Sağlık ve Medeniyet Derneği
Adres: İkitelli OSB 6.Cadde No:1 Kat:3 Beyaz Tower
Başakşehir/İstanbul/Türkiye
Telefon: 0 (850) 711 18 17 • E-posta: saglikmedeniyet@gmail.com
Editörler
Dr. Cundullah Torun
Dr. Osman Ayyıldız
Tasarım ve Uygulama
Nuhun Gemisi Reklam ve İletişim Hizmetleri
Düzenleyen Kurum
Sağlık ve Medeniyet Derneği
Destekleyen Kurumlar
İstanbul Medeniyet Üniversitesi | Üsküdar Belediyesi
Düzenleme Kurulu
Abdullah Kansu | Ahmet Erçek | Emrullah Şanlan | Kemal Karataş
Mehmet Ağırman | Muhammed Esat Çetin | Muhammed Yanmaz
Murat Göçgün | Musab Öztürk | Mürşit Koçtürk | Nurullah Bayram
Serkan Bayram | Ümit Doğan | Yusuf Eren
Danışma Kurulu
Eşref Araç | Furkan Karabekmez | Hasan Aydınlık | Lütfi Sunar
Mahmut Hakkı Akın | Mustafa Kasım Karahocagil | Osman Ayyıldız
Salih Beşir | Şenol Turan | Vural Polat
Editörlerden
Yakın zamana kadar sağlık profesyonelleri ve akademisyenler dışında
pek kimsenin bilmediği pandemi kelimesi 2019 sonrasında herkesin
bildiği ve kullandığı bir kelimeye dönüştü. Son yüz yılda yaşanmayan
ölçekte ve sarsıcılıkta tüm dünyanın gündemine oturan ve insanları
sadece sağlık ve tıp yönüyle değil, sosyolojik, psikolojik, ekonomik
yönlerden de derinden etkileyen salgın, deyim yerindeyse tüm insanların kimyasını ve ayarlarını bozdu.
Sağlık ve Medeniyet Derneği’nin düzenlediği “Tıbbi ve Toplumsal
Açıdan Pandemi” sempozyumu ile konunun bilimsel bir zeminde
değişik yönlerini irdelemeye, mevcut durumu değerlendirmeye ve
gelecek projeksiyonları için zemin hazırlamaya çalıştık.
Sempozyum Bilimsel Danışma Kurulu öncelikle konunun gündem
maddelerini sıralamaya çalıştı. Pandeminin hala sürdüğü bir ortamda yazılı, görsel ve sosyal medya mecralarının en çok ele alınan
konusunun alt başlıklarını oluşturmak hayli zorlu geçti. Takdir
edersiniz ki, insanların panik halinden dolayı çok basit detayların
çok önemsendiği, çok mühim detayların ise gündeme bile giremediği
bir iletişim kirliliğinde sıralama oluşturmak da meşakkatli oldu.
Sonrasında belirlenen konular üzerine konuşacak konuşmacıların
seçilmesi ve olumlu cevap alınması süreci başladı ki, bu da en az
konu sıralaması kadar zorlu idi. Çok şükür ki bütün bu süreçlerden
sonra gerçekten dolu dolu bir sempozyum gerçekleşti ve muhteva
açısından bu denli kaliteli bir sempozyumun kitabının hazırlanması
konusunda bizi motive etti.
3
Covid-19 Pandemisinin insanlık tarihinde önemli bir kırılma olduğunu düşünüyoruz. Etkileri uzun yıllar devam edecek ve pandemi
sonrasının kamu düzeni, hukuk anlayışı, yaşam tarzı alışkanlıkları,
ekonomik yaklaşımları da bundan ciddi biçimde etkilenecek. Yaşanan
iki yıllık süre içinde bile senelerdir konuşulan “(home office) evden
çalışma” kavramının nasıl hayata geçirildiğine şahit olduk. Online
alışveriş alışkanlıklarındaki artışın bir anda nasıl ivmelendiğini ve
aritmetik artıştan logaritmik artışa evrildiğini gördük. Kargo ağları
ve motokuryeler hayatımızın vazgeçilmezleri olmaya başladı. Şimdiye
kadar hiç duymadığımız mesleklerin oluşumuna ve yaygınlaşmasına
şahit olduk.
Şüphesiz ki her konuda az ya da çok bir değişim ve dönüşümü
tetikleyen küresel salgın en çok sağlık alanında etkili oldu. Pandemi
sürecinde enfeksiyondan korunma, günlük yaşam alışkanlıkları,
beslenme, günlük egzersiz ve aktiviteler gibi konularda farkındalık
oluştu. Yaşanan korku, endişe ve stres hepimizi psikolojik açıdan
yorarken sosyal hayat, kişiler arası iletişim ve sosyal yardımlaşma
gibi konularda da olumsuz etkilenmeler kaçınılmaz durumdaydı.
Hemen her çalışmada olduğu gibi sempozyumda da konunun tarihsel gelişimini hatırlayarak başladık. Geçmişte yaşanan salgınları
ve pandemilerde toplum sağlığının nasıl etkilendiğini Bezmialem
Üniversitesi Tıp Tarihi ve Etik Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuran Yıldırım hocamızdan dinledik. İnsanlık tarihi boyunca yaşanan
veba, kolera, grip gibi salgınların profili ve Covid-19’un başlangıç
sürecine dair verdiği bilgiler çok kıymetliydi. Durumumuzu anlatan en çarpıcı nokta ise hocamızın “Tıp tarihçisi olarak veba, kolera
pandemilerinin tarihlerini, tarihini okurken hepsi bana hikâye gibi geliyordu. Covid-19 pandemisi çıkınca kendimi zaman tünelinde 200-300
yıl öncesine gitmiş gibi hissettim. Günün birinde bir pandeminin içinde,
ders anlatamayacağımı, aylarca evde izole olacağımı, maske takarak
dolaşacağımı söyleseydi inanmazdım» sözleriydi.
4
Yaşadığımız Pandeminin bize çarpıcı bir şekilde hatırlattığı ikinci
konu ise mesleki değerler hususuydu. Sağlık çalışanlarının yaşadıkları
yoğun çalışma temposu yanında hem kendilerini hem de ailelerini
bulaştan korumaya çalışmaları ciddi bir emosyonel stres oluşturdu.
Şükür ki bazı ülkelerdeki gibi yetersiz yatak kapasitesi ya da tıbbi
malzeme sıkıntısı nedeniyle hastalar arasında tercihte bulunmak
ikilemleri yaşamadık. Ancak yorulan bedenler ve yıpranan sinirlerin
sağlık çalışanlarına bedeli hayli ağır oldu. Sağlık Bilimleri Üniversitesi
Bakırköy Dr. Sadi Konuk EAH Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalından Prof Dr. Kadriye Kart Yaşar hocamız
“Pandemide Sağlık Hizmet Sunumunda Meslekî Değerleri Korumak”
konusuna değinirken hem konunun teorik, etik ve felsefi boyutunu
değerlendirdi, hem de çalıştığı hastanede ve sonrasında kurulan Dr.
Murat Dilmener Acil Durum Hastanesinde Pandemi Koordinatörü
olarak çalıştığı süreçteki deneyim ve gözlemlerini paylaştı.
Pandemi sürecinde değişen dengelerle birlikte gerek bazı insanların ve
gerek bazı devletlerin nasıl benmerkezci bir tutum içine girdiklerini
de üzülerek müşahede ettik. Pandeminin başında kişisel koruyucu
ekipman ve dezenfektan ihtiyacına bağlı olarak gördüğümüz tekelci
ve karaborsacı yaklaşımlar, aşı üretiminin başlaması sonrasında
aşıların dağıtımı konusunda yaşandı. Üsküdar Üniversitesi Tıp
Fakültesi Dekanı ve Sağlık Bilimleri Fakültesi Sağlık Yönetimi Ana
Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Haydar Sur hocamız “Toplum Sağlığında Ahlakî bir Yaklaşım: Aşıların Adil Dağıtımı” konulu sunumuyla
bizleri bilgilendirdi.
Pandemi günlerinde herkesin günlük hava durumu izlemesinin bile
önüne geçen günlük pandemi istatistiklerini takip etmesi dikkat
çekiciydi. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Enes Gökler de “Pandemi ile Mücadelede
Verilerin Değerlendirilmesi ve İstatistik” konusuyla sempozyumumuza iştirak edecekti. Kaderin bir cilvesi olarak sempozyumdan kısa
bir süre önce Covid-19’a yakalanan hocamız maalesef toplantıya
iştirak edemedi.
5
Neler yaşadık, neler gördük, neler okuduk? İnternet ve sosyal medyada yaşanan bilgi kirliliği nedeniyle okuduklarımız daha çok kafamızı
karıştırdı. YÖK üyesi ve Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr.
Zeliha Koçak Tufan hocamız “Covid-19 Pandemisi ile Mücadelede
İnfodeminin Yönetilmesi” başlıklı sunumunda hem yaşadıklarımızı
değerlendirdi hem de bilgi kirliliği ve infodemi ile mücadele konusunda kıymetli bilgiler verdi.
Pandemi ortamının şüphesiz en zorlayıcı unsurlarında biri de sokağa çıkma yasağı, seyahat kısıtlaması, maske zorunluluğu gibi
sınırlamalardı. Hukuk Vakfı Başkanı ve Hasta Hakları Aktivistleri
Derneği kurucusu Av. Muharrem Balcı üstadımızdan “Toplum Sağlığı
için Bireysel Özgürlükleri Kısıtlanması: Hukukun Sınırları” başlıklı
sunumunu dinleme imkânı bulduk. Kökeni yıllara dayanan “adalet-i
mahzâ / adalet-i izafî” tartışmalarının günümüze yansıyan boyutunda
toplumun menfaati için bireysel özgürlüklerin hangi kıstaslarda ve
ne dereceye kadar kısıtlanabileceği konusunda çok kıymetli bir bakış
açısı kazanma fırsatı yakaladık.
Yıllar sonra bile Covid-19 salgın dönemi hatırlandığında aklımıza
gelecek en unutulmaz anılarımızdan biri de televizyon ekranlarındaki
haber ve tartışma programları olacak kuşkusuz… Bazen akademisyenler arasındaki hararetli tartışmaları tenis maçı izler gibi izledik,
bazen birbirine zıt yaklaşımlar beyan eden hocalarımızın hangisinin
görüşüne itibar edeceğimizi şaşırdık, ama tıp camiası olarak üzerinde
ittifak ettiğimiz nokta “ancak akademik ortamlarda tartışılabilecek detayların halka açık televizyon ekranlarında mütalaa edilmesinin yanlışlığı”
oldu. Salgın sürecinde yoğun bir habercilik mesaisi yapan ve gerek
haber bültenlerinde gerekse tartışma programlarının moderatörlüğünde ekranlarımıza gelen Gazeteci – Yazar Mehmet Akif Ersoy
beyefendi sempozyumumuzda “Pandemide Medya, Enformasyon
ve Dezenformasyon” konulu sunumuyla yer aldı. Sağlık camiası
dışından bir gözle pandemi sürecinin nasıl göründüğü noktasında
çok kıymetli katkılar sağladığı için kendisine müteşekkiriz.
6
En başta da değindiğimiz gibi sadece sağlık ve tıp açısından değil,
sosyolojik açıdan da sıra dışı bir dönemdi pandemi günleri… İstanbul
Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji Ana Bilim Dalı akademisyenlerinden
Prof. Dr. Lütfi Sunar hocamız “Toplumsal Dayanıklılık: Kırılganlık,
Kapanma ve Kayganlaşma” sunumuyla salgının toplumdaki sosyolojik etkilerini değerlendirdi.
Toplumun etkilenmesinin yanında toplumun hekime ve sağlık çalışanlarına bakışı da etkilendi pandemiden… Toplumun büyük kesimi
harcanan emekleri ve yoğun mesai saatlerini takdir ederek akşam
saat 21:00’de sağlık çalışanlarına moral alkışı gönderirken, küçük
bir kesiminin nobran ve hoyrat tavırlarına da şahit olduk… Kimisi
sağlık çalışanlarına tatlı dağıttı, kimisi de sağlık çalışanlarının oturduğu apartmanların asansörlerine binmemesini talep etti. İstanbul
Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi
ve aynı zamanda Şair-Yazar dostumuz Elyesa Koytak beyefendi “Salgın Sürecinde Hekimlik Mesleğinin Değişen Toplumsal Konumu”
isimli sunumuyla niş bir alanı işaret etti. Aslında uzun süreden beri
devam eden bazı sıkıntıları pandemi süreciyle sınanan tıp camiası
için bu dönem bir turnusol kağıdı rolü görecektir. Sayın Koytak’ın
sunumunun sonunda ifadeleri çok önemliydi: “…her kriz gibi bu
salgın da, meslekteki çelişkili dinamiklerin katalizörü oldu. Salgın, bir
yandan mesleğe verilen ‘askerî’ rol sayesinde kamusal otoritenin tasdikini
temin etti. Diğer yandan, bu rolün külfetini meslek piyasasındaki emek
dağılımı bakımından yüklenmesi gereken doktorlar için izin alamamak,
beklentileri karşılayan bir ücret ödenmemesi, tahammül edilemez iş
yükü gibi semptomlarda görüldüğü üzere normal denilen zamanlardaki
sürekli ve yapısal krizin sosyolojik anlamda klinik seyrini ise ağırlaştırdı.”
Bu tespitin içeriğindeki çalışma şartları, harcanan yıllara ve ortaya
konan emeğe nispetle beklentileri karşılayamayan ücret, yoğun iş
yükü ve mesai saatleri gibi konular pandemi sonrasında da artarak
konuşulmaya devam edecek.
Pandemi sürecinin en yıpranan meslek grubu olarak sağlık çalışanları,
bu konudaki sınavı genel olarak başarıyla verdiler. Sakarya Üniversitesi
7
Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana
Bilim Dalı akademisyenlerinden Prof. Dr. Ertuğrul Güçlü hocamız da “Pandemide Sağlık Çalışanlarının Sorunları ve Pandemi ile
Mücadeleye Yansıması” sunumunda bu konuyu değerlendirdi. Her
zaman şükrederek anacağımız bir şekilde, ülkemiz sağlık hizmet
kapasitesinin yetersizliği sınırına varmadan çalışmaya devam etti.
Şüphesiz ki olayın krize dönüşmeden yürütülebilmesinde devletin
ve milletin maddi fedakarlıkları yanında sağlık çalışanlarının bireysel fedakarlıkları da önemli rol oynadı. Ertuğrul Güçlü hocamızın
konuyla ilgili değerlendirmeleri de ufuk açıcıydı.
Sempozyumumuzun son konuşmacısı olma sabrını göstermek ancak bir psikiyatriste yakışırdı. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalından Doç. Dr.
Şenol Turan hocamız hem gösterdiği bu sabrıyla hem de “Ruh Sağlığımızın Pandemi ile İmtihanı” başlıklı sunumuyla gönüllerimizdeki
özel yerini daha da pekiştirdi. Bir yanda hastalanma korkusu ve ölüm
korkusu, başka bir yanda yakınlarını kaybetme korkusu, bunlara
ilaveten sokağa çıkma ve seyahat kısıtlamaları ile yaşanan anksiyete,
alışılagelmiş günlük ritüellerden uzaklaşma ve birçok başka stres
unsuru ile pandemi dönemi ruh sağlığımız için hayli ağır bir imtihan
oldu. Sunumunda değindiği olumsuz faktörler ve bunlarla mücadele
yöntemleri konusundaki önerileri çok kıymetliydi, bu vesileyle Şenol
hocamıza da tekrar şükranlarımızı iletiyoruz.
Genel bir değerlendirme yapacak olursak, hazırlıklarına başladığımız
günlerde hayal ettiğimizin çok üzerinde bir netice aldığımız için
mutluyuz. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi pandemi süreci dünya
tarihindeki önemli bir kırılma noktası olarak ilerleyen yıllarda çok
daha iyi anlaşılacak. Pandemik ölümler nedeniyle nüfus demografisindeki değişimler dünyanın ürettiği ve tükettiği mal ve hizmet
kalemlerinde bazı şeylerin değişmesine sebep olacak. Ülkeler arası
ticaretin pandemi korkusu ve lojistik sıkıntılar nedeniyle nasıl
bloke olabildiğini gören devletler temel ürünlerde asgari miktarda
bile olsa ülke içi üretimin önemini hissedip ona göre davranacak.
8
Belki bu travmadan sonra insanlar daha diğerkâm olacak, belki de
benmerkezci ruh hali zirve yapacak. Zamanla göreceğiz.
Kesin olan şu ki, Covid-19 pandemisi insanlık tarihi için önemli
bir kilometre taşı… Elinizdeki sempozyum kitabıyla temennimiz
bu kilometre taşının anlaşılması yolunda küçük de olsa bir katkı
sağlamak… Bu vesileyle öncelikle panelistlerimizin tümüne bir kez
daha teşekkür etmek istiyoruz. Onların emekleri ile dolu dolu bir
içerik ortaya çıktı. Sempozyum sürecinde paydaş olarak ev sahipliği başta olmak üzere her konuda büyük destekler veren Üsküdar
Belediyesine de Sayın Belediye Başkanı Hilmi Türkmen’in şahsında
şükranlarımızı arz ediyoruz. Yine paydaşlarımız arasında yer alarak
destek veren İstanbul Medeniyet Üniversitesi ve Sağlık Sen İstanbul
Şubesi’ne teşekkürü bir borç biliriz.
Saygılarımızla
Editörler
Dr. Cundullah Torun - Dr. Osman Ayyıldız
9
İçindekiler
Prof. Dr. Kadriye Kart Yaşar
Covid-19 Pandemisinde Sağlık Hizmet Sunumunda
Mesleki Değerleri Korumak....................................................................15
Prof. Dr. Haydar Sur
Covid-19 Aşılamasında Hakkaniyetsizlikler Üzerine ............................35
Prof. Dr. Zeliha Koçak Tufan
Covid-19 Küresel Salgınıyla Mücadelede İnfodeminin Yönetilmesi .....39
Muharrem Balcı
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması:
Hukukun Sınırları ...................................................................................45
Elyesa Koytak
Salgın Sürecinde Hekimlik Mesleğinin
Değişen Toplumsal Konumu .................................................................71
Prof. Dr. Ertuğrul Güçlü
Pandemi Döneminde Sağlık Çalışanlarının Sorunları ve Pandeminin
Diğer Hastalıklara Etkisi ........................................................................79
Doç. Dr. Şenol Turan
Covid-19 Salgınının Ruh Sağlığımıza Etkileri........................................95
Önsöz
Önsöz
Pandeminin ülkemizde ortaya çıktığı Mart 2020’den bu yana iki yıl
geçti. Ülkemizde ve dünyada Covid-19 hastalığının teşhisi, seyri ve
tedavisi ile ilgili önemli çalışmalar yapıldı. Medya ve diğer iletişim
araçları ile toplumun hastalığa dair farkındalığı ve bilgisi günden
güne artırıldı . Herkesin derinden hissettiği pandeminin sosyolojik
etkileri ile ilgili de araştırmalar yapıldı, makaleler yazıldı. Bununla
beraber geçtiğimiz iki yılın multidisipliner olarak değerlendirildiği,
pandeminin yaşamımıza etkilerinin kapsamlı bir biçimde ele alındığı
ve kamuoyu ile paylaşıldığı bir çalışmaya ihtiyaç duyulmaktaydı.
Bu düşünce ile Sağlık ve Medeniyet Derneği 9 Ekim 2021 tarihinde
“Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi” sempozyumunu düzenledi.
Sağlık ve Medeniyet Derneği’nin amacı ; medeniyetimizin temel
ilkeleri doğrultusunda, insan sağlığını korumaya ve sağlık sistemini geliştirmeye yönelik çalışmalar yapmaktır. Bu kapsamda; başta
mensuplarının eğitimi, iş birliği ve dayanışmasını sağlamakta, diğer
taraftan sağlık sisteminin ulaşılabilir, sürdürülebilir, etkin ve kaliteli
olması için neler yapılması gerektiği ile ilgili çalışmalar yapmaktadır.
Sağlık ve Medeniyet Derneği, oluşturduğu özgün örgütlenme modeliyle ülkemizin 40 ilinde temsilcilikler açmış, 15 ihtisas komisyonuyla
çalışmalar yapan, toplumsal hassasiyetler konusunda ilkesel duruşunu
ortaya koyan, önemli konularda toplantı, basın açıklaması, seminer
ve sempozyumlar düzenleyen bir sivil toplum kuruluşudur.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Üsküdar Belediyesi ve Sağlık-Sen
İstanbul 1 No’lu Şube başkanlığı işbirliği ile Bağlarbaşı Kongre
11
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
Merkezi’nde gerçekleştirilen sempozyumda; Covid-19 pandemisi
hekim, sosyolog, hukukçu, deontolog ve gazeteciler tarafından
masaya yatırıldı.
Sempozyumda sunulan tebliğlerin bir araya getirildiği bu kitapçık
ile tarihe önemli bir not düşüldüğünü, gelecek çalışmalar için başvurulacak bir kaynak oluşturulduğunu düşünmekteyiz.
Ahmet YİĞİTALP
Sağlık ve Medeniyet Derneği Genel Başkanı
12
Önsöz
Değerli vatandaşlar, sağlık camiamızın değerli mensupları,
Sağlık ve Medeniyet Derneği, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Sağlık
ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası ile beraber düzenlediğimiz
Sağlık ve Medeniyet Sempozyumlarının ikincisini 9 Ekim 2021’de
gerçekleştirmiştik.
Sempozyumun başlığı ise “Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi”ydi.
Dönem ise pandeminin yaygın olduğu, vaka sayılarının yüksek olduğu,
umutların bir nebze tükendiği bir dönemdi. İşte böylesi bir ortamda
toplanan bu sempozyumda uzmanlar, bilimsel verilerin ışığında
Türkiye’de ve dünyada neler olup bittiğini toplumla paylaşmışlardı.
Tıbbiyelilerin ve sosyal bilimcilerin birlikte konuştuğu sempozyumun
içeriği ve niteliği bize bu bilimsel buluşmanın gücü hakkında bugün
de bilgi vermeye devam ediyor.
2022 yılı Mayıs sonu itibariyle Türkiye’de 15 milyon vaka, yüz bine
yakın vefat kaydedildi. 150 milyon doza yakın aşı uygulandı, nüfusun
yüzde 64’ü aşılandı. Dünyada ise toplam vaka sayısı 500 milyonu
geçerken, 6 buçuk milyona yakın insan hayatını kaybetti.
Bu küresel tablo içinde Türkiye devletiyle, milletiyle, sağlık camiasıyla, yerel yönetimleriyle, kamu kuruluşlarıyla, özel sektörüyle büyük
bir mücadele verdi. Maalesef kayıplarımız oldu evet. Bir yandan da
Türkiye bilimsel ve kamusal anlamda büyük bir tecrübe edindi. Bu
büyük tecrübeyi yeni nesillere aktarmak ve muhtemel salgınlarda
kayıplara en aza indirmek için şimdi herkese büyük görevler düşüyor.
13
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
Yerel yönetim olarak buradan da kendimize görev çıkarıyoruz.
Bu çapta büyük global krizler, çalkantılar maalesef kendi komplo
teorisyenlerini, şarlatanlarını doğuruyor. Kirli bilgiler ve yalanlar
gerçeklerden daha hızlı yayılıyor.
Biz bu süreçte, her zaman olduğu gibi sahih, bilimsel, toplumun selametini gözeten, kışkırtan değil aydınlatan çalışmalara odaklandık.
Bunların gerçekleşmesi ve yaygınlaşması için çabaladık.
Bu sempozyumları işte bu açıdan önemsiyoruz. Burada konuşulanların toplumda karşılık bulmasını, tartışılmasını, kana karışmasını
önemsiyoruz. Sıcağı sıcağına yapılmış ama yine de soğukkanlı bir
şekilde meselenin konuşulduğu bu sempozyumdaki bilgi, belge ve
gerçeklerin ilgilisine ulaşacak olmasından dolayı mutluyum.
Saygılarımla
Hilmi Türkmen
Üsküdar Belediye Başkanı
14
Covid-19 Pandemisinde Sağlık Hizmet Sunumunda Mesleki Değerleri Korumak
COVID-19 PANDEMİSİNDE
SAĞLIK HİZMET SUNUMUNDA
MESLEKİ DEĞERLERİ KORUMAK
Prof. Dr. Kadriye Kart Yaşar
Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Bakırköy Dr. Sadi Konuk EAH
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği
“Salgın, aynı anda hem kötülük hem de ifşadır;
yozlaşmış bir dünyanın gerçeklerini su yüzüne çıkarır”
Albert Camus, Veba
Giriş
Salgınlarda, gelişmiş ülkeler dahil tüm devletlerde sağlık sistemleri
belirgin derecede etkilenir. Özellikle sağlık sisteminin iş gücü kaynağı
rolündeki sağlık profesyonellerinin artan iş yükü, sık nöbet ve uzamış
mesai, ciddi oranda zorlaşan çalışma ortamıyla beraber hasta sayısının artması, toplumun sağlıkçılardan daha fazla hizmet beklentisi,
toplumun hastalanma korkusuyla oluşan ağır psiko-sosyal stres sağlıkçılarda beklenen sonuçlardır. Bu duruma ilave olarak kendileri ve
ailelerini hastalandırma riskinin getirdiği ağır yük ve sorumlulukla
15
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
beraber, ucu karanlık bir tünelde pandemiye dair bilinmezlik ve öngörülemezliğin sağlıkçılara yüklediği “öncü ama yalnız nefer olma”
hissi de kaçınılmazdır.
Sadece ülkemizde değil global anlamda tüm dünyada toplumların normalleşme adımları sürerken sağlık çalışanlarının COVID-19
salgınıyla mücadelesinin mola verilmeden devam etmesi, kendilerini
terkedilmiş ve yalnız bırakılmış hisseden sağlıkçılarda görülen tükenmişlik sendromunu da derinleştirmiştir.
COVID-19 ve Sağlık Çalışanlarında Tükenmişlik Sendromu
İlişkisi
Yüzyılımızın bu pandemisinde sağlık çalışanlarının yaşadığı psiko-sosyal yük ve yol açtığı tükenmişlik sendromunun sebepleri; virüsle ve
enfekte hastalarla daha sık karşılaşma ve virüs yükü kaygısı, ekip arkadaşlarıyla yaşadıkları sıkıntılar, her an gelişebilecek kötü bir durum
korkusu, toplumdan soyutlanma, yabancılaşma hissi ve ayrımcılığa
mâruziyet, bilhassa kadın sağlıkçılarda iş-ev işleri arasındaki dengenin bozulmasının yarattığı çatışma hali, yakınlarından uzak kalma,
uzamış ve artmış iş yükü, tüm bu faktörlerin derinleşmesine katkıda
bulunduğu ağır psiko-sosyal baskı, yorgunluk ve mesleki tükenmişlik
olarak sıralanabilir. COVID-19 özelinde salgının başlangıcında etkenle
ilgili bilgi eksikliği, kişisel koruyucu ekipmana ulaşmada yaşanan
aksaklıklar, salgın ve korunmaya yönelik eğitim ve bilgilendirmenin
yeterince güçlü olmaması da bu sıkıntılara katkıda bulunmuştur.
