Location via proxy:   [ UP ]  
[Report a bug]   [Manage cookies]                

Kentsel Dönüşüm Projelerinin Deprem Üzerindeki Rolü

2020, II. Uluslararası Kapadokya Sosyal Bilimler Öğrenci Kongresi

Kentsel Dönüşüm Projelerinin Deprem Üzerindeki Rolü Ali Gökhan SÜRER* Ali MEYDAN** *Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Coğrafya Ana Bilim Dalı *Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi/Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Eğitimi Ana Bilim Dalı ÖZET Doğal afet olan depremler, yıkıcı etkiye sahip, en çok can ve mal kaybına yol açan afetlerin en başında gelmektedir. Bilindiği üzere ülkemiz önemli deprem alanlarından Alp-Himalaya üzerinde bulunmaktadır. Buna bağlı olarak aralıklarla depremler yaşanmaktadır. Ülke nüfusunun yaklaşık yarısı (%42) birincil deprem kuşağında yer almaktadır. İnsan yaşamında olumsuz, yıkıcı etkileri olan depremler; birçok insanın hayatını kaybetmesine, sakatlanmasına yol açmaktadır. Türkiye’de deprem afeti kaçınılmaz bir gerçektir. Oluşacak depremler için bir takım tedbirler almamız mutlaka gerekmektedir. Depremde oluşabilecek kaybı en aza indirebilmek için “kentsel dönüşüm” olgusu ön plana çıkmaktadır. Ülkemizde birçok nedenden ötürü uygulamaya konan kentsel dönüşüm projelerinin, en önemli amaçlarından biriside depremde meydana gelecek olası risklerin en aza indirilmesidir. Araştırmamızda; deprem, deprem türleri, kentsel dönüşüm, dünyada kentsel dönüşüm süreci, ülkemizde kentsel dönüşüm süreci ve kentsel dönüşüm projelerinin deprem üzerindeki rolü incelenmiştir. Bu araştırmada amaç; kentsel dönüşüm projelerinin deprem üzerindeki rolünü belirlemeye yöneliktir. Bu amaçtan yola çıkarak problem cümlesi belirlenip, alt problemler doğrultusunda çalışma incelenmiştir. Bu çalışma, nitel araştırma yöntemlerinden birisi olan fenomenoloji (olgu bilim) ile yapılandırılmıştır. Yaşadığımız 1999 Marmara depreminden sonra inşa edilen yapıların sağlamlaştırılması yönünde büyük atılımlar olmuştur. Canlı bir organizmayı andıran yapılan yapıların, konutların da zamanla yıpranabileceği, eskiyeceği ve kullanım kaynaklı oluşacak tahribatında unutulmaması gerekmektedir. Kentsel dönüşüm projeleri kapsamında sürdürülebilir kentler meydana gelmektedir. Trafik, binaların birbirine yakınlığı, kırsaldan kente göçün artmasıyla beraberinde yapıların ve konutların artmasıyla oluşan düzensiz şehirleşme ve en büyük sorunlardan birisi arazi seçiminin yanlışlığı gibi risk faktörüne dâhil edilecek hususların en aza indirilmesi yine kentsel dönüşüm projeleri kapsamında değerlendirilmesi gereklidir. Elde edilen verilerin ışığında kentsel dönüşüm projelerinin risk taşıyan, depreme dayanıksız yapıların yer aldığı alanlar bir an evvel, uzlaşı sağlanarak tasfiye edilip kentsel dönüşüm kapsamında yer alan yenileşme, sağlamlaştırma veya yeniden yapımı gerçekleştirilmelidir. Kentsel dönüşüm projeleri depremde meydana gelecek riskleri en aza indirmesinden dolayı, bir an önce hız kazanmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Anahtar Kelimeler: Deprem, Deprem Türleri, Kentsel Dönüşüm, Türkiye’de Kentsel Dönüşüm. The Role of Urban Transformation Projects on Earthquakes ABSTRACT Earthquakes, which are natural disasters, are at the top of the list of disasters that have a devastating effect and cause the most loss of life and property. As it is known, our country is located on the Alp-Himalaya earthquake belt, which is one of the active earthquake zones. Accordingly, earthquakes are experienced intermittently. Approximately half of the country's population (42%) is located in the primary earthquake zone. Earthquakes have negative and destructive effects on human life. Earthquakes cause many people to lose their lives and become disabled. Earthquake disaster in Turkey is an unavoidable fact. It is absolutely necessary to take some measures for earthquakes to occur. In order to minimize the loss that may occur in an earthquake, the phenomenon of "urban transformation" comes to the fore. One of the most important objectives of the urban transformation projects implemented in our country for many reasons is to minimize the possible risks that may occur in an earthquake. In our research; earthquakes, types of earthquakes, urban transformation, urban transformation process in the world, urban transformation process in our country, and the role of urban transformation projects on earthquakes were examined. The aim of this research is to determine the role of urban transformation projects on earthquakes. Based on this aim, the problem statement was determined and the study was examined in line with the sub-problems. This study is structured with phenomenology (phenomenology) which is one of the qualitative research methods. There have been great strides in strengthening the structures built after the 1999 Marmara earthquake we experienced. It should not be forgotten that the buildings and houses that are made resembling a living organism can also wear out over time and the destruction caused by use will occur. Sustainable cities occur within the scope of urban transformation projects. It is necessary to minimize the issues that will be included in the risk factor such as traffic, the proximity of the buildings, the irregular urbanization caused by the increase of buildings and houses with the increase of migration from rural to urban, and the inaccuracy of land selection, which is one of the biggest problems, should be evaluated within the scope of urban transformation projects. In the light of the data obtained, the areas where urban transformation projects are risky and where non-earthquake-resistant structures are located