Books by Seza Sinanlar Uslu
YKY, 2019
Hayatı boyunca kendini Rum ya da Türk olarak değil sadece bir ressam olarak tanımlayan İvi Stanga... more Hayatı boyunca kendini Rum ya da Türk olarak değil sadece bir ressam olarak tanımlayan İvi Stangali, 1950’lerin İstanbulu’nda oldukça hareketli
ve renkli bir dönemde varlık göstermişti. Çok sayıda dostu olmasına rağmen,yaşam öyküsü neredeyse hiç dillendirilmemişti. Onu nasıl yazmalı, nasıl anlatmalıydık? Sula Bozis’in girişimiyle İvi’nin kızı sevgili Maya Stangali’nin arşivinde bulunan sanatçıya ait defterler, kartpostallar, mektuplar vb. belgelerden hareketle bir çalışmaya koyulduk. Öncelikle İvi Stangali figürünü tarihin içinden bulup çıkarmalı ve ondan sonra da onu taşıdığı değerleri, yaşadıkları ve elbette ürettikleriyle birlikte ele almak gerekliydi. Zira İvi resme tutkuyla bağlı, hocasının çalışkan öğrencisi, feminist bir kadın ve bekâr bir anne olarak, vefalı bir arkadaş, gizemli bir dost ya da tutkulu bir sevgili olarak da tanımlanabilirdi. Uzunca bir araştırmanın sonunda erişebildiğimiz tüm bilgileri değerlendirdik. İzini sürebildiğimiz ölçüde ve tabii ki onun bize hissettirdiklerinin derinliğine inebildiğimiz kadarıyla İvi’yi anlatmaya, hatırlatmaya ve de yeniden doğmasına, bilinirlik kazanmasına yönelik bir çaba sarf ettik. Masalların başında duymaya alıştığımız “bir varmış bir yokmuş” sözünün İvi Stangali’nin yaşamı için ne kadar da acı verici bir gerçeğe dönüştüğünü hiç unutmadan, onu kaybolduğu yerden alıp vatanı olarak gördüğü yere, sahip olduğu en önemli kimliği ressamlığıyla, ait olduğu zamana, hak ettiği şekilde yeniden yerleştirmek istedik.
Çünkü biz, bunu ona borçluyduk.
İsmi, kuruluş felsefesi, binası ve kurumlarıyla Osmanlı ve Türkiye tarihine damgasını vurmuş büyü... more İsmi, kuruluş felsefesi, binası ve kurumlarıyla Osmanlı ve Türkiye tarihine damgasını vurmuş büyük bir camia Galatasaray. Sayısız yeniliğe ve öncü adıma ev sahipliği yaparak her zaman ilgi odağı olmuş, Sultan'ın ziyaretinden müdürünün yaz tatilini nerede geçireceğine kadar hakkındaki hemen her şey gazetelere haber olmuş bir yapı.
Elinizdeki kitap işte bu gazete haberlerinden hareketle Galatasaray Belleği'ne yeni bilgiler ve bir kısmı ilk defa gün yüzüne çıkmış hikayeler eklemeyi hedefliyor. 1839’da kurulan Galatasaray Tıbbiyesi’nde anatomi derslerinde gerçek kadavraların kullanılmasından kadınlara yönelik ebelik eğitimi verilmesine, ameliyatların kloroformla yapılmasından ülke genelinde binlerce çocuğun aşılanmasına kadar pek çok ilkten ve yenilikten haberdar oluyoruz.
Mekteb-i Sultani dönemine gelindiğinde ise görkemli mezuniyet törenlerinden öğrenciler arasında adı fars olmuş şakalara, Kandilli Kız Lisesi'nin temellerindeki Galata Sarayı izlerinden mektep öğrencileri ile yönetim arasında geçen tatlı atışma mektuplarına değin gazetelere haber olmuş bir çok yaşanmışlığı görüyoruz.
Bu kitapla adı Galatasaray olan kurumların yenilikçi ve öncü duruşları üzerine temellenen güçlü geleneği bir kez daha hatırlıyoruz.
