During the onslaught of the Islamic caliphate on Kobanî, Syria, media outlets across the globe broadcast pictures of brave and often unveiled Kurdish women fighting the Islamic State of Iraq and the Levant (ISIS), a quintessentially male... more
During the onslaught of the Islamic caliphate on Kobanî, Syria, media outlets across the globe broadcast pictures of brave and often unveiled Kurdish women fighting the Islamic State of Iraq and the Levant (ISIS), a quintessentially male force of destruction. The images of women fighting Islamist male aggressors aroused outrage, admiration, and pity among observers. But had all Kurdish fighters been male or had women fought for ISIS, viewers might have reacted differently. To examine some of the most widely disseminated gendered pictures and videos of the Syrian uprising in the media, this article draws on Mohja Kahf’s three categories, which typify how Muslim women, Arab women, or both are perceived by the Anglophone reading and viewing public: the first is victims; the second, escapees; and the third, pawns of patriarchy and male power. While this typology helps in examining gendered images of the Syrian uprising, it also obscures the socioeconomic realities on the ground.
The Sino-Iranian Comprehensive Strategic Partnership is another move by Beijing to extend its power across the globe. For Iran, it is about further strengthening the country’s position in the Middle East.
Soğuk Savaş’ın başlaması ile uluslararası sistemde ortaya çıkan çift kutuplu sistem Ortadoğu’da da etkisini göstermiştir. Ortadoğu’daki güç mücadelesi de ortaya çıkan iki kadim devlet Türkiye ve Mısır karşı karşıya getirmiştir. Batı... more
Soğuk Savaş’ın başlaması ile uluslararası sistemde ortaya çıkan çift kutuplu sistem Ortadoğu’da da etkisini göstermiştir. Ortadoğu’daki güç mücadelesi de ortaya çıkan iki kadim devlet Türkiye ve Mısır karşı karşıya getirmiştir. Batı bloğunda olan ABD ve Batı’yla işbirliği içindeki devletlerin önderliğini Türkiye, Batı’ya karşı siyasal ve ekonomik bağımsızlıklarını korumaya çalışan ve bunu içinde Sovyetler Birliğine yaklaşan devletlerin önderliğini Mısır yapmaktaydı. Türkiye ve Mısır’ın bölge üzerinde oluşturduğu politikalar, ittifaklar ve organizasyonlar, bölge dışı devletlerin bölge üzerindeki emelleri konuları üzerinde durulmuştur.
This paper attempts to investigate some religous, cultural and epistemic factors that contributed to the relative stagnation of science in Iran up to the twentieth century. در مقالۀ حاضر ابتدا ورود علوم جدید به ایران و شمهای از... more
This paper attempts to investigate some religous, cultural and epistemic factors that contributed to the relative stagnation of science in Iran up to the twentieth century.
در مقالۀ حاضر ابتدا ورود علوم جدید به ایران و شمهای از مناقشاتی را بررسی میکنیم که در این دوران بین طرفداران و مخالفان جریان داشت. سپس، یکی از استدلالاتی را که برای رد علوم جدید ابراز شده بود و بر منطق روششناسی سنتی تکیه داشت، با توجه به سابقۀ تاریخیاش، در نظر گرفته و نشان میدهیم که این استدلال میتوانست مانعی باشد که فرارَوی علوم سنتی و بهویژه علم هیأت را به جانب علوم جدید مشکل یا حتی ناممکن سازد. سپس، با توجه به جریان مناقشات در دوران مشروطه استدلال میکنیم که اگرچه علوم اجتماعی و طبیعی از مجاری گوناگون وارد ایران شدند، ولی متجددینی که در دوران مشروطیت از حاملان عقاید مدرن به ایران محسوب میشدند، مانند یوسفخان مستشارالدوله (1239ـ1313ق/1823ـ1895م)، طالبوف (1249ـ1329ق/1834ـ1911م) و میرزاملکمخان (1249ـ1326ق/1834ـ1908م)، آگاهانه هم ترقی علوم طبیعی و تکنولوژی را در نظر داشتند و هم اصلاح سیستم قانونگذاری و سیاسی را؛ چون هر دو را از مظاهر جامعۀ مدرن میشماردند. بدین سبب، متجددین برای تلاششان نه فقط به سبب اصلاحات اجتماعی و سیاسی، بلکه-و به این جنبه تاکنون توجه لازم نشده است-به سبب نظراتشان دربارۀ لزوم جایگزینی علوم سنتی با علوم جدید از سوی روحانیون مخالف مشروطه شدیداً شماتت و تکفیر شدند. در این مقاله، علل دینی و شناختی مخالفت با علوم جدید را بررسی میکنیم.
Bu kitap, XVI. asırdan günümüze kadar geçen sürede Maveraünnehir’in hâkimiyetini Özbekler üstlendiğinden dolayı bugünün bölgesel olaylarının veya problemlerinin teşhis ve çözümü için XVI. asır Şeybânîler sürecinin sağlıklı tahlil edilmesi... more
Bu kitap, XVI. asırdan günümüze kadar geçen sürede Maveraünnehir’in hâkimiyetini Özbekler üstlendiğinden dolayı bugünün bölgesel olaylarının veya problemlerinin teşhis ve çözümü için XVI. asır Şeybânîler sürecinin sağlıklı tahlil edilmesi gerektiğini iddia etmekte ve bu maksatla bu asrın siyasî, askerî, idari ve iktisadî yapısını gün yüzüne çıkarmaktadır. XVI. asrın ilk yıllarında İslam dünyası haritasının doğu tarafında hayat bulan yeni devletlerden birisi olan Şeybânî Özbek Hanlığı, XV. asrın ortalarında Altınordu Cuci (Coçi) ulusunun Özbek adını alan Türk-Moğol boylarının bir kısmının Cuci’nin beşinci oğlu Şeybân (Şîbân) soyundan olan Ebu’l-Hayr Han öncülüğünde Deşt-i Kıpçak’tan (Kıpçak bozkırı) göç ederek hızlı bir fetih politikasıyla hareket eden Özbekler tarafından Timurlu İmparatorluğunun bakiyesi olan Maveraünnehir toprakları üzerinde tesis edilmiştir. O kadar ki Şeybânîler, yaklaşık bir asır Maveraünnehir, Hârizm, Fergana ve çevresinde hüküm sürmüştür. Şeybânî hanları mezkûr asır boyunca bir taraftan hanedan içi bitmek bilmeyen taht mücadeleleri ile uğraşmışlar, diğer taraftan ise Safevîler, Kazaklar ve Bâbürlülere karşı sürekli savaş halinde olmuşlardır. Şüphesiz bu mücadele Şeybânîleri siyasi ve idari olarak zayıflatmıştır. Bu zayıflamayı, iktisadi olarak, doğu-batı istikametinde Maveraünnehir şehirlerinden seyreden kara ticaret yollarının eski önemini yitirip coğrafi keşiflerin de etkisiyle okyanus ticaretinin ve kuzey-güney yönündeki şehirlerin ön plana çıkması ile bölgedeki ırmaklarının mecralarını değiştirmesi hızlandırmıştır. İşte, bütün bunlar, XVI. asrın sonunda Şeybânî Özbek Hanlığı’nın bütün haşmetine rağmen tarih sahnesinden çekilmesini beraberinde getirmiştir.