istifade ederek Halep’i ele geçirmesine yardım etmesi
karşılığında Malatya’yı ona bırakmayı vaat etti. Kadı
Burhaneddin ile yapılan müzâkereler sonuç vermedi ve Mintaş
esir edilerek Sivas’a götürüldü. Kaynaklarda ismi zikredilmeyen
Mintaş’ın devadârı, şehir kapılarını kapatarak savunmaya geçti ve
durumu Berkûk’a bildirdi. Berkûk, Mintaş’ı Malatya nâipliği
31
görevinden azlederek yerine şehir devadârını geçici olarak atadı
ve kısa süre sonra Emir Yelboğa en-Nâsırî önderliğindeki
32
kalabalık bir kuvveti Sivas’a yolladı. Mayıs 1388’de yapılan
kuşatma başarısızlıkla sonuçlandı ve Yelboğa geri döndü. Bu
hadiseden sonra Berkûk, Malatya niyâbetine geçici olarak atadığı
devadârın yerine 28 Ekim 1388’de Hama nâibi Emir Köşli el33
Kalemtâvî’yi atadı.
Sultan Berkûk, başarısız Sivas kuşatması nedeniyle
Yelboğa en-Nâsırî’yi tasfiye etmek istedi. Yelboğa, o sırada
Sivas’ta bulunan Malatya eski nâibi Mintaş’ı Berkûk’a karşı
ittifak etme gayesiyle yanına davet etti. Mintaş, bir şekilde
Sivas’tan ayrılarak Yelboğa ile birleşti. İki müttefik Memlûk
devlet adamı Sultan Berkûk’u tahttan indirmek üzere harekete
geçtiler. 2 Haziran 1389’da Sultan Berkûk tahttan indirilerek
Kerek’e yollandı ve yerine Melikü’s-sâlih Mansûr Hacı ikinci kez
Memlûk sultanı ilân edildi.
34
30 Mintaş isyanı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Murat Zengin, “Kadı Burhaneddin
Ahmed’in Malatya Politikası”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, VIII/38,
(Haziran 2015), s. 450-456; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 105-112.
31 İbnü’l-Furat, Târih-i İbnü’l-Furat, Nşr: Dr. Konstantin Zurayk-Dr. Neclâ İzzeddin,
C. 9/1, Beyrut 1938, s. 25; Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 3, s. 39.
32 İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C.1, s. 347; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 11, s.
207; Murat Zengin, “Malatya Politikası”, s. 454.
33 Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 212; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 110.
34 İbnü’l-Furat, Târih-i İbnü’l-Furat, C. 9/1, s. 94; Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe,
C. 3, s. 277; Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 232; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C.1, s. 368.
242
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Yelboğa-Mintaş yönetimi sırasında Berkûk taraftârı olan
Malatya nâibi Emir Köşli el-Kalemtâvî görevinden alınarak diğer
Berkûk taraftârı devlet adamlarıyla birlikte İskenderîye
Hapishânesi’ne gönderildi. Köşli yerine 18 Haziran 1389’da
35
Malatya nâipliği görevine Emir Boğacık es-Seyfî atandı.
Yelboğa-Mintaş ittifakı uzun sürmedi. Mintaş, Yelboğa’yı
İskenderîye’de hapsettikten sonra Kerek’te bulunan Berkûk’u
öldürmek üzere buraya hareket etti. Bilâd-ı Şâm emirlerinin
desteğini alan Berkûk yapılan savaşı kazanarak 1 Şubat 1390’da
36
ikinci kez Memlûk tahtına oturdu. Berkûk tahta çıktıktan sonra
Yelboğa-Mintaş ortak yönetimi sırasında oluşturulan kadroları
tasfiye işiyle meşgul oldu. Malatya nâibi Emir Boğacık es-Seyfî,
19 Mart 1390 tarihli atama kararnâmesi ile görevinden alınarak
37
yerine Emir Dokmak el-Muhammedî ez-Zâhirî atandı. Bu
sırada Mintaş, yeniden isyan ederek Antep ve Trabulus’u ele
geçirdi. Sultan Berkûk, Mintaş isyanının genişlemesi üzerine
Malatya nâibi Emir Dokmak ez-Zâhirî’yi Halep Hâcibü’lhüccâplığı makamına atayarak onu Mintaş isyanını bastırmakla
görevlendirdi. Dokmak’tan boşalan Malatya nâipliği görevine ise
38
24 Mayıs 1391’de Emir Nâsıruddin Muhammed b. Şehrî atandı.
Sultan Berkûk, Mintaş isyanına son vermek üzere bizzat harekete
geçerek Dımaşk’ta konuşlandı. Halep nâibi Karademirtaş’ı
Mintaş’ı yakalamakla görevlendiren sultan, Mintaş’ı teslim
almak üzere Yelboğa en-Nâsırî’yi Halep’e yolladı. YelboğaMintaş ve Karademirtaş Berkûk’a karşı yeniden ittifak ettiler.
Sultan bu defa işini şansa bırakmadı ve önce Yelboğa’yı ardından
da diğer müttefiklerini öldürdü. Mintaş ise bir kez daha kaçmayı
başardı ve öldürüldüğü 1393 yılına kadar sürgün yaşadı.
Ağustos 1393’te ikinci kez Suriye ve Irak seferine çıkan ve
kısa süre içinde Tebriz, Şiraz ve Bağdat gibi önemli merkezleri
ele geçirmeyi başaran Timur tehdidine karşı Memlûklu-Osmanlı35 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 111.
36 İbn Dokmak, el-Cevherü’s-Semîn, s. 478; İbnü’l-Furat, Târih-i İbnü’l-Furat, C. 9/1,
s. 199 vd; Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 283; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C.1, s. 394.
37 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 113.
38 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 114.
243
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Kadı Burhaneddin Ahmed Devleti bölgesel ittifakı kuruldu.
Sultan Berkûk, iç politikada önemli tedbirler alarak birçok
niyâbette görev değişikliğine gitti. Eylül 1394’te Malatya nâibi
Çerkes b. Abdullah el-Hüseynî
39
görevinden alınarak yerine
40
ikince kez Emir Dokmak ez-Zâhirî atandı. Mardin’in Timur
tarafından tehdit edilmesi üzerine Berkûk, içerisinde Malatya
nâibi Emir Dokmak ez-Zâhirî’nin de bulunduğu bin kişilik bir
41
kuvveti Fırat boylarını korumak üzere Urfa’ya gönderdi. Bu
sırada Altınordu Han’ı Toktamış, Timur’un topraklarına saldırdı.
Bu gelişme üzerine Timur, Ocak 1395’te Anadolu’dan ayrıldıysa
da Temmuz 1397’de yeniden döndü. Erzincan’ı ele geçiren
Timur, kendisine direnen birçok Türkmeni öldürdü. Timur’un
Erzincan’dan güneye doğru harekete geçmesi üzerine bölgede
oturan halkın büyük bir kısmı Kâhire’ye ilticâ etmek zorunda
42
kaldı. Sultan Berkûk bu gelişmeler üzerine, Fırat boylarındaki
kaleleri tahkim etmek üzere Halep ve Dımaşk kuvvetlerinden
müteşekkil birliği Malatya’ya yolladı.
Akkoyunlu Kara Yülük Osman Bey (1403-1435), Kadı
Burhaneddin Ahmed ile giriştiği mücadeleden galip çıkarak
43
Temmuz 1398’de Kadı Burhaneddin’i öldürdü ve ardından
Sivas’ı kuşattı. Sivas halkı, Akkoyunlu Beyine karşı, Osmanlı
hükümdarı Yıldırım Bâyezid’i şehre davet ettiler. Karayülük,
Osmanlı kuvvetlerinin şehre doğru hareket etmeleri üzerine
kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı.
44
Yıldırım Bâyezid, Sivas’ı
teslim alarak yönetimini oğlu Süleyman’a bıraktı.
45
39 Zeki Oral, “Malatya Kitâbeleri”, III. Türk Tarih Kongresi, (Ankara 15-20 Kasım
1943), Ankara 1948, s. 434-440.
40 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 116 vd.
41 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 115.
42 Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 3, s. 620.
43 İlhan Erdem-Kazım Paydaş, Ak-Koyunlu Devleti Tarihi Siyaset-Teşkilat-Kültür,
Ankara 2007, s. 67; Abdülkerim Özaydın, “Kadı Burhaneddin”, DİA, C. XXIV,
İstanbul 2001, s. 74-75.
44 İlhan Erdem-Kazım Paydaş, Akkoyunlu Devleti, s. 67.
45 Ebû Bekr-i Tihranî, Kitab-ı Diyarbekrîyye, Haz: Necati Lugal-Faruk Sümer, 1. Cüz,
Ankara 1993, s. 45 vd.
244
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Sultan Berkûk, Timur ve Osmanlı kuvvetlerinin Memlûk
sınırlarında bu başarıları elde etmesi üzerine, yaklaşık altı yıldır
Malatya nâipliği görevini sürdüren Emir Dokmak ez-Zâhirî’yi
merkeze çekerek yerine 10 Mart 1399’da Emir Çakmak ez46
Zâhirî’yi atadı. Bu atamadan kısa süre sonra 20 Haziran 1399’da
Sultan Berkûk öldü.
2. Melikü’n-nâsır Zeyneddin Ferec Döneminde Malatya
(1399-1405/1405-1399)
Melikü’z-zâhir Berkûk’un ölümünden sonra yerine oğlu
47
Ferec geçti. Osmanlı sultanı Yıldırım Bâyezid, Berkûk’un
ölümünü fırsata çevirerek Memlûk hâkimiyetindeki Elbistan ve
Darende’yi ele geçirdikten sonra Eylül 1399’da Malatya önlerine
geldi. Bâyezid, Malatya nâibi Emir Çakmak Safevî ez-Zâhirî’ye
şehri kendisine teslim etmesi karşılığında onu yeniden Malatya
nâibi olarak atayacağını vaat ettiyse de Çakmak, Bâyezid’den
gelen bu teklifi reddetti. Bunun üzerine Bâyezid altı bin kişiden
oluşan piyade kuvvetiyle şehri kuşatmaya başladı. Kuşatmanın
şiddetlenmesi üzerine Malatya nâibi bir fırsatını bulup şehirden
48
kaçtı ve Malatya şehri Osmanlı hâkimiyetine girdi. Malatya
yönetimine Şehzâde Mustafa’nın ismini tespit edemediğimiz oğlu
49
atandı. Sultan Ferec, Malatya’nın kaybı üzerine Dımaşk’a gitti.
Buradan kâsıdını (habercisini) Bâyezid’e yollayarak Malatya ve
diğer yerlerin iadesini istedi. Bâyezid, Ferec’i oyalamak niyetiyle
50
Malatya’yı teslim edeceği sözünü vererek kâsıdı sultana yolladı.
Hindistan Seferi’ni başarıyla tamamladıktan sonra yeniden
Anadolu’ya yönelen Timur, 24 Ağustos 1400’de Sivas’ı kuşattı.
Osmanlı emiri Şehzâde Mustafa, dört bin kişilik ordusuyla
Timur’a direnmeye çalıştıysa da başarılı olamadı ve Sivas şehri,
46 Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 119.
47 Makrizî, es-Sülûk, C. 5, s. 448; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr bi-Enbâi’l-Umr, Tahkik:
Dr. Hasan Habeşî, C. 2, Kahire 2011, s. 50; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C.
12, s. 131; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’z-Zâmân, Tahkik: Dr.
Hasan Habeşî, C.2, yy., 1971, s. 5; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 275.
48 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 4; Murat Zengin, Malatya (1295-1401), s. 121.
49 Nizâmüddin Şâmî, Zafernâme, Çev: Necati Lugal, Ankara 1987, s. 263.
50 Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 4, s. 95.
245
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Timur hâkimiyetine girdi. Sivas’ın ardından Elbistan’ı da ele
geçiren Timur, Malatya’ya yöneldi. Malatya hâkimi olan Şehzâde
Mustafa’nın oğluna kâsıdını yollayarak Malatya’yı teslim
51
etmesini istedi. Malatya hâkimi, ret cevabı vererek Timur’un
kâsıdını tutukladı. Bu gelişme üzerine Timur, Malatya’yı kuşattı.
Timur’a direnemeyeceğini anlayan Malatya hâkiminin Besni’ye
kaçması üzerine 4 Eylül 1400’de şehir Timur tarafından zapt
52
edildi. Timur, Malatya’da on günden fazla kaldıktan sonra, önce
Besni’ye ardından da Antep’e yöneldi.
53
Antep’i ele geçirdikten
54
kısa bir süre Ekim 1400’de Halep’e ulaştı. Şehrin kendisine
teslim edilmesini isteyen Timur’a Dımaşk Nâibi Emir Sûdun
önderliğinde mukavemet eden Memlûk kuvvetleri fazla
55
direnemedi ve Timur Halep’i ele geçirdi. Ardından Hama,
Humus ve Dımaşk’a da hâkim olan Timur, Osmanlı hükümdarı
Yıldırım Bâyezid ile yapacağı savaşın hazırlıklarını tamamlamak
56
üzere 1401’de Karabağ’a döndü.
Timur’un Karabağ’a dönmesinin ardından Malatya yeniden
Memlûk hâkimiyetine girdi. 19 Ağustos 1401’de Sultan Ferec,
Antep nâibi Emir Erkumâs ez-Zâhirî’yi Malatya niyâbeti
57
görevine atadı. Emir Erkumâs’ın Malatya niyâbeti vazifesi
yaklaşık bir yıl sürdü. Timur’un yeniden Anadolu seferine
çıkması üzerine Sultan Ferec, bölge güvenliğini sağlamaya
yönelik bir takım yeni atamalar yaptı. Bu çerçevede Malatya
niyâbeti görevine 31 Temmuz 1402’de Emir Bahaeddin Ömer et-
51 Şerefüddin Ali Yezdi, Zafernâme, Ed: Mollavî Muhammed İlahdâd, C. 2, Calcutta
1887, s. 264.
52 Kadı Şuhbe, Târih-i İbn Kadı Şuhbe, C. 4, s. 144; Murat Zengin, Malatya (12951401), s. 123.
53 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 38; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 12, s. 175;
Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 71 vd.
54 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 39 vd; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 134; İbn
Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 12, s. 179 vd; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s.
77.
55 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 42; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 135 vd; İbn
Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 12, s. 180; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 77.
56 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 58; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 93.
57 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 71; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 133.
246
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
58
Tahân atandı. Bu devlet adamı, Timur’un Dımaşk muhasarasına
karşı Gazze nâibi olarak mücadele etmiş ve Timur kuvvetleri
tarafından esir edildikten sonra Bağdat civarında kaçarak
59
Kahire’ye gelmişti. Elbistan, Malatya gibi Memlûk Devleti’ne
ait yerler Timurlular tarafından ele geçirilince buraya çok sayıda
60
Türkmen yerleştirilmişti. Sultan Ferec, Türkmenlerin bölgedeki
faaliyetlerine karşı babası Berkûk döneminde hâciplik
vazifesinde bulunmuş olan Emir Elçiboğa’yı 1 Mayıs 1403’te
61
Malatya nâibi olarak atadı.
Emir Elçiboğa’nın Malatya’daki görev süresi ve faaliyetleri
hakkındaki bilgimiz yok denecek kadar azdır. Sultan Ferec’in
saltanatına karşı çıkmış olan Emir Çekem, Antakya hâkimi Fâris
b. Bâz ile ittifak ederek Halep Nâibi Emir Demirtaş üzerine
saldırmıştı. Halep’teki bu karışıklıklardan istifade eden Avşar
boyuna mensup Türkmen beyi Emir Muhammed b. Köpek,
62
Memlûk hâkimiyetindeki Malatya’yı ele geçirdi. Dulkadirli
Nasıreddin Muhammed Bey (1399-1442), Mayıs-Haziran
1405’te Darende şehrini sulh yoluyla hâkimiyeti altına aldıktan
sonra Muhammed b. Köpek idaresinde bulunan Malatya’ya
yöneldi ve kısa süren bir kuşatmanın ardından şehri Dulkadirli
63
hâkimiyetine kattı. Dulkadirlilerin bu Malatya hâkimiyeti uzun
sürmedi ve Köpekoğulları şehri yeniden ele geçirdiler. Bilâd-ı
Şam emirleri arasındaki mücadelelerden dolayı Memlûk
Devleti’nin uc bölgeleri Türkmen hâkimiyetine girmişti. Sultan
Ferec, kendisine karşı başlatılan muhalefet grubunda yer alan
64
Emir Yeşbek b. Özdemir’i İskenderîye Hapishânesi’ne yollamış
fakat ileri gelen emirlerin tepkisi üzerine onu affederek yeniden
65
Kahire’ye davet etmişti. Daha sonra ise 17 Eylül 1405’te Emir
58 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 79; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 12, s. 226.
59 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 73.
60 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 89.
61 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 89; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 166.
62 Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989, s. 36.
63 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 134.
64 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 138; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 207 vd.
65 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 141.
247
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Yeşbek’i Malatya niyâbetine atadı. Emir Yeşbek, istemese de
görevi kabul etmek zorunda kaldı. Sultan, Yeşbek’i Kahire
çıkışına kadar götürmek üzere Hâcibü’l-hüccâb Emir
Arslan/Arastay ve Hâcib Emir Nâsıreddin Muhammed b.
Culbân’ı görevlendirdi. Heyet, Siryâkûs yakınlarına ulaştığında
Emir Yeşbek’in mahiyetindeki askerler, hâciplere saldırarak
onları etkisiz hale getirdi ve Emir Yeşbek süratle Kahire’ye
66
döndü.
Sultan Ferec, Bilad-ı Şam emirleri arasındaki rekabetin
hayatına mal olacağı düşüncesiyle 1405’te tahttan feragat ederek
Kahire’de gizlendi. Memlûk tahtına ise kardeşi Abdülaziz geçti.
Yaklaşık yetmiş gün sonra yeniden tahta çıkan Sultan Ferec, Emir
Çekem, Emir Şeyh Mahmûdî ve Emir Nevrûz gibi Bilâd-ı Şam
emirlerinin isyanıyla karşılaştı. Halep nâibi Emir Çekem, 1407’de
kendisini sultan ilân ederek Melikü’l-Âdil lakabını aldı. Halep ve
civarını tamamen ele geçirmeyi hedefleyen Çekem, Akkoyunlu
Beyi Karayülük Osman ile Diyarbakır önlerinde giriştiği
67
mücadeleyi kaybetti ve öldürüldü. Çekem tehlikesinden bu
şekilde kurtulan Ferec, bu defa Dımaşk nâibi Emir Şeyh
Mahmûdî ve Humus nâibi Emir Nevrûz’un isyanıyla uğraştı.
İsyan, Emir Şeyh Mahmûdî’nin Dımaşk nâibi atanmasıyla geçici
olarak son bulduysa da Emir Nevrûz sultana biat etmedi.
Dımaşk’ta Şeyh Mahmûdî ile giriştiği mücadeleyi kaybeden
Nevrûz, Halep nâibi Emir Timurboğa el-Meştûb’a sığındı.
Timurboğa, Nevrûz’a Sultan Ferec’e itaat etmesini salık verdiyse
de o, bunu kabul etmedi ve Halep’te kendini güvende görmeyerek
68
Ağustos-Eylül 1408’de Malatya’ya gitti. Nevrûz, Antakya nâibi
Sadrü’l-Bâz/Sahibü’l-Bâz et-Türkmânî’nin oğlu Fâris tarafından
69
himâye edildi. Sultan Ferec, Emir Nevrûz’un Antakya nâibinin
66 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 141; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 318 vd; İbn
Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 12, s. 255; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 211
vd.
67 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 184 vd; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 357; Sayrafî,
Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 230.
68 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 207; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 396; İbn Tağrıberdî,
en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 37.
69 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 208; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 37.
248
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
himayesi ve Türkmenlerin desteğiyle Malatya’da yeni bir isyan
hareketi başlatacağı tehlikesi üzerine Dımaşk nâibi Emir Şeyh
Mahmûdî’yi Emir Nevrûz’u yakalamak üzere görevlendirdi.
Emir Şeyh, Halep nâibi Timurboğa el-Meştûb’tan Halep’i alıp
yerine güvenilir adamlarından Emir Korkmaz’ı tayin ettikten
sonra Çukurova bölgesine sefer düzenledi. Emir Nevrûz taraftarı
birçok emir, Antakya’dan kaçmak zorunda kaldılar. Antakya’yı
ele geçiren Emir Şeyh, o sırada Malatya ve dolaylarında
faaliyetlerde bulunan Emir Nevrûz ve müttefiki Emir Yeşbek b.
Özdemir’i tedip etmek üzere Ramazanoğlu Ahmed Bey
önderliğinde bir orduyu Nevrûz üzerine gönderdikten sonra
70
Çukurova’dan ayrıldı. Ramazanoğlu Ahmed Bey, Emir Nevrûz
ve emirlerini yakalamaya muvaffak oldu. Nevrûz’un emirlerini
Şeyh’e teslim edilmek üzere Dımaşk’a yollayıp Emir Nevrûz’u
serbest bıraktı. Malatya hâkimi Köpekoğlu Hüseyin, bu arada
Dımaşk’ı ele geçirmek üzere buraya yürüdüyse de Emir Şeyh ile
yaptığı savaşı kaybetti. Bu hadiseden kısa süre sonra Nevrûz,
71
Kalaturrum’a gelerek şehre hâkim oldu. O sırada Dımaşk’ta
bulunan sâbık Halep nâibi Emir Timurboğa Meştûb, bu gelişme
üzerine adamlarıyla birlikte Emir Şeyh’i terk ederek Nevrûz ile
72
birleşmek üzere Dımaşk’tan ayrıldı. Emir Şeyh, muktedir
emirlerin Kahire’ye karşı başlatmış oldukları bu muhalif harekete
liderlik etmek gayesiyle Emir Nevrûz ile anlaşma yoluna gitti ve
73
ona altı bin dinar nakit para yollayarak isyan etmiş oldu. Sultan
Ferec, Bilâd-ı Şam emirlerinin isyanı üzerine derhal Suriye
seferine çıkmaya karar verdi. Halep nâibi Emir Demirtaş ve
Trabulus nâibi Emir Bektimur el-Çalık, o sırada Antep’i ele
geçirmiş bulunan Emir Nevrûz üzerine saldırarak onu Maraş’a
70 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 208, 209, 210; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C.
13, s. 37.
71 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 212; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 397; İbn Tağrıberdî,
en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 38.
72 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 38.
73 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 219; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 39.
249
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
kaçmaya mecbur ettiler.
74
Nevrûz, Maraş’ta bir süre kaldıktan
75
sonra yeniden Malatya’ya yerleşti.
Sultan Ferec, 1409 yılı Mayıs ayında Bilâd-ı Şam seferine
76
çıktı. Emir Şeyh’i Emir Nevrûz’dan ayırmak amacıyla o sıra
Malatya’da bulunan Emir Nevrûz’a Halep nâibliği hilatını
gönderdi. Emir Şeyh, sultanın Dımaşk’a hareketi üzerine Serhat
bölgesinde savunmaya çekildi. Sultan, Serhat’ı kararlı bir şekilde
kuşatınca Emir Şeyh, af dilemek zorunda kaldı. Emir Şeyh,
Dımaşk naipliğinden azledilerek Trabulus niyabetine atandı.