Book Chapters by Seza Sinanlar Uslu
Kuşkusuz her serginin kendine özgü bir heyecanı vardır. Bizim için bu sergide olağan heyecanımızı... more Kuşkusuz her serginin kendine özgü bir heyecanı vardır. Bizim için bu sergide olağan heyecanımızı arttıran başat unsur Mario Prassinos’u, doğduğu semtle aynı adı taşıyan Pera Müzesi’nde, doğumundan tam bir asır sonra İstanbul’la ve de ilk olarak İstanbullu sanatseverlerle buluşturma fikriydi. Çünkü Mario Prassinos 1922 yılında ailesiyle beraber ayrıldığı İstanbul’a bir daha hiç gelmemişti. 6 yaşında bir çocuk olarak bu gidişi, bu kopuşu nasıl yaşamıştı bilemiyoruz. Bilinçaltının en zengin, belleğinde ise giderek silinen bu ilk çocukluk döneminde yaşananlar Prassinos’a ne hissettirmişti? Kırgınlık, kızgınlık, korku, yabancılık, merak, özlem? Hepsi? Belki hiçbiri, belki de birazı, bunları anlayabilmek zordu…
Bu nedenle İstanbul’da başlayıp Nanterre, Paris, Eygalières ve Spetses adasında geçen 69 yıllık dolu dolu yaşanmış bir hayatı anlatabilmek adına bir retrospektif hazırlamayı doğru bulduk ve sanatçının özgün kimliğini ortaya koyacak çarpıcı çalışmalarından özel örnekler seçtik.
Sanatçının, 1930’lardan 1980’lere kadar Avrupa resim ve plastik sanatlar tarihinin genel seyrine uyumlu görülebilecek sanat yaşamının araştırmamız derinleştikçe Prassinos’un kişisel öyküsüyle gelişen özgün çıkışlar taşıdığını, bu sayede farklı yaklaşımlar içerdiğini gördük. Sanatçının bu özgün tarzını ve dikkate değer çalışma çeşitliliğini vurgulamaya yönelik bir kurgu oluşturmak küratoryal yaklaşımımızın ana hedefi oldu.
Hazırlık aşamasında sanatseverlerin Mario Prassinos’u tanımaları ve çalışmalarının sanat tarihindeki yerine dair doğru kanaat edinebilmeleri amacına sadık kalarak sergi bağlamının geliştirilmesinde sanatçının İstanbul’la olan bağını da göz ardı etmeyerek kapsamlı bir araştırma yaptık. Prassinos Ailesinin İstanbul’dayken yaşadığı çevreyi, sokağı, evi, hatta daireyi tespit edebildik. Ve böylece sanatçının hayal meyal hatırladıklarının gerçek zeminini de bulmuş olduk.
Sergimizde izleyiciler, Prassinos’un İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Nanterre ve Paris’te yaşadığı savaş ortamında ressam olarak tecrübe ettiği Sürrealist ve soyut deneyimlerini, kitap içi illüstrasyonları ve cilt kapaklarını, kostüm tasarımından dokuma örneklerine, portrelerden gravürlere, Alpilles dizisinden Türk Peyzajları serisine kadar uzanan her biri özel çalışma pratiği gerektiren farklı tür eserlerini anlamlı ve anlaşılır bir birliktelik içinde görebilecekler. Sergide yer verdiğimiz Mario Prassinos’un kaleme aldığı çeşitli metinlerden yaptığımız alıntılar ve sanatçıyla yapılmış röportaj videosuyla izleyiciler Prassinos’un kendi sesinden sanatına dair görüşlerini duyabilecekleri gibi, dövmeli tepeyi, portrelerini nasıl resmettiğini izleyebilecekler.
Sergide yer alan eserlere gelince, burada görülecek yapıtların büyük kısmı Mario Prassinos’un vefatından önce bağışladığı 108 eserlik koleksiyonun koruyuculuğunu üstlenen Centre Nationale des Arts Plastiques kısa adıyla CNAP’tan ödünç alındı. Bir diğer kısmı ise özel koleksiyonlardan temin edildi. Dokuma örnekleri arasında serginin de en büyük ebatlı eserleri olarak karşımıza çıkan “Suaire / Kefen” ve “Trois Arbres / Üç Ağaç -Fragman” isimli iki yapıt ise sanatçının ölümünden sonra dokundukları Manufacture de Beauvais’den gönderildi. Böylece 57 eserlik bu sergi vücuda geldi.
Şimdi geriye dönüp bakınca görüyorum ki Paris’te villa Seurat’da Mario Prassinos’un evinde sevgili kızı Catherine Prassinos ile yaptığımız o ilk görüşmeden bugüne neredeyse 5 yıl geçmiş. O gün orada Mario Prassinos’u doğduğu şehre geri getirme hayalinden bahsederken projeyi önereceğimiz tek adres olarak Tünel’den Tepebaşı-Taksim’e uzanan ve oradan da tüm şehre açılan; İstanbul’un en büyük kültür koridorunda bizleri hem geçmişle hem de çağdaş çalışmalarla buluşturan Pera Müzesi’ni düşünmüştük. Ne mutlu ki hayalimiz her açıdan dilediğimiz gibi gerçekleşti ve sizlere ulaşma imkânına erişti.