Sağlık çalışanlarının uzun saatler boyunca maske ve kişisel koruyucu ekipman ile çalışma zorunluluğu, yeme-içme, tuvalet gibi
ihtiyaçlarında zorluklara, bağışıklık dirençlerinin düşmesine ve cilt
hastalıklarına neden olmuş, “esnek çalışma” ve salgının getirdiği yük
nedeniyle, sağlıkçılar yetersiz beslenme ve uyku problemleriyle karşı
karşıya kalmış, enfekte olma ve ölüm riskleri artmıştır. Hastalandıklarında ailesine bulaştırma endişesi yanında, mücadelede geride
16
Covid-19 Pandemisinde Sağlık Hizmet Sunumunda Mesleki Değerleri Korumak
kalıp arkadaşlarını yalnız bırakma endişesi doğmuş, bu yüzden sosyal
hayattan kopan ve “yabancılaşan” sağlık çalışanları kendilerini adeta
toplum ve ailelerinden soyutlayarak günlük rutinlerini sosyal medyayı
takip ve uyku dışında minimize etmişlerdir.
Sağlık çalışanları COVID-19 pandemisi sırasında uzamış mesai,
artan nöbet ve çalışma saatleri, hastalanma riski artışı göz önünde
bulundurulduğunda emeklerinin karşılığını alamamışlardır. Belirli
bir süre döner sermaye ücretleri tavandan verilmiş, ancak bu ödeme
tüm sağlık çalışanlarını kapsamamış, hatta çalışma yüküne göre değil
statüye göre dağıtılması iş barışını bozmuştur. Özellikle hekim dışı
yardımcı sağlık personeli, pandemi sürecinde örselenen ve mağdur
olan sağlık çalışanları olarak ücretsiz konaklama ek ödemeden yeterince yararlanamamıştır. Aynı riskli ortamda çalışan sağlık çalışanları
arasında ek ödemedeki dengesiz dağıtım, çalışma ortamında huzursuzluğa yol açmıştır. Yine de sağlık ekibi içerisinde zaman zaman bu
tarz çatışmalar olmakla birlikte genel olarak ekip içi ilişkilerin daha
da geliştiği, ekip üyelerinin birbirini desteklediği, iş birliğinin arttığı,
ekipte herkesin birbirine daha çok bağlandığı ve birbirini sahiplendiği,
ekip bütünlüğünün arttığı gözlenmiştir. Hemşirelerin doktorlara; kadın
sağlıkçıların erkeklere kıyasla daha çok etkilendiği dikkati çeken bu
pandemide, çoğunluğu iş yüküne ve zorluklara rağmen gayretlerinin
ve yaşadıkları sorunların amirleri tarafından fark edilmediğini, “iş
yürüsün de nasıl yürürse yürüsün” diye baktıklarını, ailelerinin kendileriyle gurur duyduklarını ancak sağlıkları için endişe ettiklerini;
arkadaşlarının ise kendilerinden uzaklaştıklarını hissetmişlerdir.
Meslek ve Meslek Etiği
Meslek; belli bir eğitim sonrası edinilen sistemli bilgi ve beceriye dayalı, karşılığında para kazanmak suretiyle insanlara faydalı mal veya
hizmet üretmek amacıyla yapılan, kuralları belirlenmiş iş şeklinde
tanımlanır. Meslekler sıklıkla o mesleğin değerlerini savunan, gelişmesini ve tanınarak lisanslanmasını sağlayan meslek kuruluşlarını
17
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
içerir. Bir faaliyetin meslek olarak kabul görmesi demek; teorik bilgi ve
araştırmayla edinilen, uygulama becerileri gerektiren özelleşmiş bilgi
birikiminin olması, devletin planlayıp denetlediği bir eğitim süreci
sonunda diploma, ruhsat veya sertifika gibi bir belgeyle standardize
edilmesi, özel bir alanda uygulama yetkisi sağlaması, denetlenebilir
ve hesap verebilir hizmet anlayışıyla kendine özgü mesleki değer ve
etik kurallara sahip olması demektir.
Etik, Yunanca kökenli bir kelime olarak karakter, alışkanlık ve
gelenek anlamına gelen ‘ethos’ sözcüğünden türetilmiştir. Etik; ahlaki
davranış, faaliyet ve yargılarımızı konu edinen, doğru ve yanlış davranış
teorisi veya ahlak felsefesi olarak ifade edilebilecek bir felsefe dalıdır.
Ahlak ise; doğru/yanlış, iyi/kötü, erdem/kusur gibi yargılarla ile davranışlarımızı ve sonuçlarını irdeleyen etiğin hayat bulmuş pratiğidir. Etik;
insan eylemlerine ilişkin değerler felsefesi olarak toplumda yaygın olan
ahlak kurallarından daha özel ve felsefidir ve sıklıkla insanlar arasındaki
ilişkilerde açık uçlu sorulara cevaplar bulmaya çalışır. Meslek etiği ise;
bir meslek özelindeki genel ahlaki ilkelerin özelleşmiş hali olup amacı
yanlış davranışları ve ahlaki sorunları önlemektir. Mesleğe duyulan
ilgi ve meslek gereği görevini yerine getirdikten sonra sağlanan doyum
ise, mesleki değer olarak tanımlanır.
Tablo 1. Meslek mensupları için mesleki değer, tutum ve davranışlar.
Meslekle ilgili etik ilke ve yasal sorumlulukları bilmek, benimsemek ve
uygulamak
Meslek Birliği ve meslekle ilgi diğer kuruluşlarla iş birliği içinde olmak,
Meslekle ilgili yasal düzenlemelere, kurallara uymak
Mesleği etiği ilkelerine uymada/gözetmede kararlı olabilmek
Mesleki değer ve etik ilkeleri diğer meslek
Kendi kişisel değer yargıları ne olursa olsun tüm bireysel ve toplumsal değer yargılarına eşit mesafede durmak suretiyle
mesleğini yürütmek
mensupları ve hizmet verdikleri toplum
yararına korumak ve güçlendirmek zorunda olduğunun bilincinde olmak
18
Covid-19 Pandemisinde Sağlık Hizmet Sunumunda Mesleki Değerleri Korumak
Diğer meslek mensupları ve meslek örgütüyle karşılıklı anlayış çerçevesinde
bağlı olduğunu bilmek
Kendini sürekli olarak geliştirmesi gerektiğini bilmek ve kendisini denetleyebilmek
Hizmet verdiği toplumun kültür, inanç
ve özerkliğine, mahremiyet ve diğer kişisel haklarına saygı duymak
Zamanı etkili kullanmak, belirsizliklerle
mücadele edebilmek ve değişime uyum
sağlayabilmek
Diğer meslek mensupları ve yanında
çalışanlarla iş birliği yapmak ve saygılı
olmak
Kişisel ve mesleki sınırlarının bilincinde
olarak gereğinde yardım istemek
Tıp etiği; hekimin kendisini seçim yapmaya zorlayan ve ikileme düşüren
durumlarda gösterdiği tutum ve davranışlarını belirleyen temel ilkeleri
konu edinir. Özellikle hekimin seçim yapmakta zorlandığı durumlar,
hakların üstünlüğünü sorgulayan ikilemler tıp etiğinin konusunu oluşturur. Bilim ve teknolojideki gelişmeler yanında, son dönemde yaşanan
pandemi ve infodemiler, yazılı ve görsel medyaya ilave olarak sosyal
medyanın giderek artan etkisi gibi durumlar; yeni değerler sorunlarını
da beraberinde getirmekte, yürürlükteki hekimlik normlarının sorgulanmasını, yenilenmesini gerekli kılmaktadır. Öznesi ve nesnesi insan
olan tıpta, hekim-hasta ilişkilerinde ve yönetsel anlamda yaşanacak
ikilemlerde yaşanan değer sorunları klinik etiğin konusudur. Hekim,
insanı iyileştirmeye yönelik bilgi, beceri ve değerlerle donanmış kişidir.
Ülkemizde kabul gören standart tıp eğitimi sayesinde hekimlerin “Mesleki Uygulamalar, Mesleki Değerler ve Yaklaşımlar ile Mesleki ve Bireysel
Gelişim” alanlarında yetkin olması beklenir. Mesleki uygulamalar alanında hekimin sağlık hizmet sunucusu; mesleki değerler ve yaklaşımlar
alanında ise mesleki etik ve profesyonel ilkeleri benimseyen, sağlık
savunucusu, lider-yönetici ve iletişimci olarak yetişmesi hedeflenir.
Her hekim tıp etiği gereği; hastası ve toplumun sağlığını önceler, en
iyi sağlık hizmetini vermeye çalışır, hastasının mahremiyetine ve diğer
kişilik haklarını önemser, mesleğini yasal ve etik çerçevede dürüstlükle
uygulamayı hedefler. Tıp tarihi boyunca hekimin mesleki bilgisi kadar,
davranışları da her zaman önemli ve tartışılır olmuştur.
19
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
Tablo 2. Tıp etiği mevzuatı.
Eski Mısır’da yazıldığı kabul edilen Hammurabi Kanunları
Eski Yunan, Çin, Hint ve İslam dönemlerine ait eserlerde etik değerlere ait bilgiler
Hipokrat Yemini
1960 tarihli Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi
1998 tarihli TTB Hekimlik Meslek Etiği Kuralları
2005 tarihli Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri
Tıp mesleğinde saygı, profesyonellik, dürüstlük ve doğruluk, güvenilirlik, yasallık, yeterlik ve mesleğe bağlılık gibi mesleki değerler yanında;
tıp etiğine özgü etik ilkeler olarak mahremiyete ve hasta özerkliğine
saygı, yararlılık, kötü davranmama ve öncelikle zarar vermeme, aydınlatılmış rıza, adil ve eşit davranma, sadakat, doğruluk, sözünde
durma, gerçeği söyleme, sır saklama gibi ilkelerin olduğu bilinmektedir.
Örgütlerde ahlaki sorunlar ya ahlâki ikilem ya da ahlâki sapma
şeklinde görülebilir: Ahlâki ikilem, bir konunun birbiriyle çatışan
ancak iki tarafın da haklı doğrularının olduğu durumdur. Etik ikilem
ise, iki veya daha fazla yarışan değerin çatışma halinde olmasıdır.
Eğer birbiriyle yarışan bu değerlerden biri korunursa, diğeri ister
istemez korunamayacak veya göz ardı edilecektir. Etiksel sapma ise,
toplumun ahlâki değerlerinden farklı kişisel ahlâki değerlere sahip
kişilerin bencilce davranarak ahlaki olmayan bir karar alması halidir.
Kurumlar en sık ahlâki ikilemlerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu gibi
durumlarda evrensel olarak geçerli olan şu dört tıbbi etik ilkesine
uygun davranılmalıdır:
1. Aydınlatma ve kişisel özerkliğe saygı
2. Sır saklama
20
Covid-19 Pandemisinde Sağlık Hizmet Sunumunda Mesleki Değerleri Korumak
3. Adil ve eşit davranma
4. Yararlı olma ve zarar vermeme
Karmaşık bir durumda zorda kalındığında etik dışı davranıştan kaçınmak için, aşağıdaki etik testler faydalı olabilir:
1. Bu doğru mu? ‘Sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma’
düsturuyla cevaplanmalıdır.
2. Bu adil mi? Benzer durumda olsaydınız, size yapılanın doğru ve
adil olduğunu mu düşünürdünüz? Evet diyemiyorsanız kararınızı
yeniden gözden geçirin.
3. Eğer birisi zarar görecekse bu kim olmalıdır? Bu soru faydacılık
ilkesine dayanır. Kim kazanmayı hak ediyor bunun devamında
sorulması gereken sorudur.
4. Eğer verdiğiniz karar gazetelerde veya sosyal medyada duyulsaydı rahat hisseder miydiniz? Cevap hayırsa, arkasından
niçin diye sormak gerekir.
5. Aileniz, çocuklarınız veya akrabalarınıza bunu söyler miydiniz? Yani yakın çevreniz duyarsa, rahatsız olacaksanız kararınızı
yeniden değerlendirmelisiniz.
6. Olay nasıl kokuyor? Bu kararın sonucuyla ilgili sezgileri test eder.
Duyarlı kişiler kötü koku gelebilecek kararları hisseder.
Pandemide Hekim Sorumluluğu ve Hakları: Sağlık Hizmeti
Yükümlülüğünde Sınır
Hastayla sorumlu olan hekim arasında var olan vekâlet veya tedavi
sözleşmesi, hekime de bazı borç ve yükümlülükler yükler. Ancak bazı
bulaşıcı hastalıkların yönetimi sırasında hekimin özen yükümlülüğü ile
21
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
kişisel ifa ve edim yükümlülüğü, sağlık hizmeti sunumunda yaşanılan
ikilemlere yol açabilir. Hukuken de ahlâken de hiçbir hekim, doğru
gibi gördüğü şeyi yapmak adına, yasaları bilmezden gelmek veya var
olan yöntemleri geçersiz sayma yetkisine sahip değildir. Bu durumda
hekim doğru olduğuna inandığı seçimini, bilgiye dayanan verilerle
ortaya koymalıdır. Hasta ve hekim hukuku kapsamında bağlı olduğu
sorumluluklar sebebiyle, tedaviyi reddeden veya reddetmek isteyen
hekim; hastasına sağlık hizmeti sunumunu üstlenmediği, gerekli
özeni göstermediği, kişisel edimin yerine getirmediği, hastasını terk
ettiği, görevi ihmal ettiği vb. pek çok gerekçeyle idari, hukuki ve cezâi
yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir. Zira mevzuatımız, hiçbir hekime
tedaviden çekilme hakkını vermemektedir.
Kamuda çalışan hekimlerde durum daha da sıkıntılıdır. Kamuda çalışan hekimler kamu çalışanı olmaları sebebiyle her halükârda
hastaya bakmakla yükümlüdür. Ancak hekimin veya diğer sağlık
personelinin sağlığını tehdit eden durumlarda (COVID-19, SARS,
MERS-CoV, KKKA vb.) kendisinin ve ailesinin sağlığını korumakla
yükümlü ve endişeli iken yaşadıkları bu ikilem durumunun yeniden
gözden geçirilmesi gereklidir. Kamuda çalışan hekimler hem daha
zor ortamlarda hem de daha düşük ücretler karşılığında ve yüzlerce
hasta bakarak çalışmaktadır. Fiziksel şiddete maruz kalsa bile, ancak
aynı kurumda aynı standartta tıbbi müdahaleyi garanti etme şartı
ve yönetimin izniyle, şiddet gördüğü hastaya bakmaması mümkün
olabilir. Bu durum, hiçbir etik ve ahlak ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Zira çalışan güvenliği yönetmeliği, sağlık çalışanlarının da sağlık ve
güvenliğini temine yöneliktir.
Hekimin insan olarak hastanın yaşam hakkını gözettiği bir ödev
sorumluluğuyla; etkeni, bulaş yolu bilinmeyen ve tedavisi de mümkün olmayan bazı bulaşıcı hastalıklarla mücadelesinde eş, ebeveyn,
arkadaş veya meslektaş olarak üstlendiği sorumlulukların çatışması
halinde nasıl davranmasını beklemeliyiz? Ya da hekimin böyle bir
22
Covid-19 Pandemisinde Sağlık Hizmet Sunumunda Mesleki Değerleri Korumak
ikilem yaşarken aldığı kararı doğru/yanlış olarak sorgulamalı mıyız?
Sorgularken hukuki-cezâi-idari sorumluluk cephesinden mi yoksa
etik ikilem cephesinden mi değerlendirmeliyiz? Görevini aksatan mı
yoksa kendini veya ailesini koruyan bir birey olarak mı görmeliyiz?
COVID-19 salgınında çalışan bir yoğun bakım hekimi olarak, bulaş
yolu ve tedavisi bilinmeyen, çok bulaşıcı bir salgın halinde hastaya
bakma yükümlülüğünü reddettiğinizde hastayla empati yaparak ne
hissedebildiğimize cevabımız, nasıl davranacağımızı belirleyecektir.
2003 yılında yaşanan SARS salgını sırasında hastasına bakarken
virüsün bulaştığı Dr. Carlo Urbani ve hayatını riske eden diğer sağlık çalışanları, sağlıkları için endişe etseler de reddetme ihtimalini
vicdanlarında kendilerine kabul ettiremediklerinden; hastalarına
bakmaya devam ettiler ancak, hayatlarından oldular. Bu durumda
kimin hayatı daha kıymetli? Zira Dr. Carlo Urbani çok bulaşıcı ve
ölümcül olan bu SARS-CoV ile enfekte olduğunda, hemen kendini
izole ederek diğer sağlık çalışanı arkadaşlarının (muhtemelen onları
riske etmemek adına) kendisine müdahalesini kabul etmemiştir. Bu
örnek olayda sorumluluk hisseden hekim hastaya sağlık hizmetinin
sunumunu reddettiğinde, salgının kontrol edilemeyeceğini ve çok
daha fazla insan hayatının riske gireceğini bilmektedir. Bu durumda
hekim, kendini riske edebileceğine inanarak devam etmiştir. Burada
tartışılması gereken, bu kararı hekimin kendisinin verebilmesidir.
Hastane yönetimi, meslek örgütü, toplum veya hukuk düzeni; hekimi
bu konuda zorlayıcı olmamalıdır.
Ebola salgınının yaşandığı 1995 yılında, Kongo’da salgının çok
bulaşıcı ve öldürücü özellikleri olması sebebiyle terkedilmiş bir hastanede, 30 kadar hastanın kötü şartlarda tek başlarına kaldığı, kimisinin
ölmüş, kiminin ağır kanamalı olduğu ve tıbbi malzeme ve diğer ihtiyaçların da olmadığı bir ortamda tek başına olan sağlıkçının yaşadığı etik
ikilem, literatürde tartışılır olmuştur. Böyle bir durumdaki hekimden
nasıl davranmasını beklemeliyiz? Hekim, sağlık hizmeti sunma ödevi
gerekçesiyle kendini riske atarak hastaların acılarını mı dindirmeli
23
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
yoksa, kendi sağlığını riske etmemek için hastaları ölüme mi terk
etmelidir? Tedavinin ve koruyucu bir önlemin bulunmadığı bir hastalık halinde doktorun tedavi yükümlülüğü devam eder mi? Burada
hekim hangi kararının daha doğru olduğuna nasıl karar verecektir?
Buna benzer bir durumda, hastanın da hekime karşı bir sorumluluğu
yok mudur? Bir yerde hastanın kendisi için geri dönüşün mümkün
olmadığı bir noktada, hekimin kendisini ve yakınlarını tehlikeye atmaması için ‘artık yeter, buraya kadar!’ diyeceği bir sınır var mıdır?
Böyle davranmak hastanın ahlaki sorumluluğu değil midir? Hekim
yalnızsa ve hasta geri dönülemez bir noktaya ilerliyorsa veya hasta
ölmek üzere değil ancak, çok bulaşıcı ve tedavisiz bir hastalıkla karşı
karşıya iken hekimin ihtiyacı olan koruyucu ekipman da yetersizse
hasta terkedilebilecektir. Burada üstün yarar, hekimin hayatı olmalıdır.
Ölüm ihtimali çok yüksek olan bir hasta için, maddi kaynakların
eşit ve âdil dağıtımı ilkesinde olduğu gibi, hekim gibi kıymetli insan
gücünün de riske edilmesi halinde kâr/zarar veya daha çok yarar
hesabı yapılıp yapılamayacağı irdelenmelidir. Aynı durumda hekim
olarak siz hasta olsaydınız, size yapılanın (tedavi reddi gibi) âdil olduğunu mu düşünürdünüz? Evet diyemiyorsanız kararınızı yeniden
gözden geçirmeniz gerekir. Bu durumda da hekim adâletle davranmak
yükümlülüğüyle kendini feda edebilir. Daha büyük amaçlar uğruna
risk almak gerekir diyebilir. Veyahut tam tersine, bile bile hayatımı
riske etmem ne kadar âdil diye sorabilir? Bu durumda, kendi kararının
sorumluluğuna yakınlarının sorumluluğu ve kaybetme endişelerinin
etkisi de eklenirse, hekimin hastaya hizmet sunmayı reddetme ihtimalinin artacağı düşünülebilir. Genellikle sağlık çalışanlarının bu tür
ikilem durumlarında fedâkâr yönünün ağır basacağı bir yaklaşımla
hastaya bakması daha olasıdır. Nitekim gerek SARS salgını sırasında
gerekse COVID-19 pandemisinde bazı sağlık personeli tarafından
sağlık hizmeti sunumunun reddedilmesi ihtimali yüksek sesle seslendiriliyorken, pek çok sağlıkçı da zorluklara rağmen kahramanca
hastalara bakmaya devam etmişlerdir.
24
Covid-19 Pandemisinde Sağlık Hizmet Sunumunda Mesleki Değerleri Korumak
Pandemide Etik İlkeler ve Etik Sorunlar
Salgınlar sırasındaki sağlık çalışanlarının ekseriyetinin, sağlık hizmeti
sunumu ödevi mi kendi hakları mı konusunda, dünyanın neresinde
olursa olsunlar ödevlerini önceledikleri bilinen bir gerçektir. Sosyal etik
açısından da bu tür dönemlerde hastanın yararlanması prensibinin,
toplumun yararlanması prensibine doğru genişletildiği görülür. Sağlık
hizmetine ulaşımda herkesin eşit hakka ve şansa sahip olması temel
alınsa da tıbbın bir diğer ilkesi olan adâlet ve hakkâniyetli yaklaşım
ilkesi, yararcılık ölçütleriyle çatışabilir. Ancak tıbbi uygulamada adâlet,
herkese eşit değil bazı hastalara öncelik vermek, farklı ihtiyaçları olana
farklı tedaviler ve yaklaşımlar sunmayı içerir. Salgın gibi durumlarda
uygulamada adâlet ilkesi gereği kaynakların ve fayda sağlayacak insan
gücünün sağlık hizmeti bekleyenlere nasıl dağıtılacağı konusunda da
etik ikilemler yaşanabilir.
Pandemi sürecinde hizmet verilen toplumun tıbbi, insani, ekonomik, sosyal, kültürel, sivil ve siyasi tüm haklarının korunması önemli
olduğundan aşağıdaki etik ilkeler çerçevesinde hareket edilmelidir;
1. Toplumun ihtiyacı olan sağlık hizmeti ve tıbbi yardımın kesintisiz
verilmesi,
2. Pandemi süresince toplumu doğru şekilde bilgilendirme,
3. İnsanlık onuruna ve kişiliğine saygılı tıbbi hizmet,
4. Özerkliğe saygı,
5. En çok örselenebilir veya savunmasız grupların öncelenmesi
6. Korunma önlemlerinin sağlanması,
7. Sosyal bağları koruma ve onarmaya yönelik tedbirlerin alınması.
25
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
Pandemide yaşanan etik sorunlar ise;
1. Sınırlı tıbbi kaynakların âdil dağıtımı,
2. Triyaj,
a. Tedavi edilmese dahi iyileşecek olanlar,
b. Tedaviye rağmen ölecek ağır hastalar,
c. Yerinde tedavinin yaşamla ölüm sınırında fark oluşturacağı kişiler
3. Kişisel öz hastalıklar,
4. Tıbbi yarar,
5. Önceliklendirme kararlarında doğrudan ve dolaylı ayrımcılık,
6. Temel hizmetleri sürdürmek,
7. Sağlık çalışanları için risk yönetimi,
8. Âdil süreç yönetimi ve sorumlulukla ilgili sorunlar şeklinde
sıralanabilir.
Jameton’a göre ahlâki sıkıntı; “Halk sağlığı ile ilgili acil durumlar,
hasta bakımı ve sağlık çalışanlarının güvenliğini etkileyen durumlarda bir
profesyonelin yapılacak doğru eylemi bilmesine rağmen, kurumsal engeller
nedeniyle doğru eylemi gerçekleştirmesinin neredeyse imkansız olduğu
durumlarda yaşadığı sıkıntıdır” Hamric ise bu durumu “Bireyin ahlaki
bütünlüğünün ciddi bir şekilde tehlikeye girmesi ya da temel değerler ve
yükümlülüklere göre hareket edememe veya eylemlerinin istenilen sonuca
ulaşmada başarısız olması nedeni ile ortaya çıkan sıkıntı” şeklinde târif
eder. Ahlâki sıkıntının ortaya çıkmasına sebep olan dışsal, klinik ve
bireysel faktörler söz konusudur. Dışsal faktörler, politik, idari
ve kurumsal durumlardır: Ekip üyeleri arasındaki iletişimsizlik, iş
birliği eksikliği, farklı etik bakış açılarının varlığı, kurumların sağlık
26
Covid-19 Pandemisinde Sağlık Hizmet Sunumunda Mesleki Değerleri Korumak
politikaları arasındaki tutarsızlık, ekonomik kaygı ve kurum gereksinimlerinin öncelenmesi, sağlık çalışanı sayısındaki yetersizlikle artan
iş yükü, hiyerarşik problemler vb. Ahlâki sıkıntının ortaya çıkmasına
sebep olan klinik faktörler sağlık hizmeti verilen birimlerin yapısıyla
ilişkilidir. Yoğun bakım veya palyatif bakım üniteleri, organ nakil veya
onkoloji servisi gibi özellikli birim çalışanları daha sık ahlâki sıkıntı
yaşar. Ekonomik kaygılarla hastaya faydasız ama yoğun bir tedaviyle
bakım-ölüm sürecinin uzatılması, hastaların yeterince aydınlatılmaması, otonomisini göz ardı edilmesi, tedavi konusunda fikir birliğinin
olmaması, çalışanların yetkin olmayışı, hizmette sürekliliğin sağlanamaması vb. Ahlâki sıkıntının ortaya çıkmasına sebep olan bireysel
faktörler ise sağlık çalışanının rolüne dair farkındalığı, etik sorunları
bilmeme, ahlâki ve etik duyarlılık derecesi, kendini değersiz hissetme
ve motivasyon eksikliğidir.
Belçikalı 222 hemşire üzerinde yapılmış bir çalışmada, ahlâki
sıkıntı sebepleri faydasız tedaviler, uygunsuz yaşam desteği ve ekip içi
iletişim bozuklukları olduğu; çalışanlarda tükenmişlik ve işten ayrılma
gibi sorunlar görüldüğü gösterilmiştir. Farklı çalışmalarda hastayı
savunamama, ekip içi uyumsuzluk veya kaynakların yetmemesi halinde, mesleki acemilik ve tecrübe eksikliği, yetersiz iletişim varlığında
ya da hasta yatış süresinin uzadığı, hasta haklarının korunmadığı
ve hastaları dinlemeye yeterince zaman ayrılmadığı hallerde ahlâki
sıkıntıların gözlendiği vurgulanmıştır.
COVID-19 Pandemisinde Yaşanan Ahlâki Sıkıntılar
Pandemi dönemlerinde sağlık sektöründe esas amaç çok sayıda hastaya,
maksimum düzeyde faydanın sağlanmasıdır. Pandemiden etkilenmiş
hastalar hızlıca tedaviye erişme konusunda eşit ve âdil imkana sahip
olmalıdır. Fakat zaten sınırlı olan kaynakların âdil dağıtımı gerektiğinde
triyaj yapılması, hangi hastanın yoğun bakım ünitesinde ventilatör
destekli kritik bakım alacağı konusunda karar vermek zorlaşabilir.
27
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
COVID-19 pandemisi gibi genel halk sağlığını tehdit eden salgınlarda çatışan eylem planları, etik ve ahlaki karar almayı zorlaştırabilir.
Sınırlı kaynakların âdil dağıtılması sırasında sağlık profesyonellerinin
kararı gözetilmeden farklı mercilerce alınan kararların dikte edilmesi
ahlaki çatışmaya yol açabilir. Literatürde yer alan pek çok çalışmada
ahlâki sıkıntının sağlık hizmeti veren kurum ve sağlık çalışanlarıyla
bakım alan bireyleri olumsuz etkilediği gösterilmiştir.