Dımaşk niyabetine ise sâbık Trabulus nâibi Emir Bektimur elÇalık getirildi. Ferec’in Kahire’ye dönüşünden kısa süre sonra
Emir Nevrûz, Halep’e geldi. Buradan sultan ile irtibata geçen
Nevrûz, kendisine Dımaşk niyâbetine atandığına dair resmi
yazının gönderilmesini istedi. Kahire’ye gidişinin ardından
Dımaşk’ı işgal eden Emir Şeyh’e karşı Sultan Ferec, Emir
Nevrûz’un bu isteğini kabul etti. Fakat, kısa süre sonra Emir
Nevrûz ile Emir Şeyh, Sultan Ferec’i tahttan etmek üzere yeniden
ittifak ettiler. 1410’da yeniden Suriye seferine çıkan sultan, Emir
Nevrûz ve Emir Şeyh Mahmûdî’yi bir kez daha bağışladıysa da
bu iki emirin bitmeyen isyanı üzerine 1412’de yedinci ve son
Suriye seferine çıktı. Leccûn bölgesinde Emir Şeyh ve Emir
Nevrûz ile yaptığı savaşı kaybeden sultan, tahttan azledilerek
yerine Halife Müstâin Billah, yeni sultan ilân edildi. Sultan Ferec,
Emir Şeyh Mahmûdî’nin muhalefetine rağmen Emir Nevrûz
77
tarafından 28 Mayıs 1412’de öldürüldü. Nevrûz, yeni Dımaşk
nâibi olurken Şeyh Mahmûdî ise sultan Müstâin Billlah ile
birlikte Kahire’ye giderek devlet işlerine hâkim oldu.
74 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 219 vd; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 39;
Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 266.
75 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 230.
76 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 226; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 39 vd.
77 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 324 vd; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 510; İbn
Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 106; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 309;
Asri Çubukçu, “Ferec”, DİA, C. XII, İstanbul 1995, s. 370-371.
250
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
3. Melikü’l-müeyyed Seyfeddin Şeyh el-Mahmûdî
Döneminde Malatya (1412-1421)
Halife Sultan Müstâin Billah, yaklaşık üç aylık saltanatının
ardından Emir Şeyh Mahmûdî tarafından tahttan indirildi ve 6
Kasım 1412’de Memlûk Devleti’nin yeni sultanı Melikü’l78
müeyyed lakabını alan Şeyh Mahmûdî oldu.
Dımaşk nâibi Emir Nevrûz, Emir Şeyh’in saltanatını kabul
etmeyip ona karşı içerisinde Halep, Hama ve Trabulus nâipleri ile
79
Dulkadirli Ali Bey’in bulunduğu bir muhalefet hareketi başlattı.
Sultan Şeyh, Bilâd-ı Şam’daki bu hareketlilik üzerine Emir
Nevrûz’u Dımaşk, Emir Yeşbek b. Özdemir’i ise Halep niyâbeti
80
görevinden azlederek yerlerine yeni atamalar yaptı. Ardından da
bahsi geçen emirleri tedip ve uc bölgelerinde devlet hâkimiyetini
tesis etmek gayesiyle Nisan 1414’te Bilâd-ı Şam seferine çıktı.
Trabulus nâibi Emir Güzel, Emir Nevrûz ile mücadeleye memur
edildi. Temmuz 1414’te Emir Nevrûz öldürülüp Dımaşk’ta asayiş
temin edildikten sonra sultan, Elbistan, Darende ve Malatya gibi
uc bölgelerinde devlet hâkimiyetini tesis etme gayesiyle önce
Halep’e ardından da Elbistan’a gitti. Burada bir süre kalan sultan
81
Ağustos 1414’ te Malatya’ya indi ve Nisan 1411’den beri Emir
Nevrûz adına şehri yöneten Köpekoğlu Sülü’den Malatya’yı
82
alarak yönetimine Trabulus nâibi Emir Güzel’i atadı.
Malatya’dan Halep’e geçen sultan, burada bazı yeni atamalar
yaptı. Şöyle ki; Emir Güzel’in Malatya niyâbetine atanmasıyla
boşalan Trabulus niyâbetine Emir Sûdun, Halep niyâbetine Emir
Aynal es-Saslânî, Hama niyâbetine Emir Tanıbek el-Bacâsî,
Kalaturrum niyâbetine Emir Cânbâk el-Hamzavî ve Dımaşk
78 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 339; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 516; İbn Tağrıberdî,
en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 157; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 317; İbn Îyâs,
Bedâiü’z-Zuhûr, s. 313.
79 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 341 vd; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 2, s. 517; İbn
Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 160, 161; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s.
318.
80 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 344, 345; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 323.
81 Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 282.
82 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 363; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 174;
Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 342.
251
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
83
niyâbetine Emir Kanıbay el-Muhammedî atandılar. 3 Temmuz
1415’te Köpekoğlu Sülü ve kardeşi Hüseyin, Malatya
mülhekâtında bulunan Cubaş bölgesini yağmalayıp çok sayıda
sâkinini öldürdükten sonra Besni’ye saldırmışlardı. Emir Güzel,
Köpekoğullarını bölgeden kovduktan sonra Besni nâibi,
Türkmenler ve Kürtlerden oluşan bir birliği Sülü ve Hüseyin
84
kardeşleri tedip maksadıyla görevlendirdi.
Sultan Şeyh Mahmûdî, 15 Temmuz 1415’te Emir
85
Kanıbay’ı Dımaşk niyâbeti görevinden azletti. Bunun üzerine
Kanıbay, Gazze nâibi Emir Turbay ve Halep nâibi Emir İnal’ı da
86
safına çekerek Dımaşk’ta isyan etti. Sultan, Kanıbay ve
müttefiklerini tedip maksadıyla Bilâd-ı Şam seferine çıktı ve âsî
emirleri öldürmek suretiyle isyanı sonlandırdı. Kasım 1415’te
sultanın Halep’te bulunduğu sırada bu defa Malatya nâibi Emir
Güzel isyan etti. Kanıbay isyanına destek verdiği için sultandan
87
çekinen Emir Güzel, Türkmenlere sığındı. Sultan, durumun
nezâketine binaen 1415 kışını Dımaşk ve çevresinde geçirmek
istediyse de Kahire’de baş gösteren büyük kıtlık nedeniyle
merkeze dönmek zorunda kaldı. Malatya nâibi Emir Güzel, Şubat
1417’de Türkmenlerle birlikte Halep’i ele geçirmek üzere
harekete geçti. Emir Güzel’in Halep’e hareketinden hemen sonra
88
Köpekoğlu Hüseyin Bey Malatya’ya yeniden hâkim oldu. Halep
nâibi Akbay ile yaptığı mücadeleyi kaybeden Emir Güzel,
Derbesak tarafına kaçmak zorunda kaldı. Emir Kurdubâk, Nisan
1417’de Derbesak’ta bulunan Güzel’i öldürerek başını Kahire’ye
yolladı.
89
83 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 363; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 174
vd; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 342.
84 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 387; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 74.
85 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 387; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 350.
86 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 388 vd; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 351.
87 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 394; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 68.
88 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 411; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 129; Sayrafî,
Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 369.
89 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 406, 411; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 369.
252
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Memlûk Devleti’nin uc bölgelerinde bulunan Tarsus,
Elbistan, Darende, Besni, Kahtâ ve Gerger bölgede hâkimiyet
kurmaya çalışan Türkmen beylik ve grupları tarafından ele
geçirilmişti. Emir Güzel’in Halep’e hareketinden sonra Malatya
şehri Köpekoğlu Hüseyin tarafından işgal edilince Sultan Şeyh
Mahmûdî, Uc Seferi’ne çıkmak zorunda kaldı. 7 Mayıs 1417’de
alınan karar ile Dımaşk nâibi Emir Akbay el-Muhammedî ve
Hama nâibi Emir Cârkutlu komutasında, Avşar ve İnal
Türkmenleri ile el-Buscâvîye ve Al-i Musa Araplarından oluşan
beş yüz kişilik piyade birliği Malatya’yı kurtarmak üzere harekete
90
geçtiler. Bu birliğin Malatya’ya hareketinin ardından sultan,
içerisinde Atabekü’l-asâkir Emir Altunboğa el-Kurmuşî,
Trabulus nâibi Emir Yeşbek el-Müeyyedî ve Safed nâibi Halil edDuşârî el-Tebrizî’nin bulunduğu ordu ile Amik’e (Çukurova)
91
doğru yola çıktı. Halep’e ulaşan sultan burada bazı görev
dağılımları yaptı. Halep nâibi Emir Kaçgar el-Kerdemî’yi o sırada
Karamanoğullarının işgalinde olan Tarsus’u kurtarmak üzere
bölgeye gönderen sultan, oğlu İbrahim ile birlikte Dulkadirli
92
Nasreddin Muhammed’in elinde bulunan Elbistan’a gitti.
Köpekoğlu Hüseyin Bey, Dımaşk ve Hama nâipleri
komutasındaki öncü birliklerin Malatya’yı kurtarmak üzere
harekete geçtiğini öğrenince şehrin çarşılarını ve Dârü’ssaâdesini (iç kale-yönetim merkezi) yakıp, halkının işe yarayan
93
kesimini (çiftçi ve zanaatkâr) esir ederek Divriği’ye kaçmıştı.
Dımaşk nâibi Akbay tarafından takip edildiği için Divriği’de
tutunamayan Köpekoğlu, Malatya’dan zorla getirdiği halkı
burada bırakarak Kalaturrum’a sığındı. Sultan Şeyh, Malatya
halkının yeniden şehirlerine dönmesini ve şehrin imar edilmesini
90 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 438 vd; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s.
198; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 388 vd.
91 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 198.
92 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 440; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 199;
Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 389 vd; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 43.
93 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 440; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 200;
Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 390.
253
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
94
emretti. Bu sırada Darende’de bulunan sultan, Ağustos 1417’de
Darende niyâbetine Emir Altunboğa el-Çekemî’yi, Malatya
niyâbetine ise geçici Divriği nâipliği görevi de uhdesinde olacak
95
96
şekilde Emir Mengliboğa el-Argûn eş-Şâvî’yi tayin etti.
Mengliboğa, Malatya’ya gidip şehirde sükûneti sağladı. Besni,
Gerger ve Kahtâ hâkimiyeti noktasında ortaya çıkan MemlûkluKarakoyunlu çatışmasının bir sonucu olarak Ağustos 1417’de
yaklaşık üç yüz atlıdan oluşan Karakoyunlu kuvvetleri
Malatya’nın doğusundaki Minşar civarında oturan Kürt obalarını
97
yağmaladılar.
Malatya nâibi Mengliboğa, Karakoyunlu
kuvvetleri ile Minşar civarında karşılaştı. Yaşanan çatışmada
Karakoyunlu kuvvetlerinden on iki atlı esir edildi, yirmi atlı
98
öldürülürken yirmi atlı ise Fırat’ı geçerken boğuldu.
Köpekoğlu Hüseyin Bey, Sultan Şeyh Kahire’ye döndükten
sonra Darende dolaylarında faaliyete geçmişti. Darende nâibi
Emir Altunboğa el-Çekemî, Köpekoğlu Hüseyin ile Şubat
1418’de giriştiği mücadeleyi kaybetti ve atından düşerek öldü.
Köpekoğlu ardından Malatya’yı yurt tutmak amacıyla yeniden
99
buraya yönelerek şehri muhasara etti. Bu gelişme üzerine
Dımaşk, Humus, Hama ve Al-i Fazl Araplarından Emir Hadise
100
kuvvetleri Malatya’yı kurtarmak üzere harekete geçtiler.
Köpekoğlu, Memlûk kuvvetlerinin hareketi üzerine Erzincan
hâkimi Pir Ömer Bey’e sığındı.
101
18 Haziran 1418’de Malatya
94 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 441; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 130; İbn Tağrıberdî,
en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 201.
95 Makrizî, Muharrem 823/Ocak 1420’de Divriği niyâbeti vazifesinde Emir Nâsıreddin
Muhammed b. Şehrî’nin bulunduğunu kaydetmektedir. Bu kayıt, Divriği niyâbeti
makamının geçici olarak Malatya nâibinin uhdesine verildiğini göstermektedir. Bkz.
Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 4.
96 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 442; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 130; İbn Tağrıberdî,
en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 202; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 391.
97 İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 131; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13,
s. 204; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 392; Faruk Sümer, Karakoyunlular, C.1,
Ankara 1984, s. 97.
98 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 444; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 13, s. 204.
99 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 459; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 154; Sayrafî,
Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 421.
100 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 459; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 422.
101 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 484.
254
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
nâibi Mengliboğa, Emir Tağrıberdi el-Çekemî adlı casusunu
102
Erzincan’a göndererek Köpekoğlu’nu öldürttü.
Sultan Şeyh
Mahmûdî, Köpekoğullarının sürekli kuşatmasıyla tahrip olan
Malatya şehrini imar etmek ve şehrin nâibi Emir Mengliboğa’ya
destek olması amacıyla Haziran 1418’de Trabulus nâibi Emir
Barsbay el-Dokmakî’yi kırk bin dinar nakit parayla Malatya’ya
yolladı. Yollanan bu parayla değirmenler, zâviyeler, bir han ve
kırk dükkândan oluşan şehir çarşısı (kayseriye)
103
onarıldı.
104
4. Melikü’l-eşref Seyfeddin Barsbay Döneminde
Malatya (1422-1438)
Şeyh Mahmûdî, 14 Ocak 1421’de ölünce yerine vasiyeti
105
üzerine o sırada henüz yirmi aylık olan oğlu Ahmet geçirildi.
Emir Tatar, Nizâmü’l-mülk lakabını alarak Sultan Ahmed’in
lalası sıfatıyla tüm devlet işlerine el koydu. Dımaşk nâibi Emir
Çakmak başta olmak üzere Bilâd-ı Şâm emirleri, Tatar’ın bu
tahakkümüne karşı çıktılar. Kısa sürede Dımaşk’a ve Halep’e
üstünlüğünü kabul ettirmeyi başaran Emir Tatar, 29 Ağustos
1421’de Melikü’l-muzaffer lakabı ile Dımaşk’ta saltanatını ilân
106
etti. Tatar tahta geçtikten kısa bir süre sonra Eylül 1421’de
devlet kadrolarına birçok yeni atama yaptı. Mengliboğa yerine
Malatya niyâbetine Dulkadirli İbrahim Bey’in torunu Tuğrak Bey
107
atandı. Bu tarihten sonra, Malatya nâibi Emir Mengliboğa’nın
akıbeti ile ilgili herhangi bir bilgiye tesadüf edilmemektedir.
102 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 484; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 155; İbn
Tağrıberdî, en-Menhelü’s-Sâfî, C. 5, s. 168; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 422 vd.
103 Bu çarşı, Malatya Ulu Câmiî civarında yer alıp 1388-1389 yılları arasında dönemin
Malatya nâibi Emir Köşli el-Kalemtâvî tarafından yaptırılmıştı. Bkz. Murat Zengin,
Malatya (1295-1401), s. 144.
104 Makrizî, es-Sülûk, C. 6, s. 467; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 160.
105 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 26 vd; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 237; Aynî,
Ikdü’l-Cumân fî Târih-i Ehli’z-Zamân, Tahkik: Abdurrâzık el-Tantavî el-Karmut,
Kahire 1989, s. 117; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 3; Sayrafî,
Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 496; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 320.
106 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 39 vd; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 246; Aynî,
Ikdü’l-Cumân, s. 146; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 33; Sayrafî,
Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 509; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 322.
107 Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 147; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 509; Refet Yınanç,
Dulkadir Beyliği, s. 46.
255
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Tatar, üç ay saltanat icrâ ettikten sonra 30 Kasım 1421’de vefat
etti. Vefatı üzerine yerine on yaşındaki oğlu Muhammed,
108
Melikü’s-Sâlih lakabıyla yeni sultan ilân edildi.
Sultan
Melikü’s-sâlih Muhammed’in lalası Nizâmü’l-mülk Emir
Barsbay, 1 Nisan 1422’de Muhammed’i tahttan indirerek
109
kendisini sultan ilân etti.
Barsbay’ın tahta çıkışından bir süre sonra Malatya hâkimi
olan Dulkadirli Tuğrak Bey, yeni sultana itaatini sunmak üzere
Kahire’ye gitti. Sultan, Dulkadirli Beyi’nin itaatini kabul ile onu
yeniden Malatya nâibi olarak atadı. Takdimetü’l-elf rütbesinde
bulunan Emir Özdemir eş-Şâye, 7 Kasım 1426’da tenzil-i rütbe
110
ile Kahire’den Halep hâcipliği makamına atanmıştı.
Emir
Özdemir, 24 Kasım 1426’da Emir Tuğrak Bey yerine Malatya
111
niyâbetine atandı. Akkoyunlu Beyi Karayülük Osman’a bağlı
Türkmenler Malatya’yı almak üzere yeniden harekete geçtiler.
Malatya nâibi ile Türkmenler arasında yaşanan çatışmada Emir
112
Özdemir yaralanıp birçok memlûk esir edildi. Sultan Barsbay,
bu hadise üzerine Atabekü’l-Âsakir Yeşbek el-Ârac, Devadâr
Emir Özbek, Hâcip Emir Korkmaz, Emir Tağrıbermiş elMukaddem, Emir Kanıbay el-Pehlivanî ve Emir Burdubek elMukaddem gibi önemli emirlerin yer aldığı bir orduyu
Malatya’ya göndermek istediyse de Karayülük Osman’ın şehir
önlerinde ayrılmasıyla seferi iptal etti.
113
108 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 44; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 158; İbn Tağrıberdî, enNücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 44, 49; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 2, s. 516; İbn Îyâs,
Bedâiü’z-Zuhûr, s. 323.
109 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 55; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 270; Aynî, Ikdü’lCumân, s. 180; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 78; Sayrafî, Nüzhetü’nNüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’z-Zâmân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C.3, Trabulus 1973,
s. 5; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 324.
110 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 146; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 310; İbn Tağrıberdî, enNücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 149 vd; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 115.
111 Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 310; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 115.
112 Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 317; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 119.
113 İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 384; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 317; Sayrafî,
Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 119.
256
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Emir Özdemir, Malatya’ya yapılan Türkmen saldırılarını
önlemede başarısız olduğu gerekçesiyle
114
6 Eylül 1427’de
115
görevinden alınarak yerine Pehlivanî olarak bilinen
takdimetü’l-elf rütbesindeki Emir Kanıbay el-Ebûbekrî en-Nâsırî
116
atandı.
Sultan, Türkmenlerin bölgedeki faaliyetlerini
engellemek üzere Kanıbay’ı önemli bir bütçe ve otuz memlûk ile
Malatya’ya yolladı.
117
Sâbık Malatya nâibi Emir Özdemir, eski
118
makamı olan Halep hâcipliğine iade edildi.
Harput hâkimi Dulkadirli Süleyman Bey, Karayülük
Osman Bey’in saldırılarına karşı koyamayacağı düşüncesiyle
şehri teslim etmek üzere Memlûk kuvvetlerini Harput’a davet
119
etmişti.
Sultan Barsbay, Fırat’ın doğusundaki bu stratejik
kaleyi teslim almak üzere Dımaşk nâibi Emir Sûdûn önderliğinde
120
bir orduyu yollamıştı. Bu sırada Karayülük Osman’ın oğlu Ali
Bey, Harput’u kuşatarak Süleyman Bey’i öldürdü ve kaleye
121
hâkim oldu. Memlûk ordusu Halep’e ulaştıklarında Harput’un
Ali Bey tarafından alındığını öğrendiler. Sefere devam eden ordu,
Karayülük Osman’ın oğlu Hâbil’in hâkimiyetinde bulunan
Urfa’ya yönelerek 23 Temmuz 1429’da şehri kuşattı.
hâkimi Hâbil esir edilerek Kahire’ye götürüldü.
123
122
Urfa
Karayülük,
114 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 144.
115 İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 384; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14,
s. 142.
116 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 156; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 318; İbn Tağrıberdî, enNücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 144; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 121; Refet Yınanç,
Dulkadir Beyliği, s. 46, 67 nolu dipnot.
117 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 156; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 144;
Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 121.
118 Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 318; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 144;
Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 121.
119 Ebû Bekr-i Tihranî, Kitab-ı Diyarbekrîyye, Çev: Mürsel Öztürk, Ankara 2001, s.
72.
120 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 194; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 164.
121 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 194; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 164;
Ebû Bekr-i Tihranî, Kitab-ı Diyarbekrîyye, Çev: Mürsel Öztürk, s. 73.
122 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 194 vd.; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 362; İbn Tağrıberdî, enNücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 164 vd; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 164.
123 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 195; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 422; Aynî, Ikdü’lCumân, s. 364; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 168; Ebû Bekr-i Tihranî,
257
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Sultan Barsbay’a gönderdiği bir elçiyle özür dileyip oğlunun
serbest bırakılmasını istediyse de Barsbay, Hâbil’i serbest
124
bırakmadı.
Hâbil, yaklaşık dokuz ay hapis bulunduğu
125
Kahire’de 7 Nisan 1430’da vefat etti. Karayülük Osman Bey,
oğlunun intikamını almak amacıyla Nisan 1430’da Halep’i
kuşatmak istedi; fakat Urfa seferinden dönen Memlûk
kuvvetlerinin Halep’te bulunmasından dolayı buna cesaret
edemedi.
126
Eylül 1430’da ise Mardin ve Malatya dolaylarını
127
yağmaladı. Dımaşk nâibi Emir Sûdûn, Karayülük’ün yağma
faaliyetlerine karşı Halep nâibi Emir Kasrûh’u Bilâd-ı Şam
128
kuvvetleriyle Malatya’ya yolladı. Sultan Barsbay, Karayülük
Osman tarafından kuşatılan Malatya’yı kurtarmaya giden Halep
naibine Emir-i Kebir Carkutlu, Emir İnâl el-Çekemî, Emir
Tumraz el-Dokmakî, Emir Akboğa el-Tumrazî, Emir Murad
Hoca ve memalik-i sultandan beş yüz askerin yer aldığı bir
129
takviye kuvvet yolladı.
Bu takviye kuvvet Siryâkûs’a
ulaştığında Karayülük Osman’ın Malatya önlerinden ayrıldığı
haberi geldi. Sultan Barsbay, bu haber üzerine takviye
130
kuvvetlerin Kahire’ye dönmesini emretti.
Ocak 1435’te
Karayülük Osman Bey’in oğlu, Malatya ve Divriği mülhekâtını
yağmaladı.
131
Kitab-ı Diyarbekrîyye, Çev: Mürsel Öztürk, s. 73; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s.
168; İlhan Erdem, “Akkoyunlu Devleti’nin Kurucusu Kara-Yülük Osman Bey’in
Hayatı ve Faaliyetleri (?-1435)”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
Dergisi, XXXIV/1-2, (1990), s. 106.
124 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 205; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 172.
125 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 221.
126 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 178.
127 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 182; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C.
3, s. 216; Muhammed Süheyl Takkûş, Târihü’l-Memâlik fî Mısr ve Bilâd-ı Şam, Beyrut
2015, s. 511.
128 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 183; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C.
3, s. 216.
129 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 223; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 400; İbn Tağrıberdî, enNücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 183.
130 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 183.
131 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 283; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 3, s. 541; Sayrafî,
Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 311.
258
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Sultan Barsbay, Dulkadirli Alâeddin Ali Bey’in ölümünden
sonra Dulkadirli Nasreddin Mehmet Bey’in Elbistan’daki
hâkimiyetine karşı Alâeddin Ali Bey’in oğlu Hamza’yı
destekleyerek onun Maraş’ta ikâmetini temin etti. Nasreddin
Mehmet Bey, oğlu Feyyâz’ı Maraş’a atayıp yeğeni Hamza’yı
bölgeden uzaklaştırdı. Hamza Bey, Halep nâibi Emir Korkmaz’a
ilticâ ile onun desteğini aldı ve Aralık 1434’te Maraş önlerinde
132
yapılan savaşta Feyyâz esir edilerek Kahire’ye götürüldü.