Bu uzun süreçte projenin gerçekleşmesinde destekleyici yaklaşımı için başta Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin müdürü Özalp Birol Beyefendi olmak üzere, hazırlık aşamasında heyecanımı paylaşan, profesyonel yaklaşımları, akılcı çözümleri ve her zaman gülen yüzleri için sevgili Begüm Akkoyunlu ve sevgili Tania Bahar’a çok teşekkür ederim.
Sevgili Catherine Prassinos ile sevgili Thierry Rye’ı, serginin genel koordinatörü Zeynep Ögel’i, katalog ve mekân tasarımını gerçekleştiren Timuçin Ünan ve ekibini, Pera Müzesi’nin çeşitli birimlerinde görev alan tüm çalışanlarını da unutmamak gerekir.
“Mario Prassinos Bir Sanatçının İzinde İstanbul-Paris-İstanbul Sergisi”nin belleklerde kalıcı olması dileğiyle…
Seza Sinanlar Uslu
İstanbul, Mayıs 2016
International Papers by Seza Sinanlar Uslu
Galatasaray Lisesi Mekteb-i Sultanı sanıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda kurulan ilk liselerden bir... more Galatasaray Lisesi Mekteb-i Sultanı sanıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda kurulan ilk liselerden biri olması nedeniyle önemli bir geçmişe sahiptir. Sahip olduğu eğitim programlarının özgünlüğünün yanı sıra fiziksel özellikleri açısından da dikkat çeken okulun bulunduğu yer ve
binasının mimari özellikleri de önem teşkil eder. Ancak Lisenin az bilinen bir diğer önemi de hem Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında hem de Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’da önemli bir sergi, konser, toplantı vb. tür etkinlikler için uzun yıllar ilk akla gelen yer olmuş olmasıdır. Bu makalede Galatasaray Lisesi’nde gerçekleştirilmiş Galatasaray Sergileri, Yerli Mallar Sergileri ve çok çeşitli kültür ve sanat faaliyetleri kurumun İstanbul’da bir kültür mekânı olarak tanınmasındaki rolü açısından tanıtılacaktır. //
Galatasaray High School, former name Mekteb-i Sultani, has an important history because of being the one of the first high schools established in the Ottoman Empire. The architectural characteristics of the building and the place where the school is located are noteworthy in terms of their physical characteristics as well as the authenticity of their educational programs. For this reason, the school, both in the last years of the Ottoman Empire and in the first years of the Republic in Istanbul, was the first place to come in mind for exhibitions, concerts and other
cultural or artistic events. Thus, in this article, Galatasaray Exhibitions, Domestic Products Exhibitions and various cultural and artistic activities realized at Galatasaray High School will be introduced regarding the role of the foundation as a cultural place in Istanbul.
ISTANBUL DAYS OF LORD AND LADY DUFFERIN (1882-1885)
Frederick Hamilton Temple Blackwood or in his... more ISTANBUL DAYS OF LORD AND LADY DUFFERIN (1882-1885)
Frederick Hamilton Temple Blackwood or in his short name Lord Dufferin (1826-1902) is one of the most prominent diplomats of Victorian Era (1837-1901). Having served in various duties such as ambassador and governor for many years in different countries, Lord Dufferin was a versatile and thereby popular figure alongside his political entity. Having such a colorful lifestyle, Lord Dufferin went beyond the opportunities that ambassadorship provided in cities that he and his wife lived in, and made a significant effect in culture and art community while undertaking crucial political duties.
This study elaborates on the social, cultural and artistic roles that Lord Dufferin took on alongside his political duty as the ambassador of United Kingdom in İstanbul in the years when Egypt issue was deepening, the tension in Ottoman-Russian relations following Russo-Turkish War was continuing, and the oppressive attitudes of British Government on Sultan Abdülhamit II was becoming evident. To illustrate, it was revealed that Lord Dufferin himself chaired the association of amateur painters, the original name of which was “Artists of the Bosphorus and Constantinople” alias “Club ABC” but known as Club Elifba in Ottoman Painting history. It was also found out that Lord, who was an amateur painter, displayed his watercolor paintings in the exhibitions that the association held.