should be disposed of as soon as possible by reaching consensus, and renewal, consolidation or reconstruction within the scope of urban transformation should be carried out. Since urban transformation projects minimize the risks that may occur in earthquakes, they should gain momentum and be widespread as soon as possible. Keywords: Earthquake, Earthquake Types, Urban Regeneration, Urban Transformation in Turkey. Giriş Afet olarak adlandırılan doğa olaylarının, öngörülmesi ve tahmin edilmesi çok zor, çok nadir olarak gerçekleşen, gerçekleştikleri zaman da rutin bir yaşantı içinde olan insan hayatını ve doğal yaşam alanlarını, kesintiye uğratan, büyük hasarlara ve dahi birçok problemlere neden olan ve genellikle, bir coğrafik bölgeyi etkileyen felaketlerdir. Doğal afetlerin verdiği zararlar son yıllarda, tüm dünyada farklı nedenler sebebiyle artmıştır (Torre-Enciso ve ark., 2001). Doğal afet; deprem, sel, heyelan, çığ, kuraklık, fırtına, dolu, hortum gibi oluşumu engellenemeyen jeolojik, meteorolojik ve hidrolojik kökenli veya tetikli olayların sonuçlarına verilen genel isimdir. Jeolojik afetler içinde depremler, tsunamiler ve volkan patlamaları yer almaktadır.(Gökçe, Özden, Demir, 2008, s. 5). Ülkemiz jeolojik özellikleri, topografik yapısı ve iklimi nedeniyle doğal afetleri sıkça yaşamaktadır. Doğal afetler neden oldukları can kaybı yanı sıra önemli ölçüde ekonomik kayıplar da meydana getirmektedir. Türkiye, yeryüzünün en aktif fay zonları içerisinde bulunan ve her zaman büyük deprem tehlikesi altında olan bir ülkedir. Türkiye deprem bölgeleri haritası esas alındığında ülke topraklarının %96’sının farklı oranlarda deprem tehlikesine sahip bölgeler içerisinde yer aldığı ve nüfusun %98’inin bu bölgelerde yaşadığı görülmektedir (Güney, 2012, s. 9). Depremler temelinde yer kabuğunun içerisinde olan levha hareketleridir. Birden oluşmasından ötürü ve büyük çoğunlukta can ve mal kaybına neden olduğu için, insanları büyük boyutta korkutan doğal afetlerden birisidir Depremleri şu şekilde sınıflandırmaktayız: “çökme”, “volkanik” ve “tektonik” depremler olmak üzere ele almaktayız. Bunların içinden yerel olanlar çökme depremleri ve volkanik depremlerdir. Tektonik depremlere baktığımızda, yerkabuğunda hareketli alanlarda oluşmaktadır. Birçok nedenlerle yerin derin kısımlarında dengelerin bozulmaya hazır olmasıyla veya yerkabuğundaki bazı gerilmeye benzer nedenlerle meydana gelen enerjinin kinetik enerji haline dönüşmesi haliyle “tektonik depremler” gerçekleşir bununla beraber çok büyük felaketler oluşur. Dünyada ki yaşlılığa sahip ve sabit noktalar, depremlerin çok hafif ve herhangi bir zararın olmadığı yerlerdir. Dünya jeoloji haritalarında, belirtilen kristallerin masif alanları saptamak oldukça kolaydır. Avrupa ve Asya’nın kuzeyi, Kuzey Amerika’nın kuzeydoğusu, Brezilya masifi, Avustralya, Afrika’nın orta kesimleri bu şekilde bölgelere birer örnek oluşturur (Sür, 1993, s. 53). 20.yüzyılda yapılmış olan bazı istatistik çalışmalarında ülkemizde hemen hemen her iki senede bir yıkıcı depremler olduğunu göstermekte. Bu tablo Türkiye’de kaçınılması mümkün olmayan doğal afet olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. (Uslu ve Uzun, 2014, s. 1). Ülkemizde çok fazla oluşan can ve mal kaybına neden olan doğal afetlerden birisi depremdir. 1996 senesinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından yayınlanmış, 2001 yılında yenilenmiş, Türkiye Deprem Bölgelerinin haritalarına bakarak ülkemizdeki toprakların %42’si birinci, %24’ü ikinci, %18’i üçüncü, %12’si dördüncü ve %4’ü beşinci derece deprem bölgelerinde bulunduğu söylenebilir (Sönmez, 2013, s. 20). Ülkemiz, 1950’li yıllarda başlamış olan hızlı kentleşme hareketleriyle birlikte düzensiz yapılaşma, konutlaşmayı da beraberinde getirmiştir. Bu şehirleşme süreci Türkiye’nin sanayileşmeye verdiği önemle, 1980’li yıllardan başlayarak günümüze kadar geçen süre zarfında artarak ilerlemiştir. Hızlı kentleşme sürecinin yarattığı olumsuz etki ve kırsal yerleşmelerden düzensiz bir şekilde şehir merkezine gelen nüfusun ihtiyaçları karşılanmakta zor bir duruma gelmiştir. Bu düzensiz biçimde yükselen nüfus artışıyla beraber, şehirlerde bazı yapılarda bozukluklar meydana gelmeye başlamıştır. Bilhassa arazi kullanımından kaynaklı yanlışlar ve şehirlerde meydana gelen kaçak yapılaşmanın yüksek oranda arttığı görülmekte, bu durum aynı zamanda görüntü kirliliğine yol açtığı görülmüştür. Bu nedenden dolayı, düzensiz olan arazilerin kullanılması tekrardan kente dâhil edilmesi ve etkili şekilde kullanılması için kentsel dönüşüm projeleri Türkiye’de mecburi hâle gelmektedir. Ülkemizde; şehirleri ruhsatsız olarak yapılmış yapılardan ve kaçak oluşumlardan temizlemedikçe ve yapılan konutları depreme karşı sağlam, güvenilir hale getirmedikçe Ülkemizde, yüksek oranda can ve mal kayıpları meydana geleceği bir gerçektir. Deprem afetinde dönüşümlerin ve sürdürülebilirliğin sağlanmasının en önemli ve etkili koşulu, kentsel dönüşümleri yaygınlaştırmaktır (Boyraz, Hoş, 2014, s. 51). Çalışmamızın konusunu, yapılan kentsel dönüşüm projelerinin depremler üzerinde nasıl bir rolü bulunduğu oluşturmaktadır. Çalışmanın gerekçesi; Ülkemiz aktif Alp Himalaya deprem kuşağı üzerinde bulunmaktadır buna bağlı olarak; ülke nüfusunun büyük kısmı deprem tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Depremlerin yarattığı riski en aza indirgemek için, kentsel dönüşüm projeleri hazırlanmakta ve bu projelerin depremler üzerinde nasıl bir rolü olduğu çalışmamızın gerekçesini oluşturmaktadır. Yaptığımız araştırmada öncelikle deprem başlığı üzerinde durularak ve deprem ifadesi kavramsal bir çerçevede ele alınıp değerlendirilecektir. Bu