Dulkadirliler arasındaki bu çekişmelerden istifade etmek isteyen
Karamanoğlu İbrahim Bey, Mayıs 1435’te Kayseri’yi yeniden ele
geçirdi.
133
134
Memlûk emirlerinden Canıbek es-Sûfî,
yaklaşık on üç
yıllık bir gizlenme sürecinden sonra Kahire’den kaçarak
Anadolu’ya gelmişti. İsfendiyaroğullarına ilticâ eden Cânıbek,
Karamanoğullarının Kayseri kuşatması sırasında Osmanlıların
Amasya Valisi Yörgüç Paşa’nın himayesinde Tokat’ta
135
bulunuyordu. Osmanlı hükümdarı II. Murad, âsî Canıbek esSûfî’yi Memlûk Sultanı Barsbay’a karşı kullanmak istediğinden
onu destekliyordu. Kayseri’nin Karamanoğulları hâkimiyetine
girmesinden sonra Yörgüç Paşa, Dulkadirli Beyi Nasreddin
Mehmet’e, Karayülük Osman’a, Eslemez b. Köpek’e ve Türkmen
emiri Muhammed b. Kutbeği’ne mektuplar yazarak onlardan
136
Canıbek’e destek vermelerini istedi.
Ardından da onu bir
miktar askerle Akkoyunlu Karayülük Osman Bey’in oğlu
132 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 283; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 48; Sayrafî,
Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 310 vd.
133 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 290; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 320; Refet
Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 49.
134 Canıbek es-Sûfî ve isyanı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Kürşat Solak,
“Mısır’dan Anadolu’ya Âsi Bir Memlûk: Emir Canıbek es-Sûfî (ö.1437)”, Selçuk
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, XXXIX, (2016), s. 45-59.
135 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 249; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C.
3, s. 323.
136 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 300; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 323; Kürşat
Solak, “Mısır’dan Anadolu’ya Âsi Bir Memlûk”, s. 51.
259
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
137
Mehmed Bey’in hâkimiyetindeki Çemişgezek’e yolladı.
Akkoyunlu Mehmet Bey, Köpekoğullarından Emir Eslemez b.
Köpek, Türkmen Emiri Muhammed b. Kutbeği ve Memlûk emiri
Karmış el-Avûr ile harekete geçen Canıbek, Divriği’yi
Memlûklerden aldı. Akkoyunlu Mehmed Bey’in Erzurum
önlerinde İskender b. Kara Yusuf ile savaş halinde olan babası
Karayülük Osman’ın destek çağrısı üzerine Divriği önlerinden
ayrılmasıyla yalnız kalan âsî emir, Eslemez b. Köpek ve
Muhammed b. Kutbeği ile birlikte Malatya’ya gelerek şehri
138
kuşattı. Köpekoğlu Eslemez bir süre sonra Malatya önlerinden
ayrıldı. Canıbek’in zor durumda olduğu bir zamanda Dulkadirli
Nasreddin Mehmed Bey, oğlu Süleyman’ı yüz elli adamı ile
Canıbek’e yardıma gönderdiyse de Süleyman Bey, bir hile ile 10
Ekim 1435’te Canıbek’i derdest edip Elbistan’a götürdü.
139
5. Melikü’l-zâhir Seyfeddin Çakmak Döneminde
Malatya (1438-1453)
Sultan Barsbay, yakalandığı hastalıktan kurtulamayacağını
anlayınca oğlu Yûsûf’u veliaht ilân edip nâipliği görevine Emir
Çakmak el- Âlâî’nin geçmesini vasiyet etti. Barsbay’ın 7 Haziran
140
1438’de ölümünden sonra yerine oğlu Yûsûf geçti.
Sultan
Yûsûf’un tahta geçişi üzerine kadrolara yeni atamalar yapıldı.
Malatya niyâbeti makamına Halep nâibi Emir Tağrıbermiş’in
137 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 300; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 251;
Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 323; Kürşat Solak, “Mısır’dan Anadolu’ya Âsi Bir
Memlûk”, s. 51.
138 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 290, 300; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s.
251; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 247; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C.
3, s. 320, 322; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 50; Kürşat Solak, “Mısır’dan
Anadolu’ya Âsi Bir Memlûk”, s. 51.
139 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 300; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 4, s. 12 vd; İbn
Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 14, s. 249, 251; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s.
323 vd; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 51; Kürşat Solak, “Mısır’dan Anadolu’ya
Âsi Bir Memlûk”, s. 51 vd.
140 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 361, 369; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 4, s. 78 vd; Aynî,
Ikdü’l-Cumân, s. 501; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 3; Sayrafî,
Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 3, s. 422.
260
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
kardeşi olup Büyük Hasan (Hasan-ı ekber) diye bilinen Emir
141
Hasan b. Ahmed atandı.
Nâib-i Saltana olan Emir Çakmak, 9 Eylül 1438’de Yûsûf’u
142
azledip saltanatını ilân etti. Emir Çakmak’ın saltanatına karşı
çıkan Dımaşk nâibi Emir İnâl el-Çekemî ve Halep nâibi Emir
Tağrıbermiş, mâzûl sultan Yûsûf’u yeniden sultan ilân etmek
üzere Dımaşk’ta isyan ettiler. İsyana Halep nâibinin kardeşi olan
Malatya nâibi Emir Hasan da katıldı. Sultan Çakmak isyanı
bastırdıktan sonra pek çoğu Emir İnâl ve Emir Tağrıbermiş
taraftarı olan emirleri azlederek yerlerine yeni atamalar yaptı. 24
Nisan 1439’da Malatya niyâbetine Kerek nâibi olan Emir
143
Garsuddin Halil b. Şahin atandı. Emir Garsuddin Halil’in bu
ilk Malatya niyâbeti görevi yaklaşık beş ay sürdü. 5 Ekim
1439’da yapılan bir atamayla Harput nâibi Emir Cemâleddin
Yûsûf b. Kalendur/Kalender Malatya niyâbetine atanırken
Garsuddin, tenzil-i makam ile Dımaşk Mukaddemü’l-ulûfu
144
kadrosuna çekildi.
Emir Cemâleddin
b.
Kalender’den
sonra
Malatya
niyâbetine yeniden Emir Garsuddin Halil b. Şahin atandı.
145
141 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 7; Kaynaklarda, Emir Hasan b.
Ahmed’in hangi devlet adamının yerine göreve getirildiğine dair net bir bilgi
bulunmamaktadır. İbn Hacer, Aynî, İbn Tağrıberdî ve Sayrafî, 1430 yılında Malatya
niyâbetine atanan Kanıbay el-Pehlivanî’nin 5 Safer 843/18 Temmuz 1439’da Dımaşk
Atabekliği’nden Safed nâipliğine atandığını kaydetmektedir (Bkz. İbn Hacer, İnbâi’lĞumr, C. 4, s. 134; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 545; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire,
C. 15, s. 93; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 4, s. 144). Kanıbay’ın Barsbay’ın öldüğü
dönemde Malatya niyâbeti makamında bulunduğunu, Sultan Yûsûf’un tahta geçmesi
üzerine Dımaşk Atabekliği makamına atanarak yerine Emir Hasan b. Ahmed’in
getirildiği görülmektedir (yazar).
142 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 382; İbn Hacer, İnbâi’l-Ğumr, C. 4, s. 94; Aynî, Ikdü’lCumân, s. 515; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 33; ; Sayrafî, Nüzhetü’nNüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’z-Zâmân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C.4, Mısır 1994, s.
19; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 332.
143 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 416; Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 539; Sayrafî, Nüzhetü’nNüfûs, C. 4, s. 106.
144 Makrizî, es-Sülûk, C. 7, s. 440; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 97
vd.
145 Kaynaklarda, Cemâleddin Yûsûf b. Kalender’in Malatya nâipliği görev süresi
hakkında bilgi bulunmamaktadır. İbn Tağrıberdî ve Sehâvî, Muharrem 845/Mayıs 1441
tarihi itibarıyla Malatya niyâbeti makamında Emir Garsuddin Halil b. Şahin’in
bulunduğunu kaydetmektedirler (Bkz. İbn Tağrıberdî, Havâdisü’d-Duhûr fî Medeye’lEyyâm ve Şuhûr, Tahkik: Muhammed Kemâleddin İzzeddin, C. 1, yy., 1990, s. 57;
261
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Garsuddin Halil, 27 Ekim 1443’te Malatya nâipliği görevinden
alınarak Halep Atabekliği makamına getirildi. Ondan boşalan
Malatya nâipliğine ise mâzûl Halep Üstadârı Emir Kızdoğan el146
Âlâî atandı. Emir Kızdoğan el-Âlâî, 20 Temmuz 1444’te Halep
Atabekliği makamından azledilen sâbık Malatya nâibi Emir
Garsuddin Halil yerine bu makama atanınca Malatya naipliğine
aynı tarihli kararnâme ile emekli (battâl) emirlerden olup
Kudüs’te ikâmet eden Emir Kansûh en-Nevrûzî getirildi.
147
19
148
Mart 1447 tarihi itibarıyla Malatya nâipliği görevini yürüten
Kansûh, tespit edilemeyen bir tarihte Malatya niyâbeti
görevinden alınarak Dımaşk Takdimetü’l-elfi olarak istihdam
edildi.
149
Ondan boşalan Malatya niyâbeti makamına Emir
Canıbek el-Çekemî atandı.
150
6. Melikü’l-eşref Seyfeddin İnâl Döneminde Malatya
(1453-1461)
Sultan Melikü’l-zâhir Çakmak, hastalığının şiddetlenmesi
üzerine oğlu Osman adına halife ve devlet adamlarından biat
aldıktan sonra tahttan feragat etti. Çakmak’ın oğlu Osman 1 Şubat
1453’te Melikü’l-mansûr lakabını alarak yeni Memlûk sultanı
Sehâvî, Kitâbu et-Tibru’l-Mesbûk fî Zeyl-i Sülûk, Tashih: Ahmed Zeki Bey, Mısır 1896,
s. 7) Yine İbn Tağrıberdî, 20 Cemâziyelâhir 847/15 Ekim 1443’te Malatya nâibi Emir
Garsuddin Halil b. Şahin’in sultana arz etmek üzere hediyelerle birlikte Kahire’ye
geldiğini ve kendisine Malatya niyâbeti görevine devam (istimrar) hilâtinin verildiğini
de kaydetmektedir. (Bkz. İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 115; a. mlf.,
Havâdisü’d-Duhûr, C. 1, s. 95). Bu kayıtlardan, Emir Cemâleddin b. Kalender’in
Malatya niyâbeti görevini yaklaşık iki yıl sürdürdüğü anlaşılmaktadır.
146 Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 600; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 115; a.
mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C. 1, s. 95.
147 Aynî, Ikdü’l-Cumân, s. 623; İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 120; a.
mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C. 1, s. 106; Sayrafî, Nüzhetü’n-Nüfûs, C. 4, s. 302; Sehâvî,
et-Tibru’l-Mesbûk, s. 93.
148 İbn Tağrıberdî, Havâdisü’d-Duhûr, C. 1, s. 150.
149 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 46 vd.
150 İbn Tağrıberdî, 1 Muharrem 854/14 Şubat 1450 tarihi itibarıyla Malatya niyâbeti
görevinde Emir Canıbek el-Çekemî’nin bulunduğunu belirtip bu devlet adamının
Malatya’ya hangi tarihte atandığına dair herhangi bir kayıt düşmemiştir. Bkz. İbn
Tağrıberdî, Havâdisü’d-Duhûr, C. 1, s. 247.
262
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
oldu.
151
Babası sâbık sultan Çakmak ise 13 Şubat 1453’te vefat
152
etti. Melikü’l-mansûr Osman’ın saltanatı yaklaşık kırk beş gün
sürdü ve 19 Mart 1453’te ümerânın ittifakıyla tahttan indirilerek
153
yerine Seyfeddin İnâl geçirildi.
Malatya nâibi Emir Canıbek el-Çekemî, 1 Haziran 1454’te
Malatya niyâbeti görevinden azledilerek yerine Bire nâibi Emir
154
Kanıbay el-Musavî es-Seyfî Timurboğa el-Meştûb atandı.
Kanıbay’ın Malatya’ya atanmasıyla boşalan Bire niyâbeti
155
görevine ise Emir Nâsıreddin Muhammed getirildi.
Emir
Kanıbay, yaklaşık bir yıl kaldığı Malatya niyâbeti vazifesinden
Eylül-Ekim 1455’te azledilerek yerine Halep Atabeği Emir
Akberdi es-Sâkî ez-Zâhirî atandı.
156
Malatya nâibi Emir Akberdi
157
es-Sâkî’nin 6 Aralık 1455 tarihindeki
vefatı üzerine bu
makama 31 Aralık 1455’te daha önce Malatya niyâbeti
görevinden azledilmiş olan Tarsus nâibi Emir Canıbek el-Çekemî
158
ikinci kez atandı.
Müellif İbn Tağrıberdî, Sultan Seyfeddin İnâl’ın 21 Kasım
1457’de Malatya nâibi Emir Canıbek el-Çekemî’yi Halep
Hâcibü’l-hüccâplığına getirerek Malatya niyâbetine Halep
Hâcibü’l-hüccâbı Emir Tağrıberdi b. Yûnûs’u atadığını ve atama
resmî yazısının Kûhiyye lakablı Emir Canıbek el-İsmâilî el159
Müeyyedî aracılığıyla Halep’e gönderildiğini kaydetmekle
birlikte Canıbek el-Çekemî’nin Ocak 1462’de Malatya nâibi iken
151 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 3; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C. 2,
s. 400; Sehâvî, et-Tibru’l-Mesbûk, s. 424; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 343.
152 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 15, s. 195; a. mlf., en-Nücûmu’z-Zâhire,
C. 16, s. 9; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C. 2, s. 405.
153 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 35; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C.
2, s. 423; Sehâvî, et-Tibru’l-Mesbûk, s. 431; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 345.
154 İbn Tağrıberdî, Havâdisü’d-Duhûr, C. 2, s. 491.
155 İbn Tağrıberdî, Havâdisü’d-Duhûr, C. 2, s. 491.
156 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 70.
157 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 153; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C.
2, s. 564.
158 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 72; a. mlf., Havâdisü’d-Duhûr, C.
2, s. 567.
159 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 91.
263
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
160
vefat ettiğini , ayrıca, Emir Tağrıberdî b. Yûnûs’un MayısHaziran 1462’de Halep Kale nâibi iken Emir Yeşbek’ten boşalan
161
Halep Atabekliği makamına atandığını kaydetmektedir.
Bu
bilgilerden, 21 Kasım 1457 tarihli Malatya nâibliği makamındaki
değişikliğin uygulanmadığı; uygulandıysa bile Emir Canıbek elÇekemî’nin başka bir tarihte yeniden Malatya niyâbetine atandığı
anlaşılmaktadır.
7. Melikü’z-zâhir Hoşkadem Döneminde Malatya (14611467)
Sultan Melikü’l-eşref Seyfeddin İnâl, hastalığının
şiddetlenmesi üzerine yerine oğlu Ahmed’i veliaht tayin ederek
oğlu adına tahttan feragat ettikten sonra 26 Şubat 1461’de vefat
162
etti.
El-Müeyyed lakabı verilen Sultan Ahmed’in saltanatı
yaklaşık dört ay sürdü. Atabekü’l-asâkir makamında bulunan
Emir Hoşkadem, 28 Haziran 1461’de yeni Memlûk sultanı ilân
163
edildi.
Sultan Melikü’z-zahîr Hoşkadem’in saltanatının başlarında
Malatya niyâbeti makamında Emir Canıbek el-Çekemî
bulunuyordu. Emir Canıbek, Ocak 1462’de vefat etti. Onun
vefatıyla boşalan Malatya nâipliği görevine 6 Şubat 1462’de
164
Kahire valisi Emir İnâl el-Aşkar ez-Zâhirî atandı. Emir İnâl, 6
Ocak 1463’te Malatya niyâbeti görevinden azledilerek Halep
165
Atabekliği kadrosuna çekildi.
160 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 283.
161 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 239.
162 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 133;
371.
163 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 222;
375.
164 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 236;
378.
165 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 244;
388.
İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s.
İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s.
İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s.
İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s.
264
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
8. Melikü’l-eşref Kayıtbay Döneminde Malatya (14681495)
Sultan Hoşkadem’in vefatından sonra 9 Ekim 1467’de
166
Memlûk tahtına Sultan Yelbay geçti.
Yelbay’ın iki aylık
saltanatının ardından Emir Timurboğa, sultan olduysa da o da
tahtını koruyamadı ve Atabekü’l-asâkir Emir Kayıtbay, emirlerin
167
desteğiyle 31 Ocak 1468’de yeni Memlûk sultanı ilân edildi.
Kayıtbay döneminde Malatya niyâbeti makamında Emir
168
Şadbek el-Eşrefî bulunuyordu. Şadbek’in Malatya niyâbeti
makamına tayin edildiği tarih belli değildir. Şadbek, TemmuzAğustos 1468’de vefat etti.
169
Onun vefatından sonra Malatya’ya
170
Emir Tağrıberdî b. Yûnus atandı. Emir Tağrıberdî’nin Malatya
niyabetindeki görev süresi bilinmemektedir. Bu devlet
171
adamından sonra Malatya niyâbetine Emir Korkmaz atandı.
Korkmaz’ın da göreve başlama tarihi belirsizdir.
Dulkadirli Beyi Şahsuvaroğlu, Osmanlı hükümdarı Fâtih
Sultan Mehmed’in desteğiyle kardeşi Şahbudak’ı beylikten
ederek yerine geçmişti. Şahsuvaroğlu, el-Bire, Besni, Gerger ve
Kalaturrum gibi önemli Memlûk bölgelerini hâkimiyeti altına
aldıktan sonra Antep’i ve Darende’yi de beylik topraklarına
kattı.
172
Ardından kardeşi Yahyâ önderliğindeki kalabalık bir
166 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 318; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s.
390.
167 İbn Tağrıberdî, en-Nücûmu’z-Zâhire, C. 16, s. 355; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s.
393.
168 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 402.
169 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 402.
170 Sayrafî, 1 Muharrem 873/22 Temmuz 1468 tarihi itibarıyla Malatya niyâbeti
makamında Emir Tağrıberdî b. Yûnus’un bulunduğunu kaydetmektedir. Bkz. Sayrafî,
İnbâi’l-Hesr bi-Ebnâi’l-Asr, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, Kahire 1970, s. 6.
171 Sayrafî, 1 Muharrem 874/11 Temmuz 1469 tarihi itibarıyla Malatya niyâbeti
görevinde Emir Korkmaz el-Eşref’în bulunduğunu kaydetmektedir. Bkz. Sayrafî,
İnbâi’l-Hesr, s. 116; İbn Ecâ da, 23 Zilhicce 875/12 Haziran 1471 tarihi itibarıyla Emir
Korkmaz’ın Malatya niyâbeti görevini sürdürdüğünü kaydetmektedir. Bkz. İbn Ecâ,
Târihü’l-Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, Tahkik: Dr. Abdülkâdir Ahmet Tuleymât, Mısır
1973, s. 73; Krş., Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’lOsmanîyyini’l-Etrâk- Mâe Rıhlet-i Emir Yeşbek min Mehdi ed-Devadâr, Dımaşk 1986,
s. 86 vd.
172 Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 65 vd.
265
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
kuvveti Ağustos 1469’da Malatya’yı almak üzere şehre gönderdi.
Malatya nâibi Korkmaz, Dulkadirli kuvvetlerini Malatya
yakınlarında pusuya düşürerek beş yüz civarında Dulkadirli
askerini öldürüp başta Şahsuvar’ın kardeşi Yahyâ olmak üzere
173
birçok Dulkadirli emirini de esir etti. Esir edilen Yahyâ, önce
Halep’e ardından da Kahire’ye götürülerek hapsedildi. Sultan
Kayıtbay, Malatya nâibinin bu başarısını ödüllendirmek için ona
altın işlemeli bir tıraz, beş bin dinar para ve çok sayıda asker
174
gönderdi.
Şahsuvaroğlu, kardeşinin esir düşmesi üzerine
Sultan Kayıtbay ile anlaşmak istediyse de görüşmelerden
herhangi bir sonuç çıkmadı.
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan, Şahsuvar’ın
Memlûklere karşı kazandığı başarılardan da cesaret alarak Fırat
boylarını ele geçirmek üzere harekete geçti. Sultan Kayıtbay,
Devadâr-ı Kebir Emir Yeşbek’i Halep’e yapılacak olası bir
Akkoyunlu-Dulkadirli saldırısını bertaraf etmek üzere geniş
yetkilerle bölgeye gönderdi. Malatya, Besni ve Antep
dolaylarında faaliyetlerde bulunan Dulkadirli Türkmenlerinden
Sârım b. Pehlivân, Kalaturrum nâibi Emir Carkutlu ile çatıştıktan
sonra Besni tarafına kaçmıştı. Emir Carkutlu, Malatya nâibi
Korkmaz’a haber yollayarak Sârım b. Pehlivan ile mücadele
etmesini istedi. Maraş’ın doğusundaki Sakaltutan Dağı’nda
konuşlanan Sârım, Malatya nâibini dağ geçidinde gâfil avladı ve
175
12 Haziran 1471’de nâibi yaralayarak esir etti. Sârım, Emir
Korkmaz’ı Şahsuvaroğlu’na teslim etti ve Korkmaz,
Şahsuvaroğlu tarafından öldürüldü. Besni ve Malatya arasındaki
tüccârları da hedef alan Sârım, Şeyhî adlı bir memlûk tüccârını
176
kafilesinde bulunan yirmi sekiz memlûk ile birlikte esir almıştı.
Sârım’ın bu son faaliyeti üzerine Malatya halkı başlarında şehrin
kadısı olduğu halde durumu saltanat makamına arz ederek yardım
173 Sayrafî, İnbâi’l-Hesr, s. 129 vd; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 69.
174 Sayrafî, İnbâi’l-Hesr, s. 145.
175 İbn Ecâ, Târihü’l-Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, s. 73; Krş., Muhammed Ahmed
Duhman, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 86 vd; Sayrafî, İnbâi’lHesr, s. 323.
176 İbn Ecâ, Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, s. 73; Krş., Muhammed Ahmed Duhman, elArab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 87.
266
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
istediler. Sultan Kayıtbay, bu talep üzerine 16 Haziran 1471’de
Emir İnâl el-Hakîm’i Malatya niyâbetine atadı. İnâl; bin dinar,
doru ve süslü bir at ve memalik-i sultanîyeden elli memlûk ile
177
Malatya’ya yollandı.
Sultan Kayıtbay, Şahsuvaroğlu
meselesini kesin olarak çözmek için Emir Yeşbek komutasındaki
kalabalık bir kuvveti Elbistan üzerine yolladı. Memlûk kuvvetleri
önünden kaçan Şahsuvaroğlu, Zamantı kalesine sığındıysa da
Yeşbek tarafından esir edilerek kardeşleriyle birlikte Kahire’ye
178
götürüldü.
Sultan Kayıtbay, Şahsuvaroğlu’nun esir
edilmesinden sonra Şah Budak’ı ikinci kez Dulkadirli Beyliği’nin
179
başına geçirdi.