This paper in which the diaries of Lady Dufferin, Ottoman Archive documents and the articles from the press have been used as the main resource, is based on the İstanbul days of Dufferin couple who left a significant mark in diplomatic, cultural, artistic and social life intertwined with daily life.
ressources-cla.univ-fcomte.fr
Uploads
Books by Seza Sinanlar Uslu
ve renkli bir dönemde varlık göstermişti. Çok sayıda dostu olmasına rağmen,yaşam öyküsü neredeyse hiç dillendirilmemişti. Onu nasıl yazmalı, nasıl anlatmalıydık? Sula Bozis’in girişimiyle İvi’nin kızı sevgili Maya Stangali’nin arşivinde bulunan sanatçıya ait defterler, kartpostallar, mektuplar vb. belgelerden hareketle bir çalışmaya koyulduk. Öncelikle İvi Stangali figürünü tarihin içinden bulup çıkarmalı ve ondan sonra da onu taşıdığı değerleri, yaşadıkları ve elbette ürettikleriyle birlikte ele almak gerekliydi. Zira İvi resme tutkuyla bağlı, hocasının çalışkan öğrencisi, feminist bir kadın ve bekâr bir anne olarak, vefalı bir arkadaş, gizemli bir dost ya da tutkulu bir sevgili olarak da tanımlanabilirdi. Uzunca bir araştırmanın sonunda erişebildiğimiz tüm bilgileri değerlendirdik. İzini sürebildiğimiz ölçüde ve tabii ki onun bize hissettirdiklerinin derinliğine inebildiğimiz kadarıyla İvi’yi anlatmaya, hatırlatmaya ve de yeniden doğmasına, bilinirlik kazanmasına yönelik bir çaba sarf ettik. Masalların başında duymaya alıştığımız “bir varmış bir yokmuş” sözünün İvi Stangali’nin yaşamı için ne kadar da acı verici bir gerçeğe dönüştüğünü hiç unutmadan, onu kaybolduğu yerden alıp vatanı olarak gördüğü yere, sahip olduğu en önemli kimliği ressamlığıyla, ait olduğu zamana, hak ettiği şekilde yeniden yerleştirmek istedik.
Çünkü biz, bunu ona borçluyduk.
Elinizdeki kitap işte bu gazete haberlerinden hareketle Galatasaray Belleği'ne yeni bilgiler ve bir kısmı ilk defa gün yüzüne çıkmış hikayeler eklemeyi hedefliyor. 1839’da kurulan Galatasaray Tıbbiyesi’nde anatomi derslerinde gerçek kadavraların kullanılmasından kadınlara yönelik ebelik eğitimi verilmesine, ameliyatların kloroformla yapılmasından ülke genelinde binlerce çocuğun aşılanmasına kadar pek çok ilkten ve yenilikten haberdar oluyoruz.
Mekteb-i Sultani dönemine gelindiğinde ise görkemli mezuniyet törenlerinden öğrenciler arasında adı fars olmuş şakalara, Kandilli Kız Lisesi'nin temellerindeki Galata Sarayı izlerinden mektep öğrencileri ile yönetim arasında geçen tatlı atışma mektuplarına değin gazetelere haber olmuş bir çok yaşanmışlığı görüyoruz.
Bu kitapla adı Galatasaray olan kurumların yenilikçi ve öncü duruşları üzerine temellenen güçlü geleneği bir kez daha hatırlıyoruz.
Book Chapters by Seza Sinanlar Uslu
Bu nedenle İstanbul’da başlayıp Nanterre, Paris, Eygalières ve Spetses adasında geçen 69 yıllık dolu dolu yaşanmış bir hayatı anlatabilmek adına bir retrospektif hazırlamayı doğru bulduk ve sanatçının özgün kimliğini ortaya koyacak çarpıcı çalışmalarından özel örnekler seçtik.
Sanatçının, 1930’lardan 1980’lere kadar Avrupa resim ve plastik sanatlar tarihinin genel seyrine uyumlu görülebilecek sanat yaşamının araştırmamız derinleştikçe Prassinos’un kişisel öyküsüyle gelişen özgün çıkışlar taşıdığını, bu sayede farklı yaklaşımlar içerdiğini gördük. Sanatçının bu özgün tarzını ve dikkate değer çalışma çeşitliliğini vurgulamaya yönelik bir kurgu oluşturmak küratoryal yaklaşımımızın ana hedefi oldu.
Hazırlık aşamasında sanatseverlerin Mario Prassinos’u tanımaları ve çalışmalarının sanat tarihindeki yerine dair doğru kanaat edinebilmeleri amacına sadık kalarak sergi bağlamının geliştirilmesinde sanatçının İstanbul’la olan bağını da göz ardı etmeyerek kapsamlı bir araştırma yaptık. Prassinos Ailesinin İstanbul’dayken yaşadığı çevreyi, sokağı, evi, hatta daireyi tespit edebildik. Ve böylece sanatçının hayal meyal hatırladıklarının gerçek zeminini de bulmuş olduk.