bağlamda; Deprem türleri, Türkiye’de deprem kuşakları açıklanacaktır. Daha sonraki aşamada; Kentsel dönüşüm, dünyada kentsel dönüşüm, Türkiye’de kentsel dönüşüm ve kentsel dönüşüm projelerinin depreme etki eden dinamikleri değerlendirilecektir. Deprem ve kentsel dönüşüm üzerine farklı şekillerde yapılan çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Araştırmamızda kentsel dönüşüm projelerinin deprem üzerindeki rolü incelenerek farklı bir çerçeveden konu üzerinde durulacaktır. Araştırmamızın önemi geçmişten bugüne kadar her asırda, her yılda etkisini korumuş olan deprem konusunu irdeleyip, gelecekte yaşanacak depremlere karşı tedbir almak açısından elzem değer taşımakta ve bu konudaki eksikliklere dikkat çekmektir. Belirttiğimiz açıklamalardan yola çıkarak araştırma sorumuz; kentsel dönüşüm projelerinin deprem üzerinde nasıl bir rolü bulunduğunu ortaya çıkarmaktır. 1.1.Deprem Deprem, yerkürenin içindeki faylarda birikmiş elastik biçim değiştirme enerjisinin, faylarda meydana gelen kırılmalar sırasında bu enerjinin aniden boşalması ve yer değiştirme hareketi ile birlikte oluşan titreşimlerin sismik dalgalar halinde yayılıp, ortamı ve yeryüzünü sarsmasına denir. Depremler önüne geçilemeyen doğa olaylarıdır. (Şahin ve Sipahioğlu, 2002). Ülkemizde genel olarak tektonik kökenli depremler görülmektedir. Bunun en temel nedenlerin birisi ülkemizin % 60’dan fazlasının Alpin orojenik hareketleri sonrasında görülen epirojenik şekildeki tektonik hareketlerin etkisiyle faylarla parçalanmış olmasıdır (Efe ve Sekin, 1998). 1.2.Deprem Çeşitleri Depremler oluşum nedenine göre 4 grupta incelenmektedir. Tektonik Depremler: Dünyada oluşan depremlerin % 90’nı bu türe giren deprem türüdür. Aktif durumda bulunan fayların olduğu sahalar deprem açısından risk taşıyan bölgelerdir. Ülkemizde meydana gelen depremlerin hemen hemen tümüne yakını bu türe girer (Özmen, 2007, s. 9). Foto 1: http://www.sebepleri.com/wp-content/uploads/2016/01/Deprem-sonu%C3%A7lar%C4%B1.jpg E.T:21.12.2020 Çöküntü Depremler: Yerin altında oluşan boş alanların (Mağara). Kömür ocaklarındaki galerilerin, tuz, jips yönünden zengin olan arazilerde erime sonucunda meydana gelen boşluklarda tavanın çökmesi neticesinde oluşan depremlerdir. Bu depremlerin alanı dar ve yereldir, aynı zamanda enerjileri azdır (Özmen, 2007, s. 9-10). Foto 2: https://www.nkfu.com/deprem-nedir-ve-depremlerden-korunma/ E.T: 21.12.2020 Volkanik Depremler: Bu depremler volkanik püskürme esnasında meydana gelen deprem türleridir. Yerin derin noktalarında ergimiş maddelerin, yeryüzüne çıkması esnasındaki fiziksel, kimyasal olaylar sonucunda oluşan gazların yapmış olduğu patlamalarla birlikte meydana gelen depremlerdir. Bunlar yanardağ ile alakalı olduğundan yereldir. Japonya, İtalya’ da ki oluşan depremlerin bazıları bu grup içerisine girer (Özmen, 2007, s. 9-10). Foto 3: https://depremlermuhos.weebly.com/deprem-ccedile351itleri.html E.T: 19.12.2020 Doğal Olmayan ve İnsan Kaynaklı Depremler: Nükleer patlamalar ve bu şekilde benzer deprem türüdür. (Özmen, 2007, s. 9-10). 2. Kentsel Dönüşüm Zamanla özelliğini kaybeden, fiziksel olarak zarar görmüş şehir alanlarının, belli program dâhilinde yenilenip tekrardan kazanılması olayıdır. Kentsel dönüşüm, zaman geçtikçe özelliğini yitiren, fiziki ve çevresel yönden yıpranmış, eskimiş sosyal ve ekonomik açıdan zayıf düşmüş kentsel alanların belirli çalışmalarla yenilenerek tekrardan kente kazandırılması olarak belirlenmiştir (Turhan, 2006, s. 110-111). Kentsel dönüşüm, birçok sebeple eskimiş ve çöküntüye maruz kalmış bir bölgenin, tekrardan yenilenme ve onarılma sürecidir. Kentsel dönüşüm, işlev görmeyen bir arazi sorunu değildir. Sosyal her türlü faaliyeti ve şehrin bütününü etkileyen konuları da içermektedir (Yasin, 2005). Kocabaş’a göre: “Kentsel dönüşüm, toplum odaklı değişim olarak maddi geliri düşük olan mahallelerde yaşayan kişilerinin şartlarının düzeltilmesi ve doğal ortamın, tarihi çevrenin korunması kentlerin çevresel özelliklerinin düzeltilmesine belirli ölçütlerle yapılaşmanın olumsuz etkilerini indirgeyip, kent ve çevresindeki ilçelerin rekabetini ön gören ortak olan bir plan ve bütünleştirilmiş kamu sektörünün devam ettirdiği bir süreçtir” (Kocabaş, 2006). Kentsel dönüşüm bir şehrin günümüzdeki hayat standartlarının gerisinde kalan tüm alanlarda karşılaşılan problemleri çözmek için toplumsal, ekonomik ve mekân anlamında gerçekleştirilen her türlü eylemi kapsamaktadır. Kentsel dönüşüm; tekrardan yapılandırma, yenileme ve mevcut durumu koruma gibi yöntemleri de içinde barındırmaktadır. Genel olarak kentsel dönüşüm alanları; gecekondu ve yüksek yoğunlukta kaçak konutlar ve doğal afet riski yüksek olan alanlar ile limanlar gibi kentsel çöküntü alanları, tarihi yapı stoku yoğun olan ve köhneme sürecine girmiş kent merkezi alanları olarak tanımlanabilir (Çatalbaş, 2011). 2.1. Dünyada Kentsel Dönüşümün Gelişimi Dünya’da kentsel dönüşümün gelişimine baktığımızda 1850’li yıllar içerisinde Avrupa ve Kuzey Amerika’da kırsal bölgelerden, kentlere yapılan yoğun göçler yapılmış ve buna bağlı olarak bu kentlerde artan nüfusla birlikte birçok sağlık sorunu, konut sorunları ve birçok sosyal sorunlar baş göstermiştir. Ortaya çıkan bu problemler şehir merkezlerinde çöküşlere neden olmuştur. Yaşananların üstüne 1870 ve 1880 yıllarında Avrupa’da bütün metropollerde geniş olarak kent planlarıyla modern merkezler oluşturulmaya başlamıştır. II. Dünya Savaşının ardından Avrupa’da yıkılmış olan birçok kentin yeniden ele alınması, canlandırılması mecburiyeti ortaya çıkmıştır. Bu sayede şehir planları çok fazla ölçüde önem kazanmıştır (Kocamemi, 2006, s. 10-11). Kent planlarının öneminin artması, kentsel dönüşüm alanında ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa’da düzenli, bilinçli çalışmaların yapılmasını sağlamıştır. ABD, “New Heaven” şehrini yenilemek, Almanya, II. Dünya Savaşındaki yaşanan izler ve Hitlerin izlerini ortadan kaldırmak, İngiltere Sanayi Devrimi’nin etkileriyle oluşmuş olan işçi kentlerini yaşanabilir kentlere dönüşümünü sağlamak için, kentsel dönüşüm projeleri oluşturmuştur (Eren, 2006, s. 20). 