Yönetim, ortak amaçları gerçekleştirmek için bir araya gelen insanların istek, ihtiyaç ve gereksinimleri ile örgütün amaçlarını örtüştürmek için çaba sarf eder. Yönetimin bir bilim olarak ele alınması Frederick Taylor’ın yayımladığı...
moreYönetim, ortak amaçları gerçekleştirmek için bir araya gelen insanların istek, ihtiyaç ve gereksinimleri ile örgütün amaçlarını örtüştürmek için çaba sarf eder. Yönetimin bir bilim olarak ele alınması Frederick Taylor’ın yayımladığı Bilimsel Yönetimin İlkeleri [The Principles of Scientific Management] adlı eserle başlamıştır. Bu eserden sonra ivme kazanan yönetim bilimine ait yaklaşımlar genellikle üç başlık altında ele alınmaktadır. Bunlardan ilki klasik yönetim yaklaşımı, ikincisi neo-klasik ya da insan odaklı yaklaşım ve sonuncusu da modern yönetim yaklaşımlarıdır. Bilimsel yönetim yaklaşımının temelinde insanın her zaman rasyonel davranacağı varsayımı yatmaktadır. Örgütün verimliliğinin, çalışanların performansını en yüksek seviyeye çıkarmak ile artabileceği görüşü hâkimdir. Bu yaklaşımda, Taylor’un yönetici sınıfı ile işçi sınıfını ayırdığı ve çalışmalarını da çalışanların nasıl daha etkili çalışması gerektiği üstüne kurduğunu görülür. Fayol’un ortaya koyduğu yönetim süreçleri yaklaşımında; planlama, örgütleme, emretme, eş güdümleme, kontrol yönetimin temel süreçleridir. Fayol’un yönetim süreçlerini Gulick ve Urwick’te ele almıştır. Onlar yönetim süreçlerini POSDCoRB [Planning (Planlama), Organizing (Örgütleme), Staffing (Kadrolama), Directing (Yöneltme), Coordinating (Koordine etme), Reporting (Raporlama), Budgeting (Bütçeleme)] şeklinde yedi başlığa çıkarmışlardır. Max Weber’in Yasal Yetki ve Bürokrasi kitabında ortaya koyduğu bürokratik örgüt yaklaşımı, örgüte sosyal bir yapı olarak bakmaktadır. Weber’in ideal tip bürokrasi diye tanımladığı bürokratik örgütler, örgütlerin çoğunun yapısını ortaya koymaktadır. Örgütün verimliliği konusunda Taylor çalışanları, Fayol yöneticileri, Weber ise örgütsel yapıyı incelemiştir. Bu nedenle Weber’in ortaya koyduğu bürokratik örgüt yaklaşımı daha kapsayıcı ve yönetim bilimi açısından yönetimi daha detaylı ele alan bir yaklaşımdır. Weber, örgütlerin rasyonel olarak yönetilmesi sonucunda verimliliğin artacağını ve ekonominin gelişeceğini düşünmüştür. Bürokratik örgüt yaklaşımı, yöneticilerin davranışlarını kişisellikten uzaklaştırmakta belli norm, düzenleme ve kurallara göre hareket etmelerini sağlamaktadır. Örgütün sadece biçimsel olarak ele alınması, örgütün sosyal ve psikolojik yönünün göz ardı edilmesi başka bir ifade ile örgütün informal boyutunun yönetimce dikkate alınmaması, çalışanların etkililiğini ve performansını düşürmüş bu da örgütün verimliliğini olumsuz yönde etkilemiştir. Yönetimde insan boyutunu öne çıkaran bu dönemle ilgili literatürde üç yaklaşımdan bahsedilmektedir. Bunlar, “dinamik yönetim yaklaşımı”, “insan ilişkileri yaklaşımı” ve “yeni insan ilişkileri yaklaşımıdır”. Follet, örgüt içinde dinamizmin sağlanmasının örgüt içinde çalışan gruplar sayesinde olacağını yaptığı çalışmalarla göstermeye çalışmıştır. Örgüt içinde grupların motivasyonunu artırmanın, onlara etkili liderlik yapmanın, takım çalışması ve ortak akla önem vermenin örgütte dinamizmi artıran unsurlar olduğunu ortaya koymuştur. Çalışanların teknik ve fiziksel koşullarının performansları üzerindeki ilişkileri inceleyen Hawthorne araştırmalarında aydınlatma, havalandırma vb. fiziki koşullarla verimlilik arasında istatistiki olarak anlamlı ilişkiler çıkmayınca, araştırmacılar örgütün psikolojik ve sosyal yönü ile ilgili değişkenlere bakmışlardır. Çalışanların duygusal ve sosyal yanları ile ilgili değişkenler ile çalışanların verimliliği arasında ilişkiler saptanmış dahası grup ilişkileri ve normların çalışanların verimliliği üzerindeki etkileri tespit edilmiştir. Bu araştırmalar göstermektedir ki, örgütün informal yönü ile