Sergimizde izleyiciler, Prassinos’un İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Nanterre ve Paris’te yaşadığı savaş ortamında ressam olarak tecrübe ettiği Sürrealist ve soyut deneyimlerini, kitap içi illüstrasyonları ve cilt kapaklarını, kostüm tasarımından dokuma örneklerine, portrelerden gravürlere, Alpilles dizisinden Türk Peyzajları serisine kadar uzanan her biri özel çalışma pratiği gerektiren farklı tür eserlerini anlamlı ve anlaşılır bir birliktelik içinde görebilecekler. Sergide yer verdiğimiz Mario Prassinos’un kaleme aldığı çeşitli metinlerden yaptığımız alıntılar ve sanatçıyla yapılmış röportaj videosuyla izleyiciler Prassinos’un kendi sesinden sanatına dair görüşlerini duyabilecekleri gibi, dövmeli tepeyi, portrelerini nasıl resmettiğini izleyebilecekler.
Sergide yer alan eserlere gelince, burada görülecek yapıtların büyük kısmı Mario Prassinos’un vefatından önce bağışladığı 108 eserlik koleksiyonun koruyuculuğunu üstlenen Centre Nationale des Arts Plastiques kısa adıyla CNAP’tan ödünç alındı. Bir diğer kısmı ise özel koleksiyonlardan temin edildi. Dokuma örnekleri arasında serginin de en büyük ebatlı eserleri olarak karşımıza çıkan “Suaire / Kefen” ve “Trois Arbres / Üç Ağaç -Fragman” isimli iki yapıt ise sanatçının ölümünden sonra dokundukları Manufacture de Beauvais’den gönderildi. Böylece 57 eserlik bu sergi vücuda geldi.
Şimdi geriye dönüp bakınca görüyorum ki Paris’te villa Seurat’da Mario Prassinos’un evinde sevgili kızı Catherine Prassinos ile yaptığımız o ilk görüşmeden bugüne neredeyse 5 yıl geçmiş. O gün orada Mario Prassinos’u doğduğu şehre geri getirme hayalinden bahsederken projeyi önereceğimiz tek adres olarak Tünel’den Tepebaşı-Taksim’e uzanan ve oradan da tüm şehre açılan; İstanbul’un en büyük kültür koridorunda bizleri hem geçmişle hem de çağdaş çalışmalarla buluşturan Pera Müzesi’ni düşünmüştük. Ne mutlu ki hayalimiz her açıdan dilediğimiz gibi gerçekleşti ve sizlere ulaşma imkânına erişti.
Bu uzun süreçte projenin gerçekleşmesinde destekleyici yaklaşımı için başta Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin müdürü Özalp Birol Beyefendi olmak üzere, hazırlık aşamasında heyecanımı paylaşan, profesyonel yaklaşımları, akılcı çözümleri ve her zaman gülen yüzleri için sevgili Begüm Akkoyunlu ve sevgili Tania Bahar’a çok teşekkür ederim.
Sevgili Catherine Prassinos ile sevgili Thierry Rye’ı, serginin genel koordinatörü Zeynep Ögel’i, katalog ve mekân tasarımını gerçekleştiren Timuçin Ünan ve ekibini, Pera Müzesi’nin çeşitli birimlerinde görev alan tüm çalışanlarını da unutmamak gerekir.
“Mario Prassinos Bir Sanatçının İzinde İstanbul-Paris-İstanbul Sergisi”nin belleklerde kalıcı olması dileğiyle…
Seza Sinanlar Uslu
İstanbul, Mayıs 2016
International Papers by Seza Sinanlar Uslu
binasının mimari özellikleri de önem teşkil eder. Ancak Lisenin az bilinen bir diğer önemi de hem Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında hem de Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’da önemli bir sergi, konser, toplantı vb. tür etkinlikler için uzun yıllar ilk akla gelen yer olmuş olmasıdır. Bu makalede Galatasaray Lisesi’nde gerçekleştirilmiş Galatasaray Sergileri, Yerli Mallar Sergileri ve çok çeşitli kültür ve sanat faaliyetleri kurumun İstanbul’da bir kültür mekânı olarak tanınmasındaki rolü açısından tanıtılacaktır. //
Galatasaray High School, former name Mekteb-i Sultani, has an important history because of being the one of the first high schools established in the Ottoman Empire. The architectural characteristics of the building and the place where the school is located are noteworthy in terms of their physical characteristics as well as the authenticity of their educational programs. For this reason, the school, both in the last years of the Ottoman Empire and in the first years of the Republic in Istanbul, was the first place to come in mind for exhibitions, concerts and other
cultural or artistic events. Thus, in this article, Galatasaray Exhibitions, Domestic Products Exhibitions and various cultural and artistic activities realized at Galatasaray High School will be introduced regarding the role of the foundation as a cultural place in Istanbul.