2.2.Türkiye’de Kentsel Dönüşümün Gelişimi Ülkemizde kentsel dönüşümün geçmişine baktığımızda köklerinin Osmanlı’ya uzandığını görmekteyiz. Osmanlı Devletinde ilk olarak mülk topraklarının kişilere devredilmesinde ve Batı ülkelerinin ihtiyacı olan hammaddelerin sağlanabilmesi, tarımdaki altyapı gibi amaçlar çerçevesinde; 1838 Ticaret Anlaşması, 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı ve 1858 Arazi Kanunnamesi çıkartılmıştır. Cumhuriyet’in ilanından 25 yılın ardından, Marshall Yardımları’nın etkisiyle oluşan süre zarfında Ankara iline çok fazla göçler meydana gelmiştir. Yapılan bu fazla oranda göçlerin başlamasıyla gecekondulaşma başlamıştır. Bu durum bir süre sonra altyapıdan eksik ve planlamanın olmadığı gecekondu yerlerinde ciddi sorun haline gelmiştir. Gecekondu alanlarının sorun haline gelmesiyle; Ülkemizde ilk defa 1948’de “Ankara’da Belediye ve Devlete Ait Arsaların Mesken Yapacaklara Tahsisi Hakkında 5218 Sayılı Kanun2” çıkartılmıştır. (Demirkıran, 2008, s. 17). Kentlerdeki yaşanan değişiklik ve dönüşümlere baktığımızda 1950 yılları içinde başlayıp hızlı bir kentleşme olgusunun ardından Avrupa ve Amerika kentlerinde gözlenen değişimlerin gerçekleştiği görülmektedir. Ancak ülkemizdeki durum farklı şekilde eş zamanlı olarak ortaya çıkmaktadır. 1950 senelerinde sanayileşmeyle birlikte hız kazanan kentleşme süreci özellikle yoğun göç almış Ankara, İstanbul, İzmir gibi şehirlerin kontrolsüz olarak büyümesini getirmiştir. Kentlerdeki kontrolsüz gelişimin önemli etkenlerinden biri de hızlı kentleşmeye cevap verecek yeterli konut sunumunun olmaması nedeni ile gelişen gecekondu alanları olmuştur. 1959 yılında “7367 Sayılı Kanun” ile hazineye ait arsaların belediye sınırları içerisinde olanların imar izninin olup olmadığına bakılmaksızın karşılıksız belediyelere geçmesine karar verilmiştir. Kentsel dönüşüm uygulamalarının yasal sürecinde gecekondulara kamu hizmetlerinin götürülmesi ancak 1963 yılında 327 Sayılı kanun ile olabilmiştir. Bu kanunun 18. maddesi ile kullanma izni bulunmayan yapılara bir kez olmak üzere kent hizmetlerinin götürülmesi öngörülmüştür.(Demirkan, 2008). Türkiye’de kentsel dönüşüm daha fazla olarak gecekondu alanlarında gerçekleşmektedir. Gecekondu bölgelerinin dönüşüm sürecinde 1984 yılında çıkartılan 2981 sayılı “İmar Ve Gecekondu Mevzuatına gecekondu bölgelerinde ıslah imar planı yapma imkânı ortaya çıkarken kentsel dönüşüm projelerininde oluşmasını dolaylı şekilde oluşturmuştur. Bunun yanı sıra 1984 yılında “Toplu Konut Kanunu” yürürlüğe girmiştir (Ersoy, 2005). Problem Cümlesi Ülkemiz Alp-Himalaya deprem kuşağında yer almaktadır. Bu sebepten, belirli aralıklarla geçmişten günümüze değin birçok yıkıcı depremle karşı karşıya kalmıştır. Depremler önlenemeyen doğa olaylarıdır; fakat tedbir alarak yaşanacak kayıpları ortadan kaldırmamız mümkündür. 1999 Marmara Depremi öncesinde yapılan konutların birçoğunun depreme karşı dayanıklı olmaması ve yapılan bölgenin jeolojik özelliklerinin dikkate alınmadan oluşturulması depremin yıkıcı etkisini arttırmıştır. Günümüzde kentsel dönüşüm projeleri ile revize edilen yapıların depreme daha dayanıklı hale geldiği bilinmektedir. Belirttiğimiz açıklamalardan yola çıkarak araştırma sorumuz; Kentsel dönüşüm projelerinin deprem üzerinde nasıl bir rolü bulunduğunu ortaya çıkarmaktır. Sorusunu kapsamaktadır. Alt Problemler Deprem nedir, deprem türleri nelerdir? Türkiye’deki deprem kuşakları nerelerdedir? Kentsel dönüşüm neyi ifade etmekte ve hangi durumlarda gerekmektedir? Dünyada ve Ülkemizde kentsel dönüşümün gelişimi nasıl başlamıştır? 2.Yöntem Çalışmamız nitel araştırma yöntemleri kullanılarak oluşturulmuştur, birincil ve ikincil veriler birlikte kullanılmıştır. Nitel araştırma, insanın kendi sırlarını çözmek ve kendi çabasıyla biçimlendirdiği toplumsal sistemlerin derinliklerini keşfetmek üzere geliştirdiği bilgi üretme yollarından birisidir (Özdemir, 2010, s. 326). Nitel araştırma, disiplinler arası bütüncül bir bakış açısını esas alarak, araştırma problemini yorumlayıcı bir yaklaşımla incelemeyi benimseyen bir yöntemdir. Üzerinde araştırma yapılan olgu ve olaylar kendi bağlamında ele alınarak, insanların onlara yükledikleri anlamlar açısından yorumlanır (Altunışık ve Diğerleri, 2010, s. 302). Nitel araştırmaların bir özelliği de keşfedici olmalarıdır. Keşfedici özelliğe sahip araştırmalar, üzerinde az çalışılmış konuları aydınlatmada oldukça kullanışlı ve yararlıdır (Neuman, 2012, s. 228). 2.1. Araştırmanın Deseni Bu araştırmada nitel araştırma desenlerinden olgubilim (fenomenoloji) kullanılmıştır. Araştırmada çalışılan olgu, “Kentsel dönüşüm projelerinin, deprem üzerindeki rolü” olarak düşünülmüştür. Olgubilim, bize tümüyle yabancı olmayan aynı zamanda da tam anlamını kavrayamadığımız olguları araştırmayı amaçlayan çalışmalar için uygun bir araştırma zemini oluşturur (Yıldırım ve Şimşek, 2006, s. 72). 2.2. Veri Toplama Araçları Çalışmada veri toplamada daha önceden hazırlanan literatür araştırmaları yapılarak; tez, makale, bildiri, kitap, web sitesi incelenmiştir. Elde edilen veriler ışığında, deprem, deprem türleri ve kentsel dönüşüm projeleri tek tek incelenerek alt problemlere göre araştırılması yapılmış, değerlendirilmiştir. 