örgütün verimliliği arasında yüksek düzeyde ilişkiler bulunmaktadır. Bu araştırmalardan sonra, yönetim biliminin insana bakış açısı değişmiştir. Önceden insanı rasyonel ve para için çalışan bir varlık olarak görürken, bu yaklaşımla birlikte insanın sosyal bir varlık olduğu görülmüştür. Hawthorne araştırmalarının ardından ortaya çıkan grup dinamikleri, motivasyon, liderlik, iletişim, grup çalışmaları gibi konularda başka araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Özellikle psikologlar, örgütlerdeki çalışanların özdenetim ve yaratıcılıklarını daha iyi kullanabilmeleri ve işlerine karşı daha iyi motive olabilmeleri için örgütün yapısı, işleyişi ve yönetim anlayışı nasıl daha iyi hale getirilebilir konuları üzerinde durmaya başlamışlardır. Bu çalışmaların başlıcaları, Maslow’un ihtiyaçları hiyerarşisi çalışması, Herzberg’in çift etmen teorisi ve McGregor’un X ve Y kuramları olarak sayılabilir. Modern yönetim yaklaşımları, örgütle ilişkili tüm boyutları içerecek biçimde örgütü bir bütün olarak inceler ve farklı bilim dallarından faydalanmanın önemine vurgu yapar. Bu yaklaşımlarda, örgüt, varlığının devamı için etkilendiği değişimlere uyum gösterebilen, örgüt alt sistemleriyle, diğer örgütlerle ve örgütün çevresiyle karşılıklı sıkı sıkıya bağlı olduğu kabul edilen bir sistem olarak ele alınmaktadır. Sistem yaklaşımında örgütler, çevresindeki sistem(ler)den girdi alırlar, örgüt içerisinde bu girdiyi işlerler ve tekrar çevresindeki başka sistemlere çıktı olarak hazırlarlar. Yani, örgütler çevresindeki sistemler ile sürekli etkileşim içerisinde olan sistemler olarak ele alınmaktadır. Sistem yaklaşımı, bütünü meydana getiren parçaları ve bu parçaların birbirleriyle olan ilişkilerini bir arada çözümlemeye vurgu yapar. Durumsallık yaklaşımı, sistem yaklaşımı temel alınarak geliştirilmiş tamamlayıcı bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, her zaman her durum için belirli bir örgüt yapısı yoktur, örgütün yaşamını devam ettirebilmesiyle ilişkili bütün süreçler çeşitli koşullarla ilişkilidir. Yöneticilerin, örgüt faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi sürecindeki eylemleri koşullara (duruma) bağlı olarak farklılaşmaktadır. Amaçlara göre yönetim yaklaşımında, örgütte görevli üst ve astlar örgütün amaçlarını birlikte belirler. Yani, örgüt yöneticileri, örgüt amaçlarının belirlenmesi karar sürecine örgüt çalışanlarının katılmasını sağlar. Ayrıca, görev, sorumluluk ve elde edilecek sonuçlara giden yol ve yöntem biçimlerini örgütteki üst ve astlar birlikte belirlerler. Belirli zaman aralıklarında bu amaçların veya sonuçların gerçekleşme durumunu birlikte inceler. Toplam kalite yönetimi yaklaşımı, kısaca, bütüncül biçimde örgüt için iyinin ve mümkünse en mükemmel verim ve etkililiğin sağlanması çabası olarak tanımlanabilir. Detaylı bir tanım olarak, bir örgütte bütün üyelerin katılımını vurgulayan, örgüt içerisinde kaliteyi merkeze alan ve uzun vadeli başarı elde etmek için müşteri memnuniyetini önemseyen bir yaklaşımdır. Ayrıca, örgüt üyelerine ve örgüt çevresine fayda sağlamayı vurgular. Toplam kalite yönetiminde yer verilen temel ilkeler arasında şunlar vardır: müşteri merkezli yaklaşım, beklentileri karşılama, süreç yönetimi, örgütsel sosyal sorumluluk ve sürekli işlevsel eğitim. Stratejik yönetim, örgütün yaşamını devam ettirebilmesi için sürekli öneme sahip büyük (hayati) sorunlar ve fırsatlarla ilgili planları belirlemeye odaklanır. Stratejik yönetim, stratejilerin oluşturulması amacıyla yapılması gereken çeşitli araştırma, inceleme ve değerlendirme gibi faaliyetleri planlamayı, stratejilerin hayata geçirilebilmesi noktasında örgüt içerisinde her çeşit yapı ve motivasyona ilişkin önlemlerin alınmasını ve örgütün üst kademesindeki yöneticilerin eylemleriyle ilişkili süreçlerin toplamını içerir. Stratejik planlamama, stratejik yönetimin en önemli öğesidir.