Frederick Hamilton Temple Blackwood or in his short name Lord Dufferin (1826-1902) is one of the most prominent diplomats of Victorian Era (1837-1901). Having served in various duties such as ambassador and governor for many years in different countries, Lord Dufferin was a versatile and thereby popular figure alongside his political entity. Having such a colorful lifestyle, Lord Dufferin went beyond the opportunities that ambassadorship provided in cities that he and his wife lived in, and made a significant effect in culture and art community while undertaking crucial political duties.
This study elaborates on the social, cultural and artistic roles that Lord Dufferin took on alongside his political duty as the ambassador of United Kingdom in İstanbul in the years when Egypt issue was deepening, the tension in Ottoman-Russian relations following Russo-Turkish War was continuing, and the oppressive attitudes of British Government on Sultan Abdülhamit II was becoming evident. To illustrate, it was revealed that Lord Dufferin himself chaired the association of amateur painters, the original name of which was “Artists of the Bosphorus and Constantinople” alias “Club ABC” but known as Club Elifba in Ottoman Painting history. It was also found out that Lord, who was an amateur painter, displayed his watercolor paintings in the exhibitions that the association held.
This paper in which the diaries of Lady Dufferin, Ottoman Archive documents and the articles from the press have been used as the main resource, is based on the İstanbul days of Dufferin couple who left a significant mark in diplomatic, cultural, artistic and social life intertwined with daily life.
ve renkli bir dönemde varlık göstermişti. Çok sayıda dostu olmasına rağmen,yaşam öyküsü neredeyse hiç dillendirilmemişti. Onu nasıl yazmalı, nasıl anlatmalıydık? Sula Bozis’in girişimiyle İvi’nin kızı sevgili Maya Stangali’nin arşivinde bulunan sanatçıya ait defterler, kartpostallar, mektuplar vb. belgelerden hareketle bir çalışmaya koyulduk. Öncelikle İvi Stangali figürünü tarihin içinden bulup çıkarmalı ve ondan sonra da onu taşıdığı değerleri, yaşadıkları ve elbette ürettikleriyle birlikte ele almak gerekliydi. Zira İvi resme tutkuyla bağlı, hocasının çalışkan öğrencisi, feminist bir kadın ve bekâr bir anne olarak, vefalı bir arkadaş, gizemli bir dost ya da tutkulu bir sevgili olarak da tanımlanabilirdi. Uzunca bir araştırmanın sonunda erişebildiğimiz tüm bilgileri değerlendirdik. İzini sürebildiğimiz ölçüde ve tabii ki onun bize hissettirdiklerinin derinliğine inebildiğimiz kadarıyla İvi’yi anlatmaya, hatırlatmaya ve de yeniden doğmasına, bilinirlik kazanmasına yönelik bir çaba sarf ettik. Masalların başında duymaya alıştığımız “bir varmış bir yokmuş” sözünün İvi Stangali’nin yaşamı için ne kadar da acı verici bir gerçeğe dönüştüğünü hiç unutmadan, onu kaybolduğu yerden alıp vatanı olarak gördüğü yere, sahip olduğu en önemli kimliği ressamlığıyla, ait olduğu zamana, hak ettiği şekilde yeniden yerleştirmek istedik.
Çünkü biz, bunu ona borçluyduk.
Elinizdeki kitap işte bu gazete haberlerinden hareketle Galatasaray Belleği'ne yeni bilgiler ve bir kısmı ilk defa gün yüzüne çıkmış hikayeler eklemeyi hedefliyor. 1839’da kurulan Galatasaray Tıbbiyesi’nde anatomi derslerinde gerçek kadavraların kullanılmasından kadınlara yönelik ebelik eğitimi verilmesine, ameliyatların kloroformla yapılmasından ülke genelinde binlerce çocuğun aşılanmasına kadar pek çok ilkten ve yenilikten haberdar oluyoruz.
Mekteb-i Sultani dönemine gelindiğinde ise görkemli mezuniyet törenlerinden öğrenciler arasında adı fars olmuş şakalara, Kandilli Kız Lisesi'nin temellerindeki Galata Sarayı izlerinden mektep öğrencileri ile yönetim arasında geçen tatlı atışma mektuplarına değin gazetelere haber olmuş bir çok yaşanmışlığı görüyoruz.
Bu kitapla adı Galatasaray olan kurumların yenilikçi ve öncü duruşları üzerine temellenen güçlü geleneği bir kez daha hatırlıyoruz.