2.3. Veri Analiz Yöntemi Bu çalışmada elde edilen verilerin değerlendirilmesinde tümevarımcı analiz tekniği kullanılmış ve bu kapsamda yorumlanmıştır. Nitel araştırmada, tümevarım ilkesi hâkimdir ve araştırmacı topladığı tanımlayıcı ve detaylı bilgilerden yola çıkarak incelediği probleme ilişkin ana temaları ortaya çıkarma, topladığı bilgileri anlamlı bir yapıya kavuşturma, yani bu bilgilerden yola çıkarak bir teori oluşturma çabası içindedir (Glaser ve Strauss, 1967; Akt. Yıldırım, 1999, s. 14). Bulgular/Beklenen Bulgular Kentsel dönüşüm projelerinin deprem üzerindeki etkisini ve rolünün değerlendirilmesini amaçlayan çalışmamızda, depremler, kentsel dönüşüm projesinin deprem üzerindeki rolü ve alt problemler maddeleriyle birlikte belirlenmeye çalışılmıştır. Genel olarak kentsel dönüşüm projelerinin deprem üzerindeki rolü açıklamaları ile birlikte verilmiştir. Kentsel Dönüşüm Projeleri Ve Deprem İlişkisi Ülkemiz, dünyanın önemli deprem kuşağından biri olan Alp-Himalaya deprem kuşağı üzerinde yer almaktadır. Buna bağlı olarak çok sayıda kırıklarla parçalanmış Anadolu geçmişte çok şiddetli ve yıkıcı birçok deprem yaşamış, halen yaşamaktadır (Şahin ve Sipahioğlu, 2002, s. 39). Grafik 1: Deprem bölgelerinin yüzölçümü dağılımı (Özmen ve Güler, 1997, s. 7). Türkiye’de geçmişte yaşanan birçok deprem, bizleri deprem konusunda tedbir almaya ve önemli değişiklikler yapmaya zorlamıştır. Türkiye’nin bugünkü büyük kentlerinin hemen hepsinin gelişimi, geçmişte kuruldukları bölgenin jeolojik özellikleri dikkate alınmaksızın olmuştur (Gökçe, Özden, Demir, 2008, s. 1). Yakın zamanda yapılan çalışmalar kentsel dönüşüm adı verilen projeleri ortaya koymuş ve deprem de ortaya çıkacak riski en aza indirgemeyi amaçlamıştır. Kentsel Dönüşüm, yaşanılan binaların bugün ki ihtiyaçlara cevap vermemesi nedeniyle önemli bir ihtiyaçtır. Değişim kavramını insanlar ve binalar arasında karşılaştırmakta fayda vardır. İnsan, değişim karşısında belli bir direnç gösterme veya uyum sağlama gibi aktif bir cevap verebilme yeteneğine sahipken binaların benzer şekilde aktif bir cevabı yoktur (Öcal, İnce, 2012, s. 90). Dünya üzerindeki birçok farklı ülkelerin değişik zamanlarda farklı nedenlere dayanan birçok kentsel dönüşüm uygulaması gerçekleştirilmiştir. Bunun yanı sıra kentsel dönüşüm uygulamaları Japonya da Hiroşima Danbara Kenti Kentsel Dönüşüm Projesi (Japonya) yapılmıştır. Diğer bir uygulamaya baktığımızda Yunanistan’daki, Thebes Yerleşmesi Planlamaya Katılım Projesi olarak uygulanmıştır. İngiltere’nin önemli yerlerinden olan Trafalgar Meydanı Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında projelendirilmiştir (Demirsoy, 2006). Dünya üzerinde geçmişte birçok farklı uygulamalar yapılmıştır. Ülkemizde de, birçok proje uygulama örneği vardır. Fakat amaç, uygulama şekli ve sonuçlar açısından farklı şekillerde görülmektedir. Şehirlerin problemli bölgeleri revize edilerek, kentsel alanlar şeklinde şehirlere kazandırılması süre zarfında, tek başına arazi kullanımında bir dönüşüm değil, yanı sıra; kültürel ve sosyal alanlardaki gelişimin sağlanabilmesi bir takım çalışmalar yapılmaktadır (Boyraz, Hoş, 2014, s. 50). Kentler canlı bir organizma gibidir diyebiliriz; nasıl canlı organizmalar doğar, gelişir, büyür, yaşlanırsa kentlerde aynı şekilde kurulur, gelişir ve zamanla yapısı bozulabilir, bu durumda dönüşüm mecburi hale gelmektedir. Bozulmanın nedeni genel olarak; nüfus artışı, doğal afetler, felaketler, çarpık yapılaşma, savaş ve fiziksel olarak yıpranma şeklinde ifade edilir (Kaya and Curran, 2006). Kentsel dönüşüm, işlevlerini kaybetmiş yerlerin, tekrardan elde edilmesi ve kazanılması, aksayan durumların yeniden geliştirilmesi, çevre dengesinin bozulduğu alanlarda bu dengenin tekrar sağlanmasıdır. Bunun sonucunda kentlerin düzensiz büyümesi, tarım arazilerinin yok olması önlenirken, diğer bir yönden ise deprem risklerine karşı güvenli kentler günümüze kazandırılmaktadır. Kentsel yenileme çalışmalarıyla beraber depremlerdeki can kayıpları önlenirken, istihdam alanının sağlanmasıyla ekonominin canlanmasına katkı sağlanmaktadır. Eski yapıların veya zarara uğramış yapıların tekrardan inşa edilmesi, hem can hem de mal kaybının önlenmesiyse asıl amaçtır. Hasarlı yapıların yıkılmasının ardından, yeniden yapılan yapılar sayesinde doğal afetlere karşı daha da hazırlıklı olunmaktadır (Dündar, 2019, s. 2). Kentsel dönüşüm ülkemiz için düşünüldüğünde olağan kent yenileme ihtiyacını ortaya çıkaran nedenler ülkemize özgü kentleşme özellikleri ve sorunları ile yakından ilişkilidir. Türkiye’de kentler, genel olarak aşırı nüfus yığılmaları, afet tehlike ve riskleri, yanlış yer seçimi kararları gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanan sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu sorunların her biri, ülkemiz için kentsel dönüşüm, yenileme ihtiyacını ortaya çıkaran faktörlerdir. Olağandışı kent yenileme nedenlerini ise, depremler basta olmak üzere afetler ve afet riskleri oluşturmaktadır (Genç, 2008, ss. 116-117). Depreme dayalı kentsel dönüşüm çalışmaları riskli yapıların tamir edilerek veya yeniden inşa edilerek riskin ortadan kaldırılması amaçlıdır (İskenderoğlu vd., 2003; Tüysüz, 2003). Ülkemizde hazırlanan Deprem Master Planının amacı; çarpık şekilde şehirleşmenin önüne geçmek ve olacak olan en ufak depremde hasar görmesi muhtemel konutların dayanaklı oluşunu arttırarak düzgün kentleşmeye uygun, yaşanabilir bir şehir bölgelerini oluşturmaktır. Bununla alakalı İstanbul ili başta olmak üzere birçok şehirde Deprem Master Planı hazırlanmıştır (Özçevik, Türk, Taş, Yaman., 2007, s. 81).