Sultan Kayıtbay, Haziran 1472’de Malatya nâibi Emir
İnâl’ı Trabulus niyâbetine atadı. İnâl’dan boşalan Malatya
180
nâipliğine ise Emir Dolatbay el-Hazinedar getirildi. Akkoyunlu
hükümdarı Uzun Hasan, Kasım 1472’de Fırat boylarını
hâkimiyetine katmak üzere Besni, Kâhta ve Gerger’i ele
geçirdi.
181
Malatya nâibi Dolatbay, Aralık 1472’de Uzun Hasan
182
ile giriştiği mücadelede ona esir düştü. Devadâr-ı Kebir Emir
Yeşbek, bu hadise üzerine derhal harekete geçti. Uzun Hasan,
Memlûk kuvvetlerinin hareketi üzerine başkenti Tebriz’e dönmek
183
zorunda kaldı. Dolatbay ise kısa süre sonra esaretten kurtularak
görev yeri olan Malatya’ya döndü.
177 İbn Ecâ, Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, s. 74; Krş., Muhammed Ahmed Duhman, elArab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 87; Sayrafî, İnbâi’l-Hesr, s. 323;
İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 429.
178 Şahsuvaroğlu ve kardeşleri, 19 Rebiülevvel 877/24 Ağustos 472’de Bâb-ı
Züveyle’de asıldılar. Bkz. İbn Ecâ, Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, s. 159 vd; Krş.,
Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s.
159 vd; İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 432, 435.
179 Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 76.
180 İbn Ecâ, Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, s. 151; Krş., Muhammed Ahmed Duhman, elArab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 153.
181 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 441; Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’lMemâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk, s. 164.
182 Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk,
s. 165.
183 Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk,
s. 166.
267
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Dönemin kaynakları, 1472 ile 1483-1484 tarihleri arasında
Malatya hakkında bilgi vermediğinden Kayıtbay’ın saltanatının
bu bölümünde Malatya’da hangi gelişmelerin meydana geldiğini
tespit edemiyoruz. 1481’de Şahbudak’ı mağlup edip Kahire’ye
ilticaya mecbur eden Âlâüddevle Bozkurt, Dulkadirlilerin yeni
beyi oldu. Bu sırada Memlûklu-Osmanlı ilişkileri Cem Sultan
hadisesinden dolayı gerilmişti. Osmanlı Devleti’nin müttefiki
olan Âlâüddevle Bozkurt Bey, Temmuz-Ağustos 1483’te
184
Malatya’yı kuşattı. Bu gelişme üzerine Sultan Kayıtbay, Emiri Meclis Özdemir, İkinci Hâcib-i Hüccâb Emir Tağrıberdî Tatar,
İkinci Reis-i Nevbe Emir Kanı Bek, İkinci Hâcib Emir Tanı Bek
el-İnâlî, Sûdûn es-Sağîr el-Âlâî, İkinci Hazinedâr Burdu Bek elMuhammedî, bazı tablhane emirleri ve beş yüz askerden oluşan
185
bir birliği yedi bin dinar harcırâh ile Malatya’ya yolladı.
Âlâüddevle Bozkurt Bey, Memlûk kuvvetlerinin hareketi üzerine
Malatya kuşatmasını kaldırdıysa da aynı yıl Osmanlı devlet
adamlarından Yakup Paşa’nın desteğiyle yeniden Malatya’ya
saldırdı. Emir Tumraz, Yakup Paşa’yı pusuya düşürerek mağlup
etti.
186
Haziran 1472’den beri Malatya niyâbeti vazifesinde olan
187
Emir Dolatbay, Temmuz-Ağustos 1486’da vefat etti.
Yine kaynakların kifayetsizliği nedeniyle Memlûklu
Devleti’nin son dönemlerinde Malatya niyabetindeki gelişmeleri
bilemiyoruz. Ağustos-Eylül 1507’de Şah İsmail’in öncü
birliklerinin Malatya önlerine gelmesi üzerine Sultan Kansuh
Gavrî (1501-1516), Malatya’yı kurtarmak üzere bir tecrid birliği
hazırlamış; fakat Halep naibinden gelen haber üzerine tecrid
188
seferini iptal etmişti.
Âlâüddevle Bozkurt Bey’in Sinan Paşa komutasındaki
Osmanlı kuvvetlerine Nisan-Mayıs 1515’te yenilerek
öldürülmesi üzerine Elbistan, Maraş ve mülhekâtı Osmanlı
184 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 516; Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 182.
185 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 516.
186 Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. 82.
187 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 534.
188 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 757 vd.
268
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
189
hâkimiyetine girdi. Osmanlı hükümdarı Yavuz Selim, Mısır
Seferi kapsamında Temmuz-Ağustos 1516’da Malatya civarına
190
geldi.
Kaynaklarda ismi tespit edilemeyen Malatya’nın son
Memlûklu nâibi, Memlûk Sultanı Kansuh Gavrî’ye haber
yollayarak Yavuz Selim’in Halep’e hareket etmek üzere Malatya
191
civarında bulunduğunu bildirdi.
Yavuz Selim, Malatya’nın
192
güneyinde bulunan Tucuk Geçidi’nde
konaklarken
kuvvetlerinden bir kısmını Besni ve Malatya’nın zaptı için
gönderdi. Besni’nin Osmanlı hâkimiyetine alınması üzerine
Antep’e yönelen Osmanlı kuvvetleri, Emir Yunus idaresindeki
şehri ele geçirdi. Antep’in Osmanlı hâkimiyetine girişinden kısa
193
süre sonra Malatya’nın da alındığı haberi geldi. Yavuz Selim,
Antep’ten Halep’e, Halep’ten Dımaşk’a ve nihayet Kahire’ye
ulaştı. Ocak-Şubat 1517’de Memlûk Devleti’nin tarih
sahnesinden çekilmesiyle bütün Memlûklu toprakları Osmanlı
hâkimiyetine girdi.
SONUÇ
Malatya, Memlûk Türk Devleti hâkimiyetine girdikten
sonra idari olarak Halep Niyâbeti’ne bağlandı. Halep, Memlûklu
Taşra Teşkilatı’nın Dımaşk’tan sonra ikinci büyük niyâbeti olup
yirmi bir şehirden oluşuyordu. Askeri konumu ve iktisadi
potansiyeline binaen merkezden atanan ve takdimetü’l-elf
rütbesindeki emirlerin yönettiği Malatya şehri, Burcî Memlûkleri
döneminde Kadı Burhaneddin Ahmed Devleti, Dulkadirli
Beyliği, yerel Türkmen beyleri, Timurlu Devleti, Akkoyunlu
Devleti ve Osmanlı Devleti tarafından el geçirilmesi gereken
189 İbn Îyâs, Bedâiü’z-Zuhûr, s. 956; Celâlzâde Mustafa, Selim-nâme, Haz: Ahmet
Uğur-Mustafa Çuhadar, Ankara 1990, s. 397.
190 Celâlzâde Mustafa, Selim-nâme, s. 416; Feridun Emecen, Yavuz Sultan Selim,
İstanbul 2010, s. 208.
191 Feridun Emecen, Yavuz Sultan Selim, s. 214.
192 Tucuk Geçidi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Murat Zengin, “Memlûk Türk
Devleti Döneminde Anadolu-Suriye Askerî ve Ticarî Güzergâhı (Malatya-Antep-Halep
Hattı)”, Prof. Dr. Salim Cöhce Armağanı, Erzurum 2017, s. 530.
193 Muhammed Ahmed Duhman, el-Arab Beyne’l-Memâlik ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk,
s. 247; Muhammed Süheyl Takkûş, Târihü’l-Memâlik, s. 497.
269
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
hedef bölgelerden biri haline gelmiştir. 1399-1400 yılları arasında
Osmanlı, 1400-1401 arasında Timurlu ve 1405-1414 yılları
arasında Avşar Türkmenleri hâkimiyetinde geçirdiği süreler hariç
şehir, bir buçuk asır boyunca Memlûk Türk Devleti
hâkimiyetinde kalmıştır. Memlûk Türk Devleti hâkimiyeti
süresince Malatya’da bulunan ve Türkiye Selçuklu Devleti’nden
tevarüs eden birçok eser, onarılıp genişletilerek günümüze
ulaşmıştır. Malatya Ulu Cami başta olmak üzere birçok eser
Memlûkler tarafından korunmuş ve günün ihtiyaçlarına binaen
eklemelerle yenilenmiştir. Memlûk sultanları, şehrin stratejik
önemine binaen hazineden şehrin tahkimi, imarı ve ihyası için
nakit para göndermişlerdir. Dönemin kaynaklarındaki bilgi
kifayetsizliğinden dolayı bu bir buçuk asırlık Malatya
hâkimiyetinin özellikle son dönemleri hakkında ayrıntılı bilgi
bulunmasa da mevcut ve mevsuk kayıtlar, yeter düzeyde olup
şehrin bu döneminin anlaşılmasına imkân tanımaktadır.
Tablo 1:
Malatya’da Görev Yapan Memlûk Türk Devleti Nâipleri ve
Görev Süreleri
MEMLÛK TÜRK DEVLETİ DÖNEMİNDE
MALATYA’DA GÖREV YAPAN NÂİPLER
Nâib’in Adı
Görevinin
Görev Süresi
Başlama ve Bitiş
Tarihi
Malatya’daki ilk
Ekim 1361-28
Yaklaşık 1 yıl
Memlûklu nâibinin
Temmuz 1362
ismi tespit
edilememiştir.
Emir Esendemir et28 Temmuz
Yaklaşık 1, 5 yıl
Tâzî
1362-11 Kasım
1363
Emir Esenkoca Ali
11 Kasım 1363Yaklaşık 1 yıl
el-Cevkendâr
1364/1365
270
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Emir Devlet Han
Bey
Emir Yakup Şah elHazinedâr
1364/1365-15
Ağustos 1370
15 Ağustos 137017 Temmuz 1373
Yaklaşık 5 yıl
İsmi tespit
edilememiştir.
Göreve başlama
süresi tespit
edilememiştir.
16 Mart 1377?Eylül 1378
Eylül 1378-?
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
Yaklaşık altı ay
Emir Hutat
Seyfeddin
Emir Altunboğa esSultânî
Emir Timurboğa elEfdâl el-Emir Mintaş
(Birinci Malatya
nâipliği)
İsmi tespit
edilememiştir.
Emir Timurboğa elEfdâl el-Emir Mintaş
(İkinci Malatya
nâipliği)
İsmi tespit
edilememiştir.
Emir Köşli elKalemtâvî
Emir Boğacık esSeyfî
Emir Dokmak elMuhammedî ezZâhirî (Birinci
Malatya nâipliği)
?- Nisan 1381
Yaklaşık 3 yıl
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
Göreve başlama
süresi tespit
edilememiştir.
Temmuz-Ağustos
1385- Mayıs
1388?
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
Yaklaşık 3 yıl
Mayıs 1388?-28
Ekim 1388
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
Yaklaşık 6 ay
28 Ekim 1388-18
Haziran 1389
18 Haziran 138919 Mart 1390
19 Mart 1390-24
Mayıs 1391
Yaklaşık 1 yıl
Yaklaşık 1 yıl
271
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Emir Nâsıruddin
Muhammed b. Şehrî
24 Mayıs 1391-?
Emir Çerkes b.
Abdullah el-Hüseynî
?- Eylül 1394
Emir Dokmak elMuhammedî ezZâhirî (İkinci
Malatya nâipliği)
Eylül 1394-10
Mart 1399
Emir Çakmak ezZâhirî
Osmanlı Hâkimiyeti
10 Mart 1399Eylül 1399
Eylül 1399-4
Eylül 1400
4 Eylül 1400-19
Ağustos 1401
19 Ağustos 140131 Temmuz 1402
31 Temmuz
1402-1 Mayıs
1403
1 Mayıs 1403- ?
Yaklaşık 6 ay
?- Mayıs-Haziran
1405
/Mayıs-Haziran
1405- ?
?- Ağustos 1414
Köpekoğulları
Hâkimiyeti
Dulkadirli
Hâkimiyeti
Köpekoğulları
Hâkimiyeti
Yaklaşık 3 yıl
Timurlu Hâkimiyeti
Emir Erkumâs ezZâhirî
Emir Bahaeddin
Ömer et-Tahân
Emir Elçiboğa
Köpekoğulları
Hâkimiyeti
Dulkadirli
Hâkimiyeti
Köpekoğulları
Hâkimiyeti
Emir Güzel
Ağustos 1414Şubat 1417
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
Yaklaşık 4 yıl
Osmanlı
Hâkimiyeti
Timurlu
Hâkimiyeti
Yaklaşık 1 yıl
Yaklaşık 9 ay
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
272
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Köpekoğulları
Hâkimiyeti
Şubat 1417Mayıs-Haziran
1417
Ağustos 1417Eylül 1421
Eylül 1421- 24
Kasım 1426
24 Kasım 1426-6
Eylül 1427
6 Eylül 1427-7
Haziran 1438
Köpekoğulları
Hâkimiyeti
7 Haziran 143824 Nisan 1439
Yaklaşık 1 yıl
Emir Garsuddin Halil
b. Şahin (Birinci
Malatya nâipliği)
Emir Cemâleddin
Yûsûf b.
Kalendur/Kalender
Emir Garsuddin Halil
b. Şahin (İkinci
Malatya nâipliği)
Emir Kızdoğan elÂlâî
24 Nisan 1439-5
Ekim 1439
Yaklaşık 5 ay
5 Ekim 1439- ?
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
Yaklaşık 1 yıl
Emir Kansûh enNevrûzî
20 Temmuz
Yaklaşık 3 yıl
1444-19 Mart
1447’den sonra
19 Mart 1447’den Yaklaşık 7, 5 yıl
sonra- 1 Haziran
1454
1 Haziran 1454Yaklaşık 1 yıl
Eylül-Ekim 1455
Emir Mengliboğa elArgûn eş-Şâvî
Tuğrak Bey
Emir Özdemir eşŞâye
Emir Kanıbay elEbûbekrî en-Nâsırî
(Pehlivanî)
Emir Hasan b.
Ahmed
Emir Canıbek elÇekemî (Birinci
Malatya nâipliği)
Emir Kanıbay elMusavî es-Seyfî
?- 27 Ekim 1443
27 Ekim 1443-20
Temmuz 1444
Yaklaşık 1, 5 yıl
Yaklaşık 5 yıl
Yaklaşık 1 yıl
Yaklaşık 8 yıl
273
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Timurboğa elMeştûb
Emir Akberdi esSâkî ez-Zâhirî
Emir Canıbek elÇekemî (İkinci
Malatya nâipliği)
Emir İnâl el-Aşkar
ez-Zâhirî
Emir Şadbek elEşrefî
Emir Tağrıberdî b.
Yûnus
Eylül-Ekim 1455- Yaklaşık 2 ay
6 Aralık 1455
31 Aralık 1455Yaklaşık 7 yıl
Ocak 1462
6 Şubat 1462-6
Ocak 1463
6 Ocak 1463’ten
sonra- TemmuzAğustos 1468
Temmuz-Ağustos
1468-?
Emir Korkmaz
?- 16 Haziran
1471
Emir İnâl el-Hakîm
16 Haziran 1471Haziran 1472
Emir Dolatbay elHazinedar
Haziran 1472Temmuz-Ağustos
1486
Temmuz-Ağustos
1486- TemmuzAğustos 1516
İsmi veya isimleri
tespit edilememiştir.
Yaklaşık 1 yıl
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
Görev süresi
tespit
edilememiştir.
Yaklaşık 1 yıl
Yaklaşık 14 yıl
Yaklaşık 30 yıl
KAYNAKÇA
AYALON, David, Memlûk Ordusunun Yapısı Üzerine
Araştırmalar I-II-III, Çev: Abdullah Mesut Ağır, Ankara 2015.
AYAZ, Fatih Yahya, “Türk Memlükler Döneminin Büyük
Emirlerinden Yelboğa el-Ömerî (ö. 768/1366) ve İdaredeki
Nüfuzu”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, XVI/1, (2007), s. 81-100.
274
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
AYNÎ, Ikdü’l-Cumân fî Târih-i Ehli’z-Zamân, Tahkik:
Abdurrâzık el-Tantavî el-Karmut, Kahire 1989.
BAYBARS EL-MANSÛRÎ ED-DEVADÂR, et-Tuhfetü’lMülûkîye fî Devleti’t-Turkîyye, Nşr: Dr. Abdülhâmid Sâlih
Hamdan, Beyrut 1987.
CELÂLZÂDE MUSTAFA, Selim-nâme, Haz: Ahmet
Uğur-Mustafa Çuhadar, Ankara 1990.
CEZERÎ, Târih-i Hevâdis- i Zamân ve Enbâehu ve
Vefiyâtü’l-Ekâbir ve’l-Âyân min Ebnâehu, Tahkik: Prof. Dr.
Ömer Abdüsselâm Tedmürî, C. 1, Beyrut 1998.
ÇUBUKÇU, Asri, “Ferec”, DİA, C. XII, İstanbul 1995, s.
370-371.
DUHMAN, Muhammed Ahmed, el-Arab Beyne’l-Memâlik
ve’l-Osmanîyyini’l-Etrâk- Mâe Rıhlet-i Emir Yeşbek min Mehdi
ed-Devadâr, Dımaşk 1986.
EBÛ BEKR-İ TİHRANÎ, Kitab-ı Diyarbekrîyye, Çev:
Mürsel Öztürk, Ankara 2001.
EBÛ BEKR-İ TİHRANÎ, Kitab-ı Diyarbekrîyye, Haz:
Necati Lugal-Faruk Sümer, 1. Cüz, Ankara 1993.
EMECEN, Feridun, Yavuz Sultan Selim, İstanbul 2010.
ERDEM, İlhan, “Akkoyunlu Devleti’nin Kurucusu KaraYülük Osman Bey’in Hayatı ve Faaliyetleri (?-1435)”, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, XXXIV/12, (1990), s. 99-108.
ERDEM, İlhan, “Sâhib-i Divan Şemseddin Cüveynî’nin
Anadolu’ya Gelişi, Yeni Moğol Rejiminin Kurulması,
Sonuçları”, Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman’a Armağan,
Ankara 2003, s. 331-339.
ERDEM, İlhan-PAYDAŞ, Kazım, Ak-Koyunlu Devleti
Tarihi Siyaset-Teşkilat-Kültür, Ankara 2007.
GÖYÜNÇ, Nejat, “Memlûk Devrinde (Eski) Malatya’da
Bir Aile” V. Milletlerarası Türkoloji Kongresi, İstanbul 1985, s.
245-250.
İBN DOKMAK, el-Cevherü’s-Semîn fî Seyrü’l-Hulefâ
ve’l-Mülûk ve’s-Selâtin, Tahkik: Dr. Sâid Abdülfettâh Âşûr, yy.,
1982.
275
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
İBN ECÂ, Târihü’l-Rıhlet-i Yeşbek ez-Zâhirî, Tahkik: Dr.
Abdülkâdir Ahmet Tuleymât, Mısır 1973.
İBN HACER, İnbâi’l-Ğumr bi-Enbâi’l-Umr, Tahkik: Dr.
Hasan Habeşî, C. 1-2-3-4, Kahire 2011.
İBN ÎYÂS, Bedâiü’z-Zuhûr fî Vekâîü’d-Duhur, yy., 1960.
İBN ŞIHNE, Ravzü’l-menâzir fî İlmi’l-Evâil ve’l-Evâhir,
Tahkik: Seyyid Muhammed Muhennâ, C. 1, Beyrut 1997.
İBN TAĞRIBERDÎ, en-Menhelü’s-Sâfî ve’l-Müstevfî
Bâde’l-Vâfî, Tahkik: Muhammed Muhammed Emin, C. 6, Kâhire
1990.
İBN TAĞRIBERDÎ, en-Menhelü’s-Sâfî ve’l-Müstevfî
Bâde’l-Vâfî, Tahkik: Dr. Nebil Muhammed Abdülaziz, C. 5,
Kâhire 1988.
İBN TAĞRIBERDÎ, en-Menhelü’s-Sâfî ve’l-Müstevfî
Bâde’l-Vâfî, Tahkik: Muhammed Muhammed Emin, C. 4, Kâhire
1989.
İBN TAĞRIBERDÎ, en-Nücûmu’z-Zâhire fî Mülûk-ı Mısr
ve’l-Kâhire, Tahkik: Muhammed Hüseyin Şemseddin, C. 7-1112-13-14-15-16, Beyrut 1992.
İBN TAĞRIBERDÎ, Havâdisü’d-Duhûr fî Medeye’lEyyâm ve Şuhûr, Tahkik: Muhammed Kemâleddin İzzeddin, C.
1, yy., 1990.
İBNÜ’L-FURAT, Târih-i İbnü’l-Furat, Nşr: Dr.
Konstantin Zurayk-Dr. Neclâ İzzeddin, C. 9/1, Beyrut 1938.
İBNÜ’L-FUVÂTÎ, el-Hevâdisü’l-Câmiâ ve’t-Tecâribü’lNâfiâ fî’l-Mâiye ve’s-Sâmine, Tahkik: Mehdi en-Necm, Beyrut,
ty.
KADI ŞUHBE, Târih-i İbn-i Kadı Şuhbe, Tahkik: Adnan
Derviş, C. 2-3-4, Dımaşk 1997.
KANAT, Cüneyt, “Memlûk Devleti’nde İktidar Değişikliği
Bahrî Memlûklardan Burcî Memlûklara”, Prof. Dr. Işın
Demirkent Anısına, İstanbul 2008, s. 541-546.
MAKRİZÎ, es-Sülûk li-Mârifet-i Düveli’l-Mülûk, Tahkik:
Muhammed Abdülkâdir Âtâ, C. 4-5-6-7, Beyrut 1997.
NİZÂMÜDDİN ŞÂMÎ, Zafernâme, Çev: Necati Lugal,
Ankara 1987.
276
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ORAL, Zeki, “Malatya Kitâbeleri”, III. Türk Tarih
Kongresi, (Ankara 15-20 Kasım 1943), Ankara 1948, s. 434-440.
ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Kadı Burhaneddin”, DİA, C.
XXIV, İstanbul 2001, s. 74-75.
REŞİDÜDDİN FAZLULLAH, Kitâb-ı Tarih-i Mübârek
Gâzânî Dastân-ı Abağa Han ve Sultan Ahmed ve Argûn Han, Nşr:
Karl Jahn, Mouton&Co 1957.
SAYRAFÎ, İnbâi’l-Hesr bi-Ebnâi’l-Asr, Tahkik: Dr. Hasan
Habeşî, Kahire 1970.
SAYRAFÎ, Nüzhetü’n-Nüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’zZâmân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C. 1-2, yy., 1970.
SAYRAFÎ, Nüzhetü’n-Nüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’zZamân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C.3, Trabulus 1973.
SAYRAFÎ, Nüzhetü’n-Nüfûs ve’l-Âbidân fî Tevârihü’zZamân, Tahkik: Dr. Hasan Habeşî, C.4, Mısır 1994.
SEHÂVÎ, Kitâbu et-Tibru’l-Mesbûk fî Zeyl-i Sülûk, Tashih:
Ahmed Zeki Bey, Mısır 1896.
SOLAK, Kürşat, “Mısır’dan Anadolu’ya Âsi Bir
Memlûk:Emir Canıbek es-Sûfî (ö.1437)”, Selçuk Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Dergisi, XXXIX, (2016), s. 45-59.
SÜMER, Faruk, Karakoyunlular, C.1, Ankara 1984, s. 97.
ŞEREFÜDDİN ALİ YEZDİ, Zafernâme, Ed: Mollavî
Muhammed İlahdâd, C. 2, Calcutta 1887.
