II. Dünya Savaşının ardından yükselen milliyetçilik akımlarının etkisiyle artmaya başlayan etnik kimlik talepleri, 1970‟lerden itibaren kurulan şiddet örgütleriyle ayrılıkçı bir karaktere bürünmüştür. İki bloklu statik yapıda dondurulan... more
II. Dünya Savaşının ardından yükselen milliyetçilik akımlarının etkisiyle artmaya başlayan etnik kimlik talepleri, 1970‟lerden itibaren kurulan şiddet örgütleriyle ayrılıkçı bir karaktere bürünmüştür. İki bloklu statik yapıda dondurulan ya da ertelenen birçok etnik sorun, Soğuk Savaşın sona ermesiyle ortaya çıkan boşlukta yeniden gündeme gelmiştir.
Bu makalede 1918-1929 yılları arasında siyasal varlığını devam ettirmiş olan Sırp, Hırvat, Sloven Krallığı’nda üniterizm ve federalizm yanlıları arasında yaşanan siyasi mücadele anlatılacaktır. 1 Aralık 1918’de kurulan Sırp, Hırvat,... more
Bu makalede 1918-1929 yılları arasında siyasal varlığını devam
ettirmiş olan Sırp, Hırvat, Sloven Krallığı’nda üniterizm ve federalizm
yanlıları arasında yaşanan siyasi mücadele anlatılacaktır. 1 Aralık 1918’de
kurulan Sırp, Hırvat, Sloven Krallığı anayasal parlamenter bir monarşi
olarak kurulduğunda devletin siyasi yapısının nasıl örgütleneceği konusunda
temelde iki karşıt görüş ortaya çıkmıştır. Devletin üniter bir biçimde
örgütlenmesini savunan Sırplar ile devletin federal bir biçimde
örgütlenmesini savunan Hırvatlar ve Slovenler arasındaki siyasi mücadele
parlamenter sistem çerçevesinde yaşanmıştır. 28 Haziran 1921’de devletin
üniter bir biçimde örgütlenmesini sağlayan Vidovdan Anayasası kabul
edildiğinde ise özellikle Hırvatlar ve Slovenler açısından yeni kurulan
devletin meşruiyeti ortadan kalkmıştır. Bu noktadan sonra devlet sürekli bir
meşruiyet krizi içinde kalmış ve bu kriz çeşitli ittifaklar ve siyasi anlaşmalar
ile giderilmeye çalışılmıştır. Sırp, Hırvat, Sloven Krallığı’nın devletin yapısı
konusunda uzlaşılamamasından dolayı yaşadığı bu meşruiyet krizi
Yugoslavya’nın 20. yüzyıldaki varlığı boyunca devam etmiştir.
Hoşgörü ve medeniyet, birbirini tamamlayan iki önemli kavram olarak karşım ıza çı kmaktadır. Tarihin sicillerini, birbirleriyle savaşmak ve k atletmeküzerine kaydettiği kadim Avrupa devletleri, ilgili kimlikle, Balkan toplumlarına... more
Hoşgörü ve medeniyet, birbirini tamamlayan iki önemli kavram olarak karşım ıza çı kmaktadır. Tarihin sicillerini, birbirleriyle savaşmak ve k atletmeküzerine kaydettiği kadim Avrupa devletleri, ilgili kimlikle, Balkan toplumlarına tarihin birçok döneminde savaşlarla müdahale etmiş ve mevcut olan küçük krallı klar üzerine hükümranlık kurmak adına, defalarca müdahalede bulunmuşlardır. Yaşam alanlarını sosyo-kültürel olarak ya sınırlamışlar ya da yok etmişlerdir. Mesela, Ferdinand’ n emperyalve saldırgan politikaları , Kanuni Sultan Süleyman’ı nmüdahalesi ile önlenebilmiş ve Balkanlardan Erdel’e kadar uzanan bir çizgide, haksızlıklara karşı durma ve zayıfın yanında olma kültürü, Türk kültürünün bir parçası haline gelmiştir. Bir Türk devleti olan Osmanlı Devlet-i Aliyesi’nin, kurulduğu andan itibaren, tüm inançlara ve ilgili inançların temsilcisi olan insanlara saygılı olduğu görülmektedir. Gayri Müslimlerin ve ibadethanelerinin muhafazası, dünya tarihinde örnek bir inanç hürriyeti uygulamasını ortaya çıkarmıştır. Bu uygulama, Türk-İslam kültürü ve devlet geleneğinin önemli bir siyasi özellik olduğunu, tüm dünyaya kanıtlamıştır