Tablo 3. COVID-19 pandemisinde ahlâki sıkıntılar.
COVID-19 şüphesi olan hastaların tedavi ve bakım süreci en doğru nasıl yönetilmelidir?
YBÜ yatakları ihtiyacı karşılayamadığında, sınırlı kaynakların adil kullanımı sağlanabiliyor mu?
Pandemi sırasında hemşirelerin rolü ve fonksiyonu nedir?
Hemşirelerin pandemiyi yönetebilme beceri düzeyleri yeterli midir?
COVID-19 hastalarına bakım veren sağlıkçıların kendileri ve ailelerinin sağlığını riske
atmayacak şekilde ne tür sorumlulukları vardır?
Sağlık çalışanları için kişisel koruyucu ekipmanlar yeterli midir?
Pandemi sürecinde vakaların çok arttığı dönemlerde hastalar için yeterli yatak veya
solunum cihazı olacak mıdır?
Sahada çalışan aktif hemşire ve hekim sayısı süreci yönetmede yeterli olacak mı?
Tablo 4. COVID-19 pandemisinde ahlâki sıkıntıların sonuçları.
Çalışma ortamında var olan ahlâki sıkıntı memnuniyetsizliğe, sağlık profesyonellerinde
fiziksel ve duygusal strese neden olmuştur
Çalışma ortamında var olan ahlâki sıkıntı, sağlık bakım hizmetlerinin nitelik, nicelik
ve maliyet bakımından etkilemiştir
Psiko-sosyal stres, tükenmişlik, depresyon gibi sebeplerle, hastadan uzaklaşma ve
bakım hataları, motivasyon kaybıyla sonuçlanmıştır
28
Covid-19 Pandemisinde Sağlık Hizmet Sunumunda Mesleki Değerleri Korumak
Personelin iş doyumu azalmış, tükenmişlik ve işten ayrılma düşüncesine neden olmuştur
Sağlıkçılarda tükenmişlik, üzüntü, öfke, depresyon ve çaresizlik hissi gelişmiş ve bu
durum çalışan motivasyonunu azaltmıştır
Sağlıkçılarda gelişen tükenmişlik sendromu kaynaklı hasta bakım kalitesindeki düşme,
hastaya ve kuruma zarar vermiştir
Kurumlarda ahlâki sıkıntının önlenememesi iş stresi ve sürekli personel değişimine
yol açarak sağlık bakımını kötü yönde etkilemiştir
Sık personel değişimi sağlık hizmet kalitesini olumsuz etkilemiş, kurum itibarı ve
güvenilirliği zarar görmüştür
COVID-19 pandemisinde ahlâki sıkıntı yaşayan bir sağlık
profesyoneli ne hisseder?
1. Doğru karar verip doğru olanı yapamayacak gibi mi hissediyorsun?
2. Mesleki değerlerinin önemsenmediği veya zayıflatıldığını düşünüyor
musun?
3. Görevini ve yapman gerekenleri yapamadığını veya doğru olanı yapman
gerektiğinde engellendiğini düşünüyor musun?
4. Etik veya ahlaki sıkıntı oluşturan komplike problemlerin olduğunu ve
nasıl çözeceğini bildiğinden emin değil misin?
Ahlâki sıkıntı yaşayan bir sağlık profesyoneli bu durumu
çözümleyebilmek için ne yapmalıdır?
1. Kendini tanımalı, ahlaki sıkıntıya sebep olan olayı ve bundan nasıl
etkilendiğini tanımlamalı
2. Meslektaşlar, yöneticiler veya destek olabilecek çeşitli kaynaklardan
destek istemeli
3. Ahlâki sıkıntıya yol açabilecek bir durumda problemi çözmek için bir
etik uzmanına danışmalı
29
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
4. Ekip toplantılarında yaşadığı sıkıntı, suçluluk ve adaletsizlik hissini
paylaşmalı
5. Mesleki bilgi ve becerisini geliştirmeli ve etik konularda donanımını
arttırmalı
Ölümcül ve çok bulaşıcı bir salgın sırasında “kendini feda edebilen/
ön cephede savaşan/ kurtarıcı” rolüne sahip sağlık çalışanları için bu
durum, salgının ağır duygusal yüküyle baş etmede olumlu destek
sağlayan önemli bir değer ihtiva eder. Kaybedilen hastalarla bozulan
psiko-mental sağlığın, iyileşebilen zorlu hastalar ve iyileşmesine yardım edilen hastalarla dengelenmesi, sağlık çalışanları için koruyucu ve
motive edici bir unsur haline gelebilir. Dünyanın farklı bölgelerinden
bildirilen bazı çalışmalarda bilhassa kadınların erkeklere, hemşirelerin doktorlara ve ön cephede bulunanların geri planda hizmet veren
sağlıkçılara göre daha kötü etkilendiği bildirilmiştir. Ancak Çin’de
COVID-19 çalışanlarıyla yapılmış olan bir diğer çalışmada ise; ön ve
arka cephelerde çalışanlarla genel toplumun salgından etkilenme
durumu irdelenmiş, travmatizasyon düzeyinin dikkat çekici biçimde,
“ön cephedekilerde” diğerlerine kıyasla daha düşük düzeyde olduğu
gösterilmiştir.
Salgınlarda yoğun çalışan farklı ülkelerden pek çok sağlık çalışanını gelecek muhtemel salgınlarda motive edecek faktörlerin; kişisel
koruyucu ekipmanla güvenliğin sağlanması, salgın ve olabilecek sonuçları konusunda tatmin edici düzeyde bilgilendirmenin ve yeterli
tazminat desteğinin sağlanması olduğu bildirilmiştir. Salgında görev
yapan sağlık çalışanlarının tüm dünyada hastalar ve kendi sağlıkları
arasında tercih gibi etik ikilem durumlarında fedâkâr yönlerinin ağır
basarak tercihlerini hastadan yana koydukları, bedensel ve psiko-sosyal
sağlıklarını tehlikeye atmak pahasına ve tüm zorluklara rağmen kahramanca hastalara bakmaya devam ettikleri aşikardır. Bu yüzden salgınla
etkili mücadelede stigmatizasyonu yaygınlaştıran hatalı toplumsal
uygulamaların önlenmesi ve öncelikle desteklenerek güçlendirilmesi
gereken grup, sahadaki aktif sağlık çalışanlarıdır.
30
Covid-19 Pandemisinde Sağlık Hizmet Sunumunda Mesleki Değerleri Korumak
Sonuç
Tarih boyunca yaşanan salgın dahil tüm afet ve savaşlarda olduğu gibi,
COVID-19 pandemisinde de sağlık hizmeti sunan sağlık çalışanları
mücadelenin en ön ve tehlikeli safında yer almışlardır. Gerek sağlık
sistemini gerekse çalışanlarını zorlayan bu süreçte sadece bilgi, beceri
ve deneyimleri ile değil cesaret ve fedakarlıklarıyla da sağlık sistemine
yön veren sağlıkçılar, pandemi ile mücadele sırasında maalesef pek
çok etik sorunla karşılaşmış ve ahlâki sıkıntı yaşamışlardır. Yaşanan
ahlâki sıkıntılar da sürdürülen sağlık hizmetini direkt ya da dolaylı
yoldan etkilemek suretiyle tıbbi tedavi ve bakım sürecini olumsuz
anlamda etkilemiş etik problemlerdir.
Sağlık profesyonellerinin yaşadığı ahlâki sıkıntının en önemli
kaynağını tıbbi ekip üyeleri arasındaki iletişimsizlik, sağlıkçıların farklı
etik bakış açıları ve iş birliği eksikliği, personel yetersizliğine bağlı
artan iş yükü, sınırlı kaynakların adil kullanımı, idari destek eksikliği,
kurumlar ve sağlık politikaları arasında tutarsızlık ve uyumsuzluklar
gibi kurumsal faktörler oluşturur. Sağlık çalışanları, yaşadıkları ahlâki
sıkıntıyla baş edebilmek ve sebepleri ortadan kaldırabilmek için bu
ahlâki sıkıntı belirtileri ve istenmeyen sonuçları önleyecek stratejileri
öğrenmelidirler.
Salgın yönetiminde enfeksiyon kontrol önlemlerinin yerinde
uygulanması, optimum kişisel koruyucu ekipmanın temini, aşırı iş ve
nöbet yükünün azaltılarak ön cephede çalışanların çalışma saatlerinin
makul sürelere düşürülmesi, işyerlerinde stres kaynağı olabilecek sebeplerin azaltılması, empati yeteneği güçlü idari kadrolardan oluşan
hastane yönetimi desteğiyle çalışan motivasyonun arttırılması, etkili
iletişim, terfi ve ödüllendirme ve görev dağılımında adil şartların
oluşturulması, çalışanların görüşlerinin yönetim kararlarında yer
alması gibi pek çok uygulamayla COVID-19 pandemisinde sağlık çalışanlarında görülen tükenmişlik tablosunun etkisi azaltılabilecektir.
31
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
Kaynaklar
1. Tuncay FE, Koyuncu E, Özel Ş. Pandemilerde sağlık çalışanlarının
psikososyal sağlığını etkileyen koruyucu ve risk faktörlerine ilişkin bir derleme. Ankara Med J 2020; 2: 488-501. doi: 10.5505/
amj.2020.02418
2. Lai J, Ma S, Wang Y, et al. Factors associated with mental health
outcomes among health care workers exposed to Coronavirus Disease 2019. JAMA Netw Open. 2020;3(3): e203976. doi:10.1001/
jamanetworkopen.2020.3976
3. Pala SÇ, Metintaş S. COVID-19 pandemisinde sağlık çalışanları.
ESTÜDAM Halk Sağlığı Dergisi 2020; 5: 156-68 (COVID-19 Özel
Sayısı). doi: 10.35232/estudamhsd.789806
4. Fırat M, Kanbay Y, Utkan M et al. COVID-19 pandemisinde hizmet
veren sağlık çalışanlarının psikososyal zorlanmaları: Türkiye’den
nitel bir çalışma. Gevher Nesibe Journal of Medical & Health
Sciences 2020; 6:74-80. doi: http://dx.doi.org/10.46648/gnj.240.
5. Yüncü V, Yılan Y. COVID-19 pandemisinin sağlık çalışanlarına
etkilerinin incelenmesi: bir durum analizi. Iğd Üniv Sos Bil Der
Ek Sayı Ekim 2020. Araştırma Makalesi: 373-401.
6. Brooks S, Webster RS, Woodland L, et al. The psychological impact
of quarantine and how to reduce it: rapid review of the evidence.
Lancet 2020; 395:10227. doi: 10.1016/S0140-6736(20)30460-8.
7. Misra A. Doctors and healthcare workers at frontline of COVID
19 epidemic: Admiration, a pat on the back, and need for extreme
caution. Diabetes & Metabolic Syndrome 2020; 14: 255-256.
https://doi.org/10.1016/j.dsx.2020.03.006
8. Rossi R, Socci V, Pacitti F, et al. Mental health outcomes among
frontline and second-line health care workers during the Coronavi32
Covid-19 Pandemisinde Sağlık Hizmet Sunumunda Mesleki Değerleri Korumak
rus Disease 2019 (COVID-19) pandemic in Italy. JAMA Netw Open
2020; 3: e2010185. doi:10.1001/jamanetworkopen.2020.10185
9. Başpınar NÖ, Çakıroğlu D, Meslek Etiği. Nobel Yayınevi, Ankara,
3. Basım 2014.
10. Hayran O, Sağlık hizmetlerinde yeni meslekler, profesyonelleşme
ve profesyonelizm, SD Dergisi 2018; 47:84-90.
11. Aydın İ, Yönetsel, Mesleki ve Örgütsel Etik, Pegem Akademi,
2014, s.4.
12. Çobanoğlu N, Kuramsal ve Uygulamalı Tıp Etiği, Eflatun Yayınevi,
2009.
13. https://www.blksmmmo.org.tr/dersnotlari/depo/haberresim/20190301_90348452332.ppt
14. https://www.yok.gov.tr/Documents/Kurumsal/egitim_ogretim_dairesi/Ulusal-cekirdek-egitimi-programlari/mezuniyet-oncesi-tip-egitimi-cekirdek-egitimi-programi.pdf
15. Terakye G, Ocakçı AF, Etik Konulardan Seçmeler, İstanbul Tıp
Kitabevi, 2013.
16. Hakeri H, Tıp Hukuku El Kitabı, Seçkin Yayıncılık, 2013.
17. Reiley B et al, ‘Doctors Without Borders’. SARS and Dr. Carlo
Urbani, N Engl J Med 2003; 348: 1951-2.
6. Sokol D, Virulent epidemics and scope of healthcare workers’ duty
of care. Emerging Infect Dis 2006; 12: 1238-41.
7. Sibbald B, Right to refuse work becomes another SARS issue.
CMAJ 2003; 169: 141.
8. Büken NÖ. COVID-19 pandemisi ve etik konular Sağlık ve Toplum
Özel Sayı Temmuz 2020; 15-26.
33
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
9. Korkmaz E, Korkut S. COVID-19 pandemisi ve ahlâki sıkıntı.
Türkiye Biyoetik Dergisi 2021; 8: 3-10.
10. Li Z, Ge J, Yang M, et al. Vicarious traumatization in the general public, members, and non-members of medical teams aiding in COVID-19 control. Brain, Behavior, and Immunity 2020.
doi:10.1016/j.bbi.2020.03.007.
34
Covid-19 Aşılamasında Hakkaniyetsizlikler Üzerine
COVID-19 AŞILAMASINDA
HAKKANİYETSİZLİKLER ÜZERİNE
Prof. Dr. Haydar Sur
Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Yönetimi AD Başkanı
Yirmibirinci Yüzyılda sağlık yönetiminin önceliklerine ve olmazsa
olmazlarına bakıldığında, üstünde en çok durulan konunun hakkaniyetsizliklerin giderilmesi sorunu olduğu görülmektedir. Genç
iken yalnızca kazalar, bağımlılıklar, intiharlar ve bulaşıcı hastalıklarla
sınırlı olan hakkaniyetsizlik durumları toplumlar yaşlandıkça kronik
hastalıkların hem risk faktörleri hem de bu hastalıkların teşhis ve
tedavisinde (belki de tedavi demek yanlıştır çünkü bu hastalıkların
tedavisi yoktur, kronik hastalıkların yönetiminde demeliyiz) kendini
göstermektedir.
Sağlıkta hakkaniyet konularına eğilenlerin çoğunun düştüğü
bir yanılgı vardır. Onların aslında inceleyip yazdıkları konu sağlık
hizmetlerinin kullanımında hakkaniyettir. Burada bile kişinin hastalığı
esnasında nasıl hizmete erişebildiği, hizmeti kullanabildiği ve hizmetten yarar sağlayabildiğinin ayrıntılarına girilememekte ve sadece doktor
muayenesine erişim ile limitli bir pencereden konuya bakılmaktadır.
35
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
Hâlbuki bizim amacımız öncelikle sağlıkta hakkaniyetin sağlanması olmalıdır. Bu ifadeyi amacın merkezine koyduğunuz zaman kişilerin hastalanmaması için yapılanların uzunca bir listesi gözümüzün
önüne gelir. Kendi beden ve ruh sağlıklarının farkındalığı, sağlık
okur-yazarlığı edinilmesi, yaşam standartları ve sağlık risklerine
maruz kalma durumları gibi sağlıkçıların çözebileceklerinin çok
ötesine uzanmak gerekmektedir. Bunları yapmaktan çok uzak bir
noktada olduğumuzu belirtmeye gerek var mıdır?
Hakkaniyetin tanımı için; “Sosyal, ekonomik, demografik ve/
veya coğrafi olarak tanımlanmış insan grupları arasında önlenebilir
veya düzeltilebilir farklılıkların olmamasıdır” diyebiliriz. Bu tanım
herkesin olabildiğince sağlıklı olma şansına sahip olmasını sağlamak anlamına gelir. Büyük halk sağlığı ustası Margeret Whitehead,
sağlıkta hakkaniyetsizliği “Sağlıkta gereksiz, önlenebilir, adaletsiz
ve vicdansız farklılıklardır” diye tanımlamıştır. Sağlıkta hakkaniyet
için çalışmak ise, bu faktörleri düzeltmenin veya bunlara meydan
okumanın bir yoludur.
5 Ekim 2021 itibarıyla COVID-19 hastalığına karşı aşılama
durumuna bakıldığında dünya nüfusunun % 46’sının bir doz aşı
yaptırdığını, doz hesabından gidersek bunun 6,39 milyar doz aşıya
karşılık geldiğini, o günlerde ortalama günde 23,6 milyon doz
aşının uygulandığını söylemek gerekir. Ülkelere göre farklılıklara
bakıldığında Birleşik Arap Emirlikleri’nde % 99 aşılama yapılmışken,
bu oran Tanzanya’da binde 0,9; Etiyopya ve Nijerya’da da % 2,5’lar
düzeyindedir.
Dünya genelinde bu derecede aşıya erişim hakkaniyetsizliği
yaşanırken bir yandan da başka hakkaniyetsizlikler dikkatleri çekmiştir:
h Bütün dünyada ülkelerin toplumsal alt gruplarına göre COVID-19
salgınından etkilenme dereceleri ve hizmetlerden yararlanma
düzeyi farklılık gösterdi.
36
Covid-19 Aşılamasında Hakkaniyetsizlikler Üzerine
h Tam gösterilemeyen ama onyıllardır/yüzyıllardır süregelen eşitsizliklerin sonucunda oluşan hakkaniyetsizlik, bazı insanların
hizmetlere erişiminde ve önleyici mekanizmaları kullanabilmesinde büyük bir engel halinde karşımıza çıktı.
h Aşıya erişim en çetin sorunlardan birisi oldu (halen de vicdana
sığmayacak düzeylerdedir).
h Aşıya fiziksel olarak erişse bile, aklı bulandırılarak aşıyı kullanamamış olanlara yapılan adaletsizlik de ayrı bir hakkaniyetsizlik
doğurmuş oldu.
h Birçok ülkede aşı temin edilemedi.
h Aşı temin edebilen ülkeler bile yeterli miktarda aşı sağlayamadı.
h Peyderpey aşı elde edebilen ülkelerin bazılarında kimlerin (hangi
özelliği taşıyan grupların) aşıda önceliği olduğu da net olarak
ortaya konulamadı, aşılar kapanın elinde kaldı.
Uluslararası örgütlerin, küresel çaplı firmaların ve devletlerin
bunda vebali büyüktür. Aslında yetkililerin ve bilim insanlarının da
vebali vardır. Bilimsel toplantılarda yapmaları gereken ve sağlıkçı
olmayanların anlamasının çok zor olduğu birçok çetrefil bilimsel
tartışmayı herkesin gözü önünde yapmaya kalktılar. Herkes ne
yaman bir bilim insanı olduğunu kanıtladı. Ama insanların kafası
karıştı ve bilim insanlarına çok da güvenmeyen önemli oranda kitle
oluştu (Örneğin bu kitle Türkiye’de % 30’lara yaklaşmıştır). Sosyal
medyada bilimsel kanıt aleyhtarlarının ekmeğine yağ sürülmüş oldu.
Aşı endüstrisinin konuyu paraya çevirmeye gereğinden fazla
önem vermesi de ayrı bir vicdansız tutumdur, ama onlar nihayetinde
bu işe yatırım yapmış endüstriyel kuruluşlardır. Dünyanın en zengin 30 ülkesi, hadi 50 diyelim, bütün dünyanın aşılarına sponsor
olabilecek ve fazla zorlanmadan bütçe sağlayacak güçteyken buna
37
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
hiç yanaşılmamış olması çok ama çok üzücüdür. Burada firmalara
değil devletlere kızılması gerekir. Bir fon oluşturup bütün ülkelere
aşı dağıtımını desteklemediler.
Ülkemizde aşı hakkaniyetsizliği denilebilecek bir skandalın
yaşanmadığı görülmektedir. Bir ara aşı temininde büyük sıkıntılar
yaşansa bile, sonradan kilidi çözmeyi başarmış olduk. Aşı sıkıntısı
çekilen günlerde eldeki kıt aşılara hangi grupların öncelikle erişeceği
çok güzel planlandı ve burada içimizi burkacak bir kayırmacılığa şahit
olmadık. Yaklaşık 30 ayrı çalışma grubu aşı geliştirmek için kolları
sıvadı. Bir tane aşı kullanıma sokuldu, birkaç tane daha aday aşımız
var. Burada sadece bu hastalığa aşı geliştirmekten daha büyük başarı,
onyıllar sonra yeniden eski tarihi başarımıza yakışacak bir özenle
aşı konusuna eğilen endüstri kurmamız olmuştur.
Bunun yanında, aşı karşıtlarına, aşı hakkında kafa karışıklığı
yaşayanlara yeterince güven verememiş olmamız bizim eksikliklerimiz
arasında yer almaktadır. Genel bir kitlesel destek dışında sosyodemografik gruplara ve aşıya karşı tutumu farklı farklı olan gruplara
spesifik çözümler üretemedik ve bu da iletişim eksikliği hanemize
yazılmış oldu.
Bundan sonraki çalışmalarımızda, politika ve stratejilerimizde
yine aynı yanlışlara düşersek bu sefer, biz de hakkaniyetsizliğe yol
açmış sayılacağız. Nihayetinde hizmetlerde etkililik ve hakkaniyet
arasında güçlü bağların olduğu unutulmamalıdır.
Sonsöz
Bir şeyi önceden yaptığınız gibi yaparsanız, yine aynı sonucu alırsınız.
Marc Roberts
38
Covid-19 Küresel Salgınıyla Mücadelede İnfodeminin Yönetilmesi
COVİD-19 KÜRESEL SALGINIYLA
MÜCADELEDE İNFODEMİNİN
YÖNETİLMESİ
Prof. Dr. Zeliha Koçak Tufan
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD
Sağlık Bakanlığı COVID-19 Bilim Kurulu Üyesi
Küresel salgın olarak adlandırılan ‘’pandemi’’yi açıklamaya çalışırken
‘’infodemi’’ terminolojisi hayatımıza girdi. Pandemi ve epidemi ile
endemik düzey kavramları enfeksiyon hastalıklarının epidemiyolojisinde kullandığımız salgının başlangıcı, seyri, görülme sıklığı
ve etkilediği alanları da açıklamamıza yardım eden kavramlar iken,
infodemi aslında tam bir kargaşayı ifade ediyordu. Yalan ve gerçek
dışı haberler, virüsün kendisinden bile hızlı yayılıyordu. Basın, sosyal
medya hatta akademik yayınlar bile infodeminin parçası olabildiler.
Salgının öncesinde enfeksiyon, virüs, bakteri, epidemi, pandemi
gibi terminolojilerle nadiren yolu kesişen bireyler salgınla birlikte
yoğun bilgi bombardımanına maruz kaldı. Toplumun her kesimi artık
bu kavramları yerli/yersiz kullanıyordu. Bireyler dünyayı ve günlük
yaşamı sarsan salgınla birlikte olanları anlamaya, yorumlamaya
ve dolayısıyla her türlü bilgiyi öğrenmeye çalıştı. Özellikle sosyal
medya aracılığıyla kendisine iletilen en ufak bir bilgi kırıntısını bile
39
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
gerçekliğini araştırmaksızın yakınlarıyla, takipçileriyle paylaşanlar
vardı artık. Hatta farklı alandan akademisyenler, sağlık meslek
mensupları da zaman zaman bu kargaşaya dahil oldu. Güvenilir kaynaklar sorgulanırken, kargaşayı ve endişeyi tetikleyen bazı haberler
sorgulanmaksızın gerçek gibi yayıldı (Grafik 1).
Grafik 1. Bazı ülkelerdeki vaka sayısına karşın COVID-19 haberlerinin
güvenilir kaynaklardan paylaşılma sıklığı (Alıntı: Lopez-Calva, UNDP)
Latin Amerika ve Karayipleri kapsayan bir çalışmada sosyal
medyada çıkan haberlerin sadece %59’unda güvenilir bilgiye rastlanmış. Arjantin ve Jamaika’da bu oran %80’lere çıkarken, Venezuella ve Peru’da güvenilir tweetlerdeki güvenilir haber oranı %25’in
altında bulunmuş. Reuters tarafından yapılan bir çalışmada Dünya
Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlar ile
40
Covid-19 Küresel Salgınıyla Mücadelede İnfodeminin Yönetilmesi
yerel hükümetler ve kamu kuruluşlarının, yanlış yahut eksik karar
ve politikalarına yönelik suçlamalar güvenilir olmayan haberlerin en
büyük odağı olduğu bulunmuş. Yaptıkları çalışmada politikacıların ve
ünlülerin yalan-yanlış haber paylaşımlarının, kendi örneklemlerinin
yalnızca %20’sini oluşturuyor olmasına rağmen bu paylaşımların,
sosyal medya etkileşimlerinin %69’unu oluşturduğunu tespit etmişler.
Yalan-yanlış haberlerin çoğunun toplumun diğer kesimleri tarafından
üretildiği ancak bu haberlerin etkileşimlerinin ünlülere göre çok
daha az olduğu da yine tespitler arasında. Politikacıların ve ünlülerin
güvenilir veri paylaşması, şeffaflık ve güven arttırıcı çalışmalara
katılmaları yalan haberlerin önüne geçilmesinde önemlidir. Yalanyanlış haberlerin %59’unun gerçek haberlerden çarpıtılmış, %38’inin
ise tamamen uydurma olduğu; sosyal medya etkileşimlerinin %87’sinin gerçeklerden çarpıtılmış haberlerin, %12’sinin ise uydurma
haberlerden olduğu yine çalışmada tespit edilmiş.
SARS CoV-2 Virüsü ve varyant suşlar, COVID-19 hastalığı, aşılar
ve antiviral ilaçlar konusunda alanın uzmanlarının mevcut akademik çalışmalar ışığında sunduğu bilgilerin, salgın yayıldıkça ve vaka
sayısı arttıkça elde edilen yeni verilerle değişmesi, sansayonel haber
seviciler ve yalan haber üreticiler tarafından kötüye kullanılabildi ve
toplumun pek çok kesiminde ki kafa karışıklığını tetikledi. Örneğin
virüsün demir, bakır, ahşap yahut plastik üzerinde ne kadar canlı
kaldığı akademik çevreler için önemli bir bilgidir ancak bu veriler
doğrudan klinik ehemmiyeti göstermek için yeterli değildir; bulaşmanın olabilmesi için gerekli olan virüs yükü, bulaş yolu ve gerçek
yaşam verileri olmadan halka bu bilginin sunulması yanlıştır. Virüs
bir materyalde belki 36 saat belki 12 saat canlı kalabilir ancak bulaşma için gerekli olan viral yük düştüğü için bulaşma olmayabilir.