TAKKÛŞ, Muhammed Süheyl, Târihü’l-Memâlik fî Mısr
ve Bilâd-ı Şam, Beyrut 2015.
YINANÇ, Refet, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989.
ZENGİN, Murat, “Kadı Burhaneddin Ahmed’in Malatya
Politikası”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, VIII/38,
(Haziran 2015), s. 450-456.
ZENGİN, Murat, “Memlûk Türk Devleti Döneminde
Anadolu-Suriye Askerî ve Ticarî Güzergâhı (Malatya-AntepHalep Hattı)”, Prof. Dr. Salim Cöhce Armağanı, Erzurum 2017,
s. 527-535.
ZENGİN, Murat, “Memlûk Türk Sultanlığı Döneminde
Malatya’nın İdarî Durumu”, Geçmişten Günümüze Malatya Kent,
Kültür, Kimlik, C. 2, Ankara 2017.
277
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ZENGİN, Murat, “Memlük Türk Sultanlığı’nın Anadolu
Hâkimiyet Mücâdelesi: Malatya’nın Zaptı (28 Nisan 1315)”,
Tarih Araştırmaları Dergisi, XXXIII/55, (Mart 2014), s. 91-120.
ZENGİN, Murat, İlhanlılar, Eratnalılar-Memlûklar
Dönemi Malatya (1295-1401), İstanbul 2017.
278
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
OSMANLI ARŞİV KAYNAKLARINDA
MALATYA’NIN ORTA ÇAĞINA DAİR KAYITLAR
Prof. Dr. Ersin GÜLSOY
ÖZ
Malatya’nın Osmanlı hâkimiyetine geçmesinden sonra
düzenlenen tahrîr defterlerinde bölgenin Orta Çağı hakkında çok
önemli bilgiler yer almaktadır. Özellikle bölgenin erken tarihli
tahrîrlerinde bu bilgiler oldukça doyurucudur. Çünkü Osmanlılar
özellikle Türk-İslâm devletlerinden aldıkları yerlerde eski
kanunları bir müddet yürürlükte bırakmaktaydılar. Bu sayede
Akkoyunlu, Memlûk vs. Müslüman devletlerin bölgede
uyguladıkları vergi sistemini tespit etmek mümkün olmaktadır.
Ayrıca bölgedeki vakıf ve hayır eserleri ile ilgili tahrîr kayıtları
çoğu câmi, medrese, zâviye gibi kuruluşların yapılış tarihi, bânîsi
ve vakıflarını içermektedir. Böylece bugün pek çok tarihî eser
hakkındaki bilgilere bu defterler sayesinde ulaşılabilmektedir. Bu
araştırmada Malatya bölgesinin Anadolu Selçuklu, İlhanlı ve
Memlûk Devletleri hâkimiyetinde kaldığı dönemlere ait tahrîr
devletlerindeki kayıtlar değerlendirmeye tâbi tutulmuştur.
GİRİŞ
Orta Fırat Havzası’nın önemli şehirlerinden biri olan
Malatya ve havalisinin Türkler tarafından alınması
Bursa Uludağ Üniversitesi
ersingulsoy@uludag.edu.tr
Fen-Edebiyat
Fakültesi
Tarih
Bölümü,
279
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Danişmendliler döneminde olmuştur. Malazgirt Zaferi’nden
sonra Sivas, Tokat, Niksar, Kayseri, Amasya bölgelerinde beylik
kuran Danişmendliler, Gümüştegin Gazi zamanında Malatya ve
1
çevresini 1102 yılında ele geçirmişlerdir . Bundan sonra Anadolu
Selçuklu Devleti, İlhanlı Devleti, Eretna Beyliği ve Memluk
Devleti hâkimiyeti altında kalan Malatya havalisini Osmanlılar
ilk olarak 1399 yılında topraklarına katmış ancak yaklaşan Timur
tehlikesi yüzünden, 1401’de tekrar Memlûklere iade etmek
2
zorunda kalmışlardır . Daha sonra I. Selim’in (1512-1520), 24
Ağustos 1516 Mercidabık Zaferi’nden önce sadrazam Sinan Paşa
3
tarafından Osmanlı ülkesine katılmıştır . Malatya Osmanlı
hâkimiyetine geçtikten sonra sancak merkezi olarak belirlenmiş
ve yeni teşkil olunan Vilâyet-i Arap’a bağlanmıştır. Kısa bir süre
4
sonra da Rûm (Sivas) Vilâyeti sınırlarına dahil edilmiştir .
Osmanlılar toprağın mülkiyet ve tasarruf biçimini, alınacak
olan vergi miktarını, bu vergilerin taksimatını yani hâs, zeâmet,
timâr, vakıf ya da mülk oluşunu tayin ve tespit maksadıyla belirli
aralıklarla arazilerini sayıma tâbi tutarlardı. Bu işleme tahrîr
denilirdi. Bu tahrîrlerin sonucunda hazırlanan defterler mufassal,
icmâl, evkaf-emlâk ve piyade-müsellem defterleri olarak
5
bilinirlerdi .
1 Murat Zengin, İlhanlılar-Eretnalılar-Memluklar Dönemi Malatya (1295-1401),
Malatya 2017, s. 24-25.
2 Malatya, Kâhta, Gerger, Behisni, Elbistan, Divriği ve Darende havalisinin 1399
yılındaki fethi ile ilgili Osmanlı ve Memlûk kaynaklarında verilen bilgiler ve bunların
değerlendirmesi için bkz. Ersin Gülsoy, “XVI. Asrın İlk Yarısında Divriği Kazâsı
Vakıfları”, İlmî Araştırmalar, I, (İstanbul 1995), s. 108, n. 6.
3 Keşfî, Selimnâme, Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi Bölümü, No. 2147, vr.
76/a; Muhammed Harb Abdülhamid, I. Selim’in Suriye ve Mısır Seferi Hakkında İbn
İyâs’da Mevcut Haberlerin Selimnâmelerle Mukayesesi (XVI. Asır Osmanlı-Memlûk
Kaynakları Hakkında Bir Tedkik), (İstanbul Üniversitesi Basılmamış Doktora Tezi),
İstanbul 1980, s. 112.
4 Ömer Lütfi Barkan, “H. 933-934 (M. 1528-1529) Malî Yılına Ait Bir Bütçe Örneği”,
İktisat Fakültesi Mecmuası (İFM), XV/1-4, (İstanbul 1954), s. 306; Ersin Gülsoy,
“XVI. Yüzyılda Malatya Sancağı’nın İdarî ve Askerî Yapısı”, Geçmişten Günümüze
Malatya Kent, Kültür, Kimlik, II, (Ankara 2017), s. 1232.
5 Daha geniş bilgi için bkz. Ömer Lütfi Barkan-Enver Meriçli, Hüdavendigâr Livası
Tahrir Defterleri, C. I, Ankara 1988, s. 1-144; Ömer Lütfi Barkan, “Türkiye’de
İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri Hakana Mahsus İstatistik
Defterleri (1)”, İFM, II/1, (İstanbul 1941), s. 20-59; Halil İnalcık, Hicrî 835 Tarihli
Sûret-i Defter-i Sancak-i Arvanid, Ankara 1987, s. XI-XXXI; Feridun M. Emecen, XVI.
280
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Arşivlerimizde yer alan kaynaklara göre Malatya
Sancağı’nın 1519-1560 dönemi içerisinde dört defa tahrîr edildiği
6
anlaşılmaktadır . Osmanlı sınırları içerisindeki herhangi bir
bölgenin ekonomik ve sosyal tarihinin yazımında tahrîr defterleri
önemli bilgiler içerir. Bu defterlerde yer alan geçmişe yönelik
atıflar, bölgenin Osmanlı öncesi tarihinin aydınlatılmasında eşsiz
birer kaynak durumundadır. Özellikle Türk-İslâm devletlerinden
Osmanlılara intikal eden yerlerde bu bilgiler daha geniş ve
doyurucudur. Osmanlılar bu devletlerden kendilerine tevarüs
eden askerî sınıf beratlarını, dinî ve hayrî eserlerin vakıflarını
tanımakta ve geçerli kılmaktaydılar. Bu eserlerin vakfiye,
temessük ve murabbaa gibi belgeleri tetkik edilerek umumiyetle
bu bilgiler tahrîr defterlerine kaydedilirdi. Kadı, müderris,
zâviyedâr, imam, hatip, müezzin, sipahi, sipahizâde vs. askerî
sınıf mensuplarının beratları yenilenerek, statüleri tanınırdı.
Ayrıca bu bölgelerde bazen eski kanunlar hiç değiştirilmeden
uygulamaya konulurdu. Böylelikle Osmanlılar yeni fethettikleri
bölgelerdeki âdetlerle halkın alışık bulunduğu vergi şekillerini
belli bir zaman yürürlükte bırakarak, onların Osmanlı idaresine
7
alışmalarını kolaylaştırmış oluyordu . Bu sayede Anadolu
Asırda Manisa Kazâsı, Ankara 1989, s. 2-3; Feridun M. Emecen, “Mufassaldan
İcmale”, Osmanlı Araştırmaları, XVI, (İstanbul 1996), s. 37-44; Feridun M. Emecen,
“Sosyal Tarih Kaynağı Olarak Osmanlı Tahrir Defterleri”, Tarih ve Sosyoloji Semineri
Bildiriler, (İstanbul 1991), s. 143-155; Erhan Afyoncu, Osmanlı Devlet Teşkilâtında
Defterhâne-i Âmire (XVI-XVIII. Yüzyıllar), Ankara 2014, s. 24-29.
6 Bu dönemde Malatya Sancağı 1519, 1530, 1547 ve 1560 yıllarında sayıma tâbi
tutulmuştur. Sancağın 1530 yılında yapılan tahrîrinin sonuçları Başkanlık Osmanlı
Arşivi (BOA), Tapu Tahrîr Defterleri Tasnifi (TD) 408, 387, 156 ve 163 numaralı
defterlerde kayıtlı bulunmaktadır. Malatya’nın 1547 yılına ait tahrir sonuçları BOA, TD
997, 257 numaralı defterlerde; 1560 tahrîrinin sonuçları ise Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi (TKGM KKA), TD 142, 545, BOA, TD 323, 324
numaralı defterlerde kayıtlıdır. Bu sayımın mufassal defteri yayınlanmıştır (Refet
Yinanç-Mesut Elibüyük, Kanunî Devri Malatya Tahrir Defteri (1560), Ankara 1983).
Vakıf ve mülk arazisi oldukça fazla olan Malatya Sancağı’nın ilk tahrîri ile 1530 ve
1560 tahrîrlerinde ayrı vakıf ve mülk defteri tanzim olunmuştur.
7 Mesela Diyarbekir Beylerbeyliği’nin yapılan ilk tahrîrinde bazı sancaklarda
Akkoyunlu Devleti’ne ait kanunlar yürürlükte bırakılmıştı (Nejat Göyünç, XVI.
Yüzyılda Mardin Sancağı, Ankara 1991, s. 157-163; M. Mehdi İlhan, Amid
(Diyarbakır) 1518 Tarihli Defter-i Mufassal, Ankara 2000, s. 85-87, 122-125; Ahmet
Nezihi Turan, XVI. Asırda Ruha (Urfa) Sancağı, Ankara 2012, s. 213-215; Ömer Lütfi
Barkan, “Osmanlı Devrinde Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Bey’e Ait Kanunlar”,
Türkiyede Toprak Meselesi Toplu Eserler, I, (İstanbul 1980), s. 546-573). Aynı şekilde
Memlûk Devleti’nden intikal eden bazı bölgelerde Kayıtbay Sultan kanunları belirli bir
281
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Selçuklu, Akkoyunlu, Memlûk Devletleri ile Anadolu
Beyliklerine ait pek çok tarihî bilgiyi bu defterlerde bulmak
mümkündür. Herhangi bir bölgenin Osmanlı idaresine geçtikten
sonraki ilk tahrîrleri söz konusu bilgilerle daha mücehhezdir. Söz
konusu sebeple bu araştırmada Malatya’nın 1519 ve 1530
yıllarında tamamlanan tahrîr defterleri değerlendirmeye tâbi
tutulacaktır.
A. MALATYA SANCAĞI’NIN 1519 VE 1530 YILI
TAHRÎRLERİ
Fetihten sonra Malatya Sancağı’nın ilk tahrîri 1519 yılında
tamamlanmıştır. Bu sayıma ait iki defter Başkanlık Osmanlı
Arşivi (BOA) Maliyeden Müdevver Defterler (MAD) tasnifinde
yer almaktadır. Bunlardan ilki 3332 numarada kayıtlı olan vakıf
ve mülk defteridir. Evkaf ve emlâk defterleri, vakıf arazi miktarı
çok olan bölgeler için müstakilen hazırlanırdı. Buna gerek
görülmeyen bölgelerin vakıf ve mülk kayıtları, mufassal
defterlerin sonuna yazılırdı. Osmanlı tahrîr geleneğinin önemli
bir boyutunu oluşturan bu kayıtlar, Osmanlı şehir tarihleri için
oldukça önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Bu bilgilerden herhangi
bir bölgedeki hayır eserinin mevcudiyetini, semtini, vakıflarını,
zaman zaman da bânîsi ve tesis tarihini tespit etmek mümkün
8
olmaktadır . Defter baş kısmından eksiktir. Malatya Sancağı’na
ait bilgiler defterin başlangıcında yer aldığı için bu tarihte
sancakta yer alan hayır eserleriyle vakıfları, evlatlık vakıflar ve
mülklerin bir kısmı maalesef kayıptır. Ayrıca varsa bölge için
düzenlenilmiş kanunnâme ve Malatya Sancağı’nın başında
olması gereken mukaddime yer almamaktadır. Defterin Malatya
Sancağı ile ilgili bilgilerinin kayıtlı olduğu bölümünde herhangi
bir tarih yer almamaktadır. Ancak Divriği Sancağı’na ait
bilgilerin başında bulunan mukaddimede evâsıt-ı Rebiülevvel
zaman uygulanmıştı. Mesela Sis Sancağı’nın ilk tahrîrlerinde yer alan Kayıtbay Sultan
kanunu için bkz. Yusuf Halaçoğlu, “Tapu-Tahrîr Defterlerine Göre XVI. Yüzyılın İlk
Yarısında Sis (=Kozan) Sancağı”, Tarih Dergisi (TD), XXXII, (İstanbul 1979), s. 888889.
8 Ersin Gülsoy-Mehmet Taştemir, 1530 Tarihli Malatya, Gerger, Kâhta, Behisni, Hısnı Mansur, Divriği ve Darende Kazâları Vakıf ve Mülk Defteri, Ankara 2007, s. XXIII.
282
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
925 (13-22 Mart 1519), Darende Sancağı’na ait mukaddimede
evâhir-i Rebiülevvel 925 (23 Mart-1 Nisan 1519), defterin
sonunda ise 23 Rebiülevvel 925 (25 Mart 1519) tarihinde
9
Edirne’de tamamlandığı ifade edilmektedir . Malatya Sancağı’na
ait bilgiler eksik olmasaydı tahminen o mukaddimede de evâil-i
Rebiülevvel 925 (3-12 Mart 1519) tarihi yazılmış olacaktı.
Demek ki tahrîr işlemini gerçekleştirmiş olan il-yazıcısı ve
kâtipler topladıkları müsvedde bilgilerle Edirne’ye geldikten
sonra bölgenin defterlerini hazırlamaya başlamışlar ve yirmi üç
gün içerisinde her üç sancağın evkaf ve emlâk defterini
hazırlamışlardır. Bu bilgilerden Malatya Sancağı ile ilgili
kayıtların evâil-i Rebiülevvel 925 (M. 3-12 Mart 1519) tarihinde
tamamlandığı anlaşılmaktadır.
Defterde tahrîrin emini ve kâtibi hakkında herhangi bir bilgi
yer almamaktadır. Buna rağmen 1530 tahrîrinin vakıf ve mülk
kayıtlarını ihtiva eden defterdeki bir takım bilgilerden bölgenin
ilk tahrîrinin eminliğini Hama kadısı Mevlânâ Sinan’ın yapmış
olduğu anlaşılmaktadır. Malatya Sancağı mülk sahiplerinden
Şeyh Hasan Bey evladının mülkleri ifade edilirken bölgenin ilk
tahrîrini Hama kadısının gerçekleştirdiği zikredilmektedir. Yine
Malatya Kadı Mehmed Mescidi vakfında önceki tahrîr emininin
Mevlânâ Sinan olduğu belirtilmektedir. Burada daha önceki tahrîr
emini olarak belirtilen Mevlânâ Sinan’ın defterin bir başka
10
yerinde bölgenin ilk emini olduğu kaydedilmiştir .
Defterde Malatya Sancağı’na ait sadece dokuz sahife
bulunmaktadır. Buradaki kayıtlar bir kısım mülklerden ibarettir.
Bu kısımda Malatya Sancağı’nda 1519’daki toplam yirmi iki
mülk sahibinin adı ve mülkleri ifade edilmiştir. İki tane de vakıf
kaydı yer almaktadır. Tertip hususiyeti itibarı ile geliri olan mülk
gayr-ı menkul sayısı birden fazla ise başlık konularak altında bir
açıklama verilmiş ve peşine gayr-ı menkuller sıralanmıştır. En
sonda yıllık gelir toplam olarak ifade edilmiştir. Geliri olan mülk
9 BOA, Maliyeden Müdevver Defterler Tasnifi (MAD) 3332, s. 16, 44, 50.
10 “… ibtidâ-i fetihde vilâyet emini olan merhûm Mevlânâ Hama kadısı…” (BOA, TD
156, s. 102); “… sâbıkan vilâyet kitâbet eden Mevlânâ emin Sinan …” (BOA, TD 156,
s. 20); “… ibtidâ-i fetihde vilâyet kâtibi olan Mevlânâ Sinan …” (BOA, TD 156, s. 58);
Ersin Gülsoy-Mehmet Taştemir, Vakıf ve Mülk Defteri, s. XXV.
283
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
sayısı bir tane ise buna başlık konulmaya gerek görülmemiş köy
ya da mezraanın mülk hissesi ve yıllık geliri ifade edilmiştir.
Altında yer alan açıklama kısmında kimin mülkü olduğu
kaydedilmiştir.
Malatya Sancağı’nın 1519 yılı tahrîrine ait ikinci defter,
BOA, MAD 15450 numarada kayıtlı olan icmâl defterdir. Tamamı
30 sahife olan defterin 1-24. sahifeleri arasında Malatya
Sancağı’na ait bilgiler yer almaktadır. Burada sancaktaki padişah
ve sancakbeyi hâsları ile timârlar eksiksiz olarak kayıtlıdır.
Birinci sahifedeki mukaddimeden anlaşıldığına göre H. 925
Rebiülahir ayının evâhirinde tamamlanmıştır (M. 21-30 Nisan
1519). Defterde önce padişah hâsları, sonra o tarihte Malatya
sancakbeyi olan İskender Bey’in hâsları, arkasından İskender
Bey’den önce Malatya sancakbeyi olan ve 1519’da Musul
sancakbeyliği görevinde bulunan Mehmed Bey bin Yahya
Paşa’nın hâsları en sonda da sancaktaki timâr kayıtları ifade
edilmiştir. Burada klasik icmâl defterler tertibinden farklı olarak
timâr sahiplerinin adına yer verilmemiştir. Sadece köy veya
mezraanın adı ve dirlik hissesinin senelik geliri kaydedilmiştir.
11
Defterler halebî akçe hesabına göre tutulmuştur .
Malatya Sancağı ikinci olarak 1530 yılında tahrîr
olunmuştur. Bu sayıma ait defterlerde Malatya ile birlikte
bölgedeki Divriği ve Kahta-Gerger Sancaklarına ait bilgiler de
yer almaktadır. Mufassal, icmâl, muhasebe icmâl ve evkaf-emlâk
kayıtlarından oluşan tahrîr sonuçları dört defter hâlinde
düzenlenmiştir. Tahrîrin mufassal kayıtları 408 numarada, evkafemlâk kayıtları 156 numarada, timâr kayıtları 163 numarada,
mufassal defterdeki bilgilerin sistemi hiç bozulmadan adeta bir
özetinin çıkarıldığı bilgiler ise 387 numaralı muhasebe icmâl
defterinde kayıt altına alınmıştır.
11 İcmâl defterde padişah hâslarının ve Malatya sancakbeyi İskender Bey’in hâsları
olan şehir gelirlerinin toplam kısmında “yekûn be-hesâb-ı akçe-i halebî” ifadesi yer
almaktadır (BOA, MAD 15450, s. 1-2). Kanunî devri Çukurabad Livası
kanunnâmesinde 50 halebî akçenin 20 Osmanlı akçesine karşılık geldiği ifade
edilmektedir (Ömer Lütfi Barkan, XV ve XVI. Asırlarda Ziraî Ekonominin Hukukî ve
Malî Esasları Kanunlar, C. I, İstanbul 1943, s. 204).
284
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Tahrîrin mufassal kayıtlarını ihtiva eden defterde ne zaman
düzenlendiğine dair herhangi bir tarih yer almamaktadır. Ancak
H. Rebiülahir 937 tarihinde düzenlenmiş olan timâr defteri (BOA,
TD 163) ile bu defter karşılaştırıldığında bilgilerin birbirlerini
doğruladıkları görülmüş ve bu defterin 1530 tarihli olduğu
12
anlaşılmıştır . Mufassal defterde Malatya Sancağı’na ait bilgiler
1-281. sahifeler arasında yer almaktadır. Malatya şehir merkezine
ait bilgiler defterin 1-18. sahifeleri arasında kayıtlıdır. Defter baş
tarafından eksik olduğu için bu tarihte Malatya merkezindeki
bütün mahallelerin kaydı bulunmamaktadır. Bu bölümde şehrin
yirmi bir mahallesi ile ilgili bilgiler yazılıdır. Mufassal defterde
eksik olan mahalleler aynı tarihli muhasebe icmâl defterinde
(BOA, TD 387) yer almaktadır. Buna göre 1530 yılında Malatya
13
Şehri otuz bir mahalleye taksim olunmuştur . Buradaki bir
kayıtta Malatya Şehri için şu bilgiler verilmektedir: “Nefs-i
Malatya sancâğı begi oturur dört yerde hamâmı ve dört cum‘a
kılınur ve dört medresesi ve on iki zâviyesi ve bir kârûbân sarâyı
14
ve bir bezzâzistânı ve otuz bir mahallesi var” . Bu bilgiler aynı
tarihte düzenlenmiş olan vakıf ve mülk defteri tarafından da
doğrulanmaktadır. Nitekim 1530 tarihinde Malatya Şehri’nde
dört câmi ve dört medrese bulunmaktaydı. Câmiler Ulu Câmi,
Darü’s-saade Câmisi, Çarşı Câmisi (Divrikli Mescit) ve Pulluca
Mehmet Câmisi isimlerini taşımaktaydı. Medreseler ise
Şehabiye-i Kübrâ, Şehabiye-i Sigârî, Hankâh ve Mücriye
adlarıyla bilinmekteydi. Yukarıda zâviyeler ile ilgili verilen
bilgiler de yine vakıf defteriyle uyumluluk sağlamaktadır. Bu
tarihte Malatya Sancağı’nda on yedi zâviyenin adı ve vakıfları
kaydedilmiş durumdadır. Bunlardan on ikisi Malatya şehir
15
merkezinde bulunuyordu .
12 “Defter-i icmâlhâ-i cedîd-i livâ-i Malatya Gerger ve Divrigi bâ niyâbet-i Mevlânâ
Şemseddîn el-kadı lî-Akşehrî be-kitâbehu Hüsâm es-Silâhî bi’l-bâbi’l-âlî hatm-i tahrîre
fî şehr-i Rebiü’l-âhir sene seb‘a ve selâsîn ve tis‘a-mie” (BOA, TD 163, s. 1).