Şehirlerde ortaya çıkmış problemlerin çözümü için oluşturulan kentsel dönüşüm projelerinin ülkemizdeki uygulama alanlarında yerel yönetimler sayesinde “yaşanabilir sağlıklı kentlerin yaratılması” amaç edinilmiştir (Öztaş, 2005, s. 5; TOK, 2008). Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulunca; Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının teklif yazısı dikkate alınarak; Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Koordinatörlüğünde Deprem Danışma Kurulu, ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla hazırlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı-2023 (UDSEP-2023) kabul edilerek, 18 Ağustos 2011 tarih ve 28029 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır. UDSEP’in temel amacı; “…depremlerin neden olabilecekleri fiziksel, ekonomik, sosyal, çevresel ve politik zarar ve kayıpları önlemek veya etkilerini azaltmak ve depreme dirençli, güvenli, hazırlıklı ve sürdürülebilir yeni yaşam çevreleri oluşturmak…” şeklinde tanımlanmıştır. UDSEP’de belediyeler ve büyükşehir belediyeleri, 7 hedef için 34 eylemde ilgili kuruluş olarak belirlenmiştir. Deprem açısından afete maruz bölge kararları, 18 Mart 2018 tarih ve 30364 sayılı Resmî Gazete‟ de yayımlanan, ancak 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan güncel Türkiye Deprem Tehlike Haritası (Tercan, 2018, s. 115). Harita 1: Türkiye Deprem Tehlike Haritası (https://deprem.afad.gov.tr/deprem-tehlike-haritasi Erişim Tarihi: 18.11.2020). 3.1.Birinci alt probleme ilişkin bulgular Deprem nedir, deprem türleri nelerdir? Türkiye’deki deprem kuşakları nerelerdedir? Deprem nedir? Deprem, yerkürenin içindeki faylarda birikmiş elastik biçim değiştirme enerjisinin, faylarda meydana gelen kırılmalar sırasında bu enerjinin aniden boşalması ve yer değiştirme hareketi ile birlikte oluşan titreşimlerin sismik dalgalar halinde yayılıp, ortamı ve yeryüzünü sarsmasına denir. Depremler önüne geçilemeyen doğa olaylarıdır. (Şahin ve Sipahioğlu, 2002). Deprem Türleri Nelerdir? Depremler meydana geliş nedenine göre dört şekilde ele alınmaktadır. Tektonik Depremler: Dünyada oluşan depremlerin % 90’nı bu çeşite giren deprem türüdür. Aktif durumda bulunan fayların olduğu sahalar deprem açısından risk taşıyan bölgelerdir. Ülkemizde meydana gelen depremlerin hemen hemen tümüne yakını bu türe girer (Özmen; 2007, s. 9). Çöküntü Depremler: Yerin altında oluşan boş alanların (Mağara). Kömür ocaklarındaki galerilerin, tuz, jips yönünden zengin olan arazilerde erime sonucunda meydana gelen boşluklarda tavanın çökmesi neticesinde oluşan depremlerdir. Bu depremlerin alanı dar ve yereldir, aynı zamanda enerjileri azdır (Özmen, 2007, s. 9-10). Volkanik Depremler: Bu depremler volkanik püskürme esnasında meydana gelen deprem türleridir. Yerin derin noktalarında ergimiş maddelerin, yeryüzüne çıkması esnasındaki fiziksel, kimyasal olaylar sonucunda oluşan gazların yapmış olduğu patlamalarla birlikte meydana gelen depremlerdir. Bunlar yanardağ ile alakalı olduğundan yereldir. Japonya, İtalya’ da ki oluşan depremlerin bazıları bu grup içerisine girer (Özmen, 2007, s. 9-10). Doğal Olmayan ve İnsan Kaynaklı Depremler: Nükleer patlamalar ve bu şekilde benzer deprem türüdür. (Özmen, 2007, s. 9-10). 3.2. İkincil alt probleme ilişkin bulgular Kentsel dönüşüm neyi ifade etmektedir ve hangi durumlarda gerekmektedir? Kentsel Dönüşüm nedir ve hangi durumlarda gerekmektedir? Zamanla özelliğini kaybeden, fiziksel olarak zarar görmüş şehir alanlarının, belli program dâhilinde yenilenip tekrardan kazanılması olayıdır. Kentsel dönüşüm, zaman geçtikçe özelliğini yitiren, fiziki ve çevresel yönden yıpranmış, eskimiş sosyal ve ekonomik açıdan zayıf düşmüş kentsel alanların belirli çalışmalarla yenilenerek tekrardan kente kazandırılması olarak belirlenmiştir (Bayraktar, 2006). Kentsel dönüşüm, birçok sebeple eskimiş ve çöküntüye maruz kalmış bir bölgenin, tekrardan yenilenme ve onarılma sürecidir. Kentsel dönüşüm, işlev görmeyen bir arazi sorunu değildir. Sosyal her türlü faaliyeti ve şehrin bütününü etkileyen konuları da içermektedir (Yasin, 2005). Kocabaş’a göre: “Kentsel dönüşüm, toplum odaklı değişim olarak maddi geliri düşük olan mahallelerde yaşayan kişilerinin şartlarının düzeltilmesi ve doğal ortamın, tarihi çevrenin korunması kentlerin çevresel özelliklerinin düzeltilmesine belirli ölçütlerle yapılaşmanın olumsuz etkilerini indirgeyip, kent ve çevresindeki ilçelerin rekabetini ön gören ortak olan bir plan ve bütünleştirilmiş kamu sektörünün devam ettirdiği bir süreçtir” (Kocabaş, 2006). Foto 4: https://www.haberturk.com/ornekkoyde-kentsel-donusum-temeli-atildi-1999798 (Erişim Tarihi: 22.12.2020). Kentsel dönüşüm bir şehrin günümüzdeki hayat standartlarının gerisinde kalan tüm alanlarda karşılaşılan problemleri çözmek için toplumsal, ekonomik ve mekân anlamında gerçekleştirilen her türlü eylemi kapsamaktadır. Kentsel dönüşüm; tekrardan yapılandırma, yenileme ve mevcut durumu koruma gibi yöntemleri de içinde barındırmaktadır. Genel olarak kentsel dönüşüm alanları; gecekondu ve yüksek yoğunlukta kaçak konutlar ve doğal afet riski yüksek olan alanlar ile limanlar gibi kentsel çöküntü alanları, tarihi yapı stoku yoğun olan ve köhneme sürecine girmiş kent merkezi alanları olarak tanımlanabilir (Çatalbaş,2011). 