Yahut bir antiviral ilaç klinik öncesi çalışmalarda etkin çıkarken,
belli kitlelerde kullanımında etkin olmadığı ortaya çıkabilir. Hiçbir
klinisyen hastasını denek olarak kullanmaz, ancak salgın her türlü
komplikasyonu ile devam ederken, insanlar yaşamını yitirirken,
41
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
elde yan etkisi düşük ve hastalığa etkili olma ihtimali bulunan,
rehberlerde yer almış bir ilacı tabi ki hastasına kullanmak ister,
hastalarında faydasını gördükçe de devam eder. Bunu yaparken de
o güne kadar ki verilere göre davranır, profesyoneller tarafından
çıkarılmış tedavi önerilerini uygular. Vaka sayısı arttıkça, salgın
ilerledikçe elimizde daha çok veri oluyor ve tedaviye yönelik öneriler
değişebiliyor, rehberler güncellenebiliyor. Tıp ve sağlık alanında her
bir konunun uzmanı farklıdır ve o alanda çalışmıyorsa bir kişinin
sağlıkçı olması ilaç ve aşı çalışmaları konusunda yorum yapmasına
izin vermez. Nitekim yorum yapabilmek için çoğu zaman tek bir
çalışma bile yetmez, çalışmanın metodu önemlidir ve pek çok klinik
çalışmanın verilerinden meta-analizler klinik kullanıma yön verir.
Neticede profesyonel yaklaşımın dışında her türlü makalenin, yayının konuyla ilgisiz kişilerce yorumlanması yanlış sonuçlara götürür,
topluma çok zarar verir.
Dünya Sağlık Örgütü ülkeleri, toplumun ihtiyaçlarını dinlemeye ve güvenilir, gerçek bilgi paylaşımına ve infodemiye karşı
tedbir almaya yönelik çalışmaları başlatmış durumdadır (Grafik
2). Bu bağlamda infodeminin yönetilmesindeki önerileri kısaca şu
çerçevelerde ele alınabilir:
Hazırlan ve izle - hedef kitleleri dinlemek için etkili araçların
kullanımı ve uygun bilgilerin nasıl tasarlanacağı ve paylaşılacağı
konusundaki yetkinlikler;
Tespit ve müdahale- Yalan ve yanlış bilgilendirmeye karşı direnci artırmak ve bireyleri ve toplulukları güvenilir, nitelikli sağlık
bilgilerine erişim haklarını kullanma konusunda güçlendirmek için
müdahaleleri tasarlama, uygulama ve değerlendirme yetkinlikleri;
Güçlendirme - sağlıkla ilgili acil ve diğer durumlarda, daha iyi
bilgi-salgını yönetimi yoluyla daha sağlıklı toplum sağlamak için,
sağlık sistemlerini güçlendirmeye yönelik yetkinlikler.
42
Covid-19 Küresel Salgınıyla Mücadelede İnfodeminin Yönetilmesi
Grafik 2. Dünya Sağlık Örgütü, infodemiyle mücadeleyi önermekte
ve bu kapsamında çalışmalar yürütmektedir.
Sonuç olarak infodemiyle mücadelede şeffaflık adı altında her
bilginin doğrudan halka iletilmesi değil, muhataplarınca yorumlanması ve uygun bir dille anlatılması, sansasyonel haber üreticilerinin
çarpıtılmış bilgileri topluma sunmasının önüne geçilmesi, gerçek,
güvenilir ve sağlıklı bilgi akışının muhataplara akışının sağlanması
yönünde yeni ve yenilikçi çalışmaların yürütülmesi gerekmektedir.
İleri okuma için kaynaklar
1. WHO competency framework: Building a response workforce
to manage infodemics. https://www.who.int/publications/i/
item/9789240035287
2. Infodemic.WHO.https://www.who.int/health-topics/infodemic#tab=tab_1
43
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
3. Focosi et al. COVID-19 infodemics: the role of mainstream and
social media. https://www.clinicalmicrobiologyandinfection.com/
article/S1198-743X(21)00441-9/fulltext?dgcid=raven_jbs_etoc_
email#relatedArticles
4. Lopez-Calva, LP. Where the pandemic meets the infodemic: The
challenge of misinformation in the fight against COVID-19 in
LAC. Undp.org.
5. Types, sources, and claims of COVID-19 misinformation. https://
reutersinstitute.politics.ox.ac.uk/types-sources-and-claims-covid19-misinformation
44
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
TOPLUM SAĞLIĞI İÇİN BİREYSEL
ÖZGÜRLÜKLERİN KISITLANMASI:
HUKUKUN SINIRLARI(*)
Muharrem Balcı
Hukuk Vakfı Başkanı
Hasta Hakları Aktivistleri Derneği Kurucusu
HUKUK, SADECE YASAL DÜZENLEMELER DEĞİLDİR
Vecdi Aral Hocamızın güzel bir hukuk tarifi vardır. Hukuk, “İnsanlar
arası ilişkileri biçimlendiren, onlara görünür ve algılanabilir bir düzen
veren, bu amaca (adalete) yönlendiren normlar bütünüdür”1. Kanaatimce hakların ve yükümlülüklerin, belli bir düzen içinde insanlara
sunulması ve yaptırımlarla korunmaya alınması, bir sistemi ortaya
koymaktadır ki buna bazen hukuk, bazen de hukuk sistemi denilir.2
Hukuk sistemi, yasa yapıcıların ve uygulayıcıların hukuk mantığının
(*)
Bu tebliğ, Sağlık ve Medeniyet Sempozyumları -2 de TIBBÎ VE TOPLUMSAL AÇIDAN
PANDEMİ Sempozyumu’nda 9 Ekim 2021 tarihinde Üsküdar Bağlarbaşı Kültür
Merkezi’nde sunulmuştur.
1
Vecdi ARAL, HUKUK FELSEFESİNİN TEMEL SORUNLARI, Oniki Levha Yayıncılık,
İst. 2010. s. 167.
2
Muharrem BALCI, “Hukuk Mantığı”, http://www.muharrembalci.com/yayinlar/
tebligler/47.pdf
45
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
ürünü olduğu gibi, vatandaşların da uyup uymama konusunda güven
veya güvensizliklerinin göstergesi olabilmektedir. Yasal düzenlemelere
uyum konusunda, hukukun kılcal damarlara kadar yaygınlaştırılmış
olup olmaması da önem taşımaktadır. Hukukun kılcal damarlara
kadar yaygınlaştırılması, sokaktaki insana hukukun benimsetilmesi
anlamına gelmektedir.
Ülkemizde hukuki düzenlemeleri yapanların sağlıklı bir hukuk
mantığına sahip olması noktasında tereddütler olduğu da hepimizin
malumudur. Özellikle de vatandaşların ihtiyatla karşıladığı kimi düzenlemeler; hukuk mantığının zaman içinde zedelenmesi ihtimaline
binaen gözden geçirilmelidir. Toplumda oluşan tereddüdün yasal
düzenlemelere eleştiri ve muhalefet oluşturduğu, hele de eyleme dönüştüğü ve kaos oluştuğu zamanlarda, düzenlemelere esas olan hukuk
mantığının gözden geçirilmesi acil hale gelmektedir. Bu da düşünsel ve
eylemsel bir çabayı, evrensel ve uluslararası hukuk kurallarına olduğu
kadar, yerel kanunlara, özellikle de Anayasaya, toplumun inanç umdelerine, gelenekgöreneklerine, örfüne uygunluğu da içinde barındırır.
O halde Hukuk Mantığı, “… yasaların yorum ve tümevarım yolu
ile gerekçelendirilme tarz, ilke ve kuralları; yasaların gerek metinlerinin
ötesine gerekse yasakoyucu tarafından açıkça verilmiş tanımların ötesine
geçerek yorumlanmasından ibaret bulunan bir hukuk dalıdır”3 diyebiliriz.
Bir başka ifade ile hukuk mantığı sadece yasalarla oluşmamaktadır.
Tekrar yukarıda Vecdi Aral’ın hukuk tarifine dönersek; mevcut
yasal düzenlemelerin oluşturduğu hukuk sistemimizin, insanlar
arasındaki ilişkileri nasıl biçimlendirdiği, bu ilişkilere görünür ve
algılanabilir bir düzen verip vermediği, insan fıtratında bir ide olarak
var olan adalete yönlendirip yönlendirmediği sürekli taze tutulmalı,
hatırlanmalı, düşünsel ve eylemsel pratiğimizden çıkmamalıdır. Hukukun gayesi maddi gerçekliğe ulaşmak olduğuna göre, maddi gerçeklik
insanların fıtratında bir ide olarak bulunan ‘adalet’in gerçekleşmesidir.
3
Ahmet Halûk ATALAY, “Bir Hukuk Mantığı Var Mıdır?” http://hukukkurami.net/
media/file/hukukmantigi.pdf
46
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
Adalet hukukun gayesini gerçekleştirirken, insanlardan beklediği,
yine Vecdi Aral’ın ifadeleriyle; “… haksızlık yapmamak, kimseye zarar
vermemektir. Onun insanlık için asıl hizmeti, insanların bir düzen içinde
birliktelik oluşturarak toplum içinde maddî ve tinsel (manevî) varlıklarını
güvenceye alarak dinî, ahlâki, bilimsel ve sanatsal kültürlerinin, hiçbir baskı
altında kalmadan serbestçe oluşmasına ve gelişmesine olanak sağlamaktır.”4
Bu makalede, hukukun, hukuk düzeninin ve hukuk mantığının
oluşum tarzı ve uygulamasını, adaletin bir ideden öte bir amaç, gerçekleşmesini istediğimiz sonuç anlamında, Covid-19 tedbirleri bağlamında
insanların bir düzen içinde birlikteliklerinin korunmasını, maddi/
manevi varlıklarının güvenceye alınmasını, dinî, ahlaki, bilimsel kültürlerinin oluşmasını ve gelişmesini sağlayıp sağlamadığını, “Toplum
Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması” başlığında incelemeye,
irdelemeye çalıştık. Başka bir ifade ile Covid-19 tedbirlerinin, hukukun
tanımındaki gibi, “İnsanlar arası ilişkileri biçimlendiren, onlara görünür
ve algılanabilir bir düzen veren, adalete yönlendiren normlar bütünü olup
olmadığını veya bu bütüne uyup uymadığını anlatmaya çalıştık.
AŞI VE SAĞLIK TEDBİRLERİ HAKKINDA GÜVENSİZLİK
Aşı Zorunluluğu
Pfizer-BioNTech, ürettiği COVID-19 aşısı için, Türkiye’de ruhsatlandırılmamış, izin verilmemiş ve acil kullanım onayı almamıştır, diyordu. Ancak aşı kullanılmaya da başlanmıştı. Aşı olanlardan da onam
alınıyordu. Daha sonra Pfizer-BioNTech, FDA’dan ruhsatı aldı. Şimdi
sorumluluk almak zorunda. Fakat aşı olacaklardan onam alınmaya
devam ediliyor. Ruhsat almış olması, aşının herkese zorla uygulanacağı
anlamına da gelmiyor. Nitekim Anayasa’nın Kişinin dokunulmazlığı,
maddi ve manevi varlığı başlıklı 17. Maddesinde; “Herkesin, yaşama,
4
Vecdi ARAL, Hukuk Nedir? “Hukuka Felsefi ve Sosyolojik Bakışlar - VI” Sempozyum,
26-29 Kasım 2012, İstanbul, HFSA (Hukuk Felsefesi ve Sosyoloji Arkivi), İstanbul
Barosu Yayınları, 2014. s.19. https://www.istanbulbarosu.org.tr/files/Yayinlar/
Kitaplar/doc/HFSA26.pdf
47
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu,
tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi
tutulamayacağı” hüküm altına alınmıştır. Anayasa Mahkemesinin de
zorunlu aşının Anayasaya aykırı olduğuna dair kararı mevcuttur. Bu
kararda Anayasa’nın 17. Maddesi uyarınca zorunlu aşı uygulamasına
ilişkin öngörülebilir nitelikte bir kanuni düzenlemenin bulunmadığı
değerlendirilerek, başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması
ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.5
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) zorunlu aşı uygulamasının, kanunla düzenlenmiş olsa bile başvuruyu kişinin ruhsal ve
fiziksel bütünlüğü bağlamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi(AİHS)
nin 8. Maddesinde düzenlenen özel yaşamın gizliliği hakkı kapsamında
değerlendirmiş, başvuruyu reddetmiştir. Ancak karar gerekçesinden,
aşı yapılan kişinin sağlık kontrollerinin gereği gibi yapılmaması ve risk
taşıyan bir halinin tespit edilmesi durumunda kişinin özel yaşamın
gizliliği hakkının ihlal edilmiş olacağı kararını verebileceği anlaşılmaktadır.6 Türkiye’deki uygulamalarda da aşının, kişinin fiziksel ve
ruhsal bütünlüğü değerlendirilmediği gibi, sağlık kontrollerinin ve risk
durumunun varlığına ilişkin bir tahlilin yapılmadığı görülmektedir.
Aşı Üreticisinin Sorumluluğu
Aşı biyolojik bir üründür. Aşı üreticilerinin hukukî sorumluluklarına
dair bir yasal düzenleme henüz yoktur. Burada kıyasen “ilaç üreticisinin
sorumluğu” gibi aşı üreticilerinin sorumlu tutulması gerekmektedir. Bu
sorumluluğun da kamuoyu ile paylaşılması gerekirken, aşı olanlardan
onam alınması, sorumluluk tamamen aşı olanlar üzerine yıkılması
anlamına gelmektedir.
5
AYM, Genel Kurulu, Halime Sare AYSAL Kararı, Başvuru No: 2013/1789, 11.11.2015
tarihli karar. https://www.anayasa.gov.tr/tr/haberler/bireysel-basvuru-basin-duyurulari/zorunlu-asi-uygulamasina-iliskin-halime-sare-aysal-karari-basin-duyurusu/
6
KASAROĞLU, Covid-19 Aşısı Türkiye’de Zorunlu Hale Getirilebilir mi? http://www.
kasaroglu.av.tr/tr/covid19-asisi-turkiyede-zorunlu-hale-getirilebilir-mi
48
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
İlginçtir ki, Türkiye’de ilaç üreticisinin sorumluluğunu düzenleyen
bir kanun da yoktur. Bu durumda 6502 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun (TKHK) kapsamında konu değerlendirilmeye çalışılsa
da tatmin edici bir sonuca ulaşılamamaktadır.7 TKHK’nın 4. maddesine
göre; “Tüketicinin seçimlik haklarından birisi ile birlikte ayıplı malın neden
olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve /veya kullanımdaki diğer
mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı/üreticiden tazminat isteme
hakkına sahiptir.” Olması gereken hukuk açısından, ilaç üreticisinin
tehlike sorumluluğu esaslarına göre sorumlu tutulduğu bir İlaç
Kanunu’nun yapılması gerekmektedir.
Elimizde, konunun aydınlatılmasında ve sonuçlandırılmasında
uygulanabilecek “ilaç üreticisinin tehlike sorumluluğu”nu düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 71. Maddesi bulunmaktadır. Bu
günlerde Türk aşısı olarak “Türkovak” da kullanıma gireceğine göre,
ivedilikle “İlaç / Aşı Üreticisinin Kusursuz Sorumluluğu”nu düzenleyen
bir mevzuata ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durumda yerli ve yabancı ilaç
şirketlerinin ve bu şirketlerin ürünlerinin her tür (tehlike sorumluluğu
da dahil) ayıplı mal veya kullanımdan kaynaklanan tazminat sorumluluğu hallerinde tüketicinin yasal güvenceye kavuşması sağlanmış
olacaktır. Bu da bu makalede belirttiğimiz aşı ve ilaç konusunda güvensizliğin önemli ölçüde giderilmesini sağlamış olacaktır. Böylece,
vatandaşı ve hekimleri/uygulayıcıları aşı ve sağlık tedbirlerine ilişkin
her tür düzenlemenin “yasal güvenceleri sağlanmadan sorumlu tutmak”
hukuksuzluğundan da kurtulmuş alacağız.
Yapılacak İlaç / Aşı Üreticisinin Sorumluluğu (*) Kanununda ve
bağlı yasal düzenlemelerinde aşağıdaki hususların varlığı, aşı ve
7
Nurcihan DALCI, “TBK 71 bağlamında İlaç Üreticisinin Tehlike Sorumluluğu”, http://
tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2014-114-1407
(*)
İlaç ve aşıyı aynı yasal düzenleme içinde ele almamızın nedeni, Covid-19 ve benzeri
virüsler için ilaç geliştirme çalışmalarının başlamış ve yakın zamanda piyasaya
çıkmış olmasıdır. Burada ilaç ve aşı için gerekli ortak tedbir ve uygulamalar zikredilmiş, sadece ilaç için gerekli olan teferruattan ve prosedürlerin aktarımından
kaçınılmıştır. (M. Balcı)
49
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
sağlık tedbirleri konusunda belirttiğimiz güvensizliği büyük ölçüde
ortadan kaldıracaktır:
h İlaç/aşı kullanımına ilişkin hastanın aydınlatılmış rızasının
(onamının) alınması.
h İlaçla ilgili uygulama ve istemlerin yazılı yapılması. (Sözlü veya
uzaktan iletişim araçları aracılığıyla yapılmaması (örneğin, hastanede verilecek ilaçların yetkili hemşire yerine sadece hastanın
kendisi veya bir yakınına söylenmesi);
h İlaç/aşı ile bağlantılı riskler konusunda hastanın uyarılması.
h İlacın/aşının yan ve ters etkilerinin açıklama konusunda ihmal
gösterilmemesi.
h Hasta açısından söz konusu olabilecek ilaç/aşı kontrendikasyonlarına dikkat edilmesi.
h İlacın/aşının uygulanma zamanı ve koşullarının dikkate alınmaması. (Örneğin, tok veya aç karnına alınmasının uyarılması)
h İlacın/aşının ilaç etkileşimlerinin göz ardı edilmemesi.
h İlacın/aşının hastaya uygunluğu konusunda gerekli tetkik, kontrol
ve testleri yaptırmakta ihmal gösterilmemesi.
h İlaç/aşı kullanımı sürecinde, erken yan etkilerinin tespit edilmesine yönelik gerekli testlerin yaptırılması.
h İlacın/aşının yan etkileri ortaya çıktığında, tedavi esnasında
veya derhal antidote uygulanmasında ihmal veya oluşan yan
etkilerin tedavi edilmesi.
h İlaç/aşı değişimleri sırasında hastaya önceden kullanılan ilaçlar
hakkında bilgi verilmesi.8
8
Mehmet DEMİR, İlaç Kullanımı Sonucunda Doğan Zararlardan İlaç Üreticisinin,
Eczacının ve Hekimin Sorumluluğu. http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2010-89-623
50
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
Aşı ve sağlık tedbirleri bir güven sorunudur.
Güven hem idareye hem de sağlık yönetimine. İdare güven erimesine uğramışsa, sağlık sektörü her türlü yolsuzlukla malul(*) olarak
çalışabiliyorsa, aşıya da alınan sağlık ve güvenlik tedbirlerine de
kimse inanmayacaktır. Genel anlamda aşı karşıtlığının temelinde
bu güvensizliğin yattığını unutmamak gerekir. Öncelikle bu güven
sağlanmalıdır. Toplumda siyasetle yaşamın, sağlığın, hukukun birbirine karıştırılması sonucunda büyük bir güven erimesi var. Sürecin
sağlıklı yönetilememesi, çelişkili karar ve uygulamalar, güvenin
bir daha uğramayacağı şekilde hayatımızdan çıktığını gösteriyor.
Karşıtlığın, kavganın nedeni bu güven erimesidir.
Yerli neoliberal işleyiş ekonomiyi ayakta tutmak için sıradan
vatandaşın özgürlüklerini kısıtlayıp, yaylada hayvan otlatan nineye,
dedeye sokağa çıkma ve maske yasağını ihlalden tutanak tutturup
ceza kestirebiliyor. Hastaneye bir yakınına refakatçi olmak için sokağa
çıkan vatandaşa hukuka aykırı olarak tutanak tutturup ceza infazı
yaptırabiliyor. Öte yandan, sokağa çıkma, sosyal mesafe ve maske
yasakları devam ederken siyasi parti toplantılarını lebalep yapabiliyor,
lüks otellerde her türlü etkinliğe göz yumarak, otellerde bu etkinlikler
için rezervasyon yapan kaymak tabakaya göz yumabiliyor. Camilerde
ise sosyal mesafeyi hala uygulatabiliyor. Mitinglerde, kongrelerde,
plajlarda ve konserlerde bulaşmayan virüs, camilerde bulaşabiliyor.
Ezcümle siyasi ikballerine basiretsizliklerini katarak, piyasa ekonomisine sıradan halkın özgürlüklerini feda ettirebiliyorlar. İnsanların
aklına şöyle bir soru gelse çok mu absürt olur? İlan edilen ve güya
uygulanan pandemi tedbirleri şartlarında, en azından makul bir süre
(*)
SGK bünyesinde yapılandırılmış denetim mekanizmalarının kamuoyu ile paylaşılmadığı, sadece kısmî, bazı haberlerin sızabildiği gerçeği karşısında, denetimlerde
şeffaflığın, konuya ilişkin yargı kararlarının kamuoyu ile paylaşılması halinde
devletin/idarenin yolsuzluklarla mücadelesine ilişkin bir güvencenin kamuoyunda
oluşacağını kabul etmek gerekiyor. (M. BALCI)
51
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
daha lebalep kongreler yapılmasaydı, turizmi kurtarmak aşkına lüks
otellerde rezervasyonlu eğlencelere izin verilmeseydi, sanatçıların
pandemi sürecindeki mağduriyetlerini gidermek adına konserlere
izin verilmeseydi, aradan bir yıl geçmesine rağmen vaka sayılarının
30 binlere, ölümlerin 300’lere ulaşması mümkün olur muydu?
2020’de Ekim ayında Covid-19 kaynaklı ölüm 20’li sayılarda,
bugün 250’li sayılarda. 115 milyon doz aşı yapılmış, fakat ölümler
12 kat artmış. Gelinen noktada kamuoyuna tatmin edici açıklama
yapılması gerekiyor.
Türkiye’de aşı konusunda tartışılan ve kafa karışıklığına sebep
olan hususlardan biri, ithal aşıların tahlil sonuçlarının, aşının muhtevasının, bileşenlerinin ne olduğunun kamuoyuna açıklanması,
medya ve sosyal medyada yapılan değerlendirmelere bilimsel açıdan
tatmin edici cevaplar verilmemesidir. Bu da mevcut ithal aşılara olan
güveni sarsmaktadır.
Aşı üreticilerinin Faz3 denemelerinde Türkiye’yi kobay olarak
kullandıkları da bilinen bir gerçek. Sinovac firmasının yetkilisi,
“Türkiye’de Faz3 klinik deney yaptıklarını” söylüyordu.9 Salgın
hastalık dönemlerinde aşının halk kitlelerine benimsetilebilmesinin
yolu, Faz1, Faz2, Faz3 çalışmalarının, ‘güvenli’ ve ‘etkili’ olduğunun
kanıtlanmış, aşı çalışmalarına ilişkin verilerin hakemli dergilerde
yayınlanmış, aşının üretim sürecinin ‘kalite’ güvencesinin tamamlanmış ve kamuoyu ile şeffaf bir şekilde paylaşılması olması gerekir.
Yine TTB’nden Vedat Bulut’un, Sağlık Bakanlığının ‘aşıda acil
kullanım onayı’ kararına ilişkin olarak, “Çin aşısının Faz3 sonuçları
henüz çıkmadı. Acil kullanım onayı için verilerin kamuoyu ile ve meslek
örgütleriyle şeffaf bir şekilde paylaşılmasının, aşılara güven duyulması için gerekliliği” açıklaması, güven konusunun önemini bir kere
9
Arslan BULUT, “Aşı Olanlardan Alınan Onam İmzası”, Yeniçağ 6 Şubat 2021.
52
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
daha gündeme getirmektedir.10 Hele de geleneksel aşı türü olan ve
dünyanın her yerinde üretilebilecek olan Sinovac aşısını “Çin Aşısı”
olarak adlandırmak, aşı olacaklar üzerinde olumsuz etki yaptığı da
bilinen bir gerçek. Bu kadar önemli bir konunun bu kadar basite
indirgenmesini sadece aşı karşıtlarına mal etmek de terminolojik
olarak doğru değildi.11
Üstelik virüsün mutasyona uğradığına ilişkin tespitler üzerine,
Almanya’da BioNThec aşısını geliştiren Uğur Şahin’in, “Dokuz mutasyona uğramış bir tür ve şu anda bu varyanta karşı aşımızın koruma
sağlayıp sağlamayacağını henüz bilmiyoruz” demesi de aşılara güvensizliğin sebeplerinde sayılabilir.12
Yine mRNA türü aşıların muhtevasının açıklanmamasını, dışarıdan programlanabilme özelliklerinden bahsedilmemesini, gelecekte
oluşturabileceği yan etkilerin varlığına ilişkin iddialara yetkililerin
doyurucu bilgi vermemelerini de zikretmemiz gerekiyor.13Buna bir
de ABD ve AB’nin geleneksel aşıları kabul etmemesi, AB ve ABD’de
üretilen aşıları yaptırmayanlara vize vermemelerini eklediğimizde,
aşılara olduğu kadar devletlere ve küresel hegemonyaya güvensizliğin
anlaşılabilir olduğunu teslim etmemiz gerekiyor.
Yerele ve Küresele Direniş
Aşı üreten küresel aktörlerin evvelce yapmış oldukları bazı açıklamalarda, “Büyük Sıfırlama”, “Yeni Dünya Düzeni”, “insanlığın
transhüman/posthüman çağa girdiği”, “Dünya nüfusunun 500 mil10
Arslan BULUT, “Aşıdan Önce Testi Konuşmak Gerekir”. Yeniçağ, 21 Aralık 2020
11
Metin AKTAŞOĞLU, “Yeni aşı tartışması: İnaktif aşı mı, mRNA aşısı mı? Uzmanlar
yanıtladı…” https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/yeni-asi-tartismasi-inaktif-asi-mi-mrna-asisi-mi-uzmanlar-yanitladi-6153670/
12
Burhanettin CAN, “Bileşenleri Bilinmeyen Yabancı kaynaklı Aşılara Karşı Çıkmak
Aşıya Karşı Olmak Demek Değildir”. Umran, Sayı 326, Ekim 2021.
13
Burhanettin CAN, a.g.m.
53
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
yonu geçmemesi” gibi projelerinden söz etmeleri ve söylemlerinin
iddialardan öte uygulamalara geçmesi karşısında, yerel ve küresel
düzlemde aşı ve küresel aktörler karşıtlığının oluşması anlaşılır bir
durum olmaktadır. Nitekim, İstanbul Sözleşmesinin güvenceye
aldığı toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet eşitliği, küresel aktörlerin toplumlara dayattığı bir ifsad projesi olarak küreselleşirken, bir
yandan da karşısında bir küresel karşıtlık oluşturmuştur. Küresel ifsad
projesine karşı farklı inanç ve düşünceden kitlelerin oluşturduğu
Anti Cender Movement/Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Hareket14 dünya
çapında eylemler düzenlemekte, toplumsal cinsiyetin insanlık için
bir kurtuluş olduğuna dair iddianın bilimselliğine karşı eleştiri ve
muhalefet oluşturmaktadır.
Başlangıçtan itibaren ifade etmeye çalıştığımız ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken aşı ve sağlık tedbirleri
karşıtlığını hukukun imkân tanıdığı ölçülerde değerlendirmenin
gereği üzerinde de durulmalıdır.
Kafalar Neden Karışık?