13 BOA, TD 387, s. 886-891.
14 BOA, TD 387, s. 886.
15 Ersin Gülsoy-Mehmet Taştemir, Vakıf ve Mülk Defteri, s. XXXIII-XXXVIII.
285
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Malatya’nın 1530 tarihli mufassal defterinde on sekizinci
sahifenin ortalarından itibaren Şehir Nâhiyesi’nden başlamak
üzere on nâhiyeye bağlı kır iskân merkezleri ve mezraalar
kaydedilmiş durumdadır. Bu defterin yazımında görülen önemli
bir özellik dikkati çekmektedir. Tertip hususiyeti itibarı ile
defterde köy ve mezraaların mahsûl bölümlerinde o yerin sadece
timâr hissesi kaydedilmiştir. Söz konusu köy veya mezraada vakıf
ya da mülk hissesi yer alıyorsa bu gelirler defterde
gösterilmemiştir. Mesela Şehir Nâhiyesi’ne bağlı Teküder-i Ulyâ
Köyü’nün mâlikâne hissesi Ulu Câmi’nin vakfıdır. Dîvânî hissesi
ve örfî vergiler timâra tahsis olunmuştur. Bu köyden alınan
vergileri gösteren mahsûl kısmında timâr sahibinin aldığı dîvânî
hissesi ve örfî vergiler gösterilmiştir. Bu durum defterde “mahsûl
hâric-i tamâm mâlikâne” başlığı ile verilmiştir. Ancak buradaki
hariç kelimesi Arap alfabesi ile yazılışının baş harfi kullanılarak
rumuzlaştırılmıştır. Çalışmalarında söz konusu defteri kullanan
bazı araştırmacılar bu durumu çözememişler, köyden alınan
vergilerin tamamı burada kayıtlı imiş gibi hareket etmişlerdir. Bu
da sancaktaki ziraî üretimin hesaplanmasında büyük yanlışlıklara
sebebiyet vermiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi aynı sayımın
mufassal defterindeki bilgilerin tertibi bozulmadan hazırlanılan
muhasebe icmâl defterinde köy ve mezraalardaki vakıf veya mülk
hisseleri ile dirlik hisseleri ayrı ayrı kaydedilmiştir. Mesela
yukarıda ifade ettiğimiz Teküder-i Ulyâ Köyü’nden alınan
verginin 1880 akçesinin timâra ayrıldığı, geri kalan 1047 akçenin
de mâlikâne hissesi olduğu açıkça ifade edilmektedir. Yapılması
gereken şey bu iki rakamı toplayarak köyden alınan yıllık
verginin hesaplanması ve bütün köy ve mezraalarda bu işlem
gerçekleştirildikten sonra sancaktaki ziraî üretiminin ortaya
konulması olmalıdır.
Malatya, Divriği ve Kâhta-Gerger Sancaklarının 1530 yılı
tahrîrinin vakıf ve mülk kayıtları Başkanlık Osmanlı Arşivi Tapu
Tahrîr Defterleri Tasnifi 156 numarada kayıtlıdır. Birinci
sahifesinde Malatya, Divriği ve Gerger-Kâhta Livalarına ait bir
kanunnâme yer almaktadır. İkinci sahifede Arapça bir
mukaddime bulunmaktadır. Bu mukaddimede defterin H.
Rebiülahir 937 (M. 22 Kasım-21 Aralık 1530) tarihinde
286
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
düzenlendiği belirtilmektedir. Mukaddimede ayrıca tahrîrin
eminliğinin Akşehirli Ahmed, kâtipliğinin de Hasan bin
Hayreddin tarafından yapıldığı ifade edilmektedir. Bu tahrîrin
timâr kayıtlarını ihtiva eden icmâl defterde (BOA, TD 163) tahrîr
emininin Akşehir kadısı Mevlânâ Şemseddin olduğu
kaydedilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki vakıf ve mülk arazisi oldukça
fazla olan bu bölge için ayrı vakıf defterleri düzenlemekle
yetinilmeyerek, 1530 tahrîrinde iki emin görevlendirilmiştir.
Birbiriyle irtibatlı olarak çalışan bu eminlerden, Akşehir kadısı
Şemseddin, timârların yeni durumlarını tespit ederek icmâl ve
mufassal defterleri hazırlamış, diğer emin Ahmed de vakıf ve
mülk kayıtlarını teftiş ederek TD 156 numaralı defteri vücuda
getirmiştir.
Defterde önce hayır eserinin ismi, nerede olduğu ve
biliniyorsa müessisi başlık olarak belirtilmiştir. Mesela Malatya
Ulu Câmi’in vakıfları zikredilirken “Evkaf-ı Câmi-i Kebîr der
bâtın-ı Malatya ki merhûmü’l-mağfûrunleh Keykâvus bin
16
Keyhusrev müessisdir” ibaresi yer almaktadır . Başlığın altında
müessesenin vakıfları kalem kalem, yıllık gelirleriyle
sıralandıktan sonra tamamının yıllık hâsılatı toplam olarak
belirtilmiştir. Vakfiyede gelirin görevlilere ne şekilde taksim
olunacağı belirtilmişse bu durum gelir toplamının altında kayda
17
geçirilmiştir .
Daha sonra vakıflarla ilgili açıklama kısmına geçilerek,
varsa vakfiyenin tarihi ve hangi kadı ya da kadılar tarafından
düzenlendiği zikredilmiştir. Ayrıca bu durumun Yavuz Sultan
Selim ve Kanunî Sultan Süleyman tarafından da mukarrer
tutulduğu ifade edilmiştir. Vakıfların bütün bu aşamaları
zikredildikten sonra bununla yetinilmeyerek bölge halkının
şahitliğine başvurulduğu şu ifadelerden anlaşılmaktadır: “...
kadîmü’z-zamândan ilâ hâze’l-ân min gayr-ı tebdîl velâ tağyîr
vakfiyet üzere tasarruf olunı geldügüne â‘yân-ı vilâyetden ve
eşrâf-ı memleketden cemm-i gafîr min el-müslimîn şehâdet
16 BOA, TD 156, s. 3.
17 Mesela Malatya Ulu Câmi, Çarşı ve Pulluca Mehmed Câmileri vakıflarında bu
durum görülmektedir (BOA, TD 156, s. 5-7).
287
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
eyleyüb ...”, “... kadîmü’z-zamândan ilâ haze’l-ân bilâ tebdîl
vakfiyet üzere tasarruf olunı geldügüne kudemâ-i vilâyetin ehl-i
vukûfundan cemm-i gafîr min el-müslümîn şehâdet eyledükleri
ecilden ...” , “... vakfiyet üzere tasarruf olunı geldügüne kudemâi vilâyetin ehl-i vukûfundan hayli müselmânlar şehâdet eyleyüb
...” , “... kadîmi vakfiyetine sikât-ı vilâyetten hayli müselmânlar
şehâdet eyledükleri sebebden ber karâr-ı sâbık defter-i cedîde
18
vakf-ı mukarrer kayd olundı” .
Defterin Malatya ve Gerger-Kâhta Livaları ile ilgili
bölümlerinde zaman zaman hiçbir takvime uymayan belirli bir
rakam zikredilerek, o yıl tarihli vakfiyesinin olduğu
kaydedilmektedir. Mesela Şeyh Hasanlu Zâviyesi vakıflarının
284 yıl tarihli, Hacı Taceddin Kasım evlatlık vakfının 163 yıl
tarihli, Hacı Mahmud bin Yahya evlatlık vakfının 78 yıl tarihli vs.
19
vakfiyelerinin olduğu belirtilmektedir . Bu durum ilk bakışta
bilinmeyen bir takvimin değerlendirmeye tâbi tutulmuş olduğu
zannını uyandırmaktadır. Çünkü verilen tarihler bilinen Hicrî
takvim esasına göre değerlendirilirse zaman zaman Türklerin
Anadolu’ya henüz gelmedikleri tarihleri ifade etmektedir ki bu
mümkün olmayacak bir hadisedir. Ancak defter üzerinde yapılan
tetkiklerden, bu durumun tahrîr emininin kendisine özgü
ifadesinden kaynaklanmış olduğu anlaşılmaktadır. Emin bu
durumlarda, vakfiye tarihini defterin düzenlenme tarihinden kaç
Hicrî yıl önce ise onu rakam olarak belirtmektedir. Mesela Şeyh
Hasanlu Zâviyesi vakıflarında geçen ifade aynen şöyledir “... vakf
idügi merhûm Sultan Alaaddin’in ikiyüz seksen dört yıl târihile
20
müverrah vakıfnâmesi ...” . Defterin H. 937 tarihinde
düzenlendiği bilindiğine göre bu tarihten 284 rakamı çıkarılırsa,
H. 633 yılı elde edilir ki bu da I. Alaaddin Keykubat’ın (H. 616634/M. 1220-1237) saltanat yıllarına tekabül eder. Bu tespitin bir
başka ispatını yine Malatya Kazâsı’na ait Ahmed Bey bin Seydi
Mahmud Bey vakfında yapmak mümkündür. Burada vakfın
Malatya kadısı Abdurrahman bin Kasım’dan alınmış 36 yıl tarihli
18 BOA, TD 156, muhtelif sahifeler.
19 BOA, TD 156, s. 42, 46, 56 vs.
20 BOA, TD 156, s. 42.
288
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
21
hüccetinin olduğu ifade edilmektedir . Defterin bir başka
yerindeki izahta H. 900 tarihinde Abdurrahman bin Kasım’ın
22
Malatya kadısı olduğu belirtilmektedir . Yukarıda verilen bilgiye
göre, H. 937’den 36 rakamı çıkarılırsa H. 901 tarihi elde edilir ki
iki bilginin birbirini doğrulaması ile savunulan tespitin doğruluğu
anlaşılır.
B.
MALATYA
SANCAĞI’NDAKİ
VAKIF
ESERLERLE İLGİLİ TAHRÎR DEFTERLERİNDE YER
ALAN ORTA ÇAĞA AİT BİLGİLER
Defterde verilen bazı bilgilerden hareketle bir kısım tarihî
olaylara ışık tutmak mümkün olmaktadır. Bunlardan ilki,
Emeviler ve Abbasiler devrinde Müslüman Arapların bölgede
giriştikleri fetih hareketleri sırasında burada hayatlarını kaybeden
sahabelerin kimliklerinin belirtilmiş olmasıdır. Malatya, Gerger,
Hısn-ı Mansur ve Darende havalisine I. Muaviye zamanından
(661-680) itibaren Emevi, daha sonra da Abbasi akınlarının
olduğu ve bölgede belli zamanlarda Arap hâkimiyetinin
kurulduğu bilinmektedir. Müslüman Araplarla Doğu Roma
İmparatorluğu’nun mücadele sahası olan bölge zaman zaman
23
kanlı savaşlara sahne olmuştur . Bu mücadeleler sırasında İslâm
Peygamberinin bayraktarlığını da yapmış sahabeden bazı şahıslar
hayatlarını kaybetmişlerdir. Daha sonra bunların mezarlarının
bulunduğu yerlere zâviyeler inşâ edilerek vakıflar tayin
olunmuştur. Bu şekilde hatıraları Osmanlı döneminde de
yaşatılan bu sahabe mezarlarının ilki, Malatya Sancağı sınırları
içerisindedir. Hz. Muhammed’in bayraktarı olduğu belirtilen bu
21 “... mezraanın vakfiyeti teftîş olundukda otuz altı yıl târihile müverrah sâbıkan
Malatya kadısı olan Mevlânâ Abdurrahman bin Kasım’dan sâdır şer‘î hücceti olub...”
(BOA, TD 156, s. 52).
22 “Mezraa-i mezbûrenin rub mâlikânesi Malatya kuzâtından Kadı Abdurrahman bin
Kadı Kasım’ın sene tis‘a-mie ile müverrah hücceti...” (BOA, TD 156, s. 110).
23 Geniş bilgi için bkz. Ernst Honigmann, “Malatya”, İslâm Ansiklopedisi, (İA), C. VII,
s. 232-239; Şahin Uçar, Anadolu’da İslâm-Bizans Mücadelesi, İstanbul 1990; Ersin
Gülsoy, “XVI. Asırda Darende Şehri”, Akademik Araştırmalar, I, (Erzurum 1996), s.
59.
289
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
din büyüğünün adının Kara olduğu ve mezarı yanında bir zâviye
24
inşâ edildiği ifade edilmektedir .
Malatya Sancağı’nda 1530’da yer alan beş câmiden dördü
şehir merkezinde, biri adından da anlaşılacağı gibi Penazı-i Süfla
Köyü’ndeydi. Şehir merkezindekilerden Ulu Câmi (Câmi-i
Kebîr), aynı adı taşıyan mahallede bulunmaktaydı. Vakıf
defterinde câmiyi yaptıran kişinin “Keykâvus bin Keyhusrev”
25
olduğu kayıtlıdır . Bir Anadolu Selçuklu devri yapısı
olduğundan şüphe bulunmayan câmiyi yaptıran kişinin kimliği
hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Çünkü
Anadolu Selçuklu tahtında iki Keykâvus bulunmuştur ve bunların
ikisinin de babasının adı Keyhusrev’dir. Anadolu Selçuklu
Devleti’nin 1211-1220 yıllarında arasında sultanı olan I. İzzeddin
26
Keykâvus, I. Gıyaseddin Keyhusrev’in oğludur . II. Gıyaseddin
Keyhusrev’in oğlu olan II. İzzeddin Keykâvus da 1246-1262
27
tarihleri arasında Anadolu Selçuklu tahtında bulunmuştur .
Câminin H. 645/M. 1247 tarihinde II. İzzeddin Keykâvus
tarafından tamir ettirildiği bilinmektedir. Buna göre câminin daha
önceki bir tarihte yapılmış olması gerekmektedir. I. İzzeddin
Keykâvus, babası Gıyaseddin Keyhusrev Anadolu Selçuklu
tahtına oturunca Malatya’ya vali tayin edilmiş ve sultan oluncaya
kadar yaklaşık altı yıl bu görevde kalmıştır. Tahminen câmi onun
valiliği döneminde yaptırılmış ve II. İzzeddin Keykâvus
28
tarafından da tamir ettirilmiştir .
Câminin inşâsından çeyrek asır sonra başlayan tamir ve
değişiklikler sonunda plân ve mimarîsinde bazı değişiklikler
olmuştur. Hâlen tuğladan yapılmış olan kısımlar, câminin ilk
yapısından kalmadır. Taştan yapılan bölümler ise daha sonraki
devirlerde yapılan onarımlar ve değişiklikleri göstermektedir.
24 “Vakf-ı Zâviye-i Merhûm Kara dimekle ma‘rûf azîz ki Hazret-i Risâlet Aleyhisselâm
alemdârlarından imiş” (BOA, TD 156, s. 35).
25 “Evkaf-ı Câmi-i Kebîr der bâtın-ı Malatya ki merhûmü’l-mağfûrunleh Keykâvus bin
Keyhüsrev mü’essisdir” (BOA, TD 156 , s. 3).
26 Faruk Sümer, “Keykâvus I”, DİA, C. XXV, s. 352.
27 Faruk Sümer, “ Keykâvus II”, DİA, C. XXV, s. 355.
28 Nejat Göyünç, “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, VII. Türk Tarih Kongresi
Kongreye Sunulan Bildiriler, II, (Ankara 1973), s. 657.
290
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Gerek orijinal plânı gerekse tuğla malzemesi bakımından
İran’daki Büyük Selçuklu câmileri geleneğini Anadolu’da temsil
eden tek örnek olarak önem kazanmaktadır. Kitabesine göre
29
mimarı Malatyalı Yakup bin Ebubekir’dir . Oldukça zengin
vakıfları olan câminin gelirleri arasında çeşitli nâhiyelere bağlı
köy ve mezraaların belirli mâlikâne hisseleri, Malatya Şehri’nde
yer alan ev, dükkan, zemin vs. gayr-ı menkuller bulunmaktadır.
Bu vakıflardan elde edilen senelik gelir, 1530’da 10296, 1560
yılında 16714 akçedir. Her iki tarihte de imam, hatip, müezzin,
mütevelli vs. gibi câmi görevlilerinin gündelikleri defterlerde
belirtilmiştir. Bütün vakıfların ayrı ayrı vakfiyelerinin ya da
hüccetlerinin olduğu vakıf defterlerinde belirtilmektedir. Ayrıca
30
mahallin ayan ve eşrafı bütün bu vakıflara şahitlik etmişlerdir .
Şehirdeki ikinci câmi, Darü’s-saade ismini taşımaktadır. İç
kalede (Ahmedek) yer alan câmiden geriye bugün birkaç
kalıntıdan başka birşey kalmamıştır. Câmiyi Paşa Hızır Mirza
Mira oğlu Paşa Mehmed yaptırmıştır. Mirza Mira lakaplı
Şehabeddin Hızır, Memlûk sultanı Melikü’l-Eşref Şaban (136331
1376) devrinde Malatya valiliği görevinde bulunmuştur . Bu
câmi de onun oğlu Mehmed tarafından XIV. yüzyılın ikinci
32
yarısında yaptırılmıştır . Câminin imamet, hitabet görevleri ve
vakıflarının tevliyeti Hayreddin Halil bin Yunus’a ve ondan sonra
33
evladına şart koşulmuştur . Şehirde bulunan câmilerden Çarşı
Câmisi, Divrikli Mescit adıyla da bilinmekteydi. Bu câmi bugün
tamamen ortadan kalkmıştır. Vakıfları yirmi dükkan ve bir evden
oluşmaktadır. Görevlilerinin yevmiyeleri vakıf defterlerinde
34
kayıtlı bulunmaktadır .
29 Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, C. I-II, Ankara 1990, s. 171.
30 BOA, TD 156, s. 3-5; TKGM, KKA, TD 545, vr. 1b-2a.
31 Ahmet Gül, Osmanlı Medreselerinde Eğitim Öğretim ve Bunlar Arasında Dârü’lHadîslerin Yeri, Ankara 1997, s. 23; Nejat Göyünç, “Memlûk Devrinde (Eski)
Malatya’da Bir Aile”, Beşinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi Tebliğler III Türk
Tarihi, I, (İstanbul 1985), s. 245-247.
32 Göknur Göğebakan, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560), Malatya 2002, s.
140.
33 BOA, TD 156, s. 6; TKGM, KKA, TD 545, vr. 2b.
34 BOA, TD 156, s. 6; TKGM, KKA, TD 545, vr. 2a.
291
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Adını verdiği mahallede bulunan Pulluca Mehmed Câmisi
de bugün yok olmuştur. Hangi tarihte yapıldığı ve bânîsi Pulluca
Mehmed’in kimliği hakkında bugüne kadar herhangi bir bilgiye
ulaşılamamıştır. Vakıfları câmi çevresinde yer alan on altı
dükkândan oluşmaktadır. Gelirlerin câmi masrafları ve
görevlilerine ne şekilde taksim olunacağı vakıf defterlerinde
35
kayıtlı bulunmaktadır .
Bu câmilerden başka Malatya’da 1530 tarihli vakıf
defterinde yirmi beş mescidin kaydı bulunmaktadır. Bunlardan
Asbuzı Köyü Mescidi’nin Malatya Şehri dışında olduğu isminden
anlaşılmaktadır. Diğer yirmi dört mescit Malatya Şehri’nde yer
almaktaydı. Bu defterle beraber tutuldukları anlaşılan mufassal ve
icmâl defterlere göre 1530’da Malatya’nın otuz bir mahallesi
bulunuyordu. Bunlardan dördü gayr-ı müslimlerce, geriye kalan
yirmi yedisi ise Müslümanlarca meskûn mahallelerdi. Müslüman
mahallelerinden üç tanesi isimlerini yukarıda zikredilen Ulu
Câmi, Pulluca Mehmed Câmisi ve Çarşı Câmisi’nden almıştır.
Geriye kalan yirmi dört mahallenin on sekizi, adını burada
bulunan mescitlerden almıştır. İsmi mescit adıyla anılmayan Babı Meşak, Keçeci, Çermük ve Dur Melik Mahallelerinde de aynı
ismi taşıyan birer mescidin bulunduğu vakıf defterinde
görülmektedir. Sadece Zeki ve Baba Acem Mahalleleri isimlerini
bir mabetten almamış diğer yirmi beş mahalle ismi buradaki câmi
36
ya da mescidin adıyla anılır olmuştur .
Malatya mescitlerinden sadece Ömer Bey ve Karahan
Mescitleri günümüze ulaşabilmiştir. Taş Mescit adıyla bilinen
Ömer Bey Mescidi şehir surları içerisinde ve aynı ismi taşıyan
mahallede yer alıyordu. Mescidi Malatya’yı Eretnalılardan alan
Celaleddin Ömer adlı bir Türkmen beyi yaptırmıştır. Bu şahsın
Halep Türkmenlerinden olduğu tahmin edilmektedir. Onun
ölümünden sonra şehir Memlûklerin eline geçmiştir. Bugün
büyük oranda yenilenmiş olan mescidin, orijinal işlemelerle süslü
35 BOA, TD 156, s. 7; TKGM, KKA, TD 545, vr. 2b.
36 Bu tarihteki Malatya Mahalleleri için bkz. BOA, TD 387, s. 886-891; BOA, TD 408,
1-17; Osmanlı mahallerinin özellikleri hakkında bkz. Özer Ergenç, “Osmanlı
Şehrindeki Mahallenin İşlev ve Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı Araştırmaları, IV,
(İstanbul 1984), s. 69-78.
292
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
bir giriş kapısı vardır. Dikdörtgen plânlı olan yapının batı
37
tarafında bir mezar bulunmaktadır . Karahan Mescidi bugün
Karahan Câmisi olarak bilinmektedir. Şehir surlarının dışında ve
aynı ismi taşıyan mahallede bulunmaktaydı. Kim tarafından
yaptırıldığı ve inşâ tarihi hakkında herhangi bir bilgi
bulunmamaktadır. Mescide 1582 yılında Malatya miralayı
Hüsrev Bey tarafından minare ilave ettirilmesiyle câmi adıyla
38
anılmaya başlanmıştır .
Malatya’da 1530 yılındaki faal dört medreseden üçü
Memlûkler zamanından kalmadır. Bunlar Şehabiye-i Kübrâ,
Şehabiye-i Sigârî ve Hankâh Medreseleridir. Her üçü de
Şehabeddin Hızır Mirza Mira tarafından yaptırılmıştır. Şehabiyei Kübrâ Ulu Câmi’nin güneyinde, Şehabiye-i Sigârî batısında yer
almaktaydı. Hankâh Medresesi’nin ise yeri bilinmemektedir.
Vakıf defterlerinde önce han olarak yapıldığı sonradan medreseye
39
dönüştürüldüğü ifade edilmektedir . Bu üç medreseden sadece
Şehabiye-i Kübrâ’ya ait bir kaç kalıntıdan başka bir şey
günümüze intikal etmemiştir. Bu medresenin kare plânlı, tek katlı
ve iki eyvanlı olduğu tahmin edilmekte ve kapısı kuzeye
açılmaktaydı. Malatya’daki diğer faal medrese olan Mücriye
Medresesi’nin ise yapılış tarihi, bânîsi ve yeri hakkında hiçbir
bilgi bulunmamaktadır. Vakıf defterinde şehir surları içerisinde
40
olduğu belirtilen medrese, gelirleri açısından hayli zengindi .