Bu nedenle İstanbul’da başlayıp Nanterre, Paris, Eygalières ve Spetses adasında geçen 69 yıllık dolu dolu yaşanmış bir hayatı anlatabilmek adına bir retrospektif hazırlamayı doğru bulduk ve sanatçının özgün kimliğini ortaya koyacak çarpıcı çalışmalarından özel örnekler seçtik.
Sanatçının, 1930’lardan 1980’lere kadar Avrupa resim ve plastik sanatlar tarihinin genel seyrine uyumlu görülebilecek sanat yaşamının araştırmamız derinleştikçe Prassinos’un kişisel öyküsüyle gelişen özgün çıkışlar taşıdığını, bu sayede farklı yaklaşımlar içerdiğini gördük. Sanatçının bu özgün tarzını ve dikkate değer çalışma çeşitliliğini vurgulamaya yönelik bir kurgu oluşturmak küratoryal yaklaşımımızın ana hedefi oldu.
Hazırlık aşamasında sanatseverlerin Mario Prassinos’u tanımaları ve çalışmalarının sanat tarihindeki yerine dair doğru kanaat edinebilmeleri amacına sadık kalarak sergi bağlamının geliştirilmesinde sanatçının İstanbul’la olan bağını da göz ardı etmeyerek kapsamlı bir araştırma yaptık. Prassinos Ailesinin İstanbul’dayken yaşadığı çevreyi, sokağı, evi, hatta daireyi tespit edebildik. Ve böylece sanatçının hayal meyal hatırladıklarının gerçek zeminini de bulmuş olduk.
Sergimizde izleyiciler, Prassinos’un İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Nanterre ve Paris’te yaşadığı savaş ortamında ressam olarak tecrübe ettiği Sürrealist ve soyut deneyimlerini, kitap içi illüstrasyonları ve cilt kapaklarını, kostüm tasarımından dokuma örneklerine, portrelerden gravürlere, Alpilles dizisinden Türk Peyzajları serisine kadar uzanan her biri özel çalışma pratiği gerektiren farklı tür eserlerini anlamlı ve anlaşılır bir birliktelik içinde görebilecekler. Sergide yer verdiğimiz Mario Prassinos’un kaleme aldığı çeşitli metinlerden yaptığımız alıntılar ve sanatçıyla yapılmış röportaj videosuyla izleyiciler Prassinos’un kendi sesinden sanatına dair görüşlerini duyabilecekleri gibi, dövmeli tepeyi, portrelerini nasıl resmettiğini izleyebilecekler.
Sergide yer alan eserlere gelince, burada görülecek yapıtların büyük kısmı Mario Prassinos’un vefatından önce bağışladığı 108 eserlik koleksiyonun koruyuculuğunu üstlenen Centre Nationale des Arts Plastiques kısa adıyla CNAP’tan ödünç alındı. Bir diğer kısmı ise özel koleksiyonlardan temin edildi. Dokuma örnekleri arasında serginin de en büyük ebatlı eserleri olarak karşımıza çıkan “Suaire / Kefen” ve “Trois Arbres / Üç Ağaç -Fragman” isimli iki yapıt ise sanatçının ölümünden sonra dokundukları Manufacture de Beauvais’den gönderildi. Böylece 57 eserlik bu sergi vücuda geldi.
Şimdi geriye dönüp bakınca görüyorum ki Paris’te villa Seurat’da Mario Prassinos’un evinde sevgili kızı Catherine Prassinos ile yaptığımız o ilk görüşmeden bugüne neredeyse 5 yıl geçmiş. O gün orada Mario Prassinos’u doğduğu şehre geri getirme hayalinden bahsederken projeyi önereceğimiz tek adres olarak Tünel’den Tepebaşı-Taksim’e uzanan ve oradan da tüm şehre açılan; İstanbul’un en büyük kültür koridorunda bizleri hem geçmişle hem de çağdaş çalışmalarla buluşturan Pera Müzesi’ni düşünmüştük. Ne mutlu ki hayalimiz her açıdan dilediğimiz gibi gerçekleşti ve sizlere ulaşma imkânına erişti.
Bu uzun süreçte projenin gerçekleşmesinde destekleyici yaklaşımı için başta Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin müdürü Özalp Birol Beyefendi olmak üzere, hazırlık aşamasında heyecanımı paylaşan, profesyonel yaklaşımları, akılcı çözümleri ve her zaman gülen yüzleri için sevgili Begüm Akkoyunlu ve sevgili Tania Bahar’a çok teşekkür ederim.