Kafalar karışık, vatandaşın güveni gittikçe azalıyor. Bu durumda aşı
karşıtlığını ve kurallara uyulmamasını anlamak zor olmuyor. Buna
bilim kurulu ile karar vericiler arasındaki uyumsuzluk ve sorumluluğun paylaşılmaması15 da eklenince, işler daha da karıştı. Sağlık
Bakanı Fahrettin Koca, 29 Temmuz tarihine kadar paylaşılan “vaka
sayısı” ifadesiyle, o tarihten sonra tabloda yerini alan “hasta sayısı”
ifadesinin aynı şeyi karşılamadığını açıkladı. “Test sonucu pozitif
14
Muharrem BALCI, İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN İNSANI VE AİLEYİ KORUMAK,
Pınar Yayınları, İstanbul 2020, s. 152
15
Bakan KOCA, Bilim Kurulunun bir tavsiye kurulu olduğunun unutulmaması
gerektiğini ve karar mercii olmadıklarının vurgularken, Cumhurbaşkanı Erdoğan
ise “bu işin birinci dereceden sorumlusu Bilim Kuruludur” diyordu.
“Erdoğan, Bakan Koca’yı yalanladı: Kim doğru söylüyor?” https://www.a3haber.
com/2020/11/27/erdogan-bakan-kocayi-yalanladi-kim-dogru-soyluyor/
54
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
çıkanların her biri bir vakadır. Bunların büyük kısmı belirti göstermeyen
taşıyıcılardır. Kalan kısmı ise hastalık bulgusu olup tedavi altına alınan
hastalardır. Bir kısmını evde, önemli bir kısmını da hastanede takip
ve tedavi ediyoruz. Hastanede tedavi altına aldıklarımızı ayrıca yatan
hasta olarak raporluyoruz” dedi. Koca’nın açıklaması kamuoyunda pek
çok tartışmayı beraberinde getirdi. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise
teyitli Covid-19 vakalarını “Klinik işaret ve semptomlardan bağımsız
olarak, Covid-19 enfeksiyonu taşıdığı laboratuvar sonuçlarıyla teyit
edilmiş kişiler” olarak tanımlıyor. 16
Başından beri TV de sürekli konuşan Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr.
Mehmet Ceyhan: “Aşı olanlar da virüs bulaştırıyor. O yüzden PCR’nin
aşılılara da yapılması lazım. Ancak PCR testi %50 yanlış sonuç veriyor”
dedi. ABD’de BioNTech’le ilgili bir araştırmada 1 milyon insanın gerçek
zamanlı verileri incelendi. Uzmanlar, iki doz BioNTech aşısından 6
ay sonra aşının enfeksiyon bulaşmasını engelleme seviyesinin yüzde
20’lere düştüğünü belirledi. Bu gelişme üzerine potansiyel yeni salgın
dalgalarının artabileceği endişeleri de arttı.17Öte yandan aşı karşıtlarının içinde öyle gereksiz insanlar var ki, bunlarla yan yana gelerek
herhangi bir organizasyona, eyleme katılmak, hem avara kasnak gibi
üretimsiz kalmak, hem de toplumda damgalanmak için kâfidir. Üstelik
bu insanların bir kısmı hayatları boyunca proje üretirler ama hiçbir
projede sorumluluk almazlar, projeleri de hayata geçmez.
Dünyanın birçok yerinde aşılama ile ilgili tedbirler alınıyor.
Almanya’da Kasım ayından itibaren, aşı olmayan çalışanlar
Kovid-19’a yakalanmalarından sonra karantinaya girdiklerinde
16
“Koronavirüs: BBC Türkçe’ye konuşan Bilim Kurulu Üyeleri, Sağlık Bakanı Koca’nın
‘Her vaka hasta değildir’ açıklaması hakkında ne düşünüyor?” https://www.bbc.com/
turkce/haberler-turkiye-54391859
17
“Aşıyla ilgili çok can sıkacak araştırma”, https://www.dunyabulteni.net/saglik/
asiyla-ilgili-cok-can-sikacak-arastirma-h511165.html
55
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
çalışmadıkları günler için ücret kaybından dolayı devletten tazminat alamayacak. Doktor raporuyla belgelenen sağlık sebebiyle
aşı yaptıramayanlar muaf tutuldu. Ayrıca, aşı olunmadığı takdirde
restoran veya tiyatro, sinema, konser gibi çeşitli etkinliklere girmek
için istenilen hızlı Kovid-19 testlerinin ücreti vatandaşlar tarafından
ödenecek. 12-17 yaşlarındaki gençler ve çocuklar ile hamileler ise bu
testleri 31 Aralık’a kadar ücretsiz yaptırabilecek. Bakanlık bu yeni
kuralların aşı yaptırmak istemeyenlere bir baskı değil, adil olmayla
ilgili bir durum olduğunu belirterek, “Kendilerini ve başkalarını aşı
yoluyla koruyanlar, aşı olmayanlar için neden para ödediklerine
ilişkin haklı bir soru soruyorlar” dedi.
İnsanların aşı olma konusunda özgür olduklarına işaret eden
Almanya Sağlık Bakanı Jens Spahn, “… ancak insanların verdikleri bu
kararla sorumluk taşımaları ve maddi sonuçlara katlanmaları gerektiğini”
kaydetti. Buradaki yaptırımların ve düzenlemelerin amacı, salgınla
mücadelede aşı olmak istemeyenlerin de sorumluluk alması gerektiğidir. “Sağlık gerekçesi olmayan herhangi bir nedenle aşı yaptırmayı
reddedenler kazanç kaybını toplumun ödemesini bekleyemezler”.18
Hafızalarımızı yokladığımızda, dünyada, özellikle de ABD’de
uzun zamandır, sigara içen vatandaşların sağlık hizmetlerinden
yararlanırken ekstra sigorta primi ödemeleri gerektiğine dair tartışmaları hatırlamalıyız. “Sigara kullananlardan ek sigorta pirimi
alınması” düşüncesinin altında
yatan nedenler; tütünün kısmen ucuz ve rahat ulaşılabilir,
toplumsal kabul gören, 1-3 kullanımda bile kuvvetli bağımlılık
yapan, üreticisinin tarif ettiği gibi kullanıldığında ölümcül etkileri
olabilen, zararsız dozu olmayan ve hiçbir yararı olmayan madde
olması nedeniyledir. Aşı karşıtlığı ile kıyas edildiğinde, aşı karşıtlığının da sadece bir düşünce ve eylem biçimi olmaması, kolay ifade
18
“Aşı Karşıtları İçin Hayat Pahalılaşacak”, https://www.dunyabulteni.net/avrupa/
asi-karsitlari-icin-hayat-pahalilasacak-h510111.html
56
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
edilmesi ve toplumda kolay taraftar bulması nedeniyle kolayca karşıt
tutum takınılması hususları çok benzerdir.19 Aşı olarak kendini ve
toplum sağlığını önceleyenler, aksi tutumla potansiyel taşıyıcı ve
aktif hasta olma ihtimallerine binaen aşı olmayanlara karşı yasal
tedbirler alınmasını savunmalarını bu yönden de meşru ve geçerli
görmek gerekiyor.
Ayrıca, aşılanmayı savunanlarla aşı karşıtı olanlar hem kendi çıkarlarını hem de toplumun çıkarlarını öncelediklerini ifade ediyorlar.
İkisi de sadece bireyi değil, toplumu ve devleti harekete geçirmek için
argümanlar üretiyorlar.20 Bu durumda tarafları tamamen mantıksız
olarak değerlendirmek gibi yanlışa da düşülmemeli, insanlar arası
ilişkileri belirleyen ve bu ilişkileri anlamlaştıran, algılanabilir bir
düzen veren hukuku gözardı etmemeliyiz. Başlangıçtan itibaren Pandemi ve tedbirlere ilişkin düzenlemeler sağlıklı bir hukuk düzeninin
varlığına işaret etmiyor. Öte yandan aşı karşıtlarının özgürlüğünü
mantık dışı, aşılanmayı savunanları ise mantıklı hareket etmekle
nitelendirmek, yürürlükteki hukuk ve sosyal sistemimize hâkim
olan düşünce ve ifade özgürlüğüne saygı duymamayı ifade eder.
Burada önemle değinilmesi gereken bir başka husus, asıl sorunun aşı karşıtlığı ile birlikte aşı kıtlığının olduğu tespitidir. Bu
tespitin dayanağı, Güney Afrika’da Aspen Fabrikasında doldurulan
yaklaşık 10 milyon tek doz Johnson & Johnson aşısının, Afrika
Covid-19 kriziyle boğuşurken Avrupa’ya ihraç edilmiş21 olmasıdır.
19
Mehmet GÖKSU, SOLUNUM PLATFORMU (solunumgooglegroups.com) Raportörü,
“Sigara İçenlerin Tedavi Hakları ve Sağlık Giderlerinin Karşılanması”. https://www.
medimagazin.com.tr/hekim/genel/tr-sigara-icenlerin-tedavi-haklari-ve-saglik-giderlerinin-karsilanmasi-2-12-45627.html
20
Naman BAKAC, Pandemi, Özgürlük ve Liberalizmin Tıkanıklığı, http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/alintilar/1476.pdf
21
“Afrika’da üretilen 10 milyon doz aşı AB’ye ihraç edildi.” https://www.ntv.com.tr/
galeri/dunya/kuresel-saglikta-yeni-somurgeci-yaklasim-afrikada-uretilen-10-milyon-doz-asi-abye-ihrac-edildi,ErmoKmJsN0mcDvaTlmUf6Q/4vA89anYDE6GnJHXn4xlzg
57
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
Yukarıda “güven erimesi” olarak adlandırdıklarımıza aşı kıtlığını,
aşının kalkınmamış ülkelere, halklara ulaştırılmamasını, geçmiş
yıllarda özellikle Afrika’da topluca yapılan bazı aşıların başka hastalıklara neden olması gibi sömürge uygulamalarını eklediğimizde
aşı karşıtlarına önemli bir argüman da sunulmuş oluyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya’nın Hamburg şehrinde düzenlenen G-20 zirvesinde Afrika’nın az gelişmişliğinden bahsettiği bir konuşmasında “Afrika’nın gelişmesi, doğurganlık
sayısının düşürülmesinden geçecek”22 ifadelerini kullanmıştı. Batı’nın
nüfusu yaşlanırken, Afrika ve Türkiye dünyanın en genç nüfusuna
sahiptir. Bu da Afrika ve Türkiye için büyük bir avantajdır. Ayrıca,
yakın tarihte Suriye’de yapılan çocuk aşısı kampanyaları sonucunda
onlarca çocuğun felç olduğu23 akıldan çıkarılmamalıdır. Buna bir de
az gelişmiş ülkelerin sömürdükleri ülkelerin insanlarına su ve gıda
yardımı yapmayarak açlıktan ölmelerine neden olmalarını ilave
ettiğimizde, su ve gıda götürülmeyen yerlere aşı tavsiye etmek,
açlıkla ölüm ile hastalık arasında ölümü reva görmekten başka bir
şey değildir. Belki de tüm bunlar, sözünü ettiğimiz küresel aktörlere
güvensizliğin kaynaklarını netleşmiş oluyor.
HUKUKÎ MÜTALAA
Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması
Bu bölümde Sayın Kemal Gözler’in makalelerinden yararlandık.24
Olağan dönemlerde temel hak ve hürriyetler, Anayasanın 13’üncü
22
Amadou TOGOLA, “Afrika’da Aşı Faktörü ve Aşı Kampanyaları, https://afam.org.
tr/afrikada-asi-faktoru-ve-saglik-kampanyalari/
23
Süleyman ŞAHİN, “Emperyalizmin Aşı Terörü”, http://www.gercekhayat.com.tr/
kapak/emperyalizmin-asi-teroru/
24
Kemal GÖZLER, Korona Virüs Salgınıyla Mücadele İçin Alınan Tedbirler Hukuka Uygun
Mu? (2), https://www.anayasa.gen.tr/korona-2.htm (Yayın tarihi 6 Temmuz 2020)
Kemal GÖZLER, Pandemiyle Mücadele Şemasının Hukuki Şeması: Bir Özet, https://
www.anayasa.gen.tr/pandemi-ozet.htm (18 Mayıs 2021)
58
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
maddesi uyarınca, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir.25 Kanunlarımızda (Umumi Hıfzı Kanununda ve İl İdaresi Kanunu’nda) tedbir kararlarının gerekçesi olan salgın hastalık
veya genel sağlık sebebiyle alınan tedbirleri koyma yetkisi veren bir
hüküm yok. Temel hak ve hürriyetler sınırlandırılırken dar yorum
yapılır, genişletilmez, keyfilik olmaz.26 Kanun gerekir.
Olağanüstü hâl dönemlerinde ise temel hak ve hürriyetler
Anayasanın 15’inci maddesi uyarınca sınırlandırılabilir.27
Olağan dönemlerde temel hak ve hürriyetler yüksek düzeyde
bir anayasal korumadan, olağanüstü hâl dönemlerinde ise düşük
düzeyde bir korumadan yararlanırlar.28
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 25.3.2020 tarih
ve 7226 sayılı Kanunun Geçici 1 ve 2’nci maddelerinde Adliyelerde,
dava ve icra takipleriyle ilgili düzenlemeler ve 30/6/2020 tarihine
kadar işleyecek iş yeri kira bedelinin ödenememesi, kira sözleşmesinin
feshi ve tahliye sebebine ilişkin düzenlemeler kanunla yapıldığı için
hukuka uygundur. Bunlar dışında;
25
Anayasa m. 13. Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
26
Anayasa m 14/2. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla
tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden
daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün
kılacak şekilde yorumlanamaz.
27
Anayasa m. 15/1. Savaş, seferberlik (…)27 veya olağanüstü hallerde, milletlerarası
hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği
ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
28
Kemal GÖZLER, Korona Virüs Salgınıyla Mücadele İçin Alınan Tedbirler Hukuka
Uygun Mu? (2),
59
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
“… sokağa çıkma yasaklarının, maske takma zorunluluklarının,
şehirler arası seyahat yasaklarının kanunî bir dayanağı yoktur. Bu tedbirlerin de kanunla öngörülmeleri gerekirdi. Kanunla öngörülmemiş
bütün tedbirler, Anayasamızın 13’üncü maddesinde hükme bağlanan
“ancak kanunla sınırlama” şartına aykırıdır. Kanunla sınırlama
şartını yerine getiremeyen tedbirlerin diğer şartlara uygunluğunu
tartışmaya gerek yoktur. Çünkü 13’üncü maddede öngörülen şartlar
alternatif şartlar değil, kümülatif şartlardır.”29
Türkiye’de Covid-19 salgınıyla mücadele kapsamında alınan
tedbirlerden, sokağa çıkma yasağı gibi, önemli bir kısmının herhangi bir kanunî dayanağı yoktur. Kanunlarda belirli yaş altı veya üstü
kişilere sokağa çıkma yasağı koyan hüküm yoktur.
Türkiye’de olağan dönemlerde genel sağlık sebebiyle, mülkiyet hakkı, hak arama hürriyeti, çalışma ve sözleşme hürriyeti,
seyahat ve yerleşme hürriyeti kanunla dahi sınırlanamaz. Bunun
için OHAL ilân edilmesi ve sınırlamaların da OHAL Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapılması gerekir (Kemal Gözler). Korona
virüs ile mücadele etmek için bu amaçla özel bir kanun veya Kemal
Gözler’in önerdiği gibi OHAL ilân edip bir OHAL Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılması gerekirdi.30
Anayasamızın 104. maddesinin 17.fıkrası 2. Cümlesinde:
«Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle
dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaş-
29
Kemal GÖZLER, Korona Virüs Salgınıyla Mücadele İçin Alınan Tedbirler Hukuka
Uygun Mu? (2)
30
Kemal GÖZLER, Korona Virüs Salgınıyla Mücadele İçin Alınan Tedbirler Hukuka
Uygun Mu? (2)
60
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
kanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran
kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı
kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde,
kanun hükümleri uygulanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması
durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.»
Fransa’da 23 Mart 2020 tarihli 2020290 sayılı “COVID-19
Salgını ile Mücadele Olağanüstü Haline Dair Kanun” ile sağlık
olağanüstü hali (OHAL) kanunu çıkarılarak, COVID-19 virüsüne
karşı mücadelede Başbakan’a özel kolluk yetkisi kapsamında düzenleyici kolluk işlemleri yapma imkânı tanınmıştır. Bu kapsamda
COVID-19’un gündeme soktuğu Bilim Konseyi de Bilim İnsanları
Komitesi adıyla yasal bir zemine kavuşturulmuştur.31
Benzer düzenleme Türkiye’de de yapılabilirdi. Ancak bu kadar
önemli fakat basit bir hukuki düzenlemeyi yapacak siyasi irade
maalesef oluşmadı. İster istemez sormak zorunda kalıyoruz: Hukuk bizim neyimiz olur? Kemal Gözler’in dediği gibi “gömleğin ilk
düğmesi yanlış iliklenince, kaçınılmaz olarak izleyen düğmeler de
yanlış iliklenir.”
Elbette ki salgın hastalıklarla, korona virüsle ilgili tedbirler
alınmak zorundadır. Ancak bu tedbirleri açıkça tadat etmemiş
kanunlara değil, Anayasanın, yukarıda saydığımız temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanmasını düzenleyen ilgili maddeleri esas alınarak çıkarılacak kanunlara dayanması gerekirdi. Burada tartışma
31
Memduh Cemil ŞİRİN, “Fransa’da COVID-19 ile Mücadele Kapsamında Ulusal
Düzeyde Alınan Kolluk Tedbirle-rinin Hukuki Rejimi: İlk İzlenimler, http://iupress.
istanbul.edu.tr/en/journal/mecmua/article/fransada-covid-19-ile-mucadele-kapsaminda-ulusal-duzeyde-alinan-kolluk-tedbirlerinin-hukuki-rejimi-ilk-izlenimler
61
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
konusu tedbirlerin kendisi değil, hukuka ve yasalara uygun şekilde
alınması usulüdür.
Genelgelerin Bağlayıcılığı
Sağlık Bakanlığı’nın pandemi tedbirlerine ilişkin karar ve genelgeleri
de hukuka aykırı düzenlenmiştir. “Genelge”nin hukuki tanımı, “İdarenin kendi personeline uygulayacağı yazılı emir ve talimatlar” olduğudur.
Genelgeler, idari personel dışında sair vatandaşlara hitap etmediği
ve onları bağlamadığı gibi, kendi personeli açısından hukuka aykırı
düzenlendikleri için Anayasa’daki temel hak ve hürriyetler yönünden de personelini bağlamamaktadır. Aşağıda da ifade ettiğimiz
gibi temel hak ve özgürlükler Anayasa’nın 13. Maddesi uyarınca
ancak kanunla sınırlanabilir. Fakat Bakanlık, Resmî Gazetede de
yayınlanmayan ‘Personel İşlemleri’ genelgesi ile personeline ‘istifa
yasağı’ getirmiştir. Yine benzer şekilde “Polislerin Görev Sırasında
Resimlerinin Çekilmemesi” gibi tamamen absürd, kamusal alan
tanım ve uygulamalarına, idarenin işlem ve eylemlerinin şeffaf olarak
yürütülmesi, denetlenebilirlik ve hesap verebilirlik ilkelerine, kamunun bilgi alma hakkına, genel işleyişe aykırı yasak getirmiştir.32
Hukuk devletinde belirsiz ve bağlayıcı olmayan yasaklara/
sınırlamalara vatandaşların uyması beklenemez. Aksine bu düzenlemelerin hukuka uyarlı olarak yapılması istenir, aksi halde direnilir.
Anayasal hak olan direnme hakkı tam da bu durumlarda, idarenin
hukuka aykırı işlem ve eylemleri-ne karşı söz konusu olur.33
32
İdarenin (Devletin) Kusurlu Sorumluluk (hizmet kusuru ve görev kusuru) Kusursuz
Sorumluluk ve Sosyal Risk Sorumlulukları için Bkz: Muharrem BALCI, Ömer ANIK,
Abdullah KAYAN, Ümmügülsüm KILINÇ, Devletin (İdarenin) Hukuki Sorumluluğu,
http://www.muharrembalci.com/yayinlar/tebligler/228.pdf
33
Aybüke EKİCİ, Direnme Hakkı, http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/
makaleler/birikimlerIV/148.pdf
Ayrıca Bkz: Ramazan USLUBAŞ, Alman Anayasasına Göre Direnme Hakkı, http://
www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/makaleler/birikimlerVI/1371.pdf
62
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
Gereksiz değil, hukuka aykırı
Korona virüs ile mücadele amacıyla alınan söz konusu tedbirler gereksiz değil, gereklidir fa-kat hukuka aykırıdır. Bir tedbirin gerekli ve
yararlı olması başka bir şey, hukuka uygun olması başka bir şeydir.
Anayasa (m.15 ve 119), tehlikeli salgın hastalıklarla mücadele
amacıyla ihtiyaç duyulabilecek tedbirlerin alınması için gerekli bütün
hukukî imkân ve yolları Cumhurbaşkanına vermiştir.34 Cumhurbaşkanının yapması gereken şey, önce tehlikeli salgın hastalık sebebiyle
olağanüstü hâl ilân etmek ve sonra da bu tedbirleri öngören Olağanüstü Hâl Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarmaktan ibaretti.35
Türkiye’de maalesef Anayasa, m.15’e ve m.119’a uygun bir şekilde
bu tedbirler düzenlenebilecek iken, aşırı özgüven gösterilerek sağlık
tedbirlerinin hukuka aykırı olarak alınması yoluna gidilmiştir.
Genel sağlığın korunması gerekçesiyle özel yaşama saygı gösterilmesi hakkı ihlal edilebilir. Yani kamu sağlığının korunması için
aşının gerekliliği bilimsel olarak ispat edildiğinde, bu sınırlama ölçütü
Anayasa Madde 119/1. Cumhurbaşkanı; savaş, savaşı gerektirecek bir durumun
başgöstermesi, seferberlik, ayaklan-ma, vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve
eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten ve-ya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, anayasal düzeni veya temel hak
ve hürriyetleri orta-dan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya
çıkması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması, tabiî
afet veya tehlikeli salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması
hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere
olağanüstü hal ilan edebilir.
34
Anayasa M. 119/5-6. Olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve
çalışma yükümlülükleri ile 15 inci maddedeki ilkeler doğrultusunda temel
hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya geçici olarak durdu-rula-cağı, hangi
hükümlerin uygulanacağı ve işlemlerin nasıl yürütüleceği kanunla düzenlenir.
35
Olağanüstü hallerde Cumhurbaşkanı, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda,
104’üncü maddenin 17. fıkra-sının 2. cümlesinde belirtilen sınırlamalara tabi
olmaksızın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Ka-nun hükmündeki
bu kararnameler Resmî Gazetede yayımlanır, aynı gün Meclis onayına sunulur.
63
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
uygulama alanı bulacaktır. Burada önemli olan sadece aşı yapılacak
bireyin değil onun aşılanmaması halinde toplumsal sağlığın tehlikeye
düşeceğinin ispatıdır. Bir başka ifade ile sınırlama ölçütlerinin varlığı
önlem alınabilmesi için tek başına yeterli değildir. Sınırlama ölçütlerinin kanunla düzenleniyor ve demokratik toplumlarda gereklilik şartı
doğrultusunda uygulanıyor olmalıdır. (Bireye müdahale edilmediğinde
toplum sağlığının tehlikeye düştüğünün ispatı). Bu konuda da idare
maalesef sınıfta kalmıştır. Sinovak aşısının ve bu aşıyı olanların başına
gelenleri tekrar etmeye gerek var mı? Sinovak aşısı yeni mutasyonlar
karşısında tuzlu su mesabesine düşmüştür. Sinovak’tan sonra en
yaygın aşı olarak Pfizer-BioNTech aşısının da sonraki mutasyonlar
için koruyuculuk oranının düşmesi söz konusudur. Bu da aşının
muhatapları arasında bir güvensizlik oluşturmaktadır.
Toplumun tamamından aşı konusunda mutlak uyum şartı aranması mümkün değildir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin “zorunlu aşı”
konusunda idarenin işlem ve eylemlerinin hak ihlali oluşturduğuna
dair kararları mevcuttur.36 Buna bir de kanunla düzenlenmeyen
tedbirler eklenince kaos kaçınılmaz olmaktadır.
BİLİM VE HUKUK
Bilim;
Bilim, “ya doğru değilse” diyerek maddi gerçeğe ulaşmak ister. Tabii ki
bilim için dur durak yoktur. Ütopiktir, değişkendir. Sabiteleri yoktur.
Sabitelerinin olmaması, bilim içinde veya dışında bazı şahsiyetlerin
bilim ütopyasını distopyaya dönüştürmesine de imkân tanır. Nitekim
bazı yayınlarda, hukuka aykırı ilan edilen ve yaptırıma bağlanan sağlık tedbirleri, aşı ve küresel çeteler ifşa edilirken bir korku metaforu
oluşturuluyor. İlginç olan da bu bilim adamlarının ne tıpçı ne de
hukukçu olmalarıydı.
36
AYM, Genel Kurulu, Halime Sare AYSAL Kararı
64
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
Hukuk;
Hukuk, “ya doğru ise” diyerek maddi gerçeğe ulaşmak ister.
Sabiteleri vardır. Sabiteleri de hukukun temel kaynaklarını içinde
barındıran din veya ideolojilerdir. İdeolojisiz insan olmadığı ve
olmayacağı gerçeği bizi böyle bir sonuca ulaştırıyor.37
Ancak;
Hukukun, ilahi ve beşerî tüm sistemlerin ilk kuralı, evrensel
kural olarak, “aslolan ibahadır”. Yani “mübah olan / yasaklanmamış olan”dır.38
Pandemi ve aşı konusunda elimizdeki en önemli veri de “aslolan
ibahadır” kuralıdır. Yani masumiyet / suçsuzluk karinesidir.
Bu nedenle savunucuları ve karşıtlarının iddiaları, söylemleri ve
üretimleri karşısında tavrımız, ya doğru ise duruşu olmalı. Devlet
de bu yönden bakıyor gibi39 görünüyorsa da hukuka dair belirti göstermemesi, karşıtlarının onu küresel aktörlere teslimiyetçi olarak
yaftalamasına neden oluyor ki, uygulamalara bakılırsa haksız da
sayılmazlar. Öte yandan “Ya doğru değilse” diyebilmek, bilim insanı
olmayanlar için geçerli bir dayanak olamaz. Fakat, hukuk hayatın
kendisi olduğundan her birey ve topluluk, ya doğru ise diyerek, bilimsel
verilerin aksi ispat edilmedikçe geçerliliğinde hem fikir olmalıdır. O
halde devlet (idare) aşı ve Pandemi tedbirlerini hukuka uygun şekilde
düzenlemeli, kamuoyuna açık, şeffaf bir şekilde anlatmalı, çelişkili
uygulamalara gitmemelidir.
Muharrem BALCI, Hukuk Mantığı,
37
Eşyada asıl ibahadır. Haram oluşuna delil bulunmadığı sürece eşyada asıl olan
mubah olmasıdır. “Size haram kıldı-ğı şeyleri açıklamıştır” (En’am 119)
38
39
Başbakan Erdoğan’dan Aşı Azarı. Bakan Akdağ’ın, “Cumhurbaşkanı ve Başbakan da
aşı olacak” sözlerine tepki gösteren Başbakan Erdoğan, “Haberim olmadan benim
adımı vermişsin, hemen düzelt” dedi. Başbakan, aşının iste-ğe bağlı olduğunu da
söyledi. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/basbakan-erdogan-dan-bakan-akdag-a-asi-azari-12851720
65
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
SONUÇ OLARAK
Bilimin verilerine ihtiyatla yaklaşmakla birlikte, ulaşılan son bulguları
kabulden başka bir yol kalmıyor. Öte yandan bulguları, tedbirleri
hukuka uygunluk yönünden denetlemek de sivil toplumun bir gereği
ve görevidir. Sivil toplum bu görevini bilim ve hukukun verileri ve
kuralları ile değil de sloganlarla yerine getirmeye çalıştığında kaos
kaçınılmazdır.