Malatya Kazâsı sınırları dahilinde 1530 tarihli vakıf
defterinde kayıtlı on yedi zâviye bulunmaktadır. Bunlardan Şeyh
Hasanlu Zâviyesi Muşar, Aşud Dede Zâviyesi Cubas, Derviş Kul
İbrahim Zâviyesi Arğavun Nâhiyesi sınırları içerisinde, İdris
Baba Zâviyesi de Hasan Bedrik Köyü yakınlarında yer
almaktaydı. Diğer zâviyeler Malatya Şehri ve çevresindeydi.
Malatya Sancağı zâviyelerinden sadece Ali Baba ve Kara
Zâviyelerinin yerlerinde birer türbe ve mezarlık yer almaktadır.
37 Göknur Göğebakan, Malatya Kazâsı, s. 147; Hasan Demirbağ vd, Battalgazi Tarihi
Eserler, Malatya 2000, s. 16.
38 Göknur Göğebakan, Malatya Kazâsı, s. 143.
39 BOA, TD 156, s. 23-25; TKGM KKA, TD 545, vr. 10b-12a.
40 BOA, TD 156, s. 25-26.
293
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Diğerlerinden bugüne kalan herhangi bir ize rastlanmamıştır.
Kara Zâviyesi, daha önce de belirtildiği gibi İslâm
Peygamberi’nin bayraktarı olan bu din büyüğünün mezarının
bulunduğu yerde inşâ olunmuştur. Ne zaman yapıldığı hakkında
bilgi bulunmayan zâviyenin Danişmedli ya da Anadolu Selçuklu
eseri olduğunu söylemek mümkündür. Anadolu Selçuklu eseri
olduğundan şüphe bulunmayanlar Heft Lüle, Teceddin Kasım ve
Muşar Nâhiyesi’ndeki Şeyh Hasanlu Zâviyeleridir. Vakıf
defterindeki kayıtlara göre, Malatya surları dışında yer alan Heft
Lüle Zâviyesi, Anadolu Selçuklularının ünlü veziri Celaleddin
41
Karatay tarafından inşâ ettirilmiştir . Taceddin Kasım
Zâviyesi’nin H. 654 (M. 1256) ve Şeyh Hasanlu Zâviyesi’nin H.
42
653 (M. 1255) tarihli vakfiyeleri vardı . Bölge bu tarihlerde
Anadolu Selçukluları hakimiyeti altında olduğuna göre
yukarıdaki zâviyeler bu devletin yapıları arasındadır. Uluca
Hatun ve Pervane Hatun Zâviyelerini yaptıranlar, Hızır Mirza
Mira’nın neslinden gelmekteydiler. Dolayısı ile bunlar Memlûk
devri eseridir. Zâviye-i Kübrâ ise İlhanlı dönemine aittir. Bu
zâviyenin vakfiyesinin H. 713 (M. 1313-1314) tarihli olduğu
43
vakıf defterinde ifade edilmektedir . Bu tarihte Malatya İlhanlı
valileri tarafından idare olunmaktaydı ve vali de Cemaleddin
Hızır’dı. Tahminen bu eseri Cemaleddin Hızır ya da onun
ailesinden biri yaptırmıştır. Daha sonra Memlûk hizmetine giren
bu aile yukarıda da belirtildiği gibi Malatya’da pek çok eser
yaptırmışlardır. Buna göre Zâviye-i Kübrâ’nın ailenin Malatya’da
bilinen ilk yapısı olduğu söylenebilir. Diğer zâviyelerle ilgili
olarak vakıf defterinde kesin bir bilgi verilmemekle beraber
hemen hepsinin bölgenin yapılan ilk tahrîrinde yer aldığı
belirtilmektedir. Buna göre, bu eserler Osmanlı öncesi döneme
aittir.
41 BOA, TD 156, s. 29.
42 BOA, TD 156, s. 31, 42.
43 BOA, TD 156, s. 28-29.
294
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
C. MALATYA SANCAĞI’NIN İDARÎ İKTİSADÎ VE
DEMOGRAFİK
YAPISIYLA
İLGİLİ
TAHRÎR
DEFTERLERİNDE YER ALAN ORTA ÇAĞA AİT
BİLGİLER
Malatya Sancağı’nın 1519 tarihli tahrîr defterinde toplam
yirmi iki mülk kaydı yer almaktadır. Defter bölgenin Osmanlı
hakimiyetine geçmesinden yaklaşık üç yıl sonra düzenlendiğine
göre bu mülk tahsislerinin büyük bir kısmının Osmanlı öncesine
ait olduğu söylenebilir. Dolayısı ile bu ailelerin Memlûk, İlhanlı,
Anadolu Selçuklu Devletleri hatta Danişmendliler zamanından
itibaren Malatya’da yaşadıkları kuvvetle muhtemeldir. Nitekim
isimlerinden veya görevlerinden anlaşıldığına göre bir kısmının
Malatya’da askerî ve idarî görevler üstlendikleri anlaşılmaktadır.
Bu mülk sahiplerinin isimleri ve elde ettikleri yıllık gelir
miktarları aşağıda tablo hâlinde gösterilmiştir.
Tablo I. 1519 Yılında Malatya Sancağı’nda Mülk Sahipleri
ve Yıllık Gelirleri (Halebî Akçe Olarak)
Sıra
Mülk Sahibinin Adı
Yıllık Gelir
No
1
Bay Sunkur Bey
276
2
Veyis bin Yusuf bin Muhammed
1498
3
Hacıye Hatun (Nefise Hatun binti
2284
Sührab Bey)
4
Ulu Bey (Ahmed bin İlyas bin İbrahim 1668
eş-şehr Ulu Bey)
5
Buğra Bey bin Tatkara
1647
6
Ahi Mehmed bin Emir ve Emir bin
681
Emir
7
Şah Yusuf bin Halil bin Baydara
1210
8
Ağacan bin Musa bin Muhammed
944
9
Hüseyin Bey bin Kara Davud
1548
10
Abdülaziz ve Pulluca oğlu Hacı
168
Mehmed
11
Hacı Hüseyin bin Hamza bin Ali el165
hattâbî
295
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
Kadı Kasım Oğulları
Seydi Ahmed bin Hasan eş-şehr Tacir
Oğlu
Muallimü’l-hayyâtîn Şeyhi bin Ali
Pir Mihmadlu evladından Budak Bey
ve kardeşleri
Kadı Ali Oğulları Sadullah ve Hasan
Çelebi
Buti/Poti Oğulları
Kömi Kalesi Naibi Rüstem Bey bin
Ahmed
Bekir Bey Oğulları Ahmed ve
Mehmed Çelebi
Yunsur Bey ibn-i Nasır Bey bin Yar
Ali Bey
Aşkar oğlu Piri Bey bin Hüseyin Bey
ve kardeşi Ali
Muşar Kalesi Naiblerinden Seydi Bey
bin Mehmed Bey ve amcazâdeleri
Yakub ve Ahmed
TOPLAM
12975
777
455
3612
1092
6881
19944
10385
2372
4715
3161
78457
Defterde Malatya Sancağı’na ait mülk kayıtlarının sonunda
sancağın tamamındaki mülk arazilerden elde edilen yıllık gelirin
44
95981 halebî akçe olduğu kayıtlıdır . Kayıtlı olan mülklerden
elde edilen yıllık gelir 78457 halebî akçe olduğuna göre 17525
halebî akçe yıllık geliri olan mülk arazi defterde yer
almamaktadır. Gelir itibarı ile bakıldığı zaman 1519 yılında
sancaktaki mülk arazi gelirinin yaklaşık % 82’sinin kaydının
defterde yer aldığı görülmektedir. Defterde kayıtlı olan mülkler
içerisinde en fazla yıllık gelir, 19944 halebî akçe ile Kömi Kalesi
nâibi Rüstem Bey’e aittir. Bunu sırasıyla Kadı Kasım Oğullarının
ve Bekir Bey Oğullarının mülk geliri takip etmektedir. En az
yıllık geliri olan mülk ise Hacı Hüseyin bin Hamza’ya aittir.
44 BOA, MAD 3332, s. 12.
296
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Mülk sahipleri içerisinde bir hanımın varlığı dikkati
çekmektedir. Hacıye Hatun diye bilinen bu hanımın gerçek ismi
Nefise Hatun’dur. Mülk kaydının altında belirtilen şeceresine
göre Sührab Bey’in kızı ve Şeyh Hasan Bey’in torunudur. Nefise
Hatun adına yaptırılan kümbet, bugün Eski Malatya’da
(Battalgazi) şehir surları dışında, Meydanbaşı Mahallesi’nde yer
almaktadır. Kümbetin kubbesi tuğladan, diğer kısımları düzgün
kesme taştan yapılmıştır. Kitabesi olmayan yapının içerisindeki
mezarın
şâhide
taşında
Nefise
Hatun’un
kimliği
45
belirtilmektedir . Bu bilgiden, adına kümbet yaptırılacak kadar
önemli bir kişilik olan Nefise Hatun’un bölgenin nüfuzlu
ailelerinden olduğu, babası ve dedesinin Osmanlı öncesinde
askerî sınıfa mensup kişiler oldukları anlaşılmaktadır. Nefise
Hatun’un mülkleri beş köyün belirtilen hisselerinden meydana
gelmekteydi. Bunlardan başka da mülklerinin olduğu ancak
buralarda herhangi bir üretim faaliyetinin yapılmadığı ifade
46
edilmektedir . Nitekim 1530 tarihine gelindiğinde bu gayr-ı
menkullere ilaveten bir köy ve üç mezraanın ifade edilen
mâlikâne hisseleri ile bir değirmenin 1/8 hissesinin de Nefise
47
Hatun’un mülkü olduğu kaydedilmiştir .
Mülk sahipleri arasında iki kadı ailesi bulunmaktadır.
Bunlardan birincisi Kadı Kasım Oğulları adıyla kaydedilmiştir.
Mülk köy ve mezraalara 1519 yılında Kadı Abdülvehab Çelebi,
dört kardeşi ve bir amcazâdeleri tasarruf etmektedir. Belirtilen
şecereye göre Abdülvehab Çelebi’nin babası Abdurrahman ve
dedesi Kasım da kadıdır. Defterde belirtilmemesine rağmen
bunların Malatya’da bu görevi yaptıkları aşikârdır. Sülaleye adını
veren Kadı Kasım’dan başlamak üzere üç nesil burada kadılık
yapmışlardır. Ailenin 1519’da 12975 halebî akçe yıllık geliri olan
mülkleri dokuz köy ve altı mezraanın belirtilen mâlikâne
48
hisselerinden oluşmaktaydı . Kadı Kasım Oğulları 1530
tarihinde Ömer Bey Mescidi Mahallesi’nde ikamet ediyorlardı.
45 Hasan Demirbağ vd, Battalgazi Tarihî Eserler, s. 26.
46 BOA, MAD 3332, s. 3.
47 Ersin Gülsoy-Mehmet Taştemir, Vakıf ve Mülk Defteri, s. 77-78.
48 BOA, MAD 3332, s. 6-7.
297
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Aile üyeleri Kadı Kasım’ın torunu Halil Çelebi ve kardeşi
çocukları ile amcazâdelerinden oluşan on iki erkek üye tarafından
temsil edilmekteydi. Tasarruflarında olan mülkler için her türlü
49
örfî vergi ve avârız-ı dîvâniyeden muaf tutulmuşlardı .
Diğer mülk ise Kadı Ali Oğulları Sadullah ve Hasan
Çelebi’ye aittir. Ailenin mülkü Balaban ve Mandere Köylerinin
yarım mâlikâne hissesinden meydana gelmekteydi ve 1519
50
yılındaki senelik geliri 1092 halebî akçeydi . Kadı Ali Oğulları
1530 tarihinde Küçük Mescidi Mahallesi’nde oturuyorlardı.
Ailenin erkek üyeleri Hasan Çelebi, Sadullah Çelebi ve Mehmed
51
Çelebi avârız-ı dîvâniyeden muaf kaydolunmuşlardı .
İki mülk sahibi ailenin de kale nâibi oldukları
görülmektedir. Bunlardan ilki olan Rüstem Bey’in 1519’da Kömi
Kalesi nâibi olduğu anlaşılmaktadır. Rüstem Bey’in bu tarihte
emlâki on bir köy ve altı mezraanın defterde kaydedilen mâlikâne
52
hisselerinden ibarettir . Daha sonraki tarihlerde evlâdının elinde
53
olan mülkler de Rüstem Bey’in adıyla kaydedilmiştir . Diğer aile
ise Muşar Kalesi nâipliği görevinde bulunmuştur. Ailenin beş
köyün belirtilen mâlikâne gelirlerinden oluşan mülkü, 1519
yılında daha önce bu görevi yapmış olan Seydi Bey ve amcası
49 “Mezkûrûn Halil Çelebi ve karındaşı oğulları Abdurrahman ve Abdülgaffar ve
Hidayetullah ve Abdürrezzak ve Abdülkadir ve Fazlullah ve Abdülgani ve amm-zâdeleri
Mevlânâ Hatîb Şemseddin ve oğulları Abdülkerim ve Abdülaziz ve Abdüllatif eben an
ceddin âyân-ı vilâyetden ve eşrâf-ı memleketden kazâ ve tedrîs tasarruf ide gelmiş
vâcibü’r-riâye ve lâzımü’l-ihtirâm Kadı Abdurrahman bin Kadı Kasım bin Mevlânâ
Hayreddin Halil nâm azîzlerin evlâdından oldukları ecilden eyyâm-ı çerâkeseden ilâ
yevminâ hazâ Nâhiye-i Şehr’de Kadı Köyi ve Ebu Rehme ve Niğa ve Cevani nâm
mezraalarda ve Nâhiye-i Kasaba’da Decde nâm karyede ve sâir müteferrika yerlerde
ki beyne’n-nâs ma‘rûfdur tasarruflarında olan yerlerinin ve bağçelerinin ve
âsiyâblarının ve resm-i küvvârelerinin öşr-i şer‘îlerini edâ itdükden sonra cânib-i
dîvânîlerinden resm-i çift ve âdet-i ağnâmdan ve nüzülden ve ulakdan ve mîrî
kıbelinden karz alınmakdan ve mecmû‘ı avârız-ı dîvâniye ve tekâlif-i örfiyeden mu‘âf
ve müsellem olmalarına pâdişâh-ı âlem-penâh hullidet hilâfetehû hazretlerinden
mu‘âfnâme-i şerîfleri olduğı ecilden ber-mûceb-i mu‘âfnâme-i sultânî tafsîl-i mezkûr
üzere kemâkân defter-i cedîde mu‘âf ve müsellem kayd olundılar” (BOA, TD 408, s. 2).
50 BOA, MAD 3332, s. 8.
51 “Mezkûrlar kadîmden kadızâdelar olub avârız virmezler imiş ber karâr-ı sâbık
avârızdan mu‘âf kayd olundı” (BOA, TD 408, s. 6).
52 BOA, MAD 3332, s. 9.
53 BOA, TD 156, s. 85-86; BOA, TD 323, s. 43.
298
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
oğulları Yakup ve Ahmed’in ellerindedir. Köylerin mülk
54
hisselerinden bu tarihte elde edilen gelir 3161 halebî akçedir .
Görevi açık olarak yazılan mülk sahiplerinden bir diğeri
Malatya Şehri’ndeki Küçük Mescidi’nin imamı Abdülaziz’dir.
Onun Pulluca oğlu Hacı Mehmed’le ortak olduğu mülkü Besalık
55
56
Mezraası’nda altı yedi çablık bir tarladan oluşmaktadır .
Geriye kalan mülk sahiplerinin çoğunun bey unvanıyla anılması
ve kayıtların sülale isimleriyle ifade edilmiş olması bunların
hemen hepsinin Osmanlı öncesi dönemde askerî sınıfa mensup
olduklarını göstermektedir.
Malatya’nın 1519 tarihli iki defterinde de sancağın idarî
yapısı ve Osmanlı tahrîr geleneğine ışık tutacak bir takım orijinal
bilgiler yer almaktadır. Bu defterlerde Şehir Nâhiyesi’nin tam adı,
Şehir Veliliği olarak ifade edilmektedir. Ayrıca şehir
yakınlarındaki bir köy veya mezraanın yeri belirtilirken “şehir
veliliginde” tabiri kullanılmıştır. Bu durum tahrîr defterlerinde
kullanılan terminoloji açısından önemlidir. Bilindiği gibi “veli”
57
kelimesinin bir anlamı da yakın, bir şeye yakın olan demektir .
Osmanlı tahrîr geleneğinde bu durumlar genellikle nezd ve kurb
kelimeleriyle ifade edilmiştir. Mesela der nezd-i şehir, der kurb-i
şehir ibareleri bu defterlerde çok sık karşılaşılan tabirlerdir.
Malatya’nın bu ilk tahrîr defterinde bunların yerine veli tabiri
58
kullanılmıştır .
54 BOA, MAD 3332, s. 12.
55 Çab, Malatya bölgesinde kullanılan bir hacim ölçüsüdür. 1530 tarihli Malatya
Sancağı kanunnâmesinde belirtildiğine göre yirmi dört Malatya kilesine eşdeğerdir.
Yine bu kanunnâmede Malatya kilesinin İstanbul kilesinin yarısı olduğu ifade
edilmektedir (BOA, TD 387, s. 883). XVI. Yüzyılda bir İstanbul kilesi, yirmi okka yani
25,6589 kg. buğday ve un, 23,093 kg. arpa karşılığıydı (Cengiz Kallek, “Kile”, Diyanet
Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), C. XXV, s. 569). Buna göre bir Malatya kilesi buğday
ve unda 12,8294, arpada 11,5465 kg. değerindeydi. Yukarıda geçen ifadeden
anlaşıldığına göre alan ölçüsü olarak bir çab yirmi dört Malatya kilesi tahılın
ekilebileceği alanı ifade etmektedir.
56 BOA, MAD 3332, s. 5.
57 Mevlût Sarı, El-Mevârid Arapça-Türkçe Lûgat, İstanbul 1982, s.1684.
58 Veli kelimesinin bu manadaki kullanımına ait defterlerdeki ifadeler aşağıdadır:
“Nâhiye-i Şehir Veliligi an i‘mâl-i Malatya” (BOA MAD 15450, s. 3); “Mezraa-i
Siblistan Şehir veliliginde” (BOA, MAD 3332, s. 4); “Karye-i Yumrı Kilise Şehir
veliliginde” (BOA, MAD 3332, s. 4, 9); “Mezraa-i Berasiye Şehir veliliginde” (BOA,
MAD 3332, s. 5); “Mezraa-i Besalık nâm-ı diger Fesus nâm-ı diger Karalar Şehir
299
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Defterlerde Malatya Sancağı’nın ilk idarî taksimatı ile ilgili
kayda değer bilgiler yer almaktadır. Sancak ilk ve bunu takiben
yapılan 1530 tahrîrine göre tek kazâdan müteşekkildir. Her iki
tahrîrde belirtilen nâhiyeler, aşağıdaki tabloda mukayeseli olarak
verilmiştir.
Tablo II. 1519 ve 1530 Yıllarında Malatya Sancağı’nın
İdarî Taksimatı
Sıra No 1519 Tahrîri
1530
Tahrîri
Nâhiyeleri
Nâhiyeleri
1
Şehir Veliligi
Şehir
2
Kasaba-i Ulyâ
Kasaba
3
Kederbert
Kederbert
(Kederbeyt)
(Kederbeyt)
4
Mihmatlu Yörükân
--------5
Argadun
Arğavun
6
Kiçik Hacılu
Kiçik Hacılu
7
Cubas
Cubas
8
Ağca Tağ
Ağca Tağ
9
Kara Hisar
Kara Hisar
10
Muşar
Muşar
11
Kömi
Kömi
Yukarıdaki tabloya göre ilk bakışta Malatya Sancağı’nın
1519’da on bir, 1530’da on nâhiyesinin olduğu görülmektedir. İlk
tahrîrde var olup, 1530 taksimatında görülmeyen birim Mihmatlu
Yörükân Nâhiyesi’dir. Ancak defterler dikkatle incelendiği
zaman bu nâhiyenin bir idarî birim olmadığı, malî bir ünite
olduğu anlaşılmaktadır. Bu nâhiyeye bağlı olarak gösterilen köy
ve mezraaların hepsi idarî olarak Kederbert Nâhiyesi’ne bağlıdır.
Mihmatlu Yörükân olarak kaydedilen nâhiyeye bağlı on bir köy
ve bir mezraada adı geçen yörükler ilk zamanlar yılın belli
kesiminde yaşamaktaydılar. Daha sonra zaten bu köylere
yerleşmişlerdir. Kederbert Nâhiyesi’ne bağlı köy ve mezraaların
veliliginde” (BOA, MAD 3332, s. 5); “Mezraa-i Eryazı Şehir veliliginde” (BOA, MAD
3332, s. 6); “Karye-i Keramus Şehir veliliginde” (BOA, MAD 3332, s. 7); “Mezraa-i
Mağaracık Şehir veliliginde” (BOA, MAD 3332, s. 11).
300
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
büyük bir kısmının vakıf ve mülk hisseleri haricinde kalan
59
gelirleri, Malatya sancakbeyi İskender Bey’in hâssıdır .
Mihmatlu Yörüklerinin yaşadığı bu on bir köy ve bir mezraanın
vakıf ve mülk hisselerinin dışında kalan gelirleri ise Musul
60
sancakbeyi Mehmed Bey’in hâssıdır . İşte hem Mihmatlu yörük
topluluğunun yaşadığı yerleri belirlemek hem de gelirlerin
taksimatındaki farklılığa işaret etmek için böyle bir ayrıma gerek
görülmüştür.
Bugün Malatya’nın bir ilçesi olan Arguvan, Osmanlı klasik
döneminde Malatya’nın bir nâhiyesi idi. Bu nâhiyenin adı 1519
yılı sayımının icmâl defterinde Argadun, vakıf ve mülk defterinde
61
ise Argun olarak ifade edilmektedir . Daha sonraki tahrîrlerde
Arğavun şekline dönüşen bu ismin 1519 yılındaki Osmanlı ilk
tahrîrindeki kullanım şekli oldukça dikkat çekmektedir. Çünkü bu
yerleşim yerinin adının Argun ya da Argadun olarak ifade
edilmesi bugüne kadar bilinmeyen bir husustu.
Arguvan, Müslüman Arapların Bizans’a karşı yardım
ettikleri Paulikianlar tarafından kurulmuş bir şehirdir. Bu
yerleşim yerinin ismi o dönemde Argaun, Argavoun, Argaous
62
olarak ifade edilmekteydi . Bilindiği gibi bölge Malazgirt
Zaferi’nden sonra Türkler tarafından ele geçirilmiştir. Malatya ve
havalisi Danişmendli, Selçuklu hâkimiyetinden sonra İlhanlı ve
Memlûk idare sahası içerisinde yer almıştır. Argun kemirgen
sınıfından bir hayvanın adıdır. Kaşgarlı Mahmud’un belirttiğine
göre boyu yarım arşın uzunluğunda olan bu hayvan, duvar
yarıklarındaki serçeleri avlardı. O zaman Argun adıyla bilinen bu
hayvanın Türkiye Türklerinin gelincik dedikleri kemirgen olması
muhtemeldir. Argun cesareti, atılganlığı ve enerjisi sebebiyle
59 BOA, MAD 15450, s. 7-8.
60 BOA, MAD 15450, s. 9.
61 1519 tarihinde Arguvan adının tahrîr defterlerindeki yazılış şekli ve sahifeleri
aşağıdadır: “Nâhiye-i Argadun an i‘mâl-i Malatya-i mahrûse” (BOA, MAD 15450, s.
