Toplumsal olarak en temelde iyi ile kötünün ne olduğunu, dolayısıyla bireylerin içinde bulundukları toplumda sosyal statüleri ve rolleri gereği hangi tutum ve davranışlarda bulunacağını değerler belirler. Değerler bu özelliğiyle... more
Toplumsal olarak en temelde iyi ile kötünün ne olduğunu, dolayısıyla bireylerin içinde bulundukları toplumda sosyal statüleri ve rolleri gereği hangi tutum ve davranışlarda bulunacağını değerler belirler. Değerler bu özelliğiyle toplumsal yapıyı ayakta tutmakta ve sosyal kurumların bozulmaksızın sonraki nesillere aktarımını sağlamaktadır. Bu işlevlerini ise normların kaynağı olması yönüyle yerine getirirler. Din, ahlak ve hukuk gibi sosyal kurumlar, bilhassa norm koyucu sıfatları bağlamında değerlerle ilişkidedirler. Bu kurumlar toplumsal değerlerden etkilendikleri gibi, değerlerin kaynağı olarak da, yani değer üreticisi olarak da fonksiyon icra ederler. Dolayısıyla değerler durağan ve mutlak değildir; toplumsal yapı ve kurumların ya tedrici veya kendi kendine ya da aniden veya devlet eliyle değişimleri doğrultusunda değişirler. Özellikle din ve medeniyet havzası değişiklikleri ile politik devrimler bu noktada dikkat çekicidirler. Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanı ve onu takip eden Atatürk devrimleri Türk toplum yapısında sosyal değerlerin değişim ve dönüşümünü açısından incelenmesi zorunlu bir devredir. Devrimlerle hukukun, önceleri norm koyuculuğu neredeyse eşit olarak paylaştığı diğer iki sosyal kurum olan din ve ahlakın kesin biçimde önüne geçmesi, böylece yeni Türkiye’de temel değer üretim aracı rolünün hukuka verilmesi amaçlanıyordu. Zira devrimlerin kalıcılığı normların ve değerlerin devrimler doğrultusunda değişmesine bağlıydı. Bunun olabilecek en hızlı, kolay ve mümkün yolu ise hukuki normları değiştirmekti. Bu doğrultuda Cumhuriyetin kurucu kadrosu, kendilerinden yaklaşık elli yıl önce Ahmet Cevdet Paşa’nın müdahalesi olmasaydı resmiyette şeriat ile yönetilen Osmanlı Devleti zamanında gerçekleşecek olan bir şeyi yaptılar. Cumhuriyetin ilanından henüz üç yıl geçmeden, 1926 yılında Avrupa’dan tercüme yoluyla Medeni Kanunu alarak kabul edip yürürlüğe koydular. Atatürk tarafından ana hedefi muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak olarak beyan edilen Atatürk Devrimleri aslında zorunlu olarak kanunların Batı toplumlarının değerleri doğrultusunda düzenlenmesini gerektiriyordu. Bu noktada ise medeni hukukun idare, ticaret, ceza gibi teknik hukuk dallarına göre toplumsal yanı ve işlevinin çok daha etkin olması nedeniyle Medeni Kanun, ilk yürürlüğe girişinden itibaren teknik bir hukuki düzenlemenin ötesinde değer üretme aracı olarak kabul edilmiş ve kullanılmıştır.