Konunun idare yönünden açılımı da hukuka uyarlı olmayan
genelge ve yönergelerle hukuk dayatmasının toplumu ayrı bir kaosa götürmesidir. Bir başka ifade ile devlet – millet elele toplumu
bir kaosa doğru götürüyoruz. İhtiyat, maddi gerçeklik, uyumluluk,
itiraz/itizal kavramları artık ta-raflar için bir anlam ifade etmiyor.
Kakafoniyi andıran bir konsept, bizi sağlıksız sonuçlara götürecek.
Toplumdaki bilgisizlikle, bağımlılıklarla, hukuka aykırılıklarla
mücadele, öncelikle devlet/idare/nin görevidir. Zira her tür öğretim
ve eğitim devletin düzenlemesine tabidir. Aşı ve Pan-demi/sağlık
tedbirleri kapsamında sorumluluk da öncelikle devlete aittir. Devlet
bu sorumluluklarını yerine getirirken hukuka uyarlı düzenlemeler
yapmak zorundadır. Ben yaptım oldu anlayışı ile toplumun hizaya getirilmesi sadece geçici bir şaşkınlık oluşturur ki, sonrasında
oluşacak kaos, toplumun ve tabii ki devletin de zaafa düşmesini
beraberinde getirecektir.
Her zaman ifade ettiğimiz gibi, “Yarabbi, yöneticilerimize
basiret ihsan eyle.” Âmin.
66
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
Kaynaklar
Ahmet Halûk ATALAY, “Bir Hukuk Mantığı Var Mıdır?” http://hukukkurami.net/media/file/hukukmantigi.pdf
Amadou TOGOLA, “Afrika’da Aşı Faktörü ve Aşı Kampanyaları, https://afam.org.tr/afrikada-asi faktoru-ve-saglik-kampanyalari/
Arslan BULUT, “Aşı Olanlardan Alınan Onam İmzası”, Yeniçağ 6
Şubat 2021.
Arslan BULUT, “Aşıdan Önce Testi Konuşmak Gerekir”. Yeniçağ, 21
Aralık 2020
Aybüke EKİCİ, Direnme Hakkı, http://www.muharrembalci.com/
hukukdunyasi/makaleler/birikimlerIV/148.pdf
Burhanettin CAN, “Bileşenleri Bilinmeyen Yabancı kaynaklı Aşılara
Karşı Çıkmak Aşıya Karşı Olmak Demek Değildir”. Umran Dergisi,
Sayı 326, Ekim 2021.
KASAROĞLU, Covid-19 Aşısı Türkiye’de Zorunlu Hale Getirilebilir mi?
http://www.kasaroglu.av.tr/tr/Covid-19-asisi-turkiyede-zorunlu-hale-getirilebilir-mi
Kemal GÖZLER, Korona Virüs Salgınıyla Mücadele İçin Alınan Tedbirler
Hukuka Uygun Mu? (2), https://www.anayasa.gen.tr/korona-2.
htm (Yayın tarihi 6 Temmuz 2020)
Kemal GÖZLER, Pandemiyle Mücadele Şemasının Hukuki Şeması:
Bir Özet, https://www.anayasa.gen.tr/pandemi-ozet.htm (18
Mayıs 2021)
Mehmet GÖKSU, SOLUNUM PLATFORMU (solunumgooglegroups.
com) Raportörü, “Sigara İçenlerin Tedavi Hakları ve Sağlık Giderlerinin Karşılanması”. https://www.medimagazin.com.tr/
hekim/genel/tr-sigara-icenlerin-tedavi-haklari-ve-saglik-giderlerinin-karsilanmasi-2-12-45627.html
67
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
Mehmet DEMİR, İlaç Kullanımı Sonucunda Doğan Zararlardan
İlaç Üreticisinin, Eczacının ve Hekimin Sorumluluğu. http://
tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2010-89-623
Memduh Cemil ŞİRİN, “Fransa’da COVID-19 ile Mücadele Kapsamında Ulusal Düzeyde Alınan Kolluk Tedbirlerinin Hukuki Rejimi: İlk
İzlenimler, http://iupress.istanbul.edu.tr/en/journal/mecmua/
article/fransada-covid-19-ile-mucadele-kapsaminda-ulusal-duzeyde-alinan-kolluk-tedbirlerinin-hukuki-rejimi-ilk-izlenimler
Metin AKTAŞOĞLU, “Yeni aşı tartışması: İnaktif aşı mı, mRNA aşısı
mı? Uzmanlar yanıtladı…” https://www.sozcu.com.tr/2020/
gundem/yeni-asi-tartismasi-inaktif-asi-mi-mrna-asisi-mi-uzmanlar-yanitladi-6153670/
Muharrem BALCI, “Hukuk Mantığı”, http://www.muharrembalci.
com/yayinlar/tebligler/47.pdf
…………………., İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN İNSANI VE AİLEYİ
KORUMAK, Pınar Yayınları, İstanbul 2020.
…………………, Ömer ANIK, Abdullah KAYAN, Ümmügülsüm KILINÇ, Devletin (İdarenin) Hukuki Sorumluluğu, http://www.
muharrembalci.com/yayinlar/tebligler/228.pdf
Naman BAKAC, Pandemi, Özgürlük ve Liberalizmin Tıkanıklığı,
http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/alintilar/1476.
pdf
Nurcihan DALCI, “TBK 71 bağlamında İlaç Üreticisinin Tehlike Sorumluluğu”, http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2014-114-1407
Ramazan USLUBAŞ, Alman Anayasasına Göre Direnme Hakkı,
http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/makaleler/birikimlerVI/1371.pdf
Süleyman ŞAHİN, “Emperyalizmin Aşı Terörü”, http://www.gercekhayat.com.tr/kapak/emperyalizmin-asi-teroru/
68
Toplum Sağlığı İçin Bireysel Özgürlüklerin Kısıtlanması: Hukukun Sınırları
Vecdi ARAL, HUKUK FELSEFESİNİN TEMEL SORUNLARI, Oniki
Levha Yayıncılık, İst. 2010.
Vecdi ARAL, Hukuk Nedir? “Hukuka Felsefi ve Sosyolojik Bakışlar
- VI” Sempozyum, 26-29 Kasım 2012, İstanbul, HFSA (Hukuk
Felsefesi ve Sosyoloji Arkivi), İstanbul Barosu Yayınları, 2014.
s.19. https://www.istanbulbarosu.org.tr/files/Yayinlar/Kitaplar/
doc/HFSA26.pdf
…………..
“Aşıyla ilgili çok can sıkacak araştırma”, https://www.dunyabulteni.
net/saglik/asiyla-ilgili-cok-can-sikacak-arastirma-h511165.html
“Aşı Karşıtları İçin Hayat Pahalılaşacak”, https://www.dunyabulteni.
net/avrupa/asi-karsitlari-icin-hayat-pahalilasacak-h510111.html
“Afrika’da üretilen 10 milyon doz aşı AB’ye ihraç edildi.”
https://www.ntv.com.tr/galeri/dunya/kuresel-saglikta-yeni-somurgeci-yaklasim-afrikada-uretilen-10-milyon-doz-asi-abye-ihrac-edildi,ErmoKmJsN0mcDvaTlmUf6Q/4vA89anYDE6GnJHXn4xlzg
“Başbakan Erdoğan’dan Aşı Azarı.” https://www.hurriyet.com.tr/gundem/basbakan-erdogan-dan-bakan-akdag-a-asi-azari-12851720
“Koronavirüs: BBC Türkçe’ye konuşan Bilim Kurulu üyeleri, Sağlık Bakanı
Koca’nın ‘Her vaka hasta değildir’ açıklaması hakkında ne düşünüyor?” https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-54391859
69
Salgın Sürecinde Hekimlik Mesleğinin Değişen Toplumsal Konumu
SALGIN SÜRECİNDE HEKİMLİK
MESLEĞİNİN DEĞİŞEN TOPLUMSAL
KONUMU
Elyesa Koytak
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji AD Araştırma Görevlisi
Başlarken, sunumun başlığında geçen “toplumsal konum” ifadesi
üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal konum derken
ne kastediyoruz? Elbette fiziki bir konum, bir mekan değil. Burada
zamandan kazanmak adına, Emile Durkheim’ı takiben, bireyin üstünde zorlayıcı bir gücü olan her olguya toplumsal diyebiliriz. Bireyin
algı, yorum ve eylem şemalarını biçimlendiren, harici kuvvetler. Bu
kısa ve açıklayıcı tanım, hekimliğin toplumsal konumu derken tek
tek her hekimin bireysel ilgi, donanım, arzu, çıkar ve ilişkilerinin
ötesine geçip, hekimleri hem kendi içinde farklılaşan gruplar olarak
hem de diğer meslek gruplarıyla farklılaşan bir grup olarak düşünmeyi teklif eder. Bir mesleğin toplumsal konumunu incelemek o
halde, farklılaşmanın dinamikleri olarak mesleğin çalışma şartları,
gelir skalası, demografik dağılımı, iş yeri örgütlenmesi, özerklik,
mesleki tekelin ve otoritenin inşası, kamusal nüfuz ve imajı gibi
bakımlardan nasıl yapılandığını açığa çıkarmayı gerektirir. Bunların
71
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
hepsi birbiriyle ilişkili olmakla birlikte, zaman kısıtlaması nedeniyle,
mesleğin çalışma şartlarını, kamusal imajını ve demografik yapısını
konu edineceğim.
Burada önemli bir soru beliriyor. Son salgın döneminde Türkiye’de hekimliğin toplumsal konumu nasıl değişti? Bir değişim varsa
öncelikle, değişimden önceki hali tespit etmek gerekir. Sonda söyleyeceğimi başta söylemem gerekirse; hekimliğin toplumsal konumu
her zaman çelişkilerle dolu bir konum olmuştur ve salgın süreci, bu
çelişkilerin güçlü şekilde açığa çıkmasına yol açtı. Salgın, hekimliğin
toplumsal konumunda öteden beri biriken bazısı açık bazısı örtük,
potansiyel ve görünmez çelişkileri keskinleştirdi, görünür hale getirdi.
Bir anlamda, hemen her sosyal kriz gibi katalizör oldu.
Çalışma şartlarından başlayabiliriz. Hekimlik öteden beri çok
sıkı bir çalışma hayatına sahip olmak anlamına geldi. Hekimlerin
iş yükünden şikayetlerinin kaynağı ironik olarak, mesleğin 19.
Yüzyıldan bu yana kamusal sağlık hizmeti olarak tanımlanmasıyla
ve devletin bürokratik istihdam ve terfi şemsiyesi altında kurumlaşmasıyla alakalıdır. 1960’larda uygulanan sosyalleştirme politikası
ve 1980’lerde başlayan mecburi hizmet uygulaması, mesleğin zorlu
deneyimlerini kitlesel ölçeğe taşıyan süreçlerdir. Devletin birçok
kurumunun henüz gitmediği yerlere öteden beri genç doktorların
gittiğini, belki tarih boyunca tabip girmemiş köy ve kasabalarda her
türlü zorlukla karşılaştıklarını biliyoruz. Dolayısıyla tıp mesleği bir
yandan istihdam garantisi sağlarken ki bu, üniversite sınavında tıp
fakültesi tercihinin en baskın nedeni görünüyor, diğer yandan madalyonun öbür yüzünde, her hekimin mesleğin müstakbel getirilerinin
diyetini mecburi hizmet yoluyla önden ödemesi vardır ve başka
mesleklerde zor bulunan bu yapısal çelişki, mesleği kamu karşısında
hem borçlu hem alacaklı kılan devletle bitişikliğinin sonucudur.
Çalışma şartlarının zorlaşması veya yakınma konusu haline
gelmesinin ikinci kökeni, meslek piyasasında ve iş yeri ilişkilerinde
72
Salgın Sürecinde Hekimlik Mesleğinin Değişen Toplumsal Konumu
avantaj ve imtiyazlar getiren bir mertebe olarak uzmanlığın pratisyenlikten ayrışmasıdır. 1960’lardan bu yana uzman hekim sayısı
Türkiye’de pratisyenlerden fazla oldu; ancak özellikle 2000’li yıllarda
aradaki makas çok açıldı. 2018 itibarıyla ülkemizde 82 bin uzman
hekim ve uzman olma yolunda ilerleyen 26 bin asistan hekim var;
ve bu ikisinin toplamı, mevcut hekimlerin %71’ine tekabül ediyor.
İstediği branş, istediği kurum veya en azından asgari düzeyde tercihi
tutana kadar çok defa TUS’a girenlerin sayısı her sene artıyor.
Pratisyenliğin gelir ve statü bakımından meslek içi alt tabaka
olmaya itilmesinin sonucunda uzmanlaşmaya hücum, iki şeyi beraberinde getiriyor: Meşakkatli ve çileli asistanlık sürecinde mesleğin
çalışma şartları gayri resmi bir eleyici kriter olarak, ama kurumdan
kuruma değişen şekilde işliyor. İkincisi, bu çile veya seyr-i sülukun
sonunda varılacak mertebenin maddi kazanç, iş rutini, statü ve simgesel getirilerine dair beklenti ve arayışları çoğaltıyor, çeşitlendiriyor.
Asistanlık boyunca zorlu nöbetler, nefes almaya vakit bulunmayan
fazla mesailer, yetersiz ücretler, itiraz edilemeyecek kadar kurumsallaşmış ama bir o kadar da yasal hak ve özgürlüklerle şaşırtıcı derecede
ters düşebilen ilişki ve etkileşimler, yıldırma ve istismar gibi birçok
bahis ya mecburi hizmet sonrası toplumsal konuma dair beklentileri
artırıyor, ya da mesleğin mesai ve rutinindeki zorlukların mesleğin
doğası olarak çileci şekilde kabullenilmesine yol açıyor. Gerçekten de
üniversite diplomasıyla yapılan hiçbir meslekte, uzmanlığını almaya
yaklaşmış, diyelim ki 27-28 yaşında bir hekimin yaşadığı kadar yorucu
bir çalışma rutini ve temposu bulamayız; fakat tam da bu nedenle
uzmanlıktan sonrasına dair planların birikmesini, belirsizlikleri ve
muhtemel tatminsizlikleri de başka bir sektörde pek görmüyoruz.
Hekimin toplumsal konumunun hem maddiyat hem statü anlamında getirileri o halde ertelenmiş olarak tecrübe ediliyor. Dolayısıyla
mesleğin en genel anlamıyla devletle kurduğu güvenli ama talepkar
istihdam ilişkisi; ayrıca uzmanlaşmanın meslek içinde mecburi bir
73
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
yatırıma ve tabakalaşma mekanizmasına dönüşmesi hekimliği, çok
zorlu ama bu zorluğu telafi edecek vaat ve güzergahların da çeşitlendiği bir meslek kılıyor. Uzman emeği aynı zamanda özel sektör
için kamuyla rekabet edilecek bir kaynağa dönüşüyor: Son yirmi
senede özel sektörde çalışan hekim sayısı iki katını aşarken özelde
çalışan uzman sayısı da iki katını aştı. TUS tercihlerinde hastayla en
az temas edilen, en çok maddi kazanç getiren, en rahat branşların
üst sıralarda olması öteden beri mesleğin olumsuz gidişatının manidar bir göstergesi olarak söylenilir ancak bu aşikar eğilimi, meslek
piyasasının hızla çeşitlendiği ve giderek kalabalıklaştığı bir bağlamda
genç kuşakların yapısal zorluklara karşı meslekten beklentilerini
mümkün olduğu kadar karşılamak için bireysel güzergahlarını inşa
etmeye mecbur kalması olarak değerlendirmek gerektiği de açıktır.
Uzman hekimin önden ödediği toplumsal diyetin telafisine
yönelik mekanizmalarının işlememesi durumunda mesleki kariyer, sancılı bir çelişki yumağı haline gelmektedir. Nitekim salgın
sürecinde bunun yaşandığını gördük. Kovid kliniğinde görev alan
enfeksiyon, göğüs hastalıkları, dahiliye gibi branşların fazlasıyla
mesai yaptığını, çünkü malum hastalığın klinik seyrinin daha çok
bu branşların tanı ve tedavi teknikleri kapsamında tanımlandığını
biliyoruz. Tıbbi göründüğü kadar sosyal ayrışma ve hiyerarşilerle
yüklü ancak dışarıdan müdahale ve denetime görece kapalı bir iş
bölümü olarak branş farkları, belli hekim gruplarının salgına kadar
zaten yoğun olan iş yükünü belirsiz, ucu açık ve tahammülü zor bir
seviyeye çıkardı. Bilinmeyen bir hastalıkla mücadele etmek, izin
kullanamamak, aile ve sevdiklerine bulaştırma kaygısı, salgının ne
zaman biteceği yönündeki müthiş belirsizlik gibi durumlar kovid
kliniğinde görev alan bilhassa asistanların ve genç uzmanların
mesleki memnuniyetsizliğini daha da artırırken diğer branşlarda
muayene ve operasyon sayısının azalması ise ironik olarak mesleki
tatmini artırdı. Diğer yandan, salgın nedeniyle yapılan ek ödemelerin
düzensiz, eksik, adaletsiz ve nihayetinde yetersiz olduğu yönündeki
74
Salgın Sürecinde Hekimlik Mesleğinin Değişen Toplumsal Konumu
şikayetler de devam etti. Salgın yönetiminin idari ve ekonomik
boyutu o halde, mesleğin zorlu çalışma şartları ile tatmin edici
olmayan getirileri arasındaki gerilimi daha da derinleştirdi. İzin ve
istifa yasağı gibi uygulamalar, mesleki kimliğin aşınması ile çileci
kabulleniş arasındaki salınımı hızlandırdı.
Hekimliğin toplumsal konumuyla ilgili ikinci bir husus, mesleğin kamusal imaj ve itibarı noktasında yoğunlaşıyor. Hekimlik hep
aranan, hele de tedavi sonuçları tatmin edici olduğunda minnet
duyulan, çok kazandığı düşünülen ve dolayısıyla ulaşılmak istenen,
birçok kişinin kendi çocuğunu görmek istediği, belli belirsiz bir bilimsel rasyonalite atfedilen toplumsal imajını korumaktadır. Fakat
diğer yandan, sadece Türkiye’de değil bütün dünyada son otuz yılda
artan şekilde, hekimlerin bilgi tekeline dair şüphe ve sorgulamalar
artmaktadır; sosyal devletin sağlık sektöründen seçici ve kademeli
şekilde çekilmesiyle hekimlerin maddi kazançları ve iş yerindeki
özerkliği erimektedir. Ve en önemlisi artık tıbbın odağında hekimhasta ilişkisi değil, sağlık hizmetleri, performans ve verimlilik vardır.
Bu durumda hekim emeği ikame edilebilir hale geldikçe hekimin uzun
ve çileli öğrenme sürecine dayanan bilgi ve becerileri ve buna bağlı
olarak hasta ve vatandaş nezdindeki itibarı aşınmaktadır. Hekimin
sağaltıcı karizması ve otoritesi hekimin şahsından hem kamuda hem
özelde sağlık kurumlarına kaymaktadır.
Nitekim aile hekimliği, MHRS, şehir hastaneleri gibi görece
yeni uygulamalar hizmet verenle hizmet alanın daha sık ve yoğun
karşılaşmasını beraberinde getirdiği gibi, hizmet alanın talep ve
beklentilerini yükseltmiştir. Hizmet alanlar bir yandan mesleğin
getirilerine dair eski dönemlerden miras kanaatleri muhafaza ederken
diğer yandan hiç olmadığı kadar hızlı, kesin ve kaliteli bir hizmet
almak talebindedir ve bu çelişki, sözgelimi acil serviste yeşil alanda
yarım saat beklemenin tatminsizliğe, tatminsizlik de hastane hizmetlerinin yapılanmasındaki zaaflarla birleştiğinde şiddete dönüştüğünde
75
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
şiddeti çeken paratoner, hizmet veren hekimler olmaktadır. Hekim,
biraz önce dediğim gibi ertelenmiş bir toplumsal konuma yolculuğunda asistanlığı boyunca sayısız hasta bakarken, hastanın hekime
bakışı ise hekimin daha hızlı ve daha tatmin edici bir hizmet sunmak
zorunda olduğu yönündedir ve bu noktada hastanın tatmini hekimin
tıbbi kriterlerinden ziyade hastanın tıbbi olmayan beklentilerine göre
şekil almaktadır. Hastayla hekimin karşılıklı tatminsizliği ve itibar
kaybı noktasında sahayla bürokrasinin birbirinden habersizliği de
sorunları güçleştirmektedir.
Salgın sürecinde hekimlerin bu çelişkili itibar ve imajının keskin şekilde açığa çıktığını gördük. Salgın tıbbın içini dışına çıkardı;
epidemiyoloji, viroloji, immünoloji, aşı çalışmaları, enfeksiyon gibi
öncesinde pek bilinmeyen veya sadece ismen duyulan uzmanlıklar,
her akşam üst üste canlı yayınlarda uzmanlarca kanlı canlı şekilde
temsil edilmeye başlandı ve büyük oranda tekyönlü ve teksesli bilgi
ve yönlendirmeler, hastalığa yakalanmamaya çalışan vatandaşın
kullanımına girdi. Sürecin elbette belirleyici bir dinamiği, “bilim
kurulu” denilen heyetin tesisiyle, salgınla ilgili bilimsel bilgi ve
tavsiye üretme yetkisinin tıbbın dışına kesinkes, tıbbın içinde de
belli branşlar dışına göreceli şekilde kapatılması oldu. Hayatın her
anına ve köşesine virüsten daha yoğun şekilde nüfuz eden salgın
üzerine söylem ve salgın yönetim mekanizmaları aileden çalışma
hayatına, eğitimden kültüre, çocukların ve yaşlıların temel hak ve
özgürlüklerinin akıbetine kadar hemen her şeyin medikalizasyonuna
yol açtı. Hastalıkla mücadele savaş metaforuyla tanımlandıkça ve
klinik görev yapan sağlık çalışanları mücadelenin ön cephesindeki
yorgun ve hakkı ödenmez savaşçılar olarak idealize edildikçe, salgın
yönetiminin “komuta kademesi”nin belli branşlara ve belli branşlardaki kıdemli otoritelere terk edilmesinin meşruiyeti de güçlendi.
Bu söylem tekelinin, meslekteki hakim konumlarla idari-bürokratik yapıdaki yetkili konumlar arasında aslında ne kadar araçsal ve
karşılıklı bir kazanım ilişkisine dayandığı ayrıca incelenmeye değer.
76
Salgın Sürecinde Hekimlik Mesleğinin Değişen Toplumsal Konumu
Fakat salgınla gelen kamusal otorite temerküzü bir yandan tıp dünyasının topyekun itibarını tamir ederken bir yanıyla da bu tamiratın
simgesel artı değerini, “cephedeki asker” olan klinisyenlerden ziyade
mesleğin bürokratik kürsüsünü ve medya vitrinini meslekteki meşru
uzmanlığına binaen dolduranlara bıraktı.
Diğer yanda ise şehirden şehre, hastaneden hastaneye, kamudan özele çok farklılaşacak şekilde sahada görev alan ve salgın
öncesinde gelir, iş yükü, statü ve kariyer bakımlarından zaten son
derece farklılaşmış olan hekim kitlesinin salgınla birlikte mesleğiyle kurduğu ilişkinin nasıl çatallandığını veya dönüştüğünü,
sosyal bilimlerden gelen birkaç öncü inceleme dışında göremedik,
haberdar olamadık. Doktorları alkışladık, salgınla ilgili günlük hayatta ne yapmamız gerektiği noktasında doktorlara kulak kabarttık
ama tam da zaten, “doktorlar” ifadesinin geçtiği her cümlede bu
meslek grubunun toptancı bir şekilde algılanma ve yorumlanması
yönündeki alışkanlığın da etkisiyle göremediğimiz şeyler oldu. En
basitinden, her bir doktorun öznel varoluşunu biçimlendiren mesleki aidiyet, mesleki tatmin, mesleki aşınma ve mesleki dayanışma
örüntülerini; bu örüntülerin iş yerindeki nesnel ilişkiler, hiyerarşi
ve süreçler içinde nasıl kuvvetlendiğini ve derinleştiğini göremedik.
Keza salgınla ilgili hemen her tartışma konusu doktorlarla doktor
olmayanlar arasında, aşı taraftarlarıyla aşı karşıtları arasında, bilim
vaizleriyle paranoyak komplocular arasında, yani son derece suni,
kaba ama kullanışlı ikiliklerde sıkışıp kaldığı için; salgın boyunca
kıdem, cinsiyet, hastane tipi, gelir, bölge gibi en basit ayrımların
doktorlar için neye tekabül ettiğini düşünecek fırsatımız olmadı.
156 bin kişiyi kastederek “doktorlar” diye yekpare bir gruptan
bahsetmenin, grup adına konuşarak grubun kamusal rolünün ve
çilesinin getirilerini büyük oranda toplayan meşru otoritelerle bu
grubun toptan karşısında konumlanarak kendi sektöründe pazar
payı elde etmek isteyen gayrimeşru şarlatanlar arasında ortak bir
strateji olduğunu görmek zorlaştı.
77
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
Esasen hekimlik mesleği demografik anlamda tarihi bir dönüşümün eşiğindedir: 2007’den bu yana nüfusu artan tıp fakültelerinde
2020 itibarıyla kayıtlı öğrenci sayısı, mevcut hekimlerin %65’ini
geçmiş durumdadır. Aynı zamanda kayıtlı tıp öğrencileri arasında
kadın oranı ilk defa 2017 yılında %50’yi geçti. Dolayısıyla çok ciddi
bir gençleşme ve kadınlaşma dinamiğinin mesleğin geleceğini yeniden
şekillendirecek görünmekle birlikte, mevcut kurumsal veriler yeni
kuşakların profilini yansıtmaktan henüz uzak görünüyor. Sözgelimi
2010’lu yıllarda, bütün üniversitelerde görev yapan profesör sayısı
%39,3 artmışken tıp fakültelerinde görev yapan profesör sayısı, yeni
açılan fakültelere rağmen sadece %11,9 artmıştır. Kamuda ve özelde
görev yapan doktorların en temel sosyo-demografik ve sosyo-ekonomik örüntülerinin dağılımına dair bu zamana dek yapılmamış
ama acilen yapılması gereken incelemeler, mesleğin sorunlarının
tespitinde giriş düzeyinde nesnel bilgi sağlayacak.
Toparlayacak olursam, her kriz gibi bu salgın da, meslekteki
çelişkili dinamiklerin katalizörü oldu. Salgın, bir yandan mesleğe
verilen “askeri” rol sayesinde kamusal otoritenin tasdikini temin
etti. Diğer yandan, bu rolün külfetini meslek piyasasındaki emek
dağılımı bakımından yüklenmesi gereken doktorlar için izin alamamak, beklentileri karşılayan bir ücret ödenmemesi, tahammül
edilemez iş yükü gibi semptomlarda görüldüğü üzere normal denilen
zamanlardaki sürekli ve yapısal krizin sosyolojik anlamda klinik
seyrini ise ağırlaştırdı. Tam da bu nedenle, salgın boyunca hekimlik tecrübesinin kamu ile özel sektör arasında, kadınlarla erkekler
arasında, asistanlarla uzmanlar arasında, uzmanlarla klinik şefleri
arasında, doktorlarla hastane yönetimleri arasında, üniversite hastaneleriyle diğer hastaneler ve sağlık bürokrasisi arasında vs. nasıl
çeşitlendiğini görmeyi mümkün kılacak araştırmaların artması bu
sunumun başlıca temennisidir.