Sevgili Catherine Prassinos ile sevgili Thierry Rye’ı, serginin genel koordinatörü Zeynep Ögel’i, katalog ve mekân tasarımını gerçekleştiren Timuçin Ünan ve ekibini, Pera Müzesi’nin çeşitli birimlerinde görev alan tüm çalışanlarını da unutmamak gerekir.
“Mario Prassinos Bir Sanatçının İzinde İstanbul-Paris-İstanbul Sergisi”nin belleklerde kalıcı olması dileğiyle…
Seza Sinanlar Uslu
İstanbul, Mayıs 2016
binasının mimari özellikleri de önem teşkil eder. Ancak Lisenin az bilinen bir diğer önemi de hem Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında hem de Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul’da önemli bir sergi, konser, toplantı vb. tür etkinlikler için uzun yıllar ilk akla gelen yer olmuş olmasıdır. Bu makalede Galatasaray Lisesi’nde gerçekleştirilmiş Galatasaray Sergileri, Yerli Mallar Sergileri ve çok çeşitli kültür ve sanat faaliyetleri kurumun İstanbul’da bir kültür mekânı olarak tanınmasındaki rolü açısından tanıtılacaktır. //
Galatasaray High School, former name Mekteb-i Sultani, has an important history because of being the one of the first high schools established in the Ottoman Empire. The architectural characteristics of the building and the place where the school is located are noteworthy in terms of their physical characteristics as well as the authenticity of their educational programs. For this reason, the school, both in the last years of the Ottoman Empire and in the first years of the Republic in Istanbul, was the first place to come in mind for exhibitions, concerts and other
cultural or artistic events. Thus, in this article, Galatasaray Exhibitions, Domestic Products Exhibitions and various cultural and artistic activities realized at Galatasaray High School will be introduced regarding the role of the foundation as a cultural place in Istanbul.
Frederick Hamilton Temple Blackwood or in his short name Lord Dufferin (1826-1902) is one of the most prominent diplomats of Victorian Era (1837-1901). Having served in various duties such as ambassador and governor for many years in different countries, Lord Dufferin was a versatile and thereby popular figure alongside his political entity. Having such a colorful lifestyle, Lord Dufferin went beyond the opportunities that ambassadorship provided in cities that he and his wife lived in, and made a significant effect in culture and art community while undertaking crucial political duties.
This study elaborates on the social, cultural and artistic roles that Lord Dufferin took on alongside his political duty as the ambassador of United Kingdom in İstanbul in the years when Egypt issue was deepening, the tension in Ottoman-Russian relations following Russo-Turkish War was continuing, and the oppressive attitudes of British Government on Sultan Abdülhamit II was becoming evident. To illustrate, it was revealed that Lord Dufferin himself chaired the association of amateur painters, the original name of which was “Artists of the Bosphorus and Constantinople” alias “Club ABC” but known as Club Elifba in Ottoman Painting history. It was also found out that Lord, who was an amateur painter, displayed his watercolor paintings in the exhibitions that the association held.
This paper in which the diaries of Lady Dufferin, Ottoman Archive documents and the articles from the press have been used as the main resource, is based on the İstanbul days of Dufferin couple who left a significant mark in diplomatic, cultural, artistic and social life intertwined with daily life.
Türkiye’nin 1950’lerde ve 1960’lı yılların başında Venedik Bienali’nde etkinlik gösterdiği bu üç sergi, bize Türk resim ve heykel sanatının o dönemde yaşadığı modernleşme sorunları açısından bazı yansımalar sunar. Özellikle sergi komiserleri tarafından kaleme alınmış sergiyi tanımlayan katalog yazılarına, tam da o dönem Türk sanatında yaşanmakta olan ayrışmaların ve tartışmaların yansıdığını görülür. Bu yansımalar 1950’li yıllarda Türkiye’deki sanat tartışmalarının merkezine oturan yerel-evrensel, soyut-figüratif konularına ve Türkiye’de sanatının modernleşmesi evresine özgü kesitler sunan ifadeler olarak belirirler.
FINE ARTS REPRESENTATIONS OF THE OTTOMAN EMPIRE IN WORLD FAIRS
Turkish art began to show itself at international art organizations with world fairs held in the second half of the 19th century. With constructing of fine arts galleries at these fairs, world fairs gain importance as an environment where countries and artists show themselves in terms of art production. The Ottoman Empire took place in these world fairs from the beginning and participated at fine art exhibitions especially with examples of painting art. These exhibitions can be considered as the first international art representations of the Ottoman Empire. The exhibitions, which Ottoman Empire participated in, world countries interested in these artworks and empire was able to show the first examples of paintings in Western criteria.