3.3. Üçüncü alt probleme ilişkin bulgular Dünyada ve ülkemizde kentsel dönüşümün gelişimi nasıl başlamıştır? Dünyada Kentsel Dönüşümün Gelişimi Dünya’da kentsel dönüşümün gelişimine baktığımızda 1850’li yıllar içerisinde Avrupa ve Kuzey Amerika’da kırsal bölgelerden, kentlere yapılan yoğun göçler yapılmış ve buna bağlı olarak bu kentlerde artan nüfusla birlikte birçok sağlık sorunu, konut sorunları ve birçok sosyal sorunlar baş göstermiştir. Ortaya çıkmış olan bu tür problemler bir süre sonra şehirlerde büyük sıkıntılara yol açmıştır. Gerçekleşen problemlerin üzerine 1870 ve 1880 arasında Avrupa’da ki büyük şehirlerde geniş kapsamlı olarak kent planlarıyla gelişmiş merkezler oluşturulmuştur (Kocamemi, 2006, s. 10-11). Avrupa Birinci Dünya Savaşı’ndan ciddi bir çöküşle ortaya çıkmış ve şehirlerde savaştan sonra meydana gelen şehirsel çöküntü, hükümetleri bu konuyla ilgili birçok çözüm arayışına yöneltmiştir. Kuzey Amerika’da ve Avrupa’da bozulmaya uğramış hayat şartlarını iyileştirebilmek için kentsel dönüşüm projeleri üzerinde geliştirilmeye gidilmiştir. Daha öncelerinde bu tür uygulamalar Amerika’da “siyahları yerinden etme hareketi” olarak algılanmıştır (Koçak ve Tolanlar, 2008, s. 401). Türkiye’de Kentsel Dönüşümün Gelişimi Ülkemizde kentsel dönüşümün geçmişine baktığımızda köklerinin Osmanlı’ya uzandığını görmekteyiz. Osmanlı Devletinde ilk olarak mülk topraklarının kişilere devredilmesinde ve Batı ülkelerinin ihtiyacı olan hammaddelerin sağlanabilmesi, tarımdaki altyapı gibi amaçlar çerçevesinde; 1838 Ticaret Anlaşması, 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı ve 1858 Arazi Kanunnamesi çıkartılmıştır. Cumhuriyet’in ilanından 25 yılın ardından, Marshall Yardımları’nın etkisiyle oluşan süre zarfında Ankara iline çok fazla göçler meydana gelmiştir. Yapılan bu fazla oranda göçlerin başlamasıyla gecekondulaşma başlamıştır. Bu durum bir süre sonra altyapıdan eksik ve planlamanın olmadığı gecekondu yerlerinde ciddi sorun haline gelmiştir. Gecekondu alanlarının sorun haline gelmesiyle; Ülkemizde ilk defa 1948’de “Ankara’da Belediye ve Devlete Ait Arsaların Mesken Yapacaklara Tahsisi Hakkında 5218 Sayılı Kanun2” çıkartılmıştır. (Demirkıran, 2008, s. 17). Kentlerdeki yaşanan değişiklik ve dönüşümlere baktığımızda 1950 yılları içinde başlayıp hızlı bir kentleşme olgusunun ardından Avrupa ve Amerika kentlerinde gözlenen değişimlerin gerçekleştiği görülmektedir. Ancak ülkemizdeki durum farklı şekilde eş zamanlı olarak ortaya çıkmaktadır. 1950 senelerinde sanayileşmeyle birlikte hız kazanan kentleşme süreci özellikle yoğun göç almış Ankara, İstanbul, İzmir gibi şehirlerin kontrolsüz olarak büyümesini getirmiştir. Kentlerdeki kontrolsüz gelişimin önemli etkenlerinden biri de hızlı kentleşmeye cevap verecek yeterli konut sunumunun olmaması nedeni ile gelişen gecekondu alanları olmuştur. 1959 yılında “7367 Sayılı Kanun” ile hazineye ait arsaların belediye sınırları içerisinde olanların imar izninin olup olmadığına bakılmaksızın karşılıksız belediyelere geçmesine karar verilmiştir. Kentsel dönüşüm uygulamalarının yasal sürecinde gecekondulara kamu hizmetlerinin götürülmesi ancak 1963 yılında 327 Sayılı kanun ile olabilmiştir. Bu kanunun 18. maddesi ile kullanma izni bulunmayan yapılara bir kez olmak üzere kent hizmetlerinin götürülmesi öngörülmüştür (Demirkan, 2008). Türkiye’de kentsel dönüşüm daha fazla olarak gecekondu alanlarında gerçekleşmektedir. Gecekondu bölgelerinin dönüşüm sürecinde 1984 yılında çıkartılan 2981 sayılı “İmar Ve Gecekondu Mevzuatına gecekondu bölgelerinde ıslah imar planı yapma imkânı ortaya çıkarken kentsel dönüşüm projelerinin de oluşmasını dolaylı şekilde oluşturmuştur. Bunun yanı sıra 1984 yılında “Toplu Konut Kanunu” yürürlüğe girmiştir (Ersoy, 2005). Tartışma Sonuç ve Öneriler Ülkemiz aktif deprem kuşaklarından birisinde bulunması nedeniyle, can ve mal kaybına yol açan birçok deprem afetinin etkisi altında kalmaktadır. Ülke nüfusunun yaklaşık yarısına tekabül eden (%42) kısmı birinci deprem kuşağında yer almaktadır. Geçmiş yıllarda yaşanan depremlerde çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. En belirgin örneklerinden birisi olan, 1999 Marmara depreminde yaşanan acı bilanço bizleri derinden etkilemiştir. 1999 yılına kadar yapılan yapılar depreme dayanıklı güvenilir yapılar olduğunu söyleyemeyiz. Bu tarihten sonra yapılan yapılarda deprem afetinin neden olacağı hasarlara dikkat edilmiş, zorunlu deprem sigortası uygulamalarına geçilmiştir. Ülkemizde birinci derecede deprem kuşağı bölgesinde yer alan illerimiz için İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile dört büyük üniversite (İTÜ, YTÜ, BU ve ODTÜ) tarafında Deprem Master Planı hazırlanmıştır. 2012 yılında Ülkemizde “6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi” hakkındaki kanunun kabul edilmesiyle birlikte deprem afetine karşı binaların güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden yapılması yönünde birçok adım atılmıştır. Kentsel dönüşüm adını verdiğimiz bu olgu, birçok farklı nedenden ötürü kentlerde uygulamaya geçirilmektedir. Bu uygulamanın en önemli amaçlarından biriside depremde yaşanan, can ve mal kayıplarının önüne geçilmesi açısından büyük önem taşımasıdır. Kentin riskli bölgelerinde kentsel dönüşüm projeleri kapsamında yenileme, iyileştirme çalışmaları yapılmalıdır Bu bağlamda risk altında bulunan alanların boşaltılması ve burada yeniliğe gidilmesi depremde yaşanacak kayıpların önüne geçmesi açısından önem arz etmektedir. Canlı bir organizmayı andıran yapılan yapıların, konutların da zamanla yıpranabileceği, eskiyeceği ve kullanım kaynaklı oluşacak tahribatında unutulmaması gerekmektedir. Kentsel dönüşüm projeleri kapsamında sürdürülebilir kentler meydana gelmektedir. Trafik, binaların birbirine yakınlığı, kırsaldan kente göçün artmasıyla beraberinde yapıların ve konutların artmasıyla oluşan düzensiz şehirleşme ve en büyük sorunlardan birisi arazi seçiminin yanlışlığı gibi risk faktörüne dâhil edilecek hususların en aza indirilmesi yine kentsel dönüşüm projeleri kapsamında değerlendirilmesi gereklidir. Kentsel dönüşüm projelerinin kentin ambiyansını değiştirdiğini söyleyebiliriz. Fakat burada mühim olan, kentsel dönüşüm projeleriyle oluşturulan, mimari yapının ve yenileşmenin kültürel dokuya zarar vermeden düzenlemesi gereklidir. Kentsel dönüşüm projelerinin deprem üzerindeki rolü; can ve mal kaybı yaşanmaması açısından büyük önem taşımaktadır. Risk taşıyan yapılarda bir an evvel uzlaşma sağlanıp, kontrollü biçimde boşaltılıp, yapıların güçlendirilmesi veya yeniden inşası sağlanmalıdır. Bu bağlamda; depremlerin yıkıcı etkilerini en aza indirmek için gerekli önlemleri alıp, kentsel dönüşüm projelerini hızlandırmalıyız. Kaynaklar Turhan, N. (Ed.). (2006). Gecekondu ve kentsel yenileme, Ankara: Ekonomik Araştırmalar Merkezi Yayınları. Boyraz, Z. Hoş, B. (2014). Türkiye'de kentsel dönüşüm uygulamaları. Journal of World of Turks, 6(3). Çatalbaş, F. (2011). Kentsel dönüşüm projelerinin mekânsal ve sosyo-ekonomik etkileri: Diyarbakır ili Suriçi bölgesi örneği (Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Demirkıran, S. (2008). Türkiye’de kentsel dönüşüm uygulamalarında yerel yönetimlerin rolü: Bursa Büyükşehir Belediyesi örneği (Yüksek Lisans Tezi). Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Edirne. Demirsoy, M. S. (2006). Kentsel dönüşüm projelerinin kent kimliği üzerindeki etkisi (Yüksek Lisans Tezi). Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. İstanbul. Efe, R. ve Sekin, S. (1998). 27 Haziran Adana-Ceyhan depremi, İstanbul: Fatih Üniversitesi Yayınları. Eren F. (2006). Kentsel dönüşümlerde kamu-özel ortaklıkları ve özel girişimin dönüşümdeki varlığı: Konya örneği (Yüksek Lisans Tezi). Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Konya. Ersoy, M. (2005, Mart). Yeni imar yasası hazırlanması sürecinde plan uygulama araçlarının önemi. TMMBO Şehir Plancıları Odası Yeni İmar Kanununa Doğru: Şehircilik, Planlama ve İmar Üzerine Yeni Yaklaşımlar sempozyumunda sunulan bildiri, Ankara. Genç, F. (2008). Türkiye'de kentsel dönüşüm: mevzuat ve uygulamaların genel görünümü. Yönetim ve Ekonomi, 15(1). Gökçe, O. Özden, Ş. Demir, A. (2008). Türkiye'de afetlerin mekânsal ve istatistiksel dağılımı afet bilgileri envanteri. Ankara: T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü Afet Etüt ve Hasar Tespit Daire Başkanlığı. Güney, Y. (2012). Deprem ve yapı ilişkisi. Eskişehir: Uydu ve Uzay Bilimleri Araştırma Enstitüsü Yayınları. İskenderoğlu, A., Bilgin, L., Baş, M, Yağcı, M.Ö., Özeyranlı, N., Taymaz, Ö., Ikenishi, N., Segawa, S., Maeda, H., Nishi, O. Koike, Y. Takahashi, R.Hayashi, A., (2003). İstanbul'da Muhtemel Depremler Karşısında Çözüm Önerileri. Jeoloji Mühendisliği Dergisi, 27 (2). Kaya, S. and Curran, P.J., 2006. Monitoring urban growth on the European side of the Istanbul metropolitan area: A case study, International Journal of Applied Earth Observation and Geoinformation, 8. Kocabaş, A. (2006). Kentsel dönüşüm yenileştirme: İngiltere deneyimi ve Türkiye’deki beklentiler. İstanbul: Literatür Yayınları. Kocamemi G. N. (2006). Kentsel dönüşüm süreci Kızılçeşme örneği (Yüksek Lisans Tezi). Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Koçak, H. ve Tolanlar, M., (2008). Kentsel dönüşüm uygulamaları (Aydın ve Afyonkarahisar örnekleri). İ.İ.B.F Dergisi, s II. Öcal, C., İnce, H. (2012). Türkiye'de mevcut yapı stoğu ve kentsel dönüşüm. SDU International Technologic Science 4(2). Özmen T. (2007). Deprem ve Antalya’nın depremselliği. Antalya: TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Antalya Şubesi. Özçevik, Ö., Türk, Ş., Beygo, C., Taş, E., Yaman, H. (2007). İstanbul’da deprem odaklı dönüşüm projesinin ana bileşenlerinin analizi İETT blokları örneği. İtü Dergisi mimarlık, planlama, tasarım, 6(1), 81-94. Öztaş, N. (2005). Türkiye’de kentsel dönüşüm ve Haliç örneklemesi (Yüksek Lisans Tezi).Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Şahin C. ve Sipahioğlu Ş. (2002). Doğal afetler ve Türkiye, Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık. Sönmez, M. S. (2013). Afet riski altındaki tarihi ve kültürel alanlarda kentsel yenileme politikalarına Beyoğlu üzerinden yaklaşım (Yüksek Lisans Tezi). Bahçeşehir Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. Sür, Ö. (1993). Türkiye'nin deprem bölgeleri. Türkiye Coğrafya Dergisi, Ankara Üniversitesi Basımevi. Tabban, A . (1970). Türkiye'nin sismisitesi ve deprem bölgeleri haritasının geliştirilmesi. Türkiye Jeoloji Bülteni , 13(2), 36-48. Tercan, B. (2018). Türkiye’de afet politikaları ve kentsel dönüşüm. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi, 3(5), 102-120. Torre-Enciso, Isabel M. ve John E. Laye (2001). Financing catastrophe risk in the capital markets. International Journal of Emergency Management, 1(1). Uslu, G. Uzun, B. (2014). Kentsel dönüşüm projelerinde deprem etkisi. Harita Teknolojileri Elektronik Dergisi, 6(2), 1-11. Yasin, M. (2005). Kentsel dönüşüm uygulamalarını hukuki boyutu. Türkiye Barolar Birliği Dergisi 60, 105. İnternet kaynakları Türkiye il bazında deprem bölgeleri. Erişim tarihi: 21.11.2020, http://dmc.metu.edu.tr/system/files/HazardMap/sehir.jpg Türkiye deprem tehlike haritası. Erişim tarihi:18.11.2020, https://deprem.afad.gov.tr/deprem-tehlike-haritasi Depremler. Erişim tarihi:19.12.2020, https://depremlermuhos.weebly.com/deprem-ccedile351itleri.html Deprem nedir ve depremlerden korunma. Erişim tarihi:21.12.2020, https://www.nkfu.com/deprem-nedir-ve-depremlerden-korunma/ Deprem sonuçları. Erişim tarihi:21.12.2020, http://www.sebepleri.com/wpcontent/uploads/2016/01/Deprem-sonu%C3%A7lar%C4%B1.jpg Örnekköy’de kentsel dönüşüm temeli atıldı. Erişim Tarihi:22.12.2020, https://www.haberturk.com/ornekkoyde-kentsel-donusum-temeli-atildi-1999798 II. Uluslararası Kapadokya Sosyal Bilimler Öğrenci Kongresi 13