78
Pandemi Döneminde Sağlık Çalışanlarının Sorunları ve Pandeminin Diğer Hastalıklara Etkisi
PANDEMİ DÖNEMİNDE SAĞLIK
ÇALIŞANLARININ SORUNLARI
VE PANDEMİNİN DİĞER
HASTALIKLARA ETKİSİ
Prof. Dr. Ertuğrul GÜÇLÜ
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve
Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
Pandemiler tarihte birçok kez görülmüş ve neden olduğu psikolojik,
ekonomik ve sosyokültürel değişimlerle çoğu zaman tarihe yön vermiştir. Günümüzde de bilimin ve teknolojinin oldukça ilerlemesi,
farmakolojik ve non-farmakolojik birçok tedavinin uygulanabilmesi
ve aşılarla birçok enfeksiyonun önlenebilmesine rağmen en önemli
halk sağlığı sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. Halen
devam etmekte olan Koronavirüs Hastalığı-2019 (COVID-19) salgını
ilk olarak 2019 yılının Aralık ayında Çin’in Wuhan eyaletinde nedeni
bilinmeyen pnömoni vakalarının tespit edilmesiyle başlamıştır. İlk
günlerde mikrobiyolojik etiyolojisi saptanamayan hastalığa, 2020
yılının Ocak ayında yeni bir coronavirus’un neden olduğu saptanmış ve bu etkene Şiddetli Akut Solunum Sendromu Koronavirüs-2
(SARS-CoV-2) ismi verilmiştir. Dünya Sağlık Örgütü, COVID-19
enfeksiyonunu 30 Ocak 2020’de “uluslararası boyutta halk sağlığı acil
durumu” olarak sınıflandırmış ve birkaç ay içerisinde 100’den fazla
79
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
ülkede COVID-19 vakalarının tespit edilmesiyle 11 Mart 2020’de
küresel salgın olarak tanımlamıştır.1,2 Ülkemizde COVID-19 ile ilgili
çalışmalar 10 Ocak 2020’de başlamış ve 22 Ocak 2020’de T.C. Sağlık
Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu ilk toplantısını gerçekleştirilmiştir. Alınan önlemler sayesinde ülkemizde ilk COVID-19 vakası 11
Mart 2020 tarihinde birçok ülkeden sonra tespit edilmiştir.3
Sağlık çalışanlarının görevleri gereği yaptığı işler kendilerine psikolojik ve sosyal açıdan çok ağır sorumluluklar yüklemektedir. Yüklenilen bu sorumluluklar, kimi zaman sağlık çalışanlarının zihinsel ve
fiziksel sağlığı üzerinde olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Yaşanan
pandemiler sağlık çalışanlarının zaten mevcut olan problemlerini çok
daha fazla artırmaktadır. Ülkemizde sağlık çalışanlarının yaşadığı
sorunların en başında aşırı iş yükü gelmektedir. Son 20 yılda hastane
ve hastane yatak sayısı artışı, hastanelerin daha konforlu ve modern hale gelmesi gibi fiziksel iyileşmeyle beraber hekime başvuran
hasta sayılarında ki artış, sağlık çalışanlarının iş yükünü artıran en
önemli nedenlerden biri olmuştur. Türkiye’de hastane sayısı 2002
yılında 1156’dan 2019 yılında 1538’e yükselirken, hastane yatağı
sayısı 164.471’den 237.504’e yükselmiştir. Bu artış yoğun bakım
ünitesi yataklarında kendini daha fazla göstererek 2214’ten 39.955’e
yükselmiştir. Sağlık sunum merkezlerinde görülen iyileşme ve artış,
hekime başvuran hasta sayısına da yansımış ve hekime başvuru sayısı
2002 yılında yaklaşık 209 milyon iken, 2019 yılında yaklaşık 4 kat
artışla 813 milyona ulaşmıştır. Buna paralel olarak kişi başı sağlık
sunumuna başvuru sayısı aynı yıllar arasında 3 kattan fazla artarak
3,1’den 9,8’e yükselmiştir. Kişi başı hekime başvuru sayısının 2018
yılında Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkelerinde
6,6, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde 6,4 olduğu göz önünde bulundurulduğunda sağlık çalışanlarının üzerinde ki yük daha net olarak
görülecektir. Hekime başvuran hasta sayısında ki artışa paralel
olarak, hastanede yatarak tedavi olan hasta sayısı da 5.508.263’den
13.806.349’a yükselmiştir.4
80
Pandemi Döneminde Sağlık Çalışanlarının Sorunları ve Pandeminin Diğer Hastalıklara Etkisi
Sağlık sisteminden hizmet talebi ve alımında ki artışa kıyasla sağlık
çalışanı sayısında ki artışın yetersiz kalması sağlık çalışanlarının iş
yükünü artırmıştır. Toplam hekim sayısı 2002 yılında 91.949 iken
2019 yılında 160.810 olmuştur. Hemşire/ebe sayısı ise bu yıllarda
113.872’den 254.075’e yükselmiştir. Ülkemizdeki hekim sayısının
yetersizliğini kişi başı düşen hekim sayısı daha net olarak göstermektedir. AB ülkelerinde 100.000 kişiye düşen hekim sayısı ortalama 379,
OECD ülkelerinde 352, Yunanistan’da 610 iken, ülkemizde 193’tür.
Aynı şekilde diş hekimi sayısı da AB ve OECD ülke ortalamalarının
çok altındadır. AB ve OECD ülkelerinde 100.000 kişiye düşen diş
hekimi sayısı sırasıyla 78 ve 72 iken, ülkemizde 40’tır. Yüz bin kişiye
düşen eczacı sayısı da ülkemizde 41 iken, AB ve OECD ülkelerinde
sırasıyla 88 ve 85’tir. Bu sayı hemşire/ebelerde de benzer şekilde
ülkemizde oldukça yetersiz iken (306), OECD ve AB ülkelerinde
sırayla 953 ve 851’dir.4
Sağlık çalışanlarının yaşadığı sorunlardan bir diğeri sağlık çalışanlarına uygulanan şiddettir. Sağlık çalışanlarının maruz kaldığı şiddet
sıklığının araştırıldığı bir çalışmada, ankete katılan çalışanların %
87’si çalışma hayatları boyunca en az bir kez sözel, psikolojik ya da
fiziksel şiddete maruz kaldığını söylemiştir. Bu çalışmada “meslek
hayatımda en az 11 kez maruz kaldım” diyenlerin oranı %31 bulunmuştur. Ayrıca, çalışanların %24’ü son bir yıl içerisinde en az
bir kez fiziksel şiddete maruz kaldığını ifade etmiştir. Bu çalışmaya
göre çalışanların neredeyse tamamı (%98) son bir yıl içerisinde sözel veya psikolojik şiddete maruz kalmıştır. Kadın sağlık çalışanları
erkeklere kıyasla şiddete daha fazla maruz kalmaktadır (% 90 vs
% 79). Bu çalışmada bulunan bir diğer önemli bulgu çalışanların
% 82’sinin görevini yerine getirdiği sırada şiddetle karşı karşıya
gelme konusunda endişe yaşamasıdır.5 Türkiye’de son yıllarda sağlık
çalışanlarına yönelen şiddet artmış, hatta bu nedenle pek çok sağlık çalışanı hayatını kaybetmiş, yaralanmış ya da psikolojik yıkıma
uğramıştır. 2018’in ilk 4 ayında 2 bin 934 sağlık çalışanı sağlık
kurumlarında şiddete maruz kalmıştır. 2013-2018 yılları arasında
81
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
68.375 çalışan şiddete uğramış ve bu vakaların %30’u fiziksel şiddet
şeklinde meydana gelmiştir.6 Çalışma ortamında güven duygusunun
yokluğu; duygusal (şok, üzüntü, suçluluk, umutsuzluk, kaygı,…),
fiziksel (baş, göğüs ağrısı, mide yanması ve/veya bulanması, kalp
sıkışması, gürültüye karşı duyarlılık, sürekli yorgunluk hali, nefes darlığı ve kolay hastalanmak,…) ve davranışsal (uyku ve yeme
bozuklukları, sosyal çevreden uzaklaşma, kendini ihmal etme, içe
kapanma, konuşmama, dikkatsizlik ve dağınıklık,…) tepkiler halinde
kendini göstermektedir.
Sağlık çalışanlarının en önemli sorunlarından biri de özlük haklarıdır.
Ne yazık ki ülkemizde hekim maaşları Avrupa ülkeleri, Avustralya ve
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi gelişmiş ülkelerde görev yapan
meslektaşlarının oldukça altındadır. Hekimler kendi yakınlarını dahi
aldıkları ücret konusunda bazen inandırmakta güçlük çekmektedir.
Gelişmiş ülkelerde 2019 yılında pratisyen hekim maaşı 60.000 –
271.000 ABD doları arasındayken, uzman maaşları 91.000 – 371.000
ABD doları arasındadır.7 Almanya’da bir aile hekimi ortalama haftada
243 hasta görerek ortalama 180.000 Euro/yıl kazanmaktadır. Diğer
Avrupa ülkelerinde aile hekimleri ortalama 40.000 – 70.000 Euro/yıl
arasında ücret almaktadır.8 Gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan
Brezilya ve Meksika’da ise hekimlerin ortalama yıllık kazancı sırasıyla
58.000 ve 22.000 ABD dolarıdır.9 İngiltere’de hekimler 493 meslek
grubu içerisinde en yüksek maaş alan meslek grubu içerisindedir.10
Alınan ücretlerin az olması yanında, malpraktis davalarında hekime verilen astronomik maddi cezalar, hekimlerin hasta bakma
motivasyonunu olumsuz etkilemektedir. Öyle ki verilen cezayı bir
hekimin bir ömür boyu çalışarak kazanması neredeyse imkansızdır.
Bu durum tıp fakültesinden mezun olan hekimlerin branş seçiminde
kendini net olarak göstermektedir. Tazminat davalarının sık açıldığı
ve iş yükünün fazla olduğu branşlar tercih edilmemekte ve ve bu
branşların tıpta uzmanlık sınavında ki puanları düşmektedir.
Performansa dayalı döner sermaye primi (PDDSP) uygulaması sağlık
işyerlerinde en önemli işyeri sorunlarındandır. PDDSP ile sağlık
82
Pandemi Döneminde Sağlık Çalışanlarının Sorunları ve Pandeminin Diğer Hastalıklara Etkisi
kuruluşlarındaki muayene sayısı, hasta yatışı ve daha fazla tetkik sağlayacak tetkiklerin oranı artmıştır. Hasta hemen hekime ulaşabildiği,
tetkik ve girişimsel işlemler ücretsiz olarak yapıldığı için bu uygulama
hastalar açısından memnuniyet verici görülmektedir. Ancak yapılan
her fazla muayene ve girişimsel işlem hekimin döner sermaye ücretini
artırırken diğer ekip çalışanları için iş yükü anlamına gelmektedir.
Hekimlerin standartların üzerinde vaka yapmak istemesi diğer
sağlık çalışanları ile gerilime, hatta aynı ekibin üyeleri olan hekimler
arasında da rekabete ve huzursuzluğa neden olmaktadır. Dahası,
fazla hasta muayene etme isteği, hastalara olması gerekenden daha
az zaman ayrılmasına ve hasta bakım kalitesinin azalmasına neden
olabilmektedir. Yapılan bir anket çalışmasında sağlık çalışanlarının
%60’ı PDDSP’yi hem toplum hem de çalışanlar açısından sakıncalı/
zararlı bulduğunu ifade etmiştir.11 Bu uygulama kapsamında 12 gün
üzerinde ki yıllık izin ve rapor günlerinde döner sermaye kesildiğinden, sağlık çalışanları bu haklarından vazgeçebilmektedir. İzinlerin
kullanılamamasına bağlı olarak çalışanların yeteri kadar fiziksel ve
zihinsel olarak dinlenemedikleri görülmektedir.
COVID-19 pandemisinin 2020 yılında başlamasıyla beraber yukarıda
sayılan problemler daha da belirginleşmiş ve sağlık personelinin
yaşadığı psikolojik ve fiziksel yorgunluk ve yılgınlık daha fazla
kendini hissettirmiştir. Salgının başlamasıyla beraber insanlık yeni
bir hastalıkla yüzleşmiş ancak mücadelenin en ön saflarında yer
alan sağlık personelleri en fazla etkilenen çalışma grubu olmuştur. Salgının ilk günlerinde, Çin’den gelen görüntüler (sokaklarda
görülen ani ölümler, zorla karantinaya alınmaya çalışılan hastalar,
karantinaya alınan evlerden dışarıya çıkılmasına engel olmak için
kapıların dışarıdan kilitlenmesi, vb) sağlık çalışanlarında nasıl bir
hastalıkla karşı karşıya oldukları, nasıl bir hasta takibi ve tedavisi
uygulayacakları konusunda belirsizliğe neden olmuştur. Bilindiği
gibi belirsizlik insanlarda korku ve endişeye neden olmaktadır. İlk
günlerde hastaların hastanelerde nasıl karşılanacağı, hastalardan
tetkik amacıyla kan ve sürüntü örneklerinin kim tarafından alınacağı,
83
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
hangi hastaların servislerde, hangi hastaların yoğun bakım ünitelerinde takip edileceği ve hastalara hangi tedavilerin başlanacağının
planlaması yapıldı. Ancak birinci basamakta çalışan sağlık personelinin görevleri net olarak tanımlanmadı. Sonra ki süreçte çeşitli
düzenlemeler getirilse de, aile hekimlerini ve aile sağlığı merkezi
çalışanlarının isteklerini karşılayacak düzeyde olmadı.
Sağlık çalışanları bulaşıcı hastalığı olan ve enfeksiyonunu kolayca etrafındakilere yayma potansiyeli olan hastalara bakmakla
yükümlüdür. Bu yükümlülüğü yerine getirirken hastalığı edinme
ve çevresinde yer alan iş arkadaşları, sevdikleri ve ailesine bulaştırma riskini ve endişesini taşırlar. Pandeminin ilk bir yılında sağlık
çalışanlarının % 30’u enfekte olmuştur. Bu oran toplumun yaklaşık
10 katıdır. COVID-19’u bulaştırma korkusu, birçok sağlık profesyonelinin aylarca ailelerinden izole olmasına neden oldu. Bu dönemde
evlerine gidemeyerek, otel ve misafirhanelerde konakladılar. Sağlık
ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası (Sağlık-Sen) tarafından Ocak
–Şubat 2021 tarihlerinde yapılan araştırmaya göre, sağlık çalışanlarının % 28’i en az bir hafta, % 10,4’ü 4 haftadan fazla evinden
uzak kalmıştır.12 Hasta sayılarının toplumda çok arttığı dönemlerde,
artışın önüne geçebilmek için uzun süreli hafta içi ve aylarca süren
hafta sonu sokağa çıkma yasakları uygulandı. Bu dönemlerde toplu
taşım araçları seferlerini gerçekleştirmedi. Görevine 7 gün, 24 saat
kesintisiz devam eden sağlık personeli konaklama yeri ile çalıştığı
sağlık merkezi arasında ulaşım sıkıntıları yaşadı. Dahası, gece geç
saatlerde gerçekleşen nöbet değişimleri ve gece geç saatlere kadar
devam eden filyasyon çalışmaları nedeniyle sokağa çıkma yasağının
olduğu günlerde güvenlik endişesi yaşadılar. Yaşanan bu problemler,
sağlık çalışanlarında değersizlik hissi oluşmasına neden oldu.
Pandeminin ilk günlerinde kişisel koruyucu ekipmanların (KKE)
fazla tüketimine bağlı olarak üretim yapan firmaların kapasitesi
yetersiz kaldı ve aşırı fiyat artışları meydana geldi. Sağlık çalışanları,
pandeminin ilk günlerinde kişisel koruyucu ekipman, özellikle yüz
siperliği ve N95 maske temininde sıkıntı yaşama endişesi yaşadı.
84
Pandemi Döneminde Sağlık Çalışanlarının Sorunları ve Pandeminin Diğer Hastalıklara Etkisi
Hatta yüz siperliğini kendi olanaklarıyla kurumlarında üretmeye
çalıştılar. Kimi zaman da bu ekipmanları tekrar tekrar kullanmak
zorunda kaldılar. Yapılan araştırmada KKE’lerini yeniden kullanan
sağlık çalışanı oranı %62,4 bulunmuştur. N95 maske % 69’luk
yeniden kullanma oranı ile birinci sırada yer alırken, gözlük ikinci
en sık kullanılan (%65) ekipman olmuştur.12 Sağlık çalışanları bir
taraftan doğru bilgiyi yanlış bilgiden ayırmaya çalışırken, diğer
yandan ortaya çıkan bilgilere, kurumsal ve bölgesel prosedürlere ve
değişen KKE tavsiyelerine ayak uydurmaya çalıştı. Hantal ve rahatsız
edici bu KKE’leri giyerek uzun saatler çalışmak zorunda kaldılar.
Özellikle yoğun bakım ünitelerinde ve filyasyon çalışmalarında görev
yapanlar bu durumdan en fazla etkilendi. Hatta bu uzun çalışma
sürelerinde tuvalet, yemek, su gibi kişisel ihtiyaçlarını gidermede
dahi sıkıntı yaşadılar.
Pandemi sağlık çalışanlarının zaten çok yoğun olan çalışma temposunu daha da artırdı. Özellikle yoğun bakım ünitesi, enfeksiyon
hastalıkları, göğüs hastalıkları, acil servis ve dahiliye gibi COVID-19
hastalarının tanı, takip ve tedavisini üstlenen branş hekimleri bu
durumdan daha fazla etkilendi. Sağlık-sen’in yaptığı araştırmada
sağlık personellerinin % 79’u pandemi öncesine göre pandemi döneminde iş yükünün arttığını söylemiştir. Bu araştırmanın sonuçlarına
göre pandeminin ilk aylarında sağlık çalışanlarının % 76’sı haftada
40 saatten fazla, % 16,5’i > 60 saat çalışmak zorunda kalmıştı. Bu
oranlar ilerleyen aylarda her ne kadar kısmi olarak azalsa da birçok
sağlık çalışanı hala normal çalışma sürelerinin üzerinde çalışmaya
devam etmektedir. Pandemiyle beraber başta asistan hekimler ve
hemşireler olmak üzere nöbet tutan sağlık çalışanı sayısı ve tutulan
nöbet gün sayısında artış meydana geldi. Yapılan araştırmada sağlık
çalışanlarının % 43,4’ü üç günde bir nöbet tuttuğunu söylerken, %
7,3’ü dört günde bir nöbet tutmuştur.12 Ne yazık ki bazı merkezlerde
çalışma yoğunluğu ve nöbet sayıları personel arasında eşit dağıtılamamış ve personel arasında huzursuzluğa neden olmuştur. Özellikle
pandeminin ilk aylarında bazı branş hekimleri gerek COVID-19
85
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
hasta sayısının çokluğu, gerekse uzun mesai saatleri ve fazla nöbet
sayıları ile fiziksel ve psikolojik olarak yıpranmıştır. Yaşanan bir
diğer problemde COVID-19 hastalarının takip ve tedavisinde meydana gelmiştir. Hekimlerin nöbet usulü çalışmasına bağlı olarak
hastanın servise yatış kararı, tedavi kararı, laboratuar ve klinik
değerlendirmesi ve taburculuk kararı farklı hekimler tarafından
verilmek zorunda kalınmıştır.
Pandeminin getirdiği ek yükle beraber sağlık personelinin hissettiği
yorgunluk derecesi artmıştır. Sağlık-sen’in yaptığı çalışmada sağlık
personellerinin sadece % 2,3’ü yorgun olmadığını söylerken, %
40,3’ü kendini orta derecede yorgun, % 57,4’ü kendini çok yorgun
hissettiğini bildirmiştir. Aşırı yorgunluğun bir diğer yansıması da
uyku kalitesinde kendini göstermektedir. Sağlık personellerinin
sadece % 5,8’i uyku kalitesinin iyi olduğunu söylerken, % 42,8’i uyku
kalitesinin ortalama düzeyde, % 51,5’i kötü olduğunu söylemiştir.12
Sağlık-sen’in yaptığı anket çalışmasının bir diğer çarpıcı bulgusu
da yaşam koşulları ile ilgilidir. Sağlık çalışanlarının yaklaşık % 80’i
pandemi öncesine göre ailesine ve kendine ayırdığı süre ile uyku süre
ve kalitesinin azaldığını söylerken, % 53’ü gelir düzeyinin azaldığını
söylemiştir. Hatırlanacağı üzere pandeminin ilk aylarında sağlık
çalışanlarının tamamına PDDSP ödemesi tavandan yapıldı. Sonra
ki aylarda COVID-19 kapsamında verilen ek ödemelerde personel
kapsamı sağlık bakanlığı tarafından belirlendi. Ancak bu dönemlerde il sağlık müdürlüğü, toplum sağlığı merkezleri ve hastanelerde
plazma bağışı organizasyonunda görev alan personelin bu kapsama alınmaması, aynı birim içerisinde çalışanlar arasından sadece
COVID-19 ile ilgili işlere bakanlara COVID-19 kapsamında ödeme
yapılıp, diğerlerine yapılmaması personel arasında huzursuzluğa
neden oldu. COVID-19 kapsamında yapılan ek ödemelerin görsel ve
yazılı medyada çok fazla yer alması ve vatandaşın sağlık personeline
bu konuda rencide edici söylemlerde bulunması, sağlık personelinde
tepkilere neden olmuştur.
86
Pandemi Döneminde Sağlık Çalışanlarının Sorunları ve Pandeminin Diğer Hastalıklara Etkisi
Pandemi döneminde sağlık çalışanlarının yaşadığı sıkıntılardan biri
de bakmakla yükümlü olduğu aile bireyleriyle ilgili problemlerdir.
Bilindiği gibi pandemi döneminde okul ve kreşler çok uzun süre
kapalı kaldı. Sokağa çıkma yasakları ve aile bireylerine COVID-19
bulaşmasından endişe edilmesi nedeniyle eve bakıcı alınamadı. Bazı
ailelerde her iki eşinde sağlık çalışanı olduğu ve uzun süreli mesai
yapmak zorunda kaldıkları düşünüldüğünde, bu problemin ne derece
önemli olduğu daha net olarak anlaşılacaktır. Kadın sağlık çalışanları,
özellikle de anne olanlar pandemiden en çok etkilenen sağlık çalışanı
grubu oldu. Aile bireylerine yeterli vakit ayıramamak, virüs taşıma
riski dolayısıyla evde maskeyle dolaşmak ve aile bireylerinden izole
yaşamak zorunda kalmak gibi sorunlar yaşamışlardır.13 Sakarya
üniversitesinde Dr. Nilüfer Aydoğan’ın kadın sağlıkçılar ile yaptığı
tez çalışmasında; COVID-19 hastalarının takip ve tedavisinde yer
almanın verdiği gurur yanında, meslek ve aile ikilemi arasında
kaldıkları ve bu nedenle suçluluk duygusu yaşadıkları; aile bireylerinden izole yaşamak zorunda kaldıkları için çocuklarıyla fiziksel
temas kuramadıkları ve bu durumun hem kendilerinde hem de
çocuklarında özlem, kendini yargılama gibi duygusal problemlere
neden olduğu; çocuklarının akranları ile iletişim ve gelişim problemi
yaşadığı ve takıntılı davranışlar sergilediği tespit edilmiştir (henüz
yayınlanmamış veri). Sağlık-sen’in yaptığı araştırmaya göre ise
sağlık çalışanlarının % 68,2’sinin çocuğu olup, % 77’si çocuğunun,
% 43’ü bakmakla yükümlü olduğu > 65 yaş yakınının bakımıyla ilgili
problemler yaşamıştır.12
Pandemi tüm dünya’da olduğu gibi ülkemizde de sağlık alanında
ki öğrencilerin eğitimlerini aksatmıştır. Tıp fakültesi öğrencileri
bir yıldan uzun süre yüz yüze eğitimden mahrum kalmış, bazı staj
uygulamaları ya hiç yapılamamış, ya da çok kısıtlı yapılabilmiştir.
Tıpta uzmanlık öğrencilerinin gerek uzun süre pandemi servislerinde görevlendirilmiş olmaları, gerekse servis ve polikliniklerin
kapatılmasına bağlı olarak kendi branşıyla ilgili hastaları normal
dönemlere göre daha az görmeleri nedeniyle eğitimlerinde aksaklık
87
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
yaşandı. Benzer şekilde hemşirelik öğrencilerinin stajlarında yüz yüze
eğitimin yapılamamasına bağlı pratik uygulamalar aksadı. Sağlık
eğitiminde ki aksama en fazla eğitim süresi iki yıl olan sağlık meslek
yüksekokullarında yaşandı. Pandeminin başladığı sene birinci sınıfta
olan bir öğrenci, pratik uygulamasının en yoğun olduğu ikinci senesinde sağlık tesislerinde staj yapılamamasına bağlı eğitim problemleri
yaşadı. Eğitmenler ise eğitim sorumluluklarını yerine getirmek için
yeni teknolojileri kullanmak ve benimsemek zorunda kaldı.14
Hemşireler ve hasta bakıcılar hastalarla en fazla yakın temas halinde
olan sağlık personelidir. COVID-19’a özgü tedavinin olmaması,
solunum sıkıntısı yaşayan hastalar başta olmak üzere ağır hastaları,
hatta ölmekte olan hastaları dahi teselli etmek ve hasta yakınlarını
uzaktan bilgilendirmek ve teselli etmek zorunda kaldılar. Normal
zamanlarda yoğun bakım ünitelerinde dahi çok fazla yaşanmayan
genç hasta ve gebe ölümlerinin pandemi döneminde sık görülür hale
gelmesi, aynı aileden birden fazla bireyin birkaç gün arayla vefat
etmesi sağlık çalışanlarında duygusal travma oluşturdu. Sağlıkçılar,
gelişmiş ülkelerde hastalara kaynakların paylaştırılması, yoğun bakım
ünitelerine ve hastaneye kabulün durdurulması veya hastaları seçerek
alma gibi etik konularda çok ağır duygusal yükün altında kaldı. Ülkemizde bu durum hastane yatak sayısının ve yoğun bakım yatağının
yeterli olmasına bağlı olarak yaşanmasa da, COVID-19 hasta sayısının
en tepe noktaya ulaştığı zamanlarda hastaneye mutlaka yatması
gereken hastaları yatıramama endişesinin yaşandığı bir gerçektir.14
Her ne kadar pandeminin ilk aylarında toplumun sağlık çalışanlarına bakış açısı olumlu yönde değişip, COVID-19 ile mücadeleleri
nedeniyle takdir edilse de, bu olumlu yaklaşım birkaç eylemden
ibaret kalmış ve sağlıkta şiddet tekrar artmaya başlamıştır. Hatta
bazı binalarda asansör kapılarına “sağlık çalışanları asansörü kullanamaz” yazılı notların asıldığı, komşuların sağlık çalışanlarının
binaya giriş çıkış saatini takip ederek bu saatlerde merdivenlere
çıkmaması gibi sağlık çalışanlarının toplumdan dışlandığını gösteren
haberler basına yansımıştır. Toplumun sağlık çalışanlarına yaklaşımı
88
Pandemi Döneminde Sağlık Çalışanlarının Sorunları ve Pandeminin Diğer Hastalıklara Etkisi
ve bakış açısında ki değişim Sağlık-sen’in yaptığı araştırmada da
görülmektedir. Pandeminin ilk üç ayında sağlık çalışanlarının %
55’i toplumun kendilerine karşı olan bakış açısının olumlu yönde
değiştiğini söylerken, salgının ikinci yılında bu olumlu algı % 35’e
düşmüştür. Hatta pandeminin ikinci yılında, pandemiyle beraber
toplumun sağlıkçılara bakış açısının olumsuz yönde değiştiğini
düşünen sağlıkçı oranı % 26’dır.12
Pandemi döneminde yaşanan tüm bu sorunlar, tüm dünyada olduğu
gibi ülkemiz sağlık çalışanlarında da tükenmişlik hissi oluşmasına
ve psikolojik problemler yaşamalarına neden olmuştur. A.B.D.’de
yapılan bir çalışmada, sağlık çalışanlarının son üç ayda yaşadığı en
önemli stres kaynağının normale dönüşe dair belirsizlik (% 61),
tükenmişlik (% 54), ağır iş yükü (% 49) ve hasta olma endişesi (%
43) olduğu bulunmuştur. Sağlık çalışanlarının pandemi döneminde
en sık yaşadığı duyguların stres (% 93), endişe (% 86), hüsran (%
77), tükenmişlik (% 76), ezilmişlik (% 76), üzüntü (% 67), takdir
edilmeme (% 60) olduğu tespit edilmiştir. Yine bu çalışmada sağlık
çalışanlarının % 82’sinde mental yorgunluğun, % 70’inde uyku
sorununun, % 68’inde fiziksel yorgunluğun, % 63’ünde işle ilgili
korkunun, % 56’sında baş ağrısı, karın ağrısı gibi fiziksel belirtilerin, % 55’inde kariyer yolunu sorgulama düşüncesinin, % 52’sinde
merhamet yorgunluğunun arttığı bulunmuştur.15
Pandemi döneminde sağlık çalışanları mesailerinin önemli bir
bölümünü COVID-19 ile mücadeleye ayırmak zorunda kalmıştır.