10); “Karye-i Argadun” (BOA, MAD 15450, s. 10); “Karye-i Görke der nâhiye-i
Argun” (BOA, MAD 3332, s. 3); “Mezraa-i Kara Kaya der nâhiye-i Argun” (BOA,
MAD 3332, s. 6); “Karye-i Kablus der nâhiye-i Argun” (BOA, MAD 3332, s. 7).
62 Ernst Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, çev. Fikret Işıltan, İstanbul 1970,
s. 53; W. Ramsay, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası, çev. Mihri Pektaş, İstanbul 1960, s.
379.
301
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Türkler tarafından çocuklarına isim olarak konulmuştur. Selçuklu
Sultanı Alp Arslan’ın çocuklarından birinin adı Arslan Argun idi.
Selçuklular döneminde pek çok ünlü kişi bu adı taşımıştır.
İlhanlıların dördüncü hükümdarı Argun Han bu ismi taşıyan ünlü
şahsiyetlerin başında yer alır. Ayrıca Memlûkler zamanında
63
Argun yaygın olarak kullanılan şahıs adlarından biridir . Bu
nâhiyenin adının İlhanlılar ve Memlûkler zamanında şehrin
idaresinde önemli bir yeri olan Cemaleddin Hızır’ın soyundan
Argun Şah Hatun’a izafeten Argun olarak belirlendiği
anlaşılmaktadır. Malatya Kösedağ Savaşı’ndan sonra Hülagü ve
Abaka Hanlar tarafından yapılan taksimlerde Selçuklu ailesine
mensup şehzadelerin idaresine verilmişti. Bir müddet sonra
İlhanlıların Anadolu Umumi valisi Emir Çoban’a mâlikâne olarak
tahsis edilmiştir. Bu sıralarda Memlûk Sultanı Nasır, Dimaşk
Naibi Seyfeddin Tonguz komutasında bir orduyu Malatya üzerine
göndermiştir. Muhasaraya dayanamayacağını anlayan İlhanlı
64
valisi ve halk şehri teslim etmek zorunda kalmışlardır . Bu
İlhanlı valisi Emir Çoban’ın adamlarından Cemaleddin Hızır’dır.
Melik Nasır kendisine yumuşak davranmış, hatta yağmalanan
mallardan bir kısmını ona iade etmiştir. Onun soyundan gelen
Mirza Mira lakaplı Şehabeddin Hızır, Memlûk emirleri arasında
yer almış ve Malatya valiliği görevinde bulunmuştur.
Kendisinden sonra oğlu Nureddin Mehmed’in de bu görevde
bulunduğu anlaşılmaktadır. Şehabeddin Hızır ve oğlu Nureddin
Mehmed’in valilikleri sırasında kendileri ve bu aileye mensup
kişiler Malatya’da birçok hayır eseri yaptırmışlardır. Şehabiye-i
Kübrâ, Şehabiye-i Sigârî ve Hankâh Medreseleri, Darü’s-saade
Câmisi, Uluca Hatun, Argun Şah Hatun ve Pervane Hatun
65
Zâviyeleri bu aileye mensup şahıslar tarafından yaptırılmıştır .
Bu aileye mensup olan Argun Şah Hatun adına bir türbe ve
bir zâviyenin yaptırıldığı vakıf defterlerinde ifade edilmektedir.
Türbe ve zâviyenin sancağın hangi bölgesinde olduğuna dair bu
defterlerde herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Ayrıca bu
63 Faruk Sümer, “Argun”, DİA, C. III, s. 355.
64 Ernst Honigmann, “Malatya”, s. 237-239.
65 Nejat Göyünç, “Malatya’da Bir Aile”, s. 245-247.
302
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
yapılardan günümüze intikal etmiş bir kalıntı da
bulunmamaktadır. Elimizdeki bilgiler bu eserlere tayin edilen
vakıflarla sınırlıdır. Mâlikâne hisseleri Argun Şah Hatun
Türbesi’ne vakfedilen üç köy, Kiçik Hacılu Nâhiyesi sınırları
içerisindedir. Ayrıca Argun Şah Hatun’un evlatlık vakfı olan köy
ve mezraalardan bir kısmı Argun ve Kiçik Hacılu Nâhiyelerinde
yer almaktadır. Bu bilgilerden Malatya’da görev yapmış iki
validen birinin torunu, diğerinin kızı olan bu hanımın bölge ile
yakından ilgisinin olduğu açıktır. Bütün bunlara dayanarak
Malatya’nın idaresinde ve sosyal hayatında çok önemli roller
oynayan bu aileden Argun Şah Hatun’a izafeten bu nâhiyeye eski
adına oldukça benzeyen Argun ismi Memlûkler döneminde
kullanılmıştır. Osmanlıların bölgede yaptıkları ilk tahrîrde
Memlûk etkisiyle Argun ve Argadun yazılışları benimsenmiştir.
Daha sonraki tahrîrlerde Arğavun imlasıyla yazılmış ve son
olarak Arguvan şekline dönüşerek bugünkü söylenişini
kazanmıştır.
Bugüne kadar yapılan araştırmalarda 1530 yılından önce
Malatya’daki iktisadî hayat ve şehirden alınan vergiler ortaya
konulamamıştır. Bu ilk tahrîr sayesinde Malatya’nın Osmanlı
hakimiyetine geçmesinden hemen sonra şehirdeki ekonomik
faaliyetler ve bunlardan alınan vergileri tespit etmek mümkün
olmaktadır. Şehirden alınan vergiler sancakbeyi hâssı olduğu için
icmâl defterde kayıtlı durumdadır.
1519 Yılında Malatya Şehri’nden Alınan Vergiler:
An nefs-i Malatya ve ba‘zı tevâbi-i O.
Mahsûl-i boyahâne. Fî sene 36000.
Mahsûl-i ihtisâb maa tamga. Fî sene 28800.
Mahsûl an mukâtaa-i humhâne ve bâc-ı siyâh der şehr ve
nâhiye-i kal‘a-i Kömi. Fî sene 18000.
Mahsûl-i bâc-ı ganem fî sene 18000.
Mahsûl an kıst-ı han-ı Sultan fî sene 15000.
Mahsûl-i çeltük maa resm-i mukâtaa fî sene 90000.
Mahsûl-i resm-i çift-i merdmân-ı şehir ki der mezâri reâyâ
zirâat-kend. 43 çift beher çift 75. Fî sene 3225.
303
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Mahsûl-i ispençe-i gebrân-ı nefs-i Malatya. 192 neferen
beher nefer fî 98. Fî sene 7296.
Mahsûl-i resm-i arûs ve niyâbet ve bâd-i hevâ ve beytü’lmâl ve mâl-ı gâib ve mâl-ı mefkûd ve yava ve kaçgun ve cürm ü
cinâyet der nefs-i şehir ve ba‘zı kurâ. Fî sene 45000.
Yekûn be hesâb-ı akçe-i halebî 261321.
Şehrin ihzariye geliri bu toplamın içerisinde belirtilmemiş,
sancakbeyi hâslarının sonunda 4000 halebî akçe olarak ifade
66
edilmiştir . Bu gelir de eklendiği zaman 1519 yılında Malatya
Şehri iktisadî faaliyetlerinden 265321 halebî akçe vergi tahsil
edildiği anlaşılmaktadır. Bu ilk sayımın mufassal kayıtları
elimizde olmadığından şehrin mahalleleri ve Müslüman nüfus
67
hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır . Ancak şehirde
yaşayan gayr-ı müslim nüfusu tespit etmek mümkün olmaktadır.
Yukarıdaki bilgilere göre Malatya’da 1519 yılında 192 nefer
ispençeye tâbi nüfus yaşamaktaydı. Bu nüfus 1530 yılında
Malatya’nın dört mahallesinde 185 hâne 47 mücerred olmak
68
üzere 232 nefere yükselmiştir . Yine bu verilerden hareketle
1519’da Malatya’da dokuma faaliyetinin hayli canlı olduğunu
söylemek mümkündür. Çünkü bu faaliyetlerin göstergesi
konumunda olan Malatya’daki boyahâneden 1519’da 36000
69
halebî akçe yıllık vergi alınmaktaydı . Yine Osmanlı
şehirlerindeki ticarî faaliyetlerin bir ölçüsü durumunda olan
ihtisâb vergisinin özellikle komşu sancaklarda bulunan şehirlere
göre oldukça yüksek oluşu (28800 halebî akçe) Malatya’da ticarî
faaliyetlerin canlılığını göstermektedir. Nitekim aynı tarihlerde
Harput’un 5000, nâhiyeleriyle birlikte Kemah’ın 7000 osmanî
akçelik, Behisni’nin 4500, Hısn-ı Mansur’un 3500 halebî akçelik
70
ihtisâb gelirleri vardı .
66 BOA, MAD 15450, s. 8.
67 Malatya’nın 1530 ve 1560 yıllarındaki mahalleleri ve şehirdeki tarihî eserler için
bkz. Nejat Göyünç, “Malatya Şehri”, s. 654-659.
68 BOA, TD 408, s. 13-17; BOA, TD 387, s. 890-891.
69 Bu vergi 1530 yılında 24000 osmanî akçe olarak tahsil olunmuştur (BOA, TD 408,
s. 17; BOA TD 387, s. 891).
70 Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara 1989, s. 147;
İsmet Miroğlu, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566), Ankara 1990, s. 158;
304
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
Defterlerdeki diğer önemli bilgiler Malatya Sancağı’nda
yaşayan konar-göçer teşekkülleriyle ilgilidir. Bu sayımın
mufassal defterinin olmamasından dolayı nüfuslarını ortaya
koymak mümkün olmasa da yaşadıkları köyler ve ödedikleri
vergiler tespit edilebilmektedir. Bunlardan ilki Kiçik Hacılu
Nâhiyesi’yle ilgilidir. İcmâl defterde nâhiyenin adı ifade edilirken
“Nâhiye-i Kiçik Hacılı Yörükân an i‘mâl-i Malatya” başlığı
konulmuştur. Bu başlıktan anlaşıldığı kadarıyla bölgeye adını
veren Kiçik Hacılu Yörükleridir. Bu teşekkül daha önce konargöçer hayatı çerçevesinde burada hayatlarını devam ettirirken
Osmanlı fethiyle veya daha önce yerleşik hayata geçmişler ve bu
nâhiyenin köylerini meydana getirmişlerdir. Günümüzde
Arguvan İlçesi sınırları içerisinde yer alan bu bölge tamamen
Kiçik Hacılu Türkmen taifesi tarafından iskan edilerek bugüne
kadar gelmiştir.
Defterde adı geçen ikinci konar-göçer teşekkülü, Mihmatlu
(Mihmadlu) Yörükleridir. Bu grup Kederbert Nâhiyesi sınırları
içerisinde aşağıda belirtilen on bir köy ve bir mezraada hayatlarını
devam ettirmekteydiler.
Karye-i Fecennik. Hâsıl 2655.
Karye-i Ilıcak. Hâsıl h(âric)-i mülk 2295.
Karye-i Orucgi/Örücgi. Hâsıl h(âric)-i mülk 2295.
Karye-i Şeyhler. Hâsıl 4373.
Karye-i Zâviye. Hâsıl h(âric)-i vakf 2628.
Karye-i Han-ı Sultan. Hâsıl h(âric)-i mülk 2238.
Karye-i Kızıl Kenise nâm-ı diger Kara Küçük. Hâsıl 4350.
Karye-i Merimi nâm-ı diger Dolaklı. Hâsıl 2040.
Karye-i Hacı Köyi. Hâsıl 888.
Mezraa-i Uzunca Kuyı. Hâsıl 528.
Karye-i Karacalu maa Çemeş. Hâsıl 5910.
Malatya Sancağı’nda gördüğümüz diğer yörük teşekkülü
Harbendelülerdir. Halep Türkmenlerinden olan Harbendelüler,
1526’da on sekiz, 1536’da yirmi iki, 1550’de on dokuz, 1570’de
Mehmet Taştemir, XVI. Yüzyılda Adıyaman (Behisni, Hısn-ı Mansur, Gerger, Kâhta)
Sosyal ve İktisadî Tarihi, Ankara 1999, s. 125, 153.
305
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
71
otuz beş cemaatten oluşmaktaydı . Memlûk Devleti zamanından
beri Malatya bölgesine yaylak amacıyla gelen Harbendelülerden
bir grup bazı alanlara yerleşerek, köyler oluşturmaya başlamıştır.
Bu durum Osmanlıların yaptıkları ilk tahrîrden itibaren
görülmektedir. Nitekim 1519 tahrîrine göre sancağın Kiçik
Hacılu Nâhiyesi’ne bağlı üç, Kara Hisar Nâhiyesi’ne bağlı beş
köy ve bir mezraaya Harbendelü yörüklerinin yerleştikleri
kayıtlıdır. Bu mezraa ve köylerden alınan vergiler timâra tahsis
72
olunmuştur . Bu tarihte nüfusları hakkında bilgi bulunmayan
Harbendelüler aşağıda belirtilen mezraa ve köylerde
yaşamaktaydılar. Bu yörük teşekkülünce meskun köylerde
73
1530’da 109, 1560’da 193 nefer nüfus yaşamaktaydı .
Cemâat-i Harbendeli Yörükân
Karye-i Kara Hisar. Hâsıl 2467.
Karye-i Anbarcık. Hâsıl 75.
Karye-i Kurd Kulı. Hâsıl 162.
Karye-i Çemeş tâbi-i Kara Hisar. Hâsıl 120
Karye-i Ağca Ağıl. Hâsıl 1272.
Mezraa-i Garub. Hâsıl 720.
Karye-i Ağca Kal‘a maa Ağca Şehir ve Alu Köyi. Hâsıl
h(âric)-i cizye 35476.
Sonuç olarak Osmanlı sınırları içerisindeki herhangi bir
bölgenin ekonomik ve sosyal tarihinin yazımında tahrîr defterleri
önemli bilgiler içerir. Bu defterlerde yer alan geçmişe yönelik
atıflar, bölgenin Osmanlı öncesi tarihinin aydınlatılmasında eşsiz
birer kaynak durumundadır. Malatya ve havalisi Memlûklerden
Osmanlılara intikal etmiştir. Memlûk Devleti’nin bölgedeki mülk
71 Bu cemaatlerin isimleri ve nüfusları için bkz. İlhan Şahin, “XVI. Asırda Halep
Türkmenleri, ”, Tarih Enstitüsü Dergisi Prof. Tayyib Gökbilgin Hatıra Sayısı, XII,
(İstanbul 1982), s. 703-704; Enver Çakar, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı (1516-1566),
Elazığ 2003, s. 195-198.
72 BOA MAD 15450, s. 24.
73 Göknur Göğebakan, “Osmanlı Hakimiyetine Geçtiği Dönemde Malatya Yöresindeki
Aşiretler”, XIII. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, Ayrı Basım, III/3.
Kısım, (Ankara 2002), s. 6.
306
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
kayıtları ve uyguladığı dirlik sistemi bu ilk tahrîrde kayıtlı
durumdadır. Bu kayıtlardan Memlûkler zamanında Malatya’da
gören yapan kadılar ve kale nâiplerinden bir kısmı tespit
edilebilmektedir. Özellikle kadılık mesleğinde aynı sülaleden
dede, oğul, torun üç nesil Malatya kadılığı görevinde
bulunmuşlardır. Bu defterlerde Malatya ve Musul Sancakları’nın
ilk sancakbeyleri ile ilgili bugüne kadar bilinmeyen bilgiler yer
almaktadır. Osmanlı tahrîr geleneğinde çok sık kullanılan nezd ve
kurb tabirleriyle birlikte aynı anlama gelen veli kelimesinin de
yerinin olduğu bu defterlerin tetkikinden anlaşılmaktadır. Ayrıca
bugünkü Arguvan İlçesi’nin adının İlhanlı ve Memlûk
dönemlerinde Argun ve Argadun olarak söylendiği ve bunun
Osmanlı ilk tahrîrine yansıdığı görülmektedir. Bu ilçe ve
köylerinin tamamen Kiçik Hacılu Türkmenleri tarafından iskan
edilmiş olduğu bu defterlerdeki önemli bilgiler arasındadır.
KAYNAKÇA
ARŞİV VESİKALARI
BOA, Maliyeden Müdevver Defterler Tasnifi 3332, 15450.
BOA, Tahrîr Defterleri Tasnifi 156, 163, 257, 323, 324,
387, 408, 997.
TKGM KKA, Tahrîr Defterleri 142, 545.
KAYNAK VE ARAŞTIRMA ESERLER
AFYONCU, Erhan, Osmanlı Devlet Teşkilâtında
Defterhâne-i Âmire (XVI-XVIII. Yüzyıllar), Ankara 2014.
ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı, C. I-II, Ankara 1990.
BARKAN, Ömer Lütfi-MERİÇLİ, Enver, Hüdavendigâr
Livası Tahrir Defterleri, C. I, Ankara 1988.
BARKAN, Ömer Lütfi, XV ve XVI. Asırlarda Ziraî
Ekonominin Hukukî ve Malî Esasları Kanunlar, C. I, İstanbul
1943.
BARKAN, Ömer Lütfi, “H. 933-934 (M. 1528-1529) Malî
Yılına Ait Bir Bütçe Örneği”, İktisat Fakültesi Mecmuası, XV/14, (İstanbul 1954), 251-329.
307
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
BARKAN, Ömer Lütfi, “Türkiye’de İmparatorluk
Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri Hakana Mahsus
İstatistik Defterleri (1)”, İFM, II/1, (İstanbul 1941), s. 20-59.
BARKAN, Ömer Lütfi, “Osmanlı Devrinde Akkoyunlu
Hükümdarı Uzun Hasan Bey’e Ait Kanunlar”, Türkiyede Toprak
Meselesi Toplu Eserler, I, (İstanbul 1980), s. 546-573.
ÇAKAR Enver, XVI. Yüzyılda Haleb Sancağı (1516-1566),
Elazığ 2003.
DEMİRBAĞ, Hasan vd., Battalgazi Tarihi Eserler,
Malatya 2000.
EMECEN, Feridun M., XVI. Asırda Manisa Kazâsı, Ankara
1989.
EMECEN, Feridun M., “Mufassaldan İcmale”, Osmanlı
Araştırmaları, XVI, (İstanbul 1996), s. 37-44.
EMECEN, Feridun M., “Sosyal Tarih Kaynağı Olarak
Osmanlı Tahrir Defterleri”, Tarih ve Sosyoloji Semineri
Bildiriler, (İstanbul 1991), s. 143-156.
ERGENÇ, Özer, “Osmanlı Şehrindeki Mahallenin İşlev ve
Nitelikleri Üzerine”, Osmanlı Araştırmaları, IV, (İstanbul 1984),
s. 69-78.
GÖĞEBAKAN, Göknur, XVI. Yüzyılda Malatya Kazası
(1516-1560), Malatya 2002.
GÖYÜNÇ, Nejat, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Ankara
1991.
GÖYÜNÇ, Nejat, “Kanûnî Devrinde Malatya Şehri”, VII.
Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler, II, (Ankara
1973), s. 654-659.
GÖYÜNÇ, Nejat, “Memlûk Devrinde (Eski) Malatya’da
Bir Aile”, Beşinci Milletlerarası Türkoloji Kongresi Tebliğler III
Türk Tarihi, I, (İstanbul 1985), s. 245-250.
GÜL, Ahmet, Osmanlı Medreselerinde Eğitim Öğretim ve
Bunlar Arasında Dârü’l-Hadîslerin Yeri, Ankara 1997.
GÜLSOY, Ersin, “XVI. Asrın İlk Yarısında Divriği Kazası
Vakıfları”, İlmî Araştırmalar, I, (İstanbul 1995), 107-130.
GÜLSOY, Ersin, “Malatya Sancağı’nın İlk Tahrîri”, Türk
Kültürü İncelemeleri Dergisi, XXI, (İstanbul 2009), 1-22.
308
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
GÜLSOY, Ersin, “XVI. Yüzyılda Malatya Sancağı’nın
İdarî ve Askerî Yapısı”, Geçmişten Günümüze Malatya Kent,
Kültür, Kimlik, II, (Ankara 2017), s. 1229-1245.
GÜLSOY, Ersin, “XVI. Asırda Darende Şehri”, Akademik
Araştırmalar, I, (Erzurum 1996), s. 59-68.
GÜLSOY, Ersin-TAŞTEMİR, Mehmet, 1530 Tarihli
Malatya, Gerger, Kâhta, Behisni, Hısn-ı Mansur, Divriği ve
Darende Kazaları Vakıf ve Mülk Defteri, Ankara 2007.
HALAÇOĞLU, Yusuf, “Tapu-Tahrîr Defterlerine Göre
XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Sis (=Kozan) Sancağı”, Tarih
Dergisi (TD), XXXII, (İstanbul 1979), s. 819-892.
HONİGMANN, Ernst, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, çev.
Fikret Işıltan, İstanbul 1970.
HONİGMANN, Ernst, “Malatya”, İslâm Ansiklopedisi,
VII, 232-239.
İLHAN, M. Mehdi, Amid (Diyarbakır) 1518 Tarihli Defteri Mufassal, Ankara 2000.
İNALCIK, Halil, Hicrî 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancaki Arvanid, Ankara 1987.
Keşfî, Selimnâme, Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi
Bölümü, No. 2147.
Muhammed Harb Abdülhamid, I. Selim’in Suriye ve Mısır
Seferi Hakkında İbn İyâs’da Mevcut Haberlerin Selimnâmelerle
Mukayesesi (XVI. Asır Osmanlı-Memlûk Kaynakları Hakkında
Bir Tedkik), (İstanbul Üniversitesi Yayınlanmamış Doktora
Tezi), İstanbul 1980.
KALLEK, Cengiz, “Kile”, DİA, C. XXV, s. 568-571.
MİROĞLU, İsmet, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası
(1520-1566), Ankara 1990.
RAMSAY, W., Anadolu’nun Tarihî Coğrafyası, çev. Mihri
Pektaş, İstanbul 1960.
SARI, Mevlût, El-Mevârid Arapça-Türkçe Lûgat, İstanbul
1982.
SÜMER, Faruk, “Argun”, DİA, C. III, s. 355.
SÜMER, Faruk, “Keykâvus I”, DİA, C. XXV, s. 352-353.
SÜMER, Faruk, “Keykâvus II”, DİA, C. XXV, s. 355-357.
309
ORTAÇAĞ’DA MALATYA
ŞAHİN, İlhan, “XVI. Asırda Halep Türkmenleri, ”, Tarih
Enstitüsü Dergisi Prof. Tayyib Gökbilgin Hatıra Sayısı, XII,
(İstanbul 1982), s. 687-712.
TAŞTEMİR, Mehmet, XVI. Yüzyılda Adıyaman (Behisni,
Hısn-ı Mansur, Gerger, Kâhta) Sosyal ve İktisadî Tarihi, Ankara
1999.
TURAN, Ahmet Nezihi, XVI. Asırda Ruha (Urfa) Sancağı,
Ankara 2012.
UÇAR, Şahin, Anadolu’da İslâm-Bizans Mücadelesi,
İstanbul 1990.
ÜNAL, Mehmet Ali, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (15181566), Ankara 1989.
YİNANÇ, Refet-ELİBÜYÜK, Mesut, Kanunî Devri
Malatya Tahrir Defteri (1560), Ankara 1983.
ZENGİN,
Murat,
İlhanlılar-Eretnalılar-Memluklar
Dönemi Malatya (1295-1401), Malatya 2017.
310