Vakaların çok arttığı dönemlerde branş poliklinikleri kapatılmak
zorunda kalınmış, elektif ameliyatlar ertelenmiş, kronik hastalık
raporlarının süreleri uzatılarak hastaların ilaçlarını direk eczaneden
almaları sağlanılmış ve hastalara mecbur kalmadıkça sağlık kuruluşlarına başvurmamaları yönünde telkinlerde bulunulmuştur.
Mecburen alınan bu önlemler sonucu kronik hastalıkların takibinin
yapılamamasına bağlı olarak kronik hastalıkların evrelerinin ilerlemesinden ve komplikasyonlarının artmasından endişe edilmektedir.
Dünya sağlık örgütü (WHO) de sağlık hizmetlerinin birçok ülkede
89
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
kısmen veya tamamen kesintiye uğradığını rapor etmektedir. Bu
konuda WHO’nun yaptığı ankete katılan ülkelerin yarısından fazlası
(%53) hipertansiyon, %49’u diyabet ve diyabetle ilgili komplikasyonların tedavisi, %42’si kanser tedavisi ve % 31’i kardiyovasküler acil
durumlar ve % 63’u rehabilitasyona yönelik hizmetlerin kısmen veya
tamamen kesintiye uğradığını bildirmiştir.16 Japonya’da Human immunodeficiency virüs (HIV) taramalarının 2020 yılında yaklaşık %
70 azaldığı ve bu nedenle hastaların erken dönemde yakalanıp tedavi
edilememesine bağlı olarak ilerleyen yıllarda hastalığın ilerlemiş
hali olan erişkin immun yetmezlik sendromu (AIDS) vakalarında
artış yaşanacağı düşünülmektedir. Japonya kanser derneği her
yıl yaklaşık 11 milyon kanser taraması yapılması sayesinde 13 bin
kanser vakasının yakalandığını ancak 2020 yılında bu taramalarda
yaklaşık % 30 azalma olduğunu ve yaklaşık 4 bin kanser vakasına
erken tanı konulamadığını bildirmiştir.17 Asya ve Afrika’da yer alan
31 ülkenin 502 sağlık merkezinde yapılan bir araştırmada, 2020
yılında yapılan HIV testlerinin % 41 ve tüberküloz başvurularının
2019 yılına göre % 59 azaldığı bulunmuştur. Asya ülkelerinde sıtma
teşhisinde %56, sıtma tedavisi hizmetlerinde %59 azalma tespit
edilmiştir.18 Bu hastalıkların teşhis ve tedavisinde ki azalmaya bağlı
olarak önümüzdeki yıllarda ölümlerde artış olması kaçınılmaz bir
sonuç olacaktır.
Sonuç olarak COVID-19 pandemisinin olumsuz etkileri pandemiyle
en ön safta mücadele eden sağlık çalışanlarında toplumdan daha
fazla görülmüştür. Sağlık çalışanları bir taraftan kendilerinin enfekte
olmasından endişe ederken, diğer taraftan meslektaşlarına, ailesine
ve sevdiklerine enfeksiyonu bulaştırmaktan korkmuştur. Bu korku
nedeniyle kendilerini sevdiklerinden izole etmelerine bağlı özlem ve
ruhsal sıkıntılar yaşamışlardır. Sağlık çalışanları iş yükü en fazla olan
meslek gruplarındandır. Pandemiyle beraber iş yükleri çok daha fazla
artmış ve çalışanların önemli bir bölümünde tükenmişlik hissi meydana gelmiştir. Sağlık gücünün daha çok COVID-19 ile mücadeleye
arılmasına bağlı olarak bulaşıcı olan ve olmayan hastalıkların tanı
90
Pandemi Döneminde Sağlık Çalışanlarının Sorunları ve Pandeminin Diğer Hastalıklara Etkisi
ve takibinde yetersizlikler meydana gelmiştir. Sağlık çalışanlarının
sorunlarını çözmeye ve iş yüklerini azaltmaya yönelik düzenleme ve
planlamaların acilen yapılması öncelikli sağlık politikaları içerisinde
yer almalıdır.
Kaynaklar
1. Brooks SK, Webster RK, Smith LE, Woodland L, Wessely S,
Greenberg N, Rubin GJ. (2020). The psychological impact of
quarantine and how to reduce it: rapid review of the evidence.
The lancet, 395(10227):912-920.
2. World Health Organization (WHO). WHO Director-General’s
opening remarks at the media briefing on COVID-19 - 11 March
2020. https://www.who.int/director-general/speeches/detail/
who-director-general-s-opening-remarks-at-the-media-briefingon-covid-19---11-march-2020
3. T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü. COVID-19
(SARS-CoV-2 ENFEKSİYONU) GENEL BİLGİLER, EPİDEMİYOLOJİ VE TANI (Bilimsel Danışma kurulu çalışması 27 Kasım 2020.
https://covid19.saglik.gov.tr/Eklenti/39551/0/covid-19rehberigenelbilgilerepidemiyolojivetanipdf.pdf
4. T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğü.
Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2019. https://sbsgm.saglik.gov.tr/
Eklenti/40564/0/saglik-istatistikleri-yilligi-2019pdf.pdf
5. Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası (Sağlık-Sen) Ar-Ge
Birimi. Sağlık Çalışanları şiddet araştırması Aralık 2013. http://
www.sagliksen.org.tr/cdn/uploads/gallery/pdf/fbda8576fd0d6d6de70f52f76b914672.pdf
6. Kablay S. Sağlık çalışanlarına şiddet. Çalışma ortamı dergisi
Ekim 2018
91
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
7. Medimagazin. Dünyada en yüksek doktor maaşı veren 10
ülke. 16 Mayıs 2019 https://www.medimagazin.com.tr/guncel/genel/tr-dunyada-en-yuksek-doktor-maasi-veren-10-ulke-11-681-81730.html
8. Fatıma Betül Gülden. Avrupa’da aile hekimliği. http://ailehekimi.
medicine.ankara.edu.tr/wp-content/uploads/sites/581/2019/04/
Avrupada-Aile-Hekimli%C4%9Fi.pdf
9. Kane L, Schubsky B, Locke T, Kouimtzi M, Duqueroy V, Gottschling C, Lopez M, Schwartz L. International Compensation report
2019. Do US physicians have it best? https://www.medscape.com/
slideshow/2019-international-compensation-report-6011814#1
10. Moberly T. How do doctors’ earnings compare with those of other
occupations? https://www.bmj.com/bmj/section-pdf/956373?path=/bmj/359/8132/Careers.full.pdf
11. Sebiha Kablay. Performansa Dayalı Döner Sermaye Primi Uygulaması ve Sağlık Çalışanlarına Etkisi. İş, Güç Endüstri ilişkileri
ve insan kaynakları dergisi 2014;16:4
12. Sağlık-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi Enstitüsü. Covıd-19
ile mücadelede sağlık çalışanları araştırması-2. Sağlık-Sen Yayınları-53, Mart 2021, Altındağ / Ankara.
13. Ulusal D. Covid-19 pandemi döneminde kadın sağlık çalışanlarının
yaşadıkları sorunların analizi. Uluslararası Sosyal Araştırmalar
Dergisi 2021;14(77):955-965
14. Mehta S, Machado F, Kwizera A, Papazian L, Moss M, Azoulay
É, Herridge M. COVID-19: a heavy toll on health-care workers.
The Lancet Respiratory Medicine 2021;9(3):226-228
92
Pandemi Döneminde Sağlık Çalışanlarının Sorunları ve Pandeminin Diğer Hastalıklara Etkisi
15. Mental Health America. The mental health of healthcare workers
in COVID-19. https://mhanational.org/mental-health-healthcare-workers-covid-19
16. World Health Organization (WHO). COVID-19 significantly
impacts health services for noncommunicable diseases. https://
www.who.int/news/item/01-06-2020-covid-19-significantly-impacts-health-services-for-noncommunicable-diseases
17. Hiroaki Mitsuya. Fight against COVID-19 but avoid disruption
of services for other communicable diseases (CDs) and noncommunicable diseases (NCDs). Global Health & Medicine. 2020;
2(6):343-345.
18. TheGlobalFund. The impact of COVID-19 on HIV, TB and malaria
services and systems for health: a snapshot from 502 health
facilities across Africa and Asia. https://www.theglobalfund.org/
media/10776/covid-19_2020-disruption-impact_report_en.pdf
93
Covid-19 Salgınının Ruh Sağlığımıza Etkileri
COVİD-19 SALGINININ
RUH SAĞLIĞIMIZA ETKİLERİ
Doç. Dr. Şenol Turan1
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
1
GİRİŞ
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa süre
içerisinde bütün dünyaya yayılan virüs (severe acute respiratory
syndrome coronavirus-2: SARS-Cov-2) yaşamımızı birçok yönden
etkilemiştir. Koronavirüs ailesinden olan bu virüsün (SARS-Cov-2)
insanda hastalık yaptığının belirlendiği tarihten itibaren insanoğlu
farklı bir dünyaya uyanmış ve bu farklı dünyanın getirdiği zorluklarla
mücadele etme durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Virüsün yol açtığı hastalığın (COVİD-19 hastalığı) insan bedenine olan doğrudan
etkileri ve/veya COVİD-19 hastalığının 11 Mart 2020’de “pandemi”
olarak ilan edilmesinin ardından oluşan kaotik ortam birçok açıdan
ruh sağlığımızı olumsuz bir biçimde etkilemiş ve çeşitli ruh sağlığı
sorunlarının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu yazı, COVİD-19
hastalığının ruh sağlığımız üzerine olan etkilerini inceleme amacını
taşımaktadır.
95
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
COVİD-19 Hastalarında Görülen Ruh Sağlığı Sorunları
Yapılan araştırmalar virüsün öncelikli etkilerinin solunum sistemi
üzerine olduğunu gösterse de1,2 hastalığın yalnızca solunum sistemi ile sınırlı kalmadığını, hemen hemen bütün organ sistemlerini
etkilediğini göstermektedir.3 Santral sinir sistemine farklı yollarla
girebilen virüsün, direkt olarak nöronları etkilemesi sonucunda
nöropsikiyatrik sorunların ortaya çıktığı bilinmektedir.4,5 Bunun
yanında, virüsün oluşturduğu immün yanıtın, tedavi sürecinde
uygulanan farmakolojik ajanların (kortikosteroidler gibi), yoğun
bakım sürecinin ve damgalanma, izolasyon gibi durumların da COVİD-19 hastalığından muzdarip bireylerin ruh sağlığını olumsuz bir
biçimde etkilediği söylenebilir.6 Hastalığa yakalanmış kişilerde akut
dönemde en sık görülen ruh sağlığı sorunları deliryum (%38), uyum
bozuklukları (%27), depresyon (%19,1) ve anksiyete bozukluklarıdır
(%11,2).7 Bunun yanında, hastalık döneminin ve sonrasındaki sürecin
kişide travmatik bir etki yaptığı ve hastalarda travma sonrası stres
bozukluğu belirtilerinin de önemli bir sorun olarak ortaya çıktığı
akılda tutulmalıdır.8 COVİD-19 hastalığını geçirmiş olanların 12 ay
boyunca izlendiği çalışmalarda9,10 ruh sağlığı ile ilgili yakınmaların
bedensel yakınmalardan daha uzun sürdüğü ancak 12 aydan sonra
çoğu ruhsal yakınmanın gerilediği gösterilmiştir. Aynı çalışmalarda,
hastalığın uzun sürmesinin, ciddi seyretmesinin ve kadın olmanın
ruhsal sorunlar yaşama anlamında daha büyük risk oluşturduğuna
vurgu yapılmıştır.
Genel Toplumda Görülen Ruh Sağlığı Sorunları
Salgın durumlarında çok sayıda etkene bağlı olarak ruh sağlığı ile
ilişkili yakınmalar gelişebilir. Hastalığın bulaşıcı doğası, bireyler
için yakın bir tehdit oluşturması, etki alanını hızlıca genişletebilmesi ve gözle görülememesi gibi özellikler önemli bir stres kaynağı
görevi görerek ruhsal belirtilerin oluşmasına zemin hazırlamaktadır.
Hastalığa yakalanma ve ölüm korkusu, sevilen kişilere hastalığı bulaştırma ve onların ölümüne neden olma korkusu, karantina altına
96
Covid-19 Salgınının Ruh Sağlığımıza Etkileri
alınma korkusu, geçim kaynaklarını kaybetme, çalışamama veya
işten çıkarılma korkusu, hastalıkla ilişkilendirilip toplum tarafından
dışlanma korkusu gibi tepkiler gelişen ruh sağlığı yakınmalarına
örnek olarak verilebilir (Kuruluşlararası Daimi Komite (IASC) Acil
Durumlarda Ruh Sağlığı ve Psikososyal Destek Referans Grubu,
2020).11 Bireylerin yaşadığı stresin sonucunda çeşitli emosyonel
(kolay öfkelenme, kararsızlık, değersizlik gibi), fiziksel (enerji azlığı,
başağrısı, uykusuzluk, göğüs ağrısı, kalpte sıkışma hissi, kas ağrıları,
cinsel sorunlar, ishal ya da kabızlık gibi), bilişsel (sürekli endişeli
olma hali, unutkanlık, odaklanamama, olayların yalnızca olumsuz
yönlerini düşünme gibi) ve davranışsal (çok fazla yemek yeme ya da
iştahsızlık, sorumluluklardan kaçınma, sigara ve alkol kullanımında
artış gibi) yakınmalar gelişebilir. Yapılan meta-analiz çalışmaları
genel toplumda COVİD-19 salgınına bağlı olarak en sık depresyon
(%33,7), anksiyete (%31,9), insomnia (uykusuzluk) (%23,87) ve
TSSB’nin (%21,94) geliştiğini göstermektedir.12-14
Sağlık Çalışanlarında Görülen Ruh Sağlığı Sorunları
Sağlık çalışanlarının salgın sürecinde en ön safta olmaları, birçok
açıdan zorluklarla mücadele etme durumuyla karşı karşıya kalmalarına neden olmuştur. Yapılan çalışmalar salgın döneminde sağlık
çalışanlarında en sık depresyon (%22,8), anksiyete (%23,2) ve insomnianın (%38,9) görüldüğünü göstermektedir.15 Türkiye’deki 939 sağlık
çalışanı ile (580 hekim, 254 hemşire, 105 diğer personel) yürütülen
bir çalışmada ise bu oranların daha da yüksek olduğu görülmektedir.
Şahin ve arkadaşlarının16 yürüttüğü bu çalışmada, COVİD-19 salgını
sürecinde sağlık çalışanlarında depresyonun %77,6, anksiyetenin
%60,2 ve insomnianın % 50,4 oranlarında görüldüğü saptanmıştır.
Salgın sürecinde hemşirelerde ruhsal açıdan etkilenmenin daha fazla
olduğu ve kadın olmanın bir risk faktörü olarak öne çıktığı görülmektedir.15,16 Sağlık çalışanlarında daha yüksek oranlarda görülen
ruh sağlığı sorunlarının engellenmesi için geliştirilecek önlemler, bu
özel grupta başa çıkma stratejileri ve dayanıklılığın değerlendirilmesi
97
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
ve güçlendirilmesini, yeterli koruyucu malzemelerin sağlanmasını
ve çevrimiçi destek hizmetlerinin organizasyonunu içermelidir.17
Salgına Yönelik Alınan Önlemlerin Ruh Sağlığına Etkileri
Salgına yönelik alınan önlemlerin bireylerin fiziksel sağlıklarını koruma amacı taşıdığı bilinse de, çeşitli olumsuz ruh sağlığı sonuçlarının
olduğu akılda tutulmalıdır. Fiziksel kısıtlamalardan kaynaklanan
sosyal izolasyon ve yalnızlığın hem ruhsal hem de fiziksel sağlık
üzerinde olumsuz etkileri olduğu gösterilmiştir.18,19 Fiziksel olarak
kısıtlanan bireylerde hareketsizlik, sağlıksız beslenme, sigara ve
alkol kullanımında artış, ekonomik problemler ve içe dönüklük gibi
olumsuz durumların ve aynı zamanda depresyon ve TSSB gibi ruhsal
hastalıkların gelişme riski artmaktadır. Sosyal ilişkilerin durduğu,
yapılması gereken işlerin yürütülemez olduğu, bakmakla yükümlü
olunan kişiler varsa onların ihtiyaçlarının karşılanamaz olduğu,
gelecek planlarının değiştiği, başkalarının acılarına ve ölümlerine
şahit olunan ve damgalanmaya maruz kalınan karantina ve izolasyon dönemlerinin önemli ruhsal sonuçlarının olacağı bilinmektedir.
Bu bağlamda karantina veya izolasyon altındaki bireylerde, kaygı,
panik ataklar, huzursuzluk, öfke, çaresizlik hissi, tetikte olma hali,
suçluluk hissi, uykusuzluk, tahammülsüzlük, tükenmişlik ve yalnızlık hissi görülebilir. Henssler ve arkadaşlarının20 yaptığı çalışma,
özellikle 1 hafta veya daha uzun süre devam eden izolasyon veya
karantina yaşayan bireylerin, yaşamayanlara kıyasla, olumsuz ruh
sağlığı sonuçları açısından daha yüksek risk altında olduğunu rapor
etmektedir. Tüm bunların yanında salgının, kronik hastalığa sahip
bireylerin hastaneye gidememeleri nedeniyle sağlık durumlarının
kötüleşmesi, kadın ve çocuklara yönelik aile içi şiddette artışın
olması, vefat eden kişilerle vedalaşamama, son görevlerini yerine
getirememe, cenaze töreni düzenleyememe, mezar ziyaretlerinin
ve taziyelerin yapılamaması, toplu yapılması gereken etkinliklerin
yapılamaması, özellikle sağlık çalışanlarına yönelik damgalanma ve
ayrımcılık gibi sonuçlarının da olduğu bilinmelidir.
98
Covid-19 Salgınının Ruh Sağlığımıza Etkileri
Salgın ile Başetme
COVİD-19 salgını ruh sağlığımızı birçok yönüyle olumsuz bir biçimde
etkilemektedir. COVİD-19 salgınının yol açtığı ruhsal sorunlarla
başetmede uygulanacak genel yöntemler şu şekilde sıralanabilir:
1. COVID-19 salgını ile ilgili medya yayınlarına gereğinden fazla
maruz kalmaktan kaçınmak gerekmektedir. Tekrarlayan biçimde salgının oluşturduğu kriz durumunu duymak ve görüntüleri görmek üzücü olabilir. Salgın ile ilgili haberleri izlemeye,
okumaya ya da dinlemeye mola vermek uygun bir davranış
olacaktır.
2. Sağlıklı ve dengeli beslenmek, düzenli egzersiz yapmak, uykuya özel önem vermek, sigara ve alkol kullanımından kaçınmak
birçok açıdan hem fiziksel hem de ruhsal sağlığımızı olumlu
yönde etkileyecektir.
3. Çevredeki kişilerle bağlantı kurmak, yaşanan endişeleri ve nasıl hissedildiğini bir arkadaş ya da aile üyesiyle paylaşmak gibi
sağlıklı ilişkiler salgın ile başetmede önemlidir. Bir ya da daha
fazla kişiyle belirli zamanlarda görüşme yapmak ve onlardan
ihtiyaç duyulan duygusal yardımı alma ve verme ilişkisi kurmanın (yeteneği taşıyan ilişkiler) önemli katkıları olacaktır.
4. Günlük rutinler yani yaşamın doğal akışı mümkün olduğunca
korunmalıdır.
5. Boş zamanlar uygun bir biçimde doldurulmalıdır.
6. Gevşeme tekniklerini öğrenmek ve uygulamanın, nefes egzersizleri yapmanın salgına bağlı stresi yönetmede katkı verebileceği bilinmelidir.
Salgının ruh sağlığına olan olumsuz etkileriyle empati yapmak,
destek olmak, dayanışma göstermek, damgalamalardan kaçınma
gibi davranışları sergileyerek mücadele etmekte herkese görevler düşmektedir. Sağlık Bakanlığı bünyesinde açılan Koronavirüs
99
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
Enfeksiyonu Online Ruhsal Destek Programı (KORDEP), UNICEF
tarafından hazırlanan ve “salgın döneminde ebeveynlik” ile ilgili ve
benzeri kitapçıklar, Türkiye Psikiyatri Derneği’nin online olarak
ulaşılabilen “COVİD-19 ve Ruh Sağlığı” başlıklı bilgilendirme ve
destek programlarından bireyler salgın ile ilgili başetme yöntemleri
hakkında yararlanabilirler. Bu genel önlemler dışında salgın nedeniyle yaşadığımız stres veya endişenin günlük hayatımızı olumsuz
etkilediğini ve işlevselliğimizi bozduğunu hissediyorsak, ruhsal
destek almanın en doğru yol olduğu söylenebilir.
Kaynaklar
1. Goyal P, Choi JJ, Pinheiro LC, ve ark. Clinical Characteristics of Covid-19 in New York City. N Engl J Med.
2020;382(24):2372-2374.
2. Richardson S, Hirsch JS, Narasimhan M, ve ark. Presenting
Characteristics, Comorbidities, and Outcomes Among 5700
Patients Hospitalized With COVID-19 in the New York City
Area. JAMA. 2020;323(20):2052–2059.
3. Prasad ve Prasad. Single Virus Targeting Multiple Organs:
What We Know and Where We Are Heading? Front Med.
2020;7:370.
4. Han Y, Yuan K, Wang Z, ve ark. Neuropsychiatric manifestations of COVID-19, potential neurotropic mechanisms, and therapeutic interventions. Transl Psychiatry. 2021;30;11(1):499.
5. Cheng Q, Yang Y, Gao J. Infectivity of human coronavirus in
the brain. EBioMedicine. 2020;56:102799.
6. Huang C, Huang L, Wang Y, ve ark. 6-month consequences
of COVID-19 in patients discharged from hospital: a cohort
study. Lancet. 2021;397(10270):220-232.
100
Covid-19 Salgınının Ruh Sağlığımıza Etkileri
7. Turan Ş, Poyraz BÇ, Aksoy Poyraz C, ve ark. Characteristics and
outcomes of COVID-19 inpatients who underwent psychiatric
consultations. Asian J Psychiatr. 2021;57:102563.
8. Krishnamoorthy Y, Nagarajan R, Saya GK, ve ark. Prevalence of
psychological morbidities among general population, healthcare
workers and COVID-19 patients amidst the COVID-19 pandemic: A systematic review and meta-analysis. Psychiatry Res.
2020;293:113382.
9. Liu D, Baumeister RF, Zhou Y. Mental health outcomes of coronavirus infection survivors: A rapid meta-analysis. J Psychiatr
Res. 2021;137:542-553.
10. Schou TM, Joca S, Wegener G, Bay-Richter C. Psychiatric and
neuropsychiatric sequelae of COVID-19 - A systematic review.
Brain Behav Immun. 2021 Oct;97:328-348.
11. Kuruluşlararası Daimi Komite (IASC) Acil Durumlarda Ruh
Sağlığı ve Psikososyal Destek Referans Grubu. COVID-19 Salgının Ruh Sağlığı ve Psikososyal Etkenler Açısından Ele Alınması,
Versiyon 1.5, 17 Mart 2020.
12. Cénat JM, Blais-Rochette C, Kokou-Kpolou CK, ve ark. Prevalence of symptoms of depression, anxiety, insomnia, posttraumatic stress disorder, and psychological distress among populations affected by the COVID-19 pandemic: A systematic review
and meta-analysis. Psychiatry Res. 2021;295:113599.
13. Salari N, Hosseinian-Far A, Jalali R, ve ark. Prevalence of stress,
anxiety, depression among the general population during the
COVID-19 pandemic: a systematic review and meta-analysis. Global Health. 2020;16(1):57.
14. Wang Y, Kala MP, Jafar TH. Factors associated with psychological distress during the coronavirus disease 2019 (COVID-19)
pandemic on the predominantly general population: A systematic review and meta-analysis. PLoS One. 2020;15(12):e0244630.
101
Tıbbi ve Toplumsal Açıdan Pandemi | Sempozyum Kitabı
15. Pappa S, Ntella V, Giannakas T, ve ark. Prevalence of depression, anxiety, and insomnia among healthcare workers during
the COVID-19 pandemic: A systematic review and meta-analysis. Brain Behav Immun. 2020;88:901-907.
16. Şahin MK, Aker S, Şahin G, ve ark. Prevalence of Depression,
Anxiety, Distress and Insomnia and Related Factors in Healthcare Workers During COVID-19 Pandemic in Turkey. J Community Health. 2020;45(6):1168-1177.
17. Preti E, Di Mattei V, Perego G, ve ark. The Psychological Impact of Epidemic and Pandemic Outbreaks on Healthcare
Workers: Rapid Review of the Evidence. Curr Psychiatry Rep.
2020;22(8):43.
18. Douglas M, Katikireddi SV, Taulbut M, ve ark. Mitigating the
wider health effects of covid-19 pandemic response. BMJ.
2020;369:m1557.
19. Razai MS, Oakeshott P, Kankam H, ve ark. Mitigating the
psychological effects of social isolation during the covid-19
pandemic. BMJ. 2020;369:m1904.
20. Henssler J, Stock F, van Bohemen J, ve ark. Mental health
effects of infection containment strategies: quarantine and
isolation-a systematic review and meta-analysis. Eur Arch Psychiatry Clin Neurosci. 2021